Academia.eduAcademia.edu
SURİYELİ SIĞINMACILARIN KAR ILA TIĞI SOSYAL DI LANMA MEKANİZMALARI YIL / YEAR 14, SAYI / ISSUE 27 (BAHAR / SPRING 2016/1) ss. 17 - 40 A. ÇAĞLAR DENİZ Yrd. Doç. Dr., U ak Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bölümü caglardeniz34@gmail.com YUSUF EKİNCİ Doktora Öğrencisi, Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sosyoloji Anabilim Dalı ysfekinci84@hotmail.com A. BANU HÜLÜR Yrd. Doç. Dr., Abant İzzet Baysal Üniversitesi İleti im Fakültesi, Halkla İli kiler ve Tanıtım Bölümü banuhulur@gmail.com Öz Bu çalı mada; 2015 yılının çe itli aylarında Türkiye’nin Suriye’ye sınır ehirleri olan Gaziantep ve Kilis’te yaptığımız saha ara tırmasından elde ettiğimiz nitel veriler kullanılarak, Suriyeli sığınmacıların maruz kaldıkları sosyal dı lanma deneyimleri analiz edilmektedir. Çalı mada sosyal dı lanma olgusu, be düzeyde ele alınmaktadır. Bu boyutlar; mekânsal, ekonomik, kültürel, politik ve söylemsel düzeylerdir. Çalı mada bu düzeylerin her biri, Suriyeli sığınmacıların yerle tikleri kent merkezlerinde ya ama tutunmaya çalı ırken kar ıla tıkları güçlükleri, sosyal dı lanma bağlamında ele almaktadır. Ara tırma, u sorulara cevap aramaktadır: “2011 yılından itibaren sınıra yakın olan Gaziantep ve Kilis ehirlerine yerle meye ba layan Suriyeli sığınmacılar bu ehirlerin yerle ik nüfusu tarafından sosyal dı lanmaya maruz kalmakta mıdır? Sosyal dı lanma söz konusuysa buna sebep olan toplumsal, mekânsal, ekonomik, kültürel ve politik dinamikler nelerdir?” Çalı manın amacı, Suriyelilerin sosyal dı lanma deneyimlerini nitel bir yöntemle analiz ve değerlendirmeye tabi tutmaktır. Bu ara tırma kapsamında Suriyeli ve Gaziantepli/Kilisli toplam 115 görü meciyle mülakatlar yapıldı. Görü melerde, yarı-yapılandırılmı görü me formuna dayalı derinlemesine mülakat tekniği kullanıldı. Öte taraftan saha ara tırması boyunca yapılan katılımlı gözlemler ve doküman incelemeleri de ara tırmanın bulgularını desteklemek için kullanıldı. Çalı manın vardığı en önemli sonuç ise, Suriyeli sığınmacıların birçok boyutta sosyal dı lanmanın kurbanı olduğu yönündedir. Anahtar Kelimeler: Suriyeli sığınmacılar, Suriyeli mülteciler, Sosyal dı lanma, Gaziantep, Kilis. A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR SOCIAL EXCLUSION MECHANİSM ENCOUNTERED BY THE SYRIAN ASYLUM SEEKERS Abstract By using the quantitative data we achieved in Gaziantep and Kilis in different months of 2015, this study analyses the experiences of social exclusion that Syrian asylum seekers have been subjected to. In the study the phenomenon of social exclusion is taken into consideration in five levels: spatial, economic, cultural and discursive. Each of these levels is considered in the context of the difficulties, the social exclusion Syrian asylum seekers encountered when they tried to hold on to life. The research seeks to answer to the questions: “Have the Syrian asylum seekers who started to settle in the cities of Gaziantep and Kilis in 2011 been subjected to social exclusion by the inhabitant population? If there is social exclusion, what are the social, spatial, economic, cultural and political dynamics that give way to it? The aim of the study is to make a qualitative analysis and an evaluation of Syrian asylum seekers’ experiences of social exclusion. Within the scope of this study interviews with the people from Syria and Gaizantep/Kilis were carried out. The deep interview technique based on the semi-structured form was used. Moreover, throughout the field study participant observation and document investigation were also used in order to support the findings of the study. Keywords: Syrian asylum seekers, Syrian refugees, Social exclusion, Gaziantep, Kilis. Giri çi leri Bakanlığı’na bağlı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün 15 Ocak 2016 tarihinde yayınladığı rakamlara göre sava ın itici etkisiyle Türkiye’ye sığınan Suriyeli sığınmacıların toplam sayısı 2.540.284’tür. Bunların yakla ık %10’u (269.193) geçici barınma merkezlerinde, %90’ı (2.271.591) ise sınıra yakın kent merkezlerinde ve büyük ehirlerin çeperlerinde ya amaktadır (Göç İdaresi Genel Müdürlüğü [GİGM], 15 Ocak 2016). Bu kesim içerisinde çoğunluk, göç yazınında bir olgu olarak görüldüğü gibi aile ve akrabalık ili kilerini kullanarak hedef ülkeye/ ehre yerle ti. Bilindiği gibi özellikle aile, akrabalık ve hem ehrilik gibi ili ki ağları ve hem ehrilik temeline dayanan ili kiler, kente göç eden bazı gruplar için dayanı macı yönüyle sorunları a manın en önemli imkânı olarak i lev görmü tür (Erder, 2002: 43; Hynes, 2011: 155-170). Suriyeli sığınmacıların da ilk a amada bu tür akraba ve hemehrilik ili kilerini kullanarak kentlere yerle tikleri görülmektedir. Fakat yerle tikleri bu kentlerde sığınmacı kimlikleriyle ya adıkları trajediler, gündelik hayat deneyimleri, kente ve hayata tutunmak için gösterdikleri çabalar, her ne kadar hem ehri ili kileri temelinde sorunlarını çözebilecekleri bir zemin bulmu olsalar da, onların çetin bir mücadele içerisinde olduklarını göstermektedir. Aynı ara tırmada (GİGM, 15 Ocak 2016) Göç İdaresi’nin il bazında verdiği rakamlara göre Gaziantep’te geçici barınma merkezlerinde ve dı ında ya ayan Suriyeli sığınmacıların sayısı 325.874’tür. Bu rakam Kilis’te 124.287’dir. Dolayısıyla son resmi rakamlara göre Gaziantep-Kilis Bölgesi’nde toplam kayıtlı sığınmacı sayısı 450 bin civarındadır. Göç İdaresi bu rakamları il bazında “geçici barınma merkezi” ve “bu merkezlerin dı ında ya ayanlar” olarak ayırmamı , her ehir için toplam sayıyı vermi tir. Bu rakamların “kayıtlı” sığınmacılardan olu tuğunu bilmek gerekir. Kayıtlı olmayan Suriyelilerin sayısıyla birlikte dü ündüğümüzde Gaziantep ve Kilis bölgesinde ya ayan sığınmacıların sayısının verilen rakamlardan daha yüksek olduğu rahatlıkla söylene- İ 18 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 SURİYELİ SIĞINMACILARIN KARŞILAŞTIĞI SOSYAL DIŞLANMA MEKANİZMALARI bilir. Sahada yaptığımız ara tırmalar, birçok sığınmacının kayıtsız (kimliksiz) olduğunu ve resmi rakamların gerçeği yansıtmadığını göstermektedir. Sava ın patlak vermesinin ardından, Türkiye’nin sınır illerinden Gaziantep ve Kilis’te de kısa sürede yüz binlerce Suriyeli birikmeye ba ladı. Suriyeliler, sava ın temel itici faktör olduğu Suriye’den; coğrafi yakınlık, akraba ili kileri ve çatı masız bölge gibi çe itli çekici faktörler dolayısıyla Türkiye’nin sınır eridindeki ehirlere yerle ti. Fakat yerle tikleri bu kentlerde sığınmacı kimlikleriyle ya adıkları trajediler, kente ve hayata tutunmak için gösterdikleri çabalar, her ne kadar hem ehri ili kileri temelinde sorunlarını çözebilecekleri bir zemin bulmu olsalar da, onların çetin bir mücadele içerisinde olduklarını göstermektedir. Elbette yepyeni bir ya ama tutunma mücadelesidir bu ve tüm bu zorlukları besleyen olgunun da, toplumun ana akımının dı ında ya amak mecburiyetinde olan sığınmacıların adeta bir kaderi haline gelen sosyal dı lanma olduğu görülmektedir. Metod Bu çalı mada 2015 yılının Ocak ve ubat aylarında Gaziantep ve Kilis’te gerçekle tirdiğimiz alan ara tırmasından elde edilen veriler kullanılarak,1 Suriyeli sığınmacıların maruz kaldıkları sosyal dı lanma deneyimleri analiz edilmektedir. Ara tırma, u sorulara cevap aramaktadır: “2011 yılından itibaren sınıra yakın olan Kilis ve Gaziantep ehirlerine yerle meye ba layan Suriyeli sığınmacılar ehrin yerle ik nüfusu tarafından sosyal dı lanmaya maruz kalmakta mıdır? Sosyal dı lanma söz konusuysa buna sebep olan toplumsal, hukuki ve ekonomik dinamikler nelerdir?” Bu sorulardan hareketle, çalı manın amacı, Suriyelilerin sosyal dı lanma deneyimlerini nitel bir yöntemle analiz ve değerlendirmeye tabi tutmaktır. Bu ara tırma kapsamında Gaziantepli/ Kilisli ve Suriyeli toplam 115 görü meci ile görü meler yapıldı. Bunlardan 48’i Gaziantepli ve Kilisli, 67’si Suriyelidir. Görü melerde, yarı-yapılandırılmı görü me formuna dayalı derinlemesine mülakat tekniği kullanıldı. Öte yandan görü meleri desteklemek için saha ara tırması boyunca yapılan katılımlı gözlemler de ara tırmanın bulgularını desteklemek için kullanıldı. Ara tırma sürecinde örneklem seçiminde “amaçlı örnekleme” (Creswell, 2015:156) kullanılmı tır; fakat örneklemin yer ve ki iler bazında net olarak belirlenmesinin mümkün olmaması, çalı manın amacı ve kapsamı da göz önünde bulundurularak, Suriyeli sığınmacıların tümünün dahil edildiği bir stratejiyi zorunlu kılmı tır. Dolayısıyla çalı manın amacı doğrultusunda rastgele bir biçimde ya da kartopu tekniğiyle kar ıla tığımız ve görü meyi kabul eden tüm Suriyelilerle görü meler yapılmı tır. Zira hangi katılımcıdan ne gibi veriler alınabileceğine dair ön-bilginin mümkün olma1 Suriyeli sığınmacılarla alakalı bilimsel ara tırmalar YÖK’ün 06.04.2015 tarihli “Geçici ve Uluslararası Koruma Talebinde Bulunanlarla İlgili Saha Çalı maları” konulu genelgesi ile TC İçi leri Bakanlığının iznine tabi hale getirilmi se de, TC İçi leri Bakanlığı Göç İdaresi Genel Müdürlüğü Uluslararası Koruma Daire Ba kanlığının 14.12.2015 tarihli İzin Talebi konulu yazısıyla bu art kaldırılmı tır. Ayrıca saha ara tırması, bu yasağın hükmünün geçerli olduğu dönemden önce gerçekle tirilmi tir. 19 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR 20 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 ması ya da rastgele görü tüğümüz bir katılımcıyla yaptığımız mülakattan çok verimli bir sonuç elde etme ihtimali sebebiyle, görü meler, katılımcılar önceden tespit edilmeden gerçekle tirilmi