Academia.eduAcademia.edu
EDİTÖRLERDEN: ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY Çanakkale Ruhu ve Mehmet Akif Ersoy l Editör Prof. Dr. Orhan SÖYLEMEZ İLESAM, Türk Tarih Kurumu ve Ardahan Üniversitesine bu kitabı kültür ve edebiyat tarihimize kazandırdığı için teşekkürü bir borç biliriz. Ankara - 2016 1 ORHAN SÖYLEMEZOĞLU / FERHAT UZUNKAYA / FATİH KURTULMUŞ Bu kitabın tüm hakları yazarı ve yayıncısına aittir. Çanakkale Ruhu ve Mehmet Akif Ersoy l Editör Prof. Dr. Orhan SÖYLEMEZ ‐ ISBN ‐ ‐ ‐ Genel Yayın Yönetmeni Cuma AĞCA Sayfa & Kapak Tasarım Biçer Y)LD)R)M Baskı & Cilt Berikan Ofset Matbaa / Sertifika No: BERİKAN YAYINEVİ Cumhuriyet Mah. Bayındır . Sokak No: Çankaya‐Kızılay/ANKARA Tel: Fax: 2 ANKARA / ‐ ANKARA EDİTÖRLERDEN: ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY SUNUŞ ÇANAKKALE RUHU ve MEHMET AKİF ERSOY Çanakkale Savaşları T“rk milletinin hem Batı emperya‐ lizmine, hem de T“rk ve İslâm coğrafyasının (açlı tasallutu altı‐ na alınmasına izin vermeyen b“y“k bir destandır. Bug“n Ana‐ dolu ve Trakya da bize ait bağımsız milli bir T“rk devleti halin‐ de yaşıyorsak, bunu b“y“k ölç“de Milli M“cadelenin dibacesi sayılan Çanakkale Savaşlarında, yapılabilecek en b“y“k feda‐ kârlığı gözlerini kırpmadan ortaya koyan yiğit Mehmetçikleri‐ mize borçluyuz. T“rk tarihinin b“y“k zaferlerinden ve şerefli sayfaların‐ dan biri olan Çanakkale Savaşlarının edebiyatımızdaki en b“y“k destanı da b“y“k T“rk şairi Mehmet Akif Ersoy yazmıştır. Bu‐ g“n Çanakkale ruhu devam ediyorsa bunu b“y“k ölç“de Meh‐ met Akif in Çanakkale şiirine borçluyuz. İLESAM olarak ‐ Mart tarihlerinde Ardahan Üniversitesi ve T“rk Tarih Kurumu nun katkılarıyla gerçekleş‐ tirdiğimiz Uluslararası Çanakkale Ruhu ve Mehmet Akif Ersoy Sempozyumunun tarihe d“şt“ğ“m“z önemli bir not olduğunun bilincindeyiz. Sempozyumda bildiri sunan akademisyenlere emekleri için teşekk“r ederken Çanakkale Ruhu nun milletimizi her daim payidar kılacağına inancımı belirtmek isterim. T“rk milleti “zerinde onun millî birlik ve beraberliğini bozmaya çalışan tehditler her zaman olacaktır, bu konuda uya‐ nık olmalı ve millî birlik ve beraberliğimizi bozacak her şeye hep birlikte karşı koymalıyız. Çanakkale Ruhu ve Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu bil‐ dirilerinden oluşan bu kitap millî birlik ve beraberliğimizi sağ‐ layan Çanakkale Ruhu nun bir vakıa olduğunun kanıtıdır. 3 ORHAN SÖYLEMEZOĞLU / FERHAT UZUNKAYA / FATİH KURTULMUŞ Bildirileri ile bu kitapta yer alan akademisyen ve d“ş“‐ n“rlerimize, etkinliğimize katılan, destek veren her y“reğe se‐ lam, saygı ve teşekk“rlerimle... Mehmet Nuri PARMAKSIZ İLESAM Genel Başkanı 4 İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI ÇANAKKALE DEN MEKTUPLAR Edebiyat ve tarih, sosyal alanda yer alan, bir biri ile bağ‐ lantılı, ancak aynı zamanda farklı iki bilim dalıdır. Aralarındaki fark, tarihin kuru bir bilgi, edebiyatın ise merkezinde insanın olduğu canlı bir varlık olmasıdır. Edebiyat insanın kalbine, aklı‐ na, vicdanına ve nihayet ruhuna hitap eder. Ç“nk“ roman mo‐ dern zamanların hafızasıdır diyor bir akademisyen. Sadece roman mı? (ayır. (ikâye, şiir, tiyatro, sinema da mo‐ dern zamanların hafızasıdır. Öyleyse T“rk edebiyatı da Çanak‐ kale de tarih yazmış olan T“rk milletinin hafızası olmalıdır. Orada, Çanakkale de T“rk ve d“nya tarihinin seyrini değiştirmiş destansı m“cadelenin edebî “r“nlerle hafızalara nakşedilmesi gerekir. Bu da edebiyatın ve edebiyatçıların boynunun borcu‐ dur. Nitekim T“rk edebiyatında da şiir, roman, hikâye ve tiyatro t“rlerinde eserler verilmiştir. Yeterli midir? Değildir. Modern T“rkiye nin de temellerinin atıldığı Çanakka‐ le deki olum ya öl“m m“cadelesini ve bu m“cadeledeki ruhu verebilenlerin en başında Mehmet Akif Ersoy gelir. Akif in; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın. diyerek y“celttiği bu şanlı m“cadele, tarihe göm“lse bile sığma‐ yacaktır. Üzerinden y“zyıl geçse de oradaki ruh, g“n“m“zde de yaşamaktadır. Bunu da o destansı g“nleri gören, yaşayan, tec‐ r“be eden sanatkârlarımızın kalemlerinden çıkan yazılara borç‐ luyuz. Yıl , tarih Mart. Yer Ardahan Üniversitesi. T“rki‐ ye nin “niversitesinden bilim adamı ve onlarca katılımcı, y“zyıl önceki destan ruhunu yeniden yaşatacaklar ve Allah bu millete yeniden İstiklal marşı yazdırmasın diyen Akif ve onun şiirlerini yorumlayacaklar. İstiklâl marşımız, Çanakkale yi ge‐ çilmez kılan Asım neslinin ruhu ve toplumsal idealizm, Akif in insan felsefesi ve algısı, şiirlerindeki kutsal göstergeler, gele‐ neksel k“lt“r aktarımı, mekân, kimlik veya millî kimliğin inşası, 5 NURULLAH ÇETİN millî romantizm, entelekt“el yalnızlık, Çanakkale nin sinemaya aksi, sıhhiye hizmetleri ve millî ruhun oluşumuna katkısı, ruhun dirilişi, Akif in tarihsel sese dön“ş“m“, şiirleri postmodern algı “zerinden yeniden okunacak; söz“n kısası mazi, hâl ve istikbâ‐ limiz bu sempozyumda ele alınacak, Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ Ardahan Üniversitesi Kurucu Rektör“ 6 EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” Editörlerden: ÇANAKKALE RU(U VE ME(MET ÂKİF ERSOY Prof. Dr. Orhan Söylemez Arş. Gör. Ferhat Uzunkaya Araş. Gör. Fatih Kurtulmuş Edebî sanatlar hayatın aynası gibidirler. Bu açıdan bakıl‐ dığında insanoğlunun en önemli tecr“belerinden ve hiçbir za‐ man ders almadığı, ama mecbur kaldığında da yapmak zorunda olduğu savaşlar da edebiyatta aksini bulur. Tarihçilerin savaşı anlatmaları başkadır, sanatçıların savaşı anlatmaları başkadır. Bir ressam koskoca bir savaşı bir tabloya sığdırabilir ve o bir tek tablo ile pek çok şeyi anlatabilir. Şair şiirinde b“t“n safhala‐ rı ile bir savaşı anlatabilir, savaşın kesitlerinden bahsedebilir, ama daha da önemlisi insana savaşacak cesareti aşılayabilir. Yazar, romancı veya hikâyeci de yine şair gibi insana vatanı, milleti, dili, dini, ırkı için ölmeyi öğretebilir veya öl“me gönde‐ rebilir. Bunların dışında sanatkârlar, savaşa katılmış olan ve tarihçilerin sadece sayıları ile ilgilendikleri insanı savaşın mer‐ kezine onu hafızalara, hatıralara silinmez harflerle kazırlar. İşte bu kadar etkilidir sanat adamları. (ep söylenir, özel‐ likle millî hislerimize hitap eden g“nlerde sık sık g“ndeme gel‐ diği gibi bir millet olarak T“rkler tarih yapmaktan yazmaya vakit bulamamışlardır. Bu ne derece doğrudur, tartışılır. Şöyle demek belki daha uygun d“şer, tarih yapmışız, ama yaptığımız tarihi yazmak gibi bir yola gitmemişiz. (alide Edip in Seyyid Onbaşı hikâyesinde bu durum şu c“mlelerle verilir: Biz eski askeriz. Biz Çanakkale yi yaptık. Seyit Onbaşı nın bu iki c“mle‐ lik ifadesi onun savaşı umursamadığını gösterir. Bu kısa iki c“mle bile yukarıda ifade edilen ve T“rk milletine has özelliği kısa, ama öz olarak vermektedir. Yine hikâyede yazar onun bu 7 ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ tavrını şöyle değerlendirir: Kendi kuvvetlerini ve yiğitliklerini söylemeye, vaka ile tespit etmeğe hacet görm“yorlar. Bu doğ‐ rudur ve genelleştirilmesinde de bir beis yoktur. Nitekim Ça‐ nakkale yi yazanlar içinde millî edebiyatın da kurucularından olan Ömer Seyfettin in Bir çocuk Aleko sunu okumayan yoktur. İngilizler lehine casusluk yapmaya çalışan Rum papazın hak‐ kından k“ç“k Ali gelir. Aç, susuz, yorgun ve bir o kadar da “rkek olarak köy yollarında ailesini aramakta olan Ali, Rum papazın önderliğinde göç etmekte olan kafileye katılır. Kafile Gelibolu ya gider. Kilisede kalır, yer içer. Daha sonra Rum papaz, İngiliz subayına verilmek “zere bir istihbarat mektubunu Ali ile gön‐ dermek ister. Rumlar arasında adı Aleko olan çocuk poturunun astarına gizlediği mektubu T“rk komutana göt“r“r. Rumların nasıl bir hile içinde oldukları bilgisini de onlara ulaştırır. Aleko, bir kahramanlık peşindedir, zira Rum papazın kendi etrafındaki Rumlara aşılamaya çalıştığı duygular onu derinden etkilemiştir. Bunlar millî hassasiyeti, vatan ve millet sevgisini, vatan ve millet için ölmenin y“celiğini anlatan sözlerdir. Rum papaz kendine göre haklıdır, fakat Aleko onların sandığı gibi Rum de‐ ğil, T“rk çocuğudur. Papazın kendi halkından istediği fedakârlı‐ ğı Aleko kendi halkı için yapmaya kararlıdır. Daha çocuk yaşta yaşamış olduğu tecr“beler onu olgunlaştırmıştır. Bunlar belki bug“nden bakıldığında bir şey ifade etmiyor olabilir, ama o g“n“n şartları d“ş“n“ld“ğ“nde yukarıda bahsi geçen (alide Edip in Seyyid Onbaşı sından aşağı kalır bir yanı‐ nın olmadığını göstermektedir. Bunlar birer menkıbe gibi anla‐ tılsa yeridir. Nitekim anlatılır da. Çanakkale de yazılan destanı anlatacak kelimeleri bulmak zordur. Fakat T“rk tarihi bu t“r inanılmaz hadiselerle doludur. Yine Ömer Seyfettin in Başını vermeyen şehit hikâyesini okumayan yoktur. Orada kazanılan zaferde de sıradan insanların göremediği, ama şehit d“şen ar‐ kadaşına Mehmet, Mehmet, canını verdin, başını d“şmana verme! bağırışı ile yerden kalkıp, kellesini kestikten sonra kol‐ 8 EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” tuğuna sıkıştırıp uzaklaşmaya çalışan d“şmanına yetişip bir vuruşta öld“ren ve başını kurtardıktan sonra orada şehadet şerbetini içen hikâyedeki adıyla deli Mehmet i unutmamak ge‐ rekir. (ikâyenin kahramanı Kuru Kadı bu olayı gör“r, gözlerine inanamaz. Ertesi g“n deli (“srev ile karşılaştığında ona sorar. Deli (“srev için o savaş geride kalmıştır ve ıslık çalarak atını tımarlamaktadır. (od gözl“ye hiçbir şey gizli değildir! cevabı‐ nı alır. Yani gön“l göz“yle görene gizli yoktur. Kuru Kadı görd“‐ ğ“ bu inanılmaz hadisenin ağırlığı altında ezilir. Anlatmaması gerekenleri etrafındakilere anlatmaya başlar. Diğer taraftan artık Deli Mehmet in mezarındaki nuru da, onu ziyarete gelen melekleri de görmez olmuştur. İşte Çanakkale yi kazanan ruh da böyle bir şeydir zannederim. Ömer Seyfettin, Kaç yerinden hikâyesinde ise milleti bu zafere göt“ren askerin hâlini ve zafere nasıl ulaştığını göster‐ mektedir. Bu öyle bir fedakârlıktır ki girdiği çeşitli çarpışmalar‐ dan gazi olarak çıkan genç kahraman, tam kırk dokuz yerinden yaralanmıştır. Almanya da eğitim gören kahramanı elindeki kemanı bıraktırıp kılıcı aldıran g“ç, kudret, duygu, sevgi nedir, bunun “zerinde durmak gerekir. Onlar için şahsî kahramanlığın yerini ordu ve milletin kahramanlığı alır. Motive edici g“ç, kud‐ ret işte budur. Burada zikrettiğimiz birkaç hikâyeden ziyade, Çanakkale Destanımız Mehmet Akif in şiirlerinde kendini bulur. Akif in şiirleri bug“n adını Çanakkale Ruhu adını koyduğumuz ulvi değere ulaşır ve okuyucuya ulaştırır. İşte bu sempozyumda da T“rkiye nin on sekiz değişik “niversitesinden gelen on sekiz bilim adamı ile “niversite dı‐ şından katılan uzmanlar Âkif in şiirlerine farklı açılardan bakı‐ yorlar; zira Akif in; Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın. 9 ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ diyerek y“celttiği bu şanlı m“cadele, tarihe göm“lse bile sığma‐ yacaktır. Üzerinden y“zyıl geçse de oradaki ruh, g“n“m“zde de yaşamaktadır. Bunu da o destansı g“nleri gören, yaşayan, tec‐ r“be eden sanatkârlarımızın kalemlerinden çıkan yazılara borç‐ luyuz. Prof. Dr. Nurullah Çetin e göre İstiklal Marşımızın içeriği kadar adı da çok önemlidir. Zira millî marşımızın adı, hem an‐ lam bakımından çok zengin bir çağrışım alanına sahiptir, hem de Millî M“cadelemizin ruhunu ifade eder. İstiklal kavramı bu‐ g“n de önemini hâlâ korumaktadır. İstiklal olmazsa T“rk mille‐ ti, hem millet hem de devlet olarak varlığını koruyamaz. T“rk halkının İstiklal Marşı, salt edebî bir metin olarak değil, adıyla da özel bir anlam d“nyasına sahiptir. Çetin in başlığa yerleştir‐ diği istiklal kavramı, aslında T“rk “n hem karakterini hem de millî şahsiyetini yansıtan temel değerler den biridir. Prof. Dr. İsmail Doğan, bug“n her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğumuz Mehmet Akif Ersoy un şiirlerindeki sosyo‐ lojik içeriğe dikkat çekiyor. Ç“nk“ Akif, Osmanlı devletinin son dönemini yaşamıştır. Bu y“zyıl koca bir devletin makûs sonunu gören‐öngören ve tanık olan aydınların çağıdır. Sosyalleşmesi‐ ni bu çalkantılı dönemin gergin, netameli ve endişeli ortamında tamamlayan her eğitimli genç gibi Akif de gençliğin ve gençliği‐ nin bu kaygılarını derinden hissetmiştir. Bu duyarlılık söz“ edilen genç aydınlar kuşağının çok yönl“l“ğ“n“n de sosyolojik arka planını oluşturur. Dolayısıyla Âkif i ve onun şiirlerini, felse‐ fesini daha iyi anlayabilmek için içine doğup, içinde yetiştiği, sosyolojik yakıcı ve yıkıcı gelişmeleri dikkatlice okumak gere‐ kir. Çanakkale geçilmez!.. Bu kavram şanlı T“rk tarihine b“y“k bir zafer olarak kaydedilmiştir. Prof. Dr. Ertuğrul Yaman da işte bu Çanakkale yi geçilmez kılan ruha yakından bakıyor ve bu ruhu yaşatan veya 10 EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” yaşatması beklenen Âsım ın neslini mercek altına alıyor. Nedir bu nesli diğerlerinden ayıran özellikler? (er şeyden önce Asım ın veya onun fikir babası Âkif in içinden çıkıp geldiği yedi d“velin topuyla t“feğiyle, gemileriyle boğazımıza dayandığı Çanakkale Savaşı, Yaman ın ifadesi ile … yalnızca bir savaş değil; tarihe not d“ş“len eşine rastlanmayan bir destandır. Ç“nk“, o dönemde Osmanlı nın hızlı bir çök“ş dönemine girmesi fırsat bilen yedi d“vel adeta Osmanlı nın tepesine çökm“şt“r. İslam ve T“rk d“şmanları, hepsi bir olup saldırıya geçtiler. Mehmet Akif in ifadesince; Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.” Çanakkale yi geçemediler, geçemezler de. Nitekim, T“rk milletinin serhaddi, öl“mden korkmayan ruhumuzdu ve İstik‐ lâl Marşımızda ifadesini bulan iman dolu göğ“s idi. İşte bu y“ce ruhtu yedi d“veli Çanakkale de durduran ve boğazın sula‐ rına gömen. Yaman a göre bu ruhun özeti: Ya şehitlik ya gazilik; parolası ise ya istiklal ya öl“md“r! Prof. Dr. Ülk“ Eliuz ise, ya istiklâl ya öl“m! parolası ile yedi d“velin karşısında duran T“rk milletinin bu ruhunun Bi‐ reysel ve zamansal dön“ş“m dinamiklerinin etkili olduğu tarih‐ sel ve sanatsal ilerleyişler/değişmeler s“recinde iletişimin ol‐ duğu her durumda göstergeler, kodlar ını inceliyor. Kendilerin‐ den başka bir şeye/şeylere gönderme yapan eylem ve yapıları yani göstergelere dikkat çekiyor. Zira, T“rk toplumunun zihin haritalarından olan Mehmet Akif Ersoy un Çanakkale Şehitleri‐ ne adlı şiiri, kutsal dini ve milli göstergeler uzamı niteliğinde‐ dir. Aydınlanmış bir bilinçle geleceğe yönelen Mehmet Akif Er‐ soy, içsel dön“ş“m mesajlarının metinleştiği Çanakkale Şehitle‐ rine aracılığıyla bireyin zihinsel ve algısal değer halinde ye‐ ni den doğumunu yalıtık sınırlamaları aşan bir söylemle ifade eder. T“rk‐İslam Ruhu nun oluşum öyk“lerinden olan Çanakka‐ le Savaşlarını tarihi verileri de kapsayan destansı bir söyleme 11 ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ kavuşturan metin, bireysel kaygılardan uzak, ruhsal g“c“n maddi g“çle b“t“nleşmesinden doğmuş kahramanca yaşayışın özg“n bir dön“ş“m içinde kurgulanır. Eserde, İslami‐T“rk k“l‐ t“r“nde insanın kendini yeni leme edimi bedenin değil, yaşamın öl“m“ merkezli bir yaklaşımla yaşam‐öl“m diyalektiğinde ev‐ rensel diriliş öyk“s“ sunulur diyor Eliuz. Doç. Dr. Ayfer Yılmaz ise Akif in şiirlerindeki tarihî ve sosyolojik yapıların dışında yaşanan o dönemi aktaran ve top‐ lumun değişik katmanlarını gösteren çocuklara dikkat çekiyor; ç“nk“ şair b“y“k bir açık y“reklilikle ve görd“klerini şiirlerinde anlatıyor. Akif şiirlerinde, yakıcı ve yıkıcı olayların yaşandığı, bir devrin batmaya başladığı, toplum içinde sosyolojik çök“nt“ ve çöz“lmelerin yaşandığı o yıllarda çocukların hem toplum hem de aile içindeki yerini sanatçı duyarlılığı ile işliyor. Akif: “Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!” Doç. Dr. Aysun Sungurhan, Akif in şiirlerinde eski T“rk edebiyatının izlerini arıyor. Eski veya klasik olarak adlandırdı‐ ğımız edebiyatımızın . Y“zyılın ikinci yarısına kadar s“regel‐ diği herkese malumdur. Dolayısıyla uzun yıllara yayılan bir geli‐ şim s“reci olan ve klasikleşen edebiyatın g“n“m“zde de devam ediyor olması, etkisini s“rd“r“yor olması yadsınamaz bir ger‐ çektir. Nitekim g“n“m“zde de gelenekten yararlanmak olarak bilinir ve şairler tarafından klasik edebiyatın imkânları, sınırları şairler tarafından kullanılagelir. Bu edebiyatın temel kaynağını teşkil eden İslami anlayış ve oradan gelişen tasavvuf d“ş“ncesi‐ dir. Akif de şiirlerinde eski edebiyatın imkânlarını kullanarak şiirler yazmış, şiirlerinde tasavvuf d“ş“ncesinin hayal, mazmun ve vezinlerini kullanmıştır. Dr. Sungurhan a göre Akif, şiir anlayışı bakımından millî duyarlılığı gerçekçi bakış açısıyla yansıtan, toplumu yönlendir‐ meyi kendine amaç edinen, idealist bir şairdir. 12 EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” Doç. Dr. Sefa Y“ce, biraz evvel bahsettiğimiz ve Akif in şi‐ irlerinde zaman zaman eleştirdiği, yer yer uzak kalamadığı ta‐ savvuf anlayışı ve klasik edebiyatın imkânlarını kullandığı fikri‐ ni pekiştiren bir konuya temas ediyor. Dr. Y“ce, bir şahsiyet abidesi olarak Akif i anlamak için onun sanat ve hayat anlayı‐ şının temelini oluşturan Kur an ve bilim konusuna temas edi‐ yor. (em Doğu, hem de Batı edebiyatına vakıf olan Akif, eserle‐ rinde hakikati savunur. Ona göre sanat, sadece tasannu yap‐ mak değildir. Sanatın asıl görevi, millet adına hakikati dile ge‐ tirmektir. Ahlaklı olmayı kendine şiar edinen Akif, kaotik dö‐ nemlerde T“rk milleti adına önemli görevler “stlenir ve T“rk milletinin sesi olur. Dr. Y“ce, Safahat ta T“rk milletinin mace‐ rasını anlattığına inandığı Akif in kendini T“rk milletine ada‐ yan sahih bir aydın ve şair olduğunu belirtir. Yard. Doç. Dr. S“leyman Doğan, Akif in aslında tam bir m“min ve M“sl“man kimliği taşıdığını söyleyerek onu şekil‐ lendiren ortama, coğrafyaya ve topluma yakından bakmayı ter‐ cih ediyor. Akif baba yoluyla Balkanlardan Arnavut, ana yoluy‐ la Buharalı bir T“rk ten doğmadır. Dolayısıyla Mehmet Akif tam Osmanlı imparatorluğunun göbeğinde, damarında onu temsil eden bir kimlik ve kişiliktir. Dr. Doğan a göre Mehmet Akif i Akif yapan bir kere doğ‐ duğu semt, ailesi, yine fatih semti ve aldığı tahsildir. Akif aynı zamanda o savaş döneminin yıkılış psikolojisini içinde var ol‐ muş bir kimsedir. Öyle yıkılış psikolojisi ki bir “mitsizlik bir çaresizlik içindedir. Bu durumun b“t“n ıstırabını içinde hisse‐ den bir kimsedir. Akif in bir ideali ve de bir ideası vardır. Şiirlerinde bir model sunar. Bu model de Asımın Nesli gençlik örneğidir. Mehmet Âkif Ersoy un şiirlerindeki toplumsal idealizme yakından bakan ve bu bakış açısıyla Asım Nesli ni inceleyen yalnızca Dr. Doğan değildir. Yard. Doç. Dr. Yeliz Akar da toplu‐ mun tarihsel gelişimi ve değişimi s“recini inceleyerek genelde 13 ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ edebî eserlerdeki özelde de Akif in şiirlerindeki yansımalara göz atıyor. Akif in içinden çıktığı Osmanlı toplumundaki önemli kırılma ve değişimin yaşandığı tarih olarak karşımıza çı‐ kar. Dr. Akar a göre değişim ve gelişim ser“veninin edebi eser‐ lerde yankı ve yansıma bulduğu bu zaman dilimi ile başlar ve özellikle milli edebiyat döneminde ivme kazanarak g“n“m“ze kadar devamlılık gösterir. Bilhassa milli edebiyat döneminde yazılan eserler, derin buhranın ve sancılı bir oluş vetiresinin izlerini taşır; yaklaşık iki y“zyıldır b“y“k bir yenilgi s“reciyle beslenen umutsuzluk ve meskenet dönem insanını çepeçevre kuşatmıştır. Bu s“reçle birlikte başlayan ve Dr. Akar ın ifadesi ile söy‐ lemek gerekirse insandaki bozulma ve ç“r“me Akif in şiirle‐ rinde somut olarak okuyucunun karşısına çıkar. Durumu tespit eden Akif, toplumun ihtiyaç duyduğu yaşama refleksini mu‐ hayyilesinde şekillendirir ve Asım adını verir. Asım, insanın içine battığı sorunlar karşısında g“çl“ bir yaşam hamlesi gibi duran ve milli mefkûre “lk“s“ taşıyan mitopoetik bir değerdir. Geçmişe ait bellek mekânlarının, inancın, kararlılığın, cesaretin ve yeniden var olma enerjisinin t“m saklı g“çleri bu ateşin ka‐ raktere ‐Asım a‐ refakat edecek; gelecekteki var oluşumuz, bu iradi insanın tasavvuruyla yeniden şekillenecektir. Bu bağlamda Asım, sadece doğan ve ölen bir beden değil; toprağa d“şt“ğ“ anda bile ruhuyla yeni s“rg“nler vermeye hazır g“çl“ bir to‐ humdur. Yard. Doç. Dr. Sema Özher Koç Millî kimlik kavramı et‐ rafında Çanakkale Ruhu ve bu ruhun Mehmet Âkif Ersoy un şiirlerindeki yansımaları başlıklı tebliğinde . Y“zyılda millî kimliğini fark eden ulusların bağımsız devlet kurma m“cadele‐ sine dikkat çeker. Avrupa daki millî uyanışın etkileri Osmanlı topraklarında da hissedilmeye başlar. Trablusgarp ile başlayan ve Balkanlarda devam eden çöz“lme, yıkılma, parçalanma ve yok oluş yolundaki hızlı gidiş Çanakkale de yaşanan ve yaratılan 14 EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” destanla nispeten son bulur. Son bulur ç“nk“ Çanakkale de elde edilen başarı T“rk milletinin yeni ve millî bir devlet kurma ira‐ desini yaratmıştır. Doç. Dr. Mitat Durmuş, Tarih, bireyler açısından olduğu gibi uluslar açısından da belleği temsil eder. Belleğin şekillendi‐ rilmesindeki özne, insan olmakla birlikte, zamanla insanı şekil‐ lendirecek özne de bellek olmaya başlar. Dolayısıyla tarih‐insan ilişkisi karşılıklı bir etkileşim s“recidir diye tanımladığı tarih kavramı algısından sonra Akif in şiirlerinden hareketle kişioğ‐ lunun tarihsel bir sese dön“şmesini inceliyor. Dr. Durmuş un bakış açısında tarihsel ses ifadesi veya kavramı geçmişlik olarak değil k“melenmiş bir bilinç karşılığı olarak kullanılıyor. Tarihsel sese kulakların tıkanması durumunda millî bilincin zayıflaması tespiti, g“n“m“z için de geçerlidir. Öyleyse çare olarak Akif gibi zamanında millî bilince katkı yapan şairlerimi‐ zin şiirlerine kulak vererek veya gençliğin dikkatini o tarafa, o tarihsel sese yönlendirerek millî bilinci uyanık tutmak ve gere‐ kirse daha da y“kseltmeliyiz. G“n“m“z T“rkiyesinde de Akif in sesine ve söylemlerine ihtiyaç ziyadesiyle vardır. Doç. Dr. M. Fatih Kanter de sanatçıların toplumsal bilinci uyandırmakla görevli seçilmiş kişiler olduğunu vurguluyor. Sanatçı veya genel adıyla aydınlar, genelde t“m toplumların özelde de T“rk toplumunun varlık alanından silinmek istendiği zamanlarda sorumluluk aldıkları bilinen bir gerçektir. Aldıkları sorumluluk ile yazdıkları veya verdikleri eserlerle toplumu bi‐ linç d“zeyinde uyanık tutmak, kolektif aidiyet duygularını y“k‐ sek tutmaktadırlar. Toplumsal bilinci ve kolektif aidiyeti oluştu‐ ran ve “zerinde dikkatle durulması gereken unsurlar da dil bilinci, tarih bilinci, millet olma bilinci, yurt/vatan bilinci ve ortak inanç/din bilinci olarak karşımıza çıkıyor. Bu unsurlar gerek Ziya Gökalp in gerekse Anthony Smith in de ifade ettiği gibi Millî kimlik i oluşturan kavramlardır. Akif in şiirlerinde de bu izlekleri takip etmek m“mk“nd“r. Dr. Kanter in ifadesiyle; 15 ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ … Çanakkale Savaşı ve ardından başlayan Kurtuluş Savaşı sıra‐ sında T“rk milletinin varlık‐yokluk m“cadelesi toplumsal bi‐ linçlenme s“recini de beraberinde getirir. Bu bilinç toplumsal refleksin eyleme dön“ş“m“ olarak da gör“lebilir. Zira yurdu, ırzı, dini, bayrağı, dili yok edilmeye çalışılan T“rk milleti, millî bir uyanış yaşamış ve cepheden cepheye koşmuştur. Akif i farklı açılardan okumanın m“mk“n olduğunu söy‐ lemeye gerek yok. Nitekim Yard. Doç. Dr. Vedi Aşkaroğlu, millî şairimizi post modern algı “zerinden okuyor. Ç“nk“ Akif, şiirle‐ rinde T“rk milletini veya genelde M“sl“manları y“celtmiyor, bilakis görd“ğ“ yanlış ve eksiklikleri eleştiriyor, hem de çok açık bir dille eleştiriyor. Dr. Aşkaroğlu na göre Akif, … İslam toplumunun olumsuz yönlerine dikkat çekerek, medeniyet bağ‐ lamında hangi tavırların değişmesi, hangi eylemlerin benim‐ senmesi ve hangi değerlere sahip olunması gerektiği konusunda saptamalar yapıyor ve İslam d“nyası ile bağdaştırdığı Doğu toplumu ve Batı arasındaki ilişkileri bir t“r g“ç ve iktidar, hatta medeniyet çatışması olarak gör“yor. Bu açıdan bakıldığında . Y“zyılın başlarında yazılmış şi‐ irlerde, aynı y“zyılın sonlarında ortaya çıkan ve hızla y“kselen post modern zamanın gerçekleri ile benzerlikler taşıyor. Dr. Aşkaroğlu, Modernizm, doğrudan m“dahaleler yo‐ luyla d“nyayı şekillendirme ve Batı'nın yayılmacı amaçlarına hizmet etme gibi özellikleri içinde taşır. Post modernizm ise, daha ziyade k“lt“rel değişimi amaçlayarak, insan ve toplum kavramlarını deforme eder. T“ketim k“lt“r“n“ tetikler. İmge‐ lerle insanların değerlerini oluşturur. Ulus devletlerin içindeki farklı etnik ve dini toplulukları özg“rl“k, bağımsızlık gibi kav‐ ramlarla ayrıştırır. İç çatışmalara zemin hazırlayarak, Batı'nın yine yayılmacı amaçlarını gerçekleştirmesine olanak tanır di‐ yerek önemli tespitlerde bulunuyor. Bunları yaparken de Akif in hem şiirlerine hem de halka hitaplarına bakıyor ve Samuel (untington un kavramlaştırdığı The Clash of Civilizations‐ 16 EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” Medeniyetler Çatışması Doğu‐Batı medeniyet çatışması bağla‐ mında belirlediği olguları ve sadece şekilsel bir değişim geçiren Batı yayılmacılığı ve Doğu k“lt“rlerinin tavırlarını tespite giri‐ şiyor. Şamil Yeşilyurt, Akif in şiirlerinin yığınağı olan Safahat'‐ taki kişi/kişiler d“nyasına yoğunlaşarak millî kimlik inşasına dikkat çekiyor. Yazısına başlarken de toplumların ihtiyaç duy‐ dukları dönemlerde öne çıkan ve fikirleri ile kitleleri harekete geçiren aydınlara vurgu yapıyor. Özellikle zor zamanlarda ken‐ dilerini hissettiren sanatçılar … bireyden hareketle topluma yayılan kimlik inşasına katkı sunarlar diyor Yeşilyurt. Akif in ortaya çıktığı dönem de Osmanlı Devleti nin son zamanları ve Cumhuriyet in ilk yıllarında T“rk kimliğinin çağın şartlarına göre yeniden d“zenlenmesi bir zorunluluk hâlini aldığı bir zaman dilimidir. Akif in şiirlerinde de gör“leceği gibi . Y“zyı‐ lın başlarında … yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan T“rk milletinin geçmişteki şanlı g“nlerine dönmek, tarihteki ideal kişilerin eylemlerini kolektif yapıya hatırlatmak, toplumdaki bozuklukların kaynağını işaret etmek, varlık m“cadelesinin yine milletin kendi öz“ne dönmekle kazanılacağına inanmak bu dönemdeki kimlik inşasının temel dayanakları olmuştur. Prof. Dr. Enver Töre, “zerinde pek fazla durulmayan, fa‐ kat önemli bir konuya temas ediyor yazısında. T“rk milletinin destansı zaferi Çanakkale yi, sahneye aktarılmış veya hen“z aktarılmamış yönleriyle ele ala alıyor. G“n“n anlam ve önemini …Osmanlı devleti acılarla sonlanırken; sancılarla da olsa, yeni Cumhuriyet in, kuruluş yıllarını ve bug“nlere gelmesini idrak edebilmek olarak belirten Dr. Töre, hen“z sinemaya aktarıl‐ mamış, sorumluluk alacak senarist ve yapımcıları bekleyen muhteşem sinopsis Çanakkale yi görselliğiyle paylaşıyor. Nihayet, (“seyin Yeniçeri genel bir değerlendirme gibi olan yazısında Akif in şiirlerinin belirgin özelliklerini ortaya koyuyor. Çanakkale önemlidir; ç“nk“ bu zafer T“rk milletine 17 ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ iki kahraman armağan eder: Mustafa Kemal ve Mehmet Akif. Tarihi yapan ruh un tarihi yazanla sonsuzlaştığına vurgu ya‐ pan Dr. Yeniçeri, Tarihi yapanın ruhu tarihi yazanda, tarihi destanlaştıranda varsa ortaya öl“ms“z sanat “r“n“ çıkar. İşte bu nedenle Mustafa Kemal in tarih sahnesinde milletinin makûs talihini çeviren kahramanlığı, Mehmet Akif in Çanakkale Şehit‐ lerine başlığını taşıyan destansı şiiri ile bir başka kahramanlığa yol açmıştır. Bu y“zden Mehmet Akif de zaferle sonuçlanan Ça‐ nakkale Savaşını b“t“n heyecanıyla yaşatan şiiri ile aynı ruhu taşıdığını kanıtlamıştır. Yazısıyla Dr. Yeniçeri, Mehmet Akif in sanatçı kişiliğine giden yolların ana çizgilerini belirlenmeye ve Akif in başarısını sağlayan köşe taşlarını ortaya koymuştur. 18 EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” SUNUŞ İÇİNDEKİLER Mehmet Nuri PARMAKSIZ/İLESAM Genel Başkanı ............. ÇANAKKALE DEN MEKTUPLAR Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ/Ardahan Üniversi‐ tesi Kurucu Rektör“ ..................................................................................... Editörlerden: ÇANAKKALE RU(U VE ME(MET ÂKİF ERSOY Orhan Söylemez/ Ferhat Uzunkaya/ Fatih Kurtulmuş................................................................................... İSTİKLAL MARŞ)M)Z)N AD) Nurullah Çetin............................................................................23 ME(MET AKİF ERSOY UN ÇANAKKALE RU(UNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR İsmail Doğan...............................................................................39 ÇANAKKALE Yİ GEÇİLMEZ K)LAN RU(: ÂS)M )N NESLİ Ertuğrul Yaman .........................................................................49 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞE(İTLERİNE Ülkü Eliuz ....................................................................................63 ÂKİF İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR Ayfer Yılmaz ...............................................................................85 ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYAT)N)N İZLERİ Aysun Sungurhan................................................................... 101 BİR ŞA(SİYET ABİDESİ OLARAK ME(MET ÂKİF ERSOY U ANLAMAK Sefa Yüce ................................................................................... 123 19 ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ ME(MET AKİF İN TEFEKKÜRÜNDE AS)M )N NESLİ GENÇLİĞİ Süleyman Doğan .................................................................... 141 ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: AS)M NESLİ Yeliz Akar ................................................................................. 153 MİLLÎ KİMLİK KAVRAM) ETRAF)NDA ÇANAKKALE RU(U VE BU RU(UN ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDEKİ YANS)MALAR) Sema Özher Koç...................................................................... 167 KİŞİOĞLUNUN TARİ(SEL BİR SESE DÖNÜŞMESİ BAĞLAM)NDA ME(MET AKİF ERSOY Mitat Durmuş .......................................................................... 177 ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ M. Fatih Kanter ....................................................................... 199 POSTMODERN ALG) ÜZERİNDEN ÂKİF'İ YENİDEN OKUMAK Vedi Aşkaroğlu ....................................................................... 219 SAFAHAT'TAKİ KİŞİ DÜNYAS) VE MİLLÎ KİMLİK İNŞAS) Şamil Yeşilyurt........................................................................ 237 SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YA(UT SİNEMAYA (ÂLÂ AKTAR)LMAY) BEKLEYEN MU(TEŞEM SİNOPSİS Enver Töre ........................................................................................ ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ Hüseyin Yeniçeri.................................................................... 277 20 EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY” Birinci Oturum Mart l Cuma Oturum Başkanı Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY 21 İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI İSTİKLAL MARŞ)M)Z)N AD) Nurullah Çetin* ÖZ İstiklal Marşımızın içeriği kadar adı da çok önemlidir. Zira millî marşımızın adı, hem anlam bakımından çok zengin bir çağrışım alanına sahip, hem de Millî M“cadelemizin ruhunu ifade eder. İstiklal kavramı bug“n de önemini hâlâ korumakta‐ dır. İstiklal olmazsa T“rk milleti, hem millet hem de devlet ola‐ rak varlığını koruyamaz. Anahtar Kavramlar: İstiklal, Marş, T“rk, Milli M“cadele, T“rk milleti The Name of National Anthem Abstract The İstiklâl Marşı English: )ndependence March is the national anthem of the Republic of Turkey. The name of )ndependence March as important as ıts contents. The name of Turkish national March is very rich from the viewpoints of means. At the same time this march, reflect the consciousness of the Turkish national struggle. Concept of independence is important even today. Turkish nation can save its existence both in nationality and nation without independence. Key words: )ndependence, March, Turk, national struggle, Turkish nation * Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih‐Coğrafya Fak“ltesi, T“rk Dili ve Edebiyatı Böl“m“, Yeni T“rk Edebiyatı Anabilim Dalı. ncetin @hotmail.com 23 NURULLAH ÇETİN İstiklal Marşımız, salt edebî bir metin olarak olduğu ka‐ dar, adıyla da özel bir anlam d“nyasına, zengin, çarpıcı ve etkili bir çağrışım alanına sahiptir. İncelememizde Millî Marşımıza başlık olarak seçilen ifadenin kendine özg“, özel ve evrensel planda özg“n bir boyutu olduğunu görd“k. Özellikle başlığa yerleştiren istiklal kavramı, aslında T“rk “n hem karakterini hem de millî şahsiyetini yansıtan temel değerlerden biridir. Bu kavramın zaman ve zemin “st“ ve ötesi olması yani g“ncel an‐ lamda da evrenselliğini koruması hayli dikkat çekicidir. Kelimelerin Anlamı: Marş: Fransızca bir kelime olup aslı marche dır. Anlamı: Y“r“yen bir kişinin ya da topluluğun adımlarını hatırlatan m“‐ zik parçası. , Bir milleti simgelemek için d“zenlenmiş m“zik parçası , motorlu araçlarda motoru işletme d“zeni , askerlikte y“r“y“şe geçmek için verilen komut gibi anlamlara gelmekte‐ dir. Millî Marş: Bir milletin ortak duygularını, heyecanlarını, “mitlerini, birlikte var olma ve yaşama azmini, bağımsızlığını, vatan, bayrak, dil, din, millet sevgisini, millî birlik inancını te‐ renn“m eden, resmî toplantılarda, millî bayram ve kutlamalar‐ da, spor karşılaşmalarında ve uluslararası etkinliklerde devleti ve milleti temsil etmek “zere ahenkli, m“zikli olarak söylenen manzum metinleridir. Fransız millî marşı La Marseillaise Mar‐ silyalı, Marseyyez , Fransız İhtilali sırasında elinde silahı olduğu hâlde m“cadeleye koşan bir gencin söylediği ezgili bir şiirdir. Tarihî Serüveni: Devletlerin en eski millî marşlarının, önceleri savaş sırasında karşı tarafı korkutmak, “rk“tmek, yıl‐ dırmak ve kaçırmak için söylenip çalınan parçalar olduğu bi‐ linmektedir. Bunlar sözl“, ritmli, çalgılı ve danslı da olabilmek‐ teydi. lı yılarda (ollanda millî marşının en eski şekli olan Wilhelmus marşı söylenip çalınıyordu. yılında İspanya nın Marcha Real adlı marşı beste‐ lendi ve çalındı. 24 İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI de Fransa nın La Marseillaise Marsilyalı adlı millî marşı bestelendi. da millî marş olarak kabul edildi. İngiltere'nin "God Save the King/Queen Tanrı Kra‐ lı/Kraliçeyi Korusun " adlı marşı 'te millî marş ilan edildi. Türk Millî Marşlarının Tarihî Seyri: Abdulvahap Kara nın verdiği bilgilere göre d“nyada ilk marş M.Ö. asırlarda T“rkler tarafından bestelenmiştir. M.Ö. )V. y“zyıllarda (unların millî marşların vardı. Ç“nk“ (unlarda T“rk savaş tekniğinin vazgeçilmez unsuru olan musiki başka alanlarda da kullanılmaktaydı. Onlarda musiki sadece eğlence, hoş vakit geçirme aracı değildi. Millî vasfı vardı. (unlarda musi‐ ki o kadar gelişmişti ki, Çinlileri b“y“k oranda etkilemişti. Bu‐ g“n bile Çin musikisindeki bazı enstr“manlar, (unların izlerini taşırlar. (unlar zamanındaki adı Tuğ olan ve vurmalı sazlarla nefesli sazlardan oluşan musiki orkestrasının Osmanlı daki Mehterin temeli olduğu da bilinmektedir. Mehter ile ilgili kayıtlara T“rklerin en eski yazılı kaynak‐ ları olan Orhun Kitabelerinde de rastlanmaktadır. Bu kitabeler‐ de mehter K“b“rge ve Tuğ olarak geçmektedir. Yine X). y“zyılda Kaşgarlı Mahmud un “nl“ eseri Divanü Lügati’t‐Türk te (akanların huzurunda m“zik icra edildiği anla‐ tılır. O zamanlarda k“vr“k kös , tomruk davul , çenk zil ve nay‐i T“rkî adındaki sazlardan oluşan Tuğ lar, savaşlarda ve özel g“nlerde m“zik yapmaktaydılar. Ayrıca Tuğ T“rklerde hâkimiyetin de sembol“ olmuştur. Bu durum bize T“rklerde musikinin resmî özellikler de taşıdığını göstermektedir. Yani millî marş gibidir. Belki bug“nk“ modern d“nyada gelişimini tamamlamış marşların atasıdır. Selçukluların Tabılhâne veya Nevbethane dediği musiki kurumunda (unlardan beri ikisi nefesli, dörd“ vurmalı altı te‐ mel çalgı yer almıştır: İslamiyet ten sonra adları zurna, boru nefir veya şahnay , çevgan, zil, davul ve kös'e çevrilen yurağ, boygur, çöken, çanğ, t“mr“k ve k“vr“ke çeviren musiki aletleri kullanılmaya devam etmiştir. Savaşta ordunun ön“nde giden kös, davul, nakkare, zil, çevgan, çalpara, çengi harbi, zurna ve 25 NURULLAH ÇETİN boru gibi y“zlerce vurmalı ve nefesli çalgının çalacağı musiki aynı zamanda savaş dışında tören ve oyun spor amaçları için özel olarak bestelenirdi. B“t“n İslam devletlerinde h“k“mdarlık alâmetlerinden biri olan tablhane mehterhane idi. Mehterin Osmanlı Devle‐ ti ne T“rkiye Selçuklu Devleti nden geçtiğini biliyoruz. Selçuklu Sultanı ))). Alaeddin Keykubat, Osman Gazi ye da beylik alâmeti olarak sancak ile beraber davul vs. de göndermişti. İşte bundan sonra mehter Osmanlıların millî marşı ol‐ muştur. Ç“nk“ bu tarihten itibaren Osmanlı Padişahları mehter çalarken Selçuklu ya h“rmeten ayağa kalkarlardı. Bu gelenek Fatih dönemine kadar devam etmiştir. Fatih Sultan Mehmet iki y“zyıl evvel vefat etmiş bir padişaha ayağa kalmak l“zumsuz‐ dur diyerek, mehter çalınırken ayağa kalkma âdetini kaldırdı. Avrupa da ve t“m d“nyada mehter y“zyıllardan beri T“rklerin simgesi olmuştur. Marş zaten bir milletin simgesi değil midir? Aynı zamanda mehter, birçok özelliğine ek olarak, d“nyanın en eski ordu bandosu olarak b“t“n Avrupa askerî bandolarına örnek teşkil etmiştir. Ancak, X)X. y“zyıla geldiğimizde mehterin millî marş özel‐ liğini bırakarak, Avrupa dan çok sesli musiki t“r“n“ kabul ede‐ rek padişaha özel yeni marşlar bestelemişiz. Sonuç itibariyle t“m bu söylediklerimizden d“nyada en eski millî marşın T“rklere ait olduğunu çıkmaktadır. (atta T“rkler, ilk millî marşlarını li yıllarda çalmaya başlayan diğer milletlerden, yaklaşık bin sene öncesinden marşın önemi‐ ni biliyor ve kullanıyorlardı. Bu hususta bilgi eksikliği olan Avrupa musiki araştırmacı‐ larını mazur görebiliriz. Ç“nk“ onlar mehter musikisinin sadece askerî kısmını görebildiler. Ç“nk“ onların kayıtları çoğunlukla savaş kayıtlarıdır. Sadece orada mehteri gör“yorlar. Onun için onlara göre mehter askerî musiki, ordu musikidir. Oysa mehter musikisi askerlik alanlarının dışında eski T“rklerde ve Osmanlı‐ larda bayramlarda, resmî törenlerde, yarışmalarda çeşitli millî 26 İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI etkinliklerde, bug“n olduğu gibi kullanılıyordu. Bu sebeple resmî törenlerde musikiyi, yani marşı ilk kullananlar T“rklerdi. Bug“nk“ marşların ortaya çıkmasına T“rkler ilham vermişler‐ dir. Netice itibarıyla d“nyada millî marş geleneğini T“rklerin başlattığı bir hakikattır. İstiklal Marşımız, yeni bir devlet olan T“rkiye Cumhuriye‐ ti Devleti nin marşıdır. Daha önceki devletimiz olan Osmanlı Devleti nin millî marşları ise millet merkezli değil, kişi yani pa‐ dişah merkezli idi. Yani T“rk milleti adına değil, padişah adına yazılmış ve bestelenmiş marşlar vardı. Bunlar genellikle yaban‐ cı bestekârlar tarafından bestelendi. Özellikle İkinci Mah‐ mut tan itibaren padişahlar adına bestelenmiş marşların varlı‐ ğını biliyoruz. Mahmudiye Marşı: İtalyan Guiseppe Donizetti ve kardeşi Gaetano Donizetti tarafından Sultan İkinci Mahmut için Batı m“ziği tarzında bestelendi ve Osmanlı Devleti nin ilk resmî marşı oldu. ‐ yılları arasında kullanıldı. Mecidiye Marşı: Guiseppe Donizetti tarafından Sultan Ab‐ d“lmecit adına bestelendi. ‐ yılları arasında kullanıldı. Aziziye Marşı: Callisto Guatelli tarafından Sultan Abd“la‐ ziz için bestelendi. ‐ yılları arasında kullanıldı. Hamidiye Marşı: Necip Paşa tarafından Sultan İkinci Ab‐ d“lhamit için bestelendi. ‐ yılları arasında kullanıldı. Reşadiye Marşı: İtalo Selvelli tarafından Sultan Mehmet Reşat için bestelendi. ‐ yılları arasında kullanıldı. Ülkemizin millî marşı olan “İstiklal Marşı”nın sözleri Mehmet Akif Ersoy a, bestesi de Osman Zeki Üngör'e aittir. Millî Marşımız Mart 'de TBMM tarafından T“rkiye Cumhuri‐ yeti'nin, Millî Marşı olarak kabul edilmiştir. “İstiklal” Terimi: Arapça bir kelime olup kendi başına olmak, kimseye bağ‐ lı olmamak, m“stakil, bağımsız olmak, kendi başına bağımsız http://abdulvahapkara.com/arastirma‐konulari/tuerkiye‐cumhuriyeti‐ tarihi/ ‐duenyada‐mll‐mar‐gelenen‐balatan‐tuerklerdr.html 27 NURULLAH ÇETİN fikir ve gör“ş sahibi olmak, kendi kendine iş görmek, başkasının emrine ve fikrine tabi olmamak demektir. Bilâ‐merci hâkim ve âmir olma, bilâ‐r“cû keyfî iş görme, başlı başına m“stakil olma, murahhaslık, mutlaku r‐re y, sahib‐ ihtiyarlık. yor: Terim olarak istiklal, temel alanda şu anlamları kazanı‐ .Siyasi istiklal: Bir devletin idaresinde o devletin milleti‐ nin bağımsız siyasi iradesinin hâkim olması. Yani bağımsız bir devletin başka bir devletten, yabancı bir kişi ya da odaktan emir almaması, anayasasını ve kanunlarını kendi milletinin bağımsız iradesiyle yapması, kendi kendini bağımsız olarak idare etmesi demektir. .Ekonomik istiklal: Bir milletin kendi vatanındaki b“t“n ekonomik kaynakların sadece o milletin tasarrufunda olması, yabancı devlet, şirket, kişi ve kurumların gasp etmemesi, yağ‐ malamaması, talan etmemesidir ya da ekonomik kaynakların yabancıların eline geçmesine izin vermemektir. .K“lt“rel İstiklal: Bir milletin kendine ait k“lt“r ve me‐ deniyetinin kendi içinde, vatanında ve devletinde varlığını, de‐ vamını, hayatiyetini koruması demektir. Millî k“lt“r“n yok ol‐ maması, silinmemesi ya da başka k“lt“rlerin baskısı altında ortadan kalkmaması demektir. .Askerî istiklal: Bir milletin ve devletin kendisine ait ba‐ ğımsız ordusu olması demektir. Bu temel anlam alanına göre İstiklal Marşımız, T“rk mil‐ letinin siyasi, ekonomik, k“lt“rel ve askerî istiklalini koruması gerektiğini ifade eden bir metindir. Zira Millî M“cadelemizi bu temel alanda bağımsızlığımızı korumak için verdik. 28 Osmanlıca‐Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, T“rdav Yayınları, İstanbul . Ahmet Vefik Paşa, Lehçe‐i Osmanî, hzl. Recep Toparlı, TDK Yayını, Ankara . İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI İstiklal Marşımızda “İstiklal” Kavramının Yer Alış Sebebi: İstiklal Marşımızın hem adında hem de şu mısraında: (akkıdır, (akk a tapan milletimin istiklâl! istiklal kavramına özellikle yer verilmiştir. Bu kavramın “zerinde durulmasının ve özel olarak seçilmesinin bir sebebi vardır, o da Millî M“cadele dönemimizde halkımızın ikiye ayrılmasıdır. Bir kısmı İngiliz Muhipleri Cemiyeti kanalıyla İngiliz mandacılığını yani İngilizle‐ rin yönetiminde yaşamayı, bir kısmı Wilson Prensipleri Cemiye‐ ti kanalıyla Amerikan mandacılığını, bir kısmı Fransız, bir kısmı da İtalyan mandacılığını savunmuşlardı. Bunlar teslimiyetçi kesimi temsil ediyordu. Öb“r tarafta da Atat“rk ve Mehmet Akif gibi Kuva‐yı Milliyeciler, teslimiyetçiliğe tepki olarak bağımsız millî T“rk Devletini istediler ve bunun için m“cadele ettiler. Dolayısıyla marşımızdaki istiklal kelimesi, hem haricî bedhâh olan işgalci Batılıların, hem de dahilî bedhâh yani em‐ peryalist (açlı Batılı Devletlerin içimizdeki temsilcisi ve işbir‐ likçisi olan mandacıların teslimiyet, esaret ve kölelik teklifine karşı bir tepki olarak, tam bağımsızlığı öngören bir yaklaşımı ifade eder. Mehmet Akif, Millî M“cadelemizin teslimiyetçiliğe ve kö‐ leliğe karşı bir bağımsızlık savaşı olduğunu özellikle vurgula‐ mak için marşın adına istiklal kavramını koydu. Mehmet Akif’in “İstiklal” Kavramına Yer Verdiği Başka Metinler Mehmet Akif, istiklalci bir T“rk şairidir. Sadece İstiklal Marşımızda değil, başka şiir ve yazılarında da bu kavrama özel‐ likle vurgulu bir şekilde yer verir. S“leymaniye K“rs“s“nde: Azıcık bilmek için kadrini istiklâlin, Bakınız çehre‐i meş ûmuna izmihlalin Safahat, İnkılap ve Aka Kitabevleri, . baskı, İstanbul , s. . 29 NURULLAH ÇETİN Mısralarında bağımsızlığın değerini bilmek için yenilgile‐ re, milletlerin esir oluşlarına, söm“rgelere bakmak gerektiğine işaret ediyor. Bir başka şiirinde geçen: Fakat ahlâkın izmihlali en m“thiş bir izmihlal; Ne millet kurtulur, zira ne milliyet, ne istiklal. Mısralarında da bir milletin istiklalini kaybetmesinin en önemli sebepleri arasında, o milletin ahlakî değerlerini kaybet‐ mesini gösterir. Ahlak bakımından çöken, ç“r“yen milletler istiklallerini de milliyetlerini de kolayca kaybedebiliyor. Asım da yer alan şu mısralar, onun istiklalci kişiliğini kuvvetli bir şekilde ortaya koyuyor: Doğduğumdan beridir, âşığım istiklale; Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale! Altın lale , para, makam, şöhret gibi maddi menfaatleri temsil eden bir simgedir. Buna göre maddi menfaatler karşılı‐ ğında teslim olmak, köle olmak bir kişiye, bir millete; hele T“rk milletine hiç yakışacak bir durum değildir. Zira kişiye de millete de şahsiyet veren değer, maddi menfaatler karşılığında istikla‐ linden, bağımsızlığından vazgeçmeme şuurudur. Kastamonu da, Nasrullah Camii nde, bir vaazında şöyle demişti: yılında verdiği İslam tarihini şöyle bir göz“m“zden geçirecek olursak cenupta, şarkta, şimalde, garpta yetişen ne kadar M“sl“man h“kûmetleri varsa hepsinin tefrika y“z“nden aralarında hâdis olan fitneler, fesatlar, nifaklar, şikâklar y“z“nden istiklallerine veda ettiklerini, başka milletlerin esareti altına girdiklerini gö‐ r“r“z. 30 A.g.e., s. . A.g.e., s. . Mehmed Akif’in Kur’an‐ı Kerim’i Tefsiri, Mev’ıza ve Hutbeleri, hzl. Abd“lke‐ rim Abd“lkadiroğlu‐Nuran Abd“lkadiroğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı Ya‐ yınları, Ankara , s. . İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI Buna göre İslam devletlerinin yıkılmasının, dağılmasının, Batılı (açlı emperyalist (ristiyan devletlere esir ve söm“rge olmasının yani istiklallerini kaybetmesinin en önemli sebepleri arasında ayrılığa d“şmeleri, böl“n“p parçalanmaları, aralarında “reyen fitne ve fesatlar y“z“nden birbirlerine d“şmeleridir. Kastamonu kazalarında verdiği bir vaazında da şöyle der: Ey Osmanlı M“sl“manları! Allah aşkına bizim d“şt“ğ“‐ m“z mahkûmiyete sakın sizler de d“şmeyiniz. Saltanatınızın, istiklalinizin kıymetini biliniz. Ç“nk“ d“nyada onsuz yaşamak, meğerse yaşamak değilmiş. Biz bunu pek acı, pek uzun tecr“be‐ lerden sonra anladık. İnşallah siz o tecr“belere maruz kalmaz‐ sınız. …. Maamafih bu kadar tazyike rağmen M“sl“man genç‐ leri arasında istiklal, h“rriyet fikirleri uyanmaya başladı. Son zamanlarda Mecusilerin aklı başında olanlarıyla anlaşmak hu‐ susunda hayli muvaffakiyetler elde ettik. Cenab‐ı (akk ın g“n“n birinde gerek bizi, gerek b“t“n âlem‐i İslam ı esaretten kurtara‐ cağına yakînimiz vardır. Ancak o saadetli g“nlerin pek uzak bir âtiye kalmaması için sizlerin istiklalinize, kuvvetinize sahip olmanız elzemdir. Burada da istiklal kavramının bir milletin ve devletin ha‐ yatında ne kadar önemli bir yere sahip olduğu, istiklali olmayan milletlerin hayatının hayat olmadığı; mutlu, şahsiyetli, h“r bir hayatın ancak istiklale bağlı olduğu etkili bir şekilde ifade edil‐ mektedir. Başka Devletlerin Millî Marşlarının Adıyla Karşılaştırma: Aşağıdaki listede gör“ld“ğ“ gibi elde edilebilen diğer dev‐ letlerin millî marşlarının isimlerini incelediğimizde çoğunun vatan kavramına vurgu yaptığı, bir kısmının millî varlığı A.g.e., s. , 31 NURULLAH ÇETİN esas aldığı, bir kısmının da kral ya da kraliçeye bağlılık vurgusu yaptığı gör“lmektedir. Sırayla daha az sayıda olmak “zere iler‐ leme, bayrak, devamlılık, özg“rl“k, umut, Tanrı, dil, Cumhuriyet ve zafer kavramları da yer almaktadır. Bu genel mukayese ve değerlendirmeden d“nya milletleri marşlarının adında en çok vatanseverlik ve milliyetçilik duygularını öne çıkarmaktadırlar. İstiklal kavramı ise bizim dışımızda sadece devletin marşının adında yer alıyor: KKTC: İstiklal Marşı , São Tomé ve Príncipe: Tam Bağımsızlık , Dağlık Karabağ: Özg“r ve Bağımsız Karabağ . Bizim millî marşımızın adı olan İstiklal Marşı , vatanse‐ verlik ve milliyetçilik duygularını birlikte kapsadığı gibi buna ilaveten İslamî değerleri de barındırmaktadır. Yani istiklal kavramı çok daha kapsayıcı ve b“t“nleyici bir kavram olarak isabetle seçilmiş bir terimdir. 32 Abhazya: Zafer Afganistan: Millî Marş Almanya: Almanya (er Şeyden Üst“nd“r Amerika: Yıldız Bezeli Sancak Andora: B“y“k Şarlman Angola: İleri Angola Arjantin: Arjantin Millî Marşı Arnavutluk: Bayrak Marşı Azerbaycan: Azerbaycan Marşı Bahreyn: Bizim Bahreyn Bangladeş: Altın Bengalim Batı Sahra: Sahara nın Oğulları Belçika: La Brabançonne Benin: Yeni Bir G“n Şafağı Beyaz Rusya: Biz Belarusluyuz Bhutan: Şimşek Ejderha Krallığı Birleşik Arap Emirlikleri: Uzun Yaşa Vatanım İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI Birleşik Krallık: Tanrı Kraliçeyi Korusun Bolivya: Bolivya Millî Marşı Bosna Hersek: Bosna (ersek Millî Marşı Brezilya: Brezilya Millî Marşı Brunei: Allah Sultanı Korusun Bulgaristan: Sevgili Anavatan Burkina Faso: Bir Tek Gece Burundi: Bizim Burundi Cezayir: Söz“m“z Cibuti: Cibuti Çad: Çad (alkı Çek Cumhuriyeti: Evim Nerede? Çin Halk Cumhuriyeti (Tayvan): Üç (alk İlkesi Çin Halk Cumhuriyeti: Gön“ll“ler Marşı Dağlık Karabağ: Özg“r ve Bağımsız Karabağ Danimarka: Bir G“zel Ülke Vardır Doğu Timor: Anavatan Dominik Cumhuriyeti: Millî Marş Ekvador: Seni Selamlıyoruz Anavatanımız El Salvador: El Salvador Millî Marşı Endonezya: B“y“k Endonezya Eritre: Eritre, Ertire, Eritre Ermenistan: Vatanımız Estonya: Vatanım, Mutluyum ve Sevinçliyim Etiyopya: İleri Marş, Sevgili Etiyopya Fas: Fas Marşı Fiji: Tanrı Fiji yi Korusun Fildişi Sahili: Abidjan Şarkısı Filipinler: Seçilen Ülke Filistin: Ülkem Finlandiya: Bizim Toprağımız Fransa: La Marseillaise Marsilyalı Gambiya: Gambiya Vatanımız İçin 33 NURULLAH ÇETİN 34 Gana: Vatanımız Gana yı Tanrı Korusun Gine Bissau: Bu Bizim Sevgili Ülkemiz Gine: Özg“rl“k Guatemala: Guatemala Millî Marşı Güney Afrika:G“ney Afrika Millî Marşı Güney Kıbrıs Cumhuriyeti: Özg“rl“k Marşı Güney Kore: Vatanseverlik Şarkısı Güney Osetya: G“ney Osetya Millî Marşı Gürcistan: Özg“rl“k Haiti: Dessalines Şarkısı Hırvatistan: G“zel Anavatanımız Hindistan: Jana Gana Mana Hollanda: William Honduras: (onduras Millî Marşı Irak: Anavatanım İran: İran İslam Cumhuriyeti Millî Marşı İrlanda: Askerlerin Şarkısı İspanya: Kraliyet Marşı İsrail: Umut İtalya: İtalyanların Şarkısı İsveç: Sen Eski, Sen Özg“r İsviçre: İsviçre İlahisi İzlanda: İlahi Jamaika: Ülkemizi Seviyoruz Japonya: Majestelerinin (“k“mdarlığı Kamboçya: Antik Bir Khmer (anedanı Kamerun: O Kamerun, Atalarımızın Beşiği Kanada: Ey Kanada Karadağ: Ey Mayıs'ın Parlak Şafağı Katar: Amir Barışı Kazakistan: Benim Kazakistanım Kenya: B“t“n Kâinatın Yaratıcısı Kırgısistan: Kırgız Cumhuriyeti Millî Marşı İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI Kiribati: Ayağa Kalk Kiribati KKTC: İstiklal Marşı Kolombiya: Kolombiya Cumhuriyeti Millî Marşı Komorlar: B“y“k Adalar Birliği Kongo Cumhuriyeti: Kongolu Kongo DC: Kalk Kongolu Kosova: Avrupa Kosta Rika: Kosta Rika Millî Marşı Kuveyt: Millî Marş Kuzey Kore: Vatanseverlik Şarkısı Küba: Bayamo Bayamo şehri erkekleri Marşı Laos: Laos Millî Marşı Lesotho: Lesotho Atalarımızın Ülkesi Letonya: Tanrı Letonya yı Korusun Libya: Libya, Libya, Libya Lihtenştayn: Genç Ren Üzerinden Yukarı Litvanya: Millî Şarkı Lübnan: L“bnan Millî Marşı Lüksemburg: Anavatanımız Macaristan: İlahi Madagaskar: Ey Sevgili Atalarımızın Ülkesi Makedonya: Makedonya Üzerinde Bug“n Malavi: Tanrı Malavi'yi Korusun Maldivler: Millî Selam Malezya: Ülkem Mali: Afrika İçin ve Senin İçin Mali Malta: Malta Marşı Marshall Adaları:(er Zaman Marshall Adaları Mauritius:Anavatan Meksika: Meksika Millî Marşı Mısır: Ülkem, Ülkem, Ülkem Moğolistan: Moğolistan Millî Marşı Moldova: Dilimiz 35 NURULLAH ÇETİN Monako: Monako Marşı Moritanya:Moritanya Millî Marşı Mozambik: G“zel Vatan Myanmar: D“nyanın Sonuna Kadar Nauru: Nauru Şarkısı Nepal: Y“zlerce Çiçek Nijer: Nijeryalı Nikaragua: Selam Sana Nikaragua Norveç: Evet, Bu Ülke Aşkımız Orta Afrika Cumhuriyeti: Yeniden Doğuş Özbekistan: Özbekistan Cumhuriyeti Millî Marşı Pakistan: Millî Marş Palau: Bizim Palau Panama: Kıstak deniz içinde iki adet kara parçasını bir‐ birine bağlayan dar kara parçasıdır ilahisi Paraguay: Paraguaylı, Cumhuriyet veya Öl“m Peru: Peru Millî Marşı Portekiz: Portekizli Ruanda: G“zel Raunda Rusya: Rusya Federasyonu Devlet Marşı Saint Kitts ve Nevis: G“zellikler Yurdu Saint Lucia:Saint Lucia nın Kızları ve Oğulları San Marino: Cumhuriyet Millî Marşı São Tomé ve Príncipe: Tam Bağımsızlık Seyşeller: T“m Seyşelliler Bir Araya Sırbistan: Tanrı'nın Adaleti Rab Bize Adalet Ver Singapur: İlerle Singapur Slovakya: Tatras Üzerinde Yıldırım Slovenya: Bir Şeref Solomon Adaları: Tanrı Solomon Adaları'nı Korusun Sri Lanka: Anamız Sri Lanka Sudan: Biz Allah ın ve Vatanın Askerleriyiz Surinam: Tanrı Biz Surinamlılarla Birlikte 36 İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI Marşı Suriye: Anavatan Muhafızları Suudi Arabistan: Kraliyet Selamı Şili: Şili Millî Marşı Tacikistan: Millî Marş Tanzanya: Tanrı Afrika'yı Korusun Tayland: Millî Marş Togo: Sana Selam Atalarımızın Ülkesi Tonga: Tonga Adaları Kralı Şarkısı Tunus: Anavatan Savunucuları Tuvalu: Tuvalu için Y“ce Türkmenistan: Bağımsız, Tarafsız, T“rkmenistan Devlet Uganda:Ey Uganda, G“zel Ülke Ukrayna: Ukrayna (en“z Ölmedi Umman: Umman Millî Marşı Uruguay: Millî Marş Ürdün: Ürd“n Kraliyet Marşı Vanuatu: Biz, Biz, Biz Vatikan: Papalık Marşı Venezuela: Cesur İnsanlar İçin Zafer Vietnam: Y“r“yen Şarkı Yemen: Yemen Millî Marşı Yeni Zelanda:Yeni Zelanda'yı Tanrı Savunsun Yeşil Burun Adaları: Özg“rl“k Şarkısı Yunanistan: Özg“rl“k Marşı Zambiya: Zambia Ülkesinin Millî Marşı Zimbabve: Zimbabve Vatanı Y“cedir Sonuç: İstiklal Marşımızın adı “zerinde yapılan bir araştırma ve inceleme göstermiştir kişi ya da sınıf merkezli bir marş değil, tamamen millet merkezli bir marşın içeriği, mesajı, barındırdığı değerleri ancak böylesine veciz, kapsayıcı, yansıtıcı bir kavram‐ 37 NURULLAH ÇETİN la ifade edilebilirdi. Akif in böylesine bir başlık seçmesi anlam ve önemini bug“n de koruması açısından isabetlidir. Ç“nk“ T“rk milletinin varlık sebebi istiklalidir. İstiklalini kaybeden T“rk, bireysel şahsiyetini olduğu kadar; millî varlığını da kay‐ bediyor. 38 MEHMET AKİF ERSOY’UN ÇANAKKALE RUHUNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR ME(MET AKİF ERSOY UN ÇANAKKALE RU(UNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR İsmail Doğan* Bu bildirinin temel tezi şudur: ‐ Akif i yâd etme kadar Akif i anlama ihtiyacımız bug“n her zaman ve her dönemden daha faza ortaya çıkmaktadır. ‐ Bu ihtiyaç bir Akif sosyolojisini kaçınılmaz hale getir‐ mektedir. Giriş Mehmet Akif Ersoy, İmparatorluğun en uzun y“zyılında d“nyaya gelmiştir ; İstanbul, Fatih . Bu y“zyıl koca bir devletin makûs sonunu öngören ve tanık olan aydınların çağı‐ dır. Sosyalleşmesini bu çalkantılı dönemin gergin, netameli ve endişeli ortamında tamamlayan her eğitimli genç gibi Akif de gençliğin ve gençliğinin bu kaygılarını derinden hissetmiştir. Bu duyarlılık söz“ edilen genç aydınlar kuşağının çok yönl“l“ğ“‐ n“n de sosyolojik arka planını oluşturur. Sosyalleşmenin bu yakıcı atmosferini dikkate almaksızın Akif i ve onun eserini anlamak her zaman eksik kalmaya mah‐ kûmdur. Maalesef t“m Akif denemeleri, övg“leri, şerhleri, haşi‐ yeleri, dipnotları ve kaynakçaları böyle bir nâkısa ile maluld“r. (aklı olarak çok sevilen b“y“k şair etrafında, öl“m“nden sonra da devam eden b“y“k ve geniş bir sempatizan kitlesi oluşturdu. Bu da onun eserindeki felsefi, fikri ve sosyolojik tema yerine duygu, sevgi, minnet, hamaset ve heyecan motiflerini daha çok öne çıkardı. Duygu dalgalanmalarının “rettiği geniş sevgi ve heyecan sarmalından –adeta‐ Akif in kendilerine yazar‐ lık bahşettiği bir yazar‐çizer kuşağı, bir profesyoneller grubu ortaya çıktı. Buradan ise birçoğu –özellikle‐ şiirlerinin lise kom‐ * Prof. Dr. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fak“ltesi, Eğitimin Sosyal ve Tarihi Temelleri Anabilim Dalı Başkanı. idogan @hotmail.com 39 İSMAİL DOĞAN pozisyon dersleri d“zeyinde seyreden şerh ve açıklamalarla sınırlı kalan Akif yazıları ve konferansları sök“n etti. Bu yazılar ise s“rekli kendini tekrarladı ve s“rekli birbirini “retti… O ne‐ denle Mehmet Akif Ersoy u yeniden ve tekrar yorumlamak, Akif in eserini ve onun mesajını; bu mesajın g“n“m“zdeki karşı‐ lığını anlamak durumundayız. Akif i yeniden yorumlamak, Akif i ve onun eserini tekrar ve tekrar “reterek anlamanın bug“n çok daha önemli olduğu bir zaman içindeyiz. Bunun için bir Akif sosyolojisi yapmak, Akif i sosyolojik dil ile anlamak ve anlatmak mecburiyetindeyiz. Akif sosyolojisi yapmak nedir? Önce b“y“k şairin sosyolojik gerçekliğini iyi betimlemek, tespit etmektir. Böyle bir tespit ve değerlendirmek bir Akif Sosyolojisi yapmak anlamına gelir. Muhtemel bir Akif sosyolojisinin cevap bulması gereken sorular şunlardır:  Akif nasıl bir sosyolojiye aittir?  Bu sosyolojik yapının temel karakteristikleri nelerdir?  Akif i yetiştiren sosyal yapının k“lt“rel unsurları ve renkleri ile bu k“lt“r“n g“n“m“ze olan yansımaları nelerdir?  Akif in sosyolojik penceresi nedir?  Bu pencere nasıl bir toplum ve d“nyaya açılmaktadır?  Akif ne t“r bir sosyolojiye sahip çıkmaktadır? Bunun Akif açısından entelekt“el ve sosyolojik gerekçeleri nelerdir? Akif konusunda yapılacak olan sosyolojik incelemelerin b“t“n bu sorulara cevap araması gerekir. Bu bildiri, belirtilen ayrıntılarda söz konusu arayışın bir örneği olarak tasarlanmış‐ tır. Akif’in Sosyolojik Bağlamı: Kültür Çevreleri K“lt“r çevreleri Akif in zihinsel ve k“lt“rel sosyalleşme s“reçlerini içermektedir. Bu s“reçlerin iyi ve sağlıklı olarak ortaya konması onun hem edebi, hem de entelekt“el kişiliğinin sosyolojik köklerine ışık tutacak bir kaynak olarak d“ş“n“lme‐ 40 MEHMET AKİF ERSOY’UN ÇANAKKALE RUHUNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR lidir. Akif in k“lt“r çevreleri, onun zihin ve ruh d“nyasını besle‐ yen kanallardır. Bu açıdan gerek yakın gerek uzak, ama vicahi ve gıyabi ilişkiler olarak genişleyen bir çevreden söz edilebilir. Bu çevreyi oluşturan toplumsal aktörler birer ırmaktır ve Akif gibi bir deryanın bu ırmaklardan ziyadesiyle hissedar olduğu söylenebilir. K“lt“r çevrelerinin sembolik mekânı olarak Taceddin Dergahı nın bu s“reçteki yeri özel bir öneme sahiptir. İstiklal marşı bu mekânda kaleme alınmıştır. Osmanlı devletinin diba‐ cesi olan Bursa nın Yunan işgali atındaki trajik gerçeğini dile getiren “nl“ B“lb“l şiiri bu dergâhın h“z“nl“ yalnızlığında ha‐ yat bulmuştur. Ancak bu h“z“nl“ yalnızlık asla bir yeis ve umutsuzluk yaratmamıştır. (“z“nl“ yalnızlık Dergâhın m“davimleriyle bil‐ gelik iklimini her zaman canlı tutmayı başardı. Taceddin Dergâ‐ hı nda daima dumanı t“ten semaver, eksik olmayan Akif dostla‐ rının sohbetlerini derinleştiren bir bahane olmuştur. Ve bu çay sohbetlerinde Eski Sadrazam İzzet paşa, Hüseyin Kazım Kad‐ ri, Fatin Hoca, Eski Maarif vekili Hikmet Bey, Eski Dâhiliye vekili Doktor Adnan Bey ve birçok mebus ile yerel bilgeleri görmek m“mk“nd“. Ülkenin hâl‐i p“r melâlinde derinleşen sohbetler tecr“benin, fikrin, mizahın, sanat ve edebiyatın toplumsala odaklandığı entelekt“el bir ortam oluşturmaktaydı. Bir Akif sempatizanın deyişiyle bu sohbet iklimi, Dergâhı bir merkez‐i edebî haline getirmişti Kara: . Akif in gıyabi k“lt“r çevresinde ise onun muhabbet ve hayranlık duyduğu isimler yer alır. Bunların başında ehl‐i ta‐ savvuf olan kişiler gelir. Bunlardan bazıları şunlardır: Mesnevihan‐ı Şehir (“sameddin Efendi, Sait Paşa İmamı (asan Efendi, (ukuk Adamı ve Şair (ersekli Arif (ikmet Bu isimlerle ilgili ayrıntı için; Kara: ‐ . Bu bağlamda k“lt“r çevresini oluşturan diğer isimler ise şunlardır: Abbas Halim Paşa, Ahmet Naim Efendi, Ferit Kam, Hüseyin Avni, Süleyman Nazif, Hüseyin Kazım Kadri, Köse İmam 41 İSMAİL DOĞAN Ali Şevki Efendi, Mithat Cemal Kuntay, Ali Ekrem Bolayır, Fatin Gökmen, Fuat Şemsi İnan, Hasan Basri Çantay, Mahir İz, Eşref Edip Fergan vs.. Kara: Muhammed İkbal Muhammed Abduh, Cemaleddin Efgani ise onunu gıyabi k“lt“r çevresinin başında yer alan isimlerdir. Akif bir tanıktır. Çağının, beşeriyetin, “lkesinin, toplu‐ munun, şehrinin, daha da önemlisi zamanın bir tanığıdır. Onun eserini, şiirini, h“z“n ve sevinçlerini bug“ne taşıyan en önemli araç işte bu tanıklıktır. O halde Akif için zaman nedir? Onun için zaman, haldir; bug“nd“r, şimdiki zamandır. İçine toplumu ve d“nyayı sığdıran, olup biten her şeye tanık olma imkânı veren bir zaman… Tanık olamayacaksak, olmadı ve olamadıysak bu gerçekliğin dışındayız demektir. Zamanın dı‐ şında olanlar tarihin de dışına itilirler. Zaman onun için gerçe‐ ğin ve gerçekliğin ta kendisidir. Gerçekliğin dışındaysak biz yokuz. Zamanın dışında olanların ise zamandan, çağından bir şeyler isteme hakkı olmadığı gibi eleştirme hakları da yoktur. Tıpkı Çağımdan tiksiniyorum diyen Fransız yazar Antoin de Saint Exupery gibi… Tiksiniyor ç“nk“ o zamanın ger‐ çek tanıklarından, çağının gerçek gözlemcilerinden biridir. Zamana egemen olma , zaman algısının Akif teki önemli işaret dilidir. Zamana, içinde bulunduğumuz âna egemen olmalıyız. Bu zaman algısı ise Akif in tasavvuf “zerinden ulaştığı toplumsal bir önermedir. O halde içinde bulunduğumuz an nedir? Akif in zamanı, yaşadığı y“zyıl ve bu y“zyılda toplumun hâl‐i p“rmelâlini kuşa‐ tan tarihsel, toplumsal ve siyasal gerçeklerin odaklandığı akt“el sosyal ve siyasal hayattır. Ve fakat alt “st olmuş bir hayat ve bunun “zerine kurulan, en karanlık y“z“n“ de Çanakkale de gösteren bir çağ: 42 MEHMET AKİF ERSOY’UN ÇANAKKALE RUHUNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR “… Eski dünya, yeni dünya bütün akvâm‐ı beşer Kaynıyor kum gibi tûfan gibi mahşer mahşer … Çehreler başka, insanlar, deriler rengârenk; Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk. … Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ Hani tâ’una da züldür bu rezil istîlâ! … Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk‐u asîl Ne kadar gözdesi mevcud ise hakkıyle, sefîl, Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına. Maske yırtılmasa hala bize bir âfetti o yüz… Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz… Safahat: ‐ Bu dizelerde olduğu gibi şiir ve söylem dili çağın “rettiği bu hayatın olanca gerçekliğine ışık tutar. Sezai Karakoç un deyi‐ şiyle şehri, insanı, kahvesi, sokağı ve sefaletiyle b“t“n bir top‐ lum ve benzer ahvâliyle İslam d“nyası onun söylem dilinin öne çıkan diğer toplumsal imge ve fig“rleridir. Ancak toplum ve hayat , Akif in söyleminde biyolojik ve sosyolojik bir gerçek olarak zamanın ruhunu belirleyen tarihsel ve akt“el koşullarıy‐ la ele alınmaktadır. Zaman sosyolojik bir hal, bir ruhtur onda. İçinde bulunduğumuz ânı, yani yaşadıklarımızı ve gör‐ d“klerimizi, tanık olduklarımızı tarihten soyutlayarak anlama‐ mız m“mk“n değildir. Ç“nk“ bu “lke gecekondu bir “lke değildir. Toplumsal ku‐ rumlarını, aile yapısını, siyasal örg“tlenmesini, hukukunu, k“l‐ t“r“n“, ahlakını esaslı bir geleneğin sosyolojik bağlamı içinde “retmiş ve temellendirmiştir. Bu sosyolojiyi “reten tarih ve gelenektir. Çanakkale ruhunu “reten de işte bu sosyolojidir. 