Academia.eduAcademia.edu
The Journal of Academic Social Science Studies International Journal of Social Science Doi number:http://dx.doi.org/10.9761/JASSS7150 Number: 59 , p. 577-606, Autumn I 2017 Yayın Süreci / Publication Process Yayın Geli< Tarihi / Article Arrival Date - Yayınlanma Tarihi / The Published Date 02.07.2017 15.10.2017 TOLERANS PARADOKSU PARADOX OF TOLERATION “rş. Gör. Fikret Yılmaz ORCID ID: orcid.org/0000-0003-1222-6018 Gazi Üniversitesi Edebiyat Fak(ltesi, Felsefe ”öl(m( Öz Çağda< liberal demokrasilerin tanımlayıcı özelliğinden biri olan tolerans, Latince tolerare kelimesinden t(remi<tir. Tolerans basit olarak katlanma ve tahamm(l etme manalarına gelmektedir. Tahamm(l etme olarak tanımlanan tolerans her ne kadar çe<itliliğe olası bir cevap olarak gör(lse de, neden veya niçin tolerans göstermemiz gerektiğine ili<kin sorular, kalıcı siyasi sorunlardır. ‚ncak bu konulara değinmeden önce, toleransın ne olduğunun açıklanması gerekmektedir. Tolerans, elbette ki temel bir ideal (lk(d(r, ancak bu toleransın herhangi bir sınırının olmadığı anlamına gelmemektedir. Bununla birlikte bir <eyin köt(l(k olduğuna gerçekten inanıyorsak, o <eyi engellemek için neden g(ç kullanmamaktayız? Diğer yandan bir d(<(ncenin ya da davranı<ın yanlı< olmadığına inanıyor ve bundan öt(r( ona m(dahale etmiyorsak, o takdirde bizler basitçe aldırmazlık, umursamazlık göstermi< oluruz, ancak bu durumda edimimiz tolerans olarak nitelendirilemez. Ç(nk( tolerans umursamazlık olarak tanımlanamaz. ‛unun yanı sıra toleransı bireyde erdem ve toplumlarda bir görev olarak kabul edersek, ya da ahlâki onaylamamaya bağlı olarak değerlendirirsek, bu durumda tolerans gösterilenin yanlı< olduğu ve var olmaması gerektiği anlamı zorunlu olarak ortaya çıkmaz mı? ‛u açıdan baktığımızda tolerans sorunu, tolerans göstermenin neden doğru olduğuna ili<kindir. ‛u <ekilde anla<ıldığı takdirde, yanlı< yapma hakkı tamamen bir paradokstur. Buna ek olarak toleransa ili<kin sunulan iddiaları incelememiz neticesinde bizler <u sonuca varmaktayız Toleranssıza tolerans göstermek ile toleranssızlara toleranssız davranmak toleransın apaçık bir paradoksudur. ‛unun sonucunda paradoksal bir erdem olarak kabul edilen toleransın, toleranssızlığın/toleranssızın varlığı neticesinde ortaya çıktığı dile getirilebilir. ‚ncak burada unutulmaması gereken önemli bir nokta vardır ki, tolerans aynı zamanda toleranssızlığın ortadan kalkmasıyla meydana gelmektedir. İ<te bu nedenledir ki, toleranssıza tolerans göstermek, toleransın ortadan kalkmasına neden olmaktadır. ‛(t(n bu söylenenler gösteriyor ki, tolerans esasında paradoksal bir erdem olarak kabul edilmektedir. ‚ncak burada unutulmaması gereken önemli bir diğer husus da <udur, toleranslı, onaylamadığı bir edimi engelleme g(c(ne sahip olmasına rağmen o bu g(c(n( kullanmaktan imtina gösterir, toleranssız ise bu g(c( elde ettiği takdirde to- 578 Fikret Yılmaz lerans göstermek yerine doğrudan toleranssız davranır. ‛u nedenle toleranssıza gerçekten tolerans göstermeli miyiz? Ya da Popper ın da ifade ettiği (zere, Tolerans adına, toleranssıza tolerans göstermeme hakkını mı talep etmemiz gerekir. ‛urada, belki de, felsefi analizlerde tartı<ılan (ç tolerans paradoksuna değinmek gerekir Toleranslı ırkçı paradoksu, ahlâki tolerans paradoksu ve toleranssıza tolerans paradoksu. ‛öyle bir ayrım <(phesiz bazı amaçlar için yararlı olsa da ben tolerans paradoksunun gerçekten de toleransın temelinde yattığına inanmaktayım. ‛ununla birlikte, bu paradokslara tepki sağlamak ya da bunları çözmek yerine öncelikli amacımız, toleransın yeterli bir açıklamasını sunmaya çalı<maktır. Söz(n öz( bu çalı<ma, tolerans ve toleranssızlık arasındaki ili<kinin yanlı< anla<ıldığı tezinden hareketle i<lenmektedir. Anahtar Kelimeler: Tolerans, Ho<gör(, Tolerans Paradoksu, Paradoks, Toleranssızlık Abstract Toleration, which is a describing feature of contemporary liberal democracies stems from Latin word tolerare. It simply means put up with and endurance . Though toleration described as endurance is one possible response to diversity, why we should tolerate and what we should tolerate are permanent political questions. However, before touching on these issues, it is necessary to explain what tolerance is. The idea of toleration is, of course, a core liberal ideal, but it does not mean that there are no limits to it. But if you are really confident that something is a vice, why not use power to impede. On the other hand, if you refrain from using your power to intervene since you do not believe that the action or thought is wrong, or you are in simple terms in the opinion of indifferent, in that case, your act cannot be described as an act of toleration. Because toleration is not elementarily characterized as indifference . However, if we accept toleration as a virtue in individual and a duty in societies, or where toleration is based on moral disapproval, then we can infer that the thing tolerated is wrong and should not exist. Understood in this way, right to do wrong is simply a paradox. When we look at it from this point of view the question of toleration arose here is related with why is it right to show toleration? Additionally, through an examination of the arguments of toleration, we come to a conclusion that the question of toleration arises because tolerating the intolerant, or being intolerant of those who are intolerant is only an apparent paradox of toleration. As a result, it can be stated that toleration, accepted as a paradoxical virtue, has emerged in the presence of intoleration / intolerable. However, there is an important point that should not be forgotten, toleration takes place but only when intoleration is removed. It is for this reason that showing toleration even to intolerable leads to disappearance of toleration. All this shows that toleration has basically seen as a paradoxical virtue. However, another important issue is that the tolerant person would not intervene if he or she had the power to do so, whereas the intolerant person would intervene in what is tolerated when he or she had the power to do so. For this reason, should we tolerate the intolerable? Or as Popper put it, We should, therefore, claim, in the name of toleration, the right not to tolerate the intolerant . Here, perhaps, it is necessary to address three paradoxes of toleration much discussed in philosophical analyzes: The paradox of the tolerant racist, the paradox of moral toleration and the paradox of drawing the limits. Although such distinction is no doubt useful for some purposes, I believe that paradox of toleration really lies on the basis of toleration. Nevertheless, instead of seeking to resolve or dissolving the paradoxes, our primary goal is to try to provide an adequate account of toleration. Briefly, this essay is based on the thesis that the relationship between toleration and intoleration is misunderstood. Keywords: Toleration, Tolerance, Paradox of Toleration, Paradox, Intoleration Tolerans Paradoksu 1. Giriş G(n(m(zde ki<ilerin, toplumların, toplumsal grupların birbirlerine kar<ı olduğu, bunlar arasında uzla<ının gittikçe azaldığı ve neredeyse imkânsız hâle geldiği gör(lmektedir. Bunun sonucunda sosyal, ahlâki, siyasi sorunlar ortaya çıkmaktadır. ‛u sorunlara çöz(m getirilmesi bakımından ötekine tahamm(l etmek, katlanmak, dayanmak anlamlarına gelen tolerans1, ötekini dı<lamaktan, dı<layamadıklarımızı ise asimile etmekten daha olumlu sonuçlar verdiği d(<(n(rler tarafından dile getirilir. Kennnedy nin ifade ettiği gibi, herkes bizim gibi olmalı, bize benzemeli ya da bizden olmalı mantığının deği<tirilmesi, Latince tolerantia, tolerare kelimelerinden t(reyen tolerans, İngilizce de toleration, tolerance sözc(kleriyle ifade edilmektedir. ‚ncak bu sözc(kler arasında ufak farklılıklar bulunmaktadır. 5rneğin, toleration, toleransın pratik, ki<isel yanını, tolerance ise teorik ve politik tarafını ifade etmede kullanılır. ‚ncak olağan g(nl(k kullanımda, bu iki sözc(k arasında net bir ayrım yapmak neredeyse imkânsızdır. Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tolerans sözc(ğ( yerine m(sâmaha kavramı kullanılmaktadır, g(n(m(zde ise tolerans yerine sıklıkla hoşgör( kavramı kullanılmaktadır. ‚ncak bu kullanımın doğru olmadığı kanaatindeyiz. Ç(nk( hoşgör( ve m(sâmaha sözc(klerinin, cömertlik ve eli açıklık, bağışlama anlamlarının yanı sıra, aldırış etmeme, görmemezlikten gelme gibi yan anlamları da bulunmaktadır. Oysaki katlanma, dayanma, tahamm(l etme, m(samâha manalarına gelen toleransın olumlu anlamının yanı sıra olumsuz ve pasif anlamları da bulunmaktadır. ‛ununla birlikte tolerans, yeni anlamlar kazanmaya devam etmektedir. İ<te bu sebepten dolayı herkesin uzla<tığı bir tolerans tanımından bahsetmek m(mk(n değildir. Yine burada belirtelim ki, T(rkçe de gerek m(sâmaha sözc(ğ(n( gerekse de tolerans kavramını ifade etmede sıklıkla hoşgör( kavramı kullanılmaktadır. ‚ncak tolerans, m(sâmaha ve ho<gör( kavramlarının hiçbiri tam olarak birbirlerinin yerine kullanılamaz. Ç(nk( her birinin hem toplumsal hem de tarihsel yönleri bulunmaktadır ve bunlar hiçbirinde ortak değildir. ‚ncak metin içerisinde kavramsal karga<anın ön(ne geçebilmek ve anlamsal bir b(t(nl(ğ(n korunabilmesi adına, T(rkçe eserlerden istifade edilirken ho<gör( ve m(sâmaha sözc(klerini kullanmak yerine tolerans kavramını kullanmayı tercih ettik. Bunun temel nedeni ortak bir dilin olu<turulabilmesine ve toleransın asıl manasının aktarılabilmesine imkân tanımaktır. 1 579 herkesi benimsedikleri t(m değerleriyle yani k(lt(rel, dini ve toplumsal yapılarıyla oldukları gibi kabul etmek, onları kendimize benzetmekten ya da kayna<tırmaktan (assimilation) daha iyi bir çöz(m olarak kar<ımıza çıkmaktadır. Bu yakla<ımın doğal bir sonucu olarak yapmamız gereken <ey, insanları etnik kimlikleriyle, k(lt(rleri, gelenekleri, dilleri ve d(<(nceleri ile bir b(t(n olarak, oldukları gibi kabul etmektir. Daha açık bir ifadeyle, dı<layıcı bir dil kullanmak yerine t(m insanların ortak genel amaçlar için m(cadele edebildikleri ve kar<ılıklı saygı anlayı<ına dayalı özg(r bir ortamın sağlanabilmesi, toplumda toleranssızlıktan öt(r( meydana gelen huzursuzluğun, karga<anın ve anla<mazlıkların iyile<mesine katkıda bulunacaktır Kennedy, 2000:110-111). Bu minvalde Sarıkavak ın Tolerans ya da m(sâmaha, toplumların birlikte ya<amalarının farklı inanç ve dinlere bakı< açılarının olu<masında önemli bir role sahip (Sarıkavak, 2013:495) olduğuna yönelik söylemi, insanların, toleransın insanlığa sağlayacağı faydaların farkına vararak hareket etmesi gerekliliğini ahlâki bir varsayım olarak belirlenmesi açısından önemlidir. 5zellikle de g(n(m(zde ya<anan dine, ırka, cinsiyete, milliyete, etnik kimliğe yönelik baskıcı tutumlar ve saldırıların, toleransın eskisine nazaran, bilhassa kar<ılıklı dayanı<manın sağlanması ve farklılıklara saygının artması adına daha önemli bir konumda olduğunu bizlere göstermektedir. Bu konuyla ili<kili olarak bilinmesi ya da özellikle hatırlanması gereken nokta <udur ki: Tolerans, görmemezlik, umursamamazlık ya da aldırmazlık indifference durumu değildir (Habermas, 2003:3). 5te yandan katlanma, dayanma, tahamm(l etme manalarına gelen tolerans ın, İnsanların birbirlerini ele<tirdiği, birbirlerinin d(<(ncelerine saygı göstermediği ve birbirlerine tahamm(l edemedikleri bu d(nyada, birbirimizi anlayabilmek, d(<(nce- 580 Fikret Yılmaz lerimize saygı gösterebilmek ve her <eyden öte birbirimize katlanabilmek adına bir ihtiyaç değil, zorunluluk olduğudur Cohen, 2014:3- . ‛unun yanı sıra baskının öl(m(n yolda<ı, toleransın ise hayatın bizzat kendisi olduğunu ifade eden Walzer, tıpkı Cohen gibi, toleransın, ortak ya<ayı<lar ve içinde bulunduğumuz topluluklara can vermesi bakımından farklılıkları m(mk(n, farklılıkların da toleransı zorunlu kıldığı d(<(ncesindedir. Walzer, . ‛u ifadelerden çıkarılabilecek en genel sonuç <(phesiz, toleransın g(n(m(zde bir ihtiyaç değil, bir zorunluluk olduğudur. Bu makalede, toleransın kavramsal analizi yapılacak ve sonrasında tolerans bile<enlerinin neler olduğu ifade edilmeye çalı<ılacaktır. ‚ynı zamanda, bir yandan g(n(m(zde tolerans tartı<malarının hangi minvalde gerçekle<tiğine vurgu yapılmaya çalı<ılacak diğer taraftan toleranssızlığın ne olduğu i<lenecektir. T(m bunların yanısıra bir yandan toleransa neden sınır koyulması gerektiği sorgulanırken öte yandan toleranssızlara/toleranssızlığa neden tolerans gösterilmemesi gerektiği tartı<ılacaktır. ‛u noktadan hareketle makalenin sonlarına doğru tolerans paradokslarına değinilecektir. Deyim yerindeyse, tolerans paradoksları, ırk, ahlâk ve toleranssızlığa tolerans bağlamlarında i<lenecek, tolerans paradokslarının çöz(ms(zl(ğ(ne vurgu yapılacak ve bu temel konulardan hareketle genel bir sonuca ula<ılmaya çalı<ılacaktır. Nihayetinde bug(n biliyoruz ki tolerans g(n(m(zde bir ihtiyaçtan öte zorunluluktur ve hatta bazılarınca, kabul edilmesi gereken bir erdemdir. Toleransın bir erdem olarak kabul edilmesinden hareketle bu makalede, tolerans içerisindeki sınırlar, paradokslar2 ‚sıl d(<(nceye aykırı, ters kabul edilen bir gör(<(n kabul edilmesi anlamına gelen Paradoks, Yunanca Paradoksos (ters fikir) kelimesinden gelmektedir. ‚slında Paradoks, Yunanca iki kelimenin bir araya gelmesinden t(remektedir: Para (-den ayrı ve doxa d(<(nce, fikir . Etimolojik olarak gör(n(<te doğru olan ve kabul edilen inançların, d(<(ncelerin çeli<kili Lacey, olmasını ifade etmede kullanılan paradoks, doğru kabul edildiğinde çelişkiler ve çöz(mler ile çöz(ms(zl(kler etraflıca ele alınacaktır. 5te yandan toleransın toleranssızlıkla, toleranssızlığın da toleransla birlikte hayat bulduğu g(n(m(zde toleransın bir yandan erdem olarak gör(lmesi ile öte yandan bir köt(l(k olarak algılanabilmesinin nasıl m(mk(n olduğu bir ara<tırma konusudur. ‛u makalenin nihai amacı ise, toleranssızlara toleransın bir tolerans paradoksu olarak kabul edilmesinin, toleranslının toleranssıza kar<ı savunulmasını bir zorunluluğa dön(<t(rmekte, dahası toleransın bir ihtiyaç olarak değil zorunluluk olarak algılanmasına neden olmaktadır. Söz(n öz( bu çalı<ma, tolerans ve toleranssızlık arasındaki ili<kinin yanlı< anla<ıldığı tezinden hareketle i<lenmektedir ve kavramsal bir analize dayanmaktadır. 