tir. Sahaya eri im ve veri toplama sürecinde mümkün olduğunca aracılar kullanılmı tır. Katılımcıyla güvenli bir ileti im sağlamak ve onun çekincelerini/kaygılarını en aza indirmek için kartopu tekniği olarak da bilinen bir aracı vasıtasıyla ula ma tekniği, ara tırma boyunca görü meciye ula mamızı sağlayan en güvenilir yol oldu. Zira veri toplama sürecinde en çok zorlandığımız nokta da burada ortaya çıkmı tır. “Sahaya götüren aracıların” bulunamadığı zamanlarda sokakta veya parkta kar ıla tığımız, ya da evlerinde ziyaret ettiğimiz Suriyelilerle direkt olarak görü me denemeleri gerçekle tirmeye çalı tık. Bu denemelerin bir kısmı ba arılı olsa da, birçok potansiyel katılımcı görü mek hususunda olumsuz tavır takınmı tır. Veri toplama süreci boyunca odak grup görü meleri, katılımcı gözlemler ve doküman incelemeleri de saha ara tırmasında etkin bir biçimde kullanıldı. Katılımcı gözlemleri, görü melerin yapıldığı esnada ya da sadece gözlem yapmak üzere Suriyeli sığınmacıların yoğun olarak ya adığı mekanları ziyaretlerimizde gerçekle tirdik. Makalenin sınırları içerisinde kalmak kaydıyla bu verilerden faydalandık. Görü meler genellikle Suriyelilerin yoğun olarak ya adığı Antep’in Ünaldı, ehreküstü ve Vatan Mahallesi gibi yoksul; Yeditepe, Karata gibi orta sınıfın ya adığı semtlerde ve ehir merkezinin Suriyeli sığınmacıların yoğun olarak esnaflık ve i portacılık yaptığı cadde ve sokaklarda (İnönü Caddesi gibi) gerçekle tirildi. Öte yandan çalı ma ili kileri ve emek piyasasında sığınmacıların profillerini tespit etmek amacıyla, Küsget Sanayi Sitesi’nde de saha ara tırması gerçekle tirildi. Kilis’te ise ehir merkezi ile merkeze bağlı mahalle statüsünde olan bir köyde görü meler yapıldı. Ara tırma sürecinde örneklem seçiminde “amaçlı örnekleme” (Creswell, 2015:156) kullanılmı tır; fakat örneklemin yer ve ki iler bazında net olarak belirlenmesinin mümkün olmaması, çalı manın amacı ve kapsamı da göz önünde bulundurularak, Gaziantep ve Kilis’te ya ayan Suriyeli sığınmacıların tümünün dâhil edildiği bir stratejiyi zorunlu kılmı tır. Dolayısıyla çalı manın amacı doğrultusunda rastgele bir biçimde ya da kartopu tekniğiyle, kar ıla tığımız ve görü meyi kabul eden tüm Suriyelilerle görü meler yapılmı tır. Zira hangi katılımcıdan ne gibi veriler alınabileceğine dair ön-bilginin mümkün olmaması ya da rastgele görü tüğümüz bir katılımcıyla yaptığımız mülakattan çok verimli bir sonuç elde etme ihtimali sebebiyle, görü meler, katılımcılar önceden tespit edilmeden gerçekle tirilmi tir. Bununla beraber görü meciden çalı manın konu ve kapsamına dair yeterince veri elde edilemeyeceği fark edildiğinde ise görü me uzatılmadan sonlandırılmı tır. Görü meler genellikle Suriyelilerin yoğun olarak ya adığı Antep’in Ünaldı, ehreküstü ve Vatan Mahallesi gibi yoksul; Yeditepe, Karata gibi orta sınıfın ya adığı semtlerde ve ehir merkezinin Suriyeli sığınmacıların yoğun olarak esnaflık ve i portacılık yaptığı cadde ve sokaklarda (İnönü Caddesi SURİYELİ SIĞINMACILARIN KARŞILAŞTIĞI SOSYAL DIŞLANMA MEKANİZMALARI gibi) gerçekle tirildi. Öte yandan çalı ma ili kileri ve emek piyasasında sığınmacıların profillerini tespit etmek amacıyla, Küsget Sanayi Sitesi’nde de saha ara tırması gerçekle tirildi. Kilis’te ise ehir merkezi ile merkeze bağlı mahalle statüsünde olan bir köyde görü meler yapıldı. Sahaya eri im ve veri toplama sürecinde mümkün olduğunca aracılar kullanılmı tır. Katılımcıyla güvenli bir ileti im sağlamak ve onun çekincelerini/kaygılarını en aza indirmek için kartopu tekniği olarak da bilinen bir aracı vasıtasıyla ula ma tekniği, ara tırma boyunca görü meciye ula mamızı sağlayan en güvenilir yol oldu. Zira veri toplama sürecinde en çok zorlandığımız nokta da burada ortaya çıkmı tır. “Sahaya götüren aracıların” bulunamadığı zamanlarda sokakta veya parkta kar ıla tığımız, ya da evlerinde ziyaret ettiğimiz Suriyelilerle direkt olarak görü me denemeleri gerçekle tirmeye çalı tık. Bu denemelerin bir kısmı ba arılı olsa da, birçok potansiyel katılımcı görü mek hususunda olumsuz tavır takınmı tır. Saha ara tırmasının ilerleyen a amalarında fark ettiğimiz gibi, görü meye yana mamanın asıl sebebinin “el-Muhaberat korkusu” olduğu sonucuna vardık. Suriye’de istihbarat birimi üyelerinin genel adı olarak kullanılan Muhaberat, ülkede rejim kar ıtı olanları de ifre etmesi, de ifre edilenlerin tutuklanması ve i kencelerden geçirilmesinde pay sahibi olmasıyla bilinmektedir. Dolayısıyla bu durum, Suriyelilerde belirgin bir “Muhaberat korkusu” olu masına sebebiyet vermi tir. Saha ara tırması boyunca birçok defa gözlemlerimizde ve bazı görü melerde bu korkuyu fark ettik. Bu sebeple ara tırmada sığınmacılara ula mada daha çok kartopu tekniğinden yararlanmak zorunda kaldık. Böylece daha çok bir aracı yardımıyla görü meciye ula tık. Bu zorluk, veri toplama sürecinde görü melerin seyrinde de etkili oldu. Bazı görü meciler bu kaygıdan dolayı sorulara açık cevap vermekten çekindi. Bu da bazı mülakatlarda görü meci ile katılımcı arasındaki rollerin güvensizlik ve uyumsuzluk sorunlarıyla malul olmasında etkili oldu. Bu korkunun bariz olarak görünür olmadığı, katılımcının serbest ve açık bir üslupla konu tuğu görü melerde ise katılımcı ve ara tırmacının rolleri güven ve uyumun hâkim olduğu bir ekilde gerçekle mi tir. Bu ara tırmada verilerin analizinde “tematik analiz” (Glesne, 2014:259) olarak bilinen ve veriler içinde tema ve örüntüler aramak için analitik tekniklere odaklanma yöntemi kullanıldı. Ara tırma sürecinde elde edilen görü me ve gözlem verileri öncelikle bilgisayar ortamında gün ve sıra gözetilerek düzenlendi ve dosyalandı. Erken veri analizi süreci olarak bilinen bu süreçte, ara tırmadan elde edilen benzer veriler aynı ba lıklar altına toplanarak bir ön-tasnif yapılmaya çalı ıldı. Öte yandan okuma ve hatırlatıcı notlar da konu ve temalara göre tasnif edildi. Akabinde kodlamalar yapıldı ve kodlanan temalardaki veriler betimlendi, sınıflandırıldı ve yorumlandı. Saha ara tırması boyunca, ortamın uygun olduğu durumlarda gerek görü melerde ve gerekse de gözlemler sırasında yanımızda bulunan deftere hatırlatıcı ve çiziktirilmi notlar, anahtar kavramlar, gözlem notları ve görü meler sırasında önemli noktaları belirten özet notlar tutmaya çalı tık. Daha 21 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR sonra verilerin yazımı a amasında bu notlar, görü me dökümleri ve katılımlı gözlem notları kullanılarak kodlamalar yapıldı. Veri tabanının tümünden elde edilen veriler bu kodlar göz önünde bulundurularak sınıflandırıldı ve temalar belirlenerek çalı manın alt ba lıkları olu turuldu. Temalar vasıtasıyla, bir araya getirilen veriler yorumlanarak bulgular kısmının yazımı için kullanı lı kategoriler olu turuldu. 22 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 Sosyal Dı lanma Sosyal dı lanma kavramı, ilk olarak 1970’li yıllarda Fransa’da, sosyal güvenlik sistemi için bir yol gösterici rehber olan dayanı ma, bütünle me ve içerme gibi merkezi önemdeki ekonomi politik tartı malardan türemi tir. Kavram ilk olarak 1974 yılında René Lenoir tarafından toplumdan dı lanmı kesimleri ifade etmek için kullanılmı tır. Sosyal dı lanma kavramı daha yaygın olarak 1980’ler ve 1990’lar boyunca Avrupalı politikacılar tarafından kullanılmı tır (Gordon, 2007: 193). 1997 yılında Amsterdam Anla ması ile “sosyal dı lanma ile mücadele” Avrupa Birliği’nin amaçlarından biri haline gelmi ve 2011 yılında Lizbon toplantısında da bir anla ma ile peki tirilmi tir (Dedeoğlu ve Gökmen, 2011: 19). Burada daha çok sosyal politika bağlamında ele alınan sosyal dı lanma; bazı yurtta ların –diğer yurtta ların bu etkinliklerden yararlanabildiği bir ortamda- ekonomik, siyasi, sosyal ve kültürel faaliyetlerden faydalanamaması, yani dı lanması anlamına kullanılmaktadır (Yükseker, 2012: 234). Daha sonra kavram, literatürde göç, mekân ve yoksulluk olgularıyla ili kili olarak birçok çalı manın konusu olmaya ba lamı tır. Byrne, ‘sosyal dı lanma’ kavramının Avrupa’da tam da esnek kapitalizmin küreselle tiği döneme denk geldiğini ve bir fren ya da emniyet subabı i levi gördüğünü iddia etmektedir. Öte taraftan önemli bir ayrıntı da u ki; “‘sosyal dı lanma’ ile ilgili çağda tartı malar siyasal söylemin alanında ba lamı ve ancak ondan sonra akademik sosyal bilimin gündemine girmi tir” (Byrne, 2005: 53). Avrupa Konseyi’nin kabul ettiği tanıma göre Sosyal dı lanma (social exclusion), ki ilerin yoksulluk, temel eğitim becerilerinden mahrumiyet ya da ayrımcılık dolayısıyla toplumun dı ına itilmeleri ve toplumsal hayata dilediklerince katılmalarının engellenmesi sürecine kar ılık gelmektedir. Bu durum bu kesimin bir yandan emek piyasalarına, gelir getirici faaliyetlere, eğitim ve öğretim imkânlarına ula masında zorluklar meydana getirirken diğer yandan da toplumsal ve çevresel ağlar ve etkinlikler kurmasında engeller olu turmaktadır. Bu kesimin elindeki güç, oldukça sınırlı olup, karar alma süreçlerine katılımı sınırlı gerçekle mektedir; dolayısıyla bu kesim genelde kendini güçsüz ve günlük ya amını etkileyecek kararların alımında kontrolü elinde tutmaktan aciz hisseder (Joint Report on Social Inclusion, 2005: 10). Sosyal dı lanma sadece maddi yoksunluk ve maddi kaynakların yetersizliğiyle ilgili değil, aynı zamanda bazı ki i ve grupların toplum içerisinde marjinalle mesi süreçleriyle de ilgilidir (Millar, 2007: 3). Sosyal dı lanma kategorisi içe- SURİYELİ SIĞINMACILARIN KARŞILAŞTIĞI SOSYAL DIŞLANMA MEKANİZMALARI risinde, özellikle göçmenler, geçici ve güvencesiz i