Academia.eduAcademia.edu
OSMANLlLAR VE MEMLUKLAR iSLAM DÜNYASINDA iMPARATORLUK DiPLOMASiSi VE REKABET KiTAP YAYlNEVi- 320 TARiH VE CO�RAFYA DiZiSi - 100 OSMANLlLAR VE MEMLUKLAR; iSLAM DONYASlNDA iMPARATORLUK DiPLOMASisi VE REKABET f ciHAN YOKSEL MUSLU ÖZGON ADI THE OITOMANS AND THE MAMLUKS; IMPERIAL OIPLOMACY AND WARFARE IN THE ISLAMlC WORLD © 2014, CiHAN YOKSEL MUSLU © 2016, KiTAP YAYlNEVi LTD. 1.8. TAURIS & CO, LONDRA iLE YAPILAN ANLAŞMAYA DAYANARAK YAYlNLANMlŞTlR TANITIM iÇiN YAPILACAK KISA AllNTlLAR DIŞINDA HiÇBiR YÖNTEMLE ÇO�ALTILAMAZ ÇEViRi ZEYNEP RONA DÜZELTi FEVZi GÖLO�LU KiTAP TASARIMI YETKiN BAŞARlR, BEK KAPAK TASARIMI DiLEK ÇETiNKAYA TASARlM DANIŞMANLI�I BEK GRAFiK UYGULAMA VE BASKI MAS MATBAACILIK SAN. VE TiC. A.Ş. KA�ITHANE BiNASI HAMiDiYE MAHALLESi, SO�UKSU CADDESi NO. 3 34408 K.B.�ITHANE·iSTANBUL SERTiFiKA NO: 12055 T: (0212) 294 10 00 F: (0212) 294 90 80 E: INFO@MASMAT.COM.TR 1. BASlM NiSAN 2016, iSTANBUL ISBN 978-605-105-156-7 YAYlN YÖNETMENi ÇA�ATAY ANADOL KİTAP YAYlNEVi LTD. K.B.I:JT HANE BİNASI HAMİDİYE MAHALLESi, SOI:UKSU CADDESi NO. 34408 T: Ui:ITHANE İSTANBUL )/I·A SERTİFİKA NO: 12348 (0212) 294 65 55 F: (0212) 294 65 56 E: kitap@kitapyayinevi.com w: www.kitapyayinevi.com Osmanlılar ve Meınluklar İslam Dünyasında İmparatorluk Diplomasisi ve Rekabet CiHAN YüKSEL Musıu ÇEVİRİ ZEYNEP RONA KitapYAYlNEVi Benimle birlikte ikinci doktoralarını bitiren sevgili annem Semahat ( Şenaltan) Yüksel' e ve babam İbrahim Aydın Yüksel'e İÇ İ NDE Kİ LER TüRKÇE BASKlYA BiRKAÇ Söz V E AçıKLAMALAR 7 TEŞEKKÜR II GiRiş ıs ı. DiPLOMASİNİN ARAÇLARI 44 2. ALGILARIN DöNÜŞÜMÜ (13S0·1402 DOLAYLARI) 98 3- UNVANLARDAN JEOPOLİTİK OLAYLARA: MüZAKERELER ÇAtı (1413-14S1) 124 4· YENİDEN CANLANAN İMPARATORLUK TUTKUSU (1453-1481) ISO S· TUTSAKLIK ANLATILARINDAN BARIŞ ANLAŞMASlNA: YENİ BiR İMAJ YARATMA ÇAtı (1481-1491) 178 6. HEM REKABET, HEM İTTiFAK: iMPARATORLUK DiPLOMASiSİNİN İNCELİKLERİ (1491·1SI2) 203 SoNuç: 1SI2 VE SoNRAsı 226 EK 1: TiPiK BiR MEKTUP ANATOMİSİ 240 EK II: UNVANLAR 241 EK III: DiPLOMATiK GöREVLER VE ELÇİLER 244 SEÇİLMİŞ I<AYNAKÇA 296 DiziN 320 TüRKÇ E BASKlYA BiRKAÇ Söz vE AçıKLAMALAR smanlı-Memluk ilişkileriyle ilgilenmeye başladıktan kısa bir süre sonra dikkatimi bir şey çekti. Görebildiğim kadarıyla, modern çalışmalarda bu konuya birbiriyle çelişen iki görüş hakimdi. Aynı dini paylaştıklarından dolayı, islam devletlerinin ilişkilerinin tekdüze ve dolayısıyla çalışılmaya değer olmadığına inanan bir yaklaşımla, Osmanlılada Memlukların ilişkilerinin çalışılmaya değer olmasının ana ve hatta tek sebe­ binin bu iki Sünni Müslüman devlet arasındaki çatışma ve savaş olduğunu düşünen yaklaşım bu sahanın iki demirbaşı gibiydi. Bu oldukça yerleşmiş görüşlere karşın, Osmanlı ve Memluk birin­ ci el kaynaklarını okumaya başladığımda bundan farklı bir resim ortaya çıkıyordu. Her şeyden önce, her iki coğrafyada üretilen belgelerin inceden ineeye hissettirdiği ilk şey, bu iki yöre arasındaki insan trafiğinin yoğunlu­ ğuydu. Hacılardan tüccarlara, ilim yolundaki öğrencilerden şeyhlerinden seyahat emri almış dervişlere kadar geniş ve renkli bir topluluk bu canlı iletişimin parçalarıydılar. Bu yoğunluğu sayısal olarak tespit etmek henüz pek mümkün olmasa da, bu hacimde ve çeşitlilikte bir trafiğin yönetici sınıfların politikalarını ve karar verme mekanizmalarını bir şekilde etkile­ miş olması gerekiyordu. Nitekim, 136o'lardan ı 5 ı7'ye kadar iki başkent ara­ sında mekik dokuyan elçi heyetlerinin de bu topluluğun bir parçası olduğu hemen göze çarpmaktaydı. Bu süre içinde uzlaşmaların da, anlaşmazlık­ ların da hemen hemen tamamı diplomatik müzakerelerle çözümlenmişti. Bu görüşmeler zincirine bakıldığında da, Osmanlıların Memluk idaresine verdiği önem hem mektupların dilinde, hem de elçi ve hediye seçimlerinde kendini hemen gösteriyordu. Mernluk idaresinin Osmanlıları önemsernesi ise zamanla, kısmen de bu diplomatik ziyaretierin etkisiyle ortaya çıkmıştı. Uzun sureli ilişkilerinin büyük kısmı boyunca Memlukların daha üstün bir politik güç olduğu gerçekliğinin, özellikle 15 ı7'den sonra yazılan kaynaklar­ da görülmesi gitgide zorlaşıyordu. Böyle zengin ve değişken bir iletişimi ne i slam devletlerinin arasındaki ilişkilerin tekdüze olduğu gibi bir iddia, ne de Osmanlı-Memluk ilişkilerini sadece çatışma ve savaşla kurgulayan bir söylem açıklayabilir. O OSMAN Ll LA R VE M EM LU K LAR 7 Okurları, bu fikirleri daha ayrıntılı bir şekilde ispatlamaya ve işleme­ ye çalıştığım bölümlerle başbaşa bırakmadan önce, araştırma dünyamızın cilvelerinden olan bazı imla tercihlerini açıklamarn lazım. Zeynep Rona'nın ve Çağatay Anadol'un da tecrübeleri ışığında, özel isimlerde ve terminolo­ jide şapkalar ve benzeri imla işaretlerini eğer sözcüğün okunuşuna veya anlamına (örneğin Dar mı, Dar mı; Nasır mı, Nasır mı) etkisi varsa kul­ lanmaya çalıştım. Ama okura zorluk çıkarmamak için ayn (t) ve hemze ( � ) harflerini göstermekten de kaçındım. Diplomatik yazışmalarda Memluklar ve Osmanlıların statüleri ifade etmek için büyük bir özenle kullandıkları unvaniarın ve elkabın (lakabın çoğulu; devletlü, fahametlü, devletlü utufet­ lü, devletlü inayetlü gibi saygı sözleri) ilk geçtikleri yerde parantez içinde hem yaklaşık Türkçe tercümelerini verdim, hem de okurun en rahat oku­ yabileceğini düşündüğüm şekilde Arapça orijinallerini seslendirdim. Aynı unvaniarın tekran halinde, modern Türkçeye en yakın hallerini vermekle yetindim. Arapçadaki (harf-i tarif veya artikel olarak da bilinen) "el" takısını da modern Türkçe okunuşu yansıtacak şekilde (örneğin Dar el-Harb yerine Darü'l-Harb) vermeye çalıştım. Memluk emirlerinin isimlerindeki beyjbay ekieri Türkçedeki bey tabirinin karşılığı olsa da, Memluk tarihi uzmanları bunları çoğunlukla beraber yazdığından, oluşmuş terminolojiyi takip açısın­ dan birleşik yazıimalarına dikkat ettim ama bunu yaparken Türkçedeki ünlü uyumunu takip etmeye çalıştım (örn. Devletbey, Kesebey, Yarsbay, Barsbay gibi) . Sadece sonradan Osmanlıların Mısır valisi olan Hayr Bey'in ismini ayrı yazdım. Türkçemizde son Memluk sultanı için yerleşmiş kalıbı takip edip (Kansu el-Gavri yerine) Kansu Gavri dedim, ama Kansu ismindeki kişilerin sıklığından dolayı karışıklık olmasın diye birkaç kere Kansu Gavri el-Eşrefi olarak kullandım. Bütün bu kararları tutarlı bir şekilde uygulamaya çalıştım, ama eminim arada gözümden kaçmış şeyler vardır. Ek I' de bir diplomatik yazışmanın yaklaşık yapısını vermeye çalıştım. Ek I lA'da unvaniarın genel ve çok basitleştirilmiş hiyerarşik düzenlerini ver­ dim. Ek I I 'de kaynaklar ve mektuplarda Osmanlılar için Memluk divanının kullandığı unvanın zaman içinde nasıl yükseldiğini göstermeye çalıştım. Bu sanırım çalışmarnın en zorlu ve hatta belki de sıkıcı, ama aynı zamanda en özgün kısmı oldu. Giden gelen heyetierin ve her iki devleti de etkileyen 8 Tü R KÇE BAS K I içi N B i R KAÇ Söz VE AÇI K LAMALA R önemli olayların bir listesiili oluşturan Ek I I I ise umarım araşhrmacılara yar­ dımcı olur. Gerek metin içinde, gerekse dipnotlarda bazı terminolojiler veya sözcükler için açıklamalar koydum (örn. Rükn) . Bu tarz yardımcı bilgileri daha çok Memluk tarihine, inşa (resmi yazışmalarda kullanılan edebi tür) ve diplomatika (resmi yazışma) alanlarına dair sözcükler için verdim. Çeviri sürecinde İngilizce metnin çok küçük bir kısmını değiştir­ dim. Bazı modern çalışmaları da ekledim. Uzman olmayan okur için yeni dipnotlada bazı açıklamalar koydum. İngilizce metindeki bazı hataları yakalayıp düzeltme fırsatım da oldu. Ama çalışmanın yapısıyla ya da yazılı­ şıyla ilgili büyük bir değişiklik yapmadım. Son söz olarak, okurlarıma esas uzmanlık alanıının Osmanlı çalışmaları olduğunu hatırlatmak isterim. Memluk sahasındaki eksikliklerimin ve yanlışlıklarımın hoş görüleceğini ümit ediyorum. Aldığım bütün yardırnlara rağmen, bu kitapta korkarım ki sadece benim sorumlu tutulabileceğim yanlışlar da bulunabilecek. Bu kita­ bı okumaya vakit ayıran okurlarıının affına ve hoşgörüsüne sığınıyorum. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 9 TE ŞE KKÜR B u kitabı yazarken geçirdiğim uzun macerada borçlandığım sayısız kuruma ve insana tek tek teşekkür etmek isterim. Ama bir tarih öğrencisi olarak hafızanın ne kadar güvenilmez olduğunu da iyi biliyorum. Zamanla unutmuş olabileceğim dostlardan ve meslektaşlarım­ dan da şimdiden özür dilerim. Bu konu üzerinde 2003-2004 yılında bir doktora öğrencisi olarak çalışmaya başladığımda, elimden tutan sayısız kişi oldu. Türkiye' de önce­ likle Topkapı Sarayı Arşivi ve Kütüphanesi çalışanlarına sonsuz teşekkür­ lerimi sunmak isterim. Arşiv Müdürü Ülkü Altındağ, Kütüphane Müdürü Gülendam Nakiboğlu ve her iki birim çalışanlarının bu kitapta çok emeği vardır. Süleymaniye Kütüphanesinin okuma odası çalışanları ellerinden gelen hiçbir yardımı esirgemediler. O zamanki müdürleri Necati Bey'in bütün araşhrmacılara ilgi ve desteğiyle kütüphanenin aksaksız işlemesi için sarfettiği inanılmaz emek benim için her zaman uymaya çalışacağım bir örnek olacakhr. Ele aldığım konunun dönemi nedeniyle Başbakanlık Arşivinde çok az zaman geçirmekle beraber, bu zamanın verimli geçmesini sağlayan arşiv çalışanlarına tüm samimiyetimle teşekkür ederim. O zamanki islam Araşhrmaları Genel Merkezi Müdürü Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu da Mısır'da geçireceğim süre için benden desteğini esirgememiştir. Sayesinde Eymen Fuad Seyyid'le tanıştım ve Kahire'deki Fransız Araşhrmaları Merkezi Kütüphanesinden faydalanma fırsatını buldum. Kahire'de Darü'l-Kutub çalışanlarının da çok yardımını gördüm. Gene Ekmeleddin Bey vasıtasıyla tanışhğım Zeynep Hanım (Kahire Üniversitesi) ve Aynü'l-Şems Üniversitesi fakülte mensupları da Kahire'de beni hiç yalnız bırakmadılar. Amerikan üniversitesi Kütüphanesi en sevdiğim çalışma mekanlarından biri oldu. Türk Petrol Vakfı ve o zamanki müdürleri muhterem Uğur Derman çalışma­ mı başından itibaren hem maddi, hem manevi olarak samirniyetle destekle­ diler. Uğur Bey'in hiç eksilmeyen desteğini unutamam. Yusuf Küçükdağ'ın bir dipnot için verdiği yardımı da burada kayda geçmek isterim. Bütün dokto­ ra öğrenciliğim boyunca neredeyse benzersiz kütüphanelerinden ve kaynak­ larından her an faydalandığım Harvard Üniversitesine şükran borçluyum. OSMAN LilA R VE M E M LU K LAR II Özellikle bana son doktora yazma yılımda verdikleri burs, tezime yoğun­ laşmaını sağladı. Her araştırmacının rüyası olan Widener Kütüphanesi ve okuma odası çalışanları kalbirnde özel bir yer tutarlar. Ama tabii ki bu araştırmanın başından itibaren tarih anlayışı, derin persektifı ve bilgisiyle beni yetiştirmeye çalışan sevgili hocam Cemal Kafadar'a şükranımı ifade etmek için sözcük bulamıyorum. Her özgüven bunalımı anında yanımdaydı ve her sendelemeden sonra ayağa kalkınarn için bana destek oldu. Bu konunun önemine baştan itibaren inandı. Bu güne kadarki sayısız sohbetlerimiz artık ancak yılda bir kereye inse de hala sürüyor ve hocam hala bana vakit ayırıyor. Aynı şekilde, sevgili Gülru Necipoğlu Kafadar'ın tespitleri de daima ufkumu açtı. Doktora aşamasında özellikle Roy Mottahedeh'in (Harvard) , Michael Winter'in (Tel Aviv) ve Hakan Karateke'nin (şimdi Chicago) yorumları da bana yol gösterdi. Daha sonra tezin bir kitap haline gelmesinde ise özellikle Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezinden (ANAM ED) aldığım cömert bursun (2009-2oıo) ve sunduldan araştırma imkanlarının çok önemli rolü oldu. Mezun olduğum bu kurumun böyle uluslararası bir araştırma merkezi açması benim için her zaman ayrı bir gurur kaynağı olmuştur. O zamanki Araştırma Merkezi Müdürü Scott Redford beni daima yüreklendirdi, bana her konuda yardımcı oldu ve desteğini hiç esirgemedi. Sevgili kütüphanecimiz Duygu Paçalı'nın da yardımlarını unutamam. Burs süresince birlikte vakit geçirme imkanı bulduğum diğer araştırmacı arkadaşlarım ve meslektaşlanın sayesinde her sohbet, her öğle yemeği ve her çay molası bir keyif haline geldi. Bütün merkez çalışanları gösterdikleri sıcakkanlılık, çay ve yemek ikramlarıyla bana ve aileme İstanbul'da inanıl­ maz bir yıl yaşattılar. Hem ANAM E D personelinin, hem de burs yoldaş­ lanının kızım Dilara Muslu'ya gösterdikleri ilgi anılarımızda özel bir yer tutacak. Bu burstan, Dallas, Texas Üniversitesindeki görev süremin daha ikinci yılında istifade etmemi sağlayan o zamanki dekamın Dennis Kratz ve yardımcı dekamın Michael Wilson daha sonra, bir dönem daha izin alıp kitabın son rötuşlarını tamamlamarnı da anlayışla karşıladılar. Texas Üniversitesindeki sevgili dostlarım bana bu yazma sürecinde sonsuz bir sabır gösterdiler. Mc Dermott Kütüphanesinin kütüphanelerarası alışveriş 12 TEŞ E K K Ü R birimi çalışanlarının ise isteklerim yüzümden herhalde başvurmadıkları kütüphane kalmamıştır. Tezi kitaba çevirmeye çalışırken, sevgili Jane Hathaway'den hiç eksii­ meyen bir destek gördüm. Onun tavsiyesi ve desteği olmadan bu proje büyük ihtimalle çok zor biterdi. Kendi yoğun takvimine rağmen, her zaman yaz­ dıklarımı okumaya fırsat buldu. Özellikle Frederic Bauden, Doris Behrens­ Abouseif, Ann Broadbridge, Malika Dekkiche, Leslie Pierce, Amy Singer ve Derin Terzioğlu bu kitabın farklı yazım aşamalarında değişik bölümlerini okuyarak bana vakitlerini cömertçe ayırdılar. I . B . Tauris, özellikle Tomasz Hoskins bu projeye ilk duyduğu andan itibaren ilgi gösterdi ve kitabın bitmesini sabırla bekledi. Allison Walker yayın aşamasında son editoryal düzeltmeleri yaptı. Dallas'da ise yerel editörüro Sharon Duncan yazdıklarımı okunabilir hale getirmeye çalıştı. I . B .Tauris'in adı açıklanmayan okuyucusunun yaptığı yorumlar ve tavsiyeler­ den çok yararlandım, onun katkısını özellikle anmak isterim. Daha sonra kitabın ana dilim Türkçeye çevirilmesini Zeynep Rona'ya, Türkiye'de yayınianmasını ise Kitap Yayınevi Editörü Çağatay Anadol'a borç­ luyum. Zeynep'in insanı sakinleştiren sesi ve tavrıyla çevirinin üzerinden geçmesi ve sabırla benimle uğraşması beni her zaman rahatlattı. Her ikisine de ellerine sağlık demek boynurnun borcudur. Sevgili ailem ve yakın arkadaşlarım senelerden beri bu projeyi din­ lemekten yorulmadılar veya yoruldular da hiç belli etmediler. Sevgili eşim Volkan Muslu her zaman tünelin sonundaki ışığı hatırlatarak yola devam etmemi sağladı. Araştırmalarım sırasında kullanınam gereken fotograf makinesinden, bilgisayarıma kadar her teknik ayrıntıyla ilgilendi. Hem araştırma, hem de kitap yazma aşamasında yapmam gereken uzun ve sık seyahatlara sabırla katlandı. Çalışmanın tez yazma safhasında dünyaya gelen ve şimdi on yaşında olan kızım Dilara Muslu sadece hayatıma yeni bir anlam katmadı, aynı zamanda bana bu projeyi onun geleceği için de bitİrınemin şart olduğunu hissettirdi. Kitabın İngilizce yayınından çok kısa bir süre önce, hayatımıza sevgili oğlum Emre Muslu da katıldı. Onun dünyaya gelişiyle artık bu sayfaya bir nokta koymam gerektiğini idrak ettim. Geniş ailemin sevgili üyeleri ise, ki bu ifade 2oı3 'te kaybettiğim biricik anneannem Hasibe OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 13 Şenaltan'dan, halamdan, teyzelerimden, eniştelerimden ve tabii ki her birini kardeş bildiğim kuzenlerimden, İstanbul Fatih'te beraber büyüdüğüm güzel apartmanımızdaki komşularımıza ve çocukluk çevreme kadar herkesi içerir, dualarıyla ve sevgileriyle beni korudular kolladılar. Ağabeyim Emir Salim Yüksel, biricik eşi Selin Akan Yüksel ve canı­ mın içi, ciğerimin köşesi yeğenlerim Zeynep ve Yasemin Yüksel de çalışma­ larıma duydukları ilgiyle bana her zaman destek oldular. Ama eğer sevgili Annem Semahat Şenaltan Yüksel ve Babam ihrahim Aydın Yüksel'in tüken­ mez destekleri, anlayışları ve fedakarlıkları olmasaydı ne doktoraya başla­ mak, ne de doktora tezini bir kitaba çevirmek mümkün olurdu. Kariyerimde ileriiyebilmem için yaptıkları fedakarlıklar bana anne-baba olmanın ne demek olduğunu gösterdi. Onlara borcumu ödemem asla mümkün değil, ama eğer bir yolu varsa o da herhalde ebeveyn olarak onların ayak izlerini takip etmemdir. TEŞ E K K Ü R GiRi Ş smanlı hükümdan I. Bayezid (hd. 1389-1402), 1393'te Osmanlı baş­ kenti Bursa'da Memluk Elçisi Emir Hüsameddin Hasan el-Kuckfuıi'yP kabul etti. Bursa çok eski bir şehir olduğu ve Osmanlı yönetimi altında epeyce geliştiği halde Memluklann başkenti Kahire'nin yanında oldukça sönük kalıyordu. Bir Memluk kaynağına göre I . Bayezid, Memluk Sultanı Berkuk'un (hd. 1382-9 ve 1390-9) yolladığı armağanlan kabul eder­ ken, kendisinin Berkuk'un kölesi, yani "memluk"u olduğunu belirtmişti.2 Bayezid bu tür abartılı bir ifadeyle sahte bir alçakgönüllülük sergilemiyor, kendisinin daha düşük bir siyasal statüye sahip olduğunu kabullendi­ ğini gösteriyordu. I. Bayezid, Balkanlar'ın yanı sıra, Anadolu'nun hem batısında, hem de doğusunda topraklarını hızla genişletmesine karşın, bir Osmanlı hükümdan olarak henüz, 125o'lerden beri kadim İ slam topraklanna egemen olmuş saygın Memluk sultanının dengi değildi. Bayezici'in selefieri olan Osmanlı idarecileri Bizans İmparatorluğu ile çok sayıdaki yerel Müslüman beyliklerin sınırlan arasında sıkışıp kalmış, önce Anadolu Selçuklularının, daha sonra da Moğol İlhanlıların hamiliği altında Kuzeybatı Anadolu'ya ancak yerleşmişlerdi. Bayezici'den dört kuşak sonra Osmanlı tahtına çıkan ll. Bayezid (hd. 1481-1512) bir başka Memluk elçisini, bu kez Bursa'dan sonra Osmanlıların ikinci başkenti olan Edirne yakınlanndaki Çöke Ovası'nda kabul etmişti. Edirne Osmanlı sultanlan için, hem şehir olarak, hem de çevresindeki Çöke gibi geniş yeşillik alanlarıyla, 1453 'ten beri başkent olan İstanbul'un politik entrikalanndan ve veba salgınlanndan uzak bir sığınak olmuştu. 1485 'te gerçekleşen bu kabul merasimi, 1393 'tekinden çok farklıydı, Osmanlı ve Memluk hükümdarları arasındaki güç dengesi artık bütünüyle değişmişti.J Memluk Elçisi Emir Canibeg 1484 baharında başlayan Osmanlı-Memluk Savaşının duraksadığı bir tarihte, iki saray arasındaki ilişkileri düzeltmek O ı Adının yazılışı için bkz. Ahmed bin Ali el-Makrizi, Dürerü'l- Uküdi 'l-Feridefi Teracimi 'l-Ayani 'I-Müfi­ de. Ed. Mahmud el-Celili, 4 cilt, Beyrut, 2002, 2: 7-8. Kuckılni ile ilgili satırlar için bu kitapta bkz. Birinci Bölüm, s. 8ı-82, ııs-ıı6. 2 Muhammed bin Abürrahim ibnü'l-Furat. Tarih İbnü'I-Furat. ed. Konstantin Zurayk ve Necla İzzed­ din. Cilt 8. Beyrut, 1939, 9: 339· 3 Bkz. Beşinci Bölüm, s. 178-ı8o, ı84-ı86, 192-193· 200-201. OS M A N L l LA R VE M EM LU K LAR ıs amacıyla gönderilmişti.4 Canibeg saygıyla karşılanmasına ve kaldığı süre boyunca itibar görmesine karşın, görevini başarıyla tamamlamasının pek mümkün olmayacağını hemen anlamışh. Osmanlı divanından biri Canibeg'e " Siz (Memluklar) , Kaflr oğulla­ rı, kimsiniz ki Haremeyn'e5 hükmedesiniz? O topraklar, sultan oğlu sultan olduğu [için] bizim sultanımıza daha uygundur" demişti.6 Bayezid'in ken­ disini ziyaret eden elçiye tek bir kelime bile etmemesi bu sözlerden çok daha fazlasını anlahyor. Anlaşıldığı üzere, Memluk sultanının hizmetinde olduğunu belirten I. Bayezid'den bu yana çok şey değişmişti. Memluk elçi­ sinin Kahire'ye dönmesinden hemen sonra iki devlet arasındaki çahşma kaldığı yerden devam etti. Bu iki kısa öykü, daha sonra ayrınhlı olarak tarhşıldığında, Osmanlı ve Memluk sarayları arasındaki statükonun ne ölçüde kökten değiştiğini gözler önüne serecektir. Osmanlıların bütün güçlerini önceleri Memlukların yanına, sonra da giderek karşısına yerleştirmeleriyle meydana gelen bu kay­ ma, kendini en çok diplomatik görüşmelerde göstermiştir. Sünni Müslüman Osmanlılar ile Sünni Müslüman Memluklar arasında 136o'lardan 1512'ye değin süren dönem, bu iki devlet arasında neredeyse aralıksız süren görüş­ melerin giderek derinleşen bölgesel bir rekabete dönüştüğü ve çatışmaya yönelik bir dilin ve bir dizi davranış biçiminin ortaya çıktığı bir evreye ışık tutmaktadır. Bu kitap da iki güç merkezi arasındaki diplomasi ağını inceleye­ rek, bu ilişkilerin her devletin imaj yaratma süreçleri ve tarihyazımı içindeki yerini daha iyi anlamaya çalışmayı amaçlamaktadır. Diplomatik görüşmeler incelendiğinde, Osmanlı hükümdarları­ nın karar alma ve imaj yaratma süreçlerinin büyük ölçüde Memluklardan etkilendiği görülür. Modern iletişim araçlarının henüz olmadığı bir çağ­ da, diplomatik görevler, düşünülüp taşınılarak planlanmış merasimler, titizlikle düzenlenmiş resmi yazışmalar, dikkatlice seçilmiş armağan4 Bu savaşla ilgili güvenilir bir inceleme için bkz. Shai Har-EI. Strnggle for Damination in the Middle East: The Ottornan-Mamluk War, 1485-1491, Leiden, E.J. Brill. 1 9 9 5 . 5 Haremeyn: İslamiyette kutsal addedilen Mekke ve Medine'ye verilen ortak ad. Üç ilahi dinde de kutsal sayılan Kudüs de zaman zaman bu gruba dahil edilmiştir. 6 Yazann kendi çevirisi. Hüseyin bin Muhammed el-Hüseyni. "Kitab Nefaisü'l-Mecalis e's-Sultaniy­ ye fı Haka'iki'l-Esrari'l-Kur'aniyya" Mecalisü'l-Sultan el-Gavri içinde, ed. Abdü'l-vehhab Azzam, Kahire, 1941, s. 133-4· ı6 Gi R i Ş lar ve aynı özenle .hazırlanan elçiler, imparatorluk ideoloj ilerinin iki politik merkez arasında ifade edilmesinde ve yaygınlaştırılmasında önemli roller oynamıştır.7 İ slam saraylarında diplomatik karşılaşmalar çerçevesinde düzenlenen merasimler ve ritüeller yalnızca olağanüstü bölgesel bir çeşitlilik değil,8 aynı zamanda, çoğu Batılı ya da Müslüman olmayan devletlerdeki gibi yeknesak formalitelerin ötesinde , kimlik ve egemenlik çatışmalarının çözümlendiği, tartışılıp pazarlıkların yapıldığı ve hem dış , hem de iç çevreler için yeniden biçimlendirildiği önemli birer müzakere alanı işlevi görmüşlerdir. 9 Bu dönemde, yani yerleşik elçiliklerin ı8. yüzyıldaki kuruluşlarından çok önce bile, günümüz dip­ lomasisinden farklı olmakla birlikte , karmaşık ve oldukça gelişmiş bir diplomatik kültür vardı. ıo Diplomatik merasimlerde yapılan küçük bir hata, herhalde başkentler arasındaki ilişkileri tamamen bozmuyordu, ama hem Osmanlı, hem de Memluk tarihçilerinin, "saraya özgü aşağı­ lamalardan" ya da diplomatik teamüllerin ve merasimlerdeki uygulama­ ların göz ardı edildiği durumlardan söz etmeleri, bu toplumların, kendi siyasal kültürleri içinde bu merasimlere ne kadar değer verdiklerini gösteriyordu.ıı 7 Diplomasideki imparatorluk ideolojileri için bkz. Anne F. Broadbridge, Kingship and Ideology i n the Islamic and Mongol Worlds, Cambridge, Cambridge University Press, 2008, s. 6-26. Diplomatik mera­ siınierin Avrupa baglamındaki önemi için bkz. Garrett Mattingly, Renaissance Diplomacy, Boston, Hou­ ghton Miffiin, 1955; William Roosen, " Early Modern Diplomatic Ceremonial: A Systems Approach," The journal ofModern History, 52 (ı98o): 452-76. 8 islam saraylanndaki merasimler için bkz. Paula Sanders vd., "Marlisim," EP, 6: 5 18-34; Paula San­ ders vd., "Mawiikib," EP, 6: 849-67. 9 Örnegin, Broadbridge, Kingship; Paula Sanders, Ritual, Politics, and the City in Fatimid Cairo, New York, NY, SUNY, 1994; Dominique Sourdel, "Questions de Ceremonial Abbaside," Revue des Etudes Is­ lamiques (1960): 121-48; Konrad Dilger, Untersuchungen zur Geschichte des Osmanisehen Hofteremoniells in 15. und ı6. jahrhundert, Münih, Dr. Rudolf Trofenik, 1967; Hakan Karateke, Padişahım Çok Yaşa! Osmanlı Devletinin Son Yüzyılında Merasimler, Istanbul, Kitap Yaymevi, 2004; Karl Stowasser, "Manners and Customs at the M arnluk Court," Muqarnas 2 (ı984): 13-20. Bizans baglamındaki bir örnek için bkz. Michael McCormick, "Analyzing Imperial Ceremonies," jahrbuch der Österreichischen Byzantinistik 35 (1985): 1·20. ı o Batıdaki yerleşik elçiiiiderin kurulması üzerine yapılagelen vurgu üzerine yeni bir eleştiri için bkz. John Watkins, "Toward a New Diplomatic History of Medieval and Early Modern Europe," journal of Medieval and Early Modern Studies 38 (2008): 4-5. ıı "Courtly insults" terimi için bkz. Sanjay Subrahmanyam, Courtly Encounters: Translating Courtliness and Violence in Early Modern Eurasia, Cambridge, MA, Harvard University Press, 2012. s. 34-102. Bir çeviri önerisi de "kibarca yapılmış aşagılamalar" dır. OSMAN Ll LA R VE M EM LU K LAR Her iki Sünni Müslüman devletin de aralarındaki bu diplomatik iletişimi bu kadar önemsemesi, Müslüman hükümdarların tarih boyun­ ca, Müslüman olmayan diğer hükümdarlada sürekli çatışma içinde olmalarını zorunlu kılacak biçimde cihad imgesine saplanıp kaldıklarını öne süren bir genel kanıyı da sorgulamamıza yol açmaktadır. 12 Özellikle uzman olmayanlar arasında süregelen bu algı, dönemin kaynakların­ da cihad ve gaza (önceleri daha çok "yağmalama amaçlı yapılan sefer" anlamında'3) tabirlerinin sıklıkla ima edilmesinden kaynaklanmaktadır. Bu kavramların Müslüman halk üzerinde yarattığı güçlü etkinin far­ kında olan Müslüman hükümdarlar, yönetimlerini ve egemenliklerini meşrulaştırabilmek için bunlara diplomatik yazışmalarında sık sık yer vermişlerdir. '4 Ancak, Müslüman devletlerin Müslüman olmayan güçlerle ilişkileri, yalnızca ideolojik ve dinsel farklılıklara dayanan bir mücadele değildi.'5 Aslında farklı inançtakHer arasındaki ilişkileri bu tür fazlasıyla basitleştirilmiş bir yaklaşımla ele almak, Müslüman dev­ letler arasındaki ilişkilerin de değişınediği ya da bu devletler kendilerini 12 Ortaça� ve erken modern Avrupa güçlerinin kurdugu diplomatik ilişkilerde dinin, asal payda oldu­ gu üzerine yapılan benzer bir vurgu için bkz. Mattingly, Renaissance Diplomacy, s. 16. Bu vurgu konu­ sundaki yeni bir eleştiri için bkz. Watkins, "Toward a New Diplematic History," s. 2-3. 13 Gaza terimi çogu kez yanıltıcı ve kesin bir şekilde kutsal savaş olarak çevrilmektedir. Bu kavramın çeşitli tarihi ba�lamlarda geçirdigi anlam de�işikli�i için bkz. Cemal Kafadar, "Gaza," DİA 13 (1996): 427-429; T.M. Johnstone, "Ghazw," EP, 2 : 1055-6. 14 Johnstone, "Ghazw;" Emile Tyan, " Djihiid," EF, 2: 538-40. Osmanlılar ve Memluklar baglamında gaza ve cihad kavramlan arasındaki küçük farklılıkları ele alan karşılaştırmalı öncü bir inceleme için bkz. Albrecht Fuess, "Ottoman Ghazwah and Mamluk Jihiid: Two Arms on tlıe Same Body?," Everything is on the Move: The "Mamluk Empire" as a Node in (Trans-) Regional Networks, ed. Stefan Conermann (yakında çıkacak). Ayrıca bkz. Cemal Kafadar, Between Two Worlds: The Construction of the Ottoman Sta­ te, Berkeley CA, University of California Press, 1995. s. 79-80; Linda Darling, "Contested Territory: Ottoman Holy War in Comparative Context," SI 91 (2ooo) : 133-63; Colin Imber, "The Ottoman Dy­ nastic Myth," Turcica 19 (1987): 7-29. Bu özel retori�in, farklı tarihsel baglamlardaki gelişimiyle ilgili bkz. Stephen Humphreys, "Ayyubids, Mamluks, and tlıe Latin East in the Thirteenth Century," MSR 2 (1998): 1-19; Carole Hillenbrand, The Crusades: Islamic Perspectives, New York, NY, Routledge, 1999; Kafadar, Between Two Worlds; Roy Parviz Mottahedeh ve Ridwan al-Sayyid, "The Idea of Jihiid in Islam Before the Crusades," The Crusadesfrom the Perspective ofByzantium and the Muslim World, ed. Angeliki E. Laiou ve Roy Parviz Mottahedeh, Washington, WA, Dumbarton Oaks, 2001, s. 23-9. 15 Örnegin, Humphreys, "Ayyubids, Mamluks, and tlıe Latin East;" Georg Christ, Trading Conflicst: Venetian Merchants and Mamluk Officials in Late Medieval Alexandria, Leiden, E.J. Brill, 2012, s. 11319; Maria Pia Pedani, "Osmanlı Padişahının Adına:" İstanbul'un Fetlıinden Girit Savaşı'na Venedik'e Gönderilen Osmanlılar, çev. Elis Yıldırım, Ankara, TTK, 2011; P.M. Holt, Early Mamluk Diplomacy (12601290): Treaties of Baybars and Qalawun with Christian Rulers, Leiden, E.). Brill, 1995. ı8 Gi R i Ş "kafirler"le mücadele etmeye vermişken, kendi aralarındaki görüşme­ leri yalnızca formaliteleri yerine getirmek için yaptıklarını düşündür­ ten eş ölçüde yanlış bir inanca yol açmaktadır. H em Osmanlı, hem de M emluk yönetici sınıfları Sünni İ slam mezhebine bağlı oldukların­ dan, aralarındaki geniş çaplı ve çok katmanlı ilişkiler, Müslümanların kendi aralarındaki ilişkilerin ne kadar karmaşık olabileceğini ortaya koyar. Sünni Osmanlılar için, ideolojik ve j eopolitik açıdan düşman­ ları Katolik Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu'na karşı imajlarını biçimlendirmeleri oldukça kolaydı. Daha sonra Ş ah İ smail (hd. 1 5 0 1-24) önderliğinde İ ran'da gelişmekte olan Şii Safevilere, yani İ slam dünyası içindeki farklı mezheplere karşı bir retorik dil geliştirmek de o kadar zor değildi. '6 Ancak bu iki örnekten farklı olarak, Sünni O smanlılar ile Sünni Memluklar arasındaki diplomatik alışveriş, yalnızca iletişimi sürekli kılmak için değil, zaman zaman diğerinden daha üstün oldu­ ğunu gösterebilmek amacıyla da çeşitli imgelerin ve temaların daha yaratıcı bir biçimde bir araya getirilerek sunulmasını zorunlu kılıyor­ du. Bu kitapta gösterilmeye çalışılacağı gibi, bu durumla karşı karşıya kalan Osmanlılada Memluklar arasındaki etkileşim, en azından 1 5 1 2 'ye değin, 14. yüzyıldaki canlılığını ve değişkenliğini sergilerneye devam etti. Bu iki i slam devleti arasındaki ilişkilerin, politik güçler arasındaki çoğu ilişki gibi barışçıl ve verimli işbirliğinden, zorlu savaşlara ve stra­ tej ik ittifaklara uzanan bir yelpaze içinde sürdüğünü tahmin edebili­ riz . Osmanlı-Memluk ilişkileri, Osmanlı-Habsburg, Osmanlı-Safevi ya da Memluk- H açlı ilişkileri kadar karmaşıktı ve aynı ölçüde büyük bir rekabet ve yarışma duygusuyla yüklüydü. Tarihin her evresinde, siyasal önderler, dinsel inançları ne olursa olsun kendi yönetimlerini korumak ve diğer hükümdarlardan üstün olmak isteğindeydiler. M E M LUKIAR, 0SMANLIIAR VE DüNYA Osmanlılar, 13oo'lerden 1512'ye kadarki süre içinde küçük bir Anadolu beyliğinden, bir dünya gücüne dönüşmüş ve saygıdeğer Memluklara ı6 Adel Allouche, The Origins and Development of the Ottoman-Safavid Conjlict, Berlin, Klaus Schwarz Verlag, 1983. OSMAN Ll LAR VE M EM LU K LA R meydan okumaya başlamıştı. Bilinen en erken Osmanlı-Memluk diplomatik ilişkileri 14. yüzyılın ikinci yansına uzanır. Saygın Memluk yönetiminin gözünde bir yer edinmeye çalışan Osmanlılarla içerde ve dışarda kendilerine ideolojik, siyasal ve tarihsel referansların bileşiminden oluşan karmaşık, ama etkili bir imaj yaratmış olan Memluklar arasındaki ilk ilişkileri, bu iki gücün o tarihlerde denk olmadığını bilerek değerlendirmek gerekir.17 n71-1 2 5 0 arasında egemen olan saygın Eyyubi D evleti'nin yeri­ ne geçen ilk Memluk sultanları, köle (memluk) askerlerdi. 18 ilk Eyyubi sultanı S alaheddin Eyyubi, H alep ve Musul'da, Büyük S elçuklulara tabi olarak hüküm süren Z engi hanedanının hizmetinde çalışan bir Sünni Kürt ailesinden gelmekteydi; n93 'te öldüğünde kendisinden sonra gelenlere büyük bir miras bırakmıştı. 1 0 . yüzyıldan beri Mısır'da hüküm süren Ş ii F atımİ varlığını n7 9 'da sona erdirmiş, n87'de de Kudüs'ü H açlılardan geri almıştı . S alaheddin Eyyubi'nin özellikle İ slamın koruyucusu olarak ünlenmesinin nedeni, I . H açlı Seferinden ( 1 0 9 5 - 9 ) sonra Doğu Akdeniz kıyılarında ve Kuzey Suriye'de kurulan H açlı krallığına karşı elde ettiği zaferlerden kaynaklanır. Salaheddin'in ölümünden sonra başa geçen hükümdarlar ordularını memluklardan oluşturmaya başlamışlardı. Sultan S alih Eyyub'un 124o 'ta ölümünün ardından yaşanan uzun süreli siyasal karışıklıklar sırasında memluk kökenli kumandan Aybek et-Türkmani (hd. 1 2 5 0-7) , Eyyubilerin tahta geçen çocuk yaştaki yeni sultanının dul annesiyle evlenince ilk M emluk sultanı oldu. Aybek'in egemenliğini meşrulaştırabilme girişimi sayılan bu evlilik, yeni sultanın kendisini destekleyen hamileriyle iyi ilişkiler kurmasına yardımcı oldu. 19 Her ne kadar Aybek'in hükümdarlığı iç 17 Memluk sultanlannın imajı ve egemenligi için bkz. P.M. Holt, "The Position and Power of the Maroluk Sultan," BSOAS 38 (1975): 237-49; Holt, " Some Observations on the 'Abbasid Caliphate of Cairo," BS OAS 47 (1984) : 501-7; Holt, "The Structure of Govemment in the Maroluk Sultanate," The Eastern Mediterranean Lands in the Period of the Crusades, ed. Holt, Warminster, 1977. s. 44-61; Ulrich Haarmann, "Der Arahische Osten im spaten Mittelalter r250-I5I7," Geschicte der Arabischen Welt, ed. Ulrich Haarmann, Münih, 1992, s. 228-3r; Broadbridge, Kingship, s. r2-r6. r8 Claude Cahen, "Ayyübids," EP, ı : 797-808; Michael Chamberlain, "The Crusader Era and the Ayyübid Dynasty." Cambridge History of Egypt, ed. Cari F. Petry, cilt ı, Cambridge, Cambridge University Press, 1998, s. 2n-42; Stephen Humphreys, From Saladin to the Mongols: The Ayyubids ofDamascus, New York, NY, S UNY, 1977. 19 Haarmann, " Der Arabische Osten," s. 220. 20 Gi R i Ş çatışmalara ve karışıklıklara sahne olmuş olsa da, kendisinin sıradan bir köle olarak başlayıp zaman içinde güç sahibi olması memluk yol­ daşlarına örnek oluşturmuştu. Aybek'in başta olduğu dönemden, en azından 1390'lara, ya da Memluk saltanatının Bahri olarak bilinen döneminin sonuna kadar, belli bir hanedan veraset usulü oluşturulmaya çalışılmıştı. Aslında Memluk kademe­ lerinde hanedan veraset usulünün, siyasal önderlik ilkesi olarak kabul edilip edilmemesi bir sorun yaratmıyordu.20 Memluk yönetimi giderek hanedanlık dürilisünden ürkmeye başlamış, ama hiçbir zaman bütünüyle bu ülküden vaz geçmemişti. Sonraki Burci (Çerkes) yönetiminde "saltanatın nesebi olmaz" deyişi epey yaygınlaşmıştı.21 Bundan sonra tahta kimin çıkacağına karar verilirken memluklar arasındaki güçlü bir grubun desteklediği ya da son sultanla hoşdaşlık (huşdaşiyye: iki memluk arasındaki bir çeşit kardeşlik bağı) ya da hamilik bağları (üstaziyye: sultanla memluk arasındaki bir çeşit saygı bağı) olanlar oybirliğiyle ya da kısmi seçim yöntemiyle başa geçirilirdİ.22 Arada bir de yeni sultanın bir önceki sultanın çocuk yaştaki oğlunun yerine geçtiği olurdu. Aslında bu kişi, daha sultan hayattayken, oğluna "atabey" (Atabek: Memluk devletinde sultandan sonra gelen yüksek rütbeli asker)23 olarak atanan bir büyük emir olabilirdi. Bu sistemle tahta çıkan Memluk sultanlan her ne kadar, 15 17'deki Osmanlı fethine kadar Mısır ve Suriye topraklarını denetim altında tutmuş olsalar da, Müslüman olmayan kölelerden geldikleri için hem içerden, hem de dışardan gelecek eleştirilere karşı bir parça savunmasızdılar.24 Memluk sultanları, başlangıçtaki bu mütevazı konumlarının farkındaydılar ve bunun yarattığı hassasiyetle, zaman içinde şanlı Eyyubi hükümdarlarına gönderme­ de bulunan çok katmanlı bir imaj yarattılar.25 Örneğin erken dönem Memluk 20 Ulrich Haarmann, "Regicide and the ' Law of the Turks,"' Intellectual Studies on Islam: Essays in honor ofMartin B. Dickson, Salt Lake City, 1990, s. 130; P.M. Holt, "Succession in the Early Mamluk Sultana· te," Deutschen Orientalistentag 16 (1985): 146, 148. 21 Haarmann, "Regicide," s. 130. 22 Henning Sievert, Der Herrscherwechsel im Mamlukensultanat, Berlin, Klaus Schwarz Verlag, 2003. 23 Cari Petry, ed., CHE, s. 523. 24 Ayrıca bkz. Amalia Levanoni, "The Mamluk Conception of the Sultanate," I]MES 26 (1994) : 373-92. 25 Haarmann, " Der Arahische Osten," s. 228; Albrecht Fuess, "Mamluk Politics," Ubi sumus ? Quo va­ demus ? Mamluk Studies - State of the Art, ed. Stephan Conermann, Bonn, Bonn University Press, 2013, s. 99·102. · OSMAN Ll LA R VE M E M L U K LAR 21 sultanları selefierine saygı göstergesi olarak tahta çıktıkları zaman Eyyubi hamileri Salih Eyyub'un mezarını ziyaret etmeyi adet edinmişlerdi.26 Memluklar, Eyyubilerin izinden giderek, kendilerini İ slamın savu­ nucusu olarak tanıtmaya başlamışlardı.27 Hatta kıyı şeridinde hala var olan Haçlılara ek olarak bir de Moğol istilalarıyla karşı karşıya kalınca, bu güçleri buralardan çıkartma görevini üstlendiler. Moğollar, Cengiz Han'ın 1224'te ölümünden sonra defalarca Memluk ve Anadolu Selçuklu topraklarına sal­ dırmış ve yavaş yavaş Anadolu ve Suriye siyasetine karışmaya başlamıştı. Moğolların ilerlemesini ilk engelleyenler, ı26o'taki Ayn Calut Savaşıyla Memluklar oldu. Memlukların Moğollara karşı zafer kazanması Anadolu'daki kimi siyasal grupların, peş peşe gelen Moğol saldırılarına karşı Memluklardan yardım istemelerine yol açmıştı. İran'daki Büyük Selçuklulardan ayrılan Anadolu Selçukluları 13. yüzyılın başlarından itibaren, Anadolu'nun büyük bölümünü başkentleri Konya'dan yönetmekteydiler. Moğolların 1248'de Anadolu Selçuklularını büyük bir yenilgiye uğrattığı Kösedağ Savaşı, bölge­ de bir siyasal bölünme süreci başlatmış ve eskiden Anadolu Selçuklularının egemenlik alanında olan yerlerde, Osmanlılar da dahil olmak üzere çeşitli beyliklerin ortaya çıkmasına yol açmıştı. Anadolu Selçuklu hükümdarın­ dan beyliklerin başındaki beylere kadar bazı önderler, 1 2 6 o'lardan itibaren Memluk Sultanı Baybars'a (lık. 1 2 60-77) , bölgedeki Moğol denetimine son vermesi için defalarca mektup yazmışlardı.28 Baybars uzun süredir bekle­ nen sefere 1277'de çıkmış, Moğol ordusunu Elbistan yakınlannda yenilgiye uğratmış ve bir dizi simgesel anlamla yüklü eylem ve merasimle bölgeyi Memluk topraklarına katmıştır.29 26 Linda Northrup, "The Baf:ırT Mamlük Sultanate," CHE, s. 249, 255; Northrup, From Slave to Sultan: The Career of al-Mans. ür Qalawün and the Consolidation of Marnluk Rule in Egypt and Syria (678-689 A. H.j1279·1290 A.D.), Stuttgart, F. Steiner, 1998, s. 85-6, n8-21; Nasser O. Rabbat, The Citadel ofCairo: A New lnterpretation of Royal Marnlük Architecture, Leiden, E.J. Brill, 1995. s. 136. 27 Örne�in, Emmanuel Sivan, L 'lslam et la Croisade: ldiologie et Propagande dans les Re 'actions Musul­ manes aux Croisades, Paris, 1968, s. 165-89; Holt, " Position and Power," s. 246-7. 28 Reuven Amitai-Preiss, Mongols and Mamluks: The Mamluk-llkhanid War, 1260-1281, Cambridge, Cambridge University Press, 1995. s. 157-78; Holt, The Age of the Crusades, s. 96, 173·4; Peter Thorau, The Lion of Egypt: Sultan Baybars I and the Near East in the Thirteenth Century, çev. P.M. Holt, Londra, Longman, 1992, s. 135·40. 29 Al-'Umari [el-Ömeri], Al- ' Umarts Bericht über Anatolien in seinem Werke: Masalik al-Abs. iirfi. Mamii- 22 Gi R i Ş Baybars, Anadolu'dan hemen geri çekilmesine ve Kahire'ye dön­ dükten kısa bir süre sonra da ölmesine karşın bölgede Memluk etkisini yerleştirebilmeyi başarmıştı.3° Anadolu' da geçtiği yol üzerindeki şehirler Memluk denetimi altında kalmış ve zamanla Memlukların etki alanı ile Osmanlılar arasındaki sınırı belirlemiştir. Bu bölge batıda Kilikya ova­ sından (bugünkü Çukurova) , kuzeyde Toros Dağları'na ve Baybars'ın 1277 seferinde tahta çıktığı Kayseri'ye kadar uzanan geniş bir alanı ve Kayseri'nin güney ve güneydoğusunda, Baybars'ın Moğolları yendiği ova­ nın yakınlarındaki Elbistan, Malatya, Darende, Besni, Kahta, Gerger ve Afşin gibi merkezleri kapsıyordu. Dağlık bir arazide yer alan bu şehirler çoğunlukla birbirlerine, hem denetlenmesi, hem de geçilmesi zor olan Derbend Geçidi (Kayseri'yi Elbistan'a bağlayan geçit) ve Kilikya Kapıları (bugün Gülek Boğazı) gibi geçitler ve boğazlada bağlanıyordu. Bölge bu sarp geçitler ve dağlar sayesinde Anadolu ile Suriye bölgesi arasında doğal bir sınır işlevi görüyor, aynı zamanda da Memlukların kuzey sınırının bir bölümünü oluşturuyordu. Memluklar bu salıayı denetim altında tutabii­ rnek için burada yaşayan yarı göçebe Türkmenleri kendilerine bağlıyor, önderlerini de Memluk valisi olarak atıyordu. Baybars'ın seferi, kısa sürmesine karşın, bölgede öylesine kalıcı izler bırakınıştı ki, iki yüzyıl sonra Osmanlı tarihçisi Neşri, hem seferi, hem de Memluklar ile Karamanoğulları arasında kurulan hamilik bağlarını bütün ayrıntılarıyla yazabilmiştiY Baybars'ın Kahire'ye dönmesinden kısa bir süre sonra, Karamanoğulları yalnızca Anadolu'daki en güçlü beylikler­ den biri olmakla kalmamış, Osmanlılada aralarındaki çetin rekabetten ötü­ rü sonraki Osmanlı-Memluk ilişkilerinde de önemli bir rol oynamışlardır. lik al-Ams. iir: al- ' Umari's Berichı über Anatolien, ed. Franz Taeschner, Leipzig, ı929, s. ı2-ı3; Muham­ med bin Ali ibn Şeddad. Tarihü'l-Meliki'z-Zahir. Ed. Ahmed Hutayt, Wiesbaden, Franz Steiner Verlag, ı983, s. ı7s·730 Har-El, Strnggle, s. 27-s4; Barbara Flemming, Landschaftsgeschichte von Pamphylien, Pisidien und Lykien im Spatmittelalter, Wiesbaden, 1964, s. 34-66. 3ı Neşri, Kitab-ı Cihan-nüma: Neşrf Tarihi, ed. Faik Reşit Unat ve Mehmet A. Köymen, Ankara, TTK, ı949. s. 4ı-3. sı; Neşri, Gihiinnüma: Die altosmanische Chronik des Mevlanii Mehemmed Neşrf, ed. The­ odor Menzel ve Franz Taeschner, Leipzig, Otto Harrosowitz, ı9sı. ı: ıs; Neşri, Cihannüma, ed. Necdet Öztürk, İstanbul, Çamlıca, 2008, s. 28. Anadolu'da (bir olasılıkla Konya'da) ıs. yüzyılda yaşayanların Memluklara gösterdikleri ilgi için ayrıca bkz. Osman Turan, ed., İstanbul'un Fethinden Önce Yazılmış Tarihi Takvimler, Ankara, TTK, ı9s4. s. ı2-27. OSMA N Ll LA R VE M E M L U K LAR 23 Karamanoğlu beyleri Memluklarla ilişkilerini sonraları da korumuş, hatta Anadolu'daki çeşitli şehirleri yönetebilmek için onlardan atanma taleplerin­ de bulunmuşlardırY Dulkadıroğulları ve Ramazanoğulları gibi yarı göçebe beyliklerden bazıları coğrafi açıdan M emlukların kuzey sınırına Karamanoğulları'ndan daha yakındılar ve sonraki bölümlerde kanıtlanacağı gibi Osmanlı-Memluk ilişkileri bağlamında çok önemli roller oynamışlardı.J3 13. yüzyılın sonla­ rından itibaren zaman zaman sınırlar değişse de Dulkadıroğulları genel olarak M alatya ve Kayseri de dahil olmak üzere, Elbistan'dan Antep'e kadar uzanan bölgeyi denetim altında tutabilmişlerdi. M emluk hamileri­ nin çıkarlarını koruyabilmek adına zaman zaman da Karamanoğullarıyla çatışmalara girebiliyorlardı.J4 Dulkadıroğulları, Memluklarla, sonra da Osmanlılada ilişkilerinin büyük bölümünde sürekli olarak daha fazla özerklik peşinde koşmuşlardı. H emen hemen bütün Dulkadıroğulları beyleri yeni bir Memluk sultanı tahta geçtiği zaman, onun onayını almak için Kahire'ye gidiyor, ama çoğu kez aynı beyler ilk fırsat bulduklarında da M emluk yönetimine itaati reddediyorlardı.J5 Ramazanoğulları ise Kilikya ovasında, Adana çevresine yerleşmişti; Dulkadıroğulları topraklarının az batısındaydılar, zaman zaman hem sınırları örtüşüyor, hem de çıkarları çatışıyordu.36 Memluklar Anadolu'daki varlıklarını güçlendirirken, bir yandan da Haçlı kraliıkiarına ve yerel Ermeni güçlerine karşı peş peşe zaferler kazana­ rak seslerini daha fazla duyurmaya çalışıyorlardı.37 Kazandıkları bu askeri başarılar, önderlerinin birer savaşçı sultan (Heerkönig) olarak tanınmasına yol açmıştı.38 r29r'de Haçlılar bölgeden çıkartıldıktan ve Cengiz Han'ın ardıllarının İran ve Orta Asya'yla ilgilenmek üzere geri çekilmelerinden 32 Al-'Umari, Masalik, ed. Taeschner, s. 24·5 . 33 Dulkadıroğulları için bkz. Refet Yınanç, Dulkadir Beyliği, Ankara, TTK, 1989; Margaret Venzke, "The Case of a Dulgadir-Mamluk Iqta'," ]ESHO (2ooo): 399·474· Ramazanoğulları için bkz. Faruk Sümer, " Ramazan-oğulları," lA, 9: 6r2-20. Aynca bkz. Broadbridge, Kingship, s. 153-6. 34 Bkz. Üçüncü Bölüm, s. I3I·IJ2. 35 Venzke, "Dulgadir-Mamluk Iqta' ," s. 339· 36 Faruk Sümer, "Ramazan-oğulları." 37 Amitai-Preiss, Mongols and Mamluks; Angus Donald Stewart, The Armenian Kingdam and the Mam­ luks: War and Diplomacy during the Reigns of Het'um II (ıı8g-ıJ07, Leiden: E . j . Brill, 2oor. 38 Holt, " Position and Power," s. 246-7. Gi R i Ş sonra Memluklar, Kıbrıs ve Rodos'ta kalan son Haçlılada giriştikleri birkaç çatışma dışında Müslüman olmayan güçlerle nadiren savaşır olmuşlardı.39 Memluklar ayrıca Timurlularla ve Cengiz Han'ın İ slam dinini kabul eden diğer ardıllarıyla hem diplomatik, hem de askeri çatışmalar nedeniyle zaman zaman karşı karşıya gelebiliyorlardı. 4o Memluk sultanları sık sık İslamın koruyucuları olduklarını ima edi­ yor, ayrıca Haremeyn'in de onların koruması altında olduğunu vurgulayarak, imajlarını, yukarıda değinilen bütün kavramlarla birleştirerek oluşturdukları bu temel üzerine oturtuyorlardı. Kendilerine Hadimü 'l-Harameyni'ş-Şerifeyn (İki Kutsal Kentin Hizmetkarı) diyorlar ve hac yollarının güvenliğini sağla­ manın yanı sıra, her yıl "kisve"nin (Kabe'nin siyah örtüsü) hazırlanıp yerine konması, yıllık hac kervanının4ı düzenlenmesi ve kervanın başını çeken çok süslü, ama içi boş mahmelin (tahtırevan) Kahire'den yola çıkışı konusunda özel haklar talep ediyorlardıY Memluk hükümdarları, islamın beş şartından biri olan hac konusunda önemli işlevlere sahipti. Müslümanlar için simgesel değer taşıyan bu dinsel görevler, bunları yapmaktan sorumlu olan hüküm­ dan onurlandırmaktaydı. Dolayısıyla da bazen Timurlular ve Osmanlılar gibi başka Müslüman devletler, bu onuru paylaşmak, hatta ele geçirmek için Memluk yönetimiyle yarışa girişiyorlardı.43 39 Peter W. Edbury, The Kingdom of Cyprus and the Crusades, 1191-1374· Cambridge, Cambridge Uni­ versity Press, 1991, s. r6r-8; Albrecht Fuess, Verbranntes Ufer: Auswirkungen mamlukischer Seepolitik auf Beirut und die syro-palastinensiche Küste (1250-1517), Leiden, E.J. Brill, 2001, s. 24-51, 74-80; Mohamed Ouerfelli, " Les Relations entre le Royaume de Chypre et le Sultanat Mamelouk au XVe Siecle," Le Moyen Age CX (2004): 327-44; Hassanein Rabie, "Mamlük Campaigns against Rhodes," The Islamic World: From Classical to Modern Times: Essays in Honor of Bemard Lewis, ed. C. E. Bosworth vd. , Princeton, 1989. s. 28r-6; M . Mustafa Ziada, "The Mamluk Conquest of Cyprus in the Fifteenth Century: Part 1 ," Bulletin of the Faculty ofArts of the University of Egypt ı (1933): 99·rro; Ziada, "The Mamluk Conquest of Cyprus in the Fifteenth Century: Part I l , " Bulletin of the Faculty ofArts of the University of Egypt 2 (1934): 37-58. 40 Broadbridge, Kingship. 41 Hac kervanı: Her yıl hac zamanında sembolik anlam taşıyan mahmelin (tahtırevanın) önderiillinde Kahire'den yola çıkan ve hacılara ek olarak Haremeyn'de dallıtilmak üzere hediye, eşya ve zekatları Mek­ ke'ye götüren kervan. 42 Bu unvan ve ilk kez Eyyııbiler tarafından kullanıldıllı varsayımı üzerine bkz. Bemard Lewis, " Khii­ dim al-l:faramayn," El', 4: 899-900. Holt, "The Structure of Govemment," 44-6; Holt, "Some Observa­ tions;" Holt, " Position and Power," s. 243·4. 