2. Tolerans Hoşgörü müdür? Tolerans kavramı dikkatlice incelendiğinde, bu kavramın kökeninde iyimser bir insani bakı< açısının yattığı gör(lmektedir Tokatlı, . 5te yandan tolerans genelde bir olumsuzluk durumunu ifade etmede kullanılmaktadır. Nicholson ”ir “hlâki İdeal Olarak Tolerans ( Toleration As a Moral Ideal adlı seçkin makalesinde toleransın olumsuzluk durumunu <u (ç temel neden çerçevesinde izah etmeye çalı<maktadır İlk olarak, yanlı<ı bertaraf edebilmek ya da sonlandırabilmek, maddi açıdan ve manevi değerler bakımından bizlere pahalıya mal olabilir. Ç(nk( dinleri ya da siyasi ideolojileri cezalandırmak hem ekonomik hem de siyasi dengenin bozulmasına ve her t(rl( tedbirin alınmasına neden olabilir. 5rneğin insanlar tarafından yoğun bir biçimde talep gören alkol, sigara vb. malların t(ketiminin t(m(yle yasaklanması, ba<kalarının bunu gayri hukuki bir biçimde elde etmesine neden olabilir ve bu durum nihayetinde organize suçların artması ve yeni kontrol sistemlerinin ortaya çıkmasına 2 yanlış, yanlış gör(ld(ğ(nde ise doğru olarak gör(lebilen t(mceleri ya da önermeleri vurgulamakta da kullanılmaktadır Cevizci, . ‛a<ka bir anlatımla, gör(n(<te doğru varsayımlara dayalı olan ancak tam tersi bir durumdaki d(<(nce ve davranı<lara kısaca paradoks denmektedir (Audi, 1999: 643). Tolerans Paradoksu neden olabilir. İkinci olarak, pratikte herhangi bir d(<(nceyi ya da eylemi tamamen ortadan kaldırmak oldukça zordur. Dolayısıyla onları tamamen ortadan kaldırmaya çabalamak ya da onlara kar<ı durmak yerine onlara toleransla yakla<mak daha etkili bir yöntem olabilir. Ç(nk( yasaklayıcı ya da ortadan kaldırmacı bir tutum, yasaklanmak istenilenleri gizlenmeye, bir bakıma bilinmezliğe s(r(klemekte ve bunun neticesinde o insanlar toplum nezdinde bir kahramana dön(<ebilmektedirler. ‛öylece onlarla y(zle<ip onları d(<(ncelerinin yanlı< olduğuna ikna etmek ve dahası d(<(ncelerinden vazgeçmelerini sağlamaya çalı<mak baskı kurmaktan daha etkili bir yöntem olabilir. Üç(nc( olarak, inançları ya da d(<(nceleri zoraki ortadan kaldırmaya çalı<mak, onlara tolerans gösterip zayıf yönlerini, eksik taraflarını izah edip zamanla yok olmalarını sağlamaya çalı<maktan çok daha zordur (Nicholson, 1985:163-164). Dolayısıyla buradan hareketle, toleransın olumsuz yön( dikkatle incelendiğinde, toleranslı olmamanın toleranslı olmaktan çok daha b(y(k sorunlar yaratabildiği dikkate alındığında, bir eylem, inanç ya da uygulama alanı olan ve onaylamadığımız, hoşumuza gitmeyen bir durum ya da ki<iye katlanma, dayanma, tahamm(l etme manalarına gelen toleransın ne anlama geldiğinin iyice anla<ılması, ho<gör( sözc(ğ( ile karı<tırılmaması adına önemlidir. Tolerans ve ho<gör( kavramlarının T(rkçe de genel itibariyle birbirlerinin yerlerine kullanıldığı açıkça gör(lmektedir. ‚ncak bu iki sözc(k aslında tam olarak birbirlerinin yerini kar<ılamamaktadır. ‛u durumda T(rkçe deki kavram karma<asının bir nebze ön(ne geçebilmek hem de tolerans paradokslarını daha anla<ılır kılmak adına, toleransın hangi anlama geldiğinin ve onun hoşgör(den ayrılan taraflarının neler olduğunun doğru/sağlıklı bir biçimde anla<ılması, toleransın ho<gör(den ayrılan yanlarının neler olduğunun izahı, tolerans kavramının daha iyi anla<ılmasına katkıda bulunacaktır. 581 Tolerans esasında önemsemediğimiz, hatta ahlâki olarak onaylamadığımız durumlar ya da olaylar kar<ısında, onaylamadığımız ve ho<umuza gitmeyen herhangi bir davranı<ı, engellemek ya da bertaraf etmek yerine, sahip olduğumuz g(c( kullanmaktan vazgeçip, ho<umuza gitmeyen ve ahlâki olarak onaylamadığımız bir duruma katlanmayı seçme, onlara kar<ı dayanma ve tahamm(l etme hâlidir. Ho<gör( ise Farsça iyi, g(zel, tatlı duygu okşayan, zevk veren, ilgi uyandıran beğenilen ve latif anlamındaki ho< sözc(ğ( ile T(rkçe bir fiil olan görmekten gör( sözc(ğ(n(n bir araya gelmesiyle meydana gelen birle<ik bir kelimedir. Hoşgör(n(n anlamı özl(ce <u <ekildedir: “nlayışla karşılama, anlayış gösterme, hoş görme, m(sâmaha, tolerans, her şeyi anlayışla karşılama, görmemezlikten gelme, olabildiğince hoş görme hâlidir (Aslan, 2001:357-358). Hoşgör(, İngilizce deki toleration/tolerance kelimesinin zaman içerisinde elde ettiği anlamlardan sadece bir tanesidir, t(m( asla değildir. Diğer bir deyi<le, Hoşgör(, Fransızca dan ve İngilizce den dilimize aktarılan tolérance ya da toleration/tolerance sözc(klerinin ta<ıdığı anlamlarından sadece bir tanesidir. Burada belirtmek gerekir ki tolerans, T(rkçe de tahamm(l etme, dayanma, katlanma, hoşgörme, m(sâmaha vd. anlamlarında kullanılmaktadır. ‛u durumda, ikisinin birbirine e<it olduğunu iddia etmek Tuncay, 2016:8) sadece kolaya kaçmaktır. Nitekim Toleransın ‛atıda geli<meye ba<ladığı on altıncı ve özellikle de on yedinci y(zyılda ta<ıdığı anlamları <u <ekilde özetlemek m(mk(nd(r  ”asit olarak barış uğruna farklılığa katlanmak,  Farklılık karşısında oldukça rahat olma ve umursamama,  Hoşumuza gitmese bile ötekilerin de hakları olduğuna dair ilkeli bir kabulleniş,  Ötekine karşı açıklık ötekine saygı duyma, ötekini dinleme ve ötekini anlamaya heves 582 Fikret Yılmaz etme gibi anlamalara gelmektedir (Walzer, 1998:25-27). ‚slında benzer örnekler çoğaltılabilir, bununla birlikte tolerans, özellikle de Reformasyon döneminde, öteki dini g(nah çıkarmalara toleransı toleration of other religious confessions) ifade etmede kullanılmaktadır. ‛urada kısaca öteki hakkındaki söylem anlamında kullanılan tolerans ‚lmanca da Latince tolerare ve Fransızca tolérance kelimelerinden t(reyen Toleranz kelimesi ile ifade edilmektedir. İngilizce de toleransı ifade eden iki kelime bulunmaktadır Toleration ve tolerance. Tolerance sözc(ğ(, bir davranı< yapısı, eylem, pratik bir davranı<ı ifade etmede kullanılırken, toleration ise insanların kendi özel dini uygulamalarına az ya da çok kısıtlanmamı< bir izni garanti altına alan h(k(metin hukuki bir fiilini belirtmek için kullanılmaktadır. ‛urada belki de <u hususa da dikkat çekmek gerekir On altıncı ve on yedinci y(zyıllarda dini azınlıklara dini özg(rl(ğ( ifade etmede kullanılan tolerans, g(n(m(zde sadece dini azınlık gruplarına toleransı ifade etmede değil bizden farklı ırktan, milletten ya da bölgeden olan insanlarla diyalogun önemine vurgu yapmak, onlara kar<ı daha sabırlı ve daha anlayı<lı olunmasının gerekliliğini ifade etmek için kullanılmaktadır Habermas, . Tolerans, politik bir erdemdir ve g(n(m(zde liberal politik k(lt(r(n temel yapı ta<larından biri olarak d(<(n(lmektedir. ‛u da toleransın sivil bir davranı< erdemi olmadığı anlamına gelmektedir. Tolerans sivil bir davranı< erdemi olmadığı gibi basitçe insanlar arasındaki bir i<birliği ya da uzla<ı da değildir. Ç(nk( her bir insanın <ahsi doğrusu, bir uzla<ı konusu olarak kabul edilemez ve bu ki<isel doğruların birbirleriyle çatı<ması kaçınılmazdır. ‚ncak öte yandan tolerans, diğer d(<(ncelere ve eğilimlere duyarsızlık/aldırmazlık hâli değildir (Habermas, 2003:3). Tolerance sözc(ğ(n(n yan anlamlarıyla birlikte dört ana anlamı bulunmaktadır - ho<gör(, ho< görme, göz yumma, m(sâhama, - dayanma, katlanma, tahamm(l etme, 3- ilaca/zehire kar<ı direnç/tahamm(l, oynama payı, tolerans, ihtiyat payı, m(saade edilen hata. ‚talay, . ‛una ek olarak tolerans Felsefede daha çok etik, politika felsefesi ve din felsefesinin konuları içerisinde kullanım alanı bulmakta ve <u <ekilde açıklanmaktadır Herkesin kendisine ait dini inançlara ve diğer fikirlere sahip olma hakkına sahip olduğu temelinden hareket eden tolerans, dini ya da politik sebeplerle ki<ileri ya da pratikleri engellemekten kendini alıkoyma manasına gelmektedir (Bunnin ve Yu, 2004:692). ‛u tanımdan hareketle denilebilir ki tolerans, fikirlerin ve inançların, ba<ka fikir ve inançlara sahip olan ki<iler tarafından bir baskıya maruz kalmamalarıyla ilgilidir. Şurası açıktır ki, ki<inin, hangi inanca sahip olursa olsun, kendisinden farklı bir dini anlayı<a sahip bir ba<kası (zerinde, sırf o inancından öt(r( bir baskı ve zorlamada bulunmaması, ona katlanması ve davranı<larına m(dahalede bulunmamasına kısaca tolerans denmektedir. Ancak burada dikkat edilecek husus, bu d(<(ncenin inanç ve fikir özg(rl(ğ( olarak özetlenebilecek, herkesin kendi inanç ve fikre sahip olma hakkı temelinde geli<mekte olduğudur. 5te yandan tolerans, bir toleranssızlık neticesinde ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki toleranssızlığın olduğu bir yerde toleranstan bahsedilmektedir. Hatta öyle ki bazı durumlarda toleranssızlığa tolerans, bir ki<inin, topluluğun ya da ulusun kurtulu<u için bir zorunluluğa dön(<ebilmektedir. Nitekim bunun örneklerine tarihte rastlamak m(mk(nd(r. 5rneğin, Nazi rejimine ve Liberal devlete sava< açan toleranssızlara tolerans gösterilmesi, toleranslı bir toplumun yok olmasını kaçınılmaz kılmaktadır. Dolayısıyla bu t(r durumlarda toleransın devam edebilmesi adına toleranssızlara tolerans gösterilmemeli ya da onlara gösterilen toleransın sınırlarının olması gerekmektedir (Thomassen, 2004:440). Peki bu durum, tolerans gösterilen inancın hoşgör(ld(ğ(n( m( yoksa o inancın varlığına katlanıldığını mı göstermektedir? Tolerans Paradoksu Doğaldır ki, bir inanç ya da bir fikir, her ne kadar dile getirilmesi veya ya<anması baskı altına alınamasa da onlara sempatiyle yakla<ılma zorunluluğu da yoktur. ‛ir ba<ka deyi<le, herhangi bir inanç veya fikir bir ba<kası tarafından hoşgör(lmeyebilir ancak bu durum o ki<inin o inanç veya fikre toleranssız davranması gerektiği anlamına gelmemektedir. 5te yandan, yukarıda verdiğimiz tanımların ilkine baktığımızda ho<gör( ile birlikte göz yumma da gelmektedir. Göz yumma kavramı görmezlikten gelmeyi imlemektedir ve görmezlikten gelinen <eyler yalnızca hoşa gitmeyen <eylerle sınırlı değildir. ‚ynı zamanda, herhangi bir suç, hata, yanlışlık da görmezlikten gelinen <eylerdir. Eğer toleransın ilk anlamı ile politik veya dini sebeplerle kişileri ya da pratikleri engellemekten kendini alıkoyma tanımı özde< olsa idi ba<ka bir inanca sahip olmak bir suç veya hata olur, ona gösterilen tolerans ise bir suça gösterilen göz yumma, o suçu affetmek <eklinde olurdu. ‛u durumda, tolerans gösteren ki<inin durumu <u ifadeyle özetlenirdi ‛enimkinden ba<ka bir inanca sahip olduğun için seni affediyorum. ‛u ise mantıksızdır ve felsefenin ele aldığı tolerans, farklı inançların suç olarak gör(l(p göz ardı edilmesini içermemektedir. Şimdiye kadar ele aldığımız haliyle <u soruyu akla gelmektedir Nasıl olur da, içeriğinde ho<gör( olmayan bir davranı<, örneğin ters gelen bir tutuma yönelik davranı<, hoşgör( kelimesiyle kar<ılanabilmektedir? ‛ir insanın kendisine ters gelen ve hoşgörmediği bir inanca kar<ı etkisiz kalması o inancı gör(n(r kılmaktadır. Eğer ho<a gitmeyen bir inanç ona gösterilen tolerans sayesinde gör(n(r olursa, bu gör(n(rl(ğe kar<ı tutum hoşgörmekten ziyade dayanmak, katlanmak değil midir? 5te yandan hoşgör( kavramının göz yumma anlamı, suçu ve hatayı da kapsadığı için, insanların sahip olduğu inanç ve fikir özg(rl(ğ(, suç i<leme özg(rl(ğ( gibi bir durum mu ortaya çıkmaktadır? ‛urada bir belirsizlik göze çarpmaktadır. 5yleyse, ho<a gitmeyen bir inanca kar<ı 583 gösterilen toleranstaki hoşgör( inancın kendisine değil fakat inanca sahip olma edimine aittir. 5te yandan bu durumda da, gör(n(rl(kle ilgili söylediğimiz katlanma, dayanma meselesi göz ön(ne alındığında bir ba<ka belirsizlik ortaya çıkmaktadır Mademki gösterilen tolerans nedeniyle ortaya katlanılması gereken bir durum ortaya çıkıyor ve tolerans da bu ortaya çıkı<a yönelik hoşgör( ise, bir insan neticesinde katlanması gerekeceği bir <eyi hoşgörebilir mi? Bu sorunun cevabı belki evettir. ‛urada ortaya çıkan sorun, tolerans kavramının felsefedeki kullanımında imlediği d(<(nce ve fikir özg(rl(ğ(n(n hoşgör( kavramı ile yakın ve olumlu bir ili<ki içerisinde olması halinde, daha önce ifade ettiğimiz gibi, ba<ka t(rl( inanma ve d(<(nme ediminin bir suça veya hataya dön(<ebilirliği ve bu nedenle de toleransın dayanılan/katlanılan bir <ey değil de göz ardı edilen bir <ey olmasının kaçınılmaz olu<udur. ‛öyle bir durumda, suç te<kil eden bir <eyin cezalandırılma potansiyelinin, hoşgör(len ya da gözardı edilen farklı bir inanç veya d(<(ncenin o an için olmasa bile gelecekteki bir anda cezalandırılmasını olası kılmaktadır. ‛(t(n bu söylenenlerden hareketle, hoşgör(n(n, biraz da psikolojik bir içeriğe sahip olduğu, toleransın ise bir sorumluluğu gerektirdiği kısaca ifade edilebilir. Bu sorumluluk, kendimizden olmayanların da ya<ama haklarının olduğunu ve toplumsal bir d(zen içerisinde onların da bizler gibi e<it haklara sahip olduklarının kabul edilmesini gerektirmektedir. 3. Tolerans Bileşenleri Nelerdir? Toleransın altı temel bile<eninin olduğunu vurgulayan Nicholson, toleransı “hlâki bir ideal olarak kabul etmekte ve çoğunluğu tolerans çöz(mlemelerinde aktarılan a<ağıdaki sözc(kleri tolerans bile<enleri olarak dile getirmektedir. ‛unlar sırasıyla sapma deviance , önemseme importance), onaylamama disapproval , g(ç power , reddetmeme non- 584 Fikret Yılmaz rejection) ve iyiliktir (Goodness). Denebilir ki tolerans gösterilen <ey, toleranslının kendi d(<(ncesinden sapmasıdır. ‚ncak bu sapma, toleranslı açısından önemlidir Nicholson, 1985:160). Sapmanın toleranslı açısından önemi, onun bir yandan gerekli iken öte yandan onun imkânsız olu<u ile ilgilidir. Tolerans gereklidir ç(nk( farklı ahlâki, politik ya da dini inançlara sahip olan insanların olduğu bir yerde tolerans bir uzla<ı aracıdır. Diğer yandan bu t(r durumlarda b(t(n gruplar, birbirlerine tolerans göstermek dı<ında bir alternatiflerinin olmadığının çok iyi farkındadırlar. Nihayetinde her iki grup, uzla<mamaları halinde silahlı çatı<malara girmelerinin an meselesi olduğunun çok iyi bilincindedirler ve bu, hiçbirinin arzu ettiği bir sonuç değildir. Dolayısıyla, grupların ya da <ahısların kendi aralarında sulh sağlayamadıkları bir durumda tolerans bir gerekliliktir. ‚ncak toleransın, daha g(çl( bir grubun kendisinden daha zayıf olan bir gruba/azınlığa gerekli hassasiyeti ve hakkaniyeti gösterememesi neticesinde meydana geldiği kabul edildiğinde, Hristiyanların egemen, M(sl(manların ise azınlıkta olduğu bir (lkede, M(sl(manların Hristiyanlara toleransından bahsedilememektedir. Ç(nk( tolerans gösterilebilmesi için ki<inin tolerans gösterilenden daha g(çl( olması zorunludur. ‛öyle bir durumda toleransın, bir grubun diğerine eğilimi ve bu eğilimin cebr kullanmakla, g(çl( olmakla ilgili olması onun tamamen gerçekle<mesini imkânsız kılmaktadır. ‛unun neticesinde, bir grubun kendine ait d(<(nceleri bir ba<ka gruba dayatması toleranssızlık olarak nitelendirilmektedir Williams, 2000:18). Ancak burada tam da <u anda <u hususa dikkat çekmek ve hatırlatmak gerekir ki, tolerans kavramında bizden, kendileriyle aynı duygular ya da d(<(nceler içerisinde olduğumuz, aynı inanç ve d(<(nceleri payla<tığımız insanlara tolerans göstermemiz beklenmemektedir. ‛u sözc(kte bizden talep edilen asıl <ey, aynı d(<(nce, inanç ve duygulara sahip olmadığımız ötekine tahamm(l etmemiz, onların farklılık haklarını gözetme- miz, bize sempatik gelsin ya da gelmesin yine de onlara katlanmamızdır ‚rslan, . O halde bir yandan ötekine tahamm(l etme manasına gelen toleransa yönelik g(n(m(zdeki tartı<malardan haberdar olmak diğer yandan da toleransın hem doğru hem de sağlıklı bir biçimde ele alınmasına katkıda bulunması bakımından tolerans kavramı (zerine gerçekle<tirilen tartı<malardan haberdar olmak bizlere katkı sağlayacağı gör(<(ndeyiz. Şimdi de tolerans tartı<malarının hangi minvalde gerçekle<tirildiğine değinelim. 