EDİTÖRLERDEN: ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY
Çanakkale Ruhu
ve
Mehmet Akif Ersoy
l
Editör
Prof. Dr. Orhan SÖYLEMEZ
İLESAM, Türk Tarih Kurumu ve Ardahan Üniversitesine
bu kitabı kültür ve edebiyat tarihimize kazandırdığı
için teşekkürü bir borç biliriz.
Ankara - 2016
1
ORHAN SÖYLEMEZOĞLU / FERHAT UZUNKAYA / FATİH KURTULMUŞ
Bu kitabın tüm hakları yazarı ve yayıncısına aittir.
Çanakkale Ruhu
ve
Mehmet Akif Ersoy
l
Editör
Prof. Dr. Orhan SÖYLEMEZ
‐
ISBN
‐
‐
‐
Genel Yayın Yönetmeni
Cuma AĞCA
Sayfa & Kapak Tasarım
Biçer Y)LD)R)M
Baskı & Cilt
Berikan Ofset Matbaa / Sertifika No:
BERİKAN YAYINEVİ
Cumhuriyet Mah. Bayındır . Sokak No:
Çankaya‐Kızılay/ANKARA
Tel:
Fax:
2
ANKARA
/ ‐
ANKARA
EDİTÖRLERDEN: ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY
SUNUŞ
ÇANAKKALE RUHU ve MEHMET AKİF ERSOY
Çanakkale Savaşları T“rk milletinin hem Batı emperya‐
lizmine, hem de T“rk ve İslâm coğrafyasının (açlı tasallutu altı‐
na alınmasına izin vermeyen b“y“k bir destandır. Bug“n Ana‐
dolu ve Trakya da bize ait bağımsız milli bir T“rk devleti halin‐
de yaşıyorsak, bunu b“y“k ölç“de Milli M“cadelenin dibacesi
sayılan Çanakkale Savaşlarında, yapılabilecek en b“y“k feda‐
kârlığı gözlerini kırpmadan ortaya koyan yiğit Mehmetçikleri‐
mize borçluyuz.
T“rk tarihinin b“y“k zaferlerinden ve şerefli sayfaların‐
dan biri olan Çanakkale Savaşlarının edebiyatımızdaki en b“y“k
destanı da b“y“k T“rk şairi Mehmet Akif Ersoy yazmıştır. Bu‐
g“n Çanakkale ruhu devam ediyorsa bunu b“y“k ölç“de Meh‐
met Akif in Çanakkale şiirine borçluyuz.
İLESAM olarak
‐
Mart
tarihlerinde Ardahan
Üniversitesi ve T“rk Tarih Kurumu nun katkılarıyla gerçekleş‐
tirdiğimiz Uluslararası Çanakkale Ruhu ve Mehmet Akif Ersoy
Sempozyumunun tarihe d“şt“ğ“m“z önemli bir not olduğunun
bilincindeyiz. Sempozyumda bildiri sunan akademisyenlere
emekleri için teşekk“r ederken Çanakkale Ruhu nun milletimizi
her daim payidar kılacağına inancımı belirtmek isterim.
T“rk milleti “zerinde onun millî birlik ve beraberliğini
bozmaya çalışan tehditler her zaman olacaktır, bu konuda uya‐
nık olmalı ve millî birlik ve beraberliğimizi bozacak her şeye
hep birlikte karşı koymalıyız.
Çanakkale Ruhu ve Mehmet Akif Ersoy Sempozyumu bil‐
dirilerinden oluşan bu kitap millî birlik ve beraberliğimizi sağ‐
layan Çanakkale Ruhu nun bir vakıa olduğunun kanıtıdır.
3
ORHAN SÖYLEMEZOĞLU / FERHAT UZUNKAYA / FATİH KURTULMUŞ
Bildirileri ile bu kitapta yer alan akademisyen ve d“ş“‐
n“rlerimize, etkinliğimize katılan, destek veren her y“reğe se‐
lam, saygı ve teşekk“rlerimle...
Mehmet Nuri PARMAKSIZ
İLESAM Genel Başkanı
4
İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI
ÇANAKKALE DEN MEKTUPLAR
Edebiyat ve tarih, sosyal alanda yer alan, bir biri ile bağ‐
lantılı, ancak aynı zamanda farklı iki bilim dalıdır. Aralarındaki
fark, tarihin kuru bir bilgi, edebiyatın ise merkezinde insanın
olduğu canlı bir varlık olmasıdır. Edebiyat insanın kalbine, aklı‐
na, vicdanına ve nihayet ruhuna hitap eder. Ç“nk“ roman mo‐
dern zamanların hafızasıdır diyor bir akademisyen. Sadece
roman mı? (ayır. (ikâye, şiir, tiyatro, sinema da mo‐
dern zamanların hafızasıdır. Öyleyse T“rk edebiyatı da Çanak‐
kale de tarih yazmış olan T“rk milletinin hafızası olmalıdır.
Orada, Çanakkale de T“rk ve d“nya tarihinin seyrini değiştirmiş
destansı m“cadelenin edebî “r“nlerle hafızalara nakşedilmesi
gerekir. Bu da edebiyatın ve edebiyatçıların boynunun borcu‐
dur. Nitekim T“rk edebiyatında da şiir, roman, hikâye ve tiyatro
t“rlerinde eserler verilmiştir. Yeterli midir? Değildir.
Modern T“rkiye nin de temellerinin atıldığı Çanakka‐
le deki olum ya öl“m m“cadelesini ve bu m“cadeledeki ruhu
verebilenlerin en başında Mehmet Akif Ersoy gelir. Akif in;
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.
diyerek y“celttiği bu şanlı m“cadele, tarihe göm“lse bile sığma‐
yacaktır. Üzerinden y“zyıl geçse de oradaki ruh, g“n“m“zde de
yaşamaktadır. Bunu da o destansı g“nleri gören, yaşayan, tec‐
r“be eden sanatkârlarımızın kalemlerinden çıkan yazılara borç‐
luyuz.
Yıl
, tarih
Mart. Yer Ardahan Üniversitesi. T“rki‐
ye nin
“niversitesinden
bilim adamı ve onlarca katılımcı,
y“zyıl önceki destan ruhunu yeniden yaşatacaklar ve Allah bu
millete yeniden İstiklal marşı yazdırmasın diyen Akif ve onun
şiirlerini yorumlayacaklar. İstiklâl marşımız, Çanakkale yi ge‐
çilmez kılan Asım neslinin ruhu ve toplumsal idealizm, Akif in
insan felsefesi ve algısı, şiirlerindeki kutsal göstergeler, gele‐
neksel k“lt“r aktarımı, mekân, kimlik veya millî kimliğin inşası,
5
NURULLAH ÇETİN
millî romantizm, entelekt“el yalnızlık, Çanakkale nin sinemaya
aksi, sıhhiye hizmetleri ve millî ruhun oluşumuna katkısı, ruhun
dirilişi, Akif in tarihsel sese dön“ş“m“, şiirleri postmodern algı
“zerinden yeniden okunacak; söz“n kısası mazi, hâl ve istikbâ‐
limiz bu sempozyumda ele alınacak,
Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ
Ardahan Üniversitesi Kurucu Rektör“
6
EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY”
Editörlerden:
ÇANAKKALE RU(U VE ME(MET ÂKİF ERSOY
Prof. Dr. Orhan Söylemez
Arş. Gör. Ferhat Uzunkaya
Araş. Gör. Fatih Kurtulmuş
Edebî sanatlar hayatın aynası gibidirler. Bu açıdan bakıl‐
dığında insanoğlunun en önemli tecr“belerinden ve hiçbir za‐
man ders almadığı, ama mecbur kaldığında da yapmak zorunda
olduğu savaşlar da edebiyatta aksini bulur. Tarihçilerin savaşı
anlatmaları başkadır, sanatçıların savaşı anlatmaları başkadır.
Bir ressam koskoca bir savaşı bir tabloya sığdırabilir ve o bir
tek tablo ile pek çok şeyi anlatabilir. Şair şiirinde b“t“n safhala‐
rı ile bir savaşı anlatabilir, savaşın kesitlerinden bahsedebilir,
ama daha da önemlisi insana savaşacak cesareti aşılayabilir.
Yazar, romancı veya hikâyeci de yine şair gibi insana vatanı,
milleti, dili, dini, ırkı için ölmeyi öğretebilir veya öl“me gönde‐
rebilir. Bunların dışında sanatkârlar, savaşa katılmış olan ve
tarihçilerin sadece sayıları ile ilgilendikleri insanı savaşın mer‐
kezine onu hafızalara, hatıralara silinmez harflerle kazırlar.
İşte bu kadar etkilidir sanat adamları. (ep söylenir, özel‐
likle millî hislerimize hitap eden g“nlerde sık sık g“ndeme gel‐
diği gibi bir millet olarak T“rkler tarih yapmaktan yazmaya
vakit bulamamışlardır. Bu ne derece doğrudur, tartışılır. Şöyle
demek belki daha uygun d“şer, tarih yapmışız, ama yaptığımız
tarihi yazmak gibi bir yola gitmemişiz. (alide Edip in Seyyid
Onbaşı hikâyesinde bu durum şu c“mlelerle verilir: Biz eski
askeriz. Biz Çanakkale yi yaptık. Seyit Onbaşı nın bu iki c“mle‐
lik ifadesi onun savaşı umursamadığını gösterir. Bu kısa iki
c“mle bile yukarıda ifade edilen ve T“rk milletine has özelliği
kısa, ama öz olarak vermektedir. Yine hikâyede yazar onun bu
7
ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ
tavrını şöyle değerlendirir: Kendi kuvvetlerini ve yiğitliklerini
söylemeye, vaka ile tespit etmeğe hacet görm“yorlar. Bu doğ‐
rudur ve genelleştirilmesinde de bir beis yoktur. Nitekim Ça‐
nakkale yi yazanlar içinde millî edebiyatın da kurucularından
olan Ömer Seyfettin in Bir çocuk Aleko sunu okumayan yoktur.
İngilizler lehine casusluk yapmaya çalışan Rum papazın hak‐
kından k“ç“k Ali gelir. Aç, susuz, yorgun ve bir o kadar da “rkek
olarak köy yollarında ailesini aramakta olan Ali, Rum papazın
önderliğinde göç etmekte olan kafileye katılır. Kafile Gelibolu ya
gider. Kilisede kalır, yer içer. Daha sonra Rum papaz, İngiliz
subayına verilmek “zere bir istihbarat mektubunu Ali ile gön‐
dermek ister. Rumlar arasında adı Aleko olan çocuk poturunun
astarına gizlediği mektubu T“rk komutana göt“r“r. Rumların
nasıl bir hile içinde oldukları bilgisini de onlara ulaştırır. Aleko,
bir kahramanlık peşindedir, zira Rum papazın kendi etrafındaki
Rumlara aşılamaya çalıştığı duygular onu derinden etkilemiştir.
Bunlar millî hassasiyeti, vatan ve millet sevgisini, vatan ve
millet için ölmenin y“celiğini anlatan sözlerdir. Rum papaz
kendine göre haklıdır, fakat Aleko onların sandığı gibi Rum de‐
ğil, T“rk çocuğudur. Papazın kendi halkından istediği fedakârlı‐
ğı Aleko kendi halkı için yapmaya kararlıdır. Daha çocuk yaşta
yaşamış olduğu tecr“beler onu olgunlaştırmıştır.
Bunlar belki bug“nden bakıldığında bir şey ifade etmiyor
olabilir, ama o g“n“n şartları d“ş“n“ld“ğ“nde yukarıda bahsi
geçen (alide Edip in Seyyid Onbaşı sından aşağı kalır bir yanı‐
nın olmadığını göstermektedir. Bunlar birer menkıbe gibi anla‐
tılsa yeridir. Nitekim anlatılır da. Çanakkale de yazılan destanı
anlatacak kelimeleri bulmak zordur. Fakat T“rk tarihi bu t“r
inanılmaz hadiselerle doludur. Yine Ömer Seyfettin in Başını
vermeyen şehit hikâyesini okumayan yoktur. Orada kazanılan
zaferde de sıradan insanların göremediği, ama şehit d“şen ar‐
kadaşına Mehmet, Mehmet, canını verdin, başını d“şmana
verme! bağırışı ile yerden kalkıp, kellesini kestikten sonra kol‐
8
EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY”
tuğuna sıkıştırıp uzaklaşmaya çalışan d“şmanına yetişip bir
vuruşta öld“ren ve başını kurtardıktan sonra orada şehadet
şerbetini içen hikâyedeki adıyla deli Mehmet i unutmamak ge‐
rekir. (ikâyenin kahramanı Kuru Kadı bu olayı gör“r, gözlerine
inanamaz. Ertesi g“n deli (“srev ile karşılaştığında ona sorar.
Deli (“srev için o savaş geride kalmıştır ve ıslık çalarak atını
tımarlamaktadır. (od gözl“ye hiçbir şey gizli değildir! cevabı‐
nı alır. Yani gön“l göz“yle görene gizli yoktur. Kuru Kadı görd“‐
ğ“ bu inanılmaz hadisenin ağırlığı altında ezilir. Anlatmaması
gerekenleri etrafındakilere anlatmaya başlar. Diğer taraftan
artık Deli Mehmet in mezarındaki nuru da, onu ziyarete gelen
melekleri de görmez olmuştur. İşte Çanakkale yi kazanan ruh da
böyle bir şeydir zannederim.
Ömer Seyfettin, Kaç yerinden hikâyesinde ise milleti bu
zafere göt“ren askerin hâlini ve zafere nasıl ulaştığını göster‐
mektedir. Bu öyle bir fedakârlıktır ki girdiği çeşitli çarpışmalar‐
dan gazi olarak çıkan genç kahraman, tam kırk dokuz yerinden
yaralanmıştır. Almanya da eğitim gören kahramanı elindeki
kemanı bıraktırıp kılıcı aldıran g“ç, kudret, duygu, sevgi nedir,
bunun “zerinde durmak gerekir. Onlar için şahsî kahramanlığın
yerini ordu ve milletin kahramanlığı alır. Motive edici g“ç, kud‐
ret işte budur.
Burada zikrettiğimiz birkaç hikâyeden ziyade, Çanakkale
Destanımız Mehmet Akif in şiirlerinde kendini bulur. Akif in
şiirleri bug“n adını Çanakkale Ruhu adını koyduğumuz ulvi
değere ulaşır ve okuyucuya ulaştırır.
İşte bu sempozyumda da T“rkiye nin on sekiz değişik
“niversitesinden gelen on sekiz bilim adamı ile “niversite dı‐
şından katılan uzmanlar Âkif in şiirlerine farklı açılardan bakı‐
yorlar; zira Akif in;
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.
9
ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ
diyerek y“celttiği bu şanlı m“cadele, tarihe göm“lse bile sığma‐
yacaktır. Üzerinden y“zyıl geçse de oradaki ruh, g“n“m“zde de
yaşamaktadır. Bunu da o destansı g“nleri gören, yaşayan, tec‐
r“be eden sanatkârlarımızın kalemlerinden çıkan yazılara borç‐
luyuz.
Prof. Dr. Nurullah Çetin e göre İstiklal Marşımızın içeriği
kadar adı da çok önemlidir. Zira millî marşımızın adı, hem an‐
lam bakımından çok zengin bir çağrışım alanına sahiptir, hem
de Millî M“cadelemizin ruhunu ifade eder. İstiklal kavramı bu‐
g“n de önemini hâlâ korumaktadır. İstiklal olmazsa T“rk mille‐
ti, hem millet hem de devlet olarak varlığını koruyamaz. T“rk
halkının İstiklal Marşı, salt edebî bir metin olarak değil, adıyla
da özel bir anlam d“nyasına sahiptir. Çetin in başlığa yerleştir‐
diği istiklal kavramı, aslında T“rk “n hem karakterini hem de
millî şahsiyetini yansıtan temel değerler den biridir.
Prof. Dr. İsmail Doğan, bug“n her zamankinden daha çok
ihtiyaç duyduğumuz Mehmet Akif Ersoy un şiirlerindeki sosyo‐
lojik içeriğe dikkat çekiyor. Ç“nk“ Akif, Osmanlı devletinin son
dönemini yaşamıştır. Bu y“zyıl koca bir devletin makûs sonunu
gören‐öngören ve tanık olan aydınların çağıdır. Sosyalleşmesi‐
ni bu çalkantılı dönemin gergin, netameli ve endişeli ortamında
tamamlayan her eğitimli genç gibi Akif de gençliğin ve gençliği‐
nin bu kaygılarını derinden hissetmiştir. Bu duyarlılık söz“
edilen genç aydınlar kuşağının çok yönl“l“ğ“n“n de sosyolojik
arka planını oluşturur. Dolayısıyla Âkif i ve onun şiirlerini, felse‐
fesini daha iyi anlayabilmek için içine doğup, içinde yetiştiği,
sosyolojik yakıcı ve yıkıcı gelişmeleri dikkatlice okumak gere‐
kir.
Çanakkale geçilmez!..
Bu kavram şanlı T“rk tarihine b“y“k bir zafer olarak
kaydedilmiştir. Prof. Dr. Ertuğrul Yaman da işte bu Çanakkale yi
geçilmez kılan ruha yakından bakıyor ve bu ruhu yaşatan veya
10
EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY”
yaşatması beklenen Âsım ın neslini mercek altına alıyor. Nedir
bu nesli diğerlerinden ayıran özellikler?
(er şeyden önce Asım ın veya onun fikir babası Âkif in
içinden çıkıp geldiği yedi d“velin topuyla t“feğiyle, gemileriyle
boğazımıza dayandığı Çanakkale Savaşı, Yaman ın ifadesi ile …
yalnızca bir savaş değil; tarihe not d“ş“len eşine rastlanmayan
bir destandır. Ç“nk“, o dönemde Osmanlı nın hızlı bir çök“ş
dönemine girmesi fırsat bilen yedi d“vel adeta Osmanlı nın
tepesine çökm“şt“r. İslam ve T“rk d“şmanları, hepsi bir olup
saldırıya geçtiler. Mehmet Akif in ifadesince;
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.”
Çanakkale yi geçemediler, geçemezler de. Nitekim, T“rk
milletinin serhaddi, öl“mden korkmayan ruhumuzdu ve İstik‐
lâl Marşımızda ifadesini bulan iman dolu göğ“s idi. İşte bu
y“ce ruhtu yedi d“veli Çanakkale de durduran ve boğazın sula‐
rına gömen. Yaman a göre bu ruhun özeti: Ya şehitlik ya gazilik;
parolası ise ya istiklal ya öl“md“r!
Prof. Dr. Ülk“ Eliuz ise, ya istiklâl ya öl“m! parolası ile
yedi d“velin karşısında duran T“rk milletinin bu ruhunun Bi‐
reysel ve zamansal dön“ş“m dinamiklerinin etkili olduğu tarih‐
sel ve sanatsal ilerleyişler/değişmeler s“recinde iletişimin ol‐
duğu her durumda göstergeler, kodlar ını inceliyor. Kendilerin‐
den başka bir şeye/şeylere gönderme yapan eylem ve yapıları
yani göstergelere dikkat çekiyor. Zira, T“rk toplumunun zihin
haritalarından olan Mehmet Akif Ersoy un Çanakkale Şehitleri‐
ne adlı şiiri, kutsal dini ve milli göstergeler uzamı niteliğinde‐
dir. Aydınlanmış bir bilinçle geleceğe yönelen Mehmet Akif Er‐
soy, içsel dön“ş“m mesajlarının metinleştiği Çanakkale Şehitle‐
rine aracılığıyla bireyin zihinsel ve algısal değer halinde ye‐
ni den doğumunu yalıtık sınırlamaları aşan bir söylemle ifade
eder. T“rk‐İslam Ruhu nun oluşum öyk“lerinden olan Çanakka‐
le Savaşlarını tarihi verileri de kapsayan destansı bir söyleme
11
ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ
kavuşturan metin, bireysel kaygılardan uzak, ruhsal g“c“n
maddi g“çle b“t“nleşmesinden doğmuş kahramanca yaşayışın
özg“n bir dön“ş“m içinde kurgulanır. Eserde, İslami‐T“rk k“l‐
t“r“nde insanın kendini yeni leme edimi bedenin değil, yaşamın
öl“m“ merkezli bir yaklaşımla yaşam‐öl“m diyalektiğinde ev‐
rensel diriliş öyk“s“ sunulur diyor Eliuz.
Doç. Dr. Ayfer Yılmaz ise Akif in şiirlerindeki tarihî ve
sosyolojik yapıların dışında yaşanan o dönemi aktaran ve top‐
lumun değişik katmanlarını gösteren çocuklara dikkat çekiyor;
ç“nk“ şair b“y“k bir açık y“reklilikle ve görd“klerini şiirlerinde
anlatıyor. Akif şiirlerinde, yakıcı ve yıkıcı olayların yaşandığı,
bir devrin batmaya başladığı, toplum içinde sosyolojik çök“nt“
ve çöz“lmelerin yaşandığı o yıllarda çocukların hem toplum
hem de aile içindeki yerini sanatçı duyarlılığı ile işliyor. Akif:
“Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!”
Doç. Dr. Aysun Sungurhan, Akif in şiirlerinde eski T“rk
edebiyatının izlerini arıyor. Eski veya klasik olarak adlandırdı‐
ğımız edebiyatımızın . Y“zyılın ikinci yarısına kadar s“regel‐
diği herkese malumdur. Dolayısıyla uzun yıllara yayılan bir geli‐
şim s“reci olan ve klasikleşen edebiyatın g“n“m“zde de devam
ediyor olması, etkisini s“rd“r“yor olması yadsınamaz bir ger‐
çektir. Nitekim g“n“m“zde de gelenekten yararlanmak olarak
bilinir ve şairler tarafından klasik edebiyatın imkânları, sınırları
şairler tarafından kullanılagelir. Bu edebiyatın temel kaynağını
teşkil eden İslami anlayış ve oradan gelişen tasavvuf d“ş“ncesi‐
dir. Akif de şiirlerinde eski edebiyatın imkânlarını kullanarak
şiirler yazmış, şiirlerinde tasavvuf d“ş“ncesinin hayal, mazmun
ve vezinlerini kullanmıştır.
Dr. Sungurhan a göre Akif, şiir anlayışı bakımından millî
duyarlılığı gerçekçi bakış açısıyla yansıtan, toplumu yönlendir‐
meyi kendine amaç edinen, idealist bir şairdir.
12
EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY”
Doç. Dr. Sefa Y“ce, biraz evvel bahsettiğimiz ve Akif in şi‐
irlerinde zaman zaman eleştirdiği, yer yer uzak kalamadığı ta‐
savvuf anlayışı ve klasik edebiyatın imkânlarını kullandığı fikri‐
ni pekiştiren bir konuya temas ediyor. Dr. Y“ce, bir şahsiyet
abidesi olarak Akif i anlamak için onun sanat ve hayat anlayı‐
şının temelini oluşturan Kur an ve bilim konusuna temas edi‐
yor. (em Doğu, hem de Batı edebiyatına vakıf olan Akif, eserle‐
rinde hakikati savunur. Ona göre sanat, sadece tasannu yap‐
mak değildir. Sanatın asıl görevi, millet adına hakikati dile ge‐
tirmektir. Ahlaklı olmayı kendine şiar edinen Akif, kaotik dö‐
nemlerde T“rk milleti adına önemli görevler “stlenir ve T“rk
milletinin sesi olur. Dr. Y“ce, Safahat ta T“rk milletinin mace‐
rasını anlattığına inandığı Akif in kendini T“rk milletine ada‐
yan sahih bir aydın ve şair olduğunu belirtir.
Yard. Doç. Dr. S“leyman Doğan, Akif in aslında tam bir
m“min ve M“sl“man kimliği taşıdığını söyleyerek onu şekil‐
lendiren ortama, coğrafyaya ve topluma yakından bakmayı ter‐
cih ediyor. Akif baba yoluyla Balkanlardan Arnavut, ana yoluy‐
la Buharalı bir T“rk ten doğmadır. Dolayısıyla Mehmet Akif tam
Osmanlı imparatorluğunun göbeğinde, damarında onu temsil
eden bir kimlik ve kişiliktir.
Dr. Doğan a göre Mehmet Akif i Akif yapan bir kere doğ‐
duğu semt, ailesi, yine fatih semti ve aldığı tahsildir. Akif aynı
zamanda o savaş döneminin yıkılış psikolojisini içinde var ol‐
muş bir kimsedir. Öyle yıkılış psikolojisi ki bir “mitsizlik bir
çaresizlik içindedir. Bu durumun b“t“n ıstırabını içinde hisse‐
den bir kimsedir.
Akif in bir ideali ve de bir ideası vardır. Şiirlerinde bir
model sunar. Bu model de Asımın Nesli gençlik örneğidir.
Mehmet Âkif Ersoy un şiirlerindeki toplumsal idealizme
yakından bakan ve bu bakış açısıyla Asım Nesli ni inceleyen
yalnızca Dr. Doğan değildir. Yard. Doç. Dr. Yeliz Akar da toplu‐
mun tarihsel gelişimi ve değişimi s“recini inceleyerek genelde
13
ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ
edebî eserlerdeki özelde de Akif in şiirlerindeki yansımalara
göz atıyor. Akif in içinden çıktığı Osmanlı toplumundaki önemli
kırılma ve değişimin yaşandığı tarih olarak karşımıza
çı‐
kar. Dr. Akar a göre değişim ve gelişim ser“veninin edebi eser‐
lerde yankı ve yansıma bulduğu bu zaman dilimi ile başlar ve
özellikle milli edebiyat döneminde ivme kazanarak g“n“m“ze
kadar devamlılık gösterir. Bilhassa milli edebiyat döneminde
yazılan eserler, derin buhranın ve sancılı bir oluş vetiresinin
izlerini taşır; yaklaşık iki y“zyıldır b“y“k bir yenilgi s“reciyle
beslenen umutsuzluk ve meskenet dönem insanını çepeçevre
kuşatmıştır.
Bu s“reçle birlikte başlayan ve Dr. Akar ın ifadesi ile söy‐
lemek gerekirse insandaki bozulma ve ç“r“me Akif in şiirle‐
rinde somut olarak okuyucunun karşısına çıkar. Durumu tespit
eden Akif, toplumun ihtiyaç duyduğu yaşama refleksini mu‐
hayyilesinde şekillendirir ve Asım adını verir. Asım, insanın
içine battığı sorunlar karşısında g“çl“ bir yaşam hamlesi gibi
duran ve milli mefkûre “lk“s“ taşıyan mitopoetik bir değerdir.
Geçmişe ait bellek mekânlarının, inancın, kararlılığın, cesaretin
ve yeniden var olma enerjisinin t“m saklı g“çleri bu ateşin ka‐
raktere ‐Asım a‐ refakat edecek; gelecekteki var oluşumuz, bu
iradi insanın tasavvuruyla yeniden şekillenecektir. Bu bağlamda
Asım, sadece doğan ve ölen bir beden değil; toprağa d“şt“ğ“
anda bile ruhuyla yeni s“rg“nler vermeye hazır g“çl“ bir to‐
humdur.
Yard. Doç. Dr. Sema Özher Koç Millî kimlik kavramı et‐
rafında Çanakkale Ruhu ve bu ruhun Mehmet Âkif Ersoy un
şiirlerindeki yansımaları başlıklı tebliğinde
. Y“zyılda millî
kimliğini fark eden ulusların bağımsız devlet kurma m“cadele‐
sine dikkat çeker. Avrupa daki millî uyanışın etkileri Osmanlı
topraklarında da hissedilmeye başlar. Trablusgarp ile başlayan
ve Balkanlarda devam eden çöz“lme, yıkılma, parçalanma ve
yok oluş yolundaki hızlı gidiş Çanakkale de yaşanan ve yaratılan
14
EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY”
destanla nispeten son bulur. Son bulur ç“nk“ Çanakkale de elde
edilen başarı T“rk milletinin yeni ve millî bir devlet kurma ira‐
desini yaratmıştır.
Doç. Dr. Mitat Durmuş, Tarih, bireyler açısından olduğu
gibi uluslar açısından da belleği temsil eder. Belleğin şekillendi‐
rilmesindeki özne, insan olmakla birlikte, zamanla insanı şekil‐
lendirecek özne de bellek olmaya başlar. Dolayısıyla tarih‐insan
ilişkisi karşılıklı bir etkileşim s“recidir diye tanımladığı tarih
kavramı algısından sonra Akif in şiirlerinden hareketle kişioğ‐
lunun tarihsel bir sese dön“şmesini inceliyor. Dr. Durmuş un
bakış açısında tarihsel ses ifadesi veya kavramı geçmişlik
olarak değil k“melenmiş bir bilinç karşılığı olarak kullanılıyor.
Tarihsel sese kulakların tıkanması durumunda millî bilincin
zayıflaması tespiti, g“n“m“z için de geçerlidir. Öyleyse çare
olarak Akif gibi zamanında millî bilince katkı yapan şairlerimi‐
zin şiirlerine kulak vererek veya gençliğin dikkatini o tarafa, o
tarihsel sese yönlendirerek millî bilinci uyanık tutmak ve gere‐
kirse daha da y“kseltmeliyiz. G“n“m“z T“rkiyesinde de Akif in
sesine ve söylemlerine ihtiyaç ziyadesiyle vardır.
Doç. Dr. M. Fatih Kanter de sanatçıların toplumsal bilinci
uyandırmakla görevli seçilmiş kişiler olduğunu vurguluyor.
Sanatçı veya genel adıyla aydınlar, genelde t“m toplumların
özelde de T“rk toplumunun varlık alanından silinmek istendiği
zamanlarda sorumluluk aldıkları bilinen bir gerçektir. Aldıkları
sorumluluk ile yazdıkları veya verdikleri eserlerle toplumu bi‐
linç d“zeyinde uyanık tutmak, kolektif aidiyet duygularını y“k‐
sek tutmaktadırlar. Toplumsal bilinci ve kolektif aidiyeti oluştu‐
ran ve “zerinde dikkatle durulması gereken unsurlar da dil
bilinci, tarih bilinci, millet olma bilinci, yurt/vatan bilinci ve
ortak inanç/din bilinci olarak karşımıza çıkıyor. Bu unsurlar
gerek Ziya Gökalp in gerekse Anthony Smith in de ifade ettiği
gibi Millî kimlik i oluşturan kavramlardır. Akif in şiirlerinde de
bu izlekleri takip etmek m“mk“nd“r. Dr. Kanter in ifadesiyle;
15
ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ
… Çanakkale Savaşı ve ardından başlayan Kurtuluş Savaşı sıra‐
sında T“rk milletinin varlık‐yokluk m“cadelesi toplumsal bi‐
linçlenme s“recini de beraberinde getirir. Bu bilinç toplumsal
refleksin eyleme dön“ş“m“ olarak da gör“lebilir. Zira yurdu,
ırzı, dini, bayrağı, dili yok edilmeye çalışılan T“rk milleti, millî
bir uyanış yaşamış ve cepheden cepheye koşmuştur.
Akif i farklı açılardan okumanın m“mk“n olduğunu söy‐
lemeye gerek yok. Nitekim Yard. Doç. Dr. Vedi Aşkaroğlu, millî
şairimizi post modern algı “zerinden okuyor. Ç“nk“ Akif, şiirle‐
rinde T“rk milletini veya genelde M“sl“manları y“celtmiyor,
bilakis görd“ğ“ yanlış ve eksiklikleri eleştiriyor, hem de çok
açık bir dille eleştiriyor. Dr. Aşkaroğlu na göre Akif, … İslam
toplumunun olumsuz yönlerine dikkat çekerek, medeniyet bağ‐
lamında hangi tavırların değişmesi, hangi eylemlerin benim‐
senmesi ve hangi değerlere sahip olunması gerektiği konusunda
saptamalar yapıyor ve İslam d“nyası ile bağdaştırdığı Doğu
toplumu ve Batı arasındaki ilişkileri bir t“r g“ç ve iktidar, hatta
medeniyet çatışması olarak gör“yor.
Bu açıdan bakıldığında . Y“zyılın başlarında yazılmış şi‐
irlerde, aynı y“zyılın sonlarında ortaya çıkan ve hızla y“kselen
post modern zamanın gerçekleri ile benzerlikler taşıyor.
Dr. Aşkaroğlu, Modernizm, doğrudan m“dahaleler yo‐
luyla d“nyayı şekillendirme ve Batı'nın yayılmacı amaçlarına
hizmet etme gibi özellikleri içinde taşır. Post modernizm ise,
daha ziyade k“lt“rel değişimi amaçlayarak, insan ve toplum
kavramlarını deforme eder. T“ketim k“lt“r“n“ tetikler. İmge‐
lerle insanların değerlerini oluşturur. Ulus devletlerin içindeki
farklı etnik ve dini toplulukları özg“rl“k, bağımsızlık gibi kav‐
ramlarla ayrıştırır. İç çatışmalara zemin hazırlayarak, Batı'nın
yine yayılmacı amaçlarını gerçekleştirmesine olanak tanır di‐
yerek önemli tespitlerde bulunuyor. Bunları yaparken de Akif in
hem şiirlerine hem de halka hitaplarına bakıyor ve Samuel
(untington un kavramlaştırdığı The Clash of Civilizations‐
16
EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY”
Medeniyetler Çatışması Doğu‐Batı medeniyet çatışması bağla‐
mında belirlediği olguları ve sadece şekilsel bir değişim geçiren
Batı yayılmacılığı ve Doğu k“lt“rlerinin tavırlarını tespite giri‐
şiyor.
Şamil Yeşilyurt, Akif in şiirlerinin yığınağı olan Safahat'‐
taki kişi/kişiler d“nyasına yoğunlaşarak millî kimlik inşasına
dikkat çekiyor. Yazısına başlarken de toplumların ihtiyaç duy‐
dukları dönemlerde öne çıkan ve fikirleri ile kitleleri harekete
geçiren aydınlara vurgu yapıyor. Özellikle zor zamanlarda ken‐
dilerini hissettiren sanatçılar … bireyden hareketle topluma
yayılan kimlik inşasına katkı sunarlar diyor Yeşilyurt. Akif in
ortaya çıktığı dönem de Osmanlı Devleti nin son zamanları ve
Cumhuriyet in ilk yıllarında T“rk kimliğinin çağın şartlarına
göre yeniden d“zenlenmesi bir zorunluluk hâlini aldığı bir
zaman dilimidir. Akif in şiirlerinde de gör“leceği gibi . Y“zyı‐
lın başlarında … yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan T“rk
milletinin geçmişteki şanlı g“nlerine dönmek, tarihteki ideal
kişilerin eylemlerini kolektif yapıya hatırlatmak, toplumdaki
bozuklukların kaynağını işaret etmek, varlık m“cadelesinin yine
milletin kendi öz“ne dönmekle kazanılacağına inanmak bu
dönemdeki kimlik inşasının temel dayanakları olmuştur.
Prof. Dr. Enver Töre, “zerinde pek fazla durulmayan, fa‐
kat önemli bir konuya temas ediyor yazısında. T“rk milletinin
destansı zaferi Çanakkale yi, sahneye aktarılmış veya hen“z
aktarılmamış yönleriyle ele ala alıyor. G“n“n anlam ve önemini
…Osmanlı devleti acılarla sonlanırken; sancılarla da olsa, yeni
Cumhuriyet in, kuruluş yıllarını ve bug“nlere gelmesini idrak
edebilmek olarak belirten Dr. Töre, hen“z sinemaya aktarıl‐
mamış, sorumluluk alacak senarist ve yapımcıları bekleyen
muhteşem sinopsis Çanakkale yi görselliğiyle paylaşıyor.
Nihayet, (“seyin Yeniçeri genel bir değerlendirme gibi
olan yazısında Akif in şiirlerinin belirgin özelliklerini ortaya
koyuyor. Çanakkale önemlidir; ç“nk“ bu zafer T“rk milletine
17
ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ
iki kahraman armağan eder: Mustafa Kemal ve Mehmet Akif.
Tarihi yapan ruh un tarihi yazanla sonsuzlaştığına vurgu ya‐
pan Dr. Yeniçeri, Tarihi yapanın ruhu tarihi yazanda, tarihi
destanlaştıranda varsa ortaya öl“ms“z sanat “r“n“ çıkar. İşte
bu nedenle Mustafa Kemal in tarih sahnesinde milletinin makûs
talihini çeviren kahramanlığı, Mehmet Akif in Çanakkale Şehit‐
lerine başlığını taşıyan destansı şiiri ile bir başka kahramanlığa
yol açmıştır. Bu y“zden Mehmet Akif de zaferle sonuçlanan Ça‐
nakkale Savaşını b“t“n heyecanıyla yaşatan şiiri ile aynı ruhu
taşıdığını kanıtlamıştır. Yazısıyla Dr. Yeniçeri, Mehmet Akif in
sanatçı kişiliğine giden yolların ana çizgilerini belirlenmeye ve
Akif in başarısını sağlayan köşe taşlarını ortaya koymuştur.
18
EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY”
SUNUŞ
İÇİNDEKİLER
Mehmet Nuri PARMAKSIZ/İLESAM Genel Başkanı .............
ÇANAKKALE DEN MEKTUPLAR
Prof. Dr. Ramazan KORKMAZ/Ardahan Üniversi‐
tesi Kurucu Rektör“ .....................................................................................
Editörlerden: ÇANAKKALE RU(U VE ME(MET ÂKİF
ERSOY
Orhan Söylemez/ Ferhat Uzunkaya/
Fatih Kurtulmuş...................................................................................
İSTİKLAL MARŞ)M)Z)N AD)
Nurullah Çetin............................................................................23
ME(MET AKİF ERSOY UN ÇANAKKALE RU(UNDA
BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR
İsmail Doğan...............................................................................39
ÇANAKKALE Yİ GEÇİLMEZ K)LAN RU(: ÂS)M )N NESLİ
Ertuğrul Yaman .........................................................................49
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE
ŞE(İTLERİNE
Ülkü Eliuz ....................................................................................63
ÂKİF İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR
Ayfer Yılmaz ...............................................................................85
ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK
EDEBİYAT)N)N İZLERİ
Aysun Sungurhan................................................................... 101
BİR ŞA(SİYET ABİDESİ OLARAK ME(MET ÂKİF
ERSOY U ANLAMAK
Sefa Yüce ................................................................................... 123
19
ORHAN SÖYLEMEZ/FERHATUZUNKAYA/FATİH KURTULMUŞ
ME(MET AKİF İN TEFEKKÜRÜNDE AS)M )N NESLİ
GENÇLİĞİ
Süleyman Doğan .................................................................... 141
ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL
İDEALİZM: AS)M NESLİ
Yeliz Akar ................................................................................. 153
MİLLÎ KİMLİK KAVRAM) ETRAF)NDA ÇANAKKALE
RU(U VE BU RU(UN ME(MET ÂKİF ERSOY UN
ŞİİRLERİNDEKİ YANS)MALAR)
Sema Özher Koç...................................................................... 167
KİŞİOĞLUNUN TARİ(SEL BİR SESE DÖNÜŞMESİ
BAĞLAM)NDA ME(MET AKİF ERSOY
Mitat Durmuş .......................................................................... 177
ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF
AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
M. Fatih Kanter ....................................................................... 199
POSTMODERN ALG) ÜZERİNDEN ÂKİF'İ YENİDEN
OKUMAK
Vedi Aşkaroğlu ....................................................................... 219
SAFAHAT'TAKİ KİŞİ DÜNYAS) VE MİLLÎ KİMLİK İNŞAS)
Şamil Yeşilyurt........................................................................ 237
SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YA(UT SİNEMAYA
(ÂLÂ AKTAR)LMAY) BEKLEYEN MU(TEŞEM SİNOPSİS
Enver Töre ........................................................................................
ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN
ÖZELLİKLERİ
Hüseyin Yeniçeri.................................................................... 277
20
EDİTÖRLERDEN: “ÇANAKKALE RUHU VE MEHMET ÂKİF ERSOY”
Birinci Oturum
Mart
l
Cuma
Oturum Başkanı
Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY
21
İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI
İSTİKLAL MARŞ)M)Z)N AD)
Nurullah Çetin*
ÖZ
İstiklal Marşımızın içeriği kadar adı da çok önemlidir. Zira
millî marşımızın adı, hem anlam bakımından çok zengin bir
çağrışım alanına sahip, hem de Millî M“cadelemizin ruhunu
ifade eder. İstiklal kavramı bug“n de önemini hâlâ korumakta‐
dır. İstiklal olmazsa T“rk milleti, hem millet hem de devlet ola‐
rak varlığını koruyamaz.
Anahtar Kavramlar: İstiklal, Marş, T“rk, Milli M“cadele,
T“rk milleti
The Name of National Anthem
Abstract
The İstiklâl Marşı English: )ndependence March is the
national anthem of the Republic of Turkey. The name of
)ndependence March as important as ıts contents. The name of
Turkish national March is very rich from the viewpoints of
means. At the same time this march, reflect the consciousness of
the Turkish national struggle. Concept of independence is
important even today. Turkish nation can save its existence
both in nationality and nation without independence.
Key words: )ndependence, March, Turk, national
struggle, Turkish nation
*
Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih‐Coğrafya Fak“ltesi, T“rk Dili ve
Edebiyatı
Böl“m“,
Yeni
T“rk
Edebiyatı
Anabilim
Dalı.
ncetin @hotmail.com
23
NURULLAH ÇETİN
İstiklal Marşımız, salt edebî bir metin olarak olduğu ka‐
dar, adıyla da özel bir anlam d“nyasına, zengin, çarpıcı ve etkili
bir çağrışım alanına sahiptir. İncelememizde Millî Marşımıza
başlık olarak seçilen ifadenin kendine özg“, özel ve evrensel
planda özg“n bir boyutu olduğunu görd“k. Özellikle başlığa
yerleştiren istiklal kavramı, aslında T“rk “n hem karakterini
hem de millî şahsiyetini yansıtan temel değerlerden biridir. Bu
kavramın zaman ve zemin “st“ ve ötesi olması yani g“ncel an‐
lamda da evrenselliğini koruması hayli dikkat çekicidir.
Kelimelerin Anlamı:
Marş: Fransızca bir kelime olup aslı marche dır. Anlamı:
Y“r“yen bir kişinin ya da topluluğun adımlarını hatırlatan m“‐
zik parçası. , Bir milleti simgelemek için d“zenlenmiş m“zik
parçası , motorlu araçlarda motoru işletme d“zeni , askerlikte
y“r“y“şe geçmek için verilen komut gibi anlamlara gelmekte‐
dir.
Millî Marş: Bir milletin ortak duygularını, heyecanlarını,
“mitlerini, birlikte var olma ve yaşama azmini, bağımsızlığını,
vatan, bayrak, dil, din, millet sevgisini, millî birlik inancını te‐
renn“m eden, resmî toplantılarda, millî bayram ve kutlamalar‐
da, spor karşılaşmalarında ve uluslararası etkinliklerde devleti
ve milleti temsil etmek “zere ahenkli, m“zikli olarak söylenen
manzum metinleridir. Fransız millî marşı La Marseillaise Mar‐
silyalı, Marseyyez , Fransız İhtilali sırasında elinde silahı olduğu
hâlde m“cadeleye koşan bir gencin söylediği ezgili bir şiirdir.
Tarihî Serüveni: Devletlerin en eski millî marşlarının,
önceleri savaş sırasında karşı tarafı korkutmak, “rk“tmek, yıl‐
dırmak ve kaçırmak için söylenip çalınan parçalar olduğu bi‐
linmektedir. Bunlar sözl“, ritmli, çalgılı ve danslı da olabilmek‐
teydi.
lı yılarda (ollanda millî marşının en eski şekli olan
Wilhelmus marşı söylenip çalınıyordu.
yılında İspanya nın Marcha Real adlı marşı beste‐
lendi ve çalındı.
24
İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI
de Fransa nın La Marseillaise Marsilyalı adlı millî
marşı bestelendi.
da millî marş olarak kabul edildi.
İngiltere'nin "God Save the King/Queen Tanrı Kra‐
lı/Kraliçeyi Korusun " adlı marşı
'te millî marş ilan edildi.
Türk Millî Marşlarının Tarihî Seyri:
Abdulvahap Kara nın verdiği bilgilere göre d“nyada ilk
marş M.Ö. asırlarda T“rkler tarafından bestelenmiştir. M.Ö. )V.
y“zyıllarda (unların millî marşların vardı. Ç“nk“ (unlarda
T“rk savaş tekniğinin vazgeçilmez unsuru olan musiki başka
alanlarda da kullanılmaktaydı. Onlarda musiki sadece eğlence,
hoş vakit geçirme aracı değildi. Millî vasfı vardı. (unlarda musi‐
ki o kadar gelişmişti ki, Çinlileri b“y“k oranda etkilemişti. Bu‐
g“n bile Çin musikisindeki bazı enstr“manlar, (unların izlerini
taşırlar. (unlar zamanındaki adı Tuğ olan ve vurmalı sazlarla
nefesli sazlardan oluşan musiki orkestrasının Osmanlı daki
Mehterin temeli olduğu da bilinmektedir.
Mehter ile ilgili kayıtlara T“rklerin en eski yazılı kaynak‐
ları olan Orhun Kitabelerinde de rastlanmaktadır. Bu kitabeler‐
de mehter K“b“rge ve Tuğ olarak geçmektedir.
Yine X). y“zyılda Kaşgarlı Mahmud un “nl“ eseri Divanü
Lügati’t‐Türk te (akanların huzurunda m“zik icra edildiği anla‐
tılır. O zamanlarda k“vr“k kös , tomruk davul , çenk zil ve
nay‐i T“rkî adındaki sazlardan oluşan Tuğ lar, savaşlarda ve
özel g“nlerde m“zik yapmaktaydılar. Ayrıca Tuğ T“rklerde
hâkimiyetin de sembol“ olmuştur. Bu durum bize T“rklerde
musikinin resmî özellikler de taşıdığını göstermektedir. Yani
millî marş gibidir. Belki bug“nk“ modern d“nyada gelişimini
tamamlamış marşların atasıdır.
Selçukluların Tabılhâne veya Nevbethane dediği musiki
kurumunda (unlardan beri ikisi nefesli, dörd“ vurmalı altı te‐
mel çalgı yer almıştır: İslamiyet ten sonra adları zurna, boru
nefir veya şahnay , çevgan, zil, davul ve kös'e çevrilen yurağ,
boygur, çöken, çanğ, t“mr“k ve k“vr“ke çeviren musiki aletleri
kullanılmaya devam etmiştir. Savaşta ordunun ön“nde giden
kös, davul, nakkare, zil, çevgan, çalpara, çengi harbi, zurna ve
25
NURULLAH ÇETİN
boru gibi y“zlerce vurmalı ve nefesli çalgının çalacağı musiki
aynı zamanda savaş dışında tören ve oyun spor amaçları için
özel olarak bestelenirdi.
B“t“n İslam devletlerinde h“k“mdarlık alâmetlerinden
biri olan tablhane mehterhane idi. Mehterin Osmanlı Devle‐
ti ne T“rkiye Selçuklu Devleti nden geçtiğini biliyoruz. Selçuklu
Sultanı ))). Alaeddin Keykubat, Osman Gazi ye
da beylik
alâmeti olarak sancak ile beraber davul vs. de göndermişti.
İşte bundan sonra mehter Osmanlıların millî marşı ol‐
muştur. Ç“nk“ bu tarihten itibaren Osmanlı Padişahları mehter
çalarken Selçuklu ya h“rmeten ayağa kalkarlardı. Bu gelenek
Fatih dönemine kadar devam etmiştir. Fatih Sultan Mehmet iki
y“zyıl evvel vefat etmiş bir padişaha ayağa kalmak l“zumsuz‐
dur diyerek, mehter çalınırken ayağa kalkma âdetini kaldırdı.
Avrupa da ve t“m d“nyada mehter y“zyıllardan beri
T“rklerin simgesi olmuştur. Marş zaten bir milletin simgesi
değil midir? Aynı zamanda mehter, birçok özelliğine ek olarak,
d“nyanın en eski ordu bandosu olarak b“t“n Avrupa askerî
bandolarına örnek teşkil etmiştir.
Ancak, X)X. y“zyıla geldiğimizde mehterin millî marş özel‐
liğini bırakarak, Avrupa dan çok sesli musiki t“r“n“ kabul ede‐
rek padişaha özel yeni marşlar bestelemişiz.
Sonuç itibariyle t“m bu söylediklerimizden d“nyada en
eski millî marşın T“rklere ait olduğunu çıkmaktadır. (atta
T“rkler, ilk millî marşlarını
li yıllarda çalmaya başlayan
diğer milletlerden, yaklaşık bin sene öncesinden marşın önemi‐
ni biliyor ve kullanıyorlardı.
Bu hususta bilgi eksikliği olan Avrupa musiki araştırmacı‐
larını mazur görebiliriz. Ç“nk“ onlar mehter musikisinin sadece
askerî kısmını görebildiler. Ç“nk“ onların kayıtları çoğunlukla
savaş kayıtlarıdır. Sadece orada mehteri gör“yorlar. Onun için
onlara göre mehter askerî musiki, ordu musikidir. Oysa mehter
musikisi askerlik alanlarının dışında eski T“rklerde ve Osmanlı‐
larda bayramlarda, resmî törenlerde, yarışmalarda çeşitli millî
26
İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI
etkinliklerde, bug“n olduğu gibi kullanılıyordu. Bu sebeple
resmî törenlerde musikiyi, yani marşı ilk kullananlar T“rklerdi.
Bug“nk“ marşların ortaya çıkmasına T“rkler ilham vermişler‐
dir. Netice itibarıyla d“nyada millî marş geleneğini T“rklerin
başlattığı bir hakikattır.
İstiklal Marşımız, yeni bir devlet olan T“rkiye Cumhuriye‐
ti Devleti nin marşıdır. Daha önceki devletimiz olan Osmanlı
Devleti nin millî marşları ise millet merkezli değil, kişi yani pa‐
dişah merkezli idi. Yani T“rk milleti adına değil, padişah adına
yazılmış ve bestelenmiş marşlar vardı. Bunlar genellikle yaban‐
cı bestekârlar tarafından bestelendi. Özellikle İkinci Mah‐
mut tan itibaren padişahlar adına bestelenmiş marşların varlı‐
ğını biliyoruz.
Mahmudiye Marşı: İtalyan Guiseppe Donizetti ve kardeşi
Gaetano Donizetti tarafından Sultan İkinci Mahmut için Batı
m“ziği tarzında bestelendi ve Osmanlı Devleti nin ilk resmî
marşı oldu.
‐
yılları arasında kullanıldı.
Mecidiye Marşı: Guiseppe Donizetti tarafından Sultan Ab‐
d“lmecit adına bestelendi.
‐
yılları arasında kullanıldı.
Aziziye Marşı: Callisto Guatelli tarafından Sultan Abd“la‐
ziz için bestelendi.
‐
yılları arasında kullanıldı.
Hamidiye Marşı: Necip Paşa tarafından Sultan İkinci Ab‐
d“lhamit için bestelendi.
‐
yılları arasında kullanıldı.
Reşadiye Marşı: İtalo Selvelli tarafından Sultan Mehmet
Reşat için bestelendi.
‐
yılları arasında kullanıldı.
Ülkemizin millî marşı olan “İstiklal Marşı”nın sözleri
Mehmet Akif Ersoy a, bestesi de Osman Zeki Üngör'e aittir. Millî
Marşımız
Mart
'de TBMM tarafından T“rkiye Cumhuri‐
yeti'nin, Millî Marşı olarak kabul edilmiştir.
“İstiklal” Terimi:
Arapça bir kelime olup kendi başına olmak, kimseye bağ‐
lı olmamak, m“stakil, bağımsız olmak, kendi başına bağımsız
http://abdulvahapkara.com/arastirma‐konulari/tuerkiye‐cumhuriyeti‐
tarihi/
‐duenyada‐mll‐mar‐gelenen‐balatan‐tuerklerdr.html
27
NURULLAH ÇETİN
fikir ve gör“ş sahibi olmak, kendi kendine iş görmek, başkasının
emrine ve fikrine tabi olmamak demektir.
Bilâ‐merci hâkim ve âmir olma, bilâ‐r“cû keyfî iş görme,
başlı başına m“stakil olma, murahhaslık, mutlaku r‐re y, sahib‐
ihtiyarlık.
yor:
Terim olarak istiklal,
temel alanda şu anlamları kazanı‐
.Siyasi istiklal: Bir devletin idaresinde o devletin milleti‐
nin bağımsız siyasi iradesinin hâkim olması. Yani bağımsız bir
devletin başka bir devletten, yabancı bir kişi ya da odaktan emir
almaması, anayasasını ve kanunlarını kendi milletinin bağımsız
iradesiyle yapması, kendi kendini bağımsız olarak idare etmesi
demektir.
.Ekonomik istiklal: Bir milletin kendi vatanındaki b“t“n
ekonomik kaynakların sadece o milletin tasarrufunda olması,
yabancı devlet, şirket, kişi ve kurumların gasp etmemesi, yağ‐
malamaması, talan etmemesidir ya da ekonomik kaynakların
yabancıların eline geçmesine izin vermemektir.
.K“lt“rel İstiklal: Bir milletin kendine ait k“lt“r ve me‐
deniyetinin kendi içinde, vatanında ve devletinde varlığını, de‐
vamını, hayatiyetini koruması demektir. Millî k“lt“r“n yok ol‐
maması, silinmemesi ya da başka k“lt“rlerin baskısı altında
ortadan kalkmaması demektir.
.Askerî istiklal: Bir milletin ve devletin kendisine ait ba‐
ğımsız ordusu olması demektir.
Bu temel anlam alanına göre İstiklal Marşımız, T“rk mil‐
letinin siyasi, ekonomik, k“lt“rel ve askerî istiklalini koruması
gerektiğini ifade eden bir metindir. Zira Millî M“cadelemizi bu
temel alanda bağımsızlığımızı korumak için verdik.
28
Osmanlıca‐Türkçe Ansiklopedik Büyük Lügat, T“rdav Yayınları, İstanbul
.
Ahmet Vefik Paşa, Lehçe‐i Osmanî, hzl. Recep Toparlı, TDK Yayını, Ankara
.
İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI
İstiklal Marşımızda “İstiklal” Kavramının Yer Alış
Sebebi:
İstiklal Marşımızın hem adında hem de şu mısraında:
(akkıdır, (akk a tapan milletimin istiklâl! istiklal kavramına
özellikle yer verilmiştir. Bu kavramın “zerinde durulmasının ve
özel olarak seçilmesinin bir sebebi vardır, o da Millî M“cadele
dönemimizde halkımızın ikiye ayrılmasıdır. Bir kısmı İngiliz
Muhipleri Cemiyeti kanalıyla İngiliz mandacılığını yani İngilizle‐
rin yönetiminde yaşamayı, bir kısmı Wilson Prensipleri Cemiye‐
ti kanalıyla Amerikan mandacılığını, bir kısmı Fransız, bir kısmı
da İtalyan mandacılığını savunmuşlardı. Bunlar teslimiyetçi
kesimi temsil ediyordu. Öb“r tarafta da Atat“rk ve Mehmet Akif
gibi Kuva‐yı Milliyeciler, teslimiyetçiliğe tepki olarak bağımsız
millî T“rk Devletini istediler ve bunun için m“cadele ettiler.
Dolayısıyla marşımızdaki istiklal kelimesi, hem haricî
bedhâh olan işgalci Batılıların, hem de dahilî bedhâh yani em‐
peryalist (açlı Batılı Devletlerin içimizdeki temsilcisi ve işbir‐
likçisi olan mandacıların teslimiyet, esaret ve kölelik teklifine
karşı bir tepki olarak, tam bağımsızlığı öngören bir yaklaşımı
ifade eder.
Mehmet Akif, Millî M“cadelemizin teslimiyetçiliğe ve kö‐
leliğe karşı bir bağımsızlık savaşı olduğunu özellikle vurgula‐
mak için marşın adına istiklal kavramını koydu.
Mehmet Akif’in “İstiklal” Kavramına Yer Verdiği
Başka Metinler
Mehmet Akif, istiklalci bir T“rk şairidir. Sadece İstiklal
Marşımızda değil, başka şiir ve yazılarında da bu kavrama özel‐
likle vurgulu bir şekilde yer verir.
S“leymaniye K“rs“s“nde:
Azıcık bilmek için kadrini istiklâlin,
Bakınız çehre‐i meş ûmuna izmihlalin
Safahat, İnkılap ve Aka Kitabevleri,
. baskı, İstanbul
, s.
.
29
NURULLAH ÇETİN
Mısralarında bağımsızlığın değerini bilmek için yenilgile‐
re, milletlerin esir oluşlarına, söm“rgelere bakmak gerektiğine
işaret ediyor.
Bir başka şiirinde geçen:
Fakat ahlâkın izmihlali en m“thiş bir izmihlal;
Ne millet kurtulur, zira ne milliyet, ne istiklal.
Mısralarında da bir milletin istiklalini kaybetmesinin en
önemli sebepleri arasında, o milletin ahlakî değerlerini kaybet‐
mesini gösterir. Ahlak bakımından çöken, ç“r“yen milletler
istiklallerini de milliyetlerini de kolayca kaybedebiliyor.
Asım da yer alan şu mısralar, onun istiklalci kişiliğini
kuvvetli bir şekilde ortaya koyuyor:
Doğduğumdan beridir, âşığım istiklale;
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale!
Altın lale , para, makam, şöhret gibi maddi menfaatleri
temsil eden bir simgedir. Buna göre maddi menfaatler karşılı‐
ğında teslim olmak, köle olmak bir kişiye, bir millete; hele T“rk
milletine hiç yakışacak bir durum değildir. Zira kişiye de millete
de şahsiyet veren değer, maddi menfaatler karşılığında istikla‐
linden, bağımsızlığından vazgeçmeme şuurudur.
Kastamonu da, Nasrullah Camii nde,
bir vaazında şöyle demişti:
yılında verdiği
İslam tarihini şöyle bir göz“m“zden geçirecek olursak
cenupta, şarkta, şimalde, garpta yetişen ne kadar M“sl“man
h“kûmetleri varsa hepsinin tefrika y“z“nden aralarında hâdis
olan fitneler, fesatlar, nifaklar, şikâklar y“z“nden istiklallerine
veda ettiklerini, başka milletlerin esareti altına girdiklerini gö‐
r“r“z.
30
A.g.e., s.
.
A.g.e., s.
.
Mehmed Akif’in Kur’an‐ı Kerim’i Tefsiri, Mev’ıza ve Hutbeleri, hzl. Abd“lke‐
rim Abd“lkadiroğlu‐Nuran Abd“lkadiroğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı Ya‐
yınları, Ankara
, s.
.
İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI
Buna göre İslam devletlerinin yıkılmasının, dağılmasının,
Batılı (açlı emperyalist (ristiyan devletlere esir ve söm“rge
olmasının yani istiklallerini kaybetmesinin en önemli sebepleri
arasında ayrılığa d“şmeleri, böl“n“p parçalanmaları, aralarında
“reyen fitne ve fesatlar y“z“nden birbirlerine d“şmeleridir.
Kastamonu kazalarında verdiği bir vaazında da şöyle der:
Ey Osmanlı M“sl“manları! Allah aşkına bizim d“şt“ğ“‐
m“z mahkûmiyete sakın sizler de d“şmeyiniz. Saltanatınızın,
istiklalinizin kıymetini biliniz. Ç“nk“ d“nyada onsuz yaşamak,
meğerse yaşamak değilmiş. Biz bunu pek acı, pek uzun tecr“be‐
lerden sonra anladık. İnşallah siz o tecr“belere maruz kalmaz‐
sınız.
…. Maamafih bu kadar tazyike rağmen M“sl“man genç‐
leri arasında istiklal, h“rriyet fikirleri uyanmaya başladı. Son
zamanlarda Mecusilerin aklı başında olanlarıyla anlaşmak hu‐
susunda hayli muvaffakiyetler elde ettik. Cenab‐ı (akk ın g“n“n
birinde gerek bizi, gerek b“t“n âlem‐i İslam ı esaretten kurtara‐
cağına yakînimiz vardır. Ancak o saadetli g“nlerin pek uzak bir
âtiye kalmaması için sizlerin istiklalinize, kuvvetinize sahip
olmanız elzemdir.
Burada da istiklal kavramının bir milletin ve devletin ha‐
yatında ne kadar önemli bir yere sahip olduğu, istiklali olmayan
milletlerin hayatının hayat olmadığı; mutlu, şahsiyetli, h“r bir
hayatın ancak istiklale bağlı olduğu etkili bir şekilde ifade edil‐
mektedir.
Başka Devletlerin Millî Marşlarının Adıyla
Karşılaştırma:
Aşağıdaki listede gör“ld“ğ“ gibi elde edilebilen diğer dev‐
letlerin millî marşlarının isimlerini incelediğimizde çoğunun
vatan kavramına vurgu yaptığı, bir kısmının millî varlığı
A.g.e., s.
,
31
NURULLAH ÇETİN
esas aldığı, bir kısmının da kral ya da kraliçeye bağlılık vurgusu
yaptığı gör“lmektedir. Sırayla daha az sayıda olmak “zere iler‐
leme, bayrak, devamlılık, özg“rl“k, umut, Tanrı, dil, Cumhuriyet
ve zafer kavramları da yer almaktadır. Bu genel mukayese ve
değerlendirmeden d“nya milletleri marşlarının adında en çok
vatanseverlik ve milliyetçilik duygularını öne çıkarmaktadırlar.
İstiklal kavramı ise bizim dışımızda sadece devletin
marşının adında yer alıyor: KKTC: İstiklal Marşı , São Tomé ve
Príncipe: Tam Bağımsızlık , Dağlık Karabağ: Özg“r ve Bağımsız
Karabağ .
Bizim millî marşımızın adı olan İstiklal Marşı , vatanse‐
verlik ve milliyetçilik duygularını birlikte kapsadığı gibi buna
ilaveten İslamî değerleri de barındırmaktadır. Yani istiklal
kavramı çok daha kapsayıcı ve b“t“nleyici bir kavram olarak
isabetle seçilmiş bir terimdir.
32
Abhazya: Zafer
Afganistan: Millî Marş
Almanya: Almanya (er Şeyden Üst“nd“r
Amerika: Yıldız Bezeli Sancak
Andora: B“y“k Şarlman
Angola: İleri Angola
Arjantin: Arjantin Millî Marşı
Arnavutluk: Bayrak Marşı
Azerbaycan: Azerbaycan Marşı
Bahreyn: Bizim Bahreyn
Bangladeş: Altın Bengalim
Batı Sahra: Sahara nın Oğulları
Belçika: La Brabançonne
Benin: Yeni Bir G“n Şafağı
Beyaz Rusya: Biz Belarusluyuz
Bhutan: Şimşek Ejderha Krallığı
Birleşik Arap Emirlikleri: Uzun Yaşa Vatanım
İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI
Birleşik Krallık: Tanrı Kraliçeyi Korusun
Bolivya: Bolivya Millî Marşı
Bosna Hersek: Bosna (ersek Millî Marşı
Brezilya: Brezilya Millî Marşı
Brunei: Allah Sultanı Korusun
Bulgaristan: Sevgili Anavatan
Burkina Faso: Bir Tek Gece
Burundi: Bizim Burundi
Cezayir: Söz“m“z
Cibuti: Cibuti
Çad: Çad (alkı
Çek Cumhuriyeti: Evim Nerede?
Çin Halk Cumhuriyeti (Tayvan): Üç (alk İlkesi
Çin Halk Cumhuriyeti: Gön“ll“ler Marşı
Dağlık Karabağ: Özg“r ve Bağımsız Karabağ
Danimarka: Bir G“zel Ülke Vardır
Doğu Timor: Anavatan
Dominik Cumhuriyeti: Millî Marş
Ekvador: Seni Selamlıyoruz Anavatanımız
El Salvador: El Salvador Millî Marşı
Endonezya: B“y“k Endonezya
Eritre: Eritre, Ertire, Eritre
Ermenistan: Vatanımız
Estonya: Vatanım, Mutluyum ve Sevinçliyim
Etiyopya: İleri Marş, Sevgili Etiyopya
Fas: Fas Marşı
Fiji: Tanrı Fiji yi Korusun
Fildişi Sahili: Abidjan Şarkısı
Filipinler: Seçilen Ülke
Filistin: Ülkem
Finlandiya: Bizim Toprağımız
Fransa: La Marseillaise Marsilyalı
Gambiya: Gambiya Vatanımız İçin
33
NURULLAH ÇETİN
34
Gana: Vatanımız Gana yı Tanrı Korusun
Gine Bissau: Bu Bizim Sevgili Ülkemiz
Gine: Özg“rl“k
Guatemala: Guatemala Millî Marşı
Güney Afrika:G“ney Afrika Millî Marşı
Güney Kıbrıs Cumhuriyeti: Özg“rl“k Marşı
Güney Kore: Vatanseverlik Şarkısı
Güney Osetya: G“ney Osetya Millî Marşı
Gürcistan: Özg“rl“k
Haiti: Dessalines Şarkısı
Hırvatistan: G“zel Anavatanımız
Hindistan: Jana Gana Mana
Hollanda: William
Honduras: (onduras Millî Marşı
Irak: Anavatanım
İran: İran İslam Cumhuriyeti Millî Marşı
İrlanda: Askerlerin Şarkısı
İspanya: Kraliyet Marşı
İsrail: Umut
İtalya: İtalyanların Şarkısı
İsveç: Sen Eski, Sen Özg“r
İsviçre: İsviçre İlahisi
İzlanda: İlahi
Jamaika: Ülkemizi Seviyoruz
Japonya: Majestelerinin (“k“mdarlığı
Kamboçya: Antik Bir Khmer (anedanı
Kamerun: O Kamerun, Atalarımızın Beşiği
Kanada: Ey Kanada
Karadağ: Ey Mayıs'ın Parlak Şafağı
Katar: Amir Barışı
Kazakistan: Benim Kazakistanım
Kenya: B“t“n Kâinatın Yaratıcısı
Kırgısistan: Kırgız Cumhuriyeti Millî Marşı
İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI
Kiribati: Ayağa Kalk Kiribati
KKTC: İstiklal Marşı
Kolombiya: Kolombiya Cumhuriyeti Millî Marşı
Komorlar: B“y“k Adalar Birliği
Kongo Cumhuriyeti: Kongolu
Kongo DC: Kalk Kongolu
Kosova: Avrupa
Kosta Rika: Kosta Rika Millî Marşı
Kuveyt: Millî Marş
Kuzey Kore: Vatanseverlik Şarkısı
Küba: Bayamo Bayamo şehri erkekleri Marşı
Laos: Laos Millî Marşı
Lesotho: Lesotho Atalarımızın Ülkesi
Letonya: Tanrı Letonya yı Korusun
Libya: Libya, Libya, Libya
Lihtenştayn: Genç Ren Üzerinden Yukarı
Litvanya: Millî Şarkı
Lübnan: L“bnan Millî Marşı
Lüksemburg: Anavatanımız
Macaristan: İlahi
Madagaskar: Ey Sevgili Atalarımızın Ülkesi
Makedonya: Makedonya Üzerinde Bug“n
Malavi: Tanrı Malavi'yi Korusun
Maldivler: Millî Selam
Malezya: Ülkem
Mali: Afrika İçin ve Senin İçin Mali
Malta: Malta Marşı
Marshall Adaları:(er Zaman Marshall Adaları
Mauritius:Anavatan
Meksika: Meksika Millî Marşı
Mısır: Ülkem, Ülkem, Ülkem
Moğolistan: Moğolistan Millî Marşı
Moldova: Dilimiz
35
NURULLAH ÇETİN
Monako: Monako Marşı
Moritanya:Moritanya Millî Marşı
Mozambik: G“zel Vatan
Myanmar: D“nyanın Sonuna Kadar
Nauru: Nauru Şarkısı
Nepal: Y“zlerce Çiçek
Nijer: Nijeryalı
Nikaragua: Selam Sana Nikaragua
Norveç: Evet, Bu Ülke Aşkımız
Orta Afrika Cumhuriyeti: Yeniden Doğuş
Özbekistan: Özbekistan Cumhuriyeti Millî Marşı
Pakistan: Millî Marş
Palau: Bizim Palau
Panama: Kıstak deniz içinde iki adet kara parçasını bir‐
birine bağlayan dar kara parçasıdır ilahisi
Paraguay: Paraguaylı, Cumhuriyet veya Öl“m
Peru: Peru Millî Marşı
Portekiz: Portekizli
Ruanda: G“zel Raunda
Rusya: Rusya Federasyonu Devlet Marşı
Saint Kitts ve Nevis: G“zellikler Yurdu
Saint Lucia:Saint Lucia nın Kızları ve Oğulları
San Marino: Cumhuriyet Millî Marşı
São Tomé ve Príncipe: Tam Bağımsızlık
Seyşeller: T“m Seyşelliler Bir Araya
Sırbistan: Tanrı'nın Adaleti Rab Bize Adalet Ver
Singapur: İlerle Singapur
Slovakya: Tatras Üzerinde Yıldırım
Slovenya: Bir Şeref
Solomon Adaları: Tanrı Solomon Adaları'nı Korusun
Sri Lanka: Anamız Sri Lanka
Sudan: Biz Allah ın ve Vatanın Askerleriyiz
Surinam: Tanrı Biz Surinamlılarla Birlikte
36
İSTİKLAL MARŞIMIZIN ADI
Marşı
Suriye: Anavatan Muhafızları
Suudi Arabistan: Kraliyet Selamı
Şili: Şili Millî Marşı
Tacikistan: Millî Marş
Tanzanya: Tanrı Afrika'yı Korusun
Tayland: Millî Marş
Togo: Sana Selam Atalarımızın Ülkesi
Tonga: Tonga Adaları Kralı Şarkısı
Tunus: Anavatan Savunucuları
Tuvalu: Tuvalu için Y“ce
Türkmenistan: Bağımsız, Tarafsız, T“rkmenistan Devlet
Uganda:Ey Uganda, G“zel Ülke
Ukrayna: Ukrayna (en“z Ölmedi
Umman: Umman Millî Marşı
Uruguay: Millî Marş
Ürdün: Ürd“n Kraliyet Marşı
Vanuatu: Biz, Biz, Biz
Vatikan: Papalık Marşı
Venezuela: Cesur İnsanlar İçin Zafer
Vietnam: Y“r“yen Şarkı
Yemen: Yemen Millî Marşı
Yeni Zelanda:Yeni Zelanda'yı Tanrı Savunsun
Yeşil Burun Adaları: Özg“rl“k Şarkısı
Yunanistan: Özg“rl“k Marşı
Zambiya: Zambia Ülkesinin Millî Marşı
Zimbabve: Zimbabve Vatanı Y“cedir
Sonuç:
İstiklal Marşımızın adı “zerinde yapılan bir araştırma ve
inceleme göstermiştir kişi ya da sınıf merkezli bir marş değil,
tamamen millet merkezli bir marşın içeriği, mesajı, barındırdığı
değerleri ancak böylesine veciz, kapsayıcı, yansıtıcı bir kavram‐
37
NURULLAH ÇETİN
la ifade edilebilirdi. Akif in böylesine bir başlık seçmesi anlam
ve önemini bug“n de koruması açısından isabetlidir. Ç“nk“
T“rk milletinin varlık sebebi istiklalidir. İstiklalini kaybeden
T“rk, bireysel şahsiyetini olduğu kadar; millî varlığını da kay‐
bediyor.
38
MEHMET AKİF ERSOY’UN ÇANAKKALE RUHUNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR
ME(MET AKİF ERSOY UN ÇANAKKALE RU(UNDA
BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR
İsmail Doğan*
Bu bildirinin temel tezi şudur:
‐ Akif i yâd etme kadar Akif i anlama ihtiyacımız bug“n
her zaman ve her dönemden daha faza ortaya çıkmaktadır.
‐ Bu ihtiyaç bir Akif sosyolojisini kaçınılmaz hale getir‐
mektedir.
Giriş
Mehmet Akif Ersoy, İmparatorluğun en uzun y“zyılında
d“nyaya gelmiştir
; İstanbul, Fatih . Bu y“zyıl koca bir
devletin makûs sonunu öngören ve tanık olan aydınların çağı‐
dır. Sosyalleşmesini bu çalkantılı dönemin gergin, netameli ve
endişeli ortamında tamamlayan her eğitimli genç gibi Akif de
gençliğin ve gençliğinin bu kaygılarını derinden hissetmiştir. Bu
duyarlılık söz“ edilen genç aydınlar kuşağının çok yönl“l“ğ“‐
n“n de sosyolojik arka planını oluşturur.
Sosyalleşmenin bu yakıcı atmosferini dikkate almaksızın
Akif i ve onun eserini anlamak her zaman eksik kalmaya mah‐
kûmdur. Maalesef t“m Akif denemeleri, övg“leri, şerhleri, haşi‐
yeleri, dipnotları ve kaynakçaları böyle bir nâkısa ile maluld“r.
(aklı olarak çok sevilen b“y“k şair etrafında, öl“m“nden
sonra da devam eden b“y“k ve geniş bir sempatizan kitlesi
oluşturdu. Bu da onun eserindeki felsefi, fikri ve sosyolojik tema
yerine duygu, sevgi, minnet, hamaset ve heyecan motiflerini
daha çok öne çıkardı. Duygu dalgalanmalarının “rettiği geniş
sevgi ve heyecan sarmalından –adeta‐ Akif in kendilerine yazar‐
lık bahşettiği bir yazar‐çizer kuşağı, bir profesyoneller grubu
ortaya çıktı. Buradan ise birçoğu –özellikle‐ şiirlerinin lise kom‐
*
Prof. Dr. Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fak“ltesi, Eğitimin Sosyal ve
Tarihi Temelleri Anabilim Dalı Başkanı. idogan
@hotmail.com
39
İSMAİL DOĞAN
pozisyon dersleri d“zeyinde seyreden şerh ve açıklamalarla
sınırlı kalan Akif yazıları ve konferansları sök“n etti. Bu yazılar
ise s“rekli kendini tekrarladı ve s“rekli birbirini “retti… O ne‐
denle Mehmet Akif Ersoy u yeniden ve tekrar yorumlamak,
Akif in eserini ve onun mesajını; bu mesajın g“n“m“zdeki karşı‐
lığını anlamak durumundayız.
Akif i yeniden yorumlamak, Akif i ve onun eserini tekrar
ve tekrar “reterek anlamanın bug“n çok daha önemli olduğu bir
zaman içindeyiz. Bunun için bir Akif sosyolojisi yapmak, Akif i
sosyolojik dil ile anlamak ve anlatmak mecburiyetindeyiz.
Akif sosyolojisi yapmak nedir?
Önce b“y“k şairin sosyolojik gerçekliğini iyi betimlemek,
tespit etmektir. Böyle bir tespit ve değerlendirmek bir Akif
Sosyolojisi yapmak anlamına gelir.
Muhtemel bir Akif sosyolojisinin cevap bulması gereken
sorular şunlardır:
Akif nasıl bir sosyolojiye aittir?
Bu sosyolojik yapının temel karakteristikleri nelerdir?
Akif i yetiştiren sosyal yapının k“lt“rel unsurları ve
renkleri ile bu k“lt“r“n g“n“m“ze olan yansımaları nelerdir?
Akif in sosyolojik penceresi nedir?
Bu pencere nasıl bir toplum ve d“nyaya açılmaktadır?
Akif ne t“r bir sosyolojiye sahip çıkmaktadır? Bunun
Akif açısından entelekt“el ve sosyolojik gerekçeleri nelerdir?
Akif konusunda yapılacak olan sosyolojik incelemelerin
b“t“n bu sorulara cevap araması gerekir. Bu bildiri, belirtilen
ayrıntılarda söz konusu arayışın bir örneği olarak tasarlanmış‐
tır.
Akif’in Sosyolojik Bağlamı: Kültür Çevreleri
K“lt“r çevreleri Akif in zihinsel ve k“lt“rel sosyalleşme
s“reçlerini içermektedir. Bu s“reçlerin iyi ve sağlıklı olarak
ortaya konması onun hem edebi, hem de entelekt“el kişiliğinin
sosyolojik köklerine ışık tutacak bir kaynak olarak d“ş“n“lme‐
40
MEHMET AKİF ERSOY’UN ÇANAKKALE RUHUNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR
lidir. Akif in k“lt“r çevreleri, onun zihin ve ruh d“nyasını besle‐
yen kanallardır. Bu açıdan gerek yakın gerek uzak, ama vicahi
ve gıyabi ilişkiler olarak genişleyen bir çevreden söz edilebilir.
Bu çevreyi oluşturan toplumsal aktörler birer ırmaktır ve Akif
gibi bir deryanın bu ırmaklardan ziyadesiyle hissedar olduğu
söylenebilir.
K“lt“r çevrelerinin sembolik mekânı olarak Taceddin
Dergahı nın bu s“reçteki yeri özel bir öneme sahiptir. İstiklal
marşı bu mekânda kaleme alınmıştır. Osmanlı devletinin diba‐
cesi olan Bursa nın Yunan işgali atındaki trajik gerçeğini dile
getiren “nl“ B“lb“l şiiri bu dergâhın h“z“nl“ yalnızlığında ha‐
yat bulmuştur.
Ancak bu h“z“nl“ yalnızlık asla bir yeis ve umutsuzluk
yaratmamıştır. (“z“nl“ yalnızlık Dergâhın m“davimleriyle bil‐
gelik iklimini her zaman canlı tutmayı başardı. Taceddin Dergâ‐
hı nda daima dumanı t“ten semaver, eksik olmayan Akif dostla‐
rının sohbetlerini derinleştiren bir bahane olmuştur. Ve bu
çay sohbetlerinde Eski Sadrazam İzzet paşa, Hüseyin Kazım Kad‐
ri, Fatin Hoca, Eski Maarif vekili Hikmet Bey, Eski Dâhiliye vekili
Doktor Adnan Bey ve birçok mebus ile yerel bilgeleri görmek
m“mk“nd“. Ülkenin hâl‐i p“r melâlinde derinleşen sohbetler
tecr“benin, fikrin, mizahın, sanat ve edebiyatın toplumsala
odaklandığı entelekt“el bir ortam oluşturmaktaydı. Bir Akif
sempatizanın deyişiyle bu sohbet iklimi, Dergâhı bir merkez‐i
edebî haline getirmişti Kara:
.
Akif in gıyabi k“lt“r çevresinde ise onun muhabbet ve
hayranlık duyduğu isimler yer alır. Bunların başında ehl‐i ta‐
savvuf olan kişiler gelir.
Bunlardan bazıları şunlardır:
Mesnevihan‐ı Şehir (“sameddin Efendi, Sait Paşa İmamı (asan
Efendi, (ukuk Adamı ve Şair (ersekli Arif (ikmet Bu isimlerle
ilgili ayrıntı için; Kara: ‐ .
Bu bağlamda k“lt“r çevresini oluşturan diğer isimler ise
şunlardır: Abbas Halim Paşa, Ahmet Naim Efendi, Ferit Kam,
Hüseyin Avni, Süleyman Nazif, Hüseyin Kazım Kadri, Köse İmam
41
İSMAİL DOĞAN
Ali Şevki Efendi, Mithat Cemal Kuntay, Ali Ekrem Bolayır, Fatin
Gökmen, Fuat Şemsi İnan, Hasan Basri Çantay, Mahir İz, Eşref
Edip Fergan vs.. Kara:
Muhammed İkbal Muhammed Abduh, Cemaleddin Efgani
ise onunu gıyabi k“lt“r çevresinin başında yer alan isimlerdir.
Akif bir tanıktır. Çağının, beşeriyetin, “lkesinin, toplu‐
munun, şehrinin, daha da önemlisi zamanın bir tanığıdır. Onun
eserini, şiirini, h“z“n ve sevinçlerini bug“ne taşıyan en önemli
araç işte bu tanıklıktır.
O halde Akif için zaman nedir?
Onun için zaman, haldir; bug“nd“r, şimdiki zamandır.
İçine toplumu ve d“nyayı sığdıran, olup biten her şeye tanık
olma imkânı veren bir zaman… Tanık olamayacaksak, olmadı ve
olamadıysak bu gerçekliğin dışındayız demektir. Zamanın dı‐
şında olanlar tarihin de dışına itilirler. Zaman onun için gerçe‐
ğin ve gerçekliğin ta kendisidir. Gerçekliğin dışındaysak biz
yokuz. Zamanın dışında olanların ise zamandan, çağından bir
şeyler isteme hakkı olmadığı gibi eleştirme hakları da yoktur.
Tıpkı Çağımdan tiksiniyorum diyen Fransız yazar
Antoin de Saint Exupery gibi… Tiksiniyor ç“nk“ o zamanın ger‐
çek tanıklarından, çağının gerçek gözlemcilerinden biridir.
Zamana egemen olma , zaman algısının Akif teki önemli
işaret dilidir.
Zamana, içinde bulunduğumuz âna egemen olmalıyız. Bu
zaman algısı ise Akif in tasavvuf “zerinden ulaştığı toplumsal
bir önermedir.
O halde içinde bulunduğumuz an nedir? Akif in zamanı,
yaşadığı y“zyıl ve bu y“zyılda toplumun hâl‐i p“rmelâlini kuşa‐
tan tarihsel, toplumsal ve siyasal gerçeklerin odaklandığı akt“el
sosyal ve siyasal hayattır. Ve fakat alt “st olmuş bir hayat ve
bunun “zerine kurulan, en karanlık y“z“n“ de Çanakkale de
gösteren bir çağ:
42
MEHMET AKİF ERSOY’UN ÇANAKKALE RUHUNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR
“…
Eski dünya, yeni dünya bütün akvâm‐ı beşer
Kaynıyor kum gibi tûfan gibi mahşer mahşer
…
Çehreler başka, insanlar, deriler rengârenk;
Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
…
Kimi Hindu, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ
Hani tâ’una da züldür bu rezil istîlâ!
…
Ah o yirminci asır yok mu, o mahlûk‐u asîl
Ne kadar gözdesi mevcud ise hakkıyle, sefîl,
Kustu Mehmetçiğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrârı hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hala bize bir âfetti o yüz…
Medeniyet denilen kahpe, hakikat, yüzsüz…
Safahat:
‐
Bu dizelerde olduğu gibi şiir ve söylem dili çağın “rettiği
bu hayatın olanca gerçekliğine ışık tutar. Sezai Karakoç un deyi‐
şiyle şehri, insanı, kahvesi, sokağı ve sefaletiyle b“t“n bir top‐
lum ve benzer ahvâliyle İslam d“nyası onun söylem dilinin öne
çıkan diğer toplumsal imge ve fig“rleridir. Ancak toplum ve
hayat , Akif in söyleminde biyolojik ve sosyolojik bir gerçek
olarak zamanın ruhunu belirleyen tarihsel ve akt“el koşullarıy‐
la ele alınmaktadır. Zaman sosyolojik bir hal, bir ruhtur onda.