lerde istihdam edilenler, çocuklar, eğitimsizler, kadınlar, ya lılar, hükümlüler ve engelliler sayılabilir. Sığınmacıların toplam sayısının %90’ı kamp dı ında ya amakta ve gündelik hayatlarının çoğunu kentin yerle ikleri olan Türkiye toplumu ile birlikte geçirmektedirler. Özellikle Gaziantep ve Kilis gibi sınıra yakın ehirlerin merkezlerine yüz binlerce sığınmacının yerle mesi, bu ehirlerde çe itli gerilimlere ve dı lanma olgusunun görünür olmasına sebebiyet vermi tir. Bilindiği gibi yerle ik olduğu varsayılan bir topluma dı arıdan yeni bir grup geldiği zaman bu kesim istenen düzeyde toplumun içine alınamayabilmekte ve dı lanma sorunları gündeme gelebilmektedir. Yani, göç tecrübesi ve göçmenler, sözü edilen maddi imkânsızlıklar, dı lanma sarmalını sergileyen en yaygın olgu olarak ortaya çıkmaktadır (Adaman ve Keyder, 2006: 8). Dolayısıyla çoğu zaman sosyal dı lanma, göç olgusunun ardından ortaya çıkmakta ve göç edenler toplumdan dı lanma potansiyeliyle birlikte var olmaktadır. Adaman ve Keyder (2006: 9-10), sosyal dı lanmanın yeri geldiğinde birbirlerini besleyen/etkileyen ekonomik, mekânsal, kültürel, politik dı lanma gibi çe itli tezahürlerinin olduğunu belirtmektedir. Bizler bunlara ek olarak bu makalede, söylemsel dı lanmanın da yeri geldiğinde Suriyeli sığınmacılara yönelik sosyal dı lanmayı etkileyen bir boyut olduğunu ortaya koymaktayız. Makale boyunca tüm bu boyutları (Ekonomik, mekânsal, kültürel, politik ve söylemsel dı lanmayı) alt ba lıklar halinde tartı maktayız. Ekonomik Dı lanma ya da Emek Piyasasından Dı lanma En genel anlamıyla ekonomik dı lanma, insanların gereksinimlerini kar ılayacak asgari gelirden yoksun olması eklinde tanımlanabilir. Zira yeme, içme, barınma, eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçları dahi kar ılayamayan ki iler için toplumsal dı lanma kaçınılmaz olmaktadır (Çakır, 2002, s. 86). Konu Suriyeli sığınmacılar olduğunda, ekonomik dı lanmanın ciddi boyutlarda olduğu görülmektedir. Her ne kadar Suriyeli sığınmacılar ilk geldikleri dönemlerde misafirperverlikle ve yardımseverlikle kar ılanmı olsa da, aradan geçen süre ve sığınmacı sayısının artı ı, yerle ik halkın sağlık gibi bazı hizmetleri almasında aksamalara, i kayıplarına, kira artı larına, ticari kayıplara ve güvenlik kaygılarına yol açmı ve bu da gerilimlerin artmasına, sosyal dı lanma olgusunun belirginle mesine sebebiyet vermi tir (Erdoğan, 2015: 22-23). Suriyeli sığınmacılar Gaziantep ve Kilis’te genellikle gelirlerine uygun kiraların olduğu bir mekân aramakta ve böylece çoğunlukla kiranın ucuz olduğu yoksul semtlere yerle mektedirler. Ara tırma bulgularımıza göre bu bölgelerdeki dı lanma, orta sınıfın ve varlıklı kesimin ya adığı semtlerde daha az görünür olmamaktadır. Bu da, yoksul semtlerde ekonomik dı lanmanın bir olgu olarak ortaya çıktığını göstermektedir. Ancak yine de varlıklı Suriyelilere yönelik de bir dı lanmanın olduğunu söylemek mümkündür. Zira Adaman ve Keyder’in (2006: 7-8) belirttiği gibi maddi kaynaklara sahip olmada sorun ya amayan, yani zengin olan ki i- 23 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR 24 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 lerin de sosyal dı lanmaya maruz kalması olasıdır. Bu dı lanma türü, maddi kaynakların yeterli olmasına rağmen dinsel, cinsel ya da etnik nedenlerden kaynaklanmaktadır. Örneğin kalburüstü bir semt olarak görülebilecek Gaziantep’in Yeditepe semtinde oturan varlıklı bir Suriyeli aileyi ziyaretimizde yaptığımız görü mede, aile üyelerinden İman, Üniversite Hastanesinde ya adığı bir olayda açık bir dı lanmaya maruz kaldığını anlatmı tı. Buradaki dı lanma, zengin Suriyelilerin de etnik ve kültürel kimliklerinden dolayı dı lanabildiklerini göstermektedir. Bu dı lanma türü yeri geldiğinde ev kiralama sürecinde Suriyeli olmalarından ötürü engellerle kar ıla malarıyla da görünür olabilmektedir. Kısacası varlıklı Suriyeli sığınmacılar ekonomik olarak dı lanmamakla birlikte, daha çok Suriyeli kimlikleri üzerinden dı lanma ya amaktadırlar. Fakat yukarıda da ifade ettiğimiz gibi dü ük gelir grubuna mensup kesimlerin ya adığı yoksul semtlerde Suriyelilere yönelik dı lama olgusu, etnik ve kültürel nedenlerle de beslenmekle birlikte, daha çok ekonomik bir motivasyondan beslenmektedir. Zira kira artı ları ve ucuz i gücü olgusu, aynı kamusal alanı payla an Suriyeliler ve yerle ikler arasındaki gerilimin temel sebebi olmaktadır. Böylece sosyal dı lanmanın hem etnik hem de sınıfsal bir boyutunun olduğunu söyleyebiliriz. Etniktir çünkü sosyo-ekonomik problemler Suriyelilik kimliğine bağlanmakta ve böylece etnik bir dı lamanın sebebi olmaktadır. Sınıfsaldır çünkü i çi sınıfına mensup yerle ikler, Suriyeli i çileri kendi i lerini ellerinden alacakları endi esiyle dı lamaktadırlar. Ya anan gerilim ve kavgaların da çoğunlukla böyle bir zeminden beslendiğini söyleyebiliriz. Gaziantep ve Kilis’te Suriyeli kimliğinin (dı lanan bir kimlik olması itibariyle) azınlık olması ve aynı zamanda sınıfsal bir mahrumiyetle ili kilendirilmesi, bu kimliğe kar ı geli en dı layıcı refleksin iddet boyutuna varmasını kolayla tırmaktadır. Bu süreçte göçmenler, göç ettikleri topluma tutunma stratejisi olarak dü ük nitelikte de olsa i leri kabul edip çalı maktadırlar. Diğer yandan, kitlesel göçle gelen göçmenler i verenleri için “ucuz i gücü deposu”dur. Her türlü i te çalı ma arzusunda olan bu grup aynı zamanda yerli i gücünden düük ücrete çalı makla i verenler için çekici bir nitelik kazanmaktadır (Ciğerci, 2012: 124). Suriyeliler de bu anlamda “ucuz i gücü deposu” olarak görülmekte ve i verenler için “cazip” ve “ucuz i gücü” potansiyeli olmaktadır. Suriyeliler, çalı tıkları yerlerde yerli i çilerden çok daha ucuza ve sigortasız çalı tırılmaktadırlar. Çalı ma izinleri olmayan ve geçimlerini sağlayabilmek için çalı mak zorunda olan Suriyeliler, yetkililerin de göz yumduğu bu sömürü ili kilerinin kurbanı olmaktadırlar. Saha ara tırmasının Gaziantep ayağında Küsget Sanayi Sitesi’nde gerçekle tirdiğimiz görü meler, ucuz i gücü olgusunu net biçimde ortaya koymaktadır. İ çi olarak çalı an Suriyeliler çoğu zaman yerle ik i çilerden daha dü ük ücretlerle çalı maktadırlar. Benzer bir durum Ciğerci’nin Bursa’ya 1990’ların ba ında gelip yerle en Bulgaristan göçmenleri üzerine yaptığı ara tırmasında da bulgulanmı tır. Yerle ik halkla göçmenlerin ya adığı ge- SURİYELİ SIĞINMACILARIN KARŞILAŞTIĞI SOSYAL DIŞLANMA MEKANİZMALARI rilim sosyal dı lanma olgusunu doğurmakta ve bu dı lanmanın da daha çok sosyo-ekonomik bir motivasyondan beslendiği görülmektedir: Özellikle i gücü piyasasında kar ı kar ıya gelen yerli halk ve göçmenlerin ili kilerinde gerilimler ya anmı tır. Kitlesel göçün i gücü piyasasında bir anda i gücü arzını yükseltmesi, göçmenler ve yerli halk arasında rekabet ortamının doğmasına neden olmu tur. Göçmenlerin göçün ilk a amalarında hayata tutunma stratejileri dı ında, her i i kabul etme eğilimleri diğer yandan, i verenlerin de ‘her i i yapmaya hazır’ mağdur durumdaki göçmenleri ucuz i gücü deposu olarak görmeleri göçmenleri tercih edilen i gücü haline getirmi tir. Bu durum yerli halkın ‘geldiniz i imizi elimizden aldınız’ eklinde tepkiler vermesine neden olmu tur (Ciğerci, 2012: 131). Benzer bir durum Suriyeli göçünde de ya anmaktadır. Suriyelilerin Gaziantep’teki istihdamı tamamıyla enformel sektörlerdedir. Bu sektörler; katı atık i çiliği, ayakkabı boyacılığı, seyyar satıcılık, peçete ya da simit satıcılığı gibi alanlardır. Sığınmacılardan geçimlerini sağlamak, kira ve mutfak ihtiyaçlarını kar ılamak için çoğunlukla hane halkından ya ı çalı maya müsait olanların tamamı çalı maktadır. Bu durumda genellikle çocuklar da çalı makta; çocuklar daha çok sokak i leri denilen mendil satma, ayakkabı boyacılığı gibi i leri yapmaktadırlar. Dolayısıyla çocukların da sosyal dı lanmanın kurbanı olduğu, erken ya larda aile bütçesine katkı sağlamak zorunda kaldıkları, eğitimlerini sürdüremedikleri görülmektedir. Mekânsal Dı lanma Bilindiği gibi neredeyse tüm göçlerin akabinde, göçmenlerin yerle tiği kentlerde kültürel, sosyo-ekonomik ve demografik dönü ümler meydana gelir. Özellikle “kamp [geçici barınma merkezleri] dı ındaki ya am, aynı zamanda yerle ik toplumla doğrudan ileti im anlamına gelmektedir. Doğal olarak bu da son derece önemli etkile imleri beraberinde getirmektedir” (Erdoğan, 2015: 37). Bunun bir sonucu olarak kamusal alandaki kar ıla malar, dedikodular, siyasal ya da sosyo-ekonomik nedenlerin etkisiyle yerle iklerle göçmenler arasında çe itli gerilimler ya anır. Sema Erder’in (2002) “Kentsel Gerilim” olarak kavramla tırdığı bu olgu, büyük kentlerde var olan gerilimli ortamın önemli nedenlerinden birinin de bu kentlere yerle en grupların yerle me biçimi olduğu varsayımına dayanmaktadır. Kentlere enformel kanallarla (örn. Akrabalık ili kileri) yerle mi olan grupların kentle eklemlenme istekleri karısında kentsel kurumların yetersizliği ve kentteki kaynakların kıtlığı bu gerilimi arttırıcı rol oynamaktadır (Erder, 2002: 51). Her ne kadar kentlere akrabalık ili kilerini kullanarak yerle en göçmenler, sosyal dı lanmanın boyutlarını en aza çekebilse de (Erder, 2002; Çakır, 2002: 87; Hynes, 2011: 155-170), çoğu zaman bu enformel ili kilerin sosyal dı lanma olgusunu engelleyecek kudrete sahip olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla “kentsel gerilim”in yerle ilen mekânla yakından ili kisi vardır ve sığınılan mekân çoğu zaman dı lanmayı tetikleyebilmektedir. Suriyeli gö- 25 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR 26 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 çünde de “kentsel gerilim”in mekânla yakından ili kili olduğu görülmektedir. Kahramanmara , Hatay, anlıurfa, İstanbul, Ankara, Gaziantep ve Kilis gibi Suriyeli sığınmacıların tercih ettiği birçok ehirde, sığınmacı yoğunluğunun en fazla olduğu semtler yoksul semtlerdir. Zira “Sığınmacıların kentlere veya bölgelere dağılımında akrabalık bağları kadar sınıfsal özellikler de etkilidir” (Gültekin, 2014: 28). Sığınmacılar, kentlerin uygun bir bütçeyle geçinmeye imkân tanıyan semtlerine yerle mektedirler ve bu semtler, çoğunlukla kent çeperlerindeki yoksul bölgelerdir. Dolayısıyla bu bölgeler, kötü fiziksel ya am ko ullarıyla göçmenlerin dı lanmasının mekânsal boyutunu te kil etmektedir. Bunu görü memiz sırasında Gaziantep’in Ünaldı mahallesinin muhtarının söyledikleri de doğruluyor: Maddi durumu kötü olanlar bu mahalleye geliyor. Zaten bizim mahallelinin de maddi durumu çok kötü (Nurettin Nane, Ünaldı Mahallesi Muhtarı). Her ko ulda olmasa da, sosyal dı lanmanın en temel sebebi olarak maddi yoksulluk gösterilmektedir.2 Adaman ve Keyder’in de belirttiği gibi sosyal dı lanma süreçlerinin en yoğun ya andığı alanların ba ında kentlerdeki yoksul mahalleler gelmektedir (2006: 18). Maddi anlamda yoksul olmak, sosyal, mekânsal dı lanmayı ve kamusal ili kilerin dı ına itilmeyi de beraberinde getirebilmektedir. Bu sebeple sosyal dı lanma çok-boyutlu bir perspektiften ele alınmalı, maddi boyut kadar sosyal ve politik boyutlar da dikkate alınmalıdır (Millar, 2007: 13). Zira sosyal dı lanma sadece maddi yoksunlukla sınırlı değildir, bu boyutun beslediği ya da bu boyut tarafından beslenen farklı etkenler de vardır ve bu boyutlar birbirlerini dolaylı olarak etkilemektedir: “Bir alandaki dı lanma süreci, ba ka süreçleri de tetikleyebilmekte, bir unsurun varlığı ba ka bir diğer unsurun etkisini ağırla tırabilmektedir” (Yükseker, 2012: 258). Ekonomik olarak dı lanma, beraberinde mekânsal dı lanmayı getirmekte ve bu da ileride göreceğimiz gibi kültürel ve etnik dı lanma olgusunu besleyebilmektedir. Suriyeli sığınmacılar, barınma ihtiyaçlarını kar ılama noktasında da sorunlar ya amakta ve dolayısıyla kiralık ev ararken dı lanmaya maruz kalabilmektedirler. Çok çocuklu oldukları ya da birkaç aile birlikte aynı evde kaldıkları için Suriyeli sığınmacılar çoğu zaman kiralık ev ararken sosyal dı lanmaya maruz kalmaktadırlar. Ev sahipleri, çok nüfuslu olduklarından ya da önceki tecrübelerinden ötürü Suriyelilere evi kiraya vermek istememektedir. Hal böyle olunca mekânsal dı lanma, sığınmacıların barınma ihtiyaçları hususunda da kendisini göstermektedir. Öte yandan Suriyeli sığınmacıların yoksul semtleri tercih etmesiyle birlikte bu semtlerdeki yerle iklerin de kiraları yükselmi ve böylece “kentteki kaynakların kıtlığı” kentsel gerilimin önemli bir ayağını olu turmu tur. Bu ise sosyal dı lanmanın en önemli sebebi olmaktadır. Zira kiraların yükselmesi sığınmacıların gelmesine bağlanmakta ve böylece sığınmacılara yönelik dı layıcı mekanizmalar devreye girmektedir. 2 Sosyal dı lanmanın yoksullukla olan ili kisini etraflıca ele alan bir çalı ma için bkz. ahin, 2009. SURİYELİ SIĞINMACILARIN KARŞILAŞTIĞI SOSYAL DIŞLANMA MEKANİZMALARI Kültürel Dı lanma: Kamusal Alanda Kar ıla malar ve Kentsel Gerilimin Kültürel Boyutu Bazı göçmen gruplar, özellikle etnik ve dinsel yakınlık nedeniyle daha sıcak kar ılanabilirken bazıları ise, farklı kültürel geçmi lere sahip olması nedeniyle o toplum tarafından dı lanır ya da kabul edilmeyebilir. Bu durum bazen deri rengi gibi ırksal nedenlerden, bazen dinsel faklılıklardan dolayı ortaya çıkabilmektedir (Ciğerci, 2012: 113). Dolayısıyla kültürel ve dilsel farklılıklar dı lanmaya sebebiyet verebilmektedir. Suriyeli göçünde de bu tür bir dı lanma söz konusudur. Aynı deri rengine, aynı dine sahip olan Türkiye ve Suriye toplumunun farklı dil ve kültüre sahip olmaları, göç sürecinde dı lanmanın gerekçesi olabilmektedir. Bununla beraber bazı göçmenler yeni göçmenlere kar ı dı lamaya i tirak ederken, bazıları da bir dayanı ma sergileyebilmektedir. Adaman ve Keyder’in “dı lanmı lık dayanı ması” (Adaman ve Keyder, 2006: 10) olarak adlandırdığı bu olgu, bir mekâna göçle yerle enlerin kendilerinden sonra gelenlere empatiyle yakla masını ve onlarla dayanı masını ifade etmektedir. “Dı lanmı ların dayanı ması” olgusuna çe itli örnekler vermek mümkündür. Örneğin Dedeoğlu ve Gökmen, İstanbul’da hazır giyim atölyelerinde çalı an Azerbaycanlı göçmen kadınlarla yaptıkları nitel çalı mada, Azerbaycanlıların yerle ik halk tarafından sosyal dı lanmaya maruz kaldığını; fakat Bulgaristanlı göçmenlerin Azerbaycanlılarla bir “dayanı ma” geli tirdiğini ortaya koymaktadırlar. Dolayısıyla yerli halk tarafından sosyal dı lanmaya maruz kalan Azerbaycanlı göçmenlere, buraya kendilerinden önce yerle mi olan Bulgaristanlı göçmenler yardımcı olmakta, onlarla dayanı maktadır (Dedeoğlu ve Gökmen, 2011: 45). Bir diğer örnekte 1990’lı yıllarda sava tan kaçıp İstanbul’a yerle en Bo nak göçmenler, Kürt göçmenlerle empati ve dayanı ma ili kisi geli tirmektedir. Bo nakların ilk göç sırasında Türkçe bilmemelerinden dolayı çektikleri güçlükler, yeni gelen Kürtlerin sorunlarını algılamalarını kolayla tırmı tır (Erder, 2002: 157). Bu olgu, Suriyeli göçünde de tekrar etmi tir: Gaziantep’te Suriyelilerle dayanı ma sergileyenlerin ve onların tecrübesine dair bir empati geli tirenlerin, bu ehre daha önce göçle gelmi Kürtler olduğu görülmektedir (Çelik, Alkı , Sayan ve Ekinci, 2014: 17). Kısacası göç, her zaman sosyal dı lanmaya sebebiyet vermemekte, bazen de “dı lanmı ” olanların dayanı ması söz konusu olabilmektedir. Farklı kültürlerin kar ıla masının ardından (özellikle göçler sonrasında) ya anan dı lanma çoğu zaman ırksal olmaktan çok “kültürel” motivasyonlardan beslenmektedir. Bourse’a (2009: 25) göre yeni-ırkçı ya da dı layıcı söylemde, uzla maz ya da e itsiz olarak ilan edilen ey artık ırklar değil; adetler, inançlar ve uygarlıklardır. Sözü edilen ey, kültürlerin çatı masıdır ve reddedilen ey, siyah ya da sarı insan değil; mutfaklar, kokular, ibadetler, sesler, kısacası ötekilerin alı kanlıklarıdır. Bourse’un söylediklerinden hareketle söylersek; sosyal dı lanma daha çok kültürel bir temelden beslenmektedir. Dolayısıyla sosyal dı lanmayı tetikleyen eyler daha çok, kültürel alı kanlıklar ve ya am tarzları olmaktadır. Gündelik hayattaki kar ıla malar, dil, kom u- 27 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR 28 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 luk ili kileri ve kamusal alandaki ili kiler, sosyal dı lanmayı besleyen kültürel boyutun potansiyel halden pratik hale geçmesini sağlayan en temel ili kilerdir. Sonuç olarak gündelik hayatta kültürlerin kar ıla ması, yüz yüze ili kiler ve tecrübeler, sosyal dı lanmayı önemli derecede etkileyen faktörlerdir. Sosyal dı lanma olgusu ile ilgili literatürde en iyi bilinen örneklerden biri, Elias ve Scotson’ın (1994) İngiltere’de bulunan Winston Parva adlı kasabada gerçekle tirdikleri saha ara tırmasında bulgulanmı tır. Buna göre göçmenlerin “yabancı” olarak görülmesi ve “biz”in hâkim olduğu kamusal alanda bir “ba kası” olarak yerle mek istemeleri; yerle ik i çiler için “sınıfsal” bir rakip olarak görülmeleri, dı lanmanın katmanlı bir yapıda olmasını sağlayan etkenlerdir. Öte yandan Elias ve Scotson (1994), yerle iklerin bu bölgeden geçirdikleri zamanın uzunluğunu da dı lamanın sebepleri arasında sıralamaktadır: Zira “eskilik” (oldness), bir ölçüde üstünlük ve prestij sağlayan bir özellik iken; “yenilik” (newness) utanç verici ve statü anlamında a ağılık bir özelliktir. Yerle iklerin daha eski bir tarihselliğe yaslanıyor olması, aralarındaki cemaatsel akrabalığın, birliğin ve bağlılığın kuvvetli olmasını sağlamı ve bu durum da, cemaatsel bağlılığı zayıf olan yeni yerle imcilerle kar ıla tırıldığında sosyal statülerinin daha iyi olmasında etkili olmu tur. Öte taraftan Elias ve Scotson’ın yerle ikler-haricîler teorisine göre, yerle iklerin algısında kendileri saygın, medeni, temiz ve kibar olarak nitelenmi ; hariciler ise kaba, kirli ve barbar olarak damgalanmı tır. Görüldüğü üzere yerle ik nüfus ile dı arıdan gelen nüfus arasındaki farklılık ne kadar belirsiz olsa bile, yani aynı etnik, dilsel, dinsel kodları payla ıyor olsalar bile dı lanma gerçekle mektedir: Dı arıdan gelen nüfus, yerle ikler tarafından “istilacı” ya da “bozguncu” olarak görülme potansiyeline sahiptir (Bauman, 2013: 60; Elias ve Scotson, 1994). Elias ve Scotson’ın aktardığına göre yerle ik halkın ifadeleri de bunu kanıtlamaktadır: “Onlar tıpkı peynir ve tebe ir gibi bizden farklılar”, “Onlar çocuklarını kontrol edemiyorlar”, “sürekli kavga ediyorlar”, “ahlakları bozuk”, “Onlar yabancı ve suça yatkındırlar” (Elias ve Scotson, 1994: 78 ve 88). Kültürel dı lanmanın burada öne çıkan boyutları, her ne kadar “peynir” ve “tebe ir” gibi aynı renkte olsalar ve aynı dili konu salar da, söylemsel düzeyde “onlar” ve “biz” algısı üzerinden ekillenmekte; göçmenler suça yatkın oldukları söylenerek kriminalle tirilmekte ve kültürel olarak toplumsal vasatın altında bir imajla damgalanmaktadırlar. Buna benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Örneğin Dedeoğlu ve Gökmen’in İstanbul’da yürüttüğü çalı mada da, etnik ve dinsel kimliğin aynı olduğu Azeri göçmenlerin sosyal dı lanmaya maruz kaldıkları bulgusuna ula ılmı tır (Dedeoğlu ve Gökmen, 2011). Gaziantep ve Kilis’e sığınan Suriyeliler de yerle ik halkın önemli bir kesimi