'Mahmil' için bkz. J. Jomier, "Mal:ımal" El', 6: 44·6. Mem­ lukların 'mahmel' üzerindeki tekeli ve Memluk tahtırevanının öncelilli üzerine bkz. Jacques Jomier. Le Ma/:ımal et la Caravane Egyptienne des Pelerins de la Mecque, Kahire, 1953. s. 3· ro, 31, 27·34· 43 Broadbridge, Kingship, s. ı6; Jomier, Le Ma/:ımal, s. 50; Malika Dekkiche, " Le Caire: Carrefour des Ambassades," 2 cilt (Doktora tezi, Liege Üniversitesi, 2oro-rr), ı: 74-82, 82-94 (Memluk Sultanı Baybars OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LAR Moğolların ı258'de Bağdat'ı talan etmesinden sonra, Abbasi Halifeliği'nin Kahire'ye taşınması, bu konularda henüz fazla deneyimi olma­ yan Memluk yönetimine ayrı bir saygınlık kazandırmıştı.44 Halifenin, otori­ tesinin 9· yüzyıldan beri yavaş yavaş azalmakta olmasına ve Kahire'de siyasal gücü olmamasına karşın, Memluk dünyasında ve geri kalan İslam dünya­ sının büyük bir kısmında hala önemli bir yeri vardı. Halifeler bir Memluk hükümdarını onayladıklarında, o sultana sembolik de olsa bir meşruiyet ya da geçerlilik kazandırıyorlardı.45 Ayrıca bazı Memluk sultanları, Abbasi hali­ felerinin Bağdat'ta kullandıkları bazı mimari formları benimseyerek, Abbasi mirasıyla bağlarını daha da vurgulamaya çalışmışlardı.46 125o'den ı5 ı7'ye değin süren uzun Memluk sultanlığı sırasında kumandanlar iki kez Abbasi halifesinin, saltanat için geçerli bir seçenek olduğunu bile düşünmüşlerdiY Bazı diplomatik yazışmalarda ve görüşmelerde, Memluk sultanları, halifeye yakınlıklarının bir üstünlük göstergesi ve Allah'ın lütfunun bir belirtisi oldu­ ğunu bile ileri sürüp bu durumdan uluslararası ilişkiler ortamında yararlan­ maya çalışmışlardı. 48 H alifenin Kahire'deki varlığı Memluk sultanlarına, Hint'in batı­ sındaki bazı uzak Müslüman devletlerin gözünde bile özel bir statü kazandırıyordu.49 Delhi sultanları (örn. Tuğluklar) ile ı4. yüzyıl orta­ larında Dekkan bölgesinde egemen olan Bahmani sultanları gibi bazı ile Timurlu Sultanı Şahruh arasındaki olaylar için). Akkoyunlu Hükümdan Uzun Hasan'ın 1469-1477 arasında mahmel örtüsü yollama girişimi için bkz. john E. Woods, The Aqquyunlu Clan, Confederation, Empire (gözden geçirilmiş ve genişletilmiş baskı) , Salt Lake City, UT, The University of Utah Press, 1999· s. 107·8. 44 Holt, "Some Observations;" Holt, "Position and Power. " 45 Haarmann, "Der Arahische Osten," s. 229-30. Abbasi halifelerinin e n azından n . ve 12. yüzyıllarda da süren önemi üzerine bkz. Eric Hanne, Putting the Caliph in His Place: Power, Authority, and the Late Abbasid Caliphate, Madison, NJ, Farleigh Disckinson University Press, 2007, s. 207-10. Baybars'ın Mo�ol elçileri önünde Abbasi halifesine ba@ılık yemini için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 52·4. Her ne kadar Holt, Abbasi halifelerinin başlarda Mernluk yönetimini onaylamasının önemine inansa da, bu önemin uluslararası ortam­ da sürdü�ne ilişkin fazla bir şey söylememiştir. Bkz. Holt, "Structure," s. 45; Holt,"Some Observations." 46 Nasser Rabbat, " Mamluk Throne Halis: 'Qubba' or ' lwiin'," "Pre-Modem Islamic Palaces," ed. Gül­ nı Necipo�lu, özel sayı, Ars Orientalis 23 (1993): 209. 47 Broadbridge, Kingship, s. 150. 48 Bu yola başvuran çeşitli Memluk sultanları için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 42, 45, 47·8, 85, 183. 49 Sanjay Subrahmanyam, The Career and Legend of Vasco da Gama, Cambridge, Cambridge University Press, 1997. s. 97·9: Haroon Khan Sherwani, The Bahmanis of the Deccan, Yeni Delhi, 1985, s. 62-3- Os· manlı Sultanı I. Bayezid'in halifeden onay alması üzerine bkz. s. 79 ve ayrıca Broadbridge, Kingship, s. 175. Gi R i Ş hükümdarlar için, Memluk sultanları ve Abbasi halifesiyle iletişim içinde olmaları, siyasal açıdan tanınmalarına, dolayısıyla da yönetimle­ rini güçlendirmeye katkıda bulunuyordu.5° Bazı Müslüman hükümdar­ ların Abbasi halifesinden aldıkları mektuplara ve unvanlara51 verdikleri değer, halifenin otoritesinin hala Sünni Müslüman dünyası tarafından kabul edildiğini göstermekteydiY Bu unvanlar hükümdarın uluslararası ortamdaki konumunu belirlerken, bir halifenin, sultana teşrif53 yollama­ sı, onun hükümdarlığını pekiştirici bir unsurdu. 54 Ancak bazı Müslüman hükümdarlar, Memluk sultanlarının benimsediği "halifeliğin hamisi" rolünü de açıktan açığa sorguluyorlardı.55 Memluk sultanları mezalim mahkemelerini de imajlarının ayrıl­ maz bir parçası olarak kabul ediyorlardı.56 Darü 'l-adl olarak da bilinen bu oturumlar "sivil yetkililerin doğrudan adalet dağıtma sorumluluk50 Subrahmanyam, Vasco da Gama, s. 94·112; Mohammad Habib ve Khaliq Ahmad Nizami, A Com­ prehensive History of India, cilt 5, Yeni Delhi, 1970, s. 492-93, 537-38, 557, 589; Sherwani, The Bahmanis ofDeccan, s. 62-3, 228-9; H . K. Sherwani, "BahmanTs," El', ı: 923-6. 51 Unvan: Kişilerin özel isimlerine ek olarak kullanılan ve degişik bölümlerden oluşabilen isim ve sıfat grupları. Bireylerin toplumdaki ve politik düzendeki yerlerine göre dizayn edilen bu hitaplar, za­ man zaman başaniarına da atıf yapan çeşitli kombinasyonları da içerebilirdi. Bu çalışmanın konusu olan devirde, diplomatik gelenekte çok önemli yer tutariardı ve hiyerarşik olarak organize edilmişlerdi. Osmanlı diplomatikasında elkab terimi özellikle mektubun gönderildigi kişi için kullanılan unvaniara verilen isimdi. 52 Örnegin, Broadbridge, Kingship, s. 149-50; Doris Behrens-Abouseif, "The Citadel of Cairo: Stage for Mamluk Ceremonial," Annales Islamologiques 24 (1988) : 32. 53 Teşrif: Önceleri daha çok Abbasi halifesi tarafından ve zaman içinde Memluk sultanlan tarafından da hükümdarlara,kumandanlara, valilere ve başka bazı yüksek seviye devlet görevlilerine teşekkür ve takdir için gönderilen bir çeşit hilat. Hilat için bakınız, Birinci Bölüm dipnot 126. 54 Bkz. Ahmed b. Ali el-Kalkaşandi, Subhü 'l-Aşa .fi Sinaati'l-İnşa. Ed. Muhammed Hüseyin Şemseddin, 14 cilt, Beyrut, 1987, r 294. Teşrifüzerine yapılan yeni bir araştırma için bkz. Finbarr Flood, Objects of Translation: Material Culture and Medieval "Hindu-Muslim" Encounter, Princeton, NJ, Princeton Univer­ sity Press, 2009, s. 75·7· TeşriPin giderek degişen anlamı için bkz. Werner Diem, Ehrendes Kleid und Ehrendes Wort: Studien zu TaJrif in Mamlükischer and Vormamlükischer Zeit, Würzburg, Ergon Verlag, 2002. Ayrıca bkz. Mehmet Şeker ve Filiz Karaca, "Hil'at," DİA, ı8 (1998): 22-27. 55 Broadbridge, Kingship, s. 150. 56 j0rgen S. Nielsen, Secular justice in an Islamic State: Ma;iilim under the Bah.rf Mamlüks, 66ıjıı64789/ıJ87, Leiden, 1985; Albrecht Fuess, "Zulm by Ma�im? The Political Implications of the Use of Ma�alim Jurisdiction by the Mamluk Sultan," MSR 13 (2009): 121·47; Fuess, "Between dih!Tz and dar al­ 'adl: Forms of Outdoor and Indoor Royal Representation at the Mamluk Court in Egypt," Court Cultures in Muslim World: Seventh to Nineteenth Centuries, ed. Albrecht Fuess ve Jan-Peter Hartung, Londra, Routledge, 2011, s. 156-6o; Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 35-42; Nasser O.Rabbat, "The Ideological Signifı­ cance of the Dar al-Adi in the Medieval Islamic Orient," I]MES 27 (1995): 3-28; Holt, "Structure," s. 50-ı. ÜSMAN LI LAR VE M EM LU K LAR larını düzenleyen yapılar"dıY Bu oturumlar sırasında Memluk sultanı halkın şikayetlerini dinler ve çogu kez kadıların da yardımıyla bunları çözmeye çalışırdı. Büyük olasılıkla İ slam dünyasının başka yerlerinde de eski örnekleri vardı, ama sistem çogunlukla, H alep ve Musul'un Zengi hükümdan ve S alaheddin Eyyubi'nin hamisi Nureddin Zengi'yle (ö. I I74) ilişkilendirilmektedir. O tarihten beri önce Eyyubiler, son­ ra da Mısır ve Suriye'ye egemen olan Memluklarca uygulanmıştır. 58 E gemenlik iddiaları eleştiriye açık olan M emluk sultanları için bu kurum özellikle, hükümdarlarıyla herhangi bir etnik ya da dil bagı olmayan bir halka karşı kendilerini adil birer Müslüman hükümdar olarak sunma fırsatı veriyordu. Bu sayede, bu oturumlar zorunlu olmamakla birlikte, M emluk sultanlarının çok özenle biçimlendirdikleri imajlarının önemli bir parçası haline gelmişti.59 Memluk sultanları, en ünlü medreselerin bulundugu bir impara­ torluk başkenti olan Kahire'yi de Eyyubilerden miras almış, bu kurumlara gerek mimari, gerek mali açıdan yaptıkları hamilik sayesinde İslam dün­ yasındaki itibarlarını arttırmışlardı.60 Hayır kurumları dindar ve cömert bir hükümdar imajını pekiştirirken, medreseler de sayısız ögrenciyi ve bilgini Memluk topraklarına çekiyordu. Bu ünlü alimierin yalnızca varlıkları bile, Memluk sultanlarının, yönetimlerini daha da meşrulaştırabilecek dinsel bir ideoloji biçimlendirmelerine yardımcı oluyordu.6' Çogu Memluk sultanı, bazıları Mısır ve Suriye topraklarının yeriisi bile olmayan mutasavvıflarla da yakın ilişki içinde olmaya ve onları korumaları altına almaya çaba gös57 Celal Yeniçeri, " Mezalim," DlA 29 (1004): 515·518; J0rgen S. Nielsen, "Ma� iilim," El', T 933· 58 P.M. Holt, The Age ofthe Crusades: the Near Eastfrom the Eleventh Century to 151 7, Londra, Longman, 1986, s. n 144·5. 59 Doris Behrens·Abouseif, Cairo of the Mamluks: A History of Architecture and its Culture, Londra, I . B.Tauris, 2007, s. 27. Rabbat, bu kurumun öneminin azaldı�ını savunmaktadır, bkz. Rabbat, "The Ideological Significance," s. 18. 6o Mimari hamilikle ilgili bkz. Stephen Humphreys, "The Expressive Intent of the Mamluk Architec· ture of Cairo," SI 35 (ı972): 69-ıı9; Rabbat, " Ideological Significance." Bilginiere ve e�itim kurumlarına yaptıkları hamilik için bkz. Jonathan Berkey, The Transmission of Knowledge in Medieval Cairo, Princeton, Princeton University Press, 1992, s. 128-6o. imparatorluk hayır kurumları ve dini hamilik için bkz. Adam Sabra, Poverty and Charity in Medieval Islam, Cambridge, Cambridge University Press, 2000, s. 69-100, s. 52-8, 138; Behrens-Abouseif, Cairo of the Mamluks, s. 9-1361 Berkey, Transmission, s. 128-6o. 28 Gi R i Ş teriyorlardı.6> Buna ek olarak Kahire, simgesel anlamlarla yüklü dinsel ve dinsel olmayan geçit merasimlerine, şenliklere ve gösterilere sahne olan bir şehirdi, Memluk sultanlan da zaman zaman bu etkinliklerde boy gösterir ve halka cömert ikramlarda bulunurlardı.6J Bu iki devlet arasındaki her diplomatik karşılaşmada Osmanlılar, Memluk sultanının hem bu güçlü ve çok yönlü imajı, hem de Anadolu'da iyice pekiştirdiği varlığıyla yanşmak durumunda kalıyordu. Osmanlılar, Anadolu Selçukluianna bağlı çok sayıdaki sınır beyliklerinden biri olarak Kuzeybatı Anadolu'da ilk kez 13. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmışlardı. Eskiden Selçuklulara bağlı yaşayanların çoğu, Doğu Anadolu ve İran'ın bazı bölgelerinde egemen olan İlhanlı Moğollarının yönetimi altındaydılar. Ancak yıllık vergilerini ödedikleri sürece, Osmanlılar gibi batı ve kuzeyba­ tıda yaşayanlar, coğrafi açıdan ilhanlıların siyasal denetim merkezlerinden uzakta oldukları için görece daha bağımsızdılar. Yarı göçebe yaşayan ve Türkçe konuşan Osmanlıların Anadolu'daki komşuları Kütahya çevresinde yaşayan Germiyanoğullan ve Baybars'ın 1277 seferinden sonra Memluk egemenliğini tanıyan Karamanoğulları gibi kendilerinden daha üstün Müslüman beyliklerdi.64 Dolayısıyla Osmanlılar dikkatlerini, görece korun­ masız olan Bizans topraklarına çevirdiler. 1326 'da eski Bizans şehri Bursa'yı başkent yaptılar, sonra Çanakkale Bağazı'nı geçerek Balkanlar'a yöneldiler. Balkanlar'a duydukları ilgi kendini, başkentlerini Bursa'dan, Balkanlar'ın kapısı niteliğindeki Edirne'ye taşıdıkları zaman da göstermişti.65 62 Cari Petry, The Civilian Elite of Cairo in the Later Middle Ages, Princeton, NJ, Princeton University Press, 1981, s. 139·40, 269-72; Leonor Fernandes, The Evolution of a Sufi Institution in Mamluk Egypt: The Khanqah, Berlin, 1988; Barbara Flemming, " Serif, Sultan Gavri, und die 'Perser' ," Islam 45 (1969): 81-93 (özellikle 84) ; Helena Hallenberg, "The Sultan Who Loved Sufıs," MSR 4 (2ooo): 147-66. 63 Jomier, Le Mabmal, s. 35-42; Boaz Shoshan, Popular Culture in Medieval Cairo, Cambridge, Cambri­ dge University Press, 1993, s. 70-6; Behrens- Abouseif, Cairo of the Mamluks, s. 25-33. 64 Germiyanogı.ılları için bkz. Mustafa Çetin Varlık, Germiyan-oğulları, Ankara, Ankara Üniversite­ si, 1974; Irene Melikoff, "Germiyan-oghullari," El', 2: 989-90. Karamanogulları için, Faruk Sümer, "�araman-oghullari," El', 4: 619-25; Şehabettin Tekindag, " Karamanlılar," İA, 6: 316-30. 65 Başkentin taşınması konusu için bkz. Halil İnalcık, " Bursa," DİA, 6: 446. Güç merkezini Bur­ sa'dan Edirne'ye taşımaları kuşkusuz aşamalı bir süreçti ve ancak I l . Murad döneminde (hd. 1421-51) sonuçlanmışh. 1402'den 142o'lere degin Bursa ve Edirne siyasal baglam çerçevesinde degişimli kulla­ nılıyordu, ama Edirne giderek önem kazandı. 1432'da Hertrandon de la Broquiere Osmanlı topraklarını ziyaret ettiginde Edirne başkent olmuşhı. Edirne'yi I. Murad'ın başkent yaphgı savı için bkz. Laonikos Chalkokondyles, A Translation and Commentary of the "Demonstrations of H istories," çev. ve ed. N icolaos Nicoloudis, Atina, 1996, s. 125. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR Osmanlıların ele geçirdiği Balkan toprakları daha önce hiç İslam yönetimi altında olmadıklarından bu fetihler Osmanlıların İslam dünyasın­ daki artan öneminin bir göstergesi oldu. Osmanlılar bu imajlarını 1453 'te, Bizans'ın imparatorluk başkenti Konstantinopolis'i fethederek taçlandırdılar. Bu çok önemli zafer, Osmanlıların hem Balkanlar'da, hem de Anadolu'da topraklarını genişleterek güçlenmelerine imkan tanıdı; böylelikle bu iki bölge arasındaki bağlantı güvence altına alınmış, ayrıca Akdeniz havzası ile Karadeniz bölgesini birbirine bağlayan boğazların denetimi de bütünüy­ le ellerine geçmişti. Şehir, 7· yüzyılda Emevi yönetimininden beri birçok Müslüman hükümdarın hedefi olduğundan, fethedilebilmesi herhangi bir jeopolitik kazanırnın ötesinde simgesel ideolojik anlamlar da taşımaktaydı. Bazı aniatılara göre Bizans'ın yüzyıllardan beri başkenti olan bu şehrin bir Müslüman hükümdar tarafından fethedileceği önceden Hazreti Muhammed tarafından müjdelenmişti.66 Coğrafi genişleme süreciyle birlikte Osmanlılar da, Memlukların ünlenmesine kısmen katkıda bulunan "gaza" ve "cihad" kavramlarını giderek daha fazla vurgular oldular. Her iki terim de Osmanlı­ Memluk diplomatik ilişkilerinde birbiriyle yer değiştirerek kullanılmakla birlikte, yapılan son çalışmalar Osmanlıların giderek "gaza" sözcüğünü kullanmakta daha ısrarlı olduklarını, Memluklarınsa imajlarının bir parçası olarak daima "cihad"ı vurguladıklarını ortaya koymaktadır.67 Osmanlı ve Memluk yönetimleri arasındaki önemli bir fark, Osmanlıların hanedan veraset usulüne bağlı kaldıkları ve topraklarını bir önceki hükümdarın çocukları arasında paylaştırmamış olmalarıdır. Ancak erkek çocuklar arasında saltanat veraseti hemen hemen her zaman şiddetli çatışmalara neden olmuştu. Aralarından biri başkentte otoritesini kurduktan sonra sıklıkla hak iddia eden diğer kardeşlerini öldürtmüştü. 68 Saltanatın babadan oğula geçmesi, Osmanlı sultanlarının, zamanla hükümdarlarının soyluluğuyla da övünmelerine yol açtı. 66 Dinsel dürtüler ve şehre yapılan ilk Müslüman saldınlan için bkz. J . H . Mordtmann, ·�ustantiniyya," EP, 5 : 5 3 2 . 67 Fuess, "Ottoman Ghazwah and Mamluk Jihad." Osmanlıların kullandıgı gazi (gaza yapanlar ya da gazaya kahlanlar) terimi için bkz. Irene Melikoff, "Ghazi." EP, z: 1043-5 ; Abdülkadir Özcan, "Gazi," DİA 13 ( 1 9 9 6) : 443-445· 68 Halil lnalcık, "Osmanlılar'da saltanat veraseti usulü ve Türk hakimiyet telakkisiyle ilgisi." Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi 14 ( 195 6) : 6 9 94 · 30 · Gi R i Ş Osmanlı-Memluk ilişkilerinin ilk zamanlardaki yönünü büyük ölçü­ de bu tarihsel geçmiş ve siyasal altyapı belirlemekteydi. Hem Osmanlıların topraklarının gitgide genişlemesi, hem de bölgede ıs. yüzyıl sonlarında ortaya çıkan Akkoyunlular ile Safeviler gibi güçlü siyasal rakipierin jeopolitik koşulları hayli değişken ve kısa süreli hale getirmesi de bu ilişkiyi Ortadoğu ve Akdeniz bölgesindeki siyasetin merkezine oturttu. Osmanlılar, Memlukların etki alanlarına ı4. yüzyılda müdahale etme­ ye başlamış, bundan sonra da ardı ardına ilerleme ve geri çekilme evreleri yaşamışlardı. Bununla birlikte, Osmanlıların yavaş yavaş Memluk sınırında bölgesel ihlallerde bulunması, yalnızca iki devletin hükümdarlarını giderek daha yoğun ve rekabetçi bir ilişkiye sokmakla kalmamış, aynı zamanda iki imparatorluğun sınırları arasında yaşayan Karamanoğulları, Dulkadıroğulları, Ramazanoğulları ve diğer beylikleri istikrarsızlaştırarak onları Memluk ve Osmanlı başkentleri arasındaki ilişkileri yakından izlemeye zorlamıştı. Osmanlılar ıs. yüzyılın sonlarında Karamanoğullarına boyun eğdirmiş, ama Dulkadıroğulları ve Ramazanoğulları, sonradan I. Selim (hd. ıs12-20) tarafından Osmanlı tapraklarına katılıncaya kadar, şeklen Memluk yöneti­ mine bağlı kalmışlardır. Her iki beylik de sık sık taraf değiştirmekle birlikte Osmanlılada Memluklar arasında, özellikle de Osmanlılar bu bölgeye doğru genişlediklerinde bir tampon bölge işlevi görmüştür. Akkoyunluların, önce Diyarbakır, sonra da Tebriz'de güçlen­ mesi sonucu ı s . yüzyılda hem Osmanlılar, hem de Memluklar ciddi sorunlar yaşadılar.69 ı4- yüzyılda bir aşiret konfederasyonundan doğan Akkoyunlular, ı s o 2 'ye değin varlıklarını korudular. Uzun Hasan'ın (hd. ı4s7-78) yönetimi altındaki Akkoyunlu Devleti ı467'den sonra yavaş yavaş Doğu Anadolu, Irak ve İran'da hüküm süren güçlü Karakoyunlu toprak­ larını ele geçirdi. Karakoyunlu konfederasyonu, 14. yüzyılın başlarından beri önce Memlukların, sonra da Timurluların en güçlü rakipleri arasın­ da yer aldı.7° Uzun Hasan, Karakoyunluları ortadan kaldırdıktan sonra ı4 6 9 'da Timurlu Sultanı Ebu Said'i yendi.71 Bölgedeki güçlü Osmanlı 69 Woods, Aqquyunlu. 70 Faruk Sümer, Kara Koyunlular, Ankara, TIK, 1967; Faruk Sümer, ·�ara-�oyunlu," El', 4: 584. 71 Woods, Aqquyunlu, s. 98-9; Matthew Melvin-Koushki, "The Delicate Art of Aggression: Uzun Ha­ san' s Fathnama to Qaytbay of 146 9," Iranian Studies 44 (2on): 193-214. OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LA R 31 ve M emluk varlığını dengeleyeceğini uman, başta Venedik Cumhuriyeti olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri bu yeni devletin ortaya çıkmasını önce­ leri iyi karşıladılar.72 Osmanlılara ya da Memluklara (ya da ikisine) karşı bir ittifak kurma çabası içine giren çeşitli Avrupa devletlerine, her ikisinin de topraklarına girmek için fırsat kollayan Uzun Hasan da katıldı. Müslüman bir sulta­ nın, başka Avrupa devletleriyle işbirliği yapmaya niyetlenmesi, siyasal ve ekonomik çıkarlar söz konusu olduğunda dinsel ortaklıkların ya da bağ­ ların ne kadar önemsizleşebileceğini göstermektedir. Hasan'ın kararlılığı, Akkoyunluları topraklarına bir tehdit olarak gören Osmanlı ve Memluk sultanlarını rahatsız ediyordu. Coğrafi sınırlarına karşı oluşturdukları tehlikeye ek olarak, Uzun Hasan ve ondan sonra başa geçen oğlu Sultan Yakub (hd. 1478- 9 0 ) , bu iki devleti birbirine düşürmede son derece usta olduklarından, Akkoyunlular yalnızca varlıklarıyla bile Osmanlı-Memluk ilişkilerini daha karmaşık hale getirebiliyorlardı.73 Etkileyici bir kişiliği olan Ş ah İ smail'in (hd. 1 5 0 1-24) önderliğinde­ ki Şii S afeviler, 1 6 . yüzyılın başlarında Akkoyunlu Devleti'nin yerini aldık­ larında, hem Akkoyunluların j eopolitik ve siyasal konumunun büyük ölçüde mirasçıları olmuş, hem de İ stanbul ile Kahire arasındaki ilişkileri altüst etmişti. Uzun Hasan'ın izinden giden Şah İ smail, Osmanlıları, Memlukları ya da ikisini birden yok edebilmek için çeşitli Avrupa saray­ larıyla düzenli olarak yazışıyordu.74 Safeviler'in Şii olması, Sünniliğin başat olduğu Osmanlı ve Memluk topraklarındaki ideolojik dinamikleri · de değiştirdi. Osmanlı ve Memluk toprakları, Safevi topraklarına komşu oldukları için onların ideolojik propagandalarına ve topraklarını genişlet­ me siyasetlerine karşı kendilerini savunmasız hissediyorlardı. Patımilerin 72 Allouche, Origins and Development, s. lO· II, 13-15; John Wansbrough, "A M arnluk Letter of877/1473," BSOAS 24 (1961): 200-13; Anthony Bryer, " Lodovico da Bologna and the Georgian and Anatolian Em­ bassy of 1460-61," Bedi Kartlisa, Revue de Kartve'lologie 19-20 (1965): 179-98; Caterino Zeno, "Travels in Persia," A Narrative of Italian Travels in Persia in the Fifteenth and Sixteenth Centuries, ed. ve çev. Charles Gray, Londra, The Hakluyt Society, 1873. s. 12-13; Jean Adomo, Itineraire d'Anselme Adorno en Terre Sa­ inte (1470·71), çev. ve ed. Jacques Heers ve Georgette de Groer, Paris, 1978, s. 3. 15. 73 Woods, Aqquyunlu, s. n5-16. Yakub'un Memluklarla ilişkisi için bkz. J . Woods, "Turco-Iranica 1 : A n Ottoman Intelligence Report o n Late FifteenthjNinth Century Iranian Foreign Relations," journal of Near Eastern Studies 38 (1979): 1-9. 74 Allouche, Origins and Development, s . 9 1 . 32 Gi R i Ş n79'da Kuzey Afrika'daki asıl topraklarına geri çekilmelerinden sonra yüzyıllardır bu bölgede hiçbir Şii yönetimi ya da hanedam hüküm sürme­ mişti. Dolayısıyla ortaya çıkan bu yeni ve güçlü Şii varlığı İ slam dünya­ sında önemli tepkilere neden oldu. Safevi yöneticileri, Sünniler de dahil başka inançlardan olanlara karşı katı, zaman zaman da tahammülsüz bir tavır takınıyordu. Sonuçta Sünni Müslüman komşularını endişelendiren yalnızca İ smail'in hırsları ve topraklarını genişletme siyaseti değil, saldır­ gan ideolojik duruşuydu.75 Bütün bu önemli, ama görece bölgesel gelişmelere ek olarak 15. yüzyılın ikinci yarısı (Memluk Elçisi Emir Canibeg'in, I l . Bayezid'i ziyaret ettiği dönem) , 1492'de İber Yarımadası'ndaki Hıristiyan Reconquista'sından (Yeniden Fetihten) , 1498'de Vasco da Gama'nın gemiyle Ümit Burnu'nu dalaşmasına kadar çok büyük siyasal ve toplumsal değişimierin başlangı­ cına sahne oldu. Bu dünya olaylarının çoğunun Osmanlılar ve Memluklar için önemli sonuçlar doğurması, ya da kısmen bu devletlerin Akdeniz ve Kızıldeniz'deki varlıklarının yarattığı dürtüyle ortaya çıkmış bulunması, bu iki önde gelen Sünni Müslüman devletin dünya politikasının adeta merke­ zinde olduklarını kanıtlar. Akdeniz'in batı kıyılarında Aragon-Kastilya Kralı V. Femando (hd. 1479-1516) ile Kastilya Kraliçesi I . Isabel'in (hd. 14741504) politikalarının, Reconquista'dan önce ve sonra neden olduğu nüfus hareketleri, hem Osmanlı, hem de Memluk toplumları için önemli sonuç­ lar yarattı. 8. yüzyılın başlarındaki ilk Müslüman saldırılarından itibaren İber Yarımadası'nda kendini gösteren Müslüman varlığı farklı Müslüman hanedanlıklar altında 1492 'ye kadar sürmüştü. Reconquista sırasında yal­ nızca Gırnata Emirliği'ne (burası Müslüman Nasriler'in elinde kalan son topraklardı) son verilmemiş, bölgedeki Yahudilerle Müslümanların çoğu da ülkeden kovulmuşlardı.76 Ancak bu girişim yarımadadaki bütün Yahudi ve Müslümanların varlığını sona erdirememiş, kalanların bir kısmı yavaş yavaş özümsenirken, bir bölümü de, en azından 17· yüzyıla kadar ülke dışına atılmaya devam etmiştir.77 Yahudilerle Müslümanların Femando 75 A.g.e., s. 6 5 . 7 6 Hugh Kennedy, Muslim Spain and Portugal: A Political History ofal-Andalus, Londra, Pearson, 1996. 77 L.P. Harvey, Muslims in Spain, 1500 to ı6ı4, Chicago, I L, Chicago University Press, 2005; Andrew Hess, "The Moriscos: An Ottoman Fifth Column in Sixteenth-Century Spain," The American Histarical ÜSMAN LI LA R VE M EM LU K LAR 33 ile lsabel döneminde ülke dışına çıkarılması tekil bir olay değildi; Portekiz Kralı I. Dom Manuel de (hd. I495-I52I) 1496 'da İspanyol Habsburg hane­ danının baskısıyla benzer bir kararname çıkartmıştı.78 Ülkelerinden kovulan Yahudi ve Müslüman halk dalga dalga Osmanlı ve Memluk topraklarına gelmiş, bir bölümü de Kuzey Afrika'ya sığınmışlardı. Bu nüfus hareketi yalnızca Osmanlı ve Memluk toplumlarının yapısını değiştirmekle kalma­ dı, aynı zamanda her iki devletin politikalarını da etkiledi. Üstelik Tunuslu Hafsiler ve Gırnatalı Nasriler Reconquista'ya karşı hem Osmanlılar, hem de Memluklardan yardım istemişlerdi.79 ı s . yüzyıldakicoğrafıkeşiflerdekısmen, Memlukların HintOkyanusu'na ulaşmak için bilinen tek yolu tekellerinde bulundurmaları ve Osmanlıların giderek Karadeniz ile Batı Anadolu kıyılannın denetimini ele geçirmeleri nedeniyle hız kazanmıştı.80 Memluk ve Osmanlı topraklan çok önemli bir coğrafi konumdaydılar ve Akdeniz'in diğer bölümlerine, Karadeniz'e ve Hint Okyanusu'na ulaşan ticaret sistemlerindeki transit yolların kavşağında yer alıyorlardı. 1498'e kadar Hint Okyanusu'ndaki kazançlı ticaret ağına bağlanan bilinen tek yol Doğu Akdeniz ve Kızıldeniz'deki limanlardan geçmekteydi ve bunlar Memluk denetimi altındaydı. Hint Yanmadası'ndaki devletlerin çoğu­ nun daha doğudaki ülkelerle de ticari bağlan vardı ve bunlar Batıyla yaptık­ ları alışverişe büyük değer veriyorlardı. Memluk egemenliği altındaki Cidde, Kızıldeniz'de Mekke'ye en yakın liman olarak, Hint ve Güneydoğu Asya'dan Review 74 (1968): 1·25. 78 Subrahmanyam, Vasco da Gama, s. 248. 79 Hafsiler ve Nasriler için bkz. Beşinci Bölüm, s. 194. 8o Mısır'ın dünyayla ticari baglan için örneğin bkz. Francisco Javier Apellaniz Ruiz de Galarreta, Pouvoir et Finance en Miditerranei pre-moderne: le deuxierne Etat rnarnelouk et le comrnerce des epices (1]82·1517), Barselo· na, CSIC, 2009; Elialıu Ashtor, The Levant Trade in the Later Middle Ages, Princeton, NJ, Princeton University Press, 1983; Damien Coulon, Bareelone et le grand comrnerce d'oıient au moyen age: un sikcle de relations avec l'Egypte et la Syrie-Palestine, ca. IJJO-ca. 1430, Madrid, 2004; Steven Humphreys, "Egypt in the World Sys· tem of the l.ater Middle Ages," CHE, s. 445-62; Subhi Labib, Handelsgeschichte Agyptens im Spatmittelalter, 1171-1517, Vierteljahrschift für Sozial· und Wirtschaftsgeschichte Beihefte 46, Wiesbaden, F. Steiner, 1965. Anadolu ile Mısır arasındaki ticari ilişkiler için örneğin bkz. Kate Fleet, European and Islamic Trade in the early Ottornan State: The Merchants of Genoa and Turkey, Cambridge, Cambridge University Press, 1999, s. 26, 37, 79, 82, 102, 141; Kate Fleet, "The Turkish Economy, 1071·1453." Cambridge History of Turkey, ed. Kate Fleet, cilt ı, Cambridge, Cambridge University Press, 2009, s. 228-9; Halil İnalcık, "Bursa and the Commerce of the Levant," ]ESHO 3 (ı96o): 131-47; Halil inalcık, "Bursa: XV. Asır Sanayi ve Ticarat Tarihine Dair Vesi­ kalar," Belleten 24 (1960): 45-102; E.A. Zachariadou, Trade and Crusade, Venetian Crete and the Emirates of Mentesche and Aydın I]00-1415, Venedik, Istituto Ellenico di Studi Bizantini e Postbizantini, 1983. 34 Gi R i Ş gelen gemilerin Arabistan Yanmadası'na, Mısır'a ve Suriye'ye ulaşmalarına olanak tanıyordu.8' Aynı şekilde Akdeniz ve Karadeniz'deki limanlan sayesin­ de Anadolu, Suriye ve Mısır'a (dolayısıyla da Hint Okyanusu'na) bir karayolu bağlantısı sağlıyor, böylece İran ticaret bölgesi ile İpek Yolu'nun geri kalan bölümlerine bağlanıyordu. Memluk ve Osmanlı toprakları arasındaki ticaret ilişkisinin uzun bir geçmişi vardı; ikisi arasında dolaysız yerel mal alışverişinden başka, diğer ülkelere gidecek malların transit geçişleri bu topraklardan sağlanıyordu. Osmanlıların Anadolu'daki varlıklarından önce Memluk Sultanı Mansur Seyfeddin Kalavun (hd. 1279· 9 0 ) , iki ülke arasındaki ticaret akışını garantiye almak amacıyla Bizans imparatoruyla anlaşmalar imzalamıştı.82 Arabistan ve Hindistan'dan ithal edilen baharatlada üstün nitelikli dokumalar genellikle Mısır üzerinden Anadolu'ya ulaşıyor, kürk­ ler ve Memluklann orduya asker alma yöntemlerini sürdürebilmeleri için gerekli olan kölelerse Karadeniz ticaret ağı içinde yer alan Osmanlı toprakları üzerinden geliyordu.8ı Sakız Adası'nda üretilen kokulu dam­ la sakızı mastik, Anadolu üzerinden Mısır ve Suriye'ye ulaşıyordu.84 Anadolu, Mısır ve Suriye'den düzenli olarak şeker, Mısır bezi85 ve boya, Mısır ve Suriye de Anadolu'dan kereste,86 tiftik,87 madenler,88 şap (alü­ minyum sulfat) 89 ve bir olasılıkla da tahıl9o alırdı. 1 5 . yüzyılın ikinci yarısında, Osmanlılara ait en az iki şehir, Bursa ve Antalya, Osmanlılada Memluklar arasındaki dolaysız ve transit ticaret açısından özellikle geliş81 Richard T. Mortel, "Aspects of Mamlük Relations with Jedda during the Fifteenth Century: The Case of Timraz al-Mu'ayyadi," journal of Islamic Studies 6 (1995): 1-13; John Meloy, Imperial Power and Maritime Power: Mecca and Cairo in the later Middle Ages, Chicago, 2010. özellikle s. 250-4. 82 P.M. Holt, Early Mamluk Diplomacy (ııGo-1290): Treaties of Baybars and Qalawun with Christian Rulers, Leiden, E.J. Brill, 1995· 83 Memluk ve Avrupalı tüccarlar için Hindistan'dan gelen baharat (özellikle de biber) ticaretinin öne­ mi için bkz. Apellaniz Ruiz de Galarreta, Pouvoir et Finance. Osmanlılar ile Memluklar arasındaki köle ticareti için bkz. Fleet, European and Islamic Trade, s. 37, 41 ve 141. 84 Fleet, European and Islamic Trade, s. 26. 85 A.g.e., s. 102; Fleet, "The Turkish Economy," s. 249. 86 İnalcık, " Bursa and the Commerce," s. 147; Fleet, European and Islamic Trade, s. 79, 131-2. 87 Fleet, "The Turkish Economy," s. 249, 251. 88 A.g.e., s. 241, 251. 89 A.g.e., s. 251. 90 A.g.e., Fleet, European and Islamic Trade, s. 71. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LA R 3) miş merkezlerdi. Memluklara ait İskenderiye'de de Osmanlı tüccarların kalabileceği bir fondaco (han) bulunduğu bilinmektedir.9 1 Bu ticaret düzeni yüzyıllar boyunca, özellikle de savaşlar sırasında inişli çıkışlı bir eğri gösterse de, hiçbir zaman tamamen yok olmamıştı.92 Osmanlılada Memluklar arasındaki ekonomik etkinliklerin sürekliliğine karşın, günümüze ulaşan diplomatik belgelerde, sonraki bölümlerin de doğrulayacağı gibi tüccarlara ve ticarete dair yazılanlar genellikle muğ­ laktır. Bu kayıtlar bir ticaret ağının varlığına işaret eder, ancak ticari işlemlerin hacmini hesaplamamıza olanak tanımaz. Ayrıca, bu belgeler­ de, elçilerle ziyaret ettikleri yöneticilerin karşılıklı ticari çıkarlada gezgin taeirierin refahı hakkında ne sıklıkta görüştüklerine dair bir bilgiye de rastlanmamıştır. Gene de bu durum, bizi, bu iki devlet arasında güçlü eko­ nomik ilişkilerin varlığını ve söz konusu ticari işlemlerin daha geniş bir dünya ekonomisi kapsamında merkezi bir konuma sahip olup olmadığını sorgulamaya yöneltmemelidir. Bu yoğun ticari trafiğin ana unsurları olan gerek yerli ve yabancı, gerek Müslüman ve Müslüman olmayan tüccarlar arasındaki çeşitli dini ve etnik bağlantılar, Osmanlı ve Memluk topraklarındaki zengin mozaiği gözler önüne seriyordu.93 İskenderiye ve Kahire gibi önemli şehir merkezlerinde birçok Avrupa ülkesinin, uluslararası çeşitlilikteki bir tüccar topluluğuna hizmet eden konsolosluklarının ve hanlarının bulunması, yabancı tüccarla­ rın Memluk topraklarında yaptıkları büyük yatırımların bir kanıtıdır. Aragon Krallığı'nın koruması altındaki Katalan tüccarlar, en azından 143 0'lara ya da krallığın, Memluk yönetimine karşı politikalarını değiştirmesine kadar, Memluk topraklarında hatırı sayılır bir varlık gösteriyorlardı.94 Venedik Cumhuriyeti 15. yüzyılın ortalarından sonra Doğu Akdeniz ticaretinde önem91 İnalcık, "Bursa and the Commerce;" İnalcık, "Bursa: Vesikalar;" Claude Cahen, The Fonnation of Turkey: The Seijukid Sultanate of Rüm: Eleventh to Fourteenth Century, çev. P.M. Holt, New York, NY, Longman, 2001, s. 91-6. İskenderiye'deki han için bkz. Bernhard von Breydenbach, Bernhard von Brey­ denbach: Peregrinatio in Terram Sanctam, ed. Isolde Mozer, Berlin, 2010. s. 157; Olivia Remie Constable, Housing the Stranger in the Mediterranean World, Cambridge, Cambridge University Press, 2003, s. 273. 92 İnalcık, "Bursa and the Commerce;" İnalcık, "Bursa: Vesikalar." 93 Örnegin Yahudi tüccarların rolü için bkz. Halil İnalcık, "Jews in the Ottoman Economy and Finan­ ces, 1450-1500," The Islamic Worldfrom Classical to Modern Times, s. 513-50. Ceneviz tüccarlarının rolü için bkz. Fleet, European and Islamic Trade, s. 37· 94 Coulon, Bareelone et le grand commerce d'orient. G i RiŞ li bir payı olduğunu iddia etse de, Memluk şehirlerinde etkileyici bir kozmo­ politiklik hüküm sürmekteydi: Venedik elçisi 1489 'da Kahire'ye geldiğinde karamsar bir tonla, "neredeyse aynı sıralarda Floransa'dan, Cenova'dan ve Roma'dan gelen elçilerin de orada bulunduğunu" söylüyordu.95 Benzer biçimde Osmanlı topraklarında da Avrupalı tüccarlar, özellikle de İtalyanlar, Müslüman ve yerel gayrimüslim tüccarların yanı sıra güçlü bir varlık gös­ termeye başlamışlardı.96 Ancak, Karadeniz'de, Akdeniz'de ve Kızıldeniz'de işlerini görebilmek için Osmanlı ve Memluk sultanlarının alicenaplığına muhtaç olan yabancı tüccarların, her zaman bu toprakların sahiplerine karşı uzlaşmacı bir tavır benimserlikleri de söylenemez. Örneğin, ticari çıkarları Osmanlı ve Memluklarla iç içe olmasına karşın Venedikliler, ıs. yüzyılın ikinci yarısında Osmanlılarla, en azından iki kez, kendilerine pahalıya mal olan deniz savaşiarına girişmişlerdi.97 Bu ekonomik ağ, 1498'de Ümit Burnu dolaşıldığında tehlikeye gir­ mişti. Portekiz sarayının keşiflere on yıllarca para yatırmasından sonra Vasco da Gama'nın bulduğu bu yeni yol, Portekiz Kralı Dom Manuel'in Venedik ve Memluk ekonomilerini çökertıneyi hedefleyen politikasının ayaklarından biriydi.98 Dom Manuel, Memlukları arkadan vuracak olası yeni bir Hıristiyan müttefik bulabilmek umuduyla gözlerini Hindistan'a çevirdi.99 Memlukları etkisiz kılarak hem ekonomik üstünlük elde edecek, hem de Kudüs'e eri­ şebilecekti, ama Manuel ne Hindistan'da aradığı müttefıği bulabildi, ne de Portekiz deniz gücü Kızıldeniz ticaretini bütünüyle ele geçirebildi. Her ne kadar Portekizliler, Cidde ve Aden'e saldırarak bu pazarı denetimleri altına almaya çalıştılarsa da, Il. Bayezid, Memluk Sultanı Kansu Gavri'nin (hd. ısoı-ı6) talebi üzerine Osmanlı donanmasını yardıma yollayınca bunu başa95 Giovanni Curatola, "Venetian merchants and travellers in Alexandria," Alexandria, Real and Imagined, ed. Anthony Hirst ve Michael S ilk, Aldershot, Hampshire, Ashgate, 2004, s. 191. Venedik ile Memluklar arasındaki ilişkilere genel bir bakış için bkz. Deborah Howard, "Venice and the Mamluks," Venice and the Islamic World, ed. Stefano Carboni, New York, NY, Metropolitan Museum of Art, 2007, s. 72·90. 96 Karadeniz bölgesinde baskın Ceneviz varlı�ı için bkz. Fleet, "The Turkish Economy," s. 252. 97 Portekiz co�rafı keşiflerinin, Venediklilerin Akdeniz'deki çıkarianna ters düşmesine karşın onlarla ittifak kurma girişimleri için bkz. Subrahmanyam, Vasco da Gama, s. 184-9. 98 Osmanlı ve Memlukların Dom Manuel'in politikasındaki önemi için bkz. Subrahmanyam, Vasco da Gama, s. 245-57. 99 A.g.e., s. 47-58. OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LA R 37 ramadılar. 1 00 I I . Bayezid daha 1506 ya da 15o7'de, Portekiz akınlarını engel­ Ieyebilmek için Memluklara yardım yollamaya başlamış, ama Portekizliler yine de Hint Okyanusu kıyılarında bazı üsler edinerek, hem etki alanlarını genişletmiş, hem de ticari dolaşımı güvence altına almıştı. Osmanlı ve Memluk toprakları, dünyanın diğer güçleriyle mev­ cut sıkı ticari bağlarının ötesinde hem Hıristiyanlar, hem de Yahudiler için büyük bir dinsel önem taşıyordu. Osmanlılar, sınırları içinde erken Hıristiyan dönemden kalan hac merkezlerine sahipken, Memluklar da, her iki inancın da beşiği olan Kudüs'ü denetimleri altında tutuyorlar­ dı. Sonuçta Müslüman hacıların yanı sıra, Yahudi ve Hıristiyan hacılar da sürekli bu toprakları ziyaret etmekteydiler. Ayrıca bu topraklar, eski Yunan ve Bizans anıtlarını inceleyen Hıristiyan İtalyan tüccar ve seyyah Ciriaco d' Aneona (d. ykş. 1301, ö. 1457 öncesi) gibi kişileri de kendine çekmekteydi. ıoı Aslında buna benzer "antika meraklılarının hac ziyaret­ leri"nin 1 02 sayısı, dinsel nedenlerle yapılan ziyaretler ve iş seyahatleriyle karşılaştırıldığında oldukça azdı, ancak yapılmış olmaları bile, Helenistik, Roma ya da Bizans mirası üzerinde payları olduğu iddiasını taşıyan döne­ min toplumları için bu toprakların taşıdığı büyük önemi gösterir. Osmanlı ve Memluk topraklarındaki durum ya da iki ülke arasın­ daki ilişkiler, hem uluslararası, hem de ticaret ve seyahat olanaklarıyla ilgilenen diğer bölgeler için büyük önem taşımaktaydı, çünkü bu ülkeler­ deki herhangi bir siyasal istikrarsızlık, Balkanlar'ı, Anadolu, İran, Suriye bölgesi ve Mısır'a bağlayan karayolunun kapatılması anlamına gelecekti. 1 03 Ayrıca bu tür değişiklikler, hangisinin denetimi altında olursa olsun Doğu Akdeniz limanlarını da tehdit etmekte ya da Anadolu'yu İpek Yolu'nun geri 100 Palmira Brummett, Ottoman Seapower and Levantine Diplomacy in the Age of Discovery, Albany, S UNY, 1994, s. 111-16, 114·18. 101 Cyriac of Ancona, Later Travels, ed. ve çev. Edward W. Bodnar ve Clive Foss, Cambridge, Massachu· setts, The I Tatti Renaissance Library, 2003; Eve Borsook, "The Travels ofBemardo Michelozzi and Bon· signore Bonsignori in the Levant (1497·98)," journal of the Warburg and Courtauld Institutes 36 (1973): 145·97; Anne Wolff, " Merchants, pilgrims, and naturalists: Alexandria through European eyes from the fourteenth to the si.xteenth century," Alexandria, Real and Imagined, ed. Anthony Hirst ve Michael Silk, Aldershot, Ashgate, 2004, s. 200-ı. 102 Terim için bkz. Borsook, "Travels," s. 146. 103 Allouche, Origins and Development, s. 20-9; Edbury, Kingdom ofCyprus, s. 168. G i RiŞ kalan kısmına bağlayan İran ticaret yolunu engellemekteydi. ıo4 Herhangi bir kargaşa, manevi dünyalarının kalbine varahilrnek için seyahat eden Hıristiyan, Yahudi, hatta Müslüman hacıları da son derece rahatsız ediyor­ du. Ayrıca baharat ve Doğudan gelen başka ürünlere durmadan artan talebi karşılamaya çalışan Avrupalı işadamlarının işlerini de sekteye uğratıyordu. Osmanlılar ya da Memluklarla herhangi bir çatışma, yabancı tüccarlara uygulanan gümrük vergilerini artırıyor, işlerini geçici olarak durduruyor ya da seyahat tezkerelerinin iptal edilmesine neden oluyordu.ıos Memluklar ve Osmanlılar, Akdeniz ve Hint Okyanusu'nda daha ileri hedefler peşinde koşan bütün devletlerin uluslararası politikalarında merkezi bir konuma sahip olduğundan, ikisi arasındaki herhangi bir olası değişiklik, diğer dev­ letler tarafından yakından izlenmekteydi. ÇALIŞMAN I N B ö L Ü M L E Rİ Osmanlılada Memluklar arasındaki çok katmanlı ilişkiler, ancak bu karmaşık tarihsel, siyasal ve ekonomik bağlamda anlaşılabilir. Osmanlı ve Memluk hükümdarları, 14. yüzyıl ortalarında kurdukları ilk ilişkilerden itibaren, diplomatik görüşmeler aracılığıyla imajlarını sürekli olarak yeni­ den gözden geçiriyar ve yeniden tanımlıyorlardı. Gönderilen diplomatik heyetierin amacı, bir elçinin yazışmalada ya da sözlü olarak dile getirdiği açık mesajlardan çok daha öteydi. Mektupların düzenlenmesi, unvanlar ve imgeler, temsilcilerin seçimi, elçilerin davranışları, onlara nasıl davra­ nıldığı ve armağanların seçimi asıl mesaj kadar önemliydi. Osmanlılada Memlukların aşina oldukları ve karşılaştıkları zaman kullandıkları bu araç­ lar gözden geçirildiğinde, bu iletişim sisteminin nasıl işlediği ve hüküm­ darların imaj yaratma süreçlerine yaptıkları katkılar netleşecektir. Birinci Bölümde, Osmanlıların resmi merasimlerde ve diplomatik teamilllerde önceleri Memlukları taklit ettikleri, ama giderek bir zamanlar üstün ya da daha ünlü olan Memluk modelini aştıkları özetlenmiştir. 104 Allouche, Origins and Development, s. 20-9. 105 Örnegin Memluklann Avrupalı, özellikle de Yenedildi tüccarlara karşı kötü davranışları için bkz. Curatola, "Venetian merchants and travelers," s. 191; Wansbrough, "A Maroluk Letter of 877/1473-" Memluk giriş izni belgeleri için bkz. John Wansbrough, "The Safe-Conduct in Muslim Chancery Prac­ tice," BSOAS 34 (1971): 20-35. OSMAN Ll LA R V E M E M LU K LAR 39 İkinci Bölümde görüleceği gibi, Osmanlı ve Memluk ilişkile­ rinin, başından 1402 'ye kadar, olağanüstü bir canlılık ve karmaşıklık sergilediği anlaşılır. En erken tarihli Osmanlı ve Memluk metinleri, Osmanlıların yalnızca Memlukların üstünlüğünü tanıdıklarını göster­ mekle kalmaz , Memlukların da giderek Osmanlıları fark ettiklerini orta­ ya koyar. Osmanlı elçilerinin, neredeyse Balkanlar ve Anadolu'daki her askeri zaferden sonra düzenli olarak Memluk başkentine resmi ziyaret­ lerde bulunmaları, erken tarihli Osmanlı yazışmalarının saygılı tonu ve Memluk hükümdarlarına sunulan etkileyici armağanlar, Memluk sarayı­ nın, daha genç mevkidaşları için ne kadar hayati bir simgesel ve bölgesel önem taşıdığını kanıtlar. Memluklar daha üstün bir konumda olmakla beraber, Anadolu'daki kuzey sınırı boyunca güçlenmekte olan Osmanlı varlığıyla ilgilenmiyormuş gibi yapıyor, ama bir yandan da onu dikkatle izliyorlardı. Ancak Osmanlılar, 1 3 9 9 'da Memlukların kuzey sınırına sal­ dırınca, Memluk hükümdarları, Osmanlıların olası saldırgan politikası karşısında açıktan açığa endişe duymaya başlamışlardı. Bu ilişkilerin ilk evresi, Osmanlıların Memluk sarayında bıraktığı izienim açısından oldu­ ğu kadar, Osmanlı-Memluk diplomatik söyleminin gelişme sürecinde de kritik bir dönemdi. Üçüncü Bölüm, 1384-1404 arasındaki önemli Timurlu saldırılarının ve Ankara Savaşının (1402) ardından her iki devletin de karşılaştığı yeni iç ve dış sorunlara değinir. Bu ciddi endişelerin baskısı altında ve bunlardan bazılarının her ikisinin de imajını uluslararası arenada sorgulamasına, hatta zedelemesine karşın, Osmanlılar da, Memluklar da birbirleriyle diplomatik görüşmelerini sürdürmüşlerdi. Osmanlılar, I. Mehmed'in (hd. 1413-21) ve I l . Murad'ın (hd. 1421-44 ve 1446-51) hükümdarlıkları sırasında, düzenli olarak yolladıkları diplomatik heyetler aracılığıyla Memluk sultanianna saygılarını sunmaya devam etmiş, aynı zamanda Memluk sarayı tarafından daha fazla tanınma talebinde bulunmuşlardı. Hizmetlerinde en zengin islam divan katipliği bulunan ve büyük ölçüde hükümdarlık dönemleri I. Mehmed ve I I . Murad'la örtüşen Memluk sultanları Ferec Bin Berkuk (hd. 1399-1405 ve 1405-12) , Şeyh el-Mahmudi (hd. 1412-21), Barsbay (hd. 1422-38) ve Çakmak (hd. 1438-53), Osmanlı topraklarından gelen her haberi değerlendirerek G i RiŞ Osmanlı algılarını düzelttiler ve buna Osmanlıların unvaniarını gittikçe yük­ selterek karşılık verdiler. Dördüncü Bölümde İstanbul'un 1453'teki fethinin ve genç Osmanlı Sultanı I l . Mehmed'in (hd. 1444-6 ve 1451-81) iddialı politikasının, Osmanlı­ Memluk ilişkilerinde nasıl yeni bir dönem açtığı ele alınacaktır. Kendisini ağırlıklı olarak diplomatik görüşmelerle ifade eden Mehmed, Memluk sara­ yından farklı bir tanınma talebinde bulunmuştu. Başlıca mevkidaşlarından Sultan İnal (hd. 1453-61), Hoşkadem (hd. 1461-7) ve Kayıtbay (hd. 1468-96), Mehmed'e karşılık verirken ayrı ayrı üsluplar kullanmış olsalar da, onun beklentilerine bütünüyle boyun eğmemişlerdi. Bu evrede her iki devlet de, karşı tarafın sarayına diplomatik yazışmalarla, yolladıkları armağanlar­ la ve merasimlerle ilettikleri bir dizi rekabetçi imge söylemi icad etmişti. Osmanlıların dünyanın hemen her tarafında üstünlüklerini iddia ettikleri bir dönemde, Osmanlılarla Memluklar birbirlerinin egemenlik hakkını sorguluyor, bir yandan da İslam dünyasının tek hakimi olma konusunda birbirlerine meydan okuyorlardı. Dini söylemler bir zamanlar birleştirici bir unsur işlevi görürken, 15. yüzyılın ikinci yarısında ortak dinsel inançları bile, ya aralarındaki rekabeti bir ifade aracına dönüştürme ya da üstünlük iddia­ larını güçlendirme fırsatı olarak görülmüştü. Osmanlıların da, Memlukların da çok iyi bildikleri bu imgeleri rekabetçi bir yaklaşımla yeniden biçimlendi­ rebilmeleri, bunların bu ortamda ne denli esnetilebildiğini kanıtlar. Ayrıca aynı dini, hatta mezhebi paylaşmanın bile, rekabeti engellemediğini gayet açık bir biçimde ortaya koyar. Beşinci Bölümde, bu yüklü diplomatik atmosferin fiziksel dışa­ vurumu olarak, iki imparatorluk ordusunun 1485 'ten 1491'e değin süren uzun savaşta birbirini nasıl tükettikleri anlatılmaktadır. ı oG Genellikle savaş­ ların, iletişimi bütünüyle sona erdirdiği düşünüise de, Osmanlı Sultanı I l . Bayezid ile Memluk Sultanı Kayıtbay arasındaki bu savaş, aralarındaki iletişimi sürdürebilecekleri yeni ve yaratıcı olanaklar ortaya çıkartmış , ayrı­ ca birbirleriyle ilgili algılarını düzeltmek gibi karmaşık bir sürece katkıda bulunmuştur. ı o7 ro6 Har-El, Struggle. Şehabettin Tekindaırın eski, ama yararlı makalelerinin listesi için bkz. Kaynakça. 107 Uluslararası ilişkilerde savaş konusunda benimsenen farklı yaklaşımlar için bkz. Christer jönsson ve Martin Hall, Essence of Diplomacy, Houndmills, Palgrave Macmillan, 2005, s. ı6-ı7. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR Altıncı B ölüm Osmanlı-Memluk ilişkilerinin, 14 9 ı ' den I l . Bayezid'in ı512 'deki ölümüne kadar geçen 3 0 yılını ele almaktadır. Karşılıklı iddialaşmalar ve meydan okumalada geçen bu süre içinde, ıs oide Portekiz donanınası Arabistan Yarımadası ve Kızıldeniz'e yaklaş­ tığı sırada, Kansu Gavri'nin yardım istediği kişi gene I l . Bayezid olmuş­ tu. Diplomatik görüşmelerin giderek daha hareketli hale gelmesine ve iki devleti de yoran, ama sonuçlanmayan bir savaş yaşanmasına karşın, Osmanlı ve Memluk sultanları, ortak siyasal ve ekonomik çıkarları tehdit edildiğinde, düşmana karşı hala birlik olabiliyorlardı. Kansu Gavri'nin bu talebi, l l . Bayezid'e yeni ufuklar açmış, o da bu fırsatı değerlendirerek bol kazançlı Hint ticaret sistemine dahil olmanın ilk adımını atmıştı. ı512 'den sonraki on yıllar içinde Hint Okyanusu, Osmanlılada Portekizler arasında, Kansu'nun yardım isteğinden kaynaklanan önemli bir güç mücadelesine tanık olacaktı. 108 Bu ilişkilerin çok katmanlı evrelerini ele alan bu araştırma, başlangıcın­ dan ısı2'yekadarki süreyle sınırlandırılmışveMemluktopraklannın 0smanlılar tarafından fethedildiği ısıiden önceki beş yılın kapsam dışı bırakılması uygun görülmüştür. Bunun temelde pratik bir nedeni vardı, eğer bu beş yıl da çalışma­ ya dahil edilseydi, kuşkusuz ikinci bir cilt daha ortaya çıkacaktı. Ayrıca bu yıllan dışarıda bırakarak, kitabın, Osmanlı-Memluk araştırmalannda süregelen yay­ gın eğilime bir seçenek sunduğuna inanıyorum. Bugüne kadar yapılmış olan çoğu bilimsel araştırma, iki imparatorluk arasındaki kritik çatışma anlarını, özellikle de askeri seferleri vurgulamışlardır.