İçinde bulunduğumuz ânı, yani yaşadıklarımızı ve gör‐
d“klerimizi, tanık olduklarımızı tarihten soyutlayarak anlama‐
mız m“mk“n değildir.
Ç“nk“ bu “lke gecekondu bir “lke değildir. Toplumsal ku‐
rumlarını, aile yapısını, siyasal örg“tlenmesini, hukukunu, k“l‐
t“r“n“, ahlakını esaslı bir geleneğin sosyolojik bağlamı içinde
“retmiş ve temellendirmiştir. Bu sosyolojiyi “reten tarih ve
gelenektir. Çanakkale ruhunu “reten de işte bu sosyolojidir.
43
İSMAİL DOĞAN
Şiiriyle ve d“ş“nce d“nyasının b“t“n duyarlılıklarıyla
Akif, işte bu sosyolojinin “zerine titremiştir.
Akif in “zerinde durduğu ve “zerinde titrediği sosyoloji,
kendisini ait olduğu medeniyetle kaynaştıran ve b“t“nleştiren
sosyolojidir. Bu sosyolojinin sokağa, mahalleye, kente, “lkeye,
d“nyaya, coğrafyaya ve tarihe açılan pencereleri vardır.
Bunlar Akif i Akif yapan sosyalleşmenin ana basamakları,
ana safahatıdır. B“t“n bu safahat evreler birbirini “reterek ve
tamamlayarak gelişen bir sosyal ve entelekt“el s“reç olmuştur
Akif için. (er bir safhanın bir önceki hayatın renkleri ve k“lt“rel
tonlarından beslendiği bir sosyal s“reç, bir entelekt“el ve edebi
hayattan; bir öm“rden bahsediyoruz. Sokağın izlerini, kokusu‐
nu ve renklerini taşıyan mahalle; mahallenin gerçeklerini taşı‐
yan şehir; şehrinin ihtiyaç, imkân ve sorunlarına m“tehammil
bir memleket; memleketinin varlığı ve bekasına derinlik kazan‐
dıran bir tarih; tarihin g“ç, anlam ve farklılık kazandırdığı bir
medeniyet; medeniyetin vizyon ve evrensel hasret y“klediği bir
d“nya… İşte Akif i Akif yapan sosyal s“reçler… İşte Akif i Akif
yapan evrensel tahass“r ve h“zn“n k“lt“rel çevreleri…
Doğrusu şu ki Akif bir h“zn“n insanıdır; Akif sosyolojisi
bir h“z“n ve umut sosyolojisidir. Bu h“zn“n bir fotoğrafa d“şen
çizgilerini Hasan Basri Çantay a yazdığı mektubunda şöyle teyit
eder:
(engâm‐ı
tufûliyetimde
meczup idim, şimdi görd“ğ“n
veçhile yine meczûbâne vâdilere
r“cû ediyorum. Mahalle Kah‐
vesi ni yazan herifle, bu Hicran ı
nazm eden herifin olduğu g“ç
anlaşılır değil mi? Safahat:
Mehmet Akif in Baytar
Mektebi nde talebe iken çekilmiş bu fotoğraf (asan Basri
44
MEHMET AKİF ERSOY’UN ÇANAKKALE RUHUNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR
Çantay a metinde geçen mektup içeriğindeki h“zn“ teyit etmek‐
tedir. Bu fotoğraf Akif in tespit edilebilen en eski gör“nt“s“d“r.
:
Kaynak: Mehmet Akif Ersoy/Şiir Külliyatı Safahat,
Akif sosyolojisinin söylem dili
Bu dilin ana karakteristiğini ifade eden anahtar kavram
zamanın ruhudur. Akif in sosyal kişiliğini, zihin d“nyasını ve
vizyonunu belirleyen bu ruhtur. O nedenle geçmişin b“t“n çiz‐
gilerini ve renklerini içselleştiren bu kişilik sosyolojik safahatın
hiçbir evresini unutmadığı gibi hiçbir sosyal döneme de sapla‐
nıp kalmamıştır. Ondaki yoksul ocaklardan t“ten yalnızlığın,
mahalle mekteplerinin her bir semte denk d“şmeyen yoksunlu‐
ğunun şehirde ve “lkede iyi gitmeyen bir şeylerle hep ilişkisi
vardır ve Akif hep bunun h“zn“n“ ve ıstırabını hissetmiştir:
Tıpkı şu dizelerde olduğu gibi:
Mahalle mektebi olsaydı bizde vaktiyle;
Ya uğrasaydı kalanlar güzelce ta’dile
Yarım pabuçla gezen üç buçuk zibidi
Bir Arnavutluk’u isyana kaldırır mı idi? Safahat:
‐
Öte yandan kendi sosyal muhitine olduğu gibi bağlamla‐
rının en geniş alanına da eleştiri oklarını çevirmekten geri dur‐
maz:
Ey koca şark, ey ebedi meskenet!
Sen kımıldamaya bir niyyet et.
Korkuyorum Garbın elinden yarın
Kalkmayacak çekmediğin mel’anet.
:
Safahat,
Uyan ;
Tarih, zamanın ruhunu “reten önemli toplumsal faktörle‐
rin başında gelir. Ç“nk“ tarih, unsurların ortak bir öyk“ yarata‐
rak millete dön“şmesinin birincil kaynağıdır. Geometrik m“da‐
halelerle tarih “retilmez; gecekondu, yerini görkemli gecekon‐
45
İSMAİL DOĞAN
dulara bırakan öyk“lere değil, yerinde yeller esen söylenceler
anaforuna aittir. Millet haline gelemeyen b“t“n topluluklar da
böyle bir söylencenin parçası durumundadırlar. T“rk milleti,
g“c“n“ tarihten alan, unsurların tarih içinde ve birlikte kurduk‐
ları ortak bir tecr“benin “r“n“d“r. Bu tarihi damarın beslediği
millet, yaslandığı derin köklerin ebedi g“vencesine sahiptir.
(içbir çağdaş senaryonun, zamanın/çağın hiçbir art niyetli pro‐
jesi bu milletin tarihsel köklerine, dallarına ve budaklarına halel
getiremeyecektir.
Akif in sosyolojisini ayakta tutan da işte bu tarihi teminat‐
tır. Tıpkı bu dizelerin teyit ettiği gibi:
Göreceksin ki bu millette fazilet en uzun,
En derin köklere yaslanmakta, hem sonra onun
Bir mübarek suyu var, hiç kurumaz: Din‐i mübîn…
Hadisat etmesin oğlum seni asla bedbin…
İki balta ayırmaz bizi mazimizden.
Ağacın kökleri madem ki derindir cidden,
Dalı kopmuş ne olur, gövdesi gitmiş ne zarar?
O, bakarsın, üstündeki edvârı yarar,
Yükselir, fışkırır âfâkı perişanımıza Safahat:
.
Sonuç
Yaşadığı dönem “lke içi ve “lke dışındaki amansız m“da‐
halelerin neden olduğu siyasal kaosa rağmen toplumsal fay kı‐
rıklıklarına direnen bir aydınlar kuşağı yarattı. Akif bu kuşağın
prototipidir. Ç“nk“ Mehmet Akif Ersoy sosyolojisine sadık kal‐
mış; b“t“n hayatını ait olduğu sosyolojinin hayatiyeti, g“c“ ve
bekasına adamıştır.
Bu kuşağın kırılma ve m“dahalelerle savrulan kanadında
yer alanlar ise evli evine köyl“ köy“ne diyerek emperyalist
projenin kendilerine uygun görd“ğ“ coğrafyada geometrik ada‐
cıklara teşne ve hevesli olarak çekip gittiler. Tıpkı Satı El Husri
46
MEHMET AKİF ERSOY’UN ÇANAKKALE RUHUNDA BULDUĞU SOSYOLOJİK TEMALAR
Satı Bey gibi… (erkes kendi ulusal coğrafyasına çekilirken
benim burada kalmam d“ş“n“lemezdi diyen Satı Bey de seçi‐
mini Arap kimliğinden yana kullanarak Suriye ye Arap kökenle‐
rine dön“yordu. Bug“nk“ Ortadoğu nun herc“merç olan coğ‐
rafyasının altında işte bu aydın tercihlerinin rol“n“ kim inkâr
edebilir?!
Ama Akif, Satı Bey gibi d“ş“nen ve tercihler yapan kendi
kuşağının, aydın kolaycılığına kaçmadı. Kadirşinas olmayı, o
nedenle kendini yetiştiren sosyolojiye bağlı kalmayı seçti. Etnik
köken sınırlıklarında görece bir s“kûnet arama yerine; dalları
kopan, gövdesi tarumar olan koca çınarın T“rk milleti olarak
yeniden filizlenen köklerine su ve oksijen vermeyi seçti. Kendisi
bir K“rt olan ZiyaGökalp i Türk Medeniyet Tarihi’ni yazdıran
ruhu “reten ve ikame eden sosyolojiyi ihya etmeyi daha değerli
ve anlamlı buldu.
Akif e Asım ı ve Çanakkale yi yazdıran işte bu ruhtur.
İstiklal savaşı bu ruhla yapıldı; işgal altındaki vatan top‐
raklarında bir millet olarak, bağımsız ve özg“r birlikte yaşam
için verilen ortak m“cadelede din, dil ve köken farkı öne çıka‐
rılmadı. Ç“nk“ bu m“cadeleye heyecanlarını, enerjilerini, ola‐
naklarını ve ruhlarını katanlar bu ideali “reten ve besleyen
kaynağın ortak tarih ve gelenek ve ortak bir sosyoloji olduğunu
biliyorlardı ve yaptıkları da bu sosyolojiye b“t“n“yle sadık
kalmaktan ibaretti.
KAYNAKÇA
DOĞAN İsmail, Mehmet Akif i Sanatı İle Değerlendir‐
mek , Milli Kültür Dergisi, Ankara, K“lt“r Bakanlığı Yayınları,
Aralık
, s. ‐ .
KARA, Mustafa, İstiklalimizin Bülbülü Mehmet Akif Er‐
soy, Ankara, Server Vakfı Yayınları,
.
47
İSMAİL DOĞAN
KARAKOÇ, Sezai, Mehmet Akif, Diriliş Yayınları, . Baskı,
İstanbul,
.
Mehmet Akif Ersoy/Şiir Külliyatı, Safahat, Yayına (a‐
zırlayan: Necmeddin Turinay/G“n“m“z T“rkçesine Çeviren:
Necat Çavuş, T“rkiye Odalar ve Borsalar Birliği, Ankara
.
Mehmet Akif Ersoy, Safahat, İnkılâp Kitapevi,
48
.
ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ
ÇANAKKALE Yİ GEÇİLMEZ K)LAN RU(:
ÂS)M )N NESLİ
Ertuğrul Yaman*
Çanakkale Ruhu
Çanakkale Savaşı, yalnızca bir savaş değil; tarihe not d“‐
ş“len eşine rastlanmayan bir destandır. Ç“nk“, o dönemde Os‐
manlı nın hızlı bir çök“ş dönemine girmesi fırsat bilen yedi
d“vel adeta Osmanlı nın tepesine çökm“şt“r. İslam ve T“rk
d“şmanları, hepsi bir olup saldırıya geçtiler. Mehmet Âkif'in
ifadesince;
Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
‐Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya‐
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde‐gösterdiği vahşetle 'bu: bir Avrupalı'
Dedirir‐Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski Dünyâ, yeni Dünyâ, bütün akvâm‐ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikat mahşer.
…
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâuna da züldür bu rezil istilâ!
Ne var ki hepsi bir olsa da bir Çanakkale yi geçemediler.
Nitekim, topumuz t“feğimizden çok öl“mden korkmayan ru‐
humuzdu asıl serhaddimiz. Bu bildirinin asıl konusu, yedi d“ve‐
lin aşamadığı y“ce bir ruhun tasvir ve tahlilidir.
Bu ruhun özeti: Ya şehitlik ya gazilik; parolası ise ya istik‐
lal ya öl“md“r!
*
Prof. Dr. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Fak“ltesi,
T“rk Dili ve Edebiyatı Böl“m“.eyaman@ybu.edu.tr
49
ERTUĞRUL YAMAN
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sönüyor göğsünün üstünde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Yüzlerce adam.
Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer;
O ne müdhiş tipidir: Savrulur enkaaz‐ı beşer...
(…)
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal'â mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te'sis‐i İlahi o metin istihkâm.
Zannedilir ki d“şmanlar topla t“fekle mağlup edilir. Oysa,
asıl g“ç göğs“ndeki imandır. Y“reğindeki cesarettir. Bu ruhu,
Mehmet Âkif, şu dizelerde tasvir ediyor:
KORKMA!
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz,
Bu yol ki Allah yoludur, korku bilmeyiz, yürürüz!
Düşer mi tek taşı sandın namus ocağının?
Meğer ki savaşa giren son er şehid olsun.
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Taşıp da kaplasa afakı bir kızıl sarsar;
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir,
...!
Mehmet Akif Ersoy / Berlin 18 Mart 1915
Çanakkale nin geçilmezliğini anlayabilmek için de derin
bir basirete ve tarih bilgisine ihtiyaç vardır. Nasıl ki Asr‐ı Saadet
döneminde b“t“n m“şrikler el ele kol kola verip y“ce dinimiz
İslam ı yok etmek için toptan saldırmışlarsa, haçlı ruhu da bu
intikamı Çanakkale de almak istemiştir. Mehmet Âkif, Çanakka‐
le nin ciddiyetini ve önemini şöyle ifade eder:
50
ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi...
Bedr'in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi.
…
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âğûşunu açmış duruyor Peygamber.
Çanakkale Ruhu ve Mehmet Âkif
Çanakkale yi geçilmez kılan bu ruhu, Mehmet Âkif in ken‐
di hayatında ve eşsiz eseri Safahat ta buluyoruz. Âkif, Osmanlı
gibi bir devin çök“ş“ne, T“rkiye Cumhuriyeti gibi taze bir filizin
kök salışına şahit olmuştur. O, hem acıların hem de umutların
gölgesinde yetişmiş b“y“k bir ediptir. Mehmet Âkif, T“rk ede‐
biyatında yeri doldurulamayan eşsiz, çok yönl“ bir sanatkârdır.
Yeni kuşaklar, Mehmet Âkif i genellikle milli şairimiz olarak
tanımaktadırlar. (âlbuki o, yeni kuşaklar tarafından örnek
alınması gereken farklı özelliklere sahip zirve bir şahsiyettir.
İdealist, sanatkâr, şair, hatip, devlet adamı, kahraman, âlim,
bilge bir d“ş“nce ve dava adamıdır.
Mehmet Âkif, kelimenin tam anlamıyla davasını yaşayan
bir şahsiyettir: Onun hayatını ve ideallerini özetleyecek olursak
şöyle bir benzetme yapılabilir: Âkif; İslâm ın (z. Ömer i, Şark
D“nyası nın m“tefekkiri, T“rk milletinin alpereni, istiklâlin şai‐
ri, T“rkçenin ve şiirin de “stadıdır.
Mehmet Âkif'in fikir köklerini araştırdığımızda Âkif in da‐
ima geçmişle gelecek arasında bir köpr“ kurmaya çalıştığı gör“‐
lecektir. Ancak o, kendisini hep mazide yaşıyormuş gibi hisset‐
tiğini söyler. Âkif, cimrilik, ikbal şımarıklığı ve kibri sevmesdi.
Kalabalıklardan ve gösterişten hoşlanmazdı. Sevdiğini tam se‐
verdi, sevmediğinden uzak kalırdı. G“venilir bir insandı. (er
şeyinizi ona rahatça emanet edebilirdiniz.
51
ERTUĞRUL YAMAN
B“y“k bir idealist ve çetin bir m“cadele adamı idi. (içbir
şey için kimseye minnet etmez, kimseye boyun eğmezdi. (ak‐
sızlığa asla tahamm“l edemezdi ve hakka saygısı b“y“kt“. Pa‐
rayı sevmezdi. (ayatı ve evi oldukça sadeydi. Az konuşur, çok
s“kût ederdi. İkiy“zl“leri sevmezdi.
Safahat, bir şiir kitabı, bir edebî metin olmaktan çok, fikrî
bir eserdir. Onda milletimizin; tarihi, y“kseliş ve d“ş“ş sebeple‐
ri, sıkıntıları; zekâsı, n“ktesi, edebiyatı, şehri, ailesi, acıları ve
sevinçleri… vardır.
yılında yayımlanan "Âsım"isimli altıncı
"Safahat", şaire en b“y“k şöhretini kazandırmıştır. Manzum
hikâye tarzında çok kuvvetli millî lirizmle yazılmış olan eserde,
aydın ve vatansever T“rk gençliği tasvir edilir. Şaire göre bu
gençlik, M“sl“man T“rk “n namusunu çiğnetmeyen, T“rk mille‐
tini kurtaracak ve geleceğin T“rkiye'sini de kuracak olan imanlı
gençliktir.
İdeal Gençlik: Âsım’ın Nesli
Safahat ın altıncı böl“m“ Âsım da, Mehmet Âkif, haya‐
lindeki ideal gençliği ni anlatmıştır. Bu böl“mde, T“rk
gençligini, Âsım ın nesli olarak niteledigini ve o gençligin ay‐
rıntılı biçimde yazdıgını gör“yoruz. Safahat ın Âsım böl“m“,
dizelik tek parçadan meydana gelmektedir. Şair, burada
savaş vurguncuları, köyl“lerin durumu, geçmişe bakış anlayışı,
egitim‐ögretim, medrese, ırkçılık, batıcılık, gençlik gibi birçok
konu “zerinde durmaktadır. Âsım, (ocazade Mehmet Âkif ile
Köse )mam arasında karşılıklı konuşmalar biçiminde kaleme
alınmıştır.
Mehmet Âkif, idealindeki gençliği Âsım ın Nesli olarak ni‐
teliyordu. Âsım, Mehmet Âkif in ana hatlarını ayrıntılı olarak
çizdiği ideal bir gençlik sembol“d“r. O, vatanını, milletini, de‐
ğerlerini ve tarihini sevmektedir. (aksızlığa tahamm“l“ yoktur.
(aksızlığa karşı susmayan, haykıran ve hatta bileği ile d“zelt‐
meye çalışan bir gençtir Âsım. G“çl“d“r ve bu g“c“n“ şahsî
çıkarları için değil, “lkesi, milleti, toplumun yararları ve geleceği
için kullanmaktadır. Kavgası, toplumun yararınadır.
52
ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ
Âsım, bir sembold“r. M“sl“man T“rk gençliğini temsil
eder. İnancı tamdır. Ülkesini işgal etmek isteyenlere m“cadele
eder. Bunun en canlı örneği Çanakkale Savaşı dır.
Âsım ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Âsım, bir bakıma Mehmet Âkif in kendisidir. Vefakârdır.
Söz“ne sadıktır. Baytar mektebinde okurken sınıf arkadaşları
ile sözleşirler. Kim önce vefat ederse geride kalanın çocuklarına
diğerleri bakacaktır. Sözleşmelerinden yirmi yıl sonra arkadaşı
vefat eder geriye iki çocuğu ile hanımı kalır. Âkif, son derece
maddi sıkıntıda olmasına rağmen verdiği söz“ tutar ve arkada‐
şının ailesine sahip çıkar.
Âsım’ın Nesli’nin Özellikleri
1. İmanlı Gençlik
Akif e göre genç; imanlı, gayretli, m“tevekkil olmalı; tem‐
bellik, hazıra konmak, hırs ve kıskançlıktan uzak durmalıdır.
“Allah’a dayan sa’ye sarıl, hikmete ram ol;
Yol varsa budur bilmiyorum başka çıkar yol.”
…
“İmandır o cevher ki İlahî ne büyüktür…
İmansız olan paslı yürek sînede yüktür!”
Mehmet Âkif, Kur an ı, insanı imanın öz“ne göt“ren bir ki‐
tap olarak gör“r. Kur an doğru anlaşılırsa t“m sıkıntıların orta‐
dan kalkacağına inanır. Allah korkusunun ve sevgisinin önemini
vurgular. Allah korkusu olmadan hayatın d“zen ve huzurdan
uzak olacağını ifade eder. Peygamber sevgisini ve O na bağlılığın
önemini belirtir.
2. Ahlâklı Gençlik
Safahat, bir b“t“n olarak incelendiğinde, Mehmet Âkif in
idealize ettiği gençliğin en belirgin özelliklerinden birisinin de
g“zel ahlâklı bir nesil olduğu gör“l“r. Âkif e göre, bilgisiz ahlâk,
miskinlik ve zayıflıga; ahlâksız bilgi ise, milletlerin ruhunun
zehirlenmesine sebep olur. Mehmet Âkif, gençlerin, bilgi ve ah‐
53
ERTUĞRUL YAMAN
lâk sahibi olmalarının ancak tahsil ve terbiye ile m“mk“n
olacagını bildigi için T“rk gençlerine;
“Hadi tahsilini ikmale tez elden, hadi sen!
Çünkü, milletlerin ikbâli için, evlâdım,
Marifet bir de fazilet, iki kudret lâzım.”
diye seslenir. Bir başka dörtl“ğ“nde ise, ahklâki erdemlere dik‐
kat çeker:
NEVRUZ’A
“İhtiyar amcanı, dinler misin, oğlum, Nevruz?
Ne büyük söyle, ne çok söyle; yiğit işte gerek.
Lâfı bol, karnı geniş soyları taklid etme;
Sözü sağlam, özü sağlam adam ol, ırkına çek.”
3. Düşünen ve Aksiyoner Gençlik
Mehmet Âkif in öne çıkan ve gençlerimize örnek göste‐
rilmesi gereken en önemli vasfı ise bir d“ş“nce ve hareket ada‐
mı olmasıdır.
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın, bana zincir vuracakmış? şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım;
Yırtarım dağları, enginlere sığmam taşarım.”
Yukarıdaki mısralar, bir milletin bağımsızlık, özg“rl“k ve
kendine g“ven duygusunun ifadesidir. Mehmet Âkif, söz“ ve
eylemi birbiri ile tam uyum sağlayan ve buna aykırı davranışları
asla affetmeyen nadir, örnek insanlardan biridir. Gençlere, d“‐
ş“nmelerini ve harekete geçmelerini özellikle tavsiye eder.
4. Ümitvar ve Gözüpek Gençlik
Âkif in doğduğu ve yaşadığı zaman dilimi, hatırlanması bi‐
le insana “z“nt“ ve keder veren bir dönemdir. Üç kıtada ege‐
men olmuş b“y“k bir medeniyetin kurucusu Osmanlı Devle‐
ti nin yıkılış dönemidir. Üz“c“ olaylar “st “ste gelmekte, kamu‐
oyunda “mitsizlik hâkim olmaktadır. O ise, asla “mitsizliğe ka‐
pılmamış aksine halkını harekete geçirmek için cepheden cep‐
heye koşmuştur. İstiklal (arbi nin manevi cephesinin önderi
54
ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ
söz“ onun için yerinde kullanılan bir ifadedir. O, herkesin kor‐
kuyla karışık umutsuzluğa d“şt“ğ“ bir dönemde g“r sesiyle
şöyle seslenir:
“Korkma! Sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.”
Âkif, Ankara da Tacettin Dergâhı nda bu mısraları yazar‐
ken ufukları karanlık, yıkılmakta olan bir vatanın geleceğine
dair umut ışıklarını ateşliyordu. O, şehirden şehre, cepheden
cepheye koşarak insanlara, “mitsizliğe d“şmemelerini, g“çl“ ve
“mitvar olmalarını ısrarla telkin ediyordu. Ama Âkif in asıl idea‐
li “lkenin geleceğinde söz sahibi olacak ruhen ve fizikî olarak
g“çl“ bir nesil yetiştirmekti.
Âkif, gençlere “mitvar olmalarını telkin etmenin yanında
göz“pek olmalarını da tavsiye eder.
“Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdadıma saldırdı mı, hatta boğarım…
‐Boğamazsın ki!
‐Hiç olmazsa yanımdan koğarım!
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak namına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle….
Yumuşak başlı isem, kim demiş uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boynum.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim.
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim.
Adam aldırma da geç git, diyemem, aldırırım;
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım.
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu….
İrticaın şu sizin lehçede manası bu mu?”
Âkif, T“rk gençliginin “mitsizlige d“şmeyip azmi elden
bırakmamalarını istemektedir. Ve gençlige “mitsizlige d“şme‐
nin, azmi bırakmanın doguracagı tehlikeleri şöyle haykırır:
55
ERTUĞRUL YAMAN
“Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak,
Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak!
Karşında ziya yoksa sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver, kalma yolundan,
Alem de ziya kalmasa, halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam, kalk!”
5. Vatanperver Gençlik
Mehmet Âkif, vatan sevgisi konusunda, T“rk gençligine
şöyle seslenmektedir:
Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları da alsan, bu cennet vatanı.”
…
“Sahipsiz olan memleketin batması haktır,
Sen sahip olursan, bu vatan batmayacaktır,
Nasıl tahammül eder hür olan, esaretine,
Kör olsun ağlamayan, ey vatan felâketine,
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz;
Bu yol ki hak yoludur, dönme bilmeyiz, yürürüz.”
6. Milliyetperver Gençlik
Mehmet Âkif, gençlere hem dinî hem de millî değerlere
sımsıkı sarılmayı telkin eder. Bunları korumanın bir zaruret
olduğunu da şöyle belirtir:
“Oyuncak sanmayın! Ahlâk‐ı milli, rûh‐ı millidir,
Onun iflası en korkunç ölümdür: Mevt‐i küllîdir.”
Mehmet Âkif, milletin varlığı ve bekası için m“cadele
noktasında çok ısrarcıdır. Bu konudaki en önemli delil ise, kendi
hayatıdır. Doğal olarak Âsım ın neslinden de bunu ister:
“Yurdunu Allah’a bırak çık yola;
“Cenge” deyip çık ki vatan kurtula…
Böyle müyesser mi gazâ her kula
Haydi, levend asker, uğurlar ola!”
56
ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ
...
“Türk eriyiz silsilemiz kahraman
Müslümanız Hakk’a tapan müslüman
Putları Allah tanıyanlar, aman
Mescidimin boynuna çan asmasın
Amin desin hep birden yiğitler
Allhu ekber gökten şehitler
Amin! Amin! Allahu ekber
…
Akif Türk Olarak Yaşadı
Evet, ona tam bir İslam şairi diyebiliriz. Kuvvetli, imanlı,
ateşli bir İslam şairi! Fakat, T“rk daima başta kalmak şartıyla.
Dört lisanı edebiyatıyla bilen Akif, T“rk olarak yazdı, T“rk ola‐
rak d“ş“nd“, T“rk olarak yaşadı ve nihayet T“rk olarak öld“.
Akif'in bir vak'asını hatırlarım: İlk milli kaynaşma ve sa‐
vaşlarda “stat Balıkesir'e gelmişti. Onun samimi arkadaşların‐
dan biri Gönen'e teşkilat kurmaya gitmişti. Dön“ş“nde o arka‐
daş dedi ki:
‐ ler T“rklere cefa ediyorlar. Milli teşkilatı boğmaya ça‐
lışıyorlar.
Akif'in o zaman hiç d“ş“nmeden, k“kreyerek verdiği ce‐
vap şudur:
‐ Orada bir T“rk Ocağı açınız ve m“cadele ediniz!
Akif'in beraberinde bulunan İstanbul'dan gelen bir kişi,
Üstat, sizi T“rkç“ gör“yorum. demek istedi. Akif'in ağzından
alev gibi şu kelimeler çıktı:
‐ Ya ne zannediyorsun? T“rk'e hiçbir kavmin horoz ol‐
masına tahamm“l edemem!
Akif, baba tarafından Arnavut, anne tarafından Özbek
T“rk“ olsa da ruhen ve zihnen o T“rk milletinin temsili bir şah‐
siyetidir. O, T“rk milletine aşık, T“rk vatanına tutkun ve T“rk‐
çenin “stadıdır.
57
ERTUĞRUL YAMAN
7. Bilgili Gençlik
Mehmet Âkif, gençlerimizin ilim tahsil etmelerini, ilmî
gelişmeleri takip etmelerini ve onlardan ilme önem vermelerini
istemektedir. Gençlere;
“Bu cihetten, hani hiç yılmasın oğlum gözünüz,
Sade Garb’ın yalınız ilmine dönsün yüzünüz,
O çocuklarla beraber gece gündüz didinin,
Giden üç yüz senelik ilmi sık elden edinin,
Fen diyarında sızan namütenahi pınarı,
Hem için hem getirin yurda o nafi suları,
Aynı menbaları ihya için artık burada,
Kafanız işlesin oğlum kanal olsun arada”
diyerek seslenmiştir.
8. Çalışkan Gençlik
Mehmet Âkif, Safahat ta sık sık Doğu ve Batı D“nyası ara‐
sında karşılaştırmalar yapar. Âkif, Doğu D“nyasının manevi
y“ksekliğine rağmen atalete d“şmesini eleştirirken Batı D“nya‐
sı nın disiplinli ve d“zenli çalışkanlığını över. Mehmet Âkif,
Âsım ın neslinin ataletten uzak, çalışkan bir gençlik olmasını
özellikle telkin eder:
“Sakın ey nûr‐i dîdem, geçmesin beyhude eyyâmın;
Çalış, hâlin müsaitken, bilinmez çünkü encâmın.”
“Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası,
Dostunun yüz karası, düşmanının maskarası”
9. Mert ve Âdil Gençlik
Mehmet Âkif, gençlerin mert ve gerçekçi olmasını, hak ve
adalet konularında duyarlı olmalarını ister. Şahsi menfaat
peşinde koşmayan, dogru bildigini ne pahasına olursa olsun
söyleyen, haksızlık karşısında susmayan bir ruh yapısına sahip
olmasını bekler.
Nitekim Âsım, yukarıda sayılan niteliklerin hepsine sahip
bir gençtir.
58
ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ
10. Sporcu ve Sağlıklı Gençlik
Mehmet Âkif in koşma, g“reş, g“lle atma, taş atma, y“zme,
ata binme sporlarıyla ugraştıgını; ancak, g“reş sporuna karşı
ayrı bir ilgisinin ve sevgisinin oldugunu biliyoruz. İdealindeki
T“rk gençliginin de Âsım ın şahsında saglıklı olmak için, sporla
ugraşmalarını arzu etmektedir.
11. Uyanık Gençlik
"S“leymaniye K“rs“s“nde" sesini biraz daha y“kselten
şair, cemaati uykusundan uyandırmak ve harekete geçirmek
için milletin hem kalbine hem de aklına hitap eder. Batı Mede‐
niyeti'nin terakkisi karşısında yılgınlık psikolojisinden kurtul‐
mak isteyen Âkif, uyanmak gerektiğine inanır:
“Ey cemâat, yeter Allâh için olsun, uyanın...
Sesi pek müdhiş öter sonra kulaklarda çanın!"
Arzı oynattı yerinden yıkılırken Îran...
Belki bir kıl bile ürpermedi sizden, bu ne kan!
Hiç sıkılmaz mısınız Hazret‐i Peygamber´den,
Ki uzaklardaki bir mü´mini incitse diken
Kalb‐i pâkinde duyarmış o musîbetten acı?
Sizden elbette olur rûh‐i Nebî da´vâcı.
Ey cemâat, uyanın! Yoksa, hemen gün batacak.
Uyanın! Korkuyorum: Leyl‐i nedâmet çatacak!
Ne vapurlarla trenler sizi bîdâr etti!
Sizi kim kaldıracak, sûru mu İsrâfil´in?
Etmeyin... Memleketin hâli fenâlaştı... Gelin!
Gelin Allâh için olsun ki zaman buhranlı”
Sonuç ve Değerlendirme
Sonuç olarak Akif in Âsım ın Nesli diye tarif ettiği genç‐
liğin özellikleri şunlardır: İnançlı, ahlâklı, göz“pek, her t“rl“
tefrikadan arınmış, ayrı gayrı d“ş“nmeyen, tek y“rek olan,
taklitçilige özenmeyen, vatan ve millet sevgisini her şeyin “ze‐
rinde tutan, egitim ve ögretime önem veren, “mitsizlige kapıl‐
mayıp azimli ve çalışkan bir gençlik…
59
ERTUĞRUL YAMAN
Kısacası, onun tahayy“l“nde Âsım ın Nesli; yiğit, cesur ve
merttir. Dini, vatanı ve milleti için savaştan çekinmez. Öl“mden
korkmaz; şehit olacağına inanır. Çalışkan, m“tevazı ve tok göz‐
l“d“r. Ciddi ve ailesine bağlıdır. İnce ruhlu, kalbi hassas ve
merhametlidir. Marifet ve fazilet sahibi, bedenen sıhhatli, kuv‐
vetli ve dayanıklı, sporla meşgul olan bir gençliktir. Bizim; mil‐
let ve devlet olarak böylesi bir gençlik idealini, kendimize model
almamız tarihi bir zarurettir.
Sonuç olarak diyebiliriz ki Çanakkale yi geçilmez kılan
ruh, Asım ın Nesli nde ifadesini bulan T“rk gençliğinin ruhudur.
Önemli olan o ruhu g“n“m“ze de taşıyabilmektir. Ve aslolan;
biz kendimizden geçmedikçe kimse bizi geçemeyecektir!..
KAYNAKÇA
Çantay, (asan Basri, Âkifnâme, İstanbul
.
Çetin, Nurullah, İstiklâl Marşımızı Anlamak, Önc“ Bası‐
mevi, Ankara
.
Çetin, Nurullah, Emperyalizme Direnen Türk: MehmetÂkif
Ersoy, Akçağ yay. Ankara,
.
D“zdağ, M.Ertuğrul, Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, İz Yay. İs‐
tanbul,
.
Ersoy, Mehmet Âkif, Safahat, (az: A.Vahap Akbaş, Beyan
Yayınları, İstanbul
Eşref, Edip, Mehmet Âkif, Hayatı‐Eserleri, İstanbul
.
Göz“tok, T“rkan, Türk Şiirinde Millî Mücadele, Kesit Ya‐
yınları, İstanbul,
.
Kaplan, Mehmet ve D.,Devrin Yazarlarının Kalemiyle Millî
Mücadele ve Gazi Mustafa Kemal, K“lt“r Bakanlığı Yayınları,
İstanbul
.
Kukul, M. (alistin, Millî K“lt“r, Sayı , Ankara.
Mehmet Âkif Anıt Sayısı, T“rk Edebiyatı Dergisi, sayı
İstanbul,
.
60
,
ÇANAKKALE’Yİ GEÇİLMEZ KILAN RUH: ÂSIM’IN NESLİ
İkinci Oturum
Mart
Cuma
l
Oturum Başkanı
Prof. Dr. İsmail Doğan
61
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ:
ÇANAKKALE ŞE(İTLERİNE
ÖZ
Ülkü Eliuz*
Bireysel ve zamansal dön“ş“m dinamiklerinin etkili ol‐
duğu tarihsel ve sanatsal ilerleyişler/değişmeler s“recinde ile‐
tişimin olduğu her durumda göstergeler, kodlar vardır. Göster‐
geler, kendilerinden başka bir şeye gönderme yapan eylemler
ya da yapılardır.
T“rk toplumunun zihin haritalarından olan Mehmet Akif
Ersoy un Çanakkale Şehitlerine adlı şiiri, kutsal dini ve milli
göstergeler uzamı niteliğindedir. Aydınlanmış bir bilinçle gele‐
ceğe yönelen Mehmet Akif Ersoy, içsel dön“ş“m mesajlarının
metinleştiği Çanakkale Şehitlerine aracılığıyla bireyin zihinsel
ve algısal değer halinde yeni den doğumunu yalıtık sınırlamala‐
rı aşan bir söylemle ifade eder. T“rk‐İslam Ruhu nun oluşum
öyk“lerinden olan Çanakkale Savaşlarını tarihi verileri de kap‐
sayan destansı bir söyleme kavuşturan metin, bireysel kaygı‐
lardan uzak, ruhsal g“c“n maddi g“çle b“t“nleşmesinden doğ‐
muş kahramanca yaşayışın özg“n bir dön“ş“m içinde kurgula‐
nır. Eserde, İslami‐T“rk k“lt“r“nde insanın kendini yeni leme
edimi bedenin değil, yaşamın öl“m“ merkezli bir yaklaşımla
yaşam‐öl“m diyalektiğinde evrensel diriliş öyk“s“ sunulur.
Bu çalışmada Çanakkale Şehitlerine şiirinin “zerine inşa
edildiği kutsal göstergelerin okunması ve metnin yapı katman‐
larının çöz“mlenerek iletisinin saptanması amaçlanmaktadır.
Anahtar sözcükler: Çanakkale, Mehmet Akif Ersoy, gös‐
terge/kod, kutsal, milli, “lk“, doğuş.
*
Prof. Dr., Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fak“ltesi T“rk Dili ve
Edebiyatı Böl“m“ Öğretim Üyesi.
ulku.eliuz@mynet.com
63
ÜLKÜ ELİUZ
SYSTEM OF HOLY SIGNS: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
ABSTRACT
There are many signs and codes in duration of
inversion/improvement
of individual and time‐wise
conversation dynamics. Signs are act or structures which refer
to something that isn t it.
The poet Canakkale Sehitlerine which Mehmet Akif Ersoy,
who is mind mapss of Turk society, wrote; is holy religious and
national signs place. Mehmet Akif Ersoy who goes towards the
future with enlightened conscious, tells the rebirth of
individual s mental and perceptive value by means of Canakkale
Sehitlerine that internal conversation messages are text. The
text is fictioned on spiritual power and material power s heroic
way of living in original style and it is remote from individual
worry and involving Canakkale Wars which are Turk‐)slam
Spirit s generation stories. )n this text, universal revival story is
presented with live‐death dialectics in )slam‐Turk culture.
)n this study, this is aimed that, the holy signs which are
on Canakkale Sehitlerine will be read and text s structure s
layer will be analysised so, its message will be determined.
Key Words: Çanakkale, Mehmet Akif Ersoy, sign/code,
holy, national, ideal, birth
Giriş: Yüzeyden Anlama
Kendisi de kurmaca olan hayat, edebi eser aracılığıyla dil,
söz, k“lt“r, felsefe, tarih, bilim ile derinleşerek/boyut kazanarak
yeniden inşa edilir. İdeal‐gerçek, gerçek‐soyut, soyut‐olasılık
çizgisinde evrilen sanatsal ya da edebi açılım “r“n“ olan eser,
katmanlaşmaya dayanan karmaşık ancak aynı zamanda tutarlı
bir mekanizmadır. Anlamla ilgili her şeyi kapsayan göstergebi‐
lim anlam evrenini çöz“mlemeyi amaçlaması ile edebi metne ait
bu mekanizmanın anlam merkezli soyut durumunu dizgeleşti‐
rir.
64
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Göstergeler, kendilerinden başka bir şeye/nesneye gön‐
derme yapan eylemler ya da yapılardır. Kodlar ise, içinde gös‐
tergelerin d“zenlendiği ve göstergelerin birbirleri ile nasıl iliş‐
kilendirilebileceğini belirleyen sistemlerdir. Gösterge, genel
olarak, kendi dışında bir şeyi temsil eden ve dolayısıyla bu tem‐
sil ettiği şeyin yerini alabilecek nitelikte olan her çeşit biçim,
nesne, olgu, vb. olarak tanımlanır. Vardar vd.
:
Bu
açıdan, sözc“kler, simgeler, işaretler, vb. gösterge olarak kabul
edilir ve dilsel gösterge, yazısal gösterge, gör“nt“sel gösterge,
hareketsel gösterge Barthes
:
başlığı altında toplana‐
bilir.
Göstergeler “zerinden yapılacak bir okumada metnin ya‐
pı katmanları çöz“mlenerek iletisi saptanmaya çalışılır. Göster‐
gebilimsel çöz“mlemede aynı metinde bulunan birimlerin ben‐
zerlik ve farklılıkları saptanarak temel anlama ulaşılır. Bunun
için birimler arasındaki yapının belirlenmesi gerekir. Bu kura‐
mının oluşturucularından A.J. Greimas, göstergebilimin göster‐
gelerden ziyade anlamlama dizgeleri “zerinde durması gerekti‐
ğini, hedefin anlamın belirlenmesi olduğunu savunur. (er metin
kendi göndergesini gerçek ya da d“şsel kendi yaratır. Rifat
:
Göstergeleri ve kodları incelemek, edebi eserin an‐
lamlı yapısının temelini ortaya çıkarma edimidir. Değerler ara‐
sındaki ilişkilerin ve işlemlerin farklılığını gösteren t“m kav‐
ramsal karşıtlık ve çelişkilerin sunumu, o metne özeldir. Nesne‐
ler/terimler arasındaki farklılıklara bağlı olan anlam, hem kar‐
şıtlık hem de bağıntı ilişkisidir. Bağıntı ile karşıtlığı içeren bu
yapı, göstergelerin söylem içerisinde bir araya gelme ilkelerini
belirler. Anlamlamanın temel yapısını oluşturan bağıntı, anlatı‐
söylem‐anlam olmak “zere d“zeyde gerçekleşir.
Kutsal Göstergeler Dizgesi: Çanakkale Şehitlerine
Y“ksek değerlerin silinmeye çalışıldığı zaman ve mekân‐
da g“çl“ bir direnişin sesi olan Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Sa‐
vaşı nın ifade ettiği anlam ve ruhu derinden kavrar. Milletin
b“t“n değerlerini kendisinde toplayan ve öz“mseyen sanatkâ‐
rın Çanakkale Şehitleri için söylediği şaheser, inanmış bir y“re‐
65
ÜLKÜ ELİUZ
ğin eseridir. Şiir şöhrete, mevkiye, servete ihtiyacı olmayan ve
böyle maddesel beklentiler içine girmeyen soylu bir ruh tara‐
fından yansıtılır. Şiir şairiyle, şair de şiiriyle uyumludur.
Mehmet Akif Ersoy, varoluşsal kodların kendi oluş s“re‐
cindeki hayati etkisinin ve öneminin farkındadır. Milli ve dini
bir bilince sahip olan sanatkârın poetik atılımı, her şeye, her
t“rl“ olumsuzluğa rağmenvarolmak “zerine inşa edilir. T“rk
k“lt“r tarihindeki m“stesna yerine kaydedilen Çanakkale Şehit‐
lerine şiirinde değerlerden gelen olması gerek sesi ne duyarlı,
“lk“leştirilmiş özne, tek bir kişiyi değil, kolektif yönelimle b“‐
t“n milleti içine alır. Eserin adı olan tamlama, destanlaşan bir
öyk“n“n söze dön“ş“m“d“r. Şehitler sözc“ğ“n“ niteleyen Ça‐
nakkale, sadece bir şehir ya da mekân değildir; k“lt“rel bellek
kodlarının taşıyıcısı Korkmaz
:
ebedi ve edebi evren‐
de aydınlanan tarihtir. Milli evin/vatanın bu kutsal parçası, b“‐
t“ne ait milli ve dini göndergeleri ile ontolojik varoluşun me‐
kânsal ve zamansal sembol“ halindedir.
T“rk milletinin varolma m“cadelesinin insana ve evrene
sinen gizli anlamlar “zerinden destanlaştırıldığı eserin temel
yapısını oluşturan bağıntının anlatı‐söylem‐anlam olmak “zere
d“zeyindeki yansımaları şu şekildedir.
1.Anlatı Düzeyi
Anlatı d“zeyi, metnin “zerine inşa edildiği kaynağın oluş‐
turulma s“recine ait verilerin tespit ve değerlendirilmesidir.
Çanakkale Şehitlerine şiirinde bu d“zey, Çanakkale Savaşlarına
ait tarihsel veriler; metnin sanatkârı Mehmet Akif Ersoy ve
metnin içinde yer aldığı Safahat ın genel nitelikleri olmak “zere
katmanda oluşur.
a.Doğuşun Mekânı: Çanakkale Savaşları
Birinci katman olan Çanakkale Savaşı/Savaşları, yalnız
T“rk tarihinin değil yakın d“nya tarihinin en önemli savaşla‐
rından biridir. Kasım
ve
Mart
tarihleri arasında
Çanakkale Boğazı nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla
Gelibolu Yarımadası'nda
Nisan
‐ / Ocak
tarih‐
66
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
leri arasında yapılan kara savaşları, T“rk tarihinin en şerefli
sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır. Çanakkale Boğazı'nı
savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma
isteği Avrupa b“y“k devletlerinin öteden beri özlemidir.
yılında ). D“nya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu is‐
teklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inanırlar. Bu
inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak Kasım
g“n“
alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaşırlar
ve Çanakkale Savaşları, y“zyılın en b“y“k savaşlarından biri
başlar. Osmanlı ordusu, İngiliz ve Fransız donanmalarına karşı
Çanakkale Boğazı nda aylar s“ren bir dizi deniz ve kara savaşı
yapılır.
.
askerimizin şehit olduğu bu savaşlar sonucun‐
da, d“şman donanmaları ağır kayıplar vererek geri çekilirler.
T“rk bağımsızlık savaşının temelleri, Çanakkale'nin sula‐
rında, Conkbayırı'nda ve Anafartalar'da atılır, bu zaferler T“rk
Kurtuluş Savaşına maya çalar. Çanakkale Zaferi b“y“k T“rk
ulusuna Atat“rk gibi dahi bir lider; Atat“rk ve silah arkadaşları
de bu zaferi, y“ce T“rk milletine hediye eder.
b. Ülküleşmiş Özne: Mehmet Akif Ersoy
İkinci katman olan Mehmet Akif Ersoy ise, kolektifi kut‐
salla buluşturan bir terkiptir. Biz olma m“cadelemizin ayrıntıla‐
rını, değerler sistemimizin yapı taşlarını, varoluş m“cadelemi‐
zin içsel kaynaklarını söze dön“şt“ren özg“n bir ses ve ulu bir
kişidir. Sıradan insandaki b“y“k insanı yakalayabilme, yansıta‐
bilme gayreti içindeki Mehmet Akif Ersoy, T“rk edebiyatının ve
k“lt“r tarihinin duyuşsal, d“ş“nsel anlamda özg“n seslerin‐
dendir. Ülk“leşmiş Eliuz
:
bir özne olarak, milli olana
d“ş“nsel bağlamda yaklaşır; ruh ufuklarının sınırsızlığında, kişi
ve toplum d“zleminde var oluş gör“n“mlerini yansıtır.
Varoluşun ayırıcı niteliklerinden çalışmanın, m“cadele etmenin
bireyin şey ler d“nyasından sıyrılıp kendilik bilincine kavuşa‐
bilmesi için gerekliliğine inanır. Ona göre çalışma, m“cadele bu
d“nya yaşamını anlamlandıran, d“nyayı mezar insanı da leş
olmaktan çıkaran, kuran ve dön“şt“ren niteliklerdir. Yeni den
67
ÜLKÜ ELİUZ
inşa ve doğum olanaklarını da imleyen bu iki eylem yani çalış‐
ma ve m“cadele, yaşayan ölü gör“n“m“n“ aşmanın yoludur.
Dini h“k“mlerin İslamiyet aslını esas alan, skolastik
yaklaşımlara karşı olan sanatkâr, sadece ırk ya da din olgusu
“zerine kurulmayan bir gelişim ve dön“ş“m“ imler. M“sl“man‐
T“rk insanının acılarını, sıkıntılarını, yaşam m“cadelesini kendi
varlığında deneyimleyen Mehmet Akif, milletinin içinde bulun‐
duğu travmatik kırılma anında sağduyulu bir ses olarak kaosu
insan ile aşmaya çalışır. Bireysel ve toplumsal çöz“lmeyi engel‐
lemeyi hedefler. (er mısrasında kendine dön“ş çağrısı yapar;
kolektif ve kutsal bilinçaltı bağıntısında öze dön“ş olanaklarını
sıralar. Onun eserleri, T“rk‐İslam değerler dizgesinin ses ve
sözle buluşmasından oluşur. Mehmet Akif, biz olma m“cadele‐
sinin ayrıntılarını, değerler sisteminin yapı taşlarını, yaşam‐
öl“m diyalektiğindeki içsel kaynakları söze dön“şt“r“r. İçsel
dön“ş“m dinamiklerini yaratıcı ve diriltici öğeleri ile yorumla‐
yarak özeli anlatırken kolektifi tamamlar ve yeni den kurar.
c. Özgün Bir Dönüşüm: Safahat
Aydınlanmış bilinçle geleceğe yönelen Mehmet Akif in iç‐
sel dön“ş“m mesajlarının metinleştiği tek eseri Safahat tır.
ayrı kitap halinde yayımlanan daha sonra eserin içeriği ve d“‐
zenlenişi, İslami değerler dizgesine bağlı bir milli romantiğin
birey‐toplum bağıntısında yakaladığı yeni sesin ifadesidir. Bi‐
rinci Böl“m olan Safahat
, Oku kelimesi ile başlayan
başlıksız giriş şiiri ile manzum hikâye özellikleri taşıyan
şiir
içerir. İkinci Böl“m Süleymâniye Kürsüsünde
, İslam birli‐
ği idealinin şekillendiği ve vaiz Abd“rreşid İbrahim in ağzından
yazılan
mısralık bir şiirden oluşur.Üç“nc“ Böl“m Hakk’ın
Sesleri
,
şiir vardır ve hen“z bitmiş olan Balkan Sava‐
şı nın acılarına ayet ve hadisin açıklaması ile çare gösteri‐
lir.Dörd“nc“ Böl“m Fatih Kürsüsünde
, (akk ın Sesleri ile
aynı konuların ele alındığı
mısralık uzun bir şiirden olu‐
şur.Beşinci Böl“m Hatıralar, Balkan ve . D“nya Savaşı nın acılı
anıları ile şairin savaş sırasında yaptığı seyahatlerdeki gözlem‐
lerinin anlatıldığı
şiir bulunur. Altıncı Böl“m Âsım, karşılıklı
68
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
konuşma şeklinde yazılmış
mısralık manzum bir hikâye
içerir ve Çanakkale Şehitlerine şiiri bu eserin sonunda yer alır.
Safahat'in Son/Yedinci Böl“m“ Gölgeler
, şairin İstiklal
Savaşı ve Mısır yıllarında yazdığı
şiiri içerir, manzum roman
olarak da bilinir.
Safahat, bireyin zihinsel ve algısal değer halinde yeniden
doğumunu yalıtık sınırlamaları aşan söylemlerle ifade eder.
Okur merkezli bir aktarımın hedeflendiği Akif manzumelerinde,
hissetme, hissettirme, sezdirme, uyarma işlevi dikkat çeker.
Eserde İslami T“rk k“lt“r“nde insanın kendini yeni leme edimi
özg“n bir dön“ş“m içinde kurgulanır. Öznel çöz“lmeyi engel‐
lemek yön“nde çağrı metinler toplamı olan Safahat ta öze dö‐
n“ş olanaklarının anlatımları sunulur. Doğu‐batı, eski‐yeni, ya‐
şam‐öl“m, birey‐toplum bağıntısında yeni bir ses yakalar ve
beklenti ufkunu m“reffeh geleceğe yönelen bu metinlerde İsla‐
mi dizgeye bağlı milli bir romantik ve arka planda sorumluluk
ile samimiyet duyguları temel izlek olarak yer alır. Yeniden
kurmanın sorunsal olarak ele alındığı metinlerde öl“m, sadece
dini verilerle algılanan gerçek olmanın ötesinde bilinçaltı, bilinç
ve bilinçdışı öğeleriyle b“t“nc“l algılanır. Yaşam ve öl“m diya‐
lektiğinde merkezi öğe, öl“m değil; yaşam olur. Yaşam, m“cade‐
le, eyleme geçme, miskinlikten, durağanlıktan kurtulma şeklin‐
de tanımlanır. Asıl öl“m ise, dini öğretiler ve biyolojik yokoluş
değil; çalışmanın, m“cadelenin bitişidir. Öl“m, sadece İslami
öğretilerin y“zeysel algılamasında anlamını bulan kabullenişle
değil; yaşamı anlamlı kılmayan insanların t“kenişi olarak kay‐
dedilir. İnsanın ontik anlamlar b“t“n“ ve özg“r içkinliğin derin‐
liklerindeki aşkınlık ile kendi doğumunu gerçekleştirme g“c“
ifade edilirken bedenin değil, yaşamın öl“m“ merkezli ontolojik
yaklaşımla yaşam‐öl“m diyalektiğinde evrensel diriliş öyk“leri
sunulur. Bireyden hem kendisi, hem milleti, hem de evrenin
beklentileri doğrultusunda bir yaşam s“rmesinin beklendiği bu
bakış açısında en acı ve en kaçınılmaz gerçek olan öl“me değil;
yaşama ve yaşamdan sonraki dirilişe dön“k d“zenlemeler zo‐
runlu kılınır.
69
ÜLKÜ ELİUZ
(ayat‐öl“m zıtlığında varlığın ve yaratılışın kökenlerine,
sebeplerine dikkat çeken Mehmet Akif Ersoy, öl“m“n fiziksel
değil, eylemsel bir yok oluş olduğu d“ş“ncesindedir. Yaşamı
anlamlı kılan bireylerin, kendilik değerlerine sahip çıkması,
nesne olmamak adına verdiği m“cadeleyi ve bu m“cadelenin
bilinçdışındaki gör“ng“s“ halindeki çalışmayı önceler. Ölmeden
ölmemek için insanın varoluş kaygılarını eyleme dön“şt“rme
zorunluluğuna dikkat çeker. Y“ksek değerlerin silinmeye çalı‐
şıldığı zaman ve mekânda aydınlık ve g“çl“ bir direnişin sesi
olan sanatkârın T“rk milletine armağan ettiği İstiklal Marşı,
milli bilincin kutsal söylemidir;T“rk milletinin tam bağımsız ve
bağlantısız bir millet ve devlet olarak var olma iradesinin top‐
lumsal sözleşme metnidir.
2. Söylem Düzeyi
Metinde söylem d“zeyi, sözdizim basamağındaki eylemle‐
ri ve bu eylemlerin eyleyenlerini kapsar. Eyleyen, bir sözcede
eylemin belirttiği oluşa etkin ya da edilgen biçimde katılan
varlık ya da nesne dir
Y“cel
:
.İnsan ya da nesne,
tekil ya da çoğul, somut ya da soyut olabilen eyleyen, kişi kav‐
ramından çok daha geniş kapsamlıdır; bağıntının temel öğele‐
rindendir. Eyleyenlerin rolleri birtakım anlamsal fig“rlerle veri‐
lir; bu fig“rler bir yapı içinde örg“tlenerek metni tek anlama
doğru yönlendirir.
Çanakkale, “zerinde yaşanan, tarih sayfalarına diriliş ve
direniş destanı olarak kaydedilen varolma m“cadelesinin canlı,
dinamik, gizil değerlerinin kutsadığı mekândır. Bu mekânın her
ayrıntısı, mekânsal ve zamansal çağrıları ile milletin öze dön“ş
olanaklarını işaret eder. Çanakkale Şehitlerine metninde bizi biz
yapan/ T“rk milletini millet yapan değerler sistemi bent ve
mısra .bent‐ mısra, .bent‐ mısra, . bent‐ mısra , top‐
lam 531sözc“k ile söze dön“ş“r. Eserdeki sözc“klerden
si
bir kez kullanılır ki bu da % . lik bir orana denk gelir. Bu
oran, sanatkârın metnini “zerine inşa ettiği dilin ve k“lt“rel
zeminin g“c“n“ gösterir. Aynı kökten farklı sözc“kler ile derin‐
70
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
leşen anlam katmanı, Mehmet Akif Ersoy un çok yönl“ ruh ve
d“ş“nce yapısının yansımasıdır.
Sözcük
sayısı(farklı)
Sözcük
kullanımsayısı
Oran%
.
.
.
.
.
.
.
.
.
.
Tablo‐1: Sözcük dağılımı
.
Tarihsel olanla y“zleşen her T“rk için Çanakkale Şehitleri
şiirindeki poetik atılım, geçmişi anlamlandırma, şimdi deki var‐
lığını kutsama ve geleceğe yönelme g“c“n“ içinde taşır. Şiirin
bağlamını şekillendiren sözc“klerin seçimi, eyleyenler grubu
“zerinden verilen m“cadelenin çatışma zemini işaret edici nite‐
liktedir. Sözc“klerin değerler dizisi/ paradigması, eyleyenler
d“zlemindeki gör“n“m ile açımlanır. Çanakkale Şehitleri şiirin‐
de şair ile Mehmetçik ve Avrupalı olarak nitelenen düşman g“ç‐
lerinden oluşan eyleyenler, y“zey yapıya birer oyuncu olarak
71
ÜLKÜ ELİUZ
dâhil olurlar. Eserde eyleyenler, birimler arasındaki bağıntıları
iletişim, isteyim ve edim olmak “zere “ç eylem ekseninde ger‐
çekleştirirler.
İletişim ekseni, gönderici‐nesne‐alıcı nın oluşturduğu ek‐
sendir; iletişim ekseninde göndericinin işlevi, özneyi alıcıya bir
şey iletmesi için harekete geçirmektir. Eserde eyleyenlerin ilk
oyuncusu/gönderici şair/Mehmet Akif Ersoy dur. O, İstiklal
Savaşının ifade ettiği anlam ve ruhu derinden kavrar. Alıcı ko‐
numundaki özelde Mehmetçik genelde ise t“m T“rk milleti‐
ne/biz e, milli ve ilahi değerler dizgesini ileterek uyanışa, dirili‐
şe ve doğuşa davet eder.
İLETİŞİM EKSENİ
Gönderici
Seslenen, Şair
Nesne
Alıcı
İman, Millet, Vatan, T“rk milleti,
Tevhid, Çanakkale, Mehmetçik
Şehitlik, R“ku, Ram,
Vahiy, Namus, İclal,
Makber, Tevhid, Ça‐
nakkale, Ruh, Mak‐
ber, Serhad
Biz,
Tablo‐2: İletişim Ekseni
İkinci eyleyen grubu olan/alıcı Mehmetçik, kendisini milli
ve dini kutsala adayarak imgesini açığa vuran
Kundera
:
, verilen varoluş m“cadelesinin etken değerleri olan
“lk“c“ tipler topluluğudur. Bu destanda Mehmetçik, kolektif
bilincin ve bilinçaltının kişi d“zeyindeki temsilcisi kolektif bi‐
lincin kişi d“zeyindeki temsilcisi şehitler olarak sunulur. Şehit‐
lik, öl“mden yaşama/ebediliğe geçişin ifadesidir. Milli ve İslami
yansıtıcı niteliği ile bu kavram, hiç değişmeyen, değişmeyecek
olan mutlak gerçeği yani öl“m“ aşmak demektir. Öl“m“n son
değil, sonsuzluk olduğu bu imlemede öl“m başlangıç, ye‐
72
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
ni lenmedir. Zira önemli olan yaşamak değil yaşanılacak bir
mekâna/vatana sahip olmaktır. Mehmetçik için vatan, y“ksek
bir cevher olan milletin varlığı ile varlık bulan evrensel bir un‐
surdur. İç dinamikleri ile bireylerin/toplumların milletleşmesi‐
nin, kendi oluşunun s“rekliliği vatan ile m“mk“nd“r. ‘Sen, ben,
biz, o’ zamirleri ve bu zamirleri içeren iyelik ekleri; toplam
tam sözc“k ve
iyelik eki aracılığıyla ile temsil edilir. Bireysel
ve milli varoluşun mekânı vatan için geçmiş‐şimdi‐gelecek d“z‐
leminde verilen m“cadele, ödenen bedellerin kutsaldaki karşılı‐
ğı vurgulanır. Sadece M“sl“man olanların ulaşabileceği bir mer‐
tebe olan şehit ve şehitlik merkezli bu yaklaşımda ölmek, biyo‐
lojik yokoluşun değil, yaşama, yaşamdan sonraki dirilişe dön“k
anlam katmanlarının karşılığıdır. Kutsal dizgenin mekân boyu‐
tundaki imi olan vatan için ölmek, beden olarak t“kenirken tin‐
sel anlamda dirilmektir.Şehadet kavramı merkezli olarak vata‐
nın önemi ve onun insanın maddi varlığından daha da değerli
olduğu Vatan sevgisi, imandandır hadis‐i şerifinin içeriği ile
ört“şen bakış açısından vurgulanır.
İsteyim ekseni, özne‐nesne eksenidir. Bu eksende özne
çeşitli engelleri aşarak nesneye ulaşmaya çalışır. Metnin öznesi
Mehmetçik, milli şuur, milli ruh, hilal/bayrak, tarih, serhat için
t“m engelleri aşar, m“cadele eder. Bu m“cadele özne ile nesne
arasındaki b“t“nc“l tamamlanmayı ve birbirinin varlığına bağlı
olmanın göstergesidir. Sıradan bir birey olmaktan Mehmetçik
olmaya dön“ş“m yani Mehmetçik olarak kimlik kazanma, uğru‐
na her şeyden vazgeçilen milli ve ilahi unsurlar ile şekillenir.
İSTEYİM EKSENİ
Özne
Mehmetçik
Nesne
Milli şuur, Milli ruh, (i‐
lal/bayrak, Vatan, Tarih, Serhad,
Özg“rl“k, İnanç
Tablo‐3: İsteyim ekseni
73
ÜLKÜ ELİUZ
Edim ekseni destekleyici‐özne‐engelleyici nin oluşturdu‐
ğu eksendir; burada özne isteyim den edim e geçer ve nesneye
ulaşmak için destekleyiciden bir yardım ya da yeti alır; ancak
engelleyici, özneye g“çl“kler çıkararak nesneye ulaşmasını en‐
geller. Mehmetçiği destekleyen inanç dizgesinin Rab, Peygam‐
ber, Salahaddin, Kılıç Arslan, Bedrin Arslanları karşısında
“ç“nc“ eyleyen grubu/engelleyici olarak ise Avrupalı maskesi
altında haksız bir vahşetin temsilcisi d“şmandır. Kimliği, geçmi‐
şi, değerleri olmayan d“şman, maddi/teknolojik g“c“ ile em‐
peryalist bir söm“rge mantığına hizmet eder.
EDİM EKSENİ
Destekleyici
Özne
Rab,
Peygamber, Mehmetçik biz
Salahaddin,
Kılıç
Arslan,
Bedrin
Arslanları,
İnanç,
Vahiy, Ruh, Makber
Engelleyici
D“şman,
Kim/kimi, Medeni‐
yet, Avrupalı
Tablo‐4: Edim ekseni
Şehitlerin çatışma içinde olduğu karşı g“ç grubu olan asil
gör“n“ml“, yirminci asrın hâkimi gör“n“mdeki Avrupalıya
karşı verilen m“cadele birçok milletten oluşan bir topluluğa
karşıdır.İlk bentte yani
mısrada “Avrupalı, kesif, yırtıcı, his
yoksulu, sırtlan kümesi, mahbe, kafes, kum gibi, mahşer, yamyam,
bela, tauna, rezil istila, hayasız, kapalı, vahşet, Eski Dünya, Yeni
Dünya, bütün akvam‐ı beşer, mahşer, yedi iklim, Ostralya, Kana‐
da, çehreler, lisanlar, deriler, kimi, Hindü, yamyam, bela, istila,
yirminci asır, mahlük–i asil, sefil, maske, afet, yırtıcı, his yoksulu,
sırtlan kümesi, mahpe, medeniyyet, kahbe, hakikat, yüzsüz,
mel’un, tahrib, müdhiş, harab vb.” ifadeleri ile medeniyet maske‐
si altında yok etmeyi d“stur edinen bu g“c“n asıl y“z“ netleşti‐
rilir. (er t“rl“ olumsuzluğun ses, gör“nt“, içerik olarak adı olan
“kahpe, yüzsüz medeniyet”, işgali gerçekleştirenlerin sahip ol‐
74
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
dukları maddi, teknolojik g“çleri sıfatıdır. Karadan ve denizden
teknolojik “st“nl“k ile kuşatılan vatan topraklarında maddi
olanın ruhsal/manevi olan ile yenilmesi, milli ve manevi değer‐
ler dizgesinin birleşmesidir, d“şman ne kadar g“çl“, ne kadar
modern silahlarla donanmış olursa olsun T“rk milleti, köle ve
söm“rge olmamak için sonuna kadar direnecektir.
3. Anlam Düzeyi
T“rkl“k ağacının köklerindeki var olma m“cadelesinin
yenilendiği ve T“rk‐İslam Ruhu nun oluşum öyk“s“ne döng“sel
olarak dâhil olan Çanakkale Şehitlerine şiiri, T“rk anlayışının ve
T“rk duyuşunun döng“sel nitelik kazanarak evrensel simge
değer haline dön“ş“r. T“rk toplumunun zihin haritalarından
olan Çanakkale Savaşı nın “lk“sel bir sembole dön“şt“ğ“ me‐
tinde tarihi, mitolojik ve dini k“lt“r kodları, T“rk ruhu ile birle‐
şir.
Kolektif ruhun varlık sınırlarının sonsuzluğunda şehitlik
ile derinlik kazanan imge hazinesi Bachelard
:
Ça‐
nakkale, T“rk milletinin kaotik/yalıtık boşluklarda yitmesini
engelleyecek kurtarıcı sığınağa, yeni den doğuşu sağlayacak bir
değere dön“ş“r. Eserin başlığındaki yönelme ‐e hali ile başla‐
yan kutsal göstergeler dizgesinin muhatabı olan Çanakkale Şe‐
hitleri, T“rk tarihini, T“rk k“lt“r“n“, T“rk medeniyetini şekil‐
lendiren anlam aktarıcı öğe niteliğindedir. Artık ne Çanakkale
herhangi bir mekândır, ne şehit sadece öl“, ne de şehitlik öl“m‐
d“r.
Çanakkale Şehitlerine şiirinde kutsal değerler, dramatik
aksiyonun sağlanmasında “lk“ değerleri temsil ederler. (er
“lk“ değerin bir karşı değeri vardır; edebi eser iki farklı ve zıt
değerin/g“c“n çatışması, s“rekli y“zleşmesidir. Eserde milli
değerler dizgesinin kavramları ve simgeleri “lk“leşir. Destani
özellik taşıyan, kahramanlık duygusu ile donatılmış olan Meh‐
metçik milli k“lt“r kodlarının yaşatıcı, ayırt edici nitelikleri,
öze/merkeze dön“ş“n metin d“zeyinde aktarımına hizmet
eder.
75
ÜLKÜ ELİUZ
Y“zeysel d“zeydeki eyleyenler, dön“ş“mler, izlenceler,
fig“rler ve izleksel roller saptandıktan sonra derin d“zeydeki
anlamsal‐mantıksal yapıyı çöz“mlenmelidir. Göstergebilimsel
çöz“mleme, derin d“zeyde anlamlamayı yöneten mantığı ve
anlamı d“zenleyen karşıt çiftleri bulmayı hedefler. Eserdeki
karşıt çiftlerin kavram ve simge d“zlemindeki gör“n“m“ KORA
Şemasında Korkmaz
:
şu şekildedir:
Kavram
Düzlemi
ÜLKÜ DEĞER
ARA DEĞER
KARŞI DEĞER
Özg“rl“k, Kendi
olmak, Değerler
bağlılık, İnanç
Savaş
Esaret, Ötekileşme,
Değersizlik, İnanç‐
sızlık
Sen, Ben, Biz,
Şehit,
İman,
Tevhid,
Rab,
R“ku
Simge
Düzlemi
Ram, Peygam‐
ber, Vahiy, T“r‐
bedar, Namus,
(ilal,
Salahaddin, Kılıç
Arslan,
Bedir,
Çanakkale, Ruh,
İclal,
Makber,
Salib, Serhad
O, Bu, Ordu,
Kuvvet, Öl“/m,
Mahşer,
Do‐
nanma, Mermi,
Top/g“lle, Zırh,
Tabya, T“fek,
Tufan,
Siper,
Nefer, Mevki,
Öl“m,
Öl“,
Kafa, Göz, Göv‐
de, Bacak, Kol,
Çene, Parmak,
El, Ayak
Kimi/kimler, M“lk,
M“stahkem, Eski
d“nya, Yeni d“nya,
Ostralya, Kanada,
(indu,
Beşer,
Yamyam, Kahbe,
Medeniyyet, Sırt‐
lan,
Yırtıcı,
Namerd,
Sefil,
Rezil, Tehdit, Ce‐
hennem, Yakmak,
(aya, M“dhiş tipi,
Lağam,
Enkaz‐ı
beşer, Vahşet, Ka‐
fes, İstila, P“sk“r‐
mek, Savlet, Parça‐
lamak, Saika, Yıldı‐
rım, Zelzele, Tipi,
Yangın,
Tahrip,
Ecram, Şimşek
Tablo‐5: Dramatik Aksiyonu Sağlayan Değerlerin Ça‐
tışma Zemini
Eser, bir soru ile başlar. Bu soru, hem verilen m“cadele
karşısındaki g“çl“ tavrı hem de bu diriliş öyk“s“n“n eşsiz ol‐
duğunu vurgulamak içindir. İlk bentte yani
mısrada Çanak‐
76
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
kale savaşı değil de Boğaz harbi nitelenmesinin kullanılması,
tarihe Boğazlar meselesi olarak kaydedilen bu m“cadelenin jeo‐
stratejik göndergeleri ve M“sl“manlık‐(ıristiyanlık savaşı ola‐
rak algılanmasındandır. Savaşın hem siyasi yön“n“ hem de ve‐
rilen m“cadelenin mecazi d“zlemde araf niteliğinde olması da
söyleme taşınarak vurgu derinleştirilir:
“Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi.
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya
Ne hayasızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde‐gösterdiği vahşetle ‘bu bir Avrupalı’
Dedirir‐Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yahud kafesi!
Eski Dünya, yeni Dünya, bütün akvam‐ı beşer,
Kaynıyor kum gibi, mahşer mi, hakikak mahşer.
Yedi iklimi cihanın duruyor karşında,
Ostralya’yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sade bir hadise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindü, kimi yamyam, kimi bilmem ne bela…
Hani,tauna da züldür bu rezil istila!”
Savaş ortamında verilen m“cadelenin mahşer olarak ifade
edilişi, yaşananların yokoluştan varoluşa geçiş derecesini göste‐
rir. Sayısı belirsiz ordu ve donanma ile kuşatılan Çanakkale,
Avrupalı ve kendini Avrupalı olarak gören vahşi bir tehdit ile
karşı karşıya kalan ufacık bir kara parçasıdır. Farklı diller, farklı
renkler, farklı ırklar ile savaşan T“rk milletinin “lk“c“ tipi
Mehmetçik, fiziksel bakımdan k“ç“k olan bu kara parçasında
yedi iklimin vahşetine aylarca maruz kalır:
“Ah o yirminci asır yok mu, o mahlük –i asil,
Ne kadar gözdesi mevcud ise hakkıyle, sefil,
Kustu Mehmedciğin aylarca durup karşısına;
Döktü karnındaki esrarı hayasızcasına.
Maske yırtılmasa hala bize afetti o yüz…
77
ÜLKÜ ELİUZ
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki tahribe müvekkel esbab,
Öyle müthiş ki: Eder her biri bir mülkü haram.”
D“şman ne kadar g“çl“, ne kadar modern silahlarla do‐
nanmış olursa olsun T“rk milleti, sonuna kadar köle ve söm“r‐
ge olmamak için imanıyla direnir. Dinini, dilini, k“lt“r“n“, b“‐
t“n milli varlığını özg“rce yaşayabileceği tam bağımsız ve bağ‐
lantısız h“r bir T“rk vatanı ve devleti onun başlıca hedefidir.
Buna engel olmak isteyenlerin sonu h“sran olur.
T“rk milletinin varlık alanlarından olan Çanakkale, sade‐
ce parça değil vatanın kendisidir. Bireyin ve milletin kendi miti‐
nin, öz“n“ oluşturan bu kutlu mekân, soylu amaç ve isteklerin,
y“ksek idealist normların, benimsenmiş kıymet h“k“mlerinin
içselleşmesidir.
mısradan oluşan ikinci bentte, Çanakkale
Savaşı nın cepheden gör“n“ş“ tasvir edilir. B“t“n yok edici
unsurların toplandığı cehenneme dön“şen bu savaş ortamında
fiziksel yokluk ile biyolojik parçalanış birleşir. İnsanlıktan çıkan,
teknolojik/nesnel g“c“n sembol“ olan d“şman, ses, gör“nt“,
davranış ile tedirgin eder; ancak korkutamaz:
Öteden saikalar parçalıyor afakı;
Beriden zelzeleler kaldırıyor a makı;
Bomba şimşekleri beyninden inip her siperin;
Sön“yor göğs“n“n “st“nde o arslan neferin.
Yerin altında cehennem gibi binlerce lağam,
Atılan her lağamın yaktığı: Y“zlerce adam.
Öl“m indirmede gökler, öl“ p“sk“rmede yer;
O ne m“dhiş tipidir: Savrulur enkaz–ı beşer…
G“ven duygusu ile umudun öncelendiği bu bentte, kara‐
dan ve denizden kuşatılan vatan topraklarında maddi olanı ma‐
nevi olan ile yenilir. Bu g“ven ve umudun kaynağı milli ve ma‐
nevi değerler dizgesidir; İstiklal aşkı, vatan sevgisi ve iman ile
m“cadele etmedir. Tek dişi kalmış olarak nitelenen medeniyetle
ise, işgali gerçekleştirenlerin sahip oldukları maddi, teknolojik
g“çler vurgulanır. Dede Korkut Kitabı nda . hikâyede de ben‐
zer bir ruh hali ve bakış açısı vardır. (“ner atın değil erindir
78
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
Ergin
:
ifadesinde de alet, silah ya da araç değil, ira‐
denin, imanın belirleyici olduğuna işaret edilir:
“Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Boşanır sırtlara vadilere, sağnak sağnak.
Saçıyor zırha bürünmüş de o namerd eller,
Yıldırım yaylımı tufanlar, alevden seller.
Veriyor yangını durmuş da açık sinelere,
Sürü halinde gezerken sayısız teyyare.
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından;
Alınır kal’a mı göğsündeki kat kat iman?
Hangi kuvvet onu, haşa, edecek kahrına ram?
Çünkü te’sis–i İlahi o metin istihkam.”
Geçmişin zaman ve mekân bağlamında kutsandığı Çanak‐
kale Şehitleri destanı, şimdi de kökl“ anlamlar dizgesi kurma,
tarih, mit medeniyet, k“lt“r, inanç aktarımı ile yeni den dirilişi
m“mk“n kılar.
mısradan oluşan . bentte Çanakkale, sıradan
değil kutsi bir anı evi Bachelard
:
kimliği kazanır;
milleti var eden içtenlik değerlerinin ve içsel dön“ş“m dinamik‐
lerinin göstergesi olur. Bu kutsal göstergeler dizgesi mekân ile
özdeşleşen şehitlik, atalarının sesini, g“c“n“, varoluş m“cadele‐
sini, özg“rl“k atılımlarını öd“nçleme işlevi ile bireye tarihselli‐
ğini kavrama imkânı sunar. Toprağın vatanın ve toprağa dön“‐
şerek milletleşenlerin merkeze yerleştiği bu d“şlem mekânı,
anlam “retici ve kendilik değerlerinin somut gör“ng“s“d“r:
“Sarılır, indirilir mevki‐i müstahkemler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’‐i beşer;
Bu göğüslerse Huda’nın ebedi serhaddi;
O benim sun’‐i bedi’im, onu çiğnetme dedi.
Asım’ın nesli… diyordum ya… nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi namusunu, çiğnetmeyecek.
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O, rükü olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Vurulup tertemiz alnından, uzanmış yatıyor,
79
ÜLKÜ ELİUZ
Bir hilal uğruna, ya Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş asker!
Gökten ecdat inerek öpse o pak alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor tevhidi…
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi”
Bayrak, kutsal ve koruyucu ruhun imgesidir. Bayrağa ge‐
len her t“rl“, bu koruyucu niteliğin yok olması ve varoluşsal
açılımlar ile millet arasına engeller girmesi demektir. Ayın bat‐
ma aşamasındaki hali olan“hilal”, İslam ın, Allah ın, Allah ile
işaret edilen değerler dizgesinin sembol“ niteliğinde kullanılır.
Allah ve hilal sözc“kleri aynı harflerden oluşmasına ilaveten
bayrağın bir parçası olan hilal, parça söylenerek b“t“n“n kast
edilmesi yoluyla T“rk milli varlığının batmak “zere olduğu dö‐
nemi yansıtır. Böylesi bir s“reçte dök“len kanlar da boşa akmış
olacaktır ki, hâlbuki kolektif ile kutsal buluşmalıdır; ancak o
zaman, m“cadele anlam kazanacaktır:
“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvara da yetmez o kitap…
Seni ancak edebiyyetler eder istiab.
Bu taşındır diyerek Ka’be’yi diksem başına;
Ruhumun vahyini duysam da geçirsem taşına;
Sonra gök kubbeyi alsam da, rida namıyla,
Kanayan lahdine çeksem bütün ecramıyle ;
Ebr‐i nisanı açık türbene çatsam da tavan,
Yedi kandilli Süreyya ‘yı uzatsam oradan;
Sen bu avizenin altında, bürünmüş kanına,
Uzanırken, gece mehtabı getirsem yanına,
Türbedarın gibi ta fecre kadar bekletsem;
Gündüzün fecr ile avizeni lebriz etsem;
Tüllenen mağribi, akşamları sarsam yarana…
Yine bir şey yapabildim diyemem hatırana.”
Kolektif ruhun sindiği/içselleştiği milli evin simgesi Ça‐
nakkale, insan‐toprak‐vatan kavramlarının içsel bağdaşım ve
etkileşiminin yansıtıcısı olarak kutsal değerleri g“vence altına
80
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
alma işlevine sahiptir. Bireysel çöz“mlemeyi, ötekileşmeyi en‐
geller; milli b“t“nleşmeyi sağlayarak milletin varlık g“vencesi
olur. Milli yaşamın b“t“nc“l değerlerini taşıyan ve yansıtan bu
özdeşim mekânı, toprağa/vatana bağlı milliyetçilik fikrinin de
imidir. İçselin dışsalla kurduğu gizil ve kutsal öğelerin ilişki
ağında mekân kimliğe, kimlik mekâna dön“ş“r. Vatan, y“ksek
bir cevher olan milletin varlığı ile varlık bulan evrensel bir un‐
surdur. İç dinamikleri ile bireylerin/toplumların milletleşmesi‐
nin, kendi oluşunun s“rekliliği vatan ile m“mk“nd“r. Vatan
toprakları için şehit olanlar, her karış topraktadır ve vatanın
kutsallığının da göstergesidir:
“Sen ki, son ehl‐i salibin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultanı Salahaddin’i,
Kılıç Arslan gibi iclaline ettin hayran…
Sen ki, İslam’ı kuşatmış , boğuyorken hüsran,
O demir çemberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecramı adın;
Sen ki, a’ sara gömülsen taşacaksın…
Heyhat, Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihat…
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana ağuşunu açmış duruyor Peygamber.”
Şehitlik, öl“mden yaşama/ebediliğe geçişin ifadesidir. Şe‐
hit olmak vatan ve din için m“cadele ederken ölmektir ve sade‐
ce M“sl“man olanların erişebileceği kutsal bir mertebedir. Milli
ve İslami yansıtıcı niteliği ile bu kavram mutlak gerçeği yani
öl“m“ aşmak demektir. Öl“m“n son değil, sonsuzluk olduğu bu
imlemede öl“m başlangıç, yenilenmedir. Zira önemli olan ya‐
şamak değil yaşanılacak bir mekâna/vatana sahip olmaktır.
Dolayısıyla böylesine değerli olan vatan topraklarından vaz‐
geçmek imkânsızdır. Bunun maddi her hangi bir karşılığı yok‐
tur. Vatan sevgisi, imandandır söz“n“n içeriği ile ört“şen bu
bakış açısında, şehadet kavramı merkezli olarak vatanın değeri
ve onun insanın maddi varlığından daha da değerli olduğu vur‐
gulanır. Din ve dine ait değerler dizgesinin, yaşanabilmesi vatan
topraklarında h“r ve bağımsız olmak ile m“mk“nd“r. Esaret ya
81
ÜLKÜ ELİUZ
da söm“rge altında iken millet milli, manevi, dini hiçbir öznel
varoluş atılımlarını gerçekleştiremez. Kendine, değerlerine,
inancına yabancılaşır/yabancılaştırılır.
Sonuç: Göstergelerden Oluşan Milli Tarih
Mehmet Akif Ersoy, kolektif biyografyamızı hatıralar ve
hareketlerden oluşan somut hamurda yeni den yoğurur. Ruh
ufuklarının sınırsızlığında, birey ve toplum d“zleminde var oluş
gör“n“mlerini yansıtır. M“sl“man T“rk insanının acılarını, sı‐
kıntılarını, yaşam m“cadelesini kendi varlığında deneyimleyen
sanatkâr, milletinin içinde bulunduğu travmatik kırılma anında
sağduyulu bir ses olarak kaosu insan ile aşmaya çalışır. Onun
eserlerinin ana matrisi, bireyin şey ler d“nyasından kurtularak
kendilik dön“ş“m“n“ gerçekleştirmesidir. Bireysel ve toplum‐
sal çöz“lmeyi engellemeyi hedefleyen sanatkâr, her mısrada
kendine dön“ş çağrısı yapar; kolektifin ve kutsalın bağıntısında
öze dön“ş olanaklarını sıralar.
Milletin y“ksek karakterini, millet egemenliğinin sarsıl‐
maz ve böl“nmez bir inançla perçinleştiğini y“reğinde hisseden
Mehmet Akif Ersoy, Çanakkale Şehitleri ve İstiklal Marşı ile
T“rk milletini ve onun şanlı tarihini öl“ms“zleştirir. Çanakkale
Şehitleri, manzumesi, diğer şairlerce konuyla ilgili hen“z tek
mısra yazılmamışken kaleme alınır. Söz destana, destan kendi‐
sini terenn“m edene kenetlenir. Bu şiiri kâğıda heyecanını dö‐
ken Mehmet Akif ile toprağa kanını toprağa dökenler birleşerek
yazar.
Y“ksek değerlerin silinmeye çalışıldığı bir zaman ve me‐
kânda aydınlık ve g“çl“ direnişin sesi olan Mehmet Akif Ersoy,
“lk“leşmiş bir öznenin sesi olan çağrılarıyla, kendi ve milleti
adına sınırlanmışlığı ve öl“ml“l“ğ“ aşmak hedefindedir. Rehbe‐
ri, İslam dini ve M“sl“manlık öğretileri olan metin, T“rk mille‐
ti'nin milli varlığını, dinini, vatanını d“şman ne kadar g“çl“
olursa olsun koruma; esir, köle ve söm“rge olmamak için dire‐
niş, başkaldırı ve yeni den doğuş öyk“s“d“r.