4. Tolerans Tartışmaları ‚nla<ılmaktadır ki tolerans (zerine gerçekle<tirilen tartı<maların geneli, yanlı<a/doğru kabul edilmeyene tolerans göstermenin nasıl doğru/iyi bir davranı< olarak kabul edildiğine ili<kin sorgulamaya dayanmaktadır. ‛ir yandan toleransın ahlâki bir seçim olarak kabul edilmesi, onun beğenilerimizden ve eğilimlerimizden öte bir yere sahip olmasını gerektirmektedir. 5rneğin, ebeveynlerin çocuklarının belirli davranı<larına katlanmaları ile sıkı dostların ya da arkada<ların birbirlerinin kusurlarını örtbas etmeleri, bir h(k(mdarın kendine muhalif olanlara m(dahale etmemesi ile bir devletin b(nyesindeki azınlıklara rıza göstermesi ve bir toplumun sapkınlıkları cezalandırmaması tolerans olarak nitelendirilmektedir (Forst, 2012). Forst un yanı sıra Weale tolerans hususunda önemli bir noktaya değinmektedir İnsanların zevkleri ile ki<isel tercihlerindeki farklılığa saygı ve rıza tolerans değildir. Ki<isel arzular ve tercihler tolerans olarak kabul edilemez. ‛öylelikle birilerinin çay içmekten zevk alması ile bir ba<kasının kahve içmekten ho<lanmasından onların bu ki<isel tercihlerine saygı, tolerans olarak nitelendirilemez. Bu sebeple ki<isel tercihler ve duyguların tolerans konuları/nesneleri olmadığını ifade eden Weale a göre bireysel farklılıklara tolerans, önemli ahlâki içerikleri içerisinde barındırmalı ve toleransın gerçekle<ebilmesi için de toleranslının tolerans gösterilenden daha g(çl( olması gerekmektedir (Weale, 1985:18). ‛ireysel farklılıkların tolerans konusu Tolerans Paradoksu olamayacağını d(<(nen Weale in yanı sıra Carey, kayıtsızlığın, aldırmazlığın ya da görmemezlikten gelmenin de tolerans olarak kabul edilemeyeceğini ifade etmektedir. 5ncesinde ifade edildiği (zere, tolerans, ho<gör(n(n aksine, bir kayıtsızlık durumu değildir. Diğer bir deyi<le, tek-taraflılık değil kar<ılıklılık toleransın öz(ne daha uygundur. Ç(nk( kayıtsızlık, tek-taraflılık manasına geldiğinden, böyle bir tutum tolerans olarak nitelendirilemez. ‚ncak burada d(<(n(lmesi gereken önemli husus <udur Ho<lanmadığımız, onaylamadığımız durumlara, ki<ilere ve d(<(ncelere m(dahil olabilecekken onlara m(saade etmek toleransın gerçekle<mesi için gerçekten yeterli midir? Carey, bunun tek ba<ına yeterli olmadığını, toleranslının tolerans gösterdiğine değer vermesi gerektiğini belirtir. Şöyle ki toleranslı yeri geldiğinde tolerans gösterilenin acısını ve sevincini payla<malı ve onun inancı gereği çekmek zorunda kaldığı acısına ortak olmalıdır. İ<te bu sebepledir ki, tolerans tektaraflılık değildir. Toleransın kar<ılıklılık ili<kisi içerisinde s(rd(r(lmesi zorunludur. Carey, 2000: 45- . Diğer bir deyi<le, tolerans sadece toleranslı olanı değil aynı zamanda tolerans gösterileni de bağlamaktadır. ‛u, sadece birinin sorumluluğunda olan bir <ey değildir. Toleranslının toleransına sadık kalması, tolerans gösterilenin de bulunduğu mevcut durumu göz ardı etmeden hareket etmesi gereklidir. Bu minvalde, yaşa ve yaşat live and let to live) sloganıyla hareket geçen tolerans, esasında, kendi ya<amımızın ba<kalarının ya<amlarına zarar vermeyecek <ekilde idame ettirilmesi manasına gelmektedir Mendus, . Diğer yandan bu, toleranslının tolerans gösterilene bağımlılığıdır. İ<te bu nedenden öt(r( tolerans gösterilenin/tolerans nesnesinin olmadığı yerde toleranslıdan, toleranslının olmadığı yerde de tolerans gösterilenden bahsetmemiz m(mk(n değildir. ‛u kar<ılıklı bağımlılık, toleransı bir ihtiyaç olmaktan çıkarıp onu ihtiyaç haline dön(<t(r- 585 mektedir. ‛u da bir bakıma, toleranslının tolerans gösterilene, benin ötekine olan zorunluluğu manasına gelmektedir. ‛uradan hareketle <u sonuca kolayca varılabilir ‛irlikte huzurlu ve barı<çıl ya<amak istiyorsak toleransı bir zorunluluk olarak değil ihtiyaç olarak görmemiz <arttır Cohen, . Toleransı bir zorunluluk olarak değil ihtiyaç olarak görmemiz halinde barı<a, huzura kavu<abileceğimize inanan Cohen in yanı sıra ‛atuhan, toleransın g(n(m(zde bir ihtiyaç olarak yeniden ele alınmasını d(<(nce özg(rl(ğ(n(n tehlikeye girmesine bağlamaktadır ‛atuhan, 1959:3). Toleranssızlık Politikaları (The Politics of Intolerance başlıklı makalenin yazarı Kennedy e göre, tolerans, insan hakları ve demokrasi olmaksızın barışın peace tesisi m(mk(n değildir. ‛urada ifade edilmek istenen <ey, tolerans ve insan haklarının demokrasinin olmazsa olmazları olduğudur. Diğer bir deyi<le, tolerans olmaksızın demokrasinin temellerinin sağlamla<tırılamayacağını ve insan haklarına saygının da tesis edilemeyeceğini ifade eden Kennedy e göre tolerans, g(n(m(zde bir tek yön(yle değil, özellikle de ırk, din, cinsellik ve ifade özg(rl(ğ( bağlamında dikkate alınmalıdır Kennedy, -109). ‛(t(n bu söylenenler gösteriyor ki, ötekine katlanma, dayanma, tahamm(l etme manalarına gelen toleransta kısaca <u gizli anlamlar yatmaktadır Eğer öteki, benden daha bilge, akıllı, bilgili, hakikate açık vs. olsaydı, hakikatle ilgili doğru cevaba yani benim sahip olduğum cevaba sahip olurdu. 5teki doğru cevaba sahip değil. O halde, o, yanlı< yoldadır. Yanlı< yolda olana tahamm(l etmek, b(y(kl(ğ(m(n ve aydınlanmı< bir ki<i olduğumun kanıtıdır. ‛en ona tahamm(l ediyorum, tolerans gösteriyorum. O halde, ben, ondan daha b(y(k ve aydınlanmı< bir ki<iyim. O halde, benim ona olan toleransım, benim samimiyetimin ve ahlâki (st(nl(ğ(m(n kanıtıdır G(ndoğdu, 2008:80). Bununla birlikte tolerans ile ilgili 586 Fikret Yılmaz tartı<malarda bazı d(<(n(rler, toleransın gön(ls(zl(ğ(ne vurgu yaparaktan, daha az gön(ls(z ancak daha fazla ho< kar<ılanan yeni bir tolerans anlayı<ının, g(n(m(zde toleransa ili<kin sorunların çöz(m(ne daha b(y(k katkı sağlayacağı d(<(ncesindedirler. Toleransı acımasız, gön(ls(z ve hatta dayatmacı olarak gören d(<(n(rlerden Hans Oberdiek a göre, Hiç kimse esasında tolerans gösterilmi< olmaktan ho<lanmaz, hatta tolerans gösterilenlerin çoğunluğu bu duruma içerlemektedir. Toleranslı olunmak ele<tiri, l(tfetme veya dayatma nesnesi olmaktır İddia edilen tolerans erdemi, toleranslının, diğer insanlar (zerinde temelsiz, bencil ve zorlayıcı davranı<lar göstermelerine m(saade etmek anlamına gelmektedir. Cezalandırılmaktansa tolerans gösterilmi< olmak her ne kadar daha iyi olsa da, en azından zorba ki<i cezalandırdığı ki<iyi cezalandırmaya değer biri olarak görmektedir. Toleranslı ki<i, sıklıkla, tolerans gösterilen konuların birçok ele<tirel unsurlarına kar<ın tolerans gösterdiği ki<iye kar<ı b(y(k bir sabır ve b(y(kl(k göstermi< olduğu inancındadır. Oberdiek, 2001:18). Mendus, Oberdiek in temel ele<tirisinin klasik tolerans anlayı<ına kar<ı yapılan ilk meydan okuma olduğu gör(<(ndedir. Toleransa kar<ı gerçekle<tirilen ikinci meydan okuma ise, toleransın teorik değil pratik yön( ile ilgilidir. Mendus a göre, lerde ve ların erken dönemlerinde tolerans sorunları dini değil özellikle ırk ve cinsiyet bağlamında ele alınmaktaydı. Zira o dönemlerde dini tolerans sorunlarının gerçekten de çöz(me kavu<tuğuna inanılmaktaydı. ‛ununla beraber yakın zamanda t(m d(nyada M(sl(manlara ve bilhassa İslam dinine kar<ı beslenen önyargılar ve ayrımcılıklar, M(sl(manlara kar<ı duyulan mantıksız nefretler ve köt(l(kler, onlara kar<ı beslenen d(<manlıklar İslam korkusunun İslamafobi t(m d(nya genelinde yayılmasına neden olmu<tur. Mendus a göre, M(sl(manlara yönelik gerçekle<en bu t(r eylemlerin, toleransın dini bağlamda artık çöz(ld(ğ( d(<(ncesinin hen(z yeterince olgunla<madığını ifade etmektedir. 5te yandan, Eyl(l ve Temmuz tarihinde ‚merika da gerçekle<en ve t(m d(nya genelinde M(sl(man kesime kar<ı b(y(k bir nefret hareketin ba<lamasına neden olan saldırılar sonrası insanların dini toleranssızlığa maruz kaldıkları gözlemlenmi<tir. ‚yrıca bu <iddet yanlısı ve mazur gör(lemez olaylar dini toleransın sanılanın aksine kesin bir sonuca hen(z ula<amadığını da göstermektedir. Nihayetinde yirminci y(zyılın son çeyreğinde gerçekle<en dini inanı<lara yönelik artan baskılar, dini tolerans anlayı<ının insanlar tarafından hen(z yeterince kabullenilmediğinin/onaylanmadığının kesin bir kanıtıdır (Mendus, 2014). Bununla birlikte Mendus, Oberdiek ve diğerlerince önerilen yeni tolerans anlayı<ının yerine klasik tolerans anlayı<ının daha değerli olduğunu d(<(nmektedir. Diğer bir deyi<le o, yeni tolerans anlayı<ı yerine tahamm(le dayalı klasik toleransı desteklemektedir. Hatırlanacağı (zere, yeni tolerans anlayı<ı, kısaca, ötekilere destek olunmasını ve onların hem toplum nezdinde hem de yasalar ön(nde kabul edilmelerini salık vermektedir. Ancak nihayetinde bu bakı< açısı, Mendus un dile getirdiği (zere, dini konularda yetersiz kalmaktadır. ‛u durumda basitçe ifade edecek olursak, öteki insanların yanlı< inançlarını destekleyebilmek ya da ho< kar<ılayabilmek için bu d(nyanın gelenekselle<en hissiyatıyla insanlara tolerans göstermek bizler için yeterlidir ve <u an için bundan daha fazlasını talep etmek hem stratejik olarak mantıksız hem de teorik olarak hatalı bir bakı< açısıdır Mendus, . ‛öyle bir durumda Yeni tolerans anlayı<ının g(ndelik sorunlara çöz(m olamayacağını ifade eden Mendus, bu durumun açıklanması adına, bizlere g(ndelik ya<amdan bir örnek sunmaktadır. Fransa da yılının Ekim ayında (ç M(sl(man kızın Samira Saidani, Leila ‚chaboun ve onun kız karde<i Fatima derste ba<ört(lerini çıkartmayı reddetmelerinden öt(r( evlerine gönderildiği Gabriel-Havez ortaokulunda meydana gelen bir olaydan Tolerans Paradoksu bahseden Mendus, Fransa nın k(ç(k bir sanayi <ehri olan Creil <ehrinde ba<ört(l( M(sl(man çocuklarına yönelik gösterilen baskının dini inançların çe<itliliğine rağmen vatanda<lıkta tekbiçimciliği korumayı amaçladığı gör(<(ndedir. Mendus, dini inançların bastırılmasının ya da faklı inançtakilerin asimile edilmelerinin b(y(k bedellerin ödenmesine neden olduğunu ileri s(rmektedir. 5yle ki birçok insan için bu bedeller oldukça y(ksektir. ‛u durumda dini inanı<ları ho< kar<ılayan ve bu inanı<lara tolerans gösteren yeni tolerans anlayı<ındansa, ötekilerin varlıklarına, ya<am biçimlerine m(saade eden gön(ls(z - klasik tolerans anlayışını- benimsemenin daha uygun olacağını benimsemektedir. Dolayısıyla Fransa da M(sl(man çocukların ba<ört(lerine m(dahale eden zihniyet, herkesin aynı değerleri payla<tığı tekbiçimci bir toplum anlayı<ını benimsemektedir. ‚ncak bu t(r bir anlayı<ın ula<ılamaz, imkânsız ve istenilmeyen bir durum olduğu kabul edilmelidir. ‛unun dı<ında Mendus, yeni tolerans anlayı<ının, kendinden olmayanları asimile eden, ötekile<tiren bir d(nya gör(<(ne hizmet edeceği gör(<(ndedir. Bu nedenle o, klasik tolerans anlayı<ına bağlı kalmanın ve dahası onu giderek çe<itlenen ve zorla<an bu d(nyada önemli ve zorunlu bir erdem olarak görmenin, bir gereksinimden öte zorunluluk olduğu kanısındadır (Mendus, 2014). T(m bunların yanında, çe<itli inanı<lara, politikalara ya da dine sahip olan farklı gruplar arasındaki anla<mazlıkların ancak b(y(k bir m(cadele neticesinde giderilebileceğinin anla<ılmasının ardından toleransın grupların kendi aralarında uzla<maya varmaları ve her birinin bir diğerinin farklılıklarına anlayı< ya da tahamm(l göstermesi göstermesi neticesince zorunlu hale geldiği bilinmelidir. 5te yandan toleransın toleranssızlığın neticesinde ortaya çıktığı, toleransın önemsediğimiz, değer verdiğimiz, kaybı olması durumunda (z(leceğimiz ve toleranslının kendisinden öd(n vermek zorunda kaldığı du- 587 rumlarda gerçekle<ebildiği dikkate alınmalıdır. ‛ununla ilgili olarak, toleransın bir yandan gerekli öte yandan imkânsız olduğunu ifade eden Williams a göre, farklı grupların, ki<ilerin ya da dini toplukların herhangi bir uzla<ıya varamamaları toleransı bir zorunluluk haline dön(<t(rmektedir. Nitekim ortada gruplar için toleranslı olmak dı<ında ba<ka alternatif kalmamı<tır. ‛unun tersi bir durumda muhalif grup ya da ki<iler arasındaki çatı<ma ve anla<mazlık devam edecek ve bu da en nihayetinde bir grubun diğerini yok etmesiyle neticelenecektir. Daha basit olarak ifade etmek gerekirse, toleransı meydana getiren durumlar onu imkânsız kılar Williams, 2000: 65-75). Yukarıda belirtilenlere ek olarak, tolerans, bug(n çok k(lt(rl( liberal bir toplumun tolerans sorunlarını çözmede yetersizdir. Ç(nk( yeni sorunlar ya da yeni ko<ullarla birlikte yeniden ortaya çıkan eski sorunlar, doğal olarak, içinde bulundukları ko<ullara uygun yeni çöz(mleri gerektirmektedir. Oysa liberal demokratik bir toplumda K(lt(rel çe<itlilikten ve hakikat farklılıklarından doğan çatı<malarda esas mesele, ötekinin farklılığına nasıl tahamm(l edeceğimiz değil, ona nasıl saygı duyacağımız, onun onurunu ve aynı <ey demek olan ya<am biçiminin, sosyal, k(lt(rel, tarihsel, dini geleneklerinin değerini, ortak insanlığımıza saygı temelinde, nasıl kabul edeceğimize bağlıdır. G(ndoğdu, . ‛u sözlerden hareketle toleransın, liberalizmin temel ideal kavramlarından birisi olarak kabul edildiği ortaya çıkmaktadır. ‚ncak bu onun sınırları olmayan bir ideal olduğu anlamına gelmemektedir. Nitekim Toleranssız olana da tolerans gösterme, liberal toplumların temel ilkelerinin ve amaçlarının yıkımı anlamına geldiğinden, toplumumuzdaki barı< yanlısı olanlar ile sahiden toleranssız olanların ayırt edilmesi gerekmektedir. ‛atuhan ın da dile getirdiği (zere, tolerans toleranssızlığa tolerans gösterecek kadar toleranslı olmamalı ve her t(rl( d(<(ncenin de bir sınırı olmalıdır 588 Fikret Yılmaz (Batuhan, 1959:15-16). 