ıo9 Bu tutum, hem bu iki devletin birbirleri söz konusu olduğunda savaştan ve rekabetten başka hiçbir amacı olmadığı hissini uyandırmakta, hem de sanki Osmanlıların Memlukları yen­ mesi kaçınılmazmış algısını yaratmaktadır. Oysa iletişim ve müzakere, en az savaş ve rekabet kadar, bu iki Sünni imparatorluğun ilişkilerinin bel kemiği olmuştur. Ayrıca, çağımızdan bakıldığında mutlakmış gibi gözüken Osmanlı 108 Giancarlo Casale, The Ottoman Age of Exploration, Oxford, Oxford University Press, 2010. 109 Har-El, Struggle; Muhammad Harb, " I . Selim'in Suriye ve Mısır Seferi Hakkında İbn !yas'da Mevcut Haberlerin Selimnamelerle Mukayesesi: XVI. Asır Osmanlı-Memluklu Kaynakları Hakkında Bir Tet­ kik" (yayınlanmamış doktora tezi, Istanbul Üniversitesi, 1980); Mütevelli, Ahmed Fuad, El-Fethü'I-Os­ mani li'ş-Şam ve Mısr, Kahire, 1 976; Şehabettin Tekindag, " I l . Bayezid Devrinde Çukurova'da Nüfuz Mücadelesi," Belleten 31 (1967): 345-75; Şehabettin Tekindag, "Fatih Devrinde Osmanlı Memluklü Mü­ nasebetleri," İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi 30 (1976): 73-99. G i RiŞ zaferi üzerine odaklanmak, ne Memlukların uzun süreli ilişkilerinin büyük bir bölümünde ideolojik ve siyasal açıdan Osmanlılardan üstün oldukları gerçeğinin hakkını teslim eder, ne de aralarındaki iletişimin esnekliğini ve yaratıcı yönlerini gün ışığına çıkarır. Osmanlılar, Şii Safeviierin ortaya çıkma­ sına kadar, islam dünyası içindeki imajlarını, Timurluları da içine alan bir dizi farklı etmene ve siyasal aktöre bir tepki olarak şekillendirmekle beraber, Memlukların güçlü varlığının asla göz ardı edilmemesi gereken gölgesinde biçimlendirmişlerdir. Bu etkinin izleri, 1517 sonrası ya da Osmanlı fethinden sonra üretilen birinci el kaynaklarda hızla yok olmuştur. Hem bu iki gücün iletişiminin zenginliğini, hem de Osmanlıların kendilerini dünyaya sunuş şekillerindeki güçlü Memluk etkisini görebilmenin bir yolu, dikkatlerimizi, hem Osmanlıların, hem de Memlukların hiçbir koşulda vazgeçmeden sür­ dürdükleri diplomatik görüşmelere çevirmektir. OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LAR 43 B İ RİNCİ BöLÜM DiPLOMASİNİN ARAÇLARI Bayezid, Rumeli'nin içlerine kadar uzanmaya başlamıştı. Gayrimüs­ limlere karşı cihadının çok iyi bilinmesi ona büyük ün kazandırmıştı. Melikü'z-Zahir (Berkuk) kendisine mektuplar yazmış, armağanların yanı sıra, komutanlarını da (elçi olarak) art arda yollamıştı. Baş­ hekimi İbn Sagir'i de ayrıca göndermişti. Osmanlılara mektup ve armağan yollamayan hükümdar kalmadığından, Mısır hükümdan Melikü'z-Zahir kendi yıkımından korkuyordu. Ben (yazar) İbn Hal­ dun'dan1 duydum ki, O (Berkuk) , "Timur'dan korkmuyorum, çünkü beni ona karşı herkes korur. Daha çok İbn Osman'dan (Osmanlılar) korkuyorum" demiş. O (Berkuk) defalarca "Mısır hükümdan için İbn Osman'dan başka korku yoktur" dedi [.]> Y ukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı üzere diplomatik görüşmeler, her zamanki heyet ziyaretleri olmayıp daha çok yollayan tarafın, alan tarafın egemenliğini ve siyasal otoritesini tanıdığını ve kabul ettiğini gösterme işlevine sahipti. Memluk Sultanı Berkuk, Osmanlı sarayına tem­ silcilerini yollayarak, Osmanlıların uluslararası arenada yavaş yavaş daha güçlü bir konuma geldiğini kabul etmiş oluyordu. Ancak, İbn B aha dır' dan yapılan bu alıntı, söz konusu elçi ziya­ retlerinin farklı bileşenlerinin bu tür bir diplomatik tanıma sürecine ne kadar katkıda bulunduğunu tam olarak ortaya koymaz. Her ziyaretin kuş­ kusuz, tartışılması ya da müzakere edilmesi gereken konular bağlamında belirli ve ivedi bir işlevi vardı, ancak çoğu kez, yazışmalar, armağanlar, r El-Makrizi, Dürerü 'l. 'U(cüdi 'lFeride fi teracimi 'l·a 'yani'l·müfide'de bu sözlerin bazılarını, Berkuk'un güvendi�i insanlardan biri olan ve 1392'de Bursa'ya elçi olarak gönderilen Emir Hüsameddin Hasan el-Kuckfıni'den duydu�unu belirtir. Ancak 15. yüzyılda yaşamış Memluklu alim İbn Hacer, bu sözlerin ünlü alim İbn Haldun'a (ö. 1406) ait oldu�nu öne sürer. Hem el-Makrizi'nin, hem de İbn Hacer'in çalışmalarını kaynak olarak kullanan lbn Bahadır. bu durumda İbn Hacer'in sözlerine itibar etmiştir. Bkz. el-Makrizi, Dürer, r: 445· 2: 8; İbn Hacer el-Askalani. İnbaü 'l-Gumr bi-ebnai 'l-umr, ed. Hasan Ha· beşi, 4 cilt, Kahire. 1969·98, ı: 491-2. Emir el-Kuckfıni ile lbn Sagir'in adlarını seslendirirken, Mahmud eelili'nin el- Makrizi'nin Dürer'inde kullandı�ı seslendirmeyi temel aldım. 2 Yazann çevirisi. İbn Bahadır, Veka 'i·i Türkmen, TKSK I I I . Ahmed 3057. 23b-25b. Noktalama işaret· leri ve parentez içindekiler yazann müdahelesidir. 44 D i PLOMAS I N I N ARAÇLA R I elçiler ve huzura kabul edilme merasimleri aracılığıyla dolaylı, ama bir o kadar da önemli mesajlar aktarılmaktaydı.3 1 5 . yüzyılın Memluk tarihçisi İbn Tağrıberdi (ö. 1470) , en azından Memluklarca yaygın olarak bilinen bu unsurları eski bir atasözüyle açıklamıştı: " Bir hükümdarın gücü ve büyüklüğü üç şeyden anlaşılır: Mektubu, elçisi ve [yolladığı] armağanı. "4 O tarihlerde benzer duyarlılıkları yansıtan Osmanlı metinleri henüz yoktu, ama Osmanlıların da benzer ilkelere sahip olduklarını düşünmek gayet akla yakındır. Sünni Müslüman dünyasının ve Doğu Akdeniz'in önde gelen devletlerinden biri olan Memluklar ile Bizans İmparatorluğu sınırlarında küçük, ama büyümekte olan bir beylik olarak Osmanlılar, giriştikleri ilk diplomatik ilişkilerde, kendi imparatorluk ideolojilerini yayabilmek ve tartışabilmek amacıyla elçilerden, armağanlardan, mektuplardan ve mera­ simlerden yararlanmışlardı. Diplomatik heyete eşlik eden her birey ya da nesne, diplomasinin sözlü olmayan iletişim araçları olarak olumlu karşı­ lanmakta ya da iyi ağırlanmaktaydı ve bu unsurlar çoğu kez gerçek mesajı tamamlıyor ya da mesajın karşı taraf üzerindeki etkisini güçlendiriyordu) Ancak, Osmanlı ve Memluk saraylarındaki uygulamalara daha yakından bakacak olursak, Memlukların yerleşmiş saray teşrifahyla Osman­ lıların ele aldığımız dönemde henüz gelişmekte olan kuralları arasında çarpıcı bir eşitsizlik olduğunu görürüz. Memluklar, Eyyubi başkenti Kahi­ re'yi ele geçirdiklerinde, kendilerinden önceki Eyyubi yöneticilerinden bir dizi yerleşik, gelenekselleşmiş kuralı da miras almışh.6 Eyyubilerin inşa ettiği kale-saraydaki merasim alanlarının mimarisi, Büyük Selçuklu gele­ neklerinden derin izler taşımaktaydı.7 Buna ek olarak, erken Memlukların merasimlerinde muhtemel Moğol etkileri kadar, çeşitli Müslüman ve Müslüman olmayan ülkelerin geleneklerine göndermede bulunan başka 3 Diplomatik elçiliklerin simgesel önemi için bkz. Broadbridge, Kingship, s. ı6·26. 4 Ibn Taghribirdi, History of Egypt: 1]82·1469, çev. W. Popper, Berkeley, CA, University of Califomia Press, 1958, 18: ı ı . Bundan böyle, Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper. 5 Diplomaside sözlü olmayan iletişim için bkz. Jönsson ve Hall, Essence of Diplomacy, s. 84-8. 6 Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 29. . 7 Gülru Necipoğlu, "An Outline of Shifting Paradigıns in the Palatial Architecture of the Pre-Modem Islamic World," "Pre-Modem Islamic Palaces," ed. Gülru Necipoglu, özel sayı, Ars Orientalis 23 (1993): 12-14. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 45 kaynaklar da bulunmaktaydı.8 Memluk sultanları ve onların danışmanları, bu köklü yapıyı, yalnızca değişen siyasal koşullara ve gereksinimiere uydu­ rabilecek kadar değiştirmişlerdir. 9 B u dönem boyunca Memluklar Kahire'yi başkent olarak korurken, Osmanlılar üç defa başkent (Bursa, Edirne ve sonuçta İstanbul) değiştirmiş­ lerdi. Bu da oturmuş Memluk kurumları ile henüz kurulmakta olan Osmanlı kurumları arasındaki farklılığı yansıtmaktaydı. Osmanlılar her başkent değiş­ tirdiklerinde, saray teşrifatını ve merasimlerini daha ineeliidi hale getirmiş ve çoğu kez diğer İslam saraylarını taklit ederek ve ele geçirdikleri toprakların gelenek ve göreneklerini özümseyerek, yavaş yavaş Memluk kurumlarına denk düşebilecek benzer merasimler yaratmışlardır. ıo Osmanlı görenelderi ve kurumları, Memluk uygulamalarıyla ortak bazı özellikler taşımakla bir­ likte, Timurlardan da güçlü bir biçimde esinlenmişti.ıı Osmanlı merasimleri ve imparatorluk ideolojisi, Topkapı Sarayı inşaatının 1468'den sonraki ikinci evresi boyunca biçimlendirilmiş,'2 ama bu süreç 1512'ye gelindiğinde henüz tamamlanmamıştı. Ancak gene de, bu tarihte artık Osmanlıların, islam, Bizans, hatta Orta Asya göçebe geleneklerinden izler taşıyan, kendine özgü belirgin kuralları ve göreneklerinin oluşmuş olduğunu söyleyebiliriz. '3 Hem Osmanlı ve Memluk merasimlerinin yavaş yavaş farklılaşmasını izleyebilme­ miz, hem de, sonraki bölümlerde ele alınacak olan diplomatik görüşmeleri yorumlayabilmemiz için bu iki devletin karşılıklı yürüttükleri diplomatik ilişkiler dağarcığına bir göz atmamız gerek. Bu kısa genel değerlendirmede tipik bir diplomatik görev, başından sonuna, yani elçinin seçiminden, eve dönüşüne kadarki süre boyunca adım adım izlenecektir. Behrens·Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 29·30. A.g.e., s. 26-30. ı o Diger İslam saraylannın Osmanlı merasimleri ve örgütsel yapısı üzerindeki olası etkileri için bkz. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilalına Medhal, Ankara, TIK, 1988. Mehmed'in Akkoyun­ lu ve Memluk saraylarındaki leşrifatı soruşturması üzerine bkz. Gülru Necipoglu, Architecture, Ceremo­ nial, and Power: The Topkapı Palace in the Fifteenıh and Sixteenth Centuries, Cambridge, MA, MIT Press, 1991, s. 15-16. Ayrıca bkz. Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 4-5. n Necipoglu, "Shifting Paradigms," s. 15-19; Necipoglu, Topkapı, s. 248-9. 12 Necipoglu, Topkapı, s. 19-20, 31, 9HIO. 13 A.g.e., s. 248-9; Necipoglu, "Shifting Paradigms," s. 15-19; Gülru Necipoglu, "Framing the Gaze in Ottoman, Safavid, Mughal Palaces," "Pre-Modern I slamic Palaces," ed. Gülru Necipoglu, özel sayı, Ars 8 9 Orientalis 23 (1993): 303-6. D i P LO M AS I N I N ARAÇLA R I İ LK ADı M : ELÇİNİN S EÇİLM E S İ Bir elçinin padişaha iyi hizmet etmesi, söyleyeceği sözlerden sakın­ maması, çok seyahat etmiş olması gerekir. Her konuda bilgili, hafız-ı Kur'an, ileri görüşlü, boylu poslu ve yakışıklı olmalıdır. Yaşlı ve bilgin olursa daha iyi olur. Eğer [padişah] bu işe kendi nedimini gönderirse itimadı daha fazla olur. Elçi olarak gönderilen adam cesur, mert, silahşör, ata binmeyi iyi bilen olmalıdır. Savaşçı da olursa çok doğru olur. Şimdi bizim adamlarımızın böyle olduğunu onlara göstermeliyiz. Elçi Seyyid ve Şerif olursa, şeref ve nesep ola­ rak daha çok hürmet edileceğinden ve kendisine kötülük yapılama­ yacağından, daha iyi olur. Sarhoş, şakacı, kumarbaz, çok konuşan ve kimse tarafından bilinmeyen kişiler elçi olarak gönderilmemelidir. Çok kere padişahlar hediyeler ve zarif eşyalar ile elçi gönderip kendi acz ve yumuşaklıklarını bildirerek sulh istemişler, bunun üzerine elçinin peşinden ordu hazırlayıp, erkekçe at sürerek hasmını mağ­ lup etmişlerdir. Netice olarak denilebilir ki elçi, padişahın akıllı ve iyi huylu olduğunun bir delilidir.'4 Genç Selçuklu Sultanı Melikşah'ın deneyimli veziri olarak efsanevi bir ün kazanan Nizamü'l-Mülk yukarıdaki metni, Osmanlılarla Memluk­ lar arasındaki ilk diplomatik ilişkilerden neredeyse 3 0 0 yıl önce kaleme almışsa da, diplomatik temsilcilerini seçecek olan her hükümdar için her zaman yararlanılabilecek bir rehberdir. Bu rehbere, nasihatname (hüküm­ darlar için rehber) edebi türünden bir kitabın içinde yer verilmiş olması, bu deneyimli bilge vezirin niyetini gözler önüne sermektedir: Hükümdar­ ları, temsilcilerini akıllıca seçmeleri konusunda uyarmak. Memluklu alim ve katip el-Kalkaşandi'nin (ö. ı4ı8) ansiklopedik inşa (resmi yazışmalarda kullanılan edebi tür) elkitabında elçilerin nitelikleri üzerine yazdığı kısa bir bölüm, aynı ilkelerin ı s . yüzyıl Memluk anlayışı için de geçerli oldu­ ğunu gösterir.'5 14 Nizamülmülk, Siyasetname (Siyeru'l-muluk), çev. Nurettin Bayburtligil, İstanbul, Dergah Yayınları, 1987, 14H42. 15 El-Kalkaşandi, Subhü'I-Aşa, 6: 344·7· OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 47 Hükümdarlar temsilcilerini dikkatle seçerlerdi.'6 Modern iletişim araçlarının var olmadığı bir dönemde Osmanlı ve Memluk hükümdarla­ rı, imajlarının aktarılmasından barış görüşmelerine kadar birçok önemli görevde diplomatik temsilcilerine güvenmekteydiler. Temsilciler, saraylar arasındaki iletişimi sürdürüyor, bazıları gizli olan sözlü mesajlar taşıyor ve hükümdarlarının onurlarını koruyorlardı. Bazıları yalnızca haberci görevi görürken, bir bölümü de gizli bilgi toplamakla yükümlüydüler. '7 H ükümdarlarına bağlılıklarının ötesinde temsilcilerin, ideal olarak dil konusunda yetkin ve sosyal becerilere sahip olmaları istenirdi. Ziyaret ettikleri sarayın dilini bilen temsilcilerin, o sarayda daha başarılı olma ihtimali yüksekti'8 ve Osmanlılar çoğunlukla Avrupa saraylarının dillerini doğru konuşan kişilerden yararlanmaktaydılar.'9 Memluklardaki bürokratik uygulamalar da benzer kaygılar sergiliyordu. 20 Belli bir saraydaki kişilerle önceden ilişki kuran ya da ziyarete gideceği hükümdarın ilgi alanlarını ve yan uğraşlarını bilen, dolayısıyla da yerel kültürü tanıyan temsilciler görev­ lerini yerine getirmede çok daha başarılı oluyorlardı. Ele aldığımız dönem­ de henüz meslekten diplomatlar yoktu, ama bu görevi birkaç kez üstlenmiş bazı kişiler yarı-diplomat mertebesine yükseliyorlardı.2' Osmanlı kaynakları bu dönemde temsilcilerin nasıl seçildiğine iliş­ kin çok da kesin olmayan bazı eğilimlerden söz eder.22 Hükümdarlar temı6 Aynca bkz. E. Kohlberg vd., "Safir," El', 8: Sn-s. 17 Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. ıo, 34· ı8 Seylan'dan (?) getirdigi bir mektubu çevirmesi istenen elçi için bkz. EI-Kalkaşandi, Subhü 'I-Aşa, 8: 78·9· ı9 Maria Pia Pedani-Fabris, "Ottoman Diplomats in the West: The Sultan's Ambassadors to the Re­ public of Venice," Tarih İncelemeleri Dergisi n (ı996): ı87-2ı2; Nairnur Ralıman Farooqi, Mughal-Otto­ man Relations: A Study ofPolitical and Diplomatic Relations between Mughal India and the Ottoman Empire, 1555-1748, IAD Oriental (Original) Series 32, Delhi, ı989, s. 222. 20 Walther Björkman, Beitriige zur Geschichte der Staatskanzlei im Islamisehen Agypten, Hamburg, ı928, s. 45; EI-Kalkaşandi, Subhü'I-Aşa, ı: 170. 2ı II. Murad döneminde Şükrullah'ın çoklu görevi için bkz. Şükrullah, Behcetü't-Tevarih, ed. Nihai Atsız, İstanbul. ı947, s. 39· Aynca bkz. Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 4, 3ı-2. lbn Ac:i'nın sık sık Memluk elçisi olarak atanmasıyla ilgili olarak bkz. Stephan Conermann, "Ibn Agas (st. 88ıjı476) 'Ta'rib al-Amir Yasbak a:ı: -Zahiri' - Biographie, Autobiographie, Tagebuch oder Chronik?," Die Mamlüken: Studien zu ihrer Geschichte und Kultur: Zum Gedenken an Ulrich Haarmann (1942-1999), ed. Stephan Conermann ve Anja Pistor-Hatam, Hamburg, 2004, s. 133-4. Diger Memluk yan-diplomatlan için bkz. Dekkiche, "Le Caire," ı: 47; john Wansbrough, "A Mamluk Arnbassader to Yenice in 9ı3/1507," BSOAS 26 (1963) : 503-30. 22 Bemard Lewis, " Elçi," EI', 2: 694; Mehmed İpşirli, "Elçi," DİA, n: 3-15. D i P LO M AS I N I N ARAÇLA R I silcileri seçerken, imparatorluk mesajına ve imajına katkıda bulunacağı için, adayın mesleki geçmişlerini ve toplumsal konumlarını incelerdi.23 Osman­ lılar, belli bir anda, özel bir izienim yaratabilmek için elçilerinin Memluk sarayına uygun olmasına çok dikkat ediyorlar; genellikle ünlü bir komutan askeri başarıları duyuruyor, dine olan bağlılıklarını da İslam din bilginleri vurguluyorlardı. 24 ğer bir görev miras ya da barış anlaşması görüşmesi gibi hukuksal sorunlarla ilişkiliyse, o zaman da kadılar gönderiliyordu.25 1512'ye gelindiğinde Osmanlı hükümdarları, özellikle de I l . Bayezid, Kahire'ye yol­ layacağı diplomatik heyetteki temsilcileri giderek daha çok devşİrınelerden seçmeye başlamıştı. 26 Osmanlıların sonunda temsilci olarak devşİrıneleri yeğlemesi, Mem­ luk sarayındaki temsilci seçim düzeninin bir yansımasıydı. Memluklar, Bah­ ri döneminde (1250-1390) , henüz Osmanlılada diplomatik ilişkilere girişme­ den önce, birden fazla elçi yollama eğilimindeydiler, bunlardan biri çoğu kez askerler, diğeri de alimler arasından seçilirdi.27 Memluk sultanları daha son­ raları diğer Müslüman ülkelere elçi olarak çoğunlukla mutasavvıfları ve alim­ leri yollarken, Osmanlı sarayına "memluklar"ı yolluyorlardı.28 Bu seçim bir olasılıkla pratik kaygılardan kaynaklanıyordu; hem Osmanlı yönetimi, hem de Memluk emirleri, farklı lehçelerde olsa da Türkçe konuşuyor dolayısıyla etkin bir iletişim kurabiliyorlardı. Memluk sultanlarının diplomatik görevler için artan oranlarda memluklara güvenmesi, Memluk yönetiminin giderek daha fazla askeri kadrolara yaslanması sürecinin bir yansıması olabilir, ancak 23 Bir temsilcinin görevi ile toplumsal konumu arasındaki benzer bag için bkz. Silvio A. Bedini, The Pope's Elephant, Manchester, Careanel Press, 1997, 27; Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 39· 24 Örnegin Azeb Bey'in görevi için bkz. s. 64, 147·148. 25 Örnegin Ali Çelebi'nin görevi için bkz. s. 195·198. 26 1453·1669 arasında Venedik'e yollanan elçilerin konumlan da benzer bir izlenimi desteklemektedir. Bkz. Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 39· Her ne kadar Osmanlılar sık sık çavuş mertebesindeki kişileri Avrupa sarayiarına gönderse de, Memluk sarayına yollanan elçilerde aynı uygulamaya rastlan· maz. Diplomatik görevlerdeki çavuşlar için bkz. Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 33·5· I l . Bayezid tarafından İtalya'ya gönderilen temsilciler için bkz. Nicolas Vatin, "I tineraires d' Agents de la Porte en ltalie," Turcica 19 (1987) : 29-51. 27 Dekkiche, " Le Caire," ı : 50; Donald P. Little, " Diplomatic Missions and Gifts Exchanged by Mam­ luks and Ilkhans," Beyond the Legacy of Genghiz Khan, ed. Linda Komaroff, Leiden, E.J. B rili, 2006, s. 34· 28 Behrens-Abouseif, Cairo of the Mamluks, ıo; Dekkiche, " Le Caire," ı : 47·9· Osmanlı-Memluk bag­ lamında, lbn Aca ve Nureddin Ali el-Kürdi ve Şeyh Alaaddin el-Hüsnü gibi bazı olagandışı durumlar olabiliyordu. Ayrıntılı isim listesi için bkz. Ek I I I . ÜSMAN LI LAR VE M E M LU K LA R 49 bu savın daha ayrıntılı araştırmalarla irdelenmesi gerekir.29 15. yüzyıl boyun­ ca bu uygulama o kadar etkiliydi ki, önceden kadıların yürüttükleri görevlere (örn. muhtesip) zaman zaman memluklar atanmaya başladılar.3° Elçi olmak, hükümdarın güvenini gösterdiği için muhtemelen bir onur olarak kabul ediliyordu. Ancak gerçekte bu, karşılığında çok şey bek­ lenen bir mevkiydi ve insanı en yükseğe çıkarabildiği gibi en aşağıya da düşürebilirdi. Elçiler en yüksek onur payeleri almakla ve hem görev sıra­ sında, hem de sonrasında saygı görmekle birlikte, çoğu kez büyük riskler almak durumunda kalıyorlardı. Bir yazışmada karşı tarafa yakıştırılan bir unvan, özel bir mesaj , bir armağan ya da yalnızca elçinin davranış biçimi bile karşı tarafın gazabına neden olabilirdiY İslamın diplomatik uygulama­ ları çerçevesinde geleneksel olarak elçilere iyi davranılması gerekiyordu, ama bazen bu gelenekiere uyulmadığı da olabiliyorduY Yaşamları bağış­ lansa bile elçiler arada sırada kötü muameleye maruz kalabiliyorlardı.33 Bir elçinin, hatta hükümdarın aniden ölmesi gibi öngörülemeyen bazı olaylar diplomatik görevleri başarısızlıkla sonuçlandırabiliyordu.34 Elçiler sayısız olasılıkla mücadele etmek zorunda olduklarından, diplomatik bir göreve atandıklarında her zaman küçük düşürülme, mesleklerini, mal varlıklarını, hatta hayatlarını kaybetme riskiyle karşı karşıyaydılar. MEKTUPLARlN HAZIRLANMASI: İÇERİ K, Dış GöRÜNÜŞ, YORUM VE KATİ PLER Bir elçi göreve gitmek üzere hazırlanırken, hükümdar ve danışmanlan da mektupları ustaca kaleme alıyor ve karşı tarafın hükümdan için armağan29 Haarmann. " Der arahische Osten," s. 231-3; Holt, The Age ofCrusades, s. 145-6. 30 Kristen Stilt, Islamic Law in Action: Authority, Discretion, and Everyday Experiences in Mamluk Egypt, Oxford, Oxford University Press, 20II, s. 71. Ayrıca bkz. A.A. Duri vd., "Diwlin," El', 2: 323-37. 31 Timurlulardan bir örnek için bkz. Denis Sinor, " Diplomatic Practices in Medieval Inner Asia," The Islamic Worldfrom Classical to Modern Times, s. 346. 32 Nizamülmülk, Siyasetname, s. 137. Elçilerin diplomatik dokunulmazlıgına karşı Mogollann geliştir­ digi hassasiyet için bkz. Sinor, " Diplomatic Practices," s. 343-8. Diplomatik dokunulmazlıgın evrenselli­ gi için bkz. Linda S. Frey ve Marsha L. Frey, History of Dip/omatic Immunity, Columbus, O H , Ohio State University Press, 1999. 33 Sinor, " Diplomatic Practices," s. 346-7. 34 Kahire'ye giderken dogal nedenlerle ölen Osmanlı Elçisi Zeyneddin Sefer Şah için bkz. el-Ayni, Ik­ dü 'l-Cuman, Sülemaniye Carullah 1591, 612b. 1494'te Gonzagalara giderken yolda soyulan Kasım Çavuş için bkz. Hans Joachim Kissling, Sultan Bayezfd II's Beziehungen zu MarkgrafFrancesco II. von Gonzaga, Münih, Max Hueber Verlag, 1965, s. 40. 50 D i PLOMAS I N I N ARAÇ LA R I lar seçiyorlardı. Bu durumda iki ayn mektup düzenleniyordu; ikinci mektup (ka'ime) , ilk mesajı yeniden onaylıyor ve f veya yollanan armağanların listesini veriyordu.35 O dönemde Osmanlı diplomatik yazışmalarının nasıl hazırlandı­ ğına ilişkin günümüze ulaşan bilgiler çok sınırlı olduğundan, bu bölümün geri kalan kısmında Memluk uygulamaları üzerine odaklanılacaktır. Günümüz insanına, yazışmaların biçimsel özellikleri (örn. kağıdın boyutları ya da karşı tarafa söylenen selamlar) sıradanmış gibi görünse de, bunlar asıl içeriğinden öte anlamlar taşımaktaydı. Bu nitelikler, Memluk inşa gelenekleri doğrultusunda hiyerarşik olarak düzenlenmişti ve karşı tarafın rütbesine ve yollayanın niyetine göre belirlenirdi. Bu düzen aynı zamanda hükümdarların ideolojilerini ve dünya görüşlerini de ortaya koyuyordu; her hükümdarın farklı bir unvanı, dolayısıyla da ortaçağ siyaset dünyasında farklı bir konumu bulunmaktaydı.36 Halifeler bu siyasal sistemin her zaman en tepesindeydiler ve ona göre saygı görürlerdi; o dönemde, Memluk yönetimi düzenli yazışhkları diğer Müslüman hükümdarları üç grup altında topla­ mıştı.J7 En tepedeki grupta, Cengiz Han'ın ardılları olan ilhanlı, Celayirli ve Timurlu hükümdarları bulunmaktaydı. Arkasından Karamanoğulları gibi Anadolu hanedanları gelmekteydi. Daha az öneme sahip olan diğer bazı Ana­ dolu beylikleri de en düşük gruptaydı.J8 Son olarak da Müslüman olmayan devletler ayrı bir grup olarak kendi içlerinde sınıflandırılıyorlardı.39 Hükümdarlar bir mektubun kağıt boyutları, yazı türü ve mürekkep rengi gibi biçimsel niteliklerine, karşı tarafın hangi gruptan olduğuna 35 Dekkiche, "Le Caire," ı: 62; Wansbrough, "A Mamluk Letter of 877/1473." s. 202. 36 Halil inalcık, " Power Relationship between Russia, the Crimea and the Ottoman Empire as Reflec­ ted in Titulature," Passe Turco-Tatar Present Sovietique, ed. Ch. Lemercier-Quelquejay, G. Veinstein, S.E. Wimbush, Louvain-Paris, Editions Peeters, 1986, s. 175-2n. Roma imparatorlannın temsiliyetinde im­ paratorluk unvaniarının önemi için bkz. janneke de jong, "The Employment of Epithets in the Struggle for Power: A Case Study," ed. Olivier Hekster, Gerda de Kleijn, Danielle Slootjes, Crises and the Roman Empire: Proceedings of the Seventh Workshop of the International Network Impact of Empire (Impact of Em­ pire, Volume 7), Leiden, E.). Brill, 2007, s. 3n-26. 37 Dekkiche, " Le Caire," ı : 289. 38 A.g.y. 39 Adrian Gully, The Culture of Letter-Writing in Pre-Modem Islamic Society, Edinburg, Edinburgh Univer­ sity Press, 2008, s. 179-80. Memluklar ile Müslüman olmayan devletler arasındaki diplomatik ilişkiler için bkz. Holt, Early Marnluk Diplomacy; Mohamed Tahar Mansouri, Recherches sur les Relations entre Byzance et L'Egypte (1259-1453) (d'apres les sources arabes), Tunus, 1992; Aziz Suryal Atiya, Egypt and Aragon: Em­ bassies and Diplomatic Correspondence between 1300 and 1330 A. D., Leipzig, 1938; Blochet, "Les Relations Diplomatiques des Hohenstaufen avec !es Sultans d'Egypte." Revue Historique 8o (1902): 51-64. OSMAN L l LAR VE M EM LU K LA R 51 bakarak karar verirlerdi. 4o En değerli kağıt, dolayısıyla da en revaçta olanı en yüksek gruptaki önemli hükümdarlar için kullanılan tam boy Bağdat kağıdıydı.4' Ayrıca bu kağıda sözcüklerin aralıklı, rahat okunacak biçimde, sıkıştırılmadan yazılması, gönderenin zenginliğinin ve üstünlüğünün gös­ tergesiydi. Buna karşın daha az önemli olan ikinci derecedeki hükümdar­ Iara yollanan mektuplar, yarım ya da üçte bir Bağdat kağıdına,42 Anadolu beylerine ya da İlhanlı vali ve memurlarına gönderilen mektuplar da en küçük Bağdat kağıdına yazılırdı.43 Osmanlılar ile Memluklar arasındaki yazışmalarda kullanılan kağıt boyutlarına yalnızca üç kaynak değinmektey­ di.44 Kaynaklardan biri net değildir, ama diğer iki kaynak da Memlukların ı s . yüzyılın başlarında Osmanlılara yazdıkları mektuplarda üçte bir Bağdat kağıdı kullandıklarını belirtir.45 Bir mektubun içeriği de dış görünüşü kadar önemliydi.46 Her mektupta, mektupla ilgili giriş protokolü (iftitah) ve bitiş protokolü (ihti­ tam) niteliğinde birer bölüm (rükn) bulunur, bunlar da kendi içlerinde alt bölümlere ayrılırlardı.47 Bölümleri birbirine net ve yumuşak geçişlerle bağlayabilmek için önceden tanımlanmış bir dizi geçiş deyişieri ve ifade­ lerine başvurulmaktaydı.48 M ektubun giriş protokolünün özel bir önemi vardı, çünkü bu bölüm yalnızca alıcı ile gönderen arasındaki güç ilişkisinin niteliğini ortaya çıkarınakla kalmıyor, yazışmanın konusunun ne olduğuna 40 Mektubun biçimsel nitelikleri için bkz. Dekkiche, " Le Caire," ı: 292-345. Yazı türü,yazılış biçimi ve hiyerarşik düzenleme için bkz. El-Kalkaşandi, Subhü'I-Aşa, 3= ı-220; Dekkiche, " Le Caire," ı: 3ı8-33o. Kagıt türü için bkz. Iraj Afshar, "Manuscript and Paper Sizes Cited in Persian and Arabic Texts," Essays in Honour of Salah al-din ai-Munajjid, Londra, 2002, s. 659-73; Jonathan Bloom, Paper before Print: The History and Impact of Paper in the Islamic World, New Haven, CT, Yale University Press, 2ooı, s. 50-3, 62. Mürekkep ve mürekkebin çeşitli nitelikleri için bkz. Dekkiche, " Le Caire," ı : 330-3. Memluklar ile Mogollar arasındaki diplomatik ilişkilerde mürekkebin renginin rolü için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 20, 87-8, 92, II3, ı35. 4ı Kagıt boyları için bkz. El-Kalkaşandi, Subhü 'I-Aşa, 6: ı8o-6; Dekkiche, " Le Caire," ı: 292-3ı7. 42 Broadbridge, Kingship, s. 17. 43 Dekkiche, " Le Caire," ı: 315. 44 Tarih sırasına göre; BNF M S 4440, 50b-5ıa; Ibn Hijja, Das Rauschgetrtink der Stilkunst oder Qahwat ai-InJii', ed. Rudolf Vesely, Beyrut, Klaus Schwarz Verlag, 2005, s. 178, 183. 45 BNF M S 4440, 50b-5ıa; Ibn Hijja, Qahwat, ed. Vesely, s. ı83. 46 Mektup içeriginin niteligi için bkz.Dekkiche, " Le Caire," ı: 345·93· 47 Dekkiche'in araştırmasından alınan örnek bir liste için bkz. Ek I . Bu bölümlerin çözümü için bkz. Dekkiche, " Le Caire," ı: 345-98; Gully, Culture ofLetter-Writing, s. ı31-65. 48 A.g.y. · D i PLOMAS I N I N ARAÇ LA R I ya da mektubun türüne de açıklık kazandırıyordu.49 Örnegin, eger mektup bir askeri başarıyı bildiren bir fetihname idiyse bu, girişte kullanılan dilden ve selamlama biçiminden açıkça anlaşılmaktaydı.5° Bu araştırmada, giriş protokolünün temel unsurları olan unvanlar ya da şeref payeleri üzerinde özellikle durulacak, zaman zaman diger unsurlara da deginilecektir. Unvanlar, mektubu gönderen ile alıcının birbirlerini nasıl gördük­ lerinin en temel göstergesiydiY İnşa elkitapları ve mektup koleksiyonla­ rındaki elkabın ve şeref payelerinin, sayfalar tutan listeleri, kişiye uygun unvanıann kullanılmasının yalnızca merasimlerin degişmez bir parçası oldugunu degil, aynı zamanda islam diplomasi kültürü içinde büyük bir önem taşıdıgını da gösterirY Unvanlar, siyasal koşullar degiştikçe yeniden tasarlanarak, ortaya çıkan yeni güç dinamiklerine göre uyarlanıyor, dolayı­ sıyla da gönderenin bakış açısından alıcının degişen konumu degerlendiri­ liyordu. Örnegin, Memlukların Müslüman olmayan hükümdarlara uygun gördükleri unvanlar genelikle onların Hıristiyan inançlarına göndermede bulunurken, Osmanlılara uygun gördükleri, onların Müslüman olma­ yanlara karşı verdigi mücadeleye dikkat çekecek türdendi.53 Öte yandan Osmanlıların Memluk sultaniarına hitap ediş biçimleri özellikle Memluk­ ların islam dünyasındaki önderligini vurgulamaktaydı. Bir hükümdarın konumu, kendisine verilen unvanlarla sıkı sıkıya baglı oldugu için, alıcıya 49 Girişin genel önemi için bkz. Gully, Culture of Letter-Writing, s. ın-6. ı66-96. 50 Bu konu üzerindeki bilimsel araşttrmalara giriş için bkz. see G . L. Lewis, " Fatl)niime," El', 2: 83940; G . L. Lewis, "The Utility of Ottoman Fethnames," Historians ofthe Middle East, ed. Bemard Lewis ve P.M. Holt, Londra, ı962, s. ı92-6; Maria Pia Pedani-Fabris, "Ottoman Fetihnames: The Imperial Letters Announcing a Victory," Tarih İncelemeleri Dergisi ı3 (ı998): ı8ı-92; M . S Kütükoglu, Osmanlı Belgelerinin Dili, İstanbul, ı994, s. ı59-6o. 5ı C. E. Bosworth, "La�ab," El', r 6ı8-3ı; Dekkiche, "Le Caire," ı: 359-77, 2: 206-30; Gully, Culture of Letter- Writing, s. ı66-74- Unvanlar üzerine örnek bir çalışma için bkz. lnalcık, " Power Relationship;" Gottfried Herrmann, "Zur Intittılatio Timuridscher Urkunden," Zeitschrift der Deutschen Morgenliindisc­ hen Gesellschaft Supplement Il, (ı972): 498-521. Memluk iç siyasetinde unvan tanşması için bkz. Amalia Levanoni, "The Sultan' s Laqab - a Sign of a New Order in Mamluk Factionalism," Mamluks in Egyptian and Syrian Politics and Society, ed. Michael Winter ve Amalia Levanoni, Leiden, E.J. Brill, 2004, s. 79-115. Aynca bkz. Linda Northnıp, From Slave to Sultan, Sttıttgart, Franz Steiner Verlag, ı998, s. ı74-7. Yazıt ve mimari yapıtlarda bulunan unvaniara yapılan çok sayıdaki gönderme için bkz. Max Van Berchem, Matiriaux pour un Corpus Inscriptionum Arabicarum, Paris, ı894. 52 Memluklar baglamında unvanlar için bkz. El-Kalkaşandi, Subhü'I-Aşa, r 4ı2-73. 6: ı-ı74; Dekkiche, " Le Caire," ı: 359-77. 2: 206-30. Osmanlı baglamı için bkz. Ahmed Feridun Bey, Münşeatü's-selatin, 2 cilt, İstanbul, ı274-5/ı857-9) , ı: ı-ı4. Bundan böyle, Feridun, ı274. 53 Bosworth, " La�ab." OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 53 beklemediği biçimde hitap edilmesi, diplomatik ilişkilerin bozulmasına neden olabiliyordu.54 Bazı siyasal güçlerin yıkılınası ve yenilerinin ortaya çıkmasıyla, kullanılan unvanıann hiyerarşik düzenlemeleri de değişiyordu.55 Siyasal havaya göre hükümdarın unvanı başka hükümdarlar tarafından düşürü­ lebiliyor ya da yükseltilebiliyordu. Unvanlar kısa süreli siyasal değişimlere bağlı olmamakla birlikte, çoğunun bir ömrü vardı; bazıları değer kazanıp kaybederken, bazıları da bütünüyle terk edilebiliyordu.56 Bundan sonraki bölümlerde, Memlukların Osmanlı hükümdarları için kullandıkları unvan­ ların, imparatorluğun gelişimine koşut olarak yavaş yavaş, ama düzenli bir biçimde yükselişe geçtiği görülecektir.57 Diplomatik yazışmalarda gönderenin imparatorluk ideolojileri, çeşitli bilindik imgeler ve temalar aracılığıyla yansıtılır ve bunlar siyasal bağlama ve görevin amacına göre değişirdi.58 Geleneksel göndermeler ve alıntılar yaygındı ve mektup yazma konusunda uzman olanlara göre "her mektup­ ta Kuran'dan ya da hadislerden en az bir tumturaklı ifade yer almalıydı. "59 Mektupları kaleme alanlar, istedikleri bir noktaya dikkat çekmek için çoğu kez, Arap, Fars ve islam edebiyanndan önemli kişilerin adlarını, en çok da peygamberin adını anarlardı.60 Kıdem ve yaş hiyerarşisi de, diplomatik iliş­ kileri sürdürebilmenin ya da iyileştirmenin araçlarındandı.6' Bir Müslüman hükümdar bir başka Müslüman hükümdarla olumlu ilişkilerini sürdürmek istiyorsa, ona aynı dinden olduklarını hatırlatmak için "aynı bedenin iki kolu" ifadesini kullanırdı. 62 Osmanlı-Memluk yazışmalarında bu imgeler zaman içinde değiş­ miş ve tanıdık temalar, giderek çok değişik yollardan ima edilir olmuştu. 54 Bkz. s. ı62-ı6355 Memluk devletinde Bahri yönetiminden Burci yönetimine geçişte siyasal güçlerin hiyerarşik düzen­ lemesi için bkz. Dekkiche, " Le Caire," ı: 287-91. 56 Bkz. Ek Il. 57 Cihan Yüksel Muslu, "Attempting to Understand the Language of Diplomacy between the Ottomans and the Mamluks," Archivum Ottomanicum 30 (2013): 247-69. 58 Örnegin Broadbridge, Kingship, s. 17; Melvin-Koushki, "Fathnama." s. 198. 59 Gully, Culture of Letter-Writing, s. 141, aynca p. 41, 142. 6o A.g.e., s. 138 6ı Bkz. s. 107, 152-153. ı62. 62 Bkz. s. ıı4, 233-234. 54 D i P LO M AS I N I N ARAÇLA R I Örneğin Osmanlılar, M emluklarla ilk yazışmalarında, benimsediideri veraset usulü (kardeş katli) politikalarını açıklamak, hatta meşrulaştırmak için çaba göstermişlerdi.63 Ancak Osmanlı hanedanının gücü pekiştikçe, Memluk sultanlarının imajının en zayıf noktası olduğuna inandıkları yönü­ nü, yani daha yeni Müslüman olmuş köle kökenierini hedef alabilmek için babadan oğula geçen veraset usulü uygulamalarını gittikçe daha sık şekilde ve gururla vurgulamışlardı. Geçmişte Timur gibi başka hükümdarlar da Memluk yönetimini benzer hamlelerle karalamışlardı.64 137o'lerde Orta Asya'da doğan ve 1405 'te ölen Türk-Moğol hükümdan Timur, Cengiz Han mirası üzerinde hak iddia ederek Timurlu hanedanını kurmuştu. Bu tür anlam kaymaları, bu imgelerin ve diplomasi dilinin nasıl esnetilebildiğini kanıtlar; hükümdarlar ve danışmanlar da en fazla etkiyi sağlamak için bun­ ları büyük bir beceriyle kullanmışlardır. Bu mektupların dış görünüşü ile içeriğinin, yani kağıt boyutla­ rından unvanlara, imgelere kadar oluşturduğu zengin karışım, anlamlı ve etkileyici, ama çoğu kez kelimesi kelimesine çevirmesi zor, karmaşık metinlere yol açmıştır. Dolayısıyla bu mektupları daha iyi anlayabilmek için, hem tarihsel bağlamları, hem de ifadelerdeki anlam kaymaları göz önünde bulundurularak daha dikkatli bir okuma gerekir.65 Söz konusu metin yorumlamasıyla yakından bağlantılı olan bir şey de bu mektupların korunması ve özgünlüğü konusundaki kaygılar­ dır. Memluklarda inşa elkitapları (edebü 'l-katib) ve mektup derlemeleri (münşeat) , Osmanlılarda olduğundan çok daha fazladır ve her iki tür de ele aldığımız döneme ilişkin resmi yazışmalar için ana kaynak deposudur. Bir mektup derlernesi genellikle idari ve diplomatik yazışmaların farklı örneklerini içerir, bazen ek olarak unvan listelerinin verildiği de görülür. Bir inşa elkitabı, mektup yazma örneklerinin dışında, saray teşrifatından, dönemin hükümdarlarının kıdemlerine kadar çok çeşitli idari ve bürokratik uygulamalardan da söz ettiğinden, dönemin diplomatik teamüllerini de 63 Bkz. s. 129-131, 143. 64 Broadbridge, Kingship, s. 194· Uzun Hasan'ın Memluk meşruiyeti konusunda yaptıgı benzer saldın için bkz. Woods, Aqquyunlu, s. ıı6; Melvin-Koushki, "Fathnama," s. 196. 65 Örnegin Ade! Allouche, "Tegüder's Ultimatum to Qalawun," I]MES 22 (1990): 437·46; Melvin· Koushki, " Fathnama." OSMAN Ll LA R V E M EM L U K LAR 55 aydınlatmış olur. Bu kaynakların bilinen en erken Memluk örnekleri 14. yüzyılın başlarına tarihlenir.66 Memluklu alim ve katip Ebu'I-Abbas Ahmed b. Ali el-Kalkaşandi'nin (1355-1418) , 1412'de tamamladığı 7 ciltlik Subhü 'l-Aşa fi Sınaati'l-İnşa adlı inşa elkitabı, türünün en yetkin örneğidir.67 El-Kalkaşandi, kısa bir hocalık döne­ minin ardından Memluk imparatorluk divan katibi olmuş, hukuk (fıkıh) ve katiplik zanaatı gibi konularda eserler vermiştir.68 Ancak en çok ansiklopedik çalışması Subhü 'l-Aşa ile tanınmıştır. Bu çalışma zengin içeriğiyle, Memluk sarayını düzene sokan idari yapı ile diplomatik teşrifatın kapsamını gözler önüne serer, ayrıca Fatimiler gibi önceki İslam devletlerinin yönetimleri, kuralları ve merasimleriyle ilgili bilgiler verir. El-Kalkaşandi, bu çalışma­ sında verdiği yazışma örneklerinin yanı sıra, çok çeşitli iç ve dış yazışmaları birbirinden ayıran ayrıntılar, hükümdarlara Memlukların gözünden uygun görülen unvanlar, farklı yazışma ve merasim türlerinde kullanılan kağıt ve mürekkep türleri gibi çok sayıda farklı konuya da değinmiştir. Osmanlılarda el-Kalkaşandi benzeri çalışmalara ancak ı6. yüzyılda rastlanmaktadır. 15. yüzyıldan itibaren birkaç dağınık mektup derlemesine rastlanmakla birlikte, bunların hem hacmi, hem de içeriği oldukça müteva­ zıydı ve çoğunlukla iç yazışmalardan oluşmaktaydı.69 Günümüze ulaşan en eski ve en önemli mektup derlernesi 1555'te ölen Feridun Bey' e aittir.7o Ancak Feridun Bey'in çalışması bile bir mektup derlemesinden ve şeref payeleri lis­ tesinden öte gitmiyordu. Osmanlı sarayındaki merasimleri ve elçilerin huzu­ ra kabul edilmelerini anlatan en erken tarihli kayıt 17. yüzyılın ortalarında 66 En eski inşa elkitaplarının günümüz baskıları için bkz. Anne Broadbridge, "Diplomatic Conventi­ ons in the Mamluk Sultanate," Annales Islamologiques 41 (2007) : 97-108; al-' Umari, A Critica! Edition of and Study on Ibn Fa4l Allalı's Manual of Secretaryslıip "Al-Ta'rif Bi 'l-MııStalalı. Al-Siıarif. " ed. Samir Al-Droubi, 2 cilt, Al-Karak, 1992, ı : 60-79. 67 C.E. Bosworth, "Al-Js:.al�ashandi," El', 4: 509; Broadbridge, " Diplomatic Conventions," s. 104·7. 68 Bosworth, "Al-Js:.al�ashandi," s. 509. 69 Şinasi Tekin'in çalışmaları için kaynakçaya bkz. Ayrıca bkz. W. Björkman, " Die Anfange der türkisehen Briefsammlungen," Orientalia Suecana 5 (1956): 20-9; W. Björkman, " Eine türkische Briefsammlung aus dem 15. Jahrhundert," Documenta Islamica Inedita, Berlin, 1952, s. 189-96; Anonim, Fatih Devrine Ait Münşeat Mecmuası, ed. Necdet Lugal ve A. S . Erzi, İstanbul. 1956; H. İlaydın ve A.S. Erzi, XVI Asra aid bir Münşeat Mecmuası," Belleten 21 (1957) : 221-52; A.S. Erzi, "Sarı Abdullah Efendi Münşeatının Tavsifi," Belleten 14 (1950): 631-47. 70 j . H . Mordtman ve V. Menage, "FerTdün Beg," EI', 2: 881-2. " . · D i P LO M AS I N I N ARAÇLA R I çıkartılan Elçi Kanunnamesi 'dir.7' ı8. yüzyılın başlannda tutulmaya başlayan ve resmi saray merasimlerine, protokolüne ve teşrifatına ilişkin yasaları kayıt altına alan "teşrifat defterleri," çoğu kez teşrifattan sorumlu devlet görevlileri tarafından bir başvuru kitabı olarak kullanılmaktaydı.72 Dolayısıyla elimizde daha kapsamlı kaynaklar bulunmadığından, Osmanlı tarih kitaplarından, seyahatnamelerden,73 elçilerin aktardığı hika­ yelerden74 ve Osmanlı sarayında görev yapan çeşitli kişilerin anlattıkların­ dan edindiğimiz sınırlı verilerden yararlanmak durumundayız.75 17. yüzyıla ve sonrasına ait kaynaklardan hareketle, Osmanlı sarayındaki bir 15. yüzyıl elçi kabul merasimini kurgulamak, araştırmacılara metodolajik bir risk yaratır. Yanıltıcı bir şekilde iki yüzyıl içinde hiçbir şeyin değişmediğini varsayar. Ayrıca, bir olayın olduktan çok sonra kaydedilmesinin taşıdığı riskierin yanı sıra, bu metinleri yazanlar ve kopya edenlerin de, sırf daha şaşaalı bir aniatı ortaya koyabilmek amacıyla sık sık metinlere müdahale ettikleri bilinmektedir.76 Erken dönem Osmanlı merasimlerine ilişkin birinci el kaynakların kıtlığından ötürü, bütün eksiklerine karşın, bu geç tarihli kaynaklardan zaman zaman alıntılar yapılmaktadır.77 Birinci el kay71 Içinde Elçi Kanunnamesi'nin bulundu� en eski mevzuat kanunu Tevkii Abdurrahman Paşa'ya ait olup 1676'da kaleme alınmıştır. Tevkii Abdurrahman Paşa, "Osmanlı Kanunnameleri," Milli Tetebbular Mecmuası 3 (1331{1912): 497·544· Bu kanundan önce, merasimler, resmi geçitler ve elçi ziyaretleriyle ilgili bilgiler epey dagınıktı. Bu kanunlar ve benzer metinterin yakın zamanlarda yapılan ayrıntılı bir incelemesi için bkz. Hakan Karateke, Introduction to An Ottoman Protocol Register, ed. Hakan Karateke, İstanbul, Royal Asiatic Society Books, 2007. 72 Karateke, lntroduction. 73 Ömegin, Ibn Battuta, Travels in Asia and Africa, 1325-1354, çev. ve ed. H.A.R. Gibb, New York, NY, R.M. McBride & Co, 1929. 74 Ömegin, Sertrandon de la Brocquiere, Hertrandon de la Broquiere'in Denizaşırı Seyahati, çev. İlhan Arda, Istanbul, Eren, 2000; a.g.y, Le Voyage d 'Outremer de Hertrandon de la Broquiere, ed. Charles Sche· fer, 1892; yeni baskı, Frankfurt am Main, 1994; Cyriac of Aneona [Ciriaco d' Ancona], Later Travels, çev. ve ed. Edward W. Bodnar ile Clive Foss, Cambridge, MA, Harvard University Press, 2003. 75 Ömegin, Johannes Schiltberger, The Bondage and Travels ofjohann Schiltberger: a Native of Bavaria, in Europe, Asia, and Africa, 1396-1427, çev. J. Buchan Telfer, 1879; yeni baskı, Elibron Classics, 2005; Johannes Schiltberger, Als Sklave im Osmanisehen Reich und bei den Tataren, 1394-1427, Stuttgart, Thie­ nemann, 198376 Örnegin, Tursun Bey, The History of Mehmed the Conqueror, ed. İnalcık ve Murphey, Minneapolis, M N , Bibliotheca I slamica, 1978, s. 25-6. 77 Ömegin, Esad Efendi, Teşrifat-ı Kadime, İstanbul, 1870; Aziz Berker, "Teşrifati Naim Efendi Tarihi," Tarih Vesikaları 3 (1949): 69-80, 15o-6o, 230-40; Ali Seydi Bey, Teşrifat ve Teşkilatımız, ed. Niyazi Ahmet Banoglu, Istanbul, 1973; Zarif Orgun, "Osmanlı İmparatorlu�nda Kaptan Paşalara ve Donanınaya Yapı­ lan Merasim," Tarih Vesikaları 2 (1941): 135-44; ZarifOrgun, "Osmanlı lmparatorlu�nda Tug ve Sancak," O S M A N Ll LA R VE M EM LU K LAR 57 nakların, özellikle de Osmanlıların yazdıklarının yetersizliği ve zayıflığı, Osmanlı-Memluk yazışmalarını içeren en önemli Osmanlı derlernesi olan ve bu araştırmada temel kaynak olarak kullanılan Feridun Bey münşeatmm güvenilirliği konusunda da sıkıntılar doğurmaktadır. Kaynağm özgünlüğü geçmişte sorgulanmış olsa da, ele aldığımız dönem (r389 sonrası) açısm­ dan görece güvenilir olduğu anlaşılmaktadır.78 Yazışmalar, hükümdarların toplum içindeki imajlarını belirleme­ de önemli bir rol oynadığı için, onlar da mektuplarını dikkatle hazırlardı. Yabancı hükümdarlardan gelen mektupların çoğu, Memluk sultanına sunulurken sesli okunur, hatta bazıları cuma namazından sonra camilerde halka bile okunurdu.79 Bu mektuplar hazırlanırken çok sayıda müsvette yapılır, ayrıca hem hükümdarın, hem de idareci ya da danışmanlarının ve divan-ı inşa üyelerinin işbirliği yapması gerekirdi.80 Memluk yönetiminde, diplomatik yazışmalar düzenlenirken divan-ı inşanın başı olan sır katibinin (katibü's-sır) kritik bir rolü vardı. Sır katibi özel yeteneklerine ve eğitimine dayanarak, resmi yazışmaları düzenleme konusunda kendisinden çoğu kez Tarih Vesikalan 4 (1941): 245-55. 5 (1941): 344-55; Zarif Orgun, "Osmanlı İmparatorluğunda Name ve He­ diye Getiren Elçilere Yapılan Merasim," Tarih Vesikalan 5 (1942) : 407-13; Maria Pia Pedani, "The Sultan and the Venetian Bailo: Ceremonial Diplematic Protocol in Istanbul," Diplomatisches Zeremoniell in Europa und im Mitıleren Osten in der frühen Neuzeit, ed. R. Kauz vd., Viyana, 2009, s. 287-99. 78 Feridun Bey'in metnindeki Osmanlı-Memluk yazışmaianna bir yaklaşım için bkz. Yüksel Muslu, "The Language of Diplomacy." Her ne kadar Yınanç, Osman, Orhan ve Murad dönemlerinde yazılan mektupların uydurma olduğunu kanıtiasa da, I. Bayezid'in hükümdarlık döneminden itibaren Osmanlılar ile Memluklar arasındaki yazışmalar görece güvenilirdir. Ayrıca bkz. Mükrimin Halil Yınanç, "Feridun Bey Münşeatı," TOEM 77 (1923): ı6ı-8, 78 (1924): 37-46, 79: 95-104, 8ı: 216-26; Irene Beldiceanu-Stein­ herr, Recherches sur !es Actes des Regnes des Sultans Osman, Orkhan et Murad I, Monako, 1967; L. Fekete, "Das Fet�niime über die Schlacht bei Vama," Byzantinoslavica 15 (1953): 258-70; Kurt Holter, "Studien zu �med Feridun' s Münse'at es-selatin," Mitteilungen des Osterreichischen Instituts Jür Geschichtiforshung 14 (1939): 429-51; Ilaydın ve Erzi, "XVI. Asra Aid Bir Münşeat Mecmuası;" Hans Georg Majer, "Urkunden Fiilschung im Osmanisehen Reich," Living in the Ottoman Ecumenical Community: Essays in Honor ofSura­ iya Faroqhi, ed. Suraiya Faroqhi, Vera Constantini ve Markus Koller, Leiden, E.). Brill, 2008, s. 45-70; Mor­ dtnıan ve Menage, "Feridün Beg;" Mordtnıan, "Feridun Bey," İA, 4: 569-70; Abdülkadir Özcan, "Feridun Ahmed Bey," DİA, 12: 396-7; ). Rypka, "Briefwechsel der Hohen Pforte mit den Krimchanen im I l . Bande von Feridüns Münseiit," Festschrift Georg ]acob, ed. Theodor Menzel. Leipzig, Otto Harrassowitz, 1932, s. 241-70; Halil Ethem, "Mısır Fethi Mukaddematına Aid Mühim Bir Vesika," TIEM 96 (1328/ı9o9): 31-6; Ali Anooshahr, The Ghazi Sultans and the Frontiers of Islam, Londra, Routledge, 2009, s. 120-3. 79 Örnegin, Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, ı8: 27-8. Başka devletlerin hükümdarlanna yazıldıgı iddia edilen ve halk önünde okunan bazı Memluk mektuplarının, hiçbir zaman yazıldıgı hükümdara ulaşmaması üzerine bkz. Broadbridge, Kingship, s. 86. 8o Broadbridge, Kingship, s. ı7; Dekkiche, " Le Caire," ı: 423-34; P.M. Holt, "The Ilkhan �mad's Em­ bassies to Qaliiwün: Two Contemporary Accounts," BSOAS 49 (1986): 129. D i P LO M AS I N I N ARAÇLA R I daha deneyimli ya da bilimsel açıdan daha donanımlı olan inşa katibinin (katibü'l-inşa) becerilerinden de yararlanmak durumundaydı.8' Memluklu tarihçi İbn Tağrıberdi'nin Barsbay'ın bir sır katibiyle ilgili yaphğı eleştirel yorum, bazı alimlerin, katipierden bekledikleri standartların ne kadar yük­ sek olduğunu gösteriyordu. Bu kara cahili bunun [katibü'l-inşa] gibi yüksek bir mevkiye tayin etmek Melik Eşrefin [Barsbay] hatalarından biri sayılır, çünkü onun cehaleti yüz karasıydı. Eğer M elik Eşref akıllı ve zeki olsaydı ve uzak bir diyarın hükümdanndan zarif ve belagatli bir nesir ile manzumu içeren bir mektup alsaydı ve sır katibinin bundan daha üstün ya da en azından buna eşit (Melik Nasır Muhammed bin Kalavun ve baş­ ka büyük hükümdarların yapmış olduğu gibi) bir cevap yazmasını isteseydi, bu mevkiye tayin ettiği kişinin noksanlarını bilirdi.82 Bu katipler güzel yazmalarına ek olarak çoğu kez Kuran'ı da ezbere bilirlerdi, çünkü metnin içine Kuran' dan ayetler eklemeleri beklenirdi. 83 Ayrıca resmi yazışmaların inceliklerini iyi bilmeleri ve bunları ustaca kul­ lanınada üstün olmaları gerekirdi. Kısaca, inşa ustası olmalıydılar. Memluklar ile Osmanlıların edebi kompozisyon ve resmi yazışma pratikleri arasında çok net olmasa da belli bir ilişki söz konusuydu. Birçok araşhrmacı haklı olarak Osmanlıların İran geleneğinden etkilendiklerini ileri sürer.84 Bir geleneğin etkisinin nerede bittiğini ve bir ötekinin nerede başladığını tam olarak belirlemek imkansız olsa da -özellikle de ağırlıklı olarak hem İran, hem de Arap geleneklerinden kaynaklanan İ slam res­ mi yazışma geleneği gibi bir alanda8L henüz gelişme aşamasında olan 8r Sır katibi ile inşa katibi (katibü'l·inşa) karşılaştırması ve inşa katibinin sorumluluklan için bkz. Gully, Culture ofLetter-Writing, s. 94· 109-II. 82 Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, r8: ı r . Normal parantez içindekiler Popper'in, köşeli parantez içindekiler bu kitabın yazanna aittir. 