tarafından “bozguncu” ve “istilacı” olarak görülmekte ve dolayısıyla sosyal dı lanmanın kurbanı olurken dinsel veya etnik kimliği ayırt edilmeden “Suriyeli” kimliği üzerinden dı lanmaktadır. Zira görü meciler içerisinden Türkçeyi iyi konu an bazı Türkmenler de dı lamaya maruz kaldığını söylemektedir. Örneğin bir ba ka ara tır- SURİYELİ SIĞINMACILARIN KARŞILAŞTIĞI SOSYAL DIŞLANMA MEKANİZMALARI mada belirtildiği gibi Gaziantepli bir Türkmen, ya adığı hayal kırıklığını öyle anlatmaktadır: Biz Suriye Türkmeniyiz. Suriye’deyken bizi ‘Osmanlı piçi’ diye a ağılarlardı. Ama biz gurur duyardık Osmanlılığımızla. Türkiye’ye geldik aynı a ağılanmayı, horlanmayı burada da gördük. Ya adığımız büyük bir hayal kırıklığı (Çelik, Alkı , Sayan ve Ekinci, 2014: 13). Suriyelilerin yoğun olarak ya adığı birçok ehirde sosyal dı lanma söylemsel düzeyde kalmadı, iddetin ve linçin hâkim olduğu olaylar ya andı.3 Gaziantep’te de yoksulların mekânsal olarak yoğunla tığı bir semt olan Ünaldı Mahallesi’nde Suriyeli bir kiracının ev sahibini öldürmesinin ardından ya anan linç olayları, ellerinde sopa ve döner bıçaklarıyla toplanan kalabalığın, be kilometrelik cadde boyunca Suriyelilere ait ev ve i yerlerini tahrip etmesine ve sokakta gördükleri Suriyelileri bıçak ve sopalarla yaralamasına sebep olacak boyuttaydı. Bu saldırıların bir yönüyle biriken “Suriyeli nefreti”nden kaynaklandığı rahatlıkla söylenebilir. Antep ve Kilis bölgesinde yaptığımız ara tırma verilerinin de gösterdiği gibi, Suriyeli sığınmacıların gelmesinin ardından evlerin kiraları bazı yerlerde iki katına çıktı. Öte yandan Suriyelilerin ucuz i gücü olarak kullanılması ve enformel sektörlerde çalı maya ba laması, Antepli i çilerin maa larında dü ü lere ve “i kaybı kaygısı” ya amalarına sebebiyet verdi. Bununla beraber kamusal alanlarda; otobüslerde, hastanelerde, parklarda ve trafikteki kar ıla malar da önyargı ve sosyal dı lanmayı besleyen önemli etkenlerden. Tüm bu sebeplerin etkisiyle Suriyelilere yönelik ho nutsuzluk, bir dı lama olgusu haline dönü meye ba ladı (Ekinci, 2015). Bu ho nutsuzluk ve gerilimler, Antep’te ya anan bir cinayetin ardından toplumsal bir linç olayına dönü tü ve Suriyelilere yönelik baskı, dı lama ve fiziksel saldırılar yakla ık bir hafta kadar sürdü.4 Suriyelilerin Antep ve Kilis’te kültürel boyutta ya adığı bir diğer dı lanmanın konusu da, Suriyelilerin gece geç saatlere kadar gürültü yaptıkları, sohbet ettikleri ve uyumadıkları yönünde. Ara tırmamız sonucunda, Suriyelilerin özellikle yaz aylarında gece geç saatlerde uyumalarının sebebinin kültürel bir arka planı olduğu bulgusuna ula tık. Suriyeliler gece geç saatte 3 4 İstanbul, Ankara, Hatay, anlıurfa ve Kahramanmara ’taki olaylarla ilgili haberler medyada sırasıyla u ekilde yer aldı: Güvercintepe: ‘Suriyeliler gitsin, huzur kalmadı, (2015, Mayıs 14). BBC Türkçe, eri im tarihi: 22. 01. 2016, http://www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/05/150514_guvercintepe_ suriyeli_gocmenler Ankara’da Suriyeli Gerginliği, Radikal, (09.12.2015), eri im tarihi: 17. 11. 2015, http://www.radikal.com.tr/turkiye/ankarada_suriyeli_gerginligi-1191077. Hatay’da Suriyeliler ile Mahalleli Arasında Taciz Gerginliği, (2015, Mayıs 16), Milliyet, eri im tarihi: 17. 12. 2015, http://www. milliyet.com.tr/hatay-da-suriyeliler-ile-mahalle-gundem-2059882/ . anlıurfa’da Suriyeli Gerginliği: 3 Yaralı (04.05.2015), Sabah, eri im tarihi: 22. 05. 2015, http://www.sabah.com.tr/yasam/2015/05/04/ sanliurfada-suriyeli-gerginligi-3-yarali-1430726476 Kahramanmara ’ta ‘Suriyelileri İstemiyoruz’ Mitinginde Olaylar Çıktı, (13. 07. 2014), CNN Türk, eri im tarihi: 22. 05. 2015, http://www.cnnturk.com/ fotogaleri/turkiye/kahramanmarasta-suriyelileri-istemiyoruz-mitinginden-olaylar-cikti?page=1. Gaziantep’te Suriyelilere yönelik söz konusu linç olaylarını tetikleyen olay, Suriyeli bir kiracının Gaziantepli bir ev sahibi öldürmesinin ardından gerçekle ti. Söz konusu cinayet olayı ve ardından yaananlarla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Çelik vd. (2014). Gaziantep’te Suriyelilere Yönelik Saldırılar ve Toplumsal Nefretin Sebeplerinin Analizine Dair Rapor. http://gaziantep.mazlumder.org/fotograf/ yayinresimleri/dokuman/Suriyeliler-1.pdf , internet sitesinden 18, 12, 2015 tarihinde edinilmi tir. 29 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR 30 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 uyumaktadırlar; çünkü Suriye’deki hava ko ulları, Suriyelilerin gündüz sıcağında uyuyup gecenin serinliğinden istifade etmelerine sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla Suriyeliler Gaziantep ve Kilis’te de çoğunlukla, özellikle yaz geceleri geç saatlerde uyumaktadırlar. Bu kültürel özellikleri, Türkiye’de Suriyelilere yönelik dı lamayı besleyen bir söylem üzerinden efsanele mektedir. Öte yandan Suriyeliler hakkında “çok gürültü yapıyorlar!” eklindeki ikâyetlerle de kar ıla mak mümkün. Bunun ise kır hayatında müstakil evlerde ya amaya alı mı olanların apartman dairesinde de bu alı kanlıklarını sürdürmesinden kaynaklandığını görülmektedir: Fakat ehrin içerisinde sorunların büyük bir bölümü anla amamaktan çıkıyor. Adamların kültürleri farklı, apartman kültürünü bilmiyorlar. ehir kültürünü bilmiyorlar. Çünkü adamın bulunduğu yer öyle, avlulu evi var adamın, 10 tane çocuğu var ve çok gürültülü bir hayatı var. Olduğu gibi getirip o hayatı buraya ta ıyor. imdi buraya ta ıdığı zaman, kenar semtlerde yine biraz kapatır. Ama bunu apartman kültürüne yansıttığı zaman, gecenin saat ikisinde çok sesli müzik dinleyebiliyor. Çok ciddi gürültüler yapabiliyor. Çocukları oynuyor. Alt veya üst kom uları rahatsız edebiliyorlar (Talip Çelik, Gaziantep İyilik-Der Ba kanı). Gaziantep ve Kilis’teki birçok görü meciden buna dair ikâyetler i itmek mümkündür. Bu söyleme göre, Suriyeliler tembel millet olduklarından, gündüz geç saatlere kadar uyuyup gece geç saatlere kadar uyanık kalmaktadırlar. Bu özellikleri sebebiyle de, aynı evde kalabalık bir nüfusla ya adıklarından, gece geç saatlerde kom ularını rahatsız etmektedirler. Bu kentsel gerilim; ehrin kamusal alanlarındaki kar ıla malarla da beslenebilmektedir. Parklar, hastaneler, otobüsler, sokak ve çar ılar, Gaziantepliler/Kilisliler ve Suriyeli sığınmacıların kar ıla ma mekânları olmaktadır. Bu kar ıla malar yer yer “kentsel kaynakların” payla ılması ile birlikte yerle iklerin sığınmacılara kar ı ho nutsuzluğunu besleyebilmektedir. Zira görü meciler içerisinden Suriyelilerden ikâyetçi olanların neredeyse tamamı, Suriyelilerin gelmesinden bu yana hastanelerde sıra almakta zorlandıklarını, parklarda ve otobüslerde oturamaz olduklarını söylemektedirler. Öte taraftan bu ikâyetlerin bir kısmına göre ise kente sonradan gelen Suriyeliler (newness), kentin yerle iklerine (oldness) ait olan yerli kültürel dokuyu bozmakta, nispeten homojen olan kent kültürünü melez bir kimliksizliğe mahkûm etmektedir. Dikkat edilirse buradaki melezlik korkusu, homojen ve istikrarlı kent kültürünün “yabancı” tarafından i gal edilmesi endi esinden beslenmektedir. Bu dü ünce, bazılarında kültürel ve “kökensel saflığın bozulması” (Bourse, 2009: 37) endi esini diriltmekte, kendi kültürünün yok olacağı kaygısını ya atmakta ve “yabancı”yı bir “istilacı” olarak görme eğilimini kuvvetlendirmektedir. Örneğin Gaziantep’te yaptığımız odak grup görü melerinden birinde öğretmen emeklisi Cemil’in Suriyeliler hakkındaki dile getirdiği dü üncesi, bu açıdan önemli bir temsildir: Bunlar içimize bir virüs gibi girdiler. Bizim toplumsal dokumuzu kanser ettiler (Cemil, Gaziantepli, emekli, 60). SURİYELİ SIĞINMACILARIN KARŞILAŞTIĞI SOSYAL DIŞLANMA MEKANİZMALARI Toplumsal ve kültürel yapıyı bir “kanser” hücresine, bir “virüse” benzeten Cemil Bey, aslında ya adığı toplumu homojen kültürel yapıya sahip olarak görmekte ve bu topluma farklı bir kültüre mensup kesimin gelmesini de bir “istila” olarak, yabancı bir güç olarak görmektedir. Bunun bir sonucu olarak da bu tür dı lama, kendi “otantik” kültürünün farklı bir kültür tarafından “i gal edilip bozguna uğratılacağı” korkusundan beslenmektedir. Çünkü “toplumsal varlığın bazı bölümlerini yabani otlar olarak” (Bauman, 2007: 129) niteleyen görü e göre “yabancı” olanlar, dilimizi, kültürümüzü ve hatta varolu umuzu “yok” etmek üzere aramızdadır. Gaziantep’te ve Kilis’te gerçekle tirdiğimiz saha ara tırmasında bu gibi bilinçaltından hareket eden ikâyetlerle çokça kar ıla tık. Yerle ik halkın bir kısmının Suriyeli algısının olumsuz bir boyutta olduğunu gösteren bu gibi dü ünceler, Suriyeli sığınmacıların ya adığı sosyal dı lanmanın önemli boyutunun kültürel temelde de i lediğini göstermektedir. Bazı görü meciler Suriyelilere güvenmediklerini, onlar geldikten sonra “güven” sorunu ya adıklarını söylemektedirler. “Kendini güvende hissetmemek” ya da daha ontolojik bir ifadeye çevirirsek, “kendini evinde hissetmemek” durumu, evin i gal edildiği dü üncesinden beslenmektedir. Gaziantepli bir görü meci, Suriyelileri niçin istemediğini anlatırken “ev” metaforunu öyle kullanmaktadır: “Mesela sen evinde 5 ki ilik ailenle ya ıyorsun. Evine 5 Suriyeli alır mısın? Almazsın. Nasıl güveneceksin, namusun o ev senin!” (Azat, Gaziantepli, Esnaf, 35). Bu görü meciye “ev” ile neyi kastettiğini sorduğumuzda, “ ehrini”, “ülkesini”, “vatanını” kastettiğini söylemektedir. “Kendini evinde hissetmemek” olgusu ve bu i gal edilmi lik hissi; “yabancıyı”, “ötekiyi” ve “dü manı” da kolaylıkla yeniden üretebilmekte ve dı lama potansiyelini diri tutabilmektedir. Suriyelilere yönelik sosyal dı lanmayı besleyen bir bilinçaltının da önceden var olduğu söylenebilir. Zira toplumda zaten bir “Arap nefreti”ni besleyen bilinçaltı hazırda beklemekteydi. Mesela milli eğitim sisteminde bir ezber olarak zikredildiği gibi tarihte “Araplar bizi arkamızdan vurmu tu”. Bu cümleyi, Suriyeliler hakkında olumsuz kanaatlerini ifade eden birçok Gaziantepli görü meci kullandı. Bunlar içerisinden Gaziantep’te esnaflık yapan Azat’ın söylediklerini temsili örnek olarak verebiliriz. Azat Gaziantepli bir Kürt. Suriyelilerle ilgili dü üncelerini sorduğumuzda, Kürt olanlarıyla aralarının iyi olduğunu, ama Arapların “kirli” ve “güvenilmez” olduklarını söylüyor: Mesela dı arıda gördüm; adam aç. O gece onu eve götüreyim de misafir edeyim diyemem. Tanımadığım bir Suriyeliye bunu yapamam; dı arıda kalmı olsa bile. Güvenemem. Ama onlar güven vermiyor. Arap milletinin bize sıkıntısından dolayı. Arap milleti geçmi ten bu yana güven vermiyor. Mesela Osmanlı Döneminde bazı tarihsel durumlara baktığımız zaman hep arkamızdan vuran insanlardır onlar. Arap milleti güven vermiyor. Peygamberimiz Arap’tır. Araplara da belki bu yönden biraz saygı duyuyoruz. Yoksa onu da yapmayız (Azat, Gaziantep, Esnaf, 35). 