5. Toleranssızlık nedir? Herhangi bir ki<i ya da grubun kendinden daha zayıf olan bir grup ya da ki<iye zorbalık yapmasına kısaca toleranssızlık denmektedir. ‛u t(r davranı<larda bulunanlara da toleranssız denmektedir. Tolerans sorunlarının ilk etapta insan ili<kilerinde ve insanların birbirlerine yönelik eğilimlerinde ortaya çıktığı dile getirilmelidir. Tolerans sorunları, genel itibariyle a birinin ötekinin ho<una gitmediği veya onaylamadığı inancına, değerlerine ve davranı<larına m(dahale etme ya da onu kontrol etme isteği duyduğunda veya b öteki bu kontrol etme ya da m(dahale etmeye direnç gösterdiğinde meydana gelir. 5te yandan iki tarafın birbirine katlanamadığı veya birbirlerini kontrol etmeye çalı<tıkları durumlarda sorunlar politik bir hal almaktadır. ‚ncak ki<isel ya da politik olsun ya da olmasın tolerans sorunlarının gerisinde benzer sebepler yatmaktadır ‛izden farklı olan ötekinin yanlı< olduğuna inanmak, haklı olduğumuza ili<kin sarsılmaz inancımızı öteki (zerinden ispat etmeye çalı<mak, ötekini önemsememek ya da değersiz görmek G(ndoğdu, . ‚slında toleransın tersi toleranssızlıktır. ‚ncak Crick, toleransın kar<ıtının toleranssızlık değil, tarafsızlık, aldırmazlık olduğunu toleranssızlığın tersinin de tam onaylama (full acceptance) olduğunu kabul etmektedir. ‚yrıca o aldırmazlığın ya da onaylamanın olduğu durumlarda toleranstan bahsetmenin m(mk(n olmadığı d(<(ncesindedir. ‚ncak öte yandan Nicholson, Crick ten biraz farklı bir d(<(nce içerisinde, toleransın yine de iyi ve kendiliğinden ahlâki bir ideal olduğu gör(<(ndedir Nicholson, -168). 5te yandan toleransın ko<ullara bağlı olarak deği<ebileceğini ifade eden Oberdiek e göre, deği<en durumlar toleranslı olanı toleranssıza dön(<t(rebilmektedir. Daha açık bir ifadeyle, belirli ko<ullar altında tolerans gösterilebilen bazı <eylere, ko<ulların deği<mesiyle birlikte tolerans gösterilmediği herkesçe malumdur. 5rneğin, boşboğazlık normal za- manlarda adam öld(rmez olarak kabul edilirken, sava< zamanlarında adam öld(rebileceğinden bo<boğazlığa normal <artlarda tolerans gösterilmesine kar<ın bu t(r hayati ko<ullarda tolerans gösterilmemektedir. 5te taraftan, kriz zamanlarında, haklı olarak, toleranssızlık olarak nitelendirilen bir edim, normal zamanda toleranslı olarak nitelendirilebilmektedir. Diğer bir deyi<le, ko<ullar, d(<(ncelerimizin deği<mesine neden olabilmektedirler. Oberdiek bilimin geli<mesi ve artan bilgiler ile birlikte, bir <eyin ortaya çıkmasına sebep olan nedenlerin ve neticelerin ve onların da gerisindeki nedenlerin ve sonuçların deği<ebileceğini ileri s(rmektedir. 5rneğin, pasif sigara içicilerin de kanser olabileceğine yönelik elde edilen yeni bilimsel bilgiler, kapalı alanlarda sigara içmeyi yasaklayan yasaların doğru olduğunu bizlere göstermektedir. ‛öylelikle, kapalı alanlarda sigara içmek toleranssızlıktır ve bu edimi sergileyenlere tolerans gösterilemez. Ç(nk( sigara diğer insanların sağlığı (zerinde mazur gör(lemez etkilere neden olmakta, hatta onların öl(mlerine neden olabilmektedir. Neticede, bir zamanlar herkesçe kabul gören bazı d(nyevi gör(<lerin, elde edilen yeni bilgilerle zaman içerisinde deği<tiği gibi, toleranssızlık olarak nitelendirilen d(<(nceler ve davranı<ların da zamanla toleransa dön(<t(ğ( gör(lmektedir. ‛u durumda, tolerans ve toleranssızlık arasındaki sınırın nerede çizileceğini belirlemek oldukça zor ve neredeyse imkânsız hale gelmektedir. ‛u hususta Oberdiek, toleransa sınır çizmek kadar b(y(k bir öneme sahip olan diğer bir etkenin ona sınır koyma nedenlerimizin neler olduğunu anlamaktan geçtiği inancındadır (Oberdiek, 2001:67). Bu minvalde Horton, her ne kadar tolerans ve toleranssızlık arasında net bir ayrımın yapılması g(ç olsa da, bunun yine de onlar arasında herhangi bir ayrımın yapılamayacağı anlamına gelmediğini açıklamaktadır. ‛öylece, tolerans gösterilmemesi gereken bazı durumlarda tolerans göstermek erdem sayılamaz. Ç(nk( onlar ba<langıç itibariyle yanlı< ve mantıksızdırlar. Ona göre, deyim yerindeyse toleransın bir erdem olarak Tolerans Paradoksu son bulduğu iki durum mevcuttur M(saade edilmemesi gerekene ve ele<tirilemeyene tolerans göstermek Horton, -33). Horton tolerans gösterilen <eyin bir toleranssız/toleranssızlık olmaması gerektiğini dile getirmektedir. Ona göre toleranslı olanın a<ırı yargılayıcı, çok dar gör(<l(, ahlâki açıdan uygun olmayan bir ki<iliğe sahip olmaması gerekmektedir. O bununla birlikte ele<tiri, onaylamama ve her t(r yargılama nedenlerimizin mantık çerçevesinde i<lenmesi gerektiğini ifade etmektedir Horton, 38). Ancak yine de bilinmesi gerekir ki, toleranssızlığın teniste ya da basketbolda olduğu gibi gözle gör(lebilen ya da hemencecik fark edilebilinen ve geçildiği takdirde sporcunun diskalifiye edilmesine neden olan sınırları bulunmamaktadır. ‛a<ka bir deyi<le, toleransta belirli sınırların olduğu ya da olması gerektiği doğrudur ancak bu sınırların sportif faaliyetlerde olduğu (zere dı<arıdan çıplak gözle fark edilebilen sınırlar olmadığı da bilinmelidir. Oberdiek tolerans sınırlarını tuzak tellerine benzetmektedir. Ona göre, toleransın sınırları, tuzak telleri gibi, dokunulduğunda, ya da a<ıldığı takdirde farkına varılabilen sınırlardır Oberdiek, . Diğer taraftan o, toleranssızlığın bilinçlenme ve bilgilenme ile a<ılabileceği inancındadır. Korkunun cahillikten ya da bilmemeden ortaya çıktığını ve bunun da toleranssızlığın g(çl( bir lokomotifi olduğunu iddia eden Oberdiek e göre, artan bilgiler neticesinde toleranssızlıktan kurtulmamız m(mk(nd(r. ‛u konuyu daha anla<ılır kılmak adına Oberdiek geçmi<ten bir örnek vererek açıklamalarına devam etmektedir. 5rneğin, ‚IDS in ilk ortaya çıktığı zamanlarda bazı doktorlar ve di<çiler hastalarını tedavi etmeyi reddettiler. Ç(nk( onlar vir(s(n nezle gibi kendilerine bula<masından korktular. ‚ncak daha sonraları, özellikle de bilim adamlarının vir(s(n bula<masının oldukça zor olduğunu tespit etmeleriyle birlikte, tıp alanındakilerin korkuları da a<ılmı< oldu. 589 Oberdiek, ancak yine de bu örneğin toleranssızlığa örnek gösterilemeyeceği ve yanlı< bir örnekleme olduğu gör(<(ndedir. Ç(nk( bir doktorun tedaviyi reddetmesi nasıl bir toleranssızlık değil tercihse, bir itfaiye erinin yanan bir apartmanda mahsur kalan farklı ırktan insanları yangının b(y(kl(ğ(nden ve kendi canının tehlikede olmasından öt(r( kurtarmayı reddetmesi de bir toleranssızlık değildir. ‛öylelikle doktorların vir(s(n kendilerine bula<ma korkusundan öt(r( hastaları tedavi etmeyi reddetmeleri de toleranssızlık olarak nitelendirilemez. Bu durumda, doktorların ve itfaiye erlerinin tehlikeyi göze almaları gerektiğini varsaysak bile, onların kör( kör(ne kendi canlarını tehlikeye atmaları gerektiğini iddia etmemiz m(mk(n değildir (Oberdiek, 2001:57-59). ‚ncak öte yandan bizler birçok <eyi herhangi bir nedenden öt(r( toleranssızlık olarak nitelendirebiliriz. Bu hususla ilgili olarak örneğin, herhangi bir kimsenin kaba, adaletsiz, k(f(rbaz, zalim, baskıcı, g(nahkâr, a<ağılık olması o ki<inin toleranssız olarak nitelendirilmesine neden olabilmektedir. Ancak bu bakı< açısı edinilen yeni bilgilerle zaman içerisinde deği<ebilmektedir. Yani tolerans olarak nitelendirilen bazı edimler, zamanla toleranssızlık olarak nitelendirilebilirken, toleranssızlık olarak nitelendirilen bazı davranı<lar ise zaman içerisinde toleranslılığa dön(<ebilmektedirler. ‛u t(r deği<imlerin yeni bilgilerin elde edilmesine bağlı gerçekle<tiğine inanan Oberdiek, bunu <u örnekle izah etmeye çalı<maktadır. Şifa veren herhangi bir bitki ba<langıçta, bilgisizlikten/cahillikten öt(r( zararlı bir ot olarak gör(lebilmektedir. Zaman içerisinde elde edilen yeni bilgilerle birlikte bizler ot olarak görd(ğ(m(z bir bitkiyi, birçok hastalığın <ifasında kullanılan değerli bir bitki olduğunu öğrenmekteyiz. Diğer bir deyi<le, insanlara sıkıntı veren otların kök(n(n kurutulması her ne kadar gerekli olsa da, ancak bir zamanlar ot sandığımız ve gereksiz diyerek 590 Fikret Yılmaz yaktığımız otların sonraları aslında birçok insanın yakalandığı ve b(y(k acılar çektiği bir hastalığın tedavisinde kullanılan önemli bir bitki olduğunun göz ardı edilmemesi gerekmektedir. Nitekim bu farkında olu<u bizlere sağlayan etken de elde ettiğimiz yeni bilgilerdir. ‛u örnek, aldığımız kararlarda yanılma payımızın her zaman olabileceğini göstermesi açısından da önemlidir Oberdiek, . ‛uradan da anla<ılacağı gibi Oberdiek, bu durumun ortaya çıkı<ını, cehalete bağlamaktadır. Ç(nk( insanların bilgisizliği onların yanlı< kararlar almalarına neden olmaktadır. ‛u durumda yapılması gereken, Oberdiek in de ifade ettiği (zere, toleranssızlık kar<ısında daha dikkatli olmamız, toleranssızlığın sınırlarını belirlemek yerine ona neden olan etkenleri ortaya çıkarıp onlarla m(cadele etmeyi seçmemizdir. Ç(nk( elde edilen yeni bilgiler, deği<en inançlar, toleransı toleranssızlığa, toleranssızlığı da toleransa dön(<t(rebilmektedir. ‚ncak yine de her <eye rağmen her toplumda herkesçe kabul görmeyen ve tolerans gösterilmeyen edimler de yok değildir. 5rneğin, ırza geçme, haksız yere ba<kalarına saldırma ve yaralama, adaletsizlik, haksız yere adam öld(rme edimlerine kesinlikle tolerans gösterilemez. ‛ir <eyin kendinden toleranssız olmaması, onun toleranssızlıkla nitelendirilmesine neden olan herhangi bir durumun mevcut olmadığı anlamına gelmediğine inanan Oberdiek, bir <eyi toleranssız olarak nitelendirmenin, o <eyin belirli özelliklere, doğaya ya da niteliklere sahip olmasından öt(r( toleranssızlık olarak kabul edildiği anlamına gelemeyeceğine vurgu yapmaktadır. ‛öylece bir <eyi toleranssızlık olarak ifade etmek yerine, söz konusu edime, davranı<a ya da eğilime, neden tolerans gösterilmemesi gerektiğinin haklı nedenlerini bulmak daha b(y(k bir önem kazanmaktadır. Ç(nk( bir edimi, eğilimi ya da davranı<ı toleranslı gösteren t(m sınırların a<ılması durumunda tolerans gösterilenlere tolerans imkansız hâle dön(<mektedir Oberdiek, 2001:67). Oberdiek gibi Mendus da toleransı to- leranssızlıktan ayıran kesin bir sınırın ortaya konulamayacağına vurgu yapmaktadır. Diğer bir deyi<le Mendus, tolerans ve toleranssızlığı birbirinden kesin bir biçimde ayıran net bir ilkeye sahip olmadığımıza inanmaktadır. Ç(nk( toleransı bireylerde erdem toplumda bir görev olarak nitelendirmemiz, toleransın ahlâki bir onaylamaya dayandığı durumlarda tolerans gösterilen <ey yanlı< olmakta ve onun var olmaması gerektiği sonucu ortaya çıkmaktadır. ‛u durumda ortaya çıkan asıl sorun, toleransın neden iyi olarak kabul edildiğidir (Mendus, 1989:18-19). ‚ncak yine de toleransın felsefi olarak anla<ılmasının zor olduğuna değinen Mendus gibi Horton, tolerans gösterilenin toleranssızlık olmaması gerektiğine inanmaktadır Horton, . Toleransta mevcut olan kısıtlamanın sadece eyleme değil aynı zamanda yargıya dayandığı gerçeği, toleranslı ki<inin ötekilerine kar<ı pe<in h(k(ml( olmamasını gerektirmektedir. Neticede bir ki<inin toleranslı olarak nitelendirilmesi, bu ki<inin a<ırı derecede pe<in h(k(ml( ve çok dar gör(<l( olmamasına, ayrıca kendi içinde ahlâki kaygılar beslemesine bağlıdır Horton, . ‚ncak <u bir gerçek ki, tolerans, farklı tarihleri, k(lt(rleri ve kimlikleri olan insanların barı< içerisinde yan yana ya<amalarına imkân tanımı<tır. Fakat farklı grupların ya da bireylerin barı< içerisinde yan yana ya<amalarına m(saade etmek, tek tek her eyleme veya hayali farklılığa tolerans gösterilmesi gerektiği anlamına gelmemektedir Walzer, . ‛öylelikle, toleransın sınırsız olamayacağını ve olması halinde toleransı ortadan kaldıracak en önemli etken olacağı sonucuna varmı< bulunmaktayız. Dolayısıyla toleransın kurtarılması ve toleranssızlığın yayılmasının ön(ne geçilebilmesi için yapılması gereken <ey, toleransın sınırını belirlemektir. 6. Toleransın Sınırı Herhangi bir toplum d(zeni sınırsız tolerans ya da mutlak özg(rl(k ilkeleri (zerinden varlığını idame ettiremez. Her toplumun kendine ait gerek dini gerekse de ahlâkî, sosyal, siyasî ilkeleri bulunmaktadır Tolerans Paradoksu (Batuhan, . Toplumun devamlılığı bu ilkelerin vatanda<lar tarafından kabul edilmesine bağlıdır. Forst, tolerans kavramının çağda< politik söylemde önemli ve deği<ken bir etkiye sahip olduğuna, toleranssızlığın ba<ladığı ve tolerans paradokslarının olu<tuğu yerde tolerans sınırlarının çizilmesi gerektiğine dikkat çekmektedir Forst, . Diğer yandan Nicholson, tıpkı Forst gibi, her t(r ahlâki idealde olması gerektiği gibi toleransın da kendi sınırlarının varolduğunu ileri s(rmektedir. ‛ununla beraber, insanların ki<isel haklarına saldırının olduğu yerde toleranstan bahsedilemeyeceğini savunan Nicholson, toleransın da sınırlı olması gerektiğini savunmaktadır. Ç(nk( ki<inin toleransın ortadan kalkmasına neden olan etkenlere tolerans göstermesi, oldukça basit bir biçimde, kendi kendisini yok etmesi anlamına gelmektedir. Dolayısıyla toleranssızlığa tolerans kabul edilemezdir. ‚ncak öte yandan toleransın sınırlarını belirlemek ya da ona sınır çizmek elbette ki zordur. ‛öylelikle, toleranssızlık dâhil olmak (zere her t(r d(<(ncenin ifade edilmesine tolerans gösterilse bile, uygulamada ki<isel hakları ihlal eden hiçbir d(<(nceye ya da uygulamaya tolerans gösterilmemelidir. ‛u sınır toleransın s(rd(r(lebilmesi adına b(y(k bir öneme sahiptir (Nicholson, 1985:169). Nicholson un i<aret ettiği bu olgunun ne kadar önemli olduğunu benzer biçimde vurgulayan Rawls a göre, adalet ilkelerinin mevcut olduğu ve onların herhangi bir tehdit altında olmadığı ya da adalet ilkelerinin ihlâl edilmediği herhangi bir durumda toleranssıza m(dahale etmek yerine toleranslının toleranssızlara toleransla muamele etmesi toleranssızlık göstermekten daha faydalı bir tutumdur. ‛u da <u demektir ki âdil bir toplum, yeri geldiğinde, adalet ilkeleri ihlal edilmediği m(ddetçe, toleranssızlara bile tolerans göstermelidir. Aksi takdirde toplumun, toleranssız ve adaletsiz olması kaçınılmazdır. ‚ncak bununla birlikte, toplumun tolerans ilkesini 591 a<anlara kar<ı mantıksal bir kendini savunma hakkı da bulunmaktadır. Ç(nk( insanların, kendi özg(rl(klerinin ve özg(rl(ğ(n kendisinin tehdit altında olmadığı herhangi bir durumda, mevcut âdil anayasayı korumak adına toleranslı olmaları gerekmektedir. Dolayısıyla bu durumda sağlam ve yeterli nedenler mevcut olmadığı takdirde toleranslının toleranssızın özg(rl(ğ(ne m(dahale etme hakkı bulunmamaktadır. ‛una ek olarak, toleranssızın kendisine tolerans gösterilmemesinden <ikâyet etme hakkı bulunmamaktadır. ‚ncak bu, toleranslıya, toleranssıza her t(rl( baskı kurabilme hakkını sunmamaktadır. ‛öylelikle toleranslı ki<i ya da toplumun samimiyetle ve mantıksal nedenler çerçevesinde kendi g(venliklerinin ve adalet ilkelerinin tehdit edildiğine kanaat getirmeleri gerekmektedir. ‛öyle bir durumda toleranssıza sunulan özg(rl(ğ(n(n kısıtlanması da normaldir (Rawls, 2017:246-248). Diğer yandan, bu t(r durumlarda öncelikli amaçlarımızdan birinin toleranssız birinin toleranslı olmasını sağlamaksa, böyle bir durumda toleranssızı baskı yoluyla dizginlemeye çalı<mak onu toleranslı kılmayacaktır. Daha açık bir ifadeyle, toleranssızı toleranslı yapmak istiyorsak ona toleranssızlıkla değil toleransla muamele etmeliyiz. İnsanların sosyal ve tecr(beye dayalı varlıklar olmaları hasebiyle yani onların sözle değil eylemlerle hareket etmelerinden öt(r(, dahası onların bizzat görerek ve ya<ayarak hayatlarını idame ettirmeleri, toleransı toleranssızlık kar<ısında öncelikli kılmaktadır. 