83 A.g.e., s. 44-5. 84 H.R. Roemer, " Inshii'." El', J : 1241-44· 85 Buradaki resmi yazışma ya da "diplomatika" sözcü� divan bürokrasisinden kaynaklanan herhangi bir şey anlamında kullanılmıştır. Bkz. Colin Mitchell, "Safavid Imperial Tarassul and the Persian Insha' Tradition," Studia Iranica 26 (1997) . 178 not 13; W. Björkman vd., "Diplomatic," El', ı: 30r-r6. OSMAN Ll LA R V E M E M LU K LAR 59 Osmanlı kültürü üzerinde M emluk inşa kültürünün de etkileri olabile­ ceğini göz önünde bulundurmak gerekir.86 Osmanlılar Memluklara yaz­ dıklan mektuplarda Arapça unvanları Memluk sıralamasına bağlı kalarak yazmışlardı,87 her ikisinin de yönetici sınıfları Türkçe konuştukları halde, aralarındaki resmi yazışmalarda r 6 . yüzyıla değin bildiğimiz kadarıyla yal­ nızca Arapça kullanılmıştı.88 Erken dönem Osmanlı kurumlarında Memluklarca eğitilmiş alim ve yöneticilerin bulunması da Osmanlıların Memluk inşa geleneğinden bir şey­ ler almış olabileceklerini destekler niteliktedir. Kuran okumada (kıraat) ün kazanan ve inşa sanatında usta olan Şemseddin ibnü'l-Cezeri (r350-I42 9) bu alimierin erken örneklerinden biridir.89 ibn'ül-Cezeri, Memluk yönetiminin gözünden düştükten sonra Osmanlı Sultanı I. Bayezid tarafından Bursa'da büyük bir saygıyla karşılanmış ve Bayezid'in 1402'de Timur'a yenilmesine değin mesleğini bu şehirde sürdürmüştür. İbnü'l-Cezeri 'nin Bursa'ya gider­ ken yanında olan oğlu Muhammed İbnü'l-Cezeri (Muhammed el-Asgar ola­ rak da bilinir) sonradan onunla birlikte Timurlutarın başkenti Semerkand'a da gitmiştir. Muhammed yaşlılık döneminde Osmanlı topraklarına dönmüş ve Osmanlı sarayında, bir olasılıkla başka hükümdarlada yapılan resmi yazış­ malar da dahil olmak üzere belgeleri kaleme almakla görevlendirilmiştir.9° I . Mehmed kendisini vezir bile yapmaya niyetlenmiş, ama halk arasında bile bilinen afyon düşkünlüğünden dolayı tereddüt etmişti.91 Muhammed el-As­ gar, çok yönlü geçmişiyle, hem Memluk, hem de Timurlu inşa gelenekleri­ nin etkilerini Osmanlı divanına taşımış olmalıdır. Farsça, Türkçe ve Arapça 86 Uygulamalardaki Arap, İran ve Osmanlı karışımındaki çapraz döllenme için bkz. Roemer, " I nsha'; " Björkman vd., " Diplomatic." Osmanlı kurumlan üzerindeki Memluk etkileri için bkz. Uzunçarşılı, Med­ hal. Uzunçarşılı her ne kadar Memluk divan uygulamalan üzerinde özellikle durmamış olsa da, Osman­ lı kurumları üzerinde başkalarının yanı sıra genel bir Memluk etkisi oldu�nu da ima eder. Bu da, divan uygulamalan üzerinde de etkili olmuş olabileceklerini düşündürür. 87 Bkz. bundan sonraki bölümler ve Yüksel Muslu, "The Language of Diplomacy." 88 Memluk Valisi Hayr Bey'in 15ıı'de Osmanlı sultanına yazdığı Türkçe mektup için bkz. T.E.5483Selim ile Kansu Gavri arasındaki daha geç yazışmalar da Türkçe yapılmıştı, ama bunlar bu araştırmanın kapsamı dışındadır. Celia Kerslake, "The Correspondence between Selim I and �ansüh al- G awri," Revue de Philologie Orientale 30 (198o): 219-34. 89 M . Becheneb, " Ibn al-Djazari," E I 2, 3: 753· 90 Taşköprülüzade, Eş-Şe(cii 'i(cu n-nu'miiniyeft ' Ulemii 'i d-Devleti !- 'Osmaniye, ed. Ahmed Subhi Furat, İstanbul, Edebiyat Fakültesi, 1985, s. 42-3. 91 A.g.y. 6o D i PLOMAS I N I N ARAÇLA R I konusunda derin bilgileri olan bir başka Memluklu alim de İbn Aralışah'tır (ı389-1450). O da I. Mehmed döneminde, büyük olasılıkla nişancı rütbesine atanmış, yani sır katipliğine denk bir görevde bulunmuştu. Kendisi Memluk­ lara ait Şam'dan gelmiş, ama Timur 1400-ı'de şehri ele geçirince, eğitimine Semerkand'da devam etmiştir. İbn Arabşah, I . Mehmed için bazı edebi çalışmaları Türkçeye çevirmiş, ayrıca yine onun için Memluk Sultanı Şeyh el-Mahmudi'ye Arapça mektuplar yazmıştırY Osmanlı diplomatik yazışmalarını etkilediği düşünülen bilginler arasında en tanınınışı Molla Gürani'dir (ö. 1488) . Molla Gürani büyük ola­ sılıkla Farsça konuşulan bir yerden gelmiş, yıllarca Memluk topraklarında eğitim görmüş ve hocalık yapmıştı,93 Çalışma hayatının bir noktasında bazı Osmanlı alimleri onu Osmanlı Sultanı I I . Murad'a takdim etmiş ve böylece genç şehzade l l . Mehmed'in hocalığını üstlenmişti. Yıllar sonra I I . Meh­ med eski hocasını diplomatik yazışmalarını, özellikle de İstanbul'un fethini Kahire'deki Memluk sultanına duyuran mektubunu kaleme almakla görev­ lendirmiştir.94 Molla Gürani'nin metni de, Memluk eğitimli diğer alimler gibi hizmetinde bulunduğu Osmanlı kurumlarına Memluk üslubundan bazı unsurlar taşımış olmalıdır. Memluklarla iyi bir iletişim içinde olmaya özen gösteren tek Osmanlı hükümdan I l . Mehmed değildi. 1 5 . yüzyılın sonlarına tarihlenen bir kayıtla, I I . Mehmed'in oğlu Bayezid'in de Memluk sarayına yollanacak bir mektuba eşlik etmek üzere bir şiir yazan şairi cömertçe ödüllendirdiği belirtilir.95 Osmanlılar gösterdikleri bütün özene karşın, ı 6 . yüzyıla gelin­ ceye değin yazışmalarının edebi ve retorik niteliğiyle Memluk hüküm­ darlarını etkileyememişlerdi. Mehmed'in Sırbistan'daki Osmanlı askeri başarısından sonra 1456 'da yolladığı mektup, Memluklu tarihçiler tarafın­ dan eleştirilmiş, Arapça yazım ve dil bilgisi kurallarını bilmedikleri öne sürülen katipierin bilgisizliğinin ya da deneyimsizliğinin mektuba olduğu 92 J. Pedersen, " Ibn 'Arabshah," El', r 711-12. I. Mehmed dönemindeki divan başkanlığı için bkz. İbra­ him bin Ömer �1-Bikai, lnvanü'z-zaman bi-Teracimi'ş-Şüyuh ve'l-Akran, ed. Hasan Habeşi, 5 cilt, Kahire, 2001, ı : 243. Memluk geleneklerine göre el-Bika'i, İbn-i Arabşah'a nişancı değil, sır katibi demektedir. 93 J . R. Walsh, "Gürani," El', 2: ı o4o - ı 94 Bu mektuplar için bkz. Dördüncü Bölüm, s. 152-154 95 Anonim, inamat Defteri, ıoa. . OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 6ı gibi yansıdığı belirtilmişti.96 Daha sonra ı s n'de I l . Bayezid'in Kansu Gav­ ri'ye yolladığı mektupsa bunun tam tersine İbn İyas tarafından olağanüstü edebi nitelikleriyle övgü kazanmışhr.97 Bu aslında araşhrılması gereken bir konudur. Acaba bu övgü gerçekten Osmanlı divanının gelişmekte oldu­ ğunu belirten içtenlikle yapılmış bir değerlendirme midir, yoksa yalnızca değişen çağı ve Osmanlıların yükselen konumunu mu yansıtmaktadır? Daha sonraki yıllarda Memlukların yaklaşmakta olan Portekiz tehdidine karşı Osmanlılardan yardım istemesi belki de bir rastlanh değildi.98 ARMAGANLARIN HAZlRLANMASI Çağımız araşhrmacılarının, son yıllarda armağan verme biçimleri­ ne ilgi duymaya başlaması, bu alışverişin evrenselliğini kanıtlamaktadır ve Osmanlılar da, Memluklar da bunun dışında değildir.99 Armağan seçimi bir diplomatik görev hazırlığının önemli bir parçasıydı.100 islam kültürü, hem Kuran'da buna değinildiğinden, hem de peygamberin hayahyla yakın­ dan ilişkilendirildiğinden bu uygulamaya özellikle çok değer veriyordu. 101 Bu kültürel vurgu, Kitabü 'l-Hedaye (Hediye Kitabı) olarak bilinen yeni bir 96 İbrahim bin ömer el·Bikai, İzharü'l·Asr li-Esrari Ehli 'l-Asr: Tarihü'l-Bikai, ed. Muhammed Salim ibn Şedid el-Avfi, 3 cilt, Gize, 1992, 1992, 2: 171; Ibn Taghribirdi, Havadisü 'd-DühUr fi Meda 'l-Eyyam ve'ş-ŞühUr, ed. Muhammed Kemaleddin lzzeddin, 2 cilt, Beyrut, 1990, 2: 579· 97 lbn İyas, Bedaiu'z-zühUrfi Vekaii 'd-dühur, Ed. Muhammed Mustafa, 5 cilt, Kahire, 1982, 4: ıo2. 98 Bu olası degerlendirmeyi Anne Broadbridge'in yorumuna borçluyum. 99 Antropolojik çalışmalara örnek olarak bkz. Maurice Gaudelier, The Enigma of Gift, çev. Nora Scott, Chicago, Chicago University Press, 1999; Mareel Mauss, The Gift: Forms and Functions of Exchange in Archaic Societies, çev. Ian Cunnison, New York, NY, Norton, 1967; Annette Weiner, Inalienable Posses­ sions: The Paradox of Keeping-while-giving, Berkeley, CA, University of California Press, 1992. Avrupa tarihinden örnekler için bkz. Gadi Algazi, Valentin Groebner ve Bemhard Jussen, ed., Negotiating the Gift: Pre-modern Figurations of Exchange, Gottinger, Vandenhoeck & Ruprecht, 2003; Natalie Zernon Davis, The Gift in Sixteenth-Century France, Madison, Wl, University ofWisconsin Press, 2000; Valentin Groebner, Liquid Assets, Dangerous Gifts: Presents and Politics at the end of the Middle Ages, çev. Pamela E. Selwyn, Philadelphia, PA, University of Philadelphia Press, 2002. İslam baglamı için bkz. Flood, Objects of Translation, s. 26-37; Linda Komaroff, ed., Gifts of the Sultan: The Arts of Giving at the Islamic Courts, Los Angeles, CA, Los Angeles County Museum of Art, 2oıı; Christian Windler, "Tribut und Gabe: Me­ diterrane Diplomatie als Interkulturelle Kommunikation," Saeculum 51 (2ooo): 24-56. ıoo Memluklann diplomatik armagan verme uygulamalan ve protokolü için bkz. Dekkiche, " Le Caire," ı: 6ı-5; Broadbridge, Kingship, s. 22-3. ro ı Li Guo, "Gift-giving," Encyclopaedia of the Qur'an, Leiden, E.J. Brill, 2002. 2: 313-14; Ahmad ibn al-Rashid ibn al-Zubayr, Books of Gifts and Rarities: Kitab al-Hadaya wa al-Tuhaf. çev. ve ed. Ghada al­ Hijjawi al-Qaddumi, Cambridge, MA, Distributed for the Center for Middle Eastem Studies of Harvard University, 1996, s. 1-5. 62 D i PLOMAS I N I N ARAÇLA R I edebiyat türüne yol açmış ve bu köklü uygulamaya adanan kitaplar üretil­ mişti. Türün ilk örnekleri büyük olasılıkla ı ı . yüzyıldan önce bir tarihte ortaya çıkmışh.102 Bu örnekler, İslam kültürüyle ilgili günümüze en bol ulaşan anlahlar arasında sayılamasa da (yalnızca yedi elyazması bulun­ muştur) , bunların yalnızca varlı�ı bile, başka hiçbir Akdeniz toplumunda benzer bir türe rastlanmadı�ından, bu uygulamanın ne kadar önemli oldu­ �nu gösterir.'03 Arma�anlaşmayı betimlerken kullanılan sözcük da�arcı�ının hac­ mi ve karmaşıklı�ı, bu uygulamanın çok farklı yönleri oldu�nu gösterir.104 Özellikle Osmanlı kaynaklarında yaygın kullanılan bazı sözcükler (örn. hediye ya da pişkeş) ya Arapça ya da Farsça kökenlidir ve kültürlerarası kul­ lanılır. öte yandan hedaye, 'atiye, in 'am, tuhfe (nadir şey anlamında) , hiba,'05 'aca 'ib (ender ve de�işik bir hediye anlamında) ve muhadat'06 ço�nlukla Arapça (ço� Memluklu) kaynaklarda; hediye,'07 don,'08 atiye, pişkeş (ya da peşkeş) ,109 sacu,''0 arma�an,m tuhfe,112 yüz kızardan, yüz a�ardan,"J ve belek"4 de en çok Osmanlı ba�lamında kullanılmışhr. Bu sözcükler birbi­ rinin yerine kullanılabilirken, alıcı ile verici arasındaki ilişkileri aydınlatan bir hiyerarşik düzene işaret eder. Örne�in Arapça in 'am, büyük arma�an102 Anonim, Kitabü'I-Hedaye ve't-Tuhaf. ed. Muhammad Hamidullah, Kuveyt, 1379/1959· s. 127-8; Mu­ hammed b. Haşim el-Halidi, , Kitabü 't-Tuhafve 'I-Hedaye, ed. Sami Dehhan, Kahire, 1956; Ibn al-Zubayr, Books ofGifts and Rarities, çev. ve ed. al-Qaddumi. 103 Ibn al-Zubayr, Books of Gifts and Rarities, çev. ve ed. al-Qaddumi, s. 6. Armaganların çeşitli türleri ve onların hiyerarşisi üzerine bkz. El-Kalkaşandi, Subhü 'I-Aşa, 4: 53-7. 104 Abderrahmene El Moudden, Sharifs and Padishahs: Moroccan-Ottoman Relations from the ı6th through the ı8th Centuries: Contribution to the Study of a Diplomatic Culture (doktora tezi, Princeton Üniversitesi) , 1992, s. 126-9. 105 F . Rosenthal vd., " Hiba," El', 3: 342-50; Y. Linant de Bellefonds, " Hiba," El', J : 350-ı. ıo6 El Moudden, " Sharifs and Padishahs," s. 127. 107 Uruç Bey, Oruç Beğ Tarihi, ed. Necdet Öztürk, İstanbul, Çamlıca, 2007,s. 43· ıo8 A.g.y. 109 Aşıkpaşazade, Die altosmanische Chronik des Aşılcpaşaziide, ed. F. Giese, Leipzig, Otto Harrasowitz, 1929, s. 52-3; El-Moudden, " Sharifs and Padishahs," 126-9; Maria Pia Pedani, "Sultans and Voivodas in the ı6th C. Gifts and Insignia," Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi ı (2007) : 196-7. 110 Bkz. Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 52-3; İbn Kemal, Teviiriy-i Al-i Osman: VIII. Defter, ed. Ahmet Ugur, Ankara, ITK, 1997, s. 53· m M . Becheneb, " lbn al-Djazari," El', J : 753· 112 Neşri, ed. Öztürk, s. 207. II3 A.g.e., s. 265. n4 İbn Kemal, TAO: VIII. Defter, s. 175. OSMAN Ll LAR V E M E M LU K LA R ları ya da bir hükümdarın ödüllendirmek ya da uzun süren seferlerde bağlılıklarını garantiye alabilmek için birliklerine ya da askerlerine yaptığı bağışları tanımlar.ııs Farsça peşkeş, haraç, hatta düşük rütbeli bir kişinin ver­ diği rüşvet anlamına gelir."6 Benzer biçimde Türkçe "yüz kızardan" ve "yüz ağardan" düşük rütbeli verici ile yüksek rütbeli alıcı arasındaki bir değiş tokuşu, "don" ise armağan olarak verilen giysileri tanımlar.ıı7 Bütün bu çağrışımlar aynı zamanda verilen bu nesnelerin armağan mı olduğu yoksa rüşvet olarak mı verildiği sorusuna yol açar. İslam fıkıh alimleri arasında uzun tartışmalara neden olan bu soru, aslında Osmanlı-Memluk diplo­ masisini doğrudan etkilememiştir."8 Bir diplomatik heyete ait armağanlar da elçilerle aynı dokunulmazlık altındaydı. Ayrıca bu armağanlar çeşitli açılardan ekonomi ve ticaretle sıkı bir ilişki içindeydi, ancak armağanların ideolojik, kültürel ve simgesel önemlerinin çok baskın olması, araşhrmacı­ ların genellikle bu bağlanhyı gözden kaçırmasına neden olmuştu.ıı9 Arma­ ğanların kritik zamanlarda bazen gizli mesajlar ilettiği de bilinmektedir.120 İslam kültüründe armağanıaşmaya ilişkin sözcük dağarcığının kap­ samı ve yapılan genel vurgu, armağanların diplomasideki rolünün, önce­ den düşünüldüğünden çok daha önemli olduğunu ortaya koymaktadır.121 Armağanlar (verilmesi ya da verilmemesi) ve değerleri, taşıdıkları gizli ya da ima ettikleri mesajlar aracılığıyla çoğu kez bir elçinin görevini tamam­ lıyordu.122 Memluklar ile İlhanlılar arasında 1301 tarihli bir armağanlaşma ıı5 C. E. Bosworth, "In'iim," El', 3: 1200-2. ıı6 El Moudden, " Sharifs and Padishahs," s . 126-9; Mehmed lpşirli, "Osmanlı Devlet Teşkilatma Dair Bir Eser: Kavanin-i Osmani ve Rabita-i Asitane," Tarih Enstitüsü Dergisi 14 (1994): 31. ıı7 Neşri, ed. Öztürk, s. 265. ıı8 F. Rosenthal vd. , " Hiba;" Y. Linant de Bellefonds, "Hiba;" F. Rosenthal, "Rashwa," El', 8: 451. Av­ rupa tarihinde armagan verme ile rüşvet verme arasındaki bulanık sınırl�r üzerine yapılan benzer bir tartışma için bkz. Groebner, Liquid Assets. ıı9 Anthony Cutler, "Gifts and Gift Exchange as Aspects of the Byzantine, Arab, and Related Economi­ es," Dumbarton Oaks Papers 55 (2001): 248; Arjun Appadurai, Introduction to The Social Life ofThings, ed. Arjun Appadurai, Cambridge, Cambridge University Press, 1986-, s. ıı-13. 120 El-Kalkaşandi, Subhü 'I-Aşa, 9: 246-50. 121 Cutler, "Gifts and Gift Exchange," s. 247-8. Armagan alıp vermenin Osmanlı sarayındaki önemi için bkz. Theodore Spandounes, On the Origins of the Ottoman Emperors, çev. ve ed. Donald M. Nicol. Cambridge, Cambridge University Press, 2009, s. 129-30; Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 77-9. Osmanlıların armaganlaşmaya verdikleri öneme Avrupa'nın tepkileri için bkz. Julian Raby, "The Seren­ nisima and the Sublime Porte: Art in the Art of Diplomacy," Venice and the Jslamic World, s. 100-2. 122 Armaganların gizli anlamları için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 22-4, 36, 54· 88, 105-6. D i P LO M AS I N I N ARAÇ LA R I özellikle dikkat çekicidir. Hem İlhanlı hükümdan Gazan (hd. 1295-13 04) , hem de genç Memluk Sultanı Nasır Muhammed (hd. 1293-4, 1 2 9 9-130 9 , 1310-41) mektuplarında, muhataplarının barış niyetlerinin içten olup olma­ dıgına, armaganlan gördükten sonra karar vereceklerini yazmışlardı.'23 Gazan ve Nasır Muhammed arasında geçen bu olayın gösterdigi gibi, dünyanın bu bölgesindeki hükümdarlar, armaganlann iletişim gücü­ nün farkındaydılar ve bu nedenle armagan seçimine özellikle dikkat ediyor­ lardı.'24 1 6 . yüzyıl Osmanlı tarihçisi Neşri'ye ait bir metinde de, Osmanlıla­ rın Vama Savaşının (1444) ardından Memluklarla yaptıgı bir yazışmada da aynı kaygılar izlenmektedir. Çevredeki hükümdarlara gayrimüslim tutsaklarla armaganlar gön­ derdiler. Mısır sultanına Azeb Bey'i (elçi olarak) gönderdiler, çok miktarda zırhlı (savaş) tutsagı gönderip zırhları sergilediler. Mısır sultanı bu zırhlı kafideri görünce "Allah Osmanogullarını muzaffer etsin" dedi ve o cuma bütün mescitlerde hutbeyi Murad Han adına okuttu, Azeb Bey' e de çok hediyeler verdi.'25 Hükümdarlara verilen armaganlar daima en özenli ve pahalı olan­ lardı. En olagan armaganlar giysiler, kürkler, kılıçlar, silahlar, atlar, eyerler, migferler, çadırlar, gümüş ve altından yapılmış sanatsal nesneler, esirler ve porselenlerdi, bazen para bile yollanmaktaydı. Bazı görevlerde hüküm­ darlar arasında, dokumalar ya da silahlar agır basmaktaydı, bazılarındaysa armagan olarak çok degerli sayılan köleler degiş tokuş edilir, hilat'26 ise öncelikli olarak diplomatik temsilcilere sunulurdu. '27 Avianmak hükümdar123 Little, "Diplomatic Missions," s. 33-4. 124 Osmanlı hükümdan Balkanlar'daki zaferini Dulkadıroglu Alaüddevle'ye bildirirken, savaş ganimet· lerini arrnagan olarak gönderme girişiminde bulunmuştu, bkz. Uruç, ed. Öztürk, s. 178. 125 Yazann çevirisi. Neşri, ed. Öztürk, s. 297, 298 not 3698. Bu elçilik için bkz. Üçüncü Bölüm, s. 147148; Ek I I I , s. 262-263. 126 Halifeler, padişahlar ve vezirler tarafından birine iltifat veya mükafat olarak hediye edilen kürklü veya işlemeli, elbise üstüne giyilen bir çeşit dış giysi. Osmanlı baglamında kaftan adıyla da anılabilir. Cübbe ve hırka da benzer dış giysilerin büyük ihitimalle daha sade modelleridir. 127 Avrupalı konsoloslar, Memluk sultanından bazı özel lütuflar ya da koşullar elde edebilmek için bazen Müslüman esirleri özgür bırakınayı önerirlerdi. Her ne kadar bu degiş tokuş tipik bir arrnagan degildiyse de, öyle de sayılabilirlerdi. Christ, Trading Conjlicts, s. 100. OSMAN Ll LAR V E M E M LU K LA R ların ve diğer saray mensuplarının bir ayrıcalığı olduğu için, avcı kuşlar gibi hayvanlar da gözde ve değerli sayılan armağanlardı. '28 Hükümdarların, iki saray arasındaki bağları pekiştirrnek ya da görevin başarısını garantilernek adına, karşı tarafın hükümdarının özel ilgi alanına hitap eden armağanlar seçmeye çalıştıkları da olurdu.129 Örneğin Osmanlı Sultanı I l . Bayezid ile İtalya'daki Mantova Kontları (Gonzaga aile­ si üyeleri) arasındaki ilişki, Kont I l . Francesco'nun atlara olan tutkusuyla başlamıştı. '3° Ahırlarını genişletmek isteyen kont, Osmanlı topraklarından at satın almak üzere temsilciler yollamaya başlamıştı. Avrupa saraylarıyla dostluklar kurmak isteyen Bayezid, Gonzagalarla iletişimi açık tutmak iste­ diğinden onlara atlar ve binicilik takımları yollamaya başlamıştı. Bayezid'in kardeşi Cem'in Avrupa'da olması, Osmanlı hükümdarını Avrupalı önder­ lerle daha dikkatli bir siyaset sürdürmeye yöneltiyordu, dolayısıyla Bayezid, bu armağanlara ek olarak Hıristiyan hükümdarlar için büyük simgesel değer taşıyan kutsal rölikler de yolluyordu.'3' Osmanlılar ve Memluklar diplomatik ilişkilerinde başından itiba­ ren karşılıklı armağanlaşma geleneğini benimsemişlerdi.'P Memluklar Osmanlılara İskenderiye ya da Halep dokumaları yolluyor, Osmanlılar da karşılığında Bursa ipekleri ve Ankara tiftiği gönderiyordu. Bu gündelik nes­ nelerin yanı sıra, iki saray da, savaşa ve askeri becerilere duydukları derin ilgiyle, silahları ve atları da değerli ve sık gönderilen armağanlara dönüştür­ müşlerdi.'33 Osmanlılar, ganimet olarak elde ettikleri yabancı silahları önce­ likle Memluklara yolluyor, böylece bir yandan da kendi askeri başarılarını 128 Thomas Allsen, The Royal Hunt in Eurasian History, Philadelphia, PA, UPENN, 2006, s. 58·70, 160·1. 129 Örnegin, Timurlu sarayından, Ming hanedam imparatorlarına ço� kez degerli atlar yollanırdı, çünkü Çin atlarının nitelikleri daha düşüktü. Ralph Kauz, "Gift Exchange between Iran, Central Asia, and China under the M ing dynasty, 1368-1644," Gifts of the Sultan, s. ıı6·17. 130 Kissling, Sultan Bayezld II's Beziehungen, s. 4·7. 131 A.g.e., s. 18; Franz Babinger, Reliquienschacher am Osmanenhof im XV.Jahrhundert, Münih, 1956; Halil İnalcık, "A Case Study in Renaissance Diplomacy: The Agreement between Innocent V I I I and BayezTd II on Dj em Sultan," Journal of Turkish Studies 3 (1979): 215, 216. 132 Osmanlılarla Memluklar arasındaki armaganlaşmaya genel bakış için bkz. Cüneyt Kanat, "Osmanlı ve Memluk Devletleri'nin Birbirlerine Gönderdigi Armaganlar," Uluslararası Osmanlı Tarihi Sempozyu­ mu (8-ıo Nisan 1999) Bildirileri, ed. Turan Gökçe, İzmir, 2000, s. 35·52; Elias Muhanna, "The Sultan's New Clothes: Ottoman-Mamluk Gift Exchange in the Fifteenth Century," Muqamas 27 (2oro): r89-207. 133 Memluk sultanının Il. Mehmed'e yolladıgı atla ilgili olarak bkz. Ibn Aja, Ta'rikh Al-Amir Yashbak al-Zahiri, ed. Abd al-qadir Ahmad Tulaymat, Kahire, 1974, s. 94· 66 D i P LO M AS I N I N ARAÇ LA R I sergilemiş oluyorlardı.ı34 Her ne kadar bazı başka tarihsel bağlamlarda ağır ya da hafif silah göndermek bir düşmanlık göstergesi idiyse de, Osmanlı­ larla Memluklar arasındaki böyle bir değiş tokuşta, bu nesnelerin iki devlet arasında herhangi bir çatışmaya yol açtığı ya da katkıda bulunduğuna dair bir veri bulunmamaktadır.ıJs H ükümdarlar, karşı tarafın zor edinebileceği bazı nesneleri armağan etmekten de özel bir gurur duyarlardı. Osmanlı hükümdarları, özellikle gümüş zengini S ırhistan ve Bosna'yı ele geçirdikten sonra, en azından kısmen bu başarıyı ima edercesine, Memluk sarayına sık sık gümüş nesneler göndermişti/36 Osmanlılardan M emluklara gönderilen köleler ya da savaş tutsakları da yaygın armağanıardandı ve özellikle aske­ ri zaferleri duyurmak ya da kutlamak ya da zedelenmiş ilişkileri düzelt­ mek amacıyla yollanırdı. ı37 Bu özel armağanın değeri, yalnızca bir kölenin ekonomik ederinden kaynaklanmıyor, aynı zamanda toplulukların köle­ lere sahip olabilmek için izledikleri yollar arasındaki büyük farklılıklara da dikkat çekiyordu. Osmanlılar köleleri genellikle gerçekleştirdikleri düzenli seferlerde ve Balkan sınırlarına yaptıkları akınlarda toplarken, Memluklar, askeri sistemlerini üzerine inşa ettikleri köleleri satın almak durumundaydılar.138 Ülkelerin coğrafi konumları da kısmen böyle bir far­ kın ortaya çıkmasına neden olabiliyordu; Osmanlılar coğrafi açıdan köle alışveriş yollarına Memluklardan daha yakındı. Bu nedenle köle ya da savaş tutsakları göndermek, Osmanlılar için özellikle başarılarını, zengin­ liklerini ve siyasal güçlerinin arttığını duyurmanın bir yolu olmuş, ayrıca dönüşmekte olan imajlarında "gaza" ve "cihad"ı vurgulamalarma olanak tanımıştır. ı39 Osmanlıların M emluk sultaniarına kürk sunmayı yeğleme­ leri de büyük olasılıkla coğrafi konumlarından ve Kuzey Karadeniz kıyıla134 Neşri tarihinden alıntı için bkz. s. 64. 135 Düşmanlık göstergesi olarak yollanan armagan silahlar için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 36, 88. 136 Halil inalcık, "The Ottoman State: Economy and Society, 1300-16oo," An Economic and Social His­ tory of the Ottoman Empire 1]00·1914, ed. Halil İnalcık ve Donald Quataert, Cambridge, Cambridge Uni­ versity Press, 1994, s. 58-Gr. Gümüş kupaların olası simgesel anlamı için bkz. Pedani, "Sultans and Voivoda," s. 197. 137 Kanat, "Armaganlar," s. 48-9. 138 Osmanlıların Memluk sultanına Macar esirleri yolladıgına dair rapor için bkz. Felix Fabri, Voyage en Egypte de Fe1ix Fabri, 1483, Kahire, 1975, 2: 86a-86 (432-33), 3: 172b (914) . 139 Kanat, "Armaganlar," s. 48-9. ÜSMAN LI LAR VE M E M LU K LAR rına ve ötesindeki topraklara görece dolaysız uluşabilme olanaklarından kaynaklanmaktaydı. '4° Buna karşılık Memluklar da Kızıldeniz ile Hint Okyanusu ve çev­ resindeki ticaret sistemini denetlemeleri nedeniyle kolay elde ettikleri baharat ve degerli Hint ya da Çin dokumalarını Osmanlılara gönderiyordu. Avrupalı gezginlerin Memluk sultanının verdigi çok degerli bir armagan olarak nitelerlikleri pelesenk (balsam) agacı, Osmanlı sarayına, çok özel durumlarda olmak üzere birkaç kez yollanmıştı.'4' Memluk sarayının diger hükümdarlara yolladıgı degerli armaganlar arasındaki Çin porselenlerinin Osmanlılara da yollandıgına dair bir bilgiye rastlanmamıştır.'42 Ancak Memlukların birkaç kez Osmanlı sarayına egzotik vahşi hayvanlar -fıller,'43 zürafalar,'44 leopar ya da arslanlar,'45 papaganlar'46 ve yaban eşegi ya da katır'47- yolladıklan bilinir. Gönderenin zenginligini ve gücünü simgeleyen bu ender hayvanlar, bir ilişkinin iyileştirilmesi ya da sürdürülmesi yolunda olaganüstü cömertlik işaretleri olarak da görülebilirlerdi. Bir hayvanat bah­ çesini sürdürebilecek imkanlara sadece bir hükümdar sahip olabilirdi.'48 Dolayısıyla egzotik hayvanların armagan edilmesi, hem Memlukların uzak diyarlarla baglan oldugunu, hem de Osmanlılara karşı duydukları saygının artmaya başladıgını gösteriyordu. Osmanlı Sultanı I l . Murad'ın, Memluk ı40 A.g.y. ı4ı Feridun, ı274, ı: 2ı4, s. 238-9. Memluklann "Büyük Türk' e" pelesenk armaganı için bkz. Felix Fabri, Voyage, ı: 79b (393-5). ı42 Julian Raby ve Ünsal Yücel, "Chinese Porcelain at the Ottoman Court," Chinese Ceramics in the Topkapı Saray Museum: A Complete Catalogue, ed. Regina Krahl, Londra, Sotheby's, ı986, ı: 29-30. Memluk sultanlannın Avrupa sarayianna yolladıgı porselenler için bkz. John Wansbrough, "A Mamlük Commercial Treaty Concluded with the Republic of Florence," Documents from Islamic Chanceries, ed. S . M . Stern, Columbia, SC, University of South Carolina Press, ı965, s. 40; Howard, "Venice and the Mamluks," Venice and the Islamic World, s. 84. ı43 Feridun, ı274, ı: 208, 2ı4, 238-9; Abdiiibasit bin Halil ibn Şahin el-Malati, Neylü 'l-Emel ft Zey­ li 'd-Düvel, ed. Abdüsselam el-Tedmüri, 9 cilt, Beyrut, 2002, 7= 89-90. ı44 Uruç, ed. Öztürk, ı68 ve lbn !yas, 3: 3ı5-ı6 (aynı olayda); İbn Şahin, Neylü 'l-Emel, 7: 89-90. ı45 Bihişti, Die Chronik des Ahmed Sinan Celebi Genannt BihiSti, ed. Brigitte Moser, Münih, Dr. Dr. Ru­ dolf Trofenik, ı98o, s. ıo4; lbn !yas, 3: 3ı5-ı6. ı46 İbn !yas, 3= 3ı5-ı6. ı47 Feridun, ı274, ı: 238-9; lbn !yas, 3= 3ı5-ı6. Bu hayvanlardan bazıları zebra da olabilirdi. ı48 Avrasya'da bir hükümdar için bir hayvanat bahçesinin simgesel önemi üzerine bkz. Allsen, The Royal Hunt, s. 203-4. Benzer bir örnek için bkz. Bedini, The Pope's Elephant, s. 45-6. 83. Safevi elçisinin Meınluk sultanına getirdigi leeparlar için bkz. Domenico Trevisan, La Relation de l 'Ambassade de Domenico Trevisan aupres du Soudan l'Egypte, ed. C. Schefer, ı884; yeni baskı, Frankfurt am Main, ı995, s. 200. 68 D i P LO M AS I N I N ARAÇ LARI hükümdan Barsbay'dan bir fil istemesi, belki de bu Osmanlı sultanının, yönetiminin daha gösterişli bir saray yaşamına ihtiyacı olduğunu sezme­ sinden kaynaklanmış n. l49 Daha geleneksel armağanların yanı sıra, savaş tutsaklarının, esir alınan hükümdarların ya da düşman komutanların kesilen başları, çeliş­ kili olmasa da akıl karıştırıcı mesajlar taşıyordu. Bu tür armağanlar, alan ile gönderen arasındaki ilişkiye göre boyun eğme ya da tehdit anlamına geliyordu.15° ıs o7'de Kansu Gavri'nin komutanlarından biri Memlukların kazandığı zaferi duyurmak amacıyla, simgesel bir armağan olarak ona birkaç Safevi askerinin kesilmiş başını yolladığı zaman Kansu Gavri çok memnun olmuştu. Önceki hükümdar Kayıtbay'sa, 14 96'da Akkoyunlu hükümdan Uzun Hasan kendisine, Timurlu Sultanı Ebu Said'in kesik başını yolladığı zaman kızgınlığını saklamamış, hükümdarın başı için İslam kurallarına uygun resmi bir cenaze merasimi düzenlemişti. 151 Kan su Gavri de, Şah İsmail'in Safevi elçisiyle yolladığı Özbek Han'ın kesik başı­ nı alınca benzer bir davranış göstermiştir.152 Gene aynı şekilde I. Selim, Dulkadıroğulları hükümdarının başını Kahire'ye yolladığı zaman, Kansu Gavri de bu "armağanı, " Osmanlı elçisinin karşı çıkmasına karşın, Memluk yönetimine karşı bir tehdit olarak yorumlamıştı. l53 Yazışmalarda kullanılan unvaniarda da durum aynıydı ve bu anlam çeşitliliği Osmanlılada Mem­ luklar arasındaki karşılıklı etkileşime dinamik bir karakter kazandırıyordu. Dahası, armağanlar karşılıklı alınıp verildiği için, bu sürecin her aşamasın­ da taraflar birbirlerini yeniden değerlendirebilme ve karşılıklı algılarını ona göre uyarlama şansına sahip oluyordu. l54 149 Feridun, ı274. ı: 208. Osmanlı sarayında hayvaniann merasimlerde kullanılması üzerine bkz. Ne­ cipoglu, Topkapı, s. 44, S3· 6ı, 90, 92, 206. ıso Little, " Diplomatic Missions," s. 42. ıs1 Bu alışveriş ile ilgili yeni bir yorum için bkz. Melvin-Koushki, "Fathnama," s. 193-4 ve özellikle ı94 not 3· Yazar bu yorumunda benim tezimi temel almış ve bu görüşü, başka örnekler de desteklemiştir. ıs2 Melvin-Koushki, " Fathnama," ı94 not 3153 Bkz. Dördüncü Bölüm, s. ı74-175; Sonuç, 227. Aynca bkz. Cihan Yüksel Muslu, "Ottoman-Mamluk Relations: Diplomacy and Perceptions" (doktora tezi, Harvard Üniversitesi, 2007, s. 187; Elias Muhan­ na, "New Clothes," s. ı98; İbn İyas, 4: 462-3, s: 6o-ı; Yınanç, Dulkadir Beyliği, s. so-ı; J . H . Mordtmann, "Dhu'l-�adr," El', 2: 239-40. ı54 Davis, The Gift, s. s . alıntı Annetle Weiner, Women of Value, Men of Renown: New Perspectives in Trob­ riand Exchange, Austin, TX, Texas University Press , 1976: " Degiş tokuş, veren ile alanın, sürekli olarak karşısındakinin ve kendisinin güncel koşullarını yeniden degerlendirebilecegi süregiden bir süreçti." OSMAN Ll LA R VE M E M L U K LAR Armağanlaşma sanatında bazı armağanların önemi ve değeri değiş­ ken olabilirken, bazılarının belirgin bir itibarı vardı. Örneğin, merasim giy­ silerine ve aksesuarlara değer veren toplumlarda, armağanlaşmada doğal olarak hilatın özel bir yeri vardı.ıss El-Kalkaşandi'ye göre, hilatlar hiyerarşik bir sıra içinde değerlendirilirdi ve halife tarafından bir hükümdara gönde­ rilen özel hilat, "teşrif' adıyla anılırdı. Halifeler sonradan siyasal itibarları azaldığında teşrif adı da sultanların üst düzey yöneticilerine, valilere ya da tabilerine verdiği özel bir hilat için kullanılmaya başladı.'S6 Armağan dilini çok iyi bilen Osmanlı ve Memluk toplumları için hilat, daha prestijli bir verici ile daha düşük rütbeli biri arasındaki hiye­ rarşik ilişki anlamına da gelebiliyordu.'57 Bir elçiye hilat giydirilmesi çok yaygın ve cömert bir hareketti. Bazı araştırmacıların, ev sahibi hükümdarın hilat giydirdiği bir elçinin ona tabilik yemini etmiş sayılacağını ima etmesi görüşüyse inandırıcı bir yorum olmaktan çok uzaktır.'S8 Özellikle Osmanlı merasimlerinde saray görevlileri elçiye, Osmanlı sultanının huzuruna çık­ madan önce hilat giydirirdi; bazı Memluk elçilerinin ülkelerine sırtlarında Osmanlı hilatıyla döndüğü bilinir.ıs9 Eğer bu hareket taraf değiştirmek gibi bir şey ima etseydi, bir Memluk elçisinin sırtında Osmanlı hilatıyla ülkesine dönmesi pek düşünülemezdi. Bir elçi için armağan en azından bir ödüldü. Eğer ev sahibi hükümdar iletilen mesajdan ya da bir elçinin 155 Genel olarak hilat için bkz. N.A. Stillmann, "Khil'a," El', 5: 6-7; Diem, Ehrendes Kleid; Steward Gor­ don, ed., Robes and Honor: The Medieval World ofInvestiture, New York, NY, Palgrave, 2001; Flood, Object of Translations, s. 61-87; Monika Springberg-Hinsen, Die Jjila: Studien zur Geschichte des geschenkten Gewandes im Islamisehen Kulturkreis, Würzburg, Ergon, 2000. Memluklar bağlamında hilatın kısa yoru­ mu için bkz. Cari F. Petry, "Robing Ceremonials in Late Mamluk Egypt: Hallowed Traditions, Shifting Protocols," Robes and Honor; Broadbridge, Kingship, s. 22-3. 156 Bkz. Giriş, s. 9-10. 157 Avinoam Shalem, " Performance of the Object," Gifts ofthe Sultan, s. 113; L.A. Mayer, Mamluk Costu­ me: A Survey, Cenevre, 1952, s. 56-64; ) . M . Rogers, Hülya Tezcan ve Selma Delibaş, The Topkapı Saray Museum: Costumes, Embroideries, and Other Textiles, Boston, MA, 1986, s. 37-8. Hilat gibi sancaklar da verici ile alıcı arasındaki hiyerarşik ilişkiyi belirtiyordu. Bu durum Osmanlı-Memluk ilişkileri bağla­ mında hiç gündeme gelmemiş olsa da, Memluklar sık sık tabilerine ve valilerine sancak yollamışlardı. Broadbridge, Kingship, s. 22. 158 ünda Komaroff, "The Art ofthe Art ofGiving at the Islamic Courts," Gi.fts ofthe Sultan, s. 14, 28 no. 4· Bir elçinin bir diplomatik göreve atandığı zaman kendi ülkesinin hükümdan ona 'seyahat hilatı' (hilatü 's-sefer) verebilirdi, bkz. Dekkiche, "Le Caire," ı : 62-3; Diem, Ehrendes Kleid, s. 74-5. Osmanlı-Memluk bağlamın­ dan örnekle riçin bkz. Tanibey el-Hazinedar'ın 1503'teki ve Hayr Bey'in 1497'deki görevleri, Ek I I I . 159 Bkz. Dördüncü Bölüm, s. 156; Beşinci Bölüm, s. 1 8 6 ; Altıncı Bölüm, 2 0 5 . 2 1 9 . D i P LOMAS I N I N ARAÇLA R I davranışından hoşnut olmazsa, bu durumu bazen hiç hilat vermeyerek açıkça belli ederdi. '60 Her ne kadar hilat bir diplomatik temsilci için uygun bir armağan idiyse de, bir hükümdar için genellikle yakışıksız sayılırdı. '6' Bazen hüküm­ darlar, karşı tarafa küçümseyici ya da utandırıcı bir mesaj yollamak istiyor­ larsa bu yönteme başvurabilirlerdi. Timur, I. Bayezid'e hilat yollayarak, ken­ disinin genç Osmanlı sultanından üstün olduğunu söylemeye çalıştığında, Bayezid de öfkeyle kendi soylu geçmişini ve Timur'dan daha zengin olduğu­ nu belirtrnişti.'62 Kuşkusuz Bayezid ile Timur arasındaki ilişki yalnızca hilat yüzünden değil, daha çok, her birinin diplomatik teamüllerinde bu tür doku­ ma ürünlerine atfedilen kültürel anlamlar ve ikisinin de bölgesel amaçlarının çatışması nedeniyle bozulmuştu. Dikkat çekici olan aynı Osmanlı sultanının, Memluk Sultanı Berkuk'un yolladığı hilatı kabul etmesi ve giymesiydi, ancak bu konuya yalnızca Memluk kaynakları değinmektedir.'63 Memluk Sultanı Barsbay da, Osmanlı Sultanı I l . Murad'ın Timurlu Hükümdan Şahruh'un (ö. 1447) yolladığı hilatı kabul edip giydiğini duyunca aynı şekilde derin bir endişeye kapılmıştı.'64 Barsbay, I l . Murad'la Timur'a karşı güçlerini birleş­ tirmeyi umuyor ve bu hareketin Murad'ın Şahruh'a boyun eğdiğinin işareti olmasından korkuyordu. Ancak sonra Baybars bu olayla ilgili yanlış bilgilen­ dirildiğini anlayınca büyük ölçüde rahatlamıştı.'6> Hilat aynı zamanda yaş hiyerarşisinin öneminin bir göstergesiy­ di, bu nedenle de aile içinde büyükler ile küçükler arasında sık sık alınıp verilirdi; tıpkı l l . Bayezid ile oğlu Korkud arasında olduğu gibi.'66 Benzer biçimde Korkud da Memluk topraklarında bulunduğu dönemde kendisin160 Hilal verilmeyen bir Osmanlı elçisi için bkz. Dördüncü Bölüm, s. 163. 161 Anadolu Selçuklulannın benzer bir yorumu için bkz. Mehmet Ersan, "Türkiye Selçuklulannda He­ diye ve Hediyeleşme," Tarih İncelemeleri Dergisi 14 (1999): 65-79; Mehmet Ersan, "Türkiye Selçuklula­ rında Hediye ve Hediyeleşme I l ," Tarih İncelemeleri Dergisi 15 (2ooo) : 95-104. 162 Anonim, ı 6. Asırda Yazılmış Grekçe Anonim Osmanlı Tarihi, çev. ve ed. Şerif Baştav, Ankara, Ankara Üniversitesi, 1973, s. 103; Chalkokondyles, A Translation and Commentary, s. 235· Timur ile Memluk Sultanı Farac arasındaki benzer bir değiş tokuş için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 195-6. 163 Emir el-Kuckılni'nin göreviyle ilgili daha kapsamlı bir yorum için bkz. Giriş, s. 15-16; İkinci Bölüm, 114·116. 164 Bkz. Üçüncü Bölüm, s. 141-142. 165 Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, 18: 127. 166 Anonim, Grekçe Osmanlı Tarihi, s. 187. OSMAN Li lA R VE M E M LU K LAR 71 den oldukça yaşlı olan Memluk Sultanı Kansu Gavri'den bir hilat almıştı. İki saray arasında bir sürtüşmeye neden olmayan bu olay, bu toplumlarda yalnızca yaş hiyerarşisinin üstünlük ifade ettiğini göstermiyor, aynı zaman­ da genç şehzadenin beklentileri ne olursa olsun henüz rütbesinin Memluk sultanından düşük olduğunu ima ediyordu. Kaftanlar ve diğer giysiler, eğer bir hükümdarın kişisel eşyasıysa, anlamları daha da karmaşıklaşıyordu. Hükümdarlar arada sırada kendi giysi­ lerini hizmetindeki kişilere, elçilere ya da başka hükümdarlara verirdi.167 Bir elçinin, bir hükümdardan kişisel bir eşya alması çoğu kez bir onur sayılırdı, çünkü bu şeylerin hükümdarın ruhunu ya da karizmasını taşıdığına inanı­ lırdı.168 Bir anlamda bu armağanlar, İslam tasavvuf geleneği ile Hıristiyan ikonografisinde de var olan bir "ruhsal aktarım"ı tamamlıyordu.169 İslam geleneğinde bir mutasavvıfın müridi, şeyhi veya eski bir ruhani öndere ait olduğu varsayılan bir hırkayı aldığında onurlandırılmış olur ya da daha üst bir mertebeye yükselirdi.17° Fatımi halifesinin (İsmailiye imamı) mürideri de aynı şekilde ruhsal önderlerinin üstünden çıkarttığı cübbesinin onun manevi varlığını ve hatta lütfunu taşıdığına ve yeni sahibine aktardığına inanılırdı. 171 Peygamberin hırkasının uzun zamandır değerli bir islam kutsal emaneti sayılması, Müslüman toplumların siyasal ya da dini önderlerin dış giysileri­ ne yükledikleri kültürel değerin büyüklüğünü ortaya koyrnaktadır.172 Çoğu diplomatik armağanlaşmada olduğu gibi, bir hükümdarın kişi­ sel giysisinin birilerine geçmesi, çok sayıda okumaya açıktır ve çelişkili tepki­ lere neden olmuştur. I I . Murad kaftanını Memluk elçisi Tağrıberdi'ye verdiği zaman (bir Osmanlı hükümdarının kendi kaftanını bir Memluk elçisine verdiği bilinen tek olay) bu hareket hem Osmanlı, hem de Memluklar bağlaı67 Sultan Berkuk'un giysilerini düzenli biçimde dagıtması üzerine bkz. Leonardo Frescobaldi, Giorgio Gucci ve Simone Sigole, Visit to Holy Places of Egypt, Sinai, Palestine, and Syria in ıJ84, Kudüs, 1948, s. 172·3· 168 Benzer bulgular için bkz. Allsen, " Robing in the Mongolian Empire," Robes and Honor, s. 308-9. 169 Anthony Cutler, "The Emperor's Old Clothes: Actual and Virtual Vesting and the Transmission of Power in Byzantium and Islam," Byzance et le Monde Extirieur, ed. M . Balard ve J.-M. Spieser, Paris, Publications de la Sorbonne, 2005; Flood, Objects of Translation, s. 77-8. 170 jamal J. Elias, "The Sufi Robe (Khirqa) as a Vebiele of Spiritual Authority," Robes and Honor, s. 27589; Cutler, "The Emperor's Old Clothes." 171 Paula Sanders, "Robes of Honor in Fatimid Society," Robes and Honor, s. 226-7. 172 Flood, Objects of Translation, s. 78; Stillmann, " Khil'a." D i P LOMASI N I N ARAÇLARI ınında Osmanlı sultanının, Memluk hükümdanndan gelen dostane mesaja çok sevindiginin bir işareti olarak okunmuştu.173 Ancak başka bir baglarnda bu hareket, verenin, alandan üstün oldugunu gösteren bir araç işlevi de gör­ müş olabilirdi. Ömegin, Ocak 1479'da, ı6 yıllık bir savaş döneminden sonra Osmanlılarla Venedikliler arasında Venedik Cumhuriyeti'ne agır koşullar dayatan bir barış anlaşması imzalanmıştı. Venedik Elçisi Giovanni Dario bu anlaşmayı imzaladıktan sonra ülkesine Osmanlı Elçisi Lütfü Bey'le birlikte dönmüştü. Osmanlı Sultanı I l . Mehmed, elçisiyle birlikte Venedik düküne degerli armaganlar yollamıştı, bunlar arasında kendi kullandıgı bir dokuma kuşak da vardı. Lütfü Bey sultanın armaganlarını düke sunarken, dükün bu kuşagı "efendisinin sevgisi adına" takmasını istemişti.174 Bu üstünlük mesajı, Lütfü Bey ile maiyetindekilerin Venedik'te kaldıkları süre içindeki kendini begenmiş davranışlarıyla daha da netleşmişti. ı75 Osmanlı ve Memluk hükümdarları arada sırada aldıkları arma­ ganları başka devletlerin hükümdarlarına ya da kendi halklarına dagıtır­ lardı.176 Bu davranış, alıcının armaganını kendi "büyüklük göstergesi"ne dönüştürmesine olanak veriyordu.ın Bir hükümdar, başka bir diplomatik görev dolayısıyla aldıgı bir armaganı başka birine verdigi zaman, yani onu yeniden "armaganlaştırdıgı"nda, bir yandan cömertligini göstermiş, diger yandan da üstü örtülü olarak varlıklı bir hükümdar oldugunu ve herhangi bir şeye gereksinimi olmadıgını belirtmiş olurdu.178 Memluk Sultanı Şeyh el-MahmCı.di, bir Osmanlı heyetinin armaganlarının satılınasını ve elde edilen gelirin, yaptırdıgı külliyenin inşasında harcanmasını emretmişti_I79 Bu cömert bagış, halkın ortak yararına hizmet etmenin ötesinde -her Müslüman hükümdarın imajının en önemli unsuru olarak- dindarlıgını da vurguluyordu. Armaganlar başkalarına bagışlandıgında ya da toplum 173 Bu görevin daha kapsamlı yorumu için bkz. Üçüncü Bölüm, s. 137-139. 174 Franz Babinger, Mehmed the Conqueror and His Time, çev. Ralph Manheim, Princeton, N). Prin­ ceton University Press, 1992, s. 371. Bu anlaşmayla ilgili yeni bir araşhrma için bkz. Diana Gilliland Wright ve Pierre A. Mackay, "When the Serenissima and the Gran Turco Made Love: The Peace Treaty of 1478." Study Veneziani 3 (2007) : 261-77. 175 Babinger, Mehmed the Conqueror, s. 371; Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 92. 176 Memluk baglamında daha erken bir örnek için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 6r. 177 Komaroff, "The Art of the Art of Giving," Gifts of the Sultan, s. 41. 178 I . Murad'ın armagan dagıhmı sahnesi için bkz. Ikinci Bölüm, s. 105. 179 İbn Hacer, İnba, ed. Habeşi. 3: 98. Aynca bkz. a.g.e., J : 78, 88. OSMAN Ll LA R VE M E M L U K LAR 73 yararına hizmet ettiğinde, dolaylı da olsa kamusal bir nitelik kazanıyor ve saray duvarlarının ardında gizli kalan diğer diplomatik armağanlar kadar kolay unutulmuyorlardı. Bu armağanlar fiziksel olarak artık var olmasalar da, verme hareketi toplum belleğinin ve hükümdarın kalıcı imajının bir parçası oluyordu.'80 Dolayısıyla bir armağanı yeniden armağaniaştırma uygulaması, bir hükümdara, hem içerde, hem de dışarda nasıl algılandığını ustaca yönetme gibi bir başka olanak daha sunuyordu. Sonuç olarak, bazı armağanlar ideolojik öneme sahipti. Hem Osman­ lı, hem de Memluk hükümdarları Müslüman olduklarından, dinsel simgeler içeren şeyler özellikle anlamlıydı. Kitaplar, özellikle de Kuran nüshaları hükümdarlar arasında sıklıkla değiş tokuş edilen armağanlardı.'8' Osmanlı­ Memluk armağanlaşmaları anlatılırken bu konulara çok sık değinilmese de, çoğu kez olumlu bir mesajın ya da ilişkileri düzeltme girişiminin bir işareti oldukları bilinirdi.'82 Hükümdarların siyasal ve ideolojik talepleri uyuşmadı­ ğı durumlarda bile, görünüşte dindarlığa hizmet edebilecek bazı armağanlar kullanılabiliyordu. Ayrıca çok çeşitli yorumlara açık olabilen armağanlar, imparatorluk ideolojilerinin alışverişine ya da evrilmesine önemli katkılar­ da bulunabilirdi. ELÇİLERİN GELİŞİ VE KONAKLAMALARI Erken dönem Osmanlı merasimlerine ilişkin bilgilerin çok az olması­ na karşın, bulgular, Osmanlılar ile Memlukların yabancı elçileri kabul eder­ ken benzer bir protokol izlediklerini gösterir.'8J Elçi, mektup ve armağanları teslim aldıktan sonra, maiyetiyle birlikte yabancı ülke sarayına gitmek üzere ı8o Julian Raby ve Ünsal Yücel, "Chinese Porcelain at the Ottoman Court," Chinese Ceramics in the Top· kapı Saray Museum: A Complete Catalogue, ed. Regina Krahl, Londra, Sotheby's, 1986. ı: 29·30. Memluk sultanlannın Avrupa sarayiarına yolladıgı porselenler için bkz. John Wansbrough, "A Mamlük Commer­ cial Treaty Concluded with the Republic of Fiorence," Documents.from Islamic Chanceries, ed. S . M . Stern, Columbia, SC, University of South Carolina Press, 1965, s. 40; Howard, "Venice and the Mamluks," Venice and the Islamic World, s. 84. ı8ı Safeviierin Osmanlılara yolladıgı elyazmalarla ilgili kısa bir giriş için bkz. Lale Uluç, "Gifted Ma­ nuscripts from the Safavids to the Ottomans," Gifts ofthe Sultan, s. '44· İlhanlı hükümdannın Memluk sultanına yolladıgı Kuran ciltleri için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 105-6. ı82 Bkz. ikinci Bölüm, s. no-m; Üçüncü Bölüm, 143-1444; Ek III, 246. ı83 Önceden alıntı yapılan kaynaklara ek bu merasimlerin genel olarak tanımı için bkz. Dilger, Os­ manischen Hofzeremoniells, s. 52-62; I . H . Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Merkez ve Bahriye Teşkilatı, Ankara, TTK, 1988, s. 268-325. 74 D i P LO M AS I N I N ARAÇLA R I topraklanndan ayrılırdı. Elçi Osmanlı ya da Memluk topraklarına adım atınca, sınırdaki görevliler (bazen elçiyi yollayan tarafın, bazen de karşılayan tarafın) heyetin geldiğini başkente bildirmek ve güvenli geçişinin sağlanma­ sını isternek üzere bir haberci yollardı. 184 Genellikle karşılayan devletten bir görevli heyete eşlik ederdi. ıS5 Osmanlı sarayı, diplomatik heyete eşlik etmek üzere sınıra bir milımandar (Memluklar da protokol görevlisi ya da teşrifatçı) yollardı. Bu uygulamanın tam olarak ne zaman başladığı bilinmemektedir. ı sG Bu erken aşamada bile ev sahibi hükümdarın karşılama yöntemi, gelen elçi ve onu gönderen hükümdar hakkındaki düşüncelerinin açığa çıkması için yeterliydi. ıS7 Memluk uygulamalarında ev sahibinin yolladığı eşlikçinin rütbesi ve maiyetinin büyüklüğü, ev sahibi hükümdarın, elçiyi yollayan hükümdan ve sürmekte olan ilişkilerini nasıl algıladığıyla yakın­ dan ilgiliydi.188 Yüksek rütbeli bir emir, saltanat naibi (naibü's-saltana) ya da teşrifatçı başı (hacibü 'l-hüccab) , yüksek rütbeli temsilcileri ya da kraliyet konuklarını, milımandar da daha düşük rütbeli hükümdarların temsilci­ lerini karşılardı. ıS9 Memluk sultanları, bir siyasi sığınınacıyı ya da ziyarete gelen bir hükümdan karşılamak üzere nadiren saraydan çıkarlardı. ı9o Heyet başkente geldikten sonra kalacakları konutlara götürülürdü.ı9ı Memluk başkentine gelen diplomatik heyetler sultanın sarayına ya da kale­ nin altında tatbikat meydanına bakan daha küçük saraylardan birine yer­ leştirilirdi. Subhü 'l-Aşa'ya göre bu heyeti yollayan hükümdara büyük saygı duyulduğunun göstergesiydi.192 Aksi halde elçi ve maiyeti bir konuk evine ı84 El-Kalkaşandi, Subhü 'I·Aşa, 4: 6o. Bu paragrafın çevirisi için bkz. Holt, Early Marnluk Diplomacy, s. 6-7. 1474'te bir Memluk heyetinin gelişi ve Osmanlı başkentine geçişi için bkz. Robert Anhegger, "Mu'ali'nin Hünkamamesi," Tarih Dergisi ı (1949): 159. Aynca bkz. Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. ı6. ı8s Anhegger, "Mu'ali." s. 159. ı86 Uzunçarşılı, Merkez ve Bahriye Teşkilatı, s. 276-7. ı87 Broadbridge, Kingship, s. 21. ı88 El-Kalkaşandi, Subhü'I-Aşa, 4: 6o. Eşlikçinin, Memluk gelenekleri içinde diplomatik göreve göre degişen rolü ve işlevi için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 20-1. ı89 Stowasser; "Manners," s. ıs. Naibü 's-saltana Memluk askeri sisteminde önceleri sultanın yoklugun­ da onun görevlerinin çogunu yerine getirmek gibi çok yüksek bir konuma sahipken zamanla önemi görece azalmış ve bölgesel valiliklere atanan kişilere verilen bir mevki olmuştur. Hacibü 'l-hüccab ise bir çeşit askeri rütbe olup saray teşrifatı ve merasimleri yle ilgilenirdi. 