31 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR Azat’ın da vurguladığı “Araplar bizi arkamızdan vurdu!” söylemi, görü me yaptığımız birçok Antepli/Kilisli’nin zikrettiği bir söylem. Buna göre Suriyeliler de Arap olduklarından ve her an tekrar sırtımızdan vurma potansiyeli olan bir toplum olduklarından onlara güvenilmemesi gerekmektedir. Suriyeli kimliğine dair olumsuz kanaatler yukarıda sıralandığı gibi sadece “muhayyel” bir anlatıdan beslenmiyor. Suriye’ye sınır kom usu olmasından ve özellikle son yıllarda yoğun Suriyeli göçünden ötürü Gaziantep’te Suriyelilere yönelik algı, “muhayyel” olmaktan çok gündelik hayatta yüz yüze karıla malarla ve “deneyimlerle” in a edilmektedir. Daha önce çe itli anlatılar aracılığıyla resmedildiği ölçüde tanınan Suriyeliler, artık ehrin kamusalında, mahallenin parkında veya camisinde, kom u olarak gündelik hayatın merkezinde yer almakta ve pratik olarak deneyimlenmektedir. Bu sayede yerle ik Suriyeli algısı büyük bir dönü üme uğramaktadır (Çelik vd., 2014: 19).5 Elbette bu algı, a ağıda da belirtildiği gibi ehirde Suriyelilerle ilgili çe itli dedikodu ve söylemlerden de etkilenmekte, sadece yüz yüze ili ki boyutuyla sınırlı kalmamaktadır. 32 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 ehir Efsaneleri, Söylemsel Dı lanma ve Damga Sosyal dı lanmayı besleyen en önemli dı lama mekanizmalarından biri de damgalamadır. Zira sosyal dı lanmanın, damgalama (stigmatization) ile yakından ili kili olduğu bilinmektedir (Elias ve Scotson, 1994; Goffman, 2014). Goffman, birbirinden oldukça farklı üç damga tipinden bahsetmektedir. Bunlardan ilki, bedenin korkunçlukları –muhtelif fiziki deformasyonları- ile ilgilidir. İkincisi, zayıf irade, doğal olmayan tutkular, sapkın ve katı inançlar ve ahlaksızlık olarak algılanan özelliklerdir –bireysel karakter bozuklukları, alkolizm, e cinsellik, i sizlik vb. Üçüncüsü ise ırk, kültür, ulus ve din gibi etnolojik damgalardır (Goffman, 2014: 33). Burada Suriyelilerin dı lanmasıyla ili kili olanın üçüncü tip damgalama olduğu görülmektedir. Zira birazdan da göreceğimiz gibi, Suriyelilere yönelik damgalama ve dı layıcı söylemlerin önemli bir kısmının, etnik ve kültürel temelli bir söylemle ele ele gittiği görülmektedir. Suriyelilere yönelik toplumsal dı lamayı besleyen önemli boyutlardan ikisi, halkın dilinde olumsuz kanaatlerin dola ımını sağlayan ehir efsaneleri ve bunların yanında damgalayıcı stereotiplerdir. Söylemsel dı lanma, Gaziantep ve Kilis’te Suriyeli kimliği üzerinden kültürel bir dı lanma ile kendini göstermektedir. Gaziantep ve Kilis bölgesinde halk arasında, Suriyelilere atfedilen ve gerçekle ilgisi olmayan çok fazla söylenti dola ımda. Bu söylenti ve dezenformasyonlar, Gazianteplilerin/Kilislilerin Suriyelilere yönelik algısını nefretle besliyor. Birçok görü mecinin tekrar ettiği bu efsanelerin bir kısmı öyle: “Suriyeli kadınlar fuhu yapıyor, toplumun ahlâkını bozuyorlar.” “Suriyeliler ehrin su ebekesine fare zehri atmı .”6 “Suriyeli erkekler kadınlarımızı taciz edi5 6 “Muhayyel öteki” ve “deneyimlenen öteki” kavramlarını yine bir zorunlu göçün ardından İzmir’e yerle en Kürtlere yönelik İzmirli orta sınıfın algısındaki dönü ümleri analiz etmek için kullanan bir çalı ma için bkz. Saraçoğlu, 2012. Bu efsanenin dola ımda olduğu gece Gaziantep’te hastaneler hınca hınç dolmu tu. SURİYELİ SIĞINMACILARIN KARŞILAŞTIĞI SOSYAL DIŞLANMA MEKANİZMALARI yor.” “Suriyeliler, ‘Türkler çok iyi, onlardan e lerini dahi istesek verirler’ diyorlar.” “Suriyeliler sürekli kavga çıkarıyor, çok fazla suç i liyorlar”. Dikkat edilirse bu stereotiplerin tamamı, sadece tekil ve bağlama özgü değil, genellemeci ve Suriyeli kimliğini kötücülle tiren, kriminalize eden bir niteliktedir. Diğer bir ifadeyle bu söylemler Suriyeli kimliğini kriminalle tirilmekte ve suç, tüm Suriyelilere atfedilerek etnik bir dı lamanın katalizörü olmaktadır. Böylece etnik kimlik kriminalle tirilmekte ve Suriyeli olmak suç i leme potansiyeli ta ıyan bir kimliğe sahip olmak anlamına gelmektedir. Bu olgu, Elias ve Scotson’ın (1994: 89-105) “dı layıcı dedikodu” (blame gossip) olarak kavramla tırdıkları söylemsel dı lanmaya denk dü mektedir. Elias ve Scotson, Winston Parva kasabasının yerle ik halkının kasabaya sonradan yerle en göçmenlere dair negatif kanaatlerini ifade eden “dı layıcı dedikodu” kavramını, yerle ikler için toplumsal kimliğin in asında ve korunmasında i levsel bir araç olarak değerlendirmekle beraber, sosyal dı lanma olgusunu besleyen bir katalizör olarak ele almaktadırlar. Dedikodudan beslenen bu dı layıcı söylemlerin bir benzeri, Gaziantep ve Kilis’te Suriyeli sığınmacılara yönelik kullanılmaktadır. Suriyeli sığınmacılara yönelik dedikodu ve ehir efsaneleriyle beslenen bu tür söylemlerin de, yerle ikler için “biz” imajını güçlendirdiğini ve göçmenlere yönelik sosyal dı lanmayı katmerle tirdiğini söylemek mümkündür. Suriyeli kadınların makyaj alı kanlıkları (“ülkelerinde sava varken bunlar bakımlarını eksik etmiyorlar!”) ve Suriyeli erkeklerin sava tan kaçarak Türkiye’ye gelmesi dahi (“kadınlar ve çocuklar tamam da, bu erkekler niye geliyor, sava tan kadın gibi kaçıyorlar, vatan haini bunlar!”) hem cinsiyetçi hem de etnik bir dı lama - damgalama mekanizmasını i lerliğe sokabilmektedir. Sonuç olarak “dı layıcı dedikodu” eklinde üretilen dı layıcı söylem, her seferinde kamusal alanın hâkimi konumundaki yerle iklerce üretilmekte ve bunun kurbanları da sığınmacılar olmaktadır. Politik Dı lanma: Kamusal Hizmetlere Eri im ve Dı lanma Ara tırmanın vardığı bir sonuç da kamp dı ında ya ayan Suriyelilerin kamusal hizmetlere eri imlerinde ve hukuki imkânlardan faydalanamamaları noktasında sorunlar ya ıyor olduklarını ortaya koymaktadır. Burada elbette devletin direkt politik bir dı laması söz konusu değildir. Dı lanma, sığınmacıların sığınmacı olmanın gerektirdiği hukuki haklardan mahrum olması ya da bu hakların karma ıklığı gibi dolaylı bir sebepten kaynaklamaktadır. Zira göçmenlere “misafirlik” ve “geçici koruma statüsü” gibi muğlak bir statü tanınmakta ve bu da (yeri geldiğinde bir avantaj olsa da) onların uluslararası hukukun tanıdığı imkânlardan faydalanmalarının önünde bir engel olmaktadır. Suriyeli sığınmacıların politik dı lanma hususunda kar ıla tıkları en büyük zorluklardan biri, çalı ma izninin bulunmaması noktasında ya anmaktadır. Kamp dı ında ya ayan sığınmacıların nüfusunun 1 buçuk milyonun üzerinde olması ve bunların geçimlerini sağlayabilmek için çalı mak zorunda ol- 33 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR 34 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 maları, “çalı ma hakkı” meselesini önemli bir gündem maddesi haline getirmektedir. Her ne kadar 2014 yılı itibariyle çalı ma izni hususunda hükümet yetkililerince çe itli sözler verilmi ve Geçici Koruma Kanunu (Ekim 2014) ile bu hakkın sağlanacağı belirtilmi olsa da, 2015 yılında henüz bu hakkın sadece “kısmen”, yani çok az bölgede tanındığı görülmektedir. Öte taraftan belirtmek gerekir ki, sığınmacılar içerisinde pasaportu olanların çalı ma izni konusunda daha az zorluk ya adığı ya da bu izinleri alabildiği görülürken, pasaportu olmayan ve Geçici Kimlik Belgesi bulunan sığınmacıların çalı ma izni alamadıkları görülmektedir (Erdoğan, 2015, s. 82). Hükümet yetkililerinin ifadeleri, çalı ma izinlerinin 2015 yılı itibariyle peyderpey verileceği ve bu mağduriyetin giderileceği yönünde olsa da, sığınmacılara çalı ma izinlerinin verilmesi de sosyal dı lanmayı farklı bir boyutta süreklile tirmektedir. Çalı ma izni verilse de verilmese de, sığınmacılar her durumda sosyal dı lanmanın kurbanı olmaktadırlar. Fakat iznin verilmesi, en azından Suriyelilerin geçimlerini sağlayabilecekleri bir i te çalı abilmelerini ve iznin olmadığı durumdaki kadar sömürülmelerini engelleyici bir i lev sağlayacaktır. En nihayetinde Bakanlar Kulu’nun 2016/8375 sayılı kararıyla “Geçici Koruma Sağlanan Yabancıların Çalı ma İzinlerine Dair Yönetmelik” yürürlüğe konularak, yabancıların çalı malarının usül ve esasları belirlenmi tir. Sığınmacıların kamusal hizmetlere eri iminde ya anan en önemli sorunlar ise, eğitim ve sağlık alanlarında ortaya çıkmaktadır. Eğitim hakkından ve fırsatlarından yararlanamama ile sosyal dı lanmanın birbiriyle doğrudan ili kili olduğu bilinmektedir (Yükseker, 