5te yandan son tahlile dayanan bir d(<(nce olarak ve ayrıca Rawls ın da öncesinde ifade ettiği gibi, adalet, ba<kaları bizim varlık temelimizi ortadan kaldırırken hiçbir <ey yapmamak bir kenara çekilerek tepkisiz kalmak değildir (Arslan, 1999:53- . 5te yandan toleransın sınırı, bir tarafın diğer tarafın eleştirilebilir genel normu aracılığıyla diğer tarafa h(kmetmesiyle başlar. ‛u nedenledir ki toleransın gerekçelendirilmesinin reddi, tolerans gösterilemeyecek 592 Fikret Yılmaz olana toleranssızlıktır Forst, . ‛u açıdan baktığımızda toleransın sınırı toleransın sona erdiği yerde değil toleransın ba<ladığı yerdedir. ‛undan dolayıdır ki tolerans, toleranssızlara değil toleranslılara bir ihtiyaçtır Forst, . Dolayısıyla, k(lt(rel ve etnik farklılıklara daha fazla tolerans göstermemiz gerektiği yerde, <iddet yanlılarına ve kısacası toleranssızlara sıfır tolerans la hareket etmemiz gerekmektedir (Forst, 2004: 321). Forst un toleranssızlara yönelik katı tutumuna ek olarak Nicholson, toleransın özg(rl(ğ( kısıtlayıp kısıtlamadığı (zerinden toleranssızlara toleransı ele almaktadır. Ona göre tolerans toleranslı açısından ilk etapta her ne kadar bir özg(rl(k kaybı olarak gör(lse de, toleranslının onaylamadığı bir <eye m(saade etmesi toleranslının bir bakıma engelleme, ortadan kaldırma hakkını saklı tuttuğu anlamına gelmektedir. Zira toleranslı kendi g(c(n( ortaya koyabilme özg(rl(ğ(ne sahiptir ve o bu özg(rl(ğ(n( toleransı sonlandırmak suretiyle yeniden faaliyete geçirebilir. Yani toleranslının toleransı sonlandırma hakkı saklı olduğundan bu durumda onun özg(rl(ğ(n(n kısıtlanmasından bahsedilemez. Hatta öyle ki Nicholson a göre toleranslının toleranslı olmama ya da toleransı sonlandırma yasal hakkı vardır. ‛u sayede o kendi hakkını bekletmekle, sonraları kullanabileceği m(saade etmeme hakkını garanti altına almaktadır. ‛u durum, toleranslının aslında öncesinde olduğu kadar özg(r olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla toleransın iyi olarak kabul edilmesi, toleranslı olmanın da bir görev olarak d(<(n(lmesi, toleranslının toleranssız olamayacağı anlamına gelmemektedir. O elbette ki toleranssız olabilir ancak toleranssızlığı değil toleranslı olmayı tercih ederek belirli bir sorumluluk (stlenmektedir. ‚ncak yine de ki<inin toleranslı olup olmaması toleransın ahlâki bir olgu olmasından öte bir özg(rl(k sorunu olmasından kaynaklandığı akılda tutulmalıdır. Dolayısıyla herhangi birinin ba<kalarınca zoraki toleranslı kılınması herhangi bir <ey ifade etmez ç(nk( tolerans nihayetinde gön(ls(z de olsa zoraki yapıl- mamaktadır. Zoraki yapıldığı takdirde de toleranstan bahsedilmesi m(mk(n değildir. Diğer bir ifadeyle, hiç kimse baskı yoluyla toleranslı kılınamaz nitekim baskının olduğu yerde toleranstan bahsedilemez ve baskı toleranslının özg(rl(ğ(n( kısıtlamaktadır. 5te yandan toleransın baskıya, zorlamaya dayalı olmayı<ı, toleranslının ba<kalarına m(saade etmeye zorlanmasının anlamsızlığı, toleranslının kendi ideallerinden, sahip olduğu (lk(lerden vazgeçtiği anlamına gelmemektedir. O kendi sahip olduğu (lk(lerle, değerlerle tolerans göstermektedir. ‛u durumda toleranslıdan istenen aslında onaylamadığı d(<(nceleri ya da davranı<ları engellemeye çalı<mamasıdır, ba<kası değil Nicholson, -172). Ruhların kurtulu<unu ki<inin kendi iradesine bırakan ve baskı yoluyla değil rıza ile insanların ruhlarının kurtulu<a erdirilebileceğine inanan Locke, on yedinci y(zyıldan bizlere baskının insanları ruhlarının kurtulu<u (zerinde herhangi bir etkiye sahip olamayacağını haykırmaktadır İnsanlar dı<sal baskılarla herhangi bir inancı kabul etmeye zorlanamazlar. M(lkiyet m(sadereleri, hapisler, i<kenceler ve bu nitelikteki her <ey insanların bir <eylere ili<kin kanılarını deği<tirebilecek g(çte araçlar değildirler Locke, -27). Toleransın gön(ll( olarak voluntarily yapıldığını, herhangi bir zorlama durumunda, bunun reddettiğimiz ancak kar<ısında g(çs(z kaldığımız bir <ey kar<ısında basitçe acı çekmek suffering ya da katlanmak (enduring) anlamlarına geleceğini ifade eden Williams, toleransın paradoksal olarak değerlendirilmesinin genelde onun bir erdem olarak algılanmasıyla ilintili olduğu gör(<(ndedir Williams, 1996:18-27). Nitekim Mendus, tolerans paradokslarından kurtulmayı toleransın bir erdem olarak değil de sadece pratik bir gereklilik, barı<ı sağlama adına faydacı bir araç olarak gör(lmesine Mendus, , Cohen ise rıza ilkesine göre hareket edilmesine bağlamaktadır. Ç(nk( ki<inin kendi isteğiyle, hiçbir baskı ve zorlama altında kalmadan tercihte bulunması ile ba<kalarının zorlamasıyla, gön(ls(zce hareket ermesi arasında belirli bir Tolerans Paradoksu fark bulunmaktadır. ‛ir örnek vermek gerekirse, Şeytan a tapan bir gruba bilerek, isteyerek ve hiçbir baskı altında kalmadan katılan herhangi bir kimsenin, kurallara aykırı hareket etmesi halinde devreye giren kurallar, onun tolerans isteme hakkını ortadan kaldırmaktadır. Ç(nk( bu ki<i bu gruba ait t(m kuralları ba<ta farkında olarak ve kabullenerek ya da rıza göstererek kabul ettiğinden bu ki<i en ba<tan kural dı<ı hareket etmenin neticelerine rıza göstermi< sayılmaktadır Cohen, 2014:113). Diğer bir ifadeyle, rıza ilkesine göre hareket etmek özg(rce hareket edebilmeyi, özg(rce hareket edebilmekte sorumluluğu beraberinde getirmektedir. ‛öylelikle kurallara uymayan herhangi bir grup (yesinin grup sorumluluğunun bilincinde hareket etmesi zorunludur. ‚ksi takdirde kuraldı<ı hareket eden ki<inin cezalandırılması kaçınılmazdır. ‛u bağlamda, d(<(nce ve davranı< özg(rl(ğ(n(n ahlâki bir sorun olarak kabul edilmesi ki<inin ahlâki açıdan sorumlu tutulabilmesine ve bununda ancak onun özg(rce hareket etmesiyle m(mk(n olduğu unutulmamalıdır. ‚ncak öte taraftan onaylamadığımız, ahlâki olarak görmediğimiz bir <eye kar<ı ilkeli bir duru< sergilemektense ona tolerans göstermeyi seçmemiz bir tolerans sorunudur Raphael, 1988:139). 7. Tolerans Paradoksu ‛en olmayana ve ben im varlığıma bir tehdit unsuru olana gösterdiğim tolerans, aslında onunla kar<ılıklı bir dayanı<ma içerisine girmem anlamına gelmektedir. ‚ncak bunun gerçekle<mesi halinde, Cengiz in de ifade ettiği (zere, ben in kendi varlığını devam ettirmesi nasıl m(mk(n olmaktadır? ‛u durumda dayanı<ma nın, tıpkı tolerans gibi, ahlâki olarak kabul edilmesi, onun bir hayatta kalma yöntemi ve bir rekabet aracı olarak kabul edilmesine neden olmaktadır. Dolayısıyla, bir yandan hayatta kalma m(cadelemizde bize katkı sağlayan bir araç, öte yandan da insani bir değer olması bakımından da 593 b(y(k bir öneme sahip olan dayanı<ma ve tolerans, ben i diğer varlıklar kar<ısında birlikte olmaya yönlendirmektedir. ‚ncak kar<ılıklılık esasında i<leyen dayanı<ma, tıpkı tolerans gibi, bir fedakârlıktır. ‛unun yanında dayanı<manın ve toleransın ben den olana gösterilmesi durumunda, onun bir değer olarak gör(l(p gör(lemeyeceği ayrıca bir sorundur. Nitekim ben in ben olmayana ben im varlığımı devam ettirmesinin aleyhine olacak olsa bile ona yardım etmeye devam etmesi, ben i ben olmayana ben in zararına bile olsa yardım etmesini gerektirmektedir Cengiz, 2016:133). Bu durumda, tolerans insanlar arasında dayanı<ma ve birlikteliği sağlaması bakımından insâni bir değer iken öte yandan ki<iye kendi ahlâki değerlerini göz ardı edip diğer insanların ahlâki olmayan davranı< ve d(<(ncelerine m(saade ettirmesi bakımından da ahlâki bir sorundur. Tolerans bu yön(yle içerisinde birçok paradoks barındırmaktadır. Denebilir ki tolerans birçok d(<(n(r örneğin, Smith, Morgan ve Forst için ahlâki bir temele dayandırılan ve kendinde derin paradokslar barındıran bir kavramdır. Nitekim ileride de belirtileceği gibi, ahlâken yanlı< olarak kabul gören ya da d(<(n(len bir eylem ya da edimin kınanması ya da cezalandırılması gerekirken ona tolerans gösterilmesine kısaca tolerans paradoksu denmektedir. Nasıl ki ahlâki olarak kabul edilmeyen cinayete, tecav(ze ya da hırsızlığa tolerans gösterildiğine <imdiye kadar hiçbir yerde rastlamadıysak, ancak öte yandan nadiren de olsa ırkçılık ya da cinsel ayrımcılığa tolerans gösterildiğine <ahit olsak da bu t(r eğilimlerin bireysel ve toplumsal temelde genel itibariyle kabul görmediği söylenmelidir. Dolayısıyla toplum tarafından ho< kar<ılanmayan ve onaylanmayan bu t(r edimlere tolerans gösterilmesi nasıl yanlı< olarak gör(l(yorsa, toleranslının ahlâki olarak kabul etmediği bu t(rden d(<(ncelere/edimlere tolerans göstermesi de yanlı< olarak kabul edilmelidir (Lawrence, 2008:300). Tolerans paradoksuna neden olan bir 594 Fikret Yılmaz durum tolerans ve toleranssızlık ili<kisidir. Tolerans paradoksu ile ilgili diğer bir tanımda <udur Tolerans paradoksu, tolerans gösterilmesi gerektiğine inandığımız X’e tolerans göstermeyen toleranssız P’ye tolerans göstermektir. Cohen tolerans ile uğra<anların öncelikli görevinin toleransın kendinde barındırdığı paradoksları çözmek olduğunu d(<(n(r. Tolerans paradokslarını çözme gayreti ise toleransın hem doğru hem de sağlıklı bir biçimde anla<ılabilmesine ve tolerans çeli<kileri anlamına gelen tolerans paradokslarından haberdar olunabilmesine imkân tanımaktadır Cohen, 2014:111. Toleranssızlığın toleransı, toleransın ise toleranssızlığı meydana getirdiği ve bunun da tolerans paradoksuna neden olduğu g(n(m(zde, toleranssızlara tolerans, her hal(karda toleranssızlığa katkıda bulunmaktadır. ‛u noktadan hareket eden ve insanlara sunulan sınırsız toleransın, onun sonunu getireceğini iddia eden ‚rslan a göre, toleranssıza toleranslılık, toleranslıları toleranssızların saldırıları kar<ısında savunmasız kılmakta ve bu durum toleransın toleranssızların saldırılarına kar<ı savunulmasını zorunlu hale getirmektedir. ‚ksi bir durumda toleransın kendisinin ortadan kalkması kaçınılmazdır. 5te yandan gerçekte toleranslının toleranssıza belirli genel ya da ki<isel ilkeler doğrultusunda toleranslı davranması m(mk(nd(r. ‛öyle olmakla birlikte toleranssızın kendisine gösterilen tolerans, toleranssızın toleranslı olmasını sağlayabilir. ‛ununla beraber toleranssıza gösterilen tolerans, toleransın ortadan kalkmasına neden olacağından, bu durum toleransın varlığına bir tehdittir. Dolayısıyla böyle bir durumda toleransı korumak adına, toleranssız hareket etmek gerekebilir. ‛ir benzetmeyle buna açıklık getirmeye çalı<ırsak nasıl ki özg(rl(ğ( korumak için gerektiğinde insanlara baskı ve <iddet uygulamak yasal sayılıyorsa ya da doğru kabul ediliyorsa, yeri geldiğinde toleransı korumak adına toleranslının toleranssıza tolerans göstermemesi de me<ru sayılmalıdır ‚rslan, . Bu ifadelerden çıkarılabilecek en genel sonuç, tolerans kavramı (zerinden gerçek- le<tirilen ve en nihayetinde tolerans paradoksu olarak nitelendirilen tartı<maların temelinde yatan asıl etkenin, hatalı ya da yanlı< görd(ğ(m(z ve ahlâki olarak onaylamadığımız herhangi bir d(<(nceye ya da edime nasıl tolerans gösterebildiğimizdir. Yine burada belirtelim ki, ahlâki olarak onaylamadığımız bir <eye tolerans göstermemiz tolerans paradoksunun ortaya çıkmasındaki asıl etkendir (Mendus, 1989:19). 8. Tolerans Paradoks’unun Türleri ‛urada konuya giri< yaparken yine <u hususun bilinmesi ya da özellikle hatırlanması gerekir ki, tolerans gerçekte sınır koymaksızın her t(r edime ya da herhangi birine tolerans göstermek manasına gelmektedir. ‛u açıklamadan hareketle, birilerinin toleransı hak etmesinden söz edilemez. Ç(nk( herkese ve her d(<(nceye tolerans göstermek normal olandır. ‛u durumda, toleranssızlığı savunanlar bile toplum içerisinde diğer insanlarla e<it haklara sahiptirler ve onların da tolerans gösterilme hakları bulunmaktadır. ‛unun yanında toleranssızlığın en dikkat çeken önemli eksikliği, yasal yaptırımlarca desteklenmi< olsun ya da olmasın, toplumsal açıdan tolerans gösterileni if<a etmesidir. Yine burada ifade edelim ki, toleranssızlığın yasal ve sosyal olmak (zere iki çehresi bulunmaktadır İlk olarak, yasalar toleranssız olsa bile, bireysel çe<itliliğin sınırlandırılmaya çalı<ılması baskıcı bir tutumdur. İkinci olarak, yasalardan bağımsız olarak hareket eden toplumsal eğilimler, toleranssızlığın öteki baskıcı y(z(n( yani dolaylı y(z(n( göstermektedir Mendus, . Dolayısıyla bu t(rden baskıcı tutumlar/eğilimler toleransın artmasına değil toleranssızlığın gittikçe b(y(mesine katkıda bulunacaktır. Toleranssızlığın azaltılabilmesi ve insanlar (zerindeki toplumsal baskının hafifletilebilmesi adına, insanların bilinçlendirilmesinin ya da insanlara toleransın ne olduğunun öğretilmesinin daha toleranslı bir topluma ula<abilmek adına yararlı olduğu anla<ılmaktadır. Şimdi genel kabul gören tolerans paradoks t(rlerinden bahsedilecektir. Toleransın tanımlanmı< (ç adet Para- Tolerans Paradoksu doksu bulunmaktadır. ‛unlar sırasıyla <unlardır a Irkçı tolerans paradoksu, (b) “hlâki görecelik paradoksu, (c) Toleranssız olana tolerans paradoksu. 