82
KUTSAL GÖSTERGELER DİZGESİ: ÇANAKKALE ŞEHİTLERİNE
KAYNAKÇA
Bachelard, Gaston
. Mekanın Poetikası Çev. Aykut
Derman . İstanbul: Kesit Yayıncılık.
Barthes, Roland
. Göstergebilimsel Serüven. İstan‐
bul: Yapı Kredi Yayınları.
Eliuz, Ülk“
. Dede Korkut (ikayelerinde Tipler .
Uluslararası Dede Korkut Bilgi Şöleni
‐ Ekim
Anka‐
ra . Ankara: Atat“rk K“lt“r Merkezi Yayınları. s.
‐
.
Ergin, Muharrem
, Dede Korkut Kitabı I. Ankara:
Tdk Yayınları.
Korkmaz, Ramazan
. Aytmatov Anlatılarında Öteki‐
leşme Sorunu ve Dönüş İzlekleri. Ankara: T“rksoy Yayınları.
Korkmaz, Ramazan.
. Romanda Dramatik Aksiyo‐
nu Sağlayan Değerlerin Gör“nt“ Seviyeleri Üzerine Bazı Öneri‐
ler , Scholarly Depth and Acuracy‐Lars Johanson Armağanı. (Yay.
(az. Nurettin Demir, Fikret Turan . Ankara: Grafiker Yayınları.
s.
‐
.
Kundera, Milan
. Roman Sanatı Çev. İsmail
Yerguz . İstanbul: Afa Yayınları.
Rifat, Mehmet
Yayınları.
. Göstergebilimin Abc’si. İstanbul: Say
Vardar vd. Berke
. Açıklamalı Dilbilim Terimleri
Sözlüğü. İstanbul: ABC Yayınları.
Y“cel, Tahsin
. Yapısalcılık. İstanbul: Can Yayınları.
83
ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR
ÂKİF İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR
“Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem;
Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bîzârım!”
Mehmet Âkif
Ayfer Yılmaz
ÖZET
Şiirlerinde topluma mesaj vermeyi amaç edinen Mehmet
Âkif'in şiirleri, değişik açılardan ele alınmaya da m“sait birer
yapı arz eder. Bilhassa tarihî ve sosyolojik araştırmalar açısın‐
dan sadece birer sanat eseri olmanın ötesinde, yaşadığı dönemi
anlamamıza da imkân tanır. İçinde yaşadığı tolumun çeşitli
katmanlarına tanıklık eden şair, görd“klerini açık y“reklilikle
ve bir sanatçı duyarlılığı ile şiirlerine konu eder. Bu çerçevede
dile ele aldığı konulardan biri de toplumun en önemli ve özen
gösterilmesi gereken “yeleri olan çocuklardır. Bu çalışmamızda
Âkif in şiirlerinde çocukların gerek aile içinde gerekse toplumda
nasıl konumlandırıldıkları ile bu noktadaki yanlışlıklarla şairin
eleştirel bakışını değerlendirdik.
lık.
Anahtar Kelimeler: Çocuklar, aile, yoksulluk, eğitim, sağ‐
CHILDREN IN MEHMET ÂKİF’S POETRY
ABSTRACT
Mehmet Âkif's aim is to give a message to society in his
poetry poems will also supply a suitable structure to be
addressed from different angles. Especially in terms of
historical and sociological research is more than just a work of
Doç. Dr., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fak“ltesi, T“rk Dili ve Edebiyatı Bö‐
l“m“, Öğretim Üyesi. ayilmaz@gazi.edu.tr
85
AYFER YILMAZ
art, it is allowing us to understand his time. poet witnessed
various layers of my toluene in which he lived, they would see
the subject of poetry and the frankness sensitivity of an artist.
One of the issues discussed in this framework that the language
is the children who are the most important members of society
and should exercise due diligence. (ow do we evaluate the
critical gaze of the poet by mistake at that point they are
positioned in this study, both inside families of children in need
Âkif poetry society.
Keywords: children, family, poverty, education, health.
Toplumun en önemli birimlerinden olan aile, anne, baba
ve çocuklardan oluşur. Neslin devamı açısından özellikle T“rk
toplumunda çocuğun değeri inkâr edilemez. Bir çocuğun sağlıklı
bir birey olarak topluma kazandırılması için, öncelikle aile için‐
de gerekli sevgiyi, bakımı, eğitimi ve terbiyeyi almış olması ge‐
rekir. Ç“nk“ çocuklar bir toplumun geleceği, umududur. (em
içinden çıktıkları ailenin, hem de içinde yetiştikleri toplumun
aynası olan çocuklar, bir “lkenin istikbalinin sahibidirler. Mus‐
tafa Kemal Atat“rk, Mart
tarihli söylevinde; “Öğrenci her
ne yaşta olurla olsun onlara geleceğin büyükleri gözüyle bakılma‐
lı ve öyle muamele edilmelidir” diyerek, çocuğa verdiği değeri
belirtmiştir.
Öncelikle aileden aldığı eğitim, terbiye ve k“lt“r, sonra‐
sında okulda öğretmenleri tarafından yönlendirilen ve şekille‐
nen kişiliği, sonrasında söz sahibi bireyler olacak çocukların
tavrını ve tarzını belirleyecektir.
Çocukların eğitimi konusuna önem veren Âkif, bir yazı‐
sında şunları ifade etmiştir:
Bizim adam olabilmemiz için çocuklarımız okutmaktan,
icab‐ı asra göre terbiye etmekten başka çare olmıyacağını
anlamıyan ya hiç yoktur, ya pek azdır. Kendimiz ister okumuş,
86
http://yetmisaltili.blogcu.com/ataturk‐un‐cocuklar‐ile‐ilgili‐
sozleri/
. .
.
ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR
ister okumamış, ister iyi bir terbiye görm“ş, ister görmemiş
olalım, artık maziye karışmış sayılacağımız için, bug“n d“ş“ne‐
ceğimiz bir şey varsa o da istikbaldir, evlatlarımızdır.
Çocuklarımıza kendi terbiyemizi vermiye kalkışırsak ci‐
nayet işlemiş oluruz. (ikmeti doğrudan doğruya Peygam‐
ber den alan cenab‐ı Ali diyor ki: Ciğerparelerinize yalnız kendi
terbiyenizi giydirmiye çalışmayınız. İyice hatırınızda olsun ki
onlar sizin yaşamakta olduğunuz zamandan başka bir zaman
için yaratılmışlardır. Kabaklı,
:
.
T“rk aile yapısında da çok sevilmesinin yanında çocuğun
eğitimi ve terbiyesi de göz ardı edilmez. Bu konuda bir T“rk
atasöz“; Azizim aziz olsun, terbiyesi daha aziz olsun.” demekte‐
dir.
eder:
Âkif, edebiyatın gayesi hakkındaki fikirlerini şöyle ifade
. Biz edebiyattan ahlâkî, içtimaî bir faide bekleriz. Bizim
içtihadımıza göre, edepsizlik başladığı yerde edebiyat biter.
. Bizim için halka söyleyecek eserler lâzımdı. Altı y“z bu
kadar senedenberi yalnız havassı d“ş“ne d“ş“ne avam olmuş
gitmişiz.
. Sade yazmak, bizim için asıldır. Ne zaman bu asıldan
ayrı d“şm“şsek mutlaka muztar kalmışız. Y“cebaş,
: s. ‐
.
Eserlerini bu anlayışla kaleme alan sanatçının yazdıkları
doğal olarak, topluma birer mesaj, ayna, kendilerini sorgulama‐
ları için birer soru/mesele şeklindedir. İçinde “çeşitli görüşlerin
tartışıldığı felsefî bir diyaloğa, bir fikir işçiliğine, çeşitli görüşlerin
tebliğ edildiği bir vaaz….” Taşdelen,
:
‐
niteliğini
taşıyan Safahat, muhtevası açısından memleketin içinde bulun‐
duğu olumsuz şartlara nasıl gelindiğini anlatan tarihî belge gibi
de yorumlanmaya m“saittir.
Bu çalışmamızda İstiklâl Marşı nı T“rk milletine armağan
eden b“y“k T“rk şairi Mehmet Âkif in şiirlerinde çocuk konu‐
87
AYFER YILMAZ
su “zerinde duracağız. Öncelikle belirtmemiz gerekir ki Âkif, iyi
bir aile içinde, bilgili ve âlim bir babanın terbiyesiyle yetişmiş‐
tir. Dolayısıyla sağlam bir kişilik geliştirmiştir. Gerek yetiştiği
çevrede, gerekse çeşitli vesilelerle gittiği yerlerde görd“ğ“
manzaralara karşı duyarsız kalamayarak yaptığı eleştiriler ve
tespitler arasında çocuk konusuna da değinmiştir. Toplumda
özen gösterilmesi, korunması, kollanması gereken insanlar ara‐
sında çocukları da zikreden Âkif, Köse İmam da şöyle demekte‐
dir:
Ne kadınlar, ne sefalet doğuranlar gör“r“z;
İşte binlerce çocuk, hem baba sağ, hem öks“z!
Üç sınıf halka içim parçalanır, hem ne kadar!
İhtiyarlar, karılar, bir de k“ç“kler; bunlar
Merhamet görmeli, y“z görmeli insanlardan;
Yoksa insanlığı bilmem nasıl anlar insan?
Safahat, s.
İsmet (anım la evliliğinden “ç“ kız, ikisi erkek olmak
“zere beş çocuğu olan Âkif, vefat eden arkadaşı (asan Tahsin
Bey in kızı (atice S“heyla (anım ı da manevî evlat kabul eder.
Çocuklarından
ayırmadığı
S“heyla
(anım,
önce
Dâr“lmuallimât ı, ardından Da“lf“nun u bitirir ve Balıkesir me‐
busu (ayrettin Bey le evlenir. Şairin bu davranışı dahi başlı
başına çocuklara verdiği ehemmiyet yanında, kız çocuklarının
eğitimi konusuna gösterdiği hassasiyeti de ortaya koymaktadır
Yıldırım,
:
.
1. Âkif’in Kendi Hayatından İzler Taşıyan Şiirler
Fatih Camii
Eserde, Âkif in çocukluğunda babasıyla birlikte gittikleri
camide yaşananlar anlatılmaktadır. Sekiz yaşındadır. Babası
onu ve kardeşini alıp camiye göt“r“r. Ama uslu durmaları şartı‐
nı da ilave eder. Otuz sene önceki bu hatırada babasının elli beş
88
Alıntılar Safahat, Sekizinci Basım, Eseri Tertip Eden: Ömer Rıza Doğrul,
İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İstanbul
tarihli baskıya aittir.
ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR
yaşlarında, g“çl“, kuvvetli bir adam olduğunu ve onun yanında
başındaki fesinin p“sk“l“ kopmuş bir çocuğun hayali aklına
gelir. Sanatçı, o g“nlerde duyduğu huzuru özlemle yâd etmek‐
tedir.
Selma
Öl“m teması “zerine yazılan Selma adlı şiirde dört yaşın‐
da iken ölen yeğenin hastalığı ve öl“m“ tasvir edilir. Şair, çocu‐
ğun durumunun ağırlaştığı haberi “zerine eve gider. Çocuğun
annesi oldukça korkmuş ve çaresizdir. Anneyi sakinleştirmenin
bir yolu yoktur. Daha önce dört kez daha kayıplar vermiş anne‐
nin artık dayanacak g“c“ kalmamıştır. Şair, Senin bu yaptığın
Allah’a karşı isyandır/ Asıl, felâkete sabreyleyenler insandır…”
s.
sözleriyle anneyi teselli vermek için konuşurken, çocu‐
ğun öld“ğ“ anlaşılır.
Bebek Yahut Hakk‐ı Karar
Şairin kızları Cemile ve Feride nin bir bebek y“z“nden
tartışmaları konu edilir. Feride beş, Cemile yedi yaşındadır.
Babaları onlara birer oyuncak bebek verir. Ancak k“ç“k olan
Feride, çok geçmeden oyuncağını kırar. Ablasının bebeğini ister.
Cemile vermek istemese de babasını kıramayarak verir. Ancak
geri vermemek için de elinden geleni yapar, her seferinde oyu‐
nu biraz daha uzatır. Sonunda bebeği geri almak isterken, Be‐
beğimi ver! der. Şair Meğer hukuk da bilirmiş bakın şu saygısı‐
za!... s.
sözleriyle durumu özetler. Ablasının bebeğine
sahip çıkmaya kalkması, onun hak, hukuk tanımayan, açıkgöz
bir çocuk olduğunu göstermiştir.
2. Toplumsal Tespit Açısından Âkif’te Çocuklar
a. Yoksulluk Temelli Yaşanan Acılara Değinilen Şiirler
Hasta
(asta adlı şiirde, çocukların sağlığı ve emniyetinde so‐
rumlu olan devletin bu sorumluluğunu yerine getirmeyişini
eleştirilir. Şiirde yatılı okulda okuyan bir öğrencinin ilerleyen
hastalığının son aşamasını anlatırken, bir yandan hastalık bir
yandan da yoksulluğun ve kimsesizliğin acı tablosu karşımıza
89
AYFER YILMAZ
çıkar. Olay (alkalı Ziraat Mektebi nde yaşanmıştır. Mektepteki
öğrencilerden biri ağır bir hastalığa yakalanmıştır. Son kez mu‐
ayene olmak “zere doktorun odasına girdiğinde hastalığının
ağırlığı y“z“nden belli olur. Rengi kaçmış, gözleri çökm“ş, el‐
macık kemikleri çıkmıştır. Damarları gör“nmektedir. Dudakları
morarmıştır ve adeta kemik k“lçesi gibidir. Doktor hastayı
“mitsizliğe d“ş“rmemek için muayene eder. Kurtulma “midi
olmayan hastanın tebdil‐i hava için dahi gidecek hali kalmamış‐
tır. Üç beş g“nl“k ömr“ vardır ancak. Okul m“d“r“, çocuğu
okuldan göndermek taraftarıdır. Ancak çocuğun kimsesiz oldu‐
ğu için gidecek yeri de yoktur ve acı bir isyan dök“l“r dilinden:
“‐ Şimdi tebdil‐i hava var mı benim istediğim?
Bırakın halime artık beni, rahat öleyim!
Üç buçuk yıl bana katlandı bu mektep, üç gün
Daha katlansa kıyamet mi kopar? Hem ne içün
Beni yıllarca barındırmış olan bu yerden,
“Öleceksin!” diye koğmak? Bu koğulmaktır. Ben,
Kimsesiz bir çocuğum, nerde gider yer bulurum?
Etmeyin, sonra sokaklarda perişan olurum!
Anam ölmüş, babamın bilmiyorum hiç yüzünü;
Kardeşim var, o da lâkin bana dikmiş gözünü:
Sanki âtideki mevhum refahım giderek,
Onu çalkandığı hüsranlar içinden çekecek!
Kardeşim, kurduğun âmali devirmekte ölüm;
Beni göm hufre‐i nisyana11, ben artık öldüm!
Hangi derdim için ağlıyayım, bilmiyorum.
Döktüğüm yaşları çok görmeyiniz: Mağdurum!
O kadar sa’y‐i beliğin12 bu sefalet mi sonu?
Biri evvelce eğer söylemiş olsaydı bunu,
Çalışıp ömrümü çılgınca hebâ etmezdim,
Ben bu müstakbele mâzimi feda etmezdim!
Koğuyorlar beni bir sâil‐i âvâre13 gibi!” s. ‐ .
90
(ufre‐i nisyan: Unutma çukuru.
Say‐i beliğ: canlı ve kuvvetli çalışma.
Sâil‐i âvâre: Âvâre dilenci.
ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR
Sözleriyle durumunu tasvir eden çocuk, t“m direnme ça‐
basına rağmen, son sınıftan iki arkadaşının kolunda bir arabaya
bindirilir. Ölecek bir döşek bulma “midiyle yola çıkar.
Şiirde, devletin hastalanan bir çocuk için göstermiş oldu‐
ğu tavır “z“c“d“r. (asta ve kimsesiz bir çocuğun tedavisi gecik‐
tiği gibi, son g“nlerini yaşadığı bilindiği halde sokağa
terkedilmesi, yetkililerin vatandaşlar karşısındaki sorumlulu‐
ğunu yerine getiremediğinin delili olarak karşımıza çıkar. Âkif
burada hasta çocuk aracılığıyla toplumsal bir eleştiri yapmak‐
tadır.
Küfe
Âkif in çocukları konu edinen bir başka şiiridir. Şiirde ge‐
çim derdi içindeki bir çocuğun içinde bulunduğu ruh hali, ye‐
tim çocuklar , yoksulluk , çocukların okutulması , çocukların
çalışmak zorunda kalması Sağlık,
:
. gibi fikirler
etrafında şekillenir. İstanbul un kenar semtlerinden birinde, on
“ç yaşında kadar gör“nen bir çocuğun k“feye tekme attığını
gör“r. Çocuk bir yandan da öfkeyle söylenmektedir. Babası da
bu k“feyi taşıyarak ömr“n“ doldurmuştur. O esnada karşıki
pencereden bir kadın, çocuğu k“feyi kırmaması için ikaz eder.
Bu k“feyi babası sekiz yıl kullanmıştır. Ayrıca k“fenin de bir
kabahati yoktur. Babasından sonra şimdi bu k“ç“k çocuk anne‐
siyle kardeşini bu k“fe sayesinde doyuracaktır. Kendisiyle ko‐
nuşmaya çalışan şaire de köt“ sözler söyleyen çocuk, daha son‐
ra onunla konuşmaya başlar.
Adı (asan dır. Şair, babasının öl“m“nden sonra evin y“‐
k“n“ omuzlayacak kişinin kendisi olduğunu söyleyerek çocuğu
sakinleştirmeye çalışır. Komşularından biri, oldukça zeki olan
bu çocuğu bir mektebe yazdırmak istemiştir. Ancak şimdi evin
sorumluluğunu “stelenmek zorunda kalan çocuk, mektebe de
gidemeyecektir.
(asan ı dertleriyle baş başa bırakan şair, birkaç saat son‐
ra çarşıda (asan ı tekrar gör“r. (ali içler acıtacak kadar peri‐
şandır:
91
AYFER YILMAZ
“Çocuk, benim o sabah gördüğüm zavallı yetîm…
Şu var ki, yavrucağın hali eskisinden elîm:
Cılız bacaklarının dizden altı çıplak…
Bir ince mintanın altında titriyor, donacak!
Ayakta kundura yok, başta var mı fes? Ne gezer!
Düğümlü, alnının üstünde sâde bir çember.
Nefes değil o soluklar, kesik kesik feryâd;
Nazar değil o bakışlar, dümû‐i istimdâd.14
Bu bir ayaklı sefalet ki yalnayak, baş açık;
On üç yaşında buruşmuş cebin‐i sâfı, yazık!” s.
.
O anda (asan okuldan çıkan çocuklarla karşılaşır. Oyun
yaşındaki k“ç“k çocuk, yaşıtlarının ön“nden neşe içinde geçişi‐
ni seyreder. Onun kaderi babasından kalan bu eski k“feyle ek‐
mek parası kazanmaktır.
Yine yoksulluğun vermiş olduğu sıkıntılar, bir çocuk vası‐
tasıyla verilir. Şaire göre (asan ve onun gibiler, g“nahsız birer
mahkûmdur.
Bayram
Buşiirde, yaşıtları gibi bayram sevincini yaşamak isteyen
yetim bir çocuğun trajik durumu anlatılır. Yetim kalan torununu
bayram yerine göt“ren yaşlı kadın, k“ç“k kızın salıncakta sal‐
92
Yardım dileyen gözyaşları.
K“fe adlı şiir hakkında değerlendirmeler yapan Rıza Bağcı şu sözlerle
değerlendirmesini tamamlar: Âkif, daha g“nah nedir bilmeyen minnacık
bir çocuğun çektiği bu acı karşısında için yanar, b“y“k bir ıstırap duyar.
İçinde yaşadığı toplum, bu zeki, okumak, eğitim görmek isteyen çocuğa
sahip çıkmamış, onu da babasından kalan o pis k“feye, hamallığa ve cahil‐
liğe mahkûm etmiştir. Safahat şâiri, k“ç“k (asan ın bu trajik hayat mace‐
rasını bir t“rl“ içine sindiremez. Onu bir çığlık halinde Safahat ına taşır.
Bunu yaparak toplumu ve toplumun sorumlularını bu konuda uyarır. On‐
lardan, kenar mahallelerde yaşayan k“ç“k (asan lara sahip çıkmalarını is‐
ter. Âkif in bu çığlıkları, g“n gelir Anadolu semalarında yankılanır ve cevap
bulur. Bu “lkenin mesuliyet duygusuna sahip insanları, yıllar sonra da olsa
kenar mahallelerde yaşayan, k“ç“k (asanlara sahip çıkar ve işte bu “lke‐
nin makûs talihini değiştirecek olnalar da Anadolu nun bağrından çıkan ve
çıkacak olan bu k“ç“k (asanlardır. Rıza Bağcı, Edebiyat Teorileri )şı‐
ğında Âkif in Küfe Şiirinde Sosyal Eleştiri , (ECE, Yıl: , Sayı:
, Ocak
, s.
.
ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR
lanmak istemesi “zerine, salıncakçıya yalvararak, onun da diğer
çocuklara katılmasını temin eder.
“Fakat bu levha‐i handana karşı, pek yaşlı,
Bir ihtiyar kadının koltuğunda, gür kaşlı,
Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor.
Gelen geçen, “Ayol niçin ağlıyor?” deyip soruyor.
‐Yetim ayol… Bana evlâd belâsıdır bu acı.
Çocuk değil mi? “Salınacak!” diyor…
‐Salınçakçı!
Kuzum, biraz da bu binsiz… Ne var sevabına say…
Yetim sevindirenin ömrü çok olur…
Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine,
Katıldı ağlamıyan kızların şetaretine.” s.
.
b. Çocukların Terbiyesi ve Eğitimi
Mahalle Kahvesi
Âkif in “zerinde en fazla durulan şiirlerinden olan Ma‐
halle Kahvesi, yirminci asır başında toplumsal hayatımızın vaz‐
geçilmez mekânsal unsurlarından biri olan “kahvehane”lerin
çarpıcı, kuşatıcı bir filmi Karataş,
:
şeklindir. Şiirde,
zamanın gençlerinin terbiyeden yoksun oluşuna dikkat çekilir.
Yeni nesli eleştiren yaşlıca biri, bu durumdan şöyle yakınmak‐
tadır:
“‐Zamane piçleri! Gördün ya hepsi besmelesiz…
Ne saygı var, ne hayâ. Eğer bizim işimiz,
Bu kaltabanlara kalmışsa vay benim başıma!” s.
Yeni yetişen nesilde b“y“ğe saygı kalmadığı gibi, utan‐
ma duygusu da zayıflamıştır. Giderek bozulan böyle bir toplu‐
mun geleceğinden endişe duyulması da kaçınılmazdır.
“Bunun yaşında iken biz büyüklerin yanına,
Okur da öyle girer, hem ayakta beklerdik;
“Otur” demezseler elpençe sâde dinlerdik;
“Hayır, bu böyle değildir” demek, ne haddimize!
“Evet” desek bile derlerdi: “sus behey geveze!” s.
.
93
AYFER YILMAZ
Eskiden otuz yaşına gelse bile, bir evlat annesinden ha‐
bersiz adım atmazken, şimdikiler kendi bildiklerini yapmakta
kendilerini özg“r hissetmektedir. Dayağın ancak hayvana atıla‐
bileceğini söyleyerek b“y“klerine itiraz eden bir nesil yetişmek‐
tedir:
“Bugün on altıyı doldurmamış yumurcaklar
Odun yemez iyi bil ha! Geberse karşı koyar.
Geçende dövmek için yoklayım dedim Kerem’i
“Bırak! Eşek değilim ben!” Deyip dikilmez mi?
Dayak eşekler içinmiş! Adam dövülmezmiş!
“‐Ya biz, sözüm ona, merkep miyiz, Bekir, bu ne iş?
Döverdiler bizi her gün de karşı koymazdık…
Ben öyle terbiye oldum… Kolay mı insanlık?
‐Dokundurur mu, ne mümkün, el oğlu hiç adama?
O Müslümanları sen şimdi, he kuzum arama!” s.
Mahalle Kahvesi nde sohbet bu minvalde devam ederken,
eğitim kurumlarının ikiliği de şikâyet edilen meselelerden biri
olarak karşımıza çıkar. (acı olarak anılan bir mahalleli, çocuğu‐
nu bir t“rl“ uygun bir okula yazdıramaz. Bunun sebebi artık
Arapça eğitim veren okullar yerine Batı dillerinde eğitim veren
okulların öne çıkmasıdır. Kahvede konuşanlara göre artık ilim
kalmamıştır. Oysa yapılması l“zumlu olan şey, çocukların ma‐
halle mekteplerinde okutulmasıdır. Kahvedekilerden biri ken‐
disinin eski eğitim anlayışıyla yetiştirildiğini, gençleri imtihan
edecek kadar bilgili olduğunu iddia eder.
Şiirde gazetelerin de yalan haberlerle dolu olduğundan
yakınılır. Ancak, doğu yazması halinde de gazetecilerin asılma
tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı ifade edilir.
Ortaya konulan tabloda, kahvedekilerin, cahil kimseler
oldukları, değişime karşı ayak diredikleri, öyle ki karısına saygı
duyan erkekleri de hafife aldıkları gör“l“r. G“n“n“ böyle boş
konuşmalarla kahvehanelerde geçiren kimselerden oluşan bir
toplumun geri kalmış olması da şaşırtıcı değildir. D“nya gör“ş“
olarak insanın daima çalışmasını, ilerlemesini isteyen, cehalete
asla tahamm“l edemeyen bir aydın olarak Âkif, Mahalle Kahvesi
94
ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR
adlı şiirde, aile ve çocuk “zerinden toplumun bir kesimini de
eleştirmektedir.
Âmin Alayı
Âkif in bu şiirinde Osmanlı döneminde okula yeni başla‐
yacak çocuk için yapılan bir merasim olan âmin alayı konu edi‐
lir. Bu kafile geleceğin sahibi olan çocuklardan oluşmuştur.
Âkif in çocuklardan istikbale dair b“y“k beklentileri vardır.
Evet, ilerlemek isterse kârbân‐ı şebâb16
Yolunda durmaya gelmez. O, çünkü durmıyarak,
Sabâh‐ı sermed‐i âtiye17 eylemekte şitâb;
O, çünkü istiyemez hale katlanıp durmak!
Onun kudûmu18 için nâzenin‐i istikbal,
Açar da sîne, o olmaz mı pür‐küşay‐ı visâl19
Durur mu artık onun karşısında, mâzi, hâl? s.
.
İlerlemek isteyen gençliğin karşısında hiçbir g“ç engel
olamaz. Gençlik daima ileri atılmak ister. Gelecek de gençleri
kucaklamaya hazır beklemektedir. Âkif bu sözleriyle geleceğin
çocukların eseri olacağı ve zamanın da bunu gerektirdiğini ifade
etmektedir.
Hasbıhal
Burada da Âkif, gençlere, çocuklara çalışmanın, ilim sahibi
olmanın öneminden bahsetmektedir. Bir çeşit nasihat içeren bu
şiirde, dini atıflarla, bilgili insanın, cahil insan karşısındaki du‐
rumu anlatılır. Zamanı boşa harcamak, dinimizde de uygun gö‐
r“lmemiş ve bir hadiste; Bug“n“n işini yarına bırakma. de‐
nilmiştir.
Köse İmam
Şiirde, karısının “zerine kuma getirmek isteyen ve buna
itiraz ettiği için de biçareyi döven bir adamın durumu “zerin‐
Kârbân‐ı şebâb: gençlik kafilesi
Sabâh‐ı sermed‐i âti: geleceğin ebedi, ezeli sabahı
Kudûm: Uzak ve uzun bir yoldan gelmek, ayak basmak, ileri geçmek, ileri‐
lik
K“şâ: açıcı, visal: vasıl olma
95
AYFER YILMAZ
den toplumsal eleştiri yapılmaktadır. Erkekler, şeriat böyle
emrediyor! diyerek, İslam ın hiçbir tavsiyesine uymazken, onu
işlerine geldiği gibi yorumlamaktan çekinmezler. Dini böyle
anlayan bir toplumda da yaşlılar, kadınlar ve çocuklar arada
ezilen zavallılar olarak karşımıza çıkmaktadır. Terbiye önce
ailelerde başlamalı, halkın h“rriyet kavramının manasını anla‐
masına gayret edilmelidir. Aksi halde sadece h“rriyet diye nida‐
lar atmak, h“rriyeti canının her istediğini yapmak, hatta ken‐
dinden g“çs“zlere g“ç kullanmak olarak anlamak, cehaletin en
fena örneğidir.
Husran‐ı Mübin20
Çocuk eğitimi konusunda anne babaların beklentilerinde
zıtlıklar olması halinde çocukların arzu edildiği gibi eğitim al‐
ması konusunda sıkıntılar doğmaktadır. Şiirde, anne babaların
çocuklar hakkındaki kararlarında ortak hareket etmeleri ve
ortak bir hedefe doğru yönelmelerinin gerekliği “zerinde duru‐
lur.
c. Sosyal Değişimlerin Çocuklar Tarafından Algılanışı
Hürriyet
Bu şiirde (“rriyet in ilanından sonra sokaklardaki sevin‐
ce katılan çocukların heyecanı tasvir edilir. Beş altı yaşında biri
kız, diğeri erkek iki kardeş, sokakta neşe içinde koşmaktadır.
Arkalarında da yaşlı bir adam onları izlemektedir. Derken, kar‐
şıdan bir çocuk alayı sevinçle onlara yaklaşır. Ellerinde bayrak‐
lar, yaşasın sesleriyle y“r“rken, Vatan Şarkısı nı söylemeye
başlarlar. Şiirin başındaki iki çocuk da bu alaya katılır. Yaşlı
adamın sözlerinden çocukların babasının Yemen de olduğu an‐
laşılır. Tam olarak ne olduğunu bilmedikleri bir konuda b“y“k‐
lerin heyecanına kapılan çocuklar, yaşanan sosyal değişimleri
de çocukça bir anlayışla oyun havasında karşılarlar.
96
M“bin: .İyiyi ve köt“y“ ayıran. .Açık, besbelli. . iyiyi köt“den, doğruyu
yanlıştan, hayrı şerden ayıran. . Açık anlaşılır, aşikar, belli. . Kur an ı Ke‐
rim i bazen de peygamber s.a.s. i vasfetmek için kullanılmıştır.
ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR
d. İslâm Tarihinden Sayfalarda Çocuklar
Koca Karı ile Ömer
(azreti Ömer zamanında yaşanmış bir olay hikâye edilir.
Gece (z. Abbas ile Medine yi dolaşan (z. Ömer bir evden gelen
sesler “zerine oraya yönelir.
Evde yaşlı bir kadın, aç torunlarını oyalamak için tence‐
rede çakıl taşlarını kaynatmaktadır. Durumu gör“nce b“y“k bir
utanç duyan (z. Ömer, (z. Abbas la birlikte yaşlı kadına erzak
göt“rmek için evine gelir. Bir çuval un ile bir testi yağı y“klene‐
rek kadının evine göt“r“rler. Kendi eliyle çocuklara yemek pişi‐
rip karınlarını doyuran (z. Ömer, ertesi g“n kadına her ay ve‐
rilmek “zere nafaka bağlar.
Dirvas
Emevi h“k“mdarlarından (aşim bin Abd“lmelik döne‐
minde Şam yakınlarında “ç yıl s“ren kuraklık sebebiyle ekin
olmaz. (er çadır mezar halini almıştır. Kabilelerin ileri gelenleri
bakarlar ki bu dert engeli kalkmayacak, bir köyde toplanırlar ve
“‐Madem ki bu halkın şeyhleri ve reisleriyiz, kalkın Hişam’a gide‐
lim ve lütfuna iltica edelim. Halifemiz, halimizi bilse merhamet
etmek ihtimali vardır. Ak sakallı bir bölük ihtiyar, bulundukları
hali Emîr’e anlatır da o, halkı merhamete lâyık görmez mi? Sul‐
tansa da taştan bir insan değil ya. s.
derler.
Buna karar verince aralarına aklına g“vendikleri Dirvas
adlı çocuğu da almayı d“ş“n“rler. Daha çocuk olsa da ondaki
söz söyleme kabiliyeti kimsede yoktur. Böylece Şam a giderler.
(işam a haber verilir. (işam da kafileyi saraya çağırır. Kafileyle
birlikte Dirvas da huzura girer.
Önce dua eder, sonra da konuşmaya başlar. Lakin h“‐
k“mdar, bu kadar yaşlı kimseler varken bir çocuğun konuşma‐
sını doğru bulmaz. Ve onu, Sus a çocuk, büyük dururken,/Söz
sâdır olur mu hiç küçükten? s.
diyerek azarlar. O anda
Dirvas tekrar konuşmaya başlar ve aklın yaşta olmadığını söy‐
ler. Ardından da meseleyi anlatmaya koyularak ondan yardım
ister.
97
AYFER YILMAZ
“Nerden buldun bu ihtişâmı?
Allah’ın ise eğer bu servet,
Bizler de onun kuluyken, elbet
Bir pay talebinde hakkımız var…
İnsaf olamaz bu hakkı inkâr.
Halkınsa şu bi‐nihayet emval;
Ver, etme hukuk u gayrı pâmâl.
Yok; böyle de olmayıp da kendi
Malın ise ‐çünkü fazla‐ şimdi.
Bi‐vâyelere tasadduk eyle…
Dördüncüsü varsa haydi söyle!” der. s.
‐
Bu sözler “zerine şaşıran (işam, maiyetine gerekenin ya‐
pılması için talimat verir.
Bu hikâyede Akıl yaşta değil, baştadır. söz“ doğrulan‐
maktadır. Yaşı b“y“k kimselerin dertlerini anlatmakta aciz kal‐
dığı bir noktada, yaşça onlardan hayli k“ç“k olan Dirvas, yaşın‐
dan beklenmeyecek bir olgunluk ve g“venle meseleyi anlatarak,
çöz“m için gerekli zemini hazırlamıştır.
SONUÇ
Gerek yetiştiği ortam, gerekse sonraki hayatında içinde
yaşadığı toplumun gerçeklerine yakından tanık olan Mehmet
Âkif in, sosyal meselelere karşı duyarlı olduğu bilinen bir ger‐
çektir. Âkif, gerek yazılarında, gerekse şiirlerinde cesaretle sos‐
yal tespit ve eleştiri yapmanın yanında çöz“m önerileri de orta‐
ya koyar. Doğu‐Batı mukayesesi, İslâmiyet in yanlış yorumları‐
nın sonuçları, milli birliğin önemi, sosyal adaletin gerekliliği,
ailenin ehemmiyeti, vatan toprağının kutsiyeti, toplumda kadı‐
nın konumu, eğitimin önemi gibi pek çok konuya içtenlikle yak‐
laşır. Edebiyatımızın en içten seslerinden olan Âkif in bu konu‐
ların pek çoğunda ikaz edici bir “slûp kullandığı halde, kadınlar
ve çocuklara m“şfik ve koruyucu bir tavır aldığını görmekteyiz.
Bu çalışmamızda Âkif in şiirlerinde çocuklarla ilgili d“‐
ş“ncelerini tespit etmeğe çalıştık. Sanatçı, çocukların yoksulluk‐
tan, ilgisizlikten, kimsesizlikten dolayı yaşadıkları acıları çarpıcı
98
ÂKİF’İN ŞİİRLERİNDE ÇOCUKLAR
biçimde ortaya koyar. Örneklerle paylaştığımız bu şiirlerin arka
planında trajik birer hikâyenin varlığı dikkatlerden kaçmaz.
Diğer şiirlerinde olduğu gibi, çocukları anlattığı şiirlerinde de
okuyucuyu sarsan ve d“ş“nmeğe sevk eden Âkif in, bir aydın
sorumluluğu ile bir milletin geleceğini inşa edecek olan çocuk‐
lara karşı toplumun göstermesi gereken hassasiyet konusunda
da okuyucuları uyarmaktadır.
KAYNAKÇA
BAĞC), Rıza, Edebiyat Teorileri )şığında Âkif in Küfe Şii‐
rinde Sosyal Eleştiri , (ece, Yıl: , Sayı:
, Ocak
, s.
‐
.
Yıl:
KABAKL), Mehmet Âkif, Toker Yayınları, İstanbul
.
KARATAŞ, Tufan, Safahat: (er Y“zde, Y“z )stırap , (ece,
, Sayı:
, Ocak
, s.
‐
.
ME(MET ÂKİF, Safahat, Sekizinci Basım, Eseri Tertip
Eden: Ömer Rıza Doğrul, İnkılâp ve Aka Kitabevleri, İstanbul
.
SAĞL)K, Şaban Mehmet Âkif in Şiirlerindeki (ikâye Un‐
surları , (ece, Yıl: , Sayı:
, Ocak
, s.
‐
.
TAŞDELEN, Vefa Safahat ın Eğitim İmaları , (ece, Yıl:
Sayı:
, Ocak
, s.
‐
.
,
Y)LD)R)M,Tahsin Milli M“cadele de Mehmet Âkif, Selis
Kitaplar, İstanbul
.
YÜCEBAŞ, (ilmi, Mehmet Akif i Anarken , B“t“n Cephe‐
leriyle Mehmet Âkif, Dizerkonca Matbaası, İstanbul
.
http://yetmisaltili.blogcu.com/ataturk‐un‐cocuklar‐ile‐
ilgili‐sozleri/
. .
.
99
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ
ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE
KLASİK TÜRK EDEBİYAT)N)N İZLERİ
Aysun Sungurhan
ÖZ
Klasik T“rk Edebiyatı, X). y“zyılda Karahanlı döneminde
başlamış olmakla birlikte özellikle X))). y“zyılda Anadolu saha‐
sında gelişen ve X)X. y“zyılın ikinci yarısına kadar devam eden
edebiyattır. Bu edebiyat, X)X. y“zyılın ikinci yarısında dönemini
kapatmış gibi gör“nse de o zamandan g“n“m“ze kadar birçok
eserde varlığını çeşitli şekillerde s“rd“rmektedir. G“n“m“zde
bu durum gelenekten yararlanmak olarak adlandırılmaktadır.
Şair ve yazarların Klasik T“rk Edebiyatı geleneğinden yarar‐
lanması genellikle tasavvuf, mazmun, hayal d“nyası ve ritim
bazında olmaktadır.
Mehmet Âkif Ersoy, Klasik T“rk Edebiyatının son demle‐
rinin Enc“men‐i Şuarâ ile yaşadığı, aynı zamanda Tanzimat ın
ilanıyla beraber yenileşme dönemi T“rk şiirinin de başladığı
yıllarda İstanbul da d“nyaya gelmiştir. Mehmet Âkif Ersoy, şiir
anlayışı bakımından millî duyarlılığı gerçekçi bakış açısıyla yan‐
sıtan, toplumu yönlendirmeyi kendine amaç edinen, idealist bir
şairdir.
Aynı zamanda Âkif, Klasik T“rk Edebiyatı geleneğini za‐
man zaman eleştirmekle birlikte çeşitli yönleriyle de şiirlerinde
yansıtmaktadır.
Bu çalışmada Âkif in şiirlerinde Klasik T“rk Edebiyatının
izleri belirlenmeye çalışılmıştır.
Anahtar Kelimeler: Gelenekten Yararlanmak, Klasik
T“rk Edebiyatı, Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, Şiir
Doç. Dr. Aysun Sungurhan, Kırıkkale Üniversitesi Fen‐Edebiyat Fak“ltesi
T“rk Dili ve Edebiyatı Böl“m“ aysunsungurhan@hotmail.com.
101
AYHAN SUNGURHAN
THE TRACES OF CLASSICAL TURKISH LITERATURE IN
MEHMET AKIF ERSOY’S POEMS
ABSTRACT
The beginning of classical Turkish literature dates back to
the Karakhanid period in the eleventh century. (owever, it
developed particularly in Anatolia in the thirteenth century and
survived until the second half of the nineteenth century.
Although it seems to have ended in the second half of the
nineteenth century, it has been maintained in many works in
different forms to date. Currently, this practice is called making
use of the tradition. Poets and writers use of the tradition of
classical Turkish literature is mainly on the basis of )slamic
mysticism, metaphorical statements, imagination and rhythm.
Mehmet Âkif Ersoy was born in )stanbul when classical
Turkish literature was living its final days in Encümen‐i Şuarâ
the Society of Poets , and Turkish poetry was born just after
the announcement of Tanzimat reorganization of the Ottoman
Empire . Mehmet Âkif Ersoy was an idealist poet who reflected,
regarding his approach to poetry, national sensitivity with a
realistic point of view and aimed to guide the society. Moreover,
he referenced a variety of aspects of the classical Turkish
literary tradition in his poems, though he occasionally criticized
this tradition. This study will identify the traces of classical
Turkish literature in Âkif s poems.
Keywords: Classical Turkish Literature, making use of
the tradition, Mehmet Âkif Ersoy, poem, Safahat.
Klasik T“rk Edebiyatı, X)X. y“zyılın ikinci yarısında dö‐
nemini kapatmış gibi gör“nse de geçmişten g“n“m“ze kadar
birçok şair ve yazarın eserlerinde çeşitli şekillerde varlığını
hissettirmektedir. G“n“m“zde gelenekten yararlanmak ola‐
rak adlandırılan bu durumda şair ve yazarlar, Klasik T“rk şiiri‐
nin ses, söyleyiş, imaj d“nyası ve dil zevkini yeniden yorumla
yoluna gitmektedir Macit
: . Mehmet Âkif Ersoy, Klasik
102
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ
T“rk Edebiyatının Enc“men‐i Şuarâ ile yaşadığı; Tanzimat ın
ilanıyla beraber yenileşme dönemi T“rk şiirinin de başladığı
yıllarda
te İstanbul da d“nyaya gelmiş; böyle bir edebî
muhitte yetişmiştir. Şiir anlayışı bakımından millî duyarlılığı
gerçekçi bakış açısıyla yansıtan, toplumu yönlendirmeyi kendi‐
ne amaç edinen Mehmet Âkif Ersoy, Klasik T“rk Edebiyatını
bazen eleştirmekle birlikte çeşitli yönleriyle de şiirlerinde yan‐
sıtmaktadır.
Âkif, Safahat , S“leymâniye K“rs“s“nde , (akkın Sesle‐
ri , Fatih K“rs“s“nde , (atıralar , Asım ve Gölgeler adlı
kitaplarını sağlığında ayrı birer kitap olarak yayımlamıştır. Kla‐
sik T“rk şiirindeki Fars şiiri etkisini ve aşk, meyhane, şarap gibi
unsurların sık sık kullanılmasını tenkit etmiş; bunlara tasavvufî
kılıf uydurulduğunu ileri s“rm“şt“r D“zdağ
:
,
.
Klasik şairlerin caize karşılığı devlet adamlarını övmelerine de
olumsuz bakmış; şairlerin bu tavırlarını iyi g“n dostu olmak,
yardakçılık ve dalkavukluk olarak nitelendirmiştir D“zdağ
:
. (z. Muhammed in de şiiri sevdiğini ifade edenlere
Üdebâ doğrusu pek çok, kimi görsen: Şâir. / Yalınız, şi rine mevzû iki
şeyden biridir:
Koca millet! Edebiyyâtı ya oğlan, ya karı... / Nefs‐i emmâre hizâsında he‐
n“z duyguları!
Sonra tenkîde giriş: (epsi tasavvufla dolu / Var mı sofiyyede bilmem ki
ibâhiyye kolu?
İçilir, t“rl“ şenâ atler olur, bî‐pervâ; / (âfız ın ortada Dîvân ı kitâb“ l‐
fetva!
…
Üdebânız hele gâyetle bayağı mahlûkat... / (alkı irşâd edecek öyle mi bun‐
lar? (eyhât!
Kimi Garb ın yalınız fuhşuna hasbî simsar; / Kimi, Îran malı der; köhne
alır, hurda satar!
Eski dîvanlarınız dopdolu oğlanla şarab; / Biradan, fâhişeden başka nedir
şi r‐i şebab?
Serserî: (iç birinin mesleği yok meşrebi yok; / Feylesof hepsi; fakat pek
çoğunun mektebi yok!
Ben de târîh okudum; âlemi az çok bilirim. / Şu arâ dendi mi, birdenbire
oynar sinirim.
İyi g“n dostu herifler, o ne yardakçı g“rûh, / O ne m“stekreh adamlar! (a‐
ni bakmak mekrûh.
Dalkavukluktaki idmanları sermâyeleri... / Onlar azdırdı, evet, başlıca pes‐
pâyeleri.
103
AYHAN SUNGURHAN
Öyle şiir vardır ki hikmettir; öyle beyan vardır ki sihirdir. (a‐
dis‐i şerifini hatırlatarak onun sevdiği şiirin kesinlikle bu tarz
şiirler olmadığını, olsa olsa Attâr ve Sa dî gibi şairlerin hikmet
dolu şiirlerinin olabileceğini ileri s“rm“şt“r D“zdağ
:
. B“t“n bu eleştirilere rağmen Âkif in şiirlerinde Klasik
T“rk Edebiyatının izlerini din, az da olsa tasavvufî anlayış, na‐
zım şekli, konu, mazmun ve aruz vezni bazında görmek m“m‐
k“nd“r. Üstelik aruz veznini şiirlerinde ustalıkla kullanmıştır.
Özellikle Âkif in Safahat ın yayımından önceki şiirleri, biçim ve
içerik yön“nden Klasik T“rk Edebiyatının geleneksel yapısına
daha uygundur. Safahat ta yer alan şiirlerde ise Klasik T“rk
Edebiyatının klişe unsurlarının içerik bakımından değişime
uğradığı gör“lmektedir. Bu bağlamda Âkif in soyut ve sembolik
bir zemine oturan Klasik T“rk Edebiyatı unsurlarını sosyal ten‐
kide bir vesile olarak kullandığını söylemek m“mk“nd“r.
İlk olarak Klasik T“rk şiirinin önemli kaynakları arasında
sayılan Kur ân, Âkif in şiirlerinde karşımıza çıkmaktadır
D“zdağ
:
, , ,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
,
. (akkın Sesleri D“zdağ
:
, Besmele ve Âl‐i İm‐
rân sûresinin . âyeti ile başlamakta ve terc“mesi de Yâ Mu‐
hammed de ki; ey m“lk“n sâhibi olan Allah ım, sen m“lk“ dile‐
diğine verirsin; sen m“lk“ dilediğinin elinden alırsın; sen dile‐
Bu sıkılmazlara medh et! diye, mangır sunarak, / Ne erâzil adam olmuş,
oku târîhi de bak!
Edebiyyâta edebsizliği onlar soktu, / Yoksa, din perdesi altında bu isyan
yoktu:
S“rd“ler T“rk e tasavvuf diye olgun şırayı; / Muttasıl şimdi hakîkat ku‐
suyor Sıdkı Dayı!
Bu cihan boş, yalınız bir rakı hak, bir de şarab; / Kıble: Tezgâh başı, mey‐
hâneci oğlan: Mihrab.
Git o dîvan mı, ne karın ağrısıdır, aç da onu, / Kokla bir kerre, kokar mis
gibi Sandıkburnu!
Beni söyletme, neler var daha!
Sâde pek sövme ki, Peygamberimiz şi ri sever. / ‐Vâkıâ innemine ş‐şi ri…
b“y“k bir ni met;
Dikkat etsen: Yine sevdikleri, lâkin, hikmet / Ben ki Attâr ile Sa dî yi okur,
hem severim;
Başka vâdîleri tutmuşlara ancak söverim.
104
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ
diğini aziz edersin; sen dilediğini zelîl edersin; hayır yalnız se‐
nin elindedir; sen, hiç ş“phe yok ki, her şeye kâdirsin. şeklinde
verilmektedir D“zdağ
:
. Bilindiği gibi divanlar, mes‐
neviler hep besmeleyle başlamaktadır. Geçenler varsa İslâm ın
şu çiğnenmiş diyârından mısrasıyla başlayan şiirde Neml sûre‐
sinin . âyetinin ilk yarısı İşte sana, onların kendi yolsuzluk‐
ları y“z“nden, ıpıssız kalan yurdları!... epigraf olarak yer al‐
maktadır D“zdağ
:
. Sa dî diyor ki:… diye başlayan
Durmayalım! D“zdağ
:
şiirinde de Necm sûresinin
. ayeti İnsan için kendi sa yinden‐çalışmasından, emeğin‐
den‐ başka bir şey yok anılmakta, çalışmanın önemi vurgu‐
lanmaktadır.
:
“Âsümandan refref indirsin demektir bir melek!
‘Leyle li’l‐insâni illâ mâseâ’ derken Huda;
Anlamam hiç meskenetten sen ne beklersin daha?
Davran artık kârbânın arkasından durma, koş!
Mahv olursun bir dakîkan geçse hattâ böyle boş.” D“zdağ
Âkif şiirlerinde doğrudan âyetlerden iktibas yaptığı gibi
bazen sadece sure adlarını da anmaktadır. Bu sureler Ahzâb
D“zdağ
:
, Âl‐i İmran D“zdağ
:
,
,
,
,
,
, A raf D“zdağ
:
,
, Asr D“zdağ
:
, Bakara D“zdağ
:
,
; Enfâl D“zdağ
:
,
, Fâtiha D“zdağ
:
,
,
,
,
,
İsrâ D“zdağ
:
, M“lk D“zdağ
:
,
, Necm
D“zdağ
:
,
,
, Neml D“zdağ
:
, Nûr
D“zdağ
:
, Tebareke D“zdağ
:
, Tîn D“zdağ
:
, Yâsin D“zdağ
:
, Yûsuf D“zdağ
:
,
Z“mer D“zdağ
:
dir.
Âkif, eski şairlerin yaptığı gibi d“ş“ncelerini desteklemek
amacıyla (eleke l‐m“sevvifûn… Bug“n“n işini yarına bıra‐
kanlar helâk olur gibi hadislere de başvurmaktadır. Klasik
T“rk Edebiyatında şairlerin kendi kendilerine dertleşmek ama‐
cıyla yazdıkları şiirlere hasbihal denilmektedir. Âkif de
(asbihâl D“zdağ
: ,
,
başlığı altında birden
çok şiir kaleme almıştır.
105
AYHAN SUNGURHAN
:
“HASBİHÂL
Benim on beş yıl evvelden kalan işler durur hâlâ;
Yarın bir başlayıp yapsam demiştim, bak, demin hattâ!
Müsevvifler için dünyâda mahvolmak tabî’idir.
Bu bir kânûn‐i fıtrattır ki yok te’vîli: Kat’îdir…” D“zdağ
Klasik T“rk şiirinde peygamberler mucizeleriyle, başla‐
rından geçen olaylarla sıklıkla işlenmiştir. Âkif in şiirlerinde de
(z. Muhammed D“zdağ
:
,
,
,
,
,
,
başta olmak “zere, (z. İbrahim D“zdağ
:
,
,
(z. Davud D“zdağ
:
,
, (z. Musa D“zdağ
:
,
, (z. Mesih D“zdağ
:
anılmaktadır. Ressam
(aklı şiirinde (z. Mûsâ nın Kızıldeniz i yarmasına ve Fira‐
vun un askerleriyle birlikte boğulmasına telmih yapılmaktadır.
Ancak amaç )). Meşrutiyet döneminin toplumsal yapısını, k“lt“‐
r“n“ yansıtmak; alafranga özentisi ve gösteriş peşinde olan
kişileri eleştirmek, kendisini ressam sananları yermektir.
106
:
“Bir zaman vardı ya târîh‐i mukaddes modası…
Yeni yaptırdığı köşkün büyücek bir odası,
Mutlaka eski tesâvîr ile ziynetlensin,
Diye, ressam aratır hayli zaman bir zengin.
Biri peydâ olarak, ben yaparım, der, kolunu
Sıvayıp akşama varmaz, sekiz arşın salonu
Sıvar amma ne sıvar! Sâhibi der:
‐Usta bu ne?
Kıpkızıl bir boya çektin odanın her yerine!
‐Bu resim, askeri basmakta iken Fir’avn’ın,
Bahr‐i Ahmer yarılıp geçmesidir Mûsâ’nın.
‐Hani Mûsâ be adam?
‐Çıkmış efendim karaya.
‐Fir’avun nerde?
‐Boğulmuş.
‐Ya bu kan rengi boya?
‐Bahr‐i Ahmer a efendim, yeşil olmaz ya bu da!
‐Çok güzel levha imiş! Doğrusu şenlendi oda!” D“zdağ
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ
Kıyametin kopuşunu Sûr u “fleyerek haber verecek olan
b“y“k melek İsrafil D“zdağ
:
,
,
den de söz
edilmektedir.
Âkif in şiirlerinde az olmakla birlikte tasavvufî anlayış da
söz konusu edilmektedir. Tevhid , Birlemek. Edebiyatta Tan‐
rı nın birliği ve ululuğunu anlatan şiir. demektir. Tevhidler,
konularının kutsallığı nedeniyle divanların en başında yer alır‐
lar ve mesnevilerin hemen hepsi de tevhid içerikli beyitlerle
başlar. Tevhidde Allah ın b“y“kl“ğ“, isimleri, sıfatları, kuvvet ve
kudretinin sonsuzluğu; tasvir ve hayal edilebilen şeylerden so‐
yutlanması, b“t“n kudret ve ilimlerin Allah a ait oluşu, kulun
acizliği sanatlı bir “slupla anlatılır ve vahdet‐i v“cud felsefesin‐
den de bahsedilir Pala
: ))/
‐
.
Âkif in Tevhîd yâhud Feryâd ı D“zdağ
:
Klasik
T“rk şairlerimizin yazdığı tevhidlerden içerik bakımından farklı
değildir. Burada vahdet‐i v“cûd felsefesine değinilirken, insa‐
nın Allah karşısındaki acizliğine dikkat çekilmektedir. Şiir Ey
nûr‐ı ulûhiyetinin zılli avâlim mısrasıyla başlamakta ve aynı
mısra ile bitmektedir. Bu durum Klasik şiirdeki daha çok gazel
nazım şeklinde kullanılan gazelin ilk beyiti olan matladaki mıs‐
ralardan birinin gazelin son beyiti maktanın ikinci mısrasında
tekrarlanmasıyla oluşan redd‐i matla yı hatırlatmaktadır.
“Ey nûr‐ı ulûhiyetinin zılli avâlim,
Zıllin bile esrâr‐ı zuhûrun gibi muzlim!
Kürsî‐i celâlin –ki semâlarla zeminler
Bir nokta kadar sahn‐i muhîtinde tutar yer‐
(…)
Her zerrede âheng‐i celâlin duyulurken,
Her nağmede binlerce lisan nâtık olurken,
Cilvendeki esrâr nasıl kalmada muzlim?
Ey nûr‐i ulûhiyetinin zılli avâlim!” D“zdağ
:
,
Âkif Vahdet D“zdağ
:
başlıklı manzumede ise
eskilerin vahdet anlayışını eleştirmektedir. Vahdetin peşinde
koşulurken şiire benzetilen imanın şirazesinin koptuğu; sayfa‐
larının yırtık, yerde perişan halde dağıldığı söylenmekte; her
107
AYHAN SUNGURHAN
parçasının oyuncak haline geldiği belirtilmekte; Allah tan g“ç,
kuvvet vermesi istenmektedir.
“Şark’ın ki mefâhir dolu, mâzî‐i kemâli,
Yâ Rab, ne onulmaz yaradır şimdiki hâli!
Şîrâzesi kopmuş gibi, manzûme‐i îmân,
Yaprakları yırtık, sürünür yerde, perîşan.
Vahdet’ mi şiârıydı? Görün şimdi gelin de:
Her parçası bir mel’abe eyyâmın elinde!
Târîhine mev’ûd‐i ezelken ‘ebediyyet’,
Ey, tefrika zehriyle şaşırmış giden, ümmet!
‘Nisyân’a çıkan yolda mı kaldın güm‐râh?
Lâ‐havle ve lâ‐kuvvete illâ billâh!” D“zdağ
:
Mevlid , (z. Muhammed in doğumu başta olmak “zere,
hayatı, mucizeleri, gazaları, ahlâkı, vefatı ve hilyesini övg“ ile
anlatan eserdir Pala
: ))/
. Âkif in de Mevlid‐i Nebî
D“zdağ
:
, Pek (azin Bir Mevlid Gecesi
Rebî“levvel
D“zdağ
:
başlıklı şiirleri bulun‐
maktadır. Ancak Pek (azîn Bir Mevlid Gecesi D“zdağ
:
şiiri işleniş bakımından Klasik şiirdeki mevlidiyeler gibi
değildir. Benzerlik sadece tema bakımındandır.
“MEVLİD‐İ NEBÎ
Ne lâhûti geceymişsin ki teksin sermediyyette;
Meşîmenden doğan ferdâya hayrânım, ne ferdâdır!
Işık nâmıyle vicdanlarda ondan başka bir şey yok;
O bir sönsün, hayât artık müebbed leyl‐i yeldâdır.
Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,
Aylar bize hep Muharrem oldu!
Akşam ne g“neşli bir geceydi…
Eyvah, o da leyl‐i mâtem oldu!
Âlem bug“n “ç y“z elli milyon
Mazlûma yaman bir âlem oldu;
Çiğnendi harîm‐i pâki şer in;
Nâmûsa yabancı mahrem oldu!
Beyninde öten çanın sesinden
Binlerce minâre ebkem oldu.
Allâh için, ey Nebiyy‐i ma sûm,
İslâm ı bırakma böyle bîkes,
İslâm ı bırakma böyle mazlûm.
108
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ
:
Perîşan sözlerimden bıkma, hoş gör, yâ Resûllâllah,
Kulun şeydâdır amma, açtığın vâdîde şeydâdır!” D“zdağ
Klasik şiirde yoğun işlenen konulardan bir diğeri mersi‐
yedir. Âkif, hemşirezadesi Selma için bir mersiye yazmıştır
D“zdağ
:
. Yalnız bu şiirin adı Selmâ dır. Burada eski
şiirden farklı olarak hasta çocuğun hali tasvir edilmekte ve
öl“m karşısında isyan edilmemesi vurgulanmaktadır.
“SELMÂ
Dedim: Nedir bu senin yaptığın, düşünsene bir…
Bırak şu hastayı artık biraz da kendisine.
Ne çâre, hükm‐i kader âkıbet zuhûra gelir,
Cenâze şekline girmekte böyle fâide ne?
Senin bu yaptığın Allâh’a karşı isyandır;
Asıl felâkete sabreyleyenler insandır…” D“zdağ
:
Bir Mersiye D“zdağ
:
adlı şiirde (en“z, on
dokuz yirmi yaşlarında iken bu cihân‐ı zulmete vedâ ederek,
âlem‐i nûrânûr‐i dîdâra y“kselen yâr‐ı cânım (ilmi hakkında
bir not bulunmakta; eski şiirlerimizde olduğu gibi başlıkta
mersiye kelimesi kullanılmakta; gonce‐i izâr, nevha‐i b“lb“l
gibi benzer ifadelere rastlanmaktadır. Klasik şiirde hissedilen
acıya genellikle tabiat da dahil edilir. Ancak burada tabiat yas
tutanların feryadıyla değil de hastanın ağlama ve inlemesiyle
b“t“nleşmektedir.
“Açılmadan kuruyan gonce‐i izârı için
Seherde nevha‐i bülbül terâne‐i Yâsîn!
Havâda mevcesidir şehper‐i melâikenin,
Eden riyâh değildir bu servilikte enîn.
Leyâl o tayf‐i lâtifin harîm‐i ismetidir;
Şafak ki hâtıra‐i iğtirâbıdır, ne hazîn!
Bütün mekân, nazarımda o rûha nüzhetgâh
Eğerçi yükselerek oldu lâ‐mekânda mekîn
(…)
Ey hâtırasıyle kaldığım yâr,
Artık aramızda bir cihan var!
109
AYHAN SUNGURHAN
Sen gökte safâ‐güzîn‐i dîdâr
Ben yerde azâb içinde bîzâr!
Gûşumda bütün terâne şîven!
Şîven demi nây‐i nağme‐kârın,
Şîven cereyânı cûybârın,
Şîven sesi bâd‐ı bî‐karârın,
Şîven bana âh yâdigârın…
Sen gökleri hande‐zâr ederken!” D“zdağ
:
,
Bayram D“zdağ
:
şiirinde eski metinlerde olduğu
gibi bayram sevinci, mutluluğu, neşesi dile getirilmekte; bayram
meydanından ve d“zenlenen eğlencelerden söz edilmekte; yeni
kıyafetlerin giyildiği belirtilmektedir.
Âfâk b“t“n hande, cihan başka cihandır;
Bayram ne kadar hoş, ne şetâretli zamandır!
Bayramda g“ler çehre‐i ma sûm‐i sabâvet.
Ümmîd çocuk sûret‐i sâfında iyandır.
(er cebhede bir nûr‐i m“cerred lemeândır.
Âlâm‐ı hayâtın iki kat b“kt“ğ“ ecsâd
Feyzindeki te sîr ile âsûde revandır.
Ferdâ‐yı s“kûn‐perveridir sâl‐i cidâlin,
Nevmîd d“şen kalbe “mîd‐âver‐i candır.
…
Dedim ki: Fâtih e çıksam yavaşça, bir yanda
Durup o âlemi seyreylesem de meydanda,
Ziyâret etsem ehibbâyı sonradan… (oş olur.
B“t“n g“n evde oturmak ne olsa pek boştur.
Bu arzû‐yı tenezz“h gelince, artık ben
Durur muyum? Ne gezer! Fırladım hemen evden.
Gelin de bayramı Fâtih te seyredin, zîrâ
(ayâle, hâtıra sığmaz o herc “ merc‐i safâ,
Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan
Tutun da, tâ dedemiz demlerinden arta kalan,
Asırlar ölç“s“ boy boy asalı nesle kadar,
B“y“k k“ç“k b“t“n efrâd‐ı belde, hepsi de, var!
Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar,
İçinde darbuka, deflerle zilli şakşaklar.
Biraz gidin: Kocaman bir çadır… Ön“nde b“t“n,
Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için
Nöbetle bekleşiyorlar. Aceb içinde ne var?
Ayrıntılı bilgi için bakınız A. Sungurhan, Klasik T“rk Edebiyatında Îdiyye
Bayram Şiirleri İnceleme‐Şiirler ,
s.,Ankara, Grafiker Yay.,
.
110
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ
G“l, B“lb“l D“zdağ
:
şiirinde b“lb“l ile g“l
Klasik T“rk şiirinde olduğu gibi birlikte anılmaktadır. Ancak
g“l‐b“lb“l burada alışılmış âşık‐sevgili olarak karşımıza çıkmaz.
:
“GÜL, BÜLBÜL
Konduğu her gusn‐i ter minberidir bülbülün,
Zemzeme addettiğin hutbesi, faslu’l‐hitâb.
Reng‐i hakîkat nedir, fark eden ebsâr için,
Goncada matvî duran her varak ümmü’l‐kitâb.” D“zdağ
Yunan istilası altında yazılmış B“lb“l D“zdağ
:
şiirinde iki âşık vardır. Bunlardan ilki Klasik T“rk Edebiya‐
tının g“le âşık olan b“lb“l“; ikincisi de vatan sevgisiyle coşan
Âkif tir. B“lb“l g“l“n özlemini çekerken, şair d“şman kuvvetleri
tarafından işgal edilen vatanın h“rriyete kavuşacağı g“nlerin
hasretiyle yanıp tutuşmaktadır. Bursa, Yunanlılar tarafından
işgal edildiği için Âkif, b“lb“l ile konuşurken matemin onun
değil de kendi hakkı olduğunu dile getirir.
“BÜLBÜL
(…)
‐Eşin var, âşiyanın var, bahârınvar, ki beklerdin;
Kıyâmetler koparmak neydi, ey bülbül, nedir derdin?
O zümrüd tahta kondun, bir semâvî saltanat kurdun;
Cihânın yurdu hep çiğnense, çiğnenmez senin yurdun.
(…)
Hayır, mâtem senin hakkın değil… Mâtem benim hakkım.
Asırlar var ki, aydınlık nedir, hiç bilmez âfâkım!
Tesellîden nasîbim yok, hazân ağlar bahârımda;
Bugün bir hânümansız serserîyim öz diyârımda!
Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serâpâ Garb’a çiğnettim de çıktım hâk‐i ecdâdı!” D“zdağ
:
‐
Klasik T“rk şiirinde âşık ile maşuk arasında varlığını gös‐
teren “ç“nc“ bir kişi rakip vardır. Sevgili gerçek âşık olduğu‐
nu iddia edenden çok rakiple ilgilenir. Rakip, âşığın nazarında
köt“ olan kişidir. B“t“n bunlardan öt“r“ Klasik şiirde rakip
111
AYHAN SUNGURHAN
genellikle negatif duygular uyandıracak benzetmelerle anılır.
B“lb“l şiirinde de “lke topraklarını işgal eden d“şmanlar ile
b“lb“l“n g“le ulaşmasını engelleyen dikenler rakiptir.
Leylâ D“zdağ
:
yışın dışında işlenmektedir.
şiirinde Leylâ klasik anla‐
Leylâ , Leylâ ile Mecnûn mesnevisinin kadın kahramanı
olmakla birlikte Leylâ , karanlık, gece , Mecnûn da deli di‐
vane, çılgın anlamlarına gelir. Klasik şairler, genellikle tenas“p,
tevriye ve telmih sanatlarından yararlanarak Leylâ ile Mec‐
nûn dan söz etmişlerdir Pala
: ))/ ‐ . Ancak Âkif bu
şiirinde M“sl“man Şark d“nyasını Mecnûn a, Leylâ yı da içinde
bulunduğu karanlıklardan aydınlığa çıkaracak kurtarıcıya ben‐
zetir. Leylâ, aynı zamanda İslâm d“nyasının parlak geçmişinin
sembol“d“r Özcan
: ‐ .
:
“Hayır! Şark’ın o hodgâm olmıyan Mecnûn‐i nâ‐kâmın,
Bütün dünyâda bir Leylâ’sı var: Âtîsi İslâm’ın.
Nasıldır mâsivâ, bilmez; onun fânîsidir ancak;
Bugün, yâdıyle müstağrak, yarın, yâdında müstağrak!
Gel ey Leylâ, gel ey candan yakın cânan, uzaklaşma!
Senin derdinle canlardan geçen Mecnun’la uğraşma!
Düşün: Bîçârenin en kahraman, en gürbüz evlâdı,
Kimin uğrunda kurbandır ki, doğrandıkça doğrandı?
Şu yüz binlerce sönmüş yurda yangınlar veren kimdi?
Şu milyonlarca öksüz, dul kimin boynundadır şimdi?
Kimin boynundadır serden geçip berdâr olan canlar?
Kimin uğrundadır, Leylâ, o makteller, o zindanlar?
Helâl olsun o kurbanlar, o kanlar, tek sen ey Leylâ,
Görün bir kerecik, ye’s etmeden Mecnûn’u istîlâ.” D“zdağ
Âkif in Gece
ile Ahmed Paşa nın
112
:
D“zdağ
:
şiirinin bazı mısraları
“Cânıma bir merhabâ sundu ezelde çeşm‐i yâr
Şöyle mest oldum ki gayrın merhabâsın bilmedim” Tarlan
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ
:
“Câm‐ı ezel ser‐mestiyim sâki mey‐i rahşânı sun
Bâzâr‐ı derdim germdir ser‐mâye‐i dermânı sun” Tarlan
beyitleri arasında anlamsal benzerlik söz konusudur. Al‐
lah ruhlar âlemini yarattığı zaman b“t“n ruhlara Elest“ bi‐
Rabbik“m Ben sizin Rabbiniz değil miyim? diye seslenince;
ruhlar Kâlû Belâ Evet, sen bizim Rabbimizsin demişlerdir.
İşte o zaman Allah a verilmiş bir söz vardır ve insanoğlu bu sö‐
z“ne d“nyada sadık kalmalıdır. Allah, söz“nden dönen olmasın
diye de ruhları birbirine şahit tutmuştur. Bu olay Kurân da da
geçmektedir Ârâf/
‐ . Ne zamandan beri M“sl“mansın?
sorusunun cevabı Kâlû Belâ dan beri dir Uludağ
:
.
Klasik şiirde Bezm‐i Elest en eski zaman, en eski meclis olarak
değişik biçimlerde sıkça kullanılmıştır. Ayrıca âşıklar, sevgilile‐
rine Elest meclisinde âşık olmuşlardır Pala
: )/
. Aşk
sarhoşluğunun sebebi de ezelde sunulan İlahi aşk şarabıdır. Âkif
kendisini Mecnûn a, Allah ı Leylâ ya benzetirken, ezelden su‐
nulan şarap ile sarhoş olduğunu belirtmiş; Bezm‐i Elest e tel‐
mih yapmıştır. Ayrıca vicdan da Leylâ olarak karşımıza çıkmak‐
tadır.
Senin Mecnun’unum, bir sensin ancak taptığım Leylâ;
Ezelden sunduğun şehlâ‐nigâhın mestiyim hâlâ!
Gel ey sâkî‐i bâkî, gel, Elest’in yâdı şâd olsun:
Yarım peymâne sun, bir cür’a sun, tek aynı meyden sun!
O lâhûtî şarâbın vahyi her zerremden inlerken,
Bütün âheng‐i hilkat bir zaman dinsin enînimden.
Gel ey dünyâların Mevlâ’sı, ey Leylâ‐yı vicdânım,
Senin yâd olduğum sînemde olsun, varsa, pâyânım!”
D“zdağ
:
Klasik T“rk şairleri, başka şairleri kimi zaman yermek,
kimi zaman övmek için kendi şiirlerinde anarlar. Âkif de Klasik
T“rk şairlerinden Seyyid Vehbî yi D“zdağ
: l ; Acem
şairlerinden de Sa dî D“zdağ
: , , , , , , ,
,
,
,
,
, Attâr D“zdağ
:
, Firdevsî
113
AYHAN SUNGURHAN
D“zdağ
:
ve (âfız ı D“zdağ
:
zikretmekte;
şairliklerine yönelik değerlendirmeler yapmaktadır.
“AZİM
Sa’dî, o bizim Şark’ımızın rûh‐i kemâli,
Bir ders‐i hakîkat veriyor, işte meâli:
‘Vaktiyle beş on kâfile sahrâya düzüldük;
Gündüz yürüdük hep, gece bir menzile geldik.
(…)
İmân ile baksak oluyor işte nümâyan,
Sa’dî bize göstermede bir meslek‐i irfan:
Bir gâye‐i maksûda şitâb eyleyen âdem,
Tutmuşsa bidâyette eğer azmini muhkem,
Er geç bulacak sa’y ile dil‐hâhını elbet.” D“zdağ
:
,
Acem Şahı D“zdağ
:
adlı şiirin başında
Sa dî nin Farsça yazılmış bir beyiti epigraf olarak bulunmakta‐
dır. Ayrıca
beyitten ibaret olan Sa dî D“zdağ
:
başlıklı manzume, Sa dî den alınmış Farsça beyitlerle yirmi
mısra devam etmektedir. Muhâtabe‐i Şem “ Pervâne Terc“‐
mesi D“zdağ
:
de Sa dî den terc“medir. Sa dî den
yapılan bir başka terc“me D“zdağ
:
Kıt alar başlığı
altında yer almaktadır D“zdağ
:
.
Şu “stâd‐ı irfân‐penâhın bu g“n
(akîkatte şâkirdiyiz biz b“t“n
M“rebbi‐i efkâr‐ı “mmet odur
Eden halka tedrîs‐i hikmet odur!
Odur şi ri hikmetle mezc eyleyen
Odur şiir nâmıyle hak söyleyen!
Durur hâtırımda o leyl‐i hazîn
Ki bîdâr idim, ansızın bir enîn
İşittim garîbâne Pervâne den,
Diyordu yanan şem a: Ey şem ! Ben
Fedâ‐yı garâmım, yanarsam bile
Revâdır bu vecd “ tehâl“k ile.
Mehâfil v“cûdunla nevvâr iken
Senin sûzişin, giryenâyâ neden?
Bahâr olmuş, çemenler, lâleler, g“ller b“t“n bitmiş;
G“l“m, bir sensin ancak bitmeyen hâlâ şu topraktan.
Rebî i bir bulut şeklinde ağlarken mezârında,
Nihâyet öyle yaş döksem ki, artık sen de fışkırsan!
114
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ
“ACEM ŞAHI
Be‐merdî ki mülk‐i ser‐â‐ser zemîn
Niyerzed ki hûnîçekedber‐zemîn
Sa’dî”
B“t“n d“nya m“lk“, bir damla kanın yere dök“lmesine
değmez .
Klasik T“rk şiirinde olduğu gibi Sa dî nin G“listan ve Bos‐
tan ı D“zdağ
:
,
, S“nb“lzâde Vehbî nin Lûtfiyye si
D“zdağ
:
Âkif in şiirlerinde de anılmaktadır. Yalnız
S“nb“lzâde Vehbî, kaleme aldığı eseriyle Âkif tarafından takdir
edilmemektedir.
“Tutup “Lûtfiyye” yazmış oğlu Lutfullah için Vehbî;
Yazardım ben de bir “Fazliyye” kudret yoksa nâ‐kâfi.
Ne var oğlum değilsen? Kardeşimsin, yâr‐ı cânımsın.
Müşahhas bir ümîdimsin, refîk‐i râz‐dânımsın;
Ne var Vehbî değilsem? Ben de elbet nâzımım az çok”
D“zdağ
:
XV))). y“zyılın önemli şairi Şeyh Gâlib in adı anılmamakla
birlikte hatırlanmasına vesile olacak durumlar söz konusudur.
Âkif in
“Haberdâr olmamışsın kendi zâtından da hâlâ sen,
‘Muhakkar bir vücûdum!’ dersin ey insan, fakat bilsen…
Senin mâhiyyetin hattâ meleklerden de ulvîdir;
Avâlim sende pinhândır, cihanlar sende matvîdir”
dizeleriyle başlayan
Gâlib in meşhur
İnsan
D“zdağ
:
“Hoşça bak zâtına kim zübde‐i âlemsin sen
Merdüm‐i dîde‐i ekvân olana âdemsin sen”
şiiri Şeyh
Terci‐bendinin mısralarını hatırlatmaktadır. (er iki şair
de şiirlerinde aynı konuyu işlemiş, benzer bir ilham kaynağın‐
dan beslenerek insan “zerinde d“ş“nm“şlerdir Çakır
:
115
AYHAN SUNGURHAN
. Gâlib in meşhur Na t ından alınmış altı mısra Said Paşa
İmâmı D“zdağ
:
şiirinde de yer almaktadır.
:
“Sultân‐ı Rusül, Şâh‐ı Mümecced’sin, efendim!
Bîçârelere devlet‐i sermedsin, efendim!
Dîvân‐ı İlâhî’de ser‐âmedsin, efendim!
Sen Ahmed ü Mahmûd u Muhammed’sin, efendim!
Hak’tan bize Sultân‐ı Müebbed’sin, efendim!” D“zdağ
Necid Çöllerinden Medîne ye de D“zdağ
:
Klasik şiirde olduğu gibi Medine söz konusu edilmekte D“zdağ
: , , ,
,
,
; Mekke de Batha olarak geç‐
mektedir D“zdağ
:
.
Klasik T“rk şiirindeki m“stezâd, gazel, kıta ve terkib‐
bend nazım şekilleri Âkif tarafından da kullanılmıştır. Âmin
Alayı D“zdağ
:
şiirinin başında bir m“stezâd vardır.
“ Gözüm ki kana boyandı, şarâbı neyliyeyim?
Şarbâbı neyliyeyim?
Ciğer ki odlara yandı, kebâbı neyliyeyim?
Kebâbı neyliyeyim?
Ne yâre yaradı cismim, ne bana, bilmem hiç?
İlâhî ben bu bir avuç türâbı neyliyeyim?
Türâbı neyliyeyim?
Âmin! Âmin!” D“zdağ
:
beyitten ibaret Gazel de aşk konusu işlenmekte, sevgi‐
liye mâh olarak seslenilmekte, âşık ciğeri yanmış olarak nite‐
lendirilmektedir. Tek fark makta beyitinde mahlasın kullanıl‐
mayışıdır. Gazelin ilk beyitinin ilk mısrası, makta beyitinin ikin‐
ci mısrasında aynen tekrarlanarak redd‐i matla yapılmıştır.
“GAZEL
Allâh’ı seversen nazarımdan güzer etme
Müştâkını başın için olsun heder etme!
Kurbân oluyor bir nigeh‐i hışmına rûhum
Sevdâ‐zededen böyle dirîg‐i nazar etme!
116
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ
Ey mâh yetiş bezm‐i safâ zulmet içinde
Herkes uyuyor gayrdan aslâ hazer etme!
Aşkın ne azâb olduğunu sen de bilirsin
Gel hâtırımı kırma beni pür‐keder etme!
Ben kûyunu terk eyleyemem âh garîbim
Bâbındaki nevmîdini me’yûs‐ter etme!
Tard etme kapından şu ciğer‐sûzu yazıktır
Hûnâbına rahm et de anı derbeder etme!
Ey nûr‐ı dü‐çeşmim! Bu temâşâya doyulmaz
Allâh’ı seversen nazarımdan güzer etme!” D“zdağ
:
XV)). y“zyılın önemli şairi Nâbî, insanlara doğru yolu gös‐
termeyi, öğ“t vermeyi amaç edinmiş; insan, hayat ve toplumla
ilgili konulara ağırlık vermiş; d“nyaya ibret göz“yle bakarak
varlıkların oluşumundaki sır ve hikmeti anlamaya çalışmıştır
Mengi
:
. Bu hayat felsefesiyle şair dönem sorunları‐
nı, hiciv ve hezl tarzında yazdıkları şiirlerde eleştirmekten ka‐
çınmamış; ilim ve bilgiye önem vermiştir. Nâbî, usandık redifli
gazelinde, Klasik T“rk şiirini alışılagelmiş zihniyeti, konuları,
aşk anlayışı bakımından eleştirmiş; bu durumun yarattığı bez‐
ginliği dile getirmiştir.
Klasik T“rk Edebiyatı şairleri yaşadıkları dönemde kendi‐
lerini daha kolay tanıtabilmek ve destek görebilmek adına dev‐
letin ileri gelenlerine ulaşabilmek için hiyerarşi gereği bazılarıy‐
la muhatap olmak durumunda kalmışlardır. Nâbî, ilk beyitte bu
geleneğe gönderme yapmış; istemeden de olsa bazılarının y“‐
z“ne g“lmek, iyi davranmak zorunda kalındığını belirtmiştir.
Beşerî aşk anlayışı bakımından değerlendirildiğinde ise âşık
sevgiliye ulaşabilmek adına ağyarın y“z“ne g“lmekten artık
bıkmış, usanmıştır.
117
AYHAN SUNGURHAN
“Bir devlet için çehre temennâdan usanduk
Bir vasl içün agyâra müdârâdan usanduk
Hicrân çekerek zevk‐i mülâkâtı unutduk
Mahmûr olarak lezzet‐i şahbâdan usanduk
Düşdük katı çokdan heves‐i vuslata ammâ
Ol dâ’iye‐i dagdaga‐fermâdan usanduk
Dil gamla dahi dest ü girîbândan usanmaz
Bir yâr içün ağyâr ile gavgâdan usandık
Nâbî ile ol âfetin ahvâlini nakl it
Efsâne‐i Mecnûn ile Leylâdan usanduk”
))/
Bilkan
:
Âkif in yazdığı Terkib‐bend in D“zdağ
:
ikinci
bendi ile Nâbî nin usandık redifli gazeli arasında söyleyiş ve
içerik bakımından benzerlik vardır. Âkif de bir devlet için bu
âlemde alçakların y“z“ne g“lmek zorunda kalındığını; el etek
öp“ld“ğ“n“ dile getirmiş; Nâbî gibi bu durumdan yakınmış;
hatta derdini Allah a şikâyet etmekten dahi usanmıştır. Yalnız
dönem eleştirisi Âkif in şiirinde daha yoğun işlenmiştir.
“Âlemde edânîye müdârâdan usandım
Nâ‐hak yere takdîr ile gavgâdan usandım
İkbâl etek öpmekle müyesser olacakmış
Ben öyle rezîlâne temennâdan usandım
Beyhûde imiş etdiğim ümmîd‐i terakkî
Bir şey diyemem zâten o sevdâdan usandım
Allâh bilir devlet‐i dünyâda gözüm yok
Devlet değil â şimdi bu dünyâdan usandım
Nâ‐merde değil merde değil ferde inanma
Ben herkesi hayretle temâşâdan usandım
Şeh‐râh‐ı sadâkatde devâm etmeli derdim
Heyhât bugün işte o da’vâdan usandım
Elbet gün olur anlamamakdan usanırsın
Bi’llâh sana şerh‐i süveydâdan usandım
Dergâh‐ı tahammülde sebât etmeyi kurdum
Allâh’a bile derdimi şekvâdan usandım
118
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ
Geçdim feleğin bağ ü bahâr ü çemeninden
Hem‐râzım iken bülbül‐i şeydâdan usandım
İster isen ey fecr‐i emel hîç görünme
Rü’yâ gibi her dem seni hülyâdan usandım
Lâ‐kayd olayım fikri ile hayli çalışdım
El‐minnetüli’llâh ki her şey’e alışdım ” D“zdağ
:
‐
Âkif, konusu vatan sevgisi olan bir Kıt a da kaleme almış‐
tır. Vatanın içinde bulunduğu durumu sonbahara, kendisini
baykuşa benzetmiş; Beni daha önce d“nyaya getirseydin ne
olurdu Allah ım şeklinde serzenişte bulunmuş; Eğer “lkenin
g“l devrini görebilseydim, onun b“lb“l“ olurdum demiştir.
“KIT’A
Virânelerin yaşçısı baykuşlara döndüm,
Gördüm de hazânında bu cennet gibi yurdu!
Gül devrini bilseydim onun, bülbül olurdum;
Yâ Rab, beni evvel getireydin ne olurdu?...
‐
‐ D“zdağ
:
Tezkirelerde şairlerin doğum yeri, adı, lakabı, öğrenim
durumu, meslek veya makamı, başlıca hocaları, hayatlarındaki
önemli değişiklikler, öl“m“, varsa öl“m tarihi, mezarının yeri,
bazen şairle ilgili bir ya da birkaç anekdot, edebî durumuyla
ilgili değerlendirmeler, eserleri ve eserlerinden örnekler yer
alır. Merhûm İbrahim Bey D“zdağ
:
başlıklı
mısralık manzumenin başında da Tezkirelerde yer alan şair
biyografileri gibi kısa bir biyografi bulunmaktadır. Bu bakımdan
bir benzerlik söz konusudur.