2012: 254). Eğitim hususundaki en temel sorun, her ne kadar Suriyelilerin kendi dillerinde ve müfredatlarında eğitim alabilecekleri birkaç okul olsa da, bunların sayısındaki yetersizlikle ve aldıkları bu eğitimin gelecekte üniversiteye yerle me ya da formel i lerde çalı abilmesini sağlayıp sağlamayacağına dair muğlaklıkla ilgilidir. Suriyeli sığınmacıların eğitim alma hizmetleri, Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) kontrolünde yürütülmektedir. Sığınmacıların bazıları MEB’e bağlı normal okullarda, bazısı ise yine MEB’e bağlı fakat sadece sığınmacılara tahsis edilen okullarda kayıtlanarak okumaktadır. Bu okullarda verilen ders ve müfredatlar MEB tarafından kontrol edilmekte ve düzenlenmektedir. Ziyaret ettiğimiz bir okulda incelediğimiz kitaplarda da gördüğümüz üzere, Suriye’deki müfredat Türkiye’deki müfredat ile yeri geldiğinde ortak bir ekilde i lenmektedir; fakat özellikle tarih ve coğrafya kitaplarındaki Suriye lehine olan siyasi müfredat (örneğin Hatay Sorunu gibi siyasi bir olayın ele alını ekli) Türkiye’deki eğitim müfredatı göz önüne alınarak yeniden düzenlenmi tir. “Haziran 2014 itibariyle kamp dı ındaki çocukların en az %74’ünün okula gidemediği tahmin edilmektedir” (Erdoğan, 2015: 86). Eğitim haklarından yararlanamayan sığınmacıların oranlarının bu derece vahim olması, sığınmacıların çoğunluğunun eğitim haklarından mahrum olduğunu ve bu anlamda sosyal dı lanma ya adığını göstermektedir. Her ne kadar Geçici Koruma Yönetmeliği’nde ana sınıfından üniversiteye kadar Suriyeli sığınmacıların eğitim hizmetlerinden yararlanmasına dair düzenlemeler yer alıyor olsa da (örneğin sınıra yakın bazı üniversitelere sınırlı sayıda sınavsız “özel öğ- SURİYELİ SIĞINMACILARIN KARŞILAŞTIĞI SOSYAL DIŞLANMA MEKANİZMALARI renci” kontenjanı açılmı tır), okulların ve öğretmenlerin yetersizliği, Suriyeli sığınmacıların büyük çoğunluğunun bu haklardan yararlanamamasına sebebiyet vermektedir. 2015 yılı itibariyle Suriyeli öğrencilerin MEB’e bağlı okullara kayıt olabilmesi olumlu bir adım olsa da, sığınmacıların eğitim ile ilgili problemlerinin kolay kolay giderilemeyeceğini söylemek mümkündür. Sığınmacılar, 2013 yılına kadar eğer kamplarda ya ıyorlarsa sağlık hizmetlerinden ücretsiz faydalanabilmekteydiler. Bu tarihe kadar kamp dı ında ya ayan Suriyeliler, sağlık kurulu larından ücretsiz faydalanamıyorlardı. Bu süreçte sığınmacılar için sağlık hizmetlerini çoğunlukla gönüllü Suriyeli doktorların çalı tığı prefabrik hastaneler sağlamaktaydı. Fakat 2013 yılından sonra kamp dı ında ya ayan Suriyeli sığınmacıların da devlete bağlı sağlık kurulu larından ücretsiz olarak faydalanabilmelerinin yolu açılmı tır (Erdoğan, 2015). Sığınmacılar, sağlık giderlerinden olan ilaç masraflarının %20 ’lik kısmını kar ılayarak eczanelerden ilaç alabilmektedirler. Sağlık hizmetleri noktasında sığınmacılara sağlanan bu kolaylık, sosyal dı lanmanın bir ba ka boyutta gerçekle mesine sebebiyet vermektedir. Gaziantep ve Kilis bölgesinde kamp dı ında ya ayan Suriyelilerin sayısının çok fazla olması, bu ehirlerdeki hastanelerin de çok fazla kalabalık olmasına sebebiyet vermektedir. Dolayısıyla yerle ik halk hastanelerde sıra beklemekte ve bazen çok ileri bir tarihe randevu alabilmektedir. Hal böyle olunca yerle ik halktan en sık i itilen ikâyetlerden biri, hastanelerde çok fazla Suriyeli sığınmacının olduğu ve kendilerinin bu anlamda “ikinci sınıf” vatanda hissettikleri yönünde. Bu sebeple bu durum yerle ikler tarafından sığınmacılara yönelik bir dı lamanın gerekçesi olmaktadır. Tüm bu sebeplerin yanında sığınmacıların kamusal hizmetlerle ilgili ya adıkları en temel sorunlardan biri, onların dil problemi ve hangi kuruma nasıl ba vuracaklarını bilmemeleri sebebiyle ortaya çıkmaktadır. Öte taraftan resmi olmasa da Suriyelilere “misafirlik” gibi muğlak bir statünün tanınması (en azından bunu politikacıların kullanması), yerli halkta bir ho nutsuzluğa ve Suriyelilere yönelik bir “dı lamaya” sebebiyet vermektedir. Zira yerli halktan görü mecilerden en sık i ittiğimiz söylemlerden biri de misafirliğin geçici olduğu fakat Suriyelilerin daha uzun süre burada kalacağı yönündedir. “Misafirlik dediğin üç gün olur!” diyen Gaziantepli görü mecinin sözü de “misafirlik” statüsünün yerle ik halkın bir kısmındaki kar ılığını ortaya koymaktadır. Öte yandan Suriyeli sığınmacılar, bir ehirden aldıkları kimliği ba ka bir ehirde kullanamıyorlar. Alınan karara göre örneğin Kilis’te alınmı olan bir kimlik, Gaziantep’te ya da ba ka bir ehirde kullanılamamaktadır. Bunun amacının ise, sığınmacıların ülke içindeki hareketliliğini engellemek olduğu görülmektedir. Bu yasağın, kurumsal olarak istatistikî bilgiler derlenirken zorluk ya anmasın diye uygulandığı tahmin edilmektedir. Fakat açıkça bu yasağın, uluslararası hukuk metinlerinde de vurgulanan “seyahat özgürlüğünü” engellediği bilinmektedir. Bu durum, kimliğin alındığı ehrin haricindeki ehirlerde sağlık veya eğitim kurumlarına ba vurmanın önünde de ciddi engeller olu turmaktadır. 35 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR 36 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 Sonuç Sonuç olarak Gaziantep ve Kilis bölgesinde ya ayan Suriyeli sığınmacıların sosyal dı lanmaya farklı boyutlarda maruz kaldıkları görülmektedir. Bu boyutlar; mekânsal, ekonomik, kültürel, politik ve söylemsel düzeylerde görünür olmaktadır. Bu be dı lanma boyutu da yeri geldiğinde iç içe geçmekte ve bir araya gelerek sosyal dı lanmayı belirginle tirebilmektedir. Mekânsal dı lanma boyutu, yoksul semtlerde nüfusun yoğunla ması ve dolayısıyla kentsel payla ım temelinde bir gerilimin ortaya çıkmasıyla somutla maktadır. Bu sebeple toplumsal dı lanmanın en etkili ve iddete dönü me potansiyelinin olduğu mekânlar, yoksulluğun yoğun olarak ya andığı semtlerdir. Suriyeli sığınmacıların yoğun olarak ya adığı; Antep, Kilis, Hatay, Mara , Urfa, Ankara, İstanbul gibi ehirlerde Suriyelilere yönelik linç ve iddet olaylarının daha çok bu ehirlerin yoksul semtlerinde ya anmı olması da bunu doğrulamaktadır. Ekonomik dı lanma ise, hem kira artı ları ile hem de emek piyasasından dı lanma ile görünürle mektedir. Bu sosyoekonomik nedenler, geçim kaygısı ya ayan yoksul yerle ik halk tarafından sığınmacılara yönelik bir dı lanmayı doğurmaktadır. Bir diğer boyut olan kültürel dı lanma ise diğer tüm boyutlarla beslenmektedir. Politik dı lanma konusu ise, sığınmacıların hukuki tanımında ve resmi kurumlara eri imde ya adıkları sıkıntılarla ilgilidir. Son olarak söylemsel dı lanma olgusu ise, sığınmacılara yönelik dı lanma potansiyelini olumsuz manada beslemekte ve toplumsal algı in asında Suriyelilere yönelik olumsuz bir i lev görmektedir. Suriyeli sığınmacılara yönelik bu çok boyutlu dı lama pratikleri, her ne kadar uyum politikaları çözüm olarak görülse de, kısa sürede ortadan kaldırılabilecek gibi görünmüyor. Dı lanmanın damgalama ile ba layan mekanizması Antep ve Kilis kentlerinde Suriyeli sığınmacılara kar ı i lerliğe sokulmu tur. Suriyeliler, din kardei/muhacir söyleminin yarattığı atmosferden sava kaçkını/fırsatçı retoriğinin içine doğru çekilmektedirler. Bu durum yakın ve uzun vadede Suriyeliler ve Türkiyeliler arasında ciddi bazı gerilimlere gebe bir ortama sebebiyet vermektedir. Böylesi bir ortamın olu maması veya a ılabilmesi için, ba ta mülki idare olmak üzere sivil toplum örgütlerine de sorumluluk dü mektedir. Informative Abstract Social Exclusion Mechanism Encountered By The Syrian Asylum Seekers In this study the experiences of social exclusion encountered by the Syrian asylum seekers is analyzed by the way of using the qualitative data retrieved from the field study carried in two cities of Turkey; Gaziantep and Kilis that are bordering Syria, in various months of 2015. The process that started at March in 2011 with the democratic street protests and then become a state of war turned into a big human tragedy with the intervention of neighboring countries and global powers that lead to the deaths and injuries of hundreds of thousands. An intense Syrian population started to gather in Turkey’s bordering cities such as Kilis, Gaziantep, anlıurfa, SURİYELİ SIĞINMACILARIN KARŞILAŞTIĞI SOSYAL DIŞLANMA MEKANİZMALARI Mardin, Hatay and Kahramanmara . Refugees sheltered in two ways. Here, they started living in tents and containers with the opportunities that government offered. The second category, settled into the places that are near to the border or to the perimeters of big cities. The Syrians who escaped from war and struggled to survive by settling to the peripheries of bordering cities, number reached to hundreds of thousands in Gaziantep and Kilis. The official numbers state that the numbers of the Syrian living outside the camps are around 500 thousands. But the unofficial numbers are far more than this. Because during our interviews we met too many Syrians who did not hold a temporary identity card. As seen as a phenomenon in the literature on migration, the majority of Syrian refugees settled in the target country/city by using the family and kinship relations. As known especially the web of relations such as family, kinship and fellowship and the relations on the basis of fellowship have functioned as the most important opportunity to overcome problems with its solidarity side for some groups that migrated to the city. It is seen that Syrian refugees, in the first phase, have settled into the cities by using these kinship and fellowship relations. However, though their tragedies, everyday