8.1 Toleranslı Irkçı Paradoksu Çağda< toplumlarda tolerans sorunu çok sıklıkla ve açık bir biçimde ırk, din ya da cinsiyet bağlamında ele alınmaktadır Mendus, . Toleransın ilk paradoksu, toleransın eleştiri objection unsuruyla ilgilidir. ‛urada belki de <u hususa dikkat çekmek gerekir İnsanlar toplum içerisindeyken kendinden farklı olan bazı ırkları kendileriyle e<it görmeyerek onların aşağı ırklar olduklarına inanmakta ve onları eleştirmektedirler. Daha genel olarak ırkçı eğilimlere sahip olan bu insanların belirli grupları ele<tiren, a<ağılayan kendi arzularını belirli ölç(lerde dizginlenmeye çalı<maları ve bunu da belirli stratejik nedenlerden öt(r( gerçekle<tirmeleri, toplum nezdinde iyi olarak kar<ılanabilmekte ve onların bu davranı<ları tolerans olarak d(<(n(lebilmektedir. ‛u gerçekten de doğru mudur? ‛a<ka deyi<le, toleransın öteki hakkındaki önyargılarımıza değil, gerçekten de mantıksal olan gerekçelere dayanması gerekmez mi? Onların bu davranı<ının tolerans olarak nitelendirilmesi halinde, bir erdem olarak gör(len toleransa bizler ahlâki olmayan bir eğilimden- ırkçılıktan hareketle ula<mı< olup olmadığımız sorusu g(ndeme gelmektedir Forst, . Nitekim herhangi bir insana ırk gibi seçim konusu olmayıp doğu<tan gelen doğal bir özelliğinden öt(r( tolerans gösterilmesinden söz edilmesi yanlı< olur. Ç(nk( T(rk, K(rt, Laz, Çerkez doğulması ki<inin kendi elinde olmayan, doğu<tan kazanılan ve deği<tirilmesi m(mk(n olmayan doğal özelliklerdir. ‛u nedenle doğu<tan sahip olduğu özelliklerinden öt(r( insanların ele<tirilmeleri, a<ağılanmaları, baskı altında tutulmaları, hatta öld(r(lmeleri kesinlikle akıl ilkesi doğrultusunda mantıklı değildir. Nitekim 1982 ‚nayasasının Kanun 5n(nde E<itlik ba<lığını ta<ıyan 'uncu maddesi <öyle demekte- 595 dir Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî d(<(nce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun ön(nde e<ittir. Hiçbir ki<iye, aileye, z(mreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz Gözler, 2000:180). Hemen eklemek gerekir ki Forst un da ifade ettiği (zere, birilerinin siyah tenli insanları reddetmesi, onları a<ağılaması, onun farklı gör(n(mdeki insanlara toleranssız olduğu anlamına gelmemektedir ç(nk( bu, farklı dinleri reddetmeye benzer biçimde, etik bir yargı olmasından hareketle onun önyargısını kabul etmeyi de gerektirmektedir. Sonuçta ırkçı niteliklere sahip birinin toleranslı olması beklenmemelidir. 5te yandan ırkçı bir ki<i, ancak ve ancak, ırkçılığının (stesinden gelebildiği ya da onu a<maya çalı<tığı takdirde toleranslı olmaya ilk adımı atmı< sayıldığı da kabul edilmelidir (Forst, . Diğer bir deyi<le, ırkçı eğilimlere sahip olanlar ne tolerans erdemini örneklendirebilirler ne de onlardan toleranslı olmaları beklenebilir. Onlar için esasında gerekli olan <ey, onların sahip olduğu ırkçı inanı<larının (stesinden gelmeleridir. Bu da yine, zannedildiği ve çoğu kez iddia edildiği gibi, bizlere toleransın toleranssızlığa çöz(m olmadığı durumların da var olabileceğini göstermektedir Forst, . ‚slında bu <u anlama gelmektedir ‛u ve benzeri durumlarda, ayrımcılıkla ve önyargılarla m(cadele etmemiz en doğrusu olacaktır. ‛u m(cadele ayrımcılığa uğrayanların diğer insanlarla e<it haklara sahip olma isteklerinin bir göstergesidir. Ç(nk( onlar daha fazla tolerans elde etmektense diğer insanlarla e<it haklara sahip olmayı talep etmektedirler. Dahası bizden farklı d(<(nen ve farklı inancı benimseyenlerin ayrımcılığa maruz kalmalarının herhangi haklı ve mantıksal zemini bulunmamaktadır. ‛u t(rden ırkçı eğilimler tamamen ki<isel önyargılara dayanmaktadır. ‛u ki<iler bu t(r eğilimlerinden kurtulmadıkları m(ddetçe toleranstan bahsetmemiz m(mk(n değildir. 5te yandan, 596 Fikret Yılmaz tolerans gösterilenlerin daha fazla tolerans elde etmektense diğer insanlarla e<it haklara sahip olmayı talep etmeleri, onlara daha fazla ayrıcalıklar tanımamızın tolerans sorununa bir çöz(m sunmayacağıdır Habermas, . Kısaca, toleransı öteki hakkındaki önyargılara değil, makul gerekçelere dayandırmamız gerekmektedir. Bununla beraber Williams, toleranssızlara tolerans gösterilemeyeceğini iddia etmektedir. 5yle ki o toleransın toleranssız için bir gereksinim olmaya ba<ladığı durumlarda toleransın bir sorun haline dön(<eceğine inanmaktadır. ‛a<ka deyi<le bu t(r bir durumda tolerans sorunundan bahsedilebilmesi için doğal olarak tolerans gösterilmesi gereken bir <eylerin var olması gerekmektedir. ‚ncak Williams yine de birbirlerine d(<manlık besleyen ve sırf intikam alma hırsıyla birbirlerine zarar veren ki<i ya da grupların birbirlerine yönelik d(<manlıklarını toleranssızlık olarak ifade etmemektedir. Ona göre buradaki asıl ihtiyaç, biri diğerine nefret ve intikam besleyen grubun, bu duygularından arınması, önyargılarından kurtulması ve unutulamayan köt( anılarından kurtulmasıdır. Ç(nk( insanlar tolerans esnasında bir yandan kendi arzularını dizginlemeye öte yandan kendi inançlarına ve değerlerine sahip çıkmaya çalı<maktadırlar. Daha açık bir ifadeyle, Williams belirli bir d(<(ncenin ya da pratiğin tamamen yanlı< ya da köt( olduğunu d(<(nenler toleransın içerisinde geli<mesine, yaygınla<masına m(saade eden içsel bir iyilik olduğunu d(<(nmektedirler. ‛u çeli<kili özelliğiyle tolerans Williams a göre imkânsız göz(kmektedir. Williams, -20). ‛(t(n bu alıntılarda ifade edilmek istenen <ey özetle <udur Irkçı bir ki<iliğe sahip olan birinin kendinden farklı olan insanlara tahamm(l( bir tolerans değil, tolerans paradoksudur. Ç(nk( ahlâki olmayan bir eğilimden/davranı<tan hareketle ahlâki bir sonuca ula<mak kanaatimizce m(mk(n değildir. 5te yandan, ırkçı eğilimlere sahip olan birinin a<ağıladığı ırklara m(dahale etmemesi, onlara ya<am hakkı tanıması gerçekten tolerans ola- rak kabul edilse bile, bu t(r davranı<ları bizler tolerans olarak nitelendirebilir miyiz? Zira ahlâki sayılmayan bir eğilimin ahlâki bir edim (tolerans) olu<turması m(mk(n gör(lmemektedir. ‛ununla ula<ılan sonuç <udur ‛azı insanları aşağı bir ırktan kabul etmek ve bu d(<(nceden hareketle onlara kar<ı tepki almaya çalı<mak nasıl doğru bir tutum ya da davranı< olarak kabul edilemezse, bu insanlardan ho<lanmamamıza, onlarla aynı fikirde olmamamıza rağmen onlara sırf belirli stratejik nedenlerden öt(r( katlanmaya çalı<mamız da doğru değildir. Nitekim önc(l( yanlı< olan bir önermenin sonucunun yanlı< olması nasıl kaçınılmazsa, insani önyargılara, nefrete, intikam almaya dayalı bir eğilimin de beklenilen sonuçlara ula<ması m(mk(n göz(kmemektedir. ‚ncak yine de ırkçı eğilimlerin tamamen ortadan kaldırılmasının m(mk(n olmadığı bir ortamda, bu eğilimin dizginlenmesinin ya da kontrol altına alınmasının, tamamen görmezlikten gelmekten ya da yok saymaktan en azından daha iyi olacağını d(<(nen Horton a göre, insanların d(<(ncelerini deği<tiremediğimiz ve onların baskıcı ve <iddete varan eğilimlerini dizginleyemediğimiz ya da onları tamamen kontrol altına alamadığımız herhangi bir durumda onların kendilerinden a<ağı ırktan görd(kleri insanlara yönelik insancıl yakla<ımlarının tolerans olarak gör(lmesi, bizler için en azından <imdilik gerçek bir kazançtır. Diğer bir deyi<le, onların toleranssız olmasındansa, toleranslı olmaları sizce de daha tercih edilebilir değil midir? Horton, 1996:34). 8.2 Ahlâki Tolerans Paradoksu Toleransın ikinci paradoksu onaylama (acceptance) unsuruna dayalı olan ahlâki tolerans paradoksu dur. ‚hlâki tolerans paradoksu aslında hem ele<tiri hem de onaylama kavramlarının aynı anda ahlâki kabul edilmesi neticesinde meydana gelmektedir. Ç(nk( toleransın bireysel bir erdem ve toplumsal bir görev olarak kabul edilmesi halinde, tolerans gösterilen ki<i haklı edimi de doğru olmaktadır. ‚ncak burada <unu da ifade etmek gere- Tolerans Paradoksu kir ki, bir <eyi sevmemek ile ondan ho<lanmamak, onların ahlâki olarak yanlı< olduğu anlamına gelmemektedir. ‛ununla birlikte, tolerans sorununun meydana geldiği gerçekten zorlu birçok durumun aslında toleranslının tolerans gösterileni ahlâki olarak onaylamamasına dayalı olduğu unutulmamalıdır. Dikkat edileceği gibi tolerans sorunları, tolerans gösterilenin ahlâki olarak yanlı< olduğu ve tolerans gösterilenle bağlantılı telafi edici erdemlerin bulunmadığı durumlarda meydana gelmektedir. Mendus a göre insanlar, toleranslı olmaya zorlanamazlar. Dolayısıyla yapılması gereken <ey, insanlara gösterilen toleransı bir mantık çerçevesinde sunmaya çalı<mak olmalıdır. ‛uradan hareketle, bizler her ne kadar farklı din ya da cinsel team(ller hakkında farklı <ekilde d(<(n(yor olsak da, bu d(<(ncelerimizin, yani ötekine neden tolerans göstermememiz gerektiğinin mantıksal bir temellendirilmesi gerekmektedir (Mendus, . ‚ncak öte yandan toleransın tarafsızlığını dikkate aldığımızda, ahlâki olmayan bir edime, davranı<a ya da d(<(nceye tolerans göstermemizin neden iyi olduğu sorusu ortaya çıkmaktadır. 5te yandan bu sorun, toleransın sadece ho<lanmama (zerine temellendiği durumlarda ortaya çıkmamaktadır. ‛(t(n bu söylenenler ı<ığında, tolerans paradoksunun, toleransın ahlâki bir temele sahip olduğu ve toleransın toleranslının kontrol( altında olduğu durumlar içerisinde meydana geldiği söylenebilir. ‚ncak yine de bu durumda, ahlâki olarak bir <eylerin yanlı< olduğu yargısına bizleri göt(ren nedenlerin neler olduğunun iyice bilinmesi zorunludur Mendus, 1989:19-20) Raphael, toleransın ahlâki bir temelde ele alınması durumunda paradoksal sonuçların ortaya çıkacağını ifade eden Mendus gibi, herhangi bir erdem gibi tolerans erdeminin de sınırlarının olması gerektiğine inanır. O, toleransın daha doğru anla<ılması adına bunun bir gereklilik olduğu gör(<(ndedir. Dolayısıyla, toleransın ne zaman bir erdem olmaktan 597 uzakla<tığının, bir zayıflık olmaya ba<ladığının ve hatta bir köt(l(ğe dön(<meye ba<ladığının bilinmesi gerekmektedir. ‚ncak bununla beraber toleransı en basit anlatımla onaylamadığımız, hoşumuza gitmeyen bir edimi gerçekleştirene m(saade etme olarak tanımlarsak, m(saade etmeme eğilimimizin de keyfiyete ya da geçici arzulara dayanmaması gerekmektedir. Diğer bir deyi<le bizler, herkesin örnek alacağı bir davranı<ı sergilemek istiyorsak, her <eyden öte, hoşlanmama ya da onaylamama nedenlerimizin de mantık çerçevesinde olması gerekmektedir. Ç(nk( bir <eyin yanlı< olduğuna karar vermek, bir bakıma onun yanlı< olduğuna h(kmetmektir. ‛u kararımızın da tamamen öznel tercihlerimize, eğilimlerimize dayanmaması icap eder. Ç(nk( herhangi bir kararın evrensel niteliğe sahip olması ve herhangi bir rasyonel ki<inin bu gör(<( sahiplenebilmesi ancak ve ancak onun mantıksal bir alt zemine sahip olmasıyla m(mk(nd(r. ‛urada belki de <u hususu da dikkat çekmek gerekir ki Şayet onaylamamanın kendisi mantıksal olarak temellendirilmi<se o takdirde neden bu yanlı<a bizler m(dahale etmemeyi tercih etmekteyiz? Ya da yanlı</hatalı olarak görd(ğ(m(z bir edime bizler neden tolerans göstermekteyiz? Ve bu davranı<ımız nasıl bir erdem olarak gör(lebilmektedir? Ç(nk( diğer insanların tercihleri doğrultusunda hareket etmelerine saygı göstermek nasıl onların seçimlerinin yanlı< olduğuna dair yargılarımızdan öncelikli ise hayatta bazen öyle durumlarla kar<ıla<ırız ki, öncelik sırasının deği<tiğine <âhit oluruz. ‚ncak yine de bu durumda toleransı basitçe bir ba<kasına m(saade etmek olarak görmemeliyiz. Toleransın onaylamamaya rağmen m(saade etmek anlamına geldiği öncesinde dile getirilse de, onaylamamanın bir <eyin yanlı< olduğuna karar vermek anlamına geldiği de hatırlanmalıdır. ‛ununla beraber ahlâki olarak yanlı< olduğuna karar verdiğimiz bir <eylerin olu<masına m(saade etmemiz, toleransın ahlâki olmayan bir edime onay vermek olduğu anla- 598 Fikret Yılmaz <ılmaz mı? ‛u durum bir paradokstur. Raphael bunun paradoksal bir sonuç olduğu kanısındadır. Diğer bir deyi<le, insanların ahlâki yargıları ne kadar temellendirilmi< olursa olsun, onların bu ahlâki yargılarının evrensel bir geçerliliğinin universal validity olması gerektirmektedir. ‛una kar<ın ahlâki olmayan onaylamama t(r(nden herhangi bir <eyden gerçektende bahsetmemizin m(mk(n olup olmadığı ayrı bir sorundur. ‛öylece eğer tolerans onaylamadığımız bir <eyin ahlâki onaylaması anlamına geliyorsa ve ahlâki onaylama ilkesinin de bireylere saygı ilkesi principle of respect for persons) ile uyumlu olması gerekiyorsa, bu durumda tolerans gösterdiklerimizin de bireylere saygı ilkesi doğrultusunda hareket etmeleri gerektiği sonucu ortaya çıkmaz mı? Raphael bireylere saygı ilkesi ihlal edilmediği m(ddetçe herhangi bir duruma ya da ki<iye m(dahale etmememiz ve bu ilkeyi ihlal eden hiçbir kimseye ya da durumu da izin vermememiz gerektiği sonucuna ula<maktadır Raphael, -142). Daha açık bir ifadeyle, Raphael, ahlâki olanla olmayan arasında net bir ayrım yapılması taraftarıdır. Ona göre ahlâki yargılarımız tarafsız olan yön(m(z(, ahlâki olanlar da öznel tercihlerimizi göstermektedir. ‛ununla birlikte her iki arasında zorunlu bir çeli<ki bulunmamaktadır. ‚ncak bu yine de toleransın herhangi bir sınırının olmadığı anlamına gelmemektedir. ‛u elbette ki insanlara ve onların haklarına saygı bağlamında d(<(n(lmesi gerekmektedir. ‛u e<it saygı ve sosyal kabul talebinin ardındaki gerçek, Forst unda ifade ettiği (zere, bir <eyleri onaylamama ya da bir <eylerden ho<lanmamanın ahlâki olarak onaylamama anlamına gelmesinden kaynaklanmaktadır Forst, . Cohen, Toleration adlı eserinde, daha öncesinde de dile getirdiğimiz (zere, tolerans paradoksunu <u <ekilde tanımlamaktadır Tolerans gösterilmesi gerektiğine inandığımız X e tolerans göstermeyen toleranssız P ye tolerans gösterilmemesine kısaca tolerans paradoksu denmektedir. O bu konuda bizlere <u örneği sunmaktadır ‛izler Şeytana ta- pan bir gruba (ye olan herhangi birinin cezalandırılması yerine ona tolerans gösterilmesi gerektiği yargısına sahip olabiliriz. ‚ncak, ki<inin bu gruba kendi rızasıyla katılması, grubun kurallarına uyacağını pe<inen kabul etmesi anlamına geldiğinden bu durumda toleranstan bahsedilemez. Ç(nk( ortada en ba<ından her <eyin bilincinde ve farkında olarak hareket etme bulunmaktadır. Yani ki<i kurallara uymadığı takdirde cezalandırılacağını bilerek gruba (ye olmu<tur Cohen, 2014:112). ‛u durumda grubun kendi (yelerinin özg(rl(ğ(n( ya da özerkliğini kısıtlaması ve bazılarına tolerans gösterilmesine m(saade etmesi, dahası bu gruptakilerin hiçbirinin zoraki gruba dâhil edilmemi< olması ve gruptakilerin hiçbirinin grup dı<ında olanlara zarar vermiyor olması tolerans savunucularının anlamakta zorluk çekmeyeceği bir durumdur Cohen, . 