190 A.g.y. 191 Müslüman olmayan Avrupa devletlerinden gelen heyetierin konaklamasına, Osmanlı-Memluk iliş­ kileriyle dogrudan ilişkili olmadıgı için burada yer verilmemiştir. 192 El-Kalkaşandi, Subhü 'I-Aşa, 4: 6o. OSMAN Ll LA R V E M E M LU K LAR 75 ya da sultan köşkü (darü 's-sultaniyye) gibi "rütbesine göre bir yerde" konuk edilirdi. '93 Bazı ziyaretçiler de eski yöneticilerin köşklerinde kalırlardı. '94 Subhü'l-Aşa ya da başka Mernluk tarih kitaplanndaki aynntılı tanım­ lamalann tersine, Osmanlı topraklarında, özellikle de ilk başkentler Bursa ve Edirne'de yabancı temsilcilerin nerelerde konuk edildiklerine ilişkin kaynak­ larda çok az bilgi vardır.'95 İstanbul'da, yabancı temsilcilerin konaklaması için 1507 ya da ısn'de inşa edilen Elçi Ham, yalnızca konaklama gereksinimini karşılamakla kalmamış, Osmanlı İmparatorluğu'nun giderek saray teşrifatını ve diplomatik teamillleri kurumsallaştırdıgını da göstermiştir.'96 I l . Bayezid'in sadrazamlanndan Hadım Ali Paşa tarafından yaptırılan, ancak günümüze ulaşmayan bu yapı büyük olasılıkla, imparatorluk sarayı ile devletin yönetim merkezine uzanan ana merasim yolu (Divan Yolu) üzerindeydi. Osmanlılar da tıpkı Mernluklar gibi, farklı elçileri farklı yerlerde konuk etmekteydiler; ı6. yüzyılın ikinci yansına gelindiginde, yani Elçi Ham'nın yapımından yalnızca 30-40 yıl sonra, bazı elçiler burada degil, hanedan üyelerinin ya da vezirlerin saraylannda agırlanmaya başlamıştı.'97 Bu seçimin, daha fazla konaklama rnekanına gereksinim olduğundan mı, yoksa bazı daha saygın elçilere daha rahat bir konaklama saglamak için mi yapıldıgı çok açık degildir. Eger Osmanlı hükümdan başkent dışındaysa, diplomatik heyetler bazen ordugahına yönlendirilir, hatta ender durumlarda, askeri sefer sıra­ sında hükümdara eşlik etmesi emredilebilirdi. Bu düzenlemeye Osman­ lıların genişleme döneminin başlarında daha sık rastlanmaktaydı.'98 I I . Bayezid gibi başka hükümdarların eski başkent Edirne'de uzun kaldıkları ve heyetleri ya sarayda ya da yakınlannda bir yerde kabul ettikleri bilinir.'99 Hem Memluk, hem de Osmanlı başkentlerinde bazı heyetler, hüküm­ dar başkente dönene ya da huzura kabul edilene kadar ev hapsinde tutulur ya 193 A.g.y. ; Stowasser, "Manners," s. ıs. 194 Bkz. Ek III, s. 266. 195 Venedik ve Cenova'nın Memluk başkentinde oldu� gibi İstanbul'da da yerleşik konsoloslan bu­ lunmaktaydı. Kendi hükümdarlan tarafından yollanan elçiler sık sık bu konsoloslann konutlannda agır­ lamaktaydı. İpşirli, " Kavanin-i Osmani." s. 31. 196 Semavi Eyice, " Elçi H anı," DİA, n: ıs-ı8. 197 Mübahat Kütükoglu, "XVI I I . Yüzyılda Osmanlı Devletinde Fevkalade Elçilerin Agırlanması," Türk Kültürü Araştırmalan 27 (1989): 203-6. 198 Sertrandon de la Brocquiere, Denizaşm Seyahati, s. 236. 199 Ömegin bkz. Giriş, s. rs-r6 Altıncı Bölüm, 209·210; Ek III, 286, 292. D i P LOMASI N I N ARAÇLA R I da kendilerine milımandar rolündeki görevliler eşlik ederdi. Elçilerin, görev­ liler tarafından gözetim altında turulmalarının nedeni, güvenlikleri için oldu­ ğu kadar, ülkelerine gizli bilgiler yollamalarını engellemek içindi_ıoo Ancak, elçilerin yurtdışında olduklan zaman da kendi hükümdarlanyla yazıştıklannı bildiğimizden, bu önlemlerin pek de işe yaramadığı görülür.'01 Gözetim altın­ da tutmak, belki de elçilerde bir endişe ve çaresizlik duygusu uyandırmak için yapılan bir psikolojik taktik, ev sahibi hükümdarın imaj oluşturma sürecinin bir parçası olarak yorumlanması gereken bir girişim de olabilirdi. Ev sahibi hükümdarların temel hedefi elçileri etkilemekti ve bir hükümdara çıktığı seferde eşlik edenler de farklı bir güç gösterisine tanık oluyorlardı. Hem Osmanlı, hem de Memluk uygulamalarında diplomatik tem­ silcilere nakit ya da benzeri bir harcırah verilirdi.202 Bu paralar, bir elçiye ve heyetine verilen geleneksel armağanlardan ayrı tutulurdu, ama onlar da benzer bir amaca hizmet ederdi: Bağışlayanın zenginliğini, konukseverliği­ ni ve cömertliğini göstermek. Memluk sarayındaki bu uygulama, Memluk yönetiminin sona ermesine değin sürmüştür.203 Bazı Osmanlı tarihçiler, bu uygulamanın Osmanlı sarayında 1538'den itibaren görüldüğünü söylese de, büyük olasılıkla çok öncesinde başlamış ve I I I . Selim'e (hd. 1787-1807) kadar düzenli bir şekilde devam etmişti. 204 Elçi ziyaretlerinin ilk dönemlerinde görülen bir başka uygulama da, hükümdann huzuruna kabul edilmeden önce, ev sahibi ülkenin önde gelen yöneticilerine yapılan nezaket ziyaretleriydi. 205 Bu ziyaretler sırasında elçi bu 200 Mübahat Kütüko�lu, "Lütfi Paşa Asafnamesi," Bekir Kütükoğlu 'na Annağan, Istanbul, Edebiyat Fa­ kültesi, ı99ı, s. 79- ilhanlı ve Timurlu elçilerin Memluk topraklannda konaklamalanyla ilgili benzer bir yorum için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 21. 2oı Karateke, Introduction, s. ı9-20. 202 Susan A. Skilliter, "An Ambassador's tayin: Edward Barton's Ration on the E�ri Campaign, ı596." Turcica 25 (ı993): ı53-65; Şerafettin Turan, "ı56o Tarihinde Bir Iran Elçilik Hey' eti Masraf Defteri," Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi ı2 (ı964): 273-94. 203 Memluklardaki uygulama için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 21. Memluk sultanının ı5ı2'de Ve­ nedik elçisine verdi�i ödenekler için bkz. Trevisan, La Relation, s. ı8ı-2. Memluk sultanının ı49ı'de Osmanlı elçisine verdi�i ödenekler için, bkz. T.E.6944· 204 Faik Reşit Unat, Osmanlı Sejirleri ve Sefaretnameleri, ed. Bekir Sıtkı Baykal, Ankara, TTK, ı987, s. ı4-7. ı538 tarihi için bkz. Uzunçarşılı, Merkez ve Bahriye Teşkilatı, s. 276-7. Uzunçarşılı, bu bilgi için Hammer'e göndermede bulunur. ı538'den çok önce Osmanlı sarayından ödenek alan iki farklı Memluk elçisi için bkz. Anhegger, "Mu' ali," s. ı55, Başbakanlık Arşivijlbnü 'i-emin Hariciye ı . 205 Memluk uygulamalanndaki buluntutar için bkz. Christ, Trading Conjlicts, s. s ı . ı49-50. Meınluk elçisinin ı474'te Istanbul'da yapb�ı nezaket ziyareti için bkz. Anhegger, "Mu'ali," s. ı59. OSMAN Ll LAR V E M E M LU K LAR 77 kişilere yalnızca armağanlar vermekle ve ev sahibi ülkenin önde gelen yöne­ ticileriyle yakın ilişkiler kurmakla kalmaz, aynı zamanda sultan tarafından kabul edildiğinde uygulaması gereken temel görgü ve merasim kurallan hakkında bilgi alırdı. Bu hazırlıklar ve uyarılar bir elçinin, hayatını değilse bile, diplomatik görevini tehlikeye düşürecek önemli bir gaf yapmasının önüne geçmeye yardımcı olurdu. Ayrıca bu tür ilişkiler sayesinde, bir elçinin hükümdara ulaşahilmesi daha kolaylaşırdı.206 Memluk uygulamalan çerçe­ vesinde, baş tercüman, bir elçinin üst düzey Memluk görevlileriyle ilişki kurmasına ve görevinde başanlı olmasına yardımcı olacak en etkili kişiydi.207 KRiTi K GüN: HuzuRA KABUL, SARAY TEŞRİ FATI vE I<AH İRE'DEKİ M E RASİ M ALANLARI Her diplomatik karşılaşmanın en kritik anı ev sahibi hükümdar tara­ fından elçinin huzura kabul edilmesiydi ve bunun için hem hükümdar, hem de konuğu dikkatle hazırlanırlardı. Elçiler kendi hükümdarlanndan ayrıntılı talimatlar alırlarken, ev sahibi hükümdar ve danışmanlan da elçi için yapıla­ cak merasimi ya da merasim alayını planlardı. 20 8 Özellikle ilişkilerinin erken aşamasında iki sarayın gelenekleri her ne kadar büyük ölçüde örtüşse de, Osmanlılar giderek kendi merasim geleneklerini geliştirmişlerdi. Elçilerin konakladıklan konuttan kabul merasiminin yapılacağı yere kadar merasim alayıyla yürümesi, ona, kendi hükümdannın zenginliklerini ve önemini, ev sahipliği yapan saraya olduğu kadar halka da göstermesi için bir fırsat veriyordU.209 Memluk imparatorluk başkentinin planı, bu tür gösterişli merasimlere ve seyircilerin katılımına çok uygundu. 21 0 Özellikle 2o6 Christ, Trading Conjlicts, s. 149-50. 207 A.g.y. Ek kanıtlar için bkz. Wansbrough, "A Mamluk Arnbassader to Venice;" Joos van Ghistele, Le Voyage en Egypte de joos van Ghistele, 1482-8], ed. Renee Bauwens-Preaux, Kahire, 1976, s. 138 [16), 140 [22); Adomo, Itineraire, s. 209-n. Tercümanların Osmanlı sultanı ile Avrupalı güçler arasındaki ilişkide benzer biçimde oynadıgı etkili rol için bkz. Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 35-8. 208 Sultan Barsbay elçileri bir Memluk zafer alayı gelene kadar bekletirdi. Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, 18: 42. Osmanlıdan bir örnek için bkz. İbn Kemal, TAO: VIII. Defter, s. 169-70. 209 Napoli ve Kıbrıs kralı elçisinin, seyredenleri ve Memluk sarayını etkileyebilmek için merasim alayı­ nı ve maiyetini büyütmek istemesiyle ilgili olarak bkz. Joos van Ghistele, Le Voyage, s. 147 [41). Osmanlı elçisinin Venedik'teki benzer girişimi için bkz. Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 46-7; Antonio Fabris, "From Adrianople to Constantinople: Venetian-Ottoman Diptornatic Missions, 1360-1453," Me­ diterranean Histoncal Review 7 (1992): 171. 210 Şehirdeki ve kaledeki Memluk merasimlerinin kısa bir degeriendirmesi için bkz. Behrens-Abouseif, D i P LO M AS I N I N ARAÇ LA R I fark edilecek kadar kalabalık olan ya da çok değerli armağanlar getiren bazı diplomatik heyetlerin, halkın dikkatini çektiği, bazı aniatılann bunları tek­ rarlamasından anlaşılmaktadır. Bazı durumlarda elçiler, gün ağanrken ya da öncesinde Merrıluk görevlileri tarafından konutlanndan alındıklarını ve kaleye kadarki merasim alayında kendilerine eşlik edildiğini aniatılara geçir­ mişlerdi.2ııBu merasim alaylan ya da alayların bir bölümü kalede yaşayanlar, hatta sultan tarafından da seyredilebiliyordu. En azından Fatimiler dönemin­ de Kahire sokaklanndan geçen diplomatik merasim alayının bazen kafesli pencere (Arapça şubbak) arkasından sultan tarafından seyredildiği bilinmek­ tedir.2'2 Daha sonralan Merrıluk kalesinde benzer pencereler, hükümdann varlığını hatırlatmak ya da onu merasirrılere dahil etmek için kullanılmıştır.213 Memluk yönetimi, Kahire'de kendinden önce egemen olan yöne­ timlerin mirasını devralmakla birlikte, bunları olduğu gibi kabul etmemiş, bazı müdahalelerde bulunmuştur. Birçok Memluk sultanı temel merasim kurallarını ya kendi zevkine uydurmak için ya da biraz farklı bir impara­ torluk imajı ve ideolojisini yaygınlaştırmak için değiştirmişti. 2'4 Bunlardan Sultan Berkuk, merasimlerde yaptığı olağanüstü yeniliklerle dikkat çek­ mektedir.Z'5 Berkuk'un hükümdarlık dönemi, Bahri yönetiminden Burci yönetime geçişi tanımlar; önceki Bahri yönetiminde hanedan veraset usulü uygulanmamıştı, ama yönetim ağırlıklı olarak Sultan Kalavun ve varisieri­ nin elindeydi ve kale içindeki merasim alanlarının yapımında da onların önemli katkıları olmuştu. Berkuk, Kalavun'un birçok uygulamasını değiş­ tirmiş,Z'6 hatta divan toplantıları ya da darü'l-adl (mezalim mahkemeleri) oturumlarının günü (aynı zamanda sultanın yabancı elçileri kabul ettiği Cairo of the Mamluks, s. 25·33· 2n 1422'de Memluk Sultanı Barsbay'ın huzuruna çıkan Brancaccini'nin anlattıkları için bkz. Wiet, Ca­ iro: City of Art and Commerce, çev. Seyrnour Feiler, N orman, University of Okialıoma Press, 1964, s. 144-5; Trevisan, La Relation, s. ı82-3. 212 Doris Behrens-Abouseif, "The Façade of the Aqmar Mosque in the context of Fatimid Ceremonial," Muqamas 9 (1992): 33-5. Bu gelenegin tarihçesi için bkz. a.g.e., s. 34-5; Necipoglu, " Framing the Gaze," s. 319-20n5 ve n9. 213 Rabbat, Citadel, s. 140, 156; Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 71-2, 79· 214 Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 66-8. 215 Berkuk'tan sonra merasimlerde kendi degişikliklerini yapan sultanlar için bkz. a.g.e., s. 41, 49, 50, 52, 56-7. 58. 216 A.g.e., 29 vd. Berkuk'un merasimler, yönetim ve yasalarla ilgili yaptıgı degişiklikler için bkz. Niel­ sen, Secular justice, s. 40, 45, 51-2,55. 61, 90; Rabbat, Citadel, s. 139, 151, 233. 245, 275. 293-4. OSMAN Ll LA R VE M E M L U K LAR 79 gün) gibi temel geleneklerde de değişiklikler yapmışh.217 Berkuk, Nasır Muhammed'in akşam oturumiarına karşılık elçilerle sabah ya da gün için­ de bir araya gelmeyi yeğlemişti. 218 Berkuk hükümdarlığı sırasında, elçileri huzuruna kabul ettiği mekanları da değiştirmişti. 14. yüzyılın başlarında, Osmanlılada Mem­ luklar arasındaki ilk diplomatik görüşmeden önce divan, darü'l-adl otu­ rumları ile elçilerin huzura kabul merasimleri, kalenin Büyük Eyvan'ında (el-ivanü 'l-kebir) yapılırdı.2•9 Berkuk döneminde bu eyvan daha az kullanılır olmuş, darü'l-adl oturumları Hipodrom'a kaydırılmış,220 yüksek rütbeli yabancı ziyaretçiler de burada kabul edilmeye başlanmışh.221 Kalenin aşa­ ğısındaki Rumeyle Meydanı da giderek, elçi kabulleri de dahil olmak üzere merasim alayları için sıklıkla kullanılan bir alan olmuştu. 222 Her ne kadar sonraki Memluk sultanları başka yerleri yeğlemiş olsa­ lar da, bu toplanh salonlarının hepsi imparatorluk gücünü ve saygınlığını sergilerneye devam ediyordu. 223 Kabul gününde sultan, salonun en ucunda bir platform üstündeki tahhnda (tahtü 'l-müluk) , çoğu kez "terzi oturuşu" olarak anıldığı üzere bağdaş kurarak oturmuş olurdu.224 Sağında ve solunda da komutanları ve resmi görevliler dizilirdP25 Saray teşrifahna göre nasıl davranacağı önceden bilgilendirilen heyet üyeleri226 sarayın dış kapılarına ulaşhğı zaman, saray görevlileri tarafından atlarından indirilir ve silahlarını 217 Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 41. 218 A.g.y. Akşam oturumlan için ayrıca bkz. Broadbridge, Kingship, s. 39. 43· 219 Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 35-45; Rabbat, Citadel, s. 244-63. 220 Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 41; Behrens-Abouseif, Cairo of the Mamluks, s. 27; Linda Darling, "Circle of Justice," MSR ı o (2oo6): 14; Nielsen, Secular justice, s. 51-2, 6ı. 221 Diger Memluk sultanlannın yapbklan mekan degişiklikleri için bkz. Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo;" Behrens-Abouseif, Cairo of the Mamluks, s. 25-6. 222 Behrens-Abouseif, Cairo of the Mamluks, s. 63. Bu meydanda kabul edilen bir Osmanlı elçisi için bkz. Üçüncü Bölüm, s. 98. 223 Rabbat, "Ideological Signifıcance." Diger salonlar için bkz. Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 40-ı; Behrens-Abouseif, Cairo of the Mamluks, s. 25, 27. 224 Sultanın özel oturuş biçimi için bkz. Jean Thenaud, Le Voyage d 'Outremer, ı884; yeni baskı, Paris, Frankfurt am Main, 1995. s. 45; Arnold von Harff, The Pilgrimage ofArnold von Harff, çev. Makolm Letts, Londra, Hakluyt Society, 1946. s. 106-7. 225 Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 42-5; Rabbat, Citadel, s. 253-5. Fabmi sarayındaki oturma düzeninin önemi üzerine bkz. Sanders vd. , "Mariisim," s. 519. 226 Stowasser, "Manners," s. 15. Joos van Ghistele, Le Voyage, s. 140 [22]. 8o D i PLOMAS I N I N ARAÇLA R I teslim etmeleri istenirdi.227 Ardından heyet bir dizi kapı ve içi seyirci dolu salondan geçtikten sonra/28 saray teşrifatçılan (çoğ. hüccab) tarafından karşılanarak kabul salonuna alınır ve heyet içeri girer girmez yeri öper,229 sonra da sır katibi tarafından sultana resmen takdim edilirdi. Huzura kabul merasimi sırasında elçilerin oturması yasaktı. Elçinin mektubunu, saray divitdan23° alır/3' sonra da sultana verirdi. Sultan mektubu açar ve sır kati­ bine verir, sır katibi de yüksek sesle okurdu.232 Eğer baş tercüman mesajı çevirdiyse, bunu has nazın (nazırü 'l-has) ve kıdemli emir (emtrü 'l-kebtr) ya da divitdar ve sır katibi sultana uzatırdı. 2n Elçi, armağanlannı da bu sırada sultana sunardı, ama bununla ilgili Memluk sarayındaki özel kurallar hak­ kında fazla bilgi yoktur. Büyük olasılıkla armağanlan merasim salonuna, yastıklar üstünde saray görevlileri taşırlardı. 234 Kabul merasimi sırasında Memluk sultanı gururlu, sessiz ve erişil­ mesi zor bir fıgür görüntüsü verir ya da en azından vermesi beklenirdi. 235 227 Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 42-5. Çogıı sarayda yaygın olan bu uygulama için bkz. Bro­ adbridge, Kingship, s. 24. 228 Floransalı gezgin Brancacci'nin aniattıkianna dayanan bir örnek için bkz. Wiet, Cairo: City of Art and Commerce, s. 144·5. Başka tanımlamalar için bkz. Joos van Ghistele, Le Voyage, s. 148 [42]-149 [46]; Thenaud, Le Voyage d'Outremer, s. 44-5; Trevisan, La Relation, s. 183. 229 Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 42-5. Bazı durumda ziyaretçilerin yeri üç-dört kere öpmesi söylenir ya da beklenirdi. Bkz. Joos van Ghistele, Le Voyage, s. 140 [23]; 148 (43]; 149 [45] ; Thenaud, Le Voyage d'Outremer, s. 45· Ziyaretçilerin yeri dörtten fazla öpmeye zorlandıkları bir örnek için bkz. Wiet, Cairo: City of Art and Commerce, s. 146-7. Bu uygulamanın degişik bir biçimi için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 37· 230 Ayalon, " Dawlidlir," El', 2: 172; Haannann, " Der arahische Osten," s. 231-2. Devadar, divitdar keli­ mesinin degişmiş hali olup, önceleri sultanın yazışmalanndan sorumlu iken zaman içinde yetkisi art­ mış, saray teşrifahndan sultanın vakıflarının idaresine kadar geniş bir sorumluluk yelpazesini üstlenen bir askeri görevli olmuştur. 231 Trevisan, mektubu Mihmandar'a verdigini, onun da sultana uzattıgını iddia eder. Trevisan, La Re­ lation, s. 185. 232 Bu kabul merasiminin genel özeti için bkz. Holt, Early Mamluk Diplomacy, s. 6-7; Stowasser, "Man­ ners," s. 15-16. 233 Behrens, "Citadel of Cairo," s. 44·5· Bir elçi kabulünde bu kişilerin rolleri için bkz. Joos van Ghis­ tele, Le Voyage, s. 148 [44]-149 [45]. Nazırü'l-has, sultanın arazi ve mallannın yani hasların idaresinden sorumlu kişi; önceleri sivil bürokratlardan atanırken zaman içinde daha çok Memluk emirleri tarafın­ dan doldurulan bir mevki olmuştur. Emirü'l-kebir ise yüksek rütbede ordu kumandanıdır ve zamanla saltanat naibinin kaybettigi sorumluluklan üstlenmiştir. 234 Trevisan'ın aniahianna göre kendisi ve maiyeti kaleye gelmeden önce dükün annaganları yollan­ mışh. Bu annaganlar kabul merasiminin sonuna kadar salonda bulunuyorlardı. Trevisan, La Relation, s. 186-8. 235 Behrens-Abouseif, "Citadel," s. 45· Sultan bir keresinde resmi ziyafete kahlmamışh. Bkz. Wiet, Ca­ iro: City of Art and Commerce, s. 147. OSMAN ll LAR VE M E M LU K LAR 8ı Bu heybetli imparatorluk imajı, sultanın hareketlerine de yansımaktaydı. Elçinin salondaki varlığından haberdar olduğunu yalnızca başını saHayarak ya da öylece durarak belirtiyordu.236 Eğer konuğunu onudandırmak ister­ se elçiyle konuşurdu, 237 çünkü sultan doğrudan kendisine hitap etmeden elçinin konuşması yasaktı. Çoğu zaman elçiye divitdar hitap ederdi. Ancak ziyafette oturmasına izin verilen elçi, genellikle saray teşrifatçılarının ya da tercümanın yakınına bir yere oturtulurdu.2ı8 Bazen ziyafetlere müzik eşlik eder/39 ender olarak da, ı483 'te Napoli'den gelen bir elçinin kabul merasi­ minde yapıldığı gibi bir falaka sahnesine tanık olunabilirdi.24° BURSA VE İ STANBUL'DA ELÇİ KABUL M E RASİML E Rİ Memluk başkentindeki elçi kabul merasimlerinin köklü ve oldukça iyi bilinen yapısının tersine, Osmanlı başkentinin birkaç kez taşınmasın­ dan ötürü, ilk başkent Bursa'da yapılan kabul merasiminin genel havasını yeniden kurgulamak oldukça zordur. Bursa ı326'dan itibaren Osmanlı baş­ kenti olmasına karşın, Ankara Savaşından (ı402) sonra, Timurlu-Karama­ noğlu ortak saldırısıyla en az bir kere yerle bir edilmiş ve büyük olasılıkla merasimlerin yapıldığı mekanlar ya da saraylar büyük oranda zarar gör­ müştü. Başkent, muhtemelen ı s . yüzyılın başlarında Edirne'ye taşındıktan sonra, Bursa' daki merasim alayının yapıldığı binalar ve merasim alanları kısa sürede unutulup gitmişti. Ancak ı 3 9 2 'de Sultan Berkuk tarafından Bursa'ya gönderilen M emluk Elçisi Emir Hüsameddin el-Kuckuni'nin anlatılarıyla kanıtlan­ dığı üzere, Osmanlı merasimlerinde belli bir ihtişam ve resmiyet söz konusuydu. El- Kuckuni'nin anlatılarının günümüze ulaşan bölümlerinde Bayezid'in kendisini kabul etmesiyle ilgili bir bilgi olmadığı gibi, huzu­ ra kabul edildiği salona ait de bilgi yoktur. ı s . yüzyıl Memluklu tarihçi el-Makrizi'nin, el- Kuckuni'den aktardıklarından anlaşıldığı üzere Baye­ zid'in Bursa'daki resmi konutu çok sayıda ahşap köşk, kasr ya da evden 236 Broadbridge, Kingship, s. 22. 237 Memluk sultanının kabul merasimi sırasında elçiyle konuşmasının ender örneklerden biri için bkz. Joos van Ghistele, Le Voyage, s. 149 [451· 238 Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 45· 239 Wiet, Cairo: City ofArt and Comrnerce, s. 146. 240 joos van Ghistele, Le Voyage, s. 149 [451· 82 D i PLO M A S I N I N ARAÇLA R I oluşmaktaydı. 24' Ahşabı dışardan satın alan ve kendi iç kalesini taşla inşa eden bir ülke insanı için bu şaşırtıcı bir uygulamaydı ve bir güç ve zengin­ lik göstergesi olarak yorumlanmış olması da mümkündü. Hükümdann, yüksek rütbeli kişilerin, o sırada orada bulunan elçi­ lerin, bir grup askerin ve olasılıkla bir grup müzisyenin ziyafete katılmaya başlaması Bazeyid'in hükümdarlık döneminde başlayan bir gelenekti 242 Memluk elçisi el-Kucklıni'nin, Bayezid'in yemekte gümüş ve altın kaplar ve tabaklardan yiyip içtiğini belirtmesi, kendisinin Osmanlı hükümdanyla bu tür bir ziyafette gerçekten beraber olduğunu düşündürür. El-Kucklıni'ye eşlik eden hekim İbn Sagir de elçinin söylediklerini doğrular ve Bayezid'in Eflak'ta Sırplar'a karşı yürüttüğü gazadan dönerken çok sayıda gümüş eşya getirdiğini ekler.243 İbn Sagir'e göre, onların topraklannda o kadar çok gümüş vardı ki, Osmanlı sultanının sarayında kapı eşikleri bile gümüş kaplamaydı.244 Gümüşün bu kadar bol olması, gümüşün az bulunduğu topraklardan gelen el-Kucklıni'nin de, İbn Sagir'in de dikkat çekecek kadar tepkisine neden olmuştu. Memluklardaki bu gümüş kıtlığı, sonunda ülke­ nin onyıllardır altın ve gümüşe dayalı para politikasında köklü değişikliklere yol açacaktı. 245 El-Kucklıni'nin anlatılarından, kendisinin Bayezid'e, saray hama­ mında da eşlik ettiğini anlıyoruz.246 Başka hiçbir kaynakta sözü edilmeyen bu olay, henüz tam yerleşmemiş olan Osmanlı saray teşrifatının resmiyet­ ten uzak sadeliğini ve buna ek olarak Bayezid'in Memluk hükümdarına 24ı El-Makrizi, Dürer, ed. Celili, ı: 45ı: " . . . evler ahşaptan yapılmıştı." Profesör Gülnı Necipo�lu'na bu okuma için teşekkür ederim. Aslında bu cümle ( saraydan çok) Bursa'daki genel mimari üslubu tanımlı· yor da olabilir. 242 El-Kuckılni'nin anlattı�ı Bayezid'in katıldı�ı bu ziyafet için bkz. El-Makrizi, Dürer, ed. Celili, ı: 45ı-2. ı5. yüzyılda, I . Bayezid'in sarayındaki bir elçi kabulünün resimsel bir betimi için bkz. Necipo�lu, Topka­ pı, s. ı8. 243 İbn Sagir için bkz. Doris Behrens-Abouseif, Fath. Allah and Abü Zakariyya: Physicians under the Mamluks, Kahire, lnstitut Français d'Archeologie Orientale, ı987, s. 6-7. Behrens-Abouseif, Ibn al-Sag­ hir yazılımını kullanır. 244 El-Makrizi, Dürer, ed. Celili, ı: 451. 245 jere L. Bacharach, "Circassian Monetary Policy: Copper," ]ESHO ı9 (ı976): 268; Bacharach, "Cir­ cassian Monetary Policy: Silver," The Numismatic Chronicle 7th Series, Xl (ı97ı); Labib, "Handelsges­ chichte Agyptens im Spatmittelalter, 117I-I5ı7;" Warren C. Shultz, "The Monetary History of Egypt, 642-ı5ı7," CHE; Boaz Shoshan, "From Silver to Copper: Monetary Change in Fifteenth Century Egypt," SI 56 (ı982): 97-ıı6. 246 El-Makrizi, Dürer, ed. Celili, ı : 45ı; İbn Hacer, İnbti, ed. Habeşi, 2: 226. ÜSMAN LI LAR V E M E M LU K LAR duyduğu saygıyı da gösteriyor olabilir. Anlaşılan bu olay, Memluk elçisi­ ne Osmanlının zenginliğini gözlemleyebileceği bir başka fırsat vermişti. El-KuckU.ni, hamam kuması ve tasları da dahil olmak üzere harnarnda kullanılan eşyanın da gümüş kaplama olduğunu görmüş ve bunu özellikle nakletme ihtiyacı duymuştu. 1402'den sonra Osmanlı başkenti Bursa'dan Edime'ye,247 1453 'te de üçüncü ve son kez İ stanbul'a taşınmıştı. 147ı'den sonra, çift kapılı girişleri ve bahçeleriyle yeni Topkapı Sarayı, devlet ve elçi kabul merasimlerinin yapıldığı ana mekan olmuş, ancak yeni saraydaki elçi kabul merasimleri 1478'e kadar Edirne sarayında yapıldığı biçimde devam etmiştir.248 Bur­ gundy kontunu temsilen Osmanlı Sultanı I I . Murad'ı Edirne'de ziyaret eden Elçi Sertrandon de la Broquiere'in aniatısına göre, elçilerin önce sadrazam gibi önemli saray mensuplarını ziyaret etmeleri ve onlara arma­ ğanlar vermeleri bekleniyordu. Bu uygulama yabancı elçilerin Memluk topraklarına geldikleri zaman yaptıkları nezaket ziyaretlerini akla getirmek­ tedir.249 Bu ziyaretlerde sunulan armağanlar tatminkar bulunursa, Osmanlı hükümdarının huzuruna çıkma süreci hızlanabiliyor ya da görevin başarısı garantiye alınabiliyordu. ıso Diplomatik heyetler, Osmanlı başkentinde de Memluk geleneğine benzer biçimde, genellikle sultanın divanı topladığı günlerde kabul edilirler­ di. ısı Ayrıca Osmanlılar, yeniçerilere aylıklarının dağıtıldığı ve kalabalıkların saray avlusunu doldurduğu ulufe günlerinde de elçileri kabul etmekten hoşlanırlardı.2sı Üniformalı yeniçeriler ile başka ordu mensuplarının oluştur­ duğu bu kalabalık, yabancı ziyaretçiler için etkileyici bir manzara olmalıydı. 247 Başkentin taşınması konusunda bkz. Giriş, s. 29 ve dipnot 65. 248 Edirne'deki merasimler için bkz. Sertrandon de la Broquiere, Denizaşırı Seyahat, s. 242-50; Cyriac of Ancona, Later Travels, s. 35-6; Konstantin Mihailovich, Memoirs of a janissary, çev. Benjamin Stolz. Ann Arbor, M I , University of Michigan. 1975. s. 29, 195. İstanbul'da 1478 öncesinde yapılan merasim­ ler için bkz. Doukas, Decline and Fall of Byzantium, çev. Henry J. Magoulias, Detroit. M I , Wayne State University Press, 1975. s. 150·1. 158. ı6ı, 169, ı86-7; Kritovoulos, History ofMehmed the Conqueror, çev. Charles T. Riggs, Princeton, Princeton University Press, 1954. s. 22·3· Aynca bkz. Necipo�lu. Topkapı, s. 15-22 (ve kaynakçası) . 249 Hertrandon de la Broquiere, Denizaşın Seyahat, s. 242; Spandounes, On the Origins, s. 113. Bu uygu· lamanın Bursa'da da yapılıp yapılmadı�ı bilinmemektedir. 250 Spandounes, On the Origins, s. 130. 251 Karateke, Padişahım Çok Yaşa, s. 123. 252 A.g.y.; lpşirli, "Kavanin-i Osmani," s. 17. D i PLO M AS I N I N ARAÇLARI Gene Memluklarda olduğu gibi, elçi ve maiyetindekiler Osmanlı sarayına merasim alayıyla birlikte yürür, heyete çoğu kez düşük rütbeli saray görevlileri eşlik ederdi. Edirne'de merasim alayı Tunca ırmağı üze­ rindeki köprüden, İstanbul'daysa Divan Yolu'ndan geçerdi. Eğer heyet Pera'da konaklamışsa, tekneyle Sarayburnu'na getirilir, sonra sahil yolunu izleyerek sarayın dış kapısına gelirdi. Merasim alayının bu bölümünde yal­ nızca elçinin ata binme izni vardl/53 ama alay sarayın birinci kapısı Bab-ı Hümayun'a varınca, o da attan inmek zorundaydı. Birinci avluya (Alay Meydanı) girince isteklerini sultana bildirmek için toplanan halkı görmeleri mümkündü.254 Sonra heyet büyük olasılıkla orta kapı olarak bilinen ikinci kapıdan (Babü's- Selam) geçerek, sadrazam ve diğer yüksek rütbeli kişilerle buluşacağı Divanhane'ye ulaşırdı. İstanbul'daki karşılamada en azından bir kere vezirlerin Divanhane'nin önünde elçiyi karşıladığı bilinir.2ss I l . Mehmed, önce Edirne' de, sonra da İ stanbul'da hiç değilse 1478'e kadar babası I l . Murad'ın merasim uygulamalarını benimsemişti. Her iki sarayda da sultanların yabancı heyetleri kabul ettiği yerler, sultanın, kamu­ sal dünyaya açılan özel dairesiydi. Edirne'de sultanlar, heyetleri sütunlu bir salonda kabul ederken, I l . Mehmed İstanbul'daki Topkapı Sarayı revakla­ rını kullanmıştı.2s6 İkinci kapının (1478'den sonra Üçüncü Kapı) önündeki bu revak, sultanın özel avlusuna açılmaktaydı. Her iki salon da sultanın özel dairesine taşla döşeli bir yolla bağlanıyordu. Kabul gününde sultan, birkaç hizmetkarıyla birlikte özel dairesinden çıkar, özel dairesi ile kabul salonu arasında bir yerde kaftanını giyer ve merasirnin yapılacağı alana, özel avluyu, orta avluya bağlayan kapıdan girerdi_2s7 Genellikle platform üstündeki tahtına bağdaş kurarak otururdu; ancak aniatılarda bazı durum­ larda bir halı üstüne oturduğu da belirtilir.2s8 Sultan oturduktan sonra, diğer saray mensupları da yanında yerlerini alırlardı.2s9 253 Sertrandon de la Sroquiere, Denizaşın Seyahat, s. 242. 254 A.g.e., s. 242-43; Spandounes, On the Origins, s. 123. 255 Necipo�lu, Topkapı, s. 83. 256 Edirne'deki sütunlu salon için bkz. a.g.e., s.ı7. Revak için bkz. a.g.e., s. ı8. 257 Sertrandon de la Sroquiere, Denizaşın Seyahat, s. 244. 258 Platform üstündeki taht için bkz. a.g.e., s. 244· Halı örne�i için bkz. Cyriac of Ancona, Later Travels, s. 35· 259 Şehzade Mehmed'in, babası I l . Murad'ın Macar diplomatik heyetiyle yaptı�ı banş görüşmelerinde OSMAN ll LAR VE M E M LU K LAR Vezir, beraberindeki elçiyle sultanın huzuruna çıkar ve elçi orada eğilerek selam verirdi. Platformun ilk basamağına ulaşhğı zaman gene eğilerek ikinci kez selam verir, sultan da ziyaretçinin statüsüne göre ayağa kalkar ve ona yaklaşır ya da öpülmesi için elini uzatırdı (Memluk kaynak­ larında bu hareket çok ender olarak geçer) .260 Elçi yerine oturmak üzere yüzü sultana dönük geri geri gider, önce sultan, sonra elçi, ondan sonra da maiyetindekiler ve salondakiler otururdu. 261 Bundan sonra ev sahibi sarayda, merasirnde bulunan hemen her­ kesin katıldığı bir ziyafet düzenlerdi. Sultana yemeği altın bir tepsiyle sunulurken, diğerlerine rütbelerine göre gümüş ya da bakır tepsilerde ser­ vis yapılırdı. Müzisyenler, ziyafet sırasında, hatta bütün merasim boyunca çalabilirlerdi. Bazı kaynaklar I l . Murad dönemine gelindiğinde artık sul­ tanın topluluk önünde yemek yemediğini ve yiyeceklerin aceleyle toplan­ dığını belirtirken,262 bazıları da bu uygulamanın 1444'te, hatta 1455 'te bile sürdüğünü belirtir.263 Sultanın salonu terk etmesi kabul merasiminin sona erdiğini belirtirdi. Sultan gitmek üzere ayağa kalkhğında, herkes ayağa kal­ kar, saray erkanı yüksek sesle sultanın büyüklüğünü ve şanını duyururdu. Bundan sonra sultan oturur ve ikinci kez ayağa kalkhğında ikinci bir alkış tufanı başlar ve sultan kendi dairesine çekilirdi. 264 1478'de Topkapı Sarayı'ndaki ikinci bir inşaat döneminde yapılan mimari değişiklikler, merasimlerin de değişmesine yol açmış ve Osmanlı merasim gelenekleri Memluk uygulamalarından daha da uzaklaşmıştı. Üçüncü bir dış duvar, kapılar ve bahçelerle, yeni sahil köşkleri eklenmiş­ ti.26s Bu değişiklikler, sultanların kendi imajlarını iç ve dış dünyaya sunbulundujtuna deginen ender bir kaynak için bkz.Cyriac of Ancona, Later Travels, s. 35· 260 Hertrandon de la Broquiere, Denizaşm Seyahat, s. 254. Osmanlı sarayındaki bu kural için bkz. Span· dounes, On the Origins, s. 123; Doukas, Decline, s. 250, 251. İbn Tagrıberdi'ye göre el öpme, Sultan Barsbay döneminde kısa bir süre için yeri öpme yerine geçmişti. Bundan sonra Barsbay, eski uygulamaya geri dönmüş ve uygulama biçimine bazı ekler yapmıştır. Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, 18: 4-5. 261 Hertrandon de la Broquiere, Denizaşm Seyahat, s. 245·6. Aniatılarda anlatılanlann tersine, 16. yüzyıl sonlarındaki kabul merasimlerini betimleyen ya da daha önceki dönemleri canlandıran minyatürlerde çojtu kez elçiler otururken gösterilmemiştir. 262 A.g.e., s. 246. 263 Cyriac of Ancona, Later Travels, s. 3·-6; Doukas, Decline, s. 250. 264 Topkapı Sarayı'nda 1475'ten önce bir tarihte Il. Mehmed'in bir kabul merasimini anlatan Promon· torio'dan, Necipoglu, Topkapı, s. 18-9. 265 Bu genişleme evresi için bkz. a.g.e. , s. 15-22. 86 D i PLO M AS I N I N ARAÇLARI duldan diplomatik merasimler dahil, saray yönetimini ve teşrifatını her açıdan etkileyen yeni bir imparatorluk imajının doğmasına yol açmıştı. I l . Mehmed'in giderek halkın önüne daha az çıkması sonucu,Z66 Osmanlı sultanı, M emluk hükümdarlanndan daha farklı, kalabalıklardan uzak, görünmeyen bir imaj edinmişti. I l . Mehmed yalnızca iki dini bayramda halkın önüne çıkmış267 ve eskisine oranla daha kalabalık bir heyet saraydan çıkarken kendisine eşlik etmişti.268 I l . M ehmed'in fikir babası olduğu bu değişiklikler, diğer ileri gelenlerin de hoşuna gitmişti. Akkoyunlu Hükümdan Uzun Hasan'ın oğlu Şehzade Uğurlu Mehmed, babasının sarayından kaçmış, kısa bir süre Memluk sarayında kaldıktan sonra, 1474'te İ stanbul'a gelmişti. Hem babasının sarayında, hem de Memluk sarayında merasim alayları seyretmiş olan şehzade, kendisini misafir edenlere Osmanlı sarayında gördüğünün hepsinden üstün olduğunu belirtmişti. 269 Şehzade bir konuk ve sığınınacı olarak Osmanlı hükümdannın konukseverliğinin tadını çıkartırken kendini Osmanlı sarayını olumlu değerlendirmek zorunda hissetmiş olabilirdi, ama bu konuşma gene de saray mimarisinin ve teş­ rifatının bir hükümdarın görünüşü açısından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. H er ne kadar Topkapı S arayı'ndaki mimari değişiklikler Osmanlı sultanının giderek daha az görünür olduğunu yansıtsa da, bu değişiklikle­ rin bazılan hükümdan hala dış dünyayla bağlamaya devam ediyordu. Bu açıdan yeni yapı Kahire'deki Memluk sarayıyla benzerlikler göstermek­ teydi. Örneğin, Topkapı S arayı'na eklenen üçüncü dış duvarlarda üç kule vardı ve bunların biri Alay Köşkü olarak adlandırılmıştı. 27° Kulenin kafesli penceresi, elçilerin merasim alayının, sarayın birinci kapısına yaklaşırken geçtikleri yolu görmekteydi. M ehmed'in merasim alayını seyretmek için bu köşkü özellikle kullanıp kullanmadığını bilmemekle birlikte, sarayın 266 A.g.e., s. 21. 267 Necipoglu, "Framing the Gaze," s. 303. 268 Necipoglu, Topkapı, s. 21. 269 A.g.e., S. 15-16. 27o A.g.e., s. 32-4. Uzunçarşılı bu kule-köşkün ilk kez lll. Murad tarafından inşa edildigini söylese de, Necipoglu, daha I l . Mehmed döneminde bu amaçla kullanılan bir kule oldugunu söyler. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin Saray Teşkilatı, Ankara, TIK, 1945, s. 25. OSM A N Ll LA R VE M E M L U K LA R betimlendiği 1 5 9 6 tarihli bir minyatürde, torunu I I I . Murad'ın S afevi heyetinin geçişini buradan seyrettiği anlaşılır.271 Bazılan I l . M ehmed döneminde yapılan diğer sahil ve bahçe köşkleri, sultanın şehir ya da deniz manzarasını seyredebileceği biçimde inşa edilmişlerdi.272 I l . Mehmed'in giderek daha az görünmesi, Osmanlı İmparatorlu­ ğu'nun en üst düzey yöneticisi olan sadrazarnın rolünün ön plana çıktığı yeni bir merasim düzenine yol açmıştı. Elçi ile maiyeti Divan Yolu'nu ve sultanın bir olasılıkla heyetin geçişini izlediği Alay Köşkü'nü geçtikten sonra, Topkapı Sarayı'nın dış duvarlarına ulaşır, birinci kapıdan içeri alınır ve sadrazam ikinci avludaki Divanhane'ye gelene kadar heyet birinci avluda bekletilirdi. Bundan sonra elçi Divahane'ye doğru giderken ya "galebe diva­ nı" olarak anılan bir merasimi ya da rütbesine göre değerli dokumalardan oluşan bir sergiyi izlerdi. Bazen avlunun sol tarafında, sultanın zenginliği­ ni göstermek ve saray hayvanat bahçesini hatırlatmak için yabani hayvan­ ların gezindiği görülürdü. 273 Bazı durumlarda elçi Divanhane'ye gelir ve sadrazarnın gelişini burada beklerdi. 274 Bu yeni merasim biçiminde sultan Divanhane'deki ilk karşılaşmaya kahlmaz, ama mekana bakan kafesli hünkar penceresinden görüşmeleri izleyebilirdi.27s Sultanın görülmeyeceği biçimde yerleştirilmiş olan bu pen­ cere Memluk kalesindeki kafesli pencereyi anımsahyordu. Panoramik bir görüş için yapılmadığı, "var olan, ama görünmeyen" bir sultan imajı yarat­ maya yönelik olan bu uygulama, Abbasilerin Bağdat'ta kullandığına benzer bir pencereyi de anımsatmaktadır276 ı6. yüzyıldan önce elçilerin Divanhane'de nasıl oturduklarına dair günümüze herhangi bir bilgi ulaşmamış olsa da, 17. yüzyıl sonlarından bir kaynak, Müslüman bir hükümdarın yolladığı elçinin, nişancıyla aynı sedirde oturduğunu belirtmektedir.277 Müslüman olmayan hükümdarla271 Minyatür için bkz. Necipoglu, Topkapı, s. 36. 272 A.g.e., s. 218-42. Bazı sultanların diplomatik heyetler için bu sahil köşklerinde yaptıgı özel toplantı­ lar için bkz. a.g.e., s. 238-9. 273 Bu hayvanat bahçesi Topkapı Sarayı'nın dışında olabilirdi. Borsook, "Travels," s. 1 60. 274 Paragrafın tamamı için bkz. Necipoglu, Topkapı, s. 6ı. 275 A.g.e. , s. 58-9. 276 Necipoglu, " Framing the Gaze," s. 303-6. Alıntı için bkz. a.g.e., s. 318. 277 Tevkii Abdurrahman Paşa, "Osmanlı Kanunnameleri," s. 513. 88 D i P LO MASI N I N ARAÇLA R I rın yolladıkları elçilerse, Divanhane kapısına yakın, sadrazarnın karşısına yerleştirilen bir iskemle üstüne oturtulurdu.278 Hem Müslüman, hem de Müslüman olmayan devletlerin elçilerini şereflendiren bu sistem, aynı zamanda ikisini birbirinden de ayırmaktaydı. II. Mehmed diplomatik kabul merasimlerinin ardından yapılan ziya­ fete katılmayı bırakarak, sultanın rolünü ve imajını da degiştirmişti.279 Bu degişikliklerle Osmanlı uygulamaları Memluklarınkinden iyice farklılaşma­ ya ve Osmanlı hükümdarının mahrem imajı giderek daha fazla öne çıkmaya başlamıştı. Bu yeni durumda elçiler sadrazarnın masasına oturtulurken, maiyetindekiler divanın diger ileri gelenlerinin masalarına dagıtılmaktay­ dı.280 Ziyafetten sonra kısa bir dinlenme süresinin ardından, saray agaları elçiye Divanhane'nin yanındaki Hazine'nin kapısında hilat giydirir ve sul­ tanı görmek üzere üçüncü kapıdaki Arz Odası'na gidilirdi.281 1478'den sonra Osmanlılar, yabancı elçilerin kabul merasimi için, Divanhane'nin bitişigine yeni bir Arz Odası yapmışlardı. I I . Mehmed'in yeniden yapılandırma girişimlerinin bir parçası olan bu yeni mekan, üçüncü avlunun girişindeydi ve sultanın özel dünyasıyla kamusal alanı birbirine baglamaktaydı. Bu çadır benzeri köşkün, Memlukların büyük eyvanına benzer bir işlevi vardı, ama mimari açıdan Memluk kalesindeki sütunlu uzun salondan çok farklıydı. Bir kabul merasiminde elçi, Arz Odası'na sadrazam ve diger ileri gelenlerden sonra girerdi. Elçiye, kolla­ rına girmiş iki saray görevlisi, büyük olasılıkla saray agası eşlik ederdP82 Elçi Arz Odası'na girdikten sonra egilerek ya sultanın elini ya da yeri öpmesi beklenirdi. 283 Bu noktada herkes ayakta dururken elçinin oturma­ sına izin verilebilirdi. 17· yüzyıla tarihlenen bir elkitabına göre, yabancı elçinin mektubu­ nu Osmanlı sultanına sunma biçimi Memluk uygulamasından biraz fark­ lıydı. Elçi mektubu kendisine en yakın oturan divan üyesine (bu çogunlukla en düşük rütbeli vezir olurdu) verir, o da yanındaki kişiye geçirirdi. Böylece 278 A.g.y. 279 Necipoglu, Topkapı, s. 6 ı . Bu degişimin önceki işaretleri için bkz. Birinci Bölüm, s. 53·4· 28o A.g.y. 281 Arz Odası'ndaki merasim için bkz. a.g.e., s. 96·110. 282 A.g.e., s. 96·7. Bu uygulamanın tarihsel geçmişi için bkz. Sanders vd. , "Marasim," s. 522, 524. 283 Spandounes, On the Origins, s. 129. OSMAN Ll LA R V E M E M LU K LAR mektup, en düşük rütbeli vezirden yüksek rütbeliye geçirilerek sadrazama ulaşırdı. Bundan sonra sadrazam mektubu tahtta, sultanın yanında duran yastığın üstüne bırakırdı. Bu olay sırasında mektubun yüksek sesle okun­ duğuna dair bir veri bulunmamaktadır.284 Memluk kaynaklarında armağanların dağıtımıyla ilgili yalnızca birkaç ayrıntı verilirken, Osmanlı kaynakları bu merasirnin zaman içinde nasıl giderek daha incelik kazandığını gösterir. Arz Odası yapılmadan önce armağanları hizmetkarlar yastıkların üstüne yerleştirerek sultana götü­ rürlerdi. 285 Elçi kabul merasimleri Arz Odası'ndan yapılmaya başladıktan sonra armağanlar Arz Odası'nın penceresinin önünden geçirilir ve artık içeri getirilmezdi. 286 Elçiden, armağanları vermeden önce ya da verdikten sonra konuş­ ması istenebilirdi. Aksi halde Osmanlı teamüllerine göre hükümdarın önünde sessiz kalması beklenirdi. Osmanlı hükümdarlarının I. Süleyman dönemine (hd. 1520-66) kadar, kimi zaman da duruma göre doğrudan elçilere hitap ettikleri, sadrazarnın da aynı şeyi yapabildiği bilinir.287 Gerek­ sinime göre bazen konuşmalara bir tercüman da yardımcı olurdu. Bütün bunlardan sonra elçinin kabul salonundan çıkmasına izin verilirdi. q. yüz­ yıl Osmanlı elkitaplarına göre elçi, ağalar tarafından sarayın dış avlusuna yönlendirilir ve çoğu kez burada daha başka armağanlar alırdı. 288 Elçiler sultanla ikinci bir görüşmeye ender olarak çağrılırdı. Eğer elçi kabul merasiminde bir yanıt ve kendi getirdiği armağanların karşılığı olarak hükümdarına götürülmek üzere armağanlar alamamışsa, yanıtı konutunda beklerdi. Diplomatik görüşmeler genellikle tek bir oturumda biter ya da ev sahibi saray yöneticileri ile diplomatik temsilciler arasında bir dizi görüşme yapılırdı. Elçi çoğu kez üstlendiği görevi müzakere etmek ya da sultanın yanıtını ve hükümdarına götüreceği armağanları almak üzere saraya ya da 284 Tevkii Abdurrahman Paşa, "Osmanlı Kanunnameleri," s. 514285 Bertrandon de la Broquiere, Denizaşın Seyahat, s. 245. Bertrandon de la Broquiere'in anlatımıyla Karamano�lu sarayı ve merasimi için bkz. a.g.e., s. ı85·7. Bertrandon de la Broquiere'e göre Karamano�· lu hükümdan arma�anları 143o'larda da böyle kabul ediyordu. 286 Necipo�lu, Topkapı, s. 96-7. 287 A.g.e., s. 98; Dilger, Osmanisehen Ho.fzeremoniells, s. 56; Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 5· 288 Orgun, "Osmanlı İmparatorlu�'nda Name ve Hediye Getiren Elçilere Yapılan Merasim," s. 408. D i P LO M AS I N I N ARAÇLA R I yüksek rütbeli bir devlet görevlisinin konağına tekrar çağrılırdı. 289 Eğer saray mensuplarıyla toplanmak üzere saraya çağrılmışsa elçinin, sultanı divana başkanlık ederken ya da halkın şikayetlerini dinlerken uzaktan izleme fırsatı olurdu.29° Bunun gibi önceden prova edilmeyen olaylar bile elçiyi etkileyebil­ mek amacıyla saray tarafından son derece ustaca planlanırdı. KABUL M I RASİMİNDEN S o N RA: M E M LUKLARDA VE OSMANLl LARDA M E RASİM ALAY! Yabancı elçiler bundan sonra düğünler, sünnet şenlikleri, askeri talimler, askerlerin seferlerden zaferle dönmesi, başka diplomatik heyetie­ rin gelişi ve dinsel bayramlar gibi özel günlerde yapılan merasim alaylarına davet edilirler ya da "rastlantı sonucu" bunlara tanıklık ederlerdi. Bu olay­ larda gösteriyi yapanlarla seyredenler arasındaki sınırlar iyice bulanıklaşı­ yordu. Kendi hükümdarının imajını göstermek ve salınelernek için gönde­ rilen elçiler, aslında ev sahibi yönetimin seyircisine dönüşüyordu. Elçiler, ev sahibi hükümdarın gücünü, karşı tarafın hükümdarına gösterebilmesi için ender bir fırsattı, dolayısıyla da bu tür kutlamalar ev sahibi ve danış­ manları tarafından önceden dikkatle planlanırlardı. Memluk yönetiminin ününden ötürü Kahire, bu tür çok çeşitli mera­ siıniere ve kutlarnalara ev sahipliği yapan önemli bir yerdi, bunların bazılarına daha da incelik kazandınlıyor ve sultanlar tarafından diplomasi dağarcığına ekleniyordu. z9ı Bu kutlamaların çoğunluğu, genellikle yalnızca saray mensup­ larının ve diplomatik heyetierin katıldıklan elçi kabul merasimlerinin tersine, halka açıktı ve çoğuna Memluk sultanı da katılırdı.292 Şehirde yapılan merasim alaylan ve yıllık mikyasü 'n-Nil293 açılışından sultanın düzenlediği av partilerine 289 Sertrandon de la Broquiere, Denizaşırı Seyahat, s. 247-8; Spandounes, On the Origins, s. 123. Span· dounes sonradan yapılan bu ziyaretiere deginmez, ama ilişkilerin paşalar tarafından yürütüldügünü belirtir. 2 9 0 Bertrandon de la Broquiere, Denizaşırı Seyahat, s. 248-9. 291 Ömegin Berkuk, peygamberin dogdugu günü (mevlid) her yıl kutlamaya başlamıştı, Seyyidet N efi­ se'nin dogum günü kutlamalarını da ilk başlatan Kayıtbay'dı. Behrens-Abouseif, Cairo of the Mamluks, s. 3o. 56. 292 A.g.e., s. 28-31. 293 Mikyasü'n-Nil, Mısır'ın yaşam kaynagı olan Nil lrmagı'nın su seviyesini ölçen alete verilen addır. Nil'in önemi yüzünden bu alete de büyük özen gösterilmiştir. Yılda bir kere bir kutlama yapılarak yag­ mur mevsiminden önce ve çogunlukla Memluk sultanlarının eşliginde törenle açılırdı. y.n. OSMAN Ll LA R VE M EM L U K LAR kadar kentsel ölçekteki bütün kutlamalar yüksek rütbeli yabancılan kuşkusuz etkileyecek düzeydeydi.Z94 Yıllık hac kervanı ve mahmelin (tahtırevan) yola çıkışı da, Kahire şehir yaşamını renklendiren olaylardı. Boş tahtirevan ve beraberindekilerin Kahire sokaklanndan geçmesi, Memluk sultanının Hare­ meyn'in koruyucusu olarak başlıca simgesel rolünü bir kez daha pekiştirmiş oluyordu.29j Hem Osmarılı, hem de Memluk kaynakları, Osmanlı elçilerinin, diger yabancı Müslüman yüksek görevlilerle birlikte bu merasimleri defalarca izlediklerini aniatılara geçmiştir.'96 ileri gelen yabancılar bunların dışında, çok sayıda sivil (genellikle askeri) olayda da hazır bulunmuşlardır. Elçilere bazen Memluk birlikleri­ nin talimleri ve Jürusiyye adı verilen binicilik ve kılıç kullanımı konusun­ daki başarılarını sergileyen oyunlar da izlettirilirdi. Bu beceri gösterileri Memlukların askeri bir yönetim olarak imajlarına katkıda bulunmuştur. Askeri birlikler ve zafer alayları şehir sokaklarından geçmekte, sultanlar ve danışmanları da böylece iç ve dış dünyayı birlikte etkileme fırsatı bul­ maktaydı.297 Bir Osmanlı mahkumunun 1485 'te yazdıgı mektup, bu tür olayların arkasında çok dikkatli planlamalar olduğunu kanıtlamaktadır.298 1 5 . yüzyılda kaleme alınan bu ender tutsak öyküsünde, Memlukların kazandıkları bir askeri başarıdan sonra, malıkurnun da zorla yürütüldügü bu zafer alayıyla ilgili yapılması gereken hazırlıklar konusunda komutanla­ rın, şehir yetkililerini nasıl bilgilendirdikleri ayrıntılarıyla anlatılmaktadır. Zafer alayının yapılacağı gün bütün işyerleri ve dükkanlar kapatılmıştı. ilkönce düşman askerlerin mızraklara geçirilmiş kesik başları kalabalığı "selamlamış," ardından mektubu yazanla diğer tutsaklar, büyük olasılıkla zincirlenmiş olarak ve sırtlarında bir-iki pılı pırtıyla, Memluk birlikleri ve atlılar tarafından şehir sokaklarında dolaştırılmıştı. Her ne kadar mektubu yazan kişi bu aşağılamayı seyreden herhangi bir yüksek rütbeli yabancı 294 Sultanın 14 70-71 'deki N ilometre açılışına katılışı için bkz. Adome, Itirıeraire d 'Arıselme Adorno, s. 205-7. 295 Elçilerin başka tarihsel baglamlarda karşılaştıklan ek merasimler için bkz. Broadbridge, Kirıgship, s. 24, III-12. 296 Bkz. Dördüncü Bölüm, s. 157; Beşinci Bölüm, 196-197. 297 Zafer alaylannın başka tarihsel dönemlerdeki önemi için bkz. Michael McConnick, Eternal Victory: Triumphal Leadership in Late Arıtiquity, Byzarıtium and the Early Medieval West, Cambridge, Cambridge University Press, 1986, s. 189-231; Mary Beard, The Romarı Triumph, Cambridge, MA, Belknap, 2007. 