İbrâhim Bey merhum ki tabâbet‐i baytariye ulemâsın‐
dandır. (âk‐i pâk‐i Şark ın yetiştirdiği nevâdir‐i irfân “ fazîletin
biridir. merhumu yakından tanıyanlar dört sene evvelki fecîa‐i
irtihâlinin millet için ne elîm bir zıyâ , h“kûmet için ne azîm bir
hacâlet olduğunu teslimde teredd“t etmezler. Şark ın, Garb ın
bedâyi ‐i ilm “ fennini toplayıp hâfızasına doldurmuş;
mahfûzâtını muhâkemâtıyle, meşhûdâtıyle şâyân‐ı hayret bir
sûrette tevsi etmiş:… D“zdağ
:
119
AYHAN SUNGURHAN
Sonuç
Sonuç olarak Mehmet Âkif, b“t“n şiirlerinde aruz veznini
kullanmanın yanı sıra özellikle Safahat tan önceki şiirlerinde
gazel, kıta, terkib‐bent nazım şekilleriyle bazı şiirler yazmış;
Klasik T“rk Edebiyatının konu ve kaynaklarını göz ardı etme‐
miş; tasavvufa belli oranda yer vermiştir. O, Klasik T“rk Edebi‐
yatında sıklıkla kullanılan Leylâ , b“lb“l , g“l gibi unsurları
aynen tekrardan öte dön“şt“r“p değiştirmiş; kendi birikimi
doğrultusunda Klasik T“rk şiirine yeni bir yaşam alanı kazan‐
dırmıştır. Ayrıca Âkif, soyut ve sembolik bir zemine oturan Kla‐
sik T“rk Edebiyatı unsurlarını çoğunlukla sosyal tenkide bir
vesile olarak kullanmıştır.
KAYNAKÇA
Bilkan, Ali Fuat
. Nâbî Dîvânı, İstanbul: MEB Yay.
Çakır, Ömer
. Birer Şiirinden (areketle Şeyh Gâlib
ve Mehmet Âkif in İnsana Bakışı Üzerine Bir Karşılaştırma De‐
nemesi , Turkish Studies‐ International Periodical For The
Languages, Literature and History of Turkishor Turkic,Volume
/ , Summer
, p.
‐
, Ankara.
D“zdağ, M. Ertuğrul
İstanbul: Gonca Yay.
. Mehmed Âkif Ersoy, Safahat,
Macit, Muhsin
. Gelenekten Geleceğe, Modern Türk
Şiirinde Geleneğin İzleri, İstanbul: Kapı Yay.
Mengi, Mine
. Divan Şiirinde Hikemî Tarzın Büyük
Temsilcisi Nâbî, Ankara: Atat“rk K“lt“r Merkezi Yay.
Özcan, Nezahat
şik Dağıtım Kitabevi.
. Türk Şiirinde Leyla, Ankara: Birle‐
Pala, İskender
Ankara: K“lt“r Bak. Yay.
. Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü,
Tarlan, Ali Nihat
Akçağ Yay.
. Ahmet Paşa Divanı, Ankara:
Sungurhan, Aysun
. Klasik Türk Edebiyatında Îdiyye
Bayram Şiirleri (İnceleme–Şiirler),
s., Ankara: Grafiker Yay.
Uludağ, S“leyman
tanbul: Marifet Yay.
120
. Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İs‐
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KLASİK TÜRK EDEBİYATININ İZLERİ
Üç“nc“ Oturum
Mart
Cuma
l
Oturum Başkanı
Prof. Dr. Ali Yakıcı
121
BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK
BİR ŞA(SİYET ABİDESİ OLARAK
ME(MET ÂKİF ERSOY U ANLAMAK
Sefa Yüce
ÖZ
Mehmet Âkif Ersoy un sanat ve hayat anlayışının temelini
Kur an ve bilim oluşturur. (em Doğu, hem de Batı edebiyatına
vakıf olan Âkif, eserlerinde hakikati savunur. Ona göre sanat,
sadece tasannu yapmak değildir. Sanatın asıl görevi, millet
adına hakikati dile getirmektir. Ahlaklı olmayı kendine şiar edi‐
nen Âkif, kaotik dönemlerde T“rk milleti adına önemli görevler
“stlenir ve T“rk milletinin sesi olur.
Mehmet Âkif kendini T“rk milletine adayan sahih bir
aydındır. O, Safahat ta T“rk milletinin macerasını anlatır. Âkif,
hayatı ile eserini birleştiren nadir bir şahsiyettir. Âkif, karakter
aşınmasına uğramayan “st“n vasıflı bir kişilik abidesidir. Bu
bildiride, Âkif in sanat anlayışını ve şahsiyetini oluşturan temel
vasıflar değerlendirilmeğe çalışıldı.
Anahtar Kelimeler: Âkif, Çanakkale ruhu, İstiklâl Marşı,
hakikat, şahsiyet, sanat, Asım.
Milletlerin tarihine yön veren ve ivme kazandıran b“y“k
şahsiyetlerdir. Kadim milletler, b“y“k şahsiyetler çıkarırlar.
B“y“k ve sivrilmiş şahsiyetler, kendi milletinden kendi nes‐
linden tamamıyla ayrı varlıklar değildir, bilâkis onlar, en iyi
surette temsil ve ifade kabiliyeti olan dehâ sahibi insanlardır.
Bu m“stesna şahsiyetleri bize y“ksek gösteren şey, onlardaki
ifade ve temsil kudretidir Kaplan
:
. Bu şahsiyetlerden
biri de Mehmet Âkif Ersoy dur. O, eseriyle hayatını birleştiren
adamdır. Âkif, devirlere, zaruretlere ve cemiyetlere göre değiş‐
mez, muhiti kendine uydurur, cemiyeti s“r“kler. O, değer yara‐
Doç. Dr. Gazi Üniversitesi, sefayuce@gazi.edu.tr
123
SEFA YÜCE
tır, onda zekâ, irade ve his b“t“nleşir Topçu
:
. Sağlam
bir iradeye sahip olan Âkif in hayatı b“y“k zorluk ve sıkıntılar
içinde geçer. Onun hayatı ve şahsiyeti İstanbul un Fatih semtin‐
de şekillenir.
yılında İstanbul da doğan Âkif,
yılına kadar
hayatını T“rk milletine adar. Âkif, sırasıyla Emir Buhari Mahal‐
le Mektebi, Fatih İbtidai Mektebi, Fatih Merkez R“ştiyesi, M“l‐
kiye Mektebi İdadisi, M“lkiye Baytar Mektebinde okur. Okul
yıllarından itibaren çok iyi d“zeyde Arapça, Farsça ve Fransızca
öğrenir Meydan
:
. Altmış “ç yıllık hayatının yirmi
yılını resmî görevlerde geçiren Âkif, ilk memuriyetine Edirne de
başlar. İstanbul başta olmak “zere Anadolu nun çeşitli
bölgelerinde hayvan sağlığı ile ilgili çalışmalar yapar. Ayrıca
Âkif
‐
yılları arasında (alkalı Ziraat Mektebi ile Çiftlik
Makinist Mektebinde T“rkçe öğretmenliği yapar. Bu vazifele‐
rinden sonra
yılında İstanbul Dar“lf“nûnu Edebiyat‐ı
Umumîye M“derrisliğine tayin olur. Aynı yıl İttihat ve Terak‐
ki ye katılır, fakat “yelik yemini etmez.
Mayıs
te
Umur‐ı Baytariye M“d“r“ Abdullah Efendi nin haksız yere gö‐
revden alınması “zerine resmi görevinden istifa eder Tansel
:
.
Mehmet Âkif hem âlim, hem şair, hem hoca, hem devlet
memuru, hem ârif, hem gazeteci, hem milletvekili, hem sporcu
olarak birçok sıfata sahiptir. Ama b“t“n bu sıfatlardan “rettiği
bir sentezle o bilinçli, uyanık bir M“sl“man T“rk aydınıdır.
T“rk “n uyanık vicdanlarından biri olan Âkif, mensup olduğu
milletinin derdiyle dertlenmiş, b“t“n cahilliklerine, tembellikle‐
rine, ayrılıklarına, “mitsizliklerine, geriliklerine karşı canhıraş
gayretle savaş açmıştır Çetin
: ‐ . B“t“n bu vasıfları
kendinde toplayan Âkif, on dokuzuncu y“zyılın iyi yetişmiş kişi‐
likli aydınlarından biridir.
Edebî Şahsiyetinin Oluşumu
Âkif, ilk manzumelerini
yılından itibaren yayımlar
ve bu manzumelerini divan nazım şekilleriyle yazar. Âkif in ilk
manzumelerinde İran edebiyatının meşhur şairi Sadi nin etkisi
124
BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK
gör“l“r. Kendisi, bir s“re Muallim Naci ve Abd“lhak (amid in
de tesirinde kalır. Ayrıca şair,
den itibaren İran edebiya‐
tından çeviriler yapar. Bunu Fransızcadan yaptığı çeviriler takip
eder.
Âkif,
den sonra
beş ayrı terc“me yapar. Yakın ar‐
kadaşları onun pek çok Fransız klasiğini asıllarından okuduğu‐
na tanık olur. Bunlardan Lamartine ve Alphonse Dauet i beğe‐
nir. Zola yı da yakından takip eder, onun eserlerini dikkatli
okur. Aslında Zola, Âkif in en sevdiği yazardır. O, çok daha
önemli olan Camille Flammarion un Uranie romanını T“rkçeye
terc“me eder Meydan
:
. Pozitivizmin edebiyatta uzan‐
tısı olan nat“ralizm, Âkif in edebî anlayışını etkiler. O, nat“ra‐
listlerin metodundan yararlanır. Kendisi, toplumda görd“ğ“
aksak ve sefaleti fotoğraf gerçekçiliği ile anlatır. Âkif, hiçbir za‐
man ve hiçbir eserinde pozitivizmi dinin yerine ikame etmez.
Bir sentez adamı olan Âkif, Doğu nun k“lt“r d“nyasını da
yakından takip eder. Özellikle Sadi nin ahlâkçı anlayışını benim‐
ser. Onun Bostan ve G“l“stan adlı eserinde anlatılan her kıssa‐
nın bir dersi vardır. Bu anlayış, Âkif in eserlerine de yansır. O,
sanat yoluyla mesaj vermeyi tercih eder. Âkif in sanat anlayışı‐
nın temelinde ahlâk vardır. Aslında o, ahlâkı insan olmanın te‐
mel vasfı sayar. (em geleneği, hem de yeniliği benimseyen Âkif,
başkalarına benzemez. O, gelenekçi anlayış ile yeniklikçi anlayı‐
şı uzlaştıran bir şahsiyettir.
Âkif, asıl h“viyetini İkinci Meşrutiyet sonrası bulur. O, Sı‐
rât‐ı Mustakîm de neşredilen şiirlerini
yılından itibaren
Safahat adlı eserinde toplamaya başlar. Yedi kitaptan oluşan
Safahat,
yılında Gölgeler adlı eserin yayımlanması ile ta‐
mamlanır.
Birinci kitap: Safahat
Toplam 3084 dizedir.
. Kırk dört manzume içerir.
İkinci kitap: Süleymaniye Kürsüsünde
den ibarettir. 1002 dizedir.
. Tek bir şiir‐
125
SEFA YÜCE
Üç“nc“ kitap: Hakkın Sesleri
oluşur. Toplam 482 dizedir.
Dörd“nc“ kitap: Fatih Kürsüsünde
bir manzumedir. 1692 dizedir.
Beşinci kitap: Hatıralar
1314 dizedir.
Altıncı kitap: Asım
zeden oluşur.
. On manzumeden
. İki kısımlık tek
. On şiirden ibarettir. T“m“
. Yekpare bir eserdir. 2292 di‐
Yedinci kitap: Gölgeler
Toplamı 1374 dizedir Akay‐Andı
toplam dize sayısı: 11.240 tır.
. Kırk bir şiirden oluşur.
:
‐ . Yedi kitabın
Âkif in iki g“nde yazdığı
saat İstiklâl Marşı,
mıs‐
radan oluşur. İstiklâl Marşı, ilk kez
Şubat
tarihinde
Hakimiyet‐i Milliye ve Sebilürreşad da yayımlanır. TBMM,
Mart
g“n“ yaptığı oturumda İstiklâl Marşı nı kabul eder
ve İstiklâl Marşı nın şiiri Abdullah Suphi Tanrıöver tarafından
mecliste okunur. Âkif, uzun bir aradan sonra
(aziran
yılında İstiklâl Marşı nın yazılması ile ilgili şu değerlendirmeyi
yapar: ‐İstiklâl marşı… O g“nler ne samimi, ne heyecanlı g“n‐
lerdi. O şiir, milletin o g“nk“ heyecanının bir ifadesidir. Bin bir
fecayi karşısında bunalan ruhların ıztıraplar içinde halâs daki‐
kalarını beklediği bir zamanda yazılan o marş, o g“nlerin kıy‐
metli bir hatırasıdır. O şiir bir daha yazılamaz… Onu kimse ya‐
zamaz… Onu ben de yazamam… Onu yazmak için o g“nleri
görmek, o g“nleri yaşamak lâzım. O şiir artık benim değildir. O,
milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem bu‐
dur… Edib
:
. Onun
yılına ait iki ayrı şiiri daha
vardır. Bu şiirler, S“leyman Nazif e ve B“lb“l d“r. Âkif, B“lb“l
şiirini de Taceddin Dergâhı nda yazar. Şair, bu şiirini Bursa nın
işgali “zerine kaleme alır. O, B“lb“l şiirinde yurt ve vatan kav‐
ramlarıyla Osmanlı Padişahlarından söz eder, T“rk ırkından
olmakla öv“n“r. Ayrıca bu şiir, Ali Rıfat Bey tarafından bestele‐
nir Tansel
: ‐ .
126
BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK
Âkif i anlamak için onun sanat anlayışını ve hayata bakış
açısını bilmek gerekir. Âkif, her şeyden önce hakikati anlatır.
(akikat nedir? (akikat itibârî, izâfî, nisbi zahirî, vâhî olmayan
durumlara hakikat diyoruz; hakikat doğru, devamlı ve değişmez
olandır Tural
:
. Âkif, edebî eserin hakikati ifade et‐
mesi gerektiği “zerinde durur ve bu konuda şunları söyler:
(akikat, hayat, m“şahede her eser‐i edebînin şerâit‐i
esâsiyesindendir. Bu şerâiti ararsak her zaman bulabiliriz. (atta
hiç yoktan bir mevzû icâd edeceğimiz bile işe tabiilik vermek
için hakikat istinâdgâhımız olmalıdır. Yani hayât‐ı hakikiyeden
alınmış olup mevzuumuzu tevsiâ imdad edebilecek vekâie, ah‐
vâle m“racaat etmeliyiz Gökçek
:
. Âkif, kendi misyo‐
nunu her zaman ve her yerde hakikati ifade etmek olarak gör“r.
Bunun içindir ki sanatı estetik bir unsur olarak görmez. Ona
göre, aç ve yoksul millete s“s ve zevk ten bahsetmek hakikatin
“st“n“ örtmek demektir. Sanat yapmak, karnı tok ve sırtı pek
milletler için doğru olabilir. Lâkin bizim gibi aç, çıplak milletle‐
re s“sten, çerezden, evvel giyecek, yiyecek lâzım. Onun için ne
kadar s“sl“, ne kadar tatlı olursa olsun, libas hizmetini, gıdâ
vazifesini görmeyen edebiyat bize hiçbir şey söylemez Tuğcu
:
.
Âkif, Safahat ın ön söz“nde sanatı ile ilgili okura şunları
söyler:
Bana sor sevgili kari, sana ben söylüyeyim
Ne hüviyette şu karşında duran eş’ârım;
Bir yığın söz ki samimiyyeti ancak hüneri;
Ne tasannu bilirim çünkü, ne sanatkârım.
Kendisi, tasannu ifadesi ile sanat yapma anlayışını bir ta‐
rafa bırakır. Zaten onun maksadı da sanat yapmak değildir. Âkif,
sanatın ve edebiyatın gayesinin ahlaki bir vasıf taşıması gerek‐
tiğini d“ş“n“r. Ahlaktan yoksun bir sanatçının doğruları ifade
edemeyeceği kanaatini taşır. Bu amaçla:
Hayır hayâl ile yoktur benim alışverişim
İnan ki her ne demişsem, görüp de söylemişim.
Şudur cihanda en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!
Safahat .kitap, S“leymaniye K“rs“s“ .
127
SEFA YÜCE
diyen Âkif, hiçbir zaman kendini fildişi kuleye hapsetmez. Âkif
geniş bir d“nyada dolaşır. Şiirine, yurdun her kesimini, her me‐
selesini sokar. Bu bakımdan o tamamıyla sosyal bir şairdir. Sa‐
dece teşhir ve tenkit etmez, çareler arar. Temel kıymetlerine
bağlı kalarak din ile ilmi birleştirmeğe çalışır. İslâmiyeti çağdaş
ilme göre yorumlar ve İslâmiyet diye gösterilen hurafe lere ,
batıl inançlara karşı çıkar Engin“n
:
. Âkif in sana‐
tında iki b“y“k b“y“ vardır; birincisi kendi nazmıyla kendi
imanını yazan adamın b“y“s“, bir diğeri de bir uçta cemiyet,
öb“r uçta kendi duran ve tek kalmaktan korkmayan adamın
b“y“s“ d“r Kuntay
:
.
Âkif, Süleymaniye Kürsüsü nde vaize şu sözleri söyletir:
Başka yerde taharriye heveslenmeyiniz.
Onu kendinde bulur yükselecek bir millet
Çünkü her noktada taklid ile sökmez hareket
Alınız ilmini garbın,alınız sanatını;
(…)
Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız;
Çünkü milliyeti yok sanatın, ilmin; yalnız,
İyi hâtırda tutun tutun ettiğim ihtarı demin…
Âkif e göre, sanatın ve ilmin milliyeti olmamakla beraber,
her şeyde önce ilerleme çağını aşmak için kılavuzumuz kendi
mâhiyet‐i rûhiyemiz olacaktır. (er millet, y“kselmenin sırrını
kendinde bulacaktır. Bu iş taklitle olmaz. Batının ilmini ve tek‐
niğini almak gerekir. Ancak o millete mahsus özellikler ihmal
edilmemeli onun kılavuzluğunda ilerlemelidir Okay
:
.
Âkif in şiirlerini “ç ana başlık altında toplayabiliriz:
. Onun )). Meşrutiyet devri şiirlerini hikemî‐sosyal tarz
oluşturur. Bunların bir kısmı insanın yery“z“ndeki konumu,
yaşantısı, karşılaştığı g“çl“kler ve sorumlulukları “zerine dinî
bir bakış açısından y“r“t“len m“lâhazalardır, insan‐hayat “ze‐
rinedir. Diğer bir kısmı ise insan öl“m ilişkisi etrafındadır.
. Âkif in sosyal yara ve hastalıkları konu alan şiirlerinde
sosyal şiirler çeşitli toplum kesimlerinin yaşadığı problemler
128
BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK
dile getirilir. Bir bakıma bu problemlerin kaynağı sayılabilecek
bazı kurumlar da eleştiri konusu yapılır. Bu şiirlerin tamamında
kuvvetli bir acıma duygusu ön plandadır. Şiirlerde, toplumun
sahip çıkmadığı kişilerin problemleri gözler ön“ne serilir. Fakat
bunlar temsil karakteri olan kişilerdir ve şair fertten yola çıka‐
rak belirli bir toplum kesimini söz konusu etmek ister. Bu şiir‐
lerde, problemleri dile getirilen kişilerin toplumun korunmaya
en muhtaç kesimleri olan çocuklar, yaşlılar ve kadınlardan se‐
çilmiş olması da dikkat çeker. Ayrıca sosyal adalet, istibdat‐
h“rriyet, batılılaşma, İslam d“nyasının sorunları, aydın‐halk
yabancılaşması, ahlaki çök“ş ve cehalet, tefrika, nesil çatışması
ve savaşlarla ortaya çıkan acılar en çok işlenen konulardır. Âkif i
diğer ediplerden ayıran vasıf, onun toplum adına sorumluluk
“stlenmesi ve toplumun sözc“s“ olmasıdır Gökçek
: ‐
.
O, sanat anlayışının öz“n“ kısaca şöyle tarif eder: Kendi
milletimin huzurunda görd“ğ“m g“nden beri sanattan ziyade
cemiyeti d“ş“nmek istedim, diyerek şiirini fikrin hizmetine
verir. Âkif, kimseye mehdiye yazmaz. Ç“nk“ o dalkavukluktan
ve riyadan uzak, h“rriyet taraftarı, mert ve vefâlı biri olarak
haksızlığa karşı tahamm“ls“z bir karakterdir Okay,
: ‐
. Mithat Cemal de onun bu özelliğine dikkat çekerek şu gö‐
r“şlere yer verir: (içbir kapı, altından geçerken onu eğilmeğe
mecbur edemedi. O bu saray parçalarının y“ksek tavanları al‐
tında k“ç“lme di Kuntay
:
.
Âkif, fikir “reten ve analitik d“ş“nen bir aydındır. O, şiir‐
le d“ş“nmeyi edebiyatımıza sokan hemen hemen tek şairdir.
Safahat, bir toplumun bir öm“r boyu başından geçenleri şiirle
anlatan bir eserdir. Âkif, eseriyle cemiyetle içli dışlı olur. O bu
yön“yle tektir. Modern T“rk edebiyatında realist bakış açısıyla
samimi d“nya gör“ş“n“n temsilcisidir Karakoç
: ‐ .
Âkif,
yılından
yılına kadar tasavvufi duygu ve
d“ş“ncelere yer vermez. (atta tasavvufi anlayışa pek de sıcak
bakmaz. Asım da Köse İmam, şairlerden söz ederken tasavvu‐
fun uyuşukluğa sevk eden bir d“ş“nce olduğunu söyler. Asım,
129
SEFA YÜCE
Âkif in T“rk gençliğine bir model olarak sunduğu, öz“nde T“rk
milletinin değerlerini taşıyan karakterli ve donanımlı bir genç‐
tir. Asim neslinin en belirgin özelliği ilme, ahlâka ve kanuna
sarılması, gelişmeye açık olmasıdır:
(…)
Bir cemâ’at ki erenler işi yumrukla görür,
Kafa bitmiş demek artık, çekiver kuyruğunu!
Kuvvetin hakkı mıdır enselemek bulduğunu?
Bize, Âsım ne şunun yumruğu lâzım, ne bunun;
Birinin pençesi ister yalınız: Kânûnun.
Ver bütün kudreti kânûna ki vahdet yürüsün…
Yoksa millet değil ancak dağınık sürüsün…
Memleket zâten ayol baksana: Allak bullak,
Sen de hissinle yürürsen batırırsın mutlak.
Ya kuzum, zabtiye rûhuyla hükûmet sürenin,
Yeri altındadır, üstünde değil kürenin!
(…)
Ben… baban… sonra Melek… Tutturamazsın ne desen…
Hadi öğrenimini tez elden bitirmeye bak sen!
Çünkü oğlum milletlere yüksek mevki kazandırmak,
İki şeye bağlıdır: İlim ve teknoloji, bir de yüksek ahlâk,
Önce ilim ve teknoloji halkı mutlu edecek,
Bütün araçları sağlar, sonra yüksek ahlâk gelerek.
(…)
İlim ve teknoloji diyelim ki var, ama yüksek ahlâk yok.
İşte bu, insan toplulukları için sonsuz bir yıkımdır,
İnsanlığın ruhunu zehirleyecek yara budur.
(Safahat, Asım,Huyugüzel‐Gökçek‐Bağcı 2014:779).
Şair,
yılında kısa aralıklarla yazdığı Gece, (icran ve
Secde şiirlerinde tasavvufî unsurlara yer verir. Bu şiirler, onun
son dönem ruh hâlinin dışa yansımalarıdır Gökçek
: ‐
. Âkif, İslâmın çalışmayı, “retmeyi, imanı ve ahlakı emretti‐
ğini; ataleti, tembelliği şirk ve bidatı yasakladığını her ortamda
dile getirir.
130
BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK
Siyasi Gelişmeler
Osmanlı Devleti,
(arbi
‐
Osmanlı Rus Sa‐
vaşı ile b“y“k bir felaket yaşar. Ruslar, İstanbul yakınlarına
gelir. Bir felaket bitmeden bir yenisi başlar. Siyasi olaylar ve
entrikalar kontrol edilemez bir hâl alır.
yılında, )). Meşru‐
tiyet in ilanından kısa bir s“re sonra Avusturya, Bosna‐(ersek i
ilhak eder. Girit, Yunanistan a verilir. Bulgaristan, Osmanlı Dev‐
leti nden kopar. Anadolu da dış g“çlerin desteklediği Ermeniler
ayaklanırlar. Akabinde İtalya, Trablus ve Bingazi yi işgal eder.
yılında Balkan Savaşı başlar. Osmanlı Devleti, b“t“n Bal‐
kanları kaybeder. B“y“k bir facia yaşanır. Binlerce T“rk katledi‐
lir, b“y“k bir böl“m“ de m“lteci durumuna d“şer. Arnavutlar,
isyan eder ve Osmanlı Devleti nden kopar. Balkan faciasının
yaraları sarılmadan, devlet kendini Birinci D“nya Paylaşım Sa‐
vaşı nın içinde bulur. Aslında Osmanlı Devleti nin toprakları,
önceden İngiltere, Fransa, Rusya ve yandaşları tarafından gizli
anlaşmalarla fiilen paylaşılmıştır.
yılında başlayan Birinci
D“nya Paylaşım Savaşı nın kaderini belirleyen cephelerden biri
Çanakkale olur. Burası T“rk milletinin son direnç noktasıdır.
Âkif, bu b“y“k facialar yaşanırken, sanat anlayışında es‐
tetiğe yönelemezdi. Ç“nk“ vicdanı ve ahlâkı buna izin vermezdi.
O, bu kaotik ortam içinde elini taşın altına sokan bir şahsiyettir.
Âkif, devletin ve milletin yanında yer alır. Bu amaçla, İttihatçılar
tarafından
yılının sonunda Almanya ya gönderilir. Aklında
hep Çanakkale vardır. Âkif, burada T“rk milletinin k“llerinden
yeniden doğacını hisseder ve “midini yitirmez. Ç“nk“ ona göre
“midini kaybetmek, Allah a isyan demekti. Kendisi, Berlin e
vardığının “ç“nc“ g“n“nde Yarbay Ömer L“tfi Bey e rastlar…
İşte bu Yarbay o sıralarda memleketimize gönderilecek m“‐
himmatı satın alma ve muayene etme heyetinde âzadır Onu
Berlin de gör“nce çok sevinir…Göz“n“n ön“ne Çanakkale gelir.
Allah rızası için ey asker, dayanınız, kuzum, tuttuğunuz yer
İslâm ın tek ukdesidir, buraya yabancı ayağı basarsa, dinin y“k‐
sek insanları, bir ân içinde yerin dibine geçer. Şurayı bilin ki “ç
elli milyon M“sl“manın son umudu sizde... Erişirgil
:
.
131
SEFA YÜCE
(“k“met, Âkif in Berlin de bulunduğu dönemde Çanakka‐
le Savaş alanını gezip görmeleri için on altı şair, yazar ve ressa‐
mı Çanakkale ye davet eder. Amaç, askere millî heyecan verecek
eserlerin yazımını teşvik etmektir. Davet listesini Ziya Gökalp
hazırlar. Bu daveti kabul eden edip ve ressamlar şunlardır:
Mehmet Emin Yurdakul , Ağaoğlu Ahmet, Yusuf Razi
Bel , Nazmi Ziya G“ran , Çallı İbrahim, Ömer Setfeddin, Celâl
Sâhir Erozan , (amdullah Suphi Tanrıöver , Ahmet Yekta
Madran , M“fid Râtib, Ali Cânip Yöntem , İbrahim Alâettin
Gövsa , Orhan Seyfi Orhon , Enis Behiç Kory“rek , (ıfzı Tev‐
fik Gönensay , (akkı S“ha Gezgin . Ayrıca Tanin gazetesi ya‐
zarı Muhiddin Bey ve eski dar“leytamlar m“d“r“ Selahaddin
Beyler heyete dahil olur. Çanakkale ye davet edildikleri hâlde
gelmeyen şair ve yazarlar da vardır: Abd“lhak (amid Tarhan ,
Samipaşazâde Sezâi, Cenab Şahabeddin, S“leyman Nazif, Tevfik
Fikret ve (alit Ziya dır.
İttihat ve Terakki yönetimi, bazı edipleri geziye davet et‐
mez. Bu ediplerden biri de Yahya Kemal dir. (eyette yer alma‐
makla birlikte Çanakkale de bulunanlardan biri de Ahmet (a‐
şim dir. Kendisi, burada ihtiyat zabiti olarak bulunur. Fakat (a‐
şim Çanakkale Savaşı ile ilgili duygularını belirten bir manzume
ve yazı kaleme almaz. Cepheye gön“ll“ giden Fecr‐i Âti şairle‐
rinden Emin B“lend de herhangi bir manzume yazmaz.
(azi‐
ran
te Çanakkale ye giden edip ve ressamlar Temmuzda
İstanbul a dönerler Ayvazoğlu
: ‐ . Çanakkale ye gi‐
den Edebî (eyet teki şair ve yazarlar istenilen metinleri yaza‐
mazlar. Yazılan metinler kuru ve yavandır. (atta bu metinlerin
heyecan yaratacak bir ruhu da yoktur. Ayrıca yayımlanan bu
yazı ve şiirlere y“ksek telifler ödendiğine dair söylentiler de
çıkar.
Edebî (eyet te yer alan şair ve yazarlar, metinlerini
(arp Mecmuası ile Yeni Mecmua da yayımlarlar. Ayrıca (arbi‐
ye Nâzırı Enver Paşa nın isteği “zerine Orhan Seyfi, Enis Behiç
ve Yusuf Ziya gibi genç şairlerden savaş şiirleri istenir. Derhal
harekete geçen Yusuf Ziya bir deftere yirmi iki şiir yazar. Dâhi‐
132
BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK
liye Nâzırı Talat Paşa tarafından da kabul edilen Yusuf Ziya iki
y“z yirmi lira telif “creti alır ve kendisi bu telif parasından övg“
ile söz eder. (arbiye Nezareti, onun Akından Akına
adlı
şiir kitabının on bin adet basılmasına karar verir. Yusuf Ziya ile
birlikte Mehmet Emin in Ordunun Destanı adlı eseri de bu bas‐
kıya dâhil eder. Bu iki eserin dışında başka bir kitabın baskısı ile
ilgili elimizde herhangi bir sağlıklı bilgi yoktur Ayvazoğlu
:
.
Âkif, Çanakkale yi görmez, bununla birlikte Çanakkale ru‐
hu onun şiirine yansır. Safahat ın Asım böl“m“nde yer alan
Çanakkale Şiiri destansı şiirlerin en g“zellerinden biridir. Âkif
bu şiiri bir vecd hâlindeyken yazar. O, devleti adına görev aldığı
zor dönemlerde çıkar sağlamayı ve telif almayı d“ş“nmez. Onu
diğer ediplerden ayıran en önemli vasıflardan biri de budur.
Birinci D“nya Paylaşım Savaşı nda Abd“lhak (amit işle‐
rini bahane ederek Viyana ya kaçar. Pek çok edip de yaşananlar
karşısında tepkisiz ve sessiz kalır. Devlet ve millet adına sorum‐
luluk almaktan kaçınır. Bu ediplerle ilgili Peyami Safa şunları
söyler:
Bizim harp edebiyatımız tamtakırdır. Şairlerimizden ve
nâsirlerimizden hiçbiri geçen b“y“k harpte cepheye gitmedi.
Kimi hastaydı kastedilen Tevfik Fikret , kimi filân paşanın
kanadı altındaydı, kimi de m“ecceldi. Bunlardan bir kısmını
Çanakkale ye seyirci sıfatıyla göt“r“p getirmişlerdi. Ecnebi ga‐
zetelerin harp muhabirleri kadar bile tehlike bölgesine sokul‐
mayan bu “debâ‐yı kirâm hazerâtı, orada rejinin kodamanlarına
mahsus ekstra sigaralarını t“tt“re t“tt“re, kardeşlerinin göz
bebeklerini d“şman mermilerinin nasıl sönd“rd“ğ“n“ bir
m“ddet seyrettiler ve bu manzaradan yorulunca, kafacıklarında
ikişer, “çer makalelik sathî ve hafif bir intiba stokuyla İstanbul a
dönd“ler. Makaleler yazıldı, bitti, unutuldu, gitti Ayvazoğlu
:
.
Ömer Seyfettin, Çanakkale dön“ş“ Çanakkaleden Sonra
hikâyesini yazar. Bu hikâye, o dönem T“rk aydınının içinde bu‐
lunduğu çök“ş“n bir aynası gibidir. Artık b“t“n “mitler bitmiş,
133
SEFA YÜCE
gelecekle ilgili bir beklenti kalmamıştır. Beklenilmeyen bir mu‐
cize olur. Bu mucize, Çanakkale de gerçekleşir. T“rk milleti, var
olma savaşını kazanmış, yeniden hayata tutunmuştur. Ömer
Seyfettin, içinde bulunulan durumla ilgili şunları dile getirir:
Kendi ismini bilmeyen, kendi dilini yazmayan, d“şmanlarını
kardeşi tanıyan bir millet yaşayabilir miydi? Buna imkân var
mıydı? Yarın bu zavallı millet, Rusların, Fransızların, İngilizlerin
elinde (indistan halkı gibi esir olacak, onlara hayvan gibi hiz‐
met edecek, medeniyetten, yani insaniyetten, ahlâkiyetten mah‐
rum kalacaktı. Ve kendisi de işte böyle bir esir olmağa namzet‐
ti… O, bu mucizeden şaşkın bir halde köşk“nden dışarı çıktı. Y“z
binlerce asker sokakları, meydanları, kırları dolduruyordu. Bu
intizam, bu ruh, bu ordu, bu millet birdenbire nereden doğu‐
vermişti? Anlayamıyordu… Ö.Seyfettin:
:
‐
.
(eyetin Çanakkale ye davet edildiği g“nlerde Âkif, Ber‐
lin de T“rk esirlerle gör“ş“r. Fakat cephedeki gelişmeleri de
g“n“ g“n“ne takip eder. Âkif, Almanya da yaklaşık dört ay kalır.
Bu s“re boyunca oradaki faaliyetleri hakkında ne kendi gazete‐
sine ne de başka bir yayın organına herhangi bir yazı yazar.
Âkif le Almanya ya giden Şeyh Salih, orada l“ks otellerde kalıp
Almanların ileri gelen topluluklarına konferanslar verir ve on‐
larla iyi ilişkiler kurar. O, burada bir nevi yıldızlaşır. Şeyh Sa‐
lih in aksine Mehmet Âkif, sessiz ve iz bırakmadan görevini ta‐
mamlar Kon
:
‐
. Görkem ve şatafat içinde yaşama‐
yı sevmeyen Âkif, milletin içinde bulunduğu m“şk“l durumu
d“ş“nerek l“ks oteller yerine sıradan otellerde kalmayı tercih
eder.
Âkif, Çanakkale Savaşı nın T“rk milleti için bir öl“m‐kalım
m“cadelesi olduğunu bilir. Zafere olan inancı tamdır, hiçbir
zaman “midini yitirmez. Çanakkale yi konu alan ve savaşın
vahametini anlatan hiçbir eser, Âkif in Çanakkale Şehitleri şiiri
kadar T“rk milletini etkileyemez. Çanakkale ruhu Âkif in şii‐
rinde hayatiyet bulur. Çanakkale şiirinde toprakta y“r“rken
Âkif in adımlarına yıldızlar takılır. Bunlarda bir ruh yırtılışının
kıvılcım saçan sesi vardır Kuntay
:
. Bu savaşta ya‐
134
BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK
şananlar rakam ve ölç“ye sığmayacak kadar genişlik arz eder.
Bunun en belirgin göstergesi de, Seyit Onbaşı nın
kiloluk
top mermisini tek başına kaldırıp ateşlemesidir. Bu ilâhi g“c“n
ve millî ruhun tezah“r“ olduğu gibi maddi g“ce karşı, manevi
g“c“n galibiyetidir. Balkan Savaşı nda b“y“k itibar kaybına
uğrayan T“rk ordusu Çanakkale de yeni bir destan yazar. Fitne‐
nin ve tefrikanın böl“p parçaladığı T“rk ordusu, yeniden millî
ruhla şahlanır.
Âkif, Berlin seyahatinden hemen sonra Teşkilât‐ı Mahsusa
tarafından yeni bir görevle Necid e Ceziret‐“l‐arap gönderilir.
Onu bu seyahatinin sebebi Şerif (“seyin le ilgilidir. Kendisini
Arap memleketleri kralı ilanı eden (“seyin, İngiltere ve Fran‐
sa nın desteğini almaya çalışır. Âkif, Şerif (“seyin e muhalif İbn‐
i Reşid le gör“şmeler yapar, siyasi meseleler hakkında konuşur.
O, bu gezisiyle ilgili Necid Çöllerinden Medine ye adlı şiirini
yazar. Âkif, birçok edip gibi olup biteni İstanbul dan seyredip
kendi hayatını yaşayan biri değildir. Vatanı için “zerine d“şen
görevi hiç teredd“ts“z “stlenir. Kendisi, Arapların Osmanlıdan
kopuşunu gör“nce onun İslâm birliği ideali sarsıntı geçirir. Bu‐
na rağmen yine de azim ve “midinden bir şey kaybetmez.
Âkif,
yılının
). Teşrin inde ve )). Teşrin inde neş‐
rettiği Yeis Yok , Azimden Sonra Tevekk“l adlı manzumeleriy‐
le, Balkan (arbi, Umûmî (arp sırasında yazdıkları gibi, halka
“mit ve gayret aşılamağa çalışır. Meâli, delâlete d“şm“şlerden
başka, kim, Tanrı sının rahmetinden “midini keser? , Bir kere
de azmettin mi, artık Allah a dayan… âyetlerinin tefsirinden
ibaret bu manzumelerinde Mehmet Âkif, “mit doludur
Tansel
:
.
YEİS YOK
Lâkin, hani bir nefhası yok sende ümidin!
‘Ölmüş’ mü dedin? Âh onu öldürmeli miydin?
Hakkın ezelî fecri boğulmazdı, a zâlim,
(…)
Onsuz yürürüm dersen, emîn ol ki yürünmez.
Yıllarca bakınsan bir ufak lem’a görünmez.
135
SEFA YÜCE
(…)
Yurdun ezelî yasçısı baykuş gibi herkes,
Ye’sin bulanık rûhunu zerk etmeye baktı;
Mel’un aşı bir nesli uyuşturdu, bıraktı!
‘Devlet batacak!’ çığlığı beyninde öter de
(…)
Batmazdı bu devlet ‘Batacaktır!’ demeyeydik.
Batmazdı, hayır batmadı, hem batmayacaktır;
Tek sen uluyan ye’si gebert, azmi uyandır
Gölgeler, İst.
Teşrînievvel
Bu “mitleri taşıyan Âkif, Millî M“cadele ye katılmak için
İstanbul dan ayrılır. Anadolu ya geçer. O,
yılının Şuba‐
tı ndan itibaren Balıkesir Zağanos Paşa Camiinde halkı aydın‐
latma ve bilinçlendirme çalışmalarına başlar. Konya isyanı pat‐
lak verir. İsyanın bastırılması için Âkif e görev verilir. Millî kuv‐
vetlerin zaafa uğramaması için camilerde vaizler verir. Toplu‐
mun ileri gelenleriyle gör“ş“r. Âkif, faaliyetlerine Kastamonu da
devam eder. Burada Abdurrahman Paşa Camii başta olmak “ze‐
re pek çok yerde halkı aydınlatıcı konuşmalar yapar.
Âkif, matbaasıyla Anadolu yu dolaşır ve Millî M“cadele
lehine yayınlar yapar. Ona göre milletler, topla, t“fekle zırhla,
ordularla, tayyarelerle yıkılmaz. Milletler ancak, aralarındaki
rabıtalar çöz“lerek, herkes kendi menfaatine, kendi menfaatini
temin etmek kaygusuna d“şt“ğ“ zaman yıkılır. … Ey cemaat‐i
m“slimin! D“şmanlarımızın bug“n bizden istedikleri, ne filân
vilâyet, ne filân sancaktır; doğrudan doğruya başımızdır, boy‐
numuzdur, hayatımızdır, devletimizdir…. Tansel
:
‐
.
Âkif, vatan söz konusu olunca her şeyden feragat eden bir
şahsiyettir. O, vatanda cedlerinin manevi değerlerini ve ruhunu
gör“r. Ona göre, vatan, cedlerin ruhunu taşıyan bir mekândır.
Bu ruh, Âkif in eserine ve d“nya gör“ş“ne yansır.
Âkif’in Temel Vasıfları
Âkif, milletin özelliklerini şahsiyetinde toplayan bir dava
ve çile adamıdır.
136
BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK
Âkif in hayatı, yoksulluklar ve zorluklar içinde geçer. O,
delik kundurası olan, fakat giyecek paltosu olmayan fedakâr bir
şahsiyettir.
Âkif, S“leyman Nazif in ifadesiyle; kâmil bir m“min, ham‐
lıktan çıkmış, olgunlaşmış ve iman ateşiyle pişmiş bir kişidir.
Âkif, milleti ahlaken y“kseltmeğe çalışır. Ona göre ahlak
ancak dinle y“r“r. Dinsiz insanın ahlakından da söz edilemez.
Âkif, milletin aydını ve sözc“s“d“r. Onun için şiir mesuli‐
yettir. Bu mesuliyet, hakikatin sesi olma mesuliyetidir. O, bu
nedenle kimseye boyun eğmez ve kimsenin adamı olmaz Yıldı‐
rım
:
Âkif, kendini milletine adayan bir şahsiyet olarak cami‐
lerde konuşur, dergilerde yazar, cephelerde dolaşır, mebus ola‐
rak mecliste görev alır.
Âkif, cehaletle savaşır. Ona göre, cehaletle uyuşan millet‐
ler, bilinçlerini ve iradelerini kaybederler, başka milletlerin
esiri olurlar.
Âkif, şahsi menfaati için karakterinden, idealinden, pren‐
siplerinden taviz vermez. Onun b“y“k ruhu, makamların adamı
olmayı değil, T“rk milletinin istiklâli adına m“cadele etmeyi
tercih eder.
Âkif, her devrin ve her dönemin adamı değil, o sahih T“rk
aydınıdır. Âkif, topluma önc“l“k eden bir şahsiyettir.
Sanat, hayatı çok seven, tatmin olmayan insanların haya‐
lidir. Çok yaşamak, çok sevmek, hayatın lezzetlerinden tatmin
olmak, sanata gön“l verenlerin işidir. Bu bir nevi hayattan kaçıp
sanata sığınmadır. Âkif e ise aşk ve ilham perisi Kuran dan gelir.
Onun sanatı, ne şeklin, ne rengin, ne de plastik duyuşların sana‐
tıdır. Bu sanat, lâhutidir. Kaynağını dinden alır Topçu
:
‐ .
Sanat eserinde, insan ruhunun en derin duygu ve tasav‐
vurları, renkleri, sezgileri v“cut bulur. Âkif te bu vasıf, T“rk
milletin ruhu olarak dile gelir.
137
SEFA YÜCE
Âkif, resme, spora ve musikiye ilgi duyar ve vakit bulduk‐
ça bunlarla ilgilenir. Kızına resim dersleri aldırır. Batı musikisi‐
ni dinler.
Âkif in eserinde dini irade ile millî irade hiçbir kitapta ve
hiçbir dimağda gör“lmemiş biçimde b“t“nleşir. O, M“sl“man‐
lıkla milliyetçiliğin ayrı tutulamayacağını öğretir. Milliyetçilik,
aynı zamanda bir milletin mukaddesatına ve ruh varlığına sahip
olması demektir.
Âkif e göre M“sl“manlık öl“ler dini değil, M“sl“manlık
hayat ve insanlık dinidir.
Âkif, bir sosyolog gibi toplumu analiz eder ve bu toplu‐
mun romanını yazar.
Âkif, Batı emperyalizmine karşıdır. O, batının ilmini
önemser. İlim de çok çalışılarak elde edilir. Bunun için cehalet‐
ten, ataletten, uyuşukluktan ve sefaletten kurtulmak gerekir.
Âkif, istikbâli d“ş“n“r. Onda ilmî aşk, insanlık ideali, İs‐
lâm ahlakı ile taçlanır. İslâm ahlâkının temeli ise adalettir.
Âkif in şahsiyetinin öz“n“, gayret, hamiyet ve fedakârlık
oluşturur. O, karakter aşınmasına uğramaz. İnandığı değerler
için m“cadele eder. (akikati savunur.
Mehmet Âkif, Ömer Seyfettin in hikâye kahramanı Pem‐
be İncilli Kaftan Muhsin Çelebi gibidir. Kimseye boyun eğmez,
el etek öpmez, riya ile iş yapmaz. Kendini değil, “lkesini ve mil‐
letini d“ş“n“r.
Âkif, T“rk milletinin ruhunu taşır. O ruh, vecd hâlinde
onun eserlerinde yeniden hayatiyet bulur.
Âkif, eserleriyle anlaşılabilir. Safahat, çoğulcu bakış açısıy‐
la tekrar okunmalı ve değerlendirilmelidir. (er okuyuş ve ana‐
liz, yeni verilerin ortaya çıkmasına zemin hazırlayacaktır.
Sonuç
Mehmet Âkif Ersoy, çileli bir hayat yaşar. (ayatını ve sa‐
natını milletine adar. Kaotik g“nlerin adamı olarak, devlet ve
millet adına önemli görevleri “stlenir. Birinci D“nya Paylaşım
Savaşı ve Millî M“cadele de cepheden cepheye koşar. İnandığı
138
BİR ŞAHSİYET ABİDESİ OLARAK MEHMET ÂKİF ERSOY’U ANLAMAK
değerler için yaşar ve o değerlerin m“cadelesini yapar. Nefsinin
isteklerine boyun eğmez, şan ve şöhretin b“y“s“ne kapılmaz.
Âkif in karakterinin ve şahsiyetinin oluşumunda aldığı
eğitim ve yetiştiği ortam belirleyici rol oynar. Dini bilmek kadar,
ilmi de bilmenin önemine inanır. O, çalışmayı ve öğrenmeyi
hayatı boyunca d“stur edinir. Âkif e göre, ahlâk, insan olmanın
temel vasfıdır. Ahlaksız bir toplum ç“r“meğe ve yok olmaya
mahkûmdur.
Âkif, sanatı bir estetik zevk olarak görmez. Ç“nk“ bir mil‐
letin öl“m‐kalım m“cadelesinde çiçek ve böcekten bahsedile‐
mez. Eğer bahsediliyorsa o edibin milletle olan bağ kopmuş
demektir. Ona göre sanat, milletin istiklâl m“cadelesinde etkin
rol oynamalıdır. O, Safahat ı bu amaçla kaleme alır. Safahat ,
T“rk toplumunun bir romanıdır. Aynı zamanda bu toplumun
sosyok“lt“rel açıdan bir değerlendirilmesidir.
Âkif, T“rk toplumu ile ilgili teşhis ve tespitler yapar ve çö‐
z“m önerileri sunar. Onun çöz“m önerisinde; geleceğin
T“rkiyesi ni Asım ın nesli inşa edecektir. Bu nesil, T“rk milletini
aydınlığa taşıyacak, ilmin ve gelişmenin ön“ndeki engelleri kal‐
dıracaktır.
Safahat ın çoğulcu bir bakış açısıyla tekrar okunması ge‐
rekir. Bu eser, T“rk toplumunun sosyok“lt“rel unsurlarının
yeniden gözden geçirilmesi hususunda araştırıcıların çalışmala‐
rına yeni zenginlikler katacaktır. Âkif in eserleri iyi okunur ve
doğru anlatılırsa, T“rk gençliği onu daha iyi tanıyacak, onun
ahlâkından feyz alacaktır.
KAYNAKÇA
Akay, (asan‐Andı, Fatih
. İstiklâl Marşı
Dize
Yorum, (at Yay., İst., s. .
Ayvazoğlu, Beşir
. Edebiyatın Çanakkale yle İmti‐
hanı, Kapı, s. ‐ .
Çetin, Nurullah
Emperyalizme Direnen T“rk Aydı‐
nı, Akçağ Yay., Ankara, s. ‐ .
Engin“n, İnci
. Yeni T“rk Edebiyatı Araştırmaları,
Dergâh Yay., İstanbul, s.
.
139
SEFA YÜCE
Erişirgil, Emin
. İslâmcı Bir Şairin Romanı, T“rkiye
İş Bank. K“lt. Yay., İst., s.
.
Fergan , Eşref Edib
. Mehmed Âkif (ayatı, Eserleri
ve
Muharririn Yazıları, Asarı İlmiye K“t“phanesi Neşriyatı,
İstanbul, s. .
Gökçek, Fazıl
. Mehmet Âkif in Şiir D“nyası, Dergâh
Yayınları, İstanbul, s. ‐ .
(uyug“zel,
Ö.
Faruk‐Gökçek,
Fazıl‐Bağcı,
Rıza
.Mehmet Âkif Ersoy/SAFA(AT Orijanal Metin‐
Sadeleştirilmiş Metin, Dergâh Yay., İst., s. .
Kaplan, Mehmet
. Nesillerin Ruhu, Dergâh Yayınla‐
rı, İst., s. .
Karakoç, Sezai
. Mehmed Âkif, Diriliş Yayınları, İst.,
s. ‐ .
Komisyon
. Akif ten Asım a Söyleşiler , T.C. K“lt“r
ve Turz. Bak. Yay., Ank., s. ‐ .
Kon, Kadir
. Mehmet Âkif Ersoy, T.C. K“lt“r ve Tu‐
rizm Bakanlığı Yay., Ank., s.
‐
.
Kuntay , Mithat Cemal
. Mehmet Akif, T“rkiye İş
Bank. Yayınları, İst., s.
.
Meydan, Sinan
. Öteki Mehmed Âkif Vaiz, İnkilâp
Kitapevi, İst., s. .
Okay, M. Orhan
. Mehmed Âkif Kalabalıklarda Bir
Yalnız Adam, Dergâh Yay., İst., s. .
S“leyman Nazîf
.Mehmed Âkif, (azırlayan: Mustafa
Kurt, C“mle, Ank., s.
.
Tansel, Fevziye Abdullah
. Mehmed Âkif (ayatı ve
Eserleri, Kanaat Kitabevi, İst., ‐
.
Topçu, Nurettin
. Mehmet Âkif, Dergâh Yayınları,
İst., s. ‐ .
Tuğcu, Emine
. Osmanlı nın Son Dönem Şiir Eleşti‐
risi, İletişim Yay., İst., s.
.
Tural, Sadık
. Edebiyat Bilimine Katkılar, Ecdâd
Yayım Pazarlama, Ank., s. .
Yıldırım, Erg“n
. Âkif in Leylâsı, Etkileşim, İstanbul,
s. ‐ .
140
MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ
ME(MET AKİF İN TEFEKKÜRÜNDE
AS)M )N NESLİ GENÇLİĞİ
Süleyman Doğan
Mehmet Akif Şubat
de Balıkesir Zağanos Paşa cami‐
sinde cemaate şöyle seslenir; Yabancılar
yıldır ayrılık to‐
humlarını aramıza serptiler. M“sl“man yaşamak istiyorsak
toplumda ayrılığa, dargınlığa yol açabilecek en önemsiz hare‐
ketlerden bile çekinmeliyiz . Mehmet Akif in aslında tam bir
m“min ve M“sl“man kimliğini taşımaktadır. Akif baba yoluyla
Balkanlardan Arnavut, ana yoluyla Buharalı bir T“rk ten doğ‐
madır. Dolayısıyla Mehmet Akif tam Osmanlı imparatorluğunun
göbeğinde, damarında onu temsil eden bir kimlik ve kişiliktir.
Mehmet Akif, Sezai Karakoç un tespitiyle Doğu ile Batıyı sentez
eden bir kimlik ve kişiliktir . Mehmet Akif i Akif yapan bir kere
doğduğu semt, ailesi, yine fatih semti ve aldığı tahsildir. Akif
aynı zamanda o savaş döneminin yıkılış psikolojisini içinde var
olmuş bir kimsedir. Öyle yıkılış psikolojisi ki bir “mitsizlik bir
çaresizlik içindedir. Bu durumun b“t“n ıstırabını içinde hisse‐
den bir kimsedir.
Akif in bir ideali ve de bir ideası vardır. Oda sahabede
kendini bulan asımdır. Asım Bin S“leyman dediğimiz Medineli
olup Uhud savaşında b“y“k okçulardan biridir ve onun hikâyesi
ile bu girişi yapalım. Ç“nk“ M. Akif in Asımı ele alan Safahatta ki
son kitaptır. Yani
bin beyitten oluşan son böl“m didaktik ve
lirik bir tarzda anlatılan manzum eserde Asımın Nesli
yılında yazılmıştır. Çok manidardır, yeni savaştan çıkılmış
Kuvayı Milliye nin bir zaferi meydana gelmiş ve yeni toplumsal
yapı inşa edilmek istenmiştir. İşte bu toplumsal yapıda Akif in
idealindeki ve ideasındaki nesli ortaya koyar. Bir model sunar
işte bu modelde Asımın Nesli gençlik örneğidir.
????
141
SÜLEYMAN DOĞAN
Asım bin Sabit
Asım kimdir biraz daha detaylandırırsak daha iyi anlaşı‐
lır. Bug“n Sayın Cumhurbaşkanımızda Recep Tayyip Erdoğan
sık sık ifade ettiği Asımın Nesli idealist ve model bir nesildir.
Asım Uhud savaşında iyi bir okçu ve kahraman bir kimsedir ve
aynı zamanda iyi bir muallim ve öğreticidir. Âsim bin Sabit,
Uhud'da da bulundu ve Rasûl“llah sav 'ın has okçularından idi.
Bu savaşta Rasûl“llah sav 'ın yanından bir an bile ayrılmayan,
O'nunla beraber sebat eden bahtiyarlardandı. Bu gazada m“ş‐
riklerin sancaktarlarından M“sâfi bin Talhâ ile kardeşi (aris bin
Talhâ'yı ok ile öld“rd“. Bunların anneleri S“lâfe binti Sa'd, (z.
Âsım'ın kafatasından şarap içmeyi nezrederek yemîn etti ve
Onun başını kendisine getirene y“z deve vermeyi vaad etti.
Uhud savaşında bazı yakınları ölen m“şrikler de, M“sl“manlar‐
dan bunların intikamını almak istediler. Alçakça bir plân hazır‐
ladılar. (emen de plânı tatbike koydular. Bu maksatla bir heyet
Medîne'ye giderek Rasûlullahm huzuruna çıkıp ricada bulundu‐
lar: Yâ Rasûlallah! Bizim kabilelerimiz, İsîâmiyeti kabul ettiler.
Yalnız Kur'ân‐ı Kerîm öğretmenine ihtiyâcımız var. L“tfen bize;
İsîâmiyeti, Kur'ân‐ı Kerîm'i öğretecek kimseler yollar mısınız?
Sevgili Peygamberimiz kendilerine,
kişilik bir öğretmenler
heyeti yolladılar. Başlarında, Âsim bin Sabit hazretlerinin bu‐
lunduğu bu heyette, Mersed bin Ebî Mersed, (âlid bin Ebî
B“keyr, (ubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desinne, Abdullah bin Târik,
Muattib bin Ubeyd de bulunuyordu. Bu öğretmenler kafilesi,
geceleri y“r“yerek, g“nd“zleri gizlenerek (“zeyl kabilesi top‐
raklarında, Reci' suyu başında, seher vakti konakladılar...
Bu sırada yanlarında bulunan Adal ve Kare kabilesi heyetinden
biri, bir bahane ile yanlarından ayrıldı. (emen Lıhyanoğularına
gidip haber verdi.
Çok geçmeden kafilenin etrafı sarıldı.
'den fazla silâhlı
eşkıya oradaydı. "Bize öğretmen lâzım!" diyenler, çekip gittiler.
O g“zide M“sl“manları, eşkiyâ ile karşı karşıya bıraktılar...
Lıhyanoğulları mensupları, esir ticâreti ile geçinirlerdi. Bu se‐
beple, "Teslim olun! Canınızı kurtarın!" teklifinde bulunuyor‐
142
MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ
lardı. Asıl niyetleri onları Mekke'de köle olarak satmaktı. Böyle‐
ce çok para kazanacaklardı. Ç“nk“ Mekkeli m“şrikler kendile‐
rine demişlerdi ki: Yakaladığınız her M“sl“man için, değerin‐
den fazla para öderiz!
Bunu M“sl“manlar da duymuşlardı. Âsim bin Sabit,
Mersed bin Ebî Mersed ve (âlid bin Ebî B“keyr: (iç bir zaman
m“şriklerin ne sözlerini, ne de akidlerini kabul ederiz, diyerek
m“şriklerin tekliflerini reddettiler. Asım bin Sabit dedi ki: Ben
hiçbir zaman m“şriklere el s“rmemeye ve m“şriklerden hiçbi‐
rini de kendime dokundurmamaya karar vermiştim. Onların
sözlerine kanarak kâfirlere teslim olmam. Sonra ellerini açarak
şöyle duâ etti: Allahım! Peygamberini durumumuzdan haber‐
dâr et!
Allahû Teâlâ, (z. Âsım'ın duasını kabul buyurdu ve
Resûl“llah efendimiz onlardan haberdar oldu. Asım bin Sabit
m“şriklere haykırdı: Biz ölmekten korkmayız! Ç“nk“ dînimiz‐
de basiretliyiz. Öl“nce şehîd olur Cennete gideriz! M“şriklerin
ileri gelenlerinden S“fyân bağırdı: Ey Asım, kendini ve arka‐
daşlarını zayi etme, teslim ol! Asım bin Sabit ok atmak suretiy‐
le cevap verdi. Ok atarken: Ben g“çl“y“m hiç eksiğim yok. Ya‐
yımın kalın teli gerilmiştir. Öl“m hak, hayat boş ve geçicidir.
Mukadderatın hepsi başa gelicidir. İnsanlar er‐geç Allahû
Teâla'ya r“cû edicidir. Eğer ben sizinle çarpışmazsam anam
“z“nt“s“nden aklını kaybeder, ma'nâsmda şiirler söyl“yordu.
(z. Asım'ın sadağında yedi ok vardı. Attığı her ok ile bir
m“şriki öld“rd“. Oku bitince birçok m“şriği mızrağıyla delik
deşik etti. Öyle bir an oldu ki mızrağı da kırıldı. (emen kılıcını
sıyırdı, kınını kırıp attı. Bu, "Öl“nceye kadar döğ“şeceğim, tes‐
lim olmayacığım" manâsına gelirdi. Sonra da şöyle duâ et‐
ti: Allah ım! Ben bug“ne kadar senin dînini koruyup hıfzettim,
sakladım. Senden bu g“n“n sonunda, benim etimi, v“cudumu
koruyup, hıfzetmeni niyaz ediyorum. Ç“nk“ Uhud'da öld“rd“ğ“
iki kardeş olan (aris ve M“sâfi bin Talhâ'nın anneleri (z. Âsım‐
'ın kafatasından şarap içmeye yemîn etmiş ve kafasını getirene
y“z deve vermeyi vaad etmişti. M“şrikler bunu biliyorlardı.
143
SÜLEYMAN DOĞAN
Âsim bin Sâbit'in ve diğer Ashabın Allah Allah nidaları,
dağları inletiyordu. İkiy“z kişiye karşı on m“câhid ölesiye çar‐
pışıyor, yanlarına yaklaşanlar yaptıklarının cezasını gör“yor‐
lardı. Asım bin Sabit en sonunda iki ayağından yaralanıp yere
d“şt“. Kâfirler, Âsim bin Sâbit'ten o kadar korkmuşlardı ki yere
d“ş“nce bile yaklaşamadıkları için uzaktan ok atarak şehîd etti‐
ler.
O g“n orada mevcut bulunan on sahabeden yedisi şehîd
oldu, “ç“ esir edildi. Lıhyanoğulları S“lâfe binti Sa'd'a satmak
için Âsim bin Sâbit'in başını kesmek istediler. Fakat Allahû
Teâlâ, (z. Âsim bin Sâbit'in duasını kabul buyurdu ve m“barek
cesedine m“şrikler el s“remediler. Allahû Teâlâ bir arı s“r“s“
gönderdi. Bulut gibi Âsim bin Sâbit'in “zerinde durdular. (iç bir
m“şrik yanına yaklaşamadı.
Bırakın akşam olunca arılar onun “zerinden dağılır, biz
de başını alırız, dediler. Akşam olunca Allahû Teâlâ hiç bulut
yok iken bir yağmur gönderdi. Gör“lmemiş bir yağmur yağdı.
Sel geldi ve Âsim bin Sâbit'in cesedini alıp göt“rd“. Cesedin
nerede olduğu bilinemedi. Ne kadar aradılarsa da bulunamadı.
Bunun için m“şrikler Âsim bin Sâbit'in hiçbir yerini kesmeye
muvaffak olamadılar.
Lıhyanoğulları, (ubeyb bin Adî ile Zeyd bin Desinne'yi
Mekkelilere sattılar. Onlar da bu iki sahâbîyi asarak şehîd etti‐
ler. Arıların, Âsım'ı korudukları hâdisesi zikredildiği zaman (z.
Ömer buyurdu ki: Allahû Teâlâ elbette m“'min kulunu muhafa‐
za eder. Âsim bin Sabit, sağlığında m“şriklerden nasıl korundu
ise Allahû Teâlâ da öl“m“nden sonra onun cesedini muhafaza
edip m“şriklere dokundurmadı."
Bunun için Âsim bin Sabit anılırken, "(amiyy“'d‐ Debr
Anların koruduğu kimse" diye anılırdı. Bu d“nyada Allahû
Teâla'nın dinine sahip çıkanlara Allahû Teâla da sahip çıkar.
Allahû Teâla'nın sahip çıktığı kimselere, m“nkir ve m“şrik zor‐
baların g“c“ yetmez. Allahû Teâla dostlarına ikramda bulunur.
Onun ikramı ve yardımı muhteliftir. Yeter ki m“'min onun ik‐
ramına layık olsun.
Siret“ İbn‐i (işam: / İ; El‐ Bidayi
144
MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ
Nihaye/İbn‐i Kesir: / ; Suverun Mir. (ayat“'s Sahâ‐
be/Abdurrahman Ref at el‐ Başa: / ‐ , Beyrut/ty; (ilyet“'l
Evliya: /
‐
Asım metaforu
(iç kimse Asımı durdurmayan ve Asım da iddiasını de‐
vam ettiren bir kimsedir. Bu nedenle asımın nesli bir dava bir
idealin neslidir. Akif bunun nazarında bu metaforu sembol“
kullanır. Akif in Safahat ında Asım ın geçen yerde durursak ne‐
dir bu olay diye şimdi efendim dört kişi arasında geçen bir ko‐
nuşmadır. Tabi bu kişileştirilmiş bir şeydir. Aslında Mehmet
Akif bir eğitimci nosyonu formasyonuyla meseleye girer ki ken‐
disi bir muallimdir. Dar“lf“nun ve Baytar mektebinde ve Mı‐
sır da öğretmenlik yapmıştır. Akif öğretmenliğin metodunu çok
iyi bilir. Bana göre daimcilik metodunu, t“me varım metodunu
kullanmıştır Akif. (oca Zade, Köse İmam diğer yandan Asım ve
dört kişi (ocazade, Emin ve Asım arasında geçen bu olay en
sonunda Asım ın ilmi tahsile gitmek istemesiyle hikâye sonlanır.
mısradan oluşan bu böl“m. Merhum Akif teki eğitim iki
kelimeden ibarettir. Marifet ve fazilettir. Marifet bir neyi mesle‐
ğini iyi bilme yani liyakat, fazilet ise ahlaktır. Akif eğitim ve yani
terbiyeyi bu iki Marifet ve fazilet kelimeleriyle form“l“me et‐
miştir. Çok yerinde bir kavramlaştırmadır bu.
Akif e göre Batı nın ilmi alınacak buna ahlakta ilave edile‐
rek yeni bir terbiye sistemi oluşturulacaktır. Bug“n içinde bu
form“l geçerlidir. Yani kimse bir yere gelecekse marifetiyle yani
liyakatiyle işin ehli olması gelecek. Ve bu kişi aynı zamanda
ahlaklı olacaktır. Yani hem ahlaklı hem de işini en bilen olacak‐
tır. İkisi bir arada olmazsa bir eksiklik ortaya çıkacaktır. Meh‐
met Arif eğitim kurumlarının başında cami gelir. İlk buraya
gelmiş burada Zağanos Paşa camide vaaz vermiştir. Başka yerde
ve camilerde vaaz etmiştir. Akif e göre en önemli terbiye yani
eğitim kurumu camidir. O g“n camilerin eğitim fonksiyonların‐
dan yoksun olduğunu söyler. Tanzimat ile açılan okulları şöyle
eleştirir; Bunlar t“ketici adam yetiştirmektedirler. Ülkenin
145
SÜLEYMAN DOĞAN
ihtiyaçlarını giderecek adam yetiştirmek icap eder. Öğrenciler
hem okumalı ve görmeli ve hayata anlam vermelidirler. Mek‐
teplerden çıkanlar Batının m“spet biliminin değil köt“l“klerini
alıp gelmektedir. Bu durumun sorumluları milli ve dini değerle‐
ri tanımayan halktan korkmuş öğretmenlerdir . Ve yine Akif,
(z. Ali Efendimizin Çocuklarımızı gelecek asra göre yetiştirme‐
liyiz söz“n“ eğitimde kendine rehber edinir. Akif;
yaşında
ezberlediğim birçok şeyi ancak
yıl sonra anlayabiliyorum,
çocukların bug“n okuduklarını anlayamıyorlarsa beyinlerinde
bilgiyi emanet para gibi harcıyorlar. Bir sersem olduk diye ço‐
cuklarımızda kendimize benzetmeyelim diye söyler. Mekteple‐
ri Batı medreseleri ise Şark sembol“ olarak ifade eder. Ve
bu dönemdeki yapısı ile bozulmuş medrese ve Batıdan gelen
tamamen Batının ahlakını dayatılmış mektebin ikisine de karşı
çıkar ve yaptığı şey Batının bilimini Doğunun ahlakını almakta‐
dır. Eğitimde Batının bilimiyle Kuran h“k“mleri ve milletin de‐
ğerlerinin sentezini ister. Nesillerin beşikten başlayarak “lke
geleceğine ilişkin karamsar değil iyimser yetiştirilmesi gerekti‐
ğini haykırmıştır.
Marifet ve fazilet
Akif kitaplarında özelikle terbiye maarif, tedip, talip, ten‐
sip kelimelerini sık sık kullanır ve eğitim öncelikle aileden baş‐
laması gerektiğini söyler. Ç“nk“ Akif aileden iyi bir eğitim al‐
mıştır. Altı tane çocuğu olmuştur. Cemile, Feride, Suat “ç kızı,
İbrahim Naim, Emin, Tahir olmak “zere “ç oğlu vardır. Yine
Akif in bir başka özeliğinde Mithat Cemalin ifadesi ile Boğazi‐
çi nde y“zme yarışının kazanan, Veli efendide çayırlarda g“re‐
şen, İbn“l Farazi ezbere bilen, Dağıstanlı hoca ile hasbıhal eden,
Emile Zola'nın romanlarında insan unsurlarını terc“man eden
ve kendi kendine ney “fleyen bir kimse olarak ifade edilir .
Merhum Akif bu yön“yle de gerçekten bug“n çağdaş yeniden
yapılandırmaca bir eğitim sistemini savunur. Kendisi m“zik,
resim, g“zel sanatlar, spor, g“reş, ata binme gibi sporları kendi
nefsinde uygulamış ve tavsiye etmiştir. Yine eğitimde m“zik ve
146
MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ
spor alanlarına yer verilmesini ister. Akif aynı zamanda bunları
takip eden kendinde bir model şahıstır. Şimdi bizler gerçekten
muhafazakâr insanlar olarak kaçımız y“zme biliyor kaçımız ata
biniyoruz g“reş tutuyoruz bu gibi spor, resim yapıyoruz, sanat
musiki icra edebiliyoruz. Bakın Akif bunları şiddetle tavsiye
eder yeni nesillere.
Akif cehaletin bir numaralı d“şmanıdır. Camileri g“n“‐
m“zdeki gereği gibi kullanılmadığından şikâyet eder. Ve derki
camilerimizde hocalarımız gerçek manada dini gerçeklerini
anlatsalar b“t“n toplum kesime bundan çok yararlanır. (alkın
camide vaaz, hutbe, nasihat yoluyla eğitilmesine çok önem ve‐
rir. Derki camiler halkın aydınlatılmasının en uygun yerlerdir.
Fakat ne yazık ki cahil vaizler hocaların İslam ı gençlere yanlış
anlatıyorlar ve onlara dini hikâyelerle meşgul ediyorlar. Bir
yazısında M“sl“man cemaat artık bir içtimaiyat yani bir sosyo‐
loji bizim toplumsal yapıyı anlayan bilen bir kimse lazım vaiz
milletin geçmişini ve bug“n“ bilmeli geleceğe hazırlamalıdır.
Devletin çökmeye y“z tutuğu sebebi beşikten kulağa fısıltılar
öğretmenler yazarlar. Devlet memurları tarafından işlenen bir
hayat ve eğitim felsefesi y“z“nden olduğunu söyler. Bundan
yıl önce eğitim paradigmasını
değerler dizisi “zerindeydi;
dayak, yasak, korku. Aynı şekilde Akif de bundan mustariptir.
Derki; terbiye vermeyi amaçlayan korkak, “rkek hareketsiz,
karamsar nesiller yetiştiren bir felsefe ile bu millet çökm“şt“r
ve bunun farkına varmak lazım . Ve Akif aynı zamanında tem‐
bellik halinde tefekk“r anlayışından şikâyet eder gerçekten bu
tembelliği bug“nk“ halimizde buna yatkındır. Bir de yanlış te‐
fekk“r tamamen bir şey yapılıp kendini bırakıp Peygamberimiz
eşeğini sıkı bağla da yine kurt yerse yesin misalinde olduğu
gibi bu tamamen eşeği bağlamadan tefekk“r etme anlayışına
şiddetle karşı çıkan bir kimsedir diyen Akif, milletin geleceğini
bilimde ve teknolojide gör“r. Aslın idrakini söyletmeyiz
Kur an‐ı derken diriliş ruhu anlayışında olan Sezai Karakoç un
da m“stakil Akif isimli kitabını dikkatle okumak icap eder.
147
SÜLEYMAN DOĞAN
Çanakkale ruhu
. yılını kutladığımız 18 Mart Çanakkale Zaferi, bu
aziz milletin yedi d“vele karşı verdiği ölüm‐kalım mücadele‐
sinin adıdır. İslam’ı boğmak ve Türk Milletini esir et‐
mek isteyen emperyalist g“çlerin Çanakkale nin soğuk sularına
göm“ld“ğ“ g“nd“r. (er karış toprağı şehitlerimizin kanıyla
sulanan Çanakkale de, istiklale susamış bir milletin esaret zin‐
cirine hayır dediği bir mübarek ve kutlu g“nd“r.
Millî Şairimiz M. Akif Ersoy, Çanakkale de m“cadele eden
ve şehit d“şen gençlerimize “Asım’ın Nesli” şiirinde şöyle hay‐
kırır;“Asım'ın nesli... Diyordum ya... Nesilmiş gerçek: İşte çiğnet‐
medi namusunu, çiğnetmeyecek."Umudun ve cesaretin hiç yiti‐
rilmediği ve d“nya tarihini değiştiren Çanakkale Savaşları, aynı
zamanda Kurtuluş Savaşı nın da başlangıcıdır.
bin şehidin
verildiği Çanakkale Savaşlarında yansıtılan millî ruha bug“n
eskisinden daha fazla ihtiyacımız vardır.
Çanakkale Zaferinin milletimiz ve bağımsızlığımız için ne
kadar önemli olduğunu ve Çanakkale ruhunun ne anlama gel‐
diğini yeni nesillere iyi bir şekilde öğretmeliyiz. Bunu anlatacak
özellikle öğretmenlerimize ve “niversitelerimize b“y“k görev
d“ş“yor. (er gencimiz Çanakkale yi mutlaka görmeli, Çanakka‐
le deki ruhu teneff“s etmelidir. T“rkiye nin zorlu bir dönemden
geçtiği bug“nlerde herkesin el ele vermesi, birlik, beraberlik
içinde hareket etmesi gerekir. Çanakkale deki dirilişi çok iyi
bilen bir millet olarak, bu zor dönemleri de aşacağımıza inancım
tamdır.
Sonuç:
Akif in tefekk“r“ndeki Asım ın Nesli gençlik modeli as‐
rısaadettir. Yani (z. Peygamberimizin bulunduğu dönemdir.
Mehmet Akif in kullandığı ırk ile Batı da kullanılan ırk kavram‐
ları farklıdır. Batı da insanın fiziksel özelliklerine göre, özellikle
tenine göre yapılmış bir sınıflandırma akla gelir. Osmanlı da ırk
kavramı Batı da ki gibi ağır bir kavram değildir ve kişilerin kö‐
148
MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ
kenine atıfta bulunur. Dolayısıyla bu kavramı kullandı diye
Mehmet Akif i ırkçı diye eleştirmek, Osmanlıcayı bilmemekten
ileri gelmiştir. Mehmet Akif in d“ş“nce d“nyasını bilmemekten
kaynaklanır. Mehmet Akif kesinlikle kavim temelinde birlikteli‐
ğe ve milliyetçiliğe karşıdır. Ve Batı daki şekliyle ırkçılığa da
karşıdır. )rk kavramını kullandığı yerlerde de asla Batı da ki
anlamıyla kullanmamıştır. O daha çok toplumsal b“t“nl“ğ“
sağlamak amacıyla millet kavramını kullanmıştır.
Akif in hayalindeki gençlik, doğru, d“r“st, karakterli, şah‐
siyetli, yalansız, garazsız, ivazsız ve hak namına işleyen bir
gençlik modelidir. Bu modeli de Akif sahabedeki Asım da v“cut
buldurur. Aslında Asım, Akif in ta kendisidir. Gençlerimize Akif‐
'in bir model olarak ortaya koyduğu Sahabe ’den Uhud Savaşı
okçusu ve şehit Asım bin Sabit... Onlara Asım modelini iyi
anlatırsak o zaman Asr‐ı Saadet M“sl“man yaşantısını da ta‐
nıtmış oluruz. (âsılı kelam Çanakkale ruhunu yeniden yeşer‐
tip diriltmeli, geleceğimizin teminatı olan çocuk ve gençle‐
rimizi bu ruhla yetiştirmeliyiz... O zaman Mehmet Akif’in
tefekküründeki Asım’ı var etmiş oluruz. Âkif ile Asım ın Nes‐
li nin bu toplumun oluşumundaki m“him yerleri gençlere be‐
nimsetilmeden, bu “lkenin geleceği m“phem, yabancıların ve
yabancılaşmanın tehdidi altında kalacaktır.
KAYNAKÇA
Alperen, A.
. Sosyolojik Açıdan Türkiye'de İslam ve
Modernleşme: Çağımız İslam ünyasında Modernleşme Hareketleri
ve Türkiye'deki Etkileri. Adana: Karahan Yay.
Ersoy, M. A.
İmamoğlu, A.
bul: Ulusal Kitap
Sarıhan, Z.
. Safahat. İstanbul: Boğaziçi Yay.
. Mehmet Akif ve İnanan İnsan. İstan‐
. Mehmet Akif. İstanbul: Kaynak Yay.
Şeng“ler, İ. (.
‐
yatı. İstanbul: (ikmet Neşriyat.
. Açıklamalı Mehmet Akif Külli‐
149
SÜLEYMAN DOĞAN
Ofset.
Tansel, F. A.
. Mehmet Akif (ayatı ve Eserleri. Polat
Çantay, (.B.
. Âkifnâme, İstanbul.
Timurtaş, F. K.
bul: Yağmur Yay.
Çetin, N.
c“ Basımevi.
D“zdağ, M.E.
İz Yay.
Ersoy, M.A.
Yayınları.
Eşref, E.
150
. Mehmet Akif ve Cemiyetimiz. İstan‐
. İstiklâl Marşımızı Anlamak, Ankara, Ön‐
. Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, İstanbul,
. (az: A.Vahap Akbaş, İstanbul, Beyan
. Mehmet Âkif, Hayatı‐Eserleri, İstanbul.
MEHMET ÂKİF’İN TEFEKKÜRÜNDE ASIM’IN NESLİ GENÇLİĞİ
Dörd“nc“ Oturum
Mart
Cuma
l
Oturum Başkanı
Prof. Dr. Nurullah Çetin
151
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ
ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE
TOPLUMSAL İDEALİZM: AS)M NESLİ
Yeliz Akar*
ÖZ
Toplumun tarihsel s“reç içindeki değişim ve gelişim se‐
r“veninin edebi eserlerde yankı ve yansıma bulduğu zaman
dilimi,
a tekab“l eder; milli edebiyat döneminde ivme ka‐
zanarak g“n“m“ze kadar devamlılık gösterir. Bilhassa milli
edebiyat döneminde yazılan eserler, derin buhranın ve sancılı
bir oluş vetiresinin izlerini taşır; yaklaşık iki y“zyıldır b“y“k bir
yenilgi s“reciyle beslenen umutsuzluk ve meskenet dönem
insanını çepeçevre kuşatmıştır.
Böylesine bozulan, ç“r“yen ve kokuşan insan yapısını iç‐
ten bir ses olarak açığa vuran Mehmet Akif Ersoy, toplumun
ihtiyaç duyduğu yaşama refleksini muhayyilesinde şekillendirir
ve Asım adını verir.
Asım, insanın içine battığı sorunlar karşısında g“çl“ bir
yaşam hamlesi gibi duran ve milli mefkûre “lk“s“ taşıyan
mitopoetik bir değerdir; geçmişe ait bellek mekanlarının, inan‐
cın, kararlılığın, cesaretin ve yeniden var olma enerjisinin t“m
saklı g“çleri bu ateşin karaktere ‐Asım a‐ refakat edecek; gele‐
cekteki var oluşumuz, bu iradi insanın tasavvuruyla yeniden
şekillenecektir.
Bu bağlamda Asım, sadece doğan ve ölen bir beden değil;
toprağa d“şt“ğ“ anda bile ruhuyla yeni s“rg“nler vermeye ha‐
zır g“çl“ bir tohumdur.
Anahtar Kelimeler: Mehmet Akif, Şiir, Uyanış ve
Farkındalık, Toplumsal İdealizm ve Asım.
*
Yrd. Doç. Dr., Tunceli Üniversitesi, Fen‐Edebiyat Fak“ltesi, T“rk Dili ve
Edebiyatı Böl“m“ Öğretim Üyesi. y.akar @hotmail.com
153
YELİZ AKAR
SOCIAL IDEALISM in MEHMET AKİF ERSOY’s POEMS: ASIM
GENERATİONS
ABSTRACT
The episode in which the change and development
adventure of the society in the historical process finds echo and
reflection in literary works corresponds to the year of
and
it continues till today by gaining momentum during the national
literature period. The literary works especially written during
the national literature period bear the traces of great
depression and painful process; despair and laziness fed by
the defeat process for nearly two centuries encompass the
people in that period. Mehmet Akif Ersoy who reveals such
deteriorated, spoiled and rotten nature of human‐beings as an
inner voice figures the survival reflex, which the society needs,
in his imagination and calls it Asım . Asım is a mythopoetic
value‐ who stands like a powerful life spurt against the
problems which surrounds people and‐ who has national ideal.
All the hidden power of memory sites belonging to the history,
belief, resolution, courage and re‐existence energy accompany
this character of fire‐Asım‐our existence in the future will be
reshaped by this voluntary human‐being vision. )n this regard,
Asım is not just a born and dead body; he is also a powerful
seed being ready to shoot forth with his spirit when he falls to
the earth.
Key Words: Mehmet Akif, Poem, Awakening and
Awareness, Social )dealism and Asım.
Giriş
Sanat, k“lt“rel belleğin arka planında yer alan öz“/n“veyi
zamanın ötesine taşıma misyonu “stlenen ve çağın ruhunu her
yön“yle yansıtan bir g“ce sahiptir. Sanatın bu misyonu, diğer
t“rlerde olduğu gibi edebi alanda da farklı boyutlarla kendini
gösterir. Edebiyat tarihine bakıldığı zaman milli edebiyat ve
Cumhuriyet dönemi T“rk edebiyatında yazılan eserlerin, t“m
154
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ
yönleriyle her anlamda yeniden doğuşun/oluşun öyk“s“n“
anlattığı gör“lmektedir. Özellikle dil devrimiyle beraber metin‐
lere akmaya başlayan T“rkçe, Anadolu coğrafyasının ser“venini
başta şiir olmak “zere t“m anlatı t“rlerine taşır. Ziya Gökalp le
başlayan Mehmet Emin Yurdakul la devam eden dönem insanı‐
nın ahvalini yansıtma ekol“ne Mehmet Akif Ersoy da katılır.
Mehmet Akif, savaş yıllarından öt“r“ derin bir kırılma yaşayan
insanı ve kolektif bilinci uyanık tutma çabası içindedir; Akif,
insan ve dönem “zerinde bir okuma yaparak toplumsal bir “l‐
k“ye ulaşmaya çalışır. Şerif Aktaş, Mehmet Akif ve İnsan baş‐
lıklı yazısında “Akif’in var olan o günkü topluma özgü kültürel
değerlerin günün şartları çerçevesinde yorumlanması, bu yoru‐
mun insan aklı ve gücüyle, emek ve gayretle desteklenerek mo‐
dern bir ülke oluşturma ideali, hedefi doğrultusunda çalıştığını
Aktaş
:
ifade eder. Dolayısıyla Mehmet Akif Ersoy,
toplum adına kaygı duyan ve endişelenen duyarlı bir sanatçıdır;
yıkılma tehdidiyle kuşatılan bir medeniyetin bu olumsuz duru‐
mu karşısında kararlıkla duran önemli bir yaşamsal atılımdır.