5te yandan bu grubun kendi (yelerine, grup kurallarını ihlal etmeleri durumunda sergilediği fiziksel <iddete tolerans göstermeyi bir boks maçının kazananına tolerans gösterme ile aynı gören Cohen, her iki boksör (n kendi rızalarıyla ringe çıkmaları ve her ikisinin de yaralanmayı ve hatta belki de ölmeyi göze alarak m(sabakaya çıkmayı kabul etmeleri kazananın kaybedene tolerans göstermediği anlamına gelemeyeceğini ifade etmektedir. Onun için rıza burada en önemli ölç(tt(r. Daha açık bir ifadeyle, ki<inin zoraki değil kendi rızasıyla m(sabakaya çıkması, fiziksel bir yaralanmaya maruz kalmasının kaçınılmaz olacağını kabul etmesi anlamına geldiğinden bu durumda kaybedenin ya<adığı fiziksel <iddet kazananın kaybedene kar<ı toleranssızlığı olarak nitelendirilemez. Daha kısa bir ifadeyle, Cohen, rıza ilkesi doğrultusunda hareket edilmesi durumunda tolerans paradoksunun kendiliğinden ortadan kalkacağına inanmaktadır Cohen, . ‚yrıca sözde tolerans paradoksunun pek sorunlu olmadığını ifade eden Cohen, bununla birlikte, tolerans ile toleranssızlık arasındaki ince çizgiyi bizlere bildiren normatif tolerans ilkeleri belirlemenin tolerans pa- Tolerans Paradoksu radoksunun çöz(m(ne katkıda bulunacağı gör(<(ndedir. ‚ncak öte yandan bazı d(<(n(rlerin daha fazla endi<e duyduğu <ey, tolerans paradoksu değil devletin toleranslı olup olmamasıdır. Cohen toleransı ya da toleranslı herhangi bir rejimi bitirmeye çalı<an ki<ilere devletin tolerans gösterip göstermemesinin ilgilenilmesi gereken önemli bir tolerans paradoksu olduğunu belirtir. O bu tolerans paradoksuna Liberalizm Paradoksu adını vermektedir. Onun bunu ifade etmesindeki asıl neden, daha geni< bir toleransa/özg(rl(ğe adanmı<lık anlamına gelen Liberalizmin toleransı bitirmeye çalı<anlara toleranssızlık göstermesinin haklı bir tepki olduğuna dair beslediği inançtır Cohen, . Cohen in tolerans paradoksunun çöz(lebileceğine ili<kin olumlu bakı< açısına benzer bir gör(<te Forst dan gelmektedir. Ona göre, toleransın ahlâki paradoksunun ortaya çıkmasındaki asıl etken, toleransın hem ele<tiri hem de onaylama nedenlerinin ahlâki olarak kabul edilmesidir. ‛unun kabul(, ahlâki olarak yanlı< olarak kabul gören bir <eyin ahlâki kabul edilmesi ve onaylanması manasına gelmektedir. ‛u da bir t(r tolerans paradoksudur. ‚ncak öte yandan Forst toleranssızlıktan hareketle toleranssızlığa meydan okumamızın m(mk(n olamayacağını ve bu durumda tolerans paradoksundan kurtulmak için de çe<itli ahlâki nedenler arasında zorunlu bir ayrım yapmamız gerektiğini ileri s(rer. Diğer bir deyi<le, tolerans paradoksu nun çöz(m(, yapısök(mc( ele<tirinin bir araya getirdiği toleranssızlığın iki kavramı arasında yapılacak ayrıma dayanmaktadır İlki, tolerans sınırlarını a<anlara toleranssızlık ç(nk( onlar ilk etapta toleransı bir norm olarak inkâr etmektedirler; ikincisi ise tolerans normunun reddine tolerans göstermek istemeyenlere tolerans eksikliğidir. ‛u ayrımın gerçekle<mesi, toleransın bir erdeme dön(<t(rebilmektedir. ‛u durumda tolerans sınırları keyfiyete değil umuma yönelik olmaktadır. ‚ksi bir durumda o, tolerans paradoksu nun çöz(m(- 599 n(n m(mk(n olmadığına inanmaktadır (Forst, 2012). 8.3 Toleranssızlığa Tolerans Paradoksu Toleransın (ç(nc( paradoksu, toleranssızlığa toleranssızlık paradoksudur paradox of drawing the limits) ve bu toleransın reddetme (rejection kavramı ile bağlantılıdır. Bu tolerans paradoksunun diğer bir adı, sınırları belirleme paradoksudur (drawing the limits). Bu paradoks, toleransın bir karşılıklılık durumu a matter of reciprocity) olduğuna ili<kin gör(<e dayanmaktadır. Forst, tolerans paradoksunun bu çe<idinin, toleransın bir kar<ılıklılık ili<kisi içerisinde hareket ettiğini ve tek taraflı hareket eden toleranssızlara tolerans gösterilemeyeceğini ve hatta gösterilmemesi gerektiğini ileri s(rer. 5te yandan toleransın, toleranssızlığa/toleranssızlara kar<ı sınırlar belirlemesi gerektiğini ifade ettiğimizde, bu belirlenen sınırların kendilerinin de toleranssızlığa neden olacağından toleransın ba<ladığı gibi bitmesi de kaçınılmazdır. Daha basit bir deyi<le, nasıl ki toleranssıza/toleranssızlığa sınırsız tolerans, toleransı ortadan kaldırmaktaysa toleranssıza tolerans sınırı çizmemek de toleransın sonunu getirecektir Forst, . ‚slında tolerans paradoksu ilkin yirminci y(zyıl filozoflarından Karl Reimund Popper (1902tarafından yılında dile getirilmi<tir. Toleranssızlara toleransın kabul edilemez olduğuna inanan ve toleranslı bir toplumun kendi varlığını devam ettirmesini toleranssızlara tolerans gösterilmemesine bağlayan Popper, (nl( eseri “çık Toplum ve D(şmanları nın birinci cildinde, sınırsız toleransın nihai olarak toleransın ortadan kalkmasına neden olacağını ifade etmektedir. Ç(nk( toleranssıza tolerans göstermemiz, toleranslı bir toplumu toleranssızların saldırılarına kar<ı savunmamamızı zorunlu kılmaktadır. ‛öyle bir durumun olu<ması halinde, yani toleranssızlara tolerans gösterilmesi durumunda, toleranslı toplum ve toleransın kendisinin 600 Fikret Yılmaz sonu hazırlanmaktadır. Dolayısıyla, toleranssızlık tamamen baskı altına alınmalı, kendisi gibi olmayanları tamamen ortadan kaldırmak isteyenlere ve toleranssızlığa kesinlikle tolerans gösterilmemelidir. Ç(nk( onlara tolerans göstermemiz halinde kendi sonumuzu da hazırlamı< oluruz. ‛uradan hareketle, toleranssızlara yeri geldiğinde baskı uygulamamızın, onları sindirmemizin zorunlu olduğu bilinmelidir. Popper ın böyle d(<(nmesinin temel nedeni <udur Toleranssızlar ellerine fırsat geçtiği takdirde toleranslılara kar<ı akılcı nedenlere, kanıtlara gerek duymaksızın saldırırlar. Daha açık bir ifadeyle o, toleranssızların g(c( elde etmeleri durumunda, mantık ve kanıt aramaksızın, toleranslı olanlara kar<ı t(m silahlarıyla b(y(k bir m(cadele içerisine gireceklerine inanmaktadır. Dahası o, tolerans adına toleranssızlara tolerans göstermeme hakkımıza sahip çıkmamızın gerekli olduğunu ileri s(rmektedir Popper, 1989:265). ‛öylece her ne kadar paradoksal bir durum olsa da toleranssızlığa tolerans göstermeyerek toleransı koruma altına almı< bulunmaktayız. Bu durumda, Popper ın da ifade ettiği (zere, Onları gerekirse zorla bile bastırma hakkına sahip çıkmalıyız (Popper, 1989:265). Habermas, tıpkı Popper gibi, demokrasinin demokrasi d(<manlarına tolerans göstermesinin m(mk(n olmadığını dile getirmektedir. Ona göre, <ayet demokratik devlet kendini feshetmek istemiyorsa, yasalara aykırı davrananlara asla tolerans göstermemelidir. 5te yandan demokratik devlet bunu ancak ya kanunların kendisine sunduğu cezai yaptırımlarla ya da yasalara kar<ı gelenleri temel haklarından mahrum etmek suretiyle yerine getirmelidir (Habermas, 2004:8). Bundan ba<ka ve daha özel olarak Walzer, antidemokratik bir partinin seçimlere katılmasını engellemenin bir toleranssızlık değil, temkinlilik olduğu gör(<(ndedir Walzer, . Toleranssıza tolerans göstermeli miyiz? sorusunu dile getiren Walzer, toleranslı hareket etmeyenlerin, toplumsal barı<ı desteklemeyenlerin ve barı< içerisinde yan yana ya- <amayı bilmeyenlerin toleransı hak etmediklerini ileri s(rer Walzer, -99). Forst, toleranssızlara toleransa hayır! Söyleminin hem anlamsız hem de olağan durumda tehlikeli olduğunu ifade eder. Ç(nk( belirli bir grubu toleranssızlıkla itham etmek, ba<lı ba<ına tek-taraflılık ve toleranssızlıktır. ‚ncak öte yandan tolerans, toleranssıza/toleranssızlığa kar<ı sınırların belirlenmesinin gerekliliğine i<aret edecekse ve bu t(r bir sınır belirlemenin kendisi daima toleranssızlık ve keyfi bir edim olarak nitelendirilecekse – kısaca tolerans, biz ile toleranssız/toleranssızlık arasında keyfi bir sınır olarak tanımlanmaya devam edecekse – onun ba<ladığı gibi sona ermesinin an meselesi olduğunu ileri s(ren Forst a göre olu<an bu tolerans paradoksu, toleranssızlığın iki durumu arasında yapılacak doğru bir ayrımla giderilebilir. Bu iki toleranssızlık durumu <unlardır Toleransı bir norm olarak kabul etmeyenlere tolerans göstermek, tolerans sınırını a<anlar ile bu normun reddine tolerans göstermek istemeyenlere tolerans göstermemek. Toleransın bir erdem olabilmesi, bu iki kavram arasında yapılacak ayrımın sağlıklı bir biçimde yapılmasına bağlıdır ve bu da toleransın sınırlarının keyfi olmamasına ve gerekçelendirilebilir olmasına bağlıdır Forst, . 5zetle, toleransın ilk paradoksunun onaylamadığımız/kabul etmediğimiz bir <eye neden tolerans göstermemiz gerektiği sorusuyla ba<lamaktadır. ‚ncak öte yandan bu t(r bir davranı<ta bulunmak her <eyden öte bir ilgisizlik, dikkatsizlik ve ihmalkârlık anlamlarına gelmektedir. Ç(nk( tolerans, insanların farklılıklarını, bir ön kabul olarak içinde barındırır ve o aldırmazlıktan, görmemezlikten tamamen farklıdır. Toleransın diğer bir paradoksu, a<ırı ya da sınırsız tolerans neticesinde meydana gelmektedir. Bu durumda da toleranssızlarla suç ortağı olarak anılmayı önlemek adına tolerans kendi sınırlarını belirlemelidir. Dolayısıyla, bir ki<inin yeterince toleranslı olmaması nasıl bir eksiklik olarak kabul ediliyorsa, bazı ki<ilerin a<ırı toleranslı olması da bir kusur olarak gör(lmelidir. ‛u durumda Tolerans Paradoksu ki<inin toleranssıza bile tolerans gösterecek kadar toleranslı olması, her ne kadar toleransın bir savunusu olsa da, a<ırı tolerans toleransın bizatihi kendi kendisini yok etmesine anlamına gelmektedir. Laursen böyle bir durumdan kurtulmanın en iyi yolunun, ‚ristoteles in de öncesinde ifade ettiği (zere, orta yolu (middle way) takip etmek olduğunu savunur (Laursen & Villaverde, 2012:2-3) . Diğer bir ifadeyle bizler ne a<ırı toleranslı ne eksik toleranslı olacağız. ‛unların yerine, ılımlı orta yollu) bir tolerans anlayı<ına sahip olmak gerçek tolerans anlayı<ına ula<mamıza katkıda bulunması bakımından önemlidir. Bununla birlikte, tolerans paradoksunu olmadığını ya da tolerans paradoksunun olsa bile çöz(ms(z olduğunu savunan d(<(n(rler de bulunmaktadır. 9. Tolerans Paradoks’u Yoktur ya da Tolerans Paradoks’u Çözümsüzdür 5tekine tahamm(l anlamına gelen tolerans anlayı<ının içerisinde paradokslar barındırdığı <imdiye değin dile getirildi. Tahmin edileceği ve makalenin de ba<lığında yazıldığı (zere bu makale, toleransın paradokslara sahip olduğu ve bunlardan haberdar olmamızın tolerans kavramını anlamada bizlere yardımcı olacağı (zerinden hareket etmektedir. ‛u hususta tolerans ve toleranssızlık arasındaki ayrımın önemli olduğu öncesinde vurgulanmı<tır. ‚ncak öte yandan g(n(m(zde paradoksal anlayı<ı reddedenler olduğu gibi, onun çöz(m olduğuna inanan d(<(n(rler de bulunmaktadır. 5rneğin, Waldron, tolerans sözc(ğ(nde paradoksal hiçbir <eyin olmadığına inanmaktadır. Ona göre, bizler paradoks gör(n(m( olu<turabiliriz ve tolerans paradoksu olduğunu iddia edenlerin yaptıkları da genelde budur. ‚ncak olu<turulan paradoks gör(n(m(n(n ortadan kaldırılmasının çok kolay bir <ey olduğu kanaatinde olan Waldron a göre, bunun ortadan kaldırılması toleransın içeriğinin m(kemmel, doğru, geni<, tutarlı ve aynı zamanda olumlu bir akıl y(r(tmeyle anla<ılmasına bağlıdır. Kısaca, tole- 601 rans paradoksuna ili<kin son zamanlarda sarf edilen söylemlerin yapay ve a<ırı cafcaflı oldukları d(<(nen Waldron a göre bizim bir davranı<ımızın ya da d(<(ncemizin yanlı< olduğuna karar vermemize neden olabilecek (ç temel etken bulunmaktadır Waldron, 2013:2-3): X’in yanlış olduğuna karar vermemizi ya da X hakkında baskıcı ve şiddet içeren bir tutum sergilememizi etkileyen psikolojik bir bağlantı olabilir; X’e baskı kurmamızı ve davranışlarının yanlış olduğuna karar vermemizi etkileyen mantıksal veya kavramsal bir bağlantı olabilir ”u bağlantı, tamamen, bağımsız bir zemine dayandırılmış ahlâki bir ilkenin aracılık ettiği bir ahlâki temele dayalı olabilir (Waldron, 2013:4-9). Bununla birlikte Waldron, sorunun tolerans kavramıyla ilintili olmadığını, aksine d(<(n(rlerin bakı< açılarının toleransta paradoks varmı< gibi algılanmaya neden olduğu kanaatindedir. Toleransın klasik savunucularının dini birçok konu ya da yanlı< olarak kabul edilen birçok inanç ve pratiğin aslında zararlı olmadıklarının çok iyi farkında olmalarına rağmen yine de tolerans paradokslarından bahsetmelerinin temel nedeninin gerçekleri gizlemek olduğuna inanmaktadır. Gör(n(< ve gerçekliğin aynı olmadığını ileri s(ren Waldron için <u an bizler gerçek olanlarla değil gör(n(<lerle hareket etmekteyiz. Ç(nk( filozoflar tolerans ile ilgili gerçekleri göstermektense onları gizlemeyi tercih etmektedirler. X’e tolerans gösterilmesi, X’in yanlış olduğuna karar vermek demektir (Waldron, 2013:9-10). Toleransı ahlâki bir içerikle sınırlandırıp onun paradoksal olduğunu ifade edenlerin asıl maksatları ne olabilir? ‛u ve benzeri sorgulamalardan ve mantıksal analizlerden hareketle tolerans paradoksunun sadece bir gör(nt(den ibaret olduğunu, gerçek olmasının ise asla m(mk(n olmadığını ileri s(ren Waldron, tolerans paradoksunun varlığını öne s(renlerin toleransın bir paradoks olma- 602 Fikret Yılmaz sını istemelerinden öt(r( tolerans paradoksunun ortaya çıktığını ileri s(rer. Ona göre, onlar bu asılsız iddialar sayesinde daha sonraları kendi özel yeteneklerini, letafetlerini (poise) ve akılılıklarını (clear-headedness) sergileyebilecekleri bir ortamı kendilerine olu<turmaktadırlar. Waldron, genelde filozoflarca kabul gören ve yanlı< anla<ılmalara neden olan tolerans tavrının a<ağıdaki gibi olduğunu ileri s(rer T İnandığınız şeyin yanlış, yanlış gerçekten de yanlış olduğunu biliyorum, ancak bir y(celik ve iyilik gereği olarak sizin ediminize tolerans göstereceğim, yani tersine olan sağlam ve haklılandırılmış eğilimlerime rağmen onu yapmanıza her hal(karda m(saade edeceğim. ‛u t(r bir açıklama yapmaktansa ya da toleransı toleranslıya sunulmu< bir hak olarak göstermektense, onu insanlara daha ho< gösterecek bir söylem geli<tirmenin daha uygun olacağı kanaatindedir. Toleransın paradokslara sahip olduğunu iddia edenlerin tolerans anlayı<larının bu <ekilde olu<maya ba<ladığını iddia eden Waldron bu açıklamaya alternatif olarak gösterilebilecek ya da kabul edilebilecek birkaç söylem geli<tirir T Ediminize ya da yaptıklarınıza katılmıyorum ve hatta bildiğiniz gibi edimlerinizin yanlış olduğunu d(ş(nmekteyim. Ancak ne olursa olsun, onun yanlış olduğunu d(ş(n(yor olsam bile, böyle inanmam, ediminizin zararlı olmamasından öt(r(, size m(dahale etme hakkına sahip olduğum anlamına gelmemektedir. Toleranslının sivil bir yönetici olması halinde de; T ”ir sivil yönetici yetkisine (yani, toplum tarafından bana bahşedilmiş zorlayıcı g(ce sahip biri olarak ediminize ilişkin herhangi bir kişisel yargıda bulunmamın benim yetki alanımda olmadığını ifade etmek isterim. Şayet yaptıklarınıza ilişkin bir tartışmayı özel hayata taşımak niyetindeyseniz, bir devlet adamı olarak bunun bana her hal(karda uyduğunu belirtmek isterim. “ncak resmi yetkimle b(t(n söyleyebileceğim, edimlerinize yönelik her t(rl( zorlayıcı m(dahalenin yanlış olacağıdır. T ve T önermelerinin hem daha cazip hem de daha saygı görebilecek yakla<ım- lar olduklarını ifade eden Waldron, T önermesindeki tolerans yakla<ımının yerine daha cazip, çok daha aydınlatıcı ve çok daha iyi d(<(n(lm(< T ve T yakla<ımlarının toleransın doğru anla<ılmasına b(y(k yararlar sağlayacağı kanaatindedir. Waldron, 11) 5te yandan Derrida dan ilham alan David Campbell sözde tolerans paradokslarına çöz(m aramaktansa toleranstan bir an önce vazgeçmemiz gerektiğini ileri s(rmektedir. Ç(nk( tolerans farklılığa yeterli önemi vermemektedir ve toleranslı ötekini kenara iten/marjinalle<tiren egemenlik ili<kilerinin artmasına neden olmaktadır Thomassen, . O, toleransın sadece tek-taraflılığı ve e<itsizliği içermediğini, onun aynı zamanda e<itlik ve tek-taraflılığı merkezsizle<tirdiği kanaatindedir. ‚ncak, toleransın uzun öm(rl( olamayı<ı, yani toleranslının her an toleransı fesh etme hakkına sahip olu<u, toleransın hiçbir <ekilde g(vence altında olmadığını bizlere göstermektedir. 