298 T.E.3739. D i PLOMAS I N I N ARAÇLARI olup olmadığını belirtmemişse de, çok sayıda Memluklu tarih kitabında, Kahire'yi ziyaret eden elçilerin benzer olayları seyretmek üzere davet edil­ diklerinden söz edilmektedir.299 Başka zafer alayları arasında, Kıbrıs Kralı Janus'un 1426 'da esir alınmasından sonra, Memluk birlikleri eşliğinde geçişi iyi bilinen ve sık sık anılan bir örnektir. Tantanalı merasimlerin ve ziyafetlerin öne çıktığı eski gelenekleri yeniden canlandırmasıyla tanınan Sultan Barsbay, Kral Janus'un teşhir edildiği bu merasim alayı kaleye ula­ şana kadar ileri gelen yabancılardan oluşan büyük bir grubu bekletmişti.Joo Daha sonraki bir tarihte Dulkadıroğlu Şehsuvar Bey'in zincirlenmiş olarak Kahire sokaklarında teşhir edildiği merasim alayı da, Memlukların toplum­ sal belleğinde kalıcı bir iz bırakmıştır.3°1 Zamanla Memluk tarihçileri, Memluk kutlamalarının ve resmi merasim alaylarının seyrekleşmesinden ve eskisi kadar etkileyici olma­ masından dem vurmaya, hatta hayıflanmaya başlamışlardı.J02 Örneğin Bahri yönetiminin başlarında Memluk sultanları, daha güçlü bir Moğol etkisi altında olduklarında bazı kabul merasimlerini çadırlarda yapmak­ taydı.J03 Kabul merasimleri kaleye taşındığı zaman bu gelenek yavaş yavaş ortadan kalkmış, merasimlerde güçlü bir Eyyubi ve bazı Abbasi etkileri görülmeye başlamıştı. Bu değişikliğe, sultanın güvenliği konusunda artan kaygılar neden olmakla birlikte, yönetim biçiminin giderek daha yerleşik hale gelmesinin de etkisi vardı.J04 Osmanlı sultanlarının giderek halk arasında daha az görünmesinin tam aksine, Memluk sultanlarının bazı olaylarda halk arasında görünmesi beklenmekteydi.Jos Örneğin Memluk sultanlarının, özellikle Batılı ziyaretçilerin dikkatini çeken sarıkiara ve dış giysilere önem vermesi belki de Memluk sultanlarının halk arasına çıktık299 Sonraki bölümlere ve Ekiere bkz. 300 Jbn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, 18: 42. 301 Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 50. 302 A.g.e., s. 6 9 . 3 0 3 Fuess, " Between dihliz and dar al-'adl." Dihliz konusunda genel bilgi için bkz. Peter Aiford And­ rews, Felt Tents and Pavilions: The Nomadic Tradition and its Interaction with Princely Tentage, Londra, Melisende, 1991, 2: 825·6, 829. 304 Fuess, "Between dihliz and dar al-'adl," 150·3. 305 Memluk sultanlannın şehirde görünmesiyle ilgili olarak bkz. Behrens-Abouseif, Cairo ofthe Mam· luks, s. 28-p ve Joos van Ghistele, Le Voyage, s. 146 [38]; Memluk sultanlannın inşaatlarda bizzat görün­ mesi ve inşaatlan denetlernesi üzerine bkz. a.g.e., s. 31-3. OSMAN Ll LA R V E M E M LU K LA R 93 larında daha etkileyici bir iz bırakma gereksiniminden kaynaklanıyordu.3°6 Memluk sultanları yabancı elçiler şehrin bazı mahallelerine giderken ya da halka açık merasimlere kahlırken çeşitli kereler onlara eşlik etmişti.3°7 I l . Mehmed'den önce bile Osmanlı sarayını ziyaret eden hiçbir elçi sultan tarafından böyle bir jestle onurlandırılmamışh. Memluk kaynaklarında anlahlan bu tür sayısız olaya karşın, Osmanlı kaynakları ne zafer alaylarından ve halka açık merasimlerden, ne de dinsel anma günlerinin sayısından söz eder.3°8 Her ne kadar tahta yeni bir hüküm­ dar çıktığı zaman bir cülus merasimi yapılsa da, kaynaklarda ileri gelen yabancıların bu merasime katıldıkianna ilişkin bir bilgi yoktur. Ancak hane­ dan ve sünnet düğünlerini anlatan birkaç kaynakta diplomatik temsilcilerin de bulundukları belirtilmektedir.3°9 Kaynaklarda bu tür şenliklerin yapıldı­ ğına dair bilgilere ancak ı6. yüzyılın ortalarından itibaren daha sık rastlanır olmuştur. Kent ölçeğindeki bu şenliklere artan ilgi sonucu, "surname" (şen­ lik kitabı) olarak bilinen ve hem bu şenliklere, hem de bunların yapılmasını sağlayan sultaniara adanan yeni bir yazın türü ortaya çıkmıştır.3'0 Ancak Osmanlılarda siyasal erki elinde tutanların, her yıl sınır boy­ larına yapılan akınlardan ve ordu seferleriyle ilgili sık sık gelen haberlerden ortak kimliği pekiştiren kentsel etkinlikler, kutlamalar ve güç gösterileri şeklinde yararlanmamış olmaları düşünülemezdi.311 Nitekim Bizanslı tarihçi 306 Memlukların vurguladıkları özellikler için bkz. Albrecht Fuess, "Sultans with Homs: About the Political Signifıcance of Headgear in the Mamluk Empire," MSR 12 (2oo8): 71-94. 307 Sultan İnal zamanında bir Osmanlı elçisi için bkz. Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. ' Izz al-din, 2: 454Kayıtbay'ın 1493-4'te Osmanlı elçisiyle beraber yaptıgı Kahire turu için bkz. s. 157-8; İbn lyas, 3: 298. 308 Nurhan Atasoy, "Processions and Protocol in Ottoman İstanbul," The Sultan's Procession: The Swe­ dish Embassy to Sultan Mehmed IV in 1 657-1 658 and the Ralamn Paintings, ed. by Karen Adahl. İstanbul, Swedish Research Institute, 2006, s. 168-95; Zeynep Tarım-Ertug, "Osmanlılar'da Teşrifat," Türk Dün­ yası Kültür Atlası, Istanbul. 1999, s. 428-77. 309 Şehzade Bayezid'in Germiyanoglu sultanının kızıyla dügününde hazır bulunan Memluk elçisi için bkz. İkinci Bölüm, s. 104-105 ve s. ro3'te dipnot 25. Nurhan Atasoy, " Processions and Protocol in Otto­ man İstanbul," The Sultan's Procession: The Swedish Embassy to Sultan Mehrned IV in 1 657-1 658 and the Ralamn Paintings, ed. by Karen Adahl, Istanbul: Swedish Research Institute, 2006, s. 168-95; Zeynep Tarım-Ertug , "Osmanlılar'da Teşrifat," Türk Dünyası Kültür Atlası, Istanbul. 1999, s. 428-77. Aynı şe­ kilde Şehzade Mehmed'in (gelecegin I l . Mehmed'i) Dulkadıroglu sultanıyla olan dügününe çok sayıda yüksek rütbeli kişi çagrılmış olmakla beraber, aralarında Memluk elçisinin adına rastlanmaz. Şehzade­ ler Cem ile Bayezid'in 1455-6'daki sünnet dügünü için bkz. Dördüncü Bölüm. 310 Örnegin Esin Atıl. Levni and Surnarne: The Story ofan Eighteenth-Century Ottoman Festival, İstanbul, Koçbank, 1999. 3rr Sanders vd., "Mawlikib," s. 858. 94 D i P LO M AS I N I N ARAÇ LA R I Doukas'ın tarihindeki kısa bir gönderme bunu ima eder. Doukas, İstanbul'un 29 Mayıs 1453 'te Osmanlıların eline geçmesine ağıtlar yakınakla birlikte, I I . Mehmed'in ı8 Haziran 1453 'te şehri terk ettiğini ve birkaç hafta sonra Edir­ ne'ye görkemli bir zafer alayıyla girdiğini belirtir. Osmanlı hükümdarı, eski Osmanlı başkentine "kendisiyle birlikte arabalada ve at üstünde sayısız soy­ lu kadın ile onların kızlarını" götürmüştür. Doukas, büyük olasılıkla bizzat tanık olduğu bu iyi düzenlenmiş zafer alayını şöyle anlatır: Mehmed'in Edirne'ye görkemli zafer girişini bütün soylu kadınlar ve Hıristiyan valiler ve hükümdarlar akın akın gelerek -ve o ne görüle­ cek şeydi- izlediler ve onu " Selam!" diye karşıladılar [ . . . ] Şehirle aynı kaderi paylaşmaktan korktukları için, gönülsüzce olsa da armağanlar vererek boyun eğdiler. Tiran kibirli ve gururlu tahhnda oturuyor ve şehrin düşüşüyle böbürleniyordu. Hıristiyan hükümdarlar titreyerek ve geleceğin onlar için nelere gebe olduğunu merak ederek öylece duruy6rlardı.312 Doukas'ın " Hıristiyan hükümdarlar" genel deyişi, İ stanbul'un düşüşünden beri büyük olasılıkla Edirne'de I I . Mehmed'in dönüşünü bek­ leyen tabileri durumundaki hükümdarları ve elçileri içeriyordu ve I I . Meh­ med isteklerini bu gruba daha sonra bildirecekti. Doukas'ın aniahiarına ek olarak ı 6 . yüzyıl Osmanlı bilgini ve tarihçi İbn Kemal de bir zafer alayında (1497) Memluk Elçisi Hayr Bey'in bulunduğunu belirtiyordu. Ama onun anlathğı Topkapı Sarayı kapıları ardındaki bir merasirndi ve bu merasim alayının imparatorluk başkentinin sokaklarından geçip geçmediğini belirt­ miyorduY3 Bu tür olaylara, özellikle de ı 6 . yüzyıl öncesinde yapılanlara göndermede bulunan kaynakların azlığı, belki de yapıldıkları sıklığı da ironik biçimde gösteriyor olabilir. Bir olasılıkla bu kutlamalar ve merasim alayları çok sık yapıldığı için yerel halk tarafından kanıksanmış, dolayısıyla da yerli tarihçiler ve vakanüvisler bunlara yer vermez hale gelmiş, bu bilgi­ ler yalnızca yabancı izleyicilerin yazılarında yer almışhY4 312 Doukas, Decline, s. 241-2. 313 Bu merasim alayının aynnhlı anlahmı için bkz. Alhncı Bölüm, s. 207-208. 314 Osmanlı Sultanı IV. Mehmed'in merasimle başkentten ayrılıp Edirne'ye gelmesi Osmanlı kaynak- OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 95 ELÇİLERİN G E Rİ D öNüşü: İLETİ M ARACI O LARAK ELÇİLER Bu karşılıklı gösteriler ve sunuşlar sona erdikten sonra elçiler ev sahibi hükümdarın izniyle ülkelerine geri dönerlerdi. Heyete genellikle ev sahibi sultanın atadığı bir milımandar ya da rehber eşlik eder, böylece hem sınıra kadar gözetim altında tutulmuş olurlar, hem de günlük gereksi­ nimleri karşılanmış olurdu.3'5 Elçinin ülkesine neyle geri döneceği görevin başarısına bağlıydı, ama en azından sözlü bir yanıtla ve hükümdardan ken­ di temsilcisini uygun bir mektupla yoUayacağı sözünü alarak ev sahibi ülke­ yi terk ederdi. Ancak çoğu zaman elinde hem bir mektup, hem de armağan­ lada geri dönerdi; bazen kendisine ve maiyetindekilere de ayrı armağanlar verildiği olurdu. Ev sahibi hükümdarın karşı tarafın yolladığı mesajdan özellikle memnun kaldığı bazı durumlarda, hükümdar, kendi elçisini ek bir mektup ve armağanlarla, geri giden heyetle birlikte gönderirdi. Elçilerin ülkelerine geri dönüşleri belki de bir diplomatik alışverişin ikinci en kritik anıydı, ama çoğunlukla göz ardı edilirdi. Elçiler kendi hüküm­ darlarını bir başka sarayda temsil ettikten sonra, onları ağıdayan hükümdarın tepkisini aktarmak ve kendilerine nasıl davranıldığını anlatmak durumunday­ dılar. Görevlerinin bu bölümünde elçiler birer nakil aracı ve masal aniatıcısı işlevi görürdü, ancak belleğine dayanarak anlattıklarının kimi zaman iki saray arasındaki ilişkileri değiştirme olasılığı hep vardı. Ortama ve koşullara bağlı olarak elçiler, getirdikleri mesajın içeriğiyle değil, ama diliyle hafifçe oyna­ yabilirlerdi.J'6 Sonraki bölümlerde göreceğimiz gibi diplomatik temsilcilerin raporları bazen savaş ile barış arasındaki farkı yaratırdı. Diplomatik görevlerin, karşılıklı kültürel alışveriş üzerindeki etkisi hiç azımsanmamalıdır, ama bu etkiyi kanıtlayan veriler genellikle tarih için­ de unutulup gitmiştir. Osmanlı sefaretnamelerinin ortaya çıkması yüzyıllar geçtikten sonra mümkün olmuştur. Elçilerin, hükümdarlarına yazılı ya da sözlü raporlar sunduğu açık bir gerçektir, ama bunlar ender olarak sonraki lannın dikkatini çekmemiş, yalnızca bir yabancı diplomahn yaphgı bir resim aracılıgıyla günümüze ulaşmışhr. Bkz. Karin Adalı!, ed. The Sultan's Procession: The Swedish Embassy to Sultan Mehmed IV in ı 657-ı 658 and the Ralamn Paintings, İstanbul, Swedish Research Institute, 2006. Bu olasılıgın Bizans bakış açısıyla yorumlanması üzerine bkz. McCormick, "Analyzing Imperial Ceremonies," s. 9· 315 Ömegin, Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 81-2. 316 Buna benzer bir örnek için bkz. Anonim, Grekçe Osmanlı Tarihi, s. 101. D i PLOMAS I N I N ARAÇ LA R I yüzyıllara kalırY7 Tarihçilerin anlattıkları bazı hikayeler, elçilerin görevleri sırasında gözlemlerlikleri ve topladıkları şeyleri aktararak, bir tür iletişim kanalı hizmeti gördüklerini de ima ederY8 Bu hikayeler ve nesneler Osman­ lı-Memluk diplomatik karşılaşmaianna yalnızca kişisel bir boyut kazandır­ makla kalmamış, aynı zamanda her iki toplumun da toplumsal belleğine katkıda bulunmuşturY9 Benzer bağlamda bir örnek de, diplomatik temsilcilerin hızlandırdığı canlı toplumsal ve kültürel alışverişle ilgili genel bir izienim verir. Osmanlı Sul­ tanı I l . Murad tarafından Karakoyunlu hükümdanna elçi olarak yollanan şair ve tarihçi Şükrullah, 1449'da Cihan Şah'la (hd. 1439-67) yaptığı bir görüşmede Oğuzlada ilgili bir tarihe ulaşmıştı. Bu Şükrullah'ın ne ilk, ne de son diplomatik göreviydi,Jıo ama, bu görev Osmanlı kültürü ve toplumu üzerindeki en kalıcı etkiyi yarattı. Şükrullah'ın gördüğü elyazması, Osmanlıların ve Karakoyunlula­ nn atalarını aynı efsanevi kişiye, Oğuz'a bağlayan bir soyağacını içermekteydi.Jıı Şükrullah'ın Osmanlı topraklanna döndükten sonra derlediği tarihinde yer verdiği bu soyağacı, I l . Murad ile ardıllannın destekleriyle yeniden yapılandırıl­ makta olan Osmanlı tarih yazımının resmi bir parçası olmuştuY2 Bütün bu heyetler yüzeyde birbirine benziyordu: Her birinde en azından bir elçi, bir mektup ve heyeti ağıdayacak hükümdar için armağanlar bulunurdu. Bu bileşenlerin anlamlan hem kısa vadeli kaygılar, hem de uzun vadeli dönüşürnlerle biçirnleniyordu. Böyle bir yapının sunduğu zengin potan­ siyel ve çoklu okurnalar, çoğu kez hükümdarlar ve toplurnlar arasındaki güçlü iletişim yönteminin ne kadar dayanıklı ve esnetilebilir olduğunu kanıtlıyordu. Osmanlılada Mernluklann aynı ideolojik dünyaya ait olmaları, onlan içi boş haberleşmelere ve merasirnlere zorlamıyordu. Tam tersine, çünkü bu hüküm­ darlar aynı ideolojileri paylaştıklanndan, niyetlerini etkin biçimde karşı tarafa aktarabilrnek için birbirlerinden daha yaratıa ve becerikli olmak zorundaydılar. 317 1495'ten bir Osmanlı ömejp için bkz. N ebi Bozkurt ve Kemal Beydilli, "Sefaretname." DlA. 36: 290. 318 Anadolu'dan bulunan bir 14. yüzyıl şiir koleksiyonu için lstanbul'a gelen bir Ingiliz diplomatik heyet üyesine teşekkür etmeliyiz. bkz. Abdülkerim Özaydın ve Hatice Tören, "Kadı Burhaneddin," DlA, 24: 75· 319 Memluk kaynaklanndaki elçi raporlannın örnekleri için bkz. Ibn Aja, ed. Tulaymat; El-Makrizi, Dürer, ed. Celili, ı: 439-53. Aynca bkz. Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 37-8. 320 Taşköprülüzade, Eş-Şe(W'iku n-Nu 'miinlye, s. 94· 321 Şüknıllah, Behcetü't-Tevarih, ed. Nihai Atsız, s. 5 1 . 3 2 2 Kafadar, Between Two Worlds, s. 96, 122. OSMAN L l LAR V E M E M LU K LA R 97 İKİNCİ B ö LÜM ALGILARIN DÖNÜ Ş ÜMÜ (135 0-14 0 2 DOLAYLARI) T arihçiler, Osmanlı-Memluk ilişkilerini ne doğrusal bir yaklaşımla, ne de 1512'ye yaklaştıkça giderek daha düşmanca bir hal aldığı savı gibi kolaycı bir bakış açısıyla açıklayabilirler. İlişkilerinin daha başı diyebileceğimiz 135 0-1402 tarihleri arasındaki dönemde bile iki ülke arasın­ daki diplomatik alışveriş hep karmaşık ve değişken olmuş, ayrıca Osmanlı­ ların gelişmesi ve genişlemesi karşısında her iki gücün konumları arasında meydana gelen dramatik karşıtlık öne çıkmıştı. Bu dalgalanmalar kısmen iki devletin de değişen iç dinamiklerin­ den kaynaklanmaktaydı. Bu dönemde Memluklar, yönetimin başında kimin olacağı konusunda büyük bir dönüşüm geçirmişti. Bir önceki Bahri yöne­ timinde sultanlar çoğunlukla Kalavun ailesinden gelirken, Burci yönetimi yeni bir siyasal ideoloji yaratmanın peşine düşmüştü. Memluk başkentindeki bu değişim, Osmanlıların yerel bir güç olmaktan çıktığı ve coğrafi açıdan egemenlik alanlarını genişlettiği bir döneme rast gelmişti. Osmanlılar, Memluklarla ilk ilişkiye geçtikleri dönemde, çevresi Germiyanoğulları ve Karamanoğulları gibi daha etkileyici ve saygın beylikler tarafından sarılan, görece daha düşük konumda, küçük bir beylikti, ama artık yükselişe geçmiş­ lerdi ve 1396'ya gelindiğinde önemli bir Haçlı ordusunu durdurabilecek güce ulaşabilmişlerdi. Başkentleri Bursa'nın yanı sıra, ilerde Balkanlar'a açılma­ larını perçinleyecek ve zamanla sonraki başkentleri olacak olan Edirne'yi de baştan aşağıya yenilemişlerdi.' Her iki yönetim de değişirken, diplomatik görüşmeler aracılığıyla edindikleri karşılıklı imajlar da değişmeye başlamıştı. I . Bayezid, Kahire ile Bursa arasındaki ilişkilerine kalıcı izler bırakan ilk Osmanlı hükümdan olmuştu. Memluk sarayına yolladığı heyetierin zamanlaması, Osmanlıların Anadolu'daki Memluk politikasını yakından izlediğini, Balkanlar'da elde ettikleri başarıları öne çıkarttıklarını ve "gazi" imajını büyük bir dikkatle ı Osmanlı başkentinin taşınmasıyla ilgili olarak bkz. Giriş, s. 29 ve dipnot 65. ALC l LA R l N D ö N Ü Ş Ü M Ü yerleştirmeye çalıştıklarını gösteriyordu. Bu özel imaj , siyasal meşruiyetlerini kısmen benzer bir hakka, "mücahitliğe" dayandıran Memluklara karşı üstü örtülü bir meydan okumaydı. Aynı zamanda, Osmanlı diplomasisi de, Ana­ dolu'daki diğer Müslüman güçlere karşı giriştikleri siyasal ve askeri manevra­ ları Memluk başkentine açıklamanın ve haklı göstermenin yollarını arıyordu. Memluklar, Osmanlıların verdiği bu mesajiara karşı edilgen ve durağan bir konum benimsememişlerdi. Bugünden geriye bakıldığında Kahire'de hüküm süren Memluk sultanlarının Anadolu siyasetine çok uzak oldukları ya da onunla ilgilenmiyormuş gibi göründülderi düşünülebilir. Ancak Osmanlılarla giriştikleri diplomatik alışverişler Memlukların aslında bölgeyle yakından ilgilendiklerini, hatta bölgeye siyasal yatırım yaptıklarını göstermekteydi. 2 Osmanlılar sınırlarını genişiettikçe ve bu genişlemeyi diplomatik kanallar aracılığıyla duyurdukça, Memluk sultanları da, daha sık ve dikkatlice oluşturulmuş heyetler göndererek bu yeni siyasal gerçeğe kendilerini alıştırmışlardı. Belki de, bir önceki bölümde İbn Sahadır'dan yapılan alıntıda belirtildiği üzere Memluklar için en rahatsız edici şey,J Osmanlıların çok sayıda yabancı heyetin ziyaretiyle uluslararası ortamda kabul görmeleri ve kendilerinin de o ülkelere heyetler yollama konusunda giderek beceri kazanmalarıydı. M E M LUK KAYNAKLARI NDA OSMANLlLARA YAPI LAN EN ERKEN ATlFLAR Memluk-Osmanlı ilişkilerinin bu ilk döneminde Memluk sarayında­ ki Osmanlı algısının nasıl yavaş yavaş değiştiğini görmek için saray katiple­ rinin yazılarına bakmak gerek. Memluk kaynaklarında Osmanlılara yapılan en erken atıflardan biri, Muhammed bin Kalavun'un üçüncü kez tahta çık­ tığı dönemde Memluk divanında sır katipliğine getirilen ünlü katipierden Şihabüddin Ahmed İbn-i Fazlullah el-Ömeri'ye (1301-48) aittir.4 El-Ömeri Osmanlılara, coğrafya üzerine yazdığı önemli eseri Mesalikü 'l-ebsar ile inşa elkitabı et-Ta 'rif bi 'l-mustalahi 'ş-şerifte, Anadolu' daki siyasal durumu anlatır2Erken dönem Memluk sultanları ile valilerinin Suriye'de kalıcı ve tutarlı bir kuzey sınırı oluşturma gayretleri için bkz. Reuven Amitai-Preiss, "Northem Syria between the Mongols and Mamluks: Po­ litical Boundary, Military Frontier, and Ethnic Affinities," Frontiers in Question: Eurasian Borderlands, 700-1700, ed. Daniel Power ve Naomi Standen, New York, NY, St. Martin's Press, 1999, s. 128-52. 3 Alınh için bkz. Birinci Bölüm, s. 43· 4 Alıdülaziz al-Alevi, " Ibn Fazlullah el-Ömeri," DİA, 19: 483-4. OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LAR 99 ken değinmişti. El-Ömeri'nin çalışmalan sonraki Memluk tarihçi ve katiple­ rini önemli ölçüde etkilemişti, dolayısıyla Memlukların başlardaki Osmanlı algısını kurgulayabilmek için onun düşüncelerinden yararlanmak gerekir. El-Ömeri, Mesalikü 'l-ebsar'da siyasal çeşitliliğe sahip etkin bir Ana­ dolu'dan söz ederken, Osmanlılara görece az değinmişti. El-Ömeri'nin, biri İslam dinini kabul eden bir Cenovalı, diğeri bir Anadolu yeriisi olan iki kay­ nağı, bölgeye ilişkin birbirinden biraz farklı bilgiler verseler de Osmanlıları küçük beylikler arasında saymıştır) El-Ömeri, Germiyanoğullan ile Karama­ noğullannın, özellikle de 127o'lerde ilhanlı etkisinin azalmasından sonra Anadolu'daki önemli rolü üzerinde durmuştu.6 Germiyanoğullan bölgenin en güçlüsü olarak tanımlanırken, en ayrınhlı bilgiler Karamanoğullarıyla ilgiliydi. El-Ömeri'ye göre Karamanoğullan, Memluklardan hükümdarlan için resmi bir tanıma belgesi istediklerinde, belgenin üstünde unvan olarak, resmen "Anadolu Sultanı" (Sultanü'r-Rum) yazılmasını talep etmişlerdi.7 Yazarın Osmanlılara değindiği bölüm ise, bununla tam bir tezat içinde, 15. yüzyılın sonlarında tarih sahnesinden silinen Kavaya (bugün Geyve; Yunan­ ca Kabia)8 yöneticilerinin hemen arkasından gelmekteydi. El-Ömeri, Osman­ lıların, özellikle I. Bayezid'in büyükbabası Orhan (hd. 132 6-62) döneminde Hıristiyanları birçok kere yendiğini anlahr.9 Orhan'ın 25,000 askerden oluşan ordusu, Bursa'yı ele geçirebilmek için Hıristiyanlarla çarpışmışh. 5 Osmanlılar için bkz. al-'Umari, Masalik, ed. Taeschner, s. 22, s. 41-2. Germiyano�llan için bkz. a.g.e., s. 22, 34-7. Karamanogullan için bkz. a.g.e., s. 24-7, 30, 48-9. Germiyano�llannın erken Os­ manlı tarihi içindeki yeri için bkz. Rudi Paul Lindner, Explorations in Ottoman Prehistory, Ann Arbor, M I , University of Michigan Press, 2007, s. 57-80; İsenbike Togan, "Beylikler Devri Anadolu Tarihinde Yöntem Sorunlan: Germiyan'dan Örnekler," Şinasi Tekin'in Anısına: Uygurlardan Osmanlıya, Istanbul. Simurg, 2005, s. 704-20; lsenbike Togan, "Türkler' de Devlet Oluşum Modelleri: Osmanlılarda ve Ti­ murlular'da," ProfDr. İsmail Aka Armağanı, ed. Nejdet Bilgi, !zmir, 1999, s. 79· 6 Memluklar ve Karamano�llan arasındaki ilişkiler için bkz. Giriş, s. 23-24, 29. 7 Karamano�llarına yollanan resmi tanıma belgesi (menşur) için bkz. al-'Umari, Masalik, ed. Ta­ eschner, s. 24-7. Germiyanogullannın statüsü için bkz. al-'Umari, Masalik, ed. Taeschner, s. 34-7. Bu unvanla ilgili olarak bkz. Paul Wittek, "Le Sultan de Rum," Annuaire de I'Institut de Philologie et d 'Histoire Orientales et Slaves 6 (1938): 361-90. 8 Bu yerin tam olarak neresi oldu� bilinmemektedir. El-Ömeri Kavaya'yı (ya da Kaviye) , Samsun ile Sinop arasında, Kastamonu beylerinin topraklanna komşu bir yere konumlandınr. Al-'Umari, Masalik, ed. Taeschner, s. 41. Hem Samir al-Droubi, hem de Lindner burasını Kastamonu'nun batısındaki Sakarya (Sangarius) Vadisi'ndeki Geyve olarak tanımlar. Bkz. al-'Umari, Al-Ta'rif. ı: 125 not n; Lindner, Explorati­ ons in Ottoman Prehistory, s. 46, 63, ıo6-7. Kazım Dilcimen burasının büyük olasılıkla Karadeniz kıyısm­ daki Bafra ya da Ünye oldu�nu öne sürer. Kazim Dilcimen, Canik Beyleri, Samsun, 1940, s. 60-3. 9 Al-'Umari, Masalik, ed. Taeschner, s . 22. 100 ALG I LA R I N DÖ N Ü Ş Ü M Ü El-Ömeri, Osmanlıların erken bir tarihte gazi imgesini edindikleri bir öykü­ yü, yani ganimet için Bizanslılarla savaşmak üzere Gelibolu'yu geçmesini aktarmaya değer bulmuştu. Öte yandan el-Ömeri, Orhan'ın gerektiğinde böl­ gedeki diğer güçlerle barış anlaşmaları imzalarlığını ve onlara yardım ettiğini belirterek, yerleşmeye çalıştıkları sınır bölgesinin bağdaştırmacı (syncretic) doğasını yansıtan bir gözlemini bildirmişti. ı o Bazı ufak farklılıklar olsa da, el-Ömeri, bir sonraki inşa elkitabında da, önceden bir cümleyle özetiediği Osmanlılar hakkındaki görüşlerini pekiştirmektedir.ıı El-Ömeri, önce Geyve yöneticilerini tanıtmış, sonra da Osmanlı hükümdarının adını (Orhan ibn Osman) vererek/2 Orhan'ın da onlarla eşit düzeyde olduğunu tekrarlamıştı. İnşa elkitabını katipler için bir başvuru kitabı olarak yazdığından, her hükümdann Memluk sarayındaki statüsünü belirten unvanları da yanına not etmişti. Osmanlıların unvanıa­ nna ilişkin belirli bir talimat bulunmamasına karşın, Geyve yöneticilerine, sondaki 'y'yi vurgulayarak (şeddeleyerek) el-Meclis el-Samtyy el-Emiri (Emir­ lere Layık Yüksek Meclis) demiş, Osmanlılar için de büyük olasılıkla aynı unvanı kullanmıştır.13 El-Ömeri'den sonra yaşayan katip el-Kalkaşandi'ye göre, en yaygın yedi unvan içinde önem açısından el-meclis beşinci sırada­ dır. ı4 Buna ek olarak el-emtri sıfatı da, bağımsız bir hükümdar olma hakkına sahip olan, ama bu konuma gelmesi şart olmayan üst düzey komutan anla­ mındaki emir statüsünü ifade ediyordu. ı 5 Çok sayıda Müslüman Anadolu hükümdan için uygun unvanı liste­ leyen bu çalışmada el-Ömeri, Germiyanoğullarına, Ümera el etrak 'taki adla­ rın listesini verdiği yerde ilk sırada değinmiştir.16 Memluk sultanlannın Germiyanoğullarına yazdıkları mektuplarda Mardin'in Artuklu hüküm­ dan için kullandığı el-Makarr el-Kerim (Ulu Merkez) unvanını kullanması - A.g.e., s. 42-2. Al-'Umari, Al-Ta'rif, 2: 51-3. 12 A.g.e., 2: 53 not 14-15. 13 Burada vurgulanan 'y', Arapçada tek y ile yazılan el-meclis el-sami'den daha yüksek bir rütbeyi ifade eder. Bkz. Bosworth, " Lakab." 14 El-Kalkaşandi, Subhü 'l-Aşa, 5: 465. Unvaniann hiyerarşik sıralaması için bkz. Ek Il. 15 A.g.e., s : 422. Bu sıfatm (el-emiri) Memluk sultanının lakabı olarak kullanılması üzerine bkz. John Wansbrough, "Venice and Florence in the Mamluk Commercial Privileges," BSOAS 28 (1965): 497· ı6 A.g.y. Ümera el-etrak, Anadolu'da, Anadolu Beylikleri olarak da bilinen Türk ve Türkmen topluluk­ larının idarecilerine verilen genel ad. ro ıı ÜS M A N LI LA R VE M EM L U K LA R 101 şart koşulmuştu, ama dili, Artuklulara yazılan mektuplardan daha basit olmalıydı. '7 El-Ömeri ayrıca Germiyanoğulları için kullanılması gereken el-Makarr el-Kerim el-Alt el-Melfkt (Meliklere Layık Yüce ve Ulu Merkez) unvanına, hitap edilen hükümdara iyi dilekler içeren kısa bir duanın da eşlik etmesi gerektiğini özellikle vurguluyordu. '8 Bu hitap unvan listesinde üçüncü sıradaydı, onun için de yüksek rütbeli komutanlar için kullanılırdı. Memlukların, Germiyanoğullarına uygun gördüğü unvanla (el­ Makarr el-Kerim el-Alt el-Meltkt) , Osmanlılar için uygun gördüğü (el-Meclis el-Samfyy el-Emfri) unvanın farklı olması, Anadolu devletleri arasında ek bir hiyerarşi olabileceğini gösterir.'9 Germiyanoğulları için kullanılan Melfkf unvanının anlamı yüzyıllar içinde giderek aşınmış olsa da, Osmanlılar için kullanılan BmM unvanından daha üstündü.2° Karamanoğulları için kullanı­ lan unvan, Germiyanoğulları için kullanılandan görece daha basit olsa bile, Osmanlılar için kullanılandan daha üstündü. 2' El-Ömeri'den yaklaşık 30 yıl sonra çıkan bir inşa elkitabında Mem­ lukların Anadolu devletlerine bakış açısında hafif bir değişme izlenmek­ tedir. Sultan Şaban döneminde (hcl. 1363-76) Memluk divanında bulunan Takiyüddin İbn Nazırü'l-Ceyş (ö. 1384) , 1376 'da kendi inşa elkitabını yaz­ mıştı.22 Kendisi her ne kadar el-Ömeri'nin kitabından bolca yararianmış olsa da, unvanıarda bölgenin değişen siyasal koşullarını yansıtan küçük 17 Al-'Umari, Al-Ta 'rif. ı: 52. Artuldular için bkz. Claude Cahen, "Artuqids," EP, ı: 662-7; Fuad Köprü­ lü, "Artuklular," İA, ı: 6ı7-ı8; Coşkun Alptekin, "Artuklular," DİA, r 4ı5-ı8. Memluk ve Mogol hüküm­ darlannın arasına sıkışmış Artuldu konumuyla ilgili tartışma için bkz. Broadbridge, Kingship, s. ısı-6. ı8 P. Balog, " Pious Invocations Probably used as Titles of Office or as Honorifıc Titles in Umayyad and Abbiisid Times," Studies in Memory of Gaston Wiet, ed. Myriam Rosen-Ayalon, Kudüs, The Hebrew University of Jerusalem, ı977- Balog bu formüllere dini yakarış (münacat) der. ı9 Bu formüle ek olarak el-Ömeri Germiyanogulları için ikinci bir seçenek vermekteydi. Ama bu se­ çenek de (el-Cenab el-Kerim el-Emir), el-Meclis el-Samiyy'den daha yüksekti. Germiyanogullan için kul­ lanılan ikinci seçenek ile Osmanlılar için kullanılan arasındaki tek benzer unvan emirdi. Al-'Umari, Al-Ta'rif, 2: 52. 53· 20 A. Ayalon, "Malik," EP, 6: 26ı-2; El-Kalkaşandi, Subhü 'l-Aşa, 5: 420, 422; Hasan Al-Basha, Al-Alqab al-Islamiyya, lskenderiye, Dar al-Nahda al-Arabiyya, ı978, s. 496-506. 2ı El-Ömeri'nin Karamanogullarına verdigi unvan, Memluk valileri ile Germiyanogullan arasında bir yerdeydi: Edam Allahu Telila Ni'rnete'l-Meclis el-Ali. . . (Yüce Allah yüce meclisin zenginligini devam ettir­ sin) . . . . El-Meclis unvanı el-Ali sıfatıyla birleşince el-Meclis el-Samiyy'den daha üstündü. Bkz. al-' Umari, Al-Ta 'rif, ı: 55· 22 lbn-i Nazirü'l-Ceyş, Kitiib TatqifAl-Ta 'rif Bi 'l-Muştalah. Al-Sarif. ed. RudolfVesely, Kahire, lnstitut Français d' Archeologie Orientale du Caire, ı987. Yazann yaşamı için bkz. Vesely', Introduction to Kitiib TatqifAl-Ta 'rif Bi 'l-Muştalah. Al-Sarif, C. E. Bosworth, "Ibn Nii�ir al-Djaysh," EI', 12 (Ek) : 395· 102 ALG I LA R I N DöN Ü Ş Ü M Ü değişiklikler yapmışhr. Bu kitapta da Germiyanoğulları hala Anadolu'nun en saygın beyliği olarak görünseler ve aynı unvanla anılsalar da, yazar, yük­ sek statülerini sorgulamaktadır. İbn Nazırü'l-Ceyş, Germiyanoğullarının artık Karamanoğullarından çok üstün olmadığına değinir. Osmanlılar için ise el-Meclis el-Samiyy unvanının hala geçerli olduğunu ve statülerinde bir değişiklik yapılmaması gerektiğini belirtmektedir.23 İbn Nazırü'l-Ceyş, el-Ömeri'ninkinin dışında Osmanlı-Memluk yazışmalarıyla ilgili başka bir kayıt bulunmadığını belirtir.24 Oysa büyük olasılıkla 1376'ya gelindiğinde iki saray arasında belli bir ilişki kurulmuşhı. Aslında iki Memluk yönetiminde de yazılan inşa elkitaplarına Osmanlıların dahil edilmiş olması, Memlukların bu yeni gücün farkına varmaya başla­ dıklarını gösterir. Her ne kadar bu kitaplar tarih sırası ve görevin amacı doğrulhısunda çelişkili ayrıntılar aktarsa da, daha sonraki Osmanlı ve Memluk tarih kitapları, iki devlet arasında 138o'lerden önce en az bir kere bir elçi ziyareti olduğunu belirtmektedir. Ancak bu konudaki belirsizlikle­ rin tam olarak giderilmesi için başka kanıtıara gerek vardır.25 23 lbn-i Nazirü'I-Ceyş, Kitab Tatqif, s. 52. 24 A.g.y. 25 Osmanlı tarihlerine göre Memluklardan ilk heyet, I. Murad'ın iki o�lu, Yakub ve Bayezid'in (sonradan I. Bayezid) sünnet dü�nleri için gelmişti. Bu sünnet dü�nü 1371'deki Sırpsındıgı Savaşından sonra yapılmış­ h. Hadidi, Tevarih-i Al-i Osman, ed. Necdet Öztürk, İstanbul, Edebiyat Fakültesi, 1991, s. 90-2; Müneccimba­ şı, Camiü'd-düvel, Süleymaniye Esad Efendi 2103, 688a. Bilim insanlan Kahire'ye yollanan ilk Osmanlı elçisi konusunda iki çelişkili kanıya sahiptir. EI-Makrizi'yi kaynak gösteren Björkman, 15 Haziran 1366'da Orhan'ın yolladıgı elçi (A'rdkhan M elik al-Rum Ibn 'Othman), donanmanın, Memluklann Kıbns'a yapacagı sefere yar­ dımcı olacagı mesajını iletmişti. Hem el-Ayni, hem de lbn İ yas bunun bir Osmanlı elçisi oldu�nu belirtir. Yakın zamanda Har-El. Björkman'ın savını benimseyerek, bu elçinin Kahire'ye yollandıgi bilinen ilk Osmanlı elçisi oldu�u kabul eder. EI-Makrizi ve el-Ayni'nin I. Murad'ı, 135o'lerde ölen halefi ve babası Orhan'la kanşhrdıginı varsayarsak, Har-El'in hükümdann adını 1366'da hükümdar olan I. Murad'la de�ştirmiş ol­ du�nu anlanz. Tekinda� ise ei-Kalkaşandi'den alınh yaparak, farklı bir görüş sunar ve bu Orhan'ın I. Mu­ rad'ın babası olan Osmanlı hükümdan olmadıgını ileri sürer. Tekinda� · a göre bu Orhan, Menteşeo�lannın hükümdanydı. Menteşeo�an başından beri, Güneybah Anadolu kıyılannda yaşayan bir deniz gücüydü. Daha da ötesi, 1366'da (Orhan'ın elçisi Kahire'ye gitti� zaman) Menteşeo�lan Beyli� Rodos'a ve Kıbns'a karşı bir deniz savaşı içindeydi. Tekinda�'ın savı manhklıdır, çünkü Osmanlılar, Bah Anadolu'da yaşayan bir başka deniz gücü Karesio�llannın topraklannı ve donanmasını ele geçirmiş olmakla birlikte, 1366'da henüz Memluklara yardım teklif edecek bir deniz gücüne sahip de�illerdi. Dolayısıyla büyük olasılıkla Björkman'ın öne sürdü� gibi 1366'daki diplomatik heyet Osmanlılann Kahire'ye yolladıgı ilk heyetti, ama gönderen I. Murad de�ldi. Ancak Björkman'ın savını yeniden gözden geçirmek Osmanlılann bu tarihlerde Memluklarla diplomatik ilişkileri olmadıgı anlamına gelmez. Birinci el kaynaklar için bkz. el-Ayni, Ikdü'l-Cuman, 548a; İbn İyas, 2: 33· 38; EI-Makrizi, Kitabü's-Süluk li-Mariftti 'd-Düveli'l-Müluk, ed. Said Abdülfettah Aşur, 4 cilt, Kahire, 1970, 3: 121. Bkz. Walther Björkman,"Die Frühesten Turkish-Agyptischen Beziehungen im 14. Jahrhundert," Me1anges Fuad Köprülü, İstanbul. Dil ve Tarih-Co�afya Fakültesi, 1953. s. 57-63; Har-El. Struggle, s. 66; Te- OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 103 DiPLOMATi K GösTERİLER VE Ş E H ZADE B AYE z i o ' i N DücüNü En erken Osmanlı-Memluk diplomatik ilişkilerinin tarihiyle ilgili belir­ sizlikler olmasına karşın, bir Memluk heyetinin, r38r'de Şehzade Bayezid'in düğün şenliklerine kahlmak üzere Bursa'ya geldiği bilinmektedir. I. Murad'ın oğlu olan ve sonradan Sultan I. Bayezid adıyla tahta çıkan şehzade, Germi­ yanoğlu Hükümdan Süleyman Şah'ın (ö. 1387) kızıyla evlenmişti.26 Aşıkpa­ şazade'nin kayıtlarına göre bu evlilik, Osmanlının genişleme projesi bağla­ mında bir gün kendi topraklarını da ele geçireceğini anlayan gelinin babası tarafından ayarlanmışh.27 Süleyman Şah, kızını Murad'ın oğluyla evlendirerek topraklarını koruyacağını ve tabi olarak Osmarılılara bağlansalar bile, kendi soyundan gelenler tarafından yönetilmeye devam edeceğini umuyordu. Osmanlı tarihleri başka anlaşmalı evliliklere de kısaca değinmiş olmakla birlikte, başta Aşıkpaşazade olmak üzere hepsi Ş ehzade Bayezid'in düğününe çok sayıda ileri gelen yabancının katıldığını belirtir. 28 Elçiler armağanlarını sunduktan sonra " . . . Mısr sultanının elçisi dahi geldi saçusını çekdi cemi ' elçilerin üzerine yer gösterdiler oturdı. .. "29 Memluk elçisine bütün elçilerin üzerinde ya da daha kıdemli bir yer gösterilmişti. Diğer elçi­ ler de yerlerini aldıktan sonra Sultan Murad'ın valileri ile komutanlarının armağanlarını sunmalan istenmişti. Aşıkpaşazade'ye göre elçiler, Murad'ın komutanlarının zenginliğine şaşırmış ve bunu sultanın kendi varlığının bir göstergesi olarak yorumlamışlardı. Kutlamalar sırasında Osmanlı hüküm­ dan konuklarını ağıdarken hiçbir masraftan kaçınmamıştı. Sonuçta Osmanlılar, Germiyanoğullarına ait bütün toprakları ele geçirdikleri için, Germiyanoğullarının Osmanlılara yaranınaya çalıştıkla­ rını varsayan Aşıkpaşazade'nin bu geriye dönük anlatımı tarihçilere ilk bakışta geçerli gelebilir. Ancak bu stratejik ilişkinin Osmanlılara sağlayacakinda�. "Fatih Devrinde," s. 73- Menteşeogullanndan Orhan için bkz. Erdo�an Merçil, "Menteshe-Oghullan," El', 6: 1018-19; Paul Wittek, Menteşe Beyliği: IJ·ıs. Asırda Garbi Küçük Asya Tarihine Ait Tetkik, çev. Orhan Şaik Gökyay, Ankara, TIK. 1986. 26 Varlık, Germiyan-oğullan, s. 57-60. 27 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 52-5; Aşıkpaşazade, Teviirfb-i Al·i Osmandan Aşılj:paşaziide Ta'ribi, ed. Ali Bey, İstanbul. 1332/1914, s. 57-8; Aşıkpaşazade, Osmanoğullan 'nın Tarihi, ed. Kemal Yavuz ve Yekta Saraç, Istanbul. 2003, s. 385-6. 28 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 52-5, Aşıkpaşazade, ed. Ali Bey, s. 57-8; Aşıkpaşazade, Osmanoğullan 'nın Tarihi, s. 385-6; Hadidi, ed. Öztürk, s. 93-8; Müneccimbaşı, Camiü 'd-düvel, 688b; Neşri, ed. Unat ve Köymen, s. 205. 29 Aşıkpaşazade, ed. Giese edisyonu, s. 53· ALC I LAR I N DöN Ü Ş Ü M Ü ğı (özellikle de r38o'lerde) yararları da görmezden gelemeyiz. Her ne kadar sonraki tarihsel gelişmeler Germiyanoğullarının bir zamanki önemini gölgelemiş olsa da, eskiden Anadolu'da ve Memluk sarayında sahip olduk­ ları saygınlığı, el-Ömeri ile İbn Nazırü'l-Ceyş'in anlattıkları kanıtlamaya yeter. Şehzade Bayezid'in düğünde hazır bulunan elçilerin, özellikle de Memlukların varlığı, Germiyanoğulları hükümdarlarına duyulan saygının da bir göstergesidir. Osmanlı tarihçileri bu evlilik anlaşmasıyla özellikle ilgilenmişlerdi, çünkü bu evlilik yalnızca Germiyanoğullarına ait toprakla­ rın bir bölümünü, gelinin çeyizi olarak garantiye almakla ve Osmanlılarla Anadolu'nun en saygın yönetici hanedam arasında bir bağ kurmalda kal­ mamış, aynı zamanda Memlukların, belki de ilk kez Osmanlıların geliş­ mekte olduğu gerçeğini kabul etmelerini sağlamıştı.3° Öte yandan Memluk tarihçilerinin bu evlilik konusunda ısrarla sessiz kalmaları, bu iki devletin birbirlerini hala denk görmediğini kanıtlamaktadır. Düğünün, Osmanlı kayıtlarındaki renkli anlatırnları, saray düğünle­ ri ve benzeri kutlamaların hükümdarların imaj yaratma süreci ve diplomasi söylemi içinde ne kadar önemli olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadırY Bu tür olaylar, zengin, cömert ve güçlü bir hükümdar görünüşü yarattığı için genellikle hem içerdeki, hem de dışardan gelen izleyicileri hedeflerdiP ve Murad da yalnızca imajını pekiştirecek bu fırsatı yakalayarak, başarılı bir geleneği sürdürmüştü. Saray teşrifatını iyi bilen Osmanlı hükümdarı, Memluk sultanından gelen armağanları, Osmanlılara bağımlı önemli bir uçbeyi olan Evranos Bey' e vererek ve ondan gelenleri de Memluk sultanına yollayarak, ne kadar görgülü bir hükümdar olduğunu bir kez daha göster­ mişti.H Murad kendisine sunulan armağanları saklamak yerine dağıtarak, alışılmadık bir cömertlik gösterisi yapmıyordu. Tam tersi, Memluk sultan­ larının da bilincinde olduğu bir diplomasi geleneğini sürdürüyordu.34 30 Erken Osmanlı tarihinde Germiyanogullannın önemi için bkz. Lindner, Explorations in Ottoman Prehistory, s. 57-80; bkz Togan, "Germiyan'dan Örnekler," s. 704-20. 31 Bkz. Birinci Bölüm, s. 90-95. 32 Başka benzer tarihsel baglamlardan örnekler için bkz. Memluk Sultanı Baybars'ın oglunun sünnet (1264) ve evlilik (1276) şenlikleri. Broadbridge, Kingship, s. 56, 61 33 Müneccimbaşı, Camiü'd-düvel, 688b. Bu aynntı yalnızca Müneccimbaşı tarafından aktanlmaktadır. Diger tarihçiler Evranos Bey'in getirdigi armaganlann diger elçilere dagıtıldıgını belirtir. 34 Bu uygulama için bkz. Birinci Bölüm, s. 72-73- Memluklardaki uygulama için bkz. Broadbridge, O S M A N L l LA R VE M EM L U K LA R 105 Murad'ın Memluk elçisine ayrıcalıklı davranması, hem dönemin diplomatik teşrifat kurallarının içyüzünü, hem de bir hükümdarın kendin­ den üstün bir başka hükümdarın temsilcisine nasıl davranması gerektiğini göstermekteydi. Memluk elçisine en önemli denilebilecek bir yeri ayırarak ve değerli armağanlar vererek, onun diplomasideki önceliğine açıklık geti­ riyordu. Osmanlılar elçiye saygılı davranarak, bir diplomatik teşrifat kura­ lını yerine getirmenin ötesinde, Memlukların artan Osmanlı gücüne karşı duyabilecekleri endişeyi de gidermeyi umut ediyorlardı. Şehzade Bayezid'in düğünüyle başlayan bir dizi diplomatik ve askeri bağlantı, Osmanlıların Ana­ dolu'daki egemenlik alanlarının genişlemesini sağlamıştı. Kutlamalar sıra­ sında Murad, HamidoğuHan Hükümdan Hüseyin Bey'den (ö. 1391) Güney Anadolu'daki bir kısım toprağın yönetim hakkını satın almıştı. Sultan belki de, Osmanlıların topraklarını genişletiyor olmasından giderek daha fazla endişe duyan Karamanoğullarını sakinleştirebilmek amacıyla, kızlarından Nefıse Sultan'ı da Karamanoğlu şehzadesiyle nişanlamıştı.35 Bazı araştırma­ cılara göre Osmanlıların bu kazanımı, Osmanlılada Karamanoğulları arasın­ daki çatışmanın tohumlarını atmıştı.36 Murad, bütün bu stratejik planlama­ lar ve hesaplar ortasında Memluk elçisine gösterdiği olağanüstü konuksever­ likle ona, dolayısıyla da hükümdarına Osmanlının bölgedeki genişlemesinin, Memlukların çıkarları için bir tehdit oluşturmayacağına dair bir güvence vermek istiyordu. Her ne kadar Memluk kaynakları, Memluk sarayında bu doğrultuda bir endişe olduğuna dair bir bilgi aktarmasa da, Memluk Sultanı Berkuk, Osmanlıların son zamanlarda Balkanlar'da ve Anadolu'da yayılmaya başladığının farkındaydı. Şehzade Bayezid'in düğünü bir anlamda Murad'a, diğer hükümdarlada ilişkilerini tazeleme olanağı verirken, tabileri ve valile­ riyle de bağlarını yeniden güçlendirmesini sağlamıştı.37 Şehzade Bayezid'in düğününü izleyen yıllarda Osmanlı tarihleri Memluk heyetlerinin ziyaretlerine değinirken, Memluk kaynakları OsmanKingship, s. 6ı. 35 Bu evliliğin siyasal sonuçları için bkz. İ . H . Uzunçarşılı, "Karamanoğulları Devri Vesikalarından İb· rahim Bey'in Karaman Imareti Vakfıyesi," Belleten I {I937): III·I2; i . H . Uzunçarşılı, "Osmanlı Tarihine Ait Bazı Yanlışlıkların Tashihi," Belleten 3I {I957) : I78-8ı. 36 Lindner, "Anatolia, I300-I45I," Cambridge History of Turkey, ed. Kate Fleet, cilt I, Cambridge, Camb­ ridge University Press, 2009, s. 114; Sümer, "�aramlin-oghullari," El', 4: 6I9-25. 37 İnalcık, "Murad ! , " DİA, 3I: I6o. ıo6 ALG I LA R I N DöN Ü Ş Ü M Ü lı heyetlerinden neredeyse hiç söz etmemiştir. Bu da iki devlet arasındaki güç dengesinin Memluklu tarihçilerin gözünde hala değişmemiş olduğunu göstermektedir. Murad 1386 'da zor, ama başarılı bir Sırhistan seferinden döndükten sonra Karamanoğullarına saidırınayı planlıyordu, çünkü Kara­ manoğulları, kızı Nefıse'yi evlendirdiği Alaaddin Bey (ö. 1397 /8) önderli­ ğinde Osmanlı topraklarına saldırmışh. Sultan Murad bu sefere hazırla­ nırken, bir elçi, Memluk Sultanı Berkuk'tan bir mesaj getirmişti. Mesajın içeriği ve hitap biçimi o kadar olağandışıydı ki, genellikle bu döneme ait diplomatik alışverişleri pek seyrek anlatan Osmanlı tarihçisi Neşri, bu duruma geniş yer vermişti: Murad Han Bursa'ya geldikten sonra Mısır sultanından kıymetli hediyelerle kıdemli bir elçi geldi. Murad Han elçiye çok saygı göster­ di, zengin ziyafet sofraları kurdurttu. Elçinin haberi şuydu: "Sulta­ nü'l-Guzat ve'l-Mücahidin (Gazilerin ve Mücahitlerin Sultanı) olan hünkar hazretlerinin duacısıyım. Beni oğulluğa kabul etsin. Hiçbir şekilde beni oğlu Bayezid'den farklı görmesin. Görünüşte onlar­ dan uzağım, ama manevi bir bağım var. Onlara o derece sevgim ve bağlılığım var ki, elimden gelse, onunla (Murad Han'la) gazaya bile kahlırım." diyerek alçakgönüllülük gösterip ona (Murad Han'a veya gazaya kahlmaya) duyduğu özlemi bildirdi. Gazi Murad Han da çeşitli nazik muameleler ve alçakgönüllülükler göstererek işti­ yak-name gönderdi. Mısır elçisine benzersiz hediyeler verdi. Mısır sultanının gönderdiği armağanların her birine yüzer armağan ile karşılık vererek, elçiyle gönderdi.38 Berkuk'un mesajındaki alçakgönüllü tonlamadan ötürü mesaj , ilk bakışta tarihçinin Osmanlı-Memluk ilişkilerine, bütünüyle yanlış olmasa da taraflı baktığını hissettirir. Neşri mesajı kaleme alırken süslemiş bile olsa, Berkuk'un alçakgönüllü yaklaşımı, kendisi ile Murad arasındaki 38 Yazarın çevirisi. Neşri, ed. Menzel and Taeschner, ı : 59, 2: 91; Neşri, ed. Unat ve Köymen, 217-19; Neşri, ed. Öztürk, r o o - ı . iştiyak-name, birine karşı duyulan hasreti anlatmak için yazılan bir mektup cinsi olsa da bu baglarnda ilişkilerin iyi gitmesini saglayacak dostane mesajlar veren bir mektup olarak görülmeli. OSMAN Ll LA R VE M EM LU K LAR 107 yaş farkından da kaynaklanmış olabilir. Bu olay olduğu zaman Berkuk Murad'dan gençti ve yalnızca dört yıldır Memluk tahtındaydı. Kıdemlilik imgesinin mertebesini, yaş ve deneyime göre belirlemek, islami diplomatik uygulamalarda, özellikle de belagat amacıyla sık sık öne çıkar, hatta bazen tarafların gerçek siyasal statüsü ve gücünü devre dışı bırakılabilirdi. Berkuk'un Murad'a hitap biçimi, Murad'ın bir hükümdar olarak uzun yaşamına ve içişterindeki başaniarına duyduğu saygının dolaylı bir ifadesi de olabilirdi. Genç Memluk sultanı, Kalavun'un soyundan gelen sultanların uzun yıllar süren egemenliklerinin ardından tahta henüz çık­ mıştı. Her ne kadar sonradan, Burci yönetiminin ilk sultanı olarak Memluk tarihinde önemli bir konuma getirilecekse de, bu mesajı yolladıgı dönemde yönetimi daha oturmamış ve istikrar kazanmamıştı. Murad ise bunun tam tersine, hanedan mücadelerioden ve iç huzursuzluklardan payını almış, ama gene de 1362'den beri tahtta kalmayı başarabilmişti. Berkuk'un Murad'a hitap ederken kullandıgı unvan da sonraki Osmanlı tarihçilerio dikkatini çekmiş, Neşri'nin 17· yüzyıldaki halefi olan M üneccimbaşı, onun anlatısını, yalnızca bir unvan tartışmasına indirgemiş­ ti. Müneccimbaşının bildirdigine göre, bir Memluk elçisi, Sultanü 'l-guzat ve 'l-mücahidtn olarak hitap edilen Murad'a zengin armaganlar ve bir mektup getirmiş, Osmanlı sultanı, Balkanlar'da Müslüman olmayan ülkelere karşı kazandıgı zaferlerden ötürü bu unvanla anılmıştı.39 Müneccimbaşı, dönemin diplomatik teamüllerine göre unvanın konumunu açıklamanın ötesinde, özellikle buna odaklandıgı için mektubun üstü örtülü olarak Memluk sul­ tanının, Murad'ın davranışlarını onaylandıgı mesajını taşıdıgını ima etmek­ teydi. Bir Müslüman hükümdar başka bir Müslüman hükümdarla savaştıgı zaman "mücahit" olarak anılamayacagından, Murad Karamanoğullarının üzerine gitmeden önce, kendinden genç, ama daha ünlü olan Berkuk'un onayını istemiş olabilirdi. Bu alışveriş, Murad'ın, bir yandan Karaman seferi­ ni meşrulaştırmak, bir yandan da Memluk başkentini yatıştırmak isteginden de kaynaklanmış olabilir. Ayrıca Berkuk'un yanıtı, Memlukların Karamano­ gullarına karşı politikalarını degiştirdiginin de ipucunu veriyor olabilir.4° 39 Müneccimbaşı, Camiü 'd-düvel, 689a. 40 Broadbridge, Kingship, s. 172-3. Broadbridge, bu heyetierin her iki hükümdann da, ı384'te Irak'ta ve Dogıı Anadolu'da büyük hasar yaratan Timur'la ilgili endişelerini paylaşmak için yaphklan ziyaretler ıo8 ALC l LA R l N DöN Ü Ş Ü M Ü İ LK B i Li NEN OsMANLI ELçi s i : YAZlCI SALi H izleyen beş yıl içinde her iki başkent de Karamanoğulları ve Anado­ lu'daki diğer siyasal sorunlarla uğraştıklarından, Osmanlılarla Memluklar belli belirsiz de olsa diplomatik ilişkilerini sürdürdüler. Hem Memluk, hem de Osmanlı kaynakları en azından bir Osmanlı heyetinin 1388'de Memluk topraklarını ziyaret ettiğinden söz ederler. Bu heyete Osmanlı Devleti'nin hizmetinde katip olarak çalışan Yazıcı Salih başkanlık etmekteydiY Bu heyetin amacının ne olduğu bilinmemekle birlikte, zamanlaması bazı ipuç­ ları vermektedir. Bir görüşe göre elçi, Murad'ın 1387'de Konya Savaşında Karamanoğullarına karşı kazandığı zaferi duyurmak üzere yollanmışhY Eğer durum böyle idiyse o zaman bu, Osmanlıların Anadolu' da bir başka Müslüman hükümdan yendiklerini bildirmek için Memluklara yolladıkları ilk elçiydi. Elçi ayrıca Memlukları birkaç Osmanlı şehzadesinin yakında yapılacak sünnet düğününe davet etmiş, hatta belki de Timur'un bölgedeki saldırganlığını gündeme getirmişti. 43 Mesleğinden ötürü Yazıcı, yani katip adını alan Salih, kayıtlara geçen ilk Osmanlı elçisi olarak özel bir ilgiyi hak etmektedir. Osmanlı bürokratik kurumlannın 14. yüzyıldaki mütevazılığına karşın, Salih'in divan katibi olarak görev yaptığı düşünülebilir. Eğitiminin ne olduğuna ilişkin hiçbir bilgi yoktur, ama Arapça ve Farsça konusunda usta olmasından her iki dilde de eğitimli olduğu bellidir.44 Sonradan oğullan Yazıaoğlu Mehmed ve Ahmed Bican gibi o da eğitimi sırasında Mısır'da bulunmuş olabilir. Mernluk topraklarındaki medreseler, 14- yüzyıl Müslüman dünyasının en önemli eğitim kururnlarıydı. olabilecegini ima etmektedir. Bu heyet ziyaretiyle ilgili aynntılar için bkz. Ek I I I , s. 245. Memluklann politikasının Karamanogullarına karşı degişmiş olabilecegi ve bu degişimin Berkuk'un Murad'a verdigi yanıtta kendini gösterdigi görüşünü Prof. Jane Hathaway'e borçluyum. 4ı Neşri, ed. Menzel ve Taeschner, ı: 65, 2: ıoı; a.g.e., ed. Unat ve Köymen, s. 239; a.g.e., ed. Öztürk, s. ıo9. Neşri, "Yazıcıoglu"nun o yıl Mısır'dan geldigini söyler. Bu ad Yazıcı Salih'in iki oglu (Yazıcıoglu Mehmed ve Ahmed Bican) için kullanılmıştır. Ancak Neşri burada büyük olasılıkla baba Yazıcı Salih'ten söz etmekteydi, çünkü ı388 iki kardeşin elçi olabilmeleri için çok erken bir tarihti. Iki kardeşten büyügü Yazıcıoglu Mehmed ı45ı'de, Ahmed Bican ise daha sonra ı466'da ölmüştür. 