Mehmet Akif Ersoy, derin bir buhranın ve sancılı bir oluş vetire‐
sinin eşiğinde kalan insanın uyanışını gerçekleştirme adına ay‐
dınlık bir duraksamadır; yaklaşık iki y“zyıldır b“y“k bir yenilgi
s“reciyle beslenen umutsuzluk ve meskenet duygularıyla ça‐
tışma içindedir.
(emen hemen her şiirinde geleneksel değer d“nyasının
ve bellek mekânlarının öneminden bahseden Akif, toplumun
hangi s“reçte olursa olsun eskiye ait kurucu n“veyi içinde taşı‐
ması gerektiğini, sadece bunlara dokunarak “zerindeki öl“ top‐
rağı atacağını bilir. Böylesine bir farkındalık ve idrak d“zeyi
Akif in dönem ve insanla ilgili doğru bir çıkarım yapmasını ve
reel durumu t“m boyutlarıyla görmesini, yansıtmasını sağlar.
Nesline baktığı zaman savaşın, bozgunun ve yenilginin insan
psikolojisinde neden olduğu tahribata yakından tanık olan
Akif e göre dönem insanı bedbinliğin, kaygısızlığın ve duyarsız‐
lığın cismanileşmiş gör“nt“s“d“r. Akif, böylesine yalıtıklaşan
ve t“m yitimleri kabullenerek çaresizleşen insana karşı durur;
155
YELİZ AKAR
“Atiyi karanlık görerek azmi bırakmak
Alçak bir ölüm varsa eminim budur ancak
Dünyada inanmam, hangi görsem gözümle
İmanı olan kimse gebermez bu ölümle
Ey dipdiri meyyit, iki el bir baş içindir
Davransana… Ellerde senin baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok… Leş mi kesildin?”
Doğrul
:
Mehmet Akif, alıntı metinde yenilgi s“recinde olduğu için
kendisi olmaktan çıkan ve d“şt“ğ“ kaotik çıkmazı bir yazgı ola‐
rak kabul eden dönem insanına seslenir. Dönem insanı, mevcut
durumun vehametinde sıkışıp kaldığı ve geleceğini kurma ira‐
desini kaybettiği için atiden umudunu yitirir. Ati/gelecek, nite‐
liksel d“zeyde karanlık bir an ya da insanın atıldığı; itildiği bir
gayya kuyusu değildir. Atinin derin bir korku ve endişe labirenti
gibi neslin “zerine y“r“yen köt“c“l bir etkisi yoktur. Aksine
geleceği inşa eden her yeni g“n, insana yeniden var olması için
imkanlar sunacak ve g“ven sendromunun izlerini tamamıyla
silecektir. Akif e göre çağın insanı bunun farkında değildir; ya‐
şamsal atılımları tutuklu bırakan bu insan, meyyittir. Meyyitlik,
fiziksel anlamda bir son değildir; yaşamın içinde olma çabasının
ve ruhunun kaybedilmesiyle ilişkili bir durumdur. Bu bir bakı‐
ma, öl“m“n d“ş“nsel d“zeyde de gerçekleşebileceğini ve insa‐
nın hayat yolculuğunda y“r“rken de meyyit olabileceğini göste‐
rir; oysa yaşam, insana ait olan değerlere ve kazanımlara sahip
çıkılmasıyla, bu değerlerin/kazanımların korunmasıyla kaimdir.
Bunun bilincinde olan Akif, insana varoluşunu engelleyen t“m
karşı g“çlerle m“cadele etmesini; ancak bu suretle anlama ve
değere bağlanabileceğini söyler. Akif, geçmişin dinamik ve sağ‐
lam karakterini rol model almak yerine geleceği karanlık bir
mahzen olarak gör“p yok oluş mecrasına koşarak gitmenin in‐
sana yakışır bir duruş olmadığını söyler; ç“nk“ aynı “lk“ etra‐
fında bir araya gelen, bu “lk“n“n t“m zaman ve mekanlara kök
salması için acı ve h“z“nle ör“l“ bedeller ödeyen toplum, böy‐
lesine g“çl“ bir misyon niteliği taşıyan var oluş nedenini kay‐
156
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ
betmemelidir. Bu nedenle insan, bir köşeye sinmek, olan bitene
duymazlaşmak ve görmezleşmek yerine keskin bir kılıç gibi t“m
yıpratıcı ve yorucu s“reçlere karşı durmalıdır; azmin ve kararlı‐
lığın belirleyici olduğu önemli bir dön“m noktasında kendi ger‐
çekliğini yadsımamalıdır;
“Atiyi karanlık görüvermekle apıştın
Esbabı elinden atarak ye’se yapıştın
Karşında ziya yoksa sağından, ya solundan
Tek bir ışık olsun buluver… Kalma yolundan
Alemde ziya kalmazsa halk etmelisin, halk!
Ey elleri böğründe yatan, şaşkın adam, kalk!
Doğrul
:
Alıntı metin, değerler d“nyasındaki kendilik sesini sustu‐
ran dönem insanına uyarı niteliği taşır. Akif, kaygısızlığı kuşa‐
narak kuytu ve kör karanlıklarda batan insanın uyku halinde
olduğunu vurgular. Uyku halinde olma, d“nyaya yön vermeye
çalışan insanın farkındalık d“zeyinden d“şmesi ve işlevselliğini
yitirmesi anlamına gelir. (albuki sadece niteliksel d“zeyde ya‐
şayan insan, hayatı kurma, değiştirme, tanzim etme ve dön“ş‐
t“rme g“c“ne sahiptir. Bu nedenle insanın, kendisini çevreleyen
olumsuzlukların kabuğunu kırması kayıtsız, şartsız her koşulda
kendisi olarak devamlılığını sağlaması gerekir. Böylesine bir
gereklilik “zerinde önemle duran Akif, insanı umudun cisim‐
leşmiş ruhu olarak tanımlar; vehmin ve yeis in t“m yaşamsal
atılımları tutuklu kılarak asıl gerçekliği paramparça edeceğini,
yutacağını söyler. Bundan öt“r“ insan, savaş döneminin ağır ve
sancılı y“k“ karşısında bir çıra gibi yolunu aydınlatan çarelere
başvurmalı; tehlike ya da tehdit saçan her durumu bertaraf ede‐
rek kutsal bir amaca yönelmelidir. Bunu gerçekleştirirken de
kendiliğini onayan oluş sebeplerini anımsamalı; kara bir sis
bulutu gibi geleceğini örten karanlığa ram olmamalı, varlığını ve
toplumu aydınlık zamanlara taşımalıdır. Neslin bakış açısına
sinen körl“ğ“ sonlandıran Akif, akıl tutulması yaşayan insanın
karşısında durur; ç“nk“ Akif, hezeyanlar silsilesine kendini
hapseden insanın nasıl bir bozulma ve ç“r“me yaşayacağını
157
YELİZ AKAR
bilir. Var olma arzusundan kopmak yerine içimizde yaşayan ve
geleceğe s“rg“n veren öze tutunmak d“ş“ncesi “zerinde önem‐
le duran Akif; yeniden doğuşun ancak bu koşul öncelediği za‐
man gerçekleşeceğini vurgular;
Bunca zamandır uyudun; kanmadın
Çekmediğin kalmadı, uslanmadın.
Çiğnediler yurdunu baştan başa,
Sen yine bir kere kımıldanmadın.
Ninni değil dinlediğin velvele…
Kükreyerek akmada müstakbele,
Bir ebedi seldir ki zamandır adı;
Haydi katıl sende o coşkun sele.
Rıdvanoğlu
:
Alıntı metin, istilanın, muhasaranın ve işgalin kıskacında
sıkışan insan ruhunun cisimleşmiş halini yansıtır. Kör bir nok‐
taya doğru amansızca s“r“klenen, yaşama hakkını başkasına
devreden, sınırlarının ihlal edilmesi karşısında umarsızlaşan
dönem insanı, her şeye tepkisizdir; adeta taşlaşmıştır. Bu bir
bakıma insanın sağduyusunu iğdiş ettiğini ve yaşama iradesini
yitirdiğini gösterir. Akif, bu olumsuz durumun yazgıya dön“ş‐
memesi ve insanın böylesine bir psikolojik çök“ş“ onamaması
için harekete geçer; abluka altına alınan, baştan başa çiğnene‐
rek kuşatılan memleketin ahvali karşısında duyarsızlaşan, yalı‐
tıklaşan insanı uyandırarak soylu bir oluşa davet eder. Bu ba‐
kımdan Akif, hissiyatını kaybeden, kendine ve topluma yabancı‐
laşan insana karşı yapıcı ve kurucu bir d“ş“nce refleksidir.
Kendi topraklarına yönelik saldırıları geri p“sk“rtmek için her‐
hangi bir atılımda bulunmayan dönem insanın t“m savunma
mekanizmalarını harekete geçirmesi ve g“çl“ bir fark ediş çığlı‐
ğıyla uyanması gerekir; ç“nk“ birlikte yol almanın ve kükreye‐
rek akmada olan o çoşkun sele katılmanın zamanı gelmiştir.
Aksi takdirde insan, kendisini ait hissetmediği bir oluşumun
parçasına dön“şecektir. Bu travmatik akışı durduran tek g“ç,
başta toprak olmak “zere ataları tarafından kazanılmış her t“r
değerin derin bir ruhu olduğunu kabul eden insanın inancı ve
158
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ
çabasıdır. İnanç ve çaba gibi ecdadından örnek aldığı temel dav‐
ranış biçimlerini esas alan Akif, kaçınılmaz t“kenişin ön“nde
engel bir g“ç gibi duran insanı yaratır ve bu insana Asım adını
verir. Asım, hem şimdi de hem de gelecekte yansımaları olan
toplumsal idealizmin kendisidir. Sezai Karakoç Mehmed Akif
isimli eserinde Akif’in alkışladığı Asım nesli savaş içinde birden‐
bire olağanüstüye yükselen gününün nesliyse, sulh içinde de aynı
başarı, üstünlük ve fazileti gösterecek geleceğin nesli‐
dir Karakoç
:
derken Asım ın konumuna ve misyonu‐
na gönderme yapar. Dolayısıyla Asım, sıkıntılı ve zor zamanlar‐
da kurucu ve yapıcı bir değer iken geleceğe de yön verecek son‐
suz açılımları barındıran muhkem bir g“çt“r.
Asım cepheden cepheye koşarak yeniden var olma “midi
taşıyan insanın cisme dön“şm“ş halidir; gelecekteki
varoluşumuzun değerler bazlı mitopoetik tohumudur. Bu to‐
humun s“rg“n vermesi, geçmişine dokunmasıyla doğrudan
ilintilidir; dolayısıyla onu atiye taşıyan temel g“ç, ilk olarak ta‐
rihselliğidir. İnsanın tarihselliğinden koparılmamasının bilin‐
cinde olan Mehmet Akif, Asım ı değerler d“nyasında “lk“ değer
olarak kabul ederken maziden ve kökensel bağlardan blok
öd“nçlemeler yaparak yeni bir nesil v“cuda getirir;
Nerde Ertuğrul’u koynunda büyütmüş obalar
Hani Osman gibi Orhan gibi gürbüz babalar
Hani bir şanlı Süleyman Paşa? Bir Kanlı Selim?
Ah bir Yıldırım olsun göremezsin ne elim?
Rıdvanoğlu
:
Mehmet Akif, geçmişin hafızasında saklayıp koruduğu
k“lt“rel kodları, art arda alınan siyasi ve sosyal alandaki yenil‐
gilerin karşısında tutunma ve teselli kaynağı olarak gör“r; ya‐
ratmaya çalıştığı Asım neslini, bu kodlar “zerine inşa eder. Tam
bir kaos ortamında kendine dön“ş“n, uyanışın ve dirilişin kişi‐
ler d“zlemindeki sembolik değeri olan Akif, Ertuğrul Bey, Os‐
man Gazi Han, Orhan Bey ve Süleyman Paşa gibi tarihi kişilikleri
rol model alır. Böylece hem y“zyıllardır yaşayan bir medeniye‐
tin değer kaybetmeden geleceğe akmasını hem de ecdadın ru‐
159
YELİZ AKAR
hunu ve kazanımlarını şimdiye taşıyarak toplumun yaşadığı
buhrandan kendini bir an önce soyutlamasını ister. Yeniden
ayağa kalkış ve milli bir mefkure altında toplanış için böylesine
bir anımsama/hatırlama gereklidir. Bu anımsamayla beraber
Asım, kendisini vatan “lk“s“n“ taşıyacak ve kök saldığı toprak‐
ların önemini daha derin bir duyuşla kavrayacaktır. Doğup b“‐
y“d“ğ“ toprakların ruhunu korumak için cesaret ve metanet
zırhını giyinen, özg“rl“ğ“ bir nefer gibi kuşanan, yaşama karşı
kesin ve net bir tavrı olan bu nesil, Anadolu yu ve İslam coğraf‐
yasını sadece “zerinde yaşanılan bir toprak parçası ya da
topografik bir zemin olarak görmemelidir;
Bastığın yerleri “toprak” diyerek geçme tanı,
Düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı
Sen şehid oğlusun, incitme yazıktır atanı:
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı
Rıdvanoğlu
:
Alıntı metinde gör“ld“ğ“ “zere Mehmet Akif Ersoy,
Asım a yeniden kendi olma şansı veren bir kurtuluş reçetesi
sunar ve misyon y“kler. Tanı ifadesi de bu durumun sözsel
d“zeyde bir yansımasıdır. Tarihsel perspektif içinde görmek
istediği, arzuladığı toplumun panaromasını çizen Mehmet Akif e
göre, İslam coğrafyasında yaşayan Asım; atalar ruhuna sahip
çıkmalı, t“keniş mecrasına hızlıca koşup gitmek yerine esaretin
ve baskının karşısında durmalı, vatanı koruma heyecanına, “l‐
k“s“ne sahip olmalıdır. Ç“nk“ Mehmet Akif, atalar ruhunu gizil
bir g“ç kaynağı olarak gör“r; neslin ihtiyaç duyduğu enerjiyi
böylesine b“y“k bir mirastan öd“nçlemesini ister. Bu bir bakı‐
ma kökensel g“çlerle kurulan temasın t“m olumlu atılımlar için
elzem olduğunu gösterir. Bohemin ve bunaltının en yoğun oldu‐
ğu dönemde değerler d“nyasına sığınan ve tarihi g“çl“ bir
anımsama mekanı olarak d“ş“nen Akif, Asım ı kimliksel bilinç
“zerine temellendirir. Onun muhayyilesinde Asım, kendi yazgısı
karşısında trajik bir hale b“r“nerek çaresizleşmemeli; b“y“k
bir tehditle kuşatılan vatanı için varlığını feda edebilen milli bir
promete olmalıdır;
160
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ
Sen ki son ehl‐i salîbin kırarak savletini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddîn´i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm´ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla berâber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a´sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehîd oğlu şehîd, isteme benden makber,
Sana âgûşunu açmış duruyor Peygamber.
Rıdvanoğlu
:
Asım, içinde bulunulan ahval yok edici bir potansiyel ta‐
şımasına rağmen var olma enerjisini hep canlı tutan insanın
yansımasıdır; onun içine doğabileceği tek kimlik imgesi, geçmi‐
şidir. Geçmiş, Asım a sadece nesnel s“reğenlik sağlamaz; içsel‐
leştirildiği zaman, Asım a kendisini kuşatan t“m tehlikeler kar‐
şısında kararlıkla durma azmi ve g“c“ verir. Unutulmamalıdır
ki d“nya “zerinde en b“y“k yitimleri, kayıpları, mağlubiyetleri
dumura uğratan değer, bellek mekânlarıyla temasa geçen ve
yeniden olma imkanı kazanan insanın algısıdır. Bu nedenle in‐
sanın evveliyatına ait kazanımlarla iletişim kurması, kaçınılmaz
bir gerekliliktir. Prototipini çizdiği Asım ın niteliklerini belirler‐
ken bu gereklilik “zerinde önemle duran Mehmet Akif, Kılıç
Arslan’a, Sultan Selahaddin’e atıfta bulunur ve tarihi olayları
doğrudan referans alarak gençliğe seslenir. Böylece Asım ın
kendisine inanmasını ve g“venmesini ister; Mehmet Akif e göre
inanç, potansiyel g“c“ne ivme kazandıran, insanın umudunu
besleyen ve onu çepeçevre saran ruhani bir g“çt“r. Bu ruhani
g“ç sayesinde Asım, İslâm´ı kuşatan hüsranı boğacak, demir
çemberi göğsünde kırıp parçalayacaktır . Ç“nk“ bu nesil, kendi‐
ni ve toplumu karanlık zamanlardan çıkarıp ışığa açacak kurucu
tohumları taşır; aynı zamanda bu tohumu yaşatarak ve çağlar
boyunca açımlayarak geleceğe erişecektir.
Asım, sosyo‐k“lt“rel alandaki bozulmanın ve ç“r“menin
ardından ihtiyaç duyulan insan tipidir; kesin ve net bir ideali
161
YELİZ AKAR
vardır: şimdiki zamanın ahvalini dikkate almadan ileriye doğru
istikrarlı bir şekilde koşmak. Bu ideal, Asım ın ışığı olacak ve
diğer t“m durumların ötesine geçecektir. Akif e göre Asım, ru‐
hunda var olan kıvılcımı kutlu zafer d“ş“ncesiyle besleyerek
b“y“k bir “lk“ye dön“şt“recek potansiyele sahiptir. Zorluklar
ve sıkıntılar yolu tıkadığı zaman Asım ın sergileyeceği duruştan
emin olan Akif, bu neslin bir zırh gibi kuşandığı ahlaki sorumlu‐
luğundan da bahseder. Yok edici bir inisiyatifle yönelen d“şman
karşısında boyun eğmeyen Asım, kendine yakışır biçimde dav‐
ranırken m“tecaviz ve m“tegallibe ötekinin amacına ulaşması‐
na engel olma; ihanetten ve iğfalden beslenen t“m m“dahaleleri
geri p“sk“rterek direnme çabası içindedir;
Âsım’ın nesli… diyordum ya…nesilmiş gerçek;
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.
Rıdvanoğlu
:
Asım, İslam coğrafyasında yaşayan insanı yabancılaştır‐
maya, köleleştirmeye, umutsuzluğa ram etmeye çalışan yığın‐
laşmış topluluğa karşı başkaldırır ve onuruna sahip çıkar. Onur
ve haysiyet, Asım ı geleceğe taşıyan özd“r; en muhkem değeri‐
dir. Bu değerin koruma altına alınması, Asım ı yenilmez ve
öl“ms“z kılacaktır. Değerler ihlali, zaman ve mekan tanımadan
insan ve toplum hafızasında derin bir körleşme yaratarak zarar
verecektir; ç“nk“ namus ve şeref, insanın karakterini, duruşunu
belirler. Akif e göre Asım, her koşul ve durumda duruşunu
bozmayacak ve başkasının değerler d“nyasını yurtlanmadan
kendisi olarak kalacaktır. Kaygı, korku ve panik halinde geri
çekilmeden kimliğini onayan, varlığını hissettiren Asım, itibarı‐
nı zedelemeyecek; kuşatılmışlığın, sınırlandırılmışlığın kendisi‐
ni çaresiz bıraktığı zamanlarda bile bir çıkış yolu arayacaktır;
Arkadaş, yurdunu alçaklara uğratma sakın,
Siper et gövdeni dursun bu hayasızca akın
Rıdvanoğlu,
:
Alıntı metinde Mehmet Akif in vurguladığı Asım ın fiziksel
g“c“ değildir; Akif bu neslin içinde taşıdığı enerjiye ve yurt “l‐
162
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ
k“s“ne gönderme yapar. Yurt, Asım ın hafızasında arka fon,
basit ve sıradan bir siluet ya da geçiş yeri özelliği göstermez.
Yurt/vatan, insana kimlik kazandıran yaşam alanı; anlam ve
değer “reterek aidiyet bilinci veren mimetik bir bellektir. Bu
bellekle insan, yazgısal bir beraberlik içindedir; bunun farkında
olan Akif, Asım a seslenir, çağrı yapar. Ezici bir g“ç halinde “ze‐
rine y“r“yen kitleye karşı toprağına sahip çıkmasını ister; aksi
taktirde toprağın yitimiyle beraber kendisi de bir postulaya
dön“şecek ve ebediyen yery“z“nden silinecektir. Asım, zama‐
nın sonsuzluğa doğru akıp giden mecrasında haysiyetli bir du‐
ruş sergilemeli; hayasızca akını durdurabilmek için azim ve
kararlılıkla m“cadele etmelidir. Ç“nk“ ancak böylesine g“çl“
bir inanmışlık ve adanmışlık hissiyatı, kaotik bir yıkımın eşiğin‐
den çıkıp kurtuluşa erişmesini sağlayacaktır. Asım, bireysel
oluş unu tamamıyla silecek ve neslinin geleceğe sağlıklı bir şe‐
kilde akması için öl“m“ hiç teredd“t etmeden soylu bir son
olarak kabul edip kuşanacaktır. Bu bir bakıma, Asım ın ruhuna
sinen özg“rl“k atılımının durdurulamaz ve engellenemez bir
mahiyet taşıdığını gösterir; Asım ın bu enerjisine tanık olan
Akif, onun m“cadelesini şöyle ifade eder;
Sürü halinde gezerken sayısız tayyare
Top tüfekten daha sık, gülle yağan mermiler…
Kahraman orduyu seyret ki bu tehdide güler!
Ne çelik tabyalar ister, ne siner hasmından
Rıdvanoğlu,
:
Alıntı metinde gör“ld“ğ“ “zere Asım, kutsal “lk“s“yle
kendisi arasına aşılmaz mesafeler koymadan yoluna devam
etme gayreti içindedir; sürü halinde gezen sayısız tayyarenin
baskısına aldırış etmeden, esiri olmadan içindeki gizil g“c“ bes‐
leyip b“y“t“r ve insanlığın hafızasına akan bir kahramanlık
hikâyesi yazar. Mermiler, toplar ve t“fekler tarafından istila
edilen cephede savaşan Asım, çelik zırhlara sığınmadan, d“ş‐
manın tahakk“mc“ tavrına aldırış etmeden t“m tehditleri ge‐
çersiz kılacak, dirilişi gerçekleştirecektir; ç“nk“ Asım, savaşını
gör“nen objelere değil yeniden doğmasını m“mk“n kılan içsel
163
YELİZ AKAR
ışığa tutunarak verir. Bu durum, nesnel bir g“çten değil kendine
ve m“cadelesine izafe ettiği anlamdan kaynaklanır. Aydınlık bir
mecraya doğru adım adım ilerleyen Asım ın bakış açısıyla ivme
kazanan savaş, adanmışlığın, inanmışlığın ve azmin ruhunu
taşır. Bu bir bakıma en ağır koşullara bile direnen Asım ın yeni‐
den doğmaya hazır olduğunu, kendiliğini ikbale taşıyan b“y“k
bir ateşi içselleştirdiğini gösterir.
Sonuç olarak; Tanzimat dönemiyle başlayan toplumsal
çöz“l“ş“n ve yıkılışın sarsıcı g“c“, Cumhuriyet rejiminin olu‐
şum ser“venine kadar sosyok“lt“rel ve psikososyal yaşam “ze‐
rindeki etkilerini devam ettirir. Böylesine kaotik bir ortam, d“‐
ş“nsel anlamda sanat hayatını etkileyecek ve yazarların duyuş
tarzında önemli bir rol oynayacaktır; ç“nk“ sanatçının referans
noktalarından biri toplumun yapısına yön veren değişimlerdir.
Mehmet Akif Ersoy un eserleri de bu değişimlerden beslenir.
Bozgun ve yıkım psikolojisinin bireysel ve toplumsal hafızada
neden olacağı çöz“lmeyi yakından görebilen Akif, insanı milli
mefkure etrafında toplar, bir araya getirir; dağılan ve parçala‐
nan değerler d“nyasıyla y“zleşmesini sağlar. Dönem insanın
bozulan, ç“r“yen ve kokuşan yapısını içten bir ses olarak ifşa
ederek onu yeni bir yaşam hamlesine hazırlamak ister ve kutsal
bir oluşa yönlendirir; ruhunda var olan kıvılcımı ateşleyerek
t“m zaman ve mekânlarda yanacak b“y“k bir meşaleye dön“ş‐
t“r“r. Akif, yaklaşık iki y“z yıldır yenilgi s“reciyle beslenen
umutsuzluk ve meskenet duygularıyla çatışma içindedir; ye‐
nilgilerin, kayıpların eşiğinde kalan ve yok oluş mecrasına s“‐
r“klenen insanın ön“nde engel bir g“ç gibi durur. İslam coğraf‐
yasını çepeçevre saran tehlikenin farkında olan Akif, sorun ve
kahır yumağına dön“şen insanın yaşam s“recinde kendini gör‐
mesi ve fark etmesi adına önemli bir duraksamadır. Mevcut
durumun vehametine kapılmadan çöz“m önerileri “reten Akif,
muhayyilesinde bir nesil idealize eder ve bu nesle Asım adını
verir. Asım, gelecek “lk“s“n“n değerler d“nyasındaki sembolik
açılımıdır. Asım, uzun yıllar s“ren savaş nedeniyle belleğinde
oluşan tahribatı onarmalı ve bakış açısına sinen körl“ğ“ yok
etmelidir; kökensel bağlarından öd“nçlediği enerjiyle t“m zor
164
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE TOPLUMSAL İDEALİZM: ASIM NESLİ
ve sıkıntılı zamanlarda var olma arzusunu öncelemelidir. Canlı
ve dinamik bir karakter taşıyan Asım, bir yığın felaketin ve yı‐
kımın karşısında durmalı; bireysel oluşunu silerek toplumun
mevcudiyetini korumalı, geleceğe akmasını sağlamalıdır. Ezici
bir g“ç halinde “zerine y“r“yen ve etrafını kuşatan t“m tehdit‐
lere karşı kendisi olarak tepki vermeli; bayrağın, toprağın ve
sınırlarının öteki tarafından ihlaline engel olmalıdır. Çağın
umutsuzluk ve bedbinlikle ör“l“ algısını kırmalı, teslimiyetçi
duyarsızlıktan kendini yalıtarak öz“n“ içeren kökl“ dön“ş“m‐
ler gerçekleştirmelidir. Mehmet Akif, Asım ı sadece cepheden
cepheye koşan ve bu doğrultuda çaba gösteren bir insan olarak
yansıtmaz; Asım, ahlaki bakımdan g“çl“ vasıflara sahiptir. So‐
rumluluğun, erdemin ve hayanın cismanileşmiş ruhu olmakla
birlikte y“celik değerlerini içselleştirerek varlığını nesiller boyu
devam ettirecektir; ç“nk“ Mehmet Akif in tasarladığı Asım, za‐
manın sonsuz akışı içinde doğan ve ölen bir beden değil; gele‐
cekteki varoluşumuzun değerler bazlı mitopoetik tohumudur.
KAYNAKÇA
Aktaş, Şerif
. Mehmet Akif ve İnsan . Hece Dergisi,
Mehmet Akif Özel Sayısı, : ‐
Doğrul, Ömer Rıza
.
Safahat.İstanbul: İnkılap‐Aka Kitabevi.
Karakoç, Sezai
Rıdvanoğlu
tı Yayın Dağıtım.
Mehmet
Akif
Ersoy‐
. Mehmed Akif. İstanbul: Diriliş Yay.
. Mehmed Akif Ersoy‐Safahat.Elazığ: Ba‐
165
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
MİLLÎ KİMLİK KAVRAM) ETRAF)NDA
ÇANAKKALE RU(U VE BU RU(UN
ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDEKİ
YANS)MALAR)
Sema Özher Koç
ÖZ
Fransız İhtilâli ile b“t“n d“nya hak, hukuk, özg“rl“k
ve eşitlik gibi kavramlarla b“y“k bir değişim s“recine girer.
Böylece . y“zyılda millî kimliğini fark eden uluslar çok‐uluslu
imparatorluk yapısından ayrılarak bağımsız devlet kurma çaba‐
sına girer. D“nyadaki Sanayi İnkılâbı ile doğan hammadde ara‐
yışı ile birleşen millî uyanış sebebiyle Osmanlı; Trablusgarp tan
Balkanlara, oradan ). D“nya Savaşı ve Kurtuluş Savaşını kapsa‐
yan aşağı yukarı on yıl devam edecek bir savaş s“recinin orta‐
sında bulacaktır kendini.
Bu bağlamda Çanakkale cephesinde T“rk subaylarının el‐
de ettiği başarı, ulus devletin temellerini atacak millî ruhun
doğduğu yer olacaktır.
T“rk “n kolektif ruhunun dirilişinde ve millî kimliğin
oluşmasında bir eşik olan Çanakkale, Mehmet Akif in şiirlerinde
estetik bir gör“nt“ kazanır.
Bu çalışmada Akif in şiirlerinden örnekler verilerek millî
kimlik kavramı incelenecektir.
Anahtar Sözcükler: Millî kimlik,Çanakkale ruhu, Mehmet
Akif, kahramanlık mitosu, şiir çöz“mleme.
Yrd. Doç. Dr., Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Fen‐Edebiyat Fak“ltesi,
T“rk
Dili
ve
Edebiyatı
Böl“m“.
semaozher@yahoo.com;
semaozherkoc@osmaniye.edu.tr
167
SEMA ÖZHER KOÇ
AROUND THE “NATIONAL IDENDITY”
CONCEPT ÇANAKKALE SOUL AND ITS REFLECTS IN THE
MEHMET AKİF ERSOY'S POEMS
ABSTRACT
French Revolution, all over the world enters a
major change process with the concepts of right, law, freedom
and equality. Thus, in the th century nations which noticed
the their national idendity divided from multinational imperial
structure and enters the efforts to establish an independent
state. After the )ndustrial Revolution, raw material necessity
increased and national awakening combined with that. So,
Ottomans found itself in the middle of the war about ten years,
from Trablusgarp to Balkans, from there to ). World War and
The )ndependence War. )n this context, the success of Turkish
military officers at the Çanakkale Battle gives the birth of the
national soul and that causes the foundation of national state.
Çanakkale is a threshold that effects the resurrection of
the Turkish collective soul and national idendity and it gains an
aesthetic view in the Mehmet Akif's poems. This study will
examine the concept of national idendity by giving examples
from Akif's poems.
Keywords: National )dendıty, Çanakkale Soul, Mehmet
Akif, heroic myth, poetry analysis.
Giriş: Millî Kimlik Kavramı ve Millî Ruh
Bir ideoloji olarak . y“zyılda Avrupa da ortaya çıkan
milliyetçilik d“ş“ncesi, beraberinde millet ve yurt toprağı kav‐
ramlarını da “zerinde d“ş“n“len ve sorgulanan bir değer d“ze‐
yine y“kseltmiştir. Ç“nk“ milletin bir anlamda uzamsal boyutta
varlığını kesinlemesine olanak sağlayan yurt toprağı sıradan bir
kara parçası değil, “tarihi bir toprak”tır. Öyle ki uzun yıllar
müşterek” yaşamalarından dolayı millet ile toprak arasında bir
bağ oluşur ki
168
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
tarihî bellek ve çağrışımların mekânı haline gelir yurt;
bizim bilgelerimizin, … kahramanlarımızın yaşadıkları, çalış‐
tıkları, dua edip savaştıkları yerdir. B“t“n bunlar yurdu yery“‐
z“nde biricik kılar. Nehirleri, denizleri, gölleri, dağları ve kent‐
leriyle kutsal hale gelir yurt –derin ve deruni anlamları sadece
sırra matuf olanlar, yani milletin öz‐bilinçli evlatlarınca kavra‐
nabilecek m“barek ve y“ce yerlerdir buralar. Smith
:
Yurt toprağı ile milleti oluşturan bireyler arasında kuru‐
lan bu tarihsel ilişki ortak bir geçmiş anlayışından ortak bir
geleceğe ulaşma amacını doğurur. Millî kimlik, işte bu kolektif
bilincin öne s“rd“ğ“ değerler dizgesine sahip ve ortak bir ruhla
hareket eden millet denilen topluluğun ortak ruhu biçiminde
tanımlanabilir. (obsbawm, bu ortak hareket etme ve hep birlik‐
te geleceğe akma gayesini “tek ve bölünmez” olma ilkesiyle açık‐
lar. (obsbawm
: ‐
(obsbawm a göre kutsal ikonlar,
rit“eller ya da ortak kolektif pratikler milleti oluşturan cemaate
elle tutulur bir gerçeklik kazandırdığı gibi millî ruhu g“çl“ ve
diri de tutar. (obsbawm,
:
Çok‐uluslu bir imparatorluk olan Osmanlı da Yunanlılar,
Bulgarlar ve Arnavutlar gibi uluslar kendi kimliğini fark edip
bağımsızlık m“cadelesi verdikten çok sonra Osmanlı kendi millî
kimliğinin farkına varmıştır. Bu nedenle Balkan Savaşları Os‐
manlı tarihi açısından millet bilincinin farkına varıldığı, Çanak‐
kale ise bu millî bilincin dirildiği yer olacaktır.
). D“nya Savaşında kendi toprakları “zerinde Kafkas, )rak,
İran, Mısır, Suriye ve Çanakkale gibi aynı anda pek çok cephede
savaşmak zorunda kalan Osmanlı İmparatorluğunun sadece
Çanakkale cephesindeki insan kaybı “İngilizler 214.000, Osmanlı
kuvvetleri 120.000 kişi” olarak kayıtlara geçmiştir. Tunçay
:
. Alman kaynaklarına göre bu kayıp M“sl“man‐T“rk
tarafı açısından daha da korkunçtur: Ölü ve kayıp toplamı Türk‐
lerin 166.000, İngilizlerin 120.000 ve Fransızların 23.300’dür.
Yaralı, hasta ve sakatlar bu hesaba dahil değildir.” Nutku
:
Bug“n zaferin
. yıl dön“m“ kutlanırken hâlâ yeni me‐
zarların bulunması insan kaybının b“y“kl“ğ“n“n kayıtlara ge‐
169
SEMA ÖZHER KOÇ
çenden çok daha fazla olduğu gerçeğini ortaya çıkarmaktadır.
http://www.hurriyet.com.tr/canakkalede‐yeni‐sehitlik‐
bulundu‐
İşte böylesine b“y“k ve kanlı bilançonun
T“rk tarihine katkısı T“rk millî kimliğinin fark edilerek milletin
kendi kaderini tayin etmek “zere başlatacağı İstiklâl (arbinde
ihtiyacı olan başarma inanç ve azmini kendinde bulması olacak‐
tır.
‘Çanakkale Ruhu’nun Mehmet Akif’in Şiirlerindeki
Yansımaları:
Milletler tarih boyunca göç, âfet ve savaş gibi olağan“st“
zamanlarda edindiği deneyimlerin soylu acılarını duygusal ve
entelektüel dayanışmanın kaynağı olarak Smith
:
kolektif bellek yoluyla geleceğe taşır. Bunun dışında tecr“bele‐
rin başka bir aktarım yolu sanat eserleridir ki kolektif ruhun
öne s“r“m“ olarak değerlendirebileceğimiz anonim t“rk“ler bu
gruba dahil edilebilir. Savaş atmosferinde insana olağan“st“ bir
g“ç ve cesaret kazandıran bu metinler, daha sonraki zamanlar‐
da da aynı ruhsal g“c“n oluşturulmasına olanak sağlar. Özher
Koç
:
Bu, aynı zamanda söz“n g“c“d“r.
Tanpınar ın Namık Kemal, Tevfik Fikret, Mehmet Emin ve
Nazım (ikmet gibi şiirin hayat ve cemiyetle çok sıkı bir münase‐
beti olmasını, onun gündelik manzumelerini, ihtiyaçlarını, içinde
gizli temayülleri ve atılmağa hazırlandığı büyük hedefleri hazır‐
lamasını iste(diği)” zihniyet sahibi sanatçılar arasında yer ver‐
diği Tanpınar
:
Mehmet Akif, milleti söz“n g“c“yle
ortak bir ruh etrafında toplamayı başarmıştır. Tanpınar ın “Bu
kudretli adamın bir lâhza kendi içine dönmemiş olması şiirimizin
hazin bir talihidir.” Tanpınar
:
diye de eleştirdiği Akif
“…edebiyatın vatanı olduğuna iman edenlerdeniz.” Ersoy
:
diyecek ve Safahat ındaki toplam .
dizenin tamamını
milletin çalışması, iman g“c“n“ arttırması, yoksul insanların
sıkıntıları ve ideal bir gelecek projesi gibi sosyal içerikli bir şiir
anlayışıyla oluşturacaktır. Akif in sanata böylesine iman ve
Makalede Mehmet Akif Ersoy, Safahat, Diyanet İşleri Başkanlığı, Ankara
basımı kullanılmıştır.
170
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
inançla bakışı onu, . y“zyılda “lkenin yaşadığı sorunlar karşı‐
sında kolektif bilincin öne s“rd“ğ“ bir değer e dön“şt“recektir.
T“rklerin tarih sahnesinde çok uzun zamandan bu yana
istiklâllerini muhafaza etmiş olduğunu bilen Akif, Halbuki Av‐
rupa’da bile mebde‐i istiklâli bu kadar eski zamandan başlayan
bir millet yoktur. Türk için istiklalsiz hayat kabul edilemez. Tarih
de gösteriyor ki Türk, istiklalsiz yaşayamamıştır” diyecek‐
tir. Semiz
:
den sonra gittikçe artan bir hız ve
imanla, İslâm Birliği “lk“s“ne bağlanan Aky“z
:
Akif, Balkan Savaşları sırasında M“sl“manlara yapılan zul“mler
karşısında derin “z“nt“ye kapılarak sahipsiz/ziyasız kalmış
evlerde kendisini duyacak bir nefes arayacaktır:
“Vefasız yurd! Öz evladın için olsun, vefa yok mu?
Neden kalbin kararmış? Bin ocaktan bir ziya yok mu?
İlahi, kimsesizlikten bunaldım, aşina yok mu?
Vatansız, hânümansız bir garibim… Mülteca yok mu?
Bütün yokluk mu her yer? Bari bir “Yok!” der sâda yok mu?”
(akkın Sesleri, s.
‐
Akif, “dîniyle, imânıyla, ecdâdıyla, evlâdıyla, hayatıyla, rû‐
huyla, hülâsa herhangi bir ferdi vatanına bağlayabilecek râbıta‐
ların hepsiyle birden bu vatana bağlı adam”dır. Ersoy,
:
Bu nedenle Balkan Savaşlarında M“sl“man T“rklere yapı‐
lan işkenceler onu derinden etkilemiş;
den sonra yazdığı
şiirlerinde İslâm “lk“s“n“n yanı sıra vatan ve millet gibi kav‐
ramlara daha çok yer vermeye başlamıştır.
Sanatçı, aşağıdaki şiirde Balkanlarda T“rk ve M“sl“man
halka yapılan zul“mlere duyduğu tepkiyi şöyle dile getirir:
“Kim bilir hangi şenaatle oyulmuş gözler!
“Medeniyet” denilen vahşete la’netler eder,
Nice yekpare kesilmiş de sırıtmış dişler!
Süngülenmiş, kanı donmuş, nice binlerle beden!
Nice başlar, nice kollar ki cüda cisminden!
Beşiğinden alınan parçalanan mahlukat!
171
SEMA ÖZHER KOÇ
Sonra namusuna kurban edilen bunca hayat!
Bembeyaz saçları katranlara batmış dedeler!
Göğsü baltayla kırılmış memesiz valideler!
Teki binlerce kesik gövdeye ait kümeler:
Saç, kulak, el, çene, parmak …Bütün enkaz‐ı beşer!
Bakalım, yavrusu uğrar mı, deyip, karnından,
Canavarlar gibi şişlenmiş nice can!”
(akkın Sesleri,
‐
Şiirde “şenaatle oyulmuş gözler”, yekpare kesilmiş de sı‐
rıtmış dişler”, beşiğinden alınan parçalanan” bebekler, “göğsü
baltayla kırılmış memesiz valideler” ve “teki binlerce kesik gövde‐
ye ait” insan yığınları öylesine iyi tasvir edilmiştir ki bu korkunç
tablo okuyucunun göz“nde b“t“n ayrıntılarıyla tecess“m eder.
Böylesine b“y“k zul“m karşısında d“nyanın sessiz kalması ise
Batı karşısında Doğu nun çıkaracağı belki en b“y“k derstir
Akif e göre.
Toplumun geçmişi hatırlamasına olanak sağlayan ibadet‐
haneler, mezarlıklar, köpr“ gibi herkese açık bir mekâna kim‐
lik/kişilik kazandıran eserler k“lt“rel bellek mekânı olarak ad‐
dedilir ki Akif, Balkan coğrafyasında Osmanlı‐T“rk kimliğini
temsil eden t“rbelerin yok edilmesine (akkın Sesleri nde “Bari
bir hatıra kalsaydı şu toprakta diri…/ Yer yarılmış, yere geçmiş
şüheda türbeleri!” (akkın Sesleri, s.
diyerek dikkati çeker.
Bu k“lt“rel yok oluş s“recinin m“messillerine Akif in çöz“m
önerisi “Medeniyyet denilen maskara mahluku görün:/ Tükürün
maskeli vicdanına asrın, tükürün!” (akkın Sesleri, s.
olacak‐
tır.
Balkanlarda edinilen deneyimle medenî Batı nın tanın‐
ması Akif in Çanakkale yi diğer cephelerden farklı olarak b“t“n
bir yurt savunması biçiminde değerlendirmesine neden olmuş‐
tur. Mehmet Akif, Çanakkale Cephesinde savaşın kaybedilmesi
halinde son vatan toprağının kaybedileceğinin idrakindedir. Bu
nedenle Kastamonu da Nasrullah Camiinde verdiği vaazda Sevr
172
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
anlaşması ile ilgili halkı aydınlatırken Anadolu dan başka gide‐
cek toprağımızın olmadığını ısrarla belirtir:
… böyle d“şman hesabına çalışarak elimizde kalan şu bir
avuç toprağı da verecek olursak, çekilip gitmek için arka tarafta
bir karış yerimiz yoktur.
Şimdiye kadar d“şmana kaptırdığımız koca koca memle‐
ketlerin halkı hicret edecek yer bulabilmişlerdi. … biz öyle bir
akıbete mahkûm olursak başımızı sokacak bir delik bulama‐
yız. Ersoy
:
Çanakkale, T“rk “n son istinadgâhı dır. Semiz
:
Bu nedenle S“leymaniye K“rs“s“nde, Bir bu toprak kalıyor
dînimizin son yurdu!/ Bu da çiğnendi mi, çiğnendi demek Şer’‐i
mübin;” S“leymaniye K“rs“s“nde, s.
diyen şâir, bu
farkındalıkla Arabistan da k“ç“k bir tren istasyonu olan El‐
muazzam da Eşref Sencer Kuşçubaşı ndan Çanakkale zaferinin
kazanıldığı haberini aldığında “nl“ Çanakkale Şehitlerine şii‐
rini yazmadan canını almaması için Allah a dua edecektir. Ç“n‐
k“ bu zafer aynı zamanda b“t“n T“rk ve M“sl“man halklarının
itibarının kurtulmasıdır.
Yukarıda Çanakkale de teşekk“l ettiği ifade edilen bu ruh,
millî ruhtur ki İstiklâl (arbindeErzurum M“dafaa‐i (ukuk Teş‐
kilatı, Trakya‐Paşaeli M“dafaa‐i (ukuk (eyeti Osmaniyesi, Kars
Millî İslâm Şûrası, İzmir M“dafaa‐i (ukuk‐ı Osmaniye Cemiyeti
gibi teşkilatların doğmasına zemin hazırlamıştır. Semiz
:
Bu nedenle sanatçı, millî ruhu diri tutmak için halkı s“rekli
olarak uyanışa davet edecek, “Artık ey millet‐i merhume, sabah
oldu uyan!/ Sana az geldi ezanlar, diye ötsün mü bu çan!” (akkın
Sesleri, s.
diyecektir. Millet uyanmazsa bir daha kendine
gelme şansı yoktur. Zira, yeni bir sadmeye artık dayanılmaz;/
Zira, bu sefer uyku ölümdür: Uyanılmaz!” (akkın Sesleri, s.
Akif, Safahat ın Fatih K“rs“s“nde adlı kitabında aşağıdaki dize‐
lerle halkı uyanmaya çağırmıştır:
“Ey cemaat elverir artık, bu uykudan uyanın,
(…)
173
SEMA ÖZHER KOÇ
İkinci uyku ne dehşetli bir ölüm, düşünün!
Ölüm kolay… Diyebilsek sonunda: “Kurtulduk!”
Bu intihar öteden, üç yüz elli milyonluk,
Zavallı Âlem‐i İslam için elim olacak!”
Fatih K“rs“s“nde, s.
Safahat ın Beşinci Kitabı (atıralar da “Ey koca Şark, ey
ebedî meskenet!/ Sen de kımıldanmaya bir niyet et.” (atıralar,
s.
dizeleriyle; Yedinci KitapGölgeler de “Ey millet‐i merhû‐
me, güneş battı… Uyansan!” Gölgeler, s.
diyerek aynı çağrı‐
sını s“rd“recektir. Elbette sanatçının burada kast ettiği uyanış
tinsel bir aydınlanmadır. Ç“nk“ Akif T“rk‐ İslâm aleminin ceha‐
let, gerilik ve sefaletini tenkit edip ayıplarını y“z“ne vurarak
Kaplan
:
kendine gelmesi için çağrıda bulunur.
Akif, milleti uyanmaya çağırırken aydınlara da sorumlu‐
luklar y“kler. Ç“nk“ her millet bu çağa uygun terakki yolunu
kendi içinden çıkarmalıdır ki onu başka yerde aramak yersizdir.
Bu yolda milleti doğruluk yolunda aydınlatacak olan da ilim ve
irfan sahipleridir:
“Başka yerlerde taharrîye heveslenmeyiniz.
Onu kendinde bulur yükselecek bir millet;
Çünkü her noktada taklîd ile sökmez hareket.
Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atini;
Veriniz hem de mesâinize son sür’atini.
Çünkü kabil değil artık yaşamak bunlarsız;
Çünkü milliyeti yok san’atin, ilmin; yalnız,
…
Bütün edvâr‐ı terakkiyi yarıp geçmek için
Kendi “mâhiyyet‐i rûhiyye”niz olsun kılavuz.”
S“leymaniye K“rs“s“nde, s.
Akif, aydın sınıfını öncelikle Batı yı doğru anlama konu‐
sunda uyarır. Öncelikle aydınlar, her milletin kendine has özel‐
likleri olduğunu bilmeli ve buradan hareketle T“rk milletinin
Batı yı örnek alışında da bu ayrımı göz ön“nde bulundurmalı‐
174
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
dır. Bu bağlamda Batı nın örnek alınacak yanlarını sanatla uğ‐
raşma ve çalışma disiplini olarak belirtir.
Sonuç:
T“rk milleti,
. y“zyılda imparatorluktan millete geçiş
s“recinde derin acılar çekmiş ve bu acıları söz“n g“c“ne sığına‐
rak özellikle birer sanatsal yapıt olan şiirlerle insanlığın maşeri
vicdanına havale etmiştir. İşte Mehmet Akif, milletin yok oluşla
karşı karşıya kaldığı böylesi bir zamanda toplumun öne s“rd“‐
ğ“ bir değer olarak milleti ortak bir ruh etrafında toplamaya
çalışmış ve de bunu başarmıştır. Şerif Aktaş ın söylemiyle “im‐
paratorluktan millete geçişte geniş kitlenin zevkini, dilini, yaşama
biçimini ve dini duyarlılığını modernitenin dikkatiyle yorumlayıp
değerlendirecek kalemlere ihtiyaç vardır. Mehmet Akif eseriyle
modern edebiyatımızda böyle bir ihtiyaca cevap vermiştir. Aktaş
:
İman, vatan sevgisi, çalışmak ve disiplin gibi kavramlar
“zerine sanat anlayışını inşa eden Mehmet Akif, Safahat ta top‐
ladığı şiirlerinde daima insana hizmet eder. Ç“nk“ ona göre
“Senin mahiyetin hatta meleklerden ulvidir:/ Avâlim sende pin‐
handır, cihanlar sende matvîdir:” İnsan, s.
dediği insan me‐
leklerden daha y“cedir.
KAYNAKÇA
AKTAŞ, Şerif
. Milli Edebiyat
‐
, T“rk
Edebiyatı Tarihi, C: , TC K“lt“r ve Turizm Bakanlığı Yayınları,
Ankara.
AKYÜZ, Kenan
İnklâp Kitabevi, İstanbul.
ERSOY, Mehmet Akif
ğaziçi Yayınları, İstanbul.
ERSOY, Mehmet Akif
kanlığı Yayınları, Ankara.
. Batı Tesirinde T“rk Şiiri Antolojisi,
. Mehmet Akif Sesleniyor, Bo‐
. Safahat, Diyanet İşleri Baş‐
175
SEMA ÖZHER KOÇ
(OBSBAWM, E. J.
. Milletler ve Milliyetçilik, Çev.
Osman Akınhay , Ayrıntı Yayınları, . Baskı, İstanbul.
KAPLAN, Mehmet
. T“rk Edebiyatı Üzerine Araş‐
tırmalar , Dergah Yayınları, . Baskı
NUTKU Emrullah
Bakış, Özyurt Basımevi.
. Çanakkale Şanlı Tarihine Bir
ÖZ(ER KOÇ, Sema
. Kahramanlık Mitosu‐Varlık
Karşıtlığında Çanakkale İçinde Vurdular Beni T“rk“s“ Üzerine
Bir Çöz“mleme , SOBİDER, Yıl: , Sayı: , Aralık, s.
‐
.
SEMİZ, Yaşar
. Millî M“cadele ve Mehmet Akif ,
Çanakkale den Milli M“cadele ye İstiklal Şairi Mehmet Akif,
(az. Yaşar Semiz, Nesrin Karaca, Emine Kısıklı, Mustafa G“neş‐
li , Yakın Plan Yayınları.
SM)T(, Anthony D.
. Millî Kimlik, Çev. Bahadır Si‐
na Şener , İletişim Yayınları, . Baskı, İstanbul.
SM)T(, Philip
, K“lt“rel Kuram, Çev. Selime
G“zelsarı‐İbrahim G“ndoğdu , Babil Yayınları, İstanbul.
TANP)NAR, Ahmet (amdi
. Edebiyat Üzerine Ma‐
kaleler, Dergâh Yayınları, . Baskı, İstanbul.
http://www.hurriyet.com.tr/canakkalede‐yeni‐sehitlik‐
bulundu‐
; Erişim: . .
176
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
KİŞİOĞLUNUN TARİ(SEL BİR SESE DÖNÜŞMESİ
BAĞLAM)NDA ME(MET AKİF ERSOY
Mitat Durmuş*
Bildirime Kişioğlunun Tarihsel Bir Sese Dönüşmesi
adını verirken başlıktaki tarihsel ses ifadesini bir geçmişlik
durumu olarak değil, k“melenmiş bir bilincin karşılığı olarak
kullandığımı özellikle belirtmek isterim. Ç“nk“ tarih dediğimiz
varlık alanı bir bilince evrildiğinde kendisini geçmiş zaman
olmaktan çıkarır. Dolayısıyla Mehmet Akif, bir bilinci kuran kişi
olması bakımından geçmiş zamanın adamı değil halde yaşayan,
bug“nk“ sorunlarımıza da çöz“mleri olan bir tarihi sestir.
Önemle kulak verilmelidir. Bu bakımdan Akif ten yapacağımız
alıntılamalardaki ifadeleri içinde bulunduğumuz y“zyıl ile ilinti‐
li olarak d“ş“nmekte yarar olduğunu d“ş“nmekteyim. Ç“nk“
milli bilincimiz içinde yaşadığımız çağda da gölgelenmiş ko‐
numdadır ve tarihsel sese kulaklarımız yine kapanmış durum‐
dadır. Tarihsel sesten kaçabiliriz ancak talihimizden kaçamayız.
D“nk“nden daha çok bug“n Akif in söylemlerine ihtiyaç duy‐
maktayız.
Bu bildiri metninde cevaplama uğraşısında olacağımız “ç
temel konu başlığımız bulunmaktadır.
. Tarih Nedir?, . Kişioğlu Tarihsel Sese Nasıl Dön“ş“r?,
. Mehmet Akif Ersoy Nasıl Bir Tarihsel Sestir?
Tarih, bireyler açısından olduğu gibi uluslar açısından da
belleği temsil eder. Belleğin şekillendirilmesindeki özne, insan
olmakla birlikte, zamanla insanı şekillendirecek özne de bellek
olmaya başlar. Dolayısıyla tarih‐insan ilişkisi karşılıklı bir etki‐
leşim s“recidir. İnsan, kendisini belleğin dışında konumlandı‐
ramadığı gibi, bellek de insan olmadan boşlukta kalır. Kendilik,
Doç. Dr., Kafkas Üniversitesi, Fen‐Edebiyat Fak“ltesi, T“rk Dili ve Edebi‐
yatı Böl“m“. mithat.durmus@gmail.com
177
SEMA ÖZHER KOÇ
insanın boşluktan kurtulmasıdır. Tarih, bizi boşluktan kurtaran
kendilik alanlarından biridir. Tarihinden kopan bireyler ve
uluslar, ‘ben’ kimim, ‘biz’ kimiz, ‘bizler’ nasıl tanımlanırız sorula‐
rına cevap bulamazlar. Bu cevapsızlık, kimliksizliğin cevabı
olur. Dolayısıyla tarihsiz toplumlar, tarifsiz toplumlardır. Tarifi
olmayanın kendisi de yok demektir. Bu sebeple tarih, aslında
birey ve ulusların ‘var’lık alanıdır. Bireyi ve ulusu tanımlayan,
tamamlayan ve kayıtlayan tarih, yalnızca geçmiş zamana bakan
göz demek değildir. O, aslında ‘kendi’ne bakmaktır. Yukarıdaki ‐
ben, biz, bizler‐ sorularına cevap bulmak işte bu bakışla ilintili‐
dir. Bu açıdan insan, tarihi kurarken; tarih de insanı kurmuş
olur. Doğan Özlem, kaygı ile tarihsellik arasındaki ilişkiyi sorgu‐
ladığı makalesinde; “Tarihi yapan Özne‐İnsan’dır ve Özne‐İnsan
tarih tarafından yapılır. (…) Tarihselliğinden ve toplumsallığın‐
dan arınmış bir Özne imkânsızdır.” Doğan,
:
der. Ç“nk“
insanın bizatihi kendi tarihsel bir varlıktır. Meng“şoğlu,
:
Tarihini yadsıyan ya da tarihini başka bir bağlama bağla‐
yan, kimliksizleşmeye belli bir zaman sonra da değersizleşmeye
mahkûm olur. Tarihçi Arthur Marwick bu değersizleşmeyi başı‐
boşluğa s“r“klenmek olarak şöyle tarif eder:
Bir toplumda hiç kimsenin tarih bilmediğini varsaysak
g“ndelik hayat neye benzerdi? Böyle bir durumun hayali bile
bizi korkutur, ç“nk“ bir toplumun kendi hakkında bilgi sahibi
olabilmesi için her şeyden önce kendi tarihini bilmesi gerekir.
Nasıl ki belleksiz ve benliksiz bir insan başıboşluğa s“r“klenir‐
se, belleksiz ve benliksiz bir toplum da başıboşluğa s“r“klene‐
cektir. Stuart,
:
Toplumlar açısından ontolojik bir g“ven alanı olan vatan,
insana nasıl mekânsal bir yerlem ve kimlik sağlarsa, tarih de ‐
onunla‐ kolektif bir bilinç oluşturanlara zamansal bir yerlem ve
kimlik sağlar. Mekânsal ve zamansal bir yerleme oturan birey
ve toplumlar kendilerini kolektif bilinç alanı ile çatışmayan bir
kimliğe bağlarlar. Kolektif bilinç alanı, insanın genetik, k“lt“rel
ve insani değerlerinin şifrelendiği ve b“t“n öz değerlerinin sak‐
178
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
landığı alandır. İnsan, yaratılışı gereği içine doğduğu d“nyanın
b“t“n sırlarını ve verilerini burada saklar. İnsan, kendileşme
uğraşısına girdiğinde durmaksızın bu alanla temas kurmak du‐
rumundadır. Kolektif bilinç alanı, insanoğlunun varlığını geç‐
mişten alarak, hâle taşıyan, kökensel olarak ilk örnek verilerini
barındıran dil, soy, vatan, tarih ve inanç değerlerini bellek ka‐
zanlarında hazır tutan bir alandır. Bu alan, insanın korku, kaygı,
coşku, umut, sevinç, h“z“n gibi yaşantılarını aynalamasına yar‐
dımcı olur.
Dolayısıyla tarih, birey ve toplumların yaşantılarını göre‐
bilecekleri, kendilerini formlaştırırken yönelecekleri ayna işle‐
vine sahiptir. Birey ve toplumlar kendi aynalarının dışında ya‐
nılsatma unsurunu “st“nde taşıyan aynalara baktığında gerçek
görsellerini kaybederler. Bu bakımdan tarihsiz toplumlar ve
bireyler, talihsiz toplumlar ve bireylerdir, aynada nasıl bir gö‐
r“nt“ ile karşılaşacağı kendisinin değil, aynanın inisiyatifine
terk edilmiştir.
Tarih, geçmişteki olayların yazıya aktarılması değil bilince
aktarılmasıdır. Bilince aktarıl a mayan yaşanmışlıklar geçmiş
olarak adlandırılır. Tarihi geçmiş zamanlar kesiti olarak
takvimlendirmek tekerr“r edebilirliğine de kapı aralamak olur.
Tarihsel ses, farklı bedenlerde aynı ortak duyarlılığı bir
hakikat savunucusu olarak dile getiren sestir. Kişioğlu d“nyada
aslında bir ses olarak yaşar. Bedenler ve bu bedenlere verilen
isimler değişse de değişmeyen hakikat söyleyicilerine tarihsel
ses denir. Tarihsel ses olmuş kişiler, unvanları ve sıfatları ile
değil, vicdanları ve y“rekleri ile konuştukları için yarına kalma‐
yı başarırlar. Mehmet Akif in )). Meşrutiyet yılları sonrasında
söyledikleri ile ondan çok önceki yıllarda yaşamış ve eser ver‐
miş Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi isimlerin aynı ortak söylem
biçimlerini benzer duyarlılıklar etrafında örm“ş olmaları tarih‐
sel sesin s“rekliliğini göstermesi açısından önemlidir. İsimler ve
bedenler değişmiş olsa da duyumsayış ve söyleyiş benzerlikleri
adı anılan isimleri tarihsel bir sese dön“şt“rm“şt“r. Örneğin
Namık Kemal in;
179
SEMA ÖZHER KOÇ
“Vatanın bağrına düşman dayadı hançerini
Yok mudur kurtaracak baht‐i kara maderini”
dizeleri ile Mehmet Akif in;
:
“Cihan altüst olurken, seyre baktın, öyle durdun da,
Bugün bir serserî, bir derbedersin kendi yurdunda!” Ersoy,
dizeleri arasındaki anlamsal yakınlık; Ziya Paşa nı;
“Gezdim diyar‐ı küfrü beldeler kâşaneler gördüm.
Dolaştım mülk‐i İslam’ı bütün viraneler gördüm.”
söylemi ile Mehmet Akif in Şarkya da Kişi Hissettiği Nispette
Yaşarşiirinde söylediği;
yer,
Ne görd“n, Şark ı çok gezdin? diyorlar: Görd“ğ“m; Yer
Harâb iller; serilmiş hânümanlar; başsız ümmetler;
Yıkılmış köprüler; çökmüş kanallar; yolcusuz yollar;
Buruşmuş çehreler; tersiz alınlar; işlemez kollar;
Bükülmüş beller; incelmiş boyunlar; kaynamaz kanlar;
Düşünmez başlar; aldırmaz yürekler; paslı vicdanlar;
Tegallübler, esâretler; tehakkümler, mezelletler;
Riyâlar; türlü iğrenç ibtilâlar, türlü illetler;
Örümcek bağlamış, tütmez ocaklar; yanmış ormanlar;
Ekinsiz tarlalar; ot basmış evler; küflü harmanlar;
Cemâ’atsiz imamlar; kirli yüzler; secdesiz başlar;
“Gazâ” nâmıyle dindaş öldüren bîçâre dindaşlar;
Ipıssız âşiyanlar; kimsesiz köyler; çökük damlar;
Emek mahrûmu günler; fikr‐i ferdâ bilmez akşamlar!..
Geçerken, ağladım geçtim; dururken, ağladım durdum;
Duyan yok, ses veren yok, bin perişan yurda başvurdum.”
Ersoy,
:
söylemi, ortak duyarlılığın farklı söz dizilimleri ile aktarılma‐
sından başka bir şey değildir.
Aynı yıllarda Ömer Seyfettin ise d“zyazı formunda tarihi
bilince aktarma ve tarihsel bir sese dön“şme açısından içinde
yaşadığı y“zyılı şöyle betimleyecektir;
180
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
(arap camiler, duvarları yıkılmış medreseler, tenha ve
pis sokaklar, siyah ve ahşap evler, hocasız mektepler, babasız
çocuklar, yolsuz ve şimendifersiz sahralar, köys“z ovalar, mis‐
kin ve kubbeleri çatlamış tekkeler, sonra y“z binlerce ağzına
kadar dolu, kahveler… İşte T“rkiye nin bug“nk“ hâli!
D“n harp bitti. Dedelerimizin karış karış kan dökerek al‐
dıkları mukaddes topraklarda şimdi d“şmanlarımızın haçlı bay‐
rakları sallanıyor. İki milyon T“rk esir ve perişan. (er tarafta
öks“zler ve dullar s“r“n“yor. T“rkler uykuda… Sanat, ticaret,
zenginlik yabancı Avrupalıların yahut (ıristiyanların elinde.
Ahlâk bozulmuş. Mazi unutulmuş.
Mehmet Akif in tarihsel bir sese nasıl dön“şt“ğ“n“n ce‐
vabı ise içinde yaşadığı y“zyılı anlamakla doğrudan orantılıdır.
)). Meşrutiyet dönemindeki olayları ve gelişmeleri görmeden
Akif i anlamak kolay değildir elbette. Ç“nk“ Akif, eserlerini
özellikle )). Meşrutiyetten sonra vermeye başlamış, bu dönemde
etkin olan Osmanlıcılık, İslamcılık, T“rkç“l“k ve Adem‐i Merke‐
ziyetçilik gibi fikir hareketleri içindeki tartışmalara katılmış,
yine bu dönemde İslamcılık anlayışını benimsemiş bir şahsiyet
olarak bilinir.
İslamcılık anlayışını benimsemiş bir şahsiyet olan Meh‐
met Akif, Osmanlı nın içinde bulunduğu ilmiye ve dini sınıftaki
kokuşmuşluğu, gericiliği / toplumumuz “zerine d“şen gölgeyi
edebiyatımızda en çok eleştiren şair olarak dikkati çeker.
Akif in şiirlerini
öncesi ve
sonrası olarak iki dönem‐
de incelemek gerekir belki de.
ten önce yazmış olduğu
şiirlerinde Akif i b“y“k bir karamsarlık ve kızgınlık içinde gör“‐
r“z. Şahıs olarak kendisi asla karamsar değildir, ancak halkın,
ordu, sivil b“rokrasinin ve Bab‐ı Fetva dediğimiz din kurumla‐
rının kokuşmuşluğu / pörs“m“şl“ğ“ onu gelecek açısından
karamsarlığa ittiği gibi geriliğin de amansız d“şmanı yapar.
Bu bildiride Yaşar Semiz in
Milli M“cadele ve Mehmet
Akif http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s / .pdf
ET: . .
) başlıklı makalesinden geniş ölç“de yararlanılmıştır.
181
SEMA ÖZHER KOÇ
Gericiliği ve cahilliği onun kadar şiddetle eleştiren bir başka
şairimiz yok gibidir.
“Çalış dedikçe şeriat, çalışmadın durdun,
Onun hesabına birçok hurafe uydurdun
Sonra bir de tevekkül sokuşturup araya
Zavallı dini çevirdin onunla maskaraya” Ersoy,
Dediği gibi bir başka şiirinde ise;
:
“Çünkü biz bilmiyoruz dini, evet bilseydik
Çare yok gösteremezdik bu kadar sersemlik,
Ya açar nazm‐ı Celil’in bakarız yaprağına,
Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.” Ersoy,
:
der.
Gericiliği böylesine tenkit ederken, sivil b“rokrasiden
kaynaklanan başarısızlıklar karşısında da kızgınlığını, milletin
hafızasında gör“lmemiş bir karabasan olarak yer eden Balkan
(arbi sırasında yazdığı şiirinde;
:
Üç beyinsiz kafanın derdine üç milyon halk
Bak nasıl doğranıyor? Kalk baba kabrinden kalk!” Ersoy,
diyerek haykırır.
Mehmet Âkif, Balkan Savaşlarından, Çanakkale direnişine
kadar olan dönemde b“y“k bir karamsarlık içerisindedir ve
âdeta milletten umudunu kesmiştir. Bunda kuşkusuz Rumeli ve
Balkanlardaki Osmanlı topraklarının kaybedilmesi ve bu duru‐
ma yeterince karşı konulamamasına duyduğu tepkinin belirle‐
yici bir rol“ vardır.
ten önceki tarihlere ait birçok şiirinde,
din adamlarını, aydınları, askerleri, bilim ve devlet adamlarını
tahkir ve tezyif edici ifadelerle anmaktadır. Örneğin Süleyma‐
niye Kürsüsünde adlı manzum hikâyesinde şair; “kışla, daire,
mektep, medrese, kılıç ve kalem” gibi sembolik kavramlarla ifade
ettiği toplumsal sınıfları tam bir bozulma ve ç“r“m“şl“k olarak
değerlendirir. Bunlar içinde dini kokuşmuşluk en önde gelenidir.
182
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
Ve Akif de bu kokuşmuşluğu daha
te açıkça ifade etmiştir.
Onun
te söylediklerini
ya taşırken
yıldır değiş‐
meyen hastalığımızı da vurgulamamız gerekir.
“Saltanat namına, din namına bin maskaralık...
Ne felâket, ne rezaletti o devrin hâli!
Başta bir kukla, bütün milletin istikbali
İki üç kuklacının keyfine mahkûm olmuş:
(…)
Ümmetin hâline baktım ki yürekler yarası,
Ne bir ekmek yedirir iş, ne de ekmek parası.
Kışla yok, daire yok, medrese yok, mektep yok;
Ne kılıç var, ne kalem... Her ne sorarsan, hep yok!
(...)
Hele ilmiyye bayağıdan da aşağı bir turşu!
Bab‐ı Fetva denilen daire, ümmî koğuşu.” Ersoy,
:
“Ana karnından icazetlidir, ecdada çeker;
Yürüsün, bir de sarık, al sana kadı asker!
Vükelâ neydi ya? Jurnalcı, müzevvir, adî;
Ne Hüdâ korkusu bilmiş, ne utanmış ebedî,
Güç okur, hiç yazamaz bir sürü hırsız çetesi...
Hani can sağlığıdır doğrusu bundan ötesi!” Ersoy,
:
Bu “mmi koğuşunun bilinçsel aydınlanma diyeceğimiz
Milli M“cadele ve Kuvay‐i Milliye hakkındaki fetvası hepimizin
malumudur. Biraz sonra bu konuya da işaret edilecektir.
Siyaset, sivil ve askerî b“rokrasi, ordu ve bilim‐eğitim ku‐
rumlarındaki bu bozulmanın yanı sıra halk da her şeye boş
vermiş ve vurdumduymaz bir hâldedir:
“Yoklayım şimdi avamın da biraz,
Nedir efkârı dedim. Hey gidi vurdumduymaz!
Öyle dalgın ki, meğer sûrunu İsrafil’in,
İşitip, yattığı yerden azıcık silkinsin!
Yürüyor, altı çürük toprağa gelmiş, seyyar
183
SEMA ÖZHER KOÇ
Bir mezarlık gibi: Her nasiye bir seng‐i mezar!
Duymamış kaygı denen duyguyu vicdanında.
Okunur her birinin cephe‐i hüsrânında” Ersoy,
:
Mehmet Âkif,
yılına ait bu şiirinde b“t“n toplum ke‐
simleriyle olumsuz ve karamsar bir bakış açısıyla tasvir ettiği
milleti, aynı yıllarda kaleme aldığı diğer birçok şiirinde de aynı
karamsarlıkla anlatmaya devam edecektir. Bu tarihlere ait şiir‐
lerinin birçoğunda milleti yığın”, “cenaze”, “leş”, “meyyit”, “di‐
lenci”, “yüreksiz” gibi sıfat ve imajlarla birlikte andığı gör“lmek‐
tedir. Örneğin, Hakkın Sesleri adlı kitabındaki şu şiirinde:
:
“Ey dipdirimeyyit! “İki el bir baş içindir”
Davransana... Eller de senin baş da senindir!
His yok, hareket yok, acı yok...Leşmi kesildin?
Hayret veriyorsun sen bana... Sen böyle değildin.” Ersoy,
Aynı kitapta yer alan bir başka şiirde yine leş imajıyla
karşılaşıyoruz:
“Ey millet, uyan! Cehline kurban gidiyorsun!
İslam’ı da “Batsın!” diye tutmuş, yediyorsun!
Allah’tan utan! Bari bırak dini elinden...
GirLEŞgibi topraklara kendin, gireceksen!” Ersoy,
der.
:
‐
yıllarında yayımlanan Fatih Kürsüsünde adlı
eserinde şair, millet için yine “leş” ve “cenaze” imajını kullanır.
Damarlarındaki kan âdeta irinleşmiş tir ve b“t“n“yle İslam
d“nyası bir yığın leş ten ibarettir. Milletlerin içindeki yeri di‐
lenci mevkii dir. Sadece g“n“ kurtarmak için şeref, şan,
şehamet, din, iman, vatan, hiss‐i hamiyet, hak, vicdan... gibi
b“t“n mukaddeslerini terk etmiştir:
“Zaman zaman görülen ahiret kılıklı diyar;
Cenazeden o kadar farkı olmayan canlar;
Damarda seyri belirsiz, irinleşen kanlar;
Sürünmeler, geberip gitmeler, rezaletler
(...)
184
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
Dilencilikle yaşar der‐be‐der hükûmetler;
Esaretiyle mübahî zavallı milletler;
Harabeler, çamur evler, çamurdan insanlar
(...)
Hurafeler, üfürükler, düğüm düğüm bağlar;
Mezar mezar dolaşıp hasta baktıran sağlar...
(…)
Bir baksana gökler uyanık, yer uyanıktır;
Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır.” Ersoy,
:
Bilinç yitimine bağlı gölgenin, b“t“n yoğunluğu ile y“zyılı
kuşatmış olması Akif in söylemlerini bir çığlık olarak y“zyıla
akıtacaktır.
Mehmet Âkif in millet hakkındaki bu olumsuz bakışının
değişmeye başladığını, Hatıralar adlı kitabındaki bazı şiirlerde
görmeye başlıyoruz. Ç“nk“ Mondros M“tarekesi nin imzalan‐
ması ile birlikte son M“sl“man T“rk Devleti nin de parçalanmak
istendiğini anlayan Anadolu halkı bu duruma engel olabilmek
için M“tareke nin imzalanmasının daha ilk haftasında Anado‐
lu da resmen olmasa da fiilen Trakya‐Paşaeli M“dafaa‐i (ukuk
(eyeti Osmaniyesi, İzmir M“dafaa‐i (ukuk‐ı Osmaniye Cemiyeti
gibi teşkilatları oluşturmuş, birbirinden bağımsız olarak faaliyet
gösteren milli direniş teşkilatları birleştirilerek milli bir kuvvet
ve bilinç kendini göstermeye başlamıştır.
Bu bilincin bir yansıması olarak tehdit ve tehlikeden an‐
cak milletin azim ve kararlılığı ile kurtulunacağı vurgulanır.
Anadolu da bu gelişmeler olurken Akif, işgal edilmiş olan İstan‐
bul daki olayları yaşamaktadır ve b“y“k bir ıstırap çekmekte‐
dir. (ele bazı kişilerin Anadolu da başlamış olan Milli M“cade‐
leye saldırmalarına hiç tahamm“l edemez ve bu kanaatte olan‐
lara ciddi anlamda tepki duyar. Onun bu yöndeki bir tepkisini
Kurun Gazetesi başyazarı Asım Us şöyle naklediyor.
Yaşar Semiz, Millî M“cadele ve Mehmet Âkif,
http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s /
.pdf ET:
.
.
185
SEMA ÖZHER KOÇ
Anadolu hareketinin ilk başladığı sıralarda idi. Bir g“n
Bab‐ı ali caddesinde Sebil‐“rreşad idarehanesinde birkaç kişi
konuşuyordu. (azirundan biri Anadolu hareketinin bir İttihatçı‐
lık eseri olduğunu söyledi. O zamana kadar d“ş“nceli bir tavır
içinde hemen hiçbir şey söylemeyen merhum Akif, birdenbire
heyecanlandı; bu söz“ söyleyene dönerek: ‐(ayır; artık buna da
İttihatçılık denemez. Bu memleket meselesidir. Buna herkes el
birliğiyle sarılmalıdır.
Akif in İstanbul da bulunduğu s“re içinde en çok canını
sıkan konulardan biri de hiç ş“phesiz bazı basın ve aydın z“m‐
relerinin Mandaterlik istemesidir. Endişesi mandaterliğin
gerçekleşeceği d“ş“ncesinden değil fakat bu t“r fikirlerin Ana‐
dolu da başlamış olan milli bilinci / gölgeden aydınlığa evirilen
d“ş“n d“nyasını kıracağı korkusundandır.
Akif, memleketin “zerine başkaca gölgeler d“şmeden, bu
aydınlanmanın s“rekliliğini sağlamak için Şubat
de Balı‐
kesir e Milli M“cadeleden yana tavır koyduğunu göstermek
amacıyla gider. Bu Mehmet Akif in Milli M“cadeleye fiili katılı‐
mıdır. Yani ilk direnişin Ayvalık ta başlamasından ay sonra
Akif, Milli M“cadele saflarındadır.
Mehmet Akif in yakın dostu ve Sebil‐“rreşad mecmuası‐
nın sahibi Eşref Edip, Akif in Balıkesir e gidişini şöyle nakledili‐
yor.
B“t“n o “mitsizlik içinde Üstad bir an f“tura d“şmedi. O
bu milletin istiklalsiz kalacağını hatırına bile getirmiyordu. Ay‐
valık ta, Balıkesir de başlayan hareket‐i milliyenin mutlaka b“‐
y“yeceğine, b“t“n memlekete yayılacağına imanı vardı. O taraf‐
tarda bir avuç kahramanın m“dafaası, bu g“zel topraklar için
canlarını siper etmesi Üstad “zerinde b“y“k tesir husule getir‐
mişti.
‐Bir g“n baktım, idarehaneye çok heyecanlı geldi:
‐(aydi hazırlan, gidiyoruz, dedi.
186
‐Nereye?
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
‐(areket‐i milliyenin başladığı cepheye. Artık burada du‐
ramıyorum dedi.
Balıkesir Cephesi nde milli m“dafaayı bizzat gören ve Mil‐
li M“cadele yi b“y“k bir gaza telakki eden Mehmet Akif, bura‐
da son derece heyecanlanarak “zafer yolu bu yoldur” demekten
kendisini alamaz.Bu tarihten sonra M. Akif i Milli M“cadele
içinde bir Kuvay‐i Milliyeci olarak gör“r“z. Zaganos Paşa Ca‐
minde halka seslenen Akif;
Biliyorsunuz d“şman aramıza asırlardan beri böl“c“‐
l“k‐tefrika‐tohumlarını ekti ve meyvelerini de topladı. Eğer
M“sl“manlar yaşamak istiyorlarsa, cemaat arasında dargınlığa,
k“sk“nl“ğe, böl“c“ “ğe yol açacak en önemsiz gibi gör“nen söz
ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Tabii, varlıklarını s“rd“rmek
İSTEMİYORLARSA, buna bir diyeceğimiz olmaz. Zira, Allah ko‐
rusun hayat hakkımızı kaybettiğimiz g“n, insanlığımızı da
unutmamız gerekecek. Ç“nk“ bizi tutsak edenler, hayvanlara
yaptıkları muamelenin aynısını bize de yapacaklar.
Vaazı devamında:
Bu hareketin, bu hizmetin sadece din ve vatan savunma‐
sına yönelik olduğu, dost ve d“şman tarafından tamamen anla‐
şılmalıdır. Yani bu m“cadelenin herhangi bir çıkar için yapılma‐
dığını, en yakınımızdaki ile en uzaktaki dahi bilmelidir. Bu gö‐
r“n“m“ sarsacak en ufak bir söz veya davranış hoş karşılan‐
mamalıdır. Ç“nk“ hepimizin amacı birdir ve bellidir. Amacı,
hedefinden saptırma yolunda yapılacak bir girişim, ‐Allah koru‐
sun birliğimizi zedeleyebilir. (epimizin bir vatan borcu, bir dini
borcumuz vardır ki, onu ifa etme hususunda ufacık bir ihmal
bile caiz değildir. Bu konuda hiçbirimiz köşemize çekilip seyirci
kalamayız. Ç“nk“ d“şman kapıya dayanmış ve namusumuzu
çiğnemek istiyor. Bu namert saldırıya karşı koymak, kadın‐
erkek, çoluk‐çocuk, genç‐yaşlı her fert için farz‐ı ayn olduğu, bir
an bile unutulmamalıdır.
Mehmet Akif in Şubat
tarihinde Zağanos Paşa Camii nde yaptığı bu
konuşmanın tam metni için bak: (asan Boşnakoğlu, İstiklâl Marşı Şairi‐
mizin İstiklâl Harbindeki Vaazları, Er‐Tu Matbaası, İst.
, s. ‐
187
SEMA ÖZHER KOÇ
deyip birkaç g“n daha Balıkesir de kaldıktan sonra İstanbul a
dönd“ğ“nde İngiliz kuklası haline gelmiş Damat Ferit h“k“meti
ve onun yanlı basınınınyönlendirmesi ile Mayıs
tarihin‐
de başkâtibi bulunduğu Dar“l (ikmet‐“l İslamiye deki görevine
son verilir.
Mehmet Akif, İstanbul da iken son Osmanlı Meclis‐i
Mebusanı
Mart
de İngilizler tarafından basılarak dağı‐
tılmış, İstanbul fiilen de işgal edilmiş, şehir karamsar bir havaya
b“r“nm“şt“r. İşgal kısa zamanda dayanılmaz bir hal almıştır.
İstanbul da bu gelişmeler olurken yaklaşık , ay sonra
Ni‐
san
g“n“ Ankara da da B“y“k Millet Meclisi açılmıştır.
B“y“k Millet Meclisi adına Meclis Reisi Mustafa Kemal Paşa
tarafından b“t“n T“rk milletine hitaben yayınlanan beyanna‐
mede birlik ve beraberlik konusu “zerinde durulmuş ve Allah ın
rahmet ve yardımı talep edilmiştir.
Bu gelişmeler olurken Mehmet Akif de artık İstanbul da
kalmanın milli birlik ve beraberliğe bir yarar sağlamayacağı
kanaatine vararak Anadolu ya geçmeye karar verir.
Akif, Ankara ya gidiş kararını yakın arkadaşı Eşref Edip e
şu sözlerle açıklar.
Artık burada duracak zaman değildir. Gidip çalışmak la‐
zım. Bizim tarafımızdan halkı tenvire ihtiyaç varmış, çağırıyor‐
lar. Mutlaka gitmeliyiz. Ben yarın Ankara ya hareket ediyorum.
(iç kimsenin haberi olmasın. Sen de idarehanenin işlerini derle
topla Sebil‐“rreşad klişesini al arkamdan gel. İştirak edenlerle
de temas et, (arekât‐i Milliye aleyhinde bir halt etmesinler.
Edip,
:
Akif in bu ifadeleri bize Anadolu ya geçmesi için Anka‐
ra dan bir davet aldığını d“ş“nd“rmektedir. Nitekim Eşref Edip
yıl sonra
de bu olaya açıklık getirerek hadiseyi şöyle
nakletmektedir.
Nisan ayı içinde, Ankara da B“y“k Millet
Geniş bilgi için bkz.:B. Zakir Avşar, “Siyasal İletişim Bağlamında Bir Biyog‐
rafi Çalışması: Mehmet Akif Ersoy”, Gazi Üniversitesi İletişim Fak“ltesi, İle‐
tişim Kuram ve Araştırma Dergisi, S. / Spring,Bahar
188
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
Meclisi için son hazırlıklar yapılırken Sebil‐“rreşat idarehanesi‐
ne Ali Ş“kr“ Bey gelir.
‐ (aydi, hazırlanınız, gidiyoruz! der.
‐ Nereye? diye sorarlar.
Ali Ş“kr“ şu cevabı verir:
‐ Ankara ya. Oradan sizi çağırıyorlar. Mustafa Kemal Paşa
sizi bekliyor. Sebil‐“rreşat ın Ankara da neşrini istiyor. der.
Akif, Mustafa Kemal in bu davetine can‐ı gön“lden katıla‐
cağına bildirir ve
Nisan ının ikinci yarısında
yaşındaki
oğlu Emin ve Ali Ş“kr“ Beyle birlikte Alemdağ, İnebolu, İzmit,
Geyve ve Eskişehir yolunu takip ederek Ankara ya gider.
Mustafa Kemal, Meclisin ön“nde Akif i karşılar ve “Sizi
bekliyordum tam zamanında geldiniz.”der. Akif, Ankara ya geldi‐
ğinde İstanbul (“k“meti İngilizlerin de yönlendirmesi ile dö‐
nemin Şeh“lislamı D“rrizade Abdullah a
Nisan
de bir
fetva yayınlatır ve bu fetvada Anadolu da Milli M“cadeleyi baş‐
latan Mustafa Kemal ve arkadaşlarını (alife ve Sultana karşı
isyan eden asi, serkeş, hak yolundan ayrılmışlar olarak tanım‐
lar. (alkın bu konudaki direncini kırmak isterler. Osmanlı nın
son zamanlarındaki dini kokuşmuşluğunu göstermesi açısından
bu hadise son derece önemlidir. Şeyh“lislamınıza İngilizler fet‐
va yazdırabiliyor. Bundan daha çirkin bir kokuşmuşluk örneği
gösterilebilir mi?.. Fetva, birçok yerde etkili olmuş halk “zerine
yeni gölgeler d“ş“r“lmeye başlanmıştır.