43 İSMAİL DOĞAN Şiiriyle ve d“ş“nce d“nyasının b“t“n duyarlılıklarıyla Akif, işte bu sosyolojinin “zerine titremiştir. Akif in “zerinde durduğu ve “zerinde titrediği sosyoloji, kendisini ait olduğu medeniyetle kaynaştıran ve b“t“nleştiren sosyolojidir. Bu sosyolojinin sokağa, mahalleye, kente, “lkeye, d“nyaya, coğrafyaya ve tarihe açılan pencereleri vardır. Bunlar Akif i Akif yapan sosyalleşmenin ana basamakları, ana safahatıdır. B“t“n bu safahat evreler birbirini “reterek ve tamamlayarak gelişen bir sosyal ve entelekt“el s“reç olmuştur Akif için. (er bir safhanın bir önceki hayatın renkleri ve k“lt“rel tonlarından beslendiği bir sosyal s“reç, bir entelekt“el ve edebi hayattan; bir öm“rden bahsediyoruz. Sokağın izlerini, kokusu‐ nu ve renklerini taşıyan mahalle; mahallenin gerçeklerini taşı‐ yan şehir; şehrinin ihtiyaç, imkân ve sorunlarına m“tehammil bir memleket; memleketinin varlığı ve bekasına derinlik kazan‐ dıran bir tarih; tarihin g“ç, anlam ve farklılık kazandırdığı bir medeniyet; medeniyetin vizyon ve evrensel hasret y“klediği bir d“nya… İşte Akif i Akif yapan sosyal s“reçler… İşte Akif i Akif yapan evrensel tahass“r ve h“zn“n k“lt“rel çevreleri… Doğrusu şu ki Akif bir h“zn“n insanıdır; Akif sosyolojisi bir h“z“n ve umut sosyolojisidir. Bu h“zn“n bir fotoğrafa d“şen çizgilerini Hasan Basri Çantay a yazdığı mektubunda şöyle teyit eder: (engâm‐ı tufûliyetimde meczup idim, şimdi görd“ğ“n veçhile yine meczûbâne vâdilere r“cû ediyorum. Mahalle Kah‐ vesi ni yazan herifle, bu Hicran ı nazm eden herifin olduğu g“ç anlaşılır değil mi? Safahat: Mehmet Akif in Baytar Mektebi nde talebe iken çekilmiş bu fotoğraf (asan Basri 44 MEHMET AKİF ERSOY’UN ÇANAKKALE RUHUNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR Çantay a metinde geçen mektup içeriğindeki h“zn“ teyit etmek‐ tedir. Bu fotoğraf Akif in tespit edilebilen en eski gör“nt“s“d“r. : Kaynak: Mehmet Akif Ersoy/Şiir Külliyatı Safahat, Akif sosyolojisinin söylem dili Bu dilin ana karakteristiğini ifade eden anahtar kavram zamanın ruhudur. Akif in sosyal kişiliğini, zihin d“nyasını ve vizyonunu belirleyen bu ruhtur. O nedenle geçmişin b“t“n çiz‐ gilerini ve renklerini içselleştiren bu kişilik sosyolojik safahatın hiçbir evresini unutmadığı gibi hiçbir sosyal döneme de sapla‐ nıp kalmamıştır. Ondaki yoksul ocaklardan t“ten yalnızlığın, mahalle mekteplerinin her bir semte denk d“şmeyen yoksunlu‐ ğunun şehirde ve “lkede iyi gitmeyen bir şeylerle hep ilişkisi vardır ve Akif hep bunun h“zn“n“ ve ıstırabını hissetmiştir: Tıpkı şu dizelerde olduğu gibi: Mahalle mektebi olsaydı bizde vaktiyle; Ya uğrasaydı kalanlar güzelce ta’dile Yarım pabuçla gezen üç buçuk zibidi Bir Arnavutluk’u isyana kaldırır mı idi? Safahat: ‐ Öte yandan kendi sosyal muhitine olduğu gibi bağlamla‐ rının en geniş alanına da eleştiri oklarını çevirmekten geri dur‐ maz: Ey koca şark, ey ebedi meskenet! Sen kımıldamaya bir niyyet et. Korkuyorum Garbın elinden yarın Kalkmayacak çekmediğin mel’anet. : Safahat, Uyan ; Tarih, zamanın ruhunu “reten önemli toplumsal faktörle‐ rin başında gelir. Ç“nk“ tarih, unsurların ortak bir öyk“ yarata‐ rak millete dön“şmesinin birincil kaynağıdır. Geometrik m“da‐ halelerle tarih “retilmez; gecekondu, yerini görkemli gecekon‐ 45 İSMAİL DOĞAN dulara bırakan öyk“lere değil, yerinde yeller esen söylenceler anaforuna aittir. Millet haline gelemeyen b“t“n topluluklar da böyle bir söylencenin parçası durumundadırlar. T“rk milleti, g“c“n“ tarihten alan, unsurların tarih içinde ve birlikte kurduk‐ ları ortak bir tecr“benin “r“n“d“r. Bu tarihi damarın beslediği millet, yaslandığı derin köklerin ebedi g“vencesine sahiptir. (içbir çağdaş senaryonun, zamanın/çağın hiçbir art niyetli pro‐ jesi bu milletin tarihsel köklerine, dallarına ve budaklarına halel getiremeyecektir. Akif in sosyolojisini ayakta tutan da işte bu tarihi teminat‐ tır. Tıpkı bu dizelerin teyit ettiği gibi: Göreceksin ki bu millette fazilet en uzun, En derin köklere yaslanmakta, hem sonra onun Bir mübarek suyu var, hiç kurumaz: Din‐i mübîn… Hadisat etmesin oğlum seni asla bedbin… İki balta ayırmaz bizi mazimizden. Ağacın kökleri madem ki derindir cidden, Dalı kopmuş ne olur, gövdesi gitmiş ne zarar? O, bakarsın, üstündeki edvârı yarar, Yükselir, fışkırır âfâkı perişanımıza Safahat: . Sonuç Yaşadığı dönem “lke içi ve “lke dışındaki amansız m“da‐ halelerin neden olduğu siyasal kaosa rağmen toplumsal fay kı‐ rıklıklarına direnen bir aydınlar kuşağı yarattı. Akif bu kuşağın prototipidir. Ç“nk“ Mehmet Akif Ersoy sosyolojisine sadık kal‐ mış; b“t“n hayatını ait olduğu sosyolojinin hayatiyeti, g“c“ ve bekasına adamıştır. Bu kuşağın kırılma ve m“dahalelerle savrulan kanadında yer alanlar ise evli evine köyl“ köy“ne diyerek emperyalist projenin kendilerine uygun görd“ğ“ coğrafyada geometrik ada‐ cıklara teşne ve hevesli olarak çekip gittiler. Tıpkı Satı El Husri 46 MEHMET AKİF ERSOY’UN ÇANAKKALE RUHUNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR Satı Bey gibi… (erkes kendi ulusal coğrafyasına çekilirken benim burada kalmam d“ş“n“lemezdi diyen Satı Bey de seçi‐ mini Arap kimliğinden yana kullanarak Suriye ye Arap kökenle‐ rine dön“yordu. Bug“nk“ Ortadoğu nun herc“merç olan coğ‐ rafyasının altında işte bu aydın tercihlerinin rol“n“ kim inkâr edebilir?! Ama Akif, Satı Bey gibi d“ş“nen ve tercihler yapan kendi kuşağının, aydın kolaycılığına kaçmadı. Kadirşinas olmayı, o nedenle kendini yetiştiren sosyolojiye bağlı kalmayı seçti. Etnik köken sınırlıklarında görece bir s“kûnet arama yerine; dalları kopan, gövdesi tarumar olan koca çınarın T“rk milleti olarak yeniden filizlenen köklerine su ve oksijen vermeyi seçti. Kendisi bir K“rt olan ZiyaGökalp i Türk Medeniyet Tarihi’ni yazdıran ruhu “reten ve ikame eden sosyolojiyi ihya etmeyi daha değerli ve anlamlı buldu. Akif e Asım ı ve Çanakkale yi yazdıran işte bu ruhtur. İstiklal savaşı bu ruhla yapıldı; işgal altındaki vatan top‐ raklarında bir millet olarak, bağımsız ve özg“r birlikte yaşam için verilen ortak m“cadelede din, dil ve köken farkı öne çıka‐ rılmadı. Ç“nk“ bu m“cadeleye heyecanlarını, enerjilerini, ola‐ naklarını ve ruhlarını katanlar bu ideali “reten ve besleyen kaynağın ortak tarih ve gelenek ve ortak bir sosyoloji olduğunu biliyorlardı ve yaptıkları da bu sosyolojiye b“t“n“yle sadık kalmaktan ibaretti. KAYNAKÇA DOĞAN İsmail, Mehmet Akif i Sanatı İle Değerlendir‐ mek , Milli Kültür Dergisi, Ankara, K“lt“r Bakanlığı Yayınları, Aralık , s. ‐ . KARA, Mustafa, İstiklalimizin Bülbülü Mehmet Akif Er‐ soy, Ankara, Server Vakfı Yayınları, . 47 İSMAİL DOĞAN KARAKOÇ, Sezai, Mehmet Akif, Diriliş Yayınları, . Baskı, İstanbul, . Mehmet Akif Ersoy/Şiir Külliyatı, Safahat, Yayına (a‐ zırlayan: Necmeddin Turinay/G“n“m“z T“rkçesine Çeviren: Necat Çavuş, T“rkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Ankara . Mehmet Akif Ersoy, Safahat, İnkılâp Kitapevi, 48 . ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ ÇANAKKALE Yİ GEÇİLMEZ K)LAN RU(: ÂS)M )N NESLİ Ertuğrul Yaman* Çanakkale Ruhu Çanakkale Savaşı, yalnızca bir savaş değil; tarihe not d“‐ ş“len eşine rastlanmayan bir destandır. Ç“nk“, o dönemde Os‐ manlı nın hızlı bir çök“ş dönemine girmesi fırsat bilen yedi d“vel adeta Osmanlı nın tepesine çökm“şt“r. İslam ve T“rk d“şmanları, hepsi bir olup saldırıya geçtiler. Mehmet Âkif'in ifadesince; Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. ‐Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya‐ Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya. Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde‐gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı' Dedirir‐Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi! Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm‐ı beşer, Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer. … Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ... Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ! Ne var ki hepsi bir olsa da bir Çanakkale yi geçemediler. Nitekim, topumuz t“feğimizden çok öl“mden korkmayan ru‐ humuzdu asıl serhaddimiz. Bu bildirinin asıl konusu, yedi d“ve‐ lin aşamadığı y“ce bir ruhun tasvir ve tahlilidir. Bu ruhun özeti: Ya şehitlik ya gazilik; parolası ise ya istik‐ lal ya öl“md“r! * Prof. Dr. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fak“ltesi, T“rk Dili ve Edebiyatı Böl“m“.eyaman@ybu.edu.tr 49 ERTUĞRUL YAMAN Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam. Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer; O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz‐ı beşer... (…) Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm? Çünkü te'sis‐i İlahi o metin istihkâm. Zannedilir ki d“şmanlar topla t“fekle mağlup edilir. Oysa, asıl g“ç göğs“ndeki imandır. Y“reğindeki cesarettir. Bu ruhu, Mehmet Âkif, şu dizelerde tasvir ediyor: KORKMA! Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz, Bu yol ki Allah yoludur, korku bilmeyiz, yürürüz! Düşer mi tek taşı sandın namus ocağının? Meğer ki savaşa giren son er şehid olsun. Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa; Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa; Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar, Taşıp da kaplasa afakı bir kızıl sarsar; Değil mi cephemizin sinesinde iman bir; Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir, ...! Mehmet Akif Ersoy / Berlin 18 Mart 1915 Çanakkale nin geçilmezliğini anlayabilmek için de derin bir basirete ve tarih bilgisine ihtiyaç vardır. Nasıl ki Asr‐ı Saadet döneminde b“t“n m“şrikler el ele kol kola verip y“ce dinimiz İslam ı yok etmek için toptan saldırmışlarsa, haçlı ruhu da bu intikamı Çanakkale de almak istemiştir. Mehmet Âkif, Çanakka‐ le nin ciddiyetini ve önemini şöyle ifade eder: 50 ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi... Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. … Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber. Çanakkale Ruhu ve Mehmet Âkif Çanakkale yi geçilmez kılan bu ruhu, Mehmet Âkif in ken‐ di hayatında ve eşsiz eseri Safahat ta buluyoruz. Âkif, Osmanlı gibi bir devin çök“ş“ne, T“rkiye Cumhuriyeti gibi taze bir filizin kök salışına şahit olmuştur. O, hem acıların hem de umutların gölgesinde yetişmiş b“y“k bir ediptir. Mehmet Âkif, T“rk ede‐ biyatında yeri doldurulamayan eşsiz, çok yönl“ bir sanatkârdır. Yeni kuşaklar, Mehmet Âkif i genellikle milli şairimiz olarak tanımaktadırlar. (âlbuki o, yeni kuşaklar tarafından örnek alınması gereken farklı özelliklere sahip zirve bir şahsiyettir. İdealist, sanatkâr, şair, hatip, devlet adamı, kahraman, âlim, bilge bir d“ş“nce ve dava adamıdır. Mehmet Âkif, kelimenin tam anlamıyla davasını yaşayan bir şahsiyettir: Onun hayatını ve ideallerini özetleyecek olursak şöyle bir benzetme yapılabilir: Âkif; İslâm ın (z. Ömer i, Şark D“nyası nın m“tefekkiri, T“rk milletinin alpereni, istiklâlin şai‐ ri, T“rkçenin ve şiirin de “stadıdır. Mehmet Âkif'in fikir köklerini araştırdığımızda Âkif in da‐ ima geçmişle gelecek arasında bir köpr“ kurmaya çalıştığı gör“‐ lecektir. Ancak o, kendisini hep mazide yaşıyormuş gibi hisset‐ tiğini söyler. Âkif, cimrilik, ikbal şımarıklığı ve kibri sevmesdi. Kalabalıklardan ve gösterişten hoşlanmazdı. Sevdiğini tam se‐ verdi, sevmediğinden uzak kalırdı. G“venilir bir insandı. (er şeyinizi ona rahatça emanet edebilirdiniz. 51 ERTUĞRUL YAMAN B“y“k bir idealist ve çetin bir m“cadele adamı idi. (içbir şey için kimseye minnet etmez, kimseye boyun eğmezdi. (ak‐ sızlığa asla tahamm“l edemezdi ve hakka saygısı b“y“kt“. Pa‐ rayı sevmezdi. (ayatı ve evi oldukça sadeydi. Az konuşur, çok s“kût ederdi. İkiy“zl“leri sevmezdi. Safahat, bir şiir kitabı, bir edebî metin olmaktan çok, fikrî bir eserdir. Onda milletimizin; tarihi, y“kseliş ve d“ş“ş sebeple‐ ri, sıkıntıları; zekâsı, n“ktesi, edebiyatı, şehri, ailesi, acıları ve sevinçleri… vardır. yılında yayımlanan "Âsım"isimli altıncı "Safahat", şaire en b“y“k şöhretini kazandırmıştır. Manzum hikâye tarzında çok kuvvetli millî lirizmle yazılmış olan eserde, aydın ve vatansever T“rk gençliği tasvir edilir. Şaire göre bu gençlik, M“sl“man T“rk “n namusunu çiğnetmeyen, T“rk mille‐ tini kurtaracak ve geleceğin T“rkiye'sini de kuracak olan imanlı gençliktir. İdeal Gençlik: Âsım’ın Nesli Safahat ın altıncı böl“m“ Âsım da, Mehmet Âkif, haya‐ lindeki ideal gençliği ni anlatmıştır. Bu böl“mde, T“rk gençligini, Âsım ın nesli olarak niteledigini ve o gençligin ay‐ rıntılı biçimde yazdıgını gör“yoruz. Safahat ın Âsım böl“m“, dizelik tek parçadan meydana gelmektedir. Şair, burada savaş vurguncuları, köyl“lerin durumu, geçmişe bakış anlayışı, egitim‐ögretim, medrese, ırkçılık, batıcılık, gençlik gibi birçok konu “zerinde durmaktadır. Âsım, (ocazade Mehmet Âkif ile Köse )mam arasında karşılıklı konuşmalar biçiminde kaleme alınmıştır. Mehmet Âkif, idealindeki gençliği Âsım ın Nesli olarak ni‐ teliyordu. Âsım, Mehmet Âkif in ana hatlarını ayrıntılı olarak çizdiği ideal bir gençlik sembol“d“r. O, vatanını, milletini, de‐ ğerlerini ve tarihini sevmektedir. (aksızlığa tahamm“l“ yoktur. (aksızlığa karşı susmayan, haykıran ve hatta bileği ile d“zelt‐ meye çalışan bir gençtir Âsım. G“çl“d“r ve bu g“c“n“ şahsî çıkarları için değil, “lkesi, milleti, toplumun yararları ve geleceği için kullanmaktadır. Kavgası, toplumun yararınadır. 52 ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ Âsım, bir sembold“r. M“sl“man T“rk gençliğini temsil eder. İnancı tamdır. Ülkesini işgal etmek isteyenlere m“cadele eder. Bunun en canlı örneği Çanakkale Savaşı dır. Âsım ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek; İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek. Âsım, bir bakıma Mehmet Âkif in kendisidir. Vefakârdır. Söz“ne sadıktır. Baytar mektebinde okurken sınıf arkadaşları ile sözleşirler. Kim önce vefat ederse geride kalanın çocuklarına diğerleri bakacaktır. Sözleşmelerinden yirmi yıl sonra arkadaşı vefat eder geriye iki çocuğu ile hanımı kalır. Âkif, son derece maddi sıkıntıda olmasına rağmen verdiği söz“ tutar ve arkada‐ şının ailesine sahip çıkar. Âsım’ın Nesli’nin Özellikleri 1. İmanlı Gençlik Akif e göre genç; imanlı, gayretli, m“tevekkil olmalı; tem‐ bellik, hazıra konmak, hırs ve kıskançlıktan uzak durmalıdır. “Allah’a dayan sa’ye sarıl, hikmete ram ol; Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.” … “İmandır o cevher ki İlahî ne büyüktür… İmansız olan paslı yürek sînede yüktür!” Mehmet Âkif, Kur an ı, insanı imanın öz“ne göt“ren bir ki‐ tap olarak gör“r. Kur an doğru anlaşılırsa t“m sıkıntıların orta‐ dan kalkacağına inanır. Allah korkusunun ve sevgisinin önemini vurgular. Allah korkusu olmadan hayatın d“zen ve huzurdan uzak olacağını ifade eder. Peygamber sevgisini ve O na bağlılığın önemini belirtir. 2. Ahlâklı Gençlik Safahat, bir b“t“n olarak incelendiğinde, Mehmet Âkif in idealize ettiği gençliğin en belirgin özelliklerinden birisinin de g“zel ahlâklı bir nesil olduğu gör“l“r. Âkif e göre, bilgisiz ahlâk, miskinlik ve zayıflıga; ahlâksız bilgi ise, milletlerin ruhunun zehirlenmesine sebep olur. Mehmet Âkif, gençlerin, bilgi ve ah‐ 53 ERTUĞRUL YAMAN lâk sahibi olmalarının ancak tahsil ve terbiye ile m“mk“n olacagını bildigi için T“rk gençlerine; “Hadi tahsilini ikmale tez elden, hadi sen! Çünkü, milletlerin ikbâli için, evlâdım, Marifet bir de fazilet, iki kudret lâzım.” diye seslenir. Bir başka dörtl“ğ“nde ise, ahklâki erdemlere dik‐ kat çeker: NEVRUZ’A “İhtiyar amcanı, dinler misin, oğlum, Nevruz? Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek. Lâfı bol, karnı geniş soyları taklid etme; Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek.” 3. Düşünen ve Aksiyoner Gençlik Mehmet Âkif in öne çıkan ve gençlerimize örnek göste‐ rilmesi gereken en önemli vasfı ise bir d“ş“nce ve hareket ada‐ mı olmasıdır. “Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın, bana zincir vuracakmış? şaşarım! Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım; Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.” Yukarıdaki mısralar, bir milletin bağımsızlık, özg“rl“k ve kendine g“ven duygusunun ifadesidir. Mehmet Âkif, söz“ ve eylemi birbiri ile tam uyum sağlayan ve buna aykırı davranışları asla affetmeyen nadir, örnek insanlardan biridir. Gençlere, d“‐ ş“nmelerini ve harekete geçmelerini özellikle tavsiye eder. 4. Ümitvar ve Gözüpek Gençlik Âkif in doğduğu ve yaşadığı zaman dilimi, hatırlanması bi‐ le insana “z“nt“ ve keder veren bir dönemdir. Üç kıtada ege‐ men olmuş b“y“k bir medeniyetin kurucusu Osmanlı Devle‐ ti nin yıkılış dönemidir. Üz“c“ olaylar “st “ste gelmekte, kamu‐ oyunda “mitsizlik hâkim olmaktadır. O ise, asla “mitsizliğe ka‐ pılmamış aksine halkını harekete geçirmek için cepheden cep‐ heye koşmuştur. İstiklal (arbi nin manevi cephesinin önderi 54 ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ söz“ onun için yerinde kullanılan bir ifadedir. O, herkesin kor‐ kuyla karışık umutsuzluğa d“şt“ğ“ bir dönemde g“r sesiyle şöyle seslenir: “Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak. Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.” Âkif, Ankara da Tacettin Dergâhı nda bu mısraları yazar‐ ken ufukları karanlık, yıkılmakta olan bir vatanın geleceğine dair umut ışıklarını ateşliyordu. O, şehirden şehre, cepheden cepheye koşarak insanlara, “mitsizliğe d“şmemelerini, g“çl“ ve “mitvar olmalarını ısrarla telkin ediyordu. Ama Âkif in asıl idea‐ li “lkenin geleceğinde söz sahibi olacak ruhen ve fizikî olarak g“çl“ bir nesil yetiştirmekti. Âkif, gençlere “mitvar olmalarını telkin etmenin yanında göz“pek olmalarını da tavsiye eder. “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem; Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem. Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım… ‐Boğamazsın ki! ‐Hiç olmazsa yanımdan koğarım! Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam; Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam. Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle…. Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum? Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum. Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim. Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim. Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım; Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım. Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu…. İrticaın şu sizin lehçede manası bu mu?” Âkif, T“rk gençliginin “mitsizlige d“şmeyip azmi elden bırakmamalarını istemektedir. Ve gençlige “mitsizlige d“şme‐ nin, azmi bırakmanın doguracagı tehlikeleri şöyle haykırır: 55 ERTUĞRUL YAMAN “Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak, Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak! Karşında ziya yoksa sağından, ya solundan Tek bir ışık olsun buluver, kalma yolundan, Alem de ziya kalmasa, halk etmelisin, halk! Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam, kalk!” 5. Vatanperver Gençlik Mehmet Âkif, vatan sevgisi konusunda, T“rk gençligine şöyle seslenmektedir: Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı: Düşün altında binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı: Verme, dünyaları da alsan, bu cennet vatanı.” … “Sahipsiz olan memleketin batması haktır, Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır, Nasıl tahammül eder hür olan, esaretine, Kör olsun ağlamayan, ey vatan felâketine, Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz; Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.” 6. Milliyetperver Gençlik Mehmet Âkif, gençlere hem dinî hem de millî değerlere sımsıkı sarılmayı telkin eder. Bunları korumanın bir zaruret olduğunu da şöyle belirtir: “Oyuncak sanmayın! Ahlâk‐ı milli, rûh‐ı millidir, Onun iflası en korkunç ölümdür: Mevt‐i küllîdir.” Mehmet Âkif, milletin varlığı ve bekası için m“cadele noktasında çok ısrarcıdır. Bu konudaki en önemli delil ise, kendi hayatıdır. Doğal olarak Âsım ın neslinden de bunu ister: “Yurdunu Allah’a bırak çık yola; “Cenge” deyip çık ki vatan kurtula… Böyle müyesser mi gazâ her kula Haydi, levend asker, uğurlar ola!” 56 ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ ... “Türk eriyiz silsilemiz kahraman Müslümanız Hakk’a tapan müslüman Putları Allah tanıyanlar, aman Mescidimin boynuna çan asmasın Amin desin hep birden yiğitler Allhu ekber gökten şehitler Amin! Amin! Allahu ekber … Akif Türk Olarak Yaşadı Evet, ona tam bir İslam şairi diyebiliriz. Kuvvetli, imanlı, ateşli bir İslam şairi! Fakat, T“rk daima başta kalmak şartıyla. Dört lisanı edebiyatıyla bilen Akif, T“rk olarak yazdı, T“rk ola‐ rak d“ş“nd“, T“rk olarak yaşadı ve nihayet T“rk olarak öld“. Akif'in bir vak'asını hatırlarım: İlk milli kaynaşma ve sa‐ vaşlarda “stat Balıkesir'e gelmişti. Onun samimi arkadaşların‐ dan biri Gönen'e teşkilat kurmaya gitmişti. Dön“ş“nde o arka‐ daş dedi ki: ‐ ler T“rklere cefa ediyorlar. Milli teşkilatı boğmaya ça‐ lışıyorlar. Akif'in o zaman hiç d“ş“nmeden, k“kreyerek verdiği ce‐ vap şudur: ‐ Orada bir T“rk Ocağı açınız ve m“cadele ediniz! Akif'in beraberinde bulunan İstanbul'dan gelen bir kişi, Üstat, sizi T“rkç“ gör“yorum. demek istedi. Akif'in ağzından alev gibi şu kelimeler çıktı: ‐ Ya ne zannediyorsun? T“rk'e hiçbir kavmin horoz ol‐ masına tahamm“l edemem! Akif, baba tarafından Arnavut, anne tarafından Özbek T“rk“ olsa da ruhen ve zihnen o T“rk milletinin temsili bir şah‐ siyetidir. O, T“rk milletine aşık, T“rk vatanına tutkun ve T“rk‐ çenin “stadıdır. 57 ERTUĞRUL YAMAN 7. Bilgili Gençlik Mehmet Âkif, gençlerimizin ilim tahsil etmelerini, ilmî gelişmeleri takip etmelerini ve onlardan ilme önem vermelerini istemektedir. Gençlere; “Bu cihetten, hani hiç yılmasın oğlum gözünüz, Sade Garb’ın yalınız ilmine dönsün yüzünüz, O çocuklarla beraber gece gündüz didinin, Giden üç yüz senelik ilmi sık elden edinin, Fen diyarında sızan namütenahi pınarı, Hem için hem getirin yurda o nafi suları, Aynı menbaları ihya için artık burada, Kafanız işlesin oğlum kanal olsun arada” diyerek seslenmiştir. 8. Çalışkan Gençlik Mehmet Âkif, Safahat ta sık sık Doğu ve Batı D“nyası ara‐ sında karşılaştırmalar yapar. Âkif, Doğu D“nyasının manevi y“ksekliğine rağmen atalete d“şmesini eleştirirken Batı D“nya‐ sı nın disiplinli ve d“zenli çalışkanlığını över. Mehmet Âkif, Âsım ın neslinin ataletten uzak, çalışkan bir gençlik olmasını özellikle telkin eder: “Sakın ey nûr‐i dîdem, geçmesin beyhude eyyâmın; Çalış, hâlin müsaitken, bilinmez çünkü encâmın.” “Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası, Dostunun yüz karası, düşmanının maskarası” 9. Mert ve Âdil Gençlik Mehmet Âkif, gençlerin mert ve gerçekçi olmasını, hak ve adalet konularında duyarlı olmalarını ister. Şahsi menfaat peşinde koşmayan, dogru bildigini ne pahasına olursa olsun söyleyen, haksızlık karşısında susmayan bir ruh yapısına sahip olmasını bekler. Nitekim Âsım, yukarıda sayılan niteliklerin hepsine sahip bir gençtir. 58 ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ 10. Sporcu ve Sağlıklı Gençlik Mehmet Âkif in koşma, g“reş, g“lle atma, taş atma, y“zme, ata binme sporlarıyla ugraştıgını; ancak, g“reş sporuna karşı ayrı bir ilgisinin ve sevgisinin oldugunu biliyoruz. İdealindeki T“rk gençliginin de Âsım ın şahsında saglıklı olmak için, sporla ugraşmalarını arzu etmektedir. 11. Uyanık Gençlik "S“leymaniye K“rs“s“nde" sesini biraz daha y“kselten şair, cemaati uykusundan uyandırmak ve harekete geçirmek için milletin hem kalbine hem de aklına hitap eder. Batı Mede‐ niyeti'nin terakkisi karşısında yılgınlık psikolojisinden kurtul‐ mak isteyen Âkif, uyanmak gerektiğine inanır: “Ey cemâat, yeter Allâh için olsun, uyanın... Sesi pek müdhiş öter sonra kulaklarda çanın!" Arzı oynattı yerinden yıkılırken Îran... Belki bir kıl bile ürpermedi sizden, bu ne kan! Hiç sıkılmaz mısınız Hazret‐i Peygamber´den, Ki uzaklardaki bir mü´mini incitse diken Kalb‐i pâkinde duyarmış o musîbetten acı? Sizden elbette olur rûh‐i Nebî da´vâcı. Ey cemâat, uyanın! Yoksa, hemen gün batacak. Uyanın! Korkuyorum: Leyl‐i nedâmet çatacak! Ne vapurlarla trenler sizi bîdâr etti! Sizi kim kaldıracak, sûru mu İsrâfil´in? Etmeyin... Memleketin hâli fenâlaştı... Gelin! Gelin Allâh için olsun ki zaman buhranlı” Sonuç ve Değerlendirme Sonuç olarak Akif in Âsım ın Nesli diye tarif ettiği genç‐ liğin özellikleri şunlardır: İnançlı, ahlâklı, göz“pek, her t“rl“ tefrikadan arınmış, ayrı gayrı d“ş“nmeyen, tek y“rek olan, taklitçilige özenmeyen, vatan ve millet sevgisini her şeyin “ze‐ rinde tutan, egitim ve ögretime önem veren, “mitsizlige kapıl‐ mayıp azimli ve çalışkan bir gençlik… 59 ERTUĞRUL YAMAN Kısacası, onun tahayy“l“nde Âsım ın Nesli; yiğit, cesur ve merttir. Dini, vatanı ve milleti için savaştan çekinmez. Öl“mden korkmaz; şehit olacağına inanır. Çalışkan, m“tevazı ve tok göz‐ l“d“r. Ciddi ve ailesine bağlıdır. İnce ruhlu, kalbi hassas ve merhametlidir. Marifet ve fazilet sahibi, bedenen sıhhatli, kuv‐ vetli ve dayanıklı, sporla meşgul olan bir gençliktir. Bizim; mil‐ let ve devlet olarak böylesi bir gençlik idealini, kendimize model almamız tarihi bir zarurettir. Sonuç olarak diyebiliriz ki Çanakkale yi geçilmez kılan ruh, Asım ın Nesli nde ifadesini bulan T“rk gençliğinin ruhudur. Önemli olan o ruhu g“n“m“ze de taşıyabilmektir. Ve aslolan; biz kendimizden geçmedikçe kimse bizi geçemeyecektir!.. KAYNAKÇA Çantay, (asan Basri, Âkifnâme, İstanbul . Çetin, Nurullah, İstiklâl Marşımızı Anlamak, Önc“ Bası‐ mevi, Ankara . Çetin, Nurullah, Emperyalizme Direnen Türk: MehmetÂkif Ersoy, Akçağ yay. Ankara, . D“zdağ, M.Ertuğrul, Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, İz Yay. İs‐ tanbul, . Ersoy, Mehmet Âkif, Safahat, (az: A.Vahap Akbaş, Beyan Yayınları, İstanbul Eşref, Edip, Mehmet Âkif, Hayatı‐Eserleri, İstanbul . Göz“tok, T“rkan, Türk Şiirinde Millî Mücadele, Kesit Ya‐ yınları, İstanbul, . Kaplan, Mehmet ve D.,Devrin Yazarlarının Kalemiyle Millî Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, K“lt“r Bakanlığı Yayınları, İstanbul . Kukul, M. (alistin, Millî K“lt“r, Sayı , Ankara. Mehmet Âkif Anıt Sayısı, T“rk Edebiyatı Dergisi, sayı İstanbul, . 60 , ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ İkinci Oturum Mart Cuma l Oturum Başkanı Prof. Dr. İsmail Doğan 61 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞE(İTLERİNE ÖZ Ülkü Eliuz* Bireysel ve zamansal dön“ş“m dinamiklerinin etkili ol‐ duğu tarihsel ve sanatsal ilerleyişler/değişmeler s“recinde ile‐ tişimin olduğu her durumda göstergeler, kodlar vardır. Göster‐ geler, kendilerinden başka bir şeye gönderme yapan eylemler ya da yapılardır. T“rk toplumunun zihin haritalarından olan Mehmet Akif Ersoy un Çanakkale Şehitlerine adlı şiiri, kutsal dini ve milli göstergeler uzamı niteliğindedir. Aydınlanmış bir bilinçle gele‐ ceğe yönelen Mehmet Akif Ersoy, içsel dön“ş“m mesajlarının metinleştiği Çanakkale Şehitlerine aracılığıyla bireyin zihinsel ve algısal değer halinde yeni den doğumunu yalıtık sınırlamala‐ rı aşan bir söylemle ifade eder. T“rk‐İslam Ruhu nun oluşum öyk“lerinden olan Çanakkale Savaşlarını tarihi verileri de kap‐ sayan destansı bir söyleme kavuşturan metin, bireysel kaygı‐ lardan uzak, ruhsal g“c“n maddi g“çle b“t“nleşmesinden doğ‐ muş kahramanca yaşayışın özg“n bir dön“ş“m içinde kurgula‐ nır. Eserde, İslami‐T“rk k“lt“r“nde insanın kendini yeni leme edimi bedenin değil, yaşamın öl“m“ merkezli bir yaklaşımla yaşam‐öl“m diyalektiğinde evrensel diriliş öyk“s“ sunulur. Bu çalışmada Çanakkale Şehitlerine şiirinin “zerine inşa edildiği kutsal göstergelerin okunması ve metnin yapı katman‐ larının çöz“mlenerek iletisinin saptanması amaçlanmaktadır. Anahtar sözcükler: Çanakkale, Mehmet Akif Ersoy, gös‐ terge/kod, kutsal, milli, “lk“, doğuş. * Prof. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fak“ltesi T“rk Dili ve Edebiyatı Böl“m“ Öğretim Üyesi. ulku.eliuz@mynet.com 63 ÜLKÜ ELİUZ SYSTEM OF HOLY SIGNS: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE ABSTRACT There are many signs and codes in duration of inversion/improvement of individual and time‐wise conversation dynamics. Signs are act or structures which refer to something that isn t it. The poet Canakkale Sehitlerine which Mehmet Akif Ersoy, who is mind mapss of Turk society, wrote; is holy religious and national signs place. Mehmet Akif Ersoy who goes towards the future with enlightened conscious, tells the rebirth of individual s mental and perceptive value by means of Canakkale Sehitlerine that internal conversation messages are text. The text is fictioned on spiritual power and material power s heroic way of living in original style and it is remote from individual worry and involving Canakkale Wars which are Turk‐)slam Spirit s generation stories. )n this text, universal revival story is presented with live‐death dialectics in )slam‐Turk culture. )n this study, this is aimed that, the holy signs which are on Canakkale Sehitlerine will be read and text s structure s layer will be analysised so, its message will be determined. Key Words: Çanakkale, Mehmet Akif Ersoy, sign/code, holy, national, ideal, birth Giriş: Yüzeyden Anlama Kendisi de kurmaca olan hayat, edebi eser aracılığıyla dil, söz, k“lt“r, felsefe, tarih, bilim ile derinleşerek/boyut kazanarak yeniden inşa edilir. İdeal‐gerçek, gerçek‐soyut, soyut‐olasılık çizgisinde evrilen sanatsal ya da edebi açılım “r“n“ olan eser, katmanlaşmaya dayanan karmaşık ancak aynı zamanda tutarlı bir mekanizmadır. Anlamla ilgili her şeyi kapsayan göstergebi‐ lim anlam evrenini çöz“mlemeyi amaçlaması ile edebi metne ait bu mekanizmanın anlam merkezli soyut durumunu dizgeleşti‐ rir. 64 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE Göstergeler, kendilerinden başka bir şeye/nesneye gön‐ derme yapan eylemler ya da yapılardır. Kodlar ise, içinde gös‐ tergelerin d“zenlendiği ve göstergelerin birbirleri ile nasıl iliş‐ kilendirilebileceğini belirleyen sistemlerdir. Gösterge, genel olarak, kendi dışında bir şeyi temsil eden ve dolayısıyla bu tem‐ sil ettiği şeyin yerini alabilecek nitelikte olan her çeşit biçim, nesne, olgu, vb. olarak tanımlanır. Vardar vd. : Bu açıdan, sözc“kler, simgeler, işaretler, vb. gösterge olarak kabul edilir ve dilsel gösterge, yazısal gösterge, gör“nt“sel gösterge, hareketsel gösterge Barthes : başlığı altında toplana‐ bilir. Göstergeler “zerinden yapılacak bir okumada metnin ya‐ pı katmanları çöz“mlenerek iletisi saptanmaya çalışılır. Göster‐ gebilimsel çöz“mlemede aynı metinde bulunan birimlerin ben‐ zerlik ve farklılıkları saptanarak temel anlama ulaşılır. Bunun için birimler arasındaki yapının belirlenmesi gerekir. Bu kura‐ mının oluşturucularından A.J. Greimas, göstergebilimin göster‐ gelerden ziyade anlamlama dizgeleri “zerinde durması gerekti‐ ğini, hedefin anlamın belirlenmesi olduğunu savunur. (er metin kendi göndergesini gerçek ya da d“şsel kendi yaratır. Rifat : Göstergeleri ve kodları incelemek, edebi eserin an‐ lamlı yapısının temelini ortaya çıkarma edimidir. Değerler ara‐ sındaki ilişkilerin ve işlemlerin farklılığını gösteren t“m kav‐ ramsal karşıtlık ve çelişkilerin sunumu, o metne özeldir. Nesne‐ ler/terimler arasındaki farklılıklara bağlı olan anlam, hem kar‐ şıtlık hem de bağıntı ilişkisidir. Bağıntı ile karşıtlığı içeren bu yapı, göstergelerin söylem içerisinde bir araya gelme ilkelerini belirler. Anlamlamanın temel yapısını oluşturan bağıntı, anlatı‐ söylem‐anlam olmak “zere d“zeyde gerçekleşir. Kutsal Göstergeler Dizgesi: Çanakkale Şehitlerine Y“ksek değerlerin silinmeye çalışıldığı zaman ve mekân‐ da g“çl“ bir direnişin sesi olan Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Sa‐ vaşı nın ifade ettiği anlam ve ruhu derinden kavrar. Milletin b“t“n değerlerini kendisinde toplayan ve öz“mseyen sanatkâ‐ rın Çanakkale Şehitleri için söylediği şaheser, inanmış bir y“re‐ 65 ÜLKÜ ELİUZ ğin eseridir. Şiir şöhrete, mevkiye, servete ihtiyacı olmayan ve böyle maddesel beklentiler içine girmeyen soylu bir ruh tara‐ fından yansıtılır. Şiir şairiyle, şair de şiiriyle uyumludur. Mehmet Akif Ersoy, varoluşsal kodların kendi oluş s“re‐ cindeki hayati etkisinin ve öneminin farkındadır. Milli ve dini bir bilince sahip olan sanatkârın poetik atılımı, her şeye, her t“rl“ olumsuzluğa rağmenvarolmak “zerine inşa edilir. T“rk k“lt“r tarihindeki m“stesna yerine kaydedilen Çanakkale Şehit‐ lerine şiirinde değerlerden gelen olması gerek sesi ne duyarlı, “lk“leştirilmiş özne, tek bir kişiyi değil, kolektif yönelimle b“‐ t“n milleti içine alır. Eserin adı olan tamlama, destanlaşan bir öyk“n“n söze dön“ş“m“d“r. Şehitler sözc“ğ“n“ niteleyen Ça‐ nakkale, sadece bir şehir ya da mekân değildir; k“lt“rel bellek kodlarının taşıyıcısı Korkmaz : ebedi ve edebi evren‐ de aydınlanan tarihtir. Milli evin/vatanın bu kutsal parçası, b“‐ t“ne ait milli ve dini göndergeleri ile ontolojik varoluşun me‐ kânsal ve zamansal sembol“ halindedir. T“rk milletinin varolma m“cadelesinin insana ve evrene sinen gizli anlamlar “zerinden destanlaştırıldığı eserin temel yapısını oluşturan bağıntının anlatı‐söylem‐anlam olmak “zere d“zeyindeki yansımaları şu şekildedir. 1.Anlatı Düzeyi Anlatı d“zeyi, metnin “zerine inşa edildiği kaynağın oluş‐ turulma s“recine ait verilerin tespit ve değerlendirilmesidir. Çanakkale Şehitlerine şiirinde bu d“zey, Çanakkale Savaşlarına ait tarihsel veriler; metnin sanatkârı Mehmet Akif Ersoy ve metnin içinde yer aldığı Safahat ın genel nitelikleri olmak “zere katmanda oluşur. a.Doğuşun Mekânı: Çanakkale Savaşları Birinci katman olan Çanakkale Savaşı/Savaşları, yalnız T“rk tarihinin değil yakın d“nya tarihinin en önemli savaşla‐ rından biridir. Kasım ve Mart tarihleri arasında Çanakkale Boğazı nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla Gelibolu Yarımadası'nda Nisan ‐ / Ocak tarih‐ 66 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE leri arasında yapılan kara savaşları, T“rk tarihinin en şerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır. Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa b“y“k devletlerinin öteden beri özlemidir. yılında ). D“nya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu is‐ teklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inanırlar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak Kasım g“n“ alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaşırlar ve Çanakkale Savaşları, y“zyılın en b“y“k savaşlarından biri başlar. Osmanlı ordusu, İngiliz ve Fransız donanmalarına karşı Çanakkale Boğazı nda aylar s“ren bir dizi deniz ve kara savaşı yapılır. . askerimizin şehit olduğu bu savaşlar sonucun‐ da, d“şman donanmaları ağır kayıplar vererek geri çekilirler. T“rk bağımsızlık savaşının temelleri, Çanakkale'nin sula‐ rında, Conkbayırı'nda ve Anafartalar'da atılır, bu zaferler T“rk Kurtuluş Savaşına maya çalar. Çanakkale Zaferi b“y“k T“rk ulusuna Atat“rk gibi dahi bir lider; Atat“rk ve silah arkadaşları de bu zaferi, y“ce T“rk milletine hediye eder. b. Ülküleşmiş Özne: Mehmet Akif Ersoy İkinci katman olan Mehmet Akif Ersoy ise, kolektifi kut‐ salla buluşturan bir terkiptir. Biz olma m“cadelemizin ayrıntıla‐ rını, değerler sistemimizin yapı taşlarını, varoluş m“cadelemi‐ zin içsel kaynaklarını söze dön“şt“ren özg“n bir ses ve ulu bir kişidir. Sıradan insandaki b“y“k insanı yakalayabilme, yansıta‐ bilme gayreti içindeki Mehmet Akif Ersoy, T“rk edebiyatının ve k“lt“r tarihinin duyuşsal, d“ş“nsel anlamda özg“n seslerin‐ dendir. Ülk“leşmiş Eliuz : bir özne olarak, milli olana d“ş“nsel bağlamda yaklaşır; ruh ufuklarının sınırsızlığında, kişi ve toplum d“zleminde var oluş gör“n“mlerini yansıtır. Varoluşun ayırıcı niteliklerinden çalışmanın, m“cadele etmenin bireyin şey ler d“nyasından sıyrılıp kendilik bilincine kavuşa‐ bilmesi için gerekliliğine inanır. Ona göre çalışma, m“cadele bu d“nya yaşamını anlamlandıran, d“nyayı mezar insanı da leş olmaktan çıkaran, kuran ve dön“şt“ren niteliklerdir. Yeni den 67 ÜLKÜ ELİUZ inşa ve doğum olanaklarını da imleyen bu iki eylem yani çalış‐ ma ve m“cadele, yaşayan ölü gör“n“m“n“ aşmanın yoludur. Dini h“k“mlerin İslamiyet aslını esas alan, skolastik yaklaşımlara karşı olan sanatkâr, sadece ırk ya da din olgusu “zerine kurulmayan bir gelişim ve dön“ş“m“ imler. M“sl“man‐ T“rk insanının acılarını, sıkıntılarını, yaşam m“cadelesini kendi varlığında deneyimleyen Mehmet Akif, milletinin içinde bulun‐ duğu travmatik kırılma anında sağduyulu bir ses olarak kaosu insan ile aşmaya çalışır. Bireysel ve toplumsal çöz“lmeyi engel‐ lemeyi hedefler. (er mısrasında kendine dön“ş çağrısı yapar; kolektif ve kutsal bilinçaltı bağıntısında öze dön“ş olanaklarını sıralar. Onun eserleri, T“rk‐İslam değerler dizgesinin ses ve sözle buluşmasından oluşur. Mehmet Akif, biz olma m“cadele‐ sinin ayrıntılarını, değerler sisteminin yapı taşlarını, yaşam‐ öl“m diyalektiğindeki içsel kaynakları söze dön“şt“r“r. İçsel dön“ş“m dinamiklerini yaratıcı ve diriltici öğeleri ile yorumla‐ yarak özeli anlatırken kolektifi tamamlar ve yeni den kurar. c. Özgün Bir Dönüşüm: Safahat Aydınlanmış bilinçle geleceğe yönelen Mehmet Akif in iç‐ sel dön“ş“m mesajlarının metinleştiği tek eseri Safahat tır. ayrı kitap halinde yayımlanan daha sonra eserin içeriği ve d“‐ zenlenişi, İslami değerler dizgesine bağlı bir milli romantiğin birey‐toplum bağıntısında yakaladığı yeni sesin ifadesidir. Bi‐ rinci Böl“m olan Safahat , Oku kelimesi ile başlayan başlıksız giriş şiiri ile manzum hikâye özellikleri taşıyan şiir içerir. İkinci Böl“m Süleymâniye Kürsüsünde , İslam birli‐ ği idealinin şekillendiği ve vaiz Abd“rreşid İbrahim in ağzından yazılan mısralık bir şiirden oluşur.Üç“nc“ Böl“m Hakk’ın Sesleri , şiir vardır ve hen“z bitmiş olan Balkan Sava‐ şı nın acılarına ayet ve hadisin açıklaması ile çare gösteri‐ lir.Dörd“nc“ Böl“m Fatih Kürsüsünde , (akk ın Sesleri ile aynı konuların ele alındığı mısralık uzun bir şiirden olu‐ şur.Beşinci Böl“m Hatıralar, Balkan ve . D“nya Savaşı nın acılı anıları ile şairin savaş sırasında yaptığı seyahatlerdeki gözlem‐ lerinin anlatıldığı şiir bulunur. Altıncı Böl“m Âsım, karşılıklı 68 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE konuşma şeklinde yazılmış mısralık manzum bir hikâye içerir ve Çanakkale Şehitlerine şiiri bu eserin sonunda yer alır. Safahat'in Son/Yedinci Böl“m“ Gölgeler , şairin İstiklal Savaşı ve Mısır yıllarında yazdığı şiiri içerir, manzum roman olarak da bilinir. Safahat, bireyin zihinsel ve algısal değer halinde yeniden doğumunu yalıtık sınırlamaları aşan söylemlerle ifade eder. Okur merkezli bir aktarımın hedeflendiği Akif manzumelerinde, hissetme, hissettirme, sezdirme, uyarma işlevi dikkat çeker. Eserde İslami T“rk k“lt“r“nde insanın kendini yeni leme edimi özg“n bir dön“ş“m içinde kurgulanır. Öznel çöz“lmeyi engel‐ lemek yön“nde çağrı metinler toplamı olan Safahat ta öze dö‐ n“ş olanaklarının anlatımları sunulur. Doğu‐batı, eski‐yeni, ya‐ şam‐öl“m, birey‐toplum bağıntısında yeni bir ses yakalar ve beklenti ufkunu m“reffeh geleceğe yönelen bu metinlerde İsla‐ mi dizgeye bağlı milli bir romantik ve arka planda sorumluluk ile samimiyet duyguları temel izlek olarak yer alır. Yeniden kurmanın sorunsal olarak ele alındığı metinlerde öl“m, sadece dini verilerle algılanan gerçek olmanın ötesinde bilinçaltı, bilinç ve bilinçdışı öğeleriyle b“t“nc“l algılanır. Yaşam ve öl“m diya‐ lektiğinde merkezi öğe, öl“m değil; yaşam olur. Yaşam, m“cade‐ le, eyleme geçme, miskinlikten, durağanlıktan kurtulma şeklin‐ de tanımlanır. Asıl öl“m ise, dini öğretiler ve biyolojik yokoluş değil; çalışmanın, m“cadelenin bitişidir. Öl“m, sadece İslami öğretilerin y“zeysel algılamasında anlamını bulan kabullenişle değil; yaşamı anlamlı kılmayan insanların t“kenişi olarak kay‐ dedilir. İnsanın ontik anlamlar b“t“n“ ve özg“r içkinliğin derin‐ liklerindeki aşkınlık ile kendi doğumunu gerçekleştirme g“c“ ifade edilirken bedenin değil, yaşamın öl“m“ merkezli ontolojik yaklaşımla yaşam‐öl“m diyalektiğinde evrensel diriliş öyk“leri sunulur. Bireyden hem kendisi, hem milleti, hem de evrenin beklentileri doğrultusunda bir yaşam s“rmesinin beklendiği bu bakış açısında en acı ve en kaçınılmaz gerçek olan öl“me değil; yaşama ve yaşamdan sonraki dirilişe dön“k d“zenlemeler zo‐ runlu kılınır. 69 ÜLKÜ ELİUZ (ayat‐öl“m zıtlığında varlığın ve yaratılışın kökenlerine, sebeplerine dikkat çeken Mehmet Akif Ersoy, öl“m“n fiziksel değil, eylemsel bir yok oluş olduğu d“ş“ncesindedir. Yaşamı anlamlı kılan bireylerin, kendilik değerlerine sahip çıkması, nesne olmamak adına verdiği m“cadeleyi ve bu m“cadelenin bilinçdışındaki gör“ng“s“ halindeki çalışmayı önceler. Ölmeden ölmemek için insanın varoluş kaygılarını eyleme dön“şt“rme zorunluluğuna dikkat çeker. Y“ksek değerlerin silinmeye çalı‐ şıldığı zaman ve mekânda aydınlık ve g“çl“ bir direnişin sesi olan sanatkârın T“rk milletine armağan ettiği İstiklal Marşı, milli bilincin kutsal söylemidir;T“rk milletinin tam bağımsız ve bağlantısız bir millet ve devlet olarak var olma iradesinin top‐ lumsal sözleşme metnidir. 2. Söylem Düzeyi Metinde söylem d“zeyi, sözdizim basamağındaki eylemle‐ ri ve bu eylemlerin eyleyenlerini kapsar. Eyleyen, bir sözcede eylemin belirttiği oluşa etkin ya da edilgen biçimde katılan varlık ya da nesne dir Y“cel : .İnsan ya da nesne, tekil ya da çoğul, somut ya da soyut olabilen eyleyen, kişi kav‐ ramından çok daha geniş kapsamlıdır; bağıntının temel öğele‐ rindendir. Eyleyenlerin rolleri birtakım anlamsal fig“rlerle veri‐ lir; bu fig“rler bir yapı içinde örg“tlenerek metni tek anlama doğru yönlendirir. Çanakkale, “zerinde yaşanan, tarih sayfalarına diriliş ve direniş destanı olarak kaydedilen varolma m“cadelesinin canlı, dinamik, gizil değerlerinin kutsadığı mekândır. Bu mekânın her ayrıntısı, mekânsal ve zamansal çağrıları ile milletin öze dön“ş olanaklarını işaret eder. Çanakkale Şehitlerine metninde bizi biz yapan/ T“rk milletini millet yapan değerler sistemi bent ve mısra .bent‐ mısra, .bent‐ mısra, . bent‐ mısra , top‐ lam 531sözc“k ile söze dön“ş“r. Eserdeki sözc“klerden si bir kez kullanılır ki bu da % . lik bir orana denk gelir. Bu oran, sanatkârın metnini “zerine inşa ettiği dilin ve k“lt“rel zeminin g“c“n“ gösterir. Aynı kökten farklı sözc“kler ile derin‐ 70 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE leşen anlam katmanı, Mehmet Akif Ersoy un çok yönl“ ruh ve d“ş“nce yapısının yansımasıdır. Sözcük sayısı(farklı) Sözcük kullanımsayısı Oran% . . . . . . . . . . Tablo‐1: Sözcük dağılımı . Tarihsel olanla y“zleşen her T“rk için Çanakkale Şehitleri şiirindeki poetik atılım, geçmişi anlamlandırma, şimdi deki var‐ lığını kutsama ve geleceğe yönelme g“c“n“ içinde taşır. Şiirin bağlamını şekillendiren sözc“klerin seçimi, eyleyenler grubu “zerinden verilen m“cadelenin çatışma zemini işaret edici nite‐ liktedir. Sözc“klerin değerler dizisi/ paradigması, eyleyenler d“zlemindeki gör“n“m ile açımlanır. Çanakkale Şehitleri şiirin‐ de şair ile Mehmetçik ve Avrupalı olarak nitelenen düşman g“ç‐ lerinden oluşan eyleyenler, y“zey yapıya birer oyuncu olarak 71 ÜLKÜ ELİUZ dâhil olurlar. Eserde eyleyenler, birimler arasındaki bağıntıları iletişim, isteyim ve edim olmak “zere “ç eylem ekseninde ger‐ çekleştirirler. İletişim ekseni, gönderici‐nesne‐alıcı nın oluşturduğu ek‐ sendir; iletişim ekseninde göndericinin işlevi, özneyi alıcıya bir şey iletmesi için harekete geçirmektir. Eserde eyleyenlerin ilk oyuncusu/gönderici şair/Mehmet Akif Ersoy dur. O, İstiklal Savaşının ifade ettiği anlam ve ruhu derinden kavrar. Alıcı ko‐ numundaki özelde Mehmetçik genelde ise t“m T“rk milleti‐ ne/biz e, milli ve ilahi değerler dizgesini ileterek uyanışa, dirili‐ şe ve doğuşa davet eder. İLETİŞİM EKSENİ Gönderici Seslenen, Şair Nesne Alıcı İman, Millet, Vatan, T“rk milleti, Tevhid, Çanakkale, Mehmetçik Şehitlik, R“ku, Ram, Vahiy, Namus, İclal, Makber, Tevhid, Ça‐ nakkale, Ruh, Mak‐ ber, Serhad Biz, Tablo‐2: İletişim Ekseni İkinci eyleyen grubu olan/alıcı Mehmetçik, kendisini milli ve dini kutsala adayarak imgesini açığa vuran Kundera : , verilen varoluş m“cadelesinin etken değerleri olan “lk“c“ tipler topluluğudur. Bu destanda Mehmetçik, kolektif bilincin ve bilinçaltının kişi d“zeyindeki temsilcisi kolektif bi‐ lincin kişi d“zeyindeki temsilcisi şehitler olarak sunulur. Şehit‐ lik, öl“mden yaşama/ebediliğe geçişin ifadesidir. Milli ve İslami yansıtıcı niteliği ile bu kavram, hiç değişmeyen, değişmeyecek olan mutlak gerçeği yani öl“m“ aşmak demektir. Öl“m“n son değil, sonsuzluk olduğu bu imlemede öl“m başlangıç, ye‐ 72 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE ni lenmedir. Zira önemli olan yaşamak değil yaşanılacak bir mekâna/vatana sahip olmaktır. Mehmetçik için vatan, y“ksek bir cevher olan milletin varlığı ile varlık bulan evrensel bir un‐ surdur. İç dinamikleri ile bireylerin/toplumların milletleşmesi‐ nin, kendi oluşunun s“rekliliği vatan ile m“mk“nd“r. ‘Sen, ben, biz, o’ zamirleri ve bu zamirleri içeren iyelik ekleri; toplam tam sözc“k ve iyelik eki aracılığıyla ile temsil edilir. Bireysel ve milli varoluşun mekânı vatan için geçmiş‐şimdi‐gelecek d“z‐ leminde verilen m“cadele, ödenen bedellerin kutsaldaki karşılı‐ ğı vurgulanır. Sadece M“sl“man olanların ulaşabileceği bir mer‐ tebe olan şehit ve şehitlik merkezli bu yaklaşımda ölmek, biyo‐ lojik yokoluşun değil, yaşama, yaşamdan sonraki dirilişe dön“k anlam katmanlarının karşılığıdır. Kutsal dizgenin mekân boyu‐ tundaki imi olan vatan için ölmek, beden olarak t“kenirken tin‐ sel anlamda dirilmektir.Şehadet kavramı merkezli olarak vata‐ nın önemi ve onun insanın maddi varlığından daha da değerli olduğu Vatan sevgisi, imandandır hadis‐i şerifinin içeriği ile ört“şen bakış açısından vurgulanır. İsteyim ekseni, özne‐nesne eksenidir. Bu eksende özne çeşitli engelleri aşarak nesneye ulaşmaya çalışır. Metnin öznesi Mehmetçik, milli şuur, milli ruh, hilal/bayrak, tarih, serhat için t“m engelleri aşar, m“cadele eder. Bu m“cadele özne ile nesne arasındaki b“t“nc“l tamamlanmayı ve birbirinin varlığına bağlı olmanın göstergesidir. Sıradan bir birey olmaktan Mehmetçik olmaya dön“ş“m yani Mehmetçik olarak kimlik kazanma, uğru‐ na her şeyden vazgeçilen milli ve ilahi unsurlar ile şekillenir. İSTEYİM EKSENİ Özne Mehmetçik Nesne Milli şuur, Milli ruh, (i‐ lal/bayrak, Vatan, Tarih, Serhad, Özg“rl“k, İnanç Tablo‐3: İsteyim ekseni 73 ÜLKÜ ELİUZ Edim ekseni destekleyici‐özne‐engelleyici nin oluşturdu‐ ğu eksendir; burada özne isteyim den edim e geçer ve nesneye ulaşmak için destekleyiciden bir yardım ya da yeti alır; ancak engelleyici, özneye g“çl“kler çıkararak nesneye ulaşmasını en‐ geller. Mehmetçiği destekleyen inanç dizgesinin Rab, Peygam‐ ber, Salahaddin, Kılıç Arslan, Bedrin Arslanları karşısında “ç“nc“ eyleyen grubu/engelleyici olarak ise Avrupalı maskesi altında haksız bir vahşetin temsilcisi d“şmandır. Kimliği, geçmi‐ şi, değerleri olmayan d“şman, maddi/teknolojik g“c“ ile em‐ peryalist bir söm“rge mantığına hizmet eder. EDİM EKSENİ Destekleyici Özne Rab, Peygamber, Mehmetçik biz Salahaddin, Kılıç Arslan, Bedrin Arslanları, İnanç, Vahiy, Ruh, Makber Engelleyici D“şman, Kim/kimi, Medeni‐ yet, Avrupalı Tablo‐4: Edim ekseni Şehitlerin çatışma içinde olduğu karşı g“ç grubu olan asil gör“n“ml“, yirminci asrın hâkimi gör“n“mdeki Avrupalıya karşı verilen m“cadele birçok milletten oluşan bir topluluğa karşıdır.İlk bentte yani mısrada “Avrupalı, kesif, yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, mahbe, kafes, kum gibi, mahşer, yamyam, bela, tauna, rezil istila, hayasız, kapalı, vahşet, Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvam‐ı beşer, mahşer, yedi iklim, Ostralya, Kana‐ da, çehreler, lisanlar, deriler, kimi, Hindü, yamyam, bela, istila, yirminci asır, mahlük–i asil, sefil, maske, afet, yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, mahpe, medeniyyet, kahbe, hakikat, yüzsüz, mel’un, tahrib, müdhiş, harab vb.” ifadeleri ile medeniyet maske‐ si altında yok etmeyi d“stur edinen bu g“c“n asıl y“z“ netleşti‐ rilir. (er t“rl“ olumsuzluğun ses, gör“nt“, içerik olarak adı olan “kahpe, yüzsüz medeniyet”, işgali gerçekleştirenlerin sahip ol‐ 74 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE dukları maddi, teknolojik g“çleri sıfatıdır. Karadan ve denizden teknolojik “st“nl“k ile kuşatılan vatan topraklarında maddi olanın ruhsal/manevi olan ile yenilmesi, milli ve manevi değer‐ ler dizgesinin birleşmesidir, d“şman ne kadar g“çl“, ne kadar modern silahlarla donanmış olursa olsun T“rk milleti, köle ve söm“rge olmamak için sonuna kadar direnecektir. 3. Anlam Düzeyi T“rkl“k ağacının köklerindeki var olma m“cadelesinin yenilendiği ve T“rk‐İslam Ruhu nun oluşum öyk“s“ne döng“sel olarak dâhil olan Çanakkale Şehitlerine şiiri, T“rk anlayışının ve T“rk duyuşunun döng“sel nitelik kazanarak evrensel simge değer haline dön“ş“r. T“rk toplumunun zihin haritalarından olan Çanakkale Savaşı nın “lk“sel bir sembole dön“şt“ğ“ me‐ tinde tarihi, mitolojik ve dini k“lt“r kodları, T“rk ruhu ile birle‐ şir. Kolektif ruhun varlık sınırlarının sonsuzluğunda şehitlik ile derinlik kazanan imge hazinesi Bachelard : Ça‐ nakkale, T“rk milletinin kaotik/yalıtık boşluklarda yitmesini engelleyecek kurtarıcı sığınağa, yeni den doğuşu sağlayacak bir değere dön“ş“r. Eserin başlığındaki yönelme ‐e hali ile başla‐ yan kutsal göstergeler dizgesinin muhatabı olan Çanakkale Şe‐ hitleri, T“rk tarihini, T“rk k“lt“r“n“, T“rk medeniyetini şekil‐ lendiren anlam aktarıcı öğe niteliğindedir. Artık ne Çanakkale herhangi bir mekândır, ne şehit sadece öl“, ne de şehitlik öl“m‐ d“r. Çanakkale Şehitlerine şiirinde kutsal değerler, dramatik aksiyonun sağlanmasında “lk“ değerleri temsil ederler. (er “lk“ değerin bir karşı değeri vardır; edebi eser iki farklı ve zıt değerin/g“c“n çatışması, s“rekli y“zleşmesidir. Eserde milli değerler dizgesinin kavramları ve simgeleri “lk“leşir. Destani özellik taşıyan, kahramanlık duygusu ile donatılmış olan Meh‐ metçik milli k“lt“r kodlarının yaşatıcı, ayırt edici nitelikleri, öze/merkeze dön“ş“n metin d“zeyinde aktarımına hizmet eder. 75 ÜLKÜ ELİUZ Y“zeysel d“zeydeki eyleyenler, dön“ş“mler, izlenceler, fig“rler ve izleksel roller saptandıktan sonra derin d“zeydeki anlamsal‐mantıksal yapıyı çöz“mlenmelidir. Göstergebilimsel çöz“mleme, derin d“zeyde anlamlamayı yöneten mantığı ve anlamı d“zenleyen karşıt çiftleri bulmayı hedefler. Eserdeki karşıt çiftlerin kavram ve simge d“zlemindeki gör“n“m“ KORA Şemasında Korkmaz : şu şekildedir: Kavram Düzlemi ÜLKÜ DEĞER ARA DEĞER KARŞI DEĞER Özg“rl“k, Kendi olmak, Değerler bağlılık, İnanç Savaş Esaret, Ötekileşme, Değersizlik, İnanç‐ sızlık Sen, Ben, Biz, Şehit, İman, Tevhid, Rab, R“ku Simge Düzlemi Ram, Peygam‐ ber, Vahiy, T“r‐ bedar, Namus, (ilal, Salahaddin, Kılıç Arslan, Bedir, Çanakkale, Ruh, İclal, Makber, Salib, Serhad O, Bu, Ordu, Kuvvet, Öl“/m, Mahşer, Do‐ nanma, Mermi, Top/g“lle, Zırh, Tabya, T“fek, Tufan, Siper, Nefer, Mevki, Öl“m, Öl“, Kafa, Göz, Göv‐ de, Bacak, Kol, Çene, Parmak, El, Ayak Kimi/kimler, M“lk, M“stahkem, Eski d“nya, Yeni d“nya, Ostralya, Kanada, (indu, Beşer, Yamyam, Kahbe, Medeniyyet, Sırt‐ lan, Yırtıcı, Namerd, Sefil, Rezil, Tehdit, Ce‐ hennem, Yakmak, (aya, M“dhiş tipi, Lağam, Enkaz‐ı beşer, Vahşet, Ka‐ fes, İstila, P“sk“r‐ mek, Savlet, Parça‐ lamak, Saika, Yıldı‐ rım, Zelzele, Tipi, Yangın, Tahrip, Ecram, Şimşek Tablo‐5: Dramatik Aksiyonu Sağlayan Değerlerin Ça‐ tışma Zemini Eser, bir soru ile başlar. Bu soru, hem verilen m“cadele karşısındaki g“çl“ tavrı hem de bu diriliş öyk“s“n“n eşsiz ol‐ duğunu vurgulamak içindir. İlk bentte yani mısrada Çanak‐ 76 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE kale savaşı değil de Boğaz harbi nitelenmesinin kullanılması, tarihe Boğazlar meselesi olarak kaydedilen bu m“cadelenin jeo‐ stratejik göndergeleri ve M“sl“manlık‐(ıristiyanlık savaşı ola‐ rak algılanmasındandır. Savaşın hem siyasi yön“n“ hem de ve‐ rilen m“cadelenin mecazi d“zlemde araf niteliğinde olması da söyleme taşınarak vurgu derinleştirilir: “Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi? En kesif orduların yükleniyor dördü beşi. Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı! Nerde‐gösterdiği vahşetle ‘bu bir Avrupalı’ Dedirir‐Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi, Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahud kafesi! Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvam‐ı beşer, Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikak mahşer. Yedi iklimi cihanın duruyor karşında, Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada! Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk: Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk. Kimi Hindü, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela… Hani,tauna da züldür bu rezil istila!” Savaş ortamında verilen m“cadelenin mahşer olarak ifade edilişi, yaşananların yokoluştan varoluşa geçiş derecesini göste‐ rir. Sayısı belirsiz ordu ve donanma ile kuşatılan Çanakkale, Avrupalı ve kendini Avrupalı olarak gören vahşi bir tehdit ile karşı karşıya kalan ufacık bir kara parçasıdır. Farklı diller, farklı renkler, farklı ırklar ile savaşan T“rk milletinin “lk“c“ tipi Mehmetçik, fiziksel bakımdan k“ç“k olan bu kara parçasında yedi iklimin vahşetine aylarca maruz kalır: “Ah o yirminci asır yok mu, o mahlük –i asil, Ne kadar gözdesi mevcud ise hakkıyle, sefil, Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına; Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına. Maske yırtılmasa hala bize afetti o yüz… 77 ÜLKÜ ELİUZ Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz. Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab, Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü haram.” D“şman ne kadar g“çl“, ne kadar modern silahlarla do‐ nanmış olursa olsun T“rk milleti, sonuna kadar köle ve söm“r‐ ge olmamak için imanıyla direnir. Dinini, dilini, k“lt“r“n“, b“‐ t“n milli varlığını özg“rce yaşayabileceği tam bağımsız ve bağ‐ lantısız h“r bir T“rk vatanı ve devleti onun başlıca hedefidir. Buna engel olmak isteyenlerin sonu h“sran olur. T“rk milletinin varlık alanlarından olan Çanakkale, sade‐ ce parça değil vatanın kendisidir. Bireyin ve milletin kendi miti‐ nin, öz“n“ oluşturan bu kutlu mekân, soylu amaç ve isteklerin, y“ksek idealist normların, benimsenmiş kıymet h“k“mlerinin içselleşmesidir. mısradan oluşan ikinci bentte, Çanakkale Savaşı nın cepheden gör“n“ş“ tasvir edilir. B“t“n yok edici unsurların toplandığı cehenneme dön“şen bu savaş ortamında fiziksel yokluk ile biyolojik parçalanış birleşir. İnsanlıktan çıkan, teknolojik/nesnel g“c“n sembol“ olan d“şman, ses, gör“nt“, davranış ile tedirgin eder; ancak korkutamaz: Öteden saikalar parçalıyor afakı; Beriden zelzeleler kaldırıyor a makı; Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin; Sön“yor göğs“n“n “st“nde o arslan neferin. Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam, Atılan her lağamın yaktığı: Y“zlerce adam. Öl“m indirmede gökler, öl“ p“sk“rmede yer; O ne m“dhiş tipidir: Savrulur enkaz–ı beşer… G“ven duygusu ile umudun öncelendiği bu bentte, kara‐ dan ve denizden kuşatılan vatan topraklarında maddi olanı ma‐ nevi olan ile yenilir. Bu g“ven ve umudun kaynağı milli ve ma‐ nevi değerler dizgesidir; İstiklal aşkı, vatan sevgisi ve iman ile m“cadele etmedir. Tek dişi kalmış olarak nitelenen medeniyetle ise, işgali gerçekleştirenlerin sahip oldukları maddi, teknolojik g“çler vurgulanır. Dede Korkut Kitabı nda . hikâyede de ben‐ zer bir ruh hali ve bakış açısı vardır. (“ner atın değil erindir 78 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE Ergin : ifadesinde de alet, silah ya da araç değil, ira‐ denin, imanın belirleyici olduğuna işaret edilir: “Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara vadilere, sağnak sağnak. Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller, Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller. Veriyor yangını durmuş da açık sinelere, Sürü halinde gezerken sayısız teyyare. Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler… Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından; Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman? Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram? Çünkü te’sis–i İlahi o metin istihkam.” Geçmişin zaman ve mekân bağlamında kutsandığı Çanak‐ kale Şehitleri destanı, şimdi de kökl“ anlamlar dizgesi kurma, tarih, mit medeniyet, k“lt“r, inanç aktarımı ile yeni den dirilişi m“mk“n kılar. mısradan oluşan . bentte Çanakkale, sıradan değil kutsi bir anı evi Bachelard : kimliği kazanır; milleti var eden içtenlik değerlerinin ve içsel dön“ş“m dinamik‐ lerinin göstergesi olur. Bu kutsal göstergeler dizgesi mekân ile özdeşleşen şehitlik, atalarının sesini, g“c“n“, varoluş m“cadele‐ sini, özg“rl“k atılımlarını öd“nçleme işlevi ile bireye tarihselli‐ ğini kavrama imkânı sunar. Toprağın vatanın ve toprağa dön“‐ şerek milletleşenlerin merkeze yerleştiği bu d“şlem mekânı, anlam “retici ve kendilik değerlerinin somut gör“ng“s“d“r: “Sarılır, indirilir mevki‐i müstahkemler, Beşerin azmini tevkif edemez sun’‐i beşer; Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi; O benim sun’‐i bedi’im, onu çiğnetme dedi. Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek. Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar… O, rükü olmasa, dünyada eğilmez başlar, Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor, 79 ÜLKÜ ELİUZ Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor! Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker! Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer. Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi… Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi” Bayrak, kutsal ve koruyucu ruhun imgesidir. Bayrağa ge‐ len her t“rl“, bu koruyucu niteliğin yok olması ve varoluşsal açılımlar ile millet arasına engeller girmesi demektir. Ayın bat‐ ma aşamasındaki hali olan“hilal”, İslam ın, Allah ın, Allah ile işaret edilen değerler dizgesinin sembol“ niteliğinde kullanılır. Allah ve hilal sözc“kleri aynı harflerden oluşmasına ilaveten bayrağın bir parçası olan hilal, parça söylenerek b“t“n“n kast edilmesi yoluyla T“rk milli varlığının batmak “zere olduğu dö‐ nemi yansıtır. Böylesi bir s“reçte dök“len kanlar da boşa akmış olacaktır ki, hâlbuki kolektif ile kutsal buluşmalıdır; ancak o zaman, m“cadele anlam kazanacaktır: “Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın. Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap… Seni ancak edebiyyetler eder istiab. Bu taşındır diyerek Ka’be’yi diksem başına; Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına; Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyla, Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle ; Ebr‐i nisanı açık türbene çatsam da tavan, Yedi kandilli Süreyya ‘yı uzatsam oradan; Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına, Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına, Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem; Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem; Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana… Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.” Kolektif ruhun sindiği/içselleştiği milli evin simgesi Ça‐ nakkale, insan‐toprak‐vatan kavramlarının içsel bağdaşım ve etkileşiminin yansıtıcısı olarak kutsal değerleri g“vence altına 80 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE alma işlevine sahiptir. Bireysel çöz“mlemeyi, ötekileşmeyi en‐ geller; milli b“t“nleşmeyi sağlayarak milletin varlık g“vencesi olur. Milli yaşamın b“t“nc“l değerlerini taşıyan ve yansıtan bu özdeşim mekânı, toprağa/vatana bağlı milliyetçilik fikrinin de imidir. İçselin dışsalla kurduğu gizil ve kutsal öğelerin ilişki ağında mekân kimliğe, kimlik mekâna dön“ş“r. Vatan, y“ksek bir cevher olan milletin varlığı ile varlık bulan evrensel bir un‐ surdur. İç dinamikleri ile bireylerin/toplumların milletleşmesi‐ nin, kendi oluşunun s“rekliliği vatan ile m“mk“nd“r. Vatan toprakları için şehit olanlar, her karış topraktadır ve vatanın kutsallığının da göstergesidir: “Sen ki, son ehl‐i salibin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultanı Salahaddin’i, Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran… Sen ki, İslam’ı kuşatmış , boğuyorken hüsran, O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın; Sen ki, a’ sara gömülsen taşacaksın… Heyhat, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat… Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber, Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.” Şehitlik, öl“mden yaşama/ebediliğe geçişin ifadesidir. Şe‐ hit olmak vatan ve din için m“cadele ederken ölmektir ve sade‐ ce M“sl“man olanların erişebileceği kutsal bir mertebedir. Milli ve İslami yansıtıcı niteliği ile bu kavram mutlak gerçeği yani öl“m“ aşmak demektir. Öl“m“n son değil, sonsuzluk olduğu bu imlemede öl“m başlangıç, yenilenmedir. Zira önemli olan ya‐ şamak değil yaşanılacak bir mekâna/vatana sahip olmaktır. Dolayısıyla böylesine değerli olan vatan topraklarından vaz‐ geçmek imkânsızdır. Bunun maddi her hangi bir karşılığı yok‐ tur. Vatan sevgisi, imandandır söz“n“n içeriği ile ört“şen bu bakış açısında, şehadet kavramı merkezli olarak vatanın değeri ve onun insanın maddi varlığından daha da değerli olduğu vur‐ gulanır. Din ve dine ait değerler dizgesinin, yaşanabilmesi vatan topraklarında h“r ve bağımsız olmak ile m“mk“nd“r. Esaret ya 81 ÜLKÜ ELİUZ da söm“rge altında iken millet milli, manevi, dini hiçbir öznel varoluş atılımlarını gerçekleştiremez. Kendine, değerlerine, inancına yabancılaşır/yabancılaştırılır. Sonuç: Göstergelerden Oluşan Milli Tarih Mehmet Akif Ersoy, kolektif biyografyamızı hatıralar ve hareketlerden oluşan somut hamurda yeni den yoğurur. Ruh ufuklarının sınırsızlığında, birey ve toplum d“zleminde var oluş gör“n“mlerini yansıtır. M“sl“man T“rk insanının acılarını, sı‐ kıntılarını, yaşam m“cadelesini kendi varlığında deneyimleyen sanatkâr, milletinin içinde bulunduğu travmatik kırılma anında sağduyulu bir ses olarak kaosu insan ile aşmaya çalışır. Onun eserlerinin ana matrisi, bireyin şey ler d“nyasından kurtularak kendilik dön“ş“m“n“ gerçekleştirmesidir. Bireysel ve toplum‐ sal çöz“lmeyi engellemeyi hedefleyen sanatkâr, her mısrada kendine dön“ş çağrısı yapar; kolektifin ve kutsalın bağıntısında öze dön“ş olanaklarını sıralar. Milletin y“ksek karakterini, millet egemenliğinin sarsıl‐ maz ve böl“nmez bir inançla perçinleştiğini y“reğinde hisseden Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale Şehitleri ve İstiklal Marşı ile T“rk milletini ve onun şanlı tarihini öl“ms“zleştirir. Çanakkale Şehitleri, manzumesi, diğer şairlerce konuyla ilgili hen“z tek mısra yazılmamışken kaleme alınır. Söz destana, destan kendi‐ sini terenn“m edene kenetlenir. Bu şiiri kâğıda heyecanını dö‐ ken Mehmet Akif ile toprağa kanını toprağa dökenler birleşerek yazar. Y“ksek değerlerin silinmeye çalışıldığı bir zaman ve me‐ kânda aydınlık ve g“çl“ direnişin sesi olan Mehmet Akif Ersoy, “lk“leşmiş bir öznenin sesi olan çağrılarıyla, kendi ve milleti adına sınırlanmışlığı ve öl“ml“l“ğ“ aşmak hedefindedir. Rehbe‐ ri, İslam dini ve M“sl“manlık öğretileri olan metin, T“rk mille‐ ti'nin milli varlığını, dinini, vatanını d“şman ne kadar g“çl“ olursa olsun koruma; esir, köle ve söm“rge olmamak için dire‐ niş, başkaldırı ve yeni den doğuş öyk“s“d“r. 82 KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE KAYNAKÇA Bachelard, Gaston . Mekanın Poetikası Çev. Aykut Derman . İstanbul: Kesit Yayıncılık. Barthes, Roland . Göstergebilimsel Serüven. İstan‐ bul: Yapı Kredi Yayınları. Eliuz, Ülk“ . Dede Korkut (ikayelerinde Tipler . Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni ‐ Ekim Anka‐ ra . Ankara: Atat“rk K“lt“r Merkezi Yayınları. s. ‐ . Ergin, Muharrem , Dede Korkut Kitabı I. Ankara: Tdk Yayınları. Korkmaz, Ramazan . Aytmatov Anlatılarında Öteki‐ leşme Sorunu ve Dönüş İzlekleri. Ankara: T“rksoy Yayınları. Korkmaz, Ramazan. . Romanda Dramatik Aksiyo‐ nu Sağlayan Değerlerin Gör“nt“ Seviyeleri Üzerine Bazı Öneri‐ ler , Scholarly Depth and Acuracy‐Lars Johanson Armağanı. (Yay. (az. Nurettin Demir, Fikret Turan . Ankara: Grafiker Yayınları. s. ‐ . Kundera, Milan . Roman Sanatı Çev. İsmail Yerguz . İstanbul: Afa Yayınları. Rifat, Mehmet Yayınları. . Göstergebilimin Abc’si. İstanbul: Say Vardar vd. Berke . Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü. İstanbul: ABC Yayınları. Y“cel, Tahsin . Yapısalcılık. İstanbul: Can Yayınları. 83 ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR ÂKİF İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR “Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem; Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!” Mehmet Âkif Ayfer Yılmaz ÖZET Şiirlerinde topluma mesaj vermeyi amaç edinen Mehmet Âkif'in şiirleri, değişik açılardan ele alınmaya da m“sait birer yapı arz eder. Bilhassa tarihî ve sosyolojik araştırmalar açısın‐ dan sadece birer sanat eseri olmanın ötesinde, yaşadığı dönemi anlamamıza da imkân tanır. İçinde yaşadığı tolumun çeşitli katmanlarına tanıklık eden şair, görd“klerini açık y“reklilikle ve bir sanatçı duyarlılığı ile şiirlerine konu eder. Bu çerçevede dile ele aldığı konulardan biri de toplumun en önemli ve özen gösterilmesi gereken “yeleri olan çocuklardır. Bu çalışmamızda Âkif in şiirlerinde çocukların gerek aile içinde gerekse toplumda nasıl konumlandırıldıkları ile bu noktadaki yanlışlıklarla şairin eleştirel bakışını değerlendirdik. lık. Anahtar Kelimeler: Çocuklar, aile, yoksulluk, eğitim, sağ‐ CHILDREN IN MEHMET ÂKİF’S POETRY ABSTRACT Mehmet Âkif's aim is to give a message to society in his poetry poems will also supply a suitable structure to be addressed from different angles. Especially in terms of historical and sociological research is more than just a work of  Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fak“ltesi, T“rk Dili ve Edebiyatı Bö‐ l“m“, Öğretim Üyesi. ayilmaz@gazi.edu.tr 85 AYFER YILMAZ art, it is allowing us to understand his time. poet witnessed various layers of my toluene in which he lived, they would see the subject of poetry and the frankness sensitivity of an artist. One of the issues discussed in this framework that the language is the children who are the most important members of society and should exercise due diligence. (ow do we evaluate the critical gaze of the poet by mistake at that point they are positioned in this study, both inside families of children in need Âkif poetry society. Keywords: children, family, poverty, education, health. Toplumun en önemli birimlerinden olan aile, anne, baba ve çocuklardan oluşur. Neslin devamı açısından özellikle T“rk toplumunda çocuğun değeri inkâr edilemez. Bir çocuğun sağlıklı bir birey olarak topluma kazandırılması için, öncelikle aile için‐ de gerekli sevgiyi, bakımı, eğitimi ve terbiyeyi almış olması ge‐ rekir. Ç“nk“ çocuklar bir toplumun geleceği, umududur. (em içinden çıktıkları ailenin, hem de içinde yetiştikleri toplumun aynası olan çocuklar, bir “lkenin istikbalinin sahibidirler. Mus‐ tafa Kemal Atat“rk, Mart tarihli söylevinde; “Öğrenci her ne yaşta olurla olsun onlara geleceğin büyükleri gözüyle bakılma‐ lı ve öyle muamele edilmelidir” diyerek, çocuğa verdiği değeri belirtmiştir. Öncelikle aileden aldığı eğitim, terbiye ve k“lt“r, sonra‐ sında okulda öğretmenleri tarafından yönlendirilen ve şekille‐ nen kişiliği, sonrasında söz sahibi bireyler olacak çocukların tavrını ve tarzını belirleyecektir. Çocukların eğitimi konusuna önem veren Âkif, bir yazı‐ sında şunları ifade etmiştir: Bizim adam olabilmemiz için çocuklarımız okutmaktan, icab‐ı asra göre terbiye etmekten başka çare olmıyacağını anlamıyan ya hiç yoktur, ya pek azdır. Kendimiz ister okumuş, 86 http://yetmisaltili.blogcu.com/ataturk‐un‐cocuklar‐ile‐ilgili‐ sozleri/ . . . ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR ister okumamış, ister iyi bir terbiye görm“ş, ister görmemiş olalım, artık maziye karışmış sayılacağımız için, bug“n d“ş“ne‐ ceğimiz bir şey varsa o da istikbaldir, evlatlarımızdır. Çocuklarımıza kendi terbiyemizi vermiye kalkışırsak ci‐ nayet işlemiş oluruz. (ikmeti doğrudan doğruya Peygam‐ ber den alan cenab‐ı Ali diyor ki: Ciğerparelerinize yalnız kendi terbiyenizi giydirmiye çalışmayınız. İyice hatırınızda olsun ki onlar sizin yaşamakta olduğunuz zamandan başka bir zaman için yaratılmışlardır. Kabaklı, : . T“rk aile yapısında da çok sevilmesinin yanında çocuğun eğitimi ve terbiyesi de göz ardı edilmez. Bu konuda bir T“rk atasöz“; Azizim aziz olsun, terbiyesi daha aziz olsun.” demekte‐ dir. eder: Âkif, edebiyatın gayesi hakkındaki fikirlerini şöyle ifade . Biz edebiyattan ahlâkî, içtimaî bir faide bekleriz. Bizim içtihadımıza göre, edepsizlik başladığı yerde edebiyat biter. . Bizim için halka söyleyecek eserler lâzımdı. Altı y“z bu kadar senedenberi yalnız havassı d“ş“ne d“ş“ne avam olmuş gitmişiz. . Sade yazmak, bizim için asıldır. Ne zaman bu asıldan ayrı d“şm“şsek mutlaka muztar kalmışız. Y“cebaş, : s. ‐ . Eserlerini bu anlayışla kaleme alan sanatçının yazdıkları doğal olarak, topluma birer mesaj, ayna, kendilerini sorgulama‐ ları için birer soru/mesele şeklindedir. İçinde “çeşitli görüşlerin tartışıldığı felsefî bir diyaloğa, bir fikir işçiliğine, çeşitli görüşlerin tebliğ edildiği bir vaaz….” Taşdelen, : ‐ niteliğini taşıyan Safahat, muhtevası açısından memleketin içinde bulun‐ duğu olumsuz şartlara nasıl gelindiğini anlatan tarihî belge gibi de yorumlanmaya m“saittir. Bu çalışmamızda İstiklâl Marşı nı T“rk milletine armağan eden b“y“k T“rk şairi Mehmet Âkif in şiirlerinde çocuk konu‐ 87 AYFER YILMAZ su “zerinde duracağız. Öncelikle belirtmemiz gerekir ki Âkif, iyi bir aile içinde, bilgili ve âlim bir babanın terbiyesiyle yetişmiş‐ tir. Dolayısıyla sağlam bir kişilik geliştirmiştir. Gerek yetiştiği çevrede, gerekse çeşitli vesilelerle gittiği yerlerde görd“ğ“ manzaralara karşı duyarsız kalamayarak yaptığı eleştiriler ve tespitler arasında çocuk konusuna da değinmiştir. Toplumda özen gösterilmesi, korunması, kollanması gereken insanlar ara‐ sında çocukları da zikreden Âkif, Köse İmam da şöyle demekte‐ dir: Ne kadınlar, ne sefalet doğuranlar gör“r“z; İşte binlerce çocuk, hem baba sağ, hem öks“z! Üç sınıf halka içim parçalanır, hem ne kadar! İhtiyarlar, karılar, bir de k“ç“kler; bunlar Merhamet görmeli, y“z görmeli insanlardan; Yoksa insanlığı bilmem nasıl anlar insan? Safahat, s. İsmet (anım la evliliğinden “ç“ kız, ikisi erkek olmak “zere beş çocuğu olan Âkif, vefat eden arkadaşı (asan Tahsin Bey in kızı (atice S“heyla (anım ı da manevî evlat kabul eder. Çocuklarından ayırmadığı S“heyla (anım, önce Dâr“lmuallimât ı, ardından Da“lf“nun u bitirir ve Balıkesir me‐ busu (ayrettin Bey le evlenir. Şairin bu davranışı dahi başlı başına çocuklara verdiği ehemmiyet yanında, kız çocuklarının eğitimi konusuna gösterdiği hassasiyeti de ortaya koymaktadır Yıldırım, : . 1. Âkif’in Kendi Hayatından İzler Taşıyan Şiirler Fatih Camii Eserde, Âkif in çocukluğunda babasıyla birlikte gittikleri camide yaşananlar anlatılmaktadır. Sekiz yaşındadır. Babası onu ve kardeşini alıp camiye göt“r“r. Ama uslu durmaları şartı‐ nı da ilave eder. Otuz sene önceki bu hatırada babasının elli beş 88 Alıntılar Safahat, Sekizinci Basım, Eseri Tertip Eden: Ömer Rıza Doğrul, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İstanbul tarihli baskıya aittir. ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR yaşlarında, g“çl“, kuvvetli bir adam olduğunu ve onun yanında başındaki fesinin p“sk“l“ kopmuş bir çocuğun hayali aklına gelir. Sanatçı, o g“nlerde duyduğu huzuru özlemle yâd etmek‐ tedir. Selma Öl“m teması “zerine yazılan Selma adlı şiirde dört yaşın‐ da iken ölen yeğenin hastalığı ve öl“m“ tasvir edilir. Şair, çocu‐ ğun durumunun ağırlaştığı haberi “zerine eve gider. Çocuğun annesi oldukça korkmuş ve çaresizdir. Anneyi sakinleştirmenin bir yolu yoktur. Daha önce dört kez daha kayıplar vermiş anne‐ nin artık dayanacak g“c“ kalmamıştır. Şair, Senin bu yaptığın Allah’a karşı isyandır/ Asıl, felâkete sabreyleyenler insandır…” s. sözleriyle anneyi teselli vermek için konuşurken, çocu‐ ğun öld“ğ“ anlaşılır. Bebek Yahut Hakk‐ı Karar Şairin kızları Cemile ve Feride nin bir bebek y“z“nden tartışmaları konu edilir. Feride beş, Cemile yedi yaşındadır. Babaları onlara birer oyuncak bebek verir. Ancak k“ç“k olan Feride, çok geçmeden oyuncağını kırar. Ablasının bebeğini ister. Cemile vermek istemese de babasını kıramayarak verir. Ancak geri vermemek için de elinden geleni yapar, her seferinde oyu‐ nu biraz daha uzatır. Sonunda bebeği geri almak isterken, Be‐ beğimi ver! der. Şair Meğer hukuk da bilirmiş bakın şu saygısı‐ za!... s. sözleriyle durumu özetler. Ablasının bebeğine sahip çıkmaya kalkması, onun hak, hukuk tanımayan, açıkgöz bir çocuk olduğunu göstermiştir. 2. Toplumsal Tespit Açısından Âkif’te Çocuklar a. Yoksulluk Temelli Yaşanan Acılara Değinilen Şiirler Hasta (asta adlı şiirde, çocukların sağlığı ve emniyetinde so‐ rumlu olan devletin bu sorumluluğunu yerine getirmeyişini eleştirilir. Şiirde yatılı okulda okuyan bir öğrencinin ilerleyen hastalığının son aşamasını anlatırken, bir yandan hastalık bir yandan da yoksulluğun ve kimsesizliğin acı tablosu karşımıza 89 AYFER YILMAZ çıkar. Olay (alkalı Ziraat Mektebi nde yaşanmıştır. Mektepteki öğrencilerden biri ağır bir hastalığa yakalanmıştır. Son kez mu‐ ayene olmak “zere doktorun odasına girdiğinde hastalığının ağırlığı y“z“nden belli olur. Rengi kaçmış, gözleri çökm“ş, el‐ macık kemikleri çıkmıştır. Damarları gör“nmektedir. Dudakları morarmıştır ve adeta kemik k“lçesi gibidir. Doktor hastayı “mitsizliğe d“ş“rmemek için muayene eder. Kurtulma “midi olmayan hastanın tebdil‐i hava için dahi gidecek hali kalmamış‐ tır. Üç beş g“nl“k ömr“ vardır ancak. Okul m“d“r“, çocuğu okuldan göndermek taraftarıdır. Ancak çocuğun kimsesiz oldu‐ ğu için gidecek yeri de yoktur ve acı bir isyan dök“l“r dilinden: “‐ Şimdi tebdil‐i hava var mı benim istediğim? Bırakın halime artık beni, rahat öleyim! Üç buçuk yıl bana katlandı bu mektep, üç gün Daha katlansa kıyamet mi kopar? Hem ne içün Beni yıllarca barındırmış olan bu yerden, “Öleceksin!” diye koğmak? Bu koğulmaktır. Ben, Kimsesiz bir çocuğum, nerde gider yer bulurum? Etmeyin, sonra sokaklarda perişan olurum! Anam ölmüş, babamın bilmiyorum hiç yüzünü; Kardeşim var, o da lâkin bana dikmiş gözünü: Sanki âtideki mevhum refahım giderek, Onu çalkandığı hüsranlar içinden çekecek! Kardeşim, kurduğun âmali devirmekte ölüm; Beni göm hufre‐i nisyana11, ben artık öldüm! Hangi derdim için ağlıyayım, bilmiyorum. Döktüğüm yaşları çok görmeyiniz: Mağdurum! O kadar sa’y‐i beliğin12 bu sefalet mi sonu? Biri evvelce eğer söylemiş olsaydı bunu, Çalışıp ömrümü çılgınca hebâ etmezdim, Ben bu müstakbele mâzimi feda etmezdim! Koğuyorlar beni bir sâil‐i âvâre13 gibi!” s. ‐ . 90 (ufre‐i nisyan: Unutma çukuru. Say‐i beliğ: canlı ve kuvvetli çalışma. Sâil‐i âvâre: Âvâre dilenci. ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR Sözleriyle durumunu tasvir eden çocuk, t“m direnme ça‐ basına rağmen, son sınıftan iki arkadaşının kolunda bir arabaya bindirilir. Ölecek bir döşek bulma “midiyle yola çıkar. Şiirde, devletin hastalanan bir çocuk için göstermiş oldu‐ ğu tavır “z“c“d“r. (asta ve kimsesiz bir çocuğun tedavisi gecik‐ tiği gibi, son g“nlerini yaşadığı bilindiği halde sokağa terkedilmesi, yetkililerin vatandaşlar karşısındaki sorumlulu‐ ğunu yerine getiremediğinin delili olarak karşımıza çıkar. Âkif burada hasta çocuk aracılığıyla toplumsal bir eleştiri yapmak‐ tadır. Küfe Âkif in çocukları konu edinen bir başka şiiridir. Şiirde ge‐ çim derdi içindeki bir çocuğun içinde bulunduğu ruh hali, ye‐ tim çocuklar , yoksulluk , çocukların okutulması , çocukların çalışmak zorunda kalması Sağlık, : . gibi fikirler etrafında şekillenir. İstanbul un kenar semtlerinden birinde, on “ç yaşında kadar gör“nen bir çocuğun k“feye tekme attığını gör“r. Çocuk bir yandan da öfkeyle söylenmektedir. Babası da bu k“feyi taşıyarak ömr“n“ doldurmuştur. O esnada karşıki pencereden bir kadın, çocuğu k“feyi kırmaması için ikaz eder. Bu k“feyi babası sekiz yıl kullanmıştır. Ayrıca k“fenin de bir kabahati yoktur. Babasından sonra şimdi bu k“ç“k çocuk anne‐ siyle kardeşini bu k“fe sayesinde doyuracaktır. Kendisiyle ko‐ nuşmaya çalışan şaire de köt“ sözler söyleyen çocuk, daha son‐ ra onunla konuşmaya başlar. Adı (asan dır. Şair, babasının öl“m“nden sonra evin y“‐ k“n“ omuzlayacak kişinin kendisi olduğunu söyleyerek çocuğu sakinleştirmeye çalışır. Komşularından biri, oldukça zeki olan bu çocuğu bir mektebe yazdırmak istemiştir. Ancak şimdi evin sorumluluğunu “stelenmek zorunda kalan çocuk, mektebe de gidemeyecektir. (asan ı dertleriyle baş başa bırakan şair, birkaç saat son‐ ra çarşıda (asan ı tekrar gör“r. (ali içler acıtacak kadar peri‐ şandır: 91 AYFER YILMAZ “Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetîm… Şu var ki, yavrucağın hali eskisinden elîm: Cılız bacaklarının dizden altı çıplak… Bir ince mintanın altında titriyor, donacak! Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer! Düğümlü, alnının üstünde sâde bir çember. Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryâd; Nazar değil o bakışlar, dümû‐i istimdâd.14 Bu bir ayaklı sefalet ki yalnayak, baş açık; On üç yaşında buruşmuş cebin‐i sâfı, yazık!” s. . O anda (asan okuldan çıkan çocuklarla karşılaşır. Oyun yaşındaki k“ç“k çocuk, yaşıtlarının ön“nden neşe içinde geçişi‐ ni seyreder. Onun kaderi babasından kalan bu eski k“feyle ek‐ mek parası kazanmaktır. Yine yoksulluğun vermiş olduğu sıkıntılar, bir çocuk vası‐ tasıyla verilir. Şaire göre (asan ve onun gibiler, g“nahsız birer mahkûmdur. Bayram Buşiirde, yaşıtları gibi bayram sevincini yaşamak isteyen yetim bir çocuğun trajik durumu anlatılır. Yetim kalan torununu bayram yerine göt“ren yaşlı kadın, k“ç“k kızın salıncakta sal‐ 92 Yardım dileyen gözyaşları. K“fe adlı şiir hakkında değerlendirmeler yapan Rıza Bağcı şu sözlerle değerlendirmesini tamamlar: Âkif, daha g“nah nedir bilmeyen minnacık bir çocuğun çektiği bu acı karşısında için yanar, b“y“k bir ıstırap duyar. İçinde yaşadığı toplum, bu zeki, okumak, eğitim görmek isteyen çocuğa sahip çıkmamış, onu da babasından kalan o pis k“feye, hamallığa ve cahil‐ liğe mahkûm etmiştir. Safahat şâiri, k“ç“k (asan ın bu trajik hayat mace‐ rasını bir t“rl“ içine sindiremez. Onu bir çığlık halinde Safahat ına taşır. Bunu yaparak toplumu ve toplumun sorumlularını bu konuda uyarır. On‐ lardan, kenar mahallelerde yaşayan k“ç“k (asan lara sahip çıkmalarını is‐ ter. Âkif in bu çığlıkları, g“n gelir Anadolu semalarında yankılanır ve cevap bulur. Bu “lkenin mesuliyet duygusuna sahip insanları, yıllar sonra da olsa kenar mahallelerde yaşayan, k“ç“k (asanlara sahip çıkar ve işte bu “lke‐ nin makûs talihini değiştirecek olnalar da Anadolu nun bağrından çıkan ve çıkacak olan bu k“ç“k (asanlardır. Rıza Bağcı, Edebiyat Teorileri )şı‐ ğında Âkif in Küfe Şiirinde Sosyal Eleştiri , (ECE, Yıl: , Sayı: , Ocak , s. . ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR lanmak istemesi “zerine, salıncakçıya yalvararak, onun da diğer çocuklara katılmasını temin eder. “Fakat bu levha‐i handana karşı, pek yaşlı, Bir ihtiyar kadının koltuğunda, gür kaşlı, Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor. Gelen geçen, “Ayol niçin ağlıyor?” deyip soruyor. ‐Yetim ayol… Bana evlâd belâsıdır bu acı. Çocuk değil mi? “Salınacak!” diyor… ‐Salınçakçı! Kuzum, biraz da bu binsiz… Ne var sevabına say… Yetim sevindirenin ömrü çok olur… Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine, Katıldı ağlamıyan kızların şetaretine.” s. . b. Çocukların Terbiyesi ve Eğitimi Mahalle Kahvesi Âkif in “zerinde en fazla durulan şiirlerinden olan Ma‐ halle Kahvesi, yirminci asır başında toplumsal hayatımızın vaz‐ geçilmez mekânsal unsurlarından biri olan “kahvehane”lerin çarpıcı, kuşatıcı bir filmi Karataş, : şeklindir. Şiirde, zamanın gençlerinin terbiyeden yoksun oluşuna dikkat çekilir. Yeni nesli eleştiren yaşlıca biri, bu durumdan şöyle yakınmak‐ tadır: “‐Zamane piçleri! Gördün ya hepsi besmelesiz… Ne saygı var, ne hayâ. Eğer bizim işimiz, Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!” s. Yeni yetişen nesilde b“y“ğe saygı kalmadığı gibi, utan‐ ma duygusu da zayıflamıştır. Giderek bozulan böyle bir toplu‐ mun geleceğinden endişe duyulması da kaçınılmazdır. “Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına, Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik; “Otur” demezseler elpençe sâde dinlerdik; “Hayır, bu böyle değildir” demek, ne haddimize! “Evet” desek bile derlerdi: “sus behey geveze!” s. . 93 AYFER YILMAZ Eskiden otuz yaşına gelse bile, bir evlat annesinden ha‐ bersiz adım atmazken, şimdikiler kendi bildiklerini yapmakta kendilerini özg“r hissetmektedir. Dayağın ancak hayvana atıla‐ bileceğini söyleyerek b“y“klerine itiraz eden bir nesil yetişmek‐ tedir: “Bugün on altıyı doldurmamış yumurcaklar Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar. Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerem’i “Bırak! Eşek değilim ben!” Deyip dikilmez mi? Dayak eşekler içinmiş! Adam dövülmezmiş! “‐Ya biz, sözüm ona, merkep miyiz, Bekir, bu ne iş? Döverdiler bizi her gün de karşı koymazdık… Ben öyle terbiye oldum… Kolay mı insanlık? ‐Dokundurur mu, ne mümkün, el oğlu hiç adama? O Müslümanları sen şimdi, he kuzum arama!” s. Mahalle Kahvesi nde sohbet bu minvalde devam ederken, eğitim kurumlarının ikiliği de şikâyet edilen meselelerden biri olarak karşımıza çıkar. (acı olarak anılan bir mahalleli, çocuğu‐ nu bir t“rl“ uygun bir okula yazdıramaz. Bunun sebebi artık Arapça eğitim veren okullar yerine Batı dillerinde eğitim veren okulların öne çıkmasıdır. Kahvede konuşanlara göre artık ilim kalmamıştır. Oysa yapılması l“zumlu olan şey, çocukların ma‐ halle mekteplerinde okutulmasıdır. Kahvedekilerden biri ken‐ disinin eski eğitim anlayışıyla yetiştirildiğini, gençleri imtihan edecek kadar bilgili olduğunu iddia eder. Şiirde gazetelerin de yalan haberlerle dolu olduğundan yakınılır. Ancak, doğu yazması halinde de gazetecilerin asılma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı ifade edilir. Ortaya konulan tabloda, kahvedekilerin, cahil kimseler oldukları, değişime karşı ayak diredikleri, öyle ki karısına saygı duyan erkekleri de hafife aldıkları gör“l“r. G“n“n“ böyle boş konuşmalarla kahvehanelerde geçiren kimselerden oluşan bir toplumun geri kalmış olması da şaşırtıcı değildir. D“nya gör“ş“ olarak insanın daima çalışmasını, ilerlemesini isteyen, cehalete asla tahamm“l edemeyen bir aydın olarak Âkif, Mahalle Kahvesi 94 ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR adlı şiirde, aile ve çocuk “zerinden toplumun bir kesimini de eleştirmektedir. Âmin Alayı Âkif in bu şiirinde Osmanlı döneminde okula yeni başla‐ yacak çocuk için yapılan bir merasim olan âmin alayı konu edi‐ lir. Bu kafile geleceğin sahibi olan çocuklardan oluşmuştur. Âkif in çocuklardan istikbale dair b“y“k beklentileri vardır. Evet, ilerlemek isterse kârbân‐ı şebâb16 Yolunda durmaya gelmez. O, çünkü durmıyarak, Sabâh‐ı sermed‐i âtiye17 eylemekte şitâb; O, çünkü istiyemez hale katlanıp durmak! Onun kudûmu18 için nâzenin‐i istikbal, Açar da sîne, o olmaz mı pür‐küşay‐ı visâl19 Durur mu artık onun karşısında, mâzi, hâl? s. . İlerlemek isteyen gençliğin karşısında hiçbir g“ç engel olamaz. Gençlik daima ileri atılmak ister. Gelecek de gençleri kucaklamaya hazır beklemektedir. Âkif bu sözleriyle geleceğin çocukların eseri olacağı ve zamanın da bunu gerektirdiğini ifade etmektedir. Hasbıhal Burada da Âkif, gençlere, çocuklara çalışmanın, ilim sahibi olmanın öneminden bahsetmektedir. Bir çeşit nasihat içeren bu şiirde, dini atıflarla, bilgili insanın, cahil insan karşısındaki du‐ rumu anlatılır. Zamanı boşa harcamak, dinimizde de uygun gö‐ r“lmemiş ve bir hadiste; Bug“n“n işini yarına bırakma. de‐ nilmiştir. Köse İmam Şiirde, karısının “zerine kuma getirmek isteyen ve buna itiraz ettiği için de biçareyi döven bir adamın durumu “zerin‐ Kârbân‐ı şebâb: gençlik kafilesi Sabâh‐ı sermed‐i âti: geleceğin ebedi, ezeli sabahı Kudûm: Uzak ve uzun bir yoldan gelmek, ayak basmak, ileri geçmek, ileri‐ lik K“şâ: açıcı, visal: vasıl olma 95 AYFER YILMAZ den toplumsal eleştiri yapılmaktadır. Erkekler, şeriat böyle emrediyor! diyerek, İslam ın hiçbir tavsiyesine uymazken, onu işlerine geldiği gibi yorumlamaktan çekinmezler. Dini böyle anlayan bir toplumda da yaşlılar, kadınlar ve çocuklar arada ezilen zavallılar olarak karşımıza çıkmaktadır. Terbiye önce ailelerde başlamalı, halkın h“rriyet kavramının manasını anla‐ masına gayret edilmelidir. Aksi halde sadece h“rriyet diye nida‐ lar atmak, h“rriyeti canının her istediğini yapmak, hatta ken‐ dinden g“çs“zlere g“ç kullanmak olarak anlamak, cehaletin en fena örneğidir. Husran‐ı Mübin20 Çocuk eğitimi konusunda anne babaların beklentilerinde zıtlıklar olması halinde çocukların arzu edildiği gibi eğitim al‐ ması konusunda sıkıntılar doğmaktadır. Şiirde, anne babaların çocuklar hakkındaki kararlarında ortak hareket etmeleri ve ortak bir hedefe doğru yönelmelerinin gerekliği “zerinde duru‐ lur. c. Sosyal Değişimlerin Çocuklar Tarafından Algılanışı Hürriyet Bu şiirde (“rriyet in ilanından sonra sokaklardaki sevin‐ ce katılan çocukların heyecanı tasvir edilir. Beş altı yaşında biri kız, diğeri erkek iki kardeş, sokakta neşe içinde koşmaktadır. Arkalarında da yaşlı bir adam onları izlemektedir. Derken, kar‐ şıdan bir çocuk alayı sevinçle onlara yaklaşır. Ellerinde bayrak‐ lar, yaşasın sesleriyle y“r“rken, Vatan Şarkısı nı söylemeye başlarlar. Şiirin başındaki iki çocuk da bu alaya katılır. Yaşlı adamın sözlerinden çocukların babasının Yemen de olduğu an‐ laşılır. Tam olarak ne olduğunu bilmedikleri bir konuda b“y“k‐ lerin heyecanına kapılan çocuklar, yaşanan sosyal değişimleri de çocukça bir anlayışla oyun havasında karşılarlar. 96 M“bin: .İyiyi ve köt“y“ ayıran. .Açık, besbelli. . iyiyi köt“den, doğruyu yanlıştan, hayrı şerden ayıran. . Açık anlaşılır, aşikar, belli. . Kur an ı Ke‐ rim i bazen de peygamber s.a.s. i vasfetmek için kullanılmıştır. ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR d. İslâm Tarihinden Sayfalarda Çocuklar Koca Karı ile Ömer (azreti Ömer zamanında yaşanmış bir olay hikâye edilir. Gece (z. Abbas ile Medine yi dolaşan (z. Ömer bir evden gelen sesler “zerine oraya yönelir. Evde yaşlı bir kadın, aç torunlarını oyalamak için tence‐ rede çakıl taşlarını kaynatmaktadır. Durumu gör“nce b“y“k bir utanç duyan (z. Ömer, (z. Abbas la birlikte yaşlı kadına erzak göt“rmek için evine gelir. Bir çuval un ile bir testi yağı y“klene‐ rek kadının evine göt“r“rler. Kendi eliyle çocuklara yemek pişi‐ rip karınlarını doyuran (z. Ömer, ertesi g“n kadına her ay ve‐ rilmek “zere nafaka bağlar. Dirvas Emevi h“k“mdarlarından (aşim bin Abd“lmelik döne‐ minde Şam yakınlarında “ç yıl s“ren kuraklık sebebiyle ekin olmaz. (er çadır mezar halini almıştır. Kabilelerin ileri gelenleri bakarlar ki bu dert engeli kalkmayacak, bir köyde toplanırlar ve “‐Madem ki bu halkın şeyhleri ve reisleriyiz, kalkın Hişam’a gide‐ lim ve lütfuna iltica edelim. Halifemiz, halimizi bilse merhamet etmek ihtimali vardır. Ak sakallı bir bölük ihtiyar, bulundukları hali Emîr’e anlatır da o, halkı merhamete lâyık görmez mi? Sul‐ tansa da taştan bir insan değil ya. s. derler. Buna karar verince aralarına aklına g“vendikleri Dirvas adlı çocuğu da almayı d“ş“n“rler. Daha çocuk olsa da ondaki söz söyleme kabiliyeti kimsede yoktur. Böylece Şam a giderler. (işam a haber verilir. (işam da kafileyi saraya çağırır. Kafileyle birlikte Dirvas da huzura girer. Önce dua eder, sonra da konuşmaya başlar. Lakin h“‐ k“mdar, bu kadar yaşlı kimseler varken bir çocuğun konuşma‐ sını doğru bulmaz. Ve onu, Sus a çocuk, büyük dururken,/Söz sâdır olur mu hiç küçükten? s. diyerek azarlar. O anda Dirvas tekrar konuşmaya başlar ve aklın yaşta olmadığını söy‐ ler. Ardından da meseleyi anlatmaya koyularak ondan yardım ister. 97 AYFER YILMAZ “Nerden buldun bu ihtişâmı? Allah’ın ise eğer bu servet, Bizler de onun kuluyken, elbet Bir pay talebinde hakkımız var… İnsaf olamaz bu hakkı inkâr. Halkınsa şu bi‐nihayet emval; Ver, etme hukuk u gayrı pâmâl. Yok; böyle de olmayıp da kendi Malın ise ‐çünkü fazla‐ şimdi. Bi‐vâyelere tasadduk eyle… Dördüncüsü varsa haydi söyle!” der. s. ‐ Bu sözler “zerine şaşıran (işam, maiyetine gerekenin ya‐ pılması için talimat verir. Bu hikâyede Akıl yaşta değil, baştadır. söz“ doğrulan‐ maktadır. Yaşı b“y“k kimselerin dertlerini anlatmakta aciz kal‐ dığı bir noktada, yaşça onlardan hayli k“ç“k olan Dirvas, yaşın‐ dan beklenmeyecek bir olgunluk ve g“venle meseleyi anlatarak, çöz“m için gerekli zemini hazırlamıştır. SONUÇ Gerek yetiştiği ortam, gerekse sonraki hayatında içinde yaşadığı toplumun gerçeklerine yakından tanık olan Mehmet Âkif in, sosyal meselelere karşı duyarlı olduğu bilinen bir ger‐ çektir. Âkif, gerek yazılarında, gerekse şiirlerinde cesaretle sos‐ yal tespit ve eleştiri yapmanın yanında çöz“m önerileri de orta‐ ya koyar. Doğu‐Batı mukayesesi, İslâmiyet in yanlış yorumları‐ nın sonuçları, milli birliğin önemi, sosyal adaletin gerekliliği, ailenin ehemmiyeti, vatan toprağının kutsiyeti, toplumda kadı‐ nın konumu, eğitimin önemi gibi pek çok konuya içtenlikle yak‐ laşır. Edebiyatımızın en içten seslerinden olan Âkif in bu konu‐ ların pek çoğunda ikaz edici bir “slûp kullandığı halde, kadınlar ve çocuklara m“şfik ve koruyucu bir tavır aldığını görmekteyiz. Bu çalışmamızda Âkif in şiirlerinde çocuklarla ilgili d“‐ ş“ncelerini tespit etmeğe çalıştık. Sanatçı, çocukların yoksulluk‐ tan, ilgisizlikten, kimsesizlikten dolayı yaşadıkları acıları çarpıcı 98 ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR biçimde ortaya koyar. Örneklerle paylaştığımız bu şiirlerin arka planında trajik birer hikâyenin varlığı dikkatlerden kaçmaz. Diğer şiirlerinde olduğu gibi, çocukları anlattığı şiirlerinde de okuyucuyu sarsan ve d“ş“nmeğe sevk eden Âkif in, bir aydın sorumluluğu ile bir milletin geleceğini inşa edecek olan çocuk‐ lara karşı toplumun göstermesi gereken hassasiyet konusunda da okuyucuları uyarmaktadır. KAYNAKÇA BAĞC), Rıza, Edebiyat Teorileri )şığında Âkif in Küfe Şii‐ rinde Sosyal Eleştiri , (ece, Yıl: , Sayı: , Ocak , s. ‐ . Yıl: KABAKL), Mehmet Âkif, Toker Yayınları, İstanbul . KARATAŞ, Tufan, Safahat: (er Y“zde, Y“z )stırap , (ece, , Sayı: , Ocak , s. ‐ . ME(MET ÂKİF, Safahat, Sekizinci Basım, Eseri Tertip Eden: Ömer Rıza Doğrul, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İstanbul . SAĞL)K, Şaban Mehmet Âkif in Şiirlerindeki (ikâye Un‐ surları , (ece, Yıl: , Sayı: , Ocak , s. ‐ . TAŞDELEN, Vefa Safahat ın Eğitim İmaları , (ece, Yıl: Sayı: , Ocak , s. ‐ . , Y)LD)R)M,Tahsin Milli M“cadele de Mehmet Âkif, Selis Kitaplar, İstanbul . YÜCEBAŞ, (ilmi, Mehmet Akif i Anarken , B“t“n Cephe‐ leriyle Mehmet Âkif, Dizerkonca Matbaası, İstanbul . http://yetmisaltili.blogcu.com/ataturk‐un‐cocuklar‐ile‐ ilgili‐sozleri/ . . . 99 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYAT)N)N İZLERİ Aysun Sungurhan ÖZ Klasik T“rk Edebiyatı, X). y“zyılda Karahanlı döneminde başlamış olmakla birlikte özellikle X))). y“zyılda Anadolu saha‐ sında gelişen ve X)X. y“zyılın ikinci yarısına kadar devam eden edebiyattır. Bu edebiyat, X)X. y“zyılın ikinci yarısında dönemini kapatmış gibi gör“nse de o zamandan g“n“m“ze kadar birçok eserde varlığını çeşitli şekillerde s“rd“rmektedir. G“n“m“zde bu durum gelenekten yararlanmak olarak adlandırılmaktadır. Şair ve yazarların Klasik T“rk Edebiyatı geleneğinden yarar‐ lanması genellikle tasavvuf, mazmun, hayal d“nyası ve ritim bazında olmaktadır. Mehmet Âkif Ersoy, Klasik T“rk Edebiyatının son demle‐ rinin Enc“men‐i Şuarâ ile yaşadığı, aynı zamanda Tanzimat ın ilanıyla beraber yenileşme dönemi T“rk şiirinin de başladığı yıllarda İstanbul da d“nyaya gelmiştir. Mehmet Âkif Ersoy, şiir anlayışı bakımından millî duyarlılığı gerçekçi bakış açısıyla yan‐ sıtan, toplumu yönlendirmeyi kendine amaç edinen, idealist bir şairdir. Aynı zamanda Âkif, Klasik T“rk Edebiyatı geleneğini za‐ man zaman eleştirmekle birlikte çeşitli yönleriyle de şiirlerinde yansıtmaktadır. Bu çalışmada Âkif in şiirlerinde Klasik T“rk Edebiyatının izleri belirlenmeye çalışılmıştır. Anahtar Kelimeler: Gelenekten Yararlanmak, Klasik T“rk Edebiyatı, Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, Şiir  Doç. Dr. Aysun Sungurhan, Kırıkkale Üniversitesi Fen‐Edebiyat Fak“ltesi T“rk Dili ve Edebiyatı Böl“m“ aysunsungurhan@hotmail.com. 101 AYHAN SUNGURHAN THE TRACES OF CLASSICAL TURKISH LITERATURE IN MEHMET AKIF ERSOY’S POEMS ABSTRACT The beginning of classical Turkish literature dates back to the Karakhanid period in the eleventh century. (owever, it developed particularly in Anatolia in the thirteenth century and survived until the second half of the nineteenth century. Although it seems to have ended in the second half of the nineteenth century, it has been maintained in many works in different forms to date. Currently, this practice is called making use of the tradition. Poets and writers use of the tradition of classical Turkish literature is mainly on the basis of )slamic mysticism, metaphorical statements, imagination and rhythm. Mehmet Âkif Ersoy was born in )stanbul when classical Turkish literature was living its final days in Encümen‐i Şuarâ the Society of Poets , and Turkish poetry was born just after the announcement of Tanzimat reorganization of the Ottoman Empire . Mehmet Âkif Ersoy was an idealist poet who reflected, regarding his approach to poetry, national sensitivity with a realistic point of view and aimed to guide the society. Moreover, he referenced a variety of aspects of the classical Turkish literary tradition in his poems, though he occasionally criticized this tradition. This study will identify the traces of classical Turkish literature in Âkif s poems. Keywords: Classical Turkish Literature, making use of the tradition, Mehmet Âkif Ersoy, poem, Safahat. Klasik T“rk Edebiyatı, X)X. y“zyılın ikinci yarısında dö‐ nemini kapatmış gibi gör“nse de geçmişten g“n“m“ze kadar birçok şair ve yazarın eserlerinde çeşitli şekillerde varlığını hissettirmektedir. G“n“m“zde gelenekten yararlanmak ola‐ rak adlandırılan bu durumda şair ve yazarlar, Klasik T“rk şiiri‐ nin ses, söyleyiş, imaj d“nyası ve dil zevkini yeniden yorumla yoluna gitmektedir Macit : . Mehmet Âkif Ersoy, Klasik 102 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ T“rk Edebiyatının Enc“men‐i Şuarâ ile yaşadığı; Tanzimat ın ilanıyla beraber yenileşme dönemi T“rk şiirinin de başladığı yıllarda te İstanbul da d“nyaya gelmiş; böyle bir edebî muhitte yetişmiştir. Şiir anlayışı bakımından millî duyarlılığı gerçekçi bakış açısıyla yansıtan, toplumu yönlendirmeyi kendi‐ ne amaç edinen Mehmet Âkif Ersoy, Klasik T“rk Edebiyatını bazen eleştirmekle birlikte çeşitli yönleriyle de şiirlerinde yan‐ sıtmaktadır. Âkif, Safahat , S“leymâniye K“rs“s“nde , (akkın Sesle‐ ri , Fatih K“rs“s“nde , (atıralar , Asım ve Gölgeler adlı kitaplarını sağlığında ayrı birer kitap olarak yayımlamıştır. Kla‐ sik T“rk şiirindeki Fars şiiri etkisini ve aşk, meyhane, şarap gibi unsurların sık sık kullanılmasını tenkit etmiş; bunlara tasavvufî kılıf uydurulduğunu ileri s“rm“şt“r D“zdağ : , . Klasik şairlerin caize karşılığı devlet adamlarını övmelerine de olumsuz bakmış; şairlerin bu tavırlarını iyi g“n dostu olmak, yardakçılık ve dalkavukluk olarak nitelendirmiştir D“zdağ : . (z. Muhammed in de şiiri sevdiğini ifade edenlere Üdebâ doğrusu pek çok, kimi görsen: Şâir. / Yalınız, şi rine mevzû iki şeyden biridir: Koca millet! Edebiyyâtı ya oğlan, ya karı... / Nefs‐i emmâre hizâsında he‐ n“z duyguları! Sonra tenkîde giriş: (epsi tasavvufla dolu / Var mı sofiyyede bilmem ki ibâhiyye kolu? İçilir, t“rl“ şenâ atler olur, bî‐pervâ; / (âfız ın ortada Dîvân ı kitâb“ l‐ fetva! … Üdebânız hele gâyetle bayağı mahlûkat... / (alkı irşâd edecek öyle mi bun‐ lar? (eyhât! Kimi Garb ın yalınız fuhşuna hasbî simsar; / Kimi, Îran malı der; köhne alır, hurda satar! Eski dîvanlarınız dopdolu oğlanla şarab; / Biradan, fâhişeden başka nedir şi r‐i şebab? Serserî: (iç birinin mesleği yok meşrebi yok; / Feylesof hepsi; fakat pek çoğunun mektebi yok! Ben de târîh okudum; âlemi az çok bilirim. / Şu arâ dendi mi, birdenbire oynar sinirim. İyi g“n dostu herifler, o ne yardakçı g“rûh, / O ne m“stekreh adamlar! (a‐ ni bakmak mekrûh. Dalkavukluktaki idmanları sermâyeleri... / Onlar azdırdı, evet, başlıca pes‐ pâyeleri. 103 AYHAN SUNGURHAN Öyle şiir vardır ki hikmettir; öyle beyan vardır ki sihirdir. (a‐ dis‐i şerifini hatırlatarak onun sevdiği şiirin kesinlikle bu tarz şiirler olmadığını, olsa olsa Attâr ve Sa dî gibi şairlerin hikmet dolu şiirlerinin olabileceğini ileri s“rm“şt“r D“zdağ : . B“t“n bu eleştirilere rağmen Âkif in şiirlerinde Klasik T“rk Edebiyatının izlerini din, az da olsa tasavvufî anlayış, na‐ zım şekli, konu, mazmun ve aruz vezni bazında görmek m“m‐ k“nd“r. Üstelik aruz veznini şiirlerinde ustalıkla kullanmıştır. Özellikle Âkif in Safahat ın yayımından önceki şiirleri, biçim ve içerik yön“nden Klasik T“rk Edebiyatının geleneksel yapısına daha uygundur. Safahat ta yer alan şiirlerde ise Klasik T“rk Edebiyatının klişe unsurlarının içerik bakımından değişime uğradığı gör“lmektedir. Bu bağlamda Âkif in soyut ve sembolik bir zemine oturan Klasik T“rk Edebiyatı unsurlarını sosyal ten‐ kide bir vesile olarak kullandığını söylemek m“mk“nd“r. İlk olarak Klasik T“rk şiirinin önemli kaynakları arasında sayılan Kur ân, Âkif in şiirlerinde karşımıza çıkmaktadır D“zdağ : , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , , . (akkın Sesleri D“zdağ : , Besmele ve Âl‐i İm‐ rân sûresinin . âyeti ile başlamakta ve terc“mesi de Yâ Mu‐ hammed de ki; ey m“lk“n sâhibi olan Allah ım, sen m“lk“ dile‐ diğine verirsin; sen m“lk“ dilediğinin elinden alırsın; sen dile‐ Bu sıkılmazlara medh et! diye, mangır sunarak, / Ne erâzil adam olmuş, oku târîhi de bak! Edebiyyâta edebsizliği onlar soktu, / Yoksa, din perdesi altında bu isyan yoktu: S“rd“ler T“rk e tasavvuf diye olgun şırayı; / Muttasıl şimdi hakîkat ku‐ suyor Sıdkı Dayı! Bu cihan boş, yalınız bir rakı hak, bir de şarab; / Kıble: Tezgâh başı, mey‐ hâneci oğlan: Mihrab. Git o dîvan mı, ne karın ağrısıdır, aç da onu, / Kokla bir kerre, kokar mis gibi Sandıkburnu! Beni söyletme, neler var daha! Sâde pek sövme ki, Peygamberimiz şi ri sever. / ‐Vâkıâ innemine ş‐şi ri… b“y“k bir ni met; Dikkat etsen: Yine sevdikleri, lâkin, hikmet / Ben ki Attâr ile Sa dî yi okur, hem severim; Başka vâdîleri tutmuşlara ancak söverim. 104 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ diğini aziz edersin; sen dilediğini zelîl edersin; hayır yalnız se‐ nin elindedir; sen, hiç ş“phe yok ki, her şeye kâdirsin. şeklinde verilmektedir D“zdağ : . Bilindiği gibi divanlar, mes‐ neviler hep besmeleyle başlamaktadır. Geçenler varsa İslâm ın şu çiğnenmiş diyârından mısrasıyla başlayan şiirde Neml sûre‐ sinin . âyetinin ilk yarısı İşte sana, onların kendi yolsuzluk‐ ları y“z“nden, ıpıssız kalan yurdları!... epigraf olarak yer al‐ maktadır D“zdağ : . Sa dî diyor ki:… diye başlayan Durmayalım! D“zdağ : şiirinde de Necm sûresinin . ayeti İnsan için kendi sa yinden‐çalışmasından, emeğin‐ den‐ başka bir şey yok anılmakta, çalışmanın önemi vurgu‐ lanmaktadır. : “Âsümandan refref indirsin demektir bir melek! ‘Leyle li’l‐insâni illâ mâseâ’ derken Huda; Anlamam hiç meskenetten sen ne beklersin daha? Davran artık kârbânın arkasından durma, koş! Mahv olursun bir dakîkan geçse hattâ böyle boş.” D“zdağ Âkif şiirlerinde doğrudan âyetlerden iktibas yaptığı gibi bazen sadece sure adlarını da anmaktadır. Bu sureler Ahzâb D“zdağ : , Âl‐i İmran D“zdağ : , , , , , , A raf D“zdağ : , , Asr D“zdağ : , Bakara D“zdağ : , ; Enfâl D“zdağ : , , Fâtiha D“zdağ : , , , , , İsrâ D“zdağ : , M“lk D“zdağ : , , Necm D“zdağ : , , , Neml D“zdağ : , Nûr D“zdağ : , Tebareke D“zdağ : , Tîn D“zdağ : , Yâsin D“zdağ : , Yûsuf D“zdağ : , Z“mer D“zdağ : dir. Âkif, eski şairlerin yaptığı gibi d“ş“ncelerini desteklemek amacıyla (eleke l‐m“sevvifûn… Bug“n“n işini yarına bıra‐ kanlar helâk olur gibi hadislere de başvurmaktadır. Klasik T“rk Edebiyatında şairlerin kendi kendilerine dertleşmek ama‐ cıyla yazdıkları şiirlere hasbihal denilmektedir. Âkif de (asbihâl D“zdağ : , , başlığı altında birden çok şiir kaleme almıştır. 105 AYHAN SUNGURHAN : “HASBİHÂL Benim on beş yıl evvelden kalan işler durur hâlâ; Yarın bir başlayıp yapsam demiştim, bak, demin hattâ! Müsevvifler için dünyâda mahvolmak tabî’idir. Bu bir kânûn‐i fıtrattır ki yok te’vîli: Kat’îdir…” D“zdağ Klasik T“rk şiirinde peygamberler mucizeleriyle, başla‐ rından geçen olaylarla sıklıkla işlenmiştir. Âkif in şiirlerinde de (z. Muhammed D“zdağ : , , , , , , başta olmak “zere, (z. İbrahim D“zdağ : , , (z. Davud D“zdağ : , , (z. Musa D“zdağ : , , (z. Mesih D“zdağ : anılmaktadır. Ressam (aklı şiirinde (z. Mûsâ nın Kızıldeniz i yarmasına ve Fira‐ vun un askerleriyle birlikte boğulmasına telmih yapılmaktadır. Ancak amaç )). Meşrutiyet döneminin toplumsal yapısını, k“lt“‐ r“n“ yansıtmak; alafranga özentisi ve gösteriş peşinde olan kişileri eleştirmek, kendisini ressam sananları yermektir. 106 : “Bir zaman vardı ya târîh‐i mukaddes modası… Yeni yaptırdığı köşkün büyücek bir odası, Mutlaka eski tesâvîr ile ziynetlensin, Diye, ressam aratır hayli zaman bir zengin. Biri peydâ olarak, ben yaparım, der, kolunu Sıvayıp akşama varmaz, sekiz arşın salonu Sıvar amma ne sıvar! Sâhibi der: ‐Usta bu ne? Kıpkızıl bir boya çektin odanın her yerine! ‐Bu resim, askeri basmakta iken Fir’avn’ın, Bahr‐i Ahmer yarılıp geçmesidir Mûsâ’nın. ‐Hani Mûsâ be adam? ‐Çıkmış efendim karaya. ‐Fir’avun nerde? ‐Boğulmuş. ‐Ya bu kan rengi boya? ‐Bahr‐i Ahmer a efendim, yeşil olmaz ya bu da! ‐Çok güzel levha imiş! Doğrusu şenlendi oda!” D“zdağ MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ Kıyametin kopuşunu Sûr u “fleyerek haber verecek olan b“y“k melek İsrafil D“zdağ : , , den de söz edilmektedir. Âkif in şiirlerinde az olmakla birlikte tasavvufî anlayış da söz konusu edilmektedir. Tevhid , Birlemek. Edebiyatta Tan‐ rı nın birliği ve ululuğunu anlatan şiir. demektir. Tevhidler, konularının kutsallığı nedeniyle divanların en başında yer alır‐ lar ve mesnevilerin hemen hepsi de tevhid içerikli beyitlerle başlar. Tevhidde Allah ın b“y“kl“ğ“, isimleri, sıfatları, kuvvet ve kudretinin sonsuzluğu; tasvir ve hayal edilebilen şeylerden so‐ yutlanması, b“t“n kudret ve ilimlerin Allah a ait oluşu, kulun acizliği sanatlı bir “slupla anlatılır ve vahdet‐i v“cud felsefesin‐ den de bahsedilir Pala : ))/ ‐ . Âkif in Tevhîd yâhud Feryâd ı D“zdağ : Klasik T“rk şairlerimizin yazdığı tevhidlerden içerik bakımından farklı değildir. Burada vahdet‐i v“cûd felsefesine değinilirken, insa‐ nın Allah karşısındaki acizliğine dikkat çekilmektedir. Şiir Ey nûr‐ı ulûhiyetinin zılli avâlim mısrasıyla başlamakta ve aynı mısra ile bitmektedir. Bu durum Klasik şiirdeki daha çok gazel nazım şeklinde kullanılan gazelin ilk beyiti olan matladaki mıs‐ ralardan birinin gazelin son beyiti maktanın ikinci mısrasında tekrarlanmasıyla oluşan redd‐i matla yı hatırlatmaktadır. “Ey nûr‐ı ulûhiyetinin zılli avâlim, Zıllin bile esrâr‐ı zuhûrun gibi muzlim! Kürsî‐i celâlin –ki semâlarla zeminler Bir nokta kadar sahn‐i muhîtinde tutar yer‐ (…) Her zerrede âheng‐i celâlin duyulurken, Her nağmede binlerce lisan nâtık olurken, Cilvendeki esrâr nasıl kalmada muzlim? Ey nûr‐i ulûhiyetinin zılli avâlim!” D“zdağ : , Âkif Vahdet D“zdağ : başlıklı manzumede ise eskilerin vahdet anlayışını eleştirmektedir. Vahdetin peşinde koşulurken şiire benzetilen imanın şirazesinin koptuğu; sayfa‐ larının yırtık, yerde perişan halde dağıldığı söylenmekte; her 107 AYHAN SUNGURHAN parçasının oyuncak haline geldiği belirtilmekte; Allah tan g“ç, kuvvet vermesi istenmektedir. “Şark’ın ki mefâhir dolu, mâzî‐i kemâli, Yâ Rab, ne onulmaz yaradır şimdiki hâli! Şîrâzesi kopmuş gibi, manzûme‐i îmân, Yaprakları yırtık, sürünür yerde, perîşan. Vahdet’ mi şiârıydı? Görün şimdi gelin de: Her parçası bir mel’abe eyyâmın elinde! Târîhine mev’ûd‐i ezelken ‘ebediyyet’, Ey, tefrika zehriyle şaşırmış giden, ümmet! ‘Nisyân’a çıkan yolda mı kaldın güm‐râh? Lâ‐havle ve lâ‐kuvvete illâ billâh!” D“zdağ : Mevlid , (z. Muhammed in doğumu başta olmak “zere, hayatı, mucizeleri, gazaları, ahlâkı, vefatı ve hilyesini övg“ ile anlatan eserdir Pala : ))/ . Âkif in de Mevlid‐i Nebî D“zdağ : , Pek (azin Bir Mevlid Gecesi Rebî“levvel D“zdağ : başlıklı şiirleri bulun‐ maktadır. Ancak Pek (azîn Bir Mevlid Gecesi D“zdağ : şiiri işleniş bakımından Klasik şiirdeki mevlidiyeler gibi değildir. Benzerlik sadece tema bakımındandır. “MEVLİD‐İ NEBÎ Ne lâhûti geceymişsin ki teksin sermediyyette; Meşîmenden doğan ferdâya hayrânım, ne ferdâdır! Işık nâmıyle vicdanlarda ondan başka bir şey yok; O bir sönsün, hayât artık müebbed leyl‐i yeldâdır. Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed, Aylar bize hep Muharrem oldu! Akşam ne g“neşli bir geceydi… Eyvah, o da leyl‐i mâtem oldu! Âlem bug“n “ç y“z elli milyon Mazlûma yaman bir âlem oldu; Çiğnendi harîm‐i pâki şer in; Nâmûsa yabancı mahrem oldu! Beyninde öten çanın sesinden Binlerce minâre ebkem oldu. Allâh için, ey Nebiyy‐i ma sûm, İslâm ı bırakma böyle bîkes, İslâm ı bırakma böyle mazlûm. 108 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ : Perîşan sözlerimden bıkma, hoş gör, yâ Resûllâllah, Kulun şeydâdır amma, açtığın vâdîde şeydâdır!” D“zdağ Klasik şiirde yoğun işlenen konulardan bir diğeri mersi‐ yedir. Âkif, hemşirezadesi Selma için bir mersiye yazmıştır D“zdağ : . Yalnız bu şiirin adı Selmâ dır. Burada eski şiirden farklı olarak hasta çocuğun hali tasvir edilmekte ve öl“m karşısında isyan edilmemesi vurgulanmaktadır. “SELMÂ Dedim: Nedir bu senin yaptığın, düşünsene bir… Bırak şu hastayı artık biraz da kendisine. Ne çâre, hükm‐i kader âkıbet zuhûra gelir, Cenâze şekline girmekte böyle fâide ne? Senin bu yaptığın Allâh’a karşı isyandır; Asıl felâkete sabreyleyenler insandır…” D“zdağ : Bir Mersiye D“zdağ : adlı şiirde (en“z, on dokuz yirmi yaşlarında iken bu cihân‐ı zulmete vedâ ederek, âlem‐i nûrânûr‐i dîdâra y“kselen yâr‐ı cânım (ilmi hakkında bir not bulunmakta; eski şiirlerimizde olduğu gibi başlıkta mersiye kelimesi kullanılmakta; gonce‐i izâr, nevha‐i b“lb“l gibi benzer ifadelere rastlanmaktadır. Klasik şiirde hissedilen acıya genellikle tabiat da dahil edilir. Ancak burada tabiat yas tutanların feryadıyla değil de hastanın ağlama ve inlemesiyle b“t“nleşmektedir. “Açılmadan kuruyan gonce‐i izârı için Seherde nevha‐i bülbül terâne‐i Yâsîn! Havâda mevcesidir şehper‐i melâikenin, Eden riyâh değildir bu servilikte enîn. Leyâl o tayf‐i lâtifin harîm‐i ismetidir; Şafak ki hâtıra‐i iğtirâbıdır, ne hazîn! Bütün mekân, nazarımda o rûha nüzhetgâh Eğerçi yükselerek oldu lâ‐mekânda mekîn (…) Ey hâtırasıyle kaldığım yâr, Artık aramızda bir cihan var! 109 AYHAN SUNGURHAN Sen gökte safâ‐güzîn‐i dîdâr Ben yerde azâb içinde bîzâr! Gûşumda bütün terâne şîven! Şîven demi nây‐i nağme‐kârın, Şîven cereyânı cûybârın, Şîven sesi bâd‐ı bî‐karârın, Şîven bana âh yâdigârın… Sen gökleri hande‐zâr ederken!” D“zdağ : , Bayram D“zdağ : şiirinde eski metinlerde olduğu gibi bayram sevinci, mutluluğu, neşesi dile getirilmekte; bayram meydanından ve d“zenlenen eğlencelerden söz edilmekte; yeni kıyafetlerin giyildiği belirtilmektedir. Âfâk b“t“n hande, cihan başka cihandır; Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır! Bayramda g“ler çehre‐i ma sûm‐i sabâvet. Ümmîd çocuk sûret‐i sâfında iyandır. (er cebhede bir nûr‐i m“cerred lemeândır. Âlâm‐ı hayâtın iki kat b“kt“ğ“ ecsâd Feyzindeki te sîr ile âsûde revandır. Ferdâ‐yı s“kûn‐perveridir sâl‐i cidâlin, Nevmîd d“şen kalbe “mîd‐âver‐i candır. … Dedim ki: Fâtih e çıksam yavaşça, bir yanda Durup o âlemi seyreylesem de meydanda, Ziyâret etsem ehibbâyı sonradan… (oş olur. B“t“n g“n evde oturmak ne olsa pek boştur. Bu arzû‐yı tenezz“h gelince, artık ben Durur muyum? Ne gezer! Fırladım hemen evden. Gelin de bayramı Fâtih te seyredin, zîrâ (ayâle, hâtıra sığmaz o herc “ merc‐i safâ, Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan Tutun da, tâ dedemiz demlerinden arta kalan, Asırlar ölç“s“ boy boy asalı nesle kadar, B“y“k k“ç“k b“t“n efrâd‐ı belde, hepsi de, var! Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar, İçinde darbuka, deflerle zilli şakşaklar. Biraz gidin: Kocaman bir çadır… Ön“nde b“t“n, Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için Nöbetle bekleşiyorlar. Aceb içinde ne var? Ayrıntılı bilgi için bakınız A. Sungurhan, Klasik T“rk Edebiyatında Îdiyye Bayram Şiirleri İnceleme‐Şiirler , s.,Ankara, Grafiker Yay., . 110 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ G“l, B“lb“l D“zdağ : şiirinde b“lb“l ile g“l Klasik T“rk şiirinde olduğu gibi birlikte anılmaktadır. Ancak g“l‐b“lb“l burada alışılmış âşık‐sevgili olarak karşımıza çıkmaz. : “GÜL, BÜLBÜL Konduğu her gusn‐i ter minberidir bülbülün, Zemzeme addettiğin hutbesi, faslu’l‐hitâb. Reng‐i hakîkat nedir, fark eden ebsâr için, Goncada matvî duran her varak ümmü’l‐kitâb.” D“zdağ Yunan istilası altında yazılmış B“lb“l D“zdağ : şiirinde iki âşık vardır. Bunlardan ilki Klasik T“rk Edebiya‐ tının g“le âşık olan b“lb“l“; ikincisi de vatan sevgisiyle coşan Âkif tir. B“lb“l g“l“n özlemini çekerken, şair d“şman kuvvetleri tarafından işgal edilen vatanın h“rriyete kavuşacağı g“nlerin hasretiyle yanıp tutuşmaktadır. Bursa, Yunanlılar tarafından işgal edildiği için Âkif, b“lb“l ile konuşurken matemin onun değil de kendi hakkı olduğunu dile getirir. “BÜLBÜL (…) ‐Eşin var, âşiyanın var, bahârınvar, ki beklerdin; Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin? O zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun; Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun. (…) Hayır, mâtem senin hakkın değil… Mâtem benim hakkım. Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım! Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda; Bugün bir hânümansız serserîyim öz diyârımda! Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı, Serâpâ Garb’a çiğnettim de çıktım hâk‐i ecdâdı!” D“zdağ : ‐ Klasik T“rk şiirinde âşık ile maşuk arasında varlığını gös‐ teren “ç“nc“ bir kişi rakip vardır. Sevgili gerçek âşık olduğu‐ nu iddia edenden çok rakiple ilgilenir. Rakip, âşığın nazarında köt“ olan kişidir. B“t“n bunlardan öt“r“ Klasik şiirde rakip 111 AYHAN SUNGURHAN genellikle negatif duygular uyandıracak benzetmelerle anılır. B“lb“l şiirinde de “lke topraklarını işgal eden d“şmanlar ile b“lb“l“n g“le ulaşmasını engelleyen dikenler rakiptir. Leylâ D“zdağ : yışın dışında işlenmektedir. şiirinde Leylâ klasik anla‐ Leylâ , Leylâ ile Mecnûn mesnevisinin kadın kahramanı olmakla birlikte Leylâ , karanlık, gece , Mecnûn da deli di‐ vane, çılgın anlamlarına gelir. Klasik şairler, genellikle tenas“p, tevriye ve telmih sanatlarından yararlanarak Leylâ ile Mec‐ nûn dan söz etmişlerdir Pala : ))/ ‐ . Ancak Âkif bu şiirinde M“sl“man Şark d“nyasını Mecnûn a, Leylâ yı da içinde bulunduğu karanlıklardan aydınlığa çıkaracak kurtarıcıya ben‐ zetir. Leylâ, aynı zamanda İslâm d“nyasının parlak geçmişinin sembol“d“r Özcan : ‐ . : “Hayır! Şark’ın o hodgâm olmıyan Mecnûn‐i nâ‐kâmın, Bütün dünyâda bir Leylâ’sı var: Âtîsi İslâm’ın. Nasıldır mâsivâ, bilmez; onun fânîsidir ancak; Bugün, yâdıyle müstağrak, yarın, yâdında müstağrak! Gel ey Leylâ, gel ey candan yakın cânan, uzaklaşma! Senin derdinle canlardan geçen Mecnun’la uğraşma! Düşün: Bîçârenin en kahraman, en gürbüz evlâdı, Kimin uğrunda kurbandır ki, doğrandıkça doğrandı? Şu yüz binlerce sönmüş yurda yangınlar veren kimdi? Şu milyonlarca öksüz, dul kimin boynundadır şimdi? Kimin boynundadır serden geçip berdâr olan canlar? Kimin uğrundadır, Leylâ, o makteller, o zindanlar? Helâl olsun o kurbanlar, o kanlar, tek sen ey Leylâ, Görün bir kerecik, ye’s etmeden Mecnûn’u istîlâ.” D“zdağ Âkif in Gece ile Ahmed Paşa nın 112 : D“zdağ : şiirinin bazı mısraları “Cânıma bir merhabâ sundu ezelde çeşm‐i yâr Şöyle mest oldum ki gayrın merhabâsın bilmedim” Tarlan MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ : “Câm‐ı ezel ser‐mestiyim sâki mey‐i rahşânı sun Bâzâr‐ı derdim germdir ser‐mâye‐i dermânı sun” Tarlan beyitleri arasında anlamsal benzerlik söz konusudur. Al‐ lah ruhlar âlemini yarattığı zaman b“t“n ruhlara Elest“ bi‐ Rabbik“m Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye seslenince; ruhlar Kâlû Belâ Evet, sen bizim Rabbimizsin demişlerdir. İşte o zaman Allah a verilmiş bir söz vardır ve insanoğlu bu sö‐ z“ne d“nyada sadık kalmalıdır. Allah, söz“nden dönen olmasın diye de ruhları birbirine şahit tutmuştur. Bu olay Kurân da da geçmektedir Ârâf/ ‐ . Ne zamandan beri M“sl“mansın? sorusunun cevabı Kâlû Belâ dan beri dir Uludağ : . Klasik şiirde Bezm‐i Elest en eski zaman, en eski meclis olarak değişik biçimlerde sıkça kullanılmıştır. Ayrıca âşıklar, sevgilile‐ rine Elest meclisinde âşık olmuşlardır Pala : )/ . Aşk sarhoşluğunun sebebi de ezelde sunulan İlahi aşk şarabıdır. Âkif kendisini Mecnûn a, Allah ı Leylâ ya benzetirken, ezelden su‐ nulan şarap ile sarhoş olduğunu belirtmiş; Bezm‐i Elest e tel‐ mih yapmıştır. Ayrıca vicdan da Leylâ olarak karşımıza çıkmak‐ tadır. Senin Mecnun’unum, bir sensin ancak taptığım Leylâ; Ezelden sunduğun şehlâ‐nigâhın mestiyim hâlâ! Gel ey sâkî‐i bâkî, gel, Elest’in yâdı şâd olsun: Yarım peymâne sun, bir cür’a sun, tek aynı meyden sun! O lâhûtî şarâbın vahyi her zerremden inlerken, Bütün âheng‐i hilkat bir zaman dinsin enînimden. Gel ey dünyâların Mevlâ’sı, ey Leylâ‐yı vicdânım, Senin yâd olduğum sînemde olsun, varsa, pâyânım!” D“zdağ : Klasik T“rk şairleri, başka şairleri kimi zaman yermek, kimi zaman övmek için kendi şiirlerinde anarlar. Âkif de Klasik T“rk şairlerinden Seyyid Vehbî yi D“zdağ : l ; Acem şairlerinden de Sa dî D“zdağ : , , , , , , , , , , , , Attâr D“zdağ : , Firdevsî 113 AYHAN SUNGURHAN D“zdağ : ve (âfız ı D“zdağ : zikretmekte; şairliklerine yönelik değerlendirmeler yapmaktadır. “AZİM Sa’dî, o bizim Şark’ımızın rûh‐i kemâli, Bir ders‐i hakîkat veriyor, işte meâli: ‘Vaktiyle beş on kâfile sahrâya düzüldük; Gündüz yürüdük hep, gece bir menzile geldik. (…) İmân ile baksak oluyor işte nümâyan, Sa’dî bize göstermede bir meslek‐i irfan: Bir gâye‐i maksûda şitâb eyleyen âdem, Tutmuşsa bidâyette eğer azmini muhkem, Er geç bulacak sa’y ile dil‐hâhını elbet.” D“zdağ : , Acem Şahı D“zdağ : adlı şiirin başında Sa dî nin Farsça yazılmış bir beyiti epigraf olarak bulunmakta‐ dır. Ayrıca beyitten ibaret olan Sa dî D“zdağ : başlıklı manzume, Sa dî den alınmış Farsça beyitlerle yirmi mısra devam etmektedir. Muhâtabe‐i Şem “ Pervâne Terc“‐ mesi D“zdağ : de Sa dî den terc“medir. Sa dî den yapılan bir başka terc“me D“zdağ : Kıt alar başlığı altında yer almaktadır D“zdağ : . Şu “stâd‐ı irfân‐penâhın bu g“n (akîkatte şâkirdiyiz biz b“t“n M“rebbi‐i efkâr‐ı “mmet odur Eden halka tedrîs‐i hikmet odur! Odur şi ri hikmetle mezc eyleyen Odur şiir nâmıyle hak söyleyen! Durur hâtırımda o leyl‐i hazîn Ki bîdâr idim, ansızın bir enîn İşittim garîbâne Pervâne den, Diyordu yanan şem a: Ey şem ! Ben Fedâ‐yı garâmım, yanarsam bile Revâdır bu vecd “ tehâl“k ile. Mehâfil v“cûdunla nevvâr iken Senin sûzişin, giryenâyâ neden? Bahâr olmuş, çemenler, lâleler, g“ller b“t“n bitmiş; G“l“m, bir sensin ancak bitmeyen hâlâ şu topraktan. Rebî i bir bulut şeklinde ağlarken mezârında, Nihâyet öyle yaş döksem ki, artık sen de fışkırsan! 114 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ “ACEM ŞAHI Be‐merdî ki mülk‐i ser‐â‐ser zemîn Niyerzed ki hûnîçekedber‐zemîn Sa’dî” B“t“n d“nya m“lk“, bir damla kanın yere dök“lmesine değmez . Klasik T“rk şiirinde olduğu gibi Sa dî nin G“listan ve Bos‐ tan ı D“zdağ : , , S“nb“lzâde Vehbî nin Lûtfiyye si D“zdağ : Âkif in şiirlerinde de anılmaktadır. Yalnız S“nb“lzâde Vehbî, kaleme aldığı eseriyle Âkif tarafından takdir edilmemektedir. “Tutup “Lûtfiyye” yazmış oğlu Lutfullah için Vehbî; Yazardım ben de bir “Fazliyye” kudret yoksa nâ‐kâfi. Ne var oğlum değilsen? Kardeşimsin, yâr‐ı cânımsın. Müşahhas bir ümîdimsin, refîk‐i râz‐dânımsın; Ne var Vehbî değilsem? Ben de elbet nâzımım az çok” D“zdağ : XV))). y“zyılın önemli şairi Şeyh Gâlib in adı anılmamakla birlikte hatırlanmasına vesile olacak durumlar söz konusudur. Âkif in “Haberdâr olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen, ‘Muhakkar bir vücûdum!’ dersin ey insan, fakat bilsen… Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir; Avâlim sende pinhândır, cihanlar sende matvîdir” dizeleriyle başlayan Gâlib in meşhur İnsan D“zdağ : “Hoşça bak zâtına kim zübde‐i âlemsin sen Merdüm‐i dîde‐i ekvân olana âdemsin sen” şiiri Şeyh Terci‐bendinin mısralarını hatırlatmaktadır. (er iki şair de şiirlerinde aynı konuyu işlemiş, benzer bir ilham kaynağın‐ dan beslenerek insan “zerinde d“ş“nm“şlerdir Çakır : 115 AYHAN SUNGURHAN . Gâlib in meşhur Na t ından alınmış altı mısra Said Paşa İmâmı D“zdağ : şiirinde de yer almaktadır. : “Sultân‐ı Rusül, Şâh‐ı Mümecced’sin, efendim! Bîçârelere devlet‐i sermedsin, efendim! Dîvân‐ı İlâhî’de ser‐âmedsin, efendim! Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin, efendim! Hak’tan bize Sultân‐ı Müebbed’sin, efendim!” D“zdağ Necid Çöllerinden Medîne ye de D“zdağ : Klasik şiirde olduğu gibi Medine söz konusu edilmekte D“zdağ : , , , , , ; Mekke de Batha olarak geç‐ mektedir D“zdağ : . Klasik T“rk şiirindeki m“stezâd, gazel, kıta ve terkib‐ bend nazım şekilleri Âkif tarafından da kullanılmıştır. Âmin Alayı D“zdağ : şiirinin başında bir m“stezâd vardır. “ Gözüm ki kana boyandı, şarâbı neyliyeyim? Şarbâbı neyliyeyim? Ciğer ki odlara yandı, kebâbı neyliyeyim? Kebâbı neyliyeyim? Ne yâre yaradı cismim, ne bana, bilmem hiç? İlâhî ben bu bir avuç türâbı neyliyeyim? Türâbı neyliyeyim? Âmin! Âmin!” D“zdağ : beyitten ibaret Gazel de aşk konusu işlenmekte, sevgi‐ liye mâh olarak seslenilmekte, âşık ciğeri yanmış olarak nite‐ lendirilmektedir. Tek fark makta beyitinde mahlasın kullanıl‐ mayışıdır. Gazelin ilk beyitinin ilk mısrası, makta beyitinin ikin‐ ci mısrasında aynen tekrarlanarak redd‐i matla yapılmıştır. “GAZEL Allâh’ı seversen nazarımdan güzer etme Müştâkını başın için olsun heder etme! Kurbân oluyor bir nigeh‐i hışmına rûhum Sevdâ‐zededen böyle dirîg‐i nazar etme! 116 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ Ey mâh yetiş bezm‐i safâ zulmet içinde Herkes uyuyor gayrdan aslâ hazer etme! Aşkın ne azâb olduğunu sen de bilirsin Gel hâtırımı kırma beni pür‐keder etme! Ben kûyunu terk eyleyemem âh garîbim Bâbındaki nevmîdini me’yûs‐ter etme! Tard etme kapından şu ciğer‐sûzu yazıktır Hûnâbına rahm et de anı derbeder etme! Ey nûr‐ı dü‐çeşmim! Bu temâşâya doyulmaz Allâh’ı seversen nazarımdan güzer etme!” D“zdağ : XV)). y“zyılın önemli şairi Nâbî, insanlara doğru yolu gös‐ termeyi, öğ“t vermeyi amaç edinmiş; insan, hayat ve toplumla ilgili konulara ağırlık vermiş; d“nyaya ibret göz“yle bakarak varlıkların oluşumundaki sır ve hikmeti anlamaya çalışmıştır Mengi : . Bu hayat felsefesiyle şair dönem sorunları‐ nı, hiciv ve hezl tarzında yazdıkları şiirlerde eleştirmekten ka‐ çınmamış; ilim ve bilgiye önem vermiştir. Nâbî, usandık redifli gazelinde, Klasik T“rk şiirini alışılagelmiş zihniyeti, konuları, aşk anlayışı bakımından eleştirmiş; bu durumun yarattığı bez‐ ginliği dile getirmiştir. Klasik T“rk Edebiyatı şairleri yaşadıkları dönemde kendi‐ lerini daha kolay tanıtabilmek ve destek görebilmek adına dev‐ letin ileri gelenlerine ulaşabilmek için hiyerarşi gereği bazılarıy‐ la muhatap olmak durumunda kalmışlardır. Nâbî, ilk beyitte bu geleneğe gönderme yapmış; istemeden de olsa bazılarının y“‐ z“ne g“lmek, iyi davranmak zorunda kalındığını belirtmiştir. Beşerî aşk anlayışı bakımından değerlendirildiğinde ise âşık sevgiliye ulaşabilmek adına ağyarın y“z“ne g“lmekten artık bıkmış, usanmıştır. 117 AYHAN SUNGURHAN “Bir devlet için çehre temennâdan usanduk Bir vasl içün agyâra müdârâdan usanduk Hicrân çekerek zevk‐i mülâkâtı unutduk Mahmûr olarak lezzet‐i şahbâdan usanduk Düşdük katı çokdan heves‐i vuslata ammâ Ol dâ’iye‐i dagdaga‐fermâdan usanduk Dil gamla dahi dest ü girîbândan usanmaz Bir yâr içün ağyâr ile gavgâdan usandık Nâbî ile ol âfetin ahvâlini nakl it Efsâne‐i Mecnûn ile Leylâdan usanduk” ))/ Bilkan : Âkif in yazdığı Terkib‐bend in D“zdağ : ikinci bendi ile Nâbî nin usandık redifli gazeli arasında söyleyiş ve içerik bakımından benzerlik vardır. Âkif de bir devlet için bu âlemde alçakların y“z“ne g“lmek zorunda kalındığını; el etek öp“ld“ğ“n“ dile getirmiş; Nâbî gibi bu durumdan yakınmış; hatta derdini Allah a şikâyet etmekten dahi usanmıştır. Yalnız dönem eleştirisi Âkif in şiirinde daha yoğun işlenmiştir. “Âlemde edânîye müdârâdan usandım Nâ‐hak yere takdîr ile gavgâdan usandım İkbâl etek öpmekle müyesser olacakmış Ben öyle rezîlâne temennâdan usandım Beyhûde imiş etdiğim ümmîd‐i terakkî Bir şey diyemem zâten o sevdâdan usandım Allâh bilir devlet‐i dünyâda gözüm yok Devlet değil â şimdi bu dünyâdan usandım Nâ‐merde değil merde değil ferde inanma Ben herkesi hayretle temâşâdan usandım Şeh‐râh‐ı sadâkatde devâm etmeli derdim Heyhât bugün işte o da’vâdan usandım Elbet gün olur anlamamakdan usanırsın Bi’llâh sana şerh‐i süveydâdan usandım Dergâh‐ı tahammülde sebât etmeyi kurdum Allâh’a bile derdimi şekvâdan usandım 118 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ Geçdim feleğin bağ ü bahâr ü çemeninden Hem‐râzım iken bülbül‐i şeydâdan usandım İster isen ey fecr‐i emel hîç görünme Rü’yâ gibi her dem seni hülyâdan usandım Lâ‐kayd olayım fikri ile hayli çalışdım El‐minnetüli’llâh ki her şey’e alışdım ” D“zdağ : ‐ Âkif, konusu vatan sevgisi olan bir Kıt a da kaleme almış‐ tır. Vatanın içinde bulunduğu durumu sonbahara, kendisini baykuşa benzetmiş; Beni daha önce d“nyaya getirseydin ne olurdu Allah ım şeklinde serzenişte bulunmuş; Eğer “lkenin g“l devrini görebilseydim, onun b“lb“l“ olurdum demiştir. “KIT’A Virânelerin yaşçısı baykuşlara döndüm, Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu! Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum; Yâ Rab, beni evvel getireydin ne olurdu?... ‐ ‐ D“zdağ : Tezkirelerde şairlerin doğum yeri, adı, lakabı, öğrenim durumu, meslek veya makamı, başlıca hocaları, hayatlarındaki önemli değişiklikler, öl“m“, varsa öl“m tarihi, mezarının yeri, bazen şairle ilgili bir ya da birkaç anekdot, edebî durumuyla ilgili değerlendirmeler, eserleri ve eserlerinden örnekler yer alır. Merhûm İbrahim Bey D“zdağ : başlıklı mısralık manzumenin başında da Tezkirelerde yer alan şair biyografileri gibi kısa bir biyografi bulunmaktadır. Bu bakımdan bir benzerlik söz konusudur. İbrâhim Bey merhum ki tabâbet‐i baytariye ulemâsın‐ dandır. (âk‐i pâk‐i Şark ın yetiştirdiği nevâdir‐i irfân “ fazîletin biridir. merhumu yakından tanıyanlar dört sene evvelki fecîa‐i irtihâlinin millet için ne elîm bir zıyâ , h“kûmet için ne azîm bir hacâlet olduğunu teslimde teredd“t etmezler. Şark ın, Garb ın bedâyi ‐i ilm “ fennini toplayıp hâfızasına doldurmuş; mahfûzâtını muhâkemâtıyle, meşhûdâtıyle şâyân‐ı hayret bir sûrette tevsi etmiş:… D“zdağ : 119 AYHAN SUNGURHAN Sonuç Sonuç olarak Mehmet Âkif, b“t“n şiirlerinde aruz veznini kullanmanın yanı sıra özellikle Safahat tan önceki şiirlerinde gazel, kıta, terkib‐bent nazım şekilleriyle bazı şiirler yazmış; Klasik T“rk Edebiyatının konu ve kaynaklarını göz ardı etme‐ miş; tasavvufa belli oranda yer vermiştir. O, Klasik T“rk Edebi‐ yatında sıklıkla kullanılan Leylâ , b“lb“l , g“l gibi unsurları aynen tekrardan öte dön“şt“r“p değiştirmiş; kendi birikimi doğrultusunda Klasik T“rk şiirine yeni bir yaşam alanı kazan‐ dırmıştır. Ayrıca Âkif, soyut ve sembolik bir zemine oturan Kla‐ sik T“rk Edebiyatı unsurlarını çoğunlukla sosyal tenkide bir vesile olarak kullanmıştır. KAYNAKÇA Bilkan, Ali Fuat . Nâbî Dîvânı, İstanbul: MEB Yay. Çakır, Ömer . Birer Şiirinden (areketle Şeyh Gâlib ve Mehmet Âkif in İnsana Bakışı Üzerine Bir Karşılaştırma De‐ nemesi , Turkish Studies‐ International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkishor Turkic,Volume / , Summer , p. ‐ , Ankara. D“zdağ, M. Ertuğrul İstanbul: Gonca Yay. . Mehmed Âkif Ersoy, Safahat, Macit, Muhsin . Gelenekten Geleceğe, Modern Türk Şiirinde Geleneğin İzleri, İstanbul: Kapı Yay. Mengi, Mine . Divan Şiirinde Hikemî Tarzın Büyük Temsilcisi Nâbî, Ankara: Atat“rk K“lt“r Merkezi Yay. Özcan, Nezahat şik Dağıtım Kitabevi. . Türk Şiirinde Leyla, Ankara: Birle‐ Pala, İskender Ankara: K“lt“r Bak. Yay. . Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü, Tarlan, Ali Nihat Akçağ Yay. . Ahmet Paşa Divanı, Ankara: Sungurhan, Aysun . Klasik Türk Edebiyatında Îdiyye Bayram Şiirleri (İnceleme–Şiirler), s., Ankara: Grafiker Yay. Uludağ, S“leyman tanbul: Marifet Yay. 120 . Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İs‐ MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ Üç“nc“ Oturum Mart Cuma l Oturum Başkanı Prof. Dr. Ali Yakıcı 121 BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK BİR ŞA(SİYET ABİDESİ OLARAK ME(MET ÂKİF ERSOY U ANLAMAK Sefa Yüce ÖZ Mehmet Âkif Ersoy un sanat ve hayat anlayışının temelini Kur an ve bilim oluşturur. (em Doğu, hem de Batı edebiyatına vakıf olan Âkif, eserlerinde hakikati savunur. Ona göre sanat, sadece tasannu yapmak değildir. Sanatın asıl görevi, millet adına hakikati dile getirmektir. Ahlaklı olmayı kendine şiar edi‐ nen Âkif, kaotik dönemlerde T“rk milleti adına önemli görevler “stlenir ve T“rk milletinin sesi olur. Mehmet Âkif kendini T“rk milletine adayan sahih bir aydındır. O, Safahat ta T“rk milletinin macerasını anlatır. Âkif, hayatı ile eserini birleştiren nadir bir şahsiyettir. Âkif, karakter aşınmasına uğramayan “st“n vasıflı bir kişilik abidesidir. Bu bildiride, Âkif in sanat anlayışını ve şahsiyetini oluşturan temel vasıflar değerlendirilmeğe çalışıldı. Anahtar Kelimeler: Âkif, Çanakkale ruhu, İstiklâl Marşı, hakikat, şahsiyet, sanat, Asım. Milletlerin tarihine yön veren ve ivme kazandıran b“y“k şahsiyetlerdir. Kadim milletler, b“y“k şahsiyetler çıkarırlar. B“y“k ve sivrilmiş şahsiyetler, kendi milletinden kendi nes‐ linden tamamıyla ayrı varlıklar değildir, bilâkis onlar, en iyi surette temsil ve ifade kabiliyeti olan dehâ sahibi insanlardır. Bu m“stesna şahsiyetleri bize y“ksek gösteren şey, onlardaki ifade ve temsil kudretidir Kaplan : . Bu şahsiyetlerden biri de Mehmet Âkif Ersoy dur. O, eseriyle hayatını birleştiren adamdır. Âkif, devirlere, zaruretlere ve cemiyetlere göre değiş‐ mez, muhiti kendine uydurur, cemiyeti s“r“kler. O, değer yara‐  Doç. Dr. Gazi Üniversitesi, sefayuce@gazi.edu.tr 123 SEFA YÜCE tır, onda zekâ, irade ve his b“t“nleşir Topçu : . Sağlam bir iradeye sahip olan Âkif in hayatı b“y“k zorluk ve sıkıntılar içinde geçer. Onun hayatı ve şahsiyeti İstanbul un Fatih semtin‐ de şekillenir. yılında İstanbul da doğan Âkif, yılına kadar hayatını T“rk milletine adar. Âkif, sırasıyla Emir Buhari Mahal‐ le Mektebi, Fatih İbtidai Mektebi, Fatih Merkez R“ştiyesi, M“l‐ kiye Mektebi İdadisi, M“lkiye Baytar Mektebinde okur. Okul yıllarından itibaren çok iyi d“zeyde Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenir Meydan : . Altmış “ç yıllık hayatının yirmi yılını resmî görevlerde geçiren Âkif, ilk memuriyetine Edirne de başlar. İstanbul başta olmak “zere Anadolu nun çeşitli bölgelerinde hayvan sağlığı ile ilgili çalışmalar yapar. Ayrıca Âkif ‐ yılları arasında (alkalı Ziraat Mektebi ile Çiftlik Makinist Mektebinde T“rkçe öğretmenliği yapar. Bu vazifele‐ rinden sonra yılında İstanbul Dar“lf“nûnu Edebiyat‐ı Umumîye M“derrisliğine tayin olur. Aynı yıl İttihat ve Terak‐ ki ye katılır, fakat “yelik yemini etmez. Mayıs te Umur‐ı Baytariye M“d“r“ Abdullah Efendi nin haksız yere gö‐ revden alınması “zerine resmi görevinden istifa eder Tansel : . Mehmet Âkif hem âlim, hem şair, hem hoca, hem devlet memuru, hem ârif, hem gazeteci, hem milletvekili, hem sporcu olarak birçok sıfata sahiptir. Ama b“t“n bu sıfatlardan “rettiği bir sentezle o bilinçli, uyanık bir M“sl“man T“rk aydınıdır. T“rk “n uyanık vicdanlarından biri olan Âkif, mensup olduğu milletinin derdiyle dertlenmiş, b“t“n cahilliklerine, tembellikle‐ rine, ayrılıklarına, “mitsizliklerine, geriliklerine karşı canhıraş gayretle savaş açmıştır Çetin : ‐ . B“t“n bu vasıfları kendinde toplayan Âkif, on dokuzuncu y“zyılın iyi yetişmiş kişi‐ likli aydınlarından biridir. Edebî Şahsiyetinin Oluşumu Âkif, ilk manzumelerini yılından itibaren yayımlar ve bu manzumelerini divan nazım şekilleriyle yazar. Âkif in ilk manzumelerinde İran edebiyatının meşhur şairi Sadi nin etkisi 124 BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK gör“l“r. Kendisi, bir s“re Muallim Naci ve Abd“lhak (amid in de tesirinde kalır. Ayrıca şair, den itibaren İran edebiya‐ tından çeviriler yapar. Bunu Fransızcadan yaptığı çeviriler takip eder. Âkif, den sonra beş ayrı terc“me yapar. Yakın ar‐ kadaşları onun pek çok Fransız klasiğini asıllarından okuduğu‐ na tanık olur. Bunlardan Lamartine ve Alphonse Dauet i beğe‐ nir. Zola yı da yakından takip eder, onun eserlerini dikkatli okur. Aslında Zola, Âkif in en sevdiği yazardır. O, çok daha önemli olan Camille Flammarion un Uranie romanını T“rkçeye terc“me eder Meydan : . Pozitivizmin edebiyatta uzan‐ tısı olan nat“ralizm, Âkif in edebî anlayışını etkiler. O, nat“ra‐ listlerin metodundan yararlanır. Kendisi, toplumda görd“ğ“ aksak ve sefaleti fotoğraf gerçekçiliği ile anlatır. Âkif, hiçbir za‐ man ve hiçbir eserinde pozitivizmi dinin yerine ikame etmez. Bir sentez adamı olan Âkif, Doğu nun k“lt“r d“nyasını da yakından takip eder. Özellikle Sadi nin ahlâkçı anlayışını benim‐ ser. Onun Bostan ve G“l“stan adlı eserinde anlatılan her kıssa‐ nın bir dersi vardır. Bu anlayış, Âkif in eserlerine de yansır. O, sanat yoluyla mesaj vermeyi tercih eder. Âkif in sanat anlayışı‐ nın temelinde ahlâk vardır. Aslında o, ahlâkı insan olmanın te‐ mel vasfı sayar. (em geleneği, hem de yeniliği benimseyen Âkif, başkalarına benzemez. O, gelenekçi anlayış ile yeniklikçi anlayı‐ şı uzlaştıran bir şahsiyettir. Âkif, asıl h“viyetini İkinci Meşrutiyet sonrası bulur. O, Sı‐ rât‐ı Mustakîm de neşredilen şiirlerini yılından itibaren Safahat adlı eserinde toplamaya başlar. Yedi kitaptan oluşan Safahat, yılında Gölgeler adlı eserin yayımlanması ile ta‐ mamlanır. Birinci kitap: Safahat Toplam 3084 dizedir. . Kırk dört manzume içerir. İkinci kitap: Süleymaniye Kürsüsünde den ibarettir. 1002 dizedir. . Tek bir şiir‐ 125 SEFA YÜCE Üç“nc“ kitap: Hakkın Sesleri oluşur. Toplam 482 dizedir. Dörd“nc“ kitap: Fatih Kürsüsünde bir manzumedir. 1692 dizedir. Beşinci kitap: Hatıralar 1314 dizedir. Altıncı kitap: Asım zeden oluşur. . On manzumeden . İki kısımlık tek . On şiirden ibarettir. T“m“ . Yekpare bir eserdir. 2292 di‐ Yedinci kitap: Gölgeler Toplamı 1374 dizedir Akay‐Andı toplam dize sayısı: 11.240 tır. . Kırk bir şiirden oluşur. : ‐ . Yedi kitabın Âkif in iki g“nde yazdığı saat İstiklâl Marşı, mıs‐ radan oluşur. İstiklâl Marşı, ilk kez Şubat tarihinde Hakimiyet‐i Milliye ve Sebilürreşad da yayımlanır. TBMM, Mart g“n“ yaptığı oturumda İstiklâl Marşı nı kabul eder ve İstiklâl Marşı nın şiiri Abdullah Suphi Tanrıöver tarafından mecliste okunur. Âkif, uzun bir aradan sonra (aziran yılında İstiklâl Marşı nın yazılması ile ilgili şu değerlendirmeyi yapar: ‐İstiklâl marşı… O g“nler ne samimi, ne heyecanlı g“n‐ lerdi. O şiir, milletin o g“nk“ heyecanının bir ifadesidir. Bin bir fecayi karşısında bunalan ruhların ıztıraplar içinde halâs daki‐ kalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o g“nlerin kıy‐ metli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz… Onu kimse ya‐ zamaz… Onu ben de yazamam… Onu yazmak için o g“nleri görmek, o g“nleri yaşamak lâzım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem bu‐ dur… Edib : . Onun yılına ait iki ayrı şiiri daha vardır. Bu şiirler, S“leyman Nazif e ve B“lb“l d“r. Âkif, B“lb“l şiirini de Taceddin Dergâhı nda yazar. Şair, bu şiirini Bursa nın işgali “zerine kaleme alır. O, B“lb“l şiirinde yurt ve vatan kav‐ ramlarıyla Osmanlı Padişahlarından söz eder, T“rk ırkından olmakla öv“n“r. Ayrıca bu şiir, Ali Rıfat Bey tarafından bestele‐ nir Tansel : ‐ . 126 BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK Âkif i anlamak için onun sanat anlayışını ve hayata bakış açısını bilmek gerekir. Âkif, her şeyden önce hakikati anlatır. (akikat nedir? (akikat itibârî, izâfî, nisbi zahirî, vâhî olmayan durumlara hakikat diyoruz; hakikat doğru, devamlı ve değişmez olandır Tural : . Âkif, edebî eserin hakikati ifade et‐ mesi gerektiği “zerinde durur ve bu konuda şunları söyler: (akikat, hayat, m“şahede her eser‐i edebînin şerâit‐i esâsiyesindendir. Bu şerâiti ararsak her zaman bulabiliriz. (atta hiç yoktan bir mevzû icâd edeceğimiz bile işe tabiilik vermek için hakikat istinâdgâhımız olmalıdır. Yani hayât‐ı hakikiyeden alınmış olup mevzuumuzu tevsiâ imdad edebilecek vekâie, ah‐ vâle m“racaat etmeliyiz Gökçek : . Âkif, kendi misyo‐ nunu her zaman ve her yerde hakikati ifade etmek olarak gör“r. Bunun içindir ki sanatı estetik bir unsur olarak görmez. Ona göre, aç ve yoksul millete s“s ve zevk ten bahsetmek hakikatin “st“n“ örtmek demektir. Sanat yapmak, karnı tok ve sırtı pek milletler için doğru olabilir. Lâkin bizim gibi aç, çıplak milletle‐ re s“sten, çerezden, evvel giyecek, yiyecek lâzım. Onun için ne kadar s“sl“, ne kadar tatlı olursa olsun, libas hizmetini, gıdâ vazifesini görmeyen edebiyat bize hiçbir şey söylemez Tuğcu : . Âkif, Safahat ın ön söz“nde sanatı ile ilgili okura şunları söyler: Bana sor sevgili kari, sana ben söylüyeyim Ne hüviyette şu karşında duran eş’ârım; Bir yığın söz ki samimiyyeti ancak hüneri; Ne tasannu bilirim çünkü, ne sanatkârım. Kendisi, tasannu ifadesi ile sanat yapma anlayışını bir ta‐ rafa bırakır. Zaten onun maksadı da sanat yapmak değildir. Âkif, sanatın ve edebiyatın gayesinin ahlaki bir vasıf taşıması gerek‐ tiğini d“ş“n“r. Ahlaktan yoksun bir sanatçının doğruları ifade edemeyeceği kanaatini taşır. Bu amaçla: Hayır hayâl ile yoktur benim alışverişim İnan ki her ne demişsem, görüp de söylemişim. Şudur cihanda en beğendiğim meslek: Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek! Safahat .kitap, S“leymaniye K“rs“s“ . 127 SEFA YÜCE diyen Âkif, hiçbir zaman kendini fildişi kuleye hapsetmez. Âkif geniş bir d“nyada dolaşır. Şiirine, yurdun her kesimini, her me‐ selesini sokar. Bu bakımdan o tamamıyla sosyal bir şairdir. Sa‐ dece teşhir ve tenkit etmez, çareler arar. Temel kıymetlerine bağlı kalarak din ile ilmi birleştirmeğe çalışır. İslâmiyeti çağdaş ilme göre yorumlar ve İslâmiyet diye gösterilen hurafe lere , batıl inançlara karşı çıkar Engin“n : . Âkif in sana‐ tında iki b“y“k b“y“ vardır; birincisi kendi nazmıyla kendi imanını yazan adamın b“y“s“, bir diğeri de bir uçta cemiyet, öb“r uçta kendi duran ve tek kalmaktan korkmayan adamın b“y“s“ d“r Kuntay : . Âkif, Süleymaniye Kürsüsü nde vaize şu sözleri söyletir: Başka yerde taharriye heveslenmeyiniz. Onu kendinde bulur yükselecek bir millet Çünkü her noktada taklid ile sökmez hareket Alınız ilmini garbın,alınız sanatını; (…) Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız; Çünkü milliyeti yok sanatın, ilmin; yalnız, İyi hâtırda tutun tutun ettiğim ihtarı demin… Âkif e göre, sanatın ve ilmin milliyeti olmamakla beraber, her şeyde önce ilerleme çağını aşmak için kılavuzumuz kendi mâhiyet‐i rûhiyemiz olacaktır. (er millet, y“kselmenin sırrını kendinde bulacaktır. Bu iş taklitle olmaz. Batının ilmini ve tek‐ niğini almak gerekir. Ancak o millete mahsus özellikler ihmal edilmemeli onun kılavuzluğunda ilerlemelidir Okay : . Âkif in şiirlerini “ç ana başlık altında toplayabiliriz: . Onun )). Meşrutiyet devri şiirlerini hikemî‐sosyal tarz oluşturur. Bunların bir kısmı insanın yery“z“ndeki konumu, yaşantısı, karşılaştığı g“çl“kler ve sorumlulukları “zerine dinî bir bakış açısından y“r“t“len m“lâhazalardır, insan‐hayat “ze‐ rinedir. Diğer bir kısmı ise insan öl“m ilişkisi etrafındadır. . Âkif in sosyal yara ve hastalıkları konu alan şiirlerinde sosyal şiirler çeşitli toplum kesimlerinin yaşadığı problemler 128 BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK dile getirilir. Bir bakıma bu problemlerin kaynağı sayılabilecek bazı kurumlar da eleştiri konusu yapılır. Bu şiirlerin tamamında kuvvetli bir acıma duygusu ön plandadır. Şiirlerde, toplumun sahip çıkmadığı kişilerin problemleri gözler ön“ne serilir. Fakat bunlar temsil karakteri olan kişilerdir ve şair fertten yola çıka‐ rak belirli bir toplum kesimini söz konusu etmek ister. Bu şiir‐ lerde, problemleri dile getirilen kişilerin toplumun korunmaya en muhtaç kesimleri olan çocuklar, yaşlılar ve kadınlardan se‐ çilmiş olması da dikkat çeker. Ayrıca sosyal adalet, istibdat‐ h“rriyet, batılılaşma, İslam d“nyasının sorunları, aydın‐halk yabancılaşması, ahlaki çök“ş ve cehalet, tefrika, nesil çatışması ve savaşlarla ortaya çıkan acılar en çok işlenen konulardır. Âkif i diğer ediplerden ayıran vasıf, onun toplum adına sorumluluk “stlenmesi ve toplumun sözc“s“ olmasıdır Gökçek : ‐ . O, sanat anlayışının öz“n“ kısaca şöyle tarif eder: Kendi milletimin huzurunda görd“ğ“m g“nden beri sanattan ziyade cemiyeti d“ş“nmek istedim, diyerek şiirini fikrin hizmetine verir. Âkif, kimseye mehdiye yazmaz. Ç“nk“ o dalkavukluktan ve riyadan uzak, h“rriyet taraftarı, mert ve vefâlı biri olarak haksızlığa karşı tahamm“ls“z bir karakterdir Okay, : ‐ . Mithat Cemal de onun bu özelliğine dikkat çekerek şu gö‐ r“şlere yer verir: (içbir kapı, altından geçerken onu eğilmeğe mecbur edemedi. O bu saray parçalarının y“ksek tavanları al‐ tında k“ç“lme di Kuntay : . Âkif, fikir “reten ve analitik d“ş“nen bir aydındır. O, şiir‐ le d“ş“nmeyi edebiyatımıza sokan hemen hemen tek şairdir. Safahat, bir toplumun bir öm“r boyu başından geçenleri şiirle anlatan bir eserdir. Âkif, eseriyle cemiyetle içli dışlı olur. O bu yön“yle tektir. Modern T“rk edebiyatında realist bakış açısıyla samimi d“nya gör“ş“n“n temsilcisidir Karakoç : ‐ . Âkif, yılından yılına kadar tasavvufi duygu ve d“ş“ncelere yer vermez. (atta tasavvufi anlayışa pek de sıcak bakmaz. Asım da Köse İmam, şairlerden söz ederken tasavvu‐ fun uyuşukluğa sevk eden bir d“ş“nce olduğunu söyler. Asım, 129 SEFA YÜCE Âkif in T“rk gençliğine bir model olarak sunduğu, öz“nde T“rk milletinin değerlerini taşıyan karakterli ve donanımlı bir genç‐ tir. Asim neslinin en belirgin özelliği ilme, ahlâka ve kanuna sarılması, gelişmeye açık olmasıdır: (…) Bir cemâ’at ki erenler işi yumrukla görür, Kafa bitmiş demek artık, çekiver kuyruğunu! Kuvvetin hakkı mıdır enselemek bulduğunu? Bize, Âsım ne şunun yumruğu lâzım, ne bunun; Birinin pençesi ister yalınız: Kânûnun. Ver bütün kudreti kânûna ki vahdet yürüsün… Yoksa millet değil ancak dağınık sürüsün… Memleket zâten ayol baksana: Allak bullak, Sen de hissinle yürürsen batırırsın mutlak. Ya kuzum, zabtiye rûhuyla hükûmet sürenin, Yeri altındadır, üstünde değil kürenin! (…) Ben… baban… sonra Melek… Tutturamazsın ne desen… Hadi öğrenimini tez elden bitirmeye bak sen! Çünkü oğlum milletlere yüksek mevki kazandırmak, İki şeye bağlıdır: İlim ve teknoloji, bir de yüksek ahlâk, Önce ilim ve teknoloji halkı mutlu edecek, Bütün araçları sağlar, sonra yüksek ahlâk gelerek. (…) İlim ve teknoloji diyelim ki var, ama yüksek ahlâk yok. İşte bu, insan toplulukları için sonsuz bir yıkımdır, İnsanlığın ruhunu zehirleyecek yara budur. (Safahat, Asım,Huyugüzel‐Gökçek‐Bağcı 2014:779). Şair, yılında kısa aralıklarla yazdığı Gece, (icran ve Secde şiirlerinde tasavvufî unsurlara yer verir. Bu şiirler, onun son dönem ruh hâlinin dışa yansımalarıdır Gökçek : ‐ . Âkif, İslâmın çalışmayı, “retmeyi, imanı ve ahlakı emretti‐ ğini; ataleti, tembelliği şirk ve bidatı yasakladığını her ortamda dile getirir. 130 BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK Siyasi Gelişmeler Osmanlı Devleti, (arbi ‐ Osmanlı Rus Sa‐ vaşı ile b“y“k bir felaket yaşar. Ruslar, İstanbul yakınlarına gelir. Bir felaket bitmeden bir yenisi başlar. Siyasi olaylar ve entrikalar kontrol edilemez bir hâl alır. yılında, )). Meşru‐ tiyet in ilanından kısa bir s“re sonra Avusturya, Bosna‐(ersek i ilhak eder. Girit, Yunanistan a verilir. Bulgaristan, Osmanlı Dev‐ leti nden kopar. Anadolu da dış g“çlerin desteklediği Ermeniler ayaklanırlar. Akabinde İtalya, Trablus ve Bingazi yi işgal eder. yılında Balkan Savaşı başlar. Osmanlı Devleti, b“t“n Bal‐ kanları kaybeder. B“y“k bir facia yaşanır. Binlerce T“rk katledi‐ lir, b“y“k bir böl“m“ de m“lteci durumuna d“şer. Arnavutlar, isyan eder ve Osmanlı Devleti nden kopar. Balkan faciasının yaraları sarılmadan, devlet kendini Birinci D“nya Paylaşım Sa‐ vaşı nın içinde bulur. Aslında Osmanlı Devleti nin toprakları, önceden İngiltere, Fransa, Rusya ve yandaşları tarafından gizli anlaşmalarla fiilen paylaşılmıştır. yılında başlayan Birinci D“nya Paylaşım Savaşı nın kaderini belirleyen cephelerden biri Çanakkale olur. Burası T“rk milletinin son direnç noktasıdır. Âkif, bu b“y“k facialar yaşanırken, sanat anlayışında es‐ tetiğe yönelemezdi. Ç“nk“ vicdanı ve ahlâkı buna izin vermezdi. O, bu kaotik ortam içinde elini taşın altına sokan bir şahsiyettir. Âkif, devletin ve milletin yanında yer alır. Bu amaçla, İttihatçılar tarafından yılının sonunda Almanya ya gönderilir. Aklında hep Çanakkale vardır. Âkif, burada T“rk milletinin k“llerinden yeniden doğacını hisseder ve “midini yitirmez. Ç“nk“ ona göre “midini kaybetmek, Allah a isyan demekti. Kendisi, Berlin e vardığının “ç“nc“ g“n“nde Yarbay Ömer L“tfi Bey e rastlar… İşte bu Yarbay o sıralarda memleketimize gönderilecek m“‐ himmatı satın alma ve muayene etme heyetinde âzadır Onu Berlin de gör“nce çok sevinir…Göz“n“n ön“ne Çanakkale gelir. Allah rızası için ey asker, dayanınız, kuzum, tuttuğunuz yer İslâm ın tek ukdesidir, buraya yabancı ayağı basarsa, dinin y“k‐ sek insanları, bir ân içinde yerin dibine geçer. Şurayı bilin ki “ç elli milyon M“sl“manın son umudu sizde... Erişirgil : . 131 SEFA YÜCE (“k“met, Âkif in Berlin de bulunduğu dönemde Çanakka‐ le Savaş alanını gezip görmeleri için on altı şair, yazar ve ressa‐ mı Çanakkale ye davet eder. Amaç, askere millî heyecan verecek eserlerin yazımını teşvik etmektir. Davet listesini Ziya Gökalp hazırlar. Bu daveti kabul eden edip ve ressamlar şunlardır: Mehmet Emin Yurdakul , Ağaoğlu Ahmet, Yusuf Razi Bel , Nazmi Ziya G“ran , Çallı İbrahim, Ömer Setfeddin, Celâl Sâhir Erozan , (amdullah Suphi Tanrıöver , Ahmet Yekta Madran , M“fid Râtib, Ali Cânip Yöntem , İbrahim Alâettin Gövsa , Orhan Seyfi Orhon , Enis Behiç Kory“rek , (ıfzı Tev‐ fik Gönensay , (akkı S“ha Gezgin . Ayrıca Tanin gazetesi ya‐ zarı Muhiddin Bey ve eski dar“leytamlar m“d“r“ Selahaddin Beyler heyete dahil olur. Çanakkale ye davet edildikleri hâlde gelmeyen şair ve yazarlar da vardır: Abd“lhak (amid Tarhan , Samipaşazâde Sezâi, Cenab Şahabeddin, S“leyman Nazif, Tevfik Fikret ve (alit Ziya dır. İttihat ve Terakki yönetimi, bazı edipleri geziye davet et‐ mez. Bu ediplerden biri de Yahya Kemal dir. (eyette yer alma‐ makla birlikte Çanakkale de bulunanlardan biri de Ahmet (a‐ şim dir. Kendisi, burada ihtiyat zabiti olarak bulunur. Fakat (a‐ şim Çanakkale Savaşı ile ilgili duygularını belirten bir manzume ve yazı kaleme almaz. Cepheye gön“ll“ giden Fecr‐i Âti şairle‐ rinden Emin B“lend de herhangi bir manzume yazmaz. (azi‐ ran te Çanakkale ye giden edip ve ressamlar Temmuzda İstanbul a dönerler Ayvazoğlu : ‐ . Çanakkale ye gi‐ den Edebî (eyet teki şair ve yazarlar istenilen metinleri yaza‐ mazlar. Yazılan metinler kuru ve yavandır. (atta bu metinlerin heyecan yaratacak bir ruhu da yoktur. Ayrıca yayımlanan bu yazı ve şiirlere y“ksek telifler ödendiğine dair söylentiler de çıkar. Edebî (eyet te yer alan şair ve yazarlar, metinlerini (arp Mecmuası ile Yeni Mecmua da yayımlarlar. Ayrıca (arbi‐ ye Nâzırı Enver Paşa nın isteği “zerine Orhan Seyfi, Enis Behiç ve Yusuf Ziya gibi genç şairlerden savaş şiirleri istenir. Derhal harekete geçen Yusuf Ziya bir deftere yirmi iki şiir yazar. Dâhi‐ 132 BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK liye Nâzırı Talat Paşa tarafından da kabul edilen Yusuf Ziya iki y“z yirmi lira telif “creti alır ve kendisi bu telif parasından övg“ ile söz eder. (arbiye Nezareti, onun Akından Akına adlı şiir kitabının on bin adet basılmasına karar verir. Yusuf Ziya ile birlikte Mehmet Emin in Ordunun Destanı adlı eseri de bu bas‐ kıya dâhil eder. Bu iki eserin dışında başka bir kitabın baskısı ile ilgili elimizde herhangi bir sağlıklı bilgi yoktur Ayvazoğlu : . Âkif, Çanakkale yi görmez, bununla birlikte Çanakkale ru‐ hu onun şiirine yansır. Safahat ın Asım böl“m“nde yer alan Çanakkale Şiiri destansı şiirlerin en g“zellerinden biridir. Âkif bu şiiri bir vecd hâlindeyken yazar. O, devleti adına görev aldığı zor dönemlerde çıkar sağlamayı ve telif almayı d“ş“nmez. Onu diğer ediplerden ayıran en önemli vasıflardan biri de budur. Birinci D“nya Paylaşım Savaşı nda Abd“lhak (amit işle‐ rini bahane ederek Viyana ya kaçar. Pek çok edip de yaşananlar karşısında tepkisiz ve sessiz kalır. Devlet ve millet adına sorum‐ luluk almaktan kaçınır. Bu ediplerle ilgili Peyami Safa şunları söyler: Bizim harp edebiyatımız tamtakırdır. Şairlerimizden ve nâsirlerimizden hiçbiri geçen b“y“k harpte cepheye gitmedi. Kimi hastaydı kastedilen Tevfik Fikret , kimi filân paşanın kanadı altındaydı, kimi de m“ecceldi. Bunlardan bir kısmını Çanakkale ye seyirci sıfatıyla göt“r“p getirmişlerdi. Ecnebi ga‐ zetelerin harp muhabirleri kadar bile tehlike bölgesine sokul‐ mayan bu “debâ‐yı kirâm hazerâtı, orada rejinin kodamanlarına mahsus ekstra sigaralarını t“tt“re t“tt“re, kardeşlerinin göz bebeklerini d“şman mermilerinin nasıl sönd“rd“ğ“n“ bir m“ddet seyrettiler ve bu manzaradan yorulunca, kafacıklarında ikişer, “çer makalelik sathî ve hafif bir intiba stokuyla İstanbul a dönd“ler. Makaleler yazıldı, bitti, unutuldu, gitti Ayvazoğlu : . Ömer Seyfettin, Çanakkale dön“ş“ Çanakkaleden Sonra hikâyesini yazar. Bu hikâye, o dönem T“rk aydınının içinde bu‐ lunduğu çök“ş“n bir aynası gibidir. Artık b“t“n “mitler bitmiş, 133 SEFA YÜCE gelecekle ilgili bir beklenti kalmamıştır. Beklenilmeyen bir mu‐ cize olur. Bu mucize, Çanakkale de gerçekleşir. T“rk milleti, var olma savaşını kazanmış, yeniden hayata tutunmuştur. Ömer Seyfettin, içinde bulunulan durumla ilgili şunları dile getirir: Kendi ismini bilmeyen, kendi dilini yazmayan, d“şmanlarını kardeşi tanıyan bir millet yaşayabilir miydi? Buna imkân var mıydı? Yarın bu zavallı millet, Rusların, Fransızların, İngilizlerin elinde (indistan halkı gibi esir olacak, onlara hayvan gibi hiz‐ met edecek, medeniyetten, yani insaniyetten, ahlâkiyetten mah‐ rum kalacaktı. Ve kendisi de işte böyle bir esir olmağa namzet‐ ti… O, bu mucizeden şaşkın bir halde köşk“nden dışarı çıktı. Y“z binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu. Bu intizam, bu ruh, bu ordu, bu millet birdenbire nereden doğu‐ vermişti? Anlayamıyordu… Ö.Seyfettin: : ‐ . (eyetin Çanakkale ye davet edildiği g“nlerde Âkif, Ber‐ lin de T“rk esirlerle gör“ş“r. Fakat cephedeki gelişmeleri de g“n“ g“n“ne takip eder. Âkif, Almanya da yaklaşık dört ay kalır. Bu s“re boyunca oradaki faaliyetleri hakkında ne kendi gazete‐ sine ne de başka bir yayın organına herhangi bir yazı yazar. Âkif le Almanya ya giden Şeyh Salih, orada l“ks otellerde kalıp Almanların ileri gelen topluluklarına konferanslar verir ve on‐ larla iyi ilişkiler kurar. O, burada bir nevi yıldızlaşır. Şeyh Sa‐ lih in aksine Mehmet Âkif, sessiz ve iz bırakmadan görevini ta‐ mamlar Kon : ‐ . Görkem ve şatafat içinde yaşama‐ yı sevmeyen Âkif, milletin içinde bulunduğu m“şk“l durumu d“ş“nerek l“ks oteller yerine sıradan otellerde kalmayı tercih eder. Âkif, Çanakkale Savaşı nın T“rk milleti için bir öl“m‐kalım m“cadelesi olduğunu bilir. Zafere olan inancı tamdır, hiçbir zaman “midini yitirmez. Çanakkale yi konu alan ve savaşın vahametini anlatan hiçbir eser, Âkif in Çanakkale Şehitleri şiiri kadar T“rk milletini etkileyemez. Çanakkale ruhu Âkif in şii‐ rinde hayatiyet bulur. Çanakkale şiirinde toprakta y“r“rken Âkif in adımlarına yıldızlar takılır. Bunlarda bir ruh yırtılışının kıvılcım saçan sesi vardır Kuntay : . Bu savaşta ya‐ 134 BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK şananlar rakam ve ölç“ye sığmayacak kadar genişlik arz eder. Bunun en belirgin göstergesi de, Seyit Onbaşı nın kiloluk top mermisini tek başına kaldırıp ateşlemesidir. Bu ilâhi g“c“n ve millî ruhun tezah“r“ olduğu gibi maddi g“ce karşı, manevi g“c“n galibiyetidir. Balkan Savaşı nda b“y“k itibar kaybına uğrayan T“rk ordusu Çanakkale de yeni bir destan yazar. Fitne‐ nin ve tefrikanın böl“p parçaladığı T“rk ordusu, yeniden millî ruhla şahlanır. Âkif, Berlin seyahatinden hemen sonra Teşkilât‐ı Mahsusa tarafından yeni bir görevle Necid e Ceziret‐“l‐arap gönderilir. Onu bu seyahatinin sebebi Şerif (“seyin le ilgilidir. Kendisini Arap memleketleri kralı ilanı eden (“seyin, İngiltere ve Fran‐ sa nın desteğini almaya çalışır. Âkif, Şerif (“seyin e muhalif İbn‐ i Reşid le gör“şmeler yapar, siyasi meseleler hakkında konuşur. O, bu gezisiyle ilgili Necid Çöllerinden Medine ye adlı şiirini yazar. Âkif, birçok edip gibi olup biteni İstanbul dan seyredip kendi hayatını yaşayan biri değildir. Vatanı için “zerine d“şen görevi hiç teredd“ts“z “stlenir. Kendisi, Arapların Osmanlıdan kopuşunu gör“nce onun İslâm birliği ideali sarsıntı geçirir. Bu‐ na rağmen yine de azim ve “midinden bir şey kaybetmez. Âkif, yılının ). Teşrin inde ve )). Teşrin inde neş‐ rettiği Yeis Yok , Azimden Sonra Tevekk“l adlı manzumeleriy‐ le, Balkan (arbi, Umûmî (arp sırasında yazdıkları gibi, halka “mit ve gayret aşılamağa çalışır. Meâli, delâlete d“şm“şlerden başka, kim, Tanrı sının rahmetinden “midini keser? , Bir kere de azmettin mi, artık Allah a dayan… âyetlerinin tefsirinden ibaret bu manzumelerinde Mehmet Âkif, “mit doludur Tansel : . YEİS YOK Lâkin, hani bir nefhası yok sende ümidin! ‘Ölmüş’ mü dedin? Âh onu öldürmeli miydin? Hakkın ezelî fecri boğulmazdı, a zâlim, (…) Onsuz yürürüm dersen, emîn ol ki yürünmez. Yıllarca bakınsan bir ufak lem’a görünmez. 135 SEFA YÜCE (…) Yurdun ezelî yasçısı baykuş gibi herkes, Ye’sin bulanık rûhunu zerk etmeye baktı; Mel’un aşı bir nesli uyuşturdu, bıraktı! ‘Devlet batacak!’ çığlığı beyninde öter de (…) Batmazdı bu devlet ‘Batacaktır!’ demeyeydik. Batmazdı, hayır batmadı, hem batmayacaktır; Tek sen uluyan ye’si gebert, azmi uyandır Gölgeler, İst. Teşrînievvel Bu “mitleri taşıyan Âkif, Millî M“cadele ye katılmak için İstanbul dan ayrılır. Anadolu ya geçer. O, yılının Şuba‐ tı ndan itibaren Balıkesir Zağanos Paşa Camiinde halkı aydın‐ latma ve bilinçlendirme çalışmalarına başlar. Konya isyanı pat‐ lak verir. İsyanın bastırılması için Âkif e görev verilir. Millî kuv‐ vetlerin zaafa uğramaması için camilerde vaizler verir. Toplu‐ mun ileri gelenleriyle gör“ş“r. Âkif, faaliyetlerine Kastamonu da devam eder. Burada Abdurrahman Paşa Camii başta olmak “ze‐ re pek çok yerde halkı aydınlatıcı konuşmalar yapar. Âkif, matbaasıyla Anadolu yu dolaşır ve Millî M“cadele lehine yayınlar yapar. Ona göre milletler, topla, t“fekle zırhla, ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler ancak, aralarındaki rabıtalar çöz“lerek, herkes kendi menfaatine, kendi menfaatini temin etmek kaygusuna d“şt“ğ“ zaman yıkılır. … Ey cemaat‐i m“slimin! D“şmanlarımızın bug“n bizden istedikleri, ne filân vilâyet, ne filân sancaktır; doğrudan doğruya başımızdır, boy‐ numuzdur, hayatımızdır, devletimizdir…. Tansel : ‐ . Âkif, vatan söz konusu olunca her şeyden feragat eden bir şahsiyettir. O, vatanda cedlerinin manevi değerlerini ve ruhunu gör“r. Ona göre, vatan, cedlerin ruhunu taşıyan bir mekândır. Bu ruh, Âkif in eserine ve d“nya gör“ş“ne yansır. Âkif’in Temel Vasıfları Âkif, milletin özelliklerini şahsiyetinde toplayan bir dava ve çile adamıdır. 136 BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK Âkif in hayatı, yoksulluklar ve zorluklar içinde geçer. O, delik kundurası olan, fakat giyecek paltosu olmayan fedakâr bir şahsiyettir. Âkif, S“leyman Nazif in ifadesiyle; kâmil bir m“min, ham‐ lıktan çıkmış, olgunlaşmış ve iman ateşiyle pişmiş bir kişidir. Âkif, milleti ahlaken y“kseltmeğe çalışır. Ona göre ahlak ancak dinle y“r“r. Dinsiz insanın ahlakından da söz edilemez. Âkif, milletin aydını ve sözc“s“d“r. Onun için şiir mesuli‐ yettir. Bu mesuliyet, hakikatin sesi olma mesuliyetidir. O, bu nedenle kimseye boyun eğmez ve kimsenin adamı olmaz Yıldı‐ rım : Âkif, kendini milletine adayan bir şahsiyet olarak cami‐ lerde konuşur, dergilerde yazar, cephelerde dolaşır, mebus ola‐ rak mecliste görev alır. Âkif, cehaletle savaşır. Ona göre, cehaletle uyuşan millet‐ ler, bilinçlerini ve iradelerini kaybederler, başka milletlerin esiri olurlar. Âkif, şahsi menfaati için karakterinden, idealinden, pren‐ siplerinden taviz vermez. Onun b“y“k ruhu, makamların adamı olmayı değil, T“rk milletinin istiklâli adına m“cadele etmeyi tercih eder. Âkif, her devrin ve her dönemin adamı değil, o sahih T“rk aydınıdır. Âkif, topluma önc“l“k eden bir şahsiyettir. Sanat, hayatı çok seven, tatmin olmayan insanların haya‐ lidir. Çok yaşamak, çok sevmek, hayatın lezzetlerinden tatmin olmak, sanata gön“l verenlerin işidir. Bu bir nevi hayattan kaçıp sanata sığınmadır. Âkif e ise aşk ve ilham perisi Kuran dan gelir. Onun sanatı, ne şeklin, ne rengin, ne de plastik duyuşların sana‐ tıdır. Bu sanat, lâhutidir. Kaynağını dinden alır Topçu : ‐ . Sanat eserinde, insan ruhunun en derin duygu ve tasav‐ vurları, renkleri, sezgileri v“cut bulur. Âkif te bu vasıf, T“rk milletin ruhu olarak dile gelir. 137 SEFA YÜCE Âkif, resme, spora ve musikiye ilgi duyar ve vakit bulduk‐ ça bunlarla ilgilenir. Kızına resim dersleri aldırır. Batı musikisi‐ ni dinler. Âkif in eserinde dini irade ile millî irade hiçbir kitapta ve hiçbir dimağda gör“lmemiş biçimde b“t“nleşir. O, M“sl“man‐ lıkla milliyetçiliğin ayrı tutulamayacağını öğretir. Milliyetçilik, aynı zamanda bir milletin mukaddesatına ve ruh varlığına sahip olması demektir. Âkif e göre M“sl“manlık öl“ler dini değil, M“sl“manlık hayat ve insanlık dinidir. Âkif, bir sosyolog gibi toplumu analiz eder ve bu toplu‐ mun romanını yazar. Âkif, Batı emperyalizmine karşıdır. O, batının ilmini önemser. İlim de çok çalışılarak elde edilir. Bunun için cehalet‐ ten, ataletten, uyuşukluktan ve sefaletten kurtulmak gerekir. Âkif, istikbâli d“ş“n“r. Onda ilmî aşk, insanlık ideali, İs‐ lâm ahlakı ile taçlanır. İslâm ahlâkının temeli ise adalettir. Âkif in şahsiyetinin öz“n“, gayret, hamiyet ve fedakârlık oluşturur. O, karakter aşınmasına uğramaz. İnandığı değerler için m“cadele eder. (akikati savunur. Mehmet Âkif, Ömer Seyfettin in hikâye kahramanı Pem‐ be İncilli Kaftan Muhsin Çelebi gibidir. Kimseye boyun eğmez, el etek öpmez, riya ile iş yapmaz. Kendini değil, “lkesini ve mil‐ letini d“ş“n“r. Âkif, T“rk milletinin ruhunu taşır. O ruh, vecd hâlinde onun eserlerinde yeniden hayatiyet bulur. Âkif, eserleriyle anlaşılabilir. Safahat, çoğulcu bakış açısıy‐ la tekrar okunmalı ve değerlendirilmelidir. (er okuyuş ve ana‐ liz, yeni verilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır. Sonuç Mehmet Âkif Ersoy, çileli bir hayat yaşar. (ayatını ve sa‐ natını milletine adar. Kaotik g“nlerin adamı olarak, devlet ve millet adına önemli görevleri “stlenir. Birinci D“nya Paylaşım Savaşı ve Millî M“cadele de cepheden cepheye koşar. İnandığı 138 BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK değerler için yaşar ve o değerlerin m“cadelesini yapar. Nefsinin isteklerine boyun eğmez, şan ve şöhretin b“y“s“ne kapılmaz. Âkif in karakterinin ve şahsiyetinin oluşumunda aldığı eğitim ve yetiştiği ortam belirleyici rol oynar. Dini bilmek kadar, ilmi de bilmenin önemine inanır. O, çalışmayı ve öğrenmeyi hayatı boyunca d“stur edinir. Âkif e göre, ahlâk, insan olmanın temel vasfıdır. Ahlaksız bir toplum ç“r“meğe ve yok olmaya mahkûmdur. Âkif, sanatı bir estetik zevk olarak görmez. Ç“nk“ bir mil‐ letin öl“m‐kalım m“cadelesinde çiçek ve böcekten bahsedile‐ mez. Eğer bahsediliyorsa o edibin milletle olan bağ kopmuş demektir. Ona göre sanat, milletin istiklâl m“cadelesinde etkin rol oynamalıdır. O, Safahat ı bu amaçla kaleme alır. Safahat , T“rk toplumunun bir romanıdır. Aynı zamanda bu toplumun sosyok“lt“rel açıdan bir değerlendirilmesidir. Âkif, T“rk toplumu ile ilgili teşhis ve tespitler yapar ve çö‐ z“m önerileri sunar. Onun çöz“m önerisinde; geleceğin T“rkiyesi ni Asım ın nesli inşa edecektir. Bu nesil, T“rk milletini aydınlığa taşıyacak, ilmin ve gelişmenin ön“ndeki engelleri kal‐ dıracaktır. Safahat ın çoğulcu bir bakış açısıyla tekrar okunması ge‐ rekir. Bu eser, T“rk toplumunun sosyok“lt“rel unsurlarının yeniden gözden geçirilmesi hususunda araştırıcıların çalışmala‐ rına yeni zenginlikler katacaktır. Âkif in eserleri iyi okunur ve doğru anlatılırsa, T“rk gençliği onu daha iyi tanıyacak, onun ahlâkından feyz alacaktır. KAYNAKÇA Akay, (asan‐Andı, Fatih . İstiklâl Marşı Dize Yorum, (at Yay., İst., s. . Ayvazoğlu, Beşir . Edebiyatın Çanakkale yle İmti‐ hanı, Kapı, s. ‐ . Çetin, Nurullah Emperyalizme Direnen T“rk Aydı‐ nı, Akçağ Yay., Ankara, s. ‐ . Engin“n, İnci . Yeni T“rk Edebiyatı Araştırmaları, Dergâh Yay., İstanbul, s. . 139 SEFA YÜCE Erişirgil, Emin . İslâmcı Bir Şairin Romanı, T“rkiye İş Bank. K“lt. Yay., İst., s. . Fergan , Eşref Edib . Mehmed Âkif (ayatı, Eserleri ve Muharririn Yazıları, Asarı İlmiye K“t“phanesi Neşriyatı, İstanbul, s. . Gökçek, Fazıl . Mehmet Âkif in Şiir D“nyası, Dergâh Yayınları, İstanbul, s. ‐ . (uyug“zel, Ö. Faruk‐Gökçek, Fazıl‐Bağcı, Rıza .Mehmet Âkif Ersoy/SAFA(AT Orijanal Metin‐ Sadeleştirilmiş Metin, Dergâh Yay., İst., s. . Kaplan, Mehmet . Nesillerin Ruhu, Dergâh Yayınla‐ rı, İst., s. . Karakoç, Sezai . Mehmed Âkif, Diriliş Yayınları, İst., s. ‐ . Komisyon . Akif ten Asım a Söyleşiler , T.C. K“lt“r ve Turz. Bak. Yay., Ank., s. ‐ . Kon, Kadir . Mehmet Âkif Ersoy, T.C. K“lt“r ve Tu‐ rizm Bakanlığı Yay., Ank., s. ‐ . Kuntay , Mithat Cemal . Mehmet Akif, T“rkiye İş Bank. Yayınları, İst., s. . Meydan, Sinan . Öteki Mehmed Âkif Vaiz, İnkilâp Kitapevi, İst., s. . Okay, M. Orhan . Mehmed Âkif Kalabalıklarda Bir Yalnız Adam, Dergâh Yay., İst., s. . S“leyman Nazîf .Mehmed Âkif, (azırlayan: Mustafa Kurt, C“mle, Ank., s. . Tansel, Fevziye Abdullah . Mehmed Âkif (ayatı ve Eserleri, Kanaat Kitabevi, İst., ‐ . Topçu, Nurettin . Mehmet Âkif, Dergâh Yayınları, İst., s. ‐ . Tuğcu, Emine . Osmanlı nın Son Dönem Şiir Eleşti‐ risi, İletişim Yay., İst., s. . Tural, Sadık . Edebiyat Bilimine Katkılar, Ecdâd Yayım Pazarlama, Ank., s. . Yıldırım, Erg“n . Âkif in Leylâsı, Etkileşim, İstanbul, s. ‐ . 140 MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ ME(MET AKİF İN TEFEKKÜRÜNDE AS)M )N NESLİ GENÇLİĞİ Süleyman Doğan Mehmet Akif Şubat de Balıkesir Zağanos Paşa cami‐ sinde cemaate şöyle seslenir; Yabancılar yıldır ayrılık to‐ humlarını aramıza serptiler. M“sl“man yaşamak istiyorsak toplumda ayrılığa, dargınlığa yol açabilecek en önemsiz hare‐ ketlerden bile çekinmeliyiz . Mehmet Akif in aslında tam bir m“min ve M“sl“man kimliğini taşımaktadır. Akif baba yoluyla Balkanlardan Arnavut, ana yoluyla Buharalı bir T“rk ten doğ‐ madır. Dolayısıyla Mehmet Akif tam Osmanlı imparatorluğunun göbeğinde, damarında onu temsil eden bir kimlik ve kişiliktir. Mehmet Akif, Sezai Karakoç un tespitiyle Doğu ile Batıyı sentez eden bir kimlik ve kişiliktir . Mehmet Akif i Akif yapan bir kere doğduğu semt, ailesi, yine fatih semti ve aldığı tahsildir. Akif aynı zamanda o savaş döneminin yıkılış psikolojisini içinde var olmuş bir kimsedir. Öyle yıkılış psikolojisi ki bir “mitsizlik bir çaresizlik içindedir. Bu durumun b“t“n ıstırabını içinde hisse‐ den bir kimsedir. Akif in bir ideali ve de bir ideası vardır. Oda sahabede kendini bulan asımdır. Asım Bin S“leyman dediğimiz Medineli olup Uhud savaşında b“y“k okçulardan biridir ve onun hikâyesi ile bu girişi yapalım. Ç“nk“ M. Akif in Asımı ele alan Safahatta ki son kitaptır. Yani bin beyitten oluşan son böl“m didaktik ve lirik bir tarzda anlatılan manzum eserde Asımın Nesli yılında yazılmıştır. Çok manidardır, yeni savaştan çıkılmış Kuvayı Milliye nin bir zaferi meydana gelmiş ve yeni toplumsal yapı inşa edilmek istenmiştir. İşte bu toplumsal yapıda Akif in idealindeki ve ideasındaki nesli ortaya koyar. Bir model sunar işte bu modelde Asımın Nesli gençlik örneğidir.  ???? 141 SÜLEYMAN DOĞAN Asım bin Sabit Asım kimdir biraz daha detaylandırırsak daha iyi anlaşı‐ lır. Bug“n Sayın Cumhurbaşkanımızda Recep Tayyip Erdoğan sık sık ifade ettiği Asımın Nesli idealist ve model bir nesildir. Asım Uhud savaşında iyi bir okçu ve kahraman bir kimsedir ve aynı zamanda iyi bir muallim ve öğreticidir. Âsim bin Sabit, Uhud'da da bulundu ve Rasûl“llah sav 'ın has okçularından idi. Bu savaşta Rasûl“llah sav 'ın yanından bir an bile ayrılmayan, O'nunla beraber sebat eden bahtiyarlardandı. Bu gazada m“ş‐ riklerin sancaktarlarından M“sâfi bin Talhâ ile kardeşi (aris bin Talhâ'yı ok ile öld“rd“. Bunların anneleri S“lâfe binti Sa'd, (z. Âsım'ın kafatasından şarap içmeyi nezrederek yemîn etti ve Onun başını kendisine getirene y“z deve vermeyi vaad etti. Uhud savaşında bazı yakınları ölen m“şrikler de, M“sl“manlar‐ dan bunların intikamını almak istediler. Alçakça bir plân hazır‐ ladılar. (emen de plânı tatbike koydular. Bu maksatla bir heyet Medîne'ye giderek Rasûlullahm huzuruna çıkıp ricada bulundu‐ lar: Yâ Rasûlallah! Bizim kabilelerimiz, İsîâmiyeti kabul ettiler. Yalnız Kur'ân‐ı Kerîm öğretmenine ihtiyâcımız var. L“tfen bize; İsîâmiyeti, Kur'ân‐ı Kerîm'i öğretecek kimseler yollar mısınız? Sevgili Peygamberimiz kendilerine, kişilik bir öğretmenler heyeti yolladılar. Başlarında, Âsim bin Sabit hazretlerinin bu‐ lunduğu bu heyette, Mersed bin Ebî Mersed, (âlid bin Ebî B“keyr, (ubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desinne, Abdullah bin Târik, Muattib bin Ubeyd de bulunuyordu. Bu öğretmenler kafilesi, geceleri y“r“yerek, g“nd“zleri gizlenerek (“zeyl kabilesi top‐ raklarında, Reci' suyu başında, seher vakti konakladılar... Bu sırada yanlarında bulunan Adal ve Kare kabilesi heyetinden biri, bir bahane ile yanlarından ayrıldı. (emen Lıhyanoğularına gidip haber verdi. Çok geçmeden kafilenin etrafı sarıldı. 'den fazla silâhlı eşkıya oradaydı. "Bize öğretmen lâzım!" diyenler, çekip gittiler. O g“zide M“sl“manları, eşkiyâ ile karşı karşıya bıraktılar... Lıhyanoğulları mensupları, esir ticâreti ile geçinirlerdi. Bu se‐ beple, "Teslim olun! Canınızı kurtarın!" teklifinde bulunuyor‐ 142 MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ lardı. Asıl niyetleri onları Mekke'de köle olarak satmaktı. Böyle‐ ce çok para kazanacaklardı. Ç“nk“ Mekkeli m“şrikler kendile‐ rine demişlerdi ki: Yakaladığınız her M“sl“man için, değerin‐ den fazla para öderiz! Bunu M“sl“manlar da duymuşlardı. Âsim bin Sabit, Mersed bin Ebî Mersed ve (âlid bin Ebî B“keyr: (iç bir zaman m“şriklerin ne sözlerini, ne de akidlerini kabul ederiz, diyerek m“şriklerin tekliflerini reddettiler. Asım bin Sabit dedi ki: Ben hiçbir zaman m“şriklere el s“rmemeye ve m“şriklerden hiçbi‐ rini de kendime dokundurmamaya karar vermiştim. Onların sözlerine kanarak kâfirlere teslim olmam. Sonra ellerini açarak şöyle duâ etti: Allahım! Peygamberini durumumuzdan haber‐ dâr et! Allahû Teâlâ, (z. Âsım'ın duasını kabul buyurdu ve Resûl“llah efendimiz onlardan haberdar oldu. Asım bin Sabit m“şriklere haykırdı: Biz ölmekten korkmayız! Ç“nk“ dînimiz‐ de basiretliyiz. Öl“nce şehîd olur Cennete gideriz! M“şriklerin ileri gelenlerinden S“fyân bağırdı: Ey Asım, kendini ve arka‐ daşlarını zayi etme, teslim ol! Asım bin Sabit ok atmak suretiy‐ le cevap verdi. Ok atarken: Ben g“çl“y“m hiç eksiğim yok. Ya‐ yımın kalın teli gerilmiştir. Öl“m hak, hayat boş ve geçicidir. Mukadderatın hepsi başa gelicidir. İnsanlar er‐geç Allahû Teâla'ya r“cû edicidir. Eğer ben sizinle çarpışmazsam anam “z“nt“s“nden aklını kaybeder, ma'nâsmda şiirler söyl“yordu. (z. Asım'ın sadağında yedi ok vardı. Attığı her ok ile bir m“şriki öld“rd“. Oku bitince birçok m“şriği mızrağıyla delik deşik etti. Öyle bir an oldu ki mızrağı da kırıldı. (emen kılıcını sıyırdı, kınını kırıp attı. Bu, "Öl“nceye kadar döğ“şeceğim, tes‐ lim olmayacığım" manâsına gelirdi. Sonra da şöyle duâ et‐ ti: Allah ım! Ben bug“ne kadar senin dînini koruyup hıfzettim, sakladım. Senden bu g“n“n sonunda, benim etimi, v“cudumu koruyup, hıfzetmeni niyaz ediyorum. Ç“nk“ Uhud'da öld“rd“ğ“ iki kardeş olan (aris ve M“sâfi bin Talhâ'nın anneleri (z. Âsım‐ 'ın kafatasından şarap içmeye yemîn etmiş ve kafasını getirene y“z deve vermeyi vaad etmişti. M“şrikler bunu biliyorlardı. 143 SÜLEYMAN DOĞAN Âsim bin Sâbit'in ve diğer Ashabın Allah Allah nidaları, dağları inletiyordu. İkiy“z kişiye karşı on m“câhid ölesiye çar‐ pışıyor, yanlarına yaklaşanlar yaptıklarının cezasını gör“yor‐ lardı. Asım bin Sabit en sonunda iki ayağından yaralanıp yere d“şt“. Kâfirler, Âsim bin Sâbit'ten o kadar korkmuşlardı ki yere d“ş“nce bile yaklaşamadıkları için uzaktan ok atarak şehîd etti‐ ler. O g“n orada mevcut bulunan on sahabeden yedisi şehîd oldu, “ç“ esir edildi. Lıhyanoğulları S“lâfe binti Sa'd'a satmak için Âsim bin Sâbit'in başını kesmek istediler. Fakat Allahû Teâlâ, (z. Âsim bin Sâbit'in duasını kabul buyurdu ve m“barek cesedine m“şrikler el s“remediler. Allahû Teâlâ bir arı s“r“s“ gönderdi. Bulut gibi Âsim bin Sâbit'in “zerinde durdular. (iç bir m“şrik yanına yaklaşamadı. Bırakın akşam olunca arılar onun “zerinden dağılır, biz de başını alırız, dediler. Akşam olunca Allahû Teâlâ hiç bulut yok iken bir yağmur gönderdi. Gör“lmemiş bir yağmur yağdı. Sel geldi ve Âsim bin Sâbit'in cesedini alıp göt“rd“. Cesedin nerede olduğu bilinemedi. Ne kadar aradılarsa da bulunamadı. Bunun için m“şrikler Âsim bin Sâbit'in hiçbir yerini kesmeye muvaffak olamadılar. Lıhyanoğulları, (ubeyb bin Adî ile Zeyd bin Desinne'yi Mekkelilere sattılar. Onlar da bu iki sahâbîyi asarak şehîd etti‐ ler. Arıların, Âsım'ı korudukları hâdisesi zikredildiği zaman (z. Ömer buyurdu ki: Allahû Teâlâ elbette m“'min kulunu muhafa‐ za eder. Âsim bin Sabit, sağlığında m“şriklerden nasıl korundu ise Allahû Teâlâ da öl“m“nden sonra onun cesedini muhafaza edip m“şriklere dokundurmadı." Bunun için Âsim bin Sabit anılırken, "(amiyy“'d‐ Debr Anların koruduğu kimse" diye anılırdı. Bu d“nyada Allahû Teâla'nın dinine sahip çıkanlara Allahû Teâla da sahip çıkar. Allahû Teâla'nın sahip çıktığı kimselere, m“nkir ve m“şrik zor‐ baların g“c“ yetmez. Allahû Teâla dostlarına ikramda bulunur. Onun ikramı ve yardımı muhteliftir. Yeter ki m“'min onun ik‐ ramına layık olsun. Siret“ İbn‐i (işam: / İ; El‐ Bidayi 144 MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ Nihaye/İbn‐i Kesir: / ; Suverun Mir. (ayat“'s Sahâ‐ be/Abdurrahman Ref at el‐ Başa: / ‐ , Beyrut/ty; (ilyet“'l Evliya: / ‐ Asım metaforu (iç kimse Asımı durdurmayan ve Asım da iddiasını de‐ vam ettiren bir kimsedir. Bu nedenle asımın nesli bir dava bir idealin neslidir. Akif bunun nazarında bu metaforu sembol“ kullanır. Akif in Safahat ında Asım ın geçen yerde durursak ne‐ dir bu olay diye şimdi efendim dört kişi arasında geçen bir ko‐ nuşmadır. Tabi bu kişileştirilmiş bir şeydir. Aslında Mehmet Akif bir eğitimci nosyonu formasyonuyla meseleye girer ki ken‐ disi bir muallimdir. Dar“lf“nun ve Baytar mektebinde ve Mı‐ sır da öğretmenlik yapmıştır. Akif öğretmenliğin metodunu çok iyi bilir. Bana göre daimcilik metodunu, t“me varım metodunu kullanmıştır Akif. (oca Zade, Köse İmam diğer yandan Asım ve dört kişi (ocazade, Emin ve Asım arasında geçen bu olay en sonunda Asım ın ilmi tahsile gitmek istemesiyle hikâye sonlanır. mısradan oluşan bu böl“m. Merhum Akif teki eğitim iki kelimeden ibarettir. Marifet ve fazilettir. Marifet bir neyi mesle‐ ğini iyi bilme yani liyakat, fazilet ise ahlaktır. Akif eğitim ve yani terbiyeyi bu iki Marifet ve fazilet kelimeleriyle form“l“me et‐ miştir. Çok yerinde bir kavramlaştırmadır bu. Akif e göre Batı nın ilmi alınacak buna ahlakta ilave edile‐ rek yeni bir terbiye sistemi oluşturulacaktır. Bug“n içinde bu form“l geçerlidir. Yani kimse bir yere gelecekse marifetiyle yani liyakatiyle işin ehli olması gelecek. Ve bu kişi aynı zamanda ahlaklı olacaktır. Yani hem ahlaklı hem de işini en bilen olacak‐ tır. İkisi bir arada olmazsa bir eksiklik ortaya çıkacaktır. Meh‐ met Arif eğitim kurumlarının başında cami gelir. İlk buraya gelmiş burada Zağanos Paşa camide vaaz vermiştir. Başka yerde ve camilerde vaaz etmiştir. Akif e göre en önemli terbiye yani eğitim kurumu camidir. O g“n camilerin eğitim fonksiyonların‐ dan yoksun olduğunu söyler. Tanzimat ile açılan okulları şöyle eleştirir; Bunlar t“ketici adam yetiştirmektedirler. Ülkenin 145 SÜLEYMAN DOĞAN ihtiyaçlarını giderecek adam yetiştirmek icap eder. Öğrenciler hem okumalı ve görmeli ve hayata anlam vermelidirler. Mek‐ teplerden çıkanlar Batının m“spet biliminin değil köt“l“klerini alıp gelmektedir. Bu durumun sorumluları milli ve dini değerle‐ ri tanımayan halktan korkmuş öğretmenlerdir . Ve yine Akif, (z. Ali Efendimizin Çocuklarımızı gelecek asra göre yetiştirme‐ liyiz söz“n“ eğitimde kendine rehber edinir. Akif; yaşında ezberlediğim birçok şeyi ancak yıl sonra anlayabiliyorum, çocukların bug“n okuduklarını anlayamıyorlarsa beyinlerinde bilgiyi emanet para gibi harcıyorlar. Bir sersem olduk diye ço‐ cuklarımızda kendimize benzetmeyelim diye söyler. Mekteple‐ ri Batı medreseleri ise Şark sembol“ olarak ifade eder. Ve bu dönemdeki yapısı ile bozulmuş medrese ve Batıdan gelen tamamen Batının ahlakını dayatılmış mektebin ikisine de karşı çıkar ve yaptığı şey Batının bilimini Doğunun ahlakını almakta‐ dır. Eğitimde Batının bilimiyle Kuran h“k“mleri ve milletin de‐ ğerlerinin sentezini ister. Nesillerin beşikten başlayarak “lke geleceğine ilişkin karamsar değil iyimser yetiştirilmesi gerekti‐ ğini haykırmıştır. Marifet ve fazilet Akif kitaplarında özelikle terbiye maarif, tedip, talip, ten‐ sip kelimelerini sık sık kullanır ve eğitim öncelikle aileden baş‐ laması gerektiğini söyler. Ç“nk“ Akif aileden iyi bir eğitim al‐ mıştır. Altı tane çocuğu olmuştur. Cemile, Feride, Suat “ç kızı, İbrahim Naim, Emin, Tahir olmak “zere “ç oğlu vardır. Yine Akif in bir başka özeliğinde Mithat Cemalin ifadesi ile Boğazi‐ çi nde y“zme yarışının kazanan, Veli efendide çayırlarda g“re‐ şen, İbn“l Farazi ezbere bilen, Dağıstanlı hoca ile hasbıhal eden, Emile Zola'nın romanlarında insan unsurlarını terc“man eden ve kendi kendine ney “fleyen bir kimse olarak ifade edilir . Merhum Akif bu yön“yle de gerçekten bug“n çağdaş yeniden yapılandırmaca bir eğitim sistemini savunur. Kendisi m“zik, resim, g“zel sanatlar, spor, g“reş, ata binme gibi sporları kendi nefsinde uygulamış ve tavsiye etmiştir. Yine eğitimde m“zik ve 146 MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ spor alanlarına yer verilmesini ister. Akif aynı zamanda bunları takip eden kendinde bir model şahıstır. Şimdi bizler gerçekten muhafazakâr insanlar olarak kaçımız y“zme biliyor kaçımız ata biniyoruz g“reş tutuyoruz bu gibi spor, resim yapıyoruz, sanat musiki icra edebiliyoruz. Bakın Akif bunları şiddetle tavsiye eder yeni nesillere. Akif cehaletin bir numaralı d“şmanıdır. Camileri g“n“‐ m“zdeki gereği gibi kullanılmadığından şikâyet eder. Ve derki camilerimizde hocalarımız gerçek manada dini gerçeklerini anlatsalar b“t“n toplum kesime bundan çok yararlanır. (alkın camide vaaz, hutbe, nasihat yoluyla eğitilmesine çok önem ve‐ rir. Derki camiler halkın aydınlatılmasının en uygun yerlerdir. Fakat ne yazık ki cahil vaizler hocaların İslam ı gençlere yanlış anlatıyorlar ve onlara dini hikâyelerle meşgul ediyorlar. Bir yazısında M“sl“man cemaat artık bir içtimaiyat yani bir sosyo‐ loji bizim toplumsal yapıyı anlayan bilen bir kimse lazım vaiz milletin geçmişini ve bug“n“ bilmeli geleceğe hazırlamalıdır. Devletin çökmeye y“z tutuğu sebebi beşikten kulağa fısıltılar öğretmenler yazarlar. Devlet memurları tarafından işlenen bir hayat ve eğitim felsefesi y“z“nden olduğunu söyler. Bundan yıl önce eğitim paradigmasını değerler dizisi “zerindeydi; dayak, yasak, korku. Aynı şekilde Akif de bundan mustariptir. Derki; terbiye vermeyi amaçlayan korkak, “rkek hareketsiz, karamsar nesiller yetiştiren bir felsefe ile bu millet çökm“şt“r ve bunun farkına varmak lazım . Ve Akif aynı zamanında tem‐ bellik halinde tefekk“r anlayışından şikâyet eder gerçekten bu tembelliği bug“nk“ halimizde buna yatkındır. Bir de yanlış te‐ fekk“r tamamen bir şey yapılıp kendini bırakıp Peygamberimiz eşeğini sıkı bağla da yine kurt yerse yesin misalinde olduğu gibi bu tamamen eşeği bağlamadan tefekk“r etme anlayışına şiddetle karşı çıkan bir kimsedir diyen Akif, milletin geleceğini bilimde ve teknolojide gör“r. Aslın idrakini söyletmeyiz Kur an‐ı derken diriliş ruhu anlayışında olan Sezai Karakoç un da m“stakil Akif isimli kitabını dikkatle okumak icap eder. 147 SÜLEYMAN DOĞAN Çanakkale ruhu . yılını kutladığımız 18 Mart Çanakkale Zaferi, bu aziz milletin yedi d“vele karşı verdiği ölüm‐kalım mücadele‐ sinin adıdır. İslam’ı boğmak ve Türk Milletini esir et‐ mek isteyen emperyalist g“çlerin Çanakkale nin soğuk sularına göm“ld“ğ“ g“nd“r. (er karış toprağı şehitlerimizin kanıyla sulanan Çanakkale de, istiklale susamış bir milletin esaret zin‐ cirine hayır dediği bir mübarek ve kutlu g“nd“r. Millî Şairimiz M. Akif Ersoy, Çanakkale de m“cadele eden ve şehit d“şen gençlerimize “Asım’ın Nesli” şiirinde şöyle hay‐ kırır;“Asım'ın nesli... Diyordum ya... Nesilmiş gerçek: İşte çiğnet‐ medi namusunu, çiğnetmeyecek."Umudun ve cesaretin hiç yiti‐ rilmediği ve d“nya tarihini değiştiren Çanakkale Savaşları, aynı zamanda Kurtuluş Savaşı nın da başlangıcıdır. bin şehidin verildiği Çanakkale Savaşlarında yansıtılan millî ruha bug“n eskisinden daha fazla ihtiyacımız vardır. Çanakkale Zaferinin milletimiz ve bağımsızlığımız için ne kadar önemli olduğunu ve Çanakkale ruhunun ne anlama gel‐ diğini yeni nesillere iyi bir şekilde öğretmeliyiz. Bunu anlatacak özellikle öğretmenlerimize ve “niversitelerimize b“y“k görev d“ş“yor. (er gencimiz Çanakkale yi mutlaka görmeli, Çanakka‐ le deki ruhu teneff“s etmelidir. T“rkiye nin zorlu bir dönemden geçtiği bug“nlerde herkesin el ele vermesi, birlik, beraberlik içinde hareket etmesi gerekir. Çanakkale deki dirilişi çok iyi bilen bir millet olarak, bu zor dönemleri de aşacağımıza inancım tamdır. Sonuç: Akif in tefekk“r“ndeki Asım ın Nesli gençlik modeli as‐ rısaadettir. Yani (z. Peygamberimizin bulunduğu dönemdir. Mehmet Akif in kullandığı ırk ile Batı da kullanılan ırk kavram‐ ları farklıdır. Batı da insanın fiziksel özelliklerine göre, özellikle tenine göre yapılmış bir sınıflandırma akla gelir. Osmanlı da ırk kavramı Batı da ki gibi ağır bir kavram değildir ve kişilerin kö‐ 148 MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ kenine atıfta bulunur. Dolayısıyla bu kavramı kullandı diye Mehmet Akif i ırkçı diye eleştirmek, Osmanlıcayı bilmemekten ileri gelmiştir. Mehmet Akif in d“ş“nce d“nyasını bilmemekten kaynaklanır. Mehmet Akif kesinlikle kavim temelinde birlikteli‐ ğe ve milliyetçiliğe karşıdır. Ve Batı daki şekliyle ırkçılığa da karşıdır. )rk kavramını kullandığı yerlerde de asla Batı da ki anlamıyla kullanmamıştır. O daha çok toplumsal b“t“nl“ğ“ sağlamak amacıyla millet kavramını kullanmıştır. Akif in hayalindeki gençlik, doğru, d“r“st, karakterli, şah‐ siyetli, yalansız, garazsız, ivazsız ve hak namına işleyen bir gençlik modelidir. Bu modeli de Akif sahabedeki Asım da v“cut buldurur. Aslında Asım, Akif in ta kendisidir. Gençlerimize Akif‐ 'in bir model olarak ortaya koyduğu Sahabe ’den Uhud Savaşı okçusu ve şehit Asım bin Sabit... Onlara Asım modelini iyi anlatırsak o zaman Asr‐ı Saadet M“sl“man yaşantısını da ta‐ nıtmış oluruz. (âsılı kelam Çanakkale ruhunu yeniden yeşer‐ tip diriltmeli, geleceğimizin teminatı olan çocuk ve gençle‐ rimizi bu ruhla yetiştirmeliyiz... O zaman Mehmet Akif’in tefekküründeki Asım’ı var etmiş oluruz. Âkif ile Asım ın Nes‐ li nin bu toplumun oluşumundaki m“him yerleri gençlere be‐ nimsetilmeden, bu “lkenin geleceği m“phem, yabancıların ve yabancılaşmanın tehdidi altında kalacaktır. KAYNAKÇA Alperen, A. . Sosyolojik Açıdan Türkiye'de İslam ve Modernleşme: Çağımız İslam ünyasında Modernleşme Hareketleri ve Türkiye'deki Etkileri. Adana: Karahan Yay. Ersoy, M. A. İmamoğlu, A. bul: Ulusal Kitap Sarıhan, Z. . Safahat. İstanbul: Boğaziçi Yay. . Mehmet Akif ve İnanan İnsan. İstan‐ . Mehmet Akif. İstanbul: Kaynak Yay. Şeng“ler, İ. (. ‐ yatı. İstanbul: (ikmet Neşriyat. . Açıklamalı Mehmet Akif Külli‐ 149 SÜLEYMAN DOĞAN Ofset. Tansel, F. A. . Mehmet Akif (ayatı ve Eserleri. Polat Çantay, (.B. . Âkifnâme, İstanbul. Timurtaş, F. K. bul: Yağmur Yay. Çetin, N. c“ Basımevi. D“zdağ, M.E. İz Yay. Ersoy, M.A. Yayınları. Eşref, E. 150 . Mehmet Akif ve Cemiyetimiz. İstan‐ . İstiklâl Marşımızı Anlamak, Ankara, Ön‐ . Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, İstanbul, . (az: A.Vahap Akbaş, İstanbul, Beyan . Mehmet Âkif, Hayatı‐Eserleri, İstanbul. MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ Dörd“nc“ Oturum Mart Cuma l Oturum Başkanı Prof. Dr. Nurullah Çetin 151 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: AS)M NESLİ Yeliz Akar* ÖZ Toplumun tarihsel s“reç içindeki değişim ve gelişim se‐ r“veninin edebi eserlerde yankı ve yansıma bulduğu zaman dilimi, a tekab“l eder; milli edebiyat döneminde ivme ka‐ zanarak g“n“m“ze kadar devamlılık gösterir. Bilhassa milli edebiyat döneminde yazılan eserler, derin buhranın ve sancılı bir oluş vetiresinin izlerini taşır; yaklaşık iki y“zyıldır b“y“k bir yenilgi s“reciyle beslenen umutsuzluk ve meskenet dönem insanını çepeçevre kuşatmıştır. Böylesine bozulan, ç“r“yen ve kokuşan insan yapısını iç‐ ten bir ses olarak açığa vuran Mehmet Akif Ersoy, toplumun ihtiyaç duyduğu yaşama refleksini muhayyilesinde şekillendirir ve Asım adını verir. Asım, insanın içine battığı sorunlar karşısında g“çl“ bir yaşam hamlesi gibi duran ve milli mefkûre “lk“s“ taşıyan mitopoetik bir değerdir; geçmişe ait bellek mekanlarının, inan‐ cın, kararlılığın, cesaretin ve yeniden var olma enerjisinin t“m saklı g“çleri bu ateşin karaktere ‐Asım a‐ refakat edecek; gele‐ cekteki var oluşumuz, bu iradi insanın tasavvuruyla yeniden şekillenecektir. Bu bağlamda Asım, sadece doğan ve ölen bir beden değil; toprağa d“şt“ğ“ anda bile ruhuyla yeni s“rg“nler vermeye ha‐ zır g“çl“ bir tohumdur. Anahtar Kelimeler: Mehmet Akif, Şiir, Uyanış ve Farkındalık, Toplumsal İdealizm ve Asım. * Yrd. Doç. Dr., Tunceli Üniversitesi, Fen‐Edebiyat Fak“ltesi, T“rk Dili ve Edebiyatı Böl“m“ Öğretim Üyesi. y.akar @hotmail.com 153 YELİZ AKAR SOCIAL IDEALISM in MEHMET AKİF ERSOY’s POEMS: ASIM GENERATİONS ABSTRACT The episode in which the change and development adventure of the society in the historical process finds echo and reflection in literary works corresponds to the year of and it continues till today by gaining momentum during the national literature period. The literary works especially written during the national literature period bear the traces of great depression and painful process; despair and laziness fed by the defeat process for nearly two centuries encompass the people in that period. Mehmet Akif Ersoy who reveals such deteriorated, spoiled and rotten nature of human‐beings as an inner voice figures the survival reflex, which the society needs, in his imagination and calls it Asım . Asım is a mythopoetic value‐ who stands like a powerful life spurt against the problems which surrounds people and‐ who has national ideal. All the hidden power of memory sites belonging to the history, belief, resolution, courage and re‐existence energy accompany this character of fire‐Asım‐our existence in the future will be reshaped by this voluntary human‐being vision. )n this regard, Asım is not just a born and dead body; he is also a powerful seed being ready to shoot forth with his spirit when he falls to the earth. Key Words: Mehmet Akif, Poem, Awakening and Awareness, Social )dealism and Asım. Giriş Sanat, k“lt“rel belleğin arka planında yer alan öz“/n“veyi zamanın ötesine taşıma misyonu “stlenen ve çağın ruhunu her yön“yle yansıtan bir g“ce sahiptir. Sanatın bu misyonu, diğer t“rlerde olduğu gibi edebi alanda da farklı boyutlarla kendini gösterir. Edebiyat tarihine bakıldığı zaman milli edebiyat ve Cumhuriyet dönemi T“rk edebiyatında yazılan eserlerin, t“m 154 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ yönleriyle her anlamda yeniden doğuşun/oluşun öyk“s“n“ anlattığı gör“lmektedir. Özellikle dil devrimiyle beraber metin‐ lere akmaya başlayan T“rkçe, Anadolu coğrafyasının ser“venini başta şiir olmak “zere t“m anlatı t“rlerine taşır. Ziya Gökalp le başlayan Mehmet Emin Yurdakul la devam eden dönem insanı‐ nın ahvalini yansıtma ekol“ne Mehmet Akif Ersoy da katılır. Mehmet Akif, savaş yıllarından öt“r“ derin bir kırılma yaşayan insanı ve kolektif bilinci uyanık tutma çabası içindedir; Akif, insan ve dönem “zerinde bir okuma yaparak toplumsal bir “l‐ k“ye ulaşmaya çalışır. Şerif Aktaş, Mehmet Akif ve İnsan baş‐ lıklı yazısında “Akif’in var olan o günkü topluma özgü kültürel değerlerin günün şartları çerçevesinde yorumlanması, bu yoru‐ mun insan aklı ve gücüyle, emek ve gayretle desteklenerek mo‐ dern bir ülke oluşturma ideali, hedefi doğrultusunda çalıştığını Aktaş : ifade eder. Dolayısıyla Mehmet Akif Ersoy, toplum adına kaygı duyan ve endişelenen duyarlı bir sanatçıdır; yıkılma tehdidiyle kuşatılan bir medeniyetin bu olumsuz duru‐ mu karşısında kararlıkla duran önemli bir yaşamsal atılımdır. Mehmet Akif Ersoy, derin bir buhranın ve sancılı bir oluş vetire‐ sinin eşiğinde kalan insanın uyanışını gerçekleştirme adına ay‐ dınlık bir duraksamadır; yaklaşık iki y“zyıldır b“y“k bir yenilgi s“reciyle beslenen umutsuzluk ve meskenet duygularıyla ça‐ tışma içindedir. (emen hemen her şiirinde geleneksel değer d“nyasının ve bellek mekânlarının öneminden bahseden Akif, toplumun hangi s“reçte olursa olsun eskiye ait kurucu n“veyi içinde taşı‐ ması gerektiğini, sadece bunlara dokunarak “zerindeki öl“ top‐ rağı atacağını bilir. Böylesine bir farkındalık ve idrak d“zeyi Akif in dönem ve insanla ilgili doğru bir çıkarım yapmasını ve reel durumu t“m boyutlarıyla görmesini, yansıtmasını sağlar. Nesline baktığı zaman savaşın, bozgunun ve yenilginin insan psikolojisinde neden olduğu tahribata yakından tanık olan Akif e göre dönem insanı bedbinliğin, kaygısızlığın ve duyarsız‐ lığın cismanileşmiş gör“nt“s“d“r. Akif, böylesine yalıtıklaşan ve t“m yitimleri kabullenerek çaresizleşen insana karşı durur; 155 YELİZ AKAR “Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak Dünyada inanmam, hangi görsem gözümle İmanı olan kimse gebermez bu ölümle Ey dipdiri meyyit, iki el bir baş içindir Davransana… Ellerde senin baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?” Doğrul : Mehmet Akif, alıntı metinde yenilgi s“recinde olduğu için kendisi olmaktan çıkan ve d“şt“ğ“ kaotik çıkmazı bir yazgı ola‐ rak kabul eden dönem insanına seslenir. Dönem insanı, mevcut durumun vehametinde sıkışıp kaldığı ve geleceğini kurma ira‐ desini kaybettiği için atiden umudunu yitirir. Ati/gelecek, nite‐ liksel d“zeyde karanlık bir an ya da insanın atıldığı; itildiği bir gayya kuyusu değildir. Atinin derin bir korku ve endişe labirenti gibi neslin “zerine y“r“yen köt“c“l bir etkisi yoktur. Aksine geleceği inşa eden her yeni g“n, insana yeniden var olması için imkanlar sunacak ve g“ven sendromunun izlerini tamamıyla silecektir. Akif e göre çağın insanı bunun farkında değildir; ya‐ şamsal atılımları tutuklu bırakan bu insan, meyyittir. Meyyitlik, fiziksel anlamda bir son değildir; yaşamın içinde olma çabasının ve ruhunun kaybedilmesiyle ilişkili bir durumdur. Bu bir bakı‐ ma, öl“m“n d“ş“nsel d“zeyde de gerçekleşebileceğini ve insa‐ nın hayat yolculuğunda y“r“rken de meyyit olabileceğini göste‐ rir; oysa yaşam, insana ait olan değerlere ve kazanımlara sahip çıkılmasıyla, bu değerlerin/kazanımların korunmasıyla kaimdir. Bunun bilincinde olan Akif, insana varoluşunu engelleyen t“m karşı g“çlerle m“cadele etmesini; ancak bu suretle anlama ve değere bağlanabileceğini söyler. Akif, geçmişin dinamik ve sağ‐ lam karakterini rol model almak yerine geleceği karanlık bir mahzen olarak gör“p yok oluş mecrasına koşarak gitmenin in‐ sana yakışır bir duruş olmadığını söyler; ç“nk“ aynı “lk“ etra‐ fında bir araya gelen, bu “lk“n“n t“m zaman ve mekanlara kök salması için acı ve h“z“nle ör“l“ bedeller ödeyen toplum, böy‐ lesine g“çl“ bir misyon niteliği taşıyan var oluş nedenini kay‐ 156 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ betmemelidir. Bu nedenle insan, bir köşeye sinmek, olan bitene duymazlaşmak ve görmezleşmek yerine keskin bir kılıç gibi t“m yıpratıcı ve yorucu s“reçlere karşı durmalıdır; azmin ve kararlı‐ lığın belirleyici olduğu önemli bir dön“m noktasında kendi ger‐ çekliğini yadsımamalıdır; “Atiyi karanlık görüvermekle apıştın Esbabı elinden atarak ye’se yapıştın Karşında ziya yoksa sağından, ya solundan Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan Alemde ziya kalmazsa halk etmelisin, halk! Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk! Doğrul : Alıntı metin, değerler d“nyasındaki kendilik sesini sustu‐ ran dönem insanına uyarı niteliği taşır. Akif, kaygısızlığı kuşa‐ narak kuytu ve kör karanlıklarda batan insanın uyku halinde olduğunu vurgular. Uyku halinde olma, d“nyaya yön vermeye çalışan insanın farkındalık d“zeyinden d“şmesi ve işlevselliğini yitirmesi anlamına gelir. (albuki sadece niteliksel d“zeyde ya‐ şayan insan, hayatı kurma, değiştirme, tanzim etme ve dön“ş‐ t“rme g“c“ne sahiptir. Bu nedenle insanın, kendisini çevreleyen olumsuzlukların kabuğunu kırması kayıtsız, şartsız her koşulda kendisi olarak devamlılığını sağlaması gerekir. Böylesine bir gereklilik “zerinde önemle duran Akif, insanı umudun cisim‐ leşmiş ruhu olarak tanımlar; vehmin ve yeis in t“m yaşamsal atılımları tutuklu kılarak asıl gerçekliği paramparça edeceğini, yutacağını söyler. Bundan öt“r“ insan, savaş döneminin ağır ve sancılı y“k“ karşısında bir çıra gibi yolunu aydınlatan çarelere başvurmalı; tehlike ya da tehdit saçan her durumu bertaraf ede‐ rek kutsal bir amaca yönelmelidir. Bunu gerçekleştirirken de kendiliğini onayan oluş sebeplerini anımsamalı; kara bir sis bulutu gibi geleceğini örten karanlığa ram olmamalı, varlığını ve toplumu aydınlık zamanlara taşımalıdır. Neslin bakış açısına sinen körl“ğ“ sonlandıran Akif, akıl tutulması yaşayan insanın karşısında durur; ç“nk“ Akif, hezeyanlar silsilesine kendini hapseden insanın nasıl bir bozulma ve ç“r“me yaşayacağını 157 YELİZ AKAR bilir. Var olma arzusundan kopmak yerine içimizde yaşayan ve geleceğe s“rg“n veren öze tutunmak d“ş“ncesi “zerinde önem‐ le duran Akif; yeniden doğuşun ancak bu koşul öncelediği za‐ man gerçekleşeceğini vurgular; Bunca zamandır uyudun; kanmadın Çekmediğin kalmadı, uslanmadın. Çiğnediler yurdunu baştan başa, Sen yine bir kere kımıldanmadın. Ninni değil dinlediğin velvele… Kükreyerek akmada müstakbele, Bir ebedi seldir ki zamandır adı; Haydi katıl sende o coşkun sele. Rıdvanoğlu : Alıntı metin, istilanın, muhasaranın ve işgalin kıskacında sıkışan insan ruhunun cisimleşmiş halini yansıtır. Kör bir nok‐ taya doğru amansızca s“r“klenen, yaşama hakkını başkasına devreden, sınırlarının ihlal edilmesi karşısında umarsızlaşan dönem insanı, her şeye tepkisizdir; adeta taşlaşmıştır. Bu bir bakıma insanın sağduyusunu iğdiş ettiğini ve yaşama iradesini yitirdiğini gösterir. Akif, bu olumsuz durumun yazgıya dön“ş‐ memesi ve insanın böylesine bir psikolojik çök“ş“ onamaması için harekete geçer; abluka altına alınan, baştan başa çiğnene‐ rek kuşatılan memleketin ahvali karşısında duyarsızlaşan, yalı‐ tıklaşan insanı uyandırarak soylu bir oluşa davet eder. Bu ba‐ kımdan Akif, hissiyatını kaybeden, kendine ve topluma yabancı‐ laşan insana karşı yapıcı ve kurucu bir d“ş“nce refleksidir. Kendi topraklarına yönelik saldırıları geri p“sk“rtmek için her‐ hangi bir atılımda bulunmayan dönem insanın t“m savunma mekanizmalarını harekete geçirmesi ve g“çl“ bir fark ediş çığlı‐ ğıyla uyanması gerekir; ç“nk“ birlikte yol almanın ve kükreye‐ rek akmada olan o çoşkun sele katılmanın zamanı gelmiştir. Aksi takdirde insan, kendisini ait hissetmediği bir oluşumun parçasına dön“şecektir. Bu travmatik akışı durduran tek g“ç, başta toprak olmak “zere ataları tarafından kazanılmış her t“r değerin derin bir ruhu olduğunu kabul eden insanın inancı ve 158 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ çabasıdır. İnanç ve çaba gibi ecdadından örnek aldığı temel dav‐ ranış biçimlerini esas alan Akif, kaçınılmaz t“kenişin ön“nde engel bir g“ç gibi duran insanı yaratır ve bu insana Asım adını verir. Asım, hem şimdi de hem de gelecekte yansımaları olan toplumsal idealizmin kendisidir. Sezai Karakoç Mehmed Akif isimli eserinde Akif’in alkışladığı Asım nesli savaş içinde birden‐ bire olağanüstüye yükselen gününün nesliyse, sulh içinde de aynı başarı, üstünlük ve fazileti gösterecek geleceğin nesli‐ dir Karakoç : derken Asım ın konumuna ve misyonu‐ na gönderme yapar. Dolayısıyla Asım, sıkıntılı ve zor zamanlar‐ da kurucu ve yapıcı bir değer iken geleceğe de yön verecek son‐ suz açılımları barındıran muhkem bir g“çt“r. Asım cepheden cepheye koşarak yeniden var olma “midi taşıyan insanın cisme dön“şm“ş halidir; gelecekteki varoluşumuzun değerler bazlı mitopoetik tohumudur. Bu to‐ humun s“rg“n vermesi, geçmişine dokunmasıyla doğrudan ilintilidir; dolayısıyla onu atiye taşıyan temel g“ç, ilk olarak ta‐ rihselliğidir. İnsanın tarihselliğinden koparılmamasının bilin‐ cinde olan Mehmet Akif, Asım ı değerler d“nyasında “lk“ değer olarak kabul ederken maziden ve kökensel bağlardan blok öd“nçlemeler yaparak yeni bir nesil v“cuda getirir; Nerde Ertuğrul’u koynunda büyütmüş obalar Hani Osman gibi Orhan gibi gürbüz babalar Hani bir şanlı Süleyman Paşa? Bir Kanlı Selim? Ah bir Yıldırım olsun göremezsin ne elim? Rıdvanoğlu : Mehmet Akif, geçmişin hafızasında saklayıp koruduğu k“lt“rel kodları, art arda alınan siyasi ve sosyal alandaki yenil‐ gilerin karşısında tutunma ve teselli kaynağı olarak gör“r; ya‐ ratmaya çalıştığı Asım neslini, bu kodlar “zerine inşa eder. Tam bir kaos ortamında kendine dön“ş“n, uyanışın ve dirilişin kişi‐ ler d“zlemindeki sembolik değeri olan Akif, Ertuğrul Bey, Os‐ man Gazi Han, Orhan Bey ve Süleyman Paşa gibi tarihi kişilikleri rol model alır. Böylece hem y“zyıllardır yaşayan bir medeniye‐ tin değer kaybetmeden geleceğe akmasını hem de ecdadın ru‐ 159 YELİZ AKAR hunu ve kazanımlarını şimdiye taşıyarak toplumun yaşadığı buhrandan kendini bir an önce soyutlamasını ister. Yeniden ayağa kalkış ve milli bir mefkure altında toplanış için böylesine bir anımsama/hatırlama gereklidir. Bu anımsamayla beraber Asım, kendisini vatan “lk“s“n“ taşıyacak ve kök saldığı toprak‐ ların önemini daha derin bir duyuşla kavrayacaktır. Doğup b“‐ y“d“ğ“ toprakların ruhunu korumak için cesaret ve metanet zırhını giyinen, özg“rl“ğ“ bir nefer gibi kuşanan, yaşama karşı kesin ve net bir tavrı olan bu nesil, Anadolu yu ve İslam coğraf‐ yasını sadece “zerinde yaşanılan bir toprak parçası ya da topografik bir zemin olarak görmemelidir; Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme tanı, Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır atanı: Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı Rıdvanoğlu : Alıntı metinde gör“ld“ğ“ “zere Mehmet Akif Ersoy, Asım a yeniden kendi olma şansı veren bir kurtuluş reçetesi sunar ve misyon y“kler. Tanı ifadesi de bu durumun sözsel d“zeyde bir yansımasıdır. Tarihsel perspektif içinde görmek istediği, arzuladığı toplumun panaromasını çizen Mehmet Akif e göre, İslam coğrafyasında yaşayan Asım; atalar ruhuna sahip çıkmalı, t“keniş mecrasına hızlıca koşup gitmek yerine esaretin ve baskının karşısında durmalı, vatanı koruma heyecanına, “l‐ k“s“ne sahip olmalıdır. Ç“nk“ Mehmet Akif, atalar ruhunu gizil bir g“ç kaynağı olarak gör“r; neslin ihtiyaç duyduğu enerjiyi böylesine b“y“k bir mirastan öd“nçlemesini ister. Bu bir bakı‐ ma kökensel g“çlerle kurulan temasın t“m olumlu atılımlar için elzem olduğunu gösterir. Bohemin ve bunaltının en yoğun oldu‐ ğu dönemde değerler d“nyasına sığınan ve tarihi g“çl“ bir anımsama mekanı olarak d“ş“nen Akif, Asım ı kimliksel bilinç “zerine temellendirir. Onun muhayyilesinde Asım, kendi yazgısı karşısında trajik bir hale b“r“nerek çaresizleşmemeli; b“y“k bir tehditle kuşatılan vatanı için varlığını feda edebilen milli bir promete olmalıdır; 160 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ Sen ki son ehl‐i salîbin kırarak savletini, Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn´i, Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran... Sen ki, İslâm´ı kuşatmış, boğuyorken hüsran, O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın; Sen ki, ruhunla berâber gezer ecrâmı adın; Sen ki, a´sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât... Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber, Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber. Rıdvanoğlu : Asım, içinde bulunulan ahval yok edici bir potansiyel ta‐ şımasına rağmen var olma enerjisini hep canlı tutan insanın yansımasıdır; onun içine doğabileceği tek kimlik imgesi, geçmi‐ şidir. Geçmiş, Asım a sadece nesnel s“reğenlik sağlamaz; içsel‐ leştirildiği zaman, Asım a kendisini kuşatan t“m tehlikeler kar‐ şısında kararlıkla durma azmi ve g“c“ verir. Unutulmamalıdır ki d“nya “zerinde en b“y“k yitimleri, kayıpları, mağlubiyetleri dumura uğratan değer, bellek mekânlarıyla temasa geçen ve yeniden olma imkanı kazanan insanın algısıdır. Bu nedenle in‐ sanın evveliyatına ait kazanımlarla iletişim kurması, kaçınılmaz bir gerekliliktir. Prototipini çizdiği Asım ın niteliklerini belirler‐ ken bu gereklilik “zerinde önemle duran Mehmet Akif, Kılıç Arslan’a, Sultan Selahaddin’e atıfta bulunur ve tarihi olayları doğrudan referans alarak gençliğe seslenir. Böylece Asım ın kendisine inanmasını ve g“venmesini ister; Mehmet Akif e göre inanç, potansiyel g“c“ne ivme kazandıran, insanın umudunu besleyen ve onu çepeçevre saran ruhani bir g“çt“r. Bu ruhani g“ç sayesinde Asım, İslâm´ı kuşatan hüsranı boğacak, demir çemberi göğsünde kırıp parçalayacaktır . Ç“nk“ bu nesil, kendi‐ ni ve toplumu karanlık zamanlardan çıkarıp ışığa açacak kurucu tohumları taşır; aynı zamanda bu tohumu yaşatarak ve çağlar boyunca açımlayarak geleceğe erişecektir. Asım, sosyo‐k“lt“rel alandaki bozulmanın ve ç“r“menin ardından ihtiyaç duyulan insan tipidir; kesin ve net bir ideali 161 YELİZ AKAR vardır: şimdiki zamanın ahvalini dikkate almadan ileriye doğru istikrarlı bir şekilde koşmak. Bu ideal, Asım ın ışığı olacak ve diğer t“m durumların ötesine geçecektir. Akif e göre Asım, ru‐ hunda var olan kıvılcımı kutlu zafer d“ş“ncesiyle besleyerek b“y“k bir “lk“ye dön“şt“recek potansiyele sahiptir. Zorluklar ve sıkıntılar yolu tıkadığı zaman Asım ın sergileyeceği duruştan emin olan Akif, bu neslin bir zırh gibi kuşandığı ahlaki sorumlu‐ luğundan da bahseder. Yok edici bir inisiyatifle yönelen d“şman karşısında boyun eğmeyen Asım, kendine yakışır biçimde dav‐ ranırken m“tecaviz ve m“tegallibe ötekinin amacına ulaşması‐ na engel olma; ihanetten ve iğfalden beslenen t“m m“dahaleleri geri p“sk“rterek direnme çabası içindedir; Âsım’ın nesli… diyordum ya…nesilmiş gerçek; İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek. Rıdvanoğlu : Asım, İslam coğrafyasında yaşayan insanı yabancılaştır‐ maya, köleleştirmeye, umutsuzluğa ram etmeye çalışan yığın‐ laşmış topluluğa karşı başkaldırır ve onuruna sahip çıkar. Onur ve haysiyet, Asım ı geleceğe taşıyan özd“r; en muhkem değeri‐ dir. Bu değerin koruma altına alınması, Asım ı yenilmez ve öl“ms“z kılacaktır. Değerler ihlali, zaman ve mekan tanımadan insan ve toplum hafızasında derin bir körleşme yaratarak zarar verecektir; ç“nk“ namus ve şeref, insanın karakterini, duruşunu belirler. Akif e göre Asım, her koşul ve durumda duruşunu bozmayacak ve başkasının değerler d“nyasını yurtlanmadan kendisi olarak kalacaktır. Kaygı, korku ve panik halinde geri çekilmeden kimliğini onayan, varlığını hissettiren Asım, itibarı‐ nı zedelemeyecek; kuşatılmışlığın, sınırlandırılmışlığın kendisi‐ ni çaresiz bıraktığı zamanlarda bile bir çıkış yolu arayacaktır; Arkadaş, yurdunu alçaklara uğratma sakın, Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın Rıdvanoğlu, : Alıntı metinde Mehmet Akif in vurguladığı Asım ın fiziksel g“c“ değildir; Akif bu neslin içinde taşıdığı enerjiye ve yurt “l‐ 162 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ k“s“ne gönderme yapar. Yurt, Asım ın hafızasında arka fon, basit ve sıradan bir siluet ya da geçiş yeri özelliği göstermez. Yurt/vatan, insana kimlik kazandıran yaşam alanı; anlam ve değer “reterek aidiyet bilinci veren mimetik bir bellektir. Bu bellekle insan, yazgısal bir beraberlik içindedir; bunun farkında olan Akif, Asım a seslenir, çağrı yapar. Ezici bir g“ç halinde “ze‐ rine y“r“yen kitleye karşı toprağına sahip çıkmasını ister; aksi taktirde toprağın yitimiyle beraber kendisi de bir postulaya dön“şecek ve ebediyen yery“z“nden silinecektir. Asım, zama‐ nın sonsuzluğa doğru akıp giden mecrasında haysiyetli bir du‐ ruş sergilemeli; hayasızca akını durdurabilmek için azim ve kararlılıkla m“cadele etmelidir. Ç“nk“ ancak böylesine g“çl“ bir inanmışlık ve adanmışlık hissiyatı, kaotik bir yıkımın eşiğin‐ den çıkıp kurtuluşa erişmesini sağlayacaktır. Asım, bireysel oluş unu tamamıyla silecek ve neslinin geleceğe sağlıklı bir şe‐ kilde akması için öl“m“ hiç teredd“t etmeden soylu bir son olarak kabul edip kuşanacaktır. Bu bir bakıma, Asım ın ruhuna sinen özg“rl“k atılımının durdurulamaz ve engellenemez bir mahiyet taşıdığını gösterir; Asım ın bu enerjisine tanık olan Akif, onun m“cadelesini şöyle ifade eder; Sürü halinde gezerken sayısız tayyare Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler… Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler! Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından Rıdvanoğlu, : Alıntı metinde gör“ld“ğ“ “zere Asım, kutsal “lk“s“yle kendisi arasına aşılmaz mesafeler koymadan yoluna devam etme gayreti içindedir; sürü halinde gezen sayısız tayyarenin baskısına aldırış etmeden, esiri olmadan içindeki gizil g“c“ bes‐ leyip b“y“t“r ve insanlığın hafızasına akan bir kahramanlık hikâyesi yazar. Mermiler, toplar ve t“fekler tarafından istila edilen cephede savaşan Asım, çelik zırhlara sığınmadan, d“ş‐ manın tahakk“mc“ tavrına aldırış etmeden t“m tehditleri ge‐ çersiz kılacak, dirilişi gerçekleştirecektir; ç“nk“ Asım, savaşını gör“nen objelere değil yeniden doğmasını m“mk“n kılan içsel 163 YELİZ AKAR ışığa tutunarak verir. Bu durum, nesnel bir g“çten değil kendine ve m“cadelesine izafe ettiği anlamdan kaynaklanır. Aydınlık bir mecraya doğru adım adım ilerleyen Asım ın bakış açısıyla ivme kazanan savaş, adanmışlığın, inanmışlığın ve azmin ruhunu taşır. Bu bir bakıma en ağır koşullara bile direnen Asım ın yeni‐ den doğmaya hazır olduğunu, kendiliğini ikbale taşıyan b“y“k bir ateşi içselleştirdiğini gösterir. Sonuç olarak; Tanzimat dönemiyle başlayan toplumsal çöz“l“ş“n ve yıkılışın sarsıcı g“c“, Cumhuriyet rejiminin olu‐ şum ser“venine kadar sosyok“lt“rel ve psikososyal yaşam “ze‐ rindeki etkilerini devam ettirir. Böylesine kaotik bir ortam, d“‐ ş“nsel anlamda sanat hayatını etkileyecek ve yazarların duyuş tarzında önemli bir rol oynayacaktır; ç“nk“ sanatçının referans noktalarından biri toplumun yapısına yön veren değişimlerdir. Mehmet Akif Ersoy un eserleri de bu değişimlerden beslenir. Bozgun ve yıkım psikolojisinin bireysel ve toplumsal hafızada neden olacağı çöz“lmeyi yakından görebilen Akif, insanı milli mefkure etrafında toplar, bir araya getirir; dağılan ve parçala‐ nan değerler d“nyasıyla y“zleşmesini sağlar. Dönem insanın bozulan, ç“r“yen ve kokuşan yapısını içten bir ses olarak ifşa ederek onu yeni bir yaşam hamlesine hazırlamak ister ve kutsal bir oluşa yönlendirir; ruhunda var olan kıvılcımı ateşleyerek t“m zaman ve mekânlarda yanacak b“y“k bir meşaleye dön“ş‐ t“r“r. Akif, yaklaşık iki y“z yıldır yenilgi s“reciyle beslenen umutsuzluk ve meskenet duygularıyla çatışma içindedir; ye‐ nilgilerin, kayıpların eşiğinde kalan ve yok oluş mecrasına s“‐ r“klenen insanın ön“nde engel bir g“ç gibi durur. İslam coğraf‐ yasını çepeçevre saran tehlikenin farkında olan Akif, sorun ve kahır yumağına dön“şen insanın yaşam s“recinde kendini gör‐ mesi ve fark etmesi adına önemli bir duraksamadır. Mevcut durumun vehametine kapılmadan çöz“m önerileri “reten Akif, muhayyilesinde bir nesil idealize eder ve bu nesle Asım adını verir. Asım, gelecek “lk“s“n“n değerler d“nyasındaki sembolik açılımıdır. Asım, uzun yıllar s“ren savaş nedeniyle belleğinde oluşan tahribatı onarmalı ve bakış açısına sinen körl“ğ“ yok etmelidir; kökensel bağlarından öd“nçlediği enerjiyle t“m zor 164 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ ve sıkıntılı zamanlarda var olma arzusunu öncelemelidir. Canlı ve dinamik bir karakter taşıyan Asım, bir yığın felaketin ve yı‐ kımın karşısında durmalı; bireysel oluşunu silerek toplumun mevcudiyetini korumalı, geleceğe akmasını sağlamalıdır. Ezici bir g“ç halinde “zerine y“r“yen ve etrafını kuşatan t“m tehdit‐ lere karşı kendisi olarak tepki vermeli; bayrağın, toprağın ve sınırlarının öteki tarafından ihlaline engel olmalıdır. Çağın umutsuzluk ve bedbinlikle ör“l“ algısını kırmalı, teslimiyetçi duyarsızlıktan kendini yalıtarak öz“n“ içeren kökl“ dön“ş“m‐ ler gerçekleştirmelidir. Mehmet Akif, Asım ı sadece cepheden cepheye koşan ve bu doğrultuda çaba gösteren bir insan olarak yansıtmaz; Asım, ahlaki bakımdan g“çl“ vasıflara sahiptir. So‐ rumluluğun, erdemin ve hayanın cismanileşmiş ruhu olmakla birlikte y“celik değerlerini içselleştirerek varlığını nesiller boyu devam ettirecektir; ç“nk“ Mehmet Akif in tasarladığı Asım, za‐ manın sonsuz akışı içinde doğan ve ölen bir beden değil; gele‐ cekteki varoluşumuzun değerler bazlı mitopoetik tohumudur. KAYNAKÇA Aktaş, Şerif . Mehmet Akif ve İnsan . Hece Dergisi, Mehmet Akif Özel Sayısı, : ‐ Doğrul, Ömer Rıza . Safahat.İstanbul: İnkılap‐Aka Kitabevi. Karakoç, Sezai Rıdvanoğlu tı Yayın Dağıtım. Mehmet Akif Ersoy‐ . Mehmed Akif. İstanbul: Diriliş Yay. . Mehmed Akif Ersoy‐Safahat.Elazığ: Ba‐ 165 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… MİLLÎ KİMLİK KAVRAM) ETRAF)NDA ÇANAKKALE RU(U VE BU RU(UN ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDEKİ YANS)MALAR) Sema Özher Koç  ÖZ Fransız İhtilâli ile b“t“n d“nya hak, hukuk, özg“rl“k ve eşitlik gibi kavramlarla b“y“k bir değişim s“recine girer. Böylece . y“zyılda millî kimliğini fark eden uluslar çok‐uluslu imparatorluk yapısından ayrılarak bağımsız devlet kurma çaba‐ sına girer. D“nyadaki Sanayi İnkılâbı ile doğan hammadde ara‐ yışı ile birleşen millî uyanış sebebiyle Osmanlı; Trablusgarp tan Balkanlara, oradan ). D“nya Savaşı ve Kurtuluş Savaşını kapsa‐ yan aşağı yukarı on yıl devam edecek bir savaş s“recinin orta‐ sında bulacaktır kendini. Bu bağlamda Çanakkale cephesinde T“rk subaylarının el‐ de ettiği başarı, ulus devletin temellerini atacak millî ruhun doğduğu yer olacaktır. T“rk “n kolektif ruhunun dirilişinde ve millî kimliğin oluşmasında bir eşik olan Çanakkale, Mehmet Akif in şiirlerinde estetik bir gör“nt“ kazanır. Bu çalışmada Akif in şiirlerinden örnekler verilerek millî kimlik kavramı incelenecektir. Anahtar Sözcükler: Millî kimlik,Çanakkale ruhu, Mehmet Akif, kahramanlık mitosu, şiir çöz“mleme.  Yrd. Doç. Dr., Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Fen‐Edebiyat Fak“ltesi, T“rk Dili ve Edebiyatı Böl“m“. semaozher@yahoo.com; semaozherkoc@osmaniye.edu.tr 167 SEMA ÖZHER KOÇ AROUND THE “NATIONAL IDENDITY” CONCEPT ÇANAKKALE SOUL AND ITS REFLECTS IN THE MEHMET AKİF ERSOY'S POEMS ABSTRACT French Revolution, all over the world enters a major change process with the concepts of right, law, freedom and equality. Thus, in the th century nations which noticed the their national idendity divided from multinational imperial structure and enters the efforts to establish an independent state. After the )ndustrial Revolution, raw material necessity increased and national awakening combined with that. So, Ottomans found itself in the middle of the war about ten years, from Trablusgarp to Balkans, from there to ). World War and The )ndependence War. )n this context, the success of Turkish military officers at the Çanakkale Battle gives the birth of the national soul and that causes the foundation of national state. Çanakkale is a threshold that effects the resurrection of the Turkish collective soul and national idendity and it gains an aesthetic view in the Mehmet Akif's poems. This study will examine the concept of national idendity by giving examples from Akif's poems. Keywords: National )dendıty, Çanakkale Soul, Mehmet Akif, heroic myth, poetry analysis. Giriş: Millî Kimlik Kavramı ve Millî Ruh Bir ideoloji olarak . y“zyılda Avrupa da ortaya çıkan milliyetçilik d“ş“ncesi, beraberinde millet ve yurt toprağı kav‐ ramlarını da “zerinde d“ş“n“len ve sorgulanan bir değer d“ze‐ yine y“kseltmiştir. Ç“nk“ milletin bir anlamda uzamsal boyutta varlığını kesinlemesine olanak sağlayan yurt toprağı sıradan bir kara parçası değil, “tarihi bir toprak”tır. Öyle ki uzun yıllar müşterek” yaşamalarından dolayı millet ile toprak arasında bir bağ oluşur ki 168 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… tarihî bellek ve çağrışımların mekânı haline gelir yurt; bizim bilgelerimizin, … kahramanlarımızın yaşadıkları, çalış‐ tıkları, dua edip savaştıkları yerdir. B“t“n bunlar yurdu yery“‐ z“nde biricik kılar. Nehirleri, denizleri, gölleri, dağları ve kent‐ leriyle kutsal hale gelir yurt –derin ve deruni anlamları sadece sırra matuf olanlar, yani milletin öz‐bilinçli evlatlarınca kavra‐ nabilecek m“barek ve y“ce yerlerdir buralar. Smith : Yurt toprağı ile milleti oluşturan bireyler arasında kuru‐ lan bu tarihsel ilişki ortak bir geçmiş anlayışından ortak bir geleceğe ulaşma amacını doğurur. Millî kimlik, işte bu kolektif bilincin öne s“rd“ğ“ değerler dizgesine sahip ve ortak bir ruhla hareket eden millet denilen topluluğun ortak ruhu biçiminde tanımlanabilir. (obsbawm, bu ortak hareket etme ve hep birlik‐ te geleceğe akma gayesini “tek ve bölünmez” olma ilkesiyle açık‐ lar. (obsbawm : ‐ (obsbawm a göre kutsal ikonlar, rit“eller ya da ortak kolektif pratikler milleti oluşturan cemaate elle tutulur bir gerçeklik kazandırdığı gibi millî ruhu g“çl“ ve diri de tutar. (obsbawm, : Çok‐uluslu bir imparatorluk olan Osmanlı da Yunanlılar, Bulgarlar ve Arnavutlar gibi uluslar kendi kimliğini fark edip bağımsızlık m“cadelesi verdikten çok sonra Osmanlı kendi millî kimliğinin farkına varmıştır. Bu nedenle Balkan Savaşları Os‐ manlı tarihi açısından millet bilincinin farkına varıldığı, Çanak‐ kale ise bu millî bilincin dirildiği yer olacaktır. ). D“nya Savaşında kendi toprakları “zerinde Kafkas, )rak, İran, Mısır, Suriye ve Çanakkale gibi aynı anda pek çok cephede savaşmak zorunda kalan Osmanlı İmparatorluğunun sadece Çanakkale cephesindeki insan kaybı “İngilizler 214.000, Osmanlı kuvvetleri 120.000 kişi” olarak kayıtlara geçmiştir. Tunçay : . Alman kaynaklarına göre bu kayıp M“sl“man‐T“rk tarafı açısından daha da korkunçtur: Ölü ve kayıp toplamı Türk‐ lerin 166.000, İngilizlerin 120.000 ve Fransızların 23.300’dür. Yaralı, hasta ve sakatlar bu hesaba dahil değildir.” Nutku : Bug“n zaferin . yıl dön“m“ kutlanırken hâlâ yeni me‐ zarların bulunması insan kaybının b“y“kl“ğ“n“n kayıtlara ge‐ 169 SEMA ÖZHER KOÇ çenden çok daha fazla olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır. http://www.hurriyet.com.tr/canakkalede‐yeni‐sehitlik‐ bulundu‐ İşte böylesine b“y“k ve kanlı bilançonun T“rk tarihine katkısı T“rk millî kimliğinin fark edilerek milletin kendi kaderini tayin etmek “zere başlatacağı İstiklâl (arbinde ihtiyacı olan başarma inanç ve azmini kendinde bulması olacak‐ tır. ‘Çanakkale Ruhu’nun Mehmet Akif’in Şiirlerindeki Yansımaları: Milletler tarih boyunca göç, âfet ve savaş gibi olağan“st“ zamanlarda edindiği deneyimlerin soylu acılarını duygusal ve entelektüel dayanışmanın kaynağı olarak Smith : kolektif bellek yoluyla geleceğe taşır. Bunun dışında tecr“bele‐ rin başka bir aktarım yolu sanat eserleridir ki kolektif ruhun öne s“r“m“ olarak değerlendirebileceğimiz anonim t“rk“ler bu gruba dahil edilebilir. Savaş atmosferinde insana olağan“st“ bir g“ç ve cesaret kazandıran bu metinler, daha sonraki zamanlar‐ da da aynı ruhsal g“c“n oluşturulmasına olanak sağlar. Özher Koç : Bu, aynı zamanda söz“n g“c“d“r. Tanpınar ın Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Emin ve Nazım (ikmet gibi şiirin hayat ve cemiyetle çok sıkı bir münase‐ beti olmasını, onun gündelik manzumelerini, ihtiyaçlarını, içinde gizli temayülleri ve atılmağa hazırlandığı büyük hedefleri hazır‐ lamasını iste(diği)” zihniyet sahibi sanatçılar arasında yer ver‐ diği Tanpınar : Mehmet Akif, milleti söz“n g“c“yle ortak bir ruh etrafında toplamayı başarmıştır. Tanpınar ın “Bu kudretli adamın bir lâhza kendi içine dönmemiş olması şiirimizin hazin bir talihidir.” Tanpınar : diye de eleştirdiği Akif “…edebiyatın vatanı olduğuna iman edenlerdeniz.” Ersoy :  diyecek ve Safahat ındaki toplam . dizenin tamamını milletin çalışması, iman g“c“n“ arttırması, yoksul insanların sıkıntıları ve ideal bir gelecek projesi gibi sosyal içerikli bir şiir anlayışıyla oluşturacaktır. Akif in sanata böylesine iman ve  Makalede Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara basımı kullanılmıştır. 170 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… inançla bakışı onu, . y“zyılda “lkenin yaşadığı sorunlar karşı‐ sında kolektif bilincin öne s“rd“ğ“ bir değer e dön“şt“recektir. T“rklerin tarih sahnesinde çok uzun zamandan bu yana istiklâllerini muhafaza etmiş olduğunu bilen Akif, Halbuki Av‐ rupa’da bile mebde‐i istiklâli bu kadar eski zamandan başlayan bir millet yoktur. Türk için istiklalsiz hayat kabul edilemez. Tarih de gösteriyor ki Türk, istiklalsiz yaşayamamıştır” diyecek‐ tir. Semiz : den sonra gittikçe artan bir hız ve imanla, İslâm Birliği “lk“s“ne bağlanan Aky“z : Akif, Balkan Savaşları sırasında M“sl“manlara yapılan zul“mler karşısında derin “z“nt“ye kapılarak sahipsiz/ziyasız kalmış evlerde kendisini duyacak bir nefes arayacaktır: “Vefasız yurd! Öz evladın için olsun, vefa yok mu? Neden kalbin kararmış? Bin ocaktan bir ziya yok mu? İlahi, kimsesizlikten bunaldım, aşina yok mu? Vatansız, hânümansız bir garibim… Mülteca yok mu? Bütün yokluk mu her yer? Bari bir “Yok!” der sâda yok mu?” (akkın Sesleri, s. ‐ Akif, “dîniyle, imânıyla, ecdâdıyla, evlâdıyla, hayatıyla, rû‐ huyla, hülâsa herhangi bir ferdi vatanına bağlayabilecek râbıta‐ ların hepsiyle birden bu vatana bağlı adam”dır. Ersoy, : Bu nedenle Balkan Savaşlarında M“sl“man T“rklere yapı‐ lan işkenceler onu derinden etkilemiş; den sonra yazdığı şiirlerinde İslâm “lk“s“n“n yanı sıra vatan ve millet gibi kav‐ ramlara daha çok yer vermeye başlamıştır. Sanatçı, aşağıdaki şiirde Balkanlarda T“rk ve M“sl“man halka yapılan zul“mlere duyduğu tepkiyi şöyle dile getirir: “Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler! “Medeniyet” denilen vahşete la’netler eder, Nice yekpare kesilmiş de sırıtmış dişler! Süngülenmiş, kanı donmuş, nice binlerle beden! Nice başlar, nice kollar ki cüda cisminden! Beşiğinden alınan parçalanan mahlukat! 171 SEMA ÖZHER KOÇ Sonra namusuna kurban edilen bunca hayat! Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler! Göğsü baltayla kırılmış memesiz valideler! Teki binlerce kesik gövdeye ait kümeler: Saç, kulak, el, çene, parmak …Bütün enkaz‐ı beşer! Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından, Canavarlar gibi şişlenmiş nice can!” (akkın Sesleri, ‐ Şiirde “şenaatle oyulmuş gözler”, yekpare kesilmiş de sı‐ rıtmış dişler”, beşiğinden alınan parçalanan” bebekler, “göğsü baltayla kırılmış memesiz valideler” ve “teki binlerce kesik gövde‐ ye ait” insan yığınları öylesine iyi tasvir edilmiştir ki bu korkunç tablo okuyucunun göz“nde b“t“n ayrıntılarıyla tecess“m eder. Böylesine b“y“k zul“m karşısında d“nyanın sessiz kalması ise Batı karşısında Doğu nun çıkaracağı belki en b“y“k derstir Akif e göre. Toplumun geçmişi hatırlamasına olanak sağlayan ibadet‐ haneler, mezarlıklar, köpr“ gibi herkese açık bir mekâna kim‐ lik/kişilik kazandıran eserler k“lt“rel bellek mekânı olarak ad‐ dedilir ki Akif, Balkan coğrafyasında Osmanlı‐T“rk kimliğini temsil eden t“rbelerin yok edilmesine (akkın Sesleri nde “Bari bir hatıra kalsaydı şu toprakta diri…/ Yer yarılmış, yere geçmiş şüheda türbeleri!” (akkın Sesleri, s. diyerek dikkati çeker. Bu k“lt“rel yok oluş s“recinin m“messillerine Akif in çöz“m önerisi “Medeniyyet denilen maskara mahluku görün:/ Tükürün maskeli vicdanına asrın, tükürün!” (akkın Sesleri, s. olacak‐ tır. Balkanlarda edinilen deneyimle medenî Batı nın tanın‐ ması Akif in Çanakkale yi diğer cephelerden farklı olarak b“t“n bir yurt savunması biçiminde değerlendirmesine neden olmuş‐ tur. Mehmet Akif, Çanakkale Cephesinde savaşın kaybedilmesi halinde son vatan toprağının kaybedileceğinin idrakindedir. Bu nedenle Kastamonu da Nasrullah Camiinde verdiği vaazda Sevr 172 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… anlaşması ile ilgili halkı aydınlatırken Anadolu dan başka gide‐ cek toprağımızın olmadığını ısrarla belirtir: … böyle d“şman hesabına çalışarak elimizde kalan şu bir avuç toprağı da verecek olursak, çekilip gitmek için arka tarafta bir karış yerimiz yoktur. Şimdiye kadar d“şmana kaptırdığımız koca koca memle‐ ketlerin halkı hicret edecek yer bulabilmişlerdi. … biz öyle bir akıbete mahkûm olursak başımızı sokacak bir delik bulama‐ yız. Ersoy : Çanakkale, T“rk “n son istinadgâhı dır. Semiz : Bu nedenle S“leymaniye K“rs“s“nde, Bir bu toprak kalıyor dînimizin son yurdu!/ Bu da çiğnendi mi, çiğnendi demek Şer’‐i mübin;” S“leymaniye K“rs“s“nde, s. diyen şâir, bu farkındalıkla Arabistan da k“ç“k bir tren istasyonu olan El‐ muazzam da Eşref Sencer Kuşçubaşı ndan Çanakkale zaferinin kazanıldığı haberini aldığında “nl“ Çanakkale Şehitlerine şii‐ rini yazmadan canını almaması için Allah a dua edecektir. Ç“n‐ k“ bu zafer aynı zamanda b“t“n T“rk ve M“sl“man halklarının itibarının kurtulmasıdır. Yukarıda Çanakkale de teşekk“l ettiği ifade edilen bu ruh, millî ruhtur ki İstiklâl (arbindeErzurum M“dafaa‐i (ukuk Teş‐ kilatı, Trakya‐Paşaeli M“dafaa‐i (ukuk (eyeti Osmaniyesi, Kars Millî İslâm Şûrası, İzmir M“dafaa‐i (ukuk‐ı Osmaniye Cemiyeti gibi teşkilatların doğmasına zemin hazırlamıştır. Semiz : Bu nedenle sanatçı, millî ruhu diri tutmak için halkı s“rekli olarak uyanışa davet edecek, “Artık ey millet‐i merhume, sabah oldu uyan!/ Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan!” (akkın Sesleri, s. diyecektir. Millet uyanmazsa bir daha kendine gelme şansı yoktur. Zira, yeni bir sadmeye artık dayanılmaz;/ Zira, bu sefer uyku ölümdür: Uyanılmaz!” (akkın Sesleri, s. Akif, Safahat ın Fatih K“rs“s“nde adlı kitabında aşağıdaki dize‐ lerle halkı uyanmaya çağırmıştır: “Ey cemaat elverir artık, bu uykudan uyanın, (…) 173 SEMA ÖZHER KOÇ İkinci uyku ne dehşetli bir ölüm, düşünün! Ölüm kolay… Diyebilsek sonunda: “Kurtulduk!” Bu intihar öteden, üç yüz elli milyonluk, Zavallı Âlem‐i İslam için elim olacak!” Fatih K“rs“s“nde, s. Safahat ın Beşinci Kitabı (atıralar da “Ey koca Şark, ey ebedî meskenet!/ Sen de kımıldanmaya bir niyet et.” (atıralar, s. dizeleriyle; Yedinci KitapGölgeler de “Ey millet‐i merhû‐ me, güneş battı… Uyansan!” Gölgeler, s. diyerek aynı çağrı‐ sını s“rd“recektir. Elbette sanatçının burada kast ettiği uyanış tinsel bir aydınlanmadır. Ç“nk“ Akif T“rk‐ İslâm aleminin ceha‐ let, gerilik ve sefaletini tenkit edip ayıplarını y“z“ne vurarak Kaplan : kendine gelmesi için çağrıda bulunur. Akif, milleti uyanmaya çağırırken aydınlara da sorumlu‐ luklar y“kler. Ç“nk“ her millet bu çağa uygun terakki yolunu kendi içinden çıkarmalıdır ki onu başka yerde aramak yersizdir. Bu yolda milleti doğruluk yolunda aydınlatacak olan da ilim ve irfan sahipleridir: “Başka yerlerde taharrîye heveslenmeyiniz. Onu kendinde bulur yükselecek bir millet; Çünkü her noktada taklîd ile sökmez hareket. Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atini; Veriniz hem de mesâinize son sür’atini. Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız; Çünkü milliyeti yok san’atin, ilmin; yalnız, … Bütün edvâr‐ı terakkiyi yarıp geçmek için Kendi “mâhiyyet‐i rûhiyye”niz olsun kılavuz.” S“leymaniye K“rs“s“nde, s. Akif, aydın sınıfını öncelikle Batı yı doğru anlama konu‐ sunda uyarır. Öncelikle aydınlar, her milletin kendine has özel‐ likleri olduğunu bilmeli ve buradan hareketle T“rk milletinin Batı yı örnek alışında da bu ayrımı göz ön“nde bulundurmalı‐ 174 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… dır. Bu bağlamda Batı nın örnek alınacak yanlarını sanatla uğ‐ raşma ve çalışma disiplini olarak belirtir. Sonuç: T“rk milleti, . y“zyılda imparatorluktan millete geçiş s“recinde derin acılar çekmiş ve bu acıları söz“n g“c“ne sığına‐ rak özellikle birer sanatsal yapıt olan şiirlerle insanlığın maşeri vicdanına havale etmiştir. İşte Mehmet Akif, milletin yok oluşla karşı karşıya kaldığı böylesi bir zamanda toplumun öne s“rd“‐ ğ“ bir değer olarak milleti ortak bir ruh etrafında toplamaya çalışmış ve de bunu başarmıştır. Şerif Aktaş ın söylemiyle “im‐ paratorluktan millete geçişte geniş kitlenin zevkini, dilini, yaşama biçimini ve dini duyarlılığını modernitenin dikkatiyle yorumlayıp değerlendirecek kalemlere ihtiyaç vardır. Mehmet Akif eseriyle modern edebiyatımızda böyle bir ihtiyaca cevap vermiştir. Aktaş : İman, vatan sevgisi, çalışmak ve disiplin gibi kavramlar “zerine sanat anlayışını inşa eden Mehmet Akif, Safahat ta top‐ ladığı şiirlerinde daima insana hizmet eder. Ç“nk“ ona göre “Senin mahiyetin hatta meleklerden ulvidir:/ Avâlim sende pin‐ handır, cihanlar sende matvîdir:” İnsan, s. dediği insan me‐ leklerden daha y“cedir. KAYNAKÇA AKTAŞ, Şerif . Milli Edebiyat ‐ , T“rk Edebiyatı Tarihi, C: , TC K“lt“r ve Turizm Bakanlığı Yayınları, Ankara. AKYÜZ, Kenan İnklâp Kitabevi, İstanbul. ERSOY, Mehmet Akif ğaziçi Yayınları, İstanbul. ERSOY, Mehmet Akif kanlığı Yayınları, Ankara. . Batı Tesirinde T“rk Şiiri Antolojisi, . Mehmet Akif Sesleniyor, Bo‐ . Safahat, Diyanet İşleri Baş‐ 175 SEMA ÖZHER KOÇ (OBSBAWM, E. J. . Milletler ve Milliyetçilik, Çev. Osman Akınhay , Ayrıntı Yayınları, . Baskı, İstanbul. KAPLAN, Mehmet . T“rk Edebiyatı Üzerine Araş‐ tırmalar , Dergah Yayınları, . Baskı NUTKU Emrullah Bakış, Özyurt Basımevi. . Çanakkale Şanlı Tarihine Bir ÖZ(ER KOÇ, Sema . Kahramanlık Mitosu‐Varlık Karşıtlığında Çanakkale İçinde Vurdular Beni T“rk“s“ Üzerine Bir Çöz“mleme , SOBİDER, Yıl: , Sayı: , Aralık, s. ‐ . SEMİZ, Yaşar . Millî M“cadele ve Mehmet Akif , Çanakkale den Milli M“cadele ye İstiklal Şairi Mehmet Akif, (az. Yaşar Semiz, Nesrin Karaca, Emine Kısıklı, Mustafa G“neş‐ li , Yakın Plan Yayınları. SM)T(, Anthony D. . Millî Kimlik, Çev. Bahadır Si‐ na Şener , İletişim Yayınları, . Baskı, İstanbul. SM)T(, Philip , K“lt“rel Kuram, Çev. Selime G“zelsarı‐İbrahim G“ndoğdu , Babil Yayınları, İstanbul. TANP)NAR, Ahmet (amdi . Edebiyat Üzerine Ma‐ kaleler, Dergâh Yayınları, . Baskı, İstanbul. http://www.hurriyet.com.tr/canakkalede‐yeni‐sehitlik‐ bulundu‐ ; Erişim: . . 176 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… KİŞİOĞLUNUN TARİ(SEL BİR SESE DÖNÜŞMESİ BAĞLAM)NDA ME(MET AKİF ERSOY Mitat Durmuş* Bildirime Kişioğlunun Tarihsel Bir Sese Dönüşmesi adını verirken başlıktaki tarihsel ses ifadesini bir geçmişlik durumu olarak değil, k“melenmiş bir bilincin karşılığı olarak kullandığımı özellikle belirtmek isterim. Ç“nk“ tarih dediğimiz varlık alanı bir bilince evrildiğinde kendisini geçmiş zaman olmaktan çıkarır. Dolayısıyla Mehmet Akif, bir bilinci kuran kişi olması bakımından geçmiş zamanın adamı değil halde yaşayan, bug“nk“ sorunlarımıza da çöz“mleri olan bir tarihi sestir. Önemle kulak verilmelidir. Bu bakımdan Akif ten yapacağımız alıntılamalardaki ifadeleri içinde bulunduğumuz y“zyıl ile ilinti‐ li olarak d“ş“nmekte yarar olduğunu d“ş“nmekteyim. Ç“nk“ milli bilincimiz içinde yaşadığımız çağda da gölgelenmiş ko‐ numdadır ve tarihsel sese kulaklarımız yine kapanmış durum‐ dadır. Tarihsel sesten kaçabiliriz ancak talihimizden kaçamayız. D“nk“nden daha çok bug“n Akif in söylemlerine ihtiyaç duy‐ maktayız. Bu bildiri metninde cevaplama uğraşısında olacağımız “ç temel konu başlığımız bulunmaktadır. . Tarih Nedir?, . Kişioğlu Tarihsel Sese Nasıl Dön“ş“r?, . Mehmet Akif Ersoy Nasıl Bir Tarihsel Sestir? Tarih, bireyler açısından olduğu gibi uluslar açısından da belleği temsil eder. Belleğin şekillendirilmesindeki özne, insan olmakla birlikte, zamanla insanı şekillendirecek özne de bellek olmaya başlar. Dolayısıyla tarih‐insan ilişkisi karşılıklı bir etki‐ leşim s“recidir. İnsan, kendisini belleğin dışında konumlandı‐ ramadığı gibi, bellek de insan olmadan boşlukta kalır. Kendilik,  Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi, Fen‐Edebiyat Fak“ltesi, T“rk Dili ve Edebi‐ yatı Böl“m“. mithat.durmus@gmail.com 177 SEMA ÖZHER KOÇ insanın boşluktan kurtulmasıdır. Tarih, bizi boşluktan kurtaran kendilik alanlarından biridir. Tarihinden kopan bireyler ve uluslar, ‘ben’ kimim, ‘biz’ kimiz, ‘bizler’ nasıl tanımlanırız sorula‐ rına cevap bulamazlar. Bu cevapsızlık, kimliksizliğin cevabı olur. Dolayısıyla tarihsiz toplumlar, tarifsiz toplumlardır. Tarifi olmayanın kendisi de yok demektir. Bu sebeple tarih, aslında birey ve ulusların ‘var’lık alanıdır. Bireyi ve ulusu tanımlayan, tamamlayan ve kayıtlayan tarih, yalnızca geçmiş zamana bakan göz demek değildir. O, aslında ‘kendi’ne bakmaktır. Yukarıdaki ‐ ben, biz, bizler‐ sorularına cevap bulmak işte bu bakışla ilintili‐ dir. Bu açıdan insan, tarihi kurarken; tarih de insanı kurmuş olur. Doğan Özlem, kaygı ile tarihsellik arasındaki ilişkiyi sorgu‐ ladığı makalesinde; “Tarihi yapan Özne‐İnsan’dır ve Özne‐İnsan tarih tarafından yapılır. (…) Tarihselliğinden ve toplumsallığın‐ dan arınmış bir Özne imkânsızdır.” Doğan, : der. Ç“nk“ insanın bizatihi kendi tarihsel bir varlıktır. Meng“şoğlu, : Tarihini yadsıyan ya da tarihini başka bir bağlama bağla‐ yan, kimliksizleşmeye belli bir zaman sonra da değersizleşmeye mahkûm olur. Tarihçi Arthur Marwick bu değersizleşmeyi başı‐ boşluğa s“r“klenmek olarak şöyle tarif eder: Bir toplumda hiç kimsenin tarih bilmediğini varsaysak g“ndelik hayat neye benzerdi? Böyle bir durumun hayali bile bizi korkutur, ç“nk“ bir toplumun kendi hakkında bilgi sahibi olabilmesi için her şeyden önce kendi tarihini bilmesi gerekir. Nasıl ki belleksiz ve benliksiz bir insan başıboşluğa s“r“klenir‐ se, belleksiz ve benliksiz bir toplum da başıboşluğa s“r“klene‐ cektir. Stuart, : Toplumlar açısından ontolojik bir g“ven alanı olan vatan, insana nasıl mekânsal bir yerlem ve kimlik sağlarsa, tarih de ‐ onunla‐ kolektif bir bilinç oluşturanlara zamansal bir yerlem ve kimlik sağlar. Mekânsal ve zamansal bir yerleme oturan birey ve toplumlar kendilerini kolektif bilinç alanı ile çatışmayan bir kimliğe bağlarlar. Kolektif bilinç alanı, insanın genetik, k“lt“rel ve insani değerlerinin şifrelendiği ve b“t“n öz değerlerinin sak‐ 178 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… landığı alandır. İnsan, yaratılışı gereği içine doğduğu d“nyanın b“t“n sırlarını ve verilerini burada saklar. İnsan, kendileşme uğraşısına girdiğinde durmaksızın bu alanla temas kurmak du‐ rumundadır. Kolektif bilinç alanı, insanoğlunun varlığını geç‐ mişten alarak, hâle taşıyan, kökensel olarak ilk örnek verilerini barındıran dil, soy, vatan, tarih ve inanç değerlerini bellek ka‐ zanlarında hazır tutan bir alandır. Bu alan, insanın korku, kaygı, coşku, umut, sevinç, h“z“n gibi yaşantılarını aynalamasına yar‐ dımcı olur. Dolayısıyla tarih, birey ve toplumların yaşantılarını göre‐ bilecekleri, kendilerini formlaştırırken yönelecekleri ayna işle‐ vine sahiptir. Birey ve toplumlar kendi aynalarının dışında ya‐ nılsatma unsurunu “st“nde taşıyan aynalara baktığında gerçek görsellerini kaybederler. Bu bakımdan tarihsiz toplumlar ve bireyler, talihsiz toplumlar ve bireylerdir, aynada nasıl bir gö‐ r“nt“ ile karşılaşacağı kendisinin değil, aynanın inisiyatifine terk edilmiştir. Tarih, geçmişteki olayların yazıya aktarılması değil bilince aktarılmasıdır. Bilince aktarıl a mayan yaşanmışlıklar geçmiş olarak adlandırılır. Tarihi geçmiş zamanlar kesiti olarak takvimlendirmek tekerr“r edebilirliğine de kapı aralamak olur. Tarihsel ses, farklı bedenlerde aynı ortak duyarlılığı bir hakikat savunucusu olarak dile getiren sestir. Kişioğlu d“nyada aslında bir ses olarak yaşar. Bedenler ve bu bedenlere verilen isimler değişse de değişmeyen hakikat söyleyicilerine tarihsel ses denir. Tarihsel ses olmuş kişiler, unvanları ve sıfatları ile değil, vicdanları ve y“rekleri ile konuştukları için yarına kalma‐ yı başarırlar. Mehmet Akif in )). Meşrutiyet yılları sonrasında söyledikleri ile ondan çok önceki yıllarda yaşamış ve eser ver‐ miş Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi isimlerin aynı ortak söylem biçimlerini benzer duyarlılıklar etrafında örm“ş olmaları tarih‐ sel sesin s“rekliliğini göstermesi açısından önemlidir. İsimler ve bedenler değişmiş olsa da duyumsayış ve söyleyiş benzerlikleri adı anılan isimleri tarihsel bir sese dön“şt“rm“şt“r. Örneğin Namık Kemal in; 179 SEMA ÖZHER KOÇ “Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini Yok mudur kurtaracak baht‐i kara maderini” dizeleri ile Mehmet Akif in; : “Cihan altüst olurken, seyre baktın, öyle durdun da, Bugün bir serserî, bir derbedersin kendi yurdunda!” Ersoy, dizeleri arasındaki anlamsal yakınlık; Ziya Paşa nı; “Gezdim diyar‐ı küfrü beldeler kâşaneler gördüm. Dolaştım mülk‐i İslam’ı bütün viraneler gördüm.” söylemi ile Mehmet Akif in Şarkya da Kişi Hissettiği Nispette Yaşarşiirinde söylediği; yer, Ne görd“n, Şark ı çok gezdin? diyorlar: Görd“ğ“m; Yer Harâb iller; serilmiş hânümanlar; başsız ümmetler; Yıkılmış köprüler; çökmüş kanallar; yolcusuz yollar; Buruşmuş çehreler; tersiz alınlar; işlemez kollar; Bükülmüş beller; incelmiş boyunlar; kaynamaz kanlar; Düşünmez başlar; aldırmaz yürekler; paslı vicdanlar; Tegallübler, esâretler; tehakkümler, mezelletler; Riyâlar; türlü iğrenç ibtilâlar, türlü illetler; Örümcek bağlamış, tütmez ocaklar; yanmış ormanlar; Ekinsiz tarlalar; ot basmış evler; küflü harmanlar; Cemâ’atsiz imamlar; kirli yüzler; secdesiz başlar; “Gazâ” nâmıyle dindaş öldüren bîçâre dindaşlar; Ipıssız âşiyanlar; kimsesiz köyler; çökük damlar; Emek mahrûmu günler; fikr‐i ferdâ bilmez akşamlar!.. Geçerken, ağladım geçtim; dururken, ağladım durdum; Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda başvurdum.” Ersoy, : söylemi, ortak duyarlılığın farklı söz dizilimleri ile aktarılma‐ sından başka bir şey değildir. Aynı yıllarda Ömer Seyfettin ise d“zyazı formunda tarihi bilince aktarma ve tarihsel bir sese dön“şme açısından içinde yaşadığı y“zyılı şöyle betimleyecektir; 180 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… (arap camiler, duvarları yıkılmış medreseler, tenha ve pis sokaklar, siyah ve ahşap evler, hocasız mektepler, babasız çocuklar, yolsuz ve şimendifersiz sahralar, köys“z ovalar, mis‐ kin ve kubbeleri çatlamış tekkeler, sonra y“z binlerce ağzına kadar dolu, kahveler… İşte T“rkiye nin bug“nk“ hâli! D“n harp bitti. Dedelerimizin karış karış kan dökerek al‐ dıkları mukaddes topraklarda şimdi d“şmanlarımızın haçlı bay‐ rakları sallanıyor. İki milyon T“rk esir ve perişan. (er tarafta öks“zler ve dullar s“r“n“yor. T“rkler uykuda… Sanat, ticaret, zenginlik yabancı Avrupalıların yahut (ıristiyanların elinde. Ahlâk bozulmuş. Mazi unutulmuş. Mehmet Akif in tarihsel bir sese nasıl dön“şt“ğ“n“n ce‐ vabı ise içinde yaşadığı y“zyılı anlamakla doğrudan orantılıdır. )). Meşrutiyet dönemindeki olayları ve gelişmeleri görmeden Akif i anlamak kolay değildir elbette. Ç“nk“ Akif, eserlerini özellikle )). Meşrutiyetten sonra vermeye başlamış, bu dönemde etkin olan Osmanlıcılık, İslamcılık, T“rkç“l“k ve Adem‐i Merke‐ ziyetçilik gibi fikir hareketleri içindeki tartışmalara katılmış, yine bu dönemde İslamcılık anlayışını benimsemiş bir şahsiyet olarak bilinir. İslamcılık anlayışını benimsemiş bir şahsiyet olan Meh‐ met Akif, Osmanlı nın içinde bulunduğu ilmiye ve dini sınıftaki kokuşmuşluğu, gericiliği / toplumumuz “zerine d“şen gölgeyi edebiyatımızda en çok eleştiren şair olarak dikkati çeker. Akif in şiirlerini öncesi ve sonrası olarak iki dönem‐ de incelemek gerekir belki de. ten önce yazmış olduğu şiirlerinde Akif i b“y“k bir karamsarlık ve kızgınlık içinde gör“‐ r“z. Şahıs olarak kendisi asla karamsar değildir, ancak halkın, ordu, sivil b“rokrasinin ve Bab‐ı Fetva dediğimiz din kurumla‐ rının kokuşmuşluğu / pörs“m“şl“ğ“ onu gelecek açısından karamsarlığa ittiği gibi geriliğin de amansız d“şmanı yapar. Bu bildiride Yaşar Semiz in Milli M“cadele ve Mehmet Akif http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s / .pdf ET: . . ) başlıklı makalesinden geniş ölç“de yararlanılmıştır. 181 SEMA ÖZHER KOÇ Gericiliği ve cahilliği onun kadar şiddetle eleştiren bir başka şairimiz yok gibidir. “Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun, Onun hesabına birçok hurafe uydurdun Sonra bir de tevekkül sokuşturup araya Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya” Ersoy, Dediği gibi bir başka şiirinde ise; : “Çünkü biz bilmiyoruz dini, evet bilseydik Çare yok gösteremezdik bu kadar sersemlik, Ya açar nazm‐ı Celil’in bakarız yaprağına, Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.” Ersoy, : der. Gericiliği böylesine tenkit ederken, sivil b“rokrasiden kaynaklanan başarısızlıklar karşısında da kızgınlığını, milletin hafızasında gör“lmemiş bir karabasan olarak yer eden Balkan (arbi sırasında yazdığı şiirinde; : Üç beyinsiz kafanın derdine üç milyon halk Bak nasıl doğranıyor? Kalk baba kabrinden kalk!” Ersoy, diyerek haykırır. Mehmet Âkif, Balkan Savaşlarından, Çanakkale direnişine kadar olan dönemde b“y“k bir karamsarlık içerisindedir ve âdeta milletten umudunu kesmiştir. Bunda kuşkusuz Rumeli ve Balkanlardaki Osmanlı topraklarının kaybedilmesi ve bu duru‐ ma yeterince karşı konulamamasına duyduğu tepkinin belirle‐ yici bir rol“ vardır. ten önceki tarihlere ait birçok şiirinde, din adamlarını, aydınları, askerleri, bilim ve devlet adamlarını tahkir ve tezyif edici ifadelerle anmaktadır. Örneğin Süleyma‐ niye Kürsüsünde adlı manzum hikâyesinde şair; “kışla, daire, mektep, medrese, kılıç ve kalem” gibi sembolik kavramlarla ifade ettiği toplumsal sınıfları tam bir bozulma ve ç“r“m“şl“k olarak değerlendirir. Bunlar içinde dini kokuşmuşluk en önde gelenidir. 182 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… Ve Akif de bu kokuşmuşluğu daha te açıkça ifade etmiştir. Onun te söylediklerini ya taşırken yıldır değiş‐ meyen hastalığımızı da vurgulamamız gerekir. “Saltanat namına, din namına bin maskaralık... Ne felâket, ne rezaletti o devrin hâli! Başta bir kukla, bütün milletin istikbali İki üç kuklacının keyfine mahkûm olmuş: (…) Ümmetin hâline baktım ki yürekler yarası, Ne bir ekmek yedirir iş, ne de ekmek parası. Kışla yok, daire yok, medrese yok, mektep yok; Ne kılıç var, ne kalem... Her ne sorarsan, hep yok! (...) Hele ilmiyye bayağıdan da aşağı bir turşu! Bab‐ı Fetva denilen daire, ümmî koğuşu.” Ersoy, : “Ana karnından icazetlidir, ecdada çeker; Yürüsün, bir de sarık, al sana kadı asker! Vükelâ neydi ya? Jurnalcı, müzevvir, adî; Ne Hüdâ korkusu bilmiş, ne utanmış ebedî, Güç okur, hiç yazamaz bir sürü hırsız çetesi... Hani can sağlığıdır doğrusu bundan ötesi!” Ersoy, : Bu “mmi koğuşunun bilinçsel aydınlanma diyeceğimiz Milli M“cadele ve Kuvay‐i Milliye hakkındaki fetvası hepimizin malumudur. Biraz sonra bu konuya da işaret edilecektir. Siyaset, sivil ve askerî b“rokrasi, ordu ve bilim‐eğitim ku‐ rumlarındaki bu bozulmanın yanı sıra halk da her şeye boş vermiş ve vurdumduymaz bir hâldedir: “Yoklayım şimdi avamın da biraz, Nedir efkârı dedim. Hey gidi vurdumduymaz! Öyle dalgın ki, meğer sûrunu İsrafil’in, İşitip, yattığı yerden azıcık silkinsin! Yürüyor, altı çürük toprağa gelmiş, seyyar 183 SEMA ÖZHER KOÇ Bir mezarlık gibi: Her nasiye bir seng‐i mezar! Duymamış kaygı denen duyguyu vicdanında. Okunur her birinin cephe‐i hüsrânında” Ersoy, : Mehmet Âkif, yılına ait bu şiirinde b“t“n toplum ke‐ simleriyle olumsuz ve karamsar bir bakış açısıyla tasvir ettiği milleti, aynı yıllarda kaleme aldığı diğer birçok şiirinde de aynı karamsarlıkla anlatmaya devam edecektir. Bu tarihlere ait şiir‐ lerinin birçoğunda milleti yığın”, “cenaze”, “leş”, “meyyit”, “di‐ lenci”, “yüreksiz” gibi sıfat ve imajlarla birlikte andığı gör“lmek‐ tedir. Örneğin, Hakkın Sesleri adlı kitabındaki şu şiirinde: : “Ey dipdirimeyyit! “İki el bir baş içindir” Davransana... Eller de senin baş da senindir! His yok, hareket yok, acı yok...Leşmi kesildin? Hayret veriyorsun sen bana... Sen böyle değildin.” Ersoy, Aynı kitapta yer alan bir başka şiirde yine leş imajıyla karşılaşıyoruz: “Ey millet, uyan! Cehline kurban gidiyorsun! İslam’ı da “Batsın!” diye tutmuş, yediyorsun! Allah’tan utan! Bari bırak dini elinden... GirLEŞgibi topraklara kendin, gireceksen!” Ersoy, der. : ‐ yıllarında yayımlanan Fatih Kürsüsünde adlı eserinde şair, millet için yine “leş” ve “cenaze” imajını kullanır. Damarlarındaki kan âdeta irinleşmiş tir ve b“t“n“yle İslam d“nyası bir yığın leş ten ibarettir. Milletlerin içindeki yeri di‐ lenci mevkii dir. Sadece g“n“ kurtarmak için şeref, şan, şehamet, din, iman, vatan, hiss‐i hamiyet, hak, vicdan... gibi b“t“n mukaddeslerini terk etmiştir: “Zaman zaman görülen ahiret kılıklı diyar; Cenazeden o kadar farkı olmayan canlar; Damarda seyri belirsiz, irinleşen kanlar; Sürünmeler, geberip gitmeler, rezaletler (...) 184 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… Dilencilikle yaşar der‐be‐der hükûmetler; Esaretiyle mübahî zavallı milletler; Harabeler, çamur evler, çamurdan insanlar (...) Hurafeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar; Mezar mezar dolaşıp hasta baktıran sağlar... (…) Bir baksana gökler uyanık, yer uyanıktır; Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır.” Ersoy, : Bilinç yitimine bağlı gölgenin, b“t“n yoğunluğu ile y“zyılı kuşatmış olması Akif in söylemlerini bir çığlık olarak y“zyıla akıtacaktır. Mehmet Âkif in millet hakkındaki bu olumsuz bakışının değişmeye başladığını, Hatıralar adlı kitabındaki bazı şiirlerde görmeye başlıyoruz. Ç“nk“ Mondros M“tarekesi nin imzalan‐ ması ile birlikte son M“sl“man T“rk Devleti nin de parçalanmak istendiğini anlayan Anadolu halkı bu duruma engel olabilmek için M“tareke nin imzalanmasının daha ilk haftasında Anado‐ lu da resmen olmasa da fiilen Trakya‐Paşaeli M“dafaa‐i (ukuk (eyeti Osmaniyesi, İzmir M“dafaa‐i (ukuk‐ı Osmaniye Cemiyeti gibi teşkilatları oluşturmuş, birbirinden bağımsız olarak faaliyet gösteren milli direniş teşkilatları birleştirilerek milli bir kuvvet ve bilinç kendini göstermeye başlamıştır. Bu bilincin bir yansıması olarak tehdit ve tehlikeden an‐ cak milletin azim ve kararlılığı ile kurtulunacağı vurgulanır. Anadolu da bu gelişmeler olurken Akif, işgal edilmiş olan İstan‐ bul daki olayları yaşamaktadır ve b“y“k bir ıstırap çekmekte‐ dir. (ele bazı kişilerin Anadolu da başlamış olan Milli M“cade‐ leye saldırmalarına hiç tahamm“l edemez ve bu kanaatte olan‐ lara ciddi anlamda tepki duyar. Onun bu yöndeki bir tepkisini Kurun Gazetesi başyazarı Asım Us şöyle naklediyor. Yaşar Semiz, Millî M“cadele ve Mehmet Âkif, http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s / .pdf ET: . . 185 SEMA ÖZHER KOÇ Anadolu hareketinin ilk başladığı sıralarda idi. Bir g“n Bab‐ı ali caddesinde Sebil‐“rreşad idarehanesinde birkaç kişi konuşuyordu. (azirundan biri Anadolu hareketinin bir İttihatçı‐ lık eseri olduğunu söyledi. O zamana kadar d“ş“nceli bir tavır içinde hemen hiçbir şey söylemeyen merhum Akif, birdenbire heyecanlandı; bu söz“ söyleyene dönerek: ‐(ayır; artık buna da İttihatçılık denemez. Bu memleket meselesidir. Buna herkes el birliğiyle sarılmalıdır. Akif in İstanbul da bulunduğu s“re içinde en çok canını sıkan konulardan biri de hiç ş“phesiz bazı basın ve aydın z“m‐ relerinin Mandaterlik istemesidir. Endişesi mandaterliğin gerçekleşeceği d“ş“ncesinden değil fakat bu t“r fikirlerin Ana‐ dolu da başlamış olan milli bilinci / gölgeden aydınlığa evirilen d“ş“n d“nyasını kıracağı korkusundandır. Akif, memleketin “zerine başkaca gölgeler d“şmeden, bu aydınlanmanın s“rekliliğini sağlamak için Şubat de Balı‐ kesir e Milli M“cadeleden yana tavır koyduğunu göstermek amacıyla gider. Bu Mehmet Akif in Milli M“cadeleye fiili katılı‐ mıdır. Yani ilk direnişin Ayvalık ta başlamasından ay sonra Akif, Milli M“cadele saflarındadır. Mehmet Akif in yakın dostu ve Sebil‐“rreşad mecmuası‐ nın sahibi Eşref Edip, Akif in Balıkesir e gidişini şöyle nakledili‐ yor. B“t“n o “mitsizlik içinde Üstad bir an f“tura d“şmedi. O bu milletin istiklalsiz kalacağını hatırına bile getirmiyordu. Ay‐ valık ta, Balıkesir de başlayan hareket‐i milliyenin mutlaka b“‐ y“yeceğine, b“t“n memlekete yayılacağına imanı vardı. O taraf‐ tarda bir avuç kahramanın m“dafaası, bu g“zel topraklar için canlarını siper etmesi Üstad “zerinde b“y“k tesir husule getir‐ mişti. ‐Bir g“n baktım, idarehaneye çok heyecanlı geldi: ‐(aydi hazırlan, gidiyoruz, dedi. 186 ‐Nereye? “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… ‐(areket‐i milliyenin başladığı cepheye. Artık burada du‐ ramıyorum dedi. Balıkesir Cephesi nde milli m“dafaayı bizzat gören ve Mil‐ li M“cadele yi b“y“k bir gaza telakki eden Mehmet Akif, bura‐ da son derece heyecanlanarak “zafer yolu bu yoldur” demekten kendisini alamaz.Bu tarihten sonra M. Akif i Milli M“cadele içinde bir Kuvay‐i Milliyeci olarak gör“r“z. Zaganos Paşa Ca‐ minde halka seslenen Akif; Biliyorsunuz d“şman aramıza asırlardan beri böl“c“‐ l“k‐tefrika‐tohumlarını ekti ve meyvelerini de topladı. Eğer M“sl“manlar yaşamak istiyorlarsa, cemaat arasında dargınlığa, k“sk“nl“ğe, böl“c“ “ğe yol açacak en önemsiz gibi gör“nen söz ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Tabii, varlıklarını s“rd“rmek İSTEMİYORLARSA, buna bir diyeceğimiz olmaz. Zira, Allah ko‐ rusun hayat hakkımızı kaybettiğimiz g“n, insanlığımızı da unutmamız gerekecek. Ç“nk“ bizi tutsak edenler, hayvanlara yaptıkları muamelenin aynısını bize de yapacaklar. Vaazı devamında: Bu hareketin, bu hizmetin sadece din ve vatan savunma‐ sına yönelik olduğu, dost ve d“şman tarafından tamamen anla‐ şılmalıdır. Yani bu m“cadelenin herhangi bir çıkar için yapılma‐ dığını, en yakınımızdaki ile en uzaktaki dahi bilmelidir. Bu gö‐ r“n“m“ sarsacak en ufak bir söz veya davranış hoş karşılan‐ mamalıdır. Ç“nk“ hepimizin amacı birdir ve bellidir. Amacı, hedefinden saptırma yolunda yapılacak bir girişim, ‐Allah koru‐ sun birliğimizi zedeleyebilir. (epimizin bir vatan borcu, bir dini borcumuz vardır ki, onu ifa etme hususunda ufacık bir ihmal bile caiz değildir. Bu konuda hiçbirimiz köşemize çekilip seyirci kalamayız. Ç“nk“ d“şman kapıya dayanmış ve namusumuzu çiğnemek istiyor. Bu namert saldırıya karşı koymak, kadın‐ erkek, çoluk‐çocuk, genç‐yaşlı her fert için farz‐ı ayn olduğu, bir an bile unutulmamalıdır. Mehmet Akif in Şubat tarihinde Zağanos Paşa Camii nde yaptığı bu konuşmanın tam metni için bak: (asan Boşnakoğlu, İstiklâl Marşı Şairi‐ mizin İstiklâl Harbindeki Vaazları, Er‐Tu Matbaası, İst. , s. ‐ 187 SEMA ÖZHER KOÇ deyip birkaç g“n daha Balıkesir de kaldıktan sonra İstanbul a dönd“ğ“nde İngiliz kuklası haline gelmiş Damat Ferit h“k“meti ve onun yanlı basınınınyönlendirmesi ile Mayıs tarihin‐ de başkâtibi bulunduğu Dar“l (ikmet‐“l İslamiye deki görevine son verilir. Mehmet Akif, İstanbul da iken son Osmanlı Meclis‐i Mebusanı Mart de İngilizler tarafından basılarak dağı‐ tılmış, İstanbul fiilen de işgal edilmiş, şehir karamsar bir havaya b“r“nm“şt“r. İşgal kısa zamanda dayanılmaz bir hal almıştır. İstanbul da bu gelişmeler olurken yaklaşık , ay sonra Ni‐ san g“n“ Ankara da da B“y“k Millet Meclisi açılmıştır. B“y“k Millet Meclisi adına Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa tarafından b“t“n T“rk milletine hitaben yayınlanan beyanna‐ mede birlik ve beraberlik konusu “zerinde durulmuş ve Allah ın rahmet ve yardımı talep edilmiştir. Bu gelişmeler olurken Mehmet Akif de artık İstanbul da kalmanın milli birlik ve beraberliğe bir yarar sağlamayacağı kanaatine vararak Anadolu ya geçmeye karar verir. Akif, Ankara ya gidiş kararını yakın arkadaşı Eşref Edip e şu sözlerle açıklar. Artık burada duracak zaman değildir. Gidip çalışmak la‐ zım. Bizim tarafımızdan halkı tenvire ihtiyaç varmış, çağırıyor‐ lar. Mutlaka gitmeliyiz. Ben yarın Ankara ya hareket ediyorum. (iç kimsenin haberi olmasın. Sen de idarehanenin işlerini derle topla Sebil‐“rreşad klişesini al arkamdan gel. İştirak edenlerle de temas et, (arekât‐i Milliye aleyhinde bir halt etmesinler. Edip, : Akif in bu ifadeleri bize Anadolu ya geçmesi için Anka‐ ra dan bir davet aldığını d“ş“nd“rmektedir. Nitekim Eşref Edip yıl sonra de bu olaya açıklık getirerek hadiseyi şöyle nakletmektedir. Nisan ayı içinde, Ankara da B“y“k Millet Geniş bilgi için bkz.:B. Zakir Avşar, “Siyasal İletişim Bağlamında Bir Biyog‐ rafi Çalışması: Mehmet Akif Ersoy”, Gazi Üniversitesi İletişim Fak“ltesi, İle‐ tişim Kuram ve Araştırma Dergisi, S. / Spring,Bahar 188 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… Meclisi için son hazırlıklar yapılırken Sebil‐“rreşat idarehanesi‐ ne Ali Ş“kr“ Bey gelir. ‐ (aydi, hazırlanınız, gidiyoruz! der. ‐ Nereye? diye sorarlar. Ali Ş“kr“ şu cevabı verir: ‐ Ankara ya. Oradan sizi çağırıyorlar. Mustafa Kemal Paşa sizi bekliyor. Sebil‐“rreşat ın Ankara da neşrini istiyor. der. Akif, Mustafa Kemal in bu davetine can‐ı gön“lden katıla‐ cağına bildirir ve Nisan ının ikinci yarısında yaşındaki oğlu Emin ve Ali Ş“kr“ Beyle birlikte Alemdağ, İnebolu, İzmit, Geyve ve Eskişehir yolunu takip ederek Ankara ya gider. Mustafa Kemal, Meclisin ön“nde Akif i karşılar ve “Sizi bekliyordum tam zamanında geldiniz.”der. Akif, Ankara ya geldi‐ ğinde İstanbul (“k“meti İngilizlerin de yönlendirmesi ile dö‐ nemin Şeh“lislamı D“rrizade Abdullah a Nisan de bir fetva yayınlatır ve bu fetvada Anadolu da Milli M“cadeleyi baş‐ latan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını (alife ve Sultana karşı isyan eden asi, serkeş, hak yolundan ayrılmışlar olarak tanım‐ lar. (alkın bu konudaki direncini kırmak isterler. Osmanlı nın son zamanlarındaki dini kokuşmuşluğunu göstermesi açısından bu hadise son derece önemlidir. Şeyh“lislamınıza İngilizler fet‐ va yazdırabiliyor. Bundan daha çirkin bir kokuşmuşluk örneği gösterilebilir mi?.. Fetva, birçok yerde etkili olmuş halk “zerine yeni gölgeler d“ş“r“lmeye başlanmıştır. Bunun “zerine Akif, önce Eskişehir e sonra ise Ankara ya geleli hen“z g“n olmadan oğlu Emin le birlikte Burdur a gitmiştir. Burdur da halka yaptığı konuşmayı oğlu Emin şöyle aktarmaktadır: Fazla bağırdığı zaman sertleşen g“r sesiyle konuşuyor, çok heyecanlı olduğu hareketlerinden belli oluyordu. İzmir ha‐ valisinden sızan kara haberleri, vatandaşlarımıza yapılan işken‐ ce ve hakaretleri, m“levves çizmeler altında çiğnenen tarihi ve 189 SEMA ÖZHER KOÇ ilahi mabetlerimizi öyle yanık bir dille ifade ediyor, bu facianın y“rekler acısı durumunu öyle acı bir dille tarif ediyordu ki, b“‐ t“n halk galeyana gelmişti. D“rrizade nin fetvası Konya da da etkisini göstermiş halk Milli M“cadeleye karşı olumsuz bir tutum içine girmiştir. Bunun “zerine Akif, Mayıs de de Konya ya gider. Akif in Kon‐ ya daki konuşmalarına ilişkin bilgiyi de yine oğlu Emin den öğ‐ reniyoruz: “Babam Konya’da Kuva‐yı Milliyeyi takviye edebilecek gönüllü kafilelerini çoğaltmak, bu yol uğrunda milletin gönlünde heyecanlar yaratmak maksadıyla nutuklar söyledi. Konferanslar verdi. Kalabalık insan kitleleri onu huşu içinde dinliyor, sözlerine hak veriyorlardı.” Ersoy, : (en“z kendisi Konya da iken Burdur milletvekilinin istifa etmesi “zerine Akif, B.M.M. Reisi Mustafa Kemal in isteği doğrultusunda Burdur Milletvekili olur. Akif in Meclise girişi de böyle bir s“reçte gerçekleşmiştir. Akif, Ankara ya dönd“kten kısa bir zaman sonra da Kastamonu ya gider. Kastamonu ya gitmeden bir g“n önce Sebil‐“rreşat dergi‐ si de Kastamonu da yayınlanmaya başlamıştır. Mehmet Akif in Kastamonu Nasrullah Camiindeki konuşması da milli birliğin kurulması gerekliliği “zerinedir. Konuşma metni Sebil‐“rreşat dergisinde sayfa olarak yayımlanır. Konuşma çok uzun ol‐ masına karşın şu ifadeleri aktarmadan geçmek istemiyorum. “Milletler topla, tüfekle, zırhla, ordularla, teyyarelerle yı‐ kılmıyor, yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki rabıtalar çözüle‐ rek herkes kendi başının derdine, kendi havasına düştüğü zaman yıkılır.” Semiz‐Akandere, : der. Yine bu konuşmasında d“şmanın yerli işbirlikçilerle be‐ raber hareket ettiğinden, Osmanlı döneminde Şam, Kud“s, Ye‐ men in elimizden böylece çıktığından, Milli M“cadelede de G“‐ neydoğu Anadolu, Adapazarı, D“zce, Yozgat, Konya, Biga isyan‐ larının çıkışında aynı yöntemlerin kullanıldığından bahseder ve Sevr Antlaşmasının böl“c“ faaliyetlerine dikkati çekerek; Emin Ersoy, Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz”, Millet Mecmuası, S. , Şubat 190 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… Artık kime hizmet ettiğimizi, kimin hesabına birbirimizin gırtlağına sarıldığımızı anlamak zamanı zannediyorum ki gel‐ miştir... Ç“nk“ böyle d“şman hesabına çalışarak elimizde kalan şu bir avuç toprağı da verecek olursak çekilip gitmek için arka tarafta bir karış toprağımız yoktur. … Bir kısım halkın ve ay‐ dın d“ş“ncelerin aksine d“şmanlarımızın bizden istediğinin herhangi bir vilayet veya sancak değil, doğrudan doğruya başı‐ mız, boynumuz, hayatımız, saltanatımız, devletimiz, hilafetimiz, dinimiz, namusumuz ve imanımız olduğu bellidir. … Göz“n“z“ açınız ve iyice biliniz ki artık dinimizi, imanımızı, ırzımızı, na‐ musumuzu, çoluğumuzu, çocuğumuzu barındırabilmek için arkamızda hiçbir yer kalmamıştır. Şayet d“şmanların hilelerine, tezvirlerine, yalanlarına kapılarak birbirimize girmekte, birbi‐ rimizin kanını içmekte bir m“ddet daha devam edecek olursak, vatan toprağı ayaklar altında çiğnenip gidecektir. Semiz‐ Akandere, : Bu konuşma metninde vurgu yapılan d“ş“ncenin İstiklal Marşımızda; “Arkadaş! Yurduma……alçakları uğratma, sa‐ kın.” şeklinde dön“şt“r“ld“ğ“n“ de göreceğiz. Balıkesir deki konuşmasına bir şiirle başlayan Akif, bura‐ daki konuşmasını da Balkan Savaşları sırasında yazdığı şu şiirle bitirir: “Müslüman yurdunu her yerde felaket vurdu; Bir bu toprak kalıyor dinimizin son yurdu. O da çiğnendi mi, çiğnendi demek din‐i mübin. Hakisar eyleme Yarab onu olsun!” Ersoy, : Nasrullah Camiindeki bu konuşma Anadolu nun pek çok vilayetinde b“y“k heyecanlar uyandırır. İlk heyecan Diyarba‐ kır dan gelir. Daha sonra Erzurum, Kars, Maraş gibi ilerde de bu konuşmanın olumlu sonuçları elde edilir. Mehmet Akif yaklaşık iki ay Kastamonu da kaldıktan sonra )lgaz ın karakışında dağ yolunu y“r“yerek Ankara ya geri döner ve İstiklalimizin marşı‐ nın da yazıldığı Tacceddin Dergahına yerleşerek, Ankara halkını ve aydınını memleketin durumu ve ordusu hakkında bilgilendi‐ 191 SEMA ÖZHER KOÇ rir. Mustafa Kemal, Akif in Kastamonu daki konuşması için şun‐ ları söyler: Kastamonu daki vatan‐perverane mesainizden çok memnun oldum. Serv Muahedesi nin memleket için ne feci bir idam h“km“ olduğunu Sebil‐“rreşat kadar hiçbir gazete mem‐ lekete neşredemedi. Manevi cephemizin kuvvetlenmesine Sebil‐ “rreşatın b“y“k katkısı oldu. Size bilhassa teşekk“r ederim. B“t“n bu çabalara rağmen “lkenin geleceği açısından zor g“nler yaşanıyor, ızdıraplı g“nler arka arkaya sıralanıyordu. Çok az sayıdaki insandan başka herkesin morali bozulmuş, “mitler t“kenmeye y“z tutmuştu. Nasıl t“kenmesin ki. Batıda İngilizlerin tam desteğini alan Yunanlılar hiçbir zaman unutul‐ ması m“mk“n olmayan pervasız vahşetler yaparak ilerliyor, g“ney illerimizde Fransız destekli Ermeni Çeteleri, doğuda Er‐ meniler adeta dehşet saçıyor; bu arada İstanbul (“k“metinin telkin ve fetvaları karşısında ne yapacağını bilmeyen ve aldanan gariban Anadolu insanı bazı şaşkınların oyununa kurban gide‐ rek Anadolu nun çeşitli yerlerinde başlattıkları iç isyanlarla ortalığı kasıp kavuruyorlardı. Böyle bir ortamda Yunan orduları Temmuz de Osmanlı Devleti nin ilk başkenti Bursa yı işgal ederler. Yakılan, yıkılan yerlerin dışında t“rbelerin de ayaklar altına alınması özellikle Orhan Gazi t“rbesinin ayaklar altına alınması b“t“n yurtta b“y“k “z“nt“lerle karşılanır. Akif, Ankara dönemi şiirleri dediğimiz B“lb“l isimli şiirini bu “z“nt“lerle yazar. “Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin. Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin? Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı, Serapa, Garba çiğnettim de çıktım hâk‐i ecdâdı! Hayalimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu, Salahaddin‐i Eyyubi’lerin, Fatih’lerin yurdu. Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman’ın; Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın! 192 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun; O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun! Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden Yıldırım Hân’ın; Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri Orhan’ın! Ne heybettir ki: vahdet‐gâhı dînin devrilip, taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş! Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın! Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem‐gâhında nâ‐mahrem... Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâ‐ tem!”(Ersoy, : ‐ Sinirlerin iyice gerildiği, “mitle “mitsizliğin birbirine ka‐ rışmaya başladığı bir zamanda y“reklere su serpen iki sevindi‐ rici haber arka arkaya gelir. Bunlardan birincisi, Doğu da Erme‐ nilere karşı kazanılan zafer, diğeri de Yunanlıların Batı da baş‐ lattıkları saldırıyı durdurmayı başaran ). İnön“ Zaferi dir. Akif,S“leymaniye K“rs“s“nde, diğer kurumlarla birlikte bozulmuş ve ç“r“m“ş olarak gösterdiği ordu ve milleti “Muaz‐ zam ordumuzun en muazzam evladı” olarak nitelendirmeye de böylece yönelir. Bu muazzam ordu Mustafa Kemal in ordusu Kuvay‐i Milliyedir. Karanlıktan aydınlığa ulaşan milletin evlatla‐ rını M. Akif, sonraki yıllarda yazacağı Çanakkale direnişini ger‐ çekleştiren askerlerin dilinden, şu dizelerle verir ki bu tarihte d“şman orduları Ankara ya doğru gelmeye başladığı bir zamana denk gelir. “‐Korkma! (…) Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa; Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa; Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar, Aşıp da kaplasa afakı bir kızıl sârsar; 193 SEMA ÖZHER KOÇ Değil mi cephemizin sinesinde iman bir, Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir; Değil mi sinede birdir vuran yürek... Yılmaz! Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz!” (Ersoy, 1990: 45329) Bu cephe sarsılmaz ç“nk“ bu y“rekler gökle barışık ya‐ şamaya alışmıştır bir kere. Kendi çağına bir çığlık olarak akan Mehmet Akif Ersoy u istiklal bilincimizi yeniden sağaltıma sok‐ muş olması ve tarihsel bir ses olarak gök kubbede duyacak ku‐ laklara, hissedecek vicdanlara söz“n“ emanet ederek ayrılmış olması dolayısıyla minnet ve rahmetle anıyor, sabrınız için te‐ şekk“r ediyorum. KAYNAKÇA Doğan Özlem, Kaygı ve Tarihsellik , Doğubatı, s. , Şubat‐ Mart‐Nisan , s. Emin Ersoy, Anlaşıldı ki Mustafa Sagir Bir (ain ve Casus‐ tu. Mustafa Kemal Paşa yı Öld“rmek İçin Ankara ya Gelmişti , Millet Mecmuası, S. , Mart , s. Emin Ersoy, Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz , Millet Mecmuası, S. , Şubat Eşref Edip, Mehmet Akif (ayatı‐Eserleri, İst. , s. Geniş bilgi için bkz.: B. Zakir Avşar, Siyasal İletişim Bağ‐ lamında Bir Biyografi Çalışması: Mehmet Akif Ersoy , Gazi Üni‐ versitesi İletişim Fak“ltesi, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi, S. / Spring, Bahar (asan Boşnakoğlu, İstiklâl Marşı Şairimizin İstiklâl (ar‐ bindeki Vaazları, Er‐Tu Matbaası, İst. , s. ‐ Mehmet Akif Ersoy, Safahat Edisyon Kritik, hzl.: Ertuğrul D“zdağ , KBY, Ankara , s. Ömer Seyfettin, Ticaret ve Nasip , B“t“n Eserleri Makale‐ leri , hzl.: (“lya Argunşah , Dergâh Yay., İst. , s. 194 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… Stuart Sım, Derrida ve Tarihin Sonu, çev.: Kaan (. Ökten , Everest Yay., İst. , s. den aktarma ile. İst. Takiyeddin Meng“şoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi, , s. Yaşar Semiz ‐Osman Akandere, Milli M“cadele de Meh‐ met Akif Ersoy Bey in Faaliyetleri , Atat“rk Araştırma Merkezi Dergisi, S. , Kasım , s. Yaşar Semiz in Milli M“cadele ve Mehmet Akif http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s / .pdf ET: . . 195 “MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN… Beşinci Oturum Mart Cumartesi l Oturum Başkanı Prof. Dr. Ertuğrul Yaman 197 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ M. Fatih Kanter ÖZ Sanatçılar toplumsal bilinci uyandırmakla görevli seçilmiş kişilerdir. Bu seçilmişlik onları farklı bir sorumluluğa sahip kı‐ lar. T“rk milletinin varlık alanından silinmek istendiği sıralarda da bu sorumlulukla harekete eden aydınlar yazdıkları eserlerle bilinç oluşturmak isterler. Mehmet Akif Ersoy da T“rk milleti‐ nin varoluş savaşında eserleriyle topluma yol gösterici bir ko‐ num “stlenir. Şiirlerinde özellikle kolektif aidiyet “zerinden bir toplumsal bir bilinçlenme oluşturmayı amaçlar. Toplumsal aidi‐ yeti ise kimliği oluşturan göstergeler aracılığıyla metin d“zle‐ mine taşır. Bunlar: Dil bilinci, tarih bilinci, millet olma bilinci, yurt bilinci ve ortak inanç/din bilincidir. Anahtar Sözcükler: Mehmet Akif Ersoy, Kolektif aidiyet, Dil bilinci, tarih bilinci, millet olma bilinci, yurt bilinci, ortak inanç/din bilinci Giriş Kolektif aidiyet, varlığın toplumsal olarak devamı anlamı‐ nı taşır. Bu aidiyet, bireyin toplumla özdeşleşerek topyekûn varlığını geleceğe taşıma ortaklığında hayatiyet kazanır. Dolayı‐ sıyla varlık alanına yapılan saldırılar karşısında benliğini du‐ yumsayan millet, kimliğini oluşturan yapıya doğru bilinçli bir yönelim gerçekleştirir. İşte bu yönelimin gerçekleşmesinde devrin aydınları önc“ rol oynarlar. Zira onlar Ramazan Kork‐ maz ın söz“ne atfen; “bu toprağın yüzüne sinen anlamı okumayı”  Doç. Dr., Ahi Evran Üniversitesi Fen‐Edebiyat Fak“ltesi T“rk Dili ve Edebi‐ yatı Böl“m“. fatih.kanter@hotmail.com 199 M. FATİH KANTER bilen insanlardır. Mehmet Akif Ersoy da yaşadığı dönemde top‐ rağın y“z“ne sinen trajik anlamı ve çığlığı derinden hissederek eserlerine yansıtır. Dönem sanatkârlarının ortak özelliği bu toprakları vatan bilinciyle sahiplenmenin nasıl bir aidiyet gerektirdiğini kimlik d“zlemine taşımalarıdır. Kolektif kimliği bu aidiyet göstergeleri “zerinden okuyan ve aktaran sanatkârlar öncelikli olarak varlık alanına yapılan saldırı karşısında toplumsal uyanış için kutsal bir çağrıda bulunurlar. Varlığın Savunusu yahut Toplumsal Ben’in Kendini Farkedişi Çanakkale Savaşı ve ardından başlayan Kurtuluş Savaşı sırasında T“rk milletinin varlık‐yokluk m“cadelesi toplumsal bilinçlenme s“recini de beraberinde getirir. Bu bilinç toplumsal refleksin eyleme dön“ş“m“ olarak da gör“lebilir. Zira yurdu, ırzı, dini, bayrağı, dili yok edilmeye çalışılan T“rk milleti, millî bir uyanış yaşamış ve cepheden cepheye koşmuştur. Ruhundaki bağımsızlık duygusunu bilinç seviyesine çıkaran bu durum Akif in Âsım şiirinde; “Doğduğumdan beridir âşığım istiklâle/ Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle/ yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?/ Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boy‐ num.” Ersoy : dizelerinde dile getirilir. Bireysel ba‐ ğımsızlığı milletin bağımsızlığıyla özdeş hale getiren bu bilinç, milletin de tek tek duyumsadığı ve ortak paydada birleştiği çıkış noktası olur. Bu nokta, öteki nin ben e bakışını algılayan milletin durumunu da gösterir. Zira T“rk milletini yok saymak isteyen öteki, farkındalık ve bilinç oluşturacak bir karşıtlıktadır. Benlik algısı, ancak kendilik değerleri yok sayılan ve var‐ lığı yok edilmek istenen birey ve toplumlarda refleksif bir tavır biçiminde ortaya çıkar. Mehmet Akif Ersoy, Osmanlı Devleti ve Şark toplumlarının bir korku imparatorluğu oluşturarak var‐ lık alanının sınırlarını bilemeyen halkı sindirdiğini de belirtir. Dolayısıyla İmparatorluğun ya da genel anlamda İslâm milleti‐ nin yok edilmek istenmesi bu bilinci zorunlu olarak tetikler. Akif, bundan önceki durumu ise; “Neslim ürkekmiş, evet, yoktu ki 200 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ ürkütmeyeni” Ersoy : ve “Sonra, dörtyüz bu kadar milyon adam, hepsi cebîn” Ersoy : dizelerinde dile getirir. Korku k“lt“r“ ile yönetilen ve kendilik değerlerini unu‐ tan toplum, ancak kendi varlığına karşı yapılan saldırıda tavır geliştirir. Bastırılmış duygularını ancak öteki algılamasıyla bi‐ linç seviyesine çıkaran T“rk milleti böylelikle kendini var eden değerleri savunmaya başlar. Benliğini algılayan her birey kolektif olarak kimliğin oluş‐ turan değerlere doğru yönelir. Bu değerlere yönelimde ise ay‐ dın bilinci taşıyan sanatkârların eserleri rehber görevi gör“rler. Mehmet Akif Ersoy da kolektif aidiyetin göstergelerini bu bağ‐ lamda şiirlerine taşır. Bu göstergeler: Dil bilinci, tarih bilinci, millet olma bilinci, yurt bilinci ve ortak inanç bilinci “st başlık‐ ları altında toplanabilir. Mehmet Akif Ersoy’un Şiirlerinde Kolektif Aidiyetin Göstergeleri Kimliğin Sözel Gücü: Dil Bilinci Bireysel bir geleceğe aktarımın ötesinde toplumsal bellek alanı olarak s“rekliliği sağlayan dil, milletlerin geçmiş‐şimdi‐ gelecek d“zlemini kuran, canlı ve sistematik bir yapıdır. Zira “Bir toplumu ulus yapan bağların en güçlüsü, dildir. Bireyleri ulusuna, yurduna, geçmişine sıkı sıkıya bağlar; kuşaktan kuşağa aktarılarak gelen dil, bireyi geçmişle gelecek arasındaki zincirin bir halkası durumuna getirir.” Aksan : . Bundan dolayı‐ dır ki; “Ulusların gerçek yaratmaları dillerinde görülür, çünkü her dilin ulusal bir form’u vardır.” Akarsu : s. ‐ . K“lt“‐ rel birikimini dil aracılığıyla kurgulayan ve bunu toplumun te‐ mel karakteristik özellikleri haline getirmeyi başaran milletler buradan hareketle kimliklerini de belirlerler. Benliğini korumak ve öze dön“ş d“ş“ncesini İslâm daire‐ sinde d“ş“nen ve sorgulayan Mehmet Akif Ersoy da kullanılan dilin bozulmaması gerektiği “zerinde durur. Fakat onun dil an‐ layışı ve savunusu, öz T“rkçe sözc“klere yönelmek ve dilde tasfiyecilik hareketinin dışındadır. Bununla birlikte Mehmet 201 M. FATİH KANTER Akif Ersoy Safahat ta kullandığı dil ile Arapça ve Farsça kuralla‐ rın T“rkçeyi bozduğu endişesini yansıtır. )spartalı (akkı, Safa‐ hat hakkında yazdığı yazısında Yeni Lisan hareketiyle aynı pa‐ ralelde d“ş“nen Akif in, “Arapça ve Farsça terkiplere başvurma‐ dan, yazdığı duygu ve düşüncelerini Türkçe kurallarıyla ifade ettiği parçaları” buna delil olarak gösterir. Gökçek : Bu bağlamda dilin bozulmaması gerekliğine önem gösteren Mehmet Akif, Tanzimat sonrası Batı medeniyeti etkisi altına giren k“lt“rel ve sosyal yaşamın kullanılan dili bozduğu ve yoz‐ laştırdığı noktasına dikkat çeker. Tarih Bilinci Toplumsal Belleğin Aydınlık Durakları: Kahramanlar Millî Edebiyat Dönemi nde eserlerini veren ve İslamcı‐ lık/Ümmet anlayışı “zerinden gelecek inşasını temellendiren Mehmet Akif Ersoy un şiirlerindeki tarihi kahramanlar ya İsla‐ miyet sonrası T“rk tarihinden ya da İslam tarihinden seçilir. Din birliğinin Osmanlı Devleti nin geleceğini belirleyecek yegâ‐ ne unsur olduğunu vurgulayan Mehmet Akif, eserlerinde de İslam birliğine dayalı gelecek kurgusunu sembolize eden rol modeller kullanır. Dolayısıyla Mehmet Akif Ersoy un geçmişten şimdiye taşıyacağı kahramanı, İslam tarihinin unutulmaz sima‐ larından ve dört halifeden biri olan (z. Ömer dir. Şairin Safa‐ hat ta tarihi kişilik olarak en çok anılan (z. Ömer ile ilgili bili‐ nen bir hikâyeyi yeniden canlandırması, toplumsal bellekte özellikle cesaretiyle yer edinen bir din b“y“ğ“n“n yaşanılan devirde bir kurtarıcı imgesiyle yeniden varolacağına yönelik inancından kaynaklanır. Bu inanç, “kolektif bir travmayı” Jusdanis : ortadan kaldırmaya ilişkin manevi dinamik‐ leri içerir. (z. Ömer, yatay tarihsel d“zlem içinde Mehmet Akif in ge‐ lecek kurgusunu oluşturan Âsım tipinin özdeşi olarak d“ş“n“‐ lebilir. Zira İslam tarihinden seçilen (z. Ömer in özellikleriyle şimdiki zamandan seçilen Âsım ın özellikleri birebir ört“ş“r. Adalet, cesaret, ilim ve inanç yönleriyle s“rekli olumlanan bu 202 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ kişiler, Akif in toplumsal belleği geçmişten şimdiye taşıyan ara‐ cısı konumundadırlar. Dinin ve dinî kahramanların toplumsal bellekte geleceği kuran özelliklerinin yanında Osmanlı kimliğini de ihmal etme‐ yen Mehmet Akif, Osmanlı padişahlarını da bu yapı içerisinde ele alır. Osmanlı Devleti nin İslam inancıyla birlikte y“kselmesi ve bu inancı Balkanlar ve Avrupa ya taşıması, Mehmet Akif in tarihî kahramanları konu edindiği şiirlerinin odak noktasında yer alır. Şair, Balkanlara yönelik vurgularında vefasızlık izleği “zerinden bir sorgulama yapar: “Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova... Sen misin, yoksa hayâlin mi? Vefâsız Kosova! Hani binlerce mefâhirdi senin her adımın? Hani sînende yarıp geçtiği yol "Yıldırım "ın? Hani asker? Hani kalbinde yatan Şâh‐ı Şehîd? Ah o kurbân‐ı zafer nerde bugün? Nerde o iyd? Söyle, Meşhed, öpeyim secde edip toprağını; Yok mudur sende Murâd'ın iki üç damla kanı?” Ersoy : Yatay d“zlemde Balkan Savaşları nın gerçekleşmesi ile Balkanlar a Osmanlı kimliğini taşıyan padişahların bir arada anılması, tarih bilinci ve tarihsel b“t“nl“k oluşturma amacını taşır. Şâh‐ı şehid olarak anılan ). Murat ın Kosova Seferi sıra‐ sında şehit olmasına gönderme yapılan Yok mudur sende Murâd'ın iki üç damla kanı” dizelerinde, Balkan topraklarına kutsî bir özellik y“klenir. Osmanlı kimliğini tarihsel bir s“rekli‐ lik biçiminde d“ş“nen ve yeni insan modelini de bu kahraman tipolojisinden çıkarmak isteyen Mehmet Akif, Osmanlı Devle‐ ti nin kuruluş dönemindeki padişahlar ile kendi yaşadığı döne‐ mi eleştirel bir bakış açısıyla kıyaslar: “Nerde Ertuğrul'u koynunda büyütmüş obalar? Hani Osman gibi, Orhan gibi gürbüz babalar? Hani bir şanlı Süleyman Paşa? Bir kanlı Selîm? Âh, bir Yıldırım olsun göremezsin, ne elîm!?” Ersoy : 203 M. FATİH KANTER Devrin eleştirel biçimde ele alındığı dizelerde, yaşanan çağda Ertuğrul, Osman, Orhan, Selim, Yıldırım benzeri padi‐ şahların olmayışına sitemli bir biçimde gönderme yapan Meh‐ met Akif, tarihteki bu kahramanları yetiştiren toprakların aynı topraklar olduğuna da işaret ederek geleceğe yönelik “midini geçmişin tarihsel kişilikleri aracılığıyla canlı tutar. Bu sayede Osmanlı Devleti ni y“celten ve “kahramanlar yetiştiren toprak” şimdiki zaman d“zlemine taşınır. Osmanlı nın tarihsel yapısın‐ da yer alan kahraman kimliğinin Hani târîhi soruldukça, mefâ‐ hir söyler,/ Kahramanlar yetişen toprağı zengin köyler? dizele‐ rinde ele alınışı ile yatay d“zlemde yıkılmaya y“z tutan Osmanlı arasında ilinti kurulması da geçmiş “zerinden bug“n“n sorgu‐ lanmasını içerir. Yatay Boyutlu Zaman Algısı ve Tarih Şiirin toplumsal bir amaç uğrunda yazılması gereğini sa‐ vunan ve yaşadığı dönemin kaotik tablosunu şiirlerinin pota‐ sında eriten Mehmet Akif Ersoy yaşadığı toplumun tarihi olay‐ larına duyarlıdır. Vatanın içinde d“şt“ğ“ t“m olumsuzlukları y“reğinde hisseden şair, toplumsal bir bilinç oluşturma amacını taşıyarak şiirlerini kaleme alırken adeta bir “toplum haritası” Mardin a: çıkarır gibidir. Osmanlı topraklarının işgal yıllarındaki durumunu (ristiyan ve medeni Avrupa sembol“yle ironik bir biçimde irde‐ leyen Akif; “Sen işin yoksa namaz kılmak için mescid ara... Kimi câmi'lerin artık kocaman bir opera; Kiminin göğsüne haç, boynuna takmışlar çan, Kimi olmuş balo vermek için a'lâ meydan! (…) Eski sâhibleri mülkün kapamışlar da yolu, El açıp yalvarıyorlar yeni sâhiplerine! Ersoy : İslam topraklarının (ristiyan boyunduruğu altında yaşa‐ maya nasıl alıştırıldığına da toplumsal gözlemlerini dile getire‐ rek dikkat çeker. Toplumsal yaşamdaki değişimlere ilişkin bu gözlem, toplumun k“lt“rel köklerine yabancılaşmasına yönelik eleştirel bir bakışı içerir. Zira “İmparatorluk, dünyaya düzen ve 204 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ intizam verme vasfından uzaklaştırılmış, varlık alanı boşaltılmış‐ tır.” Erbay : Sadece fiziksel anlamda değil tinsel an‐ lamda da varlık alanı boşaltılmaya çalışılan İmparatorluğun s“rekli yeni cephelerde savaşlara girmesi, s“rekli toprak kayıp‐ ları ve Anadolu ya d“şman devletlerin girişi, t“m Osmanlı‐T“rk halkı gibi Mehmet Akif i de derinden etkiler ve bu durum, şiirle‐ rinde bir başkaldırı biçiminde gör“l“r. Yönetim eleştirisiyle birlikte s“rekli olarak k“rs“lerde yaptığı konuşmalarda kolektif bir bilinç uyandırmayı amaçlayan Mehmet Akif in vatanın işgali sırasında kaleme aldığı; “Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı? Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı! Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun! “Yandık!” diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun! Ersoy : dizeleri bu başkaldırının feryada dön“şen somut bir göstergesi‐ dir. Felaket “st“ne felaket geçiren bir milletin yaşadıklarının “uğursuz bir gece”ye benzetilmesi ve halkın mahşer g“n“n“ beklediği ibareleri, içine d“ş“len çaresizliğin göstergesidir. Top‐ lumun yaşadığı buhranlı dönemde Allah a isyanlı bir yakarışla seslenirken Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun! “Yan‐ dık!” diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!” dizelerindeki yan‐ gın, kan ve boğulmak” sözc“kleri imgesel d“zlemde, T“rk mille‐ tinin yaşadıklarını metnin dışına da taşır. Toplumsal birliği korumak ve bir gelecek kurgusu oluş‐ turmak amacıyla kazanılan zaferler, yatay tarihi d“zlemle geç‐ miş birleştirilerek sunulur. T“rk kurtuluş savaşının direnç ka‐ zanması ve halkın içinde d“şt“ğ“ uyku s“recinden çıkması adına b“y“k önem taşıyan ve adeta bir mite dön“şt“r“len Ça‐ nakkale Zaferi, Mehmet Akif Ersoy un Âsım şiirinin içerisinde konumlanması bakımından da önemlidir. Zira Akif in gelecek kurgusunu oluşturan Âsım prototipi, T“rk milletini geleceğe doğru akışında Çanakkale Zaferi nin farklı adlandırmalarla şim‐ diye taşınması, toplumsal bellekteki yerinin canlılığına işarettir. O dönemde ve sonrasında yazılan Çanakkale şiirleri içerisinde en çok bilineni olması da Akif in yaşanan olayları ne kadar içsel‐ 205 M. FATİH KANTER leştirerek yazdığının göstergesidir. Tarihsel durumla sosyal ortamı b“t“nleştiren Mehmet Akif Ersoy un yaşanan olaya ta‐ nıklık etmenin ötesinde, kolektif bilinci uyarmak ve harekete geçirmek görevini “stlendiği de bir gerçektir: “Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi? En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi, ‐ Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya ‐ Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.” Ersoy : Mehmet Akif Ersoy, hem kazanılan zaferin b“y“kl“ğ“n“ hem de bu zaferi kazanan ordunun askerlerinin kahramanlarını y“celtirken tarihsel gerçekleri de ortaya koymayı ihmal etmez. D“nyanın en g“çl“ donanmalarına sahip Birleşik Krallık ve Fransa nın saldırılarına karşı direnen ve zafer kazanan ordu, Akif in gelecek kurgusunun prototipi olan Âsım ın nesli ile öz‐ deşleştirilir: “Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek: İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.” Ersoy : Âsım ın şahsında sembolize edilen gelecek nesil, referans bir mekân a dön“şen Çanakkale de savaşan ve zafer kazanan isimsiz kahramanların t“m“d“r. Şiirlerinde s“rekli bir millî uyanış gerçekleştirme arzusu g“den Akif, fetiş bir mekâna dö‐ n“şen Çanakkale de bu ruhun gerçekleştiğine inanır. Bu ruhun, toplumun genetik kodlarında varolduğunu savunan dönemin şairleri gibi Akif te de Çanakkale Savaşı nın ardından “mit ile “mitsizlik arasındaki ruh hali iyimser bir kimlik kazanır. Gök‐ çek : Millet Olma Bilinci İmparatorluğu Canlandırma Çabası ve Dinde Birleş‐ me Arzusu: Osmanlı ve İslam Kimliği Millî Edebiyat Dönemi nde eserlerini veren ve halkı s“‐ rekli bilinçlendirme amacıyla şiirler yazan Mehmet Akif Ersoy, Osmanlı kimliğini ve “mmetçilik d“ş“ncesini savunan eserler vererek hem siyasal hem de toplumsal d“zlemde kurtuluşu 206 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ İttihad‐ı İslam fikrinin benimsenmesinde gör“r. Bunun sebebi, devletin devamını İslam temelli bir “st kimlikte buluşturma çabasıdır. Kimlik tanımlaması, Mehmet Akif in şiirlerinde Osmanlı nesli olarak kendini gösterir. Tarihsel d“zlem içerisinde T“rk kimliğinin Osmanlı da devam ettiği d“ş“ncesine dayanan bu kimlik kurgusu, Osmanlı içerisindeki diğer ulusları da kapsa‐ mayı hedefleyerek yelpazesini genişletir. Bununla birlikte soy, nesil kavramlarının kullanılışı, göndergesel olarak Osmanlı nın bir T“rk devleti olduğuna işaret eder. Mahalle Kahvesi şiirinde yer alan “O kahraman babalardan doğan bu nesl‐i cebin” Ersoy : dizesindeki kahraman babalar ve nesl‐i cebin , Osmanlı milletinin iki farklı durumunu temsil eder. Zira Meh‐ met Akif, Osmanlı Devleti nin devamının kapsayıcı bir kimlikle m“mk“n olacağı inancını taşır. Nitekim Hakkın Sesleri şiirinde Balkan Savaşları dönemine yönelik yapılan bu eleştiri, “Hani milletlere meydan okuyan kavm‐i necîb?/ Görmedim bir kişi, tek bir kişi meydanda… Garîb!” Ersoy : dizelerinde şaş‐ kınlık içeren bir bakış açısıyla dile getirilir. Osmanlı kimliğini kavm‐i necîb” sıfatıyla tanımlayan Akif, bu nitelemeyle toplum‐ sal bir bilinç oluşturmayı hedefler. Nesiller arasındaki kopuklu‐ ğu geçmiş bilinci “zerinden gidermeye çalışan şair, Osmanlı kimliğini y“celtir ve bu soyu devam ettirenlerin “asil bir kan taşıdıklarına dikkat çeker. Bu sayede Osmanlı yı birleştirici ve b“t“nleştirici bir tarihsel aidiyet merkezi konumuna getirir. Akif in millet tanımlamasına dön“k olarak tasarladığı kimlik kurgusu, Osmanlı Devleti nin geçirdiği tarihsel s“reçle paralel biçimde değişimler de gösterir. Genel tavır olarak millet algısını “mmetçilik d“ş“ncesi ile tanımlayan ve biçimlendiren Mehmet Akif, özellikle Çanakkale Savaşları ve Kurtuluş Savaşı döneminde yazdığı şiirlerinde bu d“ş“ncesini daha çok Osmanlı kimliğinin yenilenmesi biçimine dön“şt“r“r. “Yurdu baştan başa vîraneye dönmüş Türk’ün;/ Dünkü şen şatır ocaklar yatıyor yerde bugün.” Ersoy : dizelerinde vatan toprağını belirleyen bir biçimde kullanılan T“rk yurdu kavramı ile Os‐ 207 M. FATİH KANTER manlı yurdu arasında bir paralellik vardır. Akif in bu dizelerde Osmanlı yurdu ya da İslâm yurdu yerine T“rk yurduna atıfta bulunması tarihsel d“zlemdeki olaylar ile de ilintilidir. Zira Os‐ manlı İmparatorluğu nun s“rekli toprak kayıplarıyla zayıflayan çok uluslu devlet yapısı hem “mmetçilik gör“ş“n“ hem de Os‐ manlı “st kimliğini uzak hayal konumuna getirir. Böylesi bir ortamda Osmanlı nın elindeki Anadolu ve Rumeli toprakları “zerinden bir vatan ve millet tanımlaması da zorunlu bir biçim halini alır. T“rk kimliğini Osmanlı ile eşdeğer olarak kullanan Akif; “Sıtma’dan boynu bükülmüş de o dimdik Türk’ün,/ Düşünüp durmada öksüz gibi küskün küskün/ (...) / Bense İslam’ın o gür‐ büz, o civân unsurunu, / Kocamaz, derdim, asırlarca, sorulsaydı eğer,/ Ne çabuk elden, ayaktan düşecekmiş o meğer!...” Ersoy : dizelerinde bu kimliği İslâm ın da önc“s“ olarak niteler. Bununla birlikte Akif, bu dönemde yazdığı şiirlerinde de geçmişe dayalı aidiyet bilincini kimliğin temel dinamiği nokta‐ sına yerleştirir. Geçmişe dayalı bir gelecek ideali “zerinden kim‐ liği tanımlayan Akif, “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem/ Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem./ Biri ecdadıma saldır‐ dı mı, hattâ, boğarım…” Ersoy : dizeleriyle soy bilin‐ cini önceleyen bir önerme sunar. İnanç Birliğine Dayalı Yurt Bilinci: Ümmet Kimliği b“t“nsel bir medeniyet algısı olarak yorumlayan Mehmet Akif Ersoy, bu d“ş“nceyi İslam birliğine dayalı bir yurt idealiyle sunar. Batı ve Doğu medeniyetleri arasındaki çatışma‐ nın temelde dine dayalı olduğunu d“ş“nen Mehmet Akif, bu d“ş“nce karşısında ortak bir İslam kimliği ve buna bağlı olarak da ortak bir İslam coğrafyası ideali arzusundadır. Dolayısıyla Mehmet Akif, özellikle ve öncelikle İslam coğrafyasının içerisin‐ deki felaketleri, savaşları, M“sl“man toplumların tembelliğiyle ilintili bir biçimde ele alır. Kavmiyetçilik ve milliyetçilik d“ş“n‐ cesinin İslam medeniyetini Batı karşısında zayıflattığı gör“ş“n‐ den hareketle Ümmet idealine bağlı bir ortak aidiyet bilinci oluşturmak isteyen Mehmet Akif in yurt algısı da bu savını des‐ tekleyici biçimdedir. Süleymaniye Kürsüsünde böl“m“nde yer 208 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ alan; “Müslüman, fırka belâsıyla zebun bir kavmi,/ Medenî Avru‐ pa üç lokma edip yutmaz mı?” Ersoy : dizeleri, Akif in yurt algısının M“sl“man birliğine dayalı bir medeniyet b“t“‐ n“n“ kapsadığına işarettir. (ristiyan Batı karşısında aciz ko‐ numa d“şen M“sl“man Şark toplumunu uyanışa çağıran Akif, yurdu da İslam b“t“nl“ğ“ne dayalı olarak d“ş“n“r ve d“ş“nd“‐ r“r. Yurdu, “zerinde yaşanılan bir toprak parçası olmanın öte‐ sine taşıyan bu ontolojik bağ, Akif te Osmanlı nın İslam ortak paydasında devamını sağlayacağı d“ş“ncesiyle birleşir. İslâm ı Batı karşısında bir bilinçlenme ve uyanış hareketi‐ ne yöneltmeyi arzulayan Akif in yurt algısına yönelik tasarımla‐ rı da bu doğrultudadır. Safahat ın t“m“ne sinen bu algı, mekânı inanç birliği temeline yerleştiren “mmet eksenli bir bilincin eseridir. Zira Hakkın Sesleri nde yer alan; “Geçenler varsa İs‐ lâm’ın şu çiğnenmiş diyarından/Şu yüz binlerce yurdun kanlı zâirsiz mezarından;” Ersoy : dizelerinde de yine yurt algısı İslâm diyarı “zerinden belirlenir. Akif in “mmet d“ş“n‐ cesini coğrafi sınırları kapsayan bir yurt bilinciyle Safahat ta kodladığı “İslam diyarı” ibaresi, Umar mıydın?şiirinde; Ne gur‐ bettir çöken İslâm’a İslam’ın diyarında?” Ersoy : bi‐ çiminde kullanılır. Özellikle İslam diyarı ve gurbet ibarelerinin yan yana kullanımıyla oluşturulan yurdunda garip olma duygu‐ su, toplumsal bilinci uyandırmak ve onun sesi olmak amacını taşır. Osmanlı topraklarının milliyetçilik akımına bağlı olarak s“rekli k“ç“lmesi ve özellikle de Balkanlar ın kaybediliş s“reci Mehmet Akif in şiirlerinde “z“nt“l“ bir başkaldırı ile ele alınır. Aslen Arnavut kökenli bir aileye mensup olan Akif, özellikle Arnavutluk ve yöresinin Osmanlı dan ayrılış s“recini; “Arnavudluk yanıyor… Hem bu sefer pek müthiş!” Ersoy : dizesinde çaresiz bir tavırla dile getirir. Yurt belirlemesini Osmanlı kimliğinden hareketle geleceğe taşımayı d“ş“nen Akif için özellikle Balkanlar daki M“sl“man “lkelerin yitimi b“y“k bir yaradır. Kimliğin bir parçası olan yurdu da b“t“nsel bir bi‐ çimde d“ş“nen Akif; “Baba! En sevgili annen, o senin öz vatanın/ 209 M. FATİH KANTER Olacak mıydı fedâ hırsına üç kaltabanın?” Ersoy : dizelerinde Arnavutluk isyanına gönderme yaparken, köklerini barındıran ata yurdunun elden çıkışına da isyan eder. Ata yur‐ dunun kimliği b“t“nleyen yön“ şiirde anne arketipiyle özdeş bir biçimde sunulurken öte yandan babasına seslenerek de kök ve soy temeli bir yurt algısı oluşturulur. Kendi devamını yurdun devamıyla özdeşleştiren bi‐ rey/toplum, kutsal bir sevgi ve aidiyetle yurdu için kendini feda etmekten çekinmez. Bu durum, Fatih Kürsüsünde böl“m“nde; “Vatan! deyip öleceksin semâda olsa yerin./ Nasıl tahammül eder hür olan esâretine?/ Kör olsun, ağlamayan, ey vatan, felâketine” Ersoy : dizelerinde “hürlük‐esaret” çatışması “zerin‐ den kurgulanır. Osmanlı yurdunun işgal altında kaldığı dönem‐ lerde kaleme alınan bu ibarelerde, toplumsal bir bilinç oluştu‐ rarak yurdun kolektif bellekteki imgesi yeniden canlandırılır. Bu imge, derin kökler ve aidiyetle yurduna bağlı bireyleri hedef noktasına yerleştirir. Yurtsuz/ köks“z bireylerin yurt bilinci taşımadıkları ise; “Beş on vatansız için nâra yakmayın vatanı!” Ersoy : ibarelerinde dile getirilir. Zira varoluş kaygı‐ sını kendi benliğine saplayan köks“z bireyler, geleceği de kendi çıkarları doğrultusunda kullanır. Bu durum yurt bilincini yaşa‐ mın önceliğine yerleştiren birey/toplum tarafından fark edil‐ mezse kimlik de yitime uğrar. İşte bu dizelerde Mehmet Akif, bu yitimi önlemek ve millî bilinci uyandırmak adına yurda sahip çıkılması gereğini vurgu yapar. Şark medeniyeti ile İslâm ı eşdeğer olarak metin d“zlemi‐ ne taşıyan Mehmet Akif, El Uksur’da adlı şiirinde yurt sınırlarını bu bilinçten hareketle belirler. Şark toplumunun içinde bulun‐ duğu miskinlik damarını eleştirel olarak sunan şair; “Görür mü‐ yüm diye karşımda Müslüman yurdu,/ Bütün diyarını gezdim, ayaklarım durdu…/ Yabancı sesleri geldikçe reh‐güzârımdan!/ Hep inkisâr‐ı emel taştı rûh‐ı zârımdan!/ Vatan‐cüdâ olayım sîne‐ sinde İslâmın?” Ersoy : dizelerinde işgal altındaki İslam topraklarını b“t“n yurt olarak benimseyen tavrını açıkça ifade eder. Zira metinde geçen “Müslüman yurdu” ibaresi Akif in 210 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ “mmet anlayışının coğrafi sınırlarını belirleyici bir konumdadır. Şark şiirinde de aynı medeniyet algısını İslam ile b“t“nleştiren Akif, şark toplumunun içine d“şt“ğ“ sefil durumu öl“mc“l tab‐ lolar aracılığıyla tasvir eder. “Ne gördün, Şark’ı çok gezdin?” diyorlar. Gördüğüm yer yer./ Harâb iller; serilmiş hânümanlar; başsız ümmetler;/ Yıkılmış köprüler; çökmüş kanallar; yolcusuz yollar; (…)” Ersoy : dizelerinde Şark medeniyetinin fiziksel çök“ş“yle ruhsal olarak çök“ş“ arasında kurulan bağ, İslam yurdunu da tanımlayıcı bir niteliktedir. Yurt bilincini ge‐ niş bir coğrafya “zerinden kurgulayan Akif, Batı medeniyeti karşısında topyekûn bir İslam yurdu bilinci oluşturma amacını g“der. Mehmet Akif in özellikle İslam yurdunda yaşanan çök“n‐ t“ karşısında geleceğe umutla bakması, yine “mmet birliği ide‐ ali ne dayalıdır. Zira geçmişte bu virane topraklar “zerinde yaşayan peygamberleri hatırlamak Akif in umutlarını diri tut‐ masını sağlar. Mehmet Akif, yurt tanımlamasını ve belirlemesini fiziksel ve d“ş“nsel olmak “zere iki boyutlu olarak metne taşır. Âsım da yer alan; “Yurdumun kan kusuyor mosmor uzanmış denizi” ve “Yurdu baştanbaşa vîrâneye dönmüş Türk’ün” Ersoy : dizelerindeki yurt sınırları genelde Osmanlı coğrafyası özelde ise Anadolu topraklarıdır. Yurdun sınırlarını İslam coğrafyası idealinden reel topraklara taşıyan Akif, olanı koruma psikoloji‐ sini metne yansıtır. Zira şehitlerin kanı ile “mosmor olan deniz” ve Anadolu topraklarının “vîrâne”ye dönd“ğ“, Batı nın kuşat‐ ması altındaki toprakların elden çıkması kaygısı, yurt bilincinin de dar bir alana çekilmesine yol açar. Bu bilinç, millî kimliği oluşturma yolunda, idealden reele doğru bir sınıra çekilirken, gelecek tasarımı söylemin derinlerine iner. Uzak ideale dön“şen “mmet birliğine dayalı İslam yurdu algısı, Âsım şiirinde; “İnkılâb istiyorum, başka değil, hem çabucak./ Öne bizler düşüp İslâm’ı kaldırmazsak,/ Nazariyyât ile bir şeyler olur zannetme!..” Ersoy : dizelerinde nazariyatın gerçeğe dön“şt“r“lme arzu‐ su ile birlikte yansıtılır. Bu d“ş“nce aslında Osmanlı nın önder‐ liğinde bir “mmet birliği oluşturulması idealini kapsar. Ancak içinde bulunulan şartların bu birliğe engel olduğu da sezdirilir. 211 M. FATİH KANTER Mehmet Akif, Safahat ın Âsım böl“m“nde yer alan Çanak‐ kale Destanı nda Âsım ın neslinin koruduğu ve savunduğu yur‐ dun sınırlarını imgesel bir gör“ng“yle toplumun belleğine taşır. Yurdun sınırlarını toplumun belleğindeki şekliyle eşitleyen bu algı; “Ey bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!” Ersoy : ibareleriyle kutsîleşir. Toprağın fiziksel bir maddeden öte, varlığın oluş ve yaşam akışındaki kutsallığını belirleyen bu dize, maddî olanla manevî olan arasındaki bağa da işaret eder. Ortak İnanç: Din Bilinci Yery“z“ndeki varlığını bir kimlik le kayıt altına alan in‐ sanoğlu için aynı zamanda varolmanın bir yoludur bu kayıt altı‐ na alma isteği. Kimlik, tek boyutlu bir ifade ve varolma biçimi değildir. İsmimiz, soyumuz, tarihimiz, kan grubumuz, sosyolojik halimiz de kimlikte ifadesini bulur. Bu çok boyutlu bir ifadenin en net aracı olarakkimliğin temel bileşenlerinden biri de inanç‐ tır. Toplumsal yapıyı bir arada tutan inanç birliği, özellikle ulus devlet yapısından önce milletlerin kimlik sunumunda önemli ve etkin bir role sahiptir. Özellikle ulus devlet öncesi toplumsal yapının oluşumunda aidiyeti belirleyen din olgusu, etnik yapıyla aynilik oluşturacak bir şekilde d“ş“n“l“r. Avrupa da Rönesans ve Reform un ardından dine dayalı devlet yapısının değişimi ve Fransız Devrimi yle birlikte sınırlar daha keskin bir sek“ler ulus biçimine dön“ş t“r“l “r. Bu dön“ş“m sonrası; “ulusçuluk, baş‐ langıçta dinsel reform çabalarıyla dinin niteliksel dönüşümüne bağlı oluşmasına rağmen daha sonra siyasal bilinç haline gelerek egemenlik içeren bir din hüviyetini kazanır.” Karakaş : Millet kimliğinin oluşumunda öncelenen bir değer olmaktan çıkan din, modern toplumsal yapıda ötelenmesine karşın top‐ lumsal bellekteki yerini korur. Zira ben den hareketle biz e ula‐ şan ve kimliğini aidiyetler birliği “zerine kurgulayan birey, soy bilinci ve yurt aidiyetinin yanında ortak inancı da önemseyerek ayrıcalıklı kılar. Milletin ortak aidiyeti olmanın ötesinde Ümmet anlayı‐ şından hareketle milletleri birleştirici unsur olarak Mehmet Akif Ersoy un şiirlerinde İslâmiyet, çok boyutlu bir biçimde işlenir. (em Osmanlı nın yeniden canlanması hem de Batı medeniyeti 212 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ karşısında İslâm birliğinin kurulması hayali, Akif in ideal din anlayışının yansıması olarak eserlerinde sıklıkla vurgulanır. Milletlerin soya dayalı varlığını inkâr etmeyen Akif, Batı mede‐ niyetinin t“m İslâm milletlerini bir topluluk olarak görd“ğ“ noktasına dikkat çeker ve buna karşı dine dayalı bir birlik ku‐ rulmasını önerir. Bu nedenle o, Batı medeniyeti karşısında İs‐ lâm milletlerinin d“şt“ğ“ acziyeti ve esareti yıkacak bir bilinç oluşturmayı hedefler. Toplumsal bir uyanış gerçekleştirmek isteyen şair, bunun ise ancak İslâm dininin gereklerine bağlana‐ rak sağlanacağı inancını taşır. Yalnız Akif in İslâm algısı gele‐ nekselleşen ve kaderiyeci bir tavır geliştiren algının karşısında yer alır. Zira o, Şark toplumlarının miskinliğini yanlış kaderci tutuma bağlar. Süleymaniye Kürsüsünde nin bir böl“m“nde; “İnmemiştir hele Kur’ân, bunu hakkıyla bilin,/ Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!” Ersoy : ibareleriyle İslâm dininin yanlış yorumlandığına dikkat çeker. Kaderci algı‐ nın İslâm inancından değil bireylerin tutumundan kaynaklandı‐ ğını ve bunun bir hastalık gibi t“m topluma yayıldığını savunan Akif; “Kadermiş! Öyle mi? Haşa, bu söz değil doğru/(…)/ Sonunda bir de tevekkül sokuşturup araya,/ Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya!” Ersoy : dizeleriyle kader ve tevekk“l“n arkasına sığınarak tembelleşen insanları eleştirir. Nitekim Akif, kader ve tevekk“l kavramlarının M“sl“manlık ta yanlış yerleş‐ tiğini ve bu nedenle dinin d“nyadan kopuk bir biçimde yaşan‐ dığını vurgular. Bu bağlamda özellikle M“sl“man Şark toplum‐ larının miskin bir yaşam algısı içerisinde Batı medeniyeti karşı‐ sında aciz bir duruma d“şmesinden yakınır. Akif, M“sl“manlığı bu yanlış dini algıdan uzaklaştırmak ve İslam toplumlarında millî bir uyanış ve bilinç oluşturmak ister. Mehmet Akif Ersoy un Safahat ında yer alan şiirleri genel‐ likle cami k“rs“lerinde verilen vaazlardan oluşur. Bu durum, Mehmet Akif in din birliğine olan inancının da kanıtı niteliğin‐ dedir. Yaşanan felaketler karşısında imanını yitirmemekle bir‐ likte s“rekli bir başkaldırı ve duâ söylemine sahip olan Akif, toplumsal bellekteki dini öğeleri uyandırmak ve onun aracılığıy‐ la ideal bir “lke oluşturmak ister. Bu ideal “lkeyi de İslâmiyet bilinciyle ortak paydada buluşturmayı hedefler. Ezânlar şiirinde 213 M. FATİH KANTER ezan, İslâm yurdunu uyandıracak bir simge değer olarak kulla‐ nılır; Muhite çekmiş iken dest‐i şeb, ridâ‐yı memât;/ Uyandı kar‐ şıki evlerde lem’a lem’a hayât./ Uyandı sonra avâlim, uyandı rûh‐ı sabah/ Uyandı hâb‐ı ademden birer birer eşbâh.” Ersoy : . Toplumsal bir uyanışı arzulayan şiirlerinde genellikle bunu tekrarlayan Akif, ezân aracılığıyla oluşacak uyanışla dine dayalı bir birlikteliğe göndermede bulunur. İslâm dininin toplumların geçmişinde ortak bir birliktelik bilinci oluşturduğu gerçeğini s“rekli yineleyen Mehmet Akif, İslâm toplumlarını b“y“k bir medeniyet dairesi içerisinde de‐ ğerlendirir. “Müslümanlar gibi mazisi büyük bir kavmi/ ebedi zillete mahkûm edemem doğrusu ben” Ersoy : ibare‐ leriyle İslâm birliğini refere eden bir topluma gönderme yapılır. İslâm medeniyetinin “mazisi büyük” bir ortak inanç birliğine dayalı bir bilince sahip olduğunu imâ eden bu dizelerde Akif, Osmanlı milletinin toplumsal belleğini de fiziksel sınırların öte‐ sinde bir algıyla bilinçlendirir. Medeniyetler çatışmasını inanç eksenli bir noktaya ta‐ şıyan Akif, şiirlerinde sembolik değerlerle bu çatışmayı işler. Toplumsal bellekte kendine yer edinen dinî simgeleri metin d“zleminde taşırken toplumda bir uyanış bilinci oluşturmayı amaçlar. “Sen işin yoksa namaz kılmak için mescid ara…/ Kimi câmilerin artık kocaman bir opera;/ Kiminin göğsünde haç, boy‐ nuna takmışlar çan,/ Kimi olmuş balo vermek için a’lâ meydan!/ Vuruyor bando şu karşımda duran minberde;/ O, sizin secdeye baş koyduğunuz, mermerde,/ Dişi, erkek, bir alay murdar ayak dans ediyor.” Ersoy : dizelerinde özellikle (ristiyanlığa ait “haç” ve “çan” sembolleri ile İslamiyet e ait câmi , minber ve secde gibi sembolik değerleri, dinî algıyı öteleyen yeni yaşam biçimleri “zerinden metnine taşıdığı gibi İslami unsurların yok sayıldığı bir tablo çizerek farkındalık oluşturmak ister. Bu farkındalık, Fatih Kürsüsü’nde böl“m“nde yer alan; “Kur’ân ayaklar altında sürünsün mü, İlâhî?/ Âyâtının üstünde yürünsün mü, İlâhî/ Haç Ka’be’nin alnında görünsün mü, İlâhî/ çöksün mü nihâyet yıkılıp koskoca bir din?” Ersoy : dizelerinde de kendini gösterir. Kur ân, ayetler ve Ka be nin içerdiği İslamî değerlerle b“t“nsel bir imge oluşturu‐ 214 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ larak karşısında haç ın (ristiyanlığı temsili, dinler arasındaki çatışmanın reel d“zlemdeki yansıması olarak d“ş“n“lebilir. Zira Mehmet Akif in Batı medeniyetinin dini değerleri önceleye‐ rek İslam karşıtı bir tavır aldıklarına ilişkin atıfları da bu tezi destekler niteliktedir. Batı medeniyeti karşısında İslâmî değer‐ leri ve simgeleri metin d“zlemine taşıyan Mehmet Akif, bu sim‐ geleri bağımsızlığın ve birliğin temsilcisi olarak kullanır. Ezan‐ lar şiirinde ezân simgesiyle d“nyadaki t“m İslâm devletleriyle birlikte Osmanlı yı b“t“nsel olarak d“ş“nd“ren şair, bir yandan ezan ın birleştiriciliğine öte yandan İslâm “mmetinin yaşadığı sıkıntılara gönderme yapar. Zira ezanın anlam aktarıcı özelliği‐ nin fiziksel sınırları aşarak t“m d“nyada aynı çağrışımla anlam kazanması, onun kolektif bellekte birliğin sembol“ olarak ta‐ nımlanmasını sağlar. İslâm birliğini sembolik olarak yansıtan ezan, aidiyet bilinci oluşturur. Ezan, “Türk toplumu‐ nun/medeniyetinin ayrılamaz bir anadokusu haline gelmiş olan İslâm’ın, ses bayrağıdır.” Karataş : Akif de bu simgeyi t“m İslâm ı birleştirecek simge d“zleminde kullanır. Batı mede‐ niyetini temsil eden çan simgesinin karşısında “lk“ değer olarak kullanılan ezan, toplumun varoluşunu da geleceğe akta‐ racak bir k“lt“rel bellek ögesidir aynı zamanda. Devrin özellikle pozitivist d“ş“nce akımları etkisinde ka‐ lan aydınlarına karşı tavır alan Mehmet Akif, yine Hakkın Sesle‐ ri’nde; “Dini kurban etmeliymiş, mülkü kurtarmak için!.../ Tut da hey sersem bu idrâkinle sen âlim geçin!/ Her cemaatten beş on dinsiz zuhur eyler, bu hâl/ Pek tabî’idir. Fakat ilhâdı bir kavmin muhâl./ Hangi millettir ki efradında yoktur hiss‐i din?/ En büyük akvama bir bak: Dini her şeyden metin./ Düşme ey âvâre millet, bunların hızlânına” Ersoy : dizelerinde de dini top‐ lumdan uzaklaştırmamak gerektiği noktasına vurgu yapar. Zira kökl“ milletlerin din sayesinde ayakta kaldıklarını belirten Akif, dinin birleştirici bir unsur olduğuna dikkat çeker. Bireylerin ortak bir din etrafında milleti oluşturduklarına; Hangi millettir ki efradında yoktur hiss‐i din?” ibareleriyle göndermede bulunan şair, ruhsal b“t“nl“ğ“n ortak inanç etrafında gelişeceğine ina‐ nır. Zira Akif, Mehmet Kaplan ın tespitleriyle, “eski tip dindar‐ lardan tamamıyla ayrılır. Eski tip dindar, umumiyetle Allah’ı ve 215 M. FATİH KANTER ahireti düşünür, cemiyete ve dünyaya önem vermezdi. Akif’in esas konusu dünya ve cemiyettir. Onun için din, insanları nizama so‐ kan ve yükselten bir kuvvettir. Akif, Müslümanlığa sadece ahiret dini gözüyle bakmıyor, onun dünyayı da düzeltebileceğine iman ediyordu.” Kaplan : . Dinî algının ayakları yere basan bir yapıdan oluştuğunu ve bu nedenle reel d“nya ile s“rekli ve yoğun bir bağlantı içinde olduğunu yineleyen Akif, şiirlerini de bu doğrultuda yazar. Fatih Kürsüsünde’de yer alan; “Ayırmak istemişiz sonra dini, dünyadan” Ersoy : ibareleri de bunun kanıtı niteliğindedir. Mehmet Akif Ersoy, bireylerin ve toplumların inanmak ihtiyacını karşılayan din algısını, ulaşıl‐ mayan ve konuşulmayan bir yasak koyucu değerler b“t“n“ yerine, bireylerin ve toplumun temelde ulaşabileceği içtenlikle yaşayabilecekleri bir algı biçiminde sunar. Bu nedenle Akif, Os‐ manlı nın ve İslâm coğrafyasının içine d“şt“ğ“ bunalımlı devrin nedenlerini eleştirel bir gözle irdelerken inanç paydasında eri‐ yen bir millî kimlik oluşturma kaygısı taşır. Berlin Hatıraları şiirinde de din olgusunun toplumsal gelişmelerin temelini oluş‐ turduğuna dikkat çeken Akif, Almanların din algısını örnek gös‐ tererek M“sl“man toplumların nasıl olması gerektiği gerçeğine göndermede bulunur. Milletlerin toplumsal yaşamdaki fiziksel ihtiyaçlarını b“t“nleyen ve ruhsal boşlukları dolduran din top‐ lumda ortak bir duyuş ve d“ş“n“ş tarzı gelişmesini sağlar. İşte Akif, ortak din birliğine dayalı bu bilinci örnekleyerek İslâm birliğinin Osmanlı ve İslâm “lkelerinde ortak bir d“ş“nce sis‐ temi gerçekleştireceğini umut eder. İnanç birliği temeline dayalı bir toplumsal bilinç uyan‐ dırmak isteyen Akif, bu temelin ideal insan tipini Âsım olarak belirler. Safahat ın altıncı böl“m“ olan Âsım da hem Osmanlı Devleti nin hem de İslâm “lkelerinin durumlarını değerlendiren şair, yeni bir toplumsal kimlik inşasının gerekliliğinin farkında‐ dır. Dolayısıyla yeni bir insandan yeni bir topluma doğru gidişte Âsım rol modeli, fiziksel ve ruhsal bir millî kimliğin donanımlı taşıyıcısıdır. Bu kimliğin temelinde ise İslâm inancı, taşıyıcı ko‐ lon olarak yerini alır. Şiirde yer alan; “Hoca, mâdem ki bu din: Din‐i beşer, din‐i hayât,/ Beşerin hakka refîk olmak için vicdânı/ Beşeriyetle beraber yürümektir şânı/ Yürümez dersen eğer, ruhu 216 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ gider İslâm’ın/ O yürür, sen yürümezse ne olur encâmın” Ersoy : dizelerinde İslâm dininin sosyal yaşamla aynı d“z‐ lemde olması gerektiğine dikkat çekilir. Zira reel yaşamdan koparılan ve uzaklaştırılan din, bireyi/toplumu kopuk ve ya‐ bancı bir konuma doğru s“r“kler. Bunun bilincinde olan şair, İslâm birliği idealinde bu temel noktanın unutulmaması gerek‐ tiğini s“rekli vurgular. Sonuç Toplumları bir arada tutan ve onların millet olarak gele‐ ceğe akışlarını sağlayan ortak birlikteliklerdir. Bu birlikteliği tehdit eden ve tahrip etmeye/yok etmeye çalışan g“ç karşısında toplumsal bellek, kendilik değerlerini bilinç seviyesine çıkarır. İşte bu bilinçlenme s“recinde ise toplumu yönlendiren ve bi‐ linçlenmesini sağlayan araçlardan biri de edebî “r“nlerdir. Top‐ lumun benliğini algılamasını sağlayan ve bu algıyı kimlik kurgu‐ suna yönlendiren edebî “r“nler, Osmanlı İmparatorluğu nun yıkılmak “zere olduğu dönemlerde de milleti bir arada tutar. Osmanlı İmparatorluğu nun yıkılışının edebiyat alanına da yan‐ sıdığı yıllarda, sanatını ve edebiyatını yalnızca kendi zevkine değil toplumun ihtiyaçlarına göre belirleyen dönem sanatçıları bu nedenle Millî Edebiyat Dönemi sanatçıları olarak adlandırı‐ lırlar. İslamcılık d“ş“ncesini şiirlerine taşıyan Mehmet Akif Er‐ soy ise din birliğine dayalı bir kimlik oluşturmak ister. Ümmet‐ çilik anlayışını ideal kimlik olarak gören ve Batı medeniyetinin aslında bir (ristiyan birliği olduğuna vurgu yapan şair, Şark medeniyetini ortak din etrafında birleştirme arzusundadır. Soy bilincine dayalı bir birleşmeyi yetersiz ve ayrımcı olarak nitele‐ yen şair, geleceğe yönelik ideal “lkesini İslam “lkesi/devleti olarak sunar. Toplumların değişim/dön“ş“m ve yeniden inşa s“reci, dinamiklerini kendi içinden devşiren doğal bir s“reçtir. Ç“nk“ öteki karşısında kendini var etmek isteyen varlık, ötekinin var‐ lığına yapacağı katkıyı reddedecektir. Bu bağlamda en sağ olana ve öze dön“ş; kabuk değiştirme s“recinde saflığı arar. Millî Edebiyat Dönemi şairleri farklı ideolojik yönelimlerine rağmen 217 M. FATİH KANTER bu inşa s“recinde benzer stratejiler geliştirmişlerdir. Bu strate‐ jilerin hepsi öze ve saf olana doğru doğal bir s“reci takip eder. Bu bağlamda şiirlerde kelime, kavram ve sembol bakımından mitik d“nyanın saf imgelerine dön“ş eğilimi gör“l“r. KAYNAKLAR Akarsu, Bedia İstanbul , Dil‐Kültür Bağlantısı, İnkılap Yay., Aksan, Doğan , Her Yönüyle Dil‐Ana Çizgileriyle Dil‐ bilim, T“rk Dil Kurumu Yay., Ankara Erbay, Erdoğan , Mehmed Akif İnsan ve Medeni‐ yet,Fenomen Yay., Erzurum Ersoy, Mehmed Akif , Safa‐ hat, (az. Kamil Akarsu – Mustafa Y“cel , Berikan Yay., Ankara Gökçek, Fazıl , Mehmet Akif ve Milli Edebiyat , 100. Yılında Yeni Lisan Hareketi ve Milli Edebiyat Çalıştayı Bildi‐ rileri, (az: (“lya Argunşah – Oğuzhan Karaburgu , T“rk Ede‐ biyatı Vakfı Yay., İstanbul, s. ‐ . Gökçek, Fazıl , Mehmet Akif in Şiirine Dair , Meh‐ met Akif Ersoy, Mustafa İsmet Uzun, Editör , K“lt“r ve Turizm Bakanlığı Yay., Ankara, s. ‐ . Jusdanis, Gregory , Gecikmiş Modernlik ve Estetik Kültür, Çev. Tuncay Birkan , Metis Yay., İstanbul Kanter, M. Fatih , Milli Edebiyat Dönemi Türk Şii‐ rinde Benlik Algısı ve Kimlik Kurgusu, Kitabevi Yayınları, İstan‐ bul Karataş, Turan , Birlik ve Diriliş Çağrısı , İstiklal Marşı İstikbal Marşı 41 Dize 41 Yorum, (az: (asan Akay –M. Fatih Andı , (at Yay., İstanbul, s. ‐ . Karakaş, Mehmet Kitap, Ankara Kaplan, Mehmet tanbul 218 Mardin, Şerif, , Türk Ulusçuluğunun İnşası, Elips , Şiir Tahlilleri I, Dergah Yay., İs‐ a , İdeoloji, İletişim Yay., İstanbul POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK POSTMODERN ALG) ÜZERİNDEN ÂKİF'İ YENİDEN OKUMAK Vedi Aşkaroğlu ÖZ Mehmet Akif Ersoy, şiirlerinde ve halka hitaplarında, İs‐ lam toplumunun olumsuz yönlerine dikkat çekerek, medeniyet bağlamında hangi tavırların değişmesi, hangi eylemlerin benim‐ senmesi ve hangi değerlere sahip olunması gerektiği konusunda saptamalar yapar. İslam d“nyası ile bağdaştırdığı Doğu toplumu ve Batı arasındaki ilişkileri bir t“r g“ç ve iktidar, hatta medeni‐ yet çatışması olarak gör“r. Onun söylemi ve saptamaları, modernist d“nya algısının işlerlik kazandığı XX. y“zyılın başla‐ rına denk gelse de, larda ortaya çıkan ve özellikle ler döneminde b“y“k bir ivme kazanan postmodern çağın gerçek‐ leri ile çok b“y“k benzerlikler taşır. Modernizm, doğrudan m“dahaleler yoluyla d“nyayı şekil‐ lendirme ve Batı'nın yayılmacı amaçlarına hizmet etme gibi özellikleri içinde taşır. Postmodernizm ise, daha ziyade k“lt“rel değişimi amaçlayarak, insan ve toplum kavramlarını deforme eder. T“ketim k“lt“r“n“ tetikler. İmgelerle insanların değerle‐ rini oluşturur. Ulus devletlerin içindeki farklı etnik ve dini top‐ lulukları özg“rl“k, bağımsızlık gibi kavramlarla ayrıştırır. İç çatışmalara zemin hazırlayarak, Batı'nın yine yayılmacı amaçla‐ rını gerçekleştirmesine olanak tanır. Bu çalışmada, postmodern dönemden çok daha öncesinde yaşamış olmasına rağmen, Mehmet Akif Ersoy'un şiirleri ve halka hitaplarında, Doğu‐Batı medeniyet çatışması bağlamında belirlediği olguları ve sadece şekilsel bir değişim geçiren Batı yayılmacılığı ve Doğu k“lt“rle‐ rinin tavırlarını tespit etme amacı bulunmaktadır.  Yard. Doç. Dr., Ardahan Üniversitesi, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fak“ltesi, T“rk Dili ve Edebiyatı Böl“m“ Öğretim Üyesi. 