42 Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, İstanbul, ı9ı4-24, ı: ı95. 3: 307·9. Yazar bu bilgiyi nere­ den aldıgını belirtmemiştir. 43 Bkz. Neşri, ed. Öztürk, s. ıo9. Timur'la ilgili varsayım için bkz. Broadbridge, Kingship, s. ı72·J. 44 Hatice Aynur, " Yazidji s · alih. b. Suleymlin," El', ı2: 834-5; Björkman, " Die Frühesten Turkish-A­ gyptischen Beziehungen;" Amil Çelebioglu, "Ahmed Bican," DİA, 2: 49·5ı; Yazıcıoglu Mehmed, Mu­ hammediye, ed. Çelebioglu; Amil Çelebioglu ve Kemal Eraslan, "Yazıcı-oglu," İA, ır 365-8; Bursalı Meh­ med Tahir, Osmanlı Müellifleri, Istanbul. ı9ı4-24, ı: ı95. 3: 307·9. OSMAN L l LA R VE M E M L U K LAR 109 Murad'ın Yazıcı Salih'i Berkuk'un sarayına elçi olarak yollamasında Arapça bilmesinin yanı sıra, edebiyat çalışmalarında Türkçeyi kullanması­ nın rolü de olmuş olabilir. Aslında Sultan Berkuk, Arapçadan çok Türkçeyi yeğliyordu45 ve boş zamanlarında kendisine Türkçe metinler okunmasm­ dan çok hoşlanıyordu. Berkuk'un Türkçeye merakı yaptığı hamiliklerden de anlaşılmaktadır; oğlu Ferec'e öğretmen olarak Osmanlı topraklarından Türkçe konuşan bir alimi, Şeyh Bedreddin'i (1358-1416) seçmişti.46 Yazıcı Salih'in Berkuk sarayındaki görevi aslında Memluk sultanı­ nın özel ilgileri bağlamında yeniden incelenmelidir. Elçi, Şemsiyye adıyla Türkçe bir astroloji kitabı yazmış ve bu kitap 14. yüzyıl Anadolu edebiya­ tının en çok okunan kitaplarından biri olmuştu.47 Her ne kadar Şemsiyye, Salih görevden döndükten çok sonra 14o8'de tamamlanmış olsa da, yazar büyük olasılıkla bunun öncesinde edebiyata düşkünlüğünü açığa vurmuş ya da Türkçe başka metinler de yazmıştı.48 Astroloji Memluk sarayında en sevilen eğlencelerden biriydi, dolayısıyla Memluk sultanının ilgi duyduğu konularla Yazıcı Salih'in edebiyat çalışmaları örtüşmüş olabilir. Türk dili­ nin Osmanlı-Memluk çokkültürlü etkileşiminde önemi vurgulanmakla birlikte, oynadığı rol büyük ölçüde göz ardı edilmiştir. Bu tür bir değiş tokuş, acaba elçilerin kendileri de birer armağan mıydı sorusunu akla getir­ mektedir. Bir hükümdarın, karşı tarafın ilgi alanlarını paylaşan ve onlara saygı duyan bir elçiyi seçmesi, çoğu kez görevin başarıyla sonuçlanmasını garantiye almak gibi bir şeydi. Berkuk ile Murad her zaman birbirlerine kibar ve cömert davranmış­ lardı, ancak aralarındaki bu görece dostane ilişkiler son kez kendini 1389 'da Murad'ın Kosova'da savaşırken Müslüman olmayan Balkan güçleri tara­ fından öldürülmesinde göstermişti. Berkuk, büyük olasılıkla yeni Osmanlı 45 Şehabettin Tekinda�. Berkuk Devrinde Memluk Sultanlığı , lstanbul, Edebiyat Fakültesi, r96r, s. II5·I6. 46 Berkuk'un cömertli�inden yararlanan di�er Türkçe konuşan şairler, yazarlar, alimler ve mutasavvıf. lar için bkz. Mustafa Erkan, " Darir," DİA, 8: 498·9; Gottfried Hagen, "Some Considerations about the Ter�me·i Oarir ve Taqdimetü :ı:-Z:ahir Based on Manuscripts in German Libraries," Journal of Turkish Studies 26 (2002): 323·37· Yapılan araşbrmalara göre Memluk Türkçesinden O�z Türkçesine dönüşte Darir'in önemli bir etkisi olmuşbı. 47 Amil Çelebio�lu, "Yazıcı Salih ve Şemsiyyesi," Atatürk Üniversitesi İslami İlimler Fakültesi Dergisi ı (1976): I7I·2I8. 48 Yazıcı Salih'in di�er çalışmalan için bkz. a.g.e.; Çelebio�lu, "Ahmed Bican." no ALC l LA R l N DöN Ü Ş Ü M Ü Sultanı Bayezid'e taziyelerini gönderirken beraberinde Murad'ın türbesine konmak üzere bir alhn kakma şamdan, bir gümüş kakma kap ve birkaç ciltlik bir Kuran yollamışh.49 Bu, Berkuk'un I . Murad'a yolladığı son selamıydı. YENİ B i R HÜKÜMDAR, BURSA' DA YENİ B i R İ MAJ 1402'de Bayezid Ankara Savaşında Timur'un eline düştükten sonra, iki hükümdar arasında geçtiği söylenen ateşli konuşma bir Bizanslı tarihçi tarafından kayıt alhna alınmışh: [Timur Bayezid'e şöyle demişti:] "sen sanki bir çocukla uğraşır gibi benim üzerime şahinciler, zağarcılar ve köpeklerle saldırdın. " Söy­ lendiğine göre Bayezid'in 6ooo köpeğine ek olarak 7000 şahineisi ve zağarcısı vardı. Bayezid Timur'un bu alaycı sözlerini duyunca ona şöyle bir yanıt verdi: " Han, sen bir Tatarsın. Sen aç gözlü­ sün; sen el koyar; sen bir hırsız gibi yaşarsın ve sen şahinlerin ve köpeklerin değerini bilmezsin. Ama ben Murad'ın oğlu, Orhan'ın soyundan, sultanların oğlu [olarak] , avcılar, doğanlar ve av köpekleri bulundurmalıyım. " Bu yanıt Timur'u çileden çıkartmış; tutsağının zincire vurolmasını emretmişti.5° Bayezid'in Timur'a verdiği rivayet edilen yanıt büyük amaçları olan Osmanlı sultanının kendi sarayında ve merasim uygulamalarında çok sayı­ da değişiklik yaphğını ortaya koyrnaktaydı. Bazısı eleştirel bir yaklaşımla olmak üzere çok sayıda yazar, Bayezid'in sarayını büyüttüğünü,51 sık sık av partileri yaptığınıP ve kendi zevki için olduğu kadar elçi kabul merasimleri 49 Ahmed Tevhid, " ilk Altı Padişahımızın- Bursa'da Ka'in Türbeleri: ljüdavendigar Sultan Murad ljan• ın- Türbesi," TOEM 13-18 (1328): ıo48-ıo49; E.H. Ayverdi, İstanbul Mi 'mdri Çağının Menşe'i: Os­ manlı Mi'mdrisinin Jik Devri, Istanbul, 1966, 292-3; I .H . Uzunçarşıh, "Murad 1 , " İA, 8: 595; Fehmi Ethem Karatay, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi Arapça Yazmalar Kataloğu, lstanbul. Topkapı Sarayı Müzesi. 1962, cilt ı, s. ı68. Bu konulardaki en aynntıh bilgiler için Ahmed Tevhid'in, Berkuk'un Ku­ ran'daki bagış yazıtının da bulundugu makalesine bakınız. 50 Anonim, Byzantium, Europe, and the Early Ottoman Sultans, 1J7J-151J: An Anonymous Greek Chronicle of the Seventeenth Century, çev. ve ed. Marios Philippides, New Rochelle, New York. NY, Caratzas, 1990, s. 31-2. Aynı öykünün biraz farklı anlatımı için bkz. Chalkokondyles, A Translation and Commentary. s. 325. 51 Anonim, Grekçe Osmanlı Tarihi, s. 105. 52 Manuel Palaeologus. The Letters ofManuel Il Palaeologus. çev. ve ed. George T. Dennis, Washington, D.C., WA, Dumbarton Oaks, 1977. s. 50-r. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR III gibi devletle ilgili özel olaylarda sık sık müzisyenlerin çalmasını istediğini belirtirler.5J Bir hükümdarın bu tür değişiklikler yapması, çoğu kez onun egemenlik haklarını ve imparatorluk ideolojisini yeniden biçimlendirme girişimleri olarak değerlendirilir. Bayezid'in babasından farklı amaçları olduğu açıktı. Memluk Sultanı Berkuk, Osmanlı sarayındaki bu yeniliklerin etki­ sini kuşkusuz hissetmişti.54 Bu olayların görgü tanığı olan el-Kalkaşandi, Bayezid ile Berkuk'un sürekli yazışhğını belirtir. Her ne kadar yazar inşa elkitabını 141 2'de, Bayezid'in ölümünden ıo yıl sonra bitirmiş olsa da, kendisinin Bayezid dönemi üzerine odaklandığı bilinir. El-Kalkaşandi Anadolu'daki siyasal durumu anlahrken ilkönce el-Ömeri'nin et-Ta 'rif'teki tanımını özetlemiş,55 ama el-Ömeri'den beri koşulların değiştiğini belirt­ mişti. Germiyanoğulları çoktandır siyaset sahnesinden çekilmiş, Osman­ lılar Anadolu'nun yeni efendileri olmuştu. Anadolu'daki giyim-kuşamdan söz ettiği bir bölümde, Berkuk döneminde Kahire'yi ziyaret eden Osmanlı elçilerinin giysilerini incelemişti. El-Ömeri ise daha erken tarihli risalesin­ de Germiyanoğullarının giyim kuşamma odaklanmışh.56 El-Kalkaşandi de, bakış açısındaki bu değişime karşın, el-Ömeri gibi, Osmanlıların geniş İslam dünyası içinde hala ikincil güçler arasında yer aldığını düşünüyordu. Osmanlıların Anadolu'da yükselişte olduğunu kabul etse ve el-Ömeri'nin onlara uygun gördüğü unvaniarı sorgulasa bile, onlara bir ekleme yapmamışh.57 El-Kalkaşandi'nin hiyerarşisi içinde Osmanlılar hala, Memlukların el-Makam el-Eşref(En Ş erefli Makam) olarak andığı Hint hükümdarlanndan sonra geliyorlardı,58 bu makam, en üstte, 53 A.g.y. 54 Berkuk'un bunları hissettigine ilişkin ip uçları için bkz. Birinci Bölüm, s. 43'te İbn Sahadır'dan yapılan alıntı. 55 El-Kalkaşandi, Subhü 'I-Aşa, S: 348-9. 5 6 A.g.e., 5: 350. El-Kalkaşandi'nin Osmanlılarla ilgili daha aynntılı yorumlan için bkz. Üçüncü Bölüm, s. 124-125. El-Ömeri 'nin Germiyanogullarının giysileriyle ilgili söyledikleri için bkz. al-'Umari, Masalik, ed. Taeschner, s. 34-7. 57 A.g.e., 8: ıs-ı6. 58 El-Kalkaşandi, Subhü1-Aşa, 6: 122-3. El-Kalkaşandi'nin Hint hükümdarlan tanımıyla kimleri kas­ tettigi çok açık degildir. Bu tanıma girebilecek en az üç devlet bulunmaktaydı: Delhi Sultanlıgı, Malva Sultanlıgı ve Bahmani Sultanlıgı. Her üç sultanlıgın da hükümdan Memluk sultanıyla mektuplaşmak­ taydı. Delhi Sultanlıgı'yla yapılan iki yazışma için bkz. BNF MS 4440. Ne yazık ki bu mektupların günümüze ulaşan parçalannda unvanlar bulunmamaktadır. Aynı elyazmasında Memluk Sultanı Kayıt- 112 ALC l LARl N DöN Ü Ş Ü M Ü yalnızca halifeler için kullanılan el-Canib el-Kerim 'in ( Ulu Taraf) yalnızca bir altındaydı.59 Ayrıca el-Kalkaşandi, Osmanlıları, Hint hükümdarlarının bir altında olan ve el-Makam el-Alf (Yüce Makam) olarak anılan Timurlu hükümdarlarıyla bile eşit tutmuyordu.60 Ancak el-Kalkaşandi de, kendin­ den öncekiler gibi Osmanlıların sınırlarındaki Müslüman olmayan ülke­ lerde giriştikleri cihadda oynarlıkları rolün önemini kabul ediyordu. Hem el-Ömeri, hem de el-Kalkaşandi için cihad, diplomatik arenada yükselmek­ te olan Osmanlıları tanımlayan bir kimlikti. ERKEN DiPLOMATi K YAZlŞMAlAR Yazılı kaynaklar Osmanlı-Memluk ilişkilerinin odak noktası olarak Anadolu siyasetini gösterse de, Feridun Bey'in r6. yüzyıl derlemesinde bulunan günümüze ulaşmış en erken yazışmaların6' korsanlık ve ticaret konularını da gündeme getirdiği dikkat çeker. Eylül 1391 tarihli bir mek­ tupta Memluk Sultanı Berkuk, Osmanlı elçisinin geldiğini öğrendikten sonra Cenevizlere bir mektup yollayarak, Müslüman tutsaklarla mallarını serbest bırakmalarını ( 'emere: 'emir vermek' fiilini kullanarak) talep etmiş­ ti. Ancak tarihçiler henüz Memlukların, Müslüman tutsaklar adına, bazen yaptıkları gibi müdahale etmiş olabilecekleri bir olay saptamış değiller. Bundan yalnızca birkaç yıl önce bir Ceneviz elçisi, aralarında önde gelen Memluklu tüccarlar da olmak üzere Müslüman tutsakları Berkuk'a teslim etmişti.62 Bayezid, Mernluk sultanının bu girişimi için kendisine teşekkür etmiş, ayrıca Berkuk'tan, Memluk topraklarında ticaret yaparken yasalara uyrnadıkları için tutsak alınan iki Osmanlı tüccarını da bağışlamasını rica bay ile Malva sultanı arasındaki yazışmayı içeren iki mektup daha vardır ve bunlarda Malva sultanına, el· makam el-eşref unvanının biraz altında olan el-makam el-iili olarak hitap edilmiştir. Bu iki mektubun degeriendirilmesi için bkz. Ahmad Darrag, " Risaletan beyn Sultan Melva ve'!- Eşref Kaytbay," Mecelle Mahadi'I-Mahtutati 'I-Arabiyye 4 (1958): 97-123- BNF MS 444o'taki mektuplann ışıgında Burci Memluk diplomatik ilişkilerinin genel degeriendirmesi için bkz. Frederick Bauden, " Les Relations Diplomatiqu­ es entre !es Sultans Mamlouks Circassiens et !es autres Pouvoirs du Dlir al-Isllim," Annales Islamologiqu­ es 41 (2007) : 1-31. 59 El-Kalkaşandi, Subhü'I-Aşa, 6: 126. Çeviri için bkz. Wansbrough, "A Mamluk Ambassador to Veni­ ce," s. 524 (Arapça metin) ve 530; Wansbrough, " Safe-Conduct," s. 22 (Arapça metin) ve 23. Alternatif bir Ingilizce çeviri için bkz. Broadbridge, Kingship, s. 139·· 6o El-Kalkaşandi, Subhü 'I-Aşa, 6: 122-3. 61 Feridun, 1274, ı: n6-ı7. s. II7·I8. 62 lbnü'l-Furat, Tarih, 9: 38, 50. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 11 3 etmişti. 63 Bu tüccarların hamileri Osmanlı ordusu ve yönetiminin önde gelen üyelerindendi. Bu mektuplar Osmanlılar ile Memluklar arasındaki ticaretin önemi­ ne dikkat çekmenin ötesinde, İslamın resmi yazışma ve inşa geleneklerinin eski ve bilinen imgesi olan din bütünlüğüne de değiniyordu. Mektuplar, Müslüman olmayanların elinde bulunan Müslüman tüccarların serbest bırakılmasıyla ilgili olduğundan, hükümdarların paylaştığı ortak inançtan söz etmek uygundu: Her iki hükümdar da birbirlerine büyük bir rahatlıkla, topraklarının bir bedenden çıkan iki kol gibi olduğunu hatırlatmışlardı. Başka Osmanlı-Memluk yazışmalarında da, siyasal bağlam bu söylemi gerektirdiğinde benzer göndermeler öne çıkabiliyordu. Mektuplarda kullanılan unvanlar, tam olarak değilse bile, ana hatlarıy­ la büyük ölçüde el-Ömeri ve İbn Nazırü'l-Ceyş'inkilerle uyuşmaktadır.64 Ber­ kuk Bayezid'e el-Cenab el-Münif (Büyük Cenap) diye hitap ederken, Osmanlı sultanı yanıtında, Memluk kaynaklarında da rastlanan el-Ebvab el-Şerife (Şerefli Kapılar) ifadesini kullanmıştır.6s El-Ömeri ile İbn Nazırü'l-Ceyş'in Osmanh­ Iara tam hitabı el-Cenab al-Münif değil, el-Meclis el-Samfyy'dir ve bu el-Cenab el-Müniften bir basamak aşağıdadır. Bu hafif yükseliş İbn Nazırü'l-Ceyş'ten sonra Osmanlıların statüsündeki bir değişikliği mi, yoksa bu elkitapları ile unvanıann gerçek kullanımı arasındaki olası bir tutarsızlığı mı yansıtır bilin­ mez. Bunun dışında Memluk inşa elkitapları ile Osmanlı münşeatlan arasın­ daki benzerlik umut vericidir ve her iki metnin de güvenilirliğini gösterir. 0SMANLI SARAYI HAKKINDAKi EN E RKEN E LÇİ RAPORU Bundan sonraki Osmanlı-Memluk diplomatik görüşmesi her iki devletin tarihinde de önemli bir yer tutar. 1392'de Memlukların Karak Vali­ si Emir el-KuckCmi'nin başkanlığındaki bir Memluk heyeti, Anadolu sorun­ larını görüşmek üzere Bursa'ya gelmişti. Elçinin hedefi, Bayezid'i Kara­ manoğullarına ve toprakları Memlukların etki alanına dahil olan Sivas'ın 63 Feridun, 1274, ı: n8. 64 Her iki mektubun da giriş bölümlerindeki unvanlar ya yanıltıcıdır ya yanlış kopya edilmiştir ya da aşırı müdahale edilmiştir. Memluk sultanianna ait olması gereken hitap biçimleri Osmanlı sarayına yol­ lanan mektupta çıkmış ya da tersi olmuştur. Ancak mektupların geri kalan bölümleri işe yaramaktadır. 65 Çeviri için bkz. Wansbrough, "A Mamluk Letter of 877{1473." s. 2 1 1 . ALC l LA R l N DöN Ü Ş Ü M Ü yöneticisi Kadı Burhaneddin'e saldırmaktan vaz geçirmekti.66 Baybars'tan beri hiçbir Memluk hükümdan bölgeye birlik yollamamış ya da bir askeri sefer düzenlememiş olsa da, bu görev, bir kez daha Memluk sultanlığının Anadolu'nun içişleriyle ne kadar yakından ilgilendiğini gösterir. Emir el-Kucklıni'nin ziyareti tipik bir diplomatik görev gibi görün­ se de, Berkuk'un elçi seçimi, Osmanlı Sultanı Bayezid'in, Memlukların Osmanlı algısını değiştirmekteki başarısının ilk işaretlerinden biridir. Elçi, son yıllarda Berkuk'un en güvenilir yakınlarından biri olmuştu. Berkuk, 1382'de tahta çıktıktan sonra iç çatışmalar nedeniyle 1389'da tahttan indi­ riimiş ve Karak Valisi Emir el-Kucklıni'ye emanet edilmişti. El-Kucklıni, Berkuk'un ziyaretçi ve yiyecek kabul etmesine izin vermekle kalmamış, kendisi de onu ziyaret etmişti. Bir yıl sonra da Berkuk'un tahtı yeniden ele geçirmek üzere kaçmasına yardım etti. Berkuk eski dostunu unutmamış, el-Kucklıni'ye ek ikta bahşederek, onu daha yüksek bir emirliğe terfi ettir­ mekle birlikte Karak valiliği görevinin de devam etmesini sağlamıştı. İkisi el-Kucklıni'nin 1398'deki ölümüne kadar yakınlıklarını korumuşlardı.67 Söylendiğine göre Berkuk bu diplomatik görevi, aynı zamanda iyi konuş­ masıyla da tanınan sudaşına teslim etmişti. Bu diplomatik ziyareti belgeleyen M emluk kaynakları bütün görüşmelerin, simgesel anlamlarla yüklü diplomatik hareketler ve arma­ ğan değiş tokuşuyla açıklandığını ve desteklendiğini belirtir. Berkuk el-Kuckılni'yle aralarında bir hilatın da bulunduğu etkileyici armağanlar göndermiş , Bayezid de buna karşılık Memluk heyetine büyük saygı gös­ termişti. Kitabın başında da değinildiği gibi armağanları memnuniyetle kabul etmiş ve en azından Berkuk'a saygısını göstermek için, ama belki de M emluk hamiliğini kabul ettiğinin işareti olarak hilatı giymişti.68 Bir başka M emluk kaynağına göre de son olarak Bayezid, giriş bölümünde belirtildiği üzere el-Kuckfı.ni'ye Berkuk'un kölesi olduğunu söylemiştir.69 Bayezid'in boyun eğmesi, Berkuk'un Karamanoğulları ve Kadı Burhaned66 Yınanç bu sonuca katılmaz ve Memluk Sultanı Berkuk'un aslında Bayezid'i Kadı Burhaneddin'e saldırmaya ikna etmeye çalıştıgını ileri sürer. Halil Yınanç, "Bayezid 1 , " İA, 2: 37467 Berkuk ile el-Kucklıni arasındaki dostluk için bkz. Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, 13: 64-7, 122, 123, 14: IOO. 68 Özellikle bu degiş tokuş için bkz. Diem, Ehrendes Kleid, s. 49-50. 6 9 Ibn Qadi Shuhba, Tarikh Ibn Qadi Shuhba, ı : 471, 476; lbnü'l-Furat, Tarih, 9: 339· 347· OSMAN Ll LAR VE M EM LU K LAR din adına işe müdahale etmesine karşı gelmeyecegi ve kendisinin daha düşük konumunu kabul ettigini ima ediyordu.7° Memluklarla yapılan bu görüşme Osmanlıların yararına olmuştu. Bayezid halifeden, dolayısıyla da Memluk sultanından kendisini Anadolu sultanı olarak tanıdıgına dair bir resmi belge istemişti. Bayezid muhteme­ len bu belge karşılıgında Karamanogullarına ve Kadı Burhaneddine sal­ dırmayacagına söz vermişti. Memluklu tarihçiler sonradan Bayezid ile bu iki beylik arasında barış saglandıgını bildirmişlerdir.7' Bayezid, Memluklar tarafından Anadolu sultanı olarak anılmanın bir ayrıcalık olduguna inan­ maktaydı ve bu yeni unvan Osmanlılara Anadolu'daki rakiplerine karşı belli bir üstünlük duygusu verebilirdi.72 Kısa bir süre sonra el-Kuckuni, berabe­ rinde Osmanlı elçisi ve armaganlarla Memluk topraklarına geri dönmüş, görev başarıyla tamamlanmıştı. Osmanlı-Memluk ilişkilerinde ilk kez Memluklu tarihçilerio kısa yorumları, el-KuckUni ve İbn Sagir'in renkli anlatılarıyla dogrulanmış olu­ yordu.73 Bunlar Osmanlı sarayındaki davranışlar, ritüeller ve diplomatik merasimlerle ilgili en erken tarihli elçi raporlarıdır, ama bir önemi de bize yönetimdeki hanedanın, toplumun ve ekonominin geçmişine ilişkin bil­ giler aktarmasıdır.74 El-KuckUni'ye (ve İbn Sagir'e) göre Bayezid her gün, ayakta duran kullarını görebilecek biçimde yüksek tahtında oturur, şikayeti ve derdi olanları dinlerdi. Bir hükümdarın bir çeşit mahkemeye başkanlık etmesi bir olasılıkla el-KuckUni'nin dikkatini çekmiş ve bu durumu Kahi- 70 El-Kuckuni'nin önceki bölümlerde deginilen elçiligine ilişkin bkz. Giriş, s. ıs; Birinci Bölüm, 8ı-83. 71 Harb, " I . Selim'in Suriye ve Mısır Seferi," s. 4; Har-El, Struggle, s. 66-7; Tekindag, Berkuk Devrinde, s. 102-3. Bu göreve deginen birinci el kaynaklar için bkz. Ek I I I , s. ı97-9. 72 P. Wittek, " Le Sultan de Rum." 73 El-Kuckt1ni ve İbn Sagir'in anlattıklarının analizlerinden seçmeler için bkz. Giriş, s. ıs; Birinci Bö­ lüm, 8ı-8J. 74 Bu olaylar en az üç Memluklu yazar tarafından aktarılmıştır. Bunlardan ilki İbn Hacer'in kaynagı olarak gösterdigi el-Makrizi, ikincisi lbn Hacer, üçüncüsü de kendisini İbn Hacer ile el-Ayni'nin ögren­ cisi olarak tanımlayan lbn Bahadır'dır. Son iki yazar (lbn Hacer ve İbn Bahadır) bu bölümleri anlatırken, el- Makrizi'nin çalışmasındaki olaylan önemli ölçüde kısaltmış ve degiştirmiştir. Benim aktardıklanmsa dogrudan el- Makrizi'ye dayanmaktadır. El-Kuckt1ni ve lbn Sagir, el-Makrizi'ye olayları dogrudan aktar­ dıkları için el-Makrizi'ninkiler son derece ayrıntılıdır. İbn Hacer, İnba, ed. Habeşi. ı: 4S3 · ı: 49ı-92; 2: 22S·8, 2: 2SS; el-Makrizi, Dürer, ı: 4sı-3. İbn Hacer'in dogrudan el-Makrizi'ye yaptıgı gönderme için bkz. lbn Hacer, İnba, ed. Habeşi, 2: 226. n6 ALC i lA R l N DöN Ü Ş Ü M Ü re' deki mezalim ya da darü'l-adl75 oturumianna benzetmişti. YE Nİ KoNULAR, YENİ GösTERiLER: TiMUR, Sı<:;INMACILAR VE Ni<:;Boıu SAvAşı 1394'ten Timur'un Ankara Savaşında Bayezid'i yenmesine kadar geçen süre içinde Timur'un bölgeye yaptı�ı saldırılar nedeniyle, Kahire ile Bursa arasında bir dizi diplomatik görüşme yapılmıştır. Memluk tarihleri­ nin belirtti�i üzere, bu dönemde Anadolu'daki di�er yüksek rütbeli kişiler de alelacele Kahire'ye gidip gelmeye başlamışlardı. Bu heyetierin karşılıklı olarak aynı zamanlarda gidip gelmeleri Memluk başkentinin bölgede Timur'a karşı bir birlik oluşturma çabası içinde oldu�nu düşündürür. Günümüze pek az bilgi ulaşmasına karşın, bu dönemde Bayezid'in konuyu görüşmek üzere Kahire'ye en az üç heyet yolladı�ı bilinir.76 Bu heyetiere karşı Memluklar da Emir Tulu'yu elçi olarak Osmanlılara yollamışlardı.77 Emir Tulu'nun birinci amacı bir ittifak olasılı�ını görüşmek olsa da, ülkesine dönerken ünlü Memluk alimi Şemseddin ibnü'l-Cezeri'den de haberler getirmişti. Şemseddin ibnü'l-Cezeri, Memluk yönetiminin gözünden düştükten sonra Bursa'ya gitmiş ve burada Osmanlıların büyük saygısını görmüştü.78 Emir Tulu, alimin Bursa'da kaldı�ı evin zenginli�ini ve aldı�ı yüksek maaşı anlattı�ı zaman Memluk sultanı, bu ünlü kişinin yeni bir hami bulmuş olmasından rahatsız olmuş olabilir. Memluk sultan­ larının egemenliklerini meşrulaştırması kısmen topraklarında bu tür alim­ lerin bulunmasına dayanmaktaydı, oysa Osmanlı hükümdarlan Memluklu alimiere ya da devlet görevlilerine yeni çalışma alanları açarak, Memluk hükümdarlarının imajlarlannın temel direklerinden biriyle çatışıyordu.79 izleyen yıllarda Osmanlı sarayı siyasal sı�ınmacılar için de güven­ li bir bölge haline gelmişti. Timurlu saldırılanndan kaçan bölgedeki iki hükümdar, Karakoyunlulardan Kara Yusuf (ö. 1420) ile Ba�datiı Ahmed Celayir (ö. 1410) ilkönce Memluk sarayına sı�ınma talebinde bulunmuştu. Aslında Celayirli hükümdan daha önce, 1394'te Memluklara sı�ınmış ve 75 76 77 78 79 Bu uygulama için bkz. Giriş, s. 27. Bayezid ve mezaiinı. için bkz. İbn Hacer, İnbıi, ed Habeşi, 2: 227. Bkz. Ek I I I , 244-248. El-Makrizi, Dürer, ı : 444· Şemseddin ibnü'l-Cezeri için bkz. Birinci Bölüm, s. 59· Memluk askeri sınıfı ile alimler arasındaki önemli iletişim agı için bkz. Berkey, Transmission of Knowledge. OSMAN Ll LAR VE M EM LU K LAR Berkuk tarafından iyi karşılanmıştı.80 Ancak Ahmed ikinci defa başvurdu­ ğunda yanında Kara Yusufu da getirmişti, ama onlar Memluk topraklarına ayak bastıklarında ülke, babası Berkuk'un ölümünden sonra başa geçen Sultan Ferec'in tahta çıkmasından bu yana sürmekte olan iç karışıklıklada uğraşmaktaydı. Genç ve deneyimsiz Mernluk sultanı bir yandan iç karı­ şıklıklar, bir yandan da Timur tehdidiyle başetmek zorunda olduğundan Ahmed ile Kara Yusufun sığınma isteklerini reddetti.81 Bu olay Memluk tarihi boyunca, Dulkadıroğulları ve Karamanoğulları gibi kimi yerel bey­ lere yardım eden ve onları koruyan sultanların alışılmadık bir şekilde bu eğilimlerinden uzaklaştıklarını gösteriyordu.82 Bundan sonra Kara Yusuf ve Ahmed, Osmanlı sultanına başvurmuş ve 139 9-1400 arasında yaklaşık sekiz ay kadar Osmanlı sarayında konuk olmuşlardı. Osmanlılar sığınma­ cıları ve göçmenleri koruma altına alarak, Memluklar için endişe kaynağı olurken, siyaset arenasma bir adım daha atma fırsatını yakalamıştı. Emir Tulu Osmanlı topraklarındaki görevinden dönerken Niğbo­ lu zaferinin haberini de beraberinde getirmişti.83 Eylül 1396 'da meydana gelen Niğbolu Savaşı, Osmanlıların Batı Avrupa ve Balkan devletlerinin ortak oluşturdukları bir Haçlı Seferiyle ilk karşılaşmasıydı.84 Bayezid, Emir Tulu ülkesine döndükten sonra zaferi Berkuk'a resmen duyurmak için bir Osmanlı heyeti yollamıştı. Kalabalık bir heyet ve armağan olarak çok sayıda köleyle birlikte gelen elçi, savaştan sekiz ay sonra, 8 Haziran 13 97'de Kahire'de huzura kabul edilmişti. Memluklu tarihçiler, Bayezid ve danışmanlarının bu zaferi kısmen Memluk sarayının gözünde yükselrnek için kullandıkları düşüncesiyle bu diplomatik buluşma üzerinde özellikle durmuştu. Bu etkileyici heyet Bayezid'in Berkuk'a saygılarını iletiyor gibi görünüyordu, ama bir yandan da daha önceki Memluk kaynaklarında su 8o Broadbridge, Kingship, s. r8o-r; J .M. Smith Jr., "DJalliyir," El', 2: 401. Celayir hükümdan Ahmed'le ilgili pek bilinmeyen aynntıh yaşamöyküsü için bkz. el-Makrizi, Dürer, ı: 228-438r Broadbridge, Kingship, s. r88-9; Sümer, Kara Koyunlular, s. 60-3. Ahmed ile Kara Yusufun 1405'te Memluk topraklanna sıgınma girişimiyle ilgili olarak bkz. Broadbridge, s. 196-7; S ümer, s. 63-8. 82 Broadbridge, Kingship, s. r88. 83 ibnü'l-Furat, Tarih, 9 : 456. 84 Aziz Suryal Atiya, The Crusade of Nicopolis, Londra, 1934; Aziz Suryal Atiya, "Nlkbüii," El', 8: 35-36; Şehabettin Tekindag, "Nigbolu," İA, 9 : 247-53. Özellikle savaş sırasında Osmanhlann eline düşen esir­ ler için bkz. Atiya, The Crusade ofNicopolis, s. 95-7. n8 ALC l LA R l N DöN Ü Ş Ü M Ü yüzüne çıkmaya başlamış olan bir temayı, Osmanlıların mücahit imajını bir kez daha perçinliyordu. 85 Bayezid'in bu diplomatik girişimleri önemli kazançlar sağlamıştı. Berkuk, geldikleri andan, ayrıldıkları ana kadar Osmanlı temsilcilerini büyük bir saygıyla ağırladı. O smanlı zaferinin sevincini kutlamak üzere ziyafetler ve şenlikler düzenlenmesini emretti. Elçi beraberinde çok sayı­ da savaş ganimeti, çeşitli av kuşları ve dokumalar86 getirmekle birlikte, kaynaklar özellikle getirilen kölelerin üzerinde duruyordu.87 Önemli olan yalnızca kölelerin sayısının değil, sahip oldukları yüksek statülerinin ve Berkuk'a sunuluş biçiminin de, seyirciler arasında büyük heyecan yaratmış olmasıydı.88 Örneğin birkaç yüksek rütbeli savaş tutsağı sırtlarında tam takım zırhlarıyla M emluk sultanının huzuruna getirilmişti. O smanlılada M emluklar arasındaki her armağan değiş toku­ şunda köleler (hele bir defada bu kadar çok) bulunmazdı. B ayezid'in bu seferki armağan seçimi siyasal bağlamda birçok mesaj iletmekteydi. Açık mesaj , Osmanlıların M emluklara saygı duyduğu ve dostlukianna değer verdiği yönündeydi. Ancak bu armağan, üstü zekice örtülü bir başka mesaj iletiyordu, çünkü M emlukların büyük bedeller ödedikleri köleler bakımından O smanlıların büyük bir kaynak zenginliği içinde olduğunu gösteriyordu. 89 M emluk Sultanı Berkuk her ne kadar Osmanlıların kazandığı bu zaferin "sevincini" kutlamak için ziyafetler ve şenlikler yapılması­ nı emretmiş olsa da, bir yandan da endişe duyuyor olabilirdi. İ slamın korunması ve Müslüman olmayanlara karşı savaşmak, M emluk sultan­ larının imajının temel direkleriydi, çünkü onlar H açlıları, Ermeni prens­ lerini ve Cengiz'in ordusunu yenerek Eyyubilerin varisieri olarak gücü 85 Örnek olarak, el-Ayni, Ikdü 'I-Cuman, 6r4a-b; ibnü'l-Furat, Tarih, 9: 465- 466; Ibn Qadi Shuhba, Tarikh Ibn Qiiç/f Suhba, ı : 607, 15. 86 El-Ayni, Ikdü'I-Cuman, 6r5b. 87 Kölelerin kesin sayısı bilinmemektedir. ibnü'l-Furat, Tarih, 9: 464-6; Emmanuel Piloti, Traite ' d'Emmanuel Piloti sur la Passage en Terre Sainte, ed. Hermann Dopp, Louvain, 1958, s. 229; Johannes Schiltberger, Als Sklave im Osmanisehen Reich, s. 50. 88 Piloti, Traite ', s. 229. 89 Alıcının elinde bulunmayan şeyleri yollama uygulaması için bkz. Birinci Bölüm, s. 65-68. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR ellerinde tutma hakkına sahip olduklarını kanıtlamışlardı.9o B ayezid'in Balkanlar'da elde ettiği askeri başarı neredeyse M emluk sultanının dinsel nüfuz alanını ayaklar altına alıyordu. Berkuk'un, en yakın dostu Emir el-Kuckılni'ye B ayezid'le ilgili söyledikleri bu durumun farkında olduğu­ nu ve bu yeni tehditle ilgili kaygıları olduğunu gösteriyordu.9' OsMANLlLARDAN BiR Güç GösTE Risi: M E M LUKLARIN KuzEY SuRiYE S I N I RINA MÜDAHALE Bayezid'in Niğbolu Savaşından sonra yolladığı elçi, Memluklann Osmanlılan yeniden değerlendirmesine yol açan son olay değildi. 13991400'de Bayezid, en az 1277'den beri zaman zaman Memluk egemenliği altı­ na giren Malatya ile çevresindeki şehirlere saldırmıştı. Berkuk'un ölümünden sonra Bayezid ilkönce Kahire'ye bir elçi yollayarak Malatya ile çevresindeki kaleleri istemişti. Beklenen olumsuz yanıt geldikten sonra Bayezid, Elbistan'ı, Malatya'yı ve Darende'yi güç kullanarak ele geçirdiY Egemenliği altındaki topraklan hem Doğuya, hem de Batıya doğru genişletme amacında olan Bayezid, dirayetli sultan Berkuk'un ölümünden sonra bütün Memluk toprak­ lannda başlayan kargaşadan yararlanmaktaydı. Aldığı kararlar, Osmanlıların Memluk üstünlüğü hakkındaki görüşlerinin değiştiğini gösteriyordu; Baye­ zid'in topraklarını genişletme hedefi, iki ülke arasına nifak tohumlan ekmişti. Bayezid'in manevraları Osmanlıları ilk defa Dulkadıroğullarıyla doğrudan karşı karşıya getirmişti.93 Malatya, Memluk sultanı tarafından atanmış bir vali tarafından yönetilmekteydi ve Sultan Ferec'in, bu tür kritik zamanlarda tabilerini koruyabilmekten aciz olması yönetimi için utanç verici olmalıydı. Malatya'nın kaybedilmesi büyük olasılıkla bir Memluk sultanının kendisine bağlı olanları koruyamadığı ilk örneklerden biriydi.94 Bayezid'in saldırısının ardından Dulkadıroğullarının başına eskiden Kahi90 Holt, "Position and Power," s. 246. Savunma savaşı olarak cihad tanımı için bkz. Fuess, "Ottoman Ghazwah and Maroluk Jihad." 91 Bkz. Birinci Bölüm, s. 43 ve dipnot ı. 92 Johannes Schiltberger, Als Sklave im Osmanisehen Reich, s. 74·5· Bayezid'in Memluk topraklannda yaşayanlara karşı benimsedigi politikayla ilgili iki çelişkili görüş için bkz. lbn Kemal, Tevarih-i Al-i Osman: IV. Defter, ed. Koji Imazawa, Ankara, TTK, 2000, s. 365-9; lbn Hacer, lnba, ed. Habeşi, 2: 255. 93 Venzke, "Dulkadir-Mamluk Iq!ii ' ." s. 420. 94 Broadbridge, Kingship, s. ı88. 120 ALC l LA R l N DöN Ü Ş Ü M Ü re'den kovulan Nasirüddin Mehmed Bey getirilmişti. Nasirüddin Mehmed Bey (hd. 139 9-1442) , bölgedeki değişen dinamiklere karşın neredeyse yarım yüzyıl yönetirnde kaldı. Kendisi her ne kadar Memluk üstünlüğünü tanıma­ ya ve Dulkadıroğullarının onların koruması altında olduğunu kabul etmeye devam ettiyse de, Bayezid'in ardıllarıyla da düzenli ilişkilerini sürdürdü. Bölgedeki bütün olası adayiara karşın kızlarından birini Memluk Sultanı Çakmak'la, bir diğerini de Osmanlı Sultanı I. Mehmed'le evlendirdi.95 Timur'un hırsı, Dulkadıroğullarındaki karışıklığa neden olan Osman­ lı saldırısını, kısa bir süre sonra gölgede bırakmıştı. Anadolu ve Suriye içleri­ ne ilerlemesi ve Bayezid'le giriştiği düşmanca yazışmalar, Osmanlı sultanını Memluklarla ilişkisini düzeltmeye zorlamıştı. Aralarındaki ilişkileri düzelt­ mek ve Timur'a karşı destek almak amacıyla Kahire'ye en az iki elçi gönde­ rilmişti. Heyetlerden birine Arnasya'nın eski yöneticisi olduğu sanılan Emir Ahmed başkanlık ediyordu.96 Emir Ahmed beraberinde armağan olarak 10 köle, 10 at, gümüş eşyalar ve Memluk komutanları için başka armağanlar getirmişti;97 hepsinin çok değerli olması bu armağanların bir barış teklifi olduğunu ima etmekteydi. Bayezid'in Memluk topraklarına saldırısının üzerinden henüz kısa bir zaman geçmiş olmasına karşın, Mernluk divanının ittifak ihtimalini müzake­ re etmesi bile Ferec'in hocası Şeyh Bedreddin'in, genç sultanın Osmanlılar konusundaki düşüncelerini etkilerneye başlamış olabileceğini düşündürmek­ tedir. Bir zamanlar Osmanlı sınır şehri olan Edirne'de doğan ve 1383'ten son­ raki bir tarihte Berkuk tarafından oğluna hoca olarak seçilen Bedreddin'in bir etkisi varsa bile bu, konuyu Memluk divanında gündeme getirmekten öteye gitmemiş olmalıydı. Divan, Ferec'e babasının ölümünden sonra çıkan karı­ şıklıklar sırasında Bayezid'in Memluk topraklarına saldırdığını hatıriatmış ve Bayezid'e nasıl güvenebileceğini genç sultana sormuştu.98 Ferec sonunda divanın tavsiyesini dinlemiş ve Osmanlı sultanı, Timur'la anlaşmazlığını yalnız başına çözmek zorunda bırakılmıştı. Memlukların Osmanlılara karşı tavrı, el-Ömeri'den bu yana tamamen değişmişti. 95 96 97 98 Venzke, " Dulkadir-Mamluk Iq\3'." s. 467. Yınanç, "Bayezid 1," s. 382. lbn !yas, 2: 633. Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, 14: 33-4- ÜSMAN LI LAR VE M EM LU K LAR 121 Hem Memluk, hem de Osmanlı topraklarında güçlü ilişkileri olan bazı kişiler de Bayezid'in Memluklara karşı sergilediği saldırgan siyasetten hoşlanmıyorlardı. Örneğin yazar Alımedi (ö. 1413 ) , şiir biçiminde yazdığı İskendername'sinde Bayezid'i eleştirmişti. Sonraki dönemlerde Osman­ lı tarih yazımını etkileyen nasihatname türundeki bu eserini Ahmedi, Bayezid'in Timur'a yenilmesinden sonra ve Osmanlı Devleti'nin ayakta kalıp kalmayacağı kuşkulu olduğu bir dönemde yazmıştı. Aslında Alımedi bu metni Germiyanoğulları beyine sunmak üzere kaleme almıştı, ama 1402'den sonra Bayezid'in en büyük oğlu Süleyrnan'a sundu.99 Alıme­ di'nin bu davranışı metnin eleştirel tonunu daha anlamlı kılıyordu. Belki de yazar geleceğin olası Osmanlı sultanına babasının yaptığı yanlışları yap­ maması için bir uyarıda bulunmak istemişti. ı oo Bayezid, başka yazarlar tarafından sorgulanan çok sayıda tartışmalı politika üretmiş olsa da, ı o ı Ahmedi, Berkuk yönetimi sırasında öğrenci­ lik yaptığı Memluk topraklarına zarar vereceğini düşündüğü politikaları özellikle onaylamıyordu.102 Ahmedi, Süleyman'ın koruması altına girmeyi umud ediyordu ama Bayezid'e hala Bey, Berkuk'a da Sultan demeye devam ediyordu. Bilinçli olarak seçtiği bu unvanlar Alımedi'nin Berkuk'un statü­ sünün daha yüksek olduğu konusunda hiçbir kuşkusu olmadığını gösteri­ yordu. İskendername'de, Bayezid'in Malatya'ya saidırmasını onayiamaclığını açıkça şöyle belirtiyordu: Yaratıcının - Aziz ve şam yüce olsun! - emriyle Mısır Sultanının ölüm saati geldi, Bunu duyan o [Bayezid] gözlerini Suriye'ye dikti. "Mısır benim­ dir!" dedi. 99 Ahmedi, İskender-na� : İnceleme, Tıpkıbasım, ed. İsmail Ünver, Ankara, TIK, 1983; Ahmedi, Tevcirib-i Mülük-i Al-i Osman Gazv-i işan Ba Küjfar, ed. Kemal Sılay, Cambridge, MA, Harvard Üniversi­ tesi, Yakın Dogtı Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü, 2004. 100 Bu yapıtın tamamlanma tarihi için bkz. Pal Fodor, "Ahmedi's Dlisitan as a Source of Early Onoman History," Acta Orientalia Academiae Scientiarnm Hungaria 38 ( 1 984): 43 . 101 Ömegin, Anonim, Anonim Osmanlı Kroniği, ed. Necdet Öztürk, istanbul, Türk Dünyası Araşhrrna­ ları Vakfı, 2000, s. 35·9· 102 Ömegin, Anonim, Anonim Osmanlı Kroniği, ed. Necdet Öztürk, Istanbul, Türk Dünyası Araşhrma­ ları Vakfı, 2000, s. 35·9· 122 ALC l LA R l N DöN Ü Ş Ü M Ü "O [Mısır hükümdarı] öldü. Ben de öleceğim. Onun gibi ölece­ ğim, Ben de öleceğim" demedi. Bunu fırsat bilerek o [Bayezid] yola düştü. Ordusuyla Mildeni'ye [Malatya] geldi. Bir süre kuşattıktan sonra, fethetti. Sonra dizginlerini başkenti­ ne döndürdü. Geldi ve kışı geçirmek için erzak tedarikini yaptı (ve sonra) yazın Suriye'nin fethi için geri dönecek. Bütün bu yaptıkları onun önlemleriydi. O bunun önceden takdir olduğunu bilemezdi. 1 0 3 Alımedi bu sözleriyle Osmanlı-Timurlu çatışmasının, en kritik nok­ tada Osmanlı-Memluk ilişkilerini kesintiye uğrattığını anlatmaya çalışıyor­ du. Alımedi'nin dizelerinde ima ettiği gibi, eğer Bayezid tahtta daha uzun kalsaydı acaba Memluk topraklarına saldım mıydı? Tarihteki diğer spekülatif sorular gibi bu da yanıtsız kalmaya mahkfımdur. Görünen o ki, Alımedi'nin sezindirdiği "önceden takdir," Osmanlılar için bir felaket oldu. 1402'de Ankara Savaşında mağlup edilen ve Timur tarafından ele geçirilen Bayezid tutsak olarak öldü. Bundan sonra Osmanlı toprakları karışıklıklara sahne oldu ve neredeyse izleyen n yıl boyunca Bayezid'in hayatta kalan oğulları arasında kıyasıya bir iktidar mücadelesi yaşandı. Bu arada Memlukların eya­ let başkenti Şam, Timur birlikleri tarafından yerle bir edildi, genç Memluk Sultanı Ferec, kıl payı Bayezid'in kaderinden kurtulup Timur'a boyun eğdi. Timur'un başarılı saldırıları Memluk sultanının imajını ve Müslümanların ve İslamın Sultanı, Haremeyn'in Koruyucusu ve Müslüman Topraklarının Yenilmez Savunucusu olarak siyasal meşruiyetini paramparça etmişti. 104 Timur sonrası günlerde hem Osmanlılar, hem de Memluklar kırılan gururla­ rını onarmanın ve siyasal meşruiyetlerine yeni imajlar yaratmanın ve bunları yaymanın yeni yollarını (ikisi de kendi tarzında) aramaya başladılar. 103 Bütün tarihçiler bu seferin yanlış oldugu kanısında degildir. Ömegin, Anonim, Teviiri!J Al·i Osman: F. Giese Neşri, ed. Nihat Azamat, Istanbul, Edebiyat Fakültesi Basımevi, 1992, s. 37· 104 Broadbridge, Kingship, s. 198·200. OSMA N Ll LA R V E M E M LU K LAR 12 3 ÜÇÜNCÜ BöLÜM UNVANLARDAN JEOPOLİTİK OLAYLARA: MÜZAKERELER ÇAGI (1413-14 5 1) T imurlu istilalarının ardından hem Osmanlılar, hem de Memluklar eski topraklarını ve ünlerini yeniden kazanmaya başladılar. Osmanlı sultanları I . Mehmed ve I l . Murad gözlerini Balkanlar'a çevirirken, Memluklu muadilieri Şeyh el-Mahmudi, Barsbay ve Çakmak, Kıbrıs ve Rodos'ta kalan Haçlılara yönelmişlerdi.' Her ikisi de imajlarını yenilerken, cihat ve gazayı temel ilkeleri olarak öne çıkarmaktaydılar, 2 ama bu vurgu aslında göründüğü gibi değildi. Her ikisi de diplomatik yazışmalarında "kafirler"den söz ederken, aynı anda bölgedeki diğer Müslüman devletler üzerinde bir üstünlük kurmak için can atıyorlardı. Yeniden yapılanma ve toparlanma döneminde bile Osmanlılar ve Mernlukların sık sık birbirlerine elçiler aracılığıyla dikkatle hazırlanmış mektuplar ve etkileyici armağanlar yollamaya devam etmeleri, karşılıklı iliş­ kilerine verdikleri önemi gösterir. Bu dönem genellikle iki devlet arasındaki ilişkiler bağlamında sakin bir dönem olarak nitelenmekle birlikte, önemli değişikliklere de sahne olmuştur. Memluk sarayından gelen mektuplarda Osmanlılara değer görülen unvanlar yaklaşık bu 40 yıl içinde, hiç olmadığı kadar yükseltilmiş; Osmanlıların Balkanlar ve Anadolu'da etki alanlarını genişletmeleri eş zamanlı olarak açıkça söylenmiş ve kabul edilmiş, ayrı­ ca hayırseverlik Osmanlı hükümdarları imajının bir parçası olarak öne çıkmıştı. içerde ve dışardaki bütün belirsizlikler içinde her iki tarafın da diplomatik dilinde yavaş, ama kesin bir kayma meydana gelmiştir. OSMANLI FETRET DEVRi Memluk kaynaklarındaki unvan kullanımları, Timurlu saldırısının Osmanlı topraklarında yarattığı karmaşanın boyutlarını gözler önüne serer. El-Kalkaşandi'nin, 1412'de, daha Osmanlı Devleti'nin iç karışıklıklarının r Barsbay yönetimi için bkz. Ahmad Darrag, L 'Egypte sous le Regne de Barsbay, Şam, Institut Français de Damas, r96r. 2 Barsbay ile Şahruh arasındaki yazışmalarda her ikisinin de ideolojik üstünlüge artan oranlarda gön· derrnede bulunmasıyla ilgili olarak bkz. Dekkiche, " Le Caire," r: 73·4· 12 4 U N VAN LA R DAN ) EOPOLiTi K O LAYLARA: M üZAK E R E L E R ÇAI:: I sona ermediği bir tarihte tamamladığı Subhü 'l-Aşa Osmanlılardan söz eder­ ken öncelikli olarak Bayezid dönemine odaklanmıştı. Kendisi sultanın ölü­ münden sonra on yıl daha yaşamasına karşın, Bayezid sonrası dönemi kısa bir-iki cümleyle geçiştirmiştir. El-Kalkaşandi çalışmasında Osmanlıların yükselişine ağırlık vermiş, ama çeşitli hükümdarlara verilen unvanları liste­ lediği bölümde, Osmanlılar için daha önce el-Ömeri'nin kullandığı unvanda (El-Meclis el-Samtyy) bir düzeltme yapmamıştır. Ayrıca bir Osmanlı, hatta başka bir Anadolu hükümdan ile bir Memluk hükümdan arasında karşılıklı kullanılan başka unvanıarı da çalışmasına katmamıştır. Ancak daha sonraki bir bölümde, Memluk Şam valisinin Osmanlı Sultanı I. Bayezid'e hitap ettiği unvanıann listesinin kopyasını çalışmaya eklemiştir) Bu mektup bir selamla başlamakta ardından da daha saygın el-Makarr el-Kerim unvanı kul­ lanılmaktadır. Anlaşılan el-Kalkaşandi, Osmanlı ve Memluk hükümdarları­ nın arasındaki ilişkiyi bu karışıklık döneminde nasıl tarif edeceğinden pek emin değildi. Dolayısıyla kendini emniyete almak için sadace bir Memluk valisinin, bir Osmanlı sultanı için kullanması beklenen unvanlara yer ver­ mişti. El-Kalkaşandi'nin Bayezid sonrası döneme ilişkin yaptığı yorumların kısalığı, Osmanlı yönetimindeki bu kanşıklık döneminde Memluk alimleri­ nin Osmanlılara karşı duydukları algı belirsizliğini yansıtır. 1402 İLE 1451 ARASINDA DEC.İŞEN UNVAN LARA GENEL B i R BAKlŞ Konu üzerine Memluk kaynaklarının görece sessiz kalmasına karşın, Osmanlı hükümdarları bu dönemde de Kahire ile ilişkilerini sür­ dürmüştü. Aslında tarihsiz olan, ama 1405-08 arasında yazıldığı tahmin edilen bir Memluk mektubunun, I. Bayezid'in büyük oğlu Süleyman'dan gelen bir mektuba yanıt olduğu bilinmektedir. Süleyman (hd. 1402-11) Edirne'de saltanatını ilan ettikten sonra, Bayezid'in oğulları arasında büyük olasılıkla Memluk sultanı tarafından tanınmayı ilk isteyen şehzadeydi. Memlukların genç sultana verdiği yanıt, el-Kalkaşandi'nin, el-Ömeri ile İbn Nazırü'l-Ceyş'in Osmanlılar için kullandıkları eski unvanıarı sorgula­ makta hata etmediğini gösteriyordu.4 Memluk Sultanı Ferec, Süleyman'ı 3 El·Kalkaşandi, Subhü'I·Aşa, 8: 224-6, 232. 4 BNF M S 4440, 50b·5ıa. Bu elyazmasını derleyen kişi bu mektubu ya Björkmann'a göre Ferec'in ikinci hükümdarlık döneminde Memluk Divan·ı inşasının başkanı olan Şemseddin el-Ömeri'nin yazı· OSMAN Ll LA R VE M EM LU K LA R 12 5 şöyle selamlamıştı: Dauf Allahu Teala Nimete'l-Cenab el-Alı el-Emfri (Allah Emirlere Layık Cenabı Alilerinin Zenginliğini Artırsın) . Bu unvan, yalnızca önceki el-Meclis el-Samfyy el-Emfri'den daha yüksek olmakla kalmayıp Baye­ zid ile Berkuk'un daha erken tarihli bir yazışmasında kullanılan el-Cenab el-Kerim'e de denk düşmekteydi.S Ferec mektubunda Süleyman'a, babaları zamanında hayli sık olan yazışmaları yeniden başlattığı için teşekkür edi­ yordu. Süleyman'ın kardeşleriyle çatışmasına bir-iki kez belli belirsizce değinmesinin dışında, mektupta Osmanlıdaki siyasal olaylar hakkında önemli bir bilgi yoktu. Mektubun sonunda Ferec, Süleyman'dan gelen cömert armağanların listesini vermiş ve teşekkür etmişti: "Anlatılama­ yacak kadar güzel" Rum köleler; samur, sincap ve tilki kürkleri; halılar, gümüş kap-kacak Süleyman yolladığı bu etkileyici armağanlarla, Memluk sultanını, babasının topraklarını kardeşlerinin değil, kendisinin denetim altına almış olduğuna inandırmaya çalışıyordu. 6 Memluk yazarlarının Süleyman'ı, I . Bayezici'in ardılı olarak görmelerinin bir nedeni de büyük olasılıkla bu mektup ve armağanlardı.7 Memluk kaynaklarına göre, Memluk resmi görevlileri, Süleyman'ın ardılları I . Mehmed ile I l . Murad'a el-Cenab el-Alf el-Emfri (Emirlere Layık Cenabı Ali) olarak hitap etmişlerdi. Bu unvan statü açısından Süleyman'ın­ kiyle aynı düzeyde olup önceden kullanılan el-Meclis el-Sami:yy'den daha üstündü. Memluk katipleri de beklendiği üzere, daha düşük statüdeki Osmanlı hükümdarlarının Memluk sultaniarına saygıyla el-Makam el­ Mün if(Büyük Makam) olarak hitap ettiklerini gururla kayda geçirmişlerdi.8 lanndan kopya etmiş y a d a mektup Şemseddin Örneri tarafından derlenmişti. Eger mektup Şemseddin el-Ömeri tarafından derlenmişse, büyük olasılıkla 8o8/1405·8ıı/1409 arasında bir tarihte yollanmış olmalıdır. Bkz. Björkmann, Staatskanzlei, s. 70. Ancak Şemseddin el-Ömeri, Bemadette Martel-Thou­ mian'ın Burci yönetimiyle ilgili olarak hazırladıgı sır katipleri listesinde bulunmamaktadır. Bkz. Ber­ nadette Martel-Thoumian, Les Civils et I 'Administration dans L'E' tat Militaire Marnlük (IXejXVe Sie 'ele), Şam, Institut Francais de Damas, 1991, s. 455-8. 5 Feridun, 1274, 1: 117. 6 BNF MS 4440, 5ob-51a. Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, 14: 215. 7 8 Ibn Hijja, Qahwat, ed. Vesely, 179; BNF M S 4440, 42b-44a. Bu yazar ve çalışmayla ilgili ayrıntılar için bkz. Rudolf Vesely, " Eine Stillkunstschrift oder eine Urkundensammlung? Das Qahwat al-insa' des Abü Bakr Ibn l:lidjdja al-I:Iamawi," Threefo/d Wisdom: Islam, the Arab World, and Africa, ed. Hulec ve MendeL Prag, 1993. s. 237-47. 126 U NVAN LA R DAN ) EO POLİTİ K O LAYLARA: M ÜZA K E R E L E R ÇA� I Ancak Osmanlı bürokrah Feridun Bey'in münşeahndakiler, Mem­ luk kaynaklarıyla biraz çelişkilidir. Feridun, Osmanlı hükümdarlarının, Memluk sultaniarına el-Cenab el-Ali unvanıyla hitap etmeye başladıklarını, buna karşın Memluk sultanlarının Osmanlı hükümdarlarına daha düşük statüdeki el-Cenab yerine el-Makarr (Merkez) unvanını verdiklerini belirtir. Bunun dışındaki diğer unvanlar Memlukların kullandıkları unvanlarla dik­ kat çekecek benzerlikler gösterir. Memluk ve Osmanlı kaynakları arasındaki bu çelişkiler I l . Murad'ın egemenlik süresi içinde bilinmeyen bir noktada yok olmuştur. Memluklara ait anonim bir münşeata göre Memluk Sultanı Barsbay, Murad'a ilk kez 1433 'te el-Makarr el-Kerim (Ulu Merkez) diye hitap etmiştir.9 Bu doğrultuda, Memluk Sultanı Barsbay yönetimi sırasında divan-ı inşanın başkanlığını yapan es-Sehmavi (ö. 1464) de Osmanlı hükümdarları (ve 1438'de ölen Karakoyuulu hükümdan İskender bin Kara Yusuf) için 143 6 tarihli inşa elkitabında şu unvanları sıralamışh: El-Makarr el-Kerim el-Ali, el-Kebiri, el-Alemi, el-Adili, el-Mücahidi, el-Müeyyedi, el-Gavsi, el-Gıyasi, el-Zaimi ( ... ) İzz el-İslam ve 'l-Müslimin, Seyyidü'l- Ümera fi 'l-alemin, Mukaddemü 'l-asa­ kir, Mümehhidü 'l-düvel, Müşeyyidü 'l-memalik, Zaimü 'l-cüyuşü 'l-muvahhidin, Avnü 'l-ümme, Gıyasü 'l-mille, Zahirü 'l-müluk ve 's-selatin, Adud emirü 'l-mü­ minin.10 Es-Sehmavi'nin belirttiğine göre, el-Ömeri ve İbn Nazırü'l-Ceyş'in çalışmalarında adı geçen Anadolu beyliklerinin birçoğu arhk ya Osmanlı egemenliği altına girmiş ya da Osmanlı üstünlüğünü kabul etmişti. ıı Timurlu istilalarının ardından süregiden belirsizliklere karşın, Memluk kaynaklarının, unvanları yükseltilen Osmanlıların diplomatik statüsünde­ ki yavaş yükselişi kabul ediyor olmaları, bu iki güç arasındaki diplomatik 9 B N F MS 4440, 45b-47b. Elyazmasında bu mektup yanlışlıkla Murad'dan Barsbay'a olarak adian­ dınimıştır. ıo Şemseddin Muhammed es-Sehmavi, EI-Sagrü'I-Basimfi Sinaati'I-Katib ve'I-Katim, ed. Eşref Muham­ med Enes ve Hüseyin Nassar, Kahire, 2009, ı: 5ı8-ı9. I I . Murad için kullanılan bir başka benzer unvan ve selamlama için bkz. El-Sehmavi, EI-Sagrü 'I-Basim 2: 784. Türkçe çeviri: Ulu, Yüce, En Yüce, Dünyaca bilinen, Adil, Mücahid (Allah adına çarpışan) , (Allah tarafından) Desteklenen, imdada yetişen, yardımcı, lider Merkez ( .... ) Islamiyelin ve Müslümaniann Kudreti, Dünyadaki Emirlerin Önde geleni, Askerlerin kumandanı, Devletleri düzelten, Memleketleri yüceltip saglamlaşhran, Tevhide İnananiann Orduları­ nın Komutanı, Ümmetin Destegi, Dinin Yardımcısı, Meliklerin ve sultanların yardımcısı, Emirü'l-mü­ mininin (Halifenin) sag kolu. ıı A.g.e., 2: 784. ÜSMAN LI LAR VE M E M LU K LAR 127 buluşmaların dinamizminin sürdüğünü göstermektedir. Ancak Osman­ lılar hala, es-Sehmavi'nin inşa elkitabında el-Maka.m olarak hitap edilen Timurluların seviyesine yükselememişti.'2 Daha önceden Memluk metinleri ile Feridun Bey'in münşeatı arasında görülen tutarsızlıklar bir olasılıkla Osmanlı yetkililerin yaptığı bazı düzeltme­ lerden kaynaklanıyordu. Ancak bu bürokratların hamilerine bağlılığının da bir sının vardı. Kendi hükümdarlannın unvanını el-Cenab 'dan el-Makarr'a değiş­ tirebilirlerdi, ama Osmanlı ve Memluk hükümdarlan arasındaki güç dinami­ ğini hiçbir zaman tersine çevirmezlerdi. Hem Memluklu katip ibnü'l-Hicce, hem de Osmanlı meslektaşı Feridun Bey, Osmanlı sultanlan Mehmed ile Murad'ın Memluk hükümdarlanna saygıyla Sultanü'l-İslam ve'l-Müslimtn, Melikü'l-Müluk fi'l-Alem (Dünya Meliklerinin Meliki) , Hamt Sükkanü'l-Ha­ remeynü'ş-Şerifeyn (Haremeyn Sakinlerinin Hamisi) , Sultanü'l-Haremeyn ve Ha.fiz-ı Bilad'u-llah (Allah'ın Topraklannın Koruyucusu) diye hitap ettiğini söylerler.'3 Bu unvanlar Memlukların Müslüman dünyasındaki merkezi konumunun göstergeleri olsa da, hem Osmanlı, hem de Memluk kaynakları, Memluk sultanlan Ferec, Şeyh el-Mahmudi, Barsbay ve Çakmak'ın hiçbir zaman Osmanlı hükümdarlanna sultan diye hitap etmediklerini belirtirler. Mehmed ile Murad çeşitli kereler emir olarak anılmışlardır.'4 Zahtrü'l-müluk ve's-selattn (Meliklerin ve Sultaniann Yardımcısı) gibi bazı unvanlar sultan sözcüğünü içermekle birlikte, Osmanlı hükümdarlan sultan olarak tanımlan­ mamışlardır.'5 Bu eksikliğe karşın gazi olarak Osmanlı imajı her iki tarafın mektuplannda da, Nusretü'l (ya da Nastrü'l)-Guzat ve'l-Mücahidtn (Gazilerin ve Mücahitlerin Muzafferi veya Yardımcısı) gibi unvanlar aracılığıyla sürekli vurgulanmıştır.'6 Memluk hükümdarlannın "sultan" başlığı (ve sultani ya da mevlevi gibi türevleri) üzerindeki tartışmasız tekellerinin tersine Osmanlı hükümdarlan için sürekli emir unvanının kullanılması, gereğinde kendi hani­ lerinin statülerini geriye dönük olarak uyariayabilen Osmanlı katiplerinin bile, bu tür uygulamalardaki sınıriann farkında olduklannı gösteriyordu. ı2 ı3 ı4 ıs ı6 Timurlu ve İlhanlı unvaniarı için bkz. El-Sehmavi, El-Sagrü 'l-Basim, ı: 5ı6-ı7. Feridun, ı274, ı: ı64-5. A.g.e., ı: ı97, s . 