Bunun “zerine Akif, önce Eskişehir e sonra ise Ankara ya
geleli hen“z
g“n olmadan oğlu Emin le birlikte Burdur a
gitmiştir. Burdur da halka yaptığı konuşmayı oğlu Emin şöyle
aktarmaktadır:
Fazla bağırdığı zaman sertleşen g“r sesiyle konuşuyor,
çok heyecanlı olduğu hareketlerinden belli oluyordu. İzmir ha‐
valisinden sızan kara haberleri, vatandaşlarımıza yapılan işken‐
ce ve hakaretleri, m“levves çizmeler altında çiğnenen tarihi ve
189
SEMA ÖZHER KOÇ
ilahi mabetlerimizi öyle yanık bir dille ifade ediyor, bu facianın
y“rekler acısı durumunu öyle acı bir dille tarif ediyordu ki, b“‐
t“n halk galeyana gelmişti.
D“rrizade nin fetvası Konya da da etkisini göstermiş halk
Milli M“cadeleye karşı olumsuz bir tutum içine girmiştir. Bunun
“zerine Akif, Mayıs
de de Konya ya gider. Akif in Kon‐
ya daki konuşmalarına ilişkin bilgiyi de yine oğlu Emin den öğ‐
reniyoruz: “Babam Konya’da Kuva‐yı Milliyeyi takviye edebilecek
gönüllü kafilelerini çoğaltmak, bu yol uğrunda milletin gönlünde
heyecanlar yaratmak maksadıyla nutuklar söyledi. Konferanslar
verdi. Kalabalık insan kitleleri onu huşu içinde dinliyor, sözlerine
hak veriyorlardı.” Ersoy,
:
(en“z kendisi Konya da iken
Burdur milletvekilinin istifa etmesi “zerine Akif, B.M.M. Reisi
Mustafa Kemal in isteği doğrultusunda Burdur Milletvekili olur.
Akif in Meclise girişi de böyle bir s“reçte gerçekleşmiştir. Akif,
Ankara ya dönd“kten kısa bir zaman sonra da Kastamonu ya
gider. Kastamonu ya gitmeden bir g“n önce Sebil‐“rreşat dergi‐
si de Kastamonu da yayınlanmaya başlamıştır. Mehmet Akif in
Kastamonu Nasrullah Camiindeki konuşması da milli birliğin
kurulması gerekliliği “zerinedir. Konuşma metni Sebil‐“rreşat
dergisinde
sayfa olarak yayımlanır. Konuşma çok uzun ol‐
masına karşın şu ifadeleri aktarmadan geçmek istemiyorum.
“Milletler topla, tüfekle, zırhla, ordularla, teyyarelerle yı‐
kılmıyor, yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki rabıtalar çözüle‐
rek herkes kendi başının derdine, kendi havasına düştüğü zaman
yıkılır.” Semiz‐Akandere,
:
der.
Yine bu konuşmasında d“şmanın yerli işbirlikçilerle be‐
raber hareket ettiğinden, Osmanlı döneminde Şam, Kud“s, Ye‐
men in elimizden böylece çıktığından, Milli M“cadelede de G“‐
neydoğu Anadolu, Adapazarı, D“zce, Yozgat, Konya, Biga isyan‐
larının çıkışında aynı yöntemlerin kullanıldığından bahseder ve
Sevr Antlaşmasının böl“c“ faaliyetlerine dikkati çekerek;
Emin Ersoy, Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz”, Millet Mecmuası,
S.
,
Şubat
190
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
Artık kime hizmet ettiğimizi, kimin hesabına birbirimizin
gırtlağına sarıldığımızı anlamak zamanı zannediyorum ki gel‐
miştir... Ç“nk“ böyle d“şman hesabına çalışarak elimizde kalan
şu bir avuç toprağı da verecek olursak çekilip gitmek için arka
tarafta bir karış toprağımız yoktur. … Bir kısım halkın ve ay‐
dın d“ş“ncelerin aksine d“şmanlarımızın bizden istediğinin
herhangi bir vilayet veya sancak değil, doğrudan doğruya başı‐
mız, boynumuz, hayatımız, saltanatımız, devletimiz, hilafetimiz,
dinimiz, namusumuz ve imanımız olduğu bellidir. … Göz“n“z“
açınız ve iyice biliniz ki artık dinimizi, imanımızı, ırzımızı, na‐
musumuzu, çoluğumuzu, çocuğumuzu barındırabilmek için
arkamızda hiçbir yer kalmamıştır. Şayet d“şmanların hilelerine,
tezvirlerine, yalanlarına kapılarak birbirimize girmekte, birbi‐
rimizin kanını içmekte bir m“ddet daha devam edecek olursak,
vatan toprağı ayaklar altında çiğnenip gidecektir. Semiz‐
Akandere,
:
Bu konuşma metninde vurgu yapılan d“ş“ncenin İstiklal
Marşımızda; “Arkadaş! Yurduma……alçakları uğratma, sa‐
kın.” şeklinde dön“şt“r“ld“ğ“n“ de göreceğiz.
Balıkesir deki konuşmasına bir şiirle başlayan Akif, bura‐
daki konuşmasını da Balkan Savaşları sırasında yazdığı şu şiirle
bitirir:
“Müslüman yurdunu her yerde felaket vurdu;
Bir bu toprak kalıyor dinimizin son yurdu.
O da çiğnendi mi, çiğnendi demek din‐i mübin.
Hakisar eyleme Yarab onu olsun!” Ersoy,
:
Nasrullah Camiindeki bu konuşma Anadolu nun pek çok
vilayetinde b“y“k heyecanlar uyandırır. İlk heyecan Diyarba‐
kır dan gelir. Daha sonra Erzurum, Kars, Maraş gibi ilerde de bu
konuşmanın olumlu sonuçları elde edilir. Mehmet Akif yaklaşık
iki ay Kastamonu da kaldıktan sonra )lgaz ın karakışında dağ
yolunu y“r“yerek Ankara ya geri döner ve İstiklalimizin marşı‐
nın da yazıldığı Tacceddin Dergahına yerleşerek, Ankara halkını
ve aydınını memleketin durumu ve ordusu hakkında bilgilendi‐
191
SEMA ÖZHER KOÇ
rir. Mustafa Kemal, Akif in Kastamonu daki konuşması için şun‐
ları söyler:
Kastamonu daki vatan‐perverane mesainizden çok
memnun oldum. Serv Muahedesi nin memleket için ne feci bir
idam h“km“ olduğunu Sebil‐“rreşat kadar hiçbir gazete mem‐
lekete neşredemedi. Manevi cephemizin kuvvetlenmesine Sebil‐
“rreşatın b“y“k katkısı oldu. Size bilhassa teşekk“r ederim.
B“t“n bu çabalara rağmen “lkenin geleceği açısından zor
g“nler yaşanıyor, ızdıraplı g“nler arka arkaya sıralanıyordu.
Çok az sayıdaki insandan başka herkesin morali bozulmuş,
“mitler t“kenmeye y“z tutmuştu. Nasıl t“kenmesin ki. Batıda
İngilizlerin tam desteğini alan Yunanlılar hiçbir zaman unutul‐
ması m“mk“n olmayan pervasız vahşetler yaparak ilerliyor,
g“ney illerimizde Fransız destekli Ermeni Çeteleri, doğuda Er‐
meniler adeta dehşet saçıyor; bu arada İstanbul (“k“metinin
telkin ve fetvaları karşısında ne yapacağını bilmeyen ve aldanan
gariban Anadolu insanı bazı şaşkınların oyununa kurban gide‐
rek Anadolu nun çeşitli yerlerinde başlattıkları iç isyanlarla
ortalığı kasıp kavuruyorlardı.
Böyle bir ortamda Yunan orduları
Temmuz
de
Osmanlı Devleti nin ilk başkenti Bursa yı işgal ederler. Yakılan,
yıkılan yerlerin dışında t“rbelerin de ayaklar altına alınması
özellikle Orhan Gazi t“rbesinin ayaklar altına alınması b“t“n
yurtta b“y“k “z“nt“lerle karşılanır. Akif, Ankara dönemi şiirleri
dediğimiz B“lb“l isimli şiirini bu “z“nt“lerle yazar.
“Eşin var âşiyanın var, baharın var ki beklerdin.
Kıyametler koparmak neydi ey bülbül, nedir derdin?
Ne hüsrandır ki: Şark’ın ben vefâsız, kansız evlâdı,
Serapa, Garba çiğnettim de çıktım hâk‐i ecdâdı!
Hayalimden geçerken şimdi, fikrim herc ü merc oldu,
Salahaddin‐i Eyyubi’lerin, Fatih’lerin yurdu.
Ne zillettir ki: nâkûs inlesin beyninde Osman’ın;
Ezan sussun, fezâlardan silinsin yâdı Mevlâ’nın!
192
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
Ne hicrandır ki: en şevketli bir mâzi serâp olsun;
O kudretler, o satvetler harâb olsun, türâb olsun!
Çökük bir kubbe kalsın ma’bedinden Yıldırım Hân’ın;
Şenâatlerle çiğnensin muazzam Kabri Orhan’ın!
Ne heybettir ki: vahdet‐gâhı dînin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!
Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüz binlerce doğransın!
Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem‐gâhında nâ‐mahrem...
Benim hakkım, sus ey bülbül, senin hakkın değil mâ‐
tem!”(Ersoy,
:
‐
Sinirlerin iyice gerildiği, “mitle “mitsizliğin birbirine ka‐
rışmaya başladığı bir zamanda y“reklere su serpen iki sevindi‐
rici haber arka arkaya gelir. Bunlardan birincisi, Doğu da Erme‐
nilere karşı kazanılan zafer, diğeri de Yunanlıların Batı da baş‐
lattıkları saldırıyı durdurmayı başaran ). İnön“ Zaferi dir.
Akif,S“leymaniye K“rs“s“nde, diğer kurumlarla birlikte
bozulmuş ve ç“r“m“ş olarak gösterdiği ordu ve milleti “Muaz‐
zam ordumuzun en muazzam evladı” olarak nitelendirmeye de
böylece yönelir. Bu muazzam ordu Mustafa Kemal in ordusu
Kuvay‐i Milliyedir. Karanlıktan aydınlığa ulaşan milletin evlatla‐
rını M. Akif, sonraki yıllarda yazacağı Çanakkale direnişini ger‐
çekleştiren askerlerin dilinden, şu dizelerle verir ki bu tarihte
d“şman orduları Ankara ya doğru gelmeye başladığı bir zamana
denk gelir.
“‐Korkma!
(…)
Şu karşımızdaki mahşer kudursa, çıldırsa;
Denizler ordu, bulutlar donanma yağdırsa;
Bu altımızdaki yerden bütün yanardağlar,
Aşıp da kaplasa afakı bir kızıl sârsar;
193
SEMA ÖZHER KOÇ
Değil mi cephemizin sinesinde iman bir,
Sevinme bir, acı bir, gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi sinede birdir vuran yürek... Yılmaz!
Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz!” (Ersoy, 1990:
45329)
Bu cephe sarsılmaz ç“nk“ bu y“rekler gökle barışık ya‐
şamaya alışmıştır bir kere. Kendi çağına bir çığlık olarak akan
Mehmet Akif Ersoy u istiklal bilincimizi yeniden sağaltıma sok‐
muş olması ve tarihsel bir ses olarak gök kubbede duyacak ku‐
laklara, hissedecek vicdanlara söz“n“ emanet ederek ayrılmış
olması dolayısıyla minnet ve rahmetle anıyor, sabrınız için te‐
şekk“r ediyorum.
KAYNAKÇA
Doğan Özlem, Kaygı ve Tarihsellik , Doğubatı, s. , Şubat‐
Mart‐Nisan
, s.
Emin Ersoy, Anlaşıldı ki Mustafa Sagir Bir (ain ve Casus‐
tu. Mustafa Kemal Paşa yı Öld“rmek İçin Ankara ya Gelmişti ,
Millet Mecmuası, S.
,
Mart
, s.
Emin Ersoy, Safahat Şairini Oğlundan Dinleyiniz , Millet
Mecmuası, S.
,
Şubat
Eşref Edip, Mehmet Akif (ayatı‐Eserleri, İst.
, s.
Geniş bilgi için bkz.: B. Zakir Avşar, Siyasal İletişim Bağ‐
lamında Bir Biyografi Çalışması: Mehmet Akif Ersoy , Gazi Üni‐
versitesi İletişim Fak“ltesi, İletişim Kuram ve Araştırma Dergisi,
S. / Spring, Bahar
(asan Boşnakoğlu, İstiklâl Marşı Şairimizin İstiklâl (ar‐
bindeki Vaazları, Er‐Tu Matbaası, İst.
, s. ‐
Mehmet Akif Ersoy, Safahat Edisyon Kritik, hzl.: Ertuğrul
D“zdağ , KBY, Ankara
, s.
Ömer Seyfettin, Ticaret ve Nasip , B“t“n Eserleri Makale‐
leri , hzl.: (“lya Argunşah , Dergâh Yay., İst.
, s.
194
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
Stuart Sım, Derrida ve Tarihin Sonu, çev.: Kaan (. Ökten ,
Everest Yay., İst.
, s. den aktarma ile.
İst.
Takiyeddin Meng“şoğlu, Felsefeye Giriş, Remzi Kitabevi,
, s.
Yaşar Semiz ‐Osman Akandere, Milli M“cadele de Meh‐
met Akif Ersoy Bey in Faaliyetleri , Atat“rk Araştırma Merkezi
Dergisi, S. , Kasım
, s.
Yaşar Semiz in Milli M“cadele ve Mehmet Akif
http://www.turkiyat.selcuk.edu.tr/pdfdergi/s / .pdf
ET:
. .
195
“MİLLÎ KİMLİK” KAVRAMI ETRAFINDA ÇANAKKALE RUHU VE BU RUHUN MEHMET ÂKİF ERSOY’UN…
Beşinci Oturum
Mart
Cumartesi
l
Oturum Başkanı
Prof. Dr. Ertuğrul Yaman
197
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
ME(MET ÂKİF ERSOY UN ŞİİRLERİNDE
KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
M. Fatih Kanter
ÖZ
Sanatçılar toplumsal bilinci uyandırmakla görevli seçilmiş
kişilerdir. Bu seçilmişlik onları farklı bir sorumluluğa sahip kı‐
lar. T“rk milletinin varlık alanından silinmek istendiği sıralarda
da bu sorumlulukla harekete eden aydınlar yazdıkları eserlerle
bilinç oluşturmak isterler. Mehmet Akif Ersoy da T“rk milleti‐
nin varoluş savaşında eserleriyle topluma yol gösterici bir ko‐
num “stlenir. Şiirlerinde özellikle kolektif aidiyet “zerinden bir
toplumsal bir bilinçlenme oluşturmayı amaçlar. Toplumsal aidi‐
yeti ise kimliği oluşturan göstergeler aracılığıyla metin d“zle‐
mine taşır. Bunlar: Dil bilinci, tarih bilinci, millet olma bilinci,
yurt bilinci ve ortak inanç/din bilincidir.
Anahtar Sözcükler: Mehmet Akif Ersoy, Kolektif aidiyet,
Dil bilinci, tarih bilinci, millet olma bilinci, yurt bilinci, ortak
inanç/din bilinci
Giriş
Kolektif aidiyet, varlığın toplumsal olarak devamı anlamı‐
nı taşır. Bu aidiyet, bireyin toplumla özdeşleşerek topyekûn
varlığını geleceğe taşıma ortaklığında hayatiyet kazanır. Dolayı‐
sıyla varlık alanına yapılan saldırılar karşısında benliğini du‐
yumsayan millet, kimliğini oluşturan yapıya doğru bilinçli bir
yönelim gerçekleştirir. İşte bu yönelimin gerçekleşmesinde
devrin aydınları önc“ rol oynarlar. Zira onlar Ramazan Kork‐
maz ın söz“ne atfen; “bu toprağın yüzüne sinen anlamı okumayı”
Doç. Dr., Ahi Evran Üniversitesi Fen‐Edebiyat Fak“ltesi T“rk Dili ve Edebi‐
yatı Böl“m“. fatih.kanter@hotmail.com
199
M. FATİH KANTER
bilen insanlardır. Mehmet Akif Ersoy da yaşadığı dönemde top‐
rağın y“z“ne sinen trajik anlamı ve çığlığı derinden hissederek
eserlerine yansıtır.
Dönem sanatkârlarının ortak özelliği bu toprakları vatan
bilinciyle sahiplenmenin nasıl bir aidiyet gerektirdiğini kimlik
d“zlemine taşımalarıdır. Kolektif kimliği bu aidiyet göstergeleri
“zerinden okuyan ve aktaran sanatkârlar öncelikli olarak varlık
alanına yapılan saldırı karşısında toplumsal uyanış için kutsal
bir çağrıda bulunurlar.
Varlığın Savunusu yahut Toplumsal Ben’in Kendini
Farkedişi
Çanakkale Savaşı ve ardından başlayan Kurtuluş Savaşı
sırasında T“rk milletinin varlık‐yokluk m“cadelesi toplumsal
bilinçlenme s“recini de beraberinde getirir. Bu bilinç toplumsal
refleksin eyleme dön“ş“m“ olarak da gör“lebilir. Zira yurdu,
ırzı, dini, bayrağı, dili yok edilmeye çalışılan T“rk milleti, millî
bir uyanış yaşamış ve cepheden cepheye koşmuştur. Ruhundaki
bağımsızlık duygusunu bilinç seviyesine çıkaran bu durum
Akif in Âsım şiirinde; “Doğduğumdan beridir âşığım istiklâle/
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle/ yumuşak başlı isem, kim
dedi uysal koyunum?/ Kesilir, belki, fakat çekmeye gelmez boy‐
num.” Ersoy
:
dizelerinde dile getirilir. Bireysel ba‐
ğımsızlığı milletin bağımsızlığıyla özdeş hale getiren bu bilinç,
milletin de tek tek duyumsadığı ve ortak paydada birleştiği çıkış
noktası olur. Bu nokta, öteki nin ben e bakışını algılayan milletin
durumunu da gösterir. Zira T“rk milletini yok saymak isteyen
öteki, farkındalık ve bilinç oluşturacak bir karşıtlıktadır.
Benlik algısı, ancak kendilik değerleri yok sayılan ve var‐
lığı yok edilmek istenen birey ve toplumlarda refleksif bir tavır
biçiminde ortaya çıkar. Mehmet Akif Ersoy, Osmanlı Devleti ve
Şark toplumlarının bir korku imparatorluğu oluşturarak var‐
lık alanının sınırlarını bilemeyen halkı sindirdiğini de belirtir.
Dolayısıyla İmparatorluğun ya da genel anlamda İslâm milleti‐
nin yok edilmek istenmesi bu bilinci zorunlu olarak tetikler.
Akif, bundan önceki durumu ise; “Neslim ürkekmiş, evet, yoktu ki
200
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
ürkütmeyeni” Ersoy
:
ve “Sonra, dörtyüz bu kadar
milyon adam, hepsi cebîn” Ersoy
:
dizelerinde dile
getirir. Korku k“lt“r“ ile yönetilen ve kendilik değerlerini unu‐
tan toplum, ancak kendi varlığına karşı yapılan saldırıda tavır
geliştirir. Bastırılmış duygularını ancak öteki algılamasıyla bi‐
linç seviyesine çıkaran T“rk milleti böylelikle kendini var eden
değerleri savunmaya başlar.
Benliğini algılayan her birey kolektif olarak kimliğin oluş‐
turan değerlere doğru yönelir. Bu değerlere yönelimde ise ay‐
dın bilinci taşıyan sanatkârların eserleri rehber görevi gör“rler.
Mehmet Akif Ersoy da kolektif aidiyetin göstergelerini bu bağ‐
lamda şiirlerine taşır. Bu göstergeler: Dil bilinci, tarih bilinci,
millet olma bilinci, yurt bilinci ve ortak inanç bilinci “st başlık‐
ları altında toplanabilir.
Mehmet Akif Ersoy’un Şiirlerinde Kolektif Aidiyetin
Göstergeleri
Kimliğin Sözel Gücü: Dil Bilinci
Bireysel bir geleceğe aktarımın ötesinde toplumsal bellek
alanı olarak s“rekliliği sağlayan dil, milletlerin geçmiş‐şimdi‐
gelecek d“zlemini kuran, canlı ve sistematik bir yapıdır. Zira
“Bir toplumu ulus yapan bağların en güçlüsü, dildir. Bireyleri
ulusuna, yurduna, geçmişine sıkı sıkıya bağlar; kuşaktan kuşağa
aktarılarak gelen dil, bireyi geçmişle gelecek arasındaki zincirin
bir halkası durumuna getirir.” Aksan
:
. Bundan dolayı‐
dır ki; “Ulusların gerçek yaratmaları dillerinde görülür, çünkü
her dilin ulusal bir form’u vardır.” Akarsu
: s. ‐ . K“lt“‐
rel birikimini dil aracılığıyla kurgulayan ve bunu toplumun te‐
mel karakteristik özellikleri haline getirmeyi başaran milletler
buradan hareketle kimliklerini de belirlerler.
Benliğini korumak ve öze dön“ş d“ş“ncesini İslâm daire‐
sinde d“ş“nen ve sorgulayan Mehmet Akif Ersoy da kullanılan
dilin bozulmaması gerektiği “zerinde durur. Fakat onun dil an‐
layışı ve savunusu, öz T“rkçe sözc“klere yönelmek ve dilde
tasfiyecilik hareketinin dışındadır. Bununla birlikte Mehmet
201
M. FATİH KANTER
Akif Ersoy Safahat ta kullandığı dil ile Arapça ve Farsça kuralla‐
rın T“rkçeyi bozduğu endişesini yansıtır. )spartalı (akkı, Safa‐
hat hakkında yazdığı yazısında Yeni Lisan hareketiyle aynı pa‐
ralelde d“ş“nen Akif in, “Arapça ve Farsça terkiplere başvurma‐
dan, yazdığı duygu ve düşüncelerini Türkçe kurallarıyla ifade
ettiği parçaları” buna delil olarak gösterir. Gökçek
:
Bu bağlamda dilin bozulmaması gerekliğine önem gösteren
Mehmet Akif, Tanzimat sonrası Batı medeniyeti etkisi altına
giren k“lt“rel ve sosyal yaşamın kullanılan dili bozduğu ve yoz‐
laştırdığı noktasına dikkat çeker.
Tarih Bilinci
Toplumsal Belleğin Aydınlık Durakları: Kahramanlar
Millî Edebiyat Dönemi nde eserlerini veren ve İslamcı‐
lık/Ümmet anlayışı “zerinden gelecek inşasını temellendiren
Mehmet Akif Ersoy un şiirlerindeki tarihi kahramanlar ya İsla‐
miyet sonrası T“rk tarihinden ya da İslam tarihinden seçilir.
Din birliğinin Osmanlı Devleti nin geleceğini belirleyecek yegâ‐
ne unsur olduğunu vurgulayan Mehmet Akif, eserlerinde de
İslam birliğine dayalı gelecek kurgusunu sembolize eden rol
modeller kullanır. Dolayısıyla Mehmet Akif Ersoy un geçmişten
şimdiye taşıyacağı kahramanı, İslam tarihinin unutulmaz sima‐
larından ve dört halifeden biri olan (z. Ömer dir. Şairin Safa‐
hat ta tarihi kişilik olarak en çok anılan (z. Ömer ile ilgili bili‐
nen bir hikâyeyi yeniden canlandırması, toplumsal bellekte
özellikle cesaretiyle yer edinen bir din b“y“ğ“n“n yaşanılan
devirde bir kurtarıcı imgesiyle yeniden varolacağına yönelik
inancından kaynaklanır. Bu inanç, “kolektif bir travmayı”
Jusdanis
:
ortadan kaldırmaya ilişkin manevi dinamik‐
leri içerir.
(z. Ömer, yatay tarihsel d“zlem içinde Mehmet Akif in ge‐
lecek kurgusunu oluşturan Âsım tipinin özdeşi olarak d“ş“n“‐
lebilir. Zira İslam tarihinden seçilen (z. Ömer in özellikleriyle
şimdiki zamandan seçilen Âsım ın özellikleri birebir ört“ş“r.
Adalet, cesaret, ilim ve inanç yönleriyle s“rekli olumlanan bu
202
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
kişiler, Akif in toplumsal belleği geçmişten şimdiye taşıyan ara‐
cısı konumundadırlar.
Dinin ve dinî kahramanların toplumsal bellekte geleceği
kuran özelliklerinin yanında Osmanlı kimliğini de ihmal etme‐
yen Mehmet Akif, Osmanlı padişahlarını da bu yapı içerisinde
ele alır. Osmanlı Devleti nin İslam inancıyla birlikte y“kselmesi
ve bu inancı Balkanlar ve Avrupa ya taşıması, Mehmet Akif in
tarihî kahramanları konu edindiği şiirlerinin odak noktasında
yer alır. Şair, Balkanlara yönelik vurgularında vefasızlık izleği
“zerinden bir sorgulama yapar:
“Nerde olsam çıkıyor karşıma bir kanlı ova...
Sen misin, yoksa hayâlin mi? Vefâsız Kosova!
Hani binlerce mefâhirdi senin her adımın?
Hani sînende yarıp geçtiği yol "Yıldırım "ın?
Hani asker? Hani kalbinde yatan Şâh‐ı Şehîd?
Ah o kurbân‐ı zafer nerde bugün? Nerde o iyd?
Söyle, Meşhed, öpeyim secde edip toprağını;
Yok mudur sende Murâd'ın iki üç damla kanı?” Ersoy
:
Yatay d“zlemde Balkan Savaşları nın gerçekleşmesi ile
Balkanlar a Osmanlı kimliğini taşıyan padişahların bir arada
anılması, tarih bilinci ve tarihsel b“t“nl“k oluşturma amacını
taşır. Şâh‐ı şehid olarak anılan ). Murat ın Kosova Seferi sıra‐
sında şehit olmasına gönderme yapılan Yok mudur sende
Murâd'ın iki üç damla kanı” dizelerinde, Balkan topraklarına
kutsî bir özellik y“klenir. Osmanlı kimliğini tarihsel bir s“rekli‐
lik biçiminde d“ş“nen ve yeni insan modelini de bu kahraman
tipolojisinden çıkarmak isteyen Mehmet Akif, Osmanlı Devle‐
ti nin kuruluş dönemindeki padişahlar ile kendi yaşadığı döne‐
mi eleştirel bir bakış açısıyla kıyaslar:
“Nerde Ertuğrul'u koynunda büyütmüş obalar?
Hani Osman gibi, Orhan gibi gürbüz babalar?
Hani bir şanlı Süleyman Paşa? Bir kanlı Selîm?
Âh, bir Yıldırım olsun göremezsin, ne elîm!?” Ersoy
:
203
M. FATİH KANTER
Devrin eleştirel biçimde ele alındığı dizelerde, yaşanan
çağda Ertuğrul, Osman, Orhan, Selim, Yıldırım benzeri padi‐
şahların olmayışına sitemli bir biçimde gönderme yapan Meh‐
met Akif, tarihteki bu kahramanları yetiştiren toprakların aynı
topraklar olduğuna da işaret ederek geleceğe yönelik “midini
geçmişin tarihsel kişilikleri aracılığıyla canlı tutar. Bu sayede
Osmanlı Devleti ni y“celten ve “kahramanlar yetiştiren toprak”
şimdiki zaman d“zlemine taşınır. Osmanlı nın tarihsel yapısın‐
da yer alan kahraman kimliğinin Hani târîhi soruldukça, mefâ‐
hir söyler,/ Kahramanlar yetişen toprağı zengin köyler? dizele‐
rinde ele alınışı ile yatay d“zlemde yıkılmaya y“z tutan Osmanlı
arasında ilinti kurulması da geçmiş “zerinden bug“n“n sorgu‐
lanmasını içerir.
Yatay Boyutlu Zaman Algısı ve Tarih
Şiirin toplumsal bir amaç uğrunda yazılması gereğini sa‐
vunan ve yaşadığı dönemin kaotik tablosunu şiirlerinin pota‐
sında eriten Mehmet Akif Ersoy yaşadığı toplumun tarihi olay‐
larına duyarlıdır. Vatanın içinde d“şt“ğ“ t“m olumsuzlukları
y“reğinde hisseden şair, toplumsal bir bilinç oluşturma amacını
taşıyarak şiirlerini kaleme alırken adeta bir “toplum haritası”
Mardin
a:
çıkarır gibidir.
Osmanlı topraklarının işgal yıllarındaki durumunu
(ristiyan ve medeni Avrupa sembol“yle ironik bir biçimde irde‐
leyen Akif;
“Sen işin yoksa namaz kılmak için mescid ara...
Kimi câmi'lerin artık kocaman bir opera;
Kiminin göğsüne haç, boynuna takmışlar çan,
Kimi olmuş balo vermek için a'lâ meydan!
(…)
Eski sâhibleri mülkün kapamışlar da yolu,
El açıp yalvarıyorlar yeni sâhiplerine! Ersoy
:
İslam topraklarının (ristiyan boyunduruğu altında yaşa‐
maya nasıl alıştırıldığına da toplumsal gözlemlerini dile getire‐
rek dikkat çeker. Toplumsal yaşamdaki değişimlere ilişkin bu
gözlem, toplumun k“lt“rel köklerine yabancılaşmasına yönelik
eleştirel bir bakışı içerir. Zira “İmparatorluk, dünyaya düzen ve
204
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
intizam verme vasfından uzaklaştırılmış, varlık alanı boşaltılmış‐
tır.” Erbay
:
Sadece fiziksel anlamda değil tinsel an‐
lamda da varlık alanı boşaltılmaya çalışılan İmparatorluğun
s“rekli yeni cephelerde savaşlara girmesi, s“rekli toprak kayıp‐
ları ve Anadolu ya d“şman devletlerin girişi, t“m Osmanlı‐T“rk
halkı gibi Mehmet Akif i de derinden etkiler ve bu durum, şiirle‐
rinde bir başkaldırı biçiminde gör“l“r. Yönetim eleştirisiyle
birlikte s“rekli olarak k“rs“lerde yaptığı konuşmalarda kolektif
bir bilinç uyandırmayı amaçlayan Mehmet Akif in vatanın işgali
sırasında kaleme aldığı;
“Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
“Yandık!” diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
Ersoy
:
dizeleri bu başkaldırının feryada dön“şen somut bir göstergesi‐
dir. Felaket “st“ne felaket geçiren bir milletin yaşadıklarının
“uğursuz bir gece”ye benzetilmesi ve halkın mahşer g“n“n“
beklediği ibareleri, içine d“ş“len çaresizliğin göstergesidir. Top‐
lumun yaşadığı buhranlı dönemde Allah a isyanlı bir yakarışla
seslenirken Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun! “Yan‐
dık!” diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!” dizelerindeki yan‐
gın, kan ve boğulmak” sözc“kleri imgesel d“zlemde, T“rk mille‐
tinin yaşadıklarını metnin dışına da taşır.
Toplumsal birliği korumak ve bir gelecek kurgusu oluş‐
turmak amacıyla kazanılan zaferler, yatay tarihi d“zlemle geç‐
miş birleştirilerek sunulur. T“rk kurtuluş savaşının direnç ka‐
zanması ve halkın içinde d“şt“ğ“ uyku s“recinden çıkması
adına b“y“k önem taşıyan ve adeta bir mite dön“şt“r“len Ça‐
nakkale Zaferi, Mehmet Akif Ersoy un Âsım şiirinin içerisinde
konumlanması bakımından da önemlidir. Zira Akif in gelecek
kurgusunu oluşturan Âsım prototipi, T“rk milletini geleceğe
doğru akışında Çanakkale Zaferi nin farklı adlandırmalarla şim‐
diye taşınması, toplumsal bellekteki yerinin canlılığına işarettir.
O dönemde ve sonrasında yazılan Çanakkale şiirleri içerisinde
en çok bilineni olması da Akif in yaşanan olayları ne kadar içsel‐
205
M. FATİH KANTER
leştirerek yazdığının göstergesidir. Tarihsel durumla sosyal
ortamı b“t“nleştiren Mehmet Akif Ersoy un yaşanan olaya ta‐
nıklık etmenin ötesinde, kolektif bilinci uyarmak ve harekete
geçirmek görevini “stlendiği de bir gerçektir:
“Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
‐ Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya ‐
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.” Ersoy
:
Mehmet Akif Ersoy, hem kazanılan zaferin b“y“kl“ğ“n“
hem de bu zaferi kazanan ordunun askerlerinin kahramanlarını
y“celtirken tarihsel gerçekleri de ortaya koymayı ihmal etmez.
D“nyanın en g“çl“ donanmalarına sahip Birleşik Krallık ve
Fransa nın saldırılarına karşı direnen ve zafer kazanan ordu,
Akif in gelecek kurgusunun prototipi olan Âsım ın nesli ile öz‐
deşleştirilir:
“Âsım'ın nesli... diyordum ya... nesilmiş gerçek:
İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.” Ersoy
:
Âsım ın şahsında sembolize edilen gelecek nesil, referans
bir mekân a dön“şen Çanakkale de savaşan ve zafer kazanan
isimsiz kahramanların t“m“d“r. Şiirlerinde s“rekli bir millî
uyanış gerçekleştirme arzusu g“den Akif, fetiş bir mekâna dö‐
n“şen Çanakkale de bu ruhun gerçekleştiğine inanır. Bu ruhun,
toplumun genetik kodlarında varolduğunu savunan dönemin
şairleri gibi Akif te de Çanakkale Savaşı nın ardından “mit ile
“mitsizlik arasındaki ruh hali iyimser bir kimlik kazanır. Gök‐
çek
:
Millet Olma Bilinci
İmparatorluğu Canlandırma Çabası ve Dinde Birleş‐
me Arzusu: Osmanlı ve İslam Kimliği
Millî Edebiyat Dönemi nde eserlerini veren ve halkı s“‐
rekli bilinçlendirme amacıyla şiirler yazan Mehmet Akif Ersoy,
Osmanlı kimliğini ve “mmetçilik d“ş“ncesini savunan eserler
vererek hem siyasal hem de toplumsal d“zlemde kurtuluşu
206
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
İttihad‐ı İslam fikrinin benimsenmesinde gör“r. Bunun sebebi,
devletin devamını İslam temelli bir “st kimlikte buluşturma
çabasıdır.
Kimlik tanımlaması, Mehmet Akif in şiirlerinde Osmanlı
nesli olarak kendini gösterir. Tarihsel d“zlem içerisinde T“rk
kimliğinin Osmanlı da devam ettiği d“ş“ncesine dayanan bu
kimlik kurgusu, Osmanlı içerisindeki diğer ulusları da kapsa‐
mayı hedefleyerek yelpazesini genişletir. Bununla birlikte soy,
nesil kavramlarının kullanılışı, göndergesel olarak Osmanlı nın
bir T“rk devleti olduğuna işaret eder. Mahalle Kahvesi şiirinde
yer alan “O kahraman babalardan doğan bu nesl‐i cebin” Ersoy
:
dizesindeki kahraman babalar ve nesl‐i cebin ,
Osmanlı milletinin iki farklı durumunu temsil eder. Zira Meh‐
met Akif, Osmanlı Devleti nin devamının kapsayıcı bir kimlikle
m“mk“n olacağı inancını taşır. Nitekim Hakkın Sesleri şiirinde
Balkan Savaşları dönemine yönelik yapılan bu eleştiri, “Hani
milletlere meydan okuyan kavm‐i necîb?/ Görmedim bir kişi, tek
bir kişi meydanda… Garîb!” Ersoy
:
dizelerinde şaş‐
kınlık içeren bir bakış açısıyla dile getirilir. Osmanlı kimliğini
kavm‐i necîb” sıfatıyla tanımlayan Akif, bu nitelemeyle toplum‐
sal bir bilinç oluşturmayı hedefler. Nesiller arasındaki kopuklu‐
ğu geçmiş bilinci “zerinden gidermeye çalışan şair, Osmanlı
kimliğini y“celtir ve bu soyu devam ettirenlerin “asil bir kan
taşıdıklarına dikkat çeker. Bu sayede Osmanlı yı birleştirici ve
b“t“nleştirici bir tarihsel aidiyet merkezi konumuna getirir.
Akif in millet tanımlamasına dön“k olarak tasarladığı
kimlik kurgusu, Osmanlı Devleti nin geçirdiği tarihsel s“reçle
paralel biçimde değişimler de gösterir. Genel tavır olarak millet
algısını “mmetçilik d“ş“ncesi ile tanımlayan ve biçimlendiren
Mehmet Akif, özellikle Çanakkale Savaşları ve Kurtuluş Savaşı
döneminde yazdığı şiirlerinde bu d“ş“ncesini daha çok Osmanlı
kimliğinin yenilenmesi biçimine dön“şt“r“r. “Yurdu baştan
başa vîraneye dönmüş Türk’ün;/ Dünkü şen şatır ocaklar yatıyor
yerde bugün.” Ersoy
:
dizelerinde vatan toprağını
belirleyen bir biçimde kullanılan T“rk yurdu kavramı ile Os‐
207
M. FATİH KANTER
manlı yurdu arasında bir paralellik vardır. Akif in bu dizelerde
Osmanlı yurdu ya da İslâm yurdu yerine T“rk yurduna atıfta
bulunması tarihsel d“zlemdeki olaylar ile de ilintilidir. Zira Os‐
manlı İmparatorluğu nun s“rekli toprak kayıplarıyla zayıflayan
çok uluslu devlet yapısı hem “mmetçilik gör“ş“n“ hem de Os‐
manlı “st kimliğini uzak hayal konumuna getirir. Böylesi bir
ortamda Osmanlı nın elindeki Anadolu ve Rumeli toprakları
“zerinden bir vatan ve millet tanımlaması da zorunlu bir biçim
halini alır. T“rk kimliğini Osmanlı ile eşdeğer olarak kullanan
Akif; “Sıtma’dan boynu bükülmüş de o dimdik Türk’ün,/ Düşünüp
durmada öksüz gibi küskün küskün/ (...) / Bense İslam’ın o gür‐
büz, o civân unsurunu, / Kocamaz, derdim, asırlarca, sorulsaydı
eğer,/ Ne çabuk elden, ayaktan düşecekmiş o meğer!...” Ersoy
:
dizelerinde bu kimliği İslâm ın da önc“s“ olarak
niteler. Bununla birlikte Akif, bu dönemde yazdığı şiirlerinde de
geçmişe dayalı aidiyet bilincini kimliğin temel dinamiği nokta‐
sına yerleştirir. Geçmişe dayalı bir gelecek ideali “zerinden kim‐
liği tanımlayan Akif, “Zulmü alkışlayamam, zalimi asla sevemem/
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem./ Biri ecdadıma saldır‐
dı mı, hattâ, boğarım…” Ersoy
:
dizeleriyle soy bilin‐
cini önceleyen bir önerme sunar.
İnanç Birliğine Dayalı Yurt Bilinci: Ümmet
Kimliği b“t“nsel bir medeniyet algısı olarak yorumlayan
Mehmet Akif Ersoy, bu d“ş“nceyi İslam birliğine dayalı bir yurt
idealiyle sunar. Batı ve Doğu medeniyetleri arasındaki çatışma‐
nın temelde dine dayalı olduğunu d“ş“nen Mehmet Akif, bu
d“ş“nce karşısında ortak bir İslam kimliği ve buna bağlı olarak
da ortak bir İslam coğrafyası ideali arzusundadır. Dolayısıyla
Mehmet Akif, özellikle ve öncelikle İslam coğrafyasının içerisin‐
deki felaketleri, savaşları, M“sl“man toplumların tembelliğiyle
ilintili bir biçimde ele alır. Kavmiyetçilik ve milliyetçilik d“ş“n‐
cesinin İslam medeniyetini Batı karşısında zayıflattığı gör“ş“n‐
den hareketle Ümmet idealine bağlı bir ortak aidiyet bilinci
oluşturmak isteyen Mehmet Akif in yurt algısı da bu savını des‐
tekleyici biçimdedir. Süleymaniye Kürsüsünde böl“m“nde yer
208
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
alan; “Müslüman, fırka belâsıyla zebun bir kavmi,/ Medenî Avru‐
pa üç lokma edip yutmaz mı?” Ersoy
:
dizeleri, Akif in
yurt algısının M“sl“man birliğine dayalı bir medeniyet b“t“‐
n“n“ kapsadığına işarettir. (ristiyan Batı karşısında aciz ko‐
numa d“şen M“sl“man Şark toplumunu uyanışa çağıran Akif,
yurdu da İslam b“t“nl“ğ“ne dayalı olarak d“ş“n“r ve d“ş“nd“‐
r“r. Yurdu, “zerinde yaşanılan bir toprak parçası olmanın öte‐
sine taşıyan bu ontolojik bağ, Akif te Osmanlı nın İslam ortak
paydasında devamını sağlayacağı d“ş“ncesiyle birleşir.
İslâm ı Batı karşısında bir bilinçlenme ve uyanış hareketi‐
ne yöneltmeyi arzulayan Akif in yurt algısına yönelik tasarımla‐
rı da bu doğrultudadır. Safahat ın t“m“ne sinen bu algı, mekânı
inanç birliği temeline yerleştiren “mmet eksenli bir bilincin
eseridir. Zira Hakkın Sesleri nde yer alan; “Geçenler varsa İs‐
lâm’ın şu çiğnenmiş diyarından/Şu yüz binlerce yurdun kanlı
zâirsiz mezarından;” Ersoy
:
dizelerinde de yine yurt
algısı İslâm diyarı “zerinden belirlenir. Akif in “mmet d“ş“n‐
cesini coğrafi sınırları kapsayan bir yurt bilinciyle Safahat ta
kodladığı “İslam diyarı” ibaresi, Umar mıydın?şiirinde; Ne gur‐
bettir çöken İslâm’a İslam’ın diyarında?” Ersoy
:
bi‐
çiminde kullanılır. Özellikle İslam diyarı ve gurbet ibarelerinin
yan yana kullanımıyla oluşturulan yurdunda garip olma duygu‐
su, toplumsal bilinci uyandırmak ve onun sesi olmak amacını
taşır.
Osmanlı topraklarının milliyetçilik akımına bağlı olarak
s“rekli k“ç“lmesi ve özellikle de Balkanlar ın kaybediliş s“reci
Mehmet Akif in şiirlerinde “z“nt“l“ bir başkaldırı ile ele alınır.
Aslen Arnavut kökenli bir aileye mensup olan Akif, özellikle
Arnavutluk ve yöresinin Osmanlı dan ayrılış s“recini;
“Arnavudluk yanıyor… Hem bu sefer pek müthiş!” Ersoy
:
dizesinde çaresiz bir tavırla dile getirir. Yurt belirlemesini
Osmanlı kimliğinden hareketle geleceğe taşımayı d“ş“nen Akif
için özellikle Balkanlar daki M“sl“man “lkelerin yitimi b“y“k
bir yaradır. Kimliğin bir parçası olan yurdu da b“t“nsel bir bi‐
çimde d“ş“nen Akif; “Baba! En sevgili annen, o senin öz vatanın/
209
M. FATİH KANTER
Olacak mıydı fedâ hırsına üç kaltabanın?” Ersoy
:
dizelerinde Arnavutluk isyanına gönderme yaparken, köklerini
barındıran ata yurdunun elden çıkışına da isyan eder. Ata yur‐
dunun kimliği b“t“nleyen yön“ şiirde anne arketipiyle özdeş
bir biçimde sunulurken öte yandan babasına seslenerek de kök
ve soy temeli bir yurt algısı oluşturulur.
Kendi devamını yurdun devamıyla özdeşleştiren bi‐
rey/toplum, kutsal bir sevgi ve aidiyetle yurdu için kendini feda
etmekten çekinmez. Bu durum, Fatih Kürsüsünde böl“m“nde;
“Vatan! deyip öleceksin semâda olsa yerin./ Nasıl tahammül eder
hür olan esâretine?/ Kör olsun, ağlamayan, ey vatan, felâketine”
Ersoy
:
dizelerinde “hürlük‐esaret” çatışması “zerin‐
den kurgulanır. Osmanlı yurdunun işgal altında kaldığı dönem‐
lerde kaleme alınan bu ibarelerde, toplumsal bir bilinç oluştu‐
rarak yurdun kolektif bellekteki imgesi yeniden canlandırılır.
Bu imge, derin kökler ve aidiyetle yurduna bağlı bireyleri hedef
noktasına yerleştirir. Yurtsuz/ köks“z bireylerin yurt bilinci
taşımadıkları ise; “Beş on vatansız için nâra yakmayın vatanı!”
Ersoy
:
ibarelerinde dile getirilir. Zira varoluş kaygı‐
sını kendi benliğine saplayan köks“z bireyler, geleceği de kendi
çıkarları doğrultusunda kullanır. Bu durum yurt bilincini yaşa‐
mın önceliğine yerleştiren birey/toplum tarafından fark edil‐
mezse kimlik de yitime uğrar. İşte bu dizelerde Mehmet Akif, bu
yitimi önlemek ve millî bilinci uyandırmak adına yurda sahip
çıkılması gereğini vurgu yapar.
Şark medeniyeti ile İslâm ı eşdeğer olarak metin d“zlemi‐
ne taşıyan Mehmet Akif, El Uksur’da adlı şiirinde yurt sınırlarını
bu bilinçten hareketle belirler. Şark toplumunun içinde bulun‐
duğu miskinlik damarını eleştirel olarak sunan şair; “Görür mü‐
yüm diye karşımda Müslüman yurdu,/ Bütün diyarını gezdim,
ayaklarım durdu…/ Yabancı sesleri geldikçe reh‐güzârımdan!/
Hep inkisâr‐ı emel taştı rûh‐ı zârımdan!/ Vatan‐cüdâ olayım sîne‐
sinde İslâmın?” Ersoy
:
dizelerinde işgal altındaki
İslam topraklarını b“t“n yurt olarak benimseyen tavrını açıkça
ifade eder. Zira metinde geçen “Müslüman yurdu” ibaresi Akif in
210
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
“mmet anlayışının coğrafi sınırlarını belirleyici bir konumdadır.
Şark şiirinde de aynı medeniyet algısını İslam ile b“t“nleştiren
Akif, şark toplumunun içine d“şt“ğ“ sefil durumu öl“mc“l tab‐
lolar aracılığıyla tasvir eder. “Ne gördün, Şark’ı çok gezdin?”
diyorlar. Gördüğüm yer yer./ Harâb iller; serilmiş hânümanlar;
başsız ümmetler;/ Yıkılmış köprüler; çökmüş kanallar; yolcusuz
yollar; (…)” Ersoy
:
dizelerinde Şark medeniyetinin
fiziksel çök“ş“yle ruhsal olarak çök“ş“ arasında kurulan bağ,
İslam yurdunu da tanımlayıcı bir niteliktedir. Yurt bilincini ge‐
niş bir coğrafya “zerinden kurgulayan Akif, Batı medeniyeti
karşısında topyekûn bir İslam yurdu bilinci oluşturma amacını
g“der. Mehmet Akif in özellikle İslam yurdunda yaşanan çök“n‐
t“ karşısında geleceğe umutla bakması, yine “mmet birliği ide‐
ali ne dayalıdır. Zira geçmişte bu virane topraklar “zerinde
yaşayan peygamberleri hatırlamak Akif in umutlarını diri tut‐
masını sağlar.
Mehmet Akif, yurt tanımlamasını ve belirlemesini fiziksel
ve d“ş“nsel olmak “zere iki boyutlu olarak metne taşır. Âsım da
yer alan; “Yurdumun kan kusuyor mosmor uzanmış denizi” ve
“Yurdu baştanbaşa vîrâneye dönmüş Türk’ün” Ersoy
:
dizelerindeki yurt sınırları genelde Osmanlı coğrafyası özelde
ise Anadolu topraklarıdır. Yurdun sınırlarını İslam coğrafyası
idealinden reel topraklara taşıyan Akif, olanı koruma psikoloji‐
sini metne yansıtır. Zira şehitlerin kanı ile “mosmor olan deniz”
ve Anadolu topraklarının “vîrâne”ye dönd“ğ“, Batı nın kuşat‐
ması altındaki toprakların elden çıkması kaygısı, yurt bilincinin
de dar bir alana çekilmesine yol açar. Bu bilinç, millî kimliği
oluşturma yolunda, idealden reele doğru bir sınıra çekilirken,
gelecek tasarımı söylemin derinlerine iner. Uzak ideale dön“şen
“mmet birliğine dayalı İslam yurdu algısı, Âsım şiirinde; “İnkılâb
istiyorum, başka değil, hem çabucak./ Öne bizler düşüp İslâm’ı
kaldırmazsak,/ Nazariyyât ile bir şeyler olur zannetme!..” Ersoy
:
dizelerinde nazariyatın gerçeğe dön“şt“r“lme arzu‐
su ile birlikte yansıtılır. Bu d“ş“nce aslında Osmanlı nın önder‐
liğinde bir “mmet birliği oluşturulması idealini kapsar. Ancak
içinde bulunulan şartların bu birliğe engel olduğu da sezdirilir.
211
M. FATİH KANTER
Mehmet Akif, Safahat ın Âsım böl“m“nde yer alan Çanak‐
kale Destanı nda Âsım ın neslinin koruduğu ve savunduğu yur‐
dun sınırlarını imgesel bir gör“ng“yle toplumun belleğine taşır.
Yurdun sınırlarını toplumun belleğindeki şekliyle eşitleyen bu
algı; “Ey bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!” Ersoy
:
ibareleriyle kutsîleşir. Toprağın fiziksel bir maddeden öte,
varlığın oluş ve yaşam akışındaki kutsallığını belirleyen bu dize,
maddî olanla manevî olan arasındaki bağa da işaret eder.
Ortak İnanç: Din Bilinci
Yery“z“ndeki varlığını bir kimlik le kayıt altına alan in‐
sanoğlu için aynı zamanda varolmanın bir yoludur bu kayıt altı‐
na alma isteği. Kimlik, tek boyutlu bir ifade ve varolma biçimi
değildir. İsmimiz, soyumuz, tarihimiz, kan grubumuz, sosyolojik
halimiz de kimlikte ifadesini bulur. Bu çok boyutlu bir ifadenin
en net aracı olarakkimliğin temel bileşenlerinden biri de inanç‐
tır. Toplumsal yapıyı bir arada tutan inanç birliği, özellikle ulus
devlet yapısından önce milletlerin kimlik sunumunda önemli ve
etkin bir role sahiptir. Özellikle ulus devlet öncesi toplumsal
yapının oluşumunda aidiyeti belirleyen din olgusu, etnik yapıyla
aynilik oluşturacak bir şekilde d“ş“n“l“r. Avrupa da Rönesans
ve Reform un ardından dine dayalı devlet yapısının değişimi ve
Fransız Devrimi yle birlikte sınırlar daha keskin bir sek“ler ulus
biçimine dön“ş t“r“l “r. Bu dön“ş“m sonrası; “ulusçuluk, baş‐
langıçta dinsel reform çabalarıyla dinin niteliksel dönüşümüne
bağlı oluşmasına rağmen daha sonra siyasal bilinç haline gelerek
egemenlik içeren bir din hüviyetini kazanır.” Karakaş
:
Millet kimliğinin oluşumunda öncelenen bir değer olmaktan
çıkan din, modern toplumsal yapıda ötelenmesine karşın top‐
lumsal bellekteki yerini korur. Zira ben den hareketle biz e ula‐
şan ve kimliğini aidiyetler birliği “zerine kurgulayan birey, soy
bilinci ve yurt aidiyetinin yanında ortak inancı da önemseyerek
ayrıcalıklı kılar.
Milletin ortak aidiyeti olmanın ötesinde Ümmet anlayı‐
şından hareketle milletleri birleştirici unsur olarak Mehmet Akif
Ersoy un şiirlerinde İslâmiyet, çok boyutlu bir biçimde işlenir.
(em Osmanlı nın yeniden canlanması hem de Batı medeniyeti
212
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
karşısında İslâm birliğinin kurulması hayali, Akif in ideal din
anlayışının yansıması olarak eserlerinde sıklıkla vurgulanır.
Milletlerin soya dayalı varlığını inkâr etmeyen Akif, Batı mede‐
niyetinin t“m İslâm milletlerini bir topluluk olarak görd“ğ“
noktasına dikkat çeker ve buna karşı dine dayalı bir birlik ku‐
rulmasını önerir. Bu nedenle o, Batı medeniyeti karşısında İs‐
lâm milletlerinin d“şt“ğ“ acziyeti ve esareti yıkacak bir bilinç
oluşturmayı hedefler. Toplumsal bir uyanış gerçekleştirmek
isteyen şair, bunun ise ancak İslâm dininin gereklerine bağlana‐
rak sağlanacağı inancını taşır. Yalnız Akif in İslâm algısı gele‐
nekselleşen ve kaderiyeci bir tavır geliştiren algının karşısında
yer alır. Zira o, Şark toplumlarının miskinliğini yanlış kaderci
tutuma bağlar. Süleymaniye Kürsüsünde nin bir böl“m“nde;
“İnmemiştir hele Kur’ân, bunu hakkıyla bilin,/ Ne mezarlıkta
okunmak, ne de fal bakmak için!” Ersoy
:
ibareleriyle
İslâm dininin yanlış yorumlandığına dikkat çeker. Kaderci algı‐
nın İslâm inancından değil bireylerin tutumundan kaynaklandı‐
ğını ve bunun bir hastalık gibi t“m topluma yayıldığını savunan
Akif; “Kadermiş! Öyle mi? Haşa, bu söz değil doğru/(…)/ Sonunda
bir de tevekkül sokuşturup araya,/ Zavallı dini çevirdin onunla
maskaraya!” Ersoy
:
dizeleriyle kader ve tevekk“l“n
arkasına sığınarak tembelleşen insanları eleştirir. Nitekim Akif,
kader ve tevekk“l kavramlarının M“sl“manlık ta yanlış yerleş‐
tiğini ve bu nedenle dinin d“nyadan kopuk bir biçimde yaşan‐
dığını vurgular. Bu bağlamda özellikle M“sl“man Şark toplum‐
larının miskin bir yaşam algısı içerisinde Batı medeniyeti karşı‐
sında aciz bir duruma d“şmesinden yakınır. Akif, M“sl“manlığı
bu yanlış dini algıdan uzaklaştırmak ve İslam toplumlarında
millî bir uyanış ve bilinç oluşturmak ister.
Mehmet Akif Ersoy un Safahat ında yer alan şiirleri genel‐
likle cami k“rs“lerinde verilen vaazlardan oluşur. Bu durum,
Mehmet Akif in din birliğine olan inancının da kanıtı niteliğin‐
dedir. Yaşanan felaketler karşısında imanını yitirmemekle bir‐
likte s“rekli bir başkaldırı ve duâ söylemine sahip olan Akif,
toplumsal bellekteki dini öğeleri uyandırmak ve onun aracılığıy‐
la ideal bir “lke oluşturmak ister. Bu ideal “lkeyi de İslâmiyet
bilinciyle ortak paydada buluşturmayı hedefler. Ezânlar şiirinde
213
M. FATİH KANTER
ezan, İslâm yurdunu uyandıracak bir simge değer olarak kulla‐
nılır; Muhite çekmiş iken dest‐i şeb, ridâ‐yı memât;/ Uyandı kar‐
şıki evlerde lem’a lem’a hayât./ Uyandı sonra avâlim, uyandı rûh‐ı
sabah/ Uyandı hâb‐ı ademden birer birer eşbâh.” Ersoy
:
. Toplumsal bir uyanışı arzulayan şiirlerinde genellikle
bunu tekrarlayan Akif, ezân aracılığıyla oluşacak uyanışla dine
dayalı bir birlikteliğe göndermede bulunur.
İslâm dininin toplumların geçmişinde ortak bir birliktelik
bilinci oluşturduğu gerçeğini s“rekli yineleyen Mehmet Akif,
İslâm toplumlarını b“y“k bir medeniyet dairesi içerisinde de‐
ğerlendirir. “Müslümanlar gibi mazisi büyük bir kavmi/ ebedi
zillete mahkûm edemem doğrusu ben” Ersoy
:
ibare‐
leriyle İslâm birliğini refere eden bir topluma gönderme yapılır.
İslâm medeniyetinin “mazisi büyük” bir ortak inanç birliğine
dayalı bir bilince sahip olduğunu imâ eden bu dizelerde Akif,
Osmanlı milletinin toplumsal belleğini de fiziksel sınırların öte‐
sinde bir algıyla bilinçlendirir.
Medeniyetler çatışmasını inanç eksenli bir noktaya ta‐
şıyan Akif, şiirlerinde sembolik değerlerle bu çatışmayı işler.
Toplumsal bellekte kendine yer edinen dinî simgeleri metin
d“zleminde taşırken toplumda bir uyanış bilinci oluşturmayı
amaçlar. “Sen işin yoksa namaz kılmak için mescid ara…/ Kimi
câmilerin artık kocaman bir opera;/ Kiminin göğsünde haç, boy‐
nuna takmışlar çan,/ Kimi olmuş balo vermek için a’lâ meydan!/
Vuruyor bando şu karşımda duran minberde;/ O, sizin secdeye
baş koyduğunuz, mermerde,/ Dişi, erkek, bir alay murdar ayak
dans ediyor.” Ersoy
:
dizelerinde özellikle
(ristiyanlığa ait “haç” ve “çan” sembolleri ile İslamiyet e ait
câmi , minber ve secde gibi sembolik değerleri, dinî algıyı
öteleyen yeni yaşam biçimleri “zerinden metnine taşıdığı gibi
İslami unsurların yok sayıldığı bir tablo çizerek farkındalık
oluşturmak ister. Bu farkındalık, Fatih Kürsüsü’nde böl“m“nde
yer alan; “Kur’ân ayaklar altında sürünsün mü, İlâhî?/ Âyâtının
üstünde yürünsün mü, İlâhî/ Haç Ka’be’nin alnında görünsün mü,
İlâhî/ çöksün mü nihâyet yıkılıp koskoca bir din?” Ersoy
:
dizelerinde de kendini gösterir. Kur ân, ayetler ve
Ka be nin içerdiği İslamî değerlerle b“t“nsel bir imge oluşturu‐
214
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
larak karşısında haç ın (ristiyanlığı temsili, dinler arasındaki
çatışmanın reel d“zlemdeki yansıması olarak d“ş“n“lebilir.
Zira Mehmet Akif in Batı medeniyetinin dini değerleri önceleye‐
rek İslam karşıtı bir tavır aldıklarına ilişkin atıfları da bu tezi
destekler niteliktedir. Batı medeniyeti karşısında İslâmî değer‐
leri ve simgeleri metin d“zlemine taşıyan Mehmet Akif, bu sim‐
geleri bağımsızlığın ve birliğin temsilcisi olarak kullanır. Ezan‐
lar şiirinde ezân simgesiyle d“nyadaki t“m İslâm devletleriyle
birlikte Osmanlı yı b“t“nsel olarak d“ş“nd“ren şair, bir yandan
ezan ın birleştiriciliğine öte yandan İslâm “mmetinin yaşadığı
sıkıntılara gönderme yapar. Zira ezanın anlam aktarıcı özelliği‐
nin fiziksel sınırları aşarak t“m d“nyada aynı çağrışımla anlam
kazanması, onun kolektif bellekte birliğin sembol“ olarak ta‐
nımlanmasını sağlar. İslâm birliğini sembolik olarak yansıtan
ezan, aidiyet bilinci oluşturur. Ezan, “Türk toplumu‐
nun/medeniyetinin ayrılamaz bir anadokusu haline gelmiş olan
İslâm’ın, ses bayrağıdır.” Karataş
:
Akif de bu simgeyi
t“m İslâm ı birleştirecek simge d“zleminde kullanır. Batı mede‐
niyetini temsil eden çan simgesinin karşısında “lk“ değer
olarak kullanılan ezan, toplumun varoluşunu da geleceğe akta‐
racak bir k“lt“rel bellek ögesidir aynı zamanda.
Devrin özellikle pozitivist d“ş“nce akımları etkisinde ka‐
lan aydınlarına karşı tavır alan Mehmet Akif, yine Hakkın Sesle‐
ri’nde; “Dini kurban etmeliymiş, mülkü kurtarmak için!.../ Tut da
hey sersem bu idrâkinle sen âlim geçin!/ Her cemaatten beş on
dinsiz zuhur eyler, bu hâl/ Pek tabî’idir. Fakat ilhâdı bir kavmin
muhâl./ Hangi millettir ki efradında yoktur hiss‐i din?/ En büyük
akvama bir bak: Dini her şeyden metin./ Düşme ey âvâre millet,
bunların hızlânına” Ersoy
:
dizelerinde de dini top‐
lumdan uzaklaştırmamak gerektiği noktasına vurgu yapar. Zira
kökl“ milletlerin din sayesinde ayakta kaldıklarını belirten Akif,
dinin birleştirici bir unsur olduğuna dikkat çeker. Bireylerin
ortak bir din etrafında milleti oluşturduklarına; Hangi millettir
ki efradında yoktur hiss‐i din?” ibareleriyle göndermede bulunan
şair, ruhsal b“t“nl“ğ“n ortak inanç etrafında gelişeceğine ina‐
nır. Zira Akif, Mehmet Kaplan ın tespitleriyle, “eski tip dindar‐
lardan tamamıyla ayrılır. Eski tip dindar, umumiyetle Allah’ı ve
215
M. FATİH KANTER
ahireti düşünür, cemiyete ve dünyaya önem vermezdi. Akif’in esas
konusu dünya ve cemiyettir. Onun için din, insanları nizama so‐
kan ve yükselten bir kuvvettir. Akif, Müslümanlığa sadece ahiret
dini gözüyle bakmıyor, onun dünyayı da düzeltebileceğine iman
ediyordu.” Kaplan
:
. Dinî algının ayakları yere basan
bir yapıdan oluştuğunu ve bu nedenle reel d“nya ile s“rekli ve
yoğun bir bağlantı içinde olduğunu yineleyen Akif, şiirlerini de
bu doğrultuda yazar. Fatih Kürsüsünde’de yer alan; “Ayırmak
istemişiz sonra dini, dünyadan” Ersoy
:
ibareleri de
bunun kanıtı niteliğindedir. Mehmet Akif Ersoy, bireylerin ve
toplumların inanmak ihtiyacını karşılayan din algısını, ulaşıl‐
mayan ve konuşulmayan bir yasak koyucu değerler b“t“n“
yerine, bireylerin ve toplumun temelde ulaşabileceği içtenlikle
yaşayabilecekleri bir algı biçiminde sunar. Bu nedenle Akif, Os‐
manlı nın ve İslâm coğrafyasının içine d“şt“ğ“ bunalımlı devrin
nedenlerini eleştirel bir gözle irdelerken inanç paydasında eri‐
yen bir millî kimlik oluşturma kaygısı taşır. Berlin Hatıraları
şiirinde de din olgusunun toplumsal gelişmelerin temelini oluş‐
turduğuna dikkat çeken Akif, Almanların din algısını örnek gös‐
tererek M“sl“man toplumların nasıl olması gerektiği gerçeğine
göndermede bulunur. Milletlerin toplumsal yaşamdaki fiziksel
ihtiyaçlarını b“t“nleyen ve ruhsal boşlukları dolduran din top‐
lumda ortak bir duyuş ve d“ş“n“ş tarzı gelişmesini sağlar. İşte
Akif, ortak din birliğine dayalı bu bilinci örnekleyerek İslâm
birliğinin Osmanlı ve İslâm “lkelerinde ortak bir d“ş“nce sis‐
temi gerçekleştireceğini umut eder.
İnanç birliği temeline dayalı bir toplumsal bilinç uyan‐
dırmak isteyen Akif, bu temelin ideal insan tipini Âsım olarak
belirler. Safahat ın altıncı böl“m“ olan Âsım da hem Osmanlı
Devleti nin hem de İslâm “lkelerinin durumlarını değerlendiren
şair, yeni bir toplumsal kimlik inşasının gerekliliğinin farkında‐
dır. Dolayısıyla yeni bir insandan yeni bir topluma doğru gidişte
Âsım rol modeli, fiziksel ve ruhsal bir millî kimliğin donanımlı
taşıyıcısıdır. Bu kimliğin temelinde ise İslâm inancı, taşıyıcı ko‐
lon olarak yerini alır. Şiirde yer alan; “Hoca, mâdem ki bu din:
Din‐i beşer, din‐i hayât,/ Beşerin hakka refîk olmak için vicdânı/
Beşeriyetle beraber yürümektir şânı/ Yürümez dersen eğer, ruhu
216
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNDE KOLEKTİF AİDİYETİN GÖSTERGELERİ
gider İslâm’ın/ O yürür, sen yürümezse ne olur encâmın” Ersoy
:
dizelerinde İslâm dininin sosyal yaşamla aynı d“z‐
lemde olması gerektiğine dikkat çekilir. Zira reel yaşamdan
koparılan ve uzaklaştırılan din, bireyi/toplumu kopuk ve ya‐
bancı bir konuma doğru s“r“kler. Bunun bilincinde olan şair,
İslâm birliği idealinde bu temel noktanın unutulmaması gerek‐
tiğini s“rekli vurgular.
Sonuç
Toplumları bir arada tutan ve onların millet olarak gele‐
ceğe akışlarını sağlayan ortak birlikteliklerdir. Bu birlikteliği
tehdit eden ve tahrip etmeye/yok etmeye çalışan g“ç karşısında
toplumsal bellek, kendilik değerlerini bilinç seviyesine çıkarır.
İşte bu bilinçlenme s“recinde ise toplumu yönlendiren ve bi‐
linçlenmesini sağlayan araçlardan biri de edebî “r“nlerdir. Top‐
lumun benliğini algılamasını sağlayan ve bu algıyı kimlik kurgu‐
suna yönlendiren edebî “r“nler, Osmanlı İmparatorluğu nun
yıkılmak “zere olduğu dönemlerde de milleti bir arada tutar.
Osmanlı İmparatorluğu nun yıkılışının edebiyat alanına da yan‐
sıdığı yıllarda, sanatını ve edebiyatını yalnızca kendi zevkine
değil toplumun ihtiyaçlarına göre belirleyen dönem sanatçıları
bu nedenle Millî Edebiyat Dönemi sanatçıları olarak adlandırı‐
lırlar.
İslamcılık d“ş“ncesini şiirlerine taşıyan Mehmet Akif Er‐
soy ise din birliğine dayalı bir kimlik oluşturmak ister. Ümmet‐
çilik anlayışını ideal kimlik olarak gören ve Batı medeniyetinin
aslında bir (ristiyan birliği olduğuna vurgu yapan şair, Şark
medeniyetini ortak din etrafında birleştirme arzusundadır. Soy
bilincine dayalı bir birleşmeyi yetersiz ve ayrımcı olarak nitele‐
yen şair, geleceğe yönelik ideal “lkesini İslam “lkesi/devleti
olarak sunar.
Toplumların değişim/dön“ş“m ve yeniden inşa s“reci,
dinamiklerini kendi içinden devşiren doğal bir s“reçtir. Ç“nk“
öteki karşısında kendini var etmek isteyen varlık, ötekinin var‐
lığına yapacağı katkıyı reddedecektir. Bu bağlamda en sağ olana
ve öze dön“ş; kabuk değiştirme s“recinde saflığı arar. Millî
Edebiyat Dönemi şairleri farklı ideolojik yönelimlerine rağmen
217
M. FATİH KANTER
bu inşa s“recinde benzer stratejiler geliştirmişlerdir. Bu strate‐
jilerin hepsi öze ve saf olana doğru doğal bir s“reci takip eder.
Bu bağlamda şiirlerde kelime, kavram ve sembol bakımından
mitik d“nyanın saf imgelerine dön“ş eğilimi gör“l“r.
KAYNAKLAR
Akarsu, Bedia
İstanbul
, Dil‐Kültür Bağlantısı, İnkılap Yay.,
Aksan, Doğan
, Her Yönüyle Dil‐Ana Çizgileriyle Dil‐
bilim, T“rk Dil Kurumu Yay., Ankara
Erbay, Erdoğan
, Mehmed Akif İnsan ve Medeni‐
yet,Fenomen Yay., Erzurum Ersoy, Mehmed Akif
, Safa‐
hat, (az. Kamil Akarsu – Mustafa Y“cel , Berikan Yay., Ankara
Gökçek, Fazıl
, Mehmet Akif ve Milli Edebiyat ,
100. Yılında Yeni Lisan Hareketi ve Milli Edebiyat Çalıştayı Bildi‐
rileri, (az: (“lya Argunşah – Oğuzhan Karaburgu , T“rk Ede‐
biyatı Vakfı Yay., İstanbul, s.
‐
.
Gökçek, Fazıl
, Mehmet Akif in Şiirine Dair , Meh‐
met Akif Ersoy, Mustafa İsmet Uzun, Editör , K“lt“r ve Turizm
Bakanlığı Yay., Ankara, s.
‐
.
Jusdanis, Gregory
, Gecikmiş Modernlik ve Estetik
Kültür, Çev. Tuncay Birkan , Metis Yay., İstanbul
Kanter, M. Fatih
, Milli Edebiyat Dönemi Türk Şii‐
rinde Benlik Algısı ve Kimlik Kurgusu, Kitabevi Yayınları, İstan‐
bul
Karataş, Turan
, Birlik ve Diriliş Çağrısı , İstiklal
Marşı İstikbal Marşı 41 Dize 41 Yorum, (az: (asan Akay –M.
Fatih Andı , (at Yay., İstanbul, s.
‐
.
Karakaş, Mehmet
Kitap, Ankara
Kaplan, Mehmet
tanbul
218
Mardin, Şerif,
, Türk Ulusçuluğunun İnşası, Elips
, Şiir Tahlilleri I, Dergah Yay., İs‐
a , İdeoloji, İletişim Yay., İstanbul
POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK
POSTMODERN ALG) ÜZERİNDEN
ÂKİF'İ YENİDEN OKUMAK
Vedi Aşkaroğlu
ÖZ
Mehmet Akif Ersoy, şiirlerinde ve halka hitaplarında, İs‐
lam toplumunun olumsuz yönlerine dikkat çekerek, medeniyet
bağlamında hangi tavırların değişmesi, hangi eylemlerin benim‐
senmesi ve hangi değerlere sahip olunması gerektiği konusunda
saptamalar yapar. İslam d“nyası ile bağdaştırdığı Doğu toplumu
ve Batı arasındaki ilişkileri bir t“r g“ç ve iktidar, hatta medeni‐
yet çatışması olarak gör“r. Onun söylemi ve saptamaları,
modernist d“nya algısının işlerlik kazandığı XX. y“zyılın başla‐
rına denk gelse de,
larda ortaya çıkan ve özellikle
ler
döneminde b“y“k bir ivme kazanan postmodern çağın gerçek‐
leri ile çok b“y“k benzerlikler taşır.
Modernizm, doğrudan m“dahaleler yoluyla d“nyayı şekil‐
lendirme ve Batı'nın yayılmacı amaçlarına hizmet etme gibi
özellikleri içinde taşır. Postmodernizm ise, daha ziyade k“lt“rel
değişimi amaçlayarak, insan ve toplum kavramlarını deforme
eder. T“ketim k“lt“r“n“ tetikler. İmgelerle insanların değerle‐
rini oluşturur. Ulus devletlerin içindeki farklı etnik ve dini top‐
lulukları özg“rl“k, bağımsızlık gibi kavramlarla ayrıştırır. İç
çatışmalara zemin hazırlayarak, Batı'nın yine yayılmacı amaçla‐
rını gerçekleştirmesine olanak tanır. Bu çalışmada, postmodern
dönemden çok daha öncesinde yaşamış olmasına rağmen,
Mehmet Akif Ersoy'un şiirleri ve halka hitaplarında, Doğu‐Batı
medeniyet çatışması bağlamında belirlediği olguları ve sadece
şekilsel bir değişim geçiren Batı yayılmacılığı ve Doğu k“lt“rle‐
rinin tavırlarını tespit etme amacı bulunmaktadır.
Yard. Doç. Dr., Ardahan Üniversitesi, İnsani Bilimler ve Edebiyat Fak“ltesi,
T“rk Dili ve Edebiyatı Böl“m“ Öğretim Üyesi.
219
VEDİ AŞKAROĞLU
Anahtar Kelimeler: Mehmet Akif Ersoy, Medeniyet, G“ç
ve İktidar, Postmodern Algı
Re‐reading Akif Through Postmodern Conception
Abstract
Mehmet Akif Ersoy, makes very significant analyses in his
poetry and public sermons as regards what attitudes should be
trasformed, which activities ahould be adopted and what kind
of values should be acquired, by drawing attention to the
negative aspects of the )slamic community. (e views the
relationship between the West and the East, which he
associates with the )slamic world, as a power and even
civilisation clash.
(is analyses and discourse belong to the beginning of the
XXth century, when the modernist world conception was at
play, yet they share many common points with the ideas
disseminated by postmodernism, which began in the
s and
gained impetus during the
s in particular. Modernism
includes such features as reshaping the world through direct
interference and serving the expansionist goals of the West.
Postmodernism, on the other hand, mostly aims to change the
cultural structure, and so deform the concepts of human and
communities. )t triggers consumption culture. )t shapes
humanistic values through images. )t seperates different ethnic
and religious communities within National States through the
freedom and independence ideals. )t also facilitates the
realisation of Western axpansionist goals by preparing suitable
grounds for internal conflicts and civil wars.
)n this study, we aim to determine Western
expansionism, which has only undergone conceptual
transformation, and the attitudes of Eastern cultures in the
poetry and public sermons by Mehmet Akif Ersoy, who had
lived well before the postmodern period, in the context of East‐
West civilisation clash.
Keywords: Mehmet Akif Ersoy, Civilisation, Power
Struggles, Postmodernism
220
POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK
Giriş
Avrupa ve Asya arasındaki tarihi ilişkileri, Doğu ve Batı
k“lt“rlerinin karşılıklı etkileşimi biçiminde görmek m“mk“n
olsa da, bir bakıma birbirinden kopuk iki ayrı uygarlığın çatış‐
ması olarak d“ş“nmek aradaki ilişkileri yorumlamak açısından
daha uygundur. İslamiyet'in ortaya çıktığı dönemde, (ıristiyan
d“nyasının içinde bulunduğu bilimsel, k“lt“rel ve sanatsal ko‐
num çok geridedir. Bu dönem, bir kaç y“zyıl s“rm“ş ve İslam
“lkelerinin yayılması, genişlemesi m“mk“n olmuştur. Özellikle,
Avrupa kıtası ile karşılaşmalarda, ilk olarak Kuzey Afrika “ze‐
rinden Fas ve sonrasında İspanya'ya doğru genişleme, daha
sonrasında Osmanlı ile sağlanan Doğu'dan Batı'ya doğru yöne‐
limlerle pekiştirilir. Bu döneme kadar, iki önemli olgu çok
önemlidir. İlki, bir t“r din savaşı olarak gör“lmesi gereken ve
(açlı seferleri biçiminde kendini ortaya koyan yayılmacı amaç,
ikincisi ise, Batı'nın uygarlık, bilim ve k“lt“r konusunda geliş‐
mesine imkân tanıyacak Doğu'dan ve İslam d“nyasından fayda‐
lanma girişimleridir.
Batı'nın skolastik d“ş“nceden arınarak, Reform hareket‐
leri ile özellikle antik Yunan ve Roma eserlerine dön“ş“, bilgiyi
keşfetmesi, bilimi geliştirmesi ile birlikte yaşanan Aydınlanma /
Yeniden doğuş, iki uygarlık açısından işlerin tersine dönmesine
yol açar. Giderek daha bilimsel bir eksene kayan Batı d“nyası,
akıl, bilim, felsefe “çgeninde gelişirken, Doğu ise, aşırı bir özg“‐
ven ile içine kapanmaya ve gerilemeye başlar. Coğrafi keşiflerin
ve teknolojik icatların yardımı ile, bir s“re sonra Batı uygarlığı,
içinde İslam d“nyasının b“y“k kesimini de barındıran Doğu'yu
istila etmeye ve söm“rmeye girişir. Akıl, mantık, ilerleme, ay‐
dınlanma gibi ideallerle ortaya çıkan Batı uygarlığının eylem ve
amaçlarında iki farklı boyut göze çarpar. İleri s“r“len idealler,
onları uygulayan uygarlıklar için gerçek bir ilerleme ve aydın‐
lanmaya evrilirken, onların gerçekleşmesi için artık gerilemiş
olan Doğu “lkelerinin / coğrafyasının söm“r“lmesi gerekli olur.
Modernizm etiketi ile uygarlaşma / uygarlaştırma hareketi,
öncelikle Afrika kıtasının daha sonrasında ise Ortadoğu “lkele‐
221
VEDİ AŞKAROĞLU
rinin hem maddi hem de k“lt“rel bir yayılmacı amaç doğrultu‐
sunda yeniden tasarımına dön“ş“r.
Katı yayılmacı dönemin etkileri ilk olarak, ). D“nya Savaşı
sonrasında Atat“rk önderliğinde yeni bir yönetim biçiminin
ortaya çıkışıyla kırılır. Ardından, Batı'nın işgali altındaki İslam
d“nyası, Fas, Tunus, Cezayir, Suriye, Mısır ve Libya gibi “lkele‐
rin bağımsızlık savaşları ile kısmi bir başarıya ulaşır. Ancak bu
t“r bir başarı sadece siyasi bir zemine oturur. Doğu toplumla‐
rında, k“lt“rel, bilimsel ve ekonomik başarı siyasi başarıya tam
anlamıyla eşlik etmez.
Doğu uygarlığı, özellikle petrol gibi önemli bir ekonomik
ve siyasi unsuru elinde bulundurmasına rağmen, bu g“ce eşlik
etmesi gereken siyasi birliği, k“lt“rel b“t“nl“ğ“ ve bilim ve
teknoloji g“c“n“ bir t“rl“ geliştiremez. Bunun temel nedeni
uygarlık eksikliği ya da k“lt“rel devrim iradesinin geliştirile‐
memesidir. Batı ise yayılmacı amaçlarını asla bırakmaz. Ancak,
k“reselleşme, k“lt“rlerarası diyalog, barış, insan hakları, kadın
sorunu, m“lteciler sorunu, etnik azınlıklar sorunu gibi konular‐
da çöz“m arayışlarının gör“ng“s“ olan kıtasal birlikler, paktlar
vb pek çok kavram, Batı'nın postmodern çağda, değişmeyen
amaçları için değiştirdiği algının yansımalarıdır.
Postmodern d“nya algısı ile g“n“m“zde Afrika, Ortadoğu,
Kafkaslar ve hatta T“rkiye'de yaşanan siyasi olaylar arasında
bir bağlantının olduğunu söylemek kesinlikle yanlış olmayacak‐
tır. Toplum adı verilen ve en azından mekan ve tarih algısı ile
birlikte gelecek tasarımını kurmaya çalışan “lk“ birliğine sahip
insan kitlesinin arasına ayrıştırıcı / parçalayıcı bir dinamiti yer‐
leştirmesi açısından bile bu tespit doğrudur. Postmodern k“lt“‐
r“ icat eden ve özellikle Doğu toplumlarında uygulamaya koyan
Batı uygarlığının hedeflerinde, yayılmacı amaç bağlamında hiç‐
bir niteliksel değişim bulunmaz; değersizleştirme, merkezsizleş‐
tirme, öznesizleştirme, geçersizleştirme, yıkma, parçalama gibi
yöntemler kullanan postmodernizm göstergesiz ya da ideoloji‐
siz değildir. Aşkaroğlu,
: . Batı'nın tarihsel amaçları
doğrultusunda, artık doğrudan bir silah kullanmayı gerektirme‐
222
POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK
yen, ama daha etkili bir biçimde kendi g“ç ve iktidarını dahası
söm“rgeci çıkarlarını sağlayabileceği en önemli siyasi/k“lt“rel
icat postmodernizmdir; Postmodern söylem, çok parçalı, de‐
ğerler k“mesinin bohça şeklinde insanlığa arz edildiği, homo‐
jenlik yerine heterojenliği seçen, aynılığın karşısına farklılığı,
aklın yerine us dışılığı, fanteziyi benimseyen ve kişisel zevki
öneren bir yaşam tarzının ifadesidir. Aşkaroğlu,
: . Geç‐
mişte, Batı “lkelerinin silahlarla, eğitimle, k“lt“r emperyalizmi
ya da diplomatik çabalarla Doğu'yu ele geçirme ve denetim al‐
tında tutma yöntemlerinin yerini, Doğu k“lt“rleri tarafından
hemen kabul gören 'postmodern değerler' almıştır. T“ketim
k“lt“r“n“ Doğu'ya aşılayan Batı, insanların her t“rl“ d“ş“nce
ve ideolojiden, ötekileşmeden ve baskıdan kurtarma iddiasını
öne s“rer, ancak sonuç kendi yerel, dini ve milli değerlerini bile
t“ketim malzemesine dön“şt“ren değerlerinden ayrıştırılmış
köleler oluşturmaktır.
T“ketim toplumunun algısı o kadar geniş bir hal alır ki,
artık nesnenin insan hayatından daha değerli olduğu bir çağ
ortaya çıkar; Postmodernizm sağ‐sol, dindar‐laik, Batı‐Doğu,
milliyetçi‐ayrılıkçı, liberal‐muhafazakâr gibi pek çok çift taraflı
ideolojik söylemin geçersizleşmesini sağlar. Merkezsiz, öznesiz,
parçalı, yıkık dök“k bir k“lt“rel ve sosyal portre olarak tam da
bu siyaset “zerine ideolojisini oturtur. Merkezsizlik bir t“r
merkeze dön“ş“r. Aşkaroğlu,
: . Ortaya çıkan merkez‐
sizlik, Suriye, )rak, Libya, Mısır, Yemen gibi pek çok “lkenin
içinde debelendiği bir siyasi otoriteyi, “lke b“t“nl“ğ“n“ sağla‐
yabilecek bir g“c“, milli birliği ya da ortak yaşamı imkansız hale
getirir. Bunun ana nedeni, postmodernizm yoluyla insanların
k“lt“rel kodlarının değiştirilmesi ve algı yönetimidir. Yeni bir
insan tipolojisi yaratılarak, tarih ve mekan kavramları alt“st
edilerek, “lkeler çok kolay söm“r“lebilecek bir kıvama getirilir;
İnsanlar, ortak hedefler peşinde topyek“n bir savaşın içinde
değildir, bunun yerine herkesin kendini kendi adına var etmeye
çalıştığı birçok muharebeden oluşan bir savaşın varlığından söz
edilebilir. Kimsenin diğeri için ya da ortak değerler uğruna ça‐
balaması, savaşması, adaleti sağlaması beklenmez, tersine ortak
223
VEDİ AŞKAROĞLU
bir safta savaşırken bile, çıkarlarına ters d“şen bir durumda, bir
anda yanında duran safdaşına karşı savaşacak bir birey tipi
bulunur. Aşkaroğlu,
: .