219 VEDİ AŞKAROĞLU Anahtar Kelimeler: Mehmet Akif Ersoy, Medeniyet, G“ç ve İktidar, Postmodern Algı Re‐reading Akif Through Postmodern Conception Abstract Mehmet Akif Ersoy, makes very significant analyses in his poetry and public sermons as regards what attitudes should be trasformed, which activities ahould be adopted and what kind of values should be acquired, by drawing attention to the negative aspects of the )slamic community. (e views the relationship between the West and the East, which he associates with the )slamic world, as a power and even civilisation clash. (is analyses and discourse belong to the beginning of the XXth century, when the modernist world conception was at play, yet they share many common points with the ideas disseminated by postmodernism, which began in the s and gained impetus during the s in particular. Modernism includes such features as reshaping the world through direct interference and serving the expansionist goals of the West. Postmodernism, on the other hand, mostly aims to change the cultural structure, and so deform the concepts of human and communities. )t triggers consumption culture. )t shapes humanistic values through images. )t seperates different ethnic and religious communities within National States through the freedom and independence ideals. )t also facilitates the realisation of Western axpansionist goals by preparing suitable grounds for internal conflicts and civil wars. )n this study, we aim to determine Western expansionism, which has only undergone conceptual transformation, and the attitudes of Eastern cultures in the poetry and public sermons by Mehmet Akif Ersoy, who had lived well before the postmodern period, in the context of East‐ West civilisation clash. Keywords: Mehmet Akif Ersoy, Civilisation, Power Struggles, Postmodernism 220 POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK Giriş Avrupa ve Asya arasındaki tarihi ilişkileri, Doğu ve Batı k“lt“rlerinin karşılıklı etkileşimi biçiminde görmek m“mk“n olsa da, bir bakıma birbirinden kopuk iki ayrı uygarlığın çatış‐ ması olarak d“ş“nmek aradaki ilişkileri yorumlamak açısından daha uygundur. İslamiyet'in ortaya çıktığı dönemde, (ıristiyan d“nyasının içinde bulunduğu bilimsel, k“lt“rel ve sanatsal ko‐ num çok geridedir. Bu dönem, bir kaç y“zyıl s“rm“ş ve İslam “lkelerinin yayılması, genişlemesi m“mk“n olmuştur. Özellikle, Avrupa kıtası ile karşılaşmalarda, ilk olarak Kuzey Afrika “ze‐ rinden Fas ve sonrasında İspanya'ya doğru genişleme, daha sonrasında Osmanlı ile sağlanan Doğu'dan Batı'ya doğru yöne‐ limlerle pekiştirilir. Bu döneme kadar, iki önemli olgu çok önemlidir. İlki, bir t“r din savaşı olarak gör“lmesi gereken ve (açlı seferleri biçiminde kendini ortaya koyan yayılmacı amaç, ikincisi ise, Batı'nın uygarlık, bilim ve k“lt“r konusunda geliş‐ mesine imkân tanıyacak Doğu'dan ve İslam d“nyasından fayda‐ lanma girişimleridir. Batı'nın skolastik d“ş“nceden arınarak, Reform hareket‐ leri ile özellikle antik Yunan ve Roma eserlerine dön“ş“, bilgiyi keşfetmesi, bilimi geliştirmesi ile birlikte yaşanan Aydınlanma / Yeniden doğuş, iki uygarlık açısından işlerin tersine dönmesine yol açar. Giderek daha bilimsel bir eksene kayan Batı d“nyası, akıl, bilim, felsefe “çgeninde gelişirken, Doğu ise, aşırı bir özg“‐ ven ile içine kapanmaya ve gerilemeye başlar. Coğrafi keşiflerin ve teknolojik icatların yardımı ile, bir s“re sonra Batı uygarlığı, içinde İslam d“nyasının b“y“k kesimini de barındıran Doğu'yu istila etmeye ve söm“rmeye girişir. Akıl, mantık, ilerleme, ay‐ dınlanma gibi ideallerle ortaya çıkan Batı uygarlığının eylem ve amaçlarında iki farklı boyut göze çarpar. İleri s“r“len idealler, onları uygulayan uygarlıklar için gerçek bir ilerleme ve aydın‐ lanmaya evrilirken, onların gerçekleşmesi için artık gerilemiş olan Doğu “lkelerinin / coğrafyasının söm“r“lmesi gerekli olur. Modernizm etiketi ile uygarlaşma / uygarlaştırma hareketi, öncelikle Afrika kıtasının daha sonrasında ise Ortadoğu “lkele‐ 221 VEDİ AŞKAROĞLU rinin hem maddi hem de k“lt“rel bir yayılmacı amaç doğrultu‐ sunda yeniden tasarımına dön“ş“r. Katı yayılmacı dönemin etkileri ilk olarak, ). D“nya Savaşı sonrasında Atat“rk önderliğinde yeni bir yönetim biçiminin ortaya çıkışıyla kırılır. Ardından, Batı'nın işgali altındaki İslam d“nyası, Fas, Tunus, Cezayir, Suriye, Mısır ve Libya gibi “lkele‐ rin bağımsızlık savaşları ile kısmi bir başarıya ulaşır. Ancak bu t“r bir başarı sadece siyasi bir zemine oturur. Doğu toplumla‐ rında, k“lt“rel, bilimsel ve ekonomik başarı siyasi başarıya tam anlamıyla eşlik etmez. Doğu uygarlığı, özellikle petrol gibi önemli bir ekonomik ve siyasi unsuru elinde bulundurmasına rağmen, bu g“ce eşlik etmesi gereken siyasi birliği, k“lt“rel b“t“nl“ğ“ ve bilim ve teknoloji g“c“n“ bir t“rl“ geliştiremez. Bunun temel nedeni uygarlık eksikliği ya da k“lt“rel devrim iradesinin geliştirile‐ memesidir. Batı ise yayılmacı amaçlarını asla bırakmaz. Ancak, k“reselleşme, k“lt“rlerarası diyalog, barış, insan hakları, kadın sorunu, m“lteciler sorunu, etnik azınlıklar sorunu gibi konular‐ da çöz“m arayışlarının gör“ng“s“ olan kıtasal birlikler, paktlar vb pek çok kavram, Batı'nın postmodern çağda, değişmeyen amaçları için değiştirdiği algının yansımalarıdır. Postmodern d“nya algısı ile g“n“m“zde Afrika, Ortadoğu, Kafkaslar ve hatta T“rkiye'de yaşanan siyasi olaylar arasında bir bağlantının olduğunu söylemek kesinlikle yanlış olmayacak‐ tır. Toplum adı verilen ve en azından mekan ve tarih algısı ile birlikte gelecek tasarımını kurmaya çalışan “lk“ birliğine sahip insan kitlesinin arasına ayrıştırıcı / parçalayıcı bir dinamiti yer‐ leştirmesi açısından bile bu tespit doğrudur. Postmodern k“lt“‐ r“ icat eden ve özellikle Doğu toplumlarında uygulamaya koyan Batı uygarlığının hedeflerinde, yayılmacı amaç bağlamında hiç‐ bir niteliksel değişim bulunmaz; değersizleştirme, merkezsizleş‐ tirme, öznesizleştirme, geçersizleştirme, yıkma, parçalama gibi yöntemler kullanan postmodernizm göstergesiz ya da ideoloji‐ siz değildir. Aşkaroğlu, : . Batı'nın tarihsel amaçları doğrultusunda, artık doğrudan bir silah kullanmayı gerektirme‐ 222 POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK yen, ama daha etkili bir biçimde kendi g“ç ve iktidarını dahası söm“rgeci çıkarlarını sağlayabileceği en önemli siyasi/k“lt“rel icat postmodernizmdir; Postmodern söylem, çok parçalı, de‐ ğerler k“mesinin bohça şeklinde insanlığa arz edildiği, homo‐ jenlik yerine heterojenliği seçen, aynılığın karşısına farklılığı, aklın yerine us dışılığı, fanteziyi benimseyen ve kişisel zevki öneren bir yaşam tarzının ifadesidir. Aşkaroğlu, : . Geç‐ mişte, Batı “lkelerinin silahlarla, eğitimle, k“lt“r emperyalizmi ya da diplomatik çabalarla Doğu'yu ele geçirme ve denetim al‐ tında tutma yöntemlerinin yerini, Doğu k“lt“rleri tarafından hemen kabul gören 'postmodern değerler' almıştır. T“ketim k“lt“r“n“ Doğu'ya aşılayan Batı, insanların her t“rl“ d“ş“nce ve ideolojiden, ötekileşmeden ve baskıdan kurtarma iddiasını öne s“rer, ancak sonuç kendi yerel, dini ve milli değerlerini bile t“ketim malzemesine dön“şt“ren değerlerinden ayrıştırılmış köleler oluşturmaktır. T“ketim toplumunun algısı o kadar geniş bir hal alır ki, artık nesnenin insan hayatından daha değerli olduğu bir çağ ortaya çıkar; Postmodernizm sağ‐sol, dindar‐laik, Batı‐Doğu, milliyetçi‐ayrılıkçı, liberal‐muhafazakâr gibi pek çok çift taraflı ideolojik söylemin geçersizleşmesini sağlar. Merkezsiz, öznesiz, parçalı, yıkık dök“k bir k“lt“rel ve sosyal portre olarak tam da bu siyaset “zerine ideolojisini oturtur. Merkezsizlik bir t“r merkeze dön“ş“r. Aşkaroğlu, : . Ortaya çıkan merkez‐ sizlik, Suriye, )rak, Libya, Mısır, Yemen gibi pek çok “lkenin içinde debelendiği bir siyasi otoriteyi, “lke b“t“nl“ğ“n“ sağla‐ yabilecek bir g“c“, milli birliği ya da ortak yaşamı imkansız hale getirir. Bunun ana nedeni, postmodernizm yoluyla insanların k“lt“rel kodlarının değiştirilmesi ve algı yönetimidir. Yeni bir insan tipolojisi yaratılarak, tarih ve mekan kavramları alt“st edilerek, “lkeler çok kolay söm“r“lebilecek bir kıvama getirilir; İnsanlar, ortak hedefler peşinde topyek“n bir savaşın içinde değildir, bunun yerine herkesin kendini kendi adına var etmeye çalıştığı birçok muharebeden oluşan bir savaşın varlığından söz edilebilir. Kimsenin diğeri için ya da ortak değerler uğruna ça‐ balaması, savaşması, adaleti sağlaması beklenmez, tersine ortak 223 VEDİ AŞKAROĞLU bir safta savaşırken bile, çıkarlarına ters d“şen bir durumda, bir anda yanında duran safdaşına karşı savaşacak bir birey tipi bulunur. Aşkaroğlu, : . Postmodern Algı ve Mehmet Akif Ersoy'un Doğu‐Batı Görüşü Mehmet Akif Ersoy, çağının gerçekliğini görebilmesi ka‐ dar, gelecekte İslam d“nyasının içine d“şebileceği durumları önceden tahmin edebilecek kadar g“çl“ bir gözlem g“c“ne sa‐ hiptir. Kendi dönemindeki gözlemlerini kimi zaman şiirlerinde kimi zaman halka hitabında t“m çıplaklığı ile görebilmek m“m‐ k“nd“r. Dönemin İstanbul'unu ve insan tipolojisini tasvir ettiği şiirlerinde, g“n“m“zdeki postmodern insanı betimler gibidir; Bir tarafta stat“ye, g“ce önem veren, siyasî b“t“nl“kten yok‐ sun, otorite boşluğunun yanı sıra ahlakî yozlaşmanın at başı gittiği bir iktidar grubu vardır; diğer yanda ise dinî bir örg“t‐ lenmeyle yapılanmış, “zerinde devletin etkisini hisseden, geçim sıkıntısı çeken cemaatçi bir yapı, yani yönetilenler. Ordu, mali‐ ye, mektep, medrese, aile kurumu gibi devletin birçok m“esse‐ sesi çökm“ş durumdadır. Kavas, : . Eğitim, toplumsal ç“r“m“şl“k, miskin insanlar, kaderci anlayış, hurafelere daya‐ nan din algısı, din adamlarının ve hatta aydınların çıkarcılığı, bilimsellikten uzaklaşma vb pek çok boyut, Akif tarafından eleş‐ tirilir. Akif'in devlet, “lke, millet ve “mmet ile bağdaştırarak yaptığı saptamalar, neredeyse g“n“m“z postmodern konum‐ landırmaların yarattığı olgularla t“m“ ile ört“ş“r. Postmodern söylemin oluşturduğu sorgulamalar, Akif'in belirlediği toplum resmi ile çok b“y“k benzerlikler taşır; Ben kendimi diğer kimliklerle birlikte ortak, eşit nasıl var edebili‐ rim? sorusunun yerine, Kendim, diğerlerinden bağımsız ola‐ rak nasıl var olabilirim? sorusu sorulmaya başlar. Bu sorular, farklılıkların ortaya çıkışını sağlar ve hem ideolojik, hem de milli, k“lt“rel ve siyasi ayrışmayı tetikler. Aşkaroğlu, : . Ortak bir kimlikle, ortak bir gelecek kurgusunu sağla‐ yamayan postmodern birey gibi, Akif'in eleştirdiği dönem insa‐ nı da bencildir, sığdır ve toplumun birliğini ortadan kaldıran, 224 POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK yıkıcı bir unsur olarak Doğu'yu istila eden ana unsur bu tip in‐ sanlardır; Akif''in Fatih Kürsüsünde adını verdiği “ç“nc“ Sa‐ fahat'ındaki deyişlerinde vaiz, çalışmayan ve uyuşuk insanları azarlar. Şeriat adına hurafe uyduran, tevekk“le sığınıp mazeret‐ ler savuran, kahvehanelerde öm“r t“keten, kumar ve içki m“p‐ telası tipleri hicveder. Medresede yetişen bazı mutaassıp ve cahil sarıklıları; milletin baş belası olarak gör“r. Bunlar ilmî ve teknik konuları anlamadıkları gibi; dinî öğretileri de idrak ede‐ mez hâle gelmişlerdir. Kavas, : . G“n“m“zde de İs‐ lam coğrafyasının en b“y“k sıkıntılarından bir tanesi çalışma‐ yan, “retmeyen yılışık insanlardır. Birliğini yitirmiş bir çok “l‐ kede, bilim, felsefe ve akıl kovulmuş, yerine sadece bireysel çıkarlarını şekillerle, tevekk“lle sağlama almaya çalışan, ancak gerçekte ne din ne de insan ruhu ne de ortak geleceğin nasıl kurulabileceği konusunda en ufak bir fikri ya da becerisi olma‐ yan sığ din adamları her tarafa hakim olmuştur. Bu t“rden zih‐ niyet y“z“nden, İslam d“nyasında Batı istediği gibi projeler “retebilmekte, “lkeleri ve dahası kendi içlerindeki farklı toplu‐ lukları da birbirine kolayca kırdırabilmektedir: “Süleyman Nazif'e”(1921) “İslam’ı, evet, tefrikalar kastı, kavurdu; Kardeş, bilerek bilmeyerek, kardeşi vurdu. Can gitti, vatan gitti, bıçak dine dayandı;” Toplumun değerlerini bilmeyen din adamlarının yönlen‐ dirmeleri y“z“nden, çıkarcılık her tarafa yayılır. İnanç birliği sağlaması gereken insanlar, tıpkı postmodern k“lt“r“n ayrıştı‐ rıcı, parçalayıcı niteliği ile ortaya çıkardığı k“ç“k ve birbirinden bağımsız adacıklar gibi, birbirine karşı ötekileştirici ve dışlayıcı davranmaya başlar. Akif, kendi döneminde, b“y“k oranda kav‐ miyetçilik ile İslam d“nyasına giren ayrılıkçılığı, böl“c“l“ğ“ ve ayrışmayı eleştirirken, aslında g“n“m“zde, cemaatçilik ve mez‐ hepçilik y“z“nden birbirlerine d“şman kesilmiş İslam d“nyası‐ nı da tasvir eder gibidir. İnsanlar benzerlikler ve evrensel ilke‐ ler, inançlar yerine bireysel değerlerine daha fazla eğilmekte ve bu y“zden, Batı'ya karşı yekv“cut olmak yerine birbirlerine 225 VEDİ AŞKAROĞLU karşı savaşmaktadırlar. Kardeşlerin birbirini öld“rd“ğ“, yıkım tablosunu, g“n“m“zde Suriye, )rak, Libya ve Mısır gibi “lkeler‐ de çok açık bir şekilde görmek m“mk“nd“r. Bu “lkeler, birlik sağlamak yerine, postmodernizmin dayattığı farklılaşmaya gö‐ re, dış g“çlere karşı birleşemeyecek duruma gelmişlerdir. Bu y“zden, t“m g“çlerini kendi kardeşlerini yok etmeye vermiş ve sonuçta Batı'nın y“zyıllardır s“rd“rd“ğ“ yayılmacı / söm“rgeci zihniyete ve amaçlara hizmet eden değer t“ketici konuma gel‐ mişlerdir. Akif, inanç birliğini 'uhuvvet' kardeşlik ile ilişkilen‐ direrek, birliği sağlamanın ayrılıkları ve farklılıkları değil, ben‐ zerlikleri ve ortak yönleri ortaya koymakla m“mk“n olabilece‐ ğine işaret eder;“Bin parça olan vahdeti bağlarken uhuv‐ vet,”ifadesinde, vahdet'i sağlayacak olan şey uhuvvettir, ancak İslam d“nyasında vahdet bin parçaya ayrılmıştır. Akif, dil konusunun da birliği sağlayabilecek unsurlardan birisi olduğunu öngör“r. Ancak dilden daha ziyade, dil kavramı ile insanın/toplumun kendi öz“ne karşı yabancılaşmasına işaret eder ve Batı'nın ve hatta Afrika'nın biz dediği T“rk toplumuna herhangi bir fayda getirmeyeceğine değinir; Arap, acem lisan‐ larıyla uğraşacak zamanda değiliz, yalnız akvâm‐ı m“temeddîn'in dillerini öğrenelim diyenlere de deriz: Sizin bu teklifiniz tıpkı coğrafya kitaplarından Asya, Afrika kıtalarını artık kaldıralım demeye benziyor. A kuzum bizim o m“temeddîn akvâmın arazisinde bir karış toprağımız yok. Bize orada ne ektirirler ne de biçtirirler. Biz Asya'da ekeceğiz Asya'‐ da biçeceğiz laf anlayan beri gelsin! Abd“lkadiroğlu, : . Akif'e göre, birleştirici unsur dilden çok daha farklı değerlerdir. Kavmiyetçilik kavramına bağlı olarak geliştirdiği bakış açısında, g“n“m“z postmodern d“nyayı tasvir eder gibidir. G“n“m“zde, bir çok “lkede, özellikle de kendi “lkemizde, etnik köken farklı‐ lığının kendi şiarına dön“şt“rd“ğ“ asıl unsur dil olarak ortaya çıkar. Ayrılıkları / farklılıkları, özg“rl“k, benlik, kimlik, adalet, ortak yaşam, eşitlik vb gibi kavramlarla insanların zihnine işle‐ yerek, “stkimlik ve ulus devlet kavramlarını geçersizleştirmeye çalışan postmodern söylem pek çok farklılığı daha ortaya koyar: dil, din, mezhep, cinsiyet, ırk, etnik köken, cemaat, coğrafya, 226 POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK “retim ilişkileri, sınıfsal farklılıklar, moda, siyasi d“ş“nceler, ideoloji ... . G“n“m“zde, ortak bir yaşam tasarımı gerçekleştir‐ mek yerine hem Arap d“nyası hem de kısmen “lkemizde, insan‐ lar postmodernizmin “retmeye çalıştığı k“lt“rel belleksizliğin ve bencilliğin pençesine d“şm“ş gibidir. Savaşların pençesinde kıvranan, evlerini ve yurtlarını terketmek zorunda kalan mil‐ yonlarca insanın yanında, g“venliğini yitimiş ve her an öl“m korkusu ile yaşayan kitlelerin varlığı, kendilik değerlerinden uzaklaşmanın da göstergesidir. Akif de, bir yandan İslam top‐ lumlarının miskinliğini, tembelliğini ve çıkarcılığını eleştirirken, Kurtuluş Savaşı ruhunu yeniden yaratacak önemli varoluşsal sorunlara da eğilir; Ey Müslümanlar! Sizde ruhtan, histen eser yok mu? Ne zamana kadar bu aşağılanmaya tahammül edeceksi‐ niz? O aşağılayıcı hayat, sahibini dünyada sefil, ahirette rezil eder. İman demek, taarruza, tecavüze, hakarete tahammül etmek, din düşmanlarının ezici baskısına boyun eğmek değildir. İman demek onurla yaşamak, onurla ölmek demektir” Akif, : ‐ . Bir kurtuluş tablosu olarak, insanların inançlarına dön‐ mesi gerekliğini, aşağılanmaya neden olan ruhsuzluktan ve duygusuzluktan arınmayı, d“şmanın yok edici, zorba ve teca‐ v“zkar eylemlerine canı pahasına karşı çıkışı öğ“tler. Akif, Balıkesir, Zağanos Paşa Camii' nde halka hitap eder‐ ken, sadece Anadolu'nun kurtulması için insanları telkin etmez, onun sözleri hem döneminin t“m Doğu toplumlarına yöneliktir hem de g“n“m“ze gölgesini d“ş“ren bir ışık gibi derin bir ön‐ gör“d“r: Biz Müslümanlar tıpkı yürüyemeyen çocuklar gibi emeklemeye çalışırken, bir de baktık ki, etrafımızdaki devletler göklerde uçuyorlar. Berlin’den havalanıp, Trabzon’a iniyorlar. Biz ise hala yolda yürümeyi bile beceremiyoruz... Onlar zorluk karşı‐ sında birleşmişler. Biz ise o zorluğu görmemiş veya gördüğümüz halde birliğimizi sağlayamamışız... Biliyorsunuz düşman aramıza asırlardan beri bölücülük tohumları ekti ve meyvelerini de topla‐ dı... Eğer Müslümanlar yaşamak istiyorlarsa, cemaat arasında, küskünlüğe, bölücülüğe yol açacak söz ve davranışlardan kaçın‐ malıdır,” İlg“rel, : . İslam d“nyasının, bilimsel alandaki geri kalmışlığına işaret eden Akif, emekleme ile uçma fiilleri 227 VEDİ AŞKAROĞLU ile Batı'nın bilimsel ve teknolojik gelişimine karşı, Doğu'nun tembelliğini, tutuculuğunu ve ilerleme, gelişme konularındaki yetersizliğini göstermeye çalışır. Tıpkı postmodern algının ya‐ rattığı geriletme, birlikten alıkoyma, birbirine d“ş“rme, t“ket‐ tirme, ayrıştırma gibi, o dönemde de d“şman ifadesi ile Batı'yı kastederek, her zamanki yayılmacı amaçlarına işaret eder. Tıpkı g“n“m“zdeki İslam d“nyası gibi, Akif'in zamanında da, Batı ortak bir çıkar için birliğini sağlamışken, İslam “lkeleri / top‐ lumları darmadağındır ve bir t“rl“ birlik olmayı başaramaz. Batı, g“n“m“zde postmodern algı yoluyla yaptığı gibi, geçmişte de hem “lkeler arasında hem de aynı “lkelerin kendi içlerinde ayrılık tohumları ekmiştir ve bunun meyvelerini toplamıştır . Akif, böylesi ayrılık tohumlarının sonucunda M“sl“manların yok olacağını, en azından kendi değerlerini yaşayamayacak ve bağımsız olarak var olamayacak konuma geleceğini belirtir. Varolmanın tek koşulu, toplum içinde böl“c“l“k ve ayrılığa yol açacak konuşma ve eylemlerden uzak durulmasıdır. Postmodern söylem, yayılmacı Batı'nın özg“rleştirme, adalet getirme, geliştirme, refah sağlama veya insan hakları adı altında, Doğu k“lt“rlerini hakimiyeti altına alma çabasıyla ört“‐ ş“r. Akif de, pormodern k“lt“r“n siyasi yansıması olan bir top‐ lumu içten fethetme yönteminin farkındadır; Milletler topla, t“fekle, zırhla, ordularla, tayyarelerle yı‐ kılmıyor, yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki bağlar çöz“le‐ rek, herkes kendi menfaatini temin kaygısına d“şt“ğ“ zaman yıkılır. İslâm Tarihini şöyle bir gözden geçirecek olursak, t“m M“sl“man “lkelerin kendi aralarında ortaya çıkan fitneler, fe‐ satlar y“z“nden bağımsızlıklarını kaybettiklerini ve başka mil‐ letlerin esareti altına girdiklerini gör“r“z, Yıldırım, : . Akif, bir toplumun / “lkenin yıkımının ana nedenlerini tartışır. Teknolojik g“c“ ne kadar b“y“k olursa olsun, bir dış g“ç, bir “lkeye zarar verebilir, onu geçici olarak esir alabilir, ama uzun vadede, birliğini parçalayamazsa, yenilgiye uğrar. K“lt“rel birlik, inanç b“t“nl“ğ“ ve ortak gelecek tasarımı ile 228 POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK birbirine bağlanan bir toplum, kolayca yenilmez. Ancak, herke‐ sin bencilleştiği, diğer insanlarla ortak bağlarının zayıfladığı / çöz“ld“ğ“ zaman, d“şman açısından kolay bir lokma haline gelir. Akif, M“sl“man “lkelerin kendi içlerinde ortaya çıkan fitne ve fesatlarla yıkıldığını gösterir. Postmodern k“lt“r de ana amaç olarak, farklılıkları işler, insanlar arasındaki bağları gevşe‐ tir, k“lt“rel ortaklıkları bireye indirger, ortak bir gelecek kur‐ gusunu zayıflatır, t“ketime yönlendirir, insanlar arasında ş“phe ve g“vensizlik yaratır ve sonuç olarak homojenliği yok ederek, heterojen ama birbirine d“şman kesilmiş bir toplum ortaya çıkarır. Akif, mevcut durumu tasvir ederken, zaman içinde zayıf‐ lamış bağları, birbirine d“şman kesilmiş aynı topluluk içinde yaşayan insanları işaret eder; : Ah o yekparelik eyyâmı hayal oldu bug“n; Milletin halini gör, sonra da mâziyi d“ş“n. Safahat, Akif'in döneminde, insanların birliği / birlikteliği artık bir hayale dön“şm“şt“r ve şair, geçmişteki olumlu durumla kendi dönemindeki olumsuz tabloyu kıyaslar. Böylesi bir ayrışmanın / iç d“şmanlığın bir taraftan, toplumun inançlarını ve değerlerini yitirmesi olarak gör“rken, siyasi amaçla “lkeye giren yabancıla‐ rın davranışlarını da bir anlamda ironik biçimde över: “Su mühendisleri gelmişti… Herifler gâvur a, Neme lâzım bizi incitmediler zerre kadar; İnan oğlum, daha insaflı imiş çorbacılar! Tatlı yüz, bal gibi söz… Başka ne ister köylü? Adam aldatmayı âlâ biliyor kahbe dölü! Ne içen vardı, ne seccadeye çizmeyle basan; Ne deyim dinleri bâtılsa, herifler insan.” : . Safahat, Akif'in betimlediği yabancılar, g“n“m“zde de farklı dav‐ ranış biçimleri ile yine kendi çıkarlarını sağlamanın peşindedir. Postmodernizmin k“lt“rel ve d“ş“nsel yollarla, arka planda 229 VEDİ AŞKAROĞLU yatan ekonomik ve siyasi çıkarlara hizmet ettiğini söylemek pek de yanlış olmaz. Bunun için takiye yapar. Örneğin, )rak, Mısır, Libya ve Suriye konusunda, ABD ve diğer Batı'lı “lkeler, Arap Baharı değimini kullanmış, bu “lkelere refah, zenginlik, de‐ mokrasi ve insan hakları getirecekleri konusunda hem o “lke insanlarını hem de d“nya kamuoyunu ikna etmişlerdir. Böylece, gizli amaçlarını gerçekleştirme yolunu maskelemeyi başarmış‐ lardır. Oysa, )rak fiili olarak “ç farklı iç “lkeye böl“nm“ş, Libya ve Mısır iç çatışmaların mekanına dön“şt“r“lm“ş, Suriye ise birbirinden farklı onlarca silahlı topluluğun cirit attığı ve her yeni g“n yeni ittifakların, yeniden böl“nmelerin ortaya çıktığı t“m“yle bir kaos ortamına dön“şt“r“lm“şt“r. T“m bu “lkeler‐ de, y“zbinlerce insan öld“r“lm“ş, kentler yıkılmış, ekonomiler yok olmuş, milyonlarca insan yurdundan göç etmek zorunda kalmıştır. Batı, postmodern algı yönetimi ile birlikte, asıl amacı olan enerji hatlarına h“kmetmeyi başarmış, jeopolitik bölgeleri denetleyebilecek mekanizmaları kurmuş, t“m bölgenin hakimi olmuştur. Üstelik, ölen insanlara aldırış etmediği gibi, kendi “retimi olan silahların da satışını yapmış ve b“y“k oranda krize girmiş ekonomisini d“zeltmeyi de başarmıştır. İnsani boyuttaki tarjedi ise, sadece insanların hayatlarını kaybetmesi ya da yurt‐ larından göç etmesi, sefalet yaşaması değil, Batı'nın tatlı y“z“ ve postmodern söylemi ile belirlediği biçimde, adı geçen “lkeler‐ deki insanların birbirini kırmasına yol açmasıdır. Üstelik, böl‐ gede öylesine bir kin ve d“şmanlık yaratmayı başarmış ki, gele‐ ceğin kurgusunda, bölgedeki farklı etnik toplulukların, mezhep‐ lerin, inançların, cemaatlerin ve hatta “lkelerin bir araya gelme‐ sini neredeyse imkansız hale getirmiştir. Akif de, yukarıdaki alıntıda, postmodern d“nyanın uygu‐ ladığı taktiklere dikkat çeker. Amaçlarına ulaşmak için, Batı'nın uyguladığı takiyeyi ortaya döker. Gelen m“hendisler, köyl“lere iyi davranır, onlara kendilerini değerli hissettirir, tatlı biçimde konuşur, inançlarına saygılıymış gibi yapar, seccadelere bas‐ maz, camilere ayakkabılarıyla girmez ve halkın ön“nde içki de içmezler. Akif'in diğer bir eleştirisi de dolaylı / ironik bir biçim‐ de ortaya çıkar. Şekil ile öz arasındaki algıya dikkat çeker. Asıl 230 POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK amaçları çıkarcılık olan yabancıların davranışları, toplum m“‐ hendisliği kapsamına girer, insanların algılarını şekilsel anlam‐ da değiştirebilecek manevraları yapabilirler. Öte tarafta ise sa‐ dece şekil ve gör“nt“ ile d“nyayı kavrayan, derin d“ş“nmekten, asıl gayeyi çöz“mlemekten uzak m“sl“manlar bulunur. Akif, Doğu ve Batı uygarlıklarını açık bir biçimde, Batı'nın lehine kı‐ yaslar. Akif, İslam d“nyasında bir uyanışın olması gerekliliğine inanır. Bunun için, Batı'nın değerleri yerine, bilimini ve teknolo‐ jisini elde etmek gerekir. İslam toplumuna, batının bilimsel bu‐ luşlarını, ileri d“zeyini yakalamsı için telkinlerde bulunur; “Bu cihetten, hani, hiç yılmasın oğlum, gözünüz; Sade Garb’ın, yalnız ilmine dönsün yüzünüz. O çocuklarla beraber, gece gündüz, didinin; Giden üç yüz senelik ilmi sık elden edinin! Fen diyârında sızan nâ‐mütenâhi pınarı, Hem için, hem getirin yurda o nâfi suları, Aynı menbâları ihya için burada, Kafanız işlesin, oğlum, kanal olsun arada.” Safahat, : Akif, geri kalmış toplumların b“y“k bir kararlılıkla Batı'‐ nın bilimine yönelmesini salık verir. Tembellikten kurtulunması ve s“rekli çalışılması gerektiğini söyler. Batı ile Doğu arasında, “çy“z yıllık bir farkın olduğunu ortaya koyar ve bu farkı kapat‐ mak için gece g“nd“z çalışılması gerektiğini belirtir. Batı'yı fen diyarı olarak gör“r ve oradan s“rekli akan bir pınar diye bahse‐ der. İslam d“nyasının o s“rekli akan fen ve bilim pınarından içmelerini, yaralanmalarını hem de onu kendi “lkelerine getire‐ rek, benzer biçimde bilim pınarları oluşturmalarını öğ“tler. Aklı överek, insanların kafasını çalışması ve kendilerinden daha ileri bir uygarlık seviyesinde olan Batı'dan akıl vasıtası ile faydalan‐ mak gerektiğini belirtir. Akif, mevcut hali ile İslam ve T“rk toplumunun bilimsel geri kalmışlığına işaret ederek, tam bağımsızlığın ancak bilim, fen ve akılla olabileceğini belirtir. Gemicilik, köpr“ yapımı, tıp ve iktisat gibi konularda dışa bağımlığın boyutlarını irdeler; 231 VEDİ AŞKAROĞLU “İşimiz düştü mü tersaneye yahut denize, Mutlaka, âdetimizdir, koşarız İngiliz’e. Bir yıkık köprü için Belçika’dan kalfa gelir; Hekimin hâzıkı bilmem nereden celbedilir. Meselâ bütçe hesabını yoktur çıkaran… Hadi mâliyeye gelsin bakalım Mösyö Loran.” Safahat, : Akif, g“n“m“z postmodern uygulamalar gibi, teknolojiyi ve bilimi batının “rettiğini ve Doğu toplumlarının ise sadece birer t“ketici konumunda oldularının altını çizer. Postmodern k“lt“r, t“ketimi artırarak, insanların hepsini birer m“şteriye dön“şt“r“r. Gelişmemiş “lkelere krediler vererek onları borç‐ landırır. Bilimsel alanlarda onların geri kalmasını sağlayarak onları birer pazar haline getirir ve böylece hem kaynaklarını kullanır hem de onlar “zerinden kendi ekonomisini canlı tut‐ mayı s“rd“r“r. Akif de, yukarıdaki alıntıda belirtildiği gibi, İngi‐ liz, Belçikalı ya da Fransız'ların bilimsel gelişmişlikleri yolu ile Doğu “zerinde hakimiyet kurmasını dile getirir. Bağımlılıktan kurtulmak, Akif'e göre, Batı'nın k“lt“r“ yerine onların tıp, m“‐ hendislik, ekonomi, gemicilik gibi alanlarda sahip olduğı bilim‐ sel birikimi sağlamaktan geçer. Bunun için, insanların tembellik yapmak yerine, kendilerini bilime adamaları gerektiğini d“ş“‐ n“r; “Gezmeyin ortada oğlum, sokulun bir sapaya Varsa imkânı, yarın avdet edin Avrupa`ya” Safahat, : Akif, amaçsızlığı ve tembelliği yererken, insanların bir amaca sahip olması gerektiğini ve bu amacın Batı'dan bilimi öğrenmek ve uygulamak olduğunu söyler; “Alınız ilmini Garb`in, alınız sanatını Veriniz, hem de mesainize son süratini Çünki kabil değil, artık yaşamak, bunlarsız; Çünki milliyeti yok sanatın, ilmin; yalnız” 232 : Safahat, POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK Akif, uygarlık açısından, ilerlemenin Batı'nın bilimsel ge‐ lişmişliğini yakalamakla m“mk“n olduğunu gör“r. Bunun için, gelişmemiş “lkelerdeki insanların, Batı'nın hem ilmini hem de sanatını almak gerektiğini belirtir. (ayatın sanat ve bilimle m“mk“n olacağını belirtir ve sanat ile bilimin evrensel yön“ne dikkat çekerek, bu iki kavramın milliyetinin olamayacağını söy‐ ler. Akif, Doğu toplumlarını gezen birisidir ve orada görd“ğ“ geri kalmışlık, onun derin sorgulamalarına ve eleştirilerine kaynaklık eder; “Şark’ın ki, mefâhir dolu, mâzî‐i kemâlî, Ya Rab ne onulmaz yaradır şimdiki hâli” Safahat, : Geçmiş zamanlardaki görkemli halini kaybeden Doğu toplumu artık d“nyayı bırakın kendisini dahi idare edecek du‐ rumda bile değildir. Bu y“zden, kendilik değerlerini terketmiş, hatta Batı'nın denetimine girmiştir. Üstelik bu durumdan ya‐ kınmak ya da “z“lmek bir tarafa, artık cellâdını alkışlar hale gelmiştir; “Gurûb seyreden âvâre bir temâşâ‐ger Kadar da olmadı dünya nasîbedâr‐ı keder! Keder de söz mü ya? Alkışlıyordu cellâdı, Utanmadan koca yirminci asrın evlâdı!” Safahat, : Celladı alkışlamak, metaforik olarak ötekileşme ve ken‐ dine yabancılaşmadır. Postmodern k“lt“r de, yeni yaşam tasa‐ rımı ile kendisinden memnuniyetsiz, varlığından mutsuz, her an arayış içinde, kendini değiştirmek isteyen ve sanal bir d“nyada imajlarla kendini var eden sahte bir birey tipi oluşturur. Bu açı‐ dan, öz“ne yabancılaşmış İslam toplumunun kendi cellâdını alkışlaması, postmodern insan tipolojisine yönelik derin bir farkındalığa işaret eder. Tıpkı, XX. y“zyılın başlarındaki gibi, g“n“m“zde de, ABD ya da herhangi bir Batı “lkesinin, örneğin Ortadoğu ya da Afrika'daki bir “lkeye m“dahalesini, dört gözle 233 VEDİ AŞKAROĞLU bekleyen, arzulayan ve bu gerçekleştiğinde zevk çığlıkları atan Doğu insanlarının sayısı korkunç boyulardadır. Akif'in döneminde postmodernizm kavramından bahset‐ mek imkânsızdır, ancak o dönemin modernist uygulama ve d“‐ ş“nceleri şekil ve yöntem açısından farklı olsa da, amaç açısın‐ dan postmodernist dönemdekinden çok da farklı değildir. Akif‐ 'in Batı'nın amaçları konusundaki belirlemeleri, postmodernist algının ardında yatan gerçeklikle nerdeyse birebir ört“ş“r. : “Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor; Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor” Safahat, Medeniyet diye adlandırdığı g“ç Batı'dır ve onun gizli amacının, Doğu “lkelerini / k“lt“rlerini önce k“ç“k parçalara ayırmak ve sonrasında ise yutmaktır. Bunu da elde etmeye çok yakındır, ç“nk“ zaten Doğu'nun kendine d“şman yapısı, bir araya gelmeyi imaknsız kılmakta ve İslam “lkeleri hem kendi aralarında hem de kendi içlerinde parçalanmaktadır; “Müslüman, fırka belasıyla zebân bir kavmi, Medeni Avrupa üç lokma edip yutmaz mı?” Safahat, : . Yayılmacı amaçlarında herhangi bir sapma olmayan me‐ deni Avrupa, Akif'in yaşadığı ve atnık olduğu dönemdekine benzer bir biçimde, kendi aralarında çatışan, böl“nen ve yıkıcı bir nefretle birbirini yok etmeye çalışan İslam d“nyasında, amaçlarını postmodern yöntemlerle g“n“m“zde de başarmış gör“nmektedir. Sonuç Postmodernizm kavramının ve d“ş“ncesinin ortaya çıkı‐ şından çok daha önceki bir dönemde yaşamasına rağmen, Mehmet Akif Ersoy, Batı ve Doğu uygarlıklarının postmodern kavramlara çok yakın bir biçimde tanımlar. Onun da genel an‐ lamı ile belirlediği biçimi ile, aslında Doğu ile Batı arasındaki ilişki uygarlıklar arasındaki bir iletişim değil bir çatışma, hatta g“ç ve iktidar ilişkileri ile açıklanabilir. 234 POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK Postmodern k“lt“r ve algı, Batı yayılmacılığının insan hakları, demokrasi, ilerleme, aydınlanma gibi kavramlarla “st“ kapatılan yeni biçimine denk d“şer. Akif de Batı'nın Doğu k“lt“‐ r“ne ve “lkelerine yaklaşımının ardında yatan ana nedeni çı‐ karcılık olarak belirler. Bir bakıma, biçim değiştirmiş yayılmacı politikaların yarattığı geriliği, böl“nmeyi, bağımlılığı ve İslam d“nyasındaki s“rgit çatışmaların ardında yatan yaklaşımları şiirlerinde çok açık bir biçimde dile getirmiştir. KAYNAKÇA Abdulkadiroğlu, Abd“lkerim, Abdulkadiroğlu Nuran. . Mehmet Akif Ersoy, Sırat‐ı Müstakim ve Sebilü’r‐ Reşat Mecmualarında Çıkan Mehmet Akif Ersoy’un Makale‐ leri.Ankara:K“lt“r Bakanlığı Yayınları. Aşkaroğlu, Vedi. . Postmodernizm: Sınırsız Öz‐ gürlük mü? Özgürlüğün Sınırı mı?.Ankara: Karadeniz Dergi Yayınları. İlg“rel, M“cteba. . Milli Mücadelede Balıkesir Kongreleri. Ankara: Atat“rk K“lt“r Merkezi Yayını. Kavas, Ebru. . Mehmet Akif Ersoy Şiirinde )) Meş‐ rutiyet İstanbul'unun Sosyal Tipleri . I. Uluslararası Mehmet Akif Sempozyumu. ‐ Kasım. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi. Mehmet Akif Ersoy, Safahat, (az. M. Ertuğrul D“zdağ, İn‐ kılâp Kitabevi, İstanbul, . Mehmet Akif’in Yazılarından Seçmeler, Bilim ve Aklın Ay‐ dınlığında Eğitim, Mehmet Akif Özel Sayısı, Sayı: , Mart‐ . Yıldırım, Tahsin. İstanbul: Selis Kitaplar. . Milli M“cadele'de Mehmet Akif. 235 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI SAFAHAT'TAKİ KİŞİ DÜNYAS) VE MİLLÎ KİMLİK İNŞAS) Şamil Yeşilyurt ÖZ Toplumların ihtiyaç duydukları dönemlerde ortaya çıkan ve fikirleriyle kitleleri peşinden s“r“kleyen sanatçılar, bireyden hareketle topluma yayılan kimlik inşasına katkı sunarlar. Os‐ manlı Devleti nin son zamanları ve Cumhuriyet in ilk yıllarında T“rk kimliğinin çağın şartlarına göre yeniden d“zenlenmesi bir zorunluluk hâlini almıştır. Öyle ki yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan bir milletin geçmişteki şanlı g“nlerine dönmek, tarihteki ideal kişilerin eylemlerini kolektif yapıya hatırlatmak, toplumdaki bozuklukların kaynağını işaret etmek, varlık m“ca‐ delesinin yine milletin kendi öz“ne dönmekle kazanılacağına inanmak bu dönemdeki kimlik inşasının temel dayanakları ol‐ muştur. T“rk millî kimliğinin inşasına Safahat ta ileri s“rd“ğ“ d“ş“nceleri ve tespitleriyle katkı sağlayan Mehmet Akif Ersoy, merkeze sosyal yapıyı ve bireyleri koymuştur. Bu bakımdan onun manzumelerindeki kişilerin millî kimlik inşası bağlamında incelenmesi bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır. Anahtar Kelimeler: Safahat, Mehmet Akif Ersoy, millî kimlik inşası, kişiler. PERSONS IN SAFAHAT AND THE CONSTRUCTION OF NATIONAL IDENTITY ABSTRACT Artists who appeared in period needed by society and who drag vast masses of people with ideas have contributed to  Nevşehir (acı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fak“ltesi T“rk Dili ve Edebiyatı Böl“m“. samilyesilyurt@gmail.com 237 ŞAMİL YEŞİLYURT the spread of identity construction sprawling to the society from individual. The reorganization according to the terms of the era of Turkish identity has become a necessity case in the last time of the Ottoman Empire and the early years of the Republic. So that the nation whom faced with danger of extinction return to the glorious days of the past, to remind the collective structure ideal persons in history, indicate the source of the disorder in society, to believe will win the struggle for existence again with back to the essence of the nation have been mainstays of the construction of identity in this period. Mehmet Akif Ersoy who contributing their thoughts and findings put forward in the Safahat in the construction of the Turkish national identity has put social structures and individuals in the center. From this perspective to examined in the context of building the national identity of the people in his poetry is the primary objective of this study. Key words: Safahat, Mehmet Akif Ersoy, construction of national identity, persons. Giriş Edebî metinlerin derin yapısında yer alan ve yazarın noesisini taşıyan anlam katmanları, sembolik ifadelerle ya da kurmaca metinlerdeki kişi, zaman, mekân ve bakış açısının yar‐ dımıyla somut hâle gelir. Ancak fikrî derinliği olmayan metin‐ lerde sanatçının tezini doğrudan ifade etmesi G. N. Pospelov un bir metindeki sorunsal yan : dediği etkinin belirgin ve gizemin y“zeysel olmasına sebep olur; metnin anlamının kapalı olmasına yol açar. Tragedyanın görevini uyandırdığı acıma ve korku duygu‐ larıyla ruhu tutkulardan temizlemek anlamına gelen katharsis : olarak ifade eden Aristoteles, bir anlamda sanatçının yazma sebebini ve tezini de bu kavramla anlamlandırmıştır. Edebî eserde geçen her unsur, yazarın biyografisinden izler taşımayabilir; ancak ruhun derinliklerindeki arınmayı sağlaya‐ 238 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI bilecek değerleri, yazarın yönsemesini yansıttığı gerçeğini dik‐ kate almak gerekir. (ayal ile hakikat arasındaki ince çizgide yazarın ağırlıklı olarak tercihini kullandığı yön, metnin öznel ya da nesnel olma d“zeyine; bununla paralel olarak okurun anlatı‐ lanlardan etkilenme seviyesine tesir eder. Edebî bir eserde kişilerin kullanım biçimleri, gerçeklik ile kurmacanın karışımı, biraz abartılı, gerçeğinden saptırılmış kişilik özellikleri yazarın kişiler yoluyla ulaşmak istediği d“ş“n‐ celerini, bilinçdışını, toplumsal çatışmaları, arayışları ve değer‐ ler sistemini ortaya koyar. Yazarın karakterlere olan bu yakla‐ şımını Pospelov, heyecansallık : olarak ifade eder. Edebî eserlerin ortak özelliklerinden kabul edilen ve malzemesi dil olan diğer bilim dallarından ayrılabilmesi için bir ölç“t sayı‐ lan estetik değer, toplumsal yön“ ağır basan eserlerde geniş bir kişi kadrosu ile harmanlanmış olarak sunulduğunda yazarın heyecansallığının etki d“zeyi de artar. Böylece sanatçının ger‐ çeklik algısı ile dış d“nyadaki hakikatin birleştirilmesinden olu‐ şan metin, sorunsal yanını ortaya koyma bakımından mesajı açık ve gizli olarak tasnif edilir. Temel yönsemesini gerçekliği bulunan ve hayal d“nyası‐ nın “r“n“ olan kişiler “zerine bina eden, onların eylemleri veya olaylar karşısında aldıkları tutumlar ekseninde toplumun ihti‐ yaçlarını karşılayan ya da toplumsal bir eksiklik veya gereklilik kabul ettiği hususlar “zerine kurmaca bir gerçeklik inşa eden sanatçılar, farklı d“zeylerdeki bireysel ve sosyal gereksinimleri edebî eserin muhayyel d“nyası içinde estetiğin sınırları dâhi‐ linde sunma çabası taşır; bu yapı içindeki ideal ve ideal olmayan bireyleri seçer; d“zenler ve kendi heyecansallıklarından hare‐ ketle bir d“nya inşa ederler. Ç“nk“ her insan, bireysel olduğu kadar toplumsal nitelikler taşır. Anlayışların, ideolojilerin, ya‐ şam biçimlerinin, dinî ve millî gör“şlerin, siyasal söylemlerin temsili olan kişiler, bu yönleriyle olduğu kadar bireysel eğilim‐ leriyle de metinde yer alır. Böylece çeşitli karakter özellikleri ve toplumsal sınıflara mensup kişiler arasından kendi ideolojisine uygun olanları seçerek onları kullanan ve amacını ortaya ko‐ 239 ŞAMİL YEŞİLYURT yarken çeşitli heyecansallık bağlantıları kuran sanatçının kişi‐ lerle arasındaki mesafenin onun hayata bakışını ve yönelimini ortaya koyacağı gerçeği de belirlenmiş olacaktır. Yazar bu yolla belli niteliklerden hoşnutluğunu, onları is‐ tediğini, o nitelikleri beğendiğini, kısacası, yaşam “st“ne kendi düşünsel‐olumlama sını dile getirebilir. Ya da tersine, belli gö‐ r“ng“lerden hoşlanmadığını ifade edebilir, onları mahkûm edici yargılar getirip, o gör“ng“lere karşı öfkesini, protestosunu, kı‐ sacası, kendi düşünsel‐yadsımasınıdile getirebilir. : diyen Pospelov, konu b“t“n“, sorunsal yan ve yaşama ilişkin d“ş“nsel heyecansal değerlemenin toplamını bir edebî eserin fikrî zemini olarak kabul eder. : Pospelov un heyecansallık olarak bir araya getirdiği tasnifi içinde kahraman‐ lıkçı, dramatik‐trajik, yergici‐taşlamacı‐mizah, içli‐duygulu, ro‐ mantik heyecansal bağlanımlar bulunmaktadır. Sorunsal yanı derin olan eserlerde kişilere y“klenen işlevler ve heyecansallık d“zeyleri de çeşitlilik taşır. Mehmet Akif Ersoy un şiirleri so‐ runsal yanının derin olması, kolektif ve ferdi mesajlar içermesi, geniş kişi kadrosu ile sanatçının heyecansallık d“zeyini somut biçimde yansıtmaktadır. Önce yaşadığı d“nyadaki varlık sebebini sorgulama ar‐ dından daha özele giderek yaşadığı coğrafyaya kendisini çeşitli maddi ve manevi unsurlarla bağlama, ait olduğu toplulukla or‐ tak değerlerde birleşme arayışındaki insanın bu beklentileri sanatın pek çok şubesinde olduğu gibi edebiyatta da kendisine bir zemin sağlamıştır. (er kişinin kimliği, resmi kayıtlarda gör“nenlerle kesin‐ likle sınırlı olmayan bir yığın öğeden oluşur. Elbette insanların b“y“k çoğunluğu için dinsel bir geleneğe bağlılık söz konusu‐ dur; bir ulusa, bazen iki ulusa; etnik ya da dilsel bir gruba; az ya da çok geniş bir aileye; bir mesleğe; bir kuruma; belli bir sosyal çevreye... Ama liste daha da uzundur, neredeyse sınırsızdır: İnsan bir eyalete, bir köye, bir mahalleye, bir kabileye, bir spor takımına ya da meslek kuruluşuna, bir arkadaş grubuna, bir sendikaya, bir işletmeye, bir partiye, bir derneğe, bir cemaate, 240 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI aynı tutkuları, aynı cinsel tercihleri, aynı fiziksel öz“rleri payla‐ şan ya da aynı zararlı etkilere maruz kalan bir insan topluluğu‐ na ait olduğunu hissedebilir. Maalouf : Bazen örnek teşkil eden tarihî kişiler ve kahramanlık des‐ tanları bazen mekânlar ve fetiş unsurlar yoluyla sağlanan aidi‐ yet, bireyin kimlik edinmesine katkı sunar. Kimlik, kavmiyetin ötesindedir; çoğu zaman kazanılır; bu değere doğuştan sahip olunup atalardan miras alındığı gibi vicdani bağlarla aidiyet duyma da kimliği inşa eder. Bu yön“yle zihnî ve ruhi bir kavram olarak ortaya çıkan kimlik, arketipsel bir devamlılığı işaret eder. Sonradan elde edilen veya dâhil olunan mensubiyetler ile ruhsal kalıtımın devamlılığını taşıyan aidiyetleri birbirinden ayırmak gerekir. Ait olunan değerler, bireyin istemdışı sahip olduğu, doğuştan gelen edinimleriyken mensubiyetler; kolektif yapı, k“lt“r, erginlenme şartları, eğitim, yönelim gibi faktörlerin etki‐ siyle sonradan kazandığı nitelikleridir. Bu sebeple milletler mensubiyet, etnisiteler aidiyet merkezli işler. Yeşilyurt : Cumhuriyet ten sonra toplumdaki kimlik arayış ve eksik‐ liğini gidermek için kaleme alınan, sonradan sinemaya da uyar‐ lanan ve tarihî kahramanların eylemlerini y“celten tarihî ro‐ manlar; Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Yahya Kemal Be‐ yatlı gibi önc“ sanatçıların şiir ve nesir t“r“ndeki eserleri ve Millî M“cadele yıllarında halkın duygularına seslenen nutukla‐ rın ortak amacı, millette bir kimlik bilinci oluşturmak ve asırlar öncesine dayanan köklerin sağlamlığına vurgu yapmaktır. Fatih Kanter, bu geçmişe yönelişi hatırlamanın ve geçmişin tarihsel kodlarının idealize edilmesi , olarak ifade eder. Yeni bir devletin kurulması ve bir kimliğe ihtiyaç duyulması, varlık yokluk m“cadelesinin verilmiş olması, Batılı tezlere cevap ver‐ me d“ş“ncesi, T“rk millî kimliğinin yok olma endişesi taşınması ve milletin bir arada tutulma gayreti, bu dönemdeki kimlik in‐ şasının gerekliliğini ortaya koyar. Özellikle tahkiyeli anlatımlar‐ da çıkış noktası, tarihî bir kişi “zerinden kimlik inşasını sağla‐ maktır. Böylece kişi ile yazarın yönsemesi aynı paydada bir ara‐ ya gelmektedir. 241 ŞAMİL YEŞİLYURT Antony Smith, millî kimliğin temel özellikleri olarak şun‐ ları sıralar: . Tarihî bir toprak/“lke, ya da yurt . Ortak mitler ve tarihî bellek . Ortak bir kitlesel kamu k“lt“r“ . Topluluğun b“t“n fertleri için geçerli ortak yasal hak ve görevler . Topluluk fertlerinin “lke “zerinde serbest hareket im‐ kânına sahip oldukları ortak bir ekonomi. : ‐ Millî kimlik, hem toprağın manevi değer kazanmış formu olan vatan hem de o vatan “zerindeki bireyin manevi ve duygu‐ sal yön“yle birlikte d“ş“n“lm“şt“r. (er birey, ait olduğu toplu‐ luğun bu maddi ve manevi değerlerini yaşayan, onları hafıza‐ sında saklayıp kolektif yapının imkânları ölç“s“nde sonraki kuşaklara aktaran bir nakledici işlevi “stlenir. Namık Kemal, İnsan vatanını sever; ç“nk“ vatan öyle bir galibin şemşiri veya bir kâtibin kalemiyle çizilen mevhûm hat‐ lardan ibaret değil, millet, h“rriyet, menfaat, uhuvvet, tasarruf, hâkimiyet, ecdâda h“rmet, aileye muhabbet, yâd‐ı şebâbet gibi bir çok hissiyât‐ı ulvîyyenin içtimaından hâsıl olmuş bir fikr‐i mukaddestir. Kaplan vd : sözleriyle vatanın manevi sınırlarını çizer. Gökalp tarafın‐ dan …lisanca, dince, ahlâkça ve bediiyatça m“şterek olan, yani aynı terbiyeyi almış fertlerden m“rekkep bulunan bir z“mre… : diye tanımlanan millet, bu unsurları bir arada tuttu‐ ğu s“rece varlığını s“rd“rebilecektir. Bir vatan “zerinde ortak pek çok manevi değeri paylaşan insanlar, bunları taşıyan kolek‐ tif hafıza olmazsa millî olma vasfına sahip olamazlar. Toplumla‐ rın ihtiyaç duydukları dönemlerde bu bilincin yansıdığı örnek‐ leri kişiler d“nyası “zerinden hatırlatan ve toplumun hafızasını canlı tutma gayreti taşıyan sanatçılar, kimlik inşasında önemli rol oynarlar. Buradaki millî kimlik inşasını milleti oluşturan amilleri en baştan tesis etmek olarak değil; zaten var olan buna 242 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI karşın dağılmış durumdaki manevi bağları onarmak olarak d“‐ ş“nmek gerekir. Millî kimliği inşa etmenin hareket noktası ön‐ celikle bir toprak ve vatana sahip olmaktır. Vatan yer değildir; mekândır; aidiyet taşır; mensubu olunan değerlerden değildir; ancak mensup olunanın aitleştirilmesidir. Millî M“cadele yılla‐ rında askerî ve fikrî dehaların yanında sanatçıların da önceliği vatanın yeniden tesis edilmesi olmuştur. Millet ve milliyetçilik kavramları her topluluk tarafından farklı algılanmıştır. Tam bir oryantalist bakışa sahip olan Bernard Lewis, bir Batılının göz“yle T“rk topraklarına baktı‐ ğında şu tespitlerde bulunur: Osmanlı İmparatorluğu ölm“şt“. T“rk halkı y“zyıllarca yabancı toprakları ve halkları fethetmek için faydasız bir m“cadelede enerjilerini ve kanlarını boş yere harcamışlardı. Şimdi imparatorluk gitmişti ve onun göç“ş“, T“rkler için de dayanılmaz bir y“kten kurtuluş idi. : sözleriyle vatan toprağını bir y“kten kurtuluş, onun uğrunda m“cadele edenleri ise enerjilerini ve kanlarını boş yere harca‐ yan kişiler olarak görm“şt“r. Milletlerin tarih boyunca yaşadığı sıkıntılı s“reçler olmuş‐ tur. Millî varlığın yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı dönemlerde milletin içinden çıkan ve b“y“k bir kitleyi peşinden s“r“kleyen askerî ve fikrî dehalar, dağılmaya y“z tutmuş değer‐ ler manzumesini bir araya getirerek millî varlığı yeninden inşa etme çabasına girerler. Akçam da T“rk ulusal kimliği yok ol‐ mak, ortadan kalkmak korkusu ile birlikte gelişmiştir. : derken kimlik sorununun temelindeki olgunun varlık‐ yokluk paradoksu olduğunu; daha özelde ise millet fertlerindeki bilincin uyandırılma çabasının yer aldığını işaret eder. Vatan topraklarının bir bir elden gitmesi, milletin “mitsizliğe kapılma‐ sı, gençliğin bir yol göstericiye ihtiyaç duyması devlet ve millet “zerinde katastrofik bir etki yaratmıştır. Bu durum, gerek Millî M“cadele den önce gerekse sonra kimliğin yeniden tanımlan‐ masını zorunlu hâle getirmiştir. Kolektif hafızayı kullanarak ferdi bilinci onarma sırasında tarihin şanlı g“nlerine dönmek, tarihî ve millî kahramanlık olayları ve kahramanlardan söz et‐ 243 ŞAMİL YEŞİLYURT mek, millet olma değerlerini kaybetmiş toplumları anımsamak gibi pek çok durum anlatılarak bireysel uyanış sağlanmaya çalı‐ şılır. Edebiyatı bir araç gibi kullanarak toplumda millî kimlik inşa etmenin en önemli parçalarından biri, muhakkak ki okurun çoğunlukla empati kurduğu kurmaca ya da gerçek kişilerdir. Özellikle tarihteki örnek kahramanların kurmaca d“nyada bir kez daha hatırlanması, topluma kim olduklarını anlatmak nok‐ tasında motive edici bir g“ç kazandırmıştır. Kişilerin ideal olan‐ la olmayan, iyi‐köt“, ahlaklı‐ahlaksız, doğru‐yanlış biçiminde zıt karakter özellikleri bakımlarından ele alınması, bir felsefi ve siyasal söylemin sözc“s“ gibi davranmaları, tarihsel kökenleri‐ nin olup olmaması gibi işlenişe has nitelikler yazarın karakter‐ lere y“klediği fikirleri somutlaştırır. Bu bağlamda T“rk millî kimliğinin fikrî mimarlarından olan Akif, nazım ve nesir saha‐ sında verdiği eserlerle millî bilincin oluşup kuvvetlenmesinde emeği geçen sanatçılardandır. Safahat “st başlığı altında bir araya getirilen şiirler, içerdiği sorunsal zenginlik yanında sanat‐ çının oluşturmaya çalıştığı kimlik ve kişilik unsurları bakımla‐ rından da önemlidir. Mehmet Âkif, muhteva bakımından tam bir orijinallik veya daha doğrusu, döneminin şairlerinden farklılık gösterir. O, şiirlerinde fikre, d“ş“nceye heyecana daima öncelik vermiştir. Görd“ğ“n“ olduğu gibi zaptetme özelliği vardır onun, realisttir. (epsinden önemlisi, o şiirleriyle içinde yaşadığı topluma bir ayna tutmuştur. Bunda da son derece başarılıdır. Eğitir, yol gös‐ terir, terbiye eder; heyecanlandırır. Toplumu şuurlandırmak gibi bir misyon y“klenmiş, bunu da edebiyat‐şiir yoluyla yap‐ mak istemiştir. Yetiş : Meyhane, kahvehane, mahalle, okul, cami ve vapur gibi mekânlara özg“ sosyal tablolar çizerek buralarla b“t“nleşmiş kişiler oluşturan, bir devrin sosyal panoramasını ortaya koyar‐ ken ideal olanı gösteren, böylece T“rk millî kimliğinin nasıl ol‐ ması gerektiğinin altını her fırsatta çizen Akif, Safahat ta özellik‐ le kişiler “zerinden heyecansal değerlenişini ortaya koymakta‐ 244 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI dır. O, Safahat ta millet fertleri “zerinde otopsi yapmamış; biza‐ tihi “mitvar bir duruşla sorunları tespit edip d“zeltmeye çalışan bir cerrah tavrı takınmıştır. Bu sebeple Akif in katharsisi ve heyecansallığı, Safahat ın sorunsal yanı olmuştur. 1. Kahramanlıkçı heyecansal bağlanım: Kişi “st başlığı altında özel bir yere konumlandırılan kah‐ raman ifadesi, dış d“nyanın gerçekliğinde toplumsal kabulleri ve değerleri temsil eden, onları gerçekleştirme çabasında olan, kolektif manada dön“ş“m“ sağlayan ya da bu uğurda m“cadele eden kişilerdir. Bu yön“yle ona basit manada kişi demek, kah‐ ramanın idealize edilmiş yönlerini törp“lemek olacaktır. (er birey kişidir; ancak her kişi kahraman değildir. Bireylerin veya topluluğun ferdi veya kolektif toplumsal kabuller bağlamında gerçekleştirdiği “st“n başarılar, onların ve eylemlerinin y“celtilmesini ve bunların kahramanlık örnekleri olarak algılanmasını beraberinde getirir. …edebiyattaki kahramanlıkçı heyecansal bağlanımın nesnesi, gerçekliğin kendisindeki kahramanlıktır, ulusun ve insanlığın ilerlemesinin çıkarına ilişkin bir görevi yerine getiren aktif bir insan eylemidir. Kahramanlığın içeriği, ulusal tarihin somut koşullarıyla bağıntılıdır. Doğa g“çlerine egemen olmak, yabancı saldırganla‐ rı geri p“sk“rtmek, toplumsal ve siyasal yaşamda veya k“lt“rel alanda bir ilerleme uğruna savaş vermek ya da toplumdaki ge‐ rici g“çlere karşı m“cadele etmek, b“t“n bunlar, kişilerin, ken‐ dilerini topluluğun amaç ve çıkarlarına adamalarını ve bunu en önde gelen kendi sorun ve ödevleri olarak benimsemelerini gerektirir. Pospelov : Bu sebeple kahramanlıkçı heyecansal bağlanımın ağırlık kazandığı eserlerde gerçek ile kurmaca iç içe geçmiştir ve okura genellikle gerçekliğin abartılı bir dille anlatıldığı bir d“nyanın kapıları açılır. Aynı zamanda benliğin ikinci plana atıldığı ve kolektif bilincin önem kazandığı tipik bir değerleniş vardır. Kendi amaçlarını gerçekleştirmek için zihnî ve fiziki yolculuğa 245 ŞAMİL YEŞİLYURT çıkan kahraman, bu yolculuk sırasında aynı zamanda aidiyet duyduğu topluluğun ya da milletin amaç ve beklentilerini de gerçekleştirmiş olur. Daha çok tarihsel içerikle uyumlu olan bu klasik kurgu biçimi, postmodern anlatılarda çarpıtılmış ve nes‐ nel gerçekliğe uymayan, yazarın ideolojisinin baskısı altında kalmış ironik tarihsel anlatılar ortaya çıkmıştır. Tarihe ve tarih‐ çiye g“venmenin yersizliği ve tarihî metinlerin edebî metinler gibi kurmaca olduğu “zerine bina edilen yeni tarihselcilik bu d“ş“ncedeki postmodern yaklaşımlardan biridir. Kahramanlık d“rt“ ve davranışlarının ruhsal bir devamlı‐ lık olduğu, sonraki kuşaklara nakledildiği ve kolektif yapı içinde anlam kazandığı fikri, Jung un arketip dediği sistem içindeki bir alt başlığı, kahraman arketipini, oluşturur. Bu sebeple kahra‐ man arketipi, ideal forma ulaşmış, toplumun beklentilerine ce‐ vap verebilen, topluma örnek insan olarak sunulabilecek nite‐ liklerle donanmıştır. Çıktığı yolculukta toplumun beklentilerini gerçekleştirebilir ve ideal olana ulaşırsa dön“ş“m“ gerçekleş‐ tirmiş, dön“şt“r“c“ vasfını yakalamış ve erginlenmiş kahraman olacaktır. Akif, Safahat ın hen“z ilk kitabına Evlâdım Mehmed Ali ye yadigâr‐i vedâdımdır. s. ifadesiyle başlar. M“şir Ratip Paşa nın oğlu olan Mehmed Ali, Âkif in özel ders verdiği sıralarda tanıdığı ve her zaman takdir ettiği öğrencisidir. Bir anlamda Asım ın prototipi olan bu kişi, sanatçının idealize ettiği çalışmak ve başarılı olmak eylemini temsil eden bir kahraman‐ dır. Akif in yaşadığı dönemde toplumun en b“y“k ihtiyacı, kendisine hizmet edecek ve onları aydınlatacak bilge kimseler‐ di. Bu kişilerden biri merhum İbrahim Bey dir. İbrahim Bey in şahsına y“klediği Doğu nun ve Batı nın ilmini almış, muhakeme yeteneği g“çl“, alçakgön“ll“, milletine hizmet etmeyi öncelik addeden nitelikleri s. Akif in yirminci asırdaki kahraman Mehmet Akif Ersoy, Safahat, hzl. Ömer Faruk (uyug“zel, Rıza Bağcı, Fazıl Gökçek, Feza Gazetecilik, İstanbul, . Metin içi alıntılarda eserin bu baskısı esas alınmıştır. 246 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI modelinin niteliklerini de ortaya koymaktadır. Bu anlamda o, toplumdaki kahramanlıkçı vasfını ifşa eder. Akif in manzum hikâye sahasında en çok yardımını gör‐ d“ğ“ isimlerden biri olan Namık Kemal in oğlu Ali Ekrem Bolayır a ithafla başlayan Kocakarı ile Ömer, bir dinî kıssanın manzum hikâye biçimine dön“şt“r“lm“ş formudur. Tarihî ve dinî gerçekliği bulunan kişileri şiirlerinde kullanan Akif, (z. Ömer i adalet kavramına bakışı, eşitlik anlayışı, hoşgör“s“ ile ayrı bir yere koyar. Bu yönleriyle ideal bir insan olan (z. Ömer, Akif in yaşadığı toplumda en çok ihtiyaç duyulan kahraman modelini temsil eder. Kimlik inşa etmenin önemli tekniklerin‐ den olan tarihî ve dinî kahramanları ve olayları anlatarak mille‐ tin kıssadan hisse çıkarmasını beklemek, şairin sıklıkla kullan‐ dığı bir anlatım yöntemidir. Akif, Safahat ta kullandığı kişilerin pek çoğunu tanımış, onlarla dostluklar kurmuştur. Babasının talebelerinden ve Akif in de yakın dostu olan Ali Şevki (oca, gerek Köse İmam a ilham kaynağı olması gerekse onun oğlu Asım ın ideal bir genç‐ lik modeli olarak sunulması bakımlarından önemlidir. Süleyma‐ niye Kürsüsünde ye İstanbul Rasathanesi nin kurucusu Fatin Gökmen i kast ederek Kardeşim Fatin (oca ya s. diye başlaması ve buna benzer örnekleri pek çok kez tekrar etmesi, Akif in ilmî şahsiyeti ön plana çıkan kimseleri idealize ettiğini ve onları toplumda örnek alınması gereken kahramanlar olarak işaret ettiğini göstermektedir. Süleymaniye Kürsüsünde manzumesinde milleti gaflet uy‐ kusundan uyandırmak için gezdiği coğrafyalardan örnekler veren k“rs“deki vaiz, bir dönüştürücü tip işlevindedir. Amacı, b“y“k bir değişim hamlesini başlatmak, millî bilinci uyandır‐ mak ve topluma nereden geldiklerini, kim olduklarını hatırlat‐ maktır. Varlığını daim kılma m“cadelesinde Taner Akçam ın ifade ettiği ve T“rk kimliğinin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı d“ş“ncesinin Akif teki yansıması budur. 247 ŞAMİL YEŞİLYURT “Ey cemâat, yeter Allah için olsun, uyanın... Sesi pek müdhiş öter sonra kulaklarda çanın! … Ey cemâat, uyanın! Yoksa, hemen gün batacak. Uyanın! Korkuyorum: Leyl‐i nedâmet çatacak!” s. Akif, kurtuluş reçetesini yine milletin içinden çıkacak kahramanlara bağlamıştır. Bu d“ş“nceyle Onu kendinde bulur y“kselecek bir millet; s. der. Batı nın ilmini ve sanayisini alan, İslami esaslara sıkı sıkıya bağlanan, çalışma ve disiplini şiar edinip bunu millete faydalı kılan, sosyal yanı kuvvetli olan kişiler Akif in kahramanlık niteliklerini taşır. Mâhiyyet‐i rûhiyye , Milletin sîne‐i mâzisi s. ifadeleriyle karşıladığı millî kimlik ise uyanışı sağlayacak enerjiyi bizzat milletin sine‐ sinde bulacaktır. Sembolik ifadelerin ardından millete seslenen Akif, milletin çaresinin yine kendi köklerinde, kendi çalışma azminde olduğunu ifade eder. Öyle ki ağaç hastalanmışsa onu bir bilene gösteriniz; bakan kimse de o ağacın en çok köklerine baksın; ağaca aşı yapılacak olursa da yine kendi köklerinden aşı vurulsun, der. s. Akif in milliyetçiliğinin kaynaklarını sor‐ gulayan Nurettin Topçu şu tespitte bulunur: …tarihinin b“y“k‐ lerine, mefâhirine, macerâlarına, ıztıraplarına söz verdi ve bun‐ ların huzurunda yemin etti. Biz, onun bakışlarında bu yeminin b“t“n kahraman ifadesini görebiliriz. Topçu : İşte bundan dolayıdır ki Akif, geçmişin örnek insanlarının davranış kalıplarını ve ideal formunu yaşadığı sosyal hayatta özellikle de yakın çevresindeki kişilerde arama/bulma gayreti içindedir. Fatih Kürsüsünde böl“m“nde Deden ne t“rl“ yaşarmış... Adam‐ san öyle yaşa; s. diye seslenen vaiz, tam da bu arayış içindedir. Ondaki bu çabayı gören Faruk Kadri Timurtaş, Cemiyetimizdeki çök“nt“ ve geriliği derin bir ızdırapla gören, dile getiren; bunun sebeplerini arayan, y“kselmek ve ilerlemek için tedbirler, çareler d“ş“nen Mehmet Âkif; gerçek bir T“rk milliyetçisi ve b“y“k bir vatansever idi. : sözleriyle ideal insan modelini arayan Akif in sanatındaki noesisi vurgular. 248 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI Asım böl“m“, Akif in sanatının zirvesidir. Bursa nın işgali “zerine duyduğu “z“nt“y“ dile getiren B“lb“l manzumesini Basri Bey oğlumuza… s. diye ithaf ettiği ve çok sevdiği dostu (asan Basri Çantay da Akif in b“t“n kanaatleri bu eserde yoğunlaşmış gibidir. : diyerek Asım ın önemini ifade eder. Köse İmam ın iki b“y“k derdi vardır: oğlu ve komşusunun yaşadığı aile içi sorun. Oğlu Asım, Köse İmam a göre asabi, öfke‐ li, kavgacı, başıboş bir gençtir. Vapurdaki bir genci dövm“ş, kumar oynanıyor diye kahvehane basmış, kendisi gibi d“ş“nen arkadaşlarıyla “lke iyi yönetilmiyor diye Babıali yi basma plan‐ ları kurmuş, lafa söze gelmez bir delikanlıdır. Asım “zerinde söz“ geçebilecek kişilerden biri de (ocazade dir. Köse İmam oğluna g“venmediğini, (ocazade nin Asım hakkındaki olumlu kanaatlerinin yersiz olduğunu söylese de (ocazade ısrarla Asım ın kişiliği “zerinden T“rk gençliğine övg“ler dizer. Ç“nk“ o ahlaklı, cevval, Çanakkale de destan yazan, Sarıkamış ta çare‐ sizliğe rağmen emre itaat eden b“y“k bir kitleyi temsil etmek‐ tedir. Bu yönleriyle Asım, Akif in ideal kahraman modelidir. “‐ Ne fazîlet mi? Çocuklar koşuyor, aç çıplak, Cebheden cebheye arslan gibi hiç durmayarak. Yine vardır bir ölüm korkusu arslanda bile; Yüzgöz olmuş bu çocuklar ölümün şahsıyle! Cebhenin her biri bir kıt’ada, etrâfı deniz; Kara dersen daha dehşetli: Ne yol var, ne de iz. Harekâtın görüyorsun ya, Hocam, en kolayı, Yalnayak Kafkas’ı tutmak, baş açık Sînâ’yı! Yapılır zannediyorsan, bakalım, sen de soyun... Kıt’a kapmak, köşe kapmak değil artık bu oyun.” s. Sezai Karakoç, Asım böl“m“nde çift zamanlı bir uzanımın olduğunu belirterek şu tespitlerde bulunur: Şimdiki zaman şâiri olan Âkif, bu şiirinde gelecek zama‐ nı da g“n“ne taşımıştır. Daha doğrusu, olağan“st“ şartlarla, şimdiki zaman kendini aşarak geleceğe ulaşmış, gelecek de, şairin özlemiyle şimdiki zamana gelmiş, böylece şiir çift katlı bir 249 ŞAMİL YEŞİLYURT zaman dokusu kazanmıştır. Ve böylece realitenin içinden ideal bir neslin çizgileri doğar, savaş içinde b“t“n g“ndelik iğretilik‐ lerden kurtulan Âsım nesli, geleceğin nesli haline gelir. : Mehmet Akif in, yılına kadar İslami ve bu tarihten sonra millî bir kimlik olarak tanımladığı millet : karşısındaki tavrını değerlendiren Fazıl Gökçek, kırılma nokta‐ sının Çanakkale Savaşları olduğunu belirtir. Safahat ın bu tarih‐ ten sonra kaleme alınan böl“mlerinde o millî çizginin ağırlıklı olarak yer aldığı bu fikri somutlaştırır. Ç“nk“ bu tarihte, kah‐ ramanlık ruhu ortaya çıkmış ve o ruhu taşıyan bireylerin ideali‐ ze dilen eylemleri y“celtilmiştir. 2. Dramatik‐trajik heyecansal bağlanım Dramatik heyecansal bağlanımın hareket noktasını kişile‐ rin eylemleri oluşturmaktadır. Bireyin beklenti, eylem ve çabası ile dış d“nyadaki etmenlerin uyumsuzluğu ciddi bir paradoks oluşturmakta ve çatışmaya zemin hazırlamaktadır. Bu karteziyenik durum, kahramanı ya yolculuğundan alıkoyan ya da o yolculuğu sona erdiren bir bitiş noktasını ya da kahrama‐ nın yeni başlangıçlara kapı aralamasını ve daha da hırslanması‐ nı sağlayan bir noktayı temsil eder. Millî M“cadele de, “lkenin varlık yokluk m“cadelesi içinde olduğu bir s“reçte, ordunun çaresizliği, cephane ve kaynak sıkıntısı yaşaması, maddi k“lt“‐ rel varlığın dış g“çler tarafından yok edilmesi, toplumun ciddi bir çök“nt“ içinde olması tam bir dramatik durumdur. Bu tab‐ lonun dramatik heyecansal bağlanımı, milleti g“çl“ olmaya ça‐ ğıran, işgallere karşı direniş ruhunun canlı tutulmasını aşılayan, m“cadelenin kazanılacağı fikrini kuvvetlendiren Akif gibi sa‐ natkârların kalemleridir. O, ferdi ve kolektif çelişkiler arasından d“ş“nsel olumlayıcı kahramanlar çıkartarak onların ideal olan ve olmayan biçiminde betimlemesini yapar. …yazar veya anlatıcı, ya da şarkıcı, kişilerine ve onların dramatik durumlarına, amaçlarını gerçekleştirmek için verdik‐ leri m“cadeleye, sıkı bir duygudaşlıkla yaklaşır. O zaman, eserin imgeler d“nyasının içine boydan boya girmiş olan bu dramatik 250 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI heyecansal bağlanım, düşünsel‐olumlayıcıbir heyecansal bağla‐ nımdır… gerek yazar, gerekse anlatıcı, ya da şarkıcı, dramatik durumlar ve yaşantılar yoluyla tam tersine, kişilerin karakterle‐ rini yerip yadsıyabilir de; onların sıkıntılarını, o duruma d“şme‐ lerine neden olan kendi yanlış çabalarının haklı bir cezası ola‐ rak da gösterebilir. Bu durumda eserin t“m imgeler d“nyasına boydan boya girmiş düşünsel‐yadsıyıcı bir heyecansal bağlanım söz konusudur. Pospelov : (asıradlı manzume, dramatik bir hayat sahnesini işaret etmektedir. Özne, attar d“kkânına alış veriş yapmaya gelenleri tanıtarak hem toplumun içinde bulunduğu duruma hem de in‐ sanların tavırlarına eleştirel bir gözle bakar. (asıra sarılarak defnedilen yaşlı ve kimsesiz kadın, şiirdeki bu dramatik heye‐ cansallığı sembolize eden bir değer taşır. İnsanların borçlu ol‐ maları, esnafın peşin para ile çalışması, yokluk nedeniyle hasta‐ ların tedavi olamamaları devlet ekonomisinin bozulmasının bireylerdeki yansıması olarak ortaya çıkar. Bu şiirin hemen ardından gelen Geçinme Belası başlıklı şiir de benzer hayat m“‐ cadelesini eleştirel bir gözle değerlendirir. Aristoteles ten itibaren ufak n“anslarla tanımı ve tasviri yapılan, mimetik sanatların bir parçası olarak kabul edilen, asıl amacının katharsis olduğu vurgulanan tragedya kavramı, doğ‐ rudan iç yaşantıyı ifade etmektedir. Öyle ki trajik eylemin iki önemli unsuru Aristoteles e göre karakter ve d“ş“nce : dir. Bu iki unsur, kişilere y“klenen misyon olarak yazar merkezli bakıldığında heyecansallığı ve o kişinin iç d“nyasını ifade eden trajik olmayı karşılamaktadır. …trajik durumda insanların çoklukla sıkıntıları, dramatik durumlarda olduğu gibi, çıkarlarını ve hatta yaşamlarını tehdit eden ve dolayısıyla buna karşı direnmelerini de birlikte getiren herhangi dışg“çlere çatmış olmaları değildir. Durumlarını ve duygu yaşantılarını trajik yapan şey, temelinden, insanların kendi bilinçlerinde meydana gelen iç çelişki ve çatışmalarla bağıntılıdır. Pospelov : 251 ŞAMİL YEŞİLYURT Kişiyi ya da toplumu trajik olmaya iten temel çatışma, ferdi ve kolektif eksendeki gölge ile persona arasında kalması‐ dır. Yani çatışmanın öz“n“ …kişisel g“çlerle kişisel“st“ g“çle‐ rin çelişip çatışması… Pospelov : oluşturur. Gölge‐ nin arzularına karşın personanın baskılayıcı bir rol “stlenmesi, öznenin iç d“nyasında yaşadığı iç ve dış çatışmasını doğurur. Bu bakımdan dramatik olmaya sebep olan çatışma, daha çok tarih‐ sel gerçeklikle bağlantılı iken trajediye sebep olan çatışma gi‐ zemini korur; sanatçıların tarihsel gerçekliği olan kişiler “ze‐ rinde en çok yorum yaptıkları yön de trajik heyecansallıktır. Ç“nk“ dramatik olma durumunun nesnelliği trajik olmanın öznelliği karşısında her zaman daha gerçekçidir. İç benlik ile dış olgular arasındaki çelişki ve çatışmaların yol açtığı çaresizlik, bireyi trajediye sevk eder. Bunun göstergeleriyle arketipsel fig“rlerde karşılaşmak m“mk“nd“r. Safahat ın son kitabı Gölgeler deki hilebaz fig“r“ne dikkat çeken M“mtaz Sarıçiçek, Akif in manzumelerinde hayvani vasıflara sahip olarak tasvir edilen bu arketipsel fig“r“n …vicdanı paslanmış, d“ş“ncesiz, kalpsiz, riyakâr, iğrenç iptilaları ve illetleri olan şeytani bir varlık… Sarıçiçek : olarak nitelendiğini işaret eder. İç d“nyasında olumsuzluk barındıran bireyin toplumsal olguları değiştirme yön“ ortadan kalkacak ve Akif in çizdiği bedbaht ve faydasız insanlar kendisini gösterecektir. Bu durumda olan kişileri uyaran ve doğruya ileten varlık olarak beliren (ocazade, yaşlı bilge arketipinin kendisidir. Zor zamanda ortaya çıkarak bilgeliği ve görg“s“yle “mitsizlere “mit aşılar; eksikleri işaret edip çöz“m önerileri sunar. Milletin geçirdiği en zor dönemlerde çalışmanın ne kadar önemli bir erdem olduğunun altını çizen, “mitsizliğe kapılmanın İslami inanışla ört“şmeyeceğini vurgulayan Akif, Safahat ın “ç“nc“ kitabı Hakkın Sesleri ni Balkan Savaşları nda yaşanan trajik durumları ifade etmek için kaleme alır ve “mit aşılar. (aşim Erdoğan, Balkan Savaşları nın cereyan ettiği dönemde faaliyet gösteren Erciyes Gazetesi nin …halkın devletle olan 252 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI ilişkilerine yön verme görevini… : “stlendiğini, yaşanan b“t“n olumsuzluklara rağmen halka g“ven telkin ettiğini ifade eder. Benzer yayın organlarının ortak amaçlarla çalışması, sanatçıların eserlerinde milletin moralini “st seviyede tutmaya çalışması, kolektif hafızanın harekete geçirilmesi ve trajik sahnelerden dersler çıkarılması millî ruhun uyanışındaki etkili faaliyetlerdir. Bu anlamda Akif, kişileri trajediye sevk eden istemdışı faktörleri tespit ederek bunlara çöz“m yolları bulur. Akif in çaresizlerin yaşam alanı olarak görd“ğ“ mekân, kahvehane ve meyhanelerdir. Burada iç sıkıntıları ile toplumsal koşullar arasında sıkışıp kalmış insanların iç d“nyalarına ka‐ pandıkları sosyal olmaktan öte benliğin girdabında savrulan kişiler vardır. Şairin genelden özele giden anlatım biçimi pek çok şiirinde olduğu gibi Meyhane şiirinde de kendisini gösterir. Önce gözlemleri neticesinde ortaya çıkan sosyal tespitlere genel ifadelerle yer veren Akif, ardından o sosyal yapı içinden seçtiği özel bir durum, olay ya da kişi “zerinden isim vererek ya da vermeyerek d“ş“nsel heyecansal değerlenişini ortaya koyar. Osman, Baba Arif, Dimitri ve Ahmet meyhanenin m“davimleri olarak d“ş“nsel yadsımayı temsil eder; Baba Arif in karısı ve oğlu Necip ise d“ş“nsel olumlamayı temsil eder. Bir çatışma oluşturularak meyhane erbabı Baba Arif in karısının sözleri şairin trajik heyecansallığını somutlaştırır. Ailesiyle ilgilenme‐ yen, çalışmaktan uzak, en b“y“k tutkusu alkol almak olan Baba Arif, taşıdığı dramatik ve trajik yön“yle b“y“k bir kitleyi temsil eder. Mezarlık şiiri, trajedinin “st seviyeye tırmandığı bir me‐ kânı konu alır. (ayatın meşguliyetleri, hakikati unutturduğunda mezarlıklar, insanı bu gafletten uyandırıp varlık sebebini hatır‐ latacak bir uyarıcı rol“ “stlenir. Bu sebeple iç d“nyadaki trajedi, şiir boyunca tekrarlanır. Şiirin öznesinin Ey“p te bir mezarlığı temaşa edişi ve ardından çıktığı ruhsal yolculuk, d“nyadan elini eteğini çekip mâsivâya sığınma arzusu, ruhunun bedbinliğinden sıyrılıp mahalle‐i emvât ta huzur bulması trajediyi tırmandırır. 253 ŞAMİL YEŞİLYURT Merhum İbrahim Bey şiirinde öznenin öl“m karşısındaki çaresizliği, sessiz çığlığı sonra öl“m“ kabullenişi ve tekrar acziyet duygusunun tırmanışı silsile hâlinde gelir. Öznenin ya‐ şadığı trajedi, öl“m gerçeğine boyun eğmekten başka çarenin olmamasından kaynaklanmaktadır. Bunu temsil eden İbrahim Bey, trajik heyecansallığın da ortaya çıkma sebebidir. 3. Yergici‐taşlamacı‐mizahi heyecansal bağlanım Toplumsal eleştirinin kişiler “zerinden yergi yoluyla anla‐ tılması, Tanzimat tan beri T“rk edebiyatının temel anlatım yön‐ temlerinden biri olmuştur. Bu yaklaşım, …toplumsal yaşamın belli yanlarını, keskin, sert biçimde, onları aşağılayarak, alaya alarak yadsıyan ve karşı çıkan bir heyecansal bağlanımdır. Pospelov : Râkım ın yanına Felâtun un konulması, Âli Bey ve Bihruz Beylerin davranışları eleştirilirken sosyal bir eleştiri yapılması, Ali Nizami Bey in iki farklı d“nyanın temsilci‐ si olarak sunulması hep bu heyecansal bağlanımın hâkimiyetini gösterir. Bir yandan toplumsal gerçekliğe uygun diğer yandan özelden genele giderek yergici bir tutum takınılması, her biri bir anlayış ve grubun temsili olan kalabalık bir kişi kadrosunun kullanılmasını beraberinde getirir. Yazar, eserin sorunsal yanını derinleştirmek ve yönseme‐ sini vurgulamak için anlatı ilkelerine aykırı bir tutumla ironiden sarkastik seviyeye doğru giden ağır eleştiriler yapıp kişiler ara‐ sında taraf tutabilir. Taşlama ve yergi, …bir yazarın salt canının öyle istemesiyle, salt bir şeyi alaya alma eğilimiyle bağıntılı değildir. Ona uygun bir nesnenin, yani yaşamın kendisindeki komikliğin var olması gerekir. Yer‐ ginin, taşlamanın doğurduğu g“lme, arkası ciddiliklerle dolu bir g“lmedir. Pospelov : Bu yolla okurun gerekli mesajı alıp eleştiri konusu yapılan davranış ve tutumlarını değiştirmesi, böylece toplumsal bir dön“ş“m“n sağlanması hedeflenir. Mehmet Akif, … özellikle tasvirlerinde ironiktir. Eserine baştan sonra kadar olması gere‐ 254 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI kenle, gerçekte olan ve olmaması gereken arasındaki tezat hâ‐ kimdir. Engin“n : Akif, yaşadığı toplumun sorunlarını bir gözlemci edasıyla kaydeden, bunları çeşitli biçimlerde dile getirip onlara çöz“mler bulmaya çalışan bu doğrultuda yergici‐mizahi anlatıma sıklıkla yer veren bir fikir adamıdır. Safahat ta komik sahnelerin ibret‐ lik dersler taşıması, birer sembol olarak seçilen kişilerin top‐ lumsal dön“ş“m“ sağlamak için kullanılması bireyden çok on‐ ların karakter ve eylemlerin öne çıkarıldığı gerçeğini işaret et‐ mektedir. Akif in İslam ve Batı olarak temelde iki merkeze koyduğu eksende İslam coğrafyasının tembellik ve miskinliği, Batı nın gerisinde kalmasının sebepleri toplumdan seçtiği sıradan insa‐ nın yaşamı özelinde somutlaşır. Diğer yandan h“kûmetleri hat‐ ta zulm“ ile örnek olabilecek d“nya liderlerini de eleştiren Akif, Mithat Cemal Kuntay ile birlikte yazdıkları Acem Şâhı şiirinde İran da ‐ yılları arasında şahlık yapmış ve zalimliğiyle tanınan, millet meclisini topa tutup meşrutiyet yönetimini de‐ ğiştiren Muhammet Ali Şah ı ağır biçimde eleştirir. İstibdâd şii‐ rinde de benzer eleştiriyi Abd“lhamit yönetimine karşı yöneltir. Ç“nk“ Akif, toplumun özg“rl“ğ“ ve özg“r d“ş“ncesine önem veren bir sanatçı olarak bu yönde görd“ğ“ b“t“n eksiklikleri ağır dille eleştirmekten geri durmamıştır. Akif in insanları çalışmaktan alıkoyan mekânlara karşı ta‐ kındığı tavır daima olumsuzdur. Meyhaneler, kahvehaneler, batakhaneler hep böyle çirkin yönleri “zerine basılarak anlatı‐ lır. O, buraların m“davimi olan insanlara da d“ş“nsel yadsıyıcı bir gözle bakar. Akif in yakın dostlarından (“seyin Avni ye it‐ hafla başlayan Mahalle Kahvesi, eleştirel ve ironik ifadelerle toplumdaki miskinlik ve tembelliğe değinir. Kahvehaneler; sinsi cani, harami, Şark ın bakılmayan yarası, y“z karası, hayatımıza gedikli, milletin ruhunu emen yara gibi hep olumsuz ifadelerle anılmış ve oradaki insanların miskinliklerine çanak tutmuştur. s. Oradaki “mmet, âdeta diri diri göm“lm“ş ve hayatını bir mekâna hapsetmiştir. 