life experiences and efforts in order to hold on life and survive in the city provided a ground where they could solve their problems through kinship relations, also indicate that they maintained a hard struggle. Of course this is a struggle to hold on a completely new life and it is seen that the fact feeding these difficulties is social exclusion which become almost a destiny for refugees who have to live outside of the mainstream in the society. The study deals with the phenomenon of social exclusion in five levels: spatial, economic, cultural, political and discursive. In the study each of these levels deals with the difficulties Syrian asylum seekers encounter when they try to survive in the city centers where they settled in the context of social exclusion. The dimension of spatial exclusion is embodied with the population concentration in the poor quarters and thereby the appearance of a tension in terms of an urban sharing. For this reason, the spaces where the social exclusion is the most apparent is the quarters where the poverty is lived intensely. This is approved by the fact that the social exclusion is mostly lived in the poor quarters of the cities such as Gaziantep, Kilis, Hatay, Kahramanmara , anlıurfa, Ankara and İstanbul. Economic exclusion becomes visible both with the rent rises and exclusion from the labor market. These socio-economic reasons create exclusion towards refugees by the poor natives that have economic difficulties. The cultural exclusion as another dimension is fed by all the other dimensions. Besides, this dimension becomes more visible among natives who have a nationalistic exclusionist potential. Yet, different dimensions can be counted in relation to social exclusion. For example, the issue of political exclusion is related to the troubles in the legal definition of the asylum seekers and in their achieving to the legal institutions. Lastly, the phenomenon of discursive ex- 37 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR 38 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 clusion feeds the potential exclusion of the refugees and it functions negatively in building social perception towards Syrians. Although the adaptation policies looks like a solution to these multi-dimensional exclusionist practices toward Syrian asylum seekers, they cannot be eliminated easily in a short period. Because the phenomenon of exclusion can be continuous or cyclical, so it passes to the later generations. In this sense it should not be forgotten that the practices of exclusion seen in a generation is effecting the later generations and the later generations will exist with the exclusion potential. Although, the time that passed in the settled society is an opportunity to adapt the dominant culture’s language and culture, the exclusion cycle among generations is preparing a medium that next generations will also be excluded from various processes. This study deals with the experiences of exclusion by the Syrian asylum seekers settled in Gaziantep and Kilis as the bordering cities. The research seeks answers to the questions: “Are the Syrian asylum seekers who started to settle in Gaziantep and Kilis which are near to the border subjected to social exclusion by the natives of these cities from 2011? If the social exclusion is the case what are the social, spatial, economic, cultural and political dynamics giving way to this?” The aim of the study is to analyze evaluate the experiences of social exclusion of Syrians with a qualitative method. In the scope of this study interviews were conducted with the total of 114 interviewers. In the interviews, the deep interview technique was applied on the basis of the semi-structured interview forms. Besides, the participatory observations and document review were used during the field study. The most important result that this study reached is, Syrian asylum seekers are the victims of social exclusion for many dimensions. As a result it is seen that Syrians are exposed to social exclusion in different dimensions. The five dimensions of exclusion are intertwined and they all together reinforce the social exclusion. Keywords: Syrian asylum seekers, Syrian refugees, social exclusion, Gaziantep, Kilis. Kaynakça Adaman, Fikret; Keyder, Çağlar, Türkiye’de Büyük Kentlerin Gecekondu ve Çöküntü Mahallelerinde Ya anan Yoksulluk ve Sosyal Dı lanma, Avrupa Komisyonu, Sosyal Dı lanma ile Mücadelede Mahalli Topluluk Eylem Programı 2002-2006 Raporu 2006. http://ec.europa.eu/employment_social/social_inclusion/docs/2006/ study_turkey_tr.pdf. Ankara’da Suriyeli Gerginliği, Radikal, (09.12.2015), eri im tarihi: 17. 11. 2015, http:// www.radikal.com.tr/turkiye/ankarada_suriyeli_gerginligi-1191077. Bauman, Zygmunt, Modernite ve Holocaust, çev. Süha Sertabiboğlu, Versus Kitap, İstanbul 2007. Bauman, Zygmunt, Sosyolojik Dü ünmek, 9.Basım, çev. Abdullah Yılmaz, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2013. Bourse, Michel., Melezliğe Övgü, çev. I ık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, İstanbul 2009. SURİYELİ SIĞINMACILARIN KARŞILAŞTIĞI SOSYAL DIŞLANMA MEKANİZMALARI Byrne, David, Social Exclusion, Open University Press, Berkshire, England 2005. Creswell, John. W., Nitel Ara tırma Yöntemleri: Be Yakla ıma Göre Nitel Ara tırma ve Ara tırma Deseni, 2.Basım, (çev. ed.) Mesut Bütün & Selçuk Be ir Demir, Siyasal Kitabevi, Ankara 2005. Çakır, Özlem, Sosyal Dı lanma [Elektronik Versiyon]. Dokuz Eylül Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, 4(3), (2002): 83-104. Çelik, Abdurrahim; Alkı , Mehmet; Sayan, Sabri ve Ekinci, Yusuf, Gaziantep’te Suriyelilere Yönelik Saldırılar ve Toplumsal Nefretin Sebeplerinin Analizine Dair Rapor, 2014, http://gaziantep.mazlumder.org/fotograf/yayinresimleri/dokuman/ Suriyeliler-1.pdf Ciğerci, Nihan, “Bursa-Kırcaali Hattı: 1989’da Gelen Bulgaristan Göçmenleri Örneği”, Küreselle me Çağında Göç: Kavramlar, Tartı malar, (der.) S. Gülfer Ihlamur-Öner ve N. Aslı irin Öner, İleti im Yayınları, İstanbul 2012, ss.107-134. Dedeoğlu, Saniye. ve Gökmen, Çisel Ekiz, Göç ve Sosyal Dı lanma: Türkiye’de Yabancı Göçmen Kadınlar, Efil Yayınevi, Ankara 2011. Elias Norbert. ve Scotson, John. L., The Established and the Outsiders: A Sociological Enquiry into Community Problems, SAGE Puplication, London 1994. Ekinci, Yusuf, ‘Misafirlik Dediğin Üç Gün Olur’: Suriyeli Sığınmacılar ve Sosyal Dı lanma, Birikim, sayı 311, 2015, ss. 48-54. Erder, Sema, Kentsel Gerilim, 2. Basım, Uğur Mumcu Ara tırma Vakfı (um:ag) Yayınları, Ankara 2002. Erdoğan, M. Murat, Türkiye’deki Suriyeliler: Toplumsal Kabul ve Uyum, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul 2015. Glesne, Corrine, Nitel Ara tırmaya Giri , 4. Basım, çev. Ed. Ali Ersoy & Pelin Yalçınoğlu, Anı Yayıncılık, Ankara 2014. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü, (15 Ocak 2016), Geçici Koruma, http://www.goc.gov. tr/icerik3/gecici-koruma_363_378_4713 Goffman, Ervin, Damga: Örselenmi Kimliğin İdare Edili i Üzerine Notlar, çev. erife Geni , Levent Ünsaldı, Suphi Nejat Ağırnasllı, Heretik Yayınları, Ankara 2014. Gordon, David, History and Development of Social Exclusion and Policy, (Eds.) Dominic Abrams, Julie Christian & David Gordon, In, Multidisciplinary Handbook of Social Exclusion Research, John Wiley & Sons Press, Chichester, England 2007, ss. 193-210. Gültekin, Mehmet Nuri, ‘Karde ’ten ‘İstenmeyen Misafir’e: Suriyeli Sığınmacılar Meselesi ‘Hassas Vatanda lara’ mı Havale Ediliyor, Birikim, sayı 305, 2014, ss. 4-35. Güvercintepe: ‘Suriyeliler gitsin, huzur kalmadı, (2015, Mayıs 14). BBC Türkçe, http:// www.bbc.co.uk/turkce/haberler/2015/05/150514_guvercintepe_suriyeli_gocmenler Hatay’da Suriyeliler ile Mahalleli Arasında Taciz Gerginliği, (16.05.2015), Milliyet, http://www.milliyet.com.tr/hatay-da-suriyeliler-ile-mahalle-gundem-2059882/ Hynes, Patricia, The Dispersal and Social Exclusion of Asylum Seeker: Between Liminality and Belonging, The Policy Press, Bristol, UK 2011. 39 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1 A. ÇAĞLAR DENİZ, YUSUF EKİNCİ, A. BANU HÜLÜR Joint Report on Social Inclusion (2005), European Commission http://ec.europa.eu/ employment_social/social_inclusion/docs/sec256printed_en.pdf Millar, Jane, Social Exclusion and Social Policy Research: Defining Exclusion. (Eds.) Dominic Abrams, Julie Christian & David Gordon, In, Multidisciplinary Handbook of Social Exclusion Research, John Wiley & Sons Press, Chichester, England 2007, ss. 1-15. Kahramanmara ’ta ‘Suriyelileri İstemiyoruz’ Mitinginde Olaylar Çıktı. (13. 07. 2014), CNN Türk, http://www.cnnturk.com/fotogaleri/turkiye/kahramanmarastasuriyelileri-istemiyoruz-mitinginden-olaylar-cikti?page=1 Saraçoğlu, Cenk, ehir, Orta Sınıf ve Kürtler: İnkârdan “Tanıyarak Dı lama”ya, 2.Basım, İleti im Yayınları, İstanbul 2012. ahin, Tijen, Sosyal Dı lanma ve Yoksulluk İli kisi, Sosyal Yardım Uzmanlık Tezi, T.C. Ba bakanlık Sosyal Yardımla ma ve Dayanı ma Genel Müdürlüğü, Ankara 2009. anlıurfa’da Suriyeli Gerginliği: 3 Yaralı (04.05.2015), http://www.sabah.com.tr/ yasam/2015/05/04/sanliurfada-suriyeli-gerginligi-3-yarali-1430726476. Yükseker, Deniz, Kürtlerin Yerinden Edilmesi ve Sosyal Dı lanma: 1990’lardaki Zorla Göçün Sonuçları, Küreselle me Çağında Göç: Kavramlar, Tartı malar, (der.) S. Gülfer Ihlamur-Öner ve N. Aslı irin Öner, İleti im Yayınları, İstanbul 2002, ss. 233-262. 40 SBARD YIL / YEAR 14 SAYI / ISSUE 27 BAHAR / SPRING 2016/1