Postmodern Algı ve Mehmet Akif Ersoy'un
Doğu‐Batı Görüşü
Mehmet Akif Ersoy, çağının gerçekliğini görebilmesi ka‐
dar, gelecekte İslam d“nyasının içine d“şebileceği durumları
önceden tahmin edebilecek kadar g“çl“ bir gözlem g“c“ne sa‐
hiptir. Kendi dönemindeki gözlemlerini kimi zaman şiirlerinde
kimi zaman halka hitabında t“m çıplaklığı ile görebilmek m“m‐
k“nd“r. Dönemin İstanbul'unu ve insan tipolojisini tasvir ettiği
şiirlerinde, g“n“m“zdeki postmodern insanı betimler gibidir;
Bir tarafta stat“ye, g“ce önem veren, siyasî b“t“nl“kten yok‐
sun, otorite boşluğunun yanı sıra ahlakî yozlaşmanın at başı
gittiği bir iktidar grubu vardır; diğer yanda ise dinî bir örg“t‐
lenmeyle yapılanmış, “zerinde devletin etkisini hisseden, geçim
sıkıntısı çeken cemaatçi bir yapı, yani yönetilenler. Ordu, mali‐
ye, mektep, medrese, aile kurumu gibi devletin birçok m“esse‐
sesi çökm“ş durumdadır. Kavas,
:
. Eğitim, toplumsal
ç“r“m“şl“k, miskin insanlar, kaderci anlayış, hurafelere daya‐
nan din algısı, din adamlarının ve hatta aydınların çıkarcılığı,
bilimsellikten uzaklaşma vb pek çok boyut, Akif tarafından eleş‐
tirilir. Akif'in devlet, “lke, millet ve “mmet ile bağdaştırarak
yaptığı saptamalar, neredeyse g“n“m“z postmodern konum‐
landırmaların yarattığı olgularla t“m“ ile ört“ş“r.
Postmodern söylemin oluşturduğu sorgulamalar, Akif'in
belirlediği toplum resmi ile çok b“y“k benzerlikler taşır; Ben
kendimi diğer kimliklerle birlikte ortak, eşit nasıl var edebili‐
rim? sorusunun yerine, Kendim, diğerlerinden bağımsız ola‐
rak nasıl var olabilirim? sorusu sorulmaya başlar. Bu sorular,
farklılıkların ortaya çıkışını sağlar ve hem ideolojik, hem de
milli, k“lt“rel ve siyasi ayrışmayı tetikler.
Aşkaroğlu,
: . Ortak bir kimlikle, ortak bir gelecek kurgusunu sağla‐
yamayan postmodern birey gibi, Akif'in eleştirdiği dönem insa‐
nı da bencildir, sığdır ve toplumun birliğini ortadan kaldıran,
224
POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK
yıkıcı bir unsur olarak Doğu'yu istila eden ana unsur bu tip in‐
sanlardır; Akif''in Fatih Kürsüsünde adını verdiği “ç“nc“ Sa‐
fahat'ındaki deyişlerinde vaiz, çalışmayan ve uyuşuk insanları
azarlar. Şeriat adına hurafe uyduran, tevekk“le sığınıp mazeret‐
ler savuran, kahvehanelerde öm“r t“keten, kumar ve içki m“p‐
telası tipleri hicveder. Medresede yetişen bazı mutaassıp ve
cahil sarıklıları; milletin baş belası olarak gör“r. Bunlar ilmî ve
teknik konuları anlamadıkları gibi; dinî öğretileri de idrak ede‐
mez hâle gelmişlerdir. Kavas,
:
. G“n“m“zde de İs‐
lam coğrafyasının en b“y“k sıkıntılarından bir tanesi çalışma‐
yan, “retmeyen yılışık insanlardır. Birliğini yitirmiş bir çok “l‐
kede, bilim, felsefe ve akıl kovulmuş, yerine sadece bireysel
çıkarlarını şekillerle, tevekk“lle sağlama almaya çalışan, ancak
gerçekte ne din ne de insan ruhu ne de ortak geleceğin nasıl
kurulabileceği konusunda en ufak bir fikri ya da becerisi olma‐
yan sığ din adamları her tarafa hakim olmuştur. Bu t“rden zih‐
niyet y“z“nden, İslam d“nyasında Batı istediği gibi projeler
“retebilmekte, “lkeleri ve dahası kendi içlerindeki farklı toplu‐
lukları da birbirine kolayca kırdırabilmektedir:
“Süleyman Nazif'e”(1921)
“İslam’ı, evet, tefrikalar kastı, kavurdu;
Kardeş, bilerek bilmeyerek, kardeşi vurdu.
Can gitti, vatan gitti, bıçak dine dayandı;”
Toplumun değerlerini bilmeyen din adamlarının yönlen‐
dirmeleri y“z“nden, çıkarcılık her tarafa yayılır. İnanç birliği
sağlaması gereken insanlar, tıpkı postmodern k“lt“r“n ayrıştı‐
rıcı, parçalayıcı niteliği ile ortaya çıkardığı k“ç“k ve birbirinden
bağımsız adacıklar gibi, birbirine karşı ötekileştirici ve dışlayıcı
davranmaya başlar. Akif, kendi döneminde, b“y“k oranda kav‐
miyetçilik ile İslam d“nyasına giren ayrılıkçılığı, böl“c“l“ğ“ ve
ayrışmayı eleştirirken, aslında g“n“m“zde, cemaatçilik ve mez‐
hepçilik y“z“nden birbirlerine d“şman kesilmiş İslam d“nyası‐
nı da tasvir eder gibidir. İnsanlar benzerlikler ve evrensel ilke‐
ler, inançlar yerine bireysel değerlerine daha fazla eğilmekte ve
bu y“zden, Batı'ya karşı yekv“cut olmak yerine birbirlerine
225
VEDİ AŞKAROĞLU
karşı savaşmaktadırlar. Kardeşlerin birbirini öld“rd“ğ“, yıkım
tablosunu, g“n“m“zde Suriye, )rak, Libya ve Mısır gibi “lkeler‐
de çok açık bir şekilde görmek m“mk“nd“r. Bu “lkeler, birlik
sağlamak yerine, postmodernizmin dayattığı farklılaşmaya gö‐
re, dış g“çlere karşı birleşemeyecek duruma gelmişlerdir. Bu
y“zden, t“m g“çlerini kendi kardeşlerini yok etmeye vermiş ve
sonuçta Batı'nın y“zyıllardır s“rd“rd“ğ“ yayılmacı / söm“rgeci
zihniyete ve amaçlara hizmet eden değer t“ketici konuma gel‐
mişlerdir. Akif, inanç birliğini 'uhuvvet' kardeşlik ile ilişkilen‐
direrek, birliği sağlamanın ayrılıkları ve farklılıkları değil, ben‐
zerlikleri ve ortak yönleri ortaya koymakla m“mk“n olabilece‐
ğine işaret eder;“Bin parça olan vahdeti bağlarken uhuv‐
vet,”ifadesinde, vahdet'i sağlayacak olan şey uhuvvettir, ancak
İslam d“nyasında vahdet bin parçaya ayrılmıştır.
Akif, dil konusunun da birliği sağlayabilecek unsurlardan
birisi olduğunu öngör“r. Ancak dilden daha ziyade, dil kavramı
ile insanın/toplumun kendi öz“ne karşı yabancılaşmasına işaret
eder ve Batı'nın ve hatta Afrika'nın biz dediği T“rk toplumuna
herhangi bir fayda getirmeyeceğine değinir; Arap, acem lisan‐
larıyla uğraşacak zamanda değiliz, yalnız akvâm‐ı
m“temeddîn'in dillerini öğrenelim diyenlere de deriz: Sizin bu
teklifiniz tıpkı coğrafya kitaplarından Asya, Afrika kıtalarını
artık kaldıralım demeye benziyor. A kuzum bizim o
m“temeddîn akvâmın arazisinde bir karış toprağımız yok. Bize
orada ne ektirirler ne de biçtirirler. Biz Asya'da ekeceğiz Asya'‐
da biçeceğiz laf anlayan beri gelsin! Abd“lkadiroğlu,
: .
Akif'e göre, birleştirici unsur dilden çok daha farklı değerlerdir.
Kavmiyetçilik kavramına bağlı olarak geliştirdiği bakış açısında,
g“n“m“z postmodern d“nyayı tasvir eder gibidir. G“n“m“zde,
bir çok “lkede, özellikle de kendi “lkemizde, etnik köken farklı‐
lığının kendi şiarına dön“şt“rd“ğ“ asıl unsur dil olarak ortaya
çıkar. Ayrılıkları / farklılıkları, özg“rl“k, benlik, kimlik, adalet,
ortak yaşam, eşitlik vb gibi kavramlarla insanların zihnine işle‐
yerek, “stkimlik ve ulus devlet kavramlarını geçersizleştirmeye
çalışan postmodern söylem pek çok farklılığı daha ortaya koyar:
dil, din, mezhep, cinsiyet, ırk, etnik köken, cemaat, coğrafya,
226
POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK
“retim ilişkileri, sınıfsal farklılıklar, moda, siyasi d“ş“nceler,
ideoloji ... . G“n“m“zde, ortak bir yaşam tasarımı gerçekleştir‐
mek yerine hem Arap d“nyası hem de kısmen “lkemizde, insan‐
lar postmodernizmin “retmeye çalıştığı k“lt“rel belleksizliğin
ve bencilliğin pençesine d“şm“ş gibidir. Savaşların pençesinde
kıvranan, evlerini ve yurtlarını terketmek zorunda kalan mil‐
yonlarca insanın yanında, g“venliğini yitimiş ve her an öl“m
korkusu ile yaşayan kitlelerin varlığı, kendilik değerlerinden
uzaklaşmanın da göstergesidir. Akif de, bir yandan İslam top‐
lumlarının miskinliğini, tembelliğini ve çıkarcılığını eleştirirken,
Kurtuluş Savaşı ruhunu yeniden yaratacak önemli varoluşsal
sorunlara da eğilir; Ey Müslümanlar! Sizde ruhtan, histen eser
yok mu? Ne zamana kadar bu aşağılanmaya tahammül edeceksi‐
niz? O aşağılayıcı hayat, sahibini dünyada sefil, ahirette rezil
eder. İman demek, taarruza, tecavüze, hakarete tahammül etmek,
din düşmanlarının ezici baskısına boyun eğmek değildir. İman
demek onurla yaşamak, onurla ölmek demektir” Akif,
:
‐
. Bir kurtuluş tablosu olarak, insanların inançlarına dön‐
mesi gerekliğini, aşağılanmaya neden olan ruhsuzluktan ve
duygusuzluktan arınmayı, d“şmanın yok edici, zorba ve teca‐
v“zkar eylemlerine canı pahasına karşı çıkışı öğ“tler.
Akif, Balıkesir, Zağanos Paşa Camii' nde halka hitap eder‐
ken, sadece Anadolu'nun kurtulması için insanları telkin etmez,
onun sözleri hem döneminin t“m Doğu toplumlarına yöneliktir
hem de g“n“m“ze gölgesini d“ş“ren bir ışık gibi derin bir ön‐
gör“d“r: Biz Müslümanlar tıpkı yürüyemeyen çocuklar gibi
emeklemeye çalışırken, bir de baktık ki, etrafımızdaki devletler
göklerde uçuyorlar. Berlin’den havalanıp, Trabzon’a iniyorlar. Biz
ise hala yolda yürümeyi bile beceremiyoruz... Onlar zorluk karşı‐
sında birleşmişler. Biz ise o zorluğu görmemiş veya gördüğümüz
halde birliğimizi sağlayamamışız... Biliyorsunuz düşman aramıza
asırlardan beri bölücülük tohumları ekti ve meyvelerini de topla‐
dı... Eğer Müslümanlar yaşamak istiyorlarsa, cemaat arasında,
küskünlüğe, bölücülüğe yol açacak söz ve davranışlardan kaçın‐
malıdır,” İlg“rel,
: . İslam d“nyasının, bilimsel alandaki
geri kalmışlığına işaret eden Akif, emekleme ile uçma fiilleri
227
VEDİ AŞKAROĞLU
ile Batı'nın bilimsel ve teknolojik gelişimine karşı, Doğu'nun
tembelliğini, tutuculuğunu ve ilerleme, gelişme konularındaki
yetersizliğini göstermeye çalışır. Tıpkı postmodern algının ya‐
rattığı geriletme, birlikten alıkoyma, birbirine d“ş“rme, t“ket‐
tirme, ayrıştırma gibi, o dönemde de d“şman ifadesi ile Batı'yı
kastederek, her zamanki yayılmacı amaçlarına işaret eder. Tıpkı
g“n“m“zdeki İslam d“nyası gibi, Akif'in zamanında da, Batı
ortak bir çıkar için birliğini sağlamışken, İslam “lkeleri / top‐
lumları darmadağındır ve bir t“rl“ birlik olmayı başaramaz.
Batı, g“n“m“zde postmodern algı yoluyla yaptığı gibi, geçmişte
de hem “lkeler arasında hem de aynı “lkelerin kendi içlerinde
ayrılık tohumları ekmiştir ve bunun meyvelerini toplamıştır .
Akif, böylesi ayrılık tohumlarının sonucunda M“sl“manların
yok olacağını, en azından kendi değerlerini yaşayamayacak ve
bağımsız olarak var olamayacak konuma geleceğini belirtir.
Varolmanın tek koşulu, toplum içinde böl“c“l“k ve ayrılığa yol
açacak konuşma ve eylemlerden uzak durulmasıdır.
Postmodern söylem, yayılmacı Batı'nın özg“rleştirme,
adalet getirme, geliştirme, refah sağlama veya insan hakları adı
altında, Doğu k“lt“rlerini hakimiyeti altına alma çabasıyla ört“‐
ş“r. Akif de, pormodern k“lt“r“n siyasi yansıması olan bir top‐
lumu içten fethetme yönteminin farkındadır;
Milletler topla, t“fekle, zırhla, ordularla, tayyarelerle yı‐
kılmıyor, yıkılmaz. Milletler ancak aralarındaki bağlar çöz“le‐
rek, herkes kendi menfaatini temin kaygısına d“şt“ğ“ zaman
yıkılır. İslâm Tarihini şöyle bir gözden geçirecek olursak, t“m
M“sl“man “lkelerin kendi aralarında ortaya çıkan fitneler, fe‐
satlar y“z“nden bağımsızlıklarını kaybettiklerini ve başka mil‐
letlerin esareti altına girdiklerini gör“r“z, Yıldırım,
:
.
Akif, bir toplumun / “lkenin yıkımının ana nedenlerini
tartışır. Teknolojik g“c“ ne kadar b“y“k olursa olsun, bir dış
g“ç, bir “lkeye zarar verebilir, onu geçici olarak esir alabilir,
ama uzun vadede, birliğini parçalayamazsa, yenilgiye uğrar.
K“lt“rel birlik, inanç b“t“nl“ğ“ ve ortak gelecek tasarımı ile
228
POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK
birbirine bağlanan bir toplum, kolayca yenilmez. Ancak, herke‐
sin bencilleştiği, diğer insanlarla ortak bağlarının zayıfladığı /
çöz“ld“ğ“ zaman, d“şman açısından kolay bir lokma haline
gelir. Akif, M“sl“man “lkelerin kendi içlerinde ortaya çıkan
fitne ve fesatlarla yıkıldığını gösterir. Postmodern k“lt“r de ana
amaç olarak, farklılıkları işler, insanlar arasındaki bağları gevşe‐
tir, k“lt“rel ortaklıkları bireye indirger, ortak bir gelecek kur‐
gusunu zayıflatır, t“ketime yönlendirir, insanlar arasında ş“phe
ve g“vensizlik yaratır ve sonuç olarak homojenliği yok ederek,
heterojen ama birbirine d“şman kesilmiş bir toplum ortaya
çıkarır.
Akif, mevcut durumu tasvir ederken, zaman içinde zayıf‐
lamış bağları, birbirine d“şman kesilmiş aynı topluluk içinde
yaşayan insanları işaret eder;
:
Ah o yekparelik eyyâmı hayal oldu bug“n;
Milletin halini gör, sonra da mâziyi d“ş“n.
Safahat,
Akif'in döneminde, insanların birliği / birlikteliği artık bir
hayale dön“şm“şt“r ve şair, geçmişteki olumlu durumla kendi
dönemindeki olumsuz tabloyu kıyaslar. Böylesi bir ayrışmanın /
iç d“şmanlığın bir taraftan, toplumun inançlarını ve değerlerini
yitirmesi olarak gör“rken, siyasi amaçla “lkeye giren yabancıla‐
rın davranışlarını da bir anlamda ironik biçimde över:
“Su mühendisleri gelmişti… Herifler gâvur a,
Neme lâzım bizi incitmediler zerre kadar;
İnan oğlum, daha insaflı imiş çorbacılar!
Tatlı yüz, bal gibi söz… Başka ne ister köylü?
Adam aldatmayı âlâ biliyor kahbe dölü!
Ne içen vardı, ne seccadeye çizmeyle basan;
Ne deyim dinleri bâtılsa, herifler insan.”
:
.
Safahat,
Akif'in betimlediği yabancılar, g“n“m“zde de farklı dav‐
ranış biçimleri ile yine kendi çıkarlarını sağlamanın peşindedir.
Postmodernizmin k“lt“rel ve d“ş“nsel yollarla, arka planda
229
VEDİ AŞKAROĞLU
yatan ekonomik ve siyasi çıkarlara hizmet ettiğini söylemek pek
de yanlış olmaz. Bunun için takiye yapar. Örneğin, )rak, Mısır,
Libya ve Suriye konusunda, ABD ve diğer Batı'lı “lkeler, Arap
Baharı değimini kullanmış, bu “lkelere refah, zenginlik, de‐
mokrasi ve insan hakları getirecekleri konusunda hem o “lke
insanlarını hem de d“nya kamuoyunu ikna etmişlerdir. Böylece,
gizli amaçlarını gerçekleştirme yolunu maskelemeyi başarmış‐
lardır. Oysa, )rak fiili olarak “ç farklı iç “lkeye böl“nm“ş, Libya
ve Mısır iç çatışmaların mekanına dön“şt“r“lm“ş, Suriye ise
birbirinden farklı onlarca silahlı topluluğun cirit attığı ve her
yeni g“n yeni ittifakların, yeniden böl“nmelerin ortaya çıktığı
t“m“yle bir kaos ortamına dön“şt“r“lm“şt“r. T“m bu “lkeler‐
de, y“zbinlerce insan öld“r“lm“ş, kentler yıkılmış, ekonomiler
yok olmuş, milyonlarca insan yurdundan göç etmek zorunda
kalmıştır. Batı, postmodern algı yönetimi ile birlikte, asıl amacı
olan enerji hatlarına h“kmetmeyi başarmış, jeopolitik bölgeleri
denetleyebilecek mekanizmaları kurmuş, t“m bölgenin hakimi
olmuştur. Üstelik, ölen insanlara aldırış etmediği gibi, kendi
“retimi olan silahların da satışını yapmış ve b“y“k oranda krize
girmiş ekonomisini d“zeltmeyi de başarmıştır. İnsani boyuttaki
tarjedi ise, sadece insanların hayatlarını kaybetmesi ya da yurt‐
larından göç etmesi, sefalet yaşaması değil, Batı'nın tatlı y“z“ ve
postmodern söylemi ile belirlediği biçimde, adı geçen “lkeler‐
deki insanların birbirini kırmasına yol açmasıdır. Üstelik, böl‐
gede öylesine bir kin ve d“şmanlık yaratmayı başarmış ki, gele‐
ceğin kurgusunda, bölgedeki farklı etnik toplulukların, mezhep‐
lerin, inançların, cemaatlerin ve hatta “lkelerin bir araya gelme‐
sini neredeyse imkansız hale getirmiştir.
Akif de, yukarıdaki alıntıda, postmodern d“nyanın uygu‐
ladığı taktiklere dikkat çeker. Amaçlarına ulaşmak için, Batı'nın
uyguladığı takiyeyi ortaya döker. Gelen m“hendisler, köyl“lere
iyi davranır, onlara kendilerini değerli hissettirir, tatlı biçimde
konuşur, inançlarına saygılıymış gibi yapar, seccadelere bas‐
maz, camilere ayakkabılarıyla girmez ve halkın ön“nde içki de
içmezler. Akif'in diğer bir eleştirisi de dolaylı / ironik bir biçim‐
de ortaya çıkar. Şekil ile öz arasındaki algıya dikkat çeker. Asıl
230
POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK
amaçları çıkarcılık olan yabancıların davranışları, toplum m“‐
hendisliği kapsamına girer, insanların algılarını şekilsel anlam‐
da değiştirebilecek manevraları yapabilirler. Öte tarafta ise sa‐
dece şekil ve gör“nt“ ile d“nyayı kavrayan, derin d“ş“nmekten,
asıl gayeyi çöz“mlemekten uzak m“sl“manlar bulunur. Akif,
Doğu ve Batı uygarlıklarını açık bir biçimde, Batı'nın lehine kı‐
yaslar.
Akif, İslam d“nyasında bir uyanışın olması gerekliliğine
inanır. Bunun için, Batı'nın değerleri yerine, bilimini ve teknolo‐
jisini elde etmek gerekir. İslam toplumuna, batının bilimsel bu‐
luşlarını, ileri d“zeyini yakalamsı için telkinlerde bulunur;
“Bu cihetten, hani, hiç yılmasın oğlum, gözünüz;
Sade Garb’ın, yalnız ilmine dönsün yüzünüz.
O çocuklarla beraber, gece gündüz, didinin;
Giden üç yüz senelik ilmi sık elden edinin!
Fen diyârında sızan nâ‐mütenâhi pınarı,
Hem için, hem getirin yurda o nâfi suları,
Aynı menbâları ihya için burada,
Kafanız işlesin, oğlum, kanal olsun arada.”
Safahat,
:
Akif, geri kalmış toplumların b“y“k bir kararlılıkla Batı'‐
nın bilimine yönelmesini salık verir. Tembellikten kurtulunması
ve s“rekli çalışılması gerektiğini söyler. Batı ile Doğu arasında,
“çy“z yıllık bir farkın olduğunu ortaya koyar ve bu farkı kapat‐
mak için gece g“nd“z çalışılması gerektiğini belirtir. Batı'yı fen
diyarı olarak gör“r ve oradan s“rekli akan bir pınar diye bahse‐
der. İslam d“nyasının o s“rekli akan fen ve bilim pınarından
içmelerini, yaralanmalarını hem de onu kendi “lkelerine getire‐
rek, benzer biçimde bilim pınarları oluşturmalarını öğ“tler. Aklı
överek, insanların kafasını çalışması ve kendilerinden daha ileri
bir uygarlık seviyesinde olan Batı'dan akıl vasıtası ile faydalan‐
mak gerektiğini belirtir.
Akif, mevcut hali ile İslam ve T“rk toplumunun bilimsel
geri kalmışlığına işaret ederek, tam bağımsızlığın ancak bilim,
fen ve akılla olabileceğini belirtir. Gemicilik, köpr“ yapımı, tıp
ve iktisat gibi konularda dışa bağımlığın boyutlarını irdeler;
231
VEDİ AŞKAROĞLU
“İşimiz düştü mü tersaneye yahut denize,
Mutlaka, âdetimizdir, koşarız İngiliz’e.
Bir yıkık köprü için Belçika’dan kalfa gelir;
Hekimin hâzıkı bilmem nereden celbedilir.
Meselâ bütçe hesabını yoktur çıkaran…
Hadi mâliyeye gelsin bakalım Mösyö Loran.” Safahat,
:
Akif, g“n“m“z postmodern uygulamalar gibi, teknolojiyi
ve bilimi batının “rettiğini ve Doğu toplumlarının ise sadece
birer t“ketici konumunda oldularının altını çizer. Postmodern
k“lt“r, t“ketimi artırarak, insanların hepsini birer m“şteriye
dön“şt“r“r. Gelişmemiş “lkelere krediler vererek onları borç‐
landırır. Bilimsel alanlarda onların geri kalmasını sağlayarak
onları birer pazar haline getirir ve böylece hem kaynaklarını
kullanır hem de onlar “zerinden kendi ekonomisini canlı tut‐
mayı s“rd“r“r. Akif de, yukarıdaki alıntıda belirtildiği gibi, İngi‐
liz, Belçikalı ya da Fransız'ların bilimsel gelişmişlikleri yolu ile
Doğu “zerinde hakimiyet kurmasını dile getirir. Bağımlılıktan
kurtulmak, Akif'e göre, Batı'nın k“lt“r“ yerine onların tıp, m“‐
hendislik, ekonomi, gemicilik gibi alanlarda sahip olduğı bilim‐
sel birikimi sağlamaktan geçer. Bunun için, insanların tembellik
yapmak yerine, kendilerini bilime adamaları gerektiğini d“ş“‐
n“r;
“Gezmeyin ortada oğlum, sokulun bir sapaya
Varsa imkânı, yarın avdet edin Avrupa`ya”
Safahat,
:
Akif, amaçsızlığı ve tembelliği yererken, insanların bir
amaca sahip olması gerektiğini ve bu amacın Batı'dan bilimi
öğrenmek ve uygulamak olduğunu söyler;
“Alınız ilmini Garb`in, alınız sanatını
Veriniz, hem de mesainize son süratini
Çünki kabil değil, artık yaşamak, bunlarsız;
Çünki milliyeti yok sanatın, ilmin; yalnız”
232
:
Safahat,
POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK
Akif, uygarlık açısından, ilerlemenin Batı'nın bilimsel ge‐
lişmişliğini yakalamakla m“mk“n olduğunu gör“r. Bunun için,
gelişmemiş “lkelerdeki insanların, Batı'nın hem ilmini hem de
sanatını almak gerektiğini belirtir. (ayatın sanat ve bilimle
m“mk“n olacağını belirtir ve sanat ile bilimin evrensel yön“ne
dikkat çekerek, bu iki kavramın milliyetinin olamayacağını söy‐
ler.
Akif, Doğu toplumlarını gezen birisidir ve orada görd“ğ“
geri kalmışlık, onun derin sorgulamalarına ve eleştirilerine
kaynaklık eder;
“Şark’ın ki, mefâhir dolu, mâzî‐i kemâlî,
Ya Rab ne onulmaz yaradır şimdiki hâli”
Safahat,
:
Geçmiş zamanlardaki görkemli halini kaybeden Doğu
toplumu artık d“nyayı bırakın kendisini dahi idare edecek du‐
rumda bile değildir. Bu y“zden, kendilik değerlerini terketmiş,
hatta Batı'nın denetimine girmiştir. Üstelik bu durumdan ya‐
kınmak ya da “z“lmek bir tarafa, artık cellâdını alkışlar hale
gelmiştir;
“Gurûb seyreden âvâre bir temâşâ‐ger
Kadar da olmadı dünya nasîbedâr‐ı keder!
Keder de söz mü ya? Alkışlıyordu cellâdı,
Utanmadan koca yirminci asrın evlâdı!”
Safahat,
:
Celladı alkışlamak, metaforik olarak ötekileşme ve ken‐
dine yabancılaşmadır. Postmodern k“lt“r de, yeni yaşam tasa‐
rımı ile kendisinden memnuniyetsiz, varlığından mutsuz, her an
arayış içinde, kendini değiştirmek isteyen ve sanal bir d“nyada
imajlarla kendini var eden sahte bir birey tipi oluşturur. Bu açı‐
dan, öz“ne yabancılaşmış İslam toplumunun kendi cellâdını
alkışlaması, postmodern insan tipolojisine yönelik derin bir
farkındalığa işaret eder. Tıpkı, XX. y“zyılın başlarındaki gibi,
g“n“m“zde de, ABD ya da herhangi bir Batı “lkesinin, örneğin
Ortadoğu ya da Afrika'daki bir “lkeye m“dahalesini, dört gözle
233
VEDİ AŞKAROĞLU
bekleyen, arzulayan ve bu gerçekleştiğinde zevk çığlıkları atan
Doğu insanlarının sayısı korkunç boyulardadır.
Akif'in döneminde postmodernizm kavramından bahset‐
mek imkânsızdır, ancak o dönemin modernist uygulama ve d“‐
ş“nceleri şekil ve yöntem açısından farklı olsa da, amaç açısın‐
dan postmodernist dönemdekinden çok da farklı değildir. Akif‐
'in Batı'nın amaçları konusundaki belirlemeleri, postmodernist
algının ardında yatan gerçeklikle nerdeyse birebir ört“ş“r.
:
“Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor;
Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor” Safahat,
Medeniyet diye adlandırdığı g“ç Batı'dır ve onun gizli
amacının, Doğu “lkelerini / k“lt“rlerini önce k“ç“k parçalara
ayırmak ve sonrasında ise yutmaktır. Bunu da elde etmeye çok
yakındır, ç“nk“ zaten Doğu'nun kendine d“şman yapısı, bir
araya gelmeyi imaknsız kılmakta ve İslam “lkeleri hem kendi
aralarında hem de kendi içlerinde parçalanmaktadır;
“Müslüman, fırka belasıyla zebân bir kavmi,
Medeni Avrupa üç lokma edip yutmaz mı?” Safahat,
:
.
Yayılmacı amaçlarında herhangi bir sapma olmayan me‐
deni Avrupa, Akif'in yaşadığı ve atnık olduğu dönemdekine
benzer bir biçimde, kendi aralarında çatışan, böl“nen ve yıkıcı
bir nefretle birbirini yok etmeye çalışan İslam d“nyasında,
amaçlarını postmodern yöntemlerle g“n“m“zde de başarmış
gör“nmektedir.
Sonuç
Postmodernizm kavramının ve d“ş“ncesinin ortaya çıkı‐
şından çok daha önceki bir dönemde yaşamasına rağmen,
Mehmet Akif Ersoy, Batı ve Doğu uygarlıklarının postmodern
kavramlara çok yakın bir biçimde tanımlar. Onun da genel an‐
lamı ile belirlediği biçimi ile, aslında Doğu ile Batı arasındaki
ilişki uygarlıklar arasındaki bir iletişim değil bir çatışma, hatta
g“ç ve iktidar ilişkileri ile açıklanabilir.
234
POSTMODERN ALGI ÜZERİNDEN ÂKİF’İ YENİDEN OKUMAK
Postmodern k“lt“r ve algı, Batı yayılmacılığının insan
hakları, demokrasi, ilerleme, aydınlanma gibi kavramlarla “st“
kapatılan yeni biçimine denk d“şer. Akif de Batı'nın Doğu k“lt“‐
r“ne ve “lkelerine yaklaşımının ardında yatan ana nedeni çı‐
karcılık olarak belirler. Bir bakıma, biçim değiştirmiş yayılmacı
politikaların yarattığı geriliği, böl“nmeyi, bağımlılığı ve İslam
d“nyasındaki s“rgit çatışmaların ardında yatan yaklaşımları
şiirlerinde çok açık bir biçimde dile getirmiştir.
KAYNAKÇA
Abdulkadiroğlu, Abd“lkerim, Abdulkadiroğlu Nuran.
. Mehmet Akif Ersoy, Sırat‐ı Müstakim ve Sebilü’r‐
Reşat Mecmualarında Çıkan Mehmet Akif Ersoy’un Makale‐
leri.Ankara:K“lt“r Bakanlığı Yayınları.
Aşkaroğlu, Vedi.
. Postmodernizm: Sınırsız Öz‐
gürlük mü? Özgürlüğün Sınırı mı?.Ankara: Karadeniz Dergi
Yayınları.
İlg“rel, M“cteba.
. Milli Mücadelede Balıkesir
Kongreleri. Ankara: Atat“rk K“lt“r Merkezi Yayını.
Kavas, Ebru.
. Mehmet Akif Ersoy Şiirinde )) Meş‐
rutiyet İstanbul'unun Sosyal Tipleri . I. Uluslararası Mehmet Akif
Sempozyumu. ‐ Kasım. Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi.
Mehmet Akif Ersoy, Safahat, (az. M. Ertuğrul D“zdağ, İn‐
kılâp Kitabevi, İstanbul,
.
Mehmet Akif’in Yazılarından Seçmeler, Bilim ve Aklın Ay‐
dınlığında Eğitim, Mehmet Akif Özel Sayısı, Sayı: , Mart‐
.
Yıldırım, Tahsin.
İstanbul: Selis Kitaplar.
. Milli M“cadele'de Mehmet Akif.
235
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
SAFAHAT'TAKİ
KİŞİ DÜNYAS) VE MİLLÎ KİMLİK İNŞAS)
Şamil Yeşilyurt
ÖZ
Toplumların ihtiyaç duydukları dönemlerde ortaya çıkan
ve fikirleriyle kitleleri peşinden s“r“kleyen sanatçılar, bireyden
hareketle topluma yayılan kimlik inşasına katkı sunarlar. Os‐
manlı Devleti nin son zamanları ve Cumhuriyet in ilk yıllarında
T“rk kimliğinin çağın şartlarına göre yeniden d“zenlenmesi bir
zorunluluk hâlini almıştır. Öyle ki yok olma tehlikesiyle karşı
karşıya kalan bir milletin geçmişteki şanlı g“nlerine dönmek,
tarihteki ideal kişilerin eylemlerini kolektif yapıya hatırlatmak,
toplumdaki bozuklukların kaynağını işaret etmek, varlık m“ca‐
delesinin yine milletin kendi öz“ne dönmekle kazanılacağına
inanmak bu dönemdeki kimlik inşasının temel dayanakları ol‐
muştur. T“rk millî kimliğinin inşasına Safahat ta ileri s“rd“ğ“
d“ş“nceleri ve tespitleriyle katkı sağlayan Mehmet Akif Ersoy,
merkeze sosyal yapıyı ve bireyleri koymuştur. Bu bakımdan
onun manzumelerindeki kişilerin millî kimlik inşası bağlamında
incelenmesi bu çalışmanın amacını oluşturmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Safahat, Mehmet Akif Ersoy, millî
kimlik inşası, kişiler.
PERSONS IN SAFAHAT AND THE CONSTRUCTION OF
NATIONAL IDENTITY
ABSTRACT
Artists who appeared in period needed by society and
who drag vast masses of people with ideas have contributed to
Nevşehir (acı Bektaş Veli Üniversitesi, Fen Edebiyat Fak“ltesi T“rk Dili ve
Edebiyatı Böl“m“. samilyesilyurt@gmail.com
237
ŞAMİL YEŞİLYURT
the spread of identity construction sprawling to the society
from individual. The reorganization according to the terms of
the era of Turkish identity has become a necessity case in the
last time of the Ottoman Empire and the early years of the
Republic. So that the nation whom faced with danger of
extinction return to the glorious days of the past, to remind the
collective structure ideal persons in history, indicate the source
of the disorder in society, to believe will win the struggle for
existence again with back to the essence of the nation have been
mainstays of the construction of identity in this period. Mehmet
Akif Ersoy who contributing their thoughts and findings put
forward in the Safahat in the construction of the Turkish
national identity has put social structures and individuals in the
center. From this perspective to examined in the context of
building the national identity of the people in his poetry is the
primary objective of this study.
Key words: Safahat, Mehmet Akif Ersoy, construction of
national identity, persons.
Giriş
Edebî metinlerin derin yapısında yer alan ve yazarın
noesisini taşıyan anlam katmanları, sembolik ifadelerle ya da
kurmaca metinlerdeki kişi, zaman, mekân ve bakış açısının yar‐
dımıyla somut hâle gelir. Ancak fikrî derinliği olmayan metin‐
lerde sanatçının tezini doğrudan ifade etmesi G. N. Pospelov un
bir metindeki sorunsal yan
:
dediği etkinin belirgin
ve gizemin y“zeysel olmasına sebep olur; metnin anlamının
kapalı olmasına yol açar.
Tragedyanın görevini uyandırdığı acıma ve korku duygu‐
larıyla ruhu tutkulardan temizlemek anlamına gelen katharsis
:
olarak ifade eden Aristoteles, bir anlamda sanatçının
yazma sebebini ve tezini de bu kavramla anlamlandırmıştır.
Edebî eserde geçen her unsur, yazarın biyografisinden izler
taşımayabilir; ancak ruhun derinliklerindeki arınmayı sağlaya‐
238
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
bilecek değerleri, yazarın yönsemesini yansıttığı gerçeğini dik‐
kate almak gerekir. (ayal ile hakikat arasındaki ince çizgide
yazarın ağırlıklı olarak tercihini kullandığı yön, metnin öznel ya
da nesnel olma d“zeyine; bununla paralel olarak okurun anlatı‐
lanlardan etkilenme seviyesine tesir eder.
Edebî bir eserde kişilerin kullanım biçimleri, gerçeklik ile
kurmacanın karışımı, biraz abartılı, gerçeğinden saptırılmış
kişilik özellikleri yazarın kişiler yoluyla ulaşmak istediği d“ş“n‐
celerini, bilinçdışını, toplumsal çatışmaları, arayışları ve değer‐
ler sistemini ortaya koyar. Yazarın karakterlere olan bu yakla‐
şımını Pospelov, heyecansallık
:
olarak ifade eder.
Edebî eserlerin ortak özelliklerinden kabul edilen ve malzemesi
dil olan diğer bilim dallarından ayrılabilmesi için bir ölç“t sayı‐
lan estetik değer, toplumsal yön“ ağır basan eserlerde geniş bir
kişi kadrosu ile harmanlanmış olarak sunulduğunda yazarın
heyecansallığının etki d“zeyi de artar. Böylece sanatçının ger‐
çeklik algısı ile dış d“nyadaki hakikatin birleştirilmesinden olu‐
şan metin, sorunsal yanını ortaya koyma bakımından mesajı
açık ve gizli olarak tasnif edilir.
Temel yönsemesini gerçekliği bulunan ve hayal d“nyası‐
nın “r“n“ olan kişiler “zerine bina eden, onların eylemleri veya
olaylar karşısında aldıkları tutumlar ekseninde toplumun ihti‐
yaçlarını karşılayan ya da toplumsal bir eksiklik veya gereklilik
kabul ettiği hususlar “zerine kurmaca bir gerçeklik inşa eden
sanatçılar, farklı d“zeylerdeki bireysel ve sosyal gereksinimleri
edebî eserin muhayyel d“nyası içinde estetiğin sınırları dâhi‐
linde sunma çabası taşır; bu yapı içindeki ideal ve ideal olmayan
bireyleri seçer; d“zenler ve kendi heyecansallıklarından hare‐
ketle bir d“nya inşa ederler. Ç“nk“ her insan, bireysel olduğu
kadar toplumsal nitelikler taşır. Anlayışların, ideolojilerin, ya‐
şam biçimlerinin, dinî ve millî gör“şlerin, siyasal söylemlerin
temsili olan kişiler, bu yönleriyle olduğu kadar bireysel eğilim‐
leriyle de metinde yer alır. Böylece çeşitli karakter özellikleri ve
toplumsal sınıflara mensup kişiler arasından kendi ideolojisine
uygun olanları seçerek onları kullanan ve amacını ortaya ko‐
239
ŞAMİL YEŞİLYURT
yarken çeşitli heyecansallık bağlantıları kuran sanatçının kişi‐
lerle arasındaki mesafenin onun hayata bakışını ve yönelimini
ortaya koyacağı gerçeği de belirlenmiş olacaktır.
Yazar bu yolla belli niteliklerden hoşnutluğunu, onları is‐
tediğini, o nitelikleri beğendiğini, kısacası, yaşam “st“ne kendi
düşünsel‐olumlama sını dile getirebilir. Ya da tersine, belli gö‐
r“ng“lerden hoşlanmadığını ifade edebilir, onları mahkûm edici
yargılar getirip, o gör“ng“lere karşı öfkesini, protestosunu, kı‐
sacası, kendi düşünsel‐yadsımasınıdile getirebilir.
:
diyen Pospelov, konu b“t“n“, sorunsal yan ve yaşama
ilişkin d“ş“nsel heyecansal değerlemenin toplamını bir edebî
eserin fikrî zemini olarak kabul eder.
:
Pospelov un
heyecansallık olarak bir araya getirdiği tasnifi içinde kahraman‐
lıkçı, dramatik‐trajik, yergici‐taşlamacı‐mizah, içli‐duygulu, ro‐
mantik heyecansal bağlanımlar bulunmaktadır. Sorunsal yanı
derin olan eserlerde kişilere y“klenen işlevler ve heyecansallık
d“zeyleri de çeşitlilik taşır. Mehmet Akif Ersoy un şiirleri so‐
runsal yanının derin olması, kolektif ve ferdi mesajlar içermesi,
geniş kişi kadrosu ile sanatçının heyecansallık d“zeyini somut
biçimde yansıtmaktadır.
Önce yaşadığı d“nyadaki varlık sebebini sorgulama ar‐
dından daha özele giderek yaşadığı coğrafyaya kendisini çeşitli
maddi ve manevi unsurlarla bağlama, ait olduğu toplulukla or‐
tak değerlerde birleşme arayışındaki insanın bu beklentileri
sanatın pek çok şubesinde olduğu gibi edebiyatta da kendisine
bir zemin sağlamıştır.
(er kişinin kimliği, resmi kayıtlarda gör“nenlerle kesin‐
likle sınırlı olmayan bir yığın öğeden oluşur. Elbette insanların
b“y“k çoğunluğu için dinsel bir geleneğe bağlılık söz konusu‐
dur; bir ulusa, bazen iki ulusa; etnik ya da dilsel bir gruba; az ya
da çok geniş bir aileye; bir mesleğe; bir kuruma; belli bir sosyal
çevreye... Ama liste daha da uzundur, neredeyse sınırsızdır:
İnsan bir eyalete, bir köye, bir mahalleye, bir kabileye, bir spor
takımına ya da meslek kuruluşuna, bir arkadaş grubuna, bir
sendikaya, bir işletmeye, bir partiye, bir derneğe, bir cemaate,
240
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
aynı tutkuları, aynı cinsel tercihleri, aynı fiziksel öz“rleri payla‐
şan ya da aynı zararlı etkilere maruz kalan bir insan topluluğu‐
na ait olduğunu hissedebilir. Maalouf
:
Bazen örnek teşkil eden tarihî kişiler ve kahramanlık des‐
tanları bazen mekânlar ve fetiş unsurlar yoluyla sağlanan aidi‐
yet, bireyin kimlik edinmesine katkı sunar. Kimlik, kavmiyetin
ötesindedir; çoğu zaman kazanılır; bu değere doğuştan sahip
olunup atalardan miras alındığı gibi vicdani bağlarla aidiyet
duyma da kimliği inşa eder. Bu yön“yle zihnî ve ruhi bir kavram
olarak ortaya çıkan kimlik, arketipsel bir devamlılığı işaret eder.
Sonradan elde edilen veya dâhil olunan mensubiyetler ile ruhsal
kalıtımın devamlılığını taşıyan aidiyetleri birbirinden ayırmak
gerekir. Ait olunan değerler, bireyin istemdışı sahip olduğu,
doğuştan gelen edinimleriyken mensubiyetler; kolektif yapı,
k“lt“r, erginlenme şartları, eğitim, yönelim gibi faktörlerin etki‐
siyle sonradan kazandığı nitelikleridir. Bu sebeple milletler
mensubiyet, etnisiteler aidiyet merkezli işler. Yeşilyurt
:
Cumhuriyet ten sonra toplumdaki kimlik arayış ve eksik‐
liğini gidermek için kaleme alınan, sonradan sinemaya da uyar‐
lanan ve tarihî kahramanların eylemlerini y“celten tarihî ro‐
manlar; Ziya Gökalp, Mehmet Emin Yurdakul, Yahya Kemal Be‐
yatlı gibi önc“ sanatçıların şiir ve nesir t“r“ndeki eserleri ve
Millî M“cadele yıllarında halkın duygularına seslenen nutukla‐
rın ortak amacı, millette bir kimlik bilinci oluşturmak ve asırlar
öncesine dayanan köklerin sağlamlığına vurgu yapmaktır. Fatih
Kanter, bu geçmişe yönelişi hatırlamanın ve geçmişin tarihsel
kodlarının idealize edilmesi
,
olarak ifade eder. Yeni
bir devletin kurulması ve bir kimliğe ihtiyaç duyulması, varlık
yokluk m“cadelesinin verilmiş olması, Batılı tezlere cevap ver‐
me d“ş“ncesi, T“rk millî kimliğinin yok olma endişesi taşınması
ve milletin bir arada tutulma gayreti, bu dönemdeki kimlik in‐
şasının gerekliliğini ortaya koyar. Özellikle tahkiyeli anlatımlar‐
da çıkış noktası, tarihî bir kişi “zerinden kimlik inşasını sağla‐
maktır. Böylece kişi ile yazarın yönsemesi aynı paydada bir ara‐
ya gelmektedir.
241
ŞAMİL YEŞİLYURT
Antony Smith, millî kimliğin temel özellikleri olarak şun‐
ları sıralar:
. Tarihî bir toprak/“lke, ya da yurt
. Ortak mitler ve tarihî bellek
. Ortak bir kitlesel kamu k“lt“r“
. Topluluğun b“t“n fertleri için geçerli ortak yasal hak ve
görevler
. Topluluk fertlerinin “lke “zerinde serbest hareket im‐
kânına sahip oldukları ortak bir ekonomi.
: ‐
Millî kimlik, hem toprağın manevi değer kazanmış formu
olan vatan hem de o vatan “zerindeki bireyin manevi ve duygu‐
sal yön“yle birlikte d“ş“n“lm“şt“r. (er birey, ait olduğu toplu‐
luğun bu maddi ve manevi değerlerini yaşayan, onları hafıza‐
sında saklayıp kolektif yapının imkânları ölç“s“nde sonraki
kuşaklara aktaran bir nakledici işlevi “stlenir.
Namık Kemal, İnsan vatanını sever; ç“nk“ vatan öyle bir
galibin şemşiri veya bir kâtibin kalemiyle çizilen mevhûm hat‐
lardan ibaret değil, millet, h“rriyet, menfaat, uhuvvet, tasarruf,
hâkimiyet, ecdâda h“rmet, aileye muhabbet, yâd‐ı şebâbet gibi
bir çok hissiyât‐ı ulvîyyenin içtimaından hâsıl olmuş bir fikr‐i
mukaddestir. Kaplan vd
:
sözleriyle vatanın manevi sınırlarını çizer. Gökalp tarafın‐
dan …lisanca, dince, ahlâkça ve bediiyatça m“şterek olan, yani
aynı terbiyeyi almış fertlerden m“rekkep bulunan bir z“mre…
:
diye tanımlanan millet, bu unsurları bir arada tuttu‐
ğu s“rece varlığını s“rd“rebilecektir. Bir vatan “zerinde ortak
pek çok manevi değeri paylaşan insanlar, bunları taşıyan kolek‐
tif hafıza olmazsa millî olma vasfına sahip olamazlar. Toplumla‐
rın ihtiyaç duydukları dönemlerde bu bilincin yansıdığı örnek‐
leri kişiler d“nyası “zerinden hatırlatan ve toplumun hafızasını
canlı tutma gayreti taşıyan sanatçılar, kimlik inşasında önemli
rol oynarlar. Buradaki millî kimlik inşasını milleti oluşturan
amilleri en baştan tesis etmek olarak değil; zaten var olan buna
242
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
karşın dağılmış durumdaki manevi bağları onarmak olarak d“‐
ş“nmek gerekir. Millî kimliği inşa etmenin hareket noktası ön‐
celikle bir toprak ve vatana sahip olmaktır. Vatan yer değildir;
mekândır; aidiyet taşır; mensubu olunan değerlerden değildir;
ancak mensup olunanın aitleştirilmesidir. Millî M“cadele yılla‐
rında askerî ve fikrî dehaların yanında sanatçıların da önceliği
vatanın yeniden tesis edilmesi olmuştur.
Millet ve milliyetçilik kavramları her topluluk tarafından
farklı algılanmıştır. Tam bir oryantalist bakışa sahip olan
Bernard Lewis, bir Batılının göz“yle T“rk topraklarına baktı‐
ğında şu tespitlerde bulunur: Osmanlı İmparatorluğu ölm“şt“.
T“rk halkı y“zyıllarca yabancı toprakları ve halkları fethetmek
için faydasız bir m“cadelede enerjilerini ve kanlarını boş yere
harcamışlardı. Şimdi imparatorluk gitmişti ve onun göç“ş“,
T“rkler için de dayanılmaz bir y“kten kurtuluş idi.
:
sözleriyle vatan toprağını bir y“kten kurtuluş, onun uğrunda
m“cadele edenleri ise enerjilerini ve kanlarını boş yere harca‐
yan kişiler olarak görm“şt“r.
Milletlerin tarih boyunca yaşadığı sıkıntılı s“reçler olmuş‐
tur. Millî varlığın yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kaldığı
dönemlerde milletin içinden çıkan ve b“y“k bir kitleyi peşinden
s“r“kleyen askerî ve fikrî dehalar, dağılmaya y“z tutmuş değer‐
ler manzumesini bir araya getirerek millî varlığı yeninden inşa
etme çabasına girerler. Akçam da T“rk ulusal kimliği yok ol‐
mak, ortadan kalkmak korkusu ile birlikte gelişmiştir.
:
derken kimlik sorununun temelindeki olgunun varlık‐
yokluk paradoksu olduğunu; daha özelde ise millet fertlerindeki
bilincin uyandırılma çabasının yer aldığını işaret eder. Vatan
topraklarının bir bir elden gitmesi, milletin “mitsizliğe kapılma‐
sı, gençliğin bir yol göstericiye ihtiyaç duyması devlet ve millet
“zerinde katastrofik bir etki yaratmıştır. Bu durum, gerek Millî
M“cadele den önce gerekse sonra kimliğin yeniden tanımlan‐
masını zorunlu hâle getirmiştir. Kolektif hafızayı kullanarak
ferdi bilinci onarma sırasında tarihin şanlı g“nlerine dönmek,
tarihî ve millî kahramanlık olayları ve kahramanlardan söz et‐
243
ŞAMİL YEŞİLYURT
mek, millet olma değerlerini kaybetmiş toplumları anımsamak
gibi pek çok durum anlatılarak bireysel uyanış sağlanmaya çalı‐
şılır.
Edebiyatı bir araç gibi kullanarak toplumda millî kimlik
inşa etmenin en önemli parçalarından biri, muhakkak ki okurun
çoğunlukla empati kurduğu kurmaca ya da gerçek kişilerdir.
Özellikle tarihteki örnek kahramanların kurmaca d“nyada bir
kez daha hatırlanması, topluma kim olduklarını anlatmak nok‐
tasında motive edici bir g“ç kazandırmıştır. Kişilerin ideal olan‐
la olmayan, iyi‐köt“, ahlaklı‐ahlaksız, doğru‐yanlış biçiminde zıt
karakter özellikleri bakımlarından ele alınması, bir felsefi ve
siyasal söylemin sözc“s“ gibi davranmaları, tarihsel kökenleri‐
nin olup olmaması gibi işlenişe has nitelikler yazarın karakter‐
lere y“klediği fikirleri somutlaştırır. Bu bağlamda T“rk millî
kimliğinin fikrî mimarlarından olan Akif, nazım ve nesir saha‐
sında verdiği eserlerle millî bilincin oluşup kuvvetlenmesinde
emeği geçen sanatçılardandır. Safahat “st başlığı altında bir
araya getirilen şiirler, içerdiği sorunsal zenginlik yanında sanat‐
çının oluşturmaya çalıştığı kimlik ve kişilik unsurları bakımla‐
rından da önemlidir.
Mehmet Âkif, muhteva bakımından tam bir orijinallik
veya daha doğrusu, döneminin şairlerinden farklılık gösterir. O,
şiirlerinde fikre, d“ş“nceye heyecana daima öncelik vermiştir.
Görd“ğ“n“ olduğu gibi zaptetme özelliği vardır onun, realisttir.
(epsinden önemlisi, o şiirleriyle içinde yaşadığı topluma bir
ayna tutmuştur. Bunda da son derece başarılıdır. Eğitir, yol gös‐
terir, terbiye eder; heyecanlandırır. Toplumu şuurlandırmak
gibi bir misyon y“klenmiş, bunu da edebiyat‐şiir yoluyla yap‐
mak istemiştir. Yetiş
:
Meyhane, kahvehane, mahalle, okul, cami ve vapur gibi
mekânlara özg“ sosyal tablolar çizerek buralarla b“t“nleşmiş
kişiler oluşturan, bir devrin sosyal panoramasını ortaya koyar‐
ken ideal olanı gösteren, böylece T“rk millî kimliğinin nasıl ol‐
ması gerektiğinin altını her fırsatta çizen Akif, Safahat ta özellik‐
le kişiler “zerinden heyecansal değerlenişini ortaya koymakta‐
244
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
dır. O, Safahat ta millet fertleri “zerinde otopsi yapmamış; biza‐
tihi “mitvar bir duruşla sorunları tespit edip d“zeltmeye çalışan
bir cerrah tavrı takınmıştır. Bu sebeple Akif in katharsisi ve
heyecansallığı, Safahat ın sorunsal yanı olmuştur.
1. Kahramanlıkçı heyecansal bağlanım:
Kişi “st başlığı altında özel bir yere konumlandırılan kah‐
raman ifadesi, dış d“nyanın gerçekliğinde toplumsal kabulleri
ve değerleri temsil eden, onları gerçekleştirme çabasında olan,
kolektif manada dön“ş“m“ sağlayan ya da bu uğurda m“cadele
eden kişilerdir. Bu yön“yle ona basit manada kişi demek, kah‐
ramanın idealize edilmiş yönlerini törp“lemek olacaktır. (er
birey kişidir; ancak her kişi kahraman değildir.
Bireylerin veya topluluğun ferdi veya kolektif toplumsal
kabuller bağlamında gerçekleştirdiği “st“n başarılar, onların ve
eylemlerinin y“celtilmesini ve bunların kahramanlık örnekleri
olarak algılanmasını beraberinde getirir.
…edebiyattaki kahramanlıkçı heyecansal bağlanımın
nesnesi, gerçekliğin kendisindeki kahramanlıktır, ulusun ve
insanlığın ilerlemesinin çıkarına ilişkin bir görevi yerine getiren
aktif bir insan eylemidir.
Kahramanlığın içeriği, ulusal tarihin somut koşullarıyla
bağıntılıdır. Doğa g“çlerine egemen olmak, yabancı saldırganla‐
rı geri p“sk“rtmek, toplumsal ve siyasal yaşamda veya k“lt“rel
alanda bir ilerleme uğruna savaş vermek ya da toplumdaki ge‐
rici g“çlere karşı m“cadele etmek, b“t“n bunlar, kişilerin, ken‐
dilerini topluluğun amaç ve çıkarlarına adamalarını ve bunu en
önde gelen kendi sorun ve ödevleri olarak benimsemelerini
gerektirir. Pospelov
:
Bu sebeple kahramanlıkçı heyecansal bağlanımın ağırlık
kazandığı eserlerde gerçek ile kurmaca iç içe geçmiştir ve okura
genellikle gerçekliğin abartılı bir dille anlatıldığı bir d“nyanın
kapıları açılır. Aynı zamanda benliğin ikinci plana atıldığı ve
kolektif bilincin önem kazandığı tipik bir değerleniş vardır.
Kendi amaçlarını gerçekleştirmek için zihnî ve fiziki yolculuğa
245
ŞAMİL YEŞİLYURT
çıkan kahraman, bu yolculuk sırasında aynı zamanda aidiyet
duyduğu topluluğun ya da milletin amaç ve beklentilerini de
gerçekleştirmiş olur. Daha çok tarihsel içerikle uyumlu olan bu
klasik kurgu biçimi, postmodern anlatılarda çarpıtılmış ve nes‐
nel gerçekliğe uymayan, yazarın ideolojisinin baskısı altında
kalmış ironik tarihsel anlatılar ortaya çıkmıştır. Tarihe ve tarih‐
çiye g“venmenin yersizliği ve tarihî metinlerin edebî metinler
gibi kurmaca olduğu “zerine bina edilen yeni tarihselcilik bu
d“ş“ncedeki postmodern yaklaşımlardan biridir.
Kahramanlık d“rt“ ve davranışlarının ruhsal bir devamlı‐
lık olduğu, sonraki kuşaklara nakledildiği ve kolektif yapı içinde
anlam kazandığı fikri, Jung un arketip dediği sistem içindeki bir
alt başlığı, kahraman arketipini, oluşturur. Bu sebeple kahra‐
man arketipi, ideal forma ulaşmış, toplumun beklentilerine ce‐
vap verebilen, topluma örnek insan olarak sunulabilecek nite‐
liklerle donanmıştır. Çıktığı yolculukta toplumun beklentilerini
gerçekleştirebilir ve ideal olana ulaşırsa dön“ş“m“ gerçekleş‐
tirmiş, dön“şt“r“c“ vasfını yakalamış ve erginlenmiş kahraman
olacaktır.
Akif, Safahat ın hen“z ilk kitabına Evlâdım Mehmed
Ali ye yadigâr‐i vedâdımdır.
s.
ifadesiyle başlar. M“şir
Ratip Paşa nın oğlu olan Mehmed Ali, Âkif in özel ders verdiği
sıralarda tanıdığı ve her zaman takdir ettiği öğrencisidir. Bir
anlamda Asım ın prototipi olan bu kişi, sanatçının idealize ettiği
çalışmak ve başarılı olmak eylemini temsil eden bir kahraman‐
dır.
Akif in yaşadığı dönemde toplumun en b“y“k ihtiyacı,
kendisine hizmet edecek ve onları aydınlatacak bilge kimseler‐
di. Bu kişilerden biri merhum İbrahim Bey dir. İbrahim Bey in
şahsına y“klediği Doğu nun ve Batı nın ilmini almış, muhakeme
yeteneği g“çl“, alçakgön“ll“, milletine hizmet etmeyi öncelik
addeden nitelikleri s.
Akif in yirminci asırdaki kahraman
Mehmet Akif Ersoy, Safahat, hzl. Ömer Faruk (uyug“zel, Rıza Bağcı, Fazıl
Gökçek, Feza Gazetecilik, İstanbul,
. Metin içi alıntılarda eserin bu
baskısı esas alınmıştır.
246
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
modelinin niteliklerini de ortaya koymaktadır. Bu anlamda o,
toplumdaki kahramanlıkçı vasfını ifşa eder.
Akif in manzum hikâye sahasında en çok yardımını gör‐
d“ğ“ isimlerden biri olan Namık Kemal in oğlu Ali Ekrem
Bolayır a ithafla başlayan Kocakarı ile Ömer, bir dinî kıssanın
manzum hikâye biçimine dön“şt“r“lm“ş formudur. Tarihî ve
dinî gerçekliği bulunan kişileri şiirlerinde kullanan Akif, (z.
Ömer i adalet kavramına bakışı, eşitlik anlayışı, hoşgör“s“ ile
ayrı bir yere koyar. Bu yönleriyle ideal bir insan olan (z. Ömer,
Akif in yaşadığı toplumda en çok ihtiyaç duyulan kahraman
modelini temsil eder. Kimlik inşa etmenin önemli tekniklerin‐
den olan tarihî ve dinî kahramanları ve olayları anlatarak mille‐
tin kıssadan hisse çıkarmasını beklemek, şairin sıklıkla kullan‐
dığı bir anlatım yöntemidir.
Akif, Safahat ta kullandığı kişilerin pek çoğunu tanımış,
onlarla dostluklar kurmuştur. Babasının talebelerinden ve
Akif in de yakın dostu olan Ali Şevki (oca, gerek Köse İmam a
ilham kaynağı olması gerekse onun oğlu Asım ın ideal bir genç‐
lik modeli olarak sunulması bakımlarından önemlidir. Süleyma‐
niye Kürsüsünde ye İstanbul Rasathanesi nin kurucusu Fatin
Gökmen i kast ederek Kardeşim Fatin (oca ya s.
diye
başlaması ve buna benzer örnekleri pek çok kez tekrar etmesi,
Akif in ilmî şahsiyeti ön plana çıkan kimseleri idealize ettiğini ve
onları toplumda örnek alınması gereken kahramanlar olarak
işaret ettiğini göstermektedir.
Süleymaniye Kürsüsünde manzumesinde milleti gaflet uy‐
kusundan uyandırmak için gezdiği coğrafyalardan örnekler
veren k“rs“deki vaiz, bir dönüştürücü tip işlevindedir. Amacı,
b“y“k bir değişim hamlesini başlatmak, millî bilinci uyandır‐
mak ve topluma nereden geldiklerini, kim olduklarını hatırlat‐
maktır.
Varlığını daim kılma m“cadelesinde Taner Akçam ın ifade
ettiği ve T“rk kimliğinin yok olma tehlikesi ile karşı karşıya
kaldığı d“ş“ncesinin Akif teki yansıması budur.
247
ŞAMİL YEŞİLYURT
“Ey cemâat, yeter Allah için olsun, uyanın...
Sesi pek müdhiş öter sonra kulaklarda çanın!
…
Ey cemâat, uyanın! Yoksa, hemen gün batacak.
Uyanın! Korkuyorum: Leyl‐i nedâmet çatacak!” s.
Akif, kurtuluş reçetesini yine milletin içinden çıkacak
kahramanlara bağlamıştır. Bu d“ş“nceyle Onu kendinde bulur
y“kselecek bir millet; s.
der. Batı nın ilmini ve sanayisini
alan, İslami esaslara sıkı sıkıya bağlanan, çalışma ve disiplini
şiar edinip bunu millete faydalı kılan, sosyal yanı kuvvetli olan
kişiler Akif in kahramanlık niteliklerini taşır. Mâhiyyet‐i
rûhiyye , Milletin sîne‐i mâzisi s.
ifadeleriyle karşıladığı
millî kimlik ise uyanışı sağlayacak enerjiyi bizzat milletin sine‐
sinde bulacaktır. Sembolik ifadelerin ardından millete seslenen
Akif, milletin çaresinin yine kendi köklerinde, kendi çalışma
azminde olduğunu ifade eder. Öyle ki ağaç hastalanmışsa onu
bir bilene gösteriniz; bakan kimse de o ağacın en çok köklerine
baksın; ağaca aşı yapılacak olursa da yine kendi köklerinden aşı
vurulsun, der. s.
Akif in milliyetçiliğinin kaynaklarını sor‐
gulayan Nurettin Topçu şu tespitte bulunur: …tarihinin b“y“k‐
lerine, mefâhirine, macerâlarına, ıztıraplarına söz verdi ve bun‐
ların huzurunda yemin etti. Biz, onun bakışlarında bu yeminin
b“t“n kahraman ifadesini görebiliriz. Topçu
:
İşte
bundan dolayıdır ki Akif, geçmişin örnek insanlarının davranış
kalıplarını ve ideal formunu yaşadığı sosyal hayatta özellikle de
yakın çevresindeki kişilerde arama/bulma gayreti içindedir.
Fatih Kürsüsünde böl“m“nde Deden ne t“rl“ yaşarmış... Adam‐
san öyle yaşa; s.
diye seslenen vaiz, tam da bu arayış
içindedir. Ondaki bu çabayı gören Faruk Kadri Timurtaş,
Cemiyetimizdeki çök“nt“ ve geriliği derin bir ızdırapla
gören, dile getiren; bunun sebeplerini arayan, y“kselmek ve
ilerlemek için tedbirler, çareler d“ş“nen Mehmet Âkif; gerçek
bir T“rk milliyetçisi ve b“y“k bir vatansever idi.
:
sözleriyle ideal insan modelini arayan Akif in sanatındaki
noesisi vurgular.
248
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
Asım böl“m“, Akif in sanatının zirvesidir. Bursa nın işgali
“zerine duyduğu “z“nt“y“ dile getiren B“lb“l manzumesini
Basri Bey oğlumuza… s.
diye ithaf ettiği ve çok sevdiği
dostu (asan Basri Çantay da Akif in b“t“n kanaatleri bu eserde
yoğunlaşmış gibidir.
:
diyerek Asım ın önemini ifade
eder.
Köse İmam ın iki b“y“k derdi vardır: oğlu ve komşusunun
yaşadığı aile içi sorun. Oğlu Asım, Köse İmam a göre asabi, öfke‐
li, kavgacı, başıboş bir gençtir. Vapurdaki bir genci dövm“ş,
kumar oynanıyor diye kahvehane basmış, kendisi gibi d“ş“nen
arkadaşlarıyla “lke iyi yönetilmiyor diye Babıali yi basma plan‐
ları kurmuş, lafa söze gelmez bir delikanlıdır. Asım “zerinde
söz“ geçebilecek kişilerden biri de (ocazade dir. Köse İmam
oğluna g“venmediğini, (ocazade nin Asım hakkındaki olumlu
kanaatlerinin yersiz olduğunu söylese de (ocazade ısrarla
Asım ın kişiliği “zerinden T“rk gençliğine övg“ler dizer. Ç“nk“
o ahlaklı, cevval, Çanakkale de destan yazan, Sarıkamış ta çare‐
sizliğe rağmen emre itaat eden b“y“k bir kitleyi temsil etmek‐
tedir. Bu yönleriyle Asım, Akif in ideal kahraman modelidir.
“‐ Ne fazîlet mi? Çocuklar koşuyor, aç çıplak,
Cebheden cebheye arslan gibi hiç durmayarak.
Yine vardır bir ölüm korkusu arslanda bile;
Yüzgöz olmuş bu çocuklar ölümün şahsıyle!
Cebhenin her biri bir kıt’ada, etrâfı deniz;
Kara dersen daha dehşetli: Ne yol var, ne de iz.
Harekâtın görüyorsun ya, Hocam, en kolayı,
Yalnayak Kafkas’ı tutmak, baş açık Sînâ’yı!
Yapılır zannediyorsan, bakalım, sen de soyun...
Kıt’a kapmak, köşe kapmak değil artık bu oyun.” s.
Sezai Karakoç, Asım böl“m“nde çift zamanlı bir uzanımın
olduğunu belirterek şu tespitlerde bulunur:
Şimdiki zaman şâiri olan Âkif, bu şiirinde gelecek zama‐
nı da g“n“ne taşımıştır. Daha doğrusu, olağan“st“ şartlarla,
şimdiki zaman kendini aşarak geleceğe ulaşmış, gelecek de,
şairin özlemiyle şimdiki zamana gelmiş, böylece şiir çift katlı bir
249
ŞAMİL YEŞİLYURT
zaman dokusu kazanmıştır. Ve böylece realitenin içinden ideal
bir neslin çizgileri doğar, savaş içinde b“t“n g“ndelik iğretilik‐
lerden kurtulan Âsım nesli, geleceğin nesli haline gelir.
:
Mehmet Akif in,
yılına kadar İslami ve bu tarihten
sonra millî bir kimlik olarak tanımladığı millet
:
karşısındaki tavrını değerlendiren Fazıl Gökçek, kırılma nokta‐
sının Çanakkale Savaşları olduğunu belirtir. Safahat ın bu tarih‐
ten sonra kaleme alınan böl“mlerinde o millî çizginin ağırlıklı
olarak yer aldığı bu fikri somutlaştırır. Ç“nk“ bu tarihte, kah‐
ramanlık ruhu ortaya çıkmış ve o ruhu taşıyan bireylerin ideali‐
ze dilen eylemleri y“celtilmiştir.
2. Dramatik‐trajik heyecansal bağlanım
Dramatik heyecansal bağlanımın hareket noktasını kişile‐
rin eylemleri oluşturmaktadır. Bireyin beklenti, eylem ve çabası
ile dış d“nyadaki etmenlerin uyumsuzluğu ciddi bir paradoks
oluşturmakta ve çatışmaya zemin hazırlamaktadır. Bu
karteziyenik durum, kahramanı ya yolculuğundan alıkoyan ya
da o yolculuğu sona erdiren bir bitiş noktasını ya da kahrama‐
nın yeni başlangıçlara kapı aralamasını ve daha da hırslanması‐
nı sağlayan bir noktayı temsil eder. Millî M“cadele de, “lkenin
varlık yokluk m“cadelesi içinde olduğu bir s“reçte, ordunun
çaresizliği, cephane ve kaynak sıkıntısı yaşaması, maddi k“lt“‐
rel varlığın dış g“çler tarafından yok edilmesi, toplumun ciddi
bir çök“nt“ içinde olması tam bir dramatik durumdur. Bu tab‐
lonun dramatik heyecansal bağlanımı, milleti g“çl“ olmaya ça‐
ğıran, işgallere karşı direniş ruhunun canlı tutulmasını aşılayan,
m“cadelenin kazanılacağı fikrini kuvvetlendiren Akif gibi sa‐
natkârların kalemleridir. O, ferdi ve kolektif çelişkiler arasından
d“ş“nsel olumlayıcı kahramanlar çıkartarak onların ideal olan
ve olmayan biçiminde betimlemesini yapar.
…yazar veya anlatıcı, ya da şarkıcı, kişilerine ve onların
dramatik durumlarına, amaçlarını gerçekleştirmek için verdik‐
leri m“cadeleye, sıkı bir duygudaşlıkla yaklaşır. O zaman, eserin
imgeler d“nyasının içine boydan boya girmiş olan bu dramatik
250
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
heyecansal bağlanım, düşünsel‐olumlayıcıbir heyecansal bağla‐
nımdır… gerek yazar, gerekse anlatıcı, ya da şarkıcı, dramatik
durumlar ve yaşantılar yoluyla tam tersine, kişilerin karakterle‐
rini yerip yadsıyabilir de; onların sıkıntılarını, o duruma d“şme‐
lerine neden olan kendi yanlış çabalarının haklı bir cezası ola‐
rak da gösterebilir. Bu durumda eserin t“m imgeler d“nyasına
boydan boya girmiş düşünsel‐yadsıyıcı bir heyecansal bağlanım
söz konusudur. Pospelov
:
(asıradlı manzume, dramatik bir hayat sahnesini işaret
etmektedir. Özne, attar d“kkânına alış veriş yapmaya gelenleri
tanıtarak hem toplumun içinde bulunduğu duruma hem de in‐
sanların tavırlarına eleştirel bir gözle bakar. (asıra sarılarak
defnedilen yaşlı ve kimsesiz kadın, şiirdeki bu dramatik heye‐
cansallığı sembolize eden bir değer taşır. İnsanların borçlu ol‐
maları, esnafın peşin para ile çalışması, yokluk nedeniyle hasta‐
ların tedavi olamamaları devlet ekonomisinin bozulmasının
bireylerdeki yansıması olarak ortaya çıkar. Bu şiirin hemen
ardından gelen Geçinme Belası başlıklı şiir de benzer hayat m“‐
cadelesini eleştirel bir gözle değerlendirir.
Aristoteles ten itibaren ufak n“anslarla tanımı ve tasviri
yapılan, mimetik sanatların bir parçası olarak kabul edilen, asıl
amacının katharsis olduğu vurgulanan tragedya kavramı, doğ‐
rudan iç yaşantıyı ifade etmektedir. Öyle ki trajik eylemin iki
önemli unsuru Aristoteles e göre karakter ve d“ş“nce
:
dir. Bu iki unsur, kişilere y“klenen misyon olarak yazar
merkezli bakıldığında heyecansallığı ve o kişinin iç d“nyasını
ifade eden trajik olmayı karşılamaktadır.
…trajik durumda insanların çoklukla sıkıntıları, dramatik
durumlarda olduğu gibi, çıkarlarını ve hatta yaşamlarını tehdit
eden ve dolayısıyla buna karşı direnmelerini de birlikte getiren
herhangi dışg“çlere çatmış olmaları değildir. Durumlarını ve
duygu yaşantılarını trajik yapan şey, temelinden, insanların
kendi bilinçlerinde meydana gelen iç çelişki ve çatışmalarla
bağıntılıdır. Pospelov
:
251
ŞAMİL YEŞİLYURT
Kişiyi ya da toplumu trajik olmaya iten temel çatışma,
ferdi ve kolektif eksendeki gölge ile persona arasında kalması‐
dır. Yani çatışmanın öz“n“ …kişisel g“çlerle kişisel“st“ g“çle‐
rin çelişip çatışması… Pospelov
:
oluşturur. Gölge‐
nin arzularına karşın personanın baskılayıcı bir rol “stlenmesi,
öznenin iç d“nyasında yaşadığı iç ve dış çatışmasını doğurur. Bu
bakımdan dramatik olmaya sebep olan çatışma, daha çok tarih‐
sel gerçeklikle bağlantılı iken trajediye sebep olan çatışma gi‐
zemini korur; sanatçıların tarihsel gerçekliği olan kişiler “ze‐
rinde en çok yorum yaptıkları yön de trajik heyecansallıktır.
Ç“nk“ dramatik olma durumunun nesnelliği trajik olmanın
öznelliği karşısında her zaman daha gerçekçidir.
İç benlik ile dış olgular arasındaki çelişki ve çatışmaların
yol açtığı çaresizlik, bireyi trajediye sevk eder. Bunun
göstergeleriyle arketipsel fig“rlerde karşılaşmak m“mk“nd“r.
Safahat ın son kitabı Gölgeler deki hilebaz fig“r“ne dikkat çeken
M“mtaz Sarıçiçek, Akif in manzumelerinde hayvani vasıflara
sahip olarak tasvir edilen bu arketipsel fig“r“n …vicdanı
paslanmış, d“ş“ncesiz, kalpsiz, riyakâr, iğrenç iptilaları ve
illetleri olan şeytani bir varlık… Sarıçiçek
:
olarak
nitelendiğini işaret eder. İç d“nyasında olumsuzluk barındıran
bireyin toplumsal olguları değiştirme yön“ ortadan kalkacak ve
Akif in çizdiği bedbaht ve faydasız insanlar kendisini
gösterecektir. Bu durumda olan kişileri uyaran ve doğruya
ileten varlık olarak beliren (ocazade, yaşlı bilge arketipinin
kendisidir. Zor zamanda ortaya çıkarak bilgeliği ve görg“s“yle
“mitsizlere “mit aşılar; eksikleri işaret edip çöz“m önerileri
sunar.
Milletin geçirdiği en zor dönemlerde çalışmanın ne kadar
önemli bir erdem olduğunun altını çizen, “mitsizliğe kapılmanın
İslami inanışla ört“şmeyeceğini vurgulayan Akif, Safahat ın
“ç“nc“ kitabı Hakkın Sesleri ni Balkan Savaşları nda yaşanan
trajik durumları ifade etmek için kaleme alır ve “mit aşılar.
(aşim Erdoğan, Balkan Savaşları nın cereyan ettiği dönemde
faaliyet gösteren Erciyes Gazetesi nin …halkın devletle olan
252
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
ilişkilerine yön verme görevini…
:
“stlendiğini,
yaşanan b“t“n olumsuzluklara rağmen halka g“ven telkin
ettiğini ifade eder. Benzer yayın organlarının ortak amaçlarla
çalışması, sanatçıların eserlerinde milletin moralini “st
seviyede tutmaya çalışması, kolektif hafızanın harekete
geçirilmesi ve trajik sahnelerden dersler çıkarılması millî ruhun
uyanışındaki etkili faaliyetlerdir. Bu anlamda Akif, kişileri
trajediye sevk eden istemdışı faktörleri tespit ederek bunlara
çöz“m yolları bulur.
Akif in çaresizlerin yaşam alanı olarak görd“ğ“ mekân,
kahvehane ve meyhanelerdir. Burada iç sıkıntıları ile toplumsal
koşullar arasında sıkışıp kalmış insanların iç d“nyalarına ka‐
pandıkları sosyal olmaktan öte benliğin girdabında savrulan
kişiler vardır. Şairin genelden özele giden anlatım biçimi pek
çok şiirinde olduğu gibi Meyhane şiirinde de kendisini gösterir.
Önce gözlemleri neticesinde ortaya çıkan sosyal tespitlere genel
ifadelerle yer veren Akif, ardından o sosyal yapı içinden seçtiği
özel bir durum, olay ya da kişi “zerinden isim vererek ya da
vermeyerek d“ş“nsel heyecansal değerlenişini ortaya koyar.
Osman, Baba Arif, Dimitri ve Ahmet meyhanenin m“davimleri
olarak d“ş“nsel yadsımayı temsil eder; Baba Arif in karısı ve
oğlu Necip ise d“ş“nsel olumlamayı temsil eder. Bir çatışma
oluşturularak meyhane erbabı Baba Arif in karısının sözleri
şairin trajik heyecansallığını somutlaştırır. Ailesiyle ilgilenme‐
yen, çalışmaktan uzak, en b“y“k tutkusu alkol almak olan Baba
Arif, taşıdığı dramatik ve trajik yön“yle b“y“k bir kitleyi temsil
eder.
Mezarlık şiiri, trajedinin “st seviyeye tırmandığı bir me‐
kânı konu alır. (ayatın meşguliyetleri, hakikati unutturduğunda
mezarlıklar, insanı bu gafletten uyandırıp varlık sebebini hatır‐
latacak bir uyarıcı rol“ “stlenir. Bu sebeple iç d“nyadaki trajedi,
şiir boyunca tekrarlanır. Şiirin öznesinin Ey“p te bir mezarlığı
temaşa edişi ve ardından çıktığı ruhsal yolculuk, d“nyadan elini
eteğini çekip mâsivâya sığınma arzusu, ruhunun bedbinliğinden
sıyrılıp mahalle‐i emvât ta huzur bulması trajediyi tırmandırır.
253
ŞAMİL YEŞİLYURT
Merhum İbrahim Bey şiirinde öznenin öl“m karşısındaki
çaresizliği, sessiz çığlığı sonra öl“m“ kabullenişi ve tekrar
acziyet duygusunun tırmanışı silsile hâlinde gelir. Öznenin ya‐
şadığı trajedi, öl“m gerçeğine boyun eğmekten başka çarenin
olmamasından kaynaklanmaktadır. Bunu temsil eden İbrahim
Bey, trajik heyecansallığın da ortaya çıkma sebebidir.
3. Yergici‐taşlamacı‐mizahi heyecansal bağlanım
Toplumsal eleştirinin kişiler “zerinden yergi yoluyla anla‐
tılması, Tanzimat tan beri T“rk edebiyatının temel anlatım yön‐
temlerinden biri olmuştur. Bu yaklaşım, …toplumsal yaşamın
belli yanlarını, keskin, sert biçimde, onları aşağılayarak, alaya
alarak yadsıyan ve karşı çıkan bir heyecansal bağlanımdır.
Pospelov
:
Râkım ın yanına Felâtun un konulması,
Âli Bey ve Bihruz Beylerin davranışları eleştirilirken sosyal bir
eleştiri yapılması, Ali Nizami Bey in iki farklı d“nyanın temsilci‐
si olarak sunulması hep bu heyecansal bağlanımın hâkimiyetini
gösterir. Bir yandan toplumsal gerçekliğe uygun diğer yandan
özelden genele giderek yergici bir tutum takınılması, her biri bir
anlayış ve grubun temsili olan kalabalık bir kişi kadrosunun
kullanılmasını beraberinde getirir.
Yazar, eserin sorunsal yanını derinleştirmek ve yönseme‐
sini vurgulamak için anlatı ilkelerine aykırı bir tutumla ironiden
sarkastik seviyeye doğru giden ağır eleştiriler yapıp kişiler ara‐
sında taraf tutabilir. Taşlama ve yergi,
…bir yazarın salt canının öyle istemesiyle, salt bir şeyi
alaya alma eğilimiyle bağıntılı değildir. Ona uygun bir nesnenin,
yani yaşamın kendisindeki komikliğin var olması gerekir. Yer‐
ginin, taşlamanın doğurduğu g“lme, arkası ciddiliklerle dolu bir
g“lmedir. Pospelov
:
Bu yolla okurun gerekli mesajı alıp eleştiri konusu yapılan
davranış ve tutumlarını değiştirmesi, böylece toplumsal bir
dön“ş“m“n sağlanması hedeflenir. Mehmet Akif, … özellikle
tasvirlerinde ironiktir. Eserine baştan sonra kadar olması gere‐
254
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
kenle, gerçekte olan ve olmaması gereken arasındaki tezat hâ‐
kimdir. Engin“n
:
Akif, yaşadığı toplumun sorunlarını bir gözlemci edasıyla
kaydeden, bunları çeşitli biçimlerde dile getirip onlara çöz“mler
bulmaya çalışan bu doğrultuda yergici‐mizahi anlatıma sıklıkla
yer veren bir fikir adamıdır. Safahat ta komik sahnelerin ibret‐
lik dersler taşıması, birer sembol olarak seçilen kişilerin top‐
lumsal dön“ş“m“ sağlamak için kullanılması bireyden çok on‐
ların karakter ve eylemlerin öne çıkarıldığı gerçeğini işaret et‐
mektedir.
Akif in İslam ve Batı olarak temelde iki merkeze koyduğu
eksende İslam coğrafyasının tembellik ve miskinliği, Batı nın
gerisinde kalmasının sebepleri toplumdan seçtiği sıradan insa‐
nın yaşamı özelinde somutlaşır. Diğer yandan h“kûmetleri hat‐
ta zulm“ ile örnek olabilecek d“nya liderlerini de eleştiren Akif,
Mithat Cemal Kuntay ile birlikte yazdıkları Acem Şâhı şiirinde
İran da
‐
yılları arasında şahlık yapmış ve zalimliğiyle
tanınan, millet meclisini topa tutup meşrutiyet yönetimini de‐
ğiştiren Muhammet Ali Şah ı ağır biçimde eleştirir. İstibdâd şii‐
rinde de benzer eleştiriyi Abd“lhamit yönetimine karşı yöneltir.
Ç“nk“ Akif, toplumun özg“rl“ğ“ ve özg“r d“ş“ncesine önem
veren bir sanatçı olarak bu yönde görd“ğ“ b“t“n eksiklikleri
ağır dille eleştirmekten geri durmamıştır.
Akif in insanları çalışmaktan alıkoyan mekânlara karşı ta‐
kındığı tavır daima olumsuzdur. Meyhaneler, kahvehaneler,
batakhaneler hep böyle çirkin yönleri “zerine basılarak anlatı‐
lır. O, buraların m“davimi olan insanlara da d“ş“nsel yadsıyıcı
bir gözle bakar. Akif in yakın dostlarından (“seyin Avni ye it‐
hafla başlayan Mahalle Kahvesi, eleştirel ve ironik ifadelerle
toplumdaki miskinlik ve tembelliğe değinir. Kahvehaneler; sinsi
cani, harami, Şark ın bakılmayan yarası, y“z karası, hayatımıza
gedikli, milletin ruhunu emen yara gibi hep olumsuz ifadelerle
anılmış ve oradaki insanların miskinliklerine çanak tutmuştur.
s.
Oradaki “mmet, âdeta diri diri göm“lm“ş ve hayatını
bir mekâna hapsetmiştir.
255
ŞAMİL YEŞİLYURT
Mekân ve geçmiş arasında bağlantı kuran Akif, ataların
yaptıklarını hatırlatmak suretiyle topluma kimliğini işaret eder.