5te yandan, tolerans en azından e<itlik/e<itsizlik, kayna<tırma/dı<lama ve egemenlik ili<kilerinin mevcut m(zakerelerini yeniden belirlemesi bakımından toplum ve ki<i açısından b(y(k bir ehemmiyete sahiptir (Thomassen, 2006:457458). Ele alını<ları ve i<leni<leri bakımından ifadelerin birer reçete ya da tanıma dön(<ebilecekleri ileri s(ren King bu hususta (ç ifade örneği sunmaktadır a eleştirilen/onaylanmayan herhangi bir d(ş(nceyi engellememek; (b) toplumsal olarak engellenmemiş/sınırsız bir g(c( kullanmak c herkese eşit muamelede bulunmak. Bu ifadeler, kullanıma bağlı olarak birer reçete olarak sunulabilecekleri gibi sadece birer tanımdan ibaret olabilirler. ‛u ifadelerin birer reçete olarak algılanmaları, onların kendiliğinden ahlâki bir zeminde ele alınmalarına neden olmaktadır. 5te yandan tanımlar, kendiliklerinden ya zorunlu olarak ahlâki olamamaktadırlar. Toleransın soyut mantıksal olanın (zerinde durması, onun bu tanımlamalardan tarafsız olanları seçmesini zorunlu hale getirmektedir. Tolerans Paradoksu Dolayısıyla, ele<tirilen bir d(<(nceyi engellememelisin , toplumsal olarak engellenmemi< ya da kabul görm(< bir g(c( kullanmalısın , herkese e<it muamelede bulunmalısın t(r(nden açıklamalar beraberlerinde ahlâki bir sorumluluğu gerektirmektedirler. ‛enzer <ekilde, ‚te<i sönd(rmek söz( de birçok açıdan yukarıdaki tanımlamalara benzemektedir. ‛u söylem bu haliyle ele alındığında ne iyi ne de köt(y( ifade etmektedir. 5te yandan, ıslandığımız ve yorgun olduğumuz ve özellikle kı<ın açık havada kaldığımız bir anda ate<i sönd(rmek köt( iken, yazın sıcağında ve kundakçıların cirit attığı bir dönemde ate<i sönd(rmek iyi olarak gör(lebilmektedir. Toleransın öncelikli meselesinin mevcut durumun mantığını ara<tırmak olduğuna inanan King e göre, öte yandan bir d(<(ncenin mantığını ara<tırma endi<esine sahip olmak ara<tırılan konunun ahlâki bir mesele olmadığı anlamına gelmemektedir (King, 1998:XXII). Toleransın ahlâki bir temele sahip olu<unu kavramsal bir analizden hareketle açıklamaya çalı<an King in yanı sıra Laclau (1935-2014), tolerans’ın bir karar-verilemezlik (undecidability) durumu olduğunu ileri s(rer. ‚ncak bunun yanında toleransın etraflıca tartı<ılabilmesi için toleransın toleranssızlığını, muğlâklığını ve kapalılığını tamamen ortadan kaldırmamız gerektiğini d(<(nen Laclau, toleransın çöz(ms(z olduğunu ifade etmektedir. Diğer taraftan onun bu d(<(ncesi iki haklı nedene dayanır gibi gör(nmektedir. İlk olarak, toleranssızlara a<ırı tolerans, tolerans himayesinde toleranssız bir toplumun olu<masına neden olmaktadır. İkinci olarak, ahlâki bir kavram olduğu kabul edilen tolerans, toplumun ahlâkıyla bağda<mayan edimlere tahamm(l etmek manasına gelmektedir. ‛urada belki de <u hususa dikkat çekmek gerekir, bu t(rden bir anlayı< toleransın toplum nezdinde ki itibarına zarar vermektedir. Bundan kurtulabilmemiz, tolerans gösterilecek ve gösterilmeyecek <eyler arasında ayrım 603 yapabilmemize imkân tanıyan normatif ilkelere sahip olmamıza bağlıdır. ‚ncak öte yandan bu t(rden bir normun olu<turulması bile tolerans sorunun çöz(ms(z olduğunu bizlere göstermektedir. Ç(nk( tolerans ve toleranssızlık arasındaki ayrım ahlâki bir zeminde tartı<ılmaya devam ettiği m(ddetçe, herkesin (zerinde uzla<tığı bir çöz(mden bahsetmek m(mk(n göz(kmemektedir. 5te yandan tolerans gösterilerekten tolerans gösterilenin edimlerinin ahlâki olarak onaylanması, toleranssızlara da toleransı gerektirmemektedir. ‛u durumda yapılması gereken, toleransın sınırları ve e<iklerini belirlemektir. ‚ncak yine de toleransın bir erdem olarak kabul(, ahlâki olarak onaylanmayan edimlere tolerans gösterilmesi manasına gelmektedir. Laclau bu durumdan kurtulmanın tek yolunun tolerans sorununun en ba<ta etik bir sorun olarak algılanmasıyla m(mk(n olacağı gör(<(ndedir. ‚ksi takdirde toleransın temellendirilmeden gerçekle<mesi toleranssızlığın devamına neden olmaktadır. ‚ncak öte yandan toleransın toplum için bir yandan bir gereklilik olarak gör(lmesi ancak diğer yandan da tolerans gösterilenin ahlâki olarak onaylanmıyor olması, toleransın ahlâki bir kavram olarak algılanmasını zorla<tırmaktadır. ‛u durumda farklılığa saygının ni<anesi olarak kabul edilen toleransın, sınırsız olması kabul edilebilir olamamaktadır. Ç(nk( sınırsız tolerans en nihayetinde toplumsal dokuya zarar vermekte ve toplumun zaman içerisinde yok olmasına vesile olmaktadır. Söz(n öz(, Laclau ya göre neye tolerans gösterilip neye tolerans gösterilmemesi gerektiği karar-verilemez bir durumdur (Laclau, 2016:84-87). 10. Sonuç ‛u çalı<manın sonucunda, tolerans kavramının her ne kadar olumsuz olarak değerlendirilebilecek bir yön( olsa da, bu kavramın analizi yapıldığında gör(lm(<t(r ki o b(t(n( açısından negatif bir değerlendirilmeye tabii tutulamaz. Bununla birlikte onun doğru ve sağlıklı bir biçimde anla<ılması, 604 Fikret Yılmaz insanlara benimsetilmesi açısından yararlı olacaktır. Diğer bir deyi<le, toleranssızlıkla m(cadele etmenin en iyi yolu, toleransın hem kavramsal hem de pratik yönlerinin tam olarak anla<ılmasından geçmektedir. Toleransın içeriği, nitelikleri, bile<enleri ve barındırdığı paradokslar tam olarak anla<ılmadan, ne toleranssızlığa ne de sahip olduğu paradokslara bir çöz(m sunulabilecektir. Çöz(m için gerekli olan, daha öncesinde ifade edildiği gibi, bireyselliğimizi çoğulcu ve çok k(lt(rl( bir d(nyada ifade etme çabasındaki bir yapıda, kar<ılıklılık ilkesine göre hareket etmektir. Yine burada belirtelim ki, bunun gerçekle<mesi her <ey den öte tek-taraflı olmamaya bağlıdır. Dolayısıyla toleransın hem ki<iler arasında hem de toplum nezdinde kök salabilmesi, Goethe nin . Y(zyıldan haykırdığı (zere, onur kırıcı ve b(y(kl(k taslayan bir hayırseverlik anlamındaki tolerans anlayı<ını terk etmemize bağlıdır. ‛unun yerine bizler, ötekilerinin değer yapılarını anlayan, saygı gösteren, hatta e<it haklar çerçevesinde insanların bir arada ya<amalarına imkân tanıyan bir tolerans anlayı<ına sahip çıkmalıyız. Nihayet bu anlamda olmak (zere, dı<layıcı, a<ağılayıcı, asimile edici söylemlerle hareket etmeyi bırakıp, insanları birlik olmaya, toleranslı olmaya yönlendirmemiz gerekmektedir. İ<te bu sebepledir ki, <ayet hem kendimize hem de çocuklarımıza daha özg(rl(kç( ve toleransa dayalı bir d(nya bırakma arzusundaysak, her <eyden öte ve bir an önce, bencilce tutumlarımızdan/duygularımızdan sıyrılmamız ve bireysel doğal insan haklarında ifade edilen değerlere, yani Evrensel İnsan Hakları ‛eyannamesi nde ifade edilenlere göre Ya<amak, özg(rl(k ve ki<i g(venliğinin herkesin hakkı olduğuna göre hareket etmemiz gerekmektedir. KAYNAKÇA Arslan, A. (1999). İslam, Demokrasi Ve T(rkiye, ‚nkara Vadi Yayınları. ‚slan, 5. . Hoşgör( ve Tolerans Kavramlarına Etimolojik “çıdan “nalitik ”ir Yaklaşım. Cumhuriyet İlahiyat Dergisi, (5. Cilt), 357-358. Atalay, H. (1999). İngilizce–T(rkçe Sözl(k. (2. Cilt , İstanbul T(rk Dil Kurumu Yayınları. Audi, R. (1999). The Cambridge Dictionary Of Philosophy, Second Edition, USA: Cambridge University Press. Batuhan, H. (1959). ”atıda Tolerans, İstanbul ‚nıl Yayınevi. Batuhan, H. (2007). Semiyotik, Fanatizm Ve Tolerans. Editör T. Yör(kân , ‚nkara Nobel Yayınevi. Bunnin, N. & Yu, J. (2004). The Blackwell Dictionary Of Philosophy, USA: Blackwell Publishing. Carey, G. (2000). The Politics Of Toleration In Modern Life, Editör S. Mendus içinde, Tolerating Religion (ss. 45-65), England: Duke University Press. Cengiz, C.A. (2016). P. Kropotkin Ve H. Spencer D(ş(ncelerinin Karşıtlığı Temele “lınarak Victor Hugo’nun Sefiller “dlı Romanının Dayanışma Ve Varoluş İlişkisi ”ağlamında Değerlendirilmesi. IV. Uluslararsı Felsefe Kongresi Yoksulluk, Dayanı<ma ve ‚dalet . ‛ildiri Kitabı, 15 Ekim 2016, 132-138, Bursa: Asa Kitabevi. Cohen, A. J. (2014). Toleration, USA: Polity Press. Cevizci, A. (2014). Felsefe Sözl(ğ(, İstanbul Paradigma Yayınları. Forst, R. (2012). Toleration, The Stanford Encyclopedia Of Philosophy. Summer Edition, Editör E. N. Zalta), http://plato.stanford.edu/archives/su m2012/entries/toleration adresinden eri<ildi. E.T . . . Forst, R. (2001). Der Schmale Grat Zwischen Ablehnun Und Akzeptanz [The Small Difference Between Rejection and Acceptance] Frankfurter Runschau, December 28 (Aktaran: Habermas, J. (2003). Intolerance And discrimination. Oxford University Press and New Tolerans Paradoksu York University School of Law. I. CON., 1 (1), s.3). Forst, R. (2004). The Limits Of Toleration, Constellations, 11(3), 312-325. Forst, R. (2008). Toleration And Its Limits. Toleration and Truth: Comments On Steven, Editör D. Smith, M. S. Williams, & Waldron, J.). Nomos: 48. 281-292, New York: New York University Press. Gözler, K. . T(rk “nayasa Hukuku, Bursa: Ekin Kitabevi Yayınları. G(ndoğdu, H. (2008). Çok K(lt(rl( ”ir Toplumda Öteki İle Yaşamak Ve Hoşgör(. EKEV Akademi Dergisi, 12 (37), 73-86. Habermas, J. (2003). Intolerance And Discrimination, Oxford University Press and New York University School of Law, 1(1), 2-12. Habermas, J. (2004). Religious Tolerance- The Pacemaker for Cultural Rights. Royal Institute of Philosophy, Philosophy (79), 5-18. Horton, J. (1996). Toleration: An Elusive Virtue, (Editor: D. Heyd), Toleration As A Virtue, (ss. 28-44), Princeton: Princeton University Press. Kennedy, H. (2000). The Politics Of Toleration In Modern Life, (Editor: S. Mendus), The Politics of Intolerance, (ss. 107-118), England: Duke University Press. King, P. (1998). Toleration, England: Frank Cass Publishers. K(yel, M. T. . Ferdi H(rriyet Ve Hoşgör(n(n Felsefi ”oyutu. Erdem Dergisi, 8 (22), 67-114. Lacey, A. R. (1996). A Dictionary of Philosophy, Third Edition, London: Routledge. Laclau, E. . Yapıbozum Ve Pragmatizm, Derleyen C. Mouffe , Çeviren T. Birkan), Yapıbozum, Pragmatizm, Hegemonya, İstanbul İleti<im Yayınları. Laursen, J. C. & Villaverde, M. J. (2012). Paradoxes Of Religious Toleration In Early 605 Modern Political Thought, USA: Lexington Books. Lawrance, A. A. (2008). Toleration And Its Limits, (Editors: M. S. Williams & J. Waldron), Is There Logical Space On The Moral Map For Toleratıon? “ ”rief Comment On Smith, Morgan, And Forst., Nomos: 48, 300-312, New York: New York University Press. Locke, J. (1983). John Locke A Letter Concerning Toleration In Focus. (Editors: S. Mendus & J. Horton), USA: Routledge. Mendus, S. (1989). Toleration And The Limits Of Liberalism, USA: Humanities Press International, Inc. Mendus, S. (2014). The Changing Face Of Toleration. http://www.resetdoc.org/story/000000 adresinden eri<ildi. E.T. 03.03.2016) Nicholson, P. (1985). Aspect Of Toleration, (Editors: S. Mendus & J. Horton), Toleration As a Moral Ideal, 152-173, USA: Methuen & Co. Oberdiek, H. (2001). Tolerance: Between Forbearance And Acceptance, New York: Lanham, Rowman & Littlefield. Popper, K. R. (1989). “çık Toplum Ve D(şmanları Çeviren M. Tunçay , İkinci ‛asım, . Cilt , ‚nkara Remzi Kitabevi. Raphael, D.D., (1988). Justifying Toleration. The Intolerable, (Editor: S. Mendus), Cambridge: Cambridge University Press. Rawls, J. (2017). Bir Adalet Teorisi, Çeviren V. ‚. Ço<ar), ‚nkara Phoenix Yayınları. Sarıkavak, K. . The Thought Of Tolerance In West And Musamaha In East. Baku: Baku International Forum, 4-5 October 2012, 495-504. Thomassen, L. (2006). The Inclusion Of the Other? Habermas And The Paradox Of 606 Fikret Yılmaz Tolerance. Political Theory, 34 (4), 439462. Tokatlı, ‚. . “nsiklopedik Felsefe Sözl(ğ(, ‚nkara ‛ilgi Yayınevi. Tuncay, A. C. (2016). Eksiğimiz Tolerans Hoşgör( Kitapçığı , İstanbul ‛eta Yayınları. Waldron, J. (2013). Toleration: Is There a Paradox? New York: New York University Public Law and Legal Theory Working Papers. Walzer, M. (1998). Hoşgör( Üzerine, Çeviren ‚. Yılmaz , İstanbul ‚yrıntı Yayınları. Weale, A. (1985). Aspects Of Toleration, (Editors: J. Horton, & S. Mendus), Toleration, Individual Differences And Respect For Persons, (ss. 16-35), New York: Methuen&Co. Williams, B. (1996). Toleration: An Elusive Virtue, ( Editor: D. Heyd), Toleration: An Impossible Virtue? (ss. 18-27) Princeton: Princeton University Press. Williams, B. (2000). The Politics Of Toleration In Modern Life, (Editor: S. Mendus), Tolerating The Intolerable, (ss. 65-75), England: Duke University Press.