255 ŞAMİL YEŞİLYURT Mekân ve geçmiş arasında bağlantı kuran Akif, ataların yaptıklarını hatırlatmak suretiyle topluma kimliğini işaret eder. Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!. s. diyerek kah‐ vehaneleri niteleyen şair, oradaki insanları da argo konuşmaları ve o pisliğin âdeta bir parçası olmaları yön“yle yadsır. (emen her yerde çalışma fikrini y“ce bir değer olarak zikreden Akif, Doğu nun, dinî değerlerin ardına saklanarak ça‐ lışmaktan uzaklaşmasına eleştirel bir gözle yaklaşır. Devlet memurlarını ve b“rokrasiyi eleştirdiği dizelerde (ocazade nin tavrı oldukça n“kteli ve mizahidir. O mizahi “slu‐ bun ardına gizlediği imgesel d“nya, toplumdaki b“t“nc“l bo‐ zulmanın bir cephesini ifşa eder. “Kuru lâftan ne çıkar? Tıngır elek, tıngır saç... Mektebin açsa eğer, medresen ondan daha aç! Bu da muhtâc, o da yıllarca mugaddî yemeğe. ‘Neye boynun bu kadar eğri demişler, deveye, A kuzum, hangi yerim doğru, demiş.’ Söz de budur.” s. Mizah ögesinin temel vasıfları, komik olma ve g“lmedir. Ancak buradaki g“lme, Pospelov un tespitine göre satirdeki g“lmeden farklıdır. Bu ayrımı en iyi biçimde Gogol “n Ölü Can‐ lar romanındaki ifadenin karşıladığını söyler: …bu akıp giden koskoca hayatın t“m“ne, herkesin görebildiği bir g“lmeyle, ama kimsenin bilmediği gör“nmez gözyaşlarıyla bakmak… : Buna göre g“lerken “z“lmek ve yaşanan duruma acıyarak yaklaşmak, mizahın temel özelliğini oluşturmaktadır. Üç“nc“ teklik şahsın öznel anlatımıyla birlikte sunulan mizah, tamamen bir gözlem faaliyetine dayandığı için mizaha konu olan kişi ve onun davranışıyla sınırlı kalır; bu hareketin felsefi temeli ve kişinin iç yaşantısı sorgulanmaz. Köse İmam tam anlamıyla bir kara mizah örneğidir. (ocazade, Köse İmam ı ziyarete gider. O sırada kocası İhsan Bey in kendisini çok fena dövd“ğ“n“ ağlamaklı bir dille anlatan kadın gelir. Onun bu hâlini gören (ocazade ve Köse İmam, ka‐ dının kocasını yanına çağırıp durumun vehametini sorar. İhsan 256 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI Bey in Dövm“ş isem, kendi karım/Keyfim ister döverim, sen diyemezsin: Dövme. s. cevabını vermesi, kara mizahın toplumdaki yaşayan örneğini gösterir. Eleştirel bakış ile mizahı bir araya getiren Akif, (ristiyan ve Yahudilerdeki çalışma azminin İslami toplumda kader ve tevekk“l ardına sığınılarak karşılandığını trajikomik biçimde anlatır. Bu tembellik, toplumun kimliğine kavuşması ile ortadan kalkacak ve yeni bir gençlik doğacaktır. Fatih Kürsüsünde kita‐ bının neredeyse çok b“y“k bir kısmı bu mevzuya ayrılmıştır. Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden, Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr‐i hâsın iken! Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini, Birer birer oku tekmil edince defterini; Bütün o işleri Rabbim görür: Vazîfesidir... Yükün hafifledi... Sen şimdi doğru kahveye gir! (…) Demek ki: Her şeyin Allah... Yanaşman, ırgadın O; Çoluk çocuk O’na âid: Lalan, bacın, dadın O; Vekîl‐i harcın O; kâhyan, müdir‐i veznen O; Alış seninse de, mes’ûl olan verişten O;” s. Sohbet havası içinde g“ndelik hayattan seçtiği kişilerin eksik yanlarını ön plana çıkartarak hicveden sanatçı, çoğu za‐ man bu hayatlardan seçtiği komik tasvirlerden ders çıkarılma‐ sını amaçlar. Âsım böl“m“nde (ocazade, eski d“ğ“nlerin nasıl olduğunu anlatırken oynamak için ortaya atlayanları mizahi bir dille Atılıp sahneye şâhin gibi etmez mi hırâm s. , Adalî gövdeler altında o bîçâre çayır s. dizeleriyle anlatır. Oru‐ cun sıcaklara geldiği zamanların birinde Kır Ağası isimli biri tavuklu, hindili köylerde haftalarca mola verir; g“nde dört öğ“n yer içer. Çok yemek yediği bir gece r“ya gör“r ve sabahı bekle‐ yemeden b“t“n köy halkını uyandırıp bunun yorumlanmasını ister. Cemaat Çarıkçı Emmi yi tavsiye eder. O ise sahura kadar uyumamıştır ve yeni yattığı için kalkmak istemez. )srarlar “ze‐ rine Kır Ağası nın yanına gider ve uykusunun böl“nm“ş olması‐ nın kızgınlığıyla belirsiz olan bu r“yayı felaket haberi olarak 257 ŞAMİL YEŞİLYURT yorumlar. Bu sembolik fıkra, milletin durumuyla ört“şt“r“lerek mizahi unsurlarla anlatılır. s. ‐ 4. İçli‐duygulu heyecansal bağlanım Pospelov, içli‐duygulu heyecansal bağlanımın ilk olarak . y“zyıl ortalarında Fransa, Rusya ve Almanya da egemen feodal soylular sınıfının ahlaksal çök“ş“ndeki hızlanma ve İngil‐ tere de burjuva feodal koşullardaki çelişkilerin yaşamı belirleyi‐ ci oldukları zaman oluşup geliştiğini ifade eder. : Modernizm, insanı Tanrımerkezci godcentrism anlayıştan sıyırıp insanmerkezci anthropocentrism anlayışa çekme iddi‐ asıyla ortaya çıkmış ve bireyleri kankrit concrete sistemin bir parçası hâline getirmiş anlayışı ifade eder. Mekanik bir sistem dâhilinde insanı modern konstr“ksiyonların kölesi yapan ve geleneği b“t“n“yle inkâr eden Modernizm, diğer yandan kendi‐ sine savaş açan, geleneksel yaşamı ve onun sıcaklığını, samimi‐ yetini özleyen bir kitle oluşturmuştur. Bu tavır, Romantik akım sanatçılarının medeniyet çirkin tabiat g“zeldir söylemiyle pay‐ daş olmakla birlikte ufak n“anslara sahiptir. Sadece tabiatla iç içe olan kitlelerin değil, “st tabaka arasında da bozulmamışlığı yaşayan ve iyi olarak nitelenen kimselerin içli‐duygulu hareket ve tutumları bu heyecansal bağlanımın ilgi alanına girmektedir. … içli‐duygulu heyecansal bağlanım, toplumsal ezilme durumunda kalmış veya yoz ayrıcalıklı kesimlerin haksızlığına uğramış karakterlerin, buna karşılık ahlaksal bakımdan “st“n olmaları bilincinden kaynaklanan bir duygusallıktır. Pospelov : Toplumcu gerçekçi anlayışın ezilen sınıfları ve onların ya‐ şamlarını konu alan tutumu, bu heyecansal bağlanım içinde kendisine yer bulur ve bir sınıf m“cadelesinde tavır koyarak daha çok iyi kimseler olarak anlatılan ezilen sınıfların yanında sözc“l“k yapar, onların hislerine terc“man olur, onların yaşam biçimlerini dile getirir. Akif, daha Safahat ın ilk kitabındaki K“feşiirinde sosyal sınıflaşmayı gözler ön“ne serer ve sembol olarak da k“feyi kul‐ 258 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI lanır. İstanbul un su birikintileriyle dolu sokaklarında yağmur‐ dan ıslanmamak için saçaklar altında y“r“rken öznenin şahit olduğu manzara, çaresizlik ve fakirliğin tablosudur. (arap evler, hamal k“fesi, on “ç yaşındaki (asan bu tablonun köşe taşlarıdır. Bu durum karşısında sosyal gerçekçilik göz ön“ne serilirken çalışma fikrinin önemi vurgulanır. Öyle ki on “ç yaşındaki bu çocuğun çalışmaktan başka çaresi yoktur. Şiirin öznesi, (asan isimli bu çocuğu, y“r“yen yoksulluk olarak niteler. (asan bir fert olduğu kadar ait olduğu toplum kesimini temsil eden bir sembold“r. Onun durumunda olan kişilerin alın teri ve kas g“‐ c“nden başka tutunabilecekleri bir dayanakları yoktur. Âdeta bir miras gibi devralınan yoksulluk, Akif in (asan özelindeki heyecansallık d“zeyini ortaya koyar. Benzer bir işleyiş, Seyfi Baba şiirinde gör“l“r. Yoksul insanların yaşamlarının zorluğu‐ nu dile getirmede Seyfi Baba içli‐duygulu heyecansallığın kah‐ ramanıdır. Gerçek hayatta görd“ğ“, tanıdığı, bildiği kimselerin yaşamlarını manzum hikâyelerinde merkeze koyan Akif, sosyal bir panoramanın da m“nşii olur. Seyfi Baba nın temsil ettiği sınıfların bulunduğu mekânlar ve nesneler hep yarımdır. Duvar sıvasız, oda loş, ışık ölg“n, tavan çök“k, kandil kör, mabet ha‐ raptır. (ayattaki her arzuları ilişkide oldukları mekânlar ve nesneler gibi yarım kalmış bu kitle, yine de hayata tutunmak için m“cadeleden geri durmama azmi sergilemektedir. Kör Neyzen, bir sokak çalgıcısıdır. Fakir, acıklı bir sese sa‐ hip, hasırdan şiltesi “zerinde “flediği ney ile insanların merha‐ metine sığınmış, soğuk kış şartlarında hayat m“cadelesi veren bu kişi, yine kendisi gibi olan bir sosyal kitlenin temsilidir. Şai‐ rin ortaya koyduğu paradoksal tablo, tam anlamıyla trajikomik bir sahneyi ifade eder. İnler gibi “flediği ney ile insanlara aslın‐ da içinde bulunduğu çaresizliği haykıran bu adam, sesini duyu‐ ramaz; buna karşın yağmur damlasının para çanağına d“şme‐ siyle çıkan ses kendi çaresiz sesini bastırır. Orhan Okay, Âkif in şiirlerini değerlendirirken ondaki te‐ matik zenginliğe işaret eder ve şiirlerinin geniş bir perspektif‐ ten izah edilebileceğini belirtir. 259 ŞAMİL YEŞİLYURT Âkif in şiirlerinde cemiyet meselelerine temas etmesi, birtakım yaraları deşmesi, çağdaşları olan diğer şâirler gibi bir masa başında d“ş“n“len, yahut pencereden seyredilen bir ce‐ miyetin sezdirdiği yapmacık bir fakir‐fıkarâ edebiyatı değildir. Âkif, sokaktaki şâirdir. Bu sebeple şiiri, sosyal gerçekçilikle be‐ raber, romantizm ve idealizm gibi birbirine zıt gör“nen vasıfları da bir arada taşır. : Yönetenler ile yönetilenler, zenginler ile fakirler, iyiler ile köt“ler, ahlaklılar ile ahlaksızlar arasında daima bir paradoksal anlatım kuran Akif, dönemin yöneticilerine yönelik eleştirileri‐ ne Dirvasşiirinde davam eder. Emevi hanedanı Ümeyye den (işam bin Abd“lmelik zamanında yaşanan bir hadiseden yola çıkılarak dönemindeki bozukluklara işaret edilir. Zor durumda olan ve kuraklıktan dolayı “r“n alamamış bedevilerin yardım isteyebileceği tek kişi olan (alife (işam ile onunla konuşan Dirvas Akif in d“ş“nsel olumlamasını taşıyan ideal yönetici ve halk formudur. (alkı temsil eden bedevi kabilelerine karşın yönetici kesimi temsil eden halife arasında geçen konuşmada Dirvas halifeye onun servetinin kaynağını sorar. Eğer servet Allah ın ise kendilerinin de Allah ın kulu olması sebebiyle pay istediklerini; eğer servet halkınsa başkalarının hakkını çiğne‐ meden onu kendilerine vermesini; halifenin kendi malı ise ihti‐ yaç sahiplerine dağıtmanın b“y“kl“k olduğunu söyler ve halife onlara istediklerini verir. Safahat ın pek çok yerinde ele alınan çatışmalardan biri eski ile yeni arasındadır. Eskiyi temsil eden kişilerle yeniyi tem‐ sil eden kişileri çalışma azmi, örf ve âdetlere bağlılık, dinî değer‐ lere yakınlık, millete hizmet etme arzusu bakımlarından karşı‐ laştıran Akif e göre (iç ş“phesiz, yeniliği kör“ kör“ne kabul kadar, reddetmek de yanlıştır. Zaten Âkif de, her fırsatta bu iki anlayışı yere. Pek haklı olarak yeni faydalı ise alınsın, eski zararlı ise atılsın ister. G“r : 5. Romantik heyecansal bağlanım Romantik heyecansal bağlanım ile içli‐duygulu heyecan‐ sal bağlanım arasındaki yakınlığa dikkat çeken Pospelov, her iki 260 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI anlayışın ortak yanları olarak insanın duygularına hitap eden yanlarının olduğunu, önce içli‐duygulu heyecansal bağlanımın onun ardından ise romantik heyecansal bağlanımın bir anlayış olarak ortaya çıktığını söyler. Aralarındaki fark ise şudur: İçli‐duygulu heyecansal bağlanım, çok eskilerde kalmış bir geçmişin yaşam tarzına, o zamanın toplumsal ilişkilerindeki ve duygu yaşamındaki yalınlığa, ahlaksal b“t“nl“ğe özenen bir duygusallığı yansıtır. Romantik heyecansal bağlanım ise, y“ce bir ideale ve onun gör“ng“ biçimlerine yönelen bir ruhsal y“k‐ seliş duygusunun yansımasıdır. : ‐ Akif in idealize ettiği y“ce fikir, çalışmak azmi ve kararlı‐ lığıdır. Bu uğurda örnek aldığı isimlerden Sa dî nin eserine Durmayalımbaşlıklı şiirde gönderme yaparak çölde y“r“yen bir insanın çöl“ geçmesinin hayatta kalması için zorunlu olduğunu dile getiren bir kıssa anlatır. Ardından Necm Suresi . ayette buyrulan Leyse li l‐insani illa ma sea s. İnsana yalnızca çalıştığının karşılığı vardır. hatırlatılarak bu d“ş“nce, y“ce bir ideale taşınır. İbret al erbâb‐ı ikdâmın bakıp âsârına s. diyen özne, toplumsal bir hareketliliği sağlamayı ve dön“ş“m“ gerçekleştirmeyi hedefler. Yaratılmış olan her zerrenin, yerdeki ve gökteki varlıkların çalışması, hatta Allah ın dahi her an bir tecelli ile zuhur etmesi hatırlatılarak Ey, b“t“n d“nya ve mâfihâ ayaktayken; yatan! / Leş misin, davranmıyorsun? Bâri Allah tan utan. s. sözleriyle d“ş“nselliğin yöneldiği nesne kastedilir. Merhum İbrahim Bey şiirinde Akif in tanıdığı ve ilmî ba‐ kımdan çok beğendiği İbrahim Bey in öl“m“ “zerinden ona duyduğu “z“nt“y“ y“ce bir ideal olarak çeşitli vasıflarla anlatır. Öl“m karşısındaki acziyetin ifadesi, duygu y“kl“ kelimelerle şiir boyunca tekrarlanır. s. Şairin Bir Ağıt ismini taşıyan ve hen“z on dokuz yirmi yaşlarındayken hayatını kaybeden can dostu (ilmi ye yazdığı şiir, sessiz bir matemin hisleriyle doludur. Romantik duyuşun zirvede olduğu şiirde arkadaşının öl“m“ne âdeta b“t“n tabiat, neyin sesi, derelerin şırıltısı, r“zgârın sesi, göky“z“ feryat eder. 261 ŞAMİL YEŞİLYURT T“rk İslam “lk“s“n“ y“ce bir değer olarak daima özenle kullanan Akif, milliyetçiliğin romantik ve vicdani tarafına temas edip kavmiyetçiliğin ne kadar zararlı olduğunu dile getirir. (at‐ ta Peygamberimizin ırkçılığı lanetlediğini; Arap ın T“rk e; Laz ın Cerkez e veya K“rt e bir “st“nl“ğ“n“n olmadığını ve bunların ayrılığa yol açacağını bastıra bastıra ifade eder. Nurullah Çetin Akif teki kavmiyet milliyet meselesi hakkında şu tespitte bulu‐ nur: Âkif, hiçbir zaman kavmiyetçi değildir. O reel stratejik si‐ yaset planında Birinci D“nya Savaşı sonlarına kadar Arap, Ar‐ navut, T“rk vs M“sl“man unsurların birlikteliğini savunan bir İslam birliği milliyetçisi, M“tareke ve işgal döneminden sonra ise yani Arap ve Arnavutların ayrılıp geriye elde Anadolu nun kalmasından sonra da yine g“ncel siyaset stratejisi gereği T“rk‐ İslam milliyetçisi olmuştur. : Bireyler, her bakımdan h“r, manevi ve vicdani olarak mensubiyet duydukları topluma aittirler. Böyle olduğu için de ırk ayrımının yapılması, memleketi bölmek isteyenlerin bir ma‐ rifeti olarak sunulur. Sonuç Millî kimlik inşa etmenin pek çok yolu vardır. Gerçekliği bulunan kişileri seçerek sosyal eleştiri yapmak ve bu bağlamda olması gereken insan modelini işaret etmek, Akif in ideal T“rk İslam kimliğini temsil eder. Onun asıl problemi insanladır. İnsa‐ nı değiştirmenin toplumu değiştirmek olacağını d“ş“nd“ğ“n‐ den Safahat ın b“y“k böl“m“nde toplumdan başlayıp ferde ulaşan, genelden özele sıralanan tespitler vardır. Bu tespitlerin odak noktasını yine birey oluşturur. Bu bağlamda Pospelov un heyecansallık olarak ifade ettiği sanatçı ile kurmaca d“nyanın kişileri arasındaki duygudaşlık, Safahat ın sorunsal yanını orta‐ ya koymada ve Akif in asıl yönsemesini tespit etmede kilit rol “stlenmektedir. Akif; dinî ve millî değerlerine bağlı, ahlaklı, toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilen, Batı nın ilmini almış ve “lkesinde bunları tatbik edebilmiş, çalışkan, bireyler hayal et‐ mektedir. Bu d“ş“ncelerini ifade ederken arketipsel devamlılığa sık sık vurgu yapar ve geçmişten devralınan ruhun zamane gençliğinde de aynen devam ettiğini d“ş“nsel olumlayıcı ifade‐ 262 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI lerle dile getirir. Buna karşın yadsıyıcı örnekler de sunarak bun‐ ları eleştirel, ironik, mizahi bakış açıları ile anlatır. Toplumsal paradoksun ve çatışmaların yaygınlığına dik‐ kat çeken Akif, temele varlık‐yokluk ve yoksulluk problemlerini alarak eserin sorunsal yanını derinleştirir. Romantik ve Realist bakışla y“ce bir değer olarak çalışma azmi ve kararlılığını işaret eder. Dramatik ve trajik hayat sahneleri arasından dersler çıka‐ rılmasını bekler; buna uygun kişiler oluşturur; eksikleri işaret ederek ideal forma ulaşmaya çalışır. O, pesimist değil optimist bir sanatçıdır; amacı yıkmak değil onarmak ve inşa etmektir. Ümidini hiçbir zaman yitirmediği için köt“ örneklerin karşısına daima T“rk millî kimliğinin olması gereken niteliklerini taşıyan kişiler çıkarmıştır. KAYNAKÇA Akçam, T. . T“rk Ulusal Kimliği Üzerine Bazı Tezler. Modern T“rkiye'de Siyasi D“ş“nce Cilt Milliyetçilik s. ‐ . içinde İstanbul: İletişim Yayınları. Aristoteles. . Poetika, Çev. İsmail Tunalı. İstanbul: Remzi Kitabevi. Çantay, B. (. . Âkifnâme, hzl. (asan Karayiğit. An‐ kara: Erguvan Yayınevi. Çetin, N. . Emperyalizme Direnen T“rk: Mehmet Âkif Ersoy. Ankara: Akçağ Yayınları. Engin“n, İ. . Mehmet Akif'te İrony. Öl“m“n“n . Yılında Mehmet Akif Ersoy s. ‐ . içinde İstanbul: Mar‐ mara Üniversitesi Yayınları. Erdoğan, (. , (aziran . Balkan Savaşları S“recinde Erciyes Gazetesi'nin Üstlendiği Rol. Yeni T“rkiye , ‐ . Ersoy, M. A. . Safahat, hzl. Ömer Faruk (uyug“zel vd. İstanbul: Feza Gazetecilik. Gökalp, Z. . T“rkç“l“ğ“n Esasları, hz. Mehmet Kap‐ lan. İstanbul: K“lt“r Bakanlığı Yayınları . 263 ŞAMİL YEŞİLYURT Gökçek, F. , Mart . Mehmet Akif'te Millet Kavramı. Eğitim , ‐ . G“r, A. . Dili Yok Kalbimin. Konya: Palet Yayınları. Kanter, M. F. . Milli Edebiyat Dönemi T“rk Şiirinde Benlik Algısı ve Kimlik Kurgusu. İstanbul: Kitabevi Yayınları. Karakoç, S. . Mehmet Akif. İstanbul: Yağmur Yayı‐ nevi. Lewis, B. . Modern T“rkiye'nin Doğuşu, Çev. Metin Kıratlı. Ankara: TTK Yayınları. Maalouf, A. . Öl“mc“l Kimlikler, Çev. Aysel Bora. İs‐ tanbul: YKY. Okay, O. . Mehmed Âkif Bir Karakter (eykelinin Anatomisi. Ankara: Akçağ Yayınları. Pospelov, G. N. . Edebiyat Bilimi, Çev. Yılmaz Onay. İstanbul: Evrensel K“lt“r Kitaplığı. Sarıçiçek, M. . Gölgeler'de 'Gölge' Arketipi. Mehmet Âkif ve Gölgeler s. ‐ . Ankara: Mehmet Akif Ersoy Araştır‐ maları Merkezi Yayınları. Smith, A. D. . Millî Kimlik, Çev. Bahadır Sina Şener. İstanbul: İletişim Yayınları. Smith, A. D. . Ulusların Etnik Kökeni, Çev. Sonay Bayramoğlu, vd. Ankara: Dost Kitabevi. Timurtaş, F. K. . Mehmet Âkif ve Cemiyetimiz. An‐ kara: K“lt“r ve Turizm Bakanlığı Yayınları. Topçu, N. . Mehmet Âkif. İstanbul: Dergâh Yayınla‐ rı. vd., M. K. . Yeni T“rk Edebiyatı Antolojisi )) ‐ . İstanbul: Marmara Üniversitesi Yayınları. Yeşilyurt, Ş. , April . Yahya Kemal Beyatlı nın Şiirle‐ rinde Millî Kimlik İnşası Olarak Mekân Algısı. )JLET, , ‐ . Yetiş, K. . Bir Mustarip Mehmet Akif Ersoy. Ankara: Akçağ Yayınları. 264 SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI Altıncı Oturum Mart Cumartesi l Oturum Başkanı Prof. Dr. Ülk“ Eliuz 265 SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YAHUT SİNEMAYA HÂLÂ AKTARILMAYI BEKLEYEN MUHTEŞEM … SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YA(UT SİNEMAYA (ÂLÂ AKTAR)LMAY) BEKLEYEN MU(TEŞEM SİNOPSİS* Enver Töre ** Bug“n burada toplanmamızın gayesi; bize bu toprakları özg“r vatan yapan dedelerimizi hatırlamak, ruhlarını şâd etmek ve onlara bu g“n vesilesiyle ş“kranlarımızı sunmaktır. Diğer bir gaye de; Osmanlı devleti acılarla sonlanırken; sancılarla da olsa, yeni Cumhuriyet in, kuruluş yıllarını ve bug“nlere gelmesini idrak edebilmektir. Bu dön“ş“m yıllarına şahit olan ve yazdık‐ larıyla o g“nleri unutulmaz kılan b“y“k şairimiz Mehmet Akif Ersoy u yâd etmek ve biraz daha iyi tanımak da amaçlarımız arasındadır. Değerli dostlar, Ben bug“n konuya farklı bir gözle bakmayı deneyeceğim. Çanakkale Zaferi, Sinema ve Âkif “çgeninde konuşmak istiyo‐ rum. Bildiğiniz gibi son yıllarda Çanakkale Zaferi ni konu edinen birçok sinema filmi ve belgesel film yapıldı. . yılını idrak ettiğimiz Çanakkale Savaşları ne yazık ki edebiyatımızda, sa‐ natımızda, matbuat hayatımızda bug“ne kadar gerektiği ilgiyi görememiştir. Yaptığım araştırmalar sonucunda bu g“ne kadar yerli yabancı film ve belgesel film adedi on beşi bulmuyor. (ele son birkaç yılda yapılanları saymazsak bir yabancı diğeri yerli olan iki sinema filmiyle karşılaşıyoruz. Sinemanın “lkemize geç gelişini d“ş“nsek bile bu g“nlere kadar tek film yapılmış olması manidardır. Tabii bu filmlerin bir de içeriği ile ilgili meseleler var. Arkadaşlar, Çanakkale Savaşları ile ilgili ilk film, da, İngilizler tarafından Malta da çekilen The Battle of Gallipoli ** Prof. Dr.; Artvin Çoruh “niversitesi Eğitim Fak“ltesi T“rkçe Eğitimi böl“m başkanı. 267 ENVER TÖRE Tell England: İngiltere Söyle dir. Mart de gösterime giren dakikalık filmde Çanakkale Savaşları ve bu savaşlar sırasında yaşananlar yarı belegesel nitelikte konu edilir. İlk T“rk filmi ise Turgut Demirağ ın yönettiği ve senaryosu Fahret‐ tin Celal Göktulga ya ait yapımı, dakikalık Çanakkale Arslanları isimli filmdir. Renkli sinemamızın ilklerinden olan ve bizim de heyecan‐ la seyrettiğimiz bu filmde; Tanju G“rsu başrol“ oynamıştır. Uzun bir suskunluktan sonra yılında Son Kale 36 isimli belgesel film çekilmiş; den sonra da şu film ve bel‐ gesellerin ismi öne çıkmıştır. Turgut Özakman ın Çanakkale i37, Sinan Çetin in Çanakkale Çocukları 38, Erkek Lisesi Çanakkale Savaşı nı, uzun bir araştırma ve uzmanların katılımlarıyla, kro‐ nolojik sırayla anlatan Son Kale, uzun metrajlı bir belgesel. (em çeşitli kaynaklardan derlenmiş arşiv gör“nt“leri, hem de y“zlerce fig“ran ve usta oyuncularla tekrar çekilmiş canlandırmalarla, çok kanlı çatışmalara sahne olmuş Gelibolu savunması perdeye yansıtılmıştır. Rus (arbi, Balkan Savaşları, elden çıkan topraklar ve verilen ağır yenilgi‐ lerle . y“zyılın başları Osmanlı Devleti için çok b“y“k maddi ve manevi kayıplarla gelir. Rumeli toprakları kaybedilmiş, eziyet gören Osmanlı te‐ baası Anadolu ya göç etmeye başlamış, Osmanlı orduda b“y“k kayıplar ya‐ şamıştır. te .D“nya Savaşı nın patlak vermesi ve Osmanlı nın İttifak Devletleri ile yeniden savaşa girmesi sonucu Anadolu da eli silah tutan b“‐ t“n genç erkekler için seferberlik emri çıkar. Şimdiye kadar ağır yenilgiler alan Osmanlı, vatan bellediği toprakları korumak için var g“c“yle yeniden birlik olur. Osmanlının eğitim, görm“ş genç ve yetenekli beyinleri de gö‐ n“ll“ olarak askere yazılır. İşte gencecik Veli ve Mehmet Ali de bu askerler arasındadır. Kısa s“re içerisinde Maydos Eceabat a tayin edilirler ve Conk Bayırı nda İngiliz kuvvetlerine karşı tarihin daha önce yazmadığı bir inanç ve cesaretle savaşırlar. Mustafa Kemal in komutasında yeni kurulan . T“men e katılırlar. Öte yandan Çanakkale Boğazı nın savunmasından sorumlu Cevat Paşa da bir yandan destek beklemekte; diğer yandan, ma‐ yın hatları için hesap yapmaktadır. İngilizler ve Fransızlar Mart g“n“ m“thiş bir askeri kuvvetle boğaza giriş yaparlar; fakat vatan toprağı olan Çanakkale Boğazı nı geçmek sandıkları kadar kolay olmayacaktır. De‐ falarca denizden ve karadan saldırırlar ama karşılarında “st“n cesaretle‐ riyle Veli yi, Mehmet Ali yi, Bigalı Mehmet Çavuş u, Nusrat Mayın Gemi‐ si ini, Seyit Onbaşı yı, (ilmi Şanlıtop u, (“seyin Avni Bey i, Boyabatlı Mus‐ tafa yı,Y“zbaşı Faik i, Şefik Bey i ve Mustafa Kemal Paşa yı bulurlar... Avustralya asıllı İngiliz vatandaşı olan Kathrine . D“nya Savaşı nın alev‐ lendiği yıllarda İttihat ve Terakki örg“t“n“n öne çıkan adamlarından olan Kasım Bey ile evlidir. Bu evlilikten de Osman ve James isimli iki erkek ço‐ cuk d“nyaya getirmiştir. Babaları Kasım Bey, Osman ı madenleri tanımaya, 268 SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YAHUT SİNEMAYA HÂLÂ AKTARILMAYI BEKLEYEN MUHTEŞEM … öğrencilerinin savaşa gön“ll“ gidişini anlatan Sarı‐Siyah 39, Serkan Savaşçı nın Çanakkale Deniz savaşlarını anlatan belgese‐ li Çanakkale , yine belgesel olan Gallipolli , çizgi film Çanak‐ kale Geçilmez ile geçen yıl gösterilen Yolun Sonu 41, Son James i ise eğitim için İngiltere ye yollamıştır. Fakat Kathrine çocukların‐ dan ayrıldıktan sonra rahat uyku uyuyamaz ve karabasanlar görmeye baş‐ lar. Özellikle iki kardeşin karşılıklı savaştığını ve birbirini öld“rd“ğ“n“ gö‐ r“r her seferinde. Kasım içinse vatan ve millet sevgisi her şeyin “st“nde‐ dir. Kathrine, kocasının karşı çıkışlarına rağmen Çanakkale de savaşın de‐ vam ettiği cephenin yolunu tutar... İki farklı cephede savaşan iki askerin ve bir annenin zamana karşı verdiği bu öl“m kalım savaşını, bu savaşın en karanlık anlarında duygusal ve y“rek sızlatan bir öyk“lerini perdeye ak‐ tarmış film. Levent Akçay ın yönettiği filmin konusu; yılında, Osmanlı devleti dört cephede savaşmaktadır. Trablusgarp ve Balkan savaşları bitmiş, Sarıkamış faciasının ardından da İngiliz‐Fransız donanması Çanakkale boğazına ka‐ dar gelmiştir. Cihad çağrısı yapılmıştır. Arkadaşı Nedim in şehit d“şt“ğ“ bu savaştan kendisi de ağır yaralı çıkan (asan, Ege de bulunan annesi ve kardeşi Mehmet in yaşadığı kendi kasabasına geri döner. Savaşta yaşadık‐ larından sonra savaşa karşıtı olan (akan ın kardeşi savaş yanlısı bir genç‐ tir. Bu nedenle onu İstanbul a İstanbul Sultanisi mektebine yazdırırlar. Fakat harp ilan edilmiştir ve Mehmet çoktan . t“mene katılıp Çanakka‐ le de savaşmak için gön“ll“ olmuştur bile, bunun öğrenen (asan ise cephe cephe dolaşarak kardeşini arayıp bulmak için Çanakkale nin yolunu tut‐ muştur… Çanakkale savaşı hakkında yapılan ilk ve en uzun çizgi sinema filmidir. Mustafa Kemal Atat“rk “n diğer önemli şahsiyetler gibi animasyon tekni‐ ğiyle çizildiği ilk çizgi sinema örneği de olan Çanakkale Geçilmez , aynı zamanda en çok fig“r“n, gemi modelinin ve özel efektin kullanıldığı bir çizgi filmdir. Takvimler Nisan i gösterdiğinde ). D“nya Savaşı nın en çetin cephele‐ rinden biri olan Çanakkale de işgalci g“çler s“rd“rd“kleri kuşatmadan ay‐ lardır hiçbir şey elde edememiş haldedirler. Anzak g“çleri daha sonra kendi isimleriyle anılacak olan Anzak Koyu nda mağlup edilmişlerdir. İçinde isimsiz kahramanlar Muhsin ve (asan kardeşlerin de yer aldığı (i‐ lal‐i Ahmer cemiyetine mensup destek birliği zorlu bir yol sonrası cepheye ulaşır. Ne var ki siperlere girdikleri anda savaşın tahmin edemedikleri sert ve acımasız y“z“yle karşılaşırlar. Muhsin oldukça keskin bir nişancıdır ama her g“n öl“mle buruna burunadırlar. Y“zbaşı İbrahim Adil, Muhsin i keskin nişancı olarak görevlendirmiştir ve y“zbaşıdan istediği tek şey kardeşi (asan ın cephe gerisinde görevlendirilmesidir. Muhsin bir başka keskin nişancı olan Şeref ile beraber en ön saflardaki d“şman askerlerini avlarken keskin h“neri ve Ancak ları tek tek indirmesi de t“m koya adının duyulmasına neden olacaktır. Fakat Anzak kuvvetlerinin başındaki İngiliz Binbaşı Steward ın bu namlı T“rk askerine karşı manevrası da gecikmeye‐ cektir. 269 ENVER TÖRE Umut ; Son Mektup 42 ile. TRT nin yayınladığı ve d“n itibaren arka arkaya dört böl“m“n“ verdiği Sedd“lbahir isimli filmi de zikredelim. Bir de Mahsun Kırmızıg“l “n çekeceği söylenen ve ulaşamadığım . Alay isimli film var. Bu filmlerin bazıları b“tçe yetersizliği, bazıları ise hikâye‐ sinin zayıflığı, benzer sahnelerin tekrarlanması, realiteye uy‐ gunluk endişesiyle kurgunun cazibesini yitirmesi; filmleri, iste‐ nen seyirci sayısına ulaştıramamıştır. Şöyle de söylenebilir: İnkılâp Tarihi kitaplarında yer alan ve ezberlemekten bıktığımız hikâyeler tekrar edilmektedir. . Sinema filmlerinin belgesele yakın olan senaryoları başarısızlığın ilk sebeplerindendir. Çanakkale savaşları sadece T“rkler in değil, bu savaşa bu‐ laşan Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere, Pakistan gibi farklı “lkelerin de ilgisini çekmiştir. Nitekim Russell Crowe un, sonunda Çanakkale Destanı nı anlatan filmi hala hafızalarda‐ dır.43 Değerli dostlar, Çanakkale yi tek savaştan ibaret sananlar var. Çanakka‐ le deki m“cadelenin bir g“nl“k bir olay olduğunu d“ş“nenler var. Çanakkale de bir g“nl“k bir savaş yok! Aylarca s“ren, kara ve denizin her noktasında, kanlı çarpışmaların yaşandığı b“y“k m“cadeleler var. Bu nedenle adı Çanakkale Savaşları dır. Conkbayırı, Sedd“lbahir ve daha nice noktada gırtlak gırtlağa savaşıldığını öğrenmemiz ve öğretmemiz gerek. Sinemamız g“n geçtikçe gelişiyor. Bu gelişme tarihi konu‐ lara daha fazla yer verilmesinde önemli rol oynamakta. Görsel Tayyareci Y“zbaşı Salih Ekrem ). D“nya Savaşı sırasında gön“ll“ olarak Çanakkale cephesine gider. savaşın çetin koşulları altında askerlerin ha‐ yatta kalması için m“cadele veren Nihal (emşire ile burada tanışır. Salih Ekrem ve Nihal zorlu şartlar altında, bir de Fuat adından kimsesiz bir ço‐ cuğu sahiplenirler. İngilizler tarafından gelen bir hava baskınında Salih Y“zbaşı sayesinde kurtulan K“ç“k Gazi Fuat , y“zbaşı ve hemşirenin ara‐ sındaki öl“ms“z sevdanın da şahidi olacaktır… The Water Diviner filminde, Birinci D“nya Savası sırasında Gelibolu ya giden ve bir daha haber alamadıkları oğullarını aramak için Çanakkale ye gelen Avustralyalı bir adamın yaptığı yolculuk anlatılıyor. Cem Yıl‐ maz ve Yılmaz Erdoğan da filmin kadrosunda yer alıyor. 270 SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YAHUT SİNEMAYA HÂLÂ AKTARILMAYI BEKLEYEN MUHTEŞEM … anlamda bir şeyleri yapmayı öğrenmeye başlamamız m“him konuları sinema diliyle sunma arzumuzu kamçılıyor. İlk önce Mustafa Kemal Atat“rk “n hayatını ve m“cadelelerini anlatan filmler geldi peş peşe. Şimdi de Çanakkale Savaşları nı anlatmaya çalışan filmler dolduruyor sinema salonlarını. Acaba bu filmler artarken neden sinemacılar tarihi realiteye saplanır kalırlar da, Çanakkale nin şiirini yazan şairin senaryosunu görmezden gelirler. Şaşırdınız değil mi? Mehmet Akif i senarist yapıverdim. Aslında Akif, hem senaryo yazarı hem piyes yazarıdır. Şiirlerinde Benzetmeci 44 ve Göstermeci 45 bir teknik kullanan şairin şiirleri dramatik yapısıyla da ayrıca öne çıkar. Şiirinin tahkiyesine iyi bakıldığında çoğu zaman bir sinopsis, çoğu zaman da m“kemmel tahkim edilmiş bir senaryo ile karşı‐ laşırız. Bilindiği gibi sinopsis bir filmin senaryoya uzanan ön hikâyesidir. Senaryo ise gör“nt“ ve sese dön“şecek bir d“ş“n‐ cenin, bir olayın yazıya dök“lm“ş şeklidir. Benzetmeci Tiyatro: Sahnede gösterilenlerin gerçek yaşamdan farklı ol‐ madığını anlatan tiyatro eserleri, benzetmeci tiyatronun örnekleridir. Bu t“r tiyatronun amacı, seyircileri sahnede görd“klerinin bir oyun olmadığı, hayatlarından bir kesit olduğu d“ş“ncesine göt“rmektir. Benzetme‐ ci tiyatro, seyirciyi yanıltmak ister. Oyuncular, Sahnede rol yaparken sanki hiç seyirci yokmuş gibi davranırlar. Oyunun bitiminde de ortada göz“k‐ meyerek seyircide uyandırdıkları etkinin s“r“p gitmesini d“ş“n“rler. İllizyonist tiyatrodur. Aristocu tiyatrodan beslenir. Üç birlik kuralı yer, zaman, olay ile kurulu, dinsel niteliği olan tiyatrodur. Seyirciye acıma, ha‐ yal kırıklığı, yenilgi gibi duyguları vererek, ruhu tutkulardan arındırma Katharsis yolunu öngören t“rd“r. Göstermeci Tiyatro: Bu tiyatro biçimi benzetmeci tiyatroya karşıt bir anlayışla geliştirilmiştir. Göstermeci tiyatroda Sahnede gösterilenlere al‐ danmamak gerektiği, bunun bir oyundan ibaret olduğu vurgula‐ nır. Benzetmeci tiyatroda olduğu gibi gerçek yaşam duygusu vermeyi amaç edinmeyen, seyirciyi gözlemci olmaya zorlayan, yargı vermesini is‐ teyen t“r. Sahne ile seyirci arasında yakın bir diyalog vardır. Oyuncular zaman zaman seyircilere seslenirler ve sahnede gösterilenlerin bir oyun‐ dan ibaret olduğunu hatırlatırlar. Göstermeci tiyatronun diğer bir adı da Epik tiyatrodur; yani, seyirciyi akılsal yoldan gözlemci olmaya zorlayan, seyirciye olayı yaşatmak yerine, onu olayın dışında bırakıp yargı vermesi‐ ni sağlamak amacını g“den tiyatro t“r“d“r. T“rk halk tiyatrosundaki Orta oyunu, göstermeci tiyatronun tipik bir örneğidir. 271 ENVER TÖRE Akif in şiirlerinde Göstermeci ve Benzetmeci tavrın ör‐ neklerine girmeden bu iki yapıyı karşılaştırmalı olarak sunmak isterim. Benzetmeci Tavır Eylemlerle çalışır. Seyirci, sahne eylemine karıştırılır. Etkinliği harcanıp t“ketilir. Seyircide bir takım duyguların uyanması sağlanır. Seyirciye bir yaşantı sunulur. Seyirci olay içerisine sokulur. Aşılama yoluyla çalışılır. Seyircinin duyguları olduğu gibi tutulur. İnsan, bilinen bir varlık olarak kabul edilir. İnsan, hiç değişmez. Seyircinin kaygısı, son “zerinde toplanır. (er sahne, bir sonrası için vardır. Organik bir b“y“me gör“l“r. Olaylar, d“z bir çizgi “zerinde s“r“p gider. Olayların gelişmesi evrimsel yoldadır. İnsan belirli bir niceliktir. D“ş“nce, varoluşu yönetir. Duygu egemendir. Göstermeci tavır Anlatım a başvurulur. Seyirci, gözlemci, olarak tutulur. Etkin duruma sokulur. Seyirciye bir takım yargılar verdirilir. Bir d“nya gör“ş“ sunulur. Seyirci olay karşısında tutulur. 272 Kanıtlar, tanıtmalarla çalışılır. SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YAHUT SİNEMAYA HÂLÂ AKTARILMAYI BEKLEYEN MUHTEŞEM … Duyguları ileri göt“r“p bir takım bilgilere varılır. İnsan, inceleme konusu yapılır. İnsan, değişir de, değiştirir de. Oyunun gidişi “zerine toplanır. (er sahne, kendisi için vardır. Kurgu yöntemi gereklidir. Olaylar, eğriler durumunda s“r“p gider. Olayların gelişmesi sıçramalıdır. İnsan, oluşum durumundadır. Toplumsal varoluş, d“ş“nceyi yönetir. Akıl egemendir. Akif in din, adalet, irade, tembellik ve cahillik eleştirisi gi‐ bi konuları olay, mekân ve kişiler olmak “zere “ç unsurlu bir bakış açısıyla şiirine almıştır. Onun, mekân bağlamında şehrin meyhanelerine, kahvehanelerine, camilerine, mezarlıklarına; olay bağlamında Balkan Savaşları na, Kurtuluş Savaşı na; kişi bağlamında ise Köse İmam a, Asım a ve Asım ın nesline bakıl‐ mıştır. Akif, Çanakkale savaşlarını mekân, kişiler ve olaylar “ç‐ geninde somuttan soyuta akan bir hassasiyetlik içinde canlı sahnelerle doldurur. Çanakkale şiirine baktığımızda olaylar manzum anlatılırken, nazmın başarısı savaşı görselliğe döker. (açlı orduları dört bir koldan saldırmaktadır ama bu aziz millet, can veriyor, yine de bir karış toprağını vermiyor. Gelibolu ya yığılan d“şman, g“çl“ donanması ve teknoloji ile vahşice sal‐ dırmaktadır. Çanakkale boğazını hızla geçip bir an önce İstan‐ bul a ulaşmak ve işgal etmektir amaçları. Lakin planlar d“ş“‐ n“ld“ğ“ gibi işlemiyor. İnancı ve zekâsıyla t“kenmek pahasına hareket eden T“rk ordusu kutsal direnişini şehadet mertebesi‐ ne ulaşanlarıyla taçlandırıyor. Binlerce kahramanlığa şahit olan Çanakkale savaşları, vatan, millet sevgisinin en mukaddes örne‐ ğidir. Çanakkale sadece bir muharebe alanı değil, canını, malını; namusunu, şerefini, onurunu ve bağımsızlığını koruma adına 273 ENVER TÖRE öl“m“ hiçe sayan kahramanların şanlı direniş davasıdır. Çanak‐ kale, şehit kanlarıyla yazılan bir derin destandır. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? söz“ Ça‐ nakkale ye ve sonrasında toplanan y“z binlerin ruhunu, Ş“he‐ da fışkıracak toprağı sıksan, ş“heda! söz“ ise fedakârlığın de‐ recesini anlatabilecek en g“zide ifadedir. Yine (angi kuvvet onu, hâşâ, kahrına edecek ram? Ç“nk“ te sis‐i ilahi o metin is‐ tihkâm. onca olumsuz şartlara rağmen, vazgeçmeyen aziz şe‐ hitlerimizin ve gazilerimizin, inancını, imanını ve kararlığını anlatan; duyanları hayran bırakan ifadelerdir. Ne hayâsızca tahaşş“t ki ufuklar kapalı! Nerde gösterdiği vahşetle bu bir Av‐ rupalı . D“şmanın yalnız İngilizlerin, Fransızların değil; d“nya‐ nın dört bir yanından topladıkları ve Gelibolu ya doldurdukları, daha ne sebeple savaştığını bile bilemeyen his yoksunu (açlı d“şmana işaret etmektedir. Dedirir‐Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan k“mesi, varsa gelmiş, açılıp mahpesi yâhut kafesi! şehidimizin başını kesip hatıra diye memleketine göt“ren, savaşı, savaşmak ve öld“rmekten ibaret gören d“şmanı anlatırken m“balağa yapmış da sayılmaz. Kimi (indu, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela… (ani tauna da z“ld“r bu rezil istila! İngiltere, İrlanda, İskoçya, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Fransa, Sudan, So‐ mali, Senegal, Cezayir, Mısır, (indistan, Nepal, Filistin den topla‐ tılan insanlara; d“nyaya karşı savunulur Çanakkale. D“nyaya karşı verilen o amansız m“cadelenin ruhunu hissettirir. Adil olmayan savaş şartlarını dizelerinde maddecilikle betimlemek‐ ten ziyade gözleri ve ruhu “zerinden okuyucuya nakleder. Öl“m indirmede gökler, öl“ p“sk“rmede yer; O ne m“dhiş tipidir: Savrulur enkaz‐ı beşer. Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. Sa‐ vaş meydanlarındaki vahşet ancak bu kadar canlı ve kanlı göz‐ ler ön“ne getirilir. Mehmet Akif Çanakkale nin maddeci görsel yön“nden Çanakkale nin ruhuna yönelir. Ne b“y“ks“n ki kanın kurtarı‐ yor tevhidi. Bedr in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. söz“ ile İslâm ın (açlı karşısında var olma m“cadelesiyle eş değer tutar ve kutsar Çanakkale savaşlarını. 274 SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YAHUT SİNEMAYA HÂLÂ AKTARILMAYI BEKLEYEN MUHTEŞEM … Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın. Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât. sözleriyle de ordumuzun asil ve yiğit m“cade‐ lesini onurlandırır. Sonraki nesillere gurur duymayı, ş“kran hissini canlı tutmayı, vatan sevgisini, vatan için can verenlerin ebediyen öl“ms“zl“k anlayışını yerleştirir. Bize vefa borcumu‐ zu canlı sahnelerle hatırlatan, gösteren Akif e gerçekten ş“kran borçluyuz. Şimdi onun kelimelerle yazdığı bu b“y“k hikâyeyi, filme doğru aktaracak senaristlere ihtiyacımız var. Zira Akif in her mısraı bir film senaryosu olacak malzeme sunmaktadır bizlere. Gören göze, hisseden ruha, derin bilgiye sahip gençlerimize bu iş d“şmektedir. Bizim Çanakkale k“krememiz, Vietnam savaşıy‐ la mukayese bile edilemez. O zaman buradan tekrar sesleniyo‐ rum sinema uzmanlarına . Y“zyıl T“rk gençliği dedeleriyle gurur duysunlar yapacağınız Çanakkale ve Millî M“cadele film‐ leriyle… 275 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ Hüseyin Yeniçeri* Öz Çanakkale, T“rk milletine iki kahraman armağan eder: Mustafa Kemal ve Mehmet Akif. Biri tarih yapmış, biri de tarih yazmıştır. Tarih yapmak kadar tarih yazmak da önemlidir. Tari‐ hi yapan ruh, tarihi yazanla sonsuzlaşır. Ve tarihi yapanın başa‐ rısı tarihi yazanla kalıcılık kazanır. Tarihi yapanın ruhu tarihi yazanda, tarihi destanlaştıranda varsa ortaya öl“ms“z sanat “r“n“ çıkar. İşte bu nedenle Mustafa Kemal in tarih sahnesinde milletinin makus talihini çeviren kahramanlığı, Mehmet Akif in Çanakkale Şehitlerine başlığını taşıyan destansı şiiri ile bir baş‐ ka kahramanlığa yol açmıştır. Bu y“zden Mehmet Akif de zafer‐ le sonuçlanan Çanakkale Savaşını b“t“n heyecanıyla yaşatan şiiri ile aynı ruhu taşıdığını kanıtlamıştır. Bu bildiri ile Mehmet Akif in sanatçı kişiliğine giden yolların ana çizgileri belirlenme‐ ye çalışılmış, Akif in başarısının köşe taşları ortaya konulmaya çalışılmıştır. Anahtar kelimeler: Konu, sanat anlayışı, aruz vezni, na‐ zım biçimleri, edebi sanatlar, dil ve anlatım, işçilik. I. Mehmet Akif’in Şiirini Besleyen Kaynaklar Akif in şiir yazmaya başladığı dönemde )). Tanzimatçılar eserlerini vermeyi s“rd“r“yorlardı. Akif bu dönemde şiir yazan şairlerden Abd“lhak (amit ile Muallim Naci yi beğeniyordu. İlk şiirlerinde bu iki şairin etkisi sezilir. Gerek kişisel ve dinî duygu‐ larını yansıtmak, gerekse gazel biçimini kullanmak bakımından kendisine örnek aldığı şairler bunlardı. İlk dönemi için ona tak‐ litçi ve ferdiyetçi diyenler olmuştur. K. Aky“z, Akif in başlangıç döneminde özel öğretimle öğrendiği Farsça ile İran * Dr., (acettepe Üniversitesi. huseyinyenicerii@hotmail.com 277 HÜSEYİN YENİÇERİ şair ve d“ş“n“rlerinden Sadi ile (afız ı da beğendiğini, çok oku‐ duğunu da ekleyelim. Akif in ilk dönemi, okul sıralarında öğrenmeye başladığı Fransızcanın etkisiyle kısa s“rer. Fransız şairlerinde dinî şiirler yazan Lamartine ile g“nl“k olayları konu olarak işleyen A. Dumas Fils e ilgi duymaya başlar. Öyle ki Akif in şair olarak ta‐ nınmasını sağlayan manzum hikâyelerini özellikle A. Dumas Fils in etkisiyle yazdığı gör“l“r. Ancak (asta, K“fe, Mahalle Kahvesi, Meyhane, (asır, Bayram, Seyfi Baba gibi adlar taşıyan bu manzum hikâyelerin yazıldığı yıllarda )). Tanzimatçılar yer‐ lerini Servet‐i F“nunculara bırakmışlardı. Onlardan da Tevfik Fikret; Balıkçılar, (asta Çocuk gibi konularını g“nl“k olaylardan alan manzum hikâye örnekleri veriyordu. Aynı t“rde İsmail Safa, (“seyin Suad, Ali Ekrem ve Mehmet Emin de örnekler vermiştir. )). Meşrutiyet yıllarında T“rk kamuoyunda “ç “lk“ sık tar‐ tışılan d“ş“nce alanları idi. Bunlar önce Osmanlıcılık, sonra İslamcılık ve en sonra da T“rkç“l“k akımlarıydı. Balkan Savaşı, Osmanlıcılığın ç“r“kl“ğ“n“ b“t“n çıplaklığı ile ortaya koydu. Öyle ki Ömer Seyfettin (“rriyet Bayrakları adlı hikâyesinde bu “lk“n“n geçersizliğini adeta kanıtlar. Geriye iki akım kalı‐ yordu: İslamcılık ve T“rkç“l“k. İki akımı Kenan Aky“z karşılaş‐ tırırken şöyle diyor: T“rkç“l“k, T“rk unsurunu ön plana almakla, İslam Alemi içinde bir parçalanmaya doğru gidiyordu; fakat İslamcılar, kal‐ kındırmak istedikleri d“nya içine –M“sl“man oldukları için‐ hemen hemen yery“z“ndeki b“t“n T“rkleri de almış bulunu‐ yorlardı. O halde T“rk unsurunu kalkındırmak meselesinde her ikisi de kendiliklerinden birleşmiş oluyorlardı. Ancak kal‐ kındırmanın tarzında birincisi millî, ikincisi ise dinî esasları ele almaları bakımından ayrılıyorlardı. s. İslamcılık “lk“s“n“n bizde biricik temsilcisi Mehmet Akif ti. Akif in bu “lk“y“ benimsemesinde Cemalettin‐i Efganî ile Mısırlı Muhammet Abduh un rol“ vardı. Bunlara Safahat ın . Kitabını oluşturan S“leymaniye K“rs“s“nde Akif in konuştur‐ duğu Abd“rreşit İbrahim i de ekleyebiliriz. Bu kişi Rusya da yaşayan T“rklerdendi ve b“t“n ömr“nce T“rklerin oturduğu 278 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ b“t“n “lkelerin T“rkiye ye katılmaları gereğinin m“cadelesini vermiştir. Akif in şiirini besleyen duygu ve d“ş“nceleri araştı‐ rırken Doğu ve Batı medeniyetleri karşısındaki tutumuna da göz atmak yerinde olacaktır. Akif, medeniyetin kaynağı olarak Doğu yu gör“yordu. Medeniyetçe Batı dan geri olsa da manevi değerler bakımından Batı dan “st“nd“. Ç“nk“ Doğu her şeyden önce İslam ın doğduğu yerdi. Ve İslam terakkiye asla engel de‐ ğildi. İslam doğduğu zamanki değerlerinden uzaklaştığı için Doğu geri kalmıştı. Maddi kalkınma için Batı medeniyetine yö‐ nelmek, geriliği ortadan kaldırabilirdi. Bu konudaki şu beyti Akif in d“nya gör“ş“n“n öz“d“r: Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhamı Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı Akif in ilk ve son dönem şiirleri dışarıda tutulursa tam an‐ lamıyla bir toplumcu şair olarak karşımıza çıktığı gör“l“r. Onun toplumculuğu T“rkleri de kapsıyor. Ç“nk“ T“rkler de M“sl“mandır. Ve Akif, M“sl“manlar arasında bir ayrım yapma‐ sa da T“rkleri ön planda tutar. Nedeni de bizim hayatımızı işle‐ mesidir. Bu y“zden siyaseten “mmetçi olmasına karşın, duygu‐ sal yönden milliyetçi ve halkçıdır. Akif in şiirlerini çöz“mleyenler, şiirlerinin dokusunda Namık Kemal in izlerini de bulmuşlardır. Özellikle (“rriyet Ka‐ sidesi şiiri Akif i etkilemiştir. Yine Kuran ayetleri ile (z. Mu‐ hammed in İslamı yerleştirme ve tebliğ çalışmaları, bu uğurda yaptığı savaşlar yanında T“rk efsane ve destanlarından da çağ‐ rışımlar şiirinde ilmek ilmek işlenmiştir. Dede Korkut (ikâyele‐ rinden Kastamonu Nasrullah Camiindeki konuşmalarına kadar T“rk k“lt“r“ Akif in şiirlerinde dile gelir. Çetin, : ‐ ‐ Akif in doğduğu ve çocukluğunun geçtiği çevrenin de ele aldığı konular “zerinde etkisi vardır. L“tfi Şehsuvaroğlu bir yazısında bu durumu şöyle belirlemiştir: Âkif in doğduğu ve yaşadığı çevre olan Fatih semtinin hemen komşusu olan Sarıg“zel Mahallesi ki sonradan b“y“k bir yangında k“l olmuş ve “zerinden Vatan Caddesi geçirilmiştir, şairin sokak dilini, tekke dilini, dergâh dilini, medrese dilini kaptığı geliştirdiği muhittir. Bu çevrede her t“rl“ asâlet, fazilet hisleriyle birlikte; her t“rl“ yoksulluk k“lt“r“ iç içe yaşamakta‐ 279 HÜSEYİN YENİÇERİ dır. T“rk Edebiyatının sosyal muhtevası bakımından en zengin şairi olan Âkif in şiirlerine malzeme olan insan çeşitliliği işte bu çevreden edindiği gözlemlere dayanmaktadır çoğunlukla. İs‐ lâmcı, sosyal adaletçi, isyancı, milliyetçi şairin şiirlerindeki in‐ sanı sanat g“c“yle birleştirerek ortaya çıkardığı, işlediği m“şa‐ hede sahası, eserindeki kahramanların iklimi Fatih ve yanı ba‐ şındaki bu mahalle olmuştur. http://www.varanhaber.com/ [Erişim: . . ] Son olarak özellikle yaptığı gezilerin de şiirlerinin oluştu‐ rulmasında önemi olduğunu vurgulayalım. Berlin, Mısır, Suudi Arabistan da görevli olarak uzun s“re kalmış; buralarda edindi‐ ği izlenimler, şiirlerinde mısralaşmıştır. Namık Kemal de Vatan Teması adlı Lisans tezimde şöyle bir c“mle kullanmıştım: Namık Kemal, yazdığını yaşayan ve yaşadığını yazan bir şairimizdir. Mehmet Akif için de Nihat Sami Banarlı şöyle diyor: Akif T“rk tarihinde tıpkı Namık Kemal gibi, hayatı sanatının ve sanatı hayatının eseri olan simalardan birisidir. s. II. Akif’in Sanat Anlayışı ve Şiirlerinde İşlediği Konular Akif in sanat anlayışının dört döneme ayrıldığı gör“l“r. İlk ve son dönemde bireysel konular ağır basar. İlk dönemde gazel t“r“nde şiirler söylerken dörd“nc“ dönemde kıta t“r“nde şiir‐ ler ağırlıklıdır. Ancak ikinci ve “ç“nc“ dönemde toplumcu kişi‐ liği öne çıkarak sanatını İslam d“nyasını aydınlatmaya adar. Şiirlerine İslam birliği “lk“s“ yön verir. Ancak hemen eklemek gerekir ki Akif, M“sl“manlar arasında bir ayrım gözetmemesine karşılık her zaman T“rkleri ön planda tutmuştur. Bilinç altında T“rklerin önderliğinde bir İslam birliği gerçekleştirmek ama‐ cındaydı diyebiliriz. Ç“nk“ işlediği konular bizim hayatımızdan seçilmişti. Ve ele alınan sorunlar bizim sorunlarımızdı. Akif bu sorunları gidermenin kavgasını şiirleriyle veriyordu. Siyasî açıdan “mmetçi olmasına karşılık, duyguları ba‐ kımından halkçı ve milliyetçi olan Akif, bu kişiliği ile sanat haya‐ tının ikinci ve “ç“nc“ dönemlerinde karşımıza tam anlamıyla toplumcu bir şair olarak çıkar. Aky“z, Toplumu maddi ve manevi kalkınmaya yöneltmek isteyişinde edebiyat anlayışı‐ 280 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ nın da etkisi vardır. Ona göre edebiyat, bir toplumun manevi ve ahlakî eğitiminde en etkili sanat alanıdır. (eyet‐i içtimaiyyemizingöz“n“ açacak, hissiyatını y“k‐ seltecek, hamiyyetini galeyana getirecek, ahlâkını tehzib edecek, h“lasa bize her manasıyla ders‐i ibret verecek bir edebiyata muhtaç bulunduğumuz. sözleri, Sırat‐ı Mustakim in . Sayı‐ sında ve “ç yıl sonra çıkardığı Sebil“rreşad ın ilk sayısında or‐ taya konuluyordu. Bu etkiyi gerçekleştirmek için sanat için sanat anlayışı yerine toplum için sanat anlayışıyla hareket edilmelidir. Ayrı‐ ca her edebiyatın bir vatanı vardır: edebiyat mahallidir ve bir memleketin b“y“k halk yığınlarına seslenir. d“ş“ncesindedir. Akif, İslam d“nyasının geri kalış nedenleri arasında edebiyatın halka değil; aydınlara seslenmesini de sayar. (alk için, halkın hayatını yansıtan bir edebiyat ortaya çıkarmak onun tek amacı‐ dır. Akif in şiirleri incelendiğinde gör“l“r ki içinde yaşadığı top‐ lumun hayatını b“t“n özellikleri ile yansıtan şiirlerle karşı kar‐ şıyayız. Çocukluğunun geçtiği ve yetiştiği çevre b“t“n çıplaklığı ile şiirine yansır: (alkın yoksulluğu, çileli yaşayışı, “z“nt“leri, çaresizlikleri olduğu gibi şiirine yansır. Özellikle manzum hikâ‐ ye t“r“ndeki şiirlerinin ana dokusunu bu konular oluşturur. Akif in İslam ı yanlış yorumlayan din adamlarını eleştirdiği, Kuran ın fal bakmak ya da mezarlıklarda okunmak için gönde‐ rilmediğini, tevekk“l“n yanlış değerlendirildiğini, yenilik ve ilerlemelere, tekniğe ve teknolojiye engel olmadığını, taassup‐ tan kurtulmak gerektiğini… sık sık işlediği şiirleri tam bir aydın‐ latıcı ve ufuk gösterici özellikler taşır. Akif in ele aldığı konular içinde milli bağımsızlık, T“rk kahramanlığı, Anadolu nun işgali de vardır. Bu “ç konuda orta‐ ya koyduğu “ç anıt şiir; İstiklal Marşı, Çanakkale Şehitlerine ve B“lb“l d“r. III. Akif’in Şiirlerinde İşçilik Akif in şiir d“nyasını aralayanlar, Akif in şiirlerini yazar‐ ken titiz bir çalışmaya tanık olurlar. L“tfi Şehsuvaroğlu bir yazı‐ sında bunun farkına ilk varan kişinin annesi Emine Şerife (a‐ nım olduğunu şöyle belirtiyor: 281 HÜSEYİN YENİÇERİ “Annesinin Akif in şiirleri için söylediği incesini ipe diz‐ miş, kalınını sapa.. c“mlesinde olduğu gibi, arûzun en ince ne‐ zahetle söylenen ve Alain in dediği gibi bir tablo çizercesine meydana çıkarılan nazım ile en kalın, kaba sokak dili yan yana olmakla Akif in sanatını topluma, toplumu da sanatına eriştiren bir şiir iklimi yaratılmaktadır. Bu şiir o kadar özg“nd“r ki, şair şiirini zaman zaman tefsir etmek ihtiyacındadır. http://www.varanhaber.com/ [Erişim: . . ] (ocam Prof. Kenan Aky“z de Batı Tesirinde T“rk Şiiri Antolojisi adlı eserinde Akif in şiirlerinde titiz bir işçilik bulun‐ duğundan şöyle söz eder: Akif, şiirin b“y“k bir cehit mahsul“ olduğuna; şairin bir mimar gibi önceden birçok taslaklar ve nihayet kesin projeler yapmak mecburiyetinde bulunduğuna ve ondan sonra da titiz bir işçiliğin ve kontrol“n l“zumuna inanır. s. Aky“z, aynı eserinde şiirlerindeki titiz işçilik yanında şiir‐ lerinde sağlam bir kompozisyonun varlığından söz eder ve eski şiirimizin en zayıf yanının şiirde plansızlık olduğuna işaret eder. Bu demektir ki T“rk şiiri Akif le plansızlıktan kurtulmuştur. Akif in nasıl şiir yazdığı ve yazdığı şiirleri “zerinde nasıl çalıştığı Safahat adlı şiirlerinin toplandığı kitabın başında, Mit‐ hat Cemal Kuntay tarafından ayrıntılı bir inceleme yazısıyla kamuoyuna sunulmuştur. Akif in işçiliğini iyi anlayabilmek için buradaki örneklerden birkaçı “zerinde durmak gerekir: Kafiye titizliğini vurgulayan bir örnek: “Safahat’ımda eğer şiir arıyorsan arama Yalnız bir yeri vardır ki hazindir, göster! ‐Küfe? ‐Yok. ‐Kahve? ‐Hayır! ‐Hasta? ‐Değil. ‐Hangisi ya? ‐Üç buçuk nazma gömülmüş koca bir ömr‐i heder!” Bu parçada göster ve heder sözc“kleri kafiyelidir; ama bu kafiyeden Akif, rahatsız olmuş ve yıllar sonra ikinci dizeyi, dolaysıyla kafiyeli sözc“ğ“ değiştirmiştir. Değişikliğe bakınca anlaşılıyor ki Akif, ikinci dizedeki göster sözc“ğ“n“n . hecesi t sert “ns“z“yle başladığı için rahatsız olmuştur. Ayrıca ‐er sesleri ortaklığı şaire biraz yavan gelmiş olacak ki ‐der sesleriy‐ le kafiyeyi kurmuş ve . dize şöyle son biçimini almıştır: 282 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ dir: Yalnız bir yeri hakkında “(azin işte bu!” der. (asta adlı şiirinde yaptığı d“zeltmelerden biri de şöyle‐ Döktüğüm yaşları mazur görün; mağdurum! > Döktüğüm yaşları çok görmeyiniz; mağdurum! Burada dikkat çeken nokta alıntı mazur sözc“ğ“ yerine T“rkçesinin yerleştirilmesidir. Akif in şiir dilinde Osmanlı T“rk‐ çesinden T“rkiye T“rkçesine doğru bir tercih, bir eğilim oldu‐ ğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Aynı eğilim Mahalle Kahvesi adlı şiirindeki şu d“zeltmede de gör“l“r: “Adım başında dikildikçe piş‐i azminde, Felah‐ı ümmeti imkân kalır mı ümmide?” Bu dizelerin son biçimi ise şöyle olmuştur: “Adımda bir dikilir, azminin gelir önüne... Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe.” IV. Akif’in Dil Tutumu ve Anlatım Özelliği Akif in şiirleri bir b“t“n olarak ele alındığında dil tutumu bakımından bir ikilik göze çarpar. Eski şiir geleneğimiz ile ye‐ tişmesinin bunda payı vardır. Bu ikiliği yetiştiği dönemin bir yansıması olarak da değerlendirebiliriz. Bir yanda Osmanlı T“rkçesi yazı dilinin ögelerini taşıyan bir dil, bir yanda da hal‐ kın konuşma dilinin şiire uygulanışı. Ancak bu ikili tutumda konuşma dilini yansıtmadaki başarısı Osmanlı T“rkçesinin Arapça ve Farsça tamlama ve ögelerle dolu yazı dilini bastırır. Şiirlerinde ele aldığı kişileri k“lt“r d“zeylerine uygun olarak konuşturma çabası da Akif in nat“ralizmin ilkelerinden haberli olduğunun kanıtı gibi gör“n“r. Konuşma dilinin gerçeğe uygun biçimde kullanıldığı y“z‐ lerce örnek vardır Safahat ta: “‐Simit mi istedin ağa? ‐Yokmuş onluğum, dursun. ‐Ulan, kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek! ‐Bunak munak deme, billahi çarparım elimi..” s. Bu dizelerde karşılıklı konuşmaların canlı örnekleriyle karşılaşıyoruz. Konuşanlar, k“lhani beylerden kahve m“davim‐ lerine kadar her kesimden insanlardır. 283 HÜSEYİN YENİÇERİ Osmanlı T“rkçesi dediğimiz yabancı dil kuralları ile dolu ifadeler de var Safahat ta: “Evin birinde neva‐saz bir güzel udî Birinde cebe‐feza bir sada‐yı Davudî (s. 88) Reng‐i hakikat nedir, fark eden ebsar için Goncede matvi duran her varak ümm‐ül‐kitap” s. Akif in şiirlerinde anlatım özelliğini iki noktada toplayabi‐ liriz: Biri gerçeği olduğu gibi yansıtmak, diğeri içtenliktir. (er iki özelliği de besleyen mahalli bir edebiyat gerçekleştirmek ilkesi olmuştur. Gerçeği olduğu gibi yansıtabilmek için Akif, gözlem den yararlanmıştır. G“nl“k hayatta karşılaştığı kişile‐ rin özelliklerine dikkat yanında anlattığı olayların geçtiği me‐ kânları b“y“k bir ustalıkla ve canlı bir biçimde yansıtma başarı‐ sını gösterir. Bu konuda anlatılan bir olayı kanıt olarak sunabili‐ riz. Mahalle Kahvesi şiirini, şiirde tasvir edilen kahvenin sahibi‐ ne okudukları zaman kahve sahibi, şiirin sahibi için: Ömr“ kahvelerde geçmiş biri demiştir. Aky“z, (âlbuki Akif, ömr“nde bir kez, yalnızca bu şiiri yazabilmek için kahveye git‐ miş biridir. Bu durum Akif in ne denli titiz bir gözlem g“c“ne sahip olduğunun belirtisidir. Bu demektir ki gerçekçi tasviri şiirimize sokan Akif tir. Akif in özellikle tasvirlerde canlılığı ve çekiciliği ‐hayal unsurlarına başvurmadan‐ sırf dilinin canlılığı ve içtenliği ile sağlar. Şiirlerinde tasvir kadar yer alan tahkiyenin canlılığı da aynı kaynağa dayanır. Sanatını halkın hizmetine veren şairin dili, halkın diline gösterdiği uyuş bakımından, nazmımızın ş“p‐ hesiz en başarılı dilidir. Bu uyuşu, dilin sadeleştirilmesi nazari‐ yelerine bağlanmadan (alkın anlayabileceği dil, ancak kendi dilidir. diyerek, doğrudan doğruya o dili b“t“n özellikleri ile benimsemekle sağlamış ve böylelikle Mehmet Emin in d“şt“ğ“ hatadan kurtulup tamamıyla canlı ve samimi bir dile sahip ola‐ bilmiştir. Aky“z, Akif in ilk şiirleri ile son yazdıkları arasında Osmanlı T“rkçesinin ağır dili aleyhine, T“rkiye T“rkçesinin yabancı ku‐ rallardan uzaklaşan sade dili lehine bir gelişme gösterdiğini de 284 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ belirtelim. Akif in özellikle acıma duygusunu, haksızlık karşı‐ sındaki direnişini, T“rk bağımsızlığının yok edilmeye çalışılması karşısındaki baş kaldırısını şiirine yansıtmak bakımından önemli bir özelliği de vardır. Bu t“r şiirlerinde Namık Kemal in g“r ve tok erkek sesini hatırlatan bir eda vardır. Bu duruma M. Cemal Kuntay İsyanın g“zel öfkesi, sesin mefhumlaşan tonu demektedir. Gerçekte bu t“r dizeleri normal bir ses tonu ile seslendirmek m“mk“n değildir: “Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın! Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar, Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?” V. Akif’in Şiirlerinde Ölçü, Biçim Ve Edebi Sanatlar Akif, şiirlerinde ölç“ olarak aruzu kullanmıştır. B“t“n edebiyat araştırmacıları aruzu T“rkçeye uygulamakta en usta sanatçının Akif olduğunda birleşmişlerdir. Aruzu Akif le aynı zaman diliminde şiirler yazan Fikret ve Ahmet (aşim de şiiri‐ mize uygulamada başarılıydılar. Nihat Sami Banarlı, Yahya Ke‐ mal in aruzla yalnız şiir söyleme bakımından ilk b“y“k olduğu gör“ş“ndedir: Aruz vezni ile Fikret, kuvvetli bir dış musikisi ve ustalıklı bir manzume lisanı v“cuda getirmişti. Bu vezni daha temiz, da‐ ha sade bir T“rkçe ile dillendirmek kudretini de Mehmet Akif göstermişti. Fakat tam on asırlık bir atalar mirası olan bu g“zel vezinle yalnız şiir söyleyen ilk b“y“k şair Yahya Kemal oldu. s. Ömer Rıza Doğrul, Akif için bu konuda şunları söyl“yor: Akif, aruzun Mimar Sinan'ıdır. Aruz mimarı olarak Akif tektir. Aruzla y“z katlı binalar kurar. Mithat Cemal ise onun aruzu hakkında şöyle demiştir: Aruzun içine deruni bir aruzun musi‐ kisini koydu. Son olarak (asan Basri Çantay: Şimdiye kadar aruz vezniyle şiir yazan hiçbir şairimiz, “stadın o vezindeki kati saltanatına eremedi. diye yazmaktadır. Akif in hece ölç“s“n“ hiç kullanmadığı gör“ş“ de doğru değildir. Ziraat Mektebi ni bitirdiği yıllarda Zeynebim t“rk“‐ s“ ne hece vezniyle bir nazire yazdığı bilinmektedir. Bu du‐ 285 HÜSEYİN YENİÇERİ rumda bir şiirinde de olsa li hece ölç“s“n“ kullandığı gör“‐ l“r. Akif in şiir yazmaya başladığı yıllarda Servet‐i F“nuncular, hem temaya göre ölç“ seçme girişimini gerçekleştirmişlerdi hem de bir şiirde değişik ortama göre farklı aruz kalıpları de‐ nemişlerdi. Akif de temaya göre aruz kalıbı seçme özelliğini s“rd“rm“şt“r. Karşılıklı konuşmalı manzum öyk“lerinde farklı, heyecanlı ve hitap edici şiirlerinde ise farklı vezin kullanmıştır. Akif in şiirlerinde Divan Nazım Biçimleri ağırlıklı olarak kullanılmıştır. İlk şiirlerinde gazel, terkib‐i bent; olgunluk ça‐ ğında mesnevi, son dönemlerinde de kıta en çok kullandığı na‐ zım biçimleridir. Akif, İstiklal Marşı şiirinde ise dörtl“k ve beşlik birimlerini kullanır. İstiklal Marşı nın nazım biçimi “zerinde duran Nurullah Çetin, dörtl“k biriminin daha çok (alk Edebiyatında kullanılsa da Divan edebiyatında da kullanıldığına dikkat çekiyor: Şiir, son birimi ve kafiye d“zeni bakımından bilinen ge‐ leneksel nazım şekillerinden birine tam olarak uymaz. Bir ba‐ kıma Akif, kendine özg“ bir nazım şekli kurgulamıştır. Ancak hem içeriği, hem “slubu ve hem de mısra k“melenmesi bakı‐ mından T“rk halk şiirinin destan nazım şekline benzetebiliriz. s. Akif, Safahat ın ilk şiirinde şiir anlayışını ve edebi sanat‐ larla ilgili tavrını şöyle dile getirir: “Bana sor sevgili kaari, sana ben söyleyeyim, Ne hüviyette şu karşında duran eşarım? Bir yığın söz ki samimiyeti ancak hüneri; Ne tasannu bilirim, çünkü ne sanatkârım! Şiir için göz yaşı derler; onu bilmem, yalnız Aczimin giryesidir bence bütün asarım.” Akif, burada tasannu yani sanat yapmayı bilmem diye‐ rek ne denli alçak gön“ll“ olduğunu ortaya koymaktadır. Ç“nk“ şu dizelerde bile eskilerin nida dedikleri “nlem sanatından, yine eskilerin istihfam dedikleri soru sanatına; eskilerin te‐ nas“p dedikleri uygunluk sanatından, yine eskilerin teşbih‐i beliğ dedikleri g“zel benzetmeye kadar birçok söz sanatına yer vermiştir. Bir d“ş“nce ve “lk“ adamı olan Akif in d“ş“nceye 286 MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ dayalı sanatlara ağırlık verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Sese dayalı söz sanatlarını şiirlerindeki ahenge katkısı bakımından ihmal etmediği bir gerçektir. Özellikle Divan sanatlı d“zyazısı‐ nın en belirgin söz sanatı olan seci ye şiirde yer vermesi bu konuda ne kadar doğru d“ş“nd“ğ“m“z“ gösterir. B“t“n T“rk Edebiyatının en seçkin söz sanatı örnekleri Akif in şiirindedir. En belirgini ise abartma m“balağa sanatı‐ dır. Abartma sanatının edebiyatımızda en g“zel örneği sayılabi‐ lecek şu dizelere bakalım: “Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer O ne müthiş tipidir: savrulur enkaz‐ı beşer.” Eskilerin r“cu dedikleri dön“ş sanatının en g“zel örneği sayılan şu dizeleri de (akkın Sesleri şiirinden izleyelim: “Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı? Mahşerde mi biçarelerin yoksa felahı! (…) Yetmez mi musab olduğumuz bunca devahi? Ağzım kurusun... Yok musun ey adl‐i İlahi!” Akif in engin k“lt“r“ bir bakıma telmih sanatına sıkça baş vurması sonucunu doğurur. Şimdilerde çağrışım ya da anıştır‐ ma denilen bu sanatın geçtiği dizelerden biri İstiklal Marşı nın ilk dizesidir: “Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!” İstiklal Marşındaki bu korkma sözc“ğ“ndeki telmihten habersizler, T“rk “n marşı korkma sözc“ğ“ ile başlamamalı diye bu dizeyi eleştirmişlerdir. (âlbuki Akif, bu sözc“kle doğru‐ dan doğruya Kuran‐ı Kerim deki bir ayete ve hicret sırasında Sevr mağarasında yaşanan korku olayına telmihte bulunmuştur. Yani Allah bizimle beraberdir, korkuya gerek yoktur demek istemiştir. Akif in eğretileme de denilen istiare sanatına çok g“zel örnekler verdiği de bir gerçektir: “Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi. (...) Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.” 287 HÜSEYİN YENİÇERİ İki dizede de açık istiare sanatı vardır. İlk dizede savaşçı‐ lar aslan a, ikincisinde şehitler g“neş e benzetilmiş; ama ben‐ zetilenler anılmamıştır. . y“zyıl T“rk edebiyatının en çok sevilen ve okunan şai‐ ri kuşkusuz Mehmet Akif Ersoy dur. Onun Safahat Evreler adıyla yayımladığı şiirleri “zerinde yaptığımız bu değerlendir‐ meleri burada tamamlarken Çanakkale ruhunu şiire en başarılı bir biçimde Akif in yansıttığını da son olarak vurgulayalım. Say‐ gılarımla. KAYNAKÇA Aky“z, Kenan , Modern Türk Edebiyatının Ana Çiz‐ gileri, T“rkoloji Dergisi. . sayı, Ankara: Ankara Üniversitesi Basımevi Aky“z, Kenan , Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi, . baskı, Ankara: Doğuş Matb., Banarlı, Nihat Sami , Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, . cilt, Ankara: MEB yayını, Çetin, Nurullah , İstiklâl Marşımızı Anlamak, Anka‐ ra: Önc“ Basımevi, Ersoy, Mehmet Akif , Safahat, . basım, İstanbul: İnkılap ve Aka Kitabevleri, Kaplan, Mehmet , Nesillerin Ruhu, İstanbul: Dergah Yayınları, Şehsuvaroğlu, L“tf“ , Mehmet Akif’in Türk Milliyet‐ çiliği ve İslam Düşüncesi Açısından Ekonomi Politiğinin Değer‐ lendirilmesi, http://www.varanhaber.com/yazarlar/lutfu‐ sehsuvaroglu/mehmet‐akifin‐turk‐milliyetciligi‐ve‐islam‐ dusuncesi‐acisindan‐ekonomi‐politiginin‐ degerlendirilmesi.html [Erişim: . . ] 288