Ahırla farkı: O yemliklidir, bu yemliksiz!. s.
diyerek kah‐
vehaneleri niteleyen şair, oradaki insanları da argo konuşmaları
ve o pisliğin âdeta bir parçası olmaları yön“yle yadsır.
(emen her yerde çalışma fikrini y“ce bir değer olarak
zikreden Akif, Doğu nun, dinî değerlerin ardına saklanarak ça‐
lışmaktan uzaklaşmasına eleştirel bir gözle yaklaşır.
Devlet memurlarını ve b“rokrasiyi eleştirdiği dizelerde
(ocazade nin tavrı oldukça n“kteli ve mizahidir. O mizahi “slu‐
bun ardına gizlediği imgesel d“nya, toplumdaki b“t“nc“l bo‐
zulmanın bir cephesini ifşa eder.
“Kuru lâftan ne çıkar? Tıngır elek, tıngır saç...
Mektebin açsa eğer, medresen ondan daha aç!
Bu da muhtâc, o da yıllarca mugaddî yemeğe.
‘Neye boynun bu kadar eğri demişler, deveye,
A kuzum, hangi yerim doğru, demiş.’ Söz de budur.” s.
Mizah ögesinin temel vasıfları, komik olma ve g“lmedir.
Ancak buradaki g“lme, Pospelov un tespitine göre satirdeki
g“lmeden farklıdır. Bu ayrımı en iyi biçimde Gogol “n Ölü Can‐
lar romanındaki ifadenin karşıladığını söyler: …bu akıp giden
koskoca hayatın t“m“ne, herkesin görebildiği bir g“lmeyle, ama
kimsenin bilmediği gör“nmez gözyaşlarıyla bakmak…
:
Buna göre g“lerken “z“lmek ve yaşanan duruma acıyarak
yaklaşmak, mizahın temel özelliğini oluşturmaktadır. Üç“nc“
teklik şahsın öznel anlatımıyla birlikte sunulan mizah, tamamen
bir gözlem faaliyetine dayandığı için mizaha konu olan kişi ve
onun davranışıyla sınırlı kalır; bu hareketin felsefi temeli ve
kişinin iç yaşantısı sorgulanmaz.
Köse İmam tam anlamıyla bir kara mizah örneğidir.
(ocazade, Köse İmam ı ziyarete gider. O sırada kocası İhsan
Bey in kendisini çok fena dövd“ğ“n“ ağlamaklı bir dille anlatan
kadın gelir. Onun bu hâlini gören (ocazade ve Köse İmam, ka‐
dının kocasını yanına çağırıp durumun vehametini sorar. İhsan
256
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
Bey in Dövm“ş isem, kendi karım/Keyfim ister döverim, sen
diyemezsin: Dövme.
s.
cevabını vermesi, kara mizahın
toplumdaki yaşayan örneğini gösterir.
Eleştirel bakış ile mizahı bir araya getiren Akif, (ristiyan
ve Yahudilerdeki çalışma azminin İslami toplumda kader ve
tevekk“l ardına sığınılarak karşılandığını trajikomik biçimde
anlatır. Bu tembellik, toplumun kimliğine kavuşması ile ortadan
kalkacak ve yeni bir gençlik doğacaktır. Fatih Kürsüsünde kita‐
bının neredeyse çok b“y“k bir kısmı bu mevzuya ayrılmıştır.
Bırak çalışmayı, emret oturduğun yerden,
Yorulma, öyle ya, Mevlâ ecîr‐i hâsın iken!
Yazıp sabahleyin evden çıkarken işlerini,
Birer birer oku tekmil edince defterini;
Bütün o işleri Rabbim görür: Vazîfesidir...
Yükün hafifledi... Sen şimdi doğru kahveye gir!
(…)
Demek ki: Her şeyin Allah... Yanaşman, ırgadın O;
Çoluk çocuk O’na âid: Lalan, bacın, dadın O;
Vekîl‐i harcın O; kâhyan, müdir‐i veznen O;
Alış seninse de, mes’ûl olan verişten O;” s.
Sohbet havası içinde g“ndelik hayattan seçtiği kişilerin
eksik yanlarını ön plana çıkartarak hicveden sanatçı, çoğu za‐
man bu hayatlardan seçtiği komik tasvirlerden ders çıkarılma‐
sını amaçlar. Âsım böl“m“nde (ocazade, eski d“ğ“nlerin nasıl
olduğunu anlatırken oynamak için ortaya atlayanları mizahi bir
dille Atılıp sahneye şâhin gibi etmez mi hırâm s.
, Adalî
gövdeler altında o bîçâre çayır s.
dizeleriyle anlatır. Oru‐
cun sıcaklara geldiği zamanların birinde Kır Ağası isimli biri
tavuklu, hindili köylerde haftalarca mola verir; g“nde dört öğ“n
yer içer. Çok yemek yediği bir gece r“ya gör“r ve sabahı bekle‐
yemeden b“t“n köy halkını uyandırıp bunun yorumlanmasını
ister. Cemaat Çarıkçı Emmi yi tavsiye eder. O ise sahura kadar
uyumamıştır ve yeni yattığı için kalkmak istemez. )srarlar “ze‐
rine Kır Ağası nın yanına gider ve uykusunun böl“nm“ş olması‐
nın kızgınlığıyla belirsiz olan bu r“yayı felaket haberi olarak
257
ŞAMİL YEŞİLYURT
yorumlar. Bu sembolik fıkra, milletin durumuyla ört“şt“r“lerek
mizahi unsurlarla anlatılır. s.
‐
4. İçli‐duygulu heyecansal bağlanım
Pospelov, içli‐duygulu heyecansal bağlanımın ilk olarak
. y“zyıl ortalarında Fransa, Rusya ve Almanya da egemen
feodal soylular sınıfının ahlaksal çök“ş“ndeki hızlanma ve İngil‐
tere de burjuva feodal koşullardaki çelişkilerin yaşamı belirleyi‐
ci oldukları zaman oluşup geliştiğini ifade eder.
:
Modernizm, insanı Tanrımerkezci godcentrism anlayıştan
sıyırıp insanmerkezci anthropocentrism anlayışa çekme iddi‐
asıyla ortaya çıkmış ve bireyleri kankrit concrete sistemin bir
parçası hâline getirmiş anlayışı ifade eder. Mekanik bir sistem
dâhilinde insanı modern konstr“ksiyonların kölesi yapan ve
geleneği b“t“n“yle inkâr eden Modernizm, diğer yandan kendi‐
sine savaş açan, geleneksel yaşamı ve onun sıcaklığını, samimi‐
yetini özleyen bir kitle oluşturmuştur. Bu tavır, Romantik akım
sanatçılarının medeniyet çirkin tabiat g“zeldir söylemiyle pay‐
daş olmakla birlikte ufak n“anslara sahiptir. Sadece tabiatla iç
içe olan kitlelerin değil, “st tabaka arasında da bozulmamışlığı
yaşayan ve iyi olarak nitelenen kimselerin içli‐duygulu hareket
ve tutumları bu heyecansal bağlanımın ilgi alanına girmektedir.
… içli‐duygulu heyecansal bağlanım, toplumsal ezilme
durumunda kalmış veya yoz ayrıcalıklı kesimlerin haksızlığına
uğramış karakterlerin, buna karşılık ahlaksal bakımdan “st“n
olmaları bilincinden kaynaklanan bir duygusallıktır. Pospelov
:
Toplumcu gerçekçi anlayışın ezilen sınıfları ve onların ya‐
şamlarını konu alan tutumu, bu heyecansal bağlanım içinde
kendisine yer bulur ve bir sınıf m“cadelesinde tavır koyarak
daha çok iyi kimseler olarak anlatılan ezilen sınıfların yanında
sözc“l“k yapar, onların hislerine terc“man olur, onların yaşam
biçimlerini dile getirir.
Akif, daha Safahat ın ilk kitabındaki K“feşiirinde sosyal
sınıflaşmayı gözler ön“ne serer ve sembol olarak da k“feyi kul‐
258
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
lanır. İstanbul un su birikintileriyle dolu sokaklarında yağmur‐
dan ıslanmamak için saçaklar altında y“r“rken öznenin şahit
olduğu manzara, çaresizlik ve fakirliğin tablosudur. (arap evler,
hamal k“fesi, on “ç yaşındaki (asan bu tablonun köşe taşlarıdır.
Bu durum karşısında sosyal gerçekçilik göz ön“ne serilirken
çalışma fikrinin önemi vurgulanır. Öyle ki on “ç yaşındaki bu
çocuğun çalışmaktan başka çaresi yoktur. Şiirin öznesi, (asan
isimli bu çocuğu, y“r“yen yoksulluk olarak niteler. (asan bir
fert olduğu kadar ait olduğu toplum kesimini temsil eden bir
sembold“r. Onun durumunda olan kişilerin alın teri ve kas g“‐
c“nden başka tutunabilecekleri bir dayanakları yoktur. Âdeta
bir miras gibi devralınan yoksulluk, Akif in (asan özelindeki
heyecansallık d“zeyini ortaya koyar. Benzer bir işleyiş, Seyfi
Baba şiirinde gör“l“r. Yoksul insanların yaşamlarının zorluğu‐
nu dile getirmede Seyfi Baba içli‐duygulu heyecansallığın kah‐
ramanıdır. Gerçek hayatta görd“ğ“, tanıdığı, bildiği kimselerin
yaşamlarını manzum hikâyelerinde merkeze koyan Akif, sosyal
bir panoramanın da m“nşii olur. Seyfi Baba nın temsil ettiği
sınıfların bulunduğu mekânlar ve nesneler hep yarımdır. Duvar
sıvasız, oda loş, ışık ölg“n, tavan çök“k, kandil kör, mabet ha‐
raptır. (ayattaki her arzuları ilişkide oldukları mekânlar ve
nesneler gibi yarım kalmış bu kitle, yine de hayata tutunmak
için m“cadeleden geri durmama azmi sergilemektedir.
Kör Neyzen, bir sokak çalgıcısıdır. Fakir, acıklı bir sese sa‐
hip, hasırdan şiltesi “zerinde “flediği ney ile insanların merha‐
metine sığınmış, soğuk kış şartlarında hayat m“cadelesi veren
bu kişi, yine kendisi gibi olan bir sosyal kitlenin temsilidir. Şai‐
rin ortaya koyduğu paradoksal tablo, tam anlamıyla trajikomik
bir sahneyi ifade eder. İnler gibi “flediği ney ile insanlara aslın‐
da içinde bulunduğu çaresizliği haykıran bu adam, sesini duyu‐
ramaz; buna karşın yağmur damlasının para çanağına d“şme‐
siyle çıkan ses kendi çaresiz sesini bastırır.
Orhan Okay, Âkif in şiirlerini değerlendirirken ondaki te‐
matik zenginliğe işaret eder ve şiirlerinin geniş bir perspektif‐
ten izah edilebileceğini belirtir.
259
ŞAMİL YEŞİLYURT
Âkif in şiirlerinde cemiyet meselelerine temas etmesi,
birtakım yaraları deşmesi, çağdaşları olan diğer şâirler gibi bir
masa başında d“ş“n“len, yahut pencereden seyredilen bir ce‐
miyetin sezdirdiği yapmacık bir fakir‐fıkarâ edebiyatı değildir.
Âkif, sokaktaki şâirdir. Bu sebeple şiiri, sosyal gerçekçilikle be‐
raber, romantizm ve idealizm gibi birbirine zıt gör“nen vasıfları
da bir arada taşır.
:
Yönetenler ile yönetilenler, zenginler ile fakirler, iyiler ile
köt“ler, ahlaklılar ile ahlaksızlar arasında daima bir paradoksal
anlatım kuran Akif, dönemin yöneticilerine yönelik eleştirileri‐
ne Dirvasşiirinde davam eder. Emevi hanedanı Ümeyye den
(işam bin Abd“lmelik zamanında yaşanan bir hadiseden yola
çıkılarak dönemindeki bozukluklara işaret edilir. Zor durumda
olan ve kuraklıktan dolayı “r“n alamamış bedevilerin yardım
isteyebileceği tek kişi olan (alife (işam ile onunla konuşan
Dirvas Akif in d“ş“nsel olumlamasını taşıyan ideal yönetici ve
halk formudur. (alkı temsil eden bedevi kabilelerine karşın
yönetici kesimi temsil eden halife arasında geçen konuşmada
Dirvas halifeye onun servetinin kaynağını sorar. Eğer servet
Allah ın ise kendilerinin de Allah ın kulu olması sebebiyle pay
istediklerini; eğer servet halkınsa başkalarının hakkını çiğne‐
meden onu kendilerine vermesini; halifenin kendi malı ise ihti‐
yaç sahiplerine dağıtmanın b“y“kl“k olduğunu söyler ve halife
onlara istediklerini verir.
Safahat ın pek çok yerinde ele alınan çatışmalardan biri
eski ile yeni arasındadır. Eskiyi temsil eden kişilerle yeniyi tem‐
sil eden kişileri çalışma azmi, örf ve âdetlere bağlılık, dinî değer‐
lere yakınlık, millete hizmet etme arzusu bakımlarından karşı‐
laştıran Akif e göre (iç ş“phesiz, yeniliği kör“ kör“ne kabul
kadar, reddetmek de yanlıştır. Zaten Âkif de, her fırsatta bu iki
anlayışı yere. Pek haklı olarak yeni faydalı ise alınsın, eski
zararlı ise atılsın ister. G“r
:
5. Romantik heyecansal bağlanım
Romantik heyecansal bağlanım ile içli‐duygulu heyecan‐
sal bağlanım arasındaki yakınlığa dikkat çeken Pospelov, her iki
260
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
anlayışın ortak yanları olarak insanın duygularına hitap eden
yanlarının olduğunu, önce içli‐duygulu heyecansal bağlanımın
onun ardından ise romantik heyecansal bağlanımın bir anlayış
olarak ortaya çıktığını söyler. Aralarındaki fark ise şudur:
İçli‐duygulu heyecansal bağlanım, çok eskilerde kalmış
bir geçmişin yaşam tarzına, o zamanın toplumsal ilişkilerindeki
ve duygu yaşamındaki yalınlığa, ahlaksal b“t“nl“ğe özenen bir
duygusallığı yansıtır. Romantik heyecansal bağlanım ise, y“ce
bir ideale ve onun gör“ng“ biçimlerine yönelen bir ruhsal y“k‐
seliş duygusunun yansımasıdır.
:
‐
Akif in idealize ettiği y“ce fikir, çalışmak azmi ve kararlı‐
lığıdır. Bu uğurda örnek aldığı isimlerden Sa dî nin eserine
Durmayalımbaşlıklı şiirde gönderme yaparak çölde y“r“yen bir
insanın çöl“ geçmesinin hayatta kalması için zorunlu olduğunu
dile getiren bir kıssa anlatır. Ardından Necm Suresi . ayette
buyrulan Leyse li l‐insani illa ma sea s.
İnsana yalnızca
çalıştığının karşılığı vardır. hatırlatılarak bu d“ş“nce, y“ce bir
ideale taşınır. İbret al erbâb‐ı ikdâmın bakıp âsârına s.
diyen özne, toplumsal bir hareketliliği sağlamayı ve dön“ş“m“
gerçekleştirmeyi hedefler. Yaratılmış olan her zerrenin, yerdeki
ve gökteki varlıkların çalışması, hatta Allah ın dahi her an bir
tecelli ile zuhur etmesi hatırlatılarak Ey, b“t“n d“nya ve
mâfihâ ayaktayken; yatan! / Leş misin, davranmıyorsun? Bâri
Allah tan utan. s.
sözleriyle d“ş“nselliğin yöneldiği nesne
kastedilir.
Merhum İbrahim Bey şiirinde Akif in tanıdığı ve ilmî ba‐
kımdan çok beğendiği İbrahim Bey in öl“m“ “zerinden ona
duyduğu “z“nt“y“ y“ce bir ideal olarak çeşitli vasıflarla anlatır.
Öl“m karşısındaki acziyetin ifadesi, duygu y“kl“ kelimelerle şiir
boyunca tekrarlanır. s.
Şairin Bir Ağıt ismini taşıyan ve hen“z on dokuz yirmi
yaşlarındayken hayatını kaybeden can dostu (ilmi ye yazdığı
şiir, sessiz bir matemin hisleriyle doludur. Romantik duyuşun
zirvede olduğu şiirde arkadaşının öl“m“ne âdeta b“t“n tabiat,
neyin sesi, derelerin şırıltısı, r“zgârın sesi, göky“z“ feryat eder.
261
ŞAMİL YEŞİLYURT
T“rk İslam “lk“s“n“ y“ce bir değer olarak daima özenle
kullanan Akif, milliyetçiliğin romantik ve vicdani tarafına temas
edip kavmiyetçiliğin ne kadar zararlı olduğunu dile getirir. (at‐
ta Peygamberimizin ırkçılığı lanetlediğini; Arap ın T“rk e; Laz ın
Cerkez e veya K“rt e bir “st“nl“ğ“n“n olmadığını ve bunların
ayrılığa yol açacağını bastıra bastıra ifade eder. Nurullah Çetin
Akif teki kavmiyet milliyet meselesi hakkında şu tespitte bulu‐
nur:
Âkif, hiçbir zaman kavmiyetçi değildir. O reel stratejik si‐
yaset planında Birinci D“nya Savaşı sonlarına kadar Arap, Ar‐
navut, T“rk vs M“sl“man unsurların birlikteliğini savunan bir
İslam birliği milliyetçisi, M“tareke ve işgal döneminden sonra
ise yani Arap ve Arnavutların ayrılıp geriye elde Anadolu nun
kalmasından sonra da yine g“ncel siyaset stratejisi gereği T“rk‐
İslam milliyetçisi olmuştur.
:
Bireyler, her bakımdan h“r, manevi ve vicdani olarak
mensubiyet duydukları topluma aittirler. Böyle olduğu için de
ırk ayrımının yapılması, memleketi bölmek isteyenlerin bir ma‐
rifeti olarak sunulur.
Sonuç
Millî kimlik inşa etmenin pek çok yolu vardır. Gerçekliği
bulunan kişileri seçerek sosyal eleştiri yapmak ve bu bağlamda
olması gereken insan modelini işaret etmek, Akif in ideal T“rk
İslam kimliğini temsil eder. Onun asıl problemi insanladır. İnsa‐
nı değiştirmenin toplumu değiştirmek olacağını d“ş“nd“ğ“n‐
den Safahat ın b“y“k böl“m“nde toplumdan başlayıp ferde
ulaşan, genelden özele sıralanan tespitler vardır. Bu tespitlerin
odak noktasını yine birey oluşturur. Bu bağlamda Pospelov un
heyecansallık olarak ifade ettiği sanatçı ile kurmaca d“nyanın
kişileri arasındaki duygudaşlık, Safahat ın sorunsal yanını orta‐
ya koymada ve Akif in asıl yönsemesini tespit etmede kilit rol
“stlenmektedir. Akif; dinî ve millî değerlerine bağlı, ahlaklı,
toplumun ihtiyaçlarına cevap verebilen, Batı nın ilmini almış ve
“lkesinde bunları tatbik edebilmiş, çalışkan, bireyler hayal et‐
mektedir. Bu d“ş“ncelerini ifade ederken arketipsel devamlılığa
sık sık vurgu yapar ve geçmişten devralınan ruhun zamane
gençliğinde de aynen devam ettiğini d“ş“nsel olumlayıcı ifade‐
262
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
lerle dile getirir. Buna karşın yadsıyıcı örnekler de sunarak bun‐
ları eleştirel, ironik, mizahi bakış açıları ile anlatır.
Toplumsal paradoksun ve çatışmaların yaygınlığına dik‐
kat çeken Akif, temele varlık‐yokluk ve yoksulluk problemlerini
alarak eserin sorunsal yanını derinleştirir. Romantik ve Realist
bakışla y“ce bir değer olarak çalışma azmi ve kararlılığını işaret
eder. Dramatik ve trajik hayat sahneleri arasından dersler çıka‐
rılmasını bekler; buna uygun kişiler oluşturur; eksikleri işaret
ederek ideal forma ulaşmaya çalışır. O, pesimist değil optimist
bir sanatçıdır; amacı yıkmak değil onarmak ve inşa etmektir.
Ümidini hiçbir zaman yitirmediği için köt“ örneklerin karşısına
daima T“rk millî kimliğinin olması gereken niteliklerini taşıyan
kişiler çıkarmıştır.
KAYNAKÇA
Akçam, T.
. T“rk Ulusal Kimliği Üzerine Bazı Tezler.
Modern T“rkiye'de Siyasi D“ş“nce Cilt Milliyetçilik s. ‐ .
içinde İstanbul: İletişim Yayınları.
Aristoteles.
. Poetika, Çev. İsmail Tunalı. İstanbul:
Remzi Kitabevi.
Çantay, B. (.
. Âkifnâme, hzl. (asan Karayiğit. An‐
kara: Erguvan Yayınevi.
Çetin, N.
. Emperyalizme Direnen T“rk: Mehmet
Âkif Ersoy. Ankara: Akçağ Yayınları.
Engin“n, İ.
. Mehmet Akif'te İrony. Öl“m“n“n .
Yılında Mehmet Akif Ersoy s.
‐
. içinde İstanbul: Mar‐
mara Üniversitesi Yayınları.
Erdoğan, (.
, (aziran . Balkan Savaşları S“recinde
Erciyes Gazetesi'nin Üstlendiği Rol. Yeni T“rkiye
,
‐
.
Ersoy, M. A.
. Safahat, hzl. Ömer Faruk (uyug“zel
vd. İstanbul: Feza Gazetecilik.
Gökalp, Z.
. T“rkç“l“ğ“n Esasları, hz. Mehmet Kap‐
lan. İstanbul: K“lt“r Bakanlığı Yayınları .
263
ŞAMİL YEŞİLYURT
Gökçek, F.
, Mart . Mehmet Akif'te Millet Kavramı.
Eğitim
, ‐ .
G“r, A.
. Dili Yok Kalbimin. Konya: Palet Yayınları.
Kanter, M. F.
. Milli Edebiyat Dönemi T“rk Şiirinde
Benlik Algısı ve Kimlik Kurgusu. İstanbul: Kitabevi Yayınları.
Karakoç, S.
. Mehmet Akif. İstanbul: Yağmur Yayı‐
nevi.
Lewis, B.
. Modern T“rkiye'nin Doğuşu, Çev. Metin
Kıratlı. Ankara: TTK Yayınları.
Maalouf, A.
. Öl“mc“l Kimlikler, Çev. Aysel Bora. İs‐
tanbul: YKY.
Okay, O.
. Mehmed Âkif Bir Karakter (eykelinin
Anatomisi. Ankara: Akçağ Yayınları.
Pospelov, G. N.
. Edebiyat Bilimi, Çev. Yılmaz Onay.
İstanbul: Evrensel K“lt“r Kitaplığı.
Sarıçiçek, M.
. Gölgeler'de 'Gölge' Arketipi. Mehmet
Âkif ve Gölgeler s. ‐ . Ankara: Mehmet Akif Ersoy Araştır‐
maları Merkezi Yayınları.
Smith, A. D.
. Millî Kimlik, Çev. Bahadır Sina Şener.
İstanbul: İletişim Yayınları.
Smith, A. D.
. Ulusların Etnik Kökeni, Çev. Sonay
Bayramoğlu, vd. Ankara: Dost Kitabevi.
Timurtaş, F. K.
. Mehmet Âkif ve Cemiyetimiz. An‐
kara: K“lt“r ve Turizm Bakanlığı Yayınları.
Topçu, N.
. Mehmet Âkif. İstanbul: Dergâh Yayınla‐
rı.
vd., M. K.
. Yeni T“rk Edebiyatı Antolojisi ))
‐
. İstanbul: Marmara Üniversitesi Yayınları.
Yeşilyurt, Ş.
, April . Yahya Kemal Beyatlı nın Şiirle‐
rinde Millî Kimlik İnşası Olarak Mekân Algısı. )JLET,
,
‐
.
Yetiş, K.
. Bir Mustarip Mehmet Akif Ersoy. Ankara:
Akçağ Yayınları.
264
SAFAHAT’TAKİ KİŞİ DÜNYASI VE MİLLÎ KİMLİK İNŞASI
Altıncı Oturum
Mart
Cumartesi
l
Oturum Başkanı
Prof. Dr. Ülk“ Eliuz
265
SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YAHUT SİNEMAYA HÂLÂ AKTARILMAYI BEKLEYEN MUHTEŞEM …
SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ
YA(UT SİNEMAYA (ÂLÂ AKTAR)LMAY)
BEKLEYEN MU(TEŞEM SİNOPSİS*
Enver Töre **
Bug“n burada toplanmamızın gayesi; bize bu toprakları
özg“r vatan yapan dedelerimizi hatırlamak, ruhlarını şâd etmek
ve onlara bu g“n vesilesiyle ş“kranlarımızı sunmaktır. Diğer bir
gaye de; Osmanlı devleti acılarla sonlanırken; sancılarla da olsa,
yeni Cumhuriyet in, kuruluş yıllarını ve bug“nlere gelmesini
idrak edebilmektir. Bu dön“ş“m yıllarına şahit olan ve yazdık‐
larıyla o g“nleri unutulmaz kılan b“y“k şairimiz Mehmet Akif
Ersoy u yâd etmek ve biraz daha iyi tanımak da amaçlarımız
arasındadır.
Değerli dostlar,
Ben bug“n konuya farklı bir gözle bakmayı deneyeceğim.
Çanakkale Zaferi, Sinema ve Âkif “çgeninde konuşmak istiyo‐
rum. Bildiğiniz gibi son yıllarda Çanakkale Zaferi ni konu edinen
birçok sinema filmi ve belgesel film yapıldı.
. yılını idrak
ettiğimiz Çanakkale Savaşları ne yazık ki edebiyatımızda, sa‐
natımızda, matbuat hayatımızda bug“ne kadar gerektiği ilgiyi
görememiştir. Yaptığım araştırmalar sonucunda bu g“ne kadar
yerli yabancı film ve belgesel film adedi on beşi bulmuyor. (ele
son birkaç yılda yapılanları saymazsak bir yabancı diğeri yerli
olan iki sinema filmiyle karşılaşıyoruz. Sinemanın “lkemize geç
gelişini d“ş“nsek bile bu g“nlere kadar tek film yapılmış olması
manidardır. Tabii bu filmlerin bir de içeriği ile ilgili meseleler
var.
Arkadaşlar, Çanakkale Savaşları ile ilgili ilk film,
da,
İngilizler tarafından Malta da çekilen The Battle of Gallipoli
**
Prof. Dr.; Artvin Çoruh “niversitesi Eğitim Fak“ltesi T“rkçe Eğitimi böl“m
başkanı.
267
ENVER TÖRE
Tell England: İngiltere Söyle dir. Mart
de gösterime
giren
dakikalık filmde Çanakkale Savaşları ve bu savaşlar
sırasında yaşananlar yarı belegesel nitelikte konu edilir. İlk
T“rk filmi ise Turgut Demirağ ın yönettiği ve senaryosu Fahret‐
tin Celal Göktulga ya ait
yapımı,
dakikalık Çanakkale
Arslanları isimli filmdir.
Renkli sinemamızın ilklerinden olan ve bizim de heyecan‐
la seyrettiğimiz bu filmde; Tanju G“rsu başrol“ oynamıştır.
Uzun bir suskunluktan sonra
yılında Son Kale 36
isimli belgesel film çekilmiş;
den sonra da şu film ve bel‐
gesellerin ismi öne çıkmıştır. Turgut Özakman ın Çanakkale
i37, Sinan Çetin in Çanakkale Çocukları 38, Erkek Lisesi
Çanakkale Savaşı nı, uzun bir araştırma ve uzmanların katılımlarıyla, kro‐
nolojik sırayla anlatan Son Kale, uzun metrajlı bir belgesel. (em çeşitli
kaynaklardan derlenmiş arşiv gör“nt“leri, hem de y“zlerce fig“ran ve usta
oyuncularla tekrar çekilmiş canlandırmalarla, çok kanlı çatışmalara sahne
olmuş Gelibolu savunması perdeye yansıtılmıştır.
Rus (arbi, Balkan Savaşları, elden çıkan topraklar ve verilen ağır yenilgi‐
lerle . y“zyılın başları Osmanlı Devleti için çok b“y“k maddi ve manevi
kayıplarla gelir. Rumeli toprakları kaybedilmiş, eziyet gören Osmanlı te‐
baası Anadolu ya göç etmeye başlamış, Osmanlı orduda b“y“k kayıplar ya‐
şamıştır.
te .D“nya Savaşı nın patlak vermesi ve Osmanlı nın İttifak
Devletleri ile yeniden savaşa girmesi sonucu Anadolu da eli silah tutan b“‐
t“n genç erkekler için seferberlik emri çıkar. Şimdiye kadar ağır yenilgiler
alan Osmanlı, vatan bellediği toprakları korumak için var g“c“yle yeniden
birlik olur. Osmanlının eğitim, görm“ş genç ve yetenekli beyinleri de gö‐
n“ll“ olarak askere yazılır. İşte gencecik Veli ve Mehmet Ali de bu askerler
arasındadır. Kısa s“re içerisinde Maydos Eceabat a tayin edilirler ve
Conk Bayırı nda İngiliz kuvvetlerine karşı tarihin daha önce yazmadığı bir
inanç ve cesaretle savaşırlar. Mustafa Kemal in komutasında yeni kurulan
. T“men e katılırlar. Öte yandan Çanakkale Boğazı nın savunmasından
sorumlu Cevat Paşa da bir yandan destek beklemekte; diğer yandan, ma‐
yın hatları için hesap yapmaktadır. İngilizler ve Fransızlar
Mart
g“n“ m“thiş bir askeri kuvvetle boğaza giriş yaparlar; fakat vatan toprağı
olan Çanakkale Boğazı nı geçmek sandıkları kadar kolay olmayacaktır. De‐
falarca denizden ve karadan saldırırlar ama karşılarında “st“n cesaretle‐
riyle Veli yi, Mehmet Ali yi, Bigalı Mehmet Çavuş u, Nusrat Mayın Gemi‐
si ini, Seyit Onbaşı yı, (ilmi Şanlıtop u, (“seyin Avni Bey i, Boyabatlı Mus‐
tafa yı,Y“zbaşı Faik i, Şefik Bey i ve Mustafa Kemal Paşa yı bulurlar...
Avustralya asıllı İngiliz vatandaşı olan Kathrine . D“nya Savaşı nın alev‐
lendiği yıllarda İttihat ve Terakki örg“t“n“n öne çıkan adamlarından olan
Kasım Bey ile evlidir. Bu evlilikten de Osman ve James isimli iki erkek ço‐
cuk d“nyaya getirmiştir. Babaları Kasım Bey, Osman ı madenleri tanımaya,
268
SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YAHUT SİNEMAYA HÂLÂ AKTARILMAYI BEKLEYEN MUHTEŞEM …
öğrencilerinin savaşa gön“ll“ gidişini anlatan Sarı‐Siyah 39,
Serkan Savaşçı nın Çanakkale Deniz savaşlarını anlatan belgese‐
li Çanakkale , yine belgesel olan Gallipolli , çizgi film Çanak‐
kale Geçilmez
ile geçen yıl gösterilen Yolun Sonu 41, Son
James i ise eğitim için İngiltere ye yollamıştır. Fakat Kathrine çocukların‐
dan ayrıldıktan sonra rahat uyku uyuyamaz ve karabasanlar görmeye baş‐
lar. Özellikle iki kardeşin karşılıklı savaştığını ve birbirini öld“rd“ğ“n“ gö‐
r“r her seferinde. Kasım içinse vatan ve millet sevgisi her şeyin “st“nde‐
dir. Kathrine, kocasının karşı çıkışlarına rağmen Çanakkale de savaşın de‐
vam ettiği cephenin yolunu tutar... İki farklı cephede savaşan iki askerin ve
bir annenin zamana karşı verdiği bu öl“m kalım savaşını, bu savaşın en
karanlık anlarında duygusal ve y“rek sızlatan bir öyk“lerini perdeye ak‐
tarmış film.
Levent Akçay ın yönettiği filmin konusu;
yılında, Osmanlı devleti dört
cephede savaşmaktadır. Trablusgarp ve Balkan savaşları bitmiş, Sarıkamış
faciasının ardından da İngiliz‐Fransız donanması Çanakkale boğazına ka‐
dar gelmiştir. Cihad çağrısı yapılmıştır. Arkadaşı Nedim in şehit d“şt“ğ“
bu savaştan kendisi de ağır yaralı çıkan (asan, Ege de bulunan annesi ve
kardeşi Mehmet in yaşadığı kendi kasabasına geri döner. Savaşta yaşadık‐
larından sonra savaşa karşıtı olan (akan ın kardeşi savaş yanlısı bir genç‐
tir. Bu nedenle onu İstanbul a İstanbul Sultanisi mektebine yazdırırlar.
Fakat harp ilan edilmiştir ve Mehmet çoktan . t“mene katılıp Çanakka‐
le de savaşmak için gön“ll“ olmuştur bile, bunun öğrenen (asan ise cephe
cephe dolaşarak kardeşini arayıp bulmak için Çanakkale nin yolunu tut‐
muştur…
Çanakkale savaşı hakkında yapılan ilk ve en uzun çizgi sinema filmidir.
Mustafa Kemal Atat“rk “n diğer önemli şahsiyetler gibi animasyon tekni‐
ğiyle çizildiği ilk çizgi sinema örneği de olan Çanakkale Geçilmez , aynı
zamanda en çok fig“r“n, gemi modelinin ve özel efektin kullanıldığı bir
çizgi filmdir.
Takvimler Nisan
i gösterdiğinde ). D“nya Savaşı nın en çetin cephele‐
rinden biri olan Çanakkale de işgalci g“çler s“rd“rd“kleri kuşatmadan ay‐
lardır hiçbir şey elde edememiş haldedirler. Anzak g“çleri daha sonra
kendi isimleriyle anılacak olan Anzak Koyu nda mağlup edilmişlerdir.
İçinde isimsiz kahramanlar Muhsin ve (asan kardeşlerin de yer aldığı (i‐
lal‐i Ahmer cemiyetine mensup destek birliği zorlu bir yol sonrası cepheye
ulaşır. Ne var ki siperlere girdikleri anda savaşın tahmin edemedikleri sert
ve acımasız y“z“yle karşılaşırlar. Muhsin oldukça keskin bir nişancıdır
ama her g“n öl“mle buruna burunadırlar. Y“zbaşı İbrahim Adil, Muhsin i
keskin nişancı olarak görevlendirmiştir ve y“zbaşıdan istediği tek şey
kardeşi (asan ın cephe gerisinde görevlendirilmesidir. Muhsin bir başka
keskin nişancı olan Şeref ile beraber en ön saflardaki d“şman askerlerini
avlarken keskin h“neri ve Ancak ları tek tek indirmesi de t“m koya adının
duyulmasına neden olacaktır. Fakat Anzak kuvvetlerinin başındaki İngiliz
Binbaşı Steward ın bu namlı T“rk askerine karşı manevrası da gecikmeye‐
cektir.
269
ENVER TÖRE
Umut ; Son Mektup 42 ile. TRT nin yayınladığı ve d“n itibaren
arka arkaya dört böl“m“n“ verdiği Sedd“lbahir isimli filmi de
zikredelim. Bir de Mahsun Kırmızıg“l “n çekeceği söylenen ve
ulaşamadığım
. Alay isimli film var.
Bu filmlerin bazıları b“tçe yetersizliği, bazıları ise hikâye‐
sinin zayıflığı, benzer sahnelerin tekrarlanması, realiteye uy‐
gunluk endişesiyle kurgunun cazibesini yitirmesi; filmleri, iste‐
nen seyirci sayısına ulaştıramamıştır. Şöyle de söylenebilir:
İnkılâp Tarihi kitaplarında yer alan ve ezberlemekten bıktığımız
hikâyeler tekrar edilmektedir. . Sinema filmlerinin belgesele
yakın olan senaryoları başarısızlığın ilk sebeplerindendir.
Çanakkale savaşları sadece T“rkler in değil, bu savaşa bu‐
laşan Avustralya, Yeni Zelanda, İngiltere, Pakistan gibi farklı
“lkelerin de ilgisini çekmiştir. Nitekim Russell Crowe un,
sonunda Çanakkale Destanı nı anlatan filmi hala hafızalarda‐
dır.43
Değerli dostlar,
Çanakkale yi tek savaştan ibaret sananlar var. Çanakka‐
le deki m“cadelenin bir g“nl“k bir olay olduğunu d“ş“nenler
var. Çanakkale de bir g“nl“k bir savaş yok! Aylarca s“ren, kara
ve denizin her noktasında, kanlı çarpışmaların yaşandığı b“y“k
m“cadeleler var. Bu nedenle adı Çanakkale Savaşları dır.
Conkbayırı, Sedd“lbahir ve daha nice noktada gırtlak gırtlağa
savaşıldığını öğrenmemiz ve öğretmemiz gerek.
Sinemamız g“n geçtikçe gelişiyor. Bu gelişme tarihi konu‐
lara daha fazla yer verilmesinde önemli rol oynamakta. Görsel
Tayyareci Y“zbaşı Salih Ekrem ). D“nya Savaşı sırasında gön“ll“ olarak
Çanakkale cephesine gider. savaşın çetin koşulları altında askerlerin ha‐
yatta kalması için m“cadele veren Nihal (emşire ile burada tanışır. Salih
Ekrem ve Nihal zorlu şartlar altında, bir de Fuat adından kimsesiz bir ço‐
cuğu sahiplenirler. İngilizler tarafından gelen bir hava baskınında Salih
Y“zbaşı sayesinde kurtulan K“ç“k Gazi Fuat , y“zbaşı ve hemşirenin ara‐
sındaki öl“ms“z sevdanın da şahidi olacaktır…
The Water Diviner filminde, Birinci D“nya Savası sırasında Gelibolu ya
giden ve bir daha haber alamadıkları oğullarını aramak için Çanakkale ye
gelen Avustralyalı bir adamın yaptığı yolculuk anlatılıyor. Cem Yıl‐
maz ve Yılmaz Erdoğan da filmin kadrosunda yer alıyor.
270
SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YAHUT SİNEMAYA HÂLÂ AKTARILMAYI BEKLEYEN MUHTEŞEM …
anlamda bir şeyleri yapmayı öğrenmeye başlamamız m“him
konuları sinema diliyle sunma arzumuzu kamçılıyor. İlk önce
Mustafa Kemal Atat“rk “n hayatını ve m“cadelelerini anlatan
filmler geldi peş peşe.
Şimdi de Çanakkale Savaşları nı anlatmaya çalışan filmler
dolduruyor sinema salonlarını. Acaba bu filmler artarken neden
sinemacılar tarihi realiteye saplanır kalırlar da, Çanakkale nin
şiirini yazan şairin senaryosunu görmezden gelirler. Şaşırdınız
değil mi? Mehmet Akif i senarist yapıverdim. Aslında Akif, hem
senaryo yazarı hem piyes yazarıdır.
Şiirlerinde Benzetmeci 44 ve Göstermeci 45 bir teknik
kullanan şairin şiirleri dramatik yapısıyla da ayrıca öne çıkar.
Şiirinin tahkiyesine iyi bakıldığında çoğu zaman bir sinopsis,
çoğu zaman da m“kemmel tahkim edilmiş bir senaryo ile karşı‐
laşırız. Bilindiği gibi sinopsis bir filmin senaryoya uzanan ön
hikâyesidir. Senaryo ise gör“nt“ ve sese dön“şecek bir d“ş“n‐
cenin, bir olayın yazıya dök“lm“ş şeklidir.
Benzetmeci Tiyatro: Sahnede gösterilenlerin gerçek yaşamdan farklı ol‐
madığını anlatan tiyatro eserleri, benzetmeci tiyatronun örnekleridir. Bu
t“r tiyatronun amacı, seyircileri sahnede görd“klerinin bir oyun olmadığı,
hayatlarından bir kesit olduğu d“ş“ncesine göt“rmektir. Benzetme‐
ci tiyatro, seyirciyi yanıltmak ister. Oyuncular, Sahnede rol yaparken sanki
hiç seyirci yokmuş gibi davranırlar. Oyunun bitiminde de ortada göz“k‐
meyerek seyircide uyandırdıkları etkinin s“r“p gitmesini d“ş“n“rler.
İllizyonist tiyatrodur. Aristocu tiyatrodan beslenir. Üç birlik kuralı yer,
zaman, olay ile kurulu, dinsel niteliği olan tiyatrodur. Seyirciye acıma, ha‐
yal kırıklığı, yenilgi gibi duyguları vererek, ruhu tutkulardan arındırma
Katharsis yolunu öngören t“rd“r.
Göstermeci Tiyatro: Bu tiyatro biçimi benzetmeci tiyatroya karşıt bir
anlayışla geliştirilmiştir. Göstermeci tiyatroda Sahnede gösterilenlere al‐
danmamak gerektiği, bunun bir oyundan ibaret olduğu vurgula‐
nır. Benzetmeci tiyatroda olduğu gibi gerçek yaşam duygusu vermeyi
amaç edinmeyen, seyirciyi gözlemci olmaya zorlayan, yargı vermesini is‐
teyen t“r. Sahne ile seyirci arasında yakın bir diyalog vardır. Oyuncular
zaman zaman seyircilere seslenirler ve sahnede gösterilenlerin bir oyun‐
dan ibaret olduğunu hatırlatırlar. Göstermeci tiyatronun diğer bir adı da
Epik tiyatrodur; yani, seyirciyi akılsal yoldan gözlemci olmaya zorlayan,
seyirciye olayı yaşatmak yerine, onu olayın dışında bırakıp yargı vermesi‐
ni sağlamak amacını g“den tiyatro t“r“d“r. T“rk halk tiyatrosundaki Orta
oyunu, göstermeci tiyatronun tipik bir örneğidir.
271
ENVER TÖRE
Akif in şiirlerinde Göstermeci ve Benzetmeci tavrın ör‐
neklerine girmeden bu iki yapıyı karşılaştırmalı olarak sunmak
isterim.
Benzetmeci Tavır
Eylemlerle çalışır.
Seyirci, sahne eylemine karıştırılır.
Etkinliği harcanıp t“ketilir.
Seyircide bir takım duyguların uyanması sağlanır.
Seyirciye bir yaşantı sunulur.
Seyirci olay içerisine sokulur.
Aşılama yoluyla çalışılır.
Seyircinin duyguları olduğu gibi tutulur.
İnsan, bilinen bir varlık olarak kabul edilir.
İnsan, hiç değişmez.
Seyircinin kaygısı, son “zerinde toplanır.
(er sahne, bir sonrası için vardır.
Organik bir b“y“me gör“l“r.
Olaylar, d“z bir çizgi “zerinde s“r“p gider.
Olayların gelişmesi evrimsel yoldadır.
İnsan belirli bir niceliktir.
D“ş“nce, varoluşu yönetir.
Duygu egemendir.
Göstermeci tavır
Anlatım a başvurulur.
Seyirci, gözlemci, olarak tutulur.
Etkin duruma sokulur.
Seyirciye bir takım yargılar verdirilir.
Bir d“nya gör“ş“ sunulur.
Seyirci olay karşısında tutulur.
272
Kanıtlar, tanıtmalarla çalışılır.
SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YAHUT SİNEMAYA HÂLÂ AKTARILMAYI BEKLEYEN MUHTEŞEM …
Duyguları ileri göt“r“p bir takım bilgilere varılır.
İnsan, inceleme konusu yapılır.
İnsan, değişir de, değiştirir de.
Oyunun gidişi “zerine toplanır.
(er sahne, kendisi için vardır.
Kurgu yöntemi gereklidir.
Olaylar, eğriler durumunda s“r“p gider.
Olayların gelişmesi sıçramalıdır.
İnsan, oluşum durumundadır.
Toplumsal varoluş, d“ş“nceyi yönetir.
Akıl egemendir.
Akif in din, adalet, irade, tembellik ve cahillik eleştirisi gi‐
bi konuları olay, mekân ve kişiler olmak “zere “ç unsurlu bir
bakış açısıyla şiirine almıştır. Onun, mekân bağlamında şehrin
meyhanelerine, kahvehanelerine, camilerine, mezarlıklarına;
olay bağlamında Balkan Savaşları na, Kurtuluş Savaşı na; kişi
bağlamında ise Köse İmam a, Asım a ve Asım ın nesline bakıl‐
mıştır.
Akif, Çanakkale savaşlarını mekân, kişiler ve olaylar “ç‐
geninde somuttan soyuta akan bir hassasiyetlik içinde canlı
sahnelerle doldurur. Çanakkale şiirine baktığımızda olaylar
manzum anlatılırken, nazmın başarısı savaşı görselliğe döker.
(açlı orduları dört bir koldan saldırmaktadır ama bu aziz millet,
can veriyor, yine de bir karış toprağını vermiyor. Gelibolu ya
yığılan d“şman, g“çl“ donanması ve teknoloji ile vahşice sal‐
dırmaktadır. Çanakkale boğazını hızla geçip bir an önce İstan‐
bul a ulaşmak ve işgal etmektir amaçları. Lakin planlar d“ş“‐
n“ld“ğ“ gibi işlemiyor. İnancı ve zekâsıyla t“kenmek pahasına
hareket eden T“rk ordusu kutsal direnişini şehadet mertebesi‐
ne ulaşanlarıyla taçlandırıyor. Binlerce kahramanlığa şahit olan
Çanakkale savaşları, vatan, millet sevgisinin en mukaddes örne‐
ğidir. Çanakkale sadece bir muharebe alanı değil, canını, malını;
namusunu, şerefini, onurunu ve bağımsızlığını koruma adına
273
ENVER TÖRE
öl“m“ hiçe sayan kahramanların şanlı direniş davasıdır. Çanak‐
kale, şehit kanlarıyla yazılan bir derin destandır.
Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? söz“ Ça‐
nakkale ye ve sonrasında toplanan y“z binlerin ruhunu, Ş“he‐
da fışkıracak toprağı sıksan, ş“heda! söz“ ise fedakârlığın de‐
recesini anlatabilecek en g“zide ifadedir. Yine (angi kuvvet
onu, hâşâ, kahrına edecek ram? Ç“nk“ te sis‐i ilahi o metin is‐
tihkâm. onca olumsuz şartlara rağmen, vazgeçmeyen aziz şe‐
hitlerimizin ve gazilerimizin, inancını, imanını ve kararlığını
anlatan; duyanları hayran bırakan ifadelerdir. Ne hayâsızca
tahaşş“t ki ufuklar kapalı! Nerde gösterdiği vahşetle bu bir Av‐
rupalı . D“şmanın yalnız İngilizlerin, Fransızların değil; d“nya‐
nın dört bir yanından topladıkları ve Gelibolu ya doldurdukları,
daha ne sebeple savaştığını bile bilemeyen his yoksunu (açlı
d“şmana işaret etmektedir. Dedirir‐Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan
k“mesi, varsa gelmiş, açılıp mahpesi yâhut kafesi! şehidimizin
başını kesip hatıra diye memleketine göt“ren, savaşı, savaşmak
ve öld“rmekten ibaret gören d“şmanı anlatırken m“balağa
yapmış da sayılmaz. Kimi (indu, kimi yamyam, kimi bilmem
ne bela… (ani tauna da z“ld“r bu rezil istila! İngiltere, İrlanda,
İskoçya, Avustralya, Kanada, Yeni Zelanda, Fransa, Sudan, So‐
mali, Senegal, Cezayir, Mısır, (indistan, Nepal, Filistin den topla‐
tılan insanlara; d“nyaya karşı savunulur Çanakkale. D“nyaya
karşı verilen o amansız m“cadelenin ruhunu hissettirir. Adil
olmayan savaş şartlarını dizelerinde maddecilikle betimlemek‐
ten ziyade gözleri ve ruhu “zerinden okuyucuya nakleder.
Öl“m indirmede gökler, öl“ p“sk“rmede yer; O ne m“dhiş
tipidir: Savrulur enkaz‐ı beşer. Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene,
parmak, el, ayak, Boşanır sırtlara vâdilere, sağnak sağnak. Sa‐
vaş meydanlarındaki vahşet ancak bu kadar canlı ve kanlı göz‐
ler ön“ne getirilir.
Mehmet Akif Çanakkale nin maddeci görsel yön“nden
Çanakkale nin ruhuna yönelir. Ne b“y“ks“n ki kanın kurtarı‐
yor tevhidi. Bedr in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi. söz“ ile
İslâm ın (açlı karşısında var olma m“cadelesiyle eş değer tutar
ve kutsar Çanakkale savaşlarını.
274
SİNEMADAKİ ÇANAKKALE ZAFERİ YAHUT SİNEMAYA HÂLÂ AKTARILMAYI BEKLEYEN MUHTEŞEM …
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın? Gömelim
gel seni tarihe desem, sığmazsın. Sana gelmez bu ufuklar, seni
almaz bu cihât. sözleriyle de ordumuzun asil ve yiğit m“cade‐
lesini onurlandırır. Sonraki nesillere gurur duymayı, ş“kran
hissini canlı tutmayı, vatan sevgisini, vatan için can verenlerin
ebediyen öl“ms“zl“k anlayışını yerleştirir. Bize vefa borcumu‐
zu canlı sahnelerle hatırlatan, gösteren Akif e gerçekten ş“kran
borçluyuz.
Şimdi onun kelimelerle yazdığı bu b“y“k hikâyeyi, filme
doğru aktaracak senaristlere ihtiyacımız var. Zira Akif in her
mısraı bir film senaryosu olacak malzeme sunmaktadır bizlere.
Gören göze, hisseden ruha, derin bilgiye sahip gençlerimize bu
iş d“şmektedir. Bizim Çanakkale k“krememiz, Vietnam savaşıy‐
la mukayese bile edilemez. O zaman buradan tekrar sesleniyo‐
rum sinema uzmanlarına
. Y“zyıl T“rk gençliği dedeleriyle
gurur duysunlar yapacağınız Çanakkale ve Millî M“cadele film‐
leriyle…
275
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ
ME(MET ÂKİF ERSOY UN
ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ
Hüseyin Yeniçeri*
Öz
Çanakkale, T“rk milletine iki kahraman armağan eder:
Mustafa Kemal ve Mehmet Akif. Biri tarih yapmış, biri de tarih
yazmıştır. Tarih yapmak kadar tarih yazmak da önemlidir. Tari‐
hi yapan ruh, tarihi yazanla sonsuzlaşır. Ve tarihi yapanın başa‐
rısı tarihi yazanla kalıcılık kazanır. Tarihi yapanın ruhu tarihi
yazanda, tarihi destanlaştıranda varsa ortaya öl“ms“z sanat
“r“n“ çıkar. İşte bu nedenle Mustafa Kemal in tarih sahnesinde
milletinin makus talihini çeviren kahramanlığı, Mehmet Akif in
Çanakkale Şehitlerine başlığını taşıyan destansı şiiri ile bir baş‐
ka kahramanlığa yol açmıştır. Bu y“zden Mehmet Akif de zafer‐
le sonuçlanan Çanakkale Savaşını b“t“n heyecanıyla yaşatan
şiiri ile aynı ruhu taşıdığını kanıtlamıştır. Bu bildiri ile Mehmet
Akif in sanatçı kişiliğine giden yolların ana çizgileri belirlenme‐
ye çalışılmış, Akif in başarısının köşe taşları ortaya konulmaya
çalışılmıştır.
Anahtar kelimeler: Konu, sanat anlayışı, aruz vezni, na‐
zım biçimleri, edebi sanatlar, dil ve anlatım, işçilik.
I. Mehmet Akif’in Şiirini Besleyen Kaynaklar
Akif in şiir yazmaya başladığı dönemde )). Tanzimatçılar
eserlerini vermeyi s“rd“r“yorlardı. Akif bu dönemde şiir yazan
şairlerden Abd“lhak (amit ile Muallim Naci yi beğeniyordu. İlk
şiirlerinde bu iki şairin etkisi sezilir. Gerek kişisel ve dinî duygu‐
larını yansıtmak, gerekse gazel biçimini kullanmak bakımından
kendisine örnek aldığı şairler bunlardı. İlk dönemi için ona tak‐
litçi ve ferdiyetçi diyenler olmuştur. K. Aky“z,
Akif in
başlangıç döneminde özel öğretimle öğrendiği Farsça ile İran
*
Dr., (acettepe Üniversitesi. huseyinyenicerii@hotmail.com
277
HÜSEYİN YENİÇERİ
şair ve d“ş“n“rlerinden Sadi ile (afız ı da beğendiğini, çok oku‐
duğunu da ekleyelim.
Akif in ilk dönemi, okul sıralarında öğrenmeye başladığı
Fransızcanın etkisiyle kısa s“rer. Fransız şairlerinde dinî şiirler
yazan Lamartine ile g“nl“k olayları konu olarak işleyen A.
Dumas Fils e ilgi duymaya başlar. Öyle ki Akif in şair olarak ta‐
nınmasını sağlayan manzum hikâyelerini özellikle A. Dumas
Fils in etkisiyle yazdığı gör“l“r. Ancak (asta, K“fe, Mahalle
Kahvesi, Meyhane, (asır, Bayram, Seyfi Baba gibi adlar taşıyan
bu manzum hikâyelerin yazıldığı yıllarda )). Tanzimatçılar yer‐
lerini Servet‐i F“nunculara bırakmışlardı. Onlardan da Tevfik
Fikret; Balıkçılar, (asta Çocuk gibi konularını g“nl“k olaylardan
alan manzum hikâye örnekleri veriyordu. Aynı t“rde İsmail
Safa, (“seyin Suad, Ali Ekrem ve Mehmet Emin de örnekler
vermiştir.
)). Meşrutiyet yıllarında T“rk kamuoyunda “ç “lk“ sık tar‐
tışılan d“ş“nce alanları idi. Bunlar önce Osmanlıcılık, sonra
İslamcılık ve en sonra da T“rkç“l“k akımlarıydı. Balkan Savaşı,
Osmanlıcılığın ç“r“kl“ğ“n“ b“t“n çıplaklığı ile ortaya koydu.
Öyle ki Ömer Seyfettin (“rriyet Bayrakları adlı hikâyesinde
bu “lk“n“n geçersizliğini adeta kanıtlar. Geriye iki akım kalı‐
yordu: İslamcılık ve T“rkç“l“k. İki akımı Kenan Aky“z karşılaş‐
tırırken şöyle diyor:
T“rkç“l“k, T“rk unsurunu ön plana almakla, İslam Alemi
içinde bir parçalanmaya doğru gidiyordu; fakat İslamcılar, kal‐
kındırmak istedikleri d“nya içine –M“sl“man oldukları için‐
hemen hemen yery“z“ndeki b“t“n T“rkleri de almış bulunu‐
yorlardı. O halde T“rk unsurunu kalkındırmak meselesinde
her ikisi de kendiliklerinden birleşmiş oluyorlardı. Ancak kal‐
kındırmanın tarzında birincisi millî, ikincisi ise dinî esasları ele
almaları bakımından ayrılıyorlardı. s.
İslamcılık “lk“s“n“n bizde biricik temsilcisi Mehmet
Akif ti. Akif in bu “lk“y“ benimsemesinde Cemalettin‐i Efganî
ile Mısırlı Muhammet Abduh un rol“ vardı. Bunlara Safahat ın .
Kitabını oluşturan S“leymaniye K“rs“s“nde Akif in konuştur‐
duğu Abd“rreşit İbrahim i de ekleyebiliriz. Bu kişi Rusya da
yaşayan T“rklerdendi ve b“t“n ömr“nce T“rklerin oturduğu
278
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ
b“t“n “lkelerin T“rkiye ye katılmaları gereğinin m“cadelesini
vermiştir. Akif in şiirini besleyen duygu ve d“ş“nceleri araştı‐
rırken Doğu ve Batı medeniyetleri karşısındaki tutumuna da
göz atmak yerinde olacaktır. Akif, medeniyetin kaynağı olarak
Doğu yu gör“yordu. Medeniyetçe Batı dan geri olsa da manevi
değerler bakımından Batı dan “st“nd“. Ç“nk“ Doğu her şeyden
önce İslam ın doğduğu yerdi. Ve İslam terakkiye asla engel de‐
ğildi. İslam doğduğu zamanki değerlerinden uzaklaştığı için
Doğu geri kalmıştı. Maddi kalkınma için Batı medeniyetine yö‐
nelmek, geriliği ortadan kaldırabilirdi. Bu konudaki şu beyti
Akif in d“nya gör“ş“n“n öz“d“r:
Doğrudan doğruya Kuran’dan alıp ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslamı
Akif in ilk ve son dönem şiirleri dışarıda tutulursa tam an‐
lamıyla bir toplumcu şair olarak karşımıza çıktığı gör“l“r. Onun
toplumculuğu T“rkleri de kapsıyor. Ç“nk“ T“rkler de
M“sl“mandır. Ve Akif, M“sl“manlar arasında bir ayrım yapma‐
sa da T“rkleri ön planda tutar. Nedeni de bizim hayatımızı işle‐
mesidir. Bu y“zden siyaseten “mmetçi olmasına karşın, duygu‐
sal yönden milliyetçi ve halkçıdır.
Akif in şiirlerini çöz“mleyenler, şiirlerinin dokusunda
Namık Kemal in izlerini de bulmuşlardır. Özellikle (“rriyet Ka‐
sidesi şiiri Akif i etkilemiştir. Yine Kuran ayetleri ile (z. Mu‐
hammed in İslamı yerleştirme ve tebliğ çalışmaları, bu uğurda
yaptığı savaşlar yanında T“rk efsane ve destanlarından da çağ‐
rışımlar şiirinde ilmek ilmek işlenmiştir. Dede Korkut (ikâyele‐
rinden Kastamonu Nasrullah Camiindeki konuşmalarına kadar
T“rk k“lt“r“ Akif in şiirlerinde dile gelir. Çetin,
:
‐ ‐
Akif in doğduğu ve çocukluğunun geçtiği çevrenin de ele
aldığı konular “zerinde etkisi vardır. L“tfi Şehsuvaroğlu bir
yazısında bu durumu şöyle belirlemiştir:
Âkif in doğduğu ve yaşadığı çevre olan Fatih semtinin
hemen komşusu olan Sarıg“zel Mahallesi ki sonradan b“y“k bir
yangında k“l olmuş ve “zerinden Vatan Caddesi geçirilmiştir,
şairin sokak dilini, tekke dilini, dergâh dilini, medrese dilini
kaptığı geliştirdiği muhittir. Bu çevrede her t“rl“ asâlet, fazilet
hisleriyle birlikte; her t“rl“ yoksulluk k“lt“r“ iç içe yaşamakta‐
279
HÜSEYİN YENİÇERİ
dır. T“rk Edebiyatının sosyal muhtevası bakımından en zengin
şairi olan Âkif in şiirlerine malzeme olan insan çeşitliliği işte bu
çevreden edindiği gözlemlere dayanmaktadır çoğunlukla. İs‐
lâmcı, sosyal adaletçi, isyancı, milliyetçi şairin şiirlerindeki in‐
sanı sanat g“c“yle birleştirerek ortaya çıkardığı, işlediği m“şa‐
hede sahası, eserindeki kahramanların iklimi Fatih ve yanı ba‐
şındaki bu mahalle olmuştur. http://www.varanhaber.com/
[Erişim: . .
]
Son olarak özellikle yaptığı gezilerin de şiirlerinin oluştu‐
rulmasında önemi olduğunu vurgulayalım. Berlin, Mısır, Suudi
Arabistan da görevli olarak uzun s“re kalmış; buralarda edindi‐
ği izlenimler, şiirlerinde mısralaşmıştır.
Namık Kemal de Vatan Teması adlı Lisans tezimde şöyle
bir c“mle kullanmıştım: Namık Kemal, yazdığını yaşayan ve
yaşadığını yazan bir şairimizdir. Mehmet Akif için de Nihat
Sami Banarlı şöyle diyor: Akif T“rk tarihinde tıpkı Namık Kemal
gibi, hayatı sanatının ve sanatı hayatının eseri olan simalardan
birisidir. s.
II. Akif’in Sanat Anlayışı ve Şiirlerinde İşlediği Konular
Akif in sanat anlayışının dört döneme ayrıldığı gör“l“r. İlk
ve son dönemde bireysel konular ağır basar. İlk dönemde gazel
t“r“nde şiirler söylerken dörd“nc“ dönemde kıta t“r“nde şiir‐
ler ağırlıklıdır. Ancak ikinci ve “ç“nc“ dönemde toplumcu kişi‐
liği öne çıkarak sanatını İslam d“nyasını aydınlatmaya adar.
Şiirlerine İslam birliği “lk“s“ yön verir. Ancak hemen eklemek
gerekir ki Akif, M“sl“manlar arasında bir ayrım gözetmemesine
karşılık her zaman T“rkleri ön planda tutmuştur. Bilinç altında
T“rklerin önderliğinde bir İslam birliği gerçekleştirmek ama‐
cındaydı diyebiliriz. Ç“nk“ işlediği konular bizim hayatımızdan
seçilmişti. Ve ele alınan sorunlar bizim sorunlarımızdı. Akif bu
sorunları gidermenin kavgasını şiirleriyle veriyordu.
Siyasî açıdan “mmetçi olmasına karşılık, duyguları ba‐
kımından halkçı ve milliyetçi olan Akif, bu kişiliği ile sanat haya‐
tının ikinci ve “ç“nc“ dönemlerinde karşımıza tam anlamıyla
toplumcu bir şair olarak çıkar. Aky“z,
Toplumu maddi
ve manevi kalkınmaya yöneltmek isteyişinde edebiyat anlayışı‐
280
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ
nın da etkisi vardır. Ona göre edebiyat, bir toplumun manevi ve
ahlakî eğitiminde en etkili sanat alanıdır.
(eyet‐i içtimaiyyemizingöz“n“ açacak, hissiyatını y“k‐
seltecek, hamiyyetini galeyana getirecek, ahlâkını tehzib edecek,
h“lasa bize her manasıyla ders‐i ibret verecek bir edebiyata
muhtaç bulunduğumuz. sözleri, Sırat‐ı Mustakim in
. Sayı‐
sında ve “ç yıl sonra çıkardığı Sebil“rreşad ın ilk sayısında or‐
taya konuluyordu.
Bu etkiyi gerçekleştirmek için sanat için sanat anlayışı
yerine toplum için sanat anlayışıyla hareket edilmelidir. Ayrı‐
ca her edebiyatın bir vatanı vardır: edebiyat mahallidir ve bir
memleketin b“y“k halk yığınlarına seslenir. d“ş“ncesindedir.
Akif, İslam d“nyasının geri kalış nedenleri arasında edebiyatın
halka değil; aydınlara seslenmesini de sayar. (alk için, halkın
hayatını yansıtan bir edebiyat ortaya çıkarmak onun tek amacı‐
dır. Akif in şiirleri incelendiğinde gör“l“r ki içinde yaşadığı top‐
lumun hayatını b“t“n özellikleri ile yansıtan şiirlerle karşı kar‐
şıyayız. Çocukluğunun geçtiği ve yetiştiği çevre b“t“n çıplaklığı
ile şiirine yansır: (alkın yoksulluğu, çileli yaşayışı, “z“nt“leri,
çaresizlikleri olduğu gibi şiirine yansır. Özellikle manzum hikâ‐
ye t“r“ndeki şiirlerinin ana dokusunu bu konular oluşturur.
Akif in İslam ı yanlış yorumlayan din adamlarını eleştirdiği,
Kuran ın fal bakmak ya da mezarlıklarda okunmak için gönde‐
rilmediğini, tevekk“l“n yanlış değerlendirildiğini, yenilik ve
ilerlemelere, tekniğe ve teknolojiye engel olmadığını, taassup‐
tan kurtulmak gerektiğini… sık sık işlediği şiirleri tam bir aydın‐
latıcı ve ufuk gösterici özellikler taşır.
Akif in ele aldığı konular içinde milli bağımsızlık, T“rk
kahramanlığı, Anadolu nun işgali de vardır. Bu “ç konuda orta‐
ya koyduğu “ç anıt şiir; İstiklal Marşı, Çanakkale Şehitlerine ve
B“lb“l d“r.
III. Akif’in Şiirlerinde İşçilik
Akif in şiir d“nyasını aralayanlar, Akif in şiirlerini yazar‐
ken titiz bir çalışmaya tanık olurlar. L“tfi Şehsuvaroğlu bir yazı‐
sında bunun farkına ilk varan kişinin annesi Emine Şerife (a‐
nım olduğunu şöyle belirtiyor:
281
HÜSEYİN YENİÇERİ
“Annesinin Akif in şiirleri için söylediği incesini ipe diz‐
miş, kalınını sapa.. c“mlesinde olduğu gibi, arûzun en ince ne‐
zahetle söylenen ve Alain in dediği gibi bir tablo çizercesine
meydana çıkarılan nazım ile en kalın, kaba sokak dili yan yana
olmakla Akif in sanatını topluma, toplumu da sanatına eriştiren
bir şiir iklimi yaratılmaktadır. Bu şiir o kadar özg“nd“r ki, şair
şiirini
zaman
zaman
tefsir
etmek
ihtiyacındadır.
http://www.varanhaber.com/ [Erişim: . .
]
(ocam Prof. Kenan Aky“z de Batı Tesirinde T“rk Şiiri
Antolojisi adlı eserinde Akif in şiirlerinde titiz bir işçilik bulun‐
duğundan şöyle söz eder:
Akif, şiirin b“y“k bir cehit mahsul“ olduğuna; şairin bir
mimar gibi önceden birçok taslaklar ve nihayet kesin projeler
yapmak mecburiyetinde bulunduğuna ve ondan sonra da titiz
bir işçiliğin ve kontrol“n l“zumuna inanır. s.
Aky“z, aynı eserinde şiirlerindeki titiz işçilik yanında şiir‐
lerinde sağlam bir kompozisyonun varlığından söz eder ve eski
şiirimizin en zayıf yanının şiirde plansızlık olduğuna işaret eder.
Bu demektir ki T“rk şiiri Akif le plansızlıktan kurtulmuştur.
Akif in nasıl şiir yazdığı ve yazdığı şiirleri “zerinde nasıl
çalıştığı Safahat adlı şiirlerinin toplandığı kitabın başında, Mit‐
hat Cemal Kuntay tarafından ayrıntılı bir inceleme yazısıyla
kamuoyuna sunulmuştur. Akif in işçiliğini iyi anlayabilmek için
buradaki örneklerden birkaçı “zerinde durmak gerekir:
Kafiye titizliğini vurgulayan bir örnek:
“Safahat’ımda eğer şiir arıyorsan arama
Yalnız bir yeri vardır ki hazindir, göster!
‐Küfe? ‐Yok. ‐Kahve? ‐Hayır! ‐Hasta? ‐Değil. ‐Hangisi ya?
‐Üç buçuk nazma gömülmüş koca bir ömr‐i heder!”
Bu parçada göster ve heder sözc“kleri kafiyelidir; ama
bu kafiyeden Akif, rahatsız olmuş ve yıllar sonra ikinci dizeyi,
dolaysıyla kafiyeli sözc“ğ“ değiştirmiştir. Değişikliğe bakınca
anlaşılıyor ki Akif, ikinci dizedeki göster sözc“ğ“n“n . hecesi
t sert “ns“z“yle başladığı için rahatsız olmuştur. Ayrıca ‐er
sesleri ortaklığı şaire biraz yavan gelmiş olacak ki ‐der sesleriy‐
le kafiyeyi kurmuş ve . dize şöyle son biçimini almıştır:
282
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ
dir:
Yalnız bir yeri hakkında “(azin işte bu!” der.
(asta adlı şiirinde yaptığı d“zeltmelerden biri de şöyle‐
Döktüğüm yaşları mazur görün; mağdurum! > Döktüğüm
yaşları çok görmeyiniz; mağdurum!
Burada dikkat çeken nokta alıntı mazur sözc“ğ“ yerine
T“rkçesinin yerleştirilmesidir. Akif in şiir dilinde Osmanlı T“rk‐
çesinden T“rkiye T“rkçesine doğru bir tercih, bir eğilim oldu‐
ğunu da rahatlıkla söyleyebiliriz. Aynı eğilim Mahalle Kahvesi
adlı şiirindeki şu d“zeltmede de gör“l“r:
“Adım başında dikildikçe piş‐i azminde,
Felah‐ı ümmeti imkân kalır mı ümmide?”
Bu dizelerin son biçimi ise şöyle olmuştur:
“Adımda bir dikilir, azminin gelir önüne...
Zavallı yolcunun artık kıyar bütün gününe.”
IV. Akif’in Dil Tutumu ve Anlatım Özelliği
Akif in şiirleri bir b“t“n olarak ele alındığında dil tutumu
bakımından bir ikilik göze çarpar. Eski şiir geleneğimiz ile ye‐
tişmesinin bunda payı vardır. Bu ikiliği yetiştiği dönemin bir
yansıması olarak da değerlendirebiliriz. Bir yanda Osmanlı
T“rkçesi yazı dilinin ögelerini taşıyan bir dil, bir yanda da hal‐
kın konuşma dilinin şiire uygulanışı. Ancak bu ikili tutumda
konuşma dilini yansıtmadaki başarısı Osmanlı T“rkçesinin
Arapça ve Farsça tamlama ve ögelerle dolu yazı dilini bastırır.
Şiirlerinde ele aldığı kişileri k“lt“r d“zeylerine uygun olarak
konuşturma çabası da Akif in nat“ralizmin ilkelerinden haberli
olduğunun kanıtı gibi gör“n“r.
Konuşma dilinin gerçeğe uygun biçimde kullanıldığı y“z‐
lerce örnek vardır Safahat ta:
“‐Simit mi istedin ağa? ‐Yokmuş onluğum, dursun.
‐Ulan, kapakta imiş dağlı... Hay köpoğlu köpek!
‐Bunak munak deme, billahi çarparım elimi..” s.
Bu dizelerde karşılıklı konuşmaların canlı örnekleriyle
karşılaşıyoruz. Konuşanlar, k“lhani beylerden kahve m“davim‐
lerine kadar her kesimden insanlardır.
283
HÜSEYİN YENİÇERİ
Osmanlı T“rkçesi dediğimiz yabancı dil kuralları ile dolu
ifadeler de var Safahat ta:
“Evin birinde neva‐saz bir güzel udî
Birinde cebe‐feza bir sada‐yı Davudî (s. 88)
Reng‐i hakikat nedir, fark eden ebsar için
Goncede matvi duran her varak ümm‐ül‐kitap” s.
Akif in şiirlerinde anlatım özelliğini iki noktada toplayabi‐
liriz: Biri gerçeği olduğu gibi yansıtmak, diğeri içtenliktir. (er
iki özelliği de besleyen mahalli bir edebiyat gerçekleştirmek
ilkesi olmuştur. Gerçeği olduğu gibi yansıtabilmek için Akif,
gözlem den yararlanmıştır. G“nl“k hayatta karşılaştığı kişile‐
rin özelliklerine dikkat yanında anlattığı olayların geçtiği me‐
kânları b“y“k bir ustalıkla ve canlı bir biçimde yansıtma başarı‐
sını gösterir. Bu konuda anlatılan bir olayı kanıt olarak sunabili‐
riz. Mahalle Kahvesi şiirini, şiirde tasvir edilen kahvenin sahibi‐
ne okudukları zaman kahve sahibi, şiirin sahibi için: Ömr“
kahvelerde geçmiş biri demiştir. Aky“z,
(âlbuki Akif,
ömr“nde bir kez, yalnızca bu şiiri yazabilmek için kahveye git‐
miş biridir. Bu durum Akif in ne denli titiz bir gözlem g“c“ne
sahip olduğunun belirtisidir. Bu demektir ki gerçekçi tasviri
şiirimize sokan Akif tir.
Akif in özellikle tasvirlerde canlılığı ve çekiciliği ‐hayal
unsurlarına başvurmadan‐ sırf dilinin canlılığı ve içtenliği ile
sağlar.
Şiirlerinde tasvir kadar yer alan tahkiyenin canlılığı da
aynı kaynağa dayanır. Sanatını halkın hizmetine veren şairin
dili, halkın diline gösterdiği uyuş bakımından, nazmımızın ş“p‐
hesiz en başarılı dilidir. Bu uyuşu, dilin sadeleştirilmesi nazari‐
yelerine bağlanmadan (alkın anlayabileceği dil, ancak kendi
dilidir. diyerek, doğrudan doğruya o dili b“t“n özellikleri ile
benimsemekle sağlamış ve böylelikle Mehmet Emin in d“şt“ğ“
hatadan kurtulup tamamıyla canlı ve samimi bir dile sahip ola‐
bilmiştir. Aky“z,
Akif in ilk şiirleri ile son yazdıkları arasında Osmanlı
T“rkçesinin ağır dili aleyhine, T“rkiye T“rkçesinin yabancı ku‐
rallardan uzaklaşan sade dili lehine bir gelişme gösterdiğini de
284
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ
belirtelim. Akif in özellikle acıma duygusunu, haksızlık karşı‐
sındaki direnişini, T“rk bağımsızlığının yok edilmeye çalışılması
karşısındaki baş kaldırısını şiirine yansıtmak bakımından
önemli bir özelliği de vardır. Bu t“r şiirlerinde Namık Kemal in
g“r ve tok erkek sesini hatırlatan bir eda vardır. Bu duruma M.
Cemal Kuntay İsyanın g“zel öfkesi, sesin mefhumlaşan tonu
demektedir. Gerçekte bu t“r dizeleri normal bir ses tonu ile
seslendirmek m“mk“n değildir:
“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
Gömelim gel seni tarihe!” desem, sığmazsın!
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet” dediğin tek dişi kalmış canavar?”
V. Akif’in Şiirlerinde Ölçü, Biçim Ve Edebi Sanatlar
Akif, şiirlerinde ölç“ olarak aruzu kullanmıştır. B“t“n
edebiyat araştırmacıları aruzu T“rkçeye uygulamakta en usta
sanatçının Akif olduğunda birleşmişlerdir. Aruzu Akif le aynı
zaman diliminde şiirler yazan Fikret ve Ahmet (aşim de şiiri‐
mize uygulamada başarılıydılar. Nihat Sami Banarlı, Yahya Ke‐
mal in aruzla yalnız şiir söyleme bakımından ilk b“y“k olduğu
gör“ş“ndedir:
Aruz vezni ile Fikret, kuvvetli bir dış musikisi ve ustalıklı
bir manzume lisanı v“cuda getirmişti. Bu vezni daha temiz, da‐
ha sade bir T“rkçe ile dillendirmek kudretini de Mehmet Akif
göstermişti. Fakat tam on asırlık bir atalar mirası olan bu g“zel
vezinle yalnız şiir söyleyen ilk b“y“k şair Yahya Kemal oldu. s.
Ömer Rıza Doğrul, Akif için bu konuda şunları söyl“yor:
Akif, aruzun Mimar Sinan'ıdır. Aruz mimarı olarak Akif tektir.
Aruzla y“z katlı binalar kurar. Mithat Cemal ise onun aruzu
hakkında şöyle demiştir: Aruzun içine deruni bir aruzun musi‐
kisini koydu. Son olarak (asan Basri Çantay: Şimdiye kadar
aruz vezniyle şiir yazan hiçbir şairimiz, “stadın o vezindeki kati
saltanatına eremedi.
diye yazmaktadır.
Akif in hece ölç“s“n“ hiç kullanmadığı gör“ş“ de doğru
değildir. Ziraat Mektebi ni bitirdiği yıllarda Zeynebim t“rk“‐
s“ ne hece vezniyle bir nazire yazdığı bilinmektedir. Bu du‐
285
HÜSEYİN YENİÇERİ
rumda bir şiirinde de olsa
li hece ölç“s“n“ kullandığı gör“‐
l“r. Akif in şiir yazmaya başladığı yıllarda Servet‐i F“nuncular,
hem temaya göre ölç“ seçme girişimini gerçekleştirmişlerdi
hem de bir şiirde değişik ortama göre farklı aruz kalıpları de‐
nemişlerdi. Akif de temaya göre aruz kalıbı seçme özelliğini
s“rd“rm“şt“r. Karşılıklı konuşmalı manzum öyk“lerinde farklı,
heyecanlı ve hitap edici şiirlerinde ise farklı vezin kullanmıştır.
Akif in şiirlerinde Divan Nazım Biçimleri ağırlıklı olarak
kullanılmıştır. İlk şiirlerinde gazel, terkib‐i bent; olgunluk ça‐
ğında mesnevi, son dönemlerinde de kıta en çok kullandığı na‐
zım biçimleridir. Akif, İstiklal Marşı şiirinde ise dörtl“k
ve
beşlik
birimlerini kullanır. İstiklal Marşı nın nazım biçimi
“zerinde duran Nurullah Çetin, dörtl“k biriminin daha çok (alk
Edebiyatında kullanılsa da Divan edebiyatında da kullanıldığına
dikkat çekiyor:
Şiir, son birimi ve kafiye d“zeni bakımından bilinen ge‐
leneksel nazım şekillerinden birine tam olarak uymaz. Bir ba‐
kıma Akif, kendine özg“ bir nazım şekli kurgulamıştır. Ancak
hem içeriği, hem “slubu ve hem de mısra k“melenmesi bakı‐
mından T“rk halk şiirinin destan nazım şekline benzetebiliriz.
s.
Akif, Safahat ın ilk şiirinde şiir anlayışını ve edebi sanat‐
larla ilgili tavrını şöyle dile getirir:
“Bana sor sevgili kaari, sana ben söyleyeyim,
Ne hüviyette şu karşında duran eşarım?
Bir yığın söz ki samimiyeti ancak hüneri;
Ne tasannu bilirim, çünkü ne sanatkârım!
Şiir için göz yaşı derler; onu bilmem, yalnız
Aczimin giryesidir bence bütün asarım.”
Akif, burada tasannu yani sanat yapmayı bilmem diye‐
rek ne denli alçak gön“ll“ olduğunu ortaya koymaktadır. Ç“nk“
şu dizelerde bile eskilerin nida dedikleri “nlem sanatından,
yine eskilerin istihfam dedikleri soru sanatına; eskilerin te‐
nas“p dedikleri uygunluk sanatından, yine eskilerin teşbih‐i
beliğ dedikleri g“zel benzetmeye kadar birçok söz sanatına yer
vermiştir. Bir d“ş“nce ve “lk“ adamı olan Akif in d“ş“nceye
286
MEHMET ÂKİF ERSOY’UN ŞİİRLERİNİN BELİRGİN ÖZELLİKLERİ
dayalı sanatlara ağırlık verdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Sese
dayalı söz sanatlarını şiirlerindeki ahenge katkısı bakımından
ihmal etmediği bir gerçektir. Özellikle Divan sanatlı d“zyazısı‐
nın en belirgin söz sanatı olan seci ye şiirde yer vermesi bu
konuda ne kadar doğru d“ş“nd“ğ“m“z“ gösterir.
B“t“n T“rk Edebiyatının en seçkin söz sanatı örnekleri
Akif in şiirindedir. En belirgini ise abartma m“balağa sanatı‐
dır. Abartma sanatının edebiyatımızda en g“zel örneği sayılabi‐
lecek şu dizelere bakalım:
“Ölüm indirmede gökler, ölü püskürmede yer
O ne müthiş tipidir: savrulur enkaz‐ı beşer.”
Eskilerin r“cu dedikleri dön“ş sanatının en g“zel örneği
sayılan şu dizeleri de (akkın Sesleri şiirinden izleyelim:
“Ya Rab, bu uğursuz gecenin yok mu sabahı?
Mahşerde mi biçarelerin yoksa felahı!
(…)
Yetmez mi musab olduğumuz bunca devahi?
Ağzım kurusun... Yok musun ey adl‐i İlahi!”
Akif in engin k“lt“r“ bir bakıma telmih sanatına sıkça baş
vurması sonucunu doğurur. Şimdilerde çağrışım ya da anıştır‐
ma denilen bu sanatın geçtiği dizelerden biri İstiklal Marşı nın
ilk dizesidir:
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!”
İstiklal Marşındaki bu korkma sözc“ğ“ndeki telmihten
habersizler, T“rk “n marşı korkma sözc“ğ“ ile başlamamalı
diye bu dizeyi eleştirmişlerdir. (âlbuki Akif, bu sözc“kle doğru‐
dan doğruya Kuran‐ı Kerim deki bir ayete ve hicret sırasında
Sevr mağarasında yaşanan korku olayına telmihte bulunmuştur.
Yani Allah bizimle beraberdir, korkuya gerek yoktur demek
istemiştir.
Akif in eğretileme de denilen istiare sanatına çok g“zel
örnekler verdiği de bir gerçektir:
“Bedr'in aslanları ancak bu kadar şanlı idi.
(...)
Bir hilal uğruna ya Rab ne güneşler batıyor.”
287
HÜSEYİN YENİÇERİ
İki dizede de açık istiare sanatı vardır. İlk dizede savaşçı‐
lar aslan a, ikincisinde şehitler g“neş e benzetilmiş; ama ben‐
zetilenler anılmamıştır.
. y“zyıl T“rk edebiyatının en çok sevilen ve okunan şai‐
ri kuşkusuz Mehmet Akif Ersoy dur. Onun Safahat Evreler
adıyla yayımladığı şiirleri “zerinde yaptığımız bu değerlendir‐
meleri burada tamamlarken Çanakkale ruhunu şiire en başarılı
bir biçimde Akif in yansıttığını da son olarak vurgulayalım. Say‐
gılarımla.
KAYNAKÇA
Aky“z, Kenan
, Modern Türk Edebiyatının Ana Çiz‐
gileri, T“rkoloji Dergisi. . sayı, Ankara: Ankara Üniversitesi
Basımevi
Aky“z, Kenan
, Batı Tesirinde Türk Şiiri Antolojisi,
. baskı, Ankara: Doğuş Matb.,
Banarlı, Nihat Sami
, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi,
. cilt, Ankara: MEB yayını,
Çetin, Nurullah
, İstiklâl Marşımızı Anlamak, Anka‐
ra: Önc“ Basımevi,
Ersoy, Mehmet Akif
, Safahat, . basım, İstanbul:
İnkılap ve Aka Kitabevleri,
Kaplan, Mehmet
, Nesillerin Ruhu, İstanbul: Dergah
Yayınları,
Şehsuvaroğlu, L“tf“
, Mehmet Akif’in Türk Milliyet‐
çiliği ve İslam Düşüncesi Açısından Ekonomi Politiğinin Değer‐
lendirilmesi,
http://www.varanhaber.com/yazarlar/lutfu‐
sehsuvaroglu/mehmet‐akifin‐turk‐milliyetciligi‐ve‐islam‐
dusuncesi‐acisindan‐ekonomi‐politiginin‐
degerlendirilmesi.html [Erişim: . .
]
288