202-3, 207. Feridun, ı274, ı: 207, 2ı2. A.g.e., ı: 207. 128 U NVAN LA R DA N ) EOPOLiTi K Ü LAYLARA: M üZAK E R E L E R ÇA� I KARDEŞ KATLİ NDEN GIRNATA'YA 1415'teki bir yazışma, M emluk Sultanı Şeyh el-Mahmfıdi ile ondan alh ay sonra ölen Osmanlı Sultanı I. Mehmed arasında yoğun bir mektup­ laşma süreci başlatrnışh. Hükümdarlık dönemleri neredeyse bütünüyle çakışan bu iki hükümdann ortak çok şeyi vardı. Timurlu istilalarının ardın­ dan her iki hükümdar da iç çahşmaları bastırmaya, siyaset merkezinde yet­ kilerini pekiştirmeye ve özellikle kaybettikleri topraklar üzerinde yeniden egemenlik kurmaya çalışıyorlardı. Dolayısıyla yazışmaları Anadolu sorun­ ları üzerinde yoğunlaşmakla birlikte,ı7 Osmanlıların Balkanlar'a yaphğı seferlere de değiniyordu.'8 Mehmed hem Balkanlar'da, hem de Anadolu'da savaşırken, Şeyh el-Mahmfıdi Kuzey Suriye ile Güney Anadolu'ya üç sefer düzenlemişti.'9 Bu iki hükümdar arasındaki yedi mektuptan günümüze ulaşan alhsı ya Anadolu'yla ilgiliydi ya da içlerinden birinden bölgeye yaphğı bir sefer öncesi ya da sonrasında yazılmışh.20 Bu mektuplarda her iki hükümdar da en başta bölgede kendilerine karşı yapılan herhangi bir "ayaklanmayı" ya da "itaatsizliği" sona erdirmenin önemini vurguluyorlar­ dı; özellikle Memluklar, çevrelerindeki Anadolu topraklarının her zaman kendilerine ait olduğunu ve zaten kendilerine ait olan yerleri yeniden ele geçirdiklerini iddia ediyorlardı. 2' Bölgedeki jeopolitik sorunların yanı sıra, Mehmed ile Şeyh el­ Mahmfıdi arasındaki yazışmalar Osmanlı hanedanının veraset usulü gibi hassas konulan da ortaya çıkarıyordu. Mehmed 1415'te yazdığı ilk mektupta yalnızca Bizanslılarla olan son askeri çahşmasından değil, Osmanlı tahh için kardeşleriyle giriştiği taht mücadelelerinden de söz etmişti. 22 Mehmed 17 Ibn Hijja, Qahwa, ed. Vesely, s. 178·83, 287-90. Mektuplann aynntısı için bkz. Rudolf Vesel, " Ein Kapitel aus den osmanischen-mamlukischen Beziehungen Meh.emmed Çelebi und al-Mu'ayyad Shaykh," Armağan: Festschrift for Andreas Tietze, Prag, Enigma, 1994, s. 241-69 . r8 I b n Hijja, Qahwa, ed. Vesely, s. 183-7, 287-90; Feridun, 1274, ı : 1 64-5. 19 I . Mehmed için bkz. lnalcık, "Mehmed 1 , " DİA, 28: 391-4. Şeyh el-Mahmudi'in hükümdarlık döne­ mi için bkz. P.M. Holt, "al-Mu'ayyad Shaykh," El', 7: 271-2; Kazım Yaşar Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi: Sultan Al-Malik AI-Mu'ayyad Şeyh AI-Mahmudı Devri, Ankara, Kültür Bakanlıgı Yayınlan, 1989. 20 Mektuplann tam listesi için bkz. Ek I I I . 21 Ömegin Şeyh el-Mahmudi'in Karamanogullan topraklanna yaptıgı seferin ardından Mehmed'e yol­ ladıgı zafername için bkz. Ibn Hijja, Qahwa, ed. Vesely, s. 287-90. 22 Feridun, 1274, ı : 145. Bu ve bundan sonraki mektuptaki unvanlar ya kanşmıştır ya da Feridun ya da sonradan kopya edenler tarafından d üzel rilmiştir. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 12 9 bu mektubunda Osmanlının kardeş katli uygulamasına baglılıgını, cihat ve gaza gibi daha önemli konulara yogunlaşabilmesinin bir yolu gibi sunarak meşrulaştırmaya çalışmış olabilir. Şeyh el-Mahmudi'nin, Mehmed'in vera­ set mücadelesiyle ilgili anlattıklarına bir tepki gösterınemesi aslında şaşır­ tıcıydı. ıJ Memluk sultanı verdigi yanırta yalnızca Mehmed'in Bizanslılara karşı kazandıgı zaferden mutluluk duydugunu belirtiyordu. Osmanlılar, veraset usullerinin olagandışı niteliginin farkındaydı­ lar. Nitekim daha sonraki bir yazışmanın zamanlaması, taht kavgalarıyla uluslararası alandaki egemenlik iddialarının yakından baglantılı oldugunu gösteriyordu. Mehmed'den sonra l l . Murad'ın Haziran 1421'de tahta çık­ masından neredeyse iki yıl, Memluk Sultanı Barsbay'ın da Nisan 1422'de sultan olmasından henüz bir yıl geçtiginden iki başkent de kendi içinde saltanat kavgalarını yaşıyordu. Bu nedenle her iki hükümdar da alışılmış bir diplomatik uygulama oldugu halde ortalık durolmadan birbirlerine iyi dileklerini yollamak istememişlerdi. Murad da tıpkı babası Mehmed gibi, Memluk sarayına ilk temsilcisini, kendi ailesinden iki rakibini saf dışı ettikten sonra ve Anadolu'ya büyük bir sefere çıkmadan önce yollamıştı. 24 Rakiplerinin ortadan kalkması Osmanlı sultanının yetkilerini sınayan sorunları bütünüyle sona erdirmemişti, ama Murad ancak onları ortadan kaldırdıktan sonra hükümdarlıgını Memluk sultanına bildirecek kadar ken­ dini güvende hissetmiş olmalı. Memluk sultanları kanlı veraset mücadelerine aşina olmakla birlikte, bunun hanedan baglamında uygulanmasına pek alışık degillerdi.25 El-Mak­ rizi, I . Bayezid'in kardeşini öldürerek başa geçişini anlatırken, şaşkınligını ve durumu onaylamadıgını gizleyememiştir.>6 Aynı tarihçi Murad'ın 1423'te tahta çıkışını ve sonrasında Kahire'ye yolladıgı diplomatik temsilcisini de hayret edilecek kadar ayrıntılı anlatmıştı.27 Heyet, dikkatleri Osmanlı hane23 A.g.e., ı: ı45-6. 24 Osmanlı elçisi için bkz. İbn Bahadır, 46b; el-Makrizi, Kitabü 's-Süluk, 4/2: 656. İki şehzadenin saf dışı edilmesiyle ilgili olarak bkz. İnalcık, "Murad I I ." DİA, 3ı: ı65-6. 25 Sultanların ve sultan adaylarının idam edilmesiyle ilişkili olarak bkz. Haarmann, " Regicide and the ' Law of the Turks.'" Burci dönemindeki ender bir kardeş katli ömegi için bkz. Sievert, Der Herrscherwe­ chsel, s. 28. 26 El-Makrizi. Dürer, ed. Jalili, ı: 442-3. 27 El-Makrizi, Kitabü's-Süluk, 4/2: 625-6, 634. 1}0 U NVAN LARDAN ) EOPOLiTi K O LAYLARA: M üZAK E R E L E R ÇA� I dam veraset usulünden başka bir yere çekebilmek amacıyla yeni hükümdar­ dan etkileyici armağanlar getirmiş ve karşılığında Barsbay tarafından aynı cömertlikte ağırlanmıştı.28 El-Makrizi'nin yazıları, yazarın Osmanlılar konu­ sunu şaşılacak kadar iyi bildiğini ortaya koyarken, Osmanlıların kardeş katli uygulamasının Memluk toplumunda büyük ilgi çektiğini de göstermektedir. Her birinin yaşadığı veraset mücadelesine ek olarak, Mehmed ve Şeyh el-Mahmudi'nin bir başka ortak konusu da, özellikle 142 ı'e değin, Karamanoğulları Beyliği'nin yürüttüğü saldırgan politikaydı. Mehmed'in Bizanslılara karşı kazandığı başarıyı ve tahta çıkışını bildiren mektubu, Memluk sultanının Anadolu konusundaki geleneksel rolünün de kesin ola­ rak kabul edildiğini gösteriyordu.29 Mektup, her ne kadar Karamanoğulları­ na açıkça değinmese de, Mehmed'in Karaman topraklarına yürümesinden önce ordugahını kurduğu inegöl'de yazılmış ve inegöl kadısına teslim edil­ mişti.30 Elçi, ister Memluk sultanını Osmanlı hanedam veraset usulünün meşruluğuna inandırmak için, isterse de Osmanlıların Karamanoğullarına saldırısının uyanduacağı endişeyi bastırmak için gönderilmiş olsun, büyük olasılıkla görevini başarıyla tamamlamış, yanında Memluk elçisi ve arma­ ğanlada geriye dönerek ziyaretin olumlu geçtiğinin işaretini vermiştiY Bu elçi ziyareti sırasında teati edilen armağanlara yakından bakarsak, Osmanlı ve Memluk armağanlarının ekonomik değerleri arasında açık bir fark olduğu görülür. Osmanlı armağanları öncelikli olarak Anadolu ve Avru­ pa'dan gelen çeşitli dokumalardan oluşurken, Memluk armağanları daha zengin bir çeşitlilik gösteriyordu ve aralarında iki at, iki altın ve gümüşle tezyin edilmiş eyer, Hindistan'dan ve İskenderiye'den gelen mallar bulun­ maktaydı. Memluk armağanlarının çeşitli coğrafyalardan geliyor olması, iki hükümdarın ulaşabildiği kaynaklar arasındaki farka dikkat çekiyordu. Konumları arasındaki farka karşın, Şeyh el-Mahmudi'nin Mehmed'e yolladığı son mektup, Osmanlıların Anadolu'yla ilgilenmelerini kabul etmiş olduğunu kanıtlıyordu. Bu hak aslında Bayezid'e verilmiş, ama o Ankara 28 El-Makrizi, Kitd.bü 's-Süluk, 4/2: 625-6, 634. 29 İbn Bahadır, 46b; el-Makrizf, Kitd.bü 's-Süluk, 4/2: 656. 30 Feridun, 1274, ı : 145· 31 Konuyu uygun bağlama oturtabilmek için bkz. lnalcık, "Mehmed 1 , " DİA, 28: 391-2. Farklı bir bağ­ lam içinse bkz. Ek I I I , s. 250-251. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 131 Savaşından sonra bu hakkı kaybetmişti. Şeyh el-Mahmudi'nin 1419 'da Karamanoğullarına karşı giriştiği son sefere en büyük oğlu İbrahim komuta etmiş, Karamanoğulları hükümdarının kardeşi Ali Bey ile Dulkadıroğulları Hükümdan Nasırüddin Mehmed Bey'in birlikleri de yardım etmişti. Kara­ manoğullarını bozguna uğratan Memluk ordusu geriye Şehzade Mustafa'nın kesik başıyla dönmüştüY Şehzadenin babası, Karamanoğulları hükümdan Mehmed Bey de esir alınarak, zincire vurulmuş ve 6 Ocak 142o'de Kahire'ye getirilmişti.J3 Bütün olay Osmanlı sarayına yollanan bir mektupta (fetih­ name) gururla anlahlmaktaydı.J4 Yılın geri kalan bölümünü hasta olarak geçiren Şeyh el-Mahmudi 3 Ocak 1421'de, alh ay sonra da Mehmed ölmüştü. Şeyh el-Mahmudi'nin tahta geçtiğinde henüz reşit olmayan oğlu ve ardılı Ahmed'in Osmanlı başkentine yazdığı mektup Mehmed'in ölümün­ den sonra yerine ulaşmışh.J5 Mektup Osmanlıların Balkanlar'daki zaferini kutluyor, ayrıca Ahmed'in bir hayalini dile getiriyordu: Eğer mümkün olsaydı Müslümanları İspanya krallarının baskısından kurtarabilmek için Gırnata'ya yürürdü. Bunu yalnız yapmayacağı için, Memluk sarayının "dos­ tu" Kral Janos adında bir kralın desteğiyle gerçekleştirebileceğini söylüyor­ du. Bu kral büyük olasılıkla, İber Yarımadası'nda Müslüman hükümdar­ lada anlaşma ve haraç politikasını sürdüren Kastilya Kralı I l . Juan'dı. Eğer bu metin doğruysa, bu geçiş döneminde Osmanlı ve Memluk saraylarının ilgilenmeleri gereken konuların ne kadar çok olduğunu göstermektedir. Belki de yeni sultan, Osmanlıların Balkanlar' da giderek genişleyen denetim alanlarını dengeleyebilmek için kendisi de başka bir İslam sınırında bir ilişkiler ağı oluşturmaya çalışmaktaydı. ZAFE RNAM ELER VE MüzAKERELER ÇA.Gı Günümüze ulaşan Osmanlı-Memluk yazışmalarından on sekizi 1421-1451 arasında (Şeyh el-Mahmudi ve Mehmed'in ölümlerinden sonra) yazılmışh. Bunlardan on biri ya zafername ya da bir zaferin ardından yol32 Tarihsel baglam için bkz. Faruk Sümer, "IS.araman-oghullari," El'; Tekindag , " Karamanlılar," s. 324; Kopraman, Sultan Al-Malik Al-Mu 'ayyad Şeyh Al-MahmCuli Devri, s. 177-8, 188-9. 33 Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, 14: 62-75. 34 Ibn Hijja, Qahwa, ed. Vesely, s. 287-90. 35 Feridun, 1274, ı: ı65-6. 132 U NVAN LA R DAN j EOPOLiTi K O LAYLARA: M üZAK E R E LE R ÇA� I lanan kutlama mesajlarını içeriyordu.36 Tahmin edildigi gibi bu metinlerde cihat ve gaza imgelerine ya da kendilerine karşı çıkan bazı toplulukların hastınlmasına ahf yapılıyordu; Kahire ile Edirne arasındaki diplomasi dili­ ne egemen olan buydu. Osmanlılar, Balkanlar'a yaphkları bir dizi seferle imaj yaratma oyu­ nunun başını çekmekteydiler. Bugüne degin elimize geçen zafernameler şunlardır: Stratejik bir kale olan Güvercinlik'in (Tuna kıyısında bir Sırp despotunun denetimi alhndaki Kolombaç) ele geçirilmesi ve aynı zamanda 1427'de Arnavutlar'a karşı kazanılan zafer; ertesi yıl aynı kalenin Macaris­ tan Kralı Sigismund'dan (ö. 1437) geri alınması; yıllarca süren kuşatmadan sonra 143 0'da çok ünlü ve önemli olan Selanik'in fethi; 1438'de Smedero­ va'nın ( Semendire) düşüşü; 1444'te, Edirne'deki siyasal bir kriz sırasında gerçekleşen Varna Savaşı. Hem Osmanlı, hem de Memluk tarihçileri daha başka diplomatik görüşmeler de oldugunu belirtmelerine karşın, bunlarla ilgili hiçbir yazışmaya ulaşılamamışhr. Her iki tarafın tarihçileri Osmanlı heyetlerinin geliş ve gidişleri kadar, merasim alaylarında gururla sergile­ nen köleleri ve sanat eserlerini bıkıp usanmadan anlatmışlardır. Bu zafer haberlerinin yayılması Osmanlı hükümdarları için o kadar önemliydi ki, bazı mektuplarda bu haberlerin kutsal Mekke ve Medine'de de duyurul­ ması için adeta yalvarıyorlardı)? Memluk yönetiminin peş peşe gelen bu zafernarnelerin ardından Osmanlı sultanının unvanını el-Cenab el-Ali'den el-Makarr el-Kerim' e yükseltmesi hiç de şaşırtıcı degildir.38 Memlukların, peş peşe gelen bu zafernarnelere gösterdikleri tep­ kiler arasında çok sayıda kutlama ziyafeti, Osmanlı elçilerinin getirdigi armaganlara karşılık olarak verilen eşdegerdeki armaganlar ve M emluk sultanlarının sözlü kutlama mesajları bulunmaktaydı. Çogu M emluk sul­ tanı dikkatle bu teşrifat kurallarına uyarken ve karşı tarafın hükümdarına i slamın sınır boylarında başka başarı dileklerinde bulunurken, Barsbay ve Çakmak, I l . Murad'ın konumunu sadece pasif bir şekilde kutlamayı reddetmişlerdi. 36 Bu mektuplann tam listesi için bkz. Ek I I I . 37 Murad'ın haberi Mekke v e Medine şeriflerine duyumlmasını özellikle istemesiyle ilgili bkz. Feri· dun, 1274. ı: 196. 38 Bu terfi için bkz. Yüksel Muslu, "The Language of Diplomacy." OSMAN Ll LA R VE M EM LU K LA R 1 33 Barsbay gözlerini, kendilerini Doğu Akdeniz'de Haçlıların varisieri konumuna getiren Kıbrıs'a çevirmişti. Bu hedef onun Osmanlılara ayak uydurmasını da sağlayabilirdi.J9 Barsbay'ın yaptığı üç saldırı da başarılı olmuş, ama Kıbrıs Kralı Janus (hd. 1398-1432), Temmuz 1426'daki son ve dördüncü saldırıda ele geçirilebilmiş ve diğer değerli köleler ve savaş ganimetieriyle birlikte Kahire'ye getirilmişti. Bunun, M emluk askeri sefer­ leri arasında özel bir yeri vardır. Harekat, hem karada, hem de denizde yapılmış, dolayısıyla Memlukların her iki alandaki gücünü kanıtiamıştı, ama belki daha da önemlisi, ele geçirilen hükümdarın Kudüs ve Haçlı kral­ larının varisierinden biri olmasıydı. Bu seferin sonunda Kıbrıs Memluklara vergi ödeyen bir tabi ülke olmuştu. Memluk ordusu kazandığı zaferin gururuyla, Kral Janus da dahil olmak üzere savaş tutsaklarını Kahire sokaklarında gezdirirken, Barsbay da halka askeri başarısını duyuruyor ve gazi imajını tazeliyordu. Kendi­ sini, eski merasimleri ve Memluk yönetiminin eski görkemini yeniden inşa etmeye ve canlandırmaya adamış bir hükümdar olarak Barsbay, o sıralarda Kahire'de bulunan bütün yabancı elçileri merasim alayına davet etmişti.4° Bütün seyirciler merasim alayının gelişini beklerneye zorlanmış4ı ve geçit sırasında zincire vurolan Kral Janus'un getirilip sultanın önünde yeri öpmeye zorlanmasını seyretmek durumunda bırakılmıştı. Ardından Memluk sultanının cömertliğinin ve zenginliğinin bir göstergesi olarak diğer savaş ganimetieri ya Memluk komutanları arasında paylaştırılmış ya 39 Bu seferler için bkz. Albrecht Fuess, Verbranntes Ufer: Auswirkungen mamlukischer Seepolitik auf Be­ irut und die syro-paliistinensiche Küste (1250-1517), Leiden, E.J. Brill, 2001, s. 24·51, 74-80; Albrecht Fuess, "Rotting Ships and Razed Harbors: The Naval Policy of the Mamluks," MSR 5 (2ooı): 49-60; Louis Cheikho, "Un Dernier Echo des Croisades," Melanges de la Faculte Orientale ı (1909): 303-75; Darrag, L 'Egypte sous le Regne de Barsbay, s. 239-69; Ziada, "The Mamluk Conquest of Cyprus in the Fifteenth Century: Part I" and "The Mamluk Conquest of Cyprus in the Fifteenth Century: Part II"; M . M . Ziada ve john La Monte, "Bedr ed din Al-'Aini's Account of the Conquest of Cyprus 1424-26," Annuaire de l 'Institut de philologie et d'histoire orientales et slaves 7 (1939): 241-64; Ouerfelli, " Les Relations entre le Royaume de Chypre et le Sultanat Mamelouk." 40 Behrens, "Citadel of Cairo," s. 41, 49, 51, 52. 41 Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, ı8: 42; El-Ayni, Ikdü'l-Cumfın, 787a, 789a; lbn Bahadır, 48b, 49a; M . M . Ziada, "The Mamluk Conquest of Cyprus: Part ı," s. 104; Ziyada, "The Fal! of the Mamluks 1516-r5I7,'' Majallat Kulliyat al-Adab 6 (1942) : 4; M. Mustafa Ziyada, "Nihayat Salatin Al-Mamalik," Egyptian Histoncal Review 4 (1951): 200. Bu çalışmada kullanılan el-Ayni'nin elyazması, yalnızca Os­ manlı elçisinin gelişi ve getirdikleri armaganlardan söz eder, ama Osmanlı heyetinin katıldıgı merasim hakkında hiçbir şey söylemez. 1 34 U NVAN LA R DAN ) EOPOLiTi K O LAYLARA: M üzAK E R E LE R ÇA� I da çarşıda satılmıştı. Merasim alayını izleyen heyetler arasında Hafsi sulta­ nının, Timurlu hükümdar Şahruh'un, Bedevi aşiretleri önderlerinin, Dul­ kadıro�llarının ve Osmanlı Sultanı I l . Murad'ın elçileri bulunmaktaydı. Baybars'ın zaferini ilan etmesi aynı zamanda diplomatik ilişkilerde gönderen ile alan arasındaki rollerin ne kadar değişken oldu�nu gösteri­ yordu. Kahire'deki yabancı temsilciler kendi hükümdarlarının adını yay­ mak amacıyla yollanmış olmalarına karşın, Memluk zaferlerine de tanık oluyorlardı. Muhtemelen Barsbay, halka açık bu olaya ek olarak, önde gelen elçilerinden Tağrıberdi el-Hicazi el-Haseki el-Eşrefi'yi zaferini ikinci kez duyurmak üzere Osmanlı sarayına yollamış olmalıdırY Balkanlar'a ve Kıbrıs'a yaptıkları askeri seferler hem Osmanlıların, hem de Memlukların imajlarını pekiştirmelerine katkıda bulunmuştu, ama bunların ikisi de bütünüyle dinsel ideolojik bir gerekçeyle yapılmamıştı. Geçmişte Moğollara ve Haçlılara karşı yaptıkları seferler Memluk sultan­ Iarına mücahit imajını kazanma olanağı sunarken,43 Memlukların Kıbrıs'a saldırması jeopolitik kaygıların da devreye girdiğini gösterir. Memluk dene­ timi altında olan Do� Akdeniz kıyıları belirli aralıklarla, aralarında Kıbrıs'ı üs olarak kullanan korsanlar da olmak üzere, çeşitli grupların saldırılarına uğramaktaydı. Bu saldırganlar Anadolu ve Memluk limanları arasında gidip gelen gemilerin yolunu kesiyor, Müslüman tüccarların maliarına el koyuyor ve Memluk toprakları ile Anadolu arasındaki ticareti aksatıyordu. Memluk sultanları bu tehditler karşısında, dönemin siyasal koşullarına göre farklı politikalar uyguluyorlardı. Sultan Ferec iki küçük fılo karşısında önemsiz iki başarı kazanırken, kendisinden sonra başa gelen Şeyh el-Mah­ mıldi, önce adaya saidırınayı düşünmüş, ama sonradan adayı, karsanlara kapataeağına söz veren Kıbrıs kralıyla barış anlaşması imzalamıştı.44 Şeyh el-Mahmıldi'in Kıbrıs'a saldırmak yerine anlaşmayı yeğlemesi, karar verme sürecinde ideolojik kaygıların bütünüyle etkisinde olmadığını gösteriyordu. Son olarak da Barsbay ve ardılı Çakmak da, kısmen kıyılarını korumak için, kısmen de Kıbrıs hükümdan ile Timurlular arasında olası bir ittifakı engel42 Bkz. Ek I I I , s. 256. 43 Reuven Amitai-Preiss, "Mamluk Perceptions of the Mongol-Frankish Rapproachment," Mediterra· nean Historical Review 7 (1992): 50-65; Steward, The Armenian Kingdom and The Mamluks, s. 43. 187. 44 Kopraman, AI-Muayyad Şeyh ai-Mahmudi Devri, s. 199·204. OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LAR 135 leyebilmek amacıyla, Kıbrıs ve Rodos'a (aynı sırada) defalarca saldırmışlar­ dı. Böyle bir ittifak kuşkusuz Memluk topraklarının hem doğuda, hem de bahda karşıt güçlerle çevrili olmasına yol açabilirdi. Barsbay'ın 1433-4'te I l . Murad'a, Müslüman Akkoyunlulara karşı kazandığı "zafer"i duyurmak üzere bir elçi yollaması, hükümdarların her askeri olayı, önemli bir zafer olmasa bile, başarılı askeri komutanlar oldukları imajını yaratmak için de kullandıkları düşüncesini pekiştiriyordu.45 Memluk sultanı bu seferi bir cihat olarak değil, asi Akkoyunlu hükümdarına boyun eğdirmek için yapılmış gibi sunmuştu. 15. yüzyıl uluslararası siyasetinde, günümüzde de olduğu gibi, kendini sunuş ve algılama biçimi, gerçeklerden daha önemliydi ve Barsbay, Murad'ı Macarlar karşısında bir başka zafer daha kazandığı için kutladıktan sonra, kendi seferini kesin bir zafer olarak sunmuştu. Oysa gerçekte Barsbay'ın seferi tam olarak başanya ulaşmamışh. Barsbay, uzun ve yorucu bir kuşatmanın ardından Akkoyunlu hükümdan Osman'a yalnızca sözde boyun eğdirmiş, sayıca büyük kayıplar veren kırgın bir orduyla, elle tutulur bir toprak kazanımı da olmadan geri çekilmişti.46 Kendi zaferlerini duyuran ülkelerin elçilerini ağırlamakta olan Memluk sul­ tanı, her şeye karşın, bu kutlarnalara kendi elçilik heyetiyle karşılık vermişti. Barsbay mektubunun sonunda I l . Murad'a yedi yıl önceki Kıbrıs'ın "kutsal fethi"ni (elfethü 'l-kudst) hatırlatıyordu.47 Barsbay'ın mektubu, Osmanlıların geçmiş on yıllar boyunca etki alanının coğrafi açıdan genişlediğini ve şimdi Akkoyunluları da içine aldığını da doğrulamaktaydı.48 KARDEŞLİK VE DAYANIŞMA Osmanlılar ile Memluklar arasındaki iletişim her zaman kardeşlik ve dayanışmayı çağnşhran bir dille biçimlendirilmiş olsa da, iki ülke arasın­ da olası bir ittifak resmi olarak ilk kez 1427 ' de elçiler aracılığıyla tartışmaya açılmıştı. Geçmişte Bayezid, Timur'a karşı bir ittifak oluşturma girişiminde bulunmuş, ama Osmanlıların Memluk topraklanna yaphğı yeni bir saldırı 45 BNF MS 4440, 45b-47b. Bu mektup yanlışlıkla Murad'dan Barsbay'a olarak adlandırılmışhr. 46 Gaston Wiet, "Barsbiiy." El', ı: ıo53; bkz. Woods, Aqquyunlu, s. 52. 47 BNF M S 4440, 47a. 48 Murad ile Barsbay arasındaki en az iki yazışma daha Akkoyunlularla ilgiliydi. Bkz. BNF MS 4440, 42b-44a (tarihsiz, Temmuz ı429-Nisan ı430 arasına tarihlenmektedir) ; Feridun, ı274. ı: 200-2oı (ta­ rihsiz, ı438'e tarihlenmektedir) . Bu konular için bkz. Woods, Aqquyunlu, s. 67-71. U NVAN LA R DAN ) EOPOLiTi K Ü LAYLARA: M üZAK E R E L E R ÇAl! ı nedeniyle sultanın bu girişimi olumlu karşılanmamışh.49 Kıbrıs seferinden sonra 1427'de Barsbay hala kıyılarında korsanlada mücadele ederken, Bahlı bir ordunun Osmanlı topraklanna do�ru ilerlemekte oldu�yla ilgili gizli bir rapor aldı. Bunu hem karada, hem de denizde yapılacak bir ittifak fırsah ola­ rak gören Barsbay, I l . Murad'a bir elçi yollayarak, iki hükümdann, yaklaşmak­ ta olan bu tehdide karşı dostluk ve kardeşlik ba�larını güçlendirmeyi önerdi.5° Barsbay'ın Osmanlılara yolladıgı ve büyük olasılıkla Kıbrıs seferinde elde ettigi zaferi de duyurmalda görevlendirdigi elçi Tagrıberdi el-Eşrefi, Memluk sultanının önerisiyle Murad'a ulaştıgında, Osmanlılar zaten Macarlar ve Sırplardan oluşan müttefik ordusunu yenmiş ve 1427 yazı ile 1428 kışı arasında sınırdaki Güvercinlik Kalesi'ni ele geçirmişti. Bu zaferden sonra bile I I . Murad, Barsbay'ın önerisine o kadar sevinmişti ki, elçiye kendisinin altın işlemeli bir kaftanı ile başlıklarından birini vermiş, Barsbay'a da degerli arma�anlar yollamışhY Barsbay'ın dostluk önerisinin ardından herhangi bir gerçek lojistik destek gelmediyse de, bu en azından iki tarafın karşılıklı olumlu ilişkiler geliştirmesine katkıda bulundu. 142 9 'da Tagrıberdi' nin geri dönüşünden kısa bir süre sonra O smanlı Elçisi H oca Cemaleddin, Güvercinlik'in fethedildigine dair resmi haberi Kahire'ye ulaştırdıY Barsbay, Murad'ın Tagrıberdi'ye gös­ terdigi saygıya uygun bir karşılık vermek amacıyla, Osmanlı elçisi için bir imparatorluk merasim alayı ve büyük kutlamalar yapılmasını emretti. M emluk kaynaklarına göre elçiye kalenin eteklerinde M emluk yönetici­ lerinin, fıkıh alimlerinin ve halkın katıldıgı görkemli bir kabul merasimi düzenlenmişti.53 Elçi, I l . Murad'dan Osmanlıların başarılı seferini anlatan 49 Bkz. İkinci Bölüm, s. ı2ı. 50 El-Ayni, Ikdü'I-Cuman, 793b. 5ı Bu davranışın önemiyle ilgili olarak bkz. s. 7ı-72. Murad'ın Tagnberdi'ye verdigi mektup için bkz. Feridun, 1274, ı: 195-7. Murad'ın elçiye verdigi armaganlar için bkz. Muhanna, "New Clothes," s. ı9ı. Başlık armagan etmenin anlamı için bkz. Pedani, "Sultans and Voivodas," s. ı98. 52 Bu elçinin getirdigi mektup için bkz. Feridun, ı274, ı: ı97-8. Bu mektup yanlışlıkla Memluklardan Osmanlı sarayına olarak adlandınlmıştır. 53 İbn Bahadır, 52b; lbn Hacer, İnba, ed. Habeşi, J: 402; lbn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, ı8: 55; el-Makrizi. Kitabü's-Süluk, 4/2: 776-7. Nasıriyye Meydanı olarak anılan bu yer bir olasılıkla kalenin eteklerindeki Rumeyle Meydanı'ydı ve Sultan Kalavun el-N asır tarafından yenilenmişti. Modem çalış­ malarda hipodrom olarak da geçer, zaman zaman büyük merasim alaylan ve başka etkinliklerde de kullanılmıştır. Behrens-Abouseif, Cairo of the Mamluks, s. 63. OSMA N L l LA R VE M E M LU K LA R 1 37 bir mektup ile Barsbay'ın önerisine teşekkür olarak değerli armağanlar getirmişti.54 Bir varsayıma göre de, I l . Murad, Barsbay'a bu değerli armağanları, Osmanlı elçisinin, Kıbrıs seferinden sonra Memluk sarayında tanık olduğu görkemli merasime karşılık olarak yollamıştı.55 Osmanlı armağanları ara­ sında Avrupalı (Rum) kökenli 50 köle, 15 güvercin ve çeşitli av kuşları, çok sayıda samur, sincap, vaşak ve tilki kürkü ve mahmel için 20 parça Avrupa ipeği. Osmanlı hükümdan bir grup değerli Avrupalı köle yollayarak, bir olasılıkla Memlukların Kıbrıs seferi sırasında edindikleri çok sayıda köleye karşılık vermek istemişti. Anlaşılan mahmel için yollanan ipek dokumalar Kahire'de olumsuz bir duygu uyandırmamıştı, bu da armağanların yollanan mesaja göre farklı yorumlanabileceğinin bir başka kanıtıydı.56 Murad'dan gelen bu özel armağan, Barsbay ile Şahruh arasında kisve nedeniyle yaşa­ nan gerilim (1424-35) bağlamında yorumlanmalıdırY Kisve yerine mahmel için dokuma yollamakla Murad, Barsbay'a ayrıcalıklı bir saygı duyduğunu ve Şahruh'un küstahlığına karşı Memluk sultanından yana olduğunu gös­ termek istemiş olabilir. Murad'ın 1429-3o'da Barsbay'a yolladığı bir mektup da bu kardeşlik ve dayanışma havası ışığında değerlendirilebilir. Murad 1428'de yoğun bir çatışma döneminin ardından Balkan devletleriyle bir ateşkes anlaşması imza­ lamış ve bunu bir mektupla Barsbay'a bildirmişti.58 I l . Murad, Macar kralının barış taleplerine başta ilgi duymadığını belirtrnişti. Bu noktada mektubun elimizdeki metni, erken İslam tarihine atıfta bulunarak, Osmanlı ordusunu muhacirlere benzetmiştir. Hazreti Muhammed'in emriyle Medine'ye hicret ettikleri için muhacir olarak adlandırılan ilk Müslümanların daha sonra M üs­ lüman olmayan Mekkelilere karşı savaşmak için ilk islam ordusunun nüvesi54 İbn Bahadır, 52b. İbn Sahadır ve diger Memluk tarihçileri mektubun ya da bu ziyaretin içerigi hak­ kında bir bilgi vermemekle birlikte, armaganların türleri ve yollandıgı tarih, bu elçinin Güvercinlik fethi için gönderilmiş oldugunu düşündürür. 55 Ziada, "The Fal! of the Mamlüks ı5ı6-ı5ı7." s. 2; Ziada, "Nihayetü's-Selatini'I-Memalik," s 200. 5 6 Mahmel yapımı için dokuma göndermekle ilgili bkz. Giriş, s. 25. 57 ı424-ı435 arasında meydana gelen bu olayiann ayııntılan için bkz. Dekkiche, "Le Caire." ı: 82-94. 58 Feridun, ı274. ı: 203-6. Bu iki mektup da tarihsizdir. Bu özel heyetin gelişiyle ilgili olarak bkz. ei­ Makrizi, Kittibü's-Süluk, 4/2: 823. lnalcık'a göre bu anlaşma ı428-9'da imzalanmıştır. İnalcık, "Murad I I , " İA, 8: 6o3. U N VAN LA R DAN ) EOPOLiTi K O LAYLARA: M ü zA K E R E L E R ÇA� I ni oluşturmalan gibi, Murad da gayrimüslimlere savaş açmanın muhacirlerin izinden gitmek olduğuna inanıyordu. Ancak l l . Murad uzun savaşlar her iki ülkenin halkını da tükettiği ve ticaret yollarını kestiği için üç yıllık bir ateşkes imzalamaya karar vermişti. I l . Murad'ın Memluk hükümdanna yolladığı mektubun tonu mütevazı, hatta özür diler gibiydi; sanki Osmanlı sultanı, Barsbay'a mektupta hitap ettiği gibi İslam sultanının gözünde bu ateşkesi meşrulaştırma zorunluluğunu hissetmişti. Barsbay'ın bu mektuba verdiği yanıt onaylayıcı bir tondadır. Barsbay, I l . Murad'a peygamberin de Mekke halkıyla bir ateşkes imzaladığını hatırlatarak, Müslüman olmayanlada bir ateşkes imzalamayı anlayışla karşıladığını belirtir, ayrıca bu anlaşma koşulla­ rının Müslümanların yaranna olacağını ekler. Mektubun sonunda sultan, I l . Murad'ın bu konuyu kendisiyle paylaşmasına sevindiğini ifade eder. Bu metinlerde sık sık kendi İslami tarihsel miraslarına, peygambe­ rin hadislerine, hatta bir konuya açıklık getirebilmek için Kuran'daki ayet­ lere göndermeler olurdu, ama Osmanlı-Memluk diplomatik ilişkilerinde siyasal bir karar alınırken bunu dini bir zemine oturtma geleneği yaygın değildi. I l . Murad'ın ateşkes anlaşmasını imzalamasını, saygı duyulan erken İslam tarihinin ortak belleği üzerinden açıklamaya çalışması aslın­ da, Balkanlar'daki son olaylardan duyduğu derin memnuniyetsizliğin bir işaretiydi. I l . Murad'ın mektubu, onun aynı ideolojik ortamdan gelen bir başka Müslüman hükümdara yalnızca durumu açıklama ve meşrulaştırma isteğinden değil, aynı zamanda, Sahibü'l- Ucat (Uçların ya da Rumeli Ser­ had Boylarının Sahibi) ya da Nusretü'l-Guzat ve'l-Mücahidfn (Gazilerin ve Mücahidlerin Muzafferi) olarak anıldığı bir yerde, adını temize çıkartmak istemesinden kaynaklanıyor olabilirdi.59 Buna karşılık Barsbay, hükümdar dostunu, her ikisinin ortak mirasından verdiği bir örnekle mantıklı bir yak­ laşımla rabatlatmaya çalışmıştı. DiKKATE ALI NMAYAN SIGINMACILAR 1402'den 1451'e değin epey uzunca bir dönem, gerilim yaratması çok muhtemel iki ayrı durum ortaya çıkmasına karşın, kaynaklar, bu iki 59 İlki için bkz. el-Ayni, Ikdü'l-Cuman, 759b; ikincisi için, Feridun, 1274, Mehmed'den beri kullanmaktaydı. OSMAN Ll LAR VE M EM LU K LAR ı: 207. El-Ayni bu unvanı I . 1 39 devlet arasındaki diplomatik ilişkilerde bir gerginlik ya da askeri bir harekat kaydetmemişlerdir. Bunlardan yalnızca Memluk kaynaklarında belirtilen ilk durum Osmanlı hanedamndan iki kardeşi, Süleyman ve Sara'yı (Hundi?) ilgilendirmektedir.60 Babalan Orhan ( Süleyman'ın oğlu) , amcası I. Mehmed tarafından, daha Süleyman ve Sara doğmadan önce kör edilip hapse atılmış­ tı, dolayısıyla ikisi de kısmi bir tutsaklık durumunda dünyaya gelmişlerdi. 1429 'da ya da 1432'de Orhan öldüğünde, adı Doğan olduğu sanılan hizmet­ kan iki kardeşi alarak kaçmış ve Memluk topraklarına sığınmıştı. 1433 'te Akkoyunlulara karşı giriştiği seferden "zafer"le dönen Barsbay da onları kabul etmişti.6' Memluk sarayında iyi ağırlanmakla birlikte, 1437'de yurtları­ na geri dönmek istediklerinde Memluk yetkilileri onları kınamıştı. İki kardeşin ya da Doğan'ın neden geri dönmek istedikleri çok net değildir, bu noktada Memluk kaynakları birbirlerinden farklı bilgiler aktarır. Birinde Osmanlı Sultanı I l . Murad'ın Barsbay'dan akrabalarını geri gönder­ mesini istediğini söyler. Barsbay, kısmen iki kardeşin hayatlannın tehlikede olabileceğini düşünerek bunu reddedince, l l . Murad bu kez onları geri getir­ mesi için Doğan'ı ikna etmeye çalışmıştı. Hep birlikte İskenderiye'de bir gemide yakalanan grup Kahire'ye getirilmiş ve Doğan idam edilmişti. Grup­ takiler ağır biçimde cezalandırılırken, şehzade küçük bir cezayla kurtulmuş ve hemen Memluk kışiasma getirilmişti. Sara sonunda Barsbay'la evlenmiş, onun ölümünden sonra da Çakmak'ın eşi olmuştur. Çocukları ergenliğe erişmeden ölmüş, daha sonra da Çakmak onu boşamıştı.6• Memluk sultanının bu iki Osmanlı hanedan üyesini ağıdadığı sıralarda Osmanlı Sultanı l l . Murad da Barsbay'ın siyaset sahnesindeki en büyük rakibi Canibeg es-Sufı'yi koruması altına almıştı. Barsbay tahta geçer geçmez Canibeg'i hapse atmış, ama o kaçarak Osmanlı topraklarına 6o İbn Ta�nberdi'ye göre Şehzade. Bkz. Ibn Tagrhribirdi, Nujum, çev. Popper, 22: 127. lbn Bahadır, 70b-71, 88b. Sara adını İbn Bahadır kullanmışhr. El-Ayni ise öykünün kısalhlmış biçimini vermektedir; şehzadeye deginilmiş, ama kız kardeşinden söz edilmemiştir. El-Ayni, Ikdü'l-Cumiin, 814a. Uzunçarşılı, lbn Ta�nberdi ile lbn İlyas'ın çok daha geç tarihli kayıtlanndan yararlanmışhr. Uzunçarşılı, "Memluk Sultanlan Yanına iltica Etmiş Olan Osmanlı Hanedanına Mensub Şehzadeler," Belleten 17 (1953): 519-35; Gaston Wiet, "Deux Princes Ottomans a la Cour d'Egypte," Bulletin de l'Institue d'Egypte 20 (1938): 137-50. 6 1 Akkoyunlu seferi için bkz. Üçüncü Bölüm. 62 Sara'nın ölümüyle ilgili bkz. Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, 22: 127. İkisinin de ölümü ve öykünün bir başka yorumu için bkz. Ibn Taghribirdi, Haviidis, ed. İzzeddin, 2: 559, 560-ı. U NVAN LA R DAN ) EO POLiTi K Ü LAYLARA: M ÜZAK E R E LE R ÇA� I sığınmıştı.63 Bu iki olayın aynı tarihlere denk gelmesi, bu kişilerin gele­ cekleri hakkında karar vermek üzere görüşmeler yapılmış olabileceğini düşündürmektedir. Bu olayların olası bir çatışmayı tetiklememiş ve I l . Murad ile Barsbay arasındaki ilişkileri zedelememiş olması aslında şaşırtıcıdır. Her iki hüküm­ dar da başka siyasal cephelere yatırım yapmıştı, ayrıca ikisi de Timurlu hükümdan Şahruh'a karşı büyük bir güvensizlik duyuyordu. Dindarlığı ve siyasal hırslarıyla bilinen Şahruh'un 1424'te bir elçiyle Barsbay'a kisve yolla­ masıyla Memluklarla Timurlular arasında büyük bir kriz patlak vermişti.64 Bu olay her ne kadar diplomatik bir j est olarak sunulsa da, aslında doğru­ dan bir meydan okumaydı, çünkü Memluk sultanları için her yıl kisvenin yerine konması kıskançlıkla korumaya çalıştıkları bir ayrıcalıktı. Şahruh bu "armağan"la, Memluk sultanlarının haklarını ihlal ediyor ve İslam dünya­ sında liderliğe oynuyordu. Bu diplomatik ihlalden sonra Şahruh ile Barsbay arasındaki ilişkiler hep gergin kaldı. Şahruh'un hırsları, Anadolu devletleriyle bundan sonraki diploma­ tik ilişkilerinde de kendini göstermiş, daha önce babası Timur'un yetki alanı içinde olan topraklar üzerinde yeniden hak iddia etmeye başlamıştı. Barsbay, Şahruh'un bu çabasını duyduğu zaman rahatsız olmuştu. Safer, 83 9 . Sultan [,] Şahruh ibn Timurleng'in, Anadolu hükümdan Sultan Murad Bey ibn Osman'a, yukarıda bahsedilen Karamanoğul­ ları Beyi Emir Sarimeddin İbrahim ibn Karaman'a ve Kara Yülük ile oğullarına ve Nasırüddin Bey ibn Dulkadir'e hilatlar yolladığını duyunca, bunların kendi topraklarında [Şahruh'un] saltanat naip­ leri olduklarını düşündü. Hepsi [Şahruh'un gönderdiği] hilatları giymişti ve hatta İbn Osman [Murad II] da onun [Şahruh'un gön­ derdiği] hilatı giymiş ve bu sultanı endişelendirmişti, ta ki kendisi­ ne Murad'ın bunu resmi olmayan bir toplantıda şaka yollu yaptığı söyleninceye kadar.65 63 l b n Bahadır, 8 9 b , 90b-9ıa; Aşıkpaşazade, ed. Ali, s. 246. 64 1424-1435 arasındaki olayiann aynnblan için bkz. Dekkiche, " Le Caire," ı: 82-94. İbn Bahadır, 57a, 97a-b, ıoıb. 65 Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, ı8: 127. Köşeli parantezler Cihan Yüksel Mutlu'ya ait. OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LA R Bu paragraf yalnızca Şahruh'un hırsının nerelere vardığını göster­ mekle kalmıyor, ayrıca 15. yüzyıl islam diplomasisi içinde hilatın, özellikle de hem alıcı, hem de verici hükümdar olduğu zaman sahip olduğu özel önemi ortaya koyuyordu, çünkü hilat, yollayanın alıcıdan daha üstün oldu­ ğunu kabul etmek ve onaylamak anlamına geliyordu. Barsbay da haklı ola­ rak, I l . Murad'ın Şahruh'un yolladığı hilatı giydiğini duyunca kaygılanmış­ tı.66 Şahruh'un karıştığı her iki armağan verme olayı da, bize bu diplomatik uygulamanın yalnızca merasimle ilgili bir zorunluluk olmadığını, aynı zamanda yetki iddiası ya da kabullenişi anlamına geldiğini hatırlatıyordu. Şahruh'un diplomatik manevralarını olası askeri saldırıların işa­ retleri olarak yorumlayan Barsbay, aynı yıl I l . Murad ile bölgedeki diğer hükümdarlara ittifak önerisinde bulunmuştu.67 Ancak kaynaklarda Bars­ bay'ın bundan sonraki yardım çağrıları hakkında başka bir şey yoktur; belki de Şahruh'un denetimindeki topraklardaki iç dinamikler, Timurluların Memluklara daha fazla baskı yapmasını engellemiş ve böyle bir ittifak gereksiz hale gelmişti.68 1438'de Barsbay'ın ölümünden sonra bu macera sona erdi, ardından başa geçen Çakmak, yetkilerini sağlama aldıktan sonra Şahruh'a karşı daha dikkatli davrandı.69 DEGİŞEN ROLLE R Barsbay'ın ölümüyle başlayan veraset mücadelesi Çakmak'ın Kahi­ re'de yetkisini sağlamlaştırana kadar sürmüştü. Çakmak, Timurlulara karşı dikkatli bir siyaset izlerken, Osmanlıların ününün gizliden gizliye artmakta olduğunu da görüyordu. Tahta geçtikten (ro Eylül 143 8) yalnızca iki ay sonra Çakmak, Murad'a bir haberci yolladı ve 28 Ekim 1438 tarihli mektu­ bunda önce Barsbay'ın ölüm haberini verdi.7° Yeni Memluk sultanı tahta çıkışı sırasında olanları olağanüstü ayrıntılı olarak ve özellikle kendisini oybirliğiyle destekleyen halifenin, önde gelen alimierin ve din adamlarının 66 Bu hareketin analizi için bkz. Birinci Bölüm, s. 70. 67 lbn Bahadır, 84b. 68 Bu yıllarda Şahruh'un karşılaştıgı sorunlar için bkz. Beatrice Manz," Shah Rukh b. Timür," El', 9: ı97-8. 69 Dekkiche, " Le Caire," ı: 9ı-2 (özellikle n.269). Ancak daha sonra ı444'te aynı sorun bu hükümdar­ lar arasında gene gerilime neden olmuştu. Bkz. Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, ı9: 96-7. 70 Feridun, ı274, ı: 207-8. U NVAN LA R DAN ) EOPOLiTi K O LAYLARA: M ÜZAK E R E L E R ÇA� I rollerini vurgulayarak anlattı. Çakmak, ordu komutanlarının ve yüksek yöneticilerin sözde oylamasıyla, başlangıçta naipliğini yaptığı Barsbay'ın genç ve deneyimsiz oğlunun yerine nasıl geçtiğini anlatıyordu. Çakmak, bu oldubittide ve oylamada kendi rolünü minimize ederken, aynı zamanda peygamberin şu ünlü sözlerine gönderme yaparak hükümdar olarak meş­ ruiyetini öne sürüyordu: "Benim ümmetim hata üzerinde birleşmez."7' Mektuptaki pek alışık almadığımız bir paragrafta yeni sultan, I l . Murad'a, Barsbay'dan istemiş olduğu ve sultanın ölmeden önce yollayamadığı fili de gönderdiğini bildiriyordu.72 Mektupta I l . Murad'a, 1433'ten itibaren Osmanlı hükümdarları için gelenekselleşen el-Makarr el-Kerim unvanıyla hitap edilmişti. Çakmak'ın I l . Murad'a yazdığı mektupta, savunmada olduğu hissini veren ayrıntılı açıklamaları dikkat çekicidir. Sonuçta bir zamanlar Memluk sultanları tarafından tanınmayı bekleyen ve tartışmalara neden olan veraset usullerini açıklama çabası içinde olan Osmanlı hükümdarları -önce Süley­ man, sonra Mehmed- değil miydi? Memluk hükümdarlarının Osmanlılara bakışındaki bu değişim, 1402-51 arasındaki görece sakin dönemde bile, Osmanlılada Memlukların daha incelikli statüler üzerine görüşmelere devam ettiklerini ima eder. I I . Murad, Çakmak'a yolladığı gecikmiş yanıtın­ da kendisini sözde kutladıktan sonra Semendire'nin fethini duyurmuştu. I l . Murad mektubunda kısaca ve genel olarak olsa da, Çakmak'ın elçisiyle yolladığı değerli armağanlara da değinmekteydi. Çakmak'ın, I l . Murad'ın zaferini kutlayan yanıtı, hem Osmanlı, hem de Memluk kaynaklarında geçer. Armağan listesi mektubun yalnızca Osmanlı kopyası aracılığıyla elimize ulaştığından kesinliğini denetleme ola­ nağı olmasa da, listedeki nesnelerin değeri açısından ele alınmasında yarar vardır. Çok sayıda değerli, ama alışılmış nesnelerin -kılıçlardan ender doku­ malara kadar- yanı sıra,7J en dikkat çekici armağan listenin başına, her iki ülkenin ideolojik ve dinsel dünyalarında taşıdığı simgesel öneme uygun bir yere konulmuştu; bu, "Halife Osman'ın elinden çıkma bir Kuran"dı. Müs­ lüman ülkeler arasında Kuran değiş tokuşu alışıldık bir uygulamaydı, ancak 7ı A.g.e., ı: 207. 72 A.g.e., ı: 208. 73 A.g.e., ı: 214. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR 14 3 bu Kuran'ın bir özelliği vardı, çünkü Kuran'ın son haline kavuşturulmasın­ da Halife Osman önemli bir rol oynamıştı. Abbasi merasimlerinde Halife Osman'ın Kuran'ının simgesel bir işlevi vardı: eğer halife birini huzuruna kabul etmeye karar vermişse, bu nüsha, peygamber döneminden intikal eden merasimlere ait diğer eşyalada birlikte o kişinin önüne konulurdu.74 Memluklar kuşkusuz Abbasi merasimlerinde kullanılan Osman'ın Kuran'ını değil, ama onun yazdığı bir Kuran'ın kopyasını yollamışlardı. Bu armağanın simgesel önemi, Memlukların Osmanlı sarayına duydukları saygıyı gösteri­ yordu. Ayrıca bu armağan listesinin günümüze kadar gelebilmiş olmasından da Osmanlıların, Memlukların bu saygısını paylaştıklarını anlıyoruz.75 Edirne ile Kahire arasındaki bu yazışmalar iki yıllık bir süreyi gözler önüne sererken, Memluk-Timurlu ilişkilerinde de yeni bir evre başlamıştı. Çakmak, Şahruh'a Şubat-Mart 143 9 tarihli bir mektup yollayarak, tahta çık­ tığını haber vermişti, ama bu mektubun içeriği I I . Murad'a yolladığından çok farklıydı.76 Çakmak her zamanki gibi Şahruh'a yüksek rütbeliler için kullanılan ve Memluk sultanlarının unvanına denk gelen el-Maka.m el-Şerif ( Şerefli Makam) unvanıyla hitap etmişti. Ancak günümüze ulaşan kopyada Çakmak'ın, Barsbay'ın ölümünü duyurduğu ve daha fazla ayrıntı verme­ diği anlaşılmaktadır. Ancak Çakmak, I I . Murad'a daha düşük bir unvanla (el-Makarr el-Kerim el-Emfri) (Emirlere Layık Ulu Merkez) hitap etmesine karşın onu, Şahruh'a iletınediği bazı açıklamalarla onurlandırmıştı. Yedi ay sonra Kasım 143 9'da Çakmak, Şahruh'tan beklenmedik bir mesaj getiren bir heyeti kabul etmişti. Elçiye göre Şahruh, Çakmak'ın tahta çıktığını duymuş, ama "bu olayın doğrulanmasını istemiş "ti.77 Şah­ ruh'un Çakmak'ın mektubunu aldığı ve içeriğinden tatmin mi olmadığı, yoksa mektubu hiç mi almadığı konusunda kaynaklar net değildir. Her iki durumda da gereksiz gerilimden kaçınmak amacıyla Çakmak elçiyi hilat ve 74 Hilal al-Sabi, Rusum Dar ai-Khilafah, s. 73; Hilal al-Sabi, Rusum Dar ai-Khilafah: The Etiquette, Proto­ col and Diplomacy ofthe Abbasid Caliphate in Baghdad, ed. Mikhail Awad, Bagdat, AI-Aini Press, ı964, s. 90·I. 75 Feridun Bey'in münşeatında Osmanlılarla Memluklar arasında ı5ı7'ye degin süren yazışmalardan 37 tanesi vardır. Bunlardan yalnızca üçünde (bu mektup dahil olmak üzere) Memluklann Osmanlılara yolladıklan armaganlann listesi bulunmaktadır. Bkz. Feridun, ı274, ı: ı45; ı: 2ı2-ı4; 235·8. 76 BNF MS 4440 , 44a-45a. 77 Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, ı9: 78. 1 44 U NVAN LA R DAN j EO POLiTi K Ü LAYLARA: M üZAK E R E LE R ÇA� I çeşitli armağanlada onurlandırmış, ayrıca Şahruh'a yeni bir mektup yazıl­ masını emretmişti. Bundan sonraki Timurlu elçisi Eylül 144o'ta Kahire'ye geldiğinde Çakmak Timurlularla arasındaki herhangi bir yanlış anlamayı gidermeye hazırdı. Bu kez Kahire ev sahipliği konusunda iyi hazırlanmış ve Çakmak'ın oğlu heyeti karşılamaya yollanmıştı. Halk şehrin, heyet onuruna süslenme­ sini ve merasim alayını şaşkınlık içinde izlemişti. Şahruh'un temsilcileri değerli taşlar, develer, ipekliler ve diğer dokumalar ve kürklerle misk getir­ miş ve şehirde kaldıkları süredeki harcamaları için kendilerine cömert bir ödenek verilmişti. Ayrıca Timurlu elçiye ülkesine dönerken bir de hilat arma­ ğan edilmişti. İbn Tağrıberdi'ye göre bu hilat gerek nitelik, gerek zenginlik açısından bundan önceki elçilere verilenlerden çok daha üstündü. Elçinin Herat'a götürdüğü armağanlar da aynı derecede etkileyiciydi.78 Memluk sara­ yının bu cömert ve son derece uygun davranışı sultan ve danışmanlarının Şahruh'u gücendirrnek istemediklerini göstermekteydi. DiPLOMAS İ N İ N DeLAYLI S öYLEM LERi: TicARET, HAc KERVANI vE F ETVALAR Diplomatik ilişkilerin irdelenmesi, taraflar arasındaki imaj ve algı­ lama süreçlerinin evriminin izlenmesinde bir kolaylık yaratabilse de, bu tür bir irdeleme Osmanlı-Memluk ilişkilerinin karmaşıklığını yansıtmakta yetersiz kalır. Bu ilişkinin en önemli, ama en az üzerinde durulan yönü aralarındaki kapsamlı ticari ilişkiler ağıdır. Hem Osmanlı, hem de Memluk hükümdarları yazışmalarında sık sık bu ilişki ağının iyileşmesi dileklerinde bulunmuşlar,79 hatta bazı ender durumlarda bu çerçevede özel isteklerini dile getirmişlerdi.80 Örneğin Ağustos 143 6 tarihli bir mektupta I I . Murad, Memluklann denetimi altındaki Trablusşam'da ölen bir Osmanlı tücca­ rının (Hacı Ömer b. Halil) kızına kalan mirasını alabilmek için Memluk sultanının yardımını rica etmişti. Tüccann kızının evli olduğu Osmanlı kadısı Hüsameddin'in hem I I . Murad'ın temsilcisi, hem de ölen tüccann vekili olması, bu toplumlar arasındaki ilişkiler ağının ne kadar karmaşık olabileceğini göstermektedir. 78 A.g.e., ı9: 8ı-2. 79 Örnek olarak, Ibn al-Hijja, Qahwa, ed. Vesely, s. ı78-ı83; Feridun, ı274, ı: ı64-5. 8o Feridun, ı274, ı: 206, 207-8. OSMA N L i lAR VE M EM LU K LA R 14 5 Hükümdarlar karşılıklı diplomatik heyetler göndermenin ötesinde dolaylı iletişim de kurabiliyorlardı. Her yıl hac kervanının Kahire'den yola çıkması bütün Müslüman hükümdarlar için çok önemli bir olaydı ve çoğu büyük bir sadakatle zekatlarını ve armağanlarını bu kervanla Mekke ve Medine'ye yolluyordu. Osmanlı hükümdarları geçmişte de zekat yolluyor­ lardı ama kaynaklara göre, kutsal Mekke ve Medine'ye, orada yaşayanlara ve peygamberin ailesine destek olmak için Haremeyn Vakıfları olarak anılan dini vakıfları ilk kez I. Mehmed ile l l . Murad kurmuşlardı.8' Bu bağışlar elçilerin getirdiği armağanlada aynı işleve sahip değildi, ama Memluk sultanlarına, halka ve İslam dünyasına çeşitli mesajlar iletirdi.82 Bu arma­ ğanlar ve bağışlar hükümdarların hem içerdeki, hem de Memluk toprak­ larındaki imajlarını oluştururken, hayırlı, cömert ve dindar kavramlarını imajlarına dahil etmelerine yardımcı olmaktaydı. Bu on yıllar içinde I l . Murad'ın Memluklarla yaptığı yazışmalarda kendisi için kullanılan Fakir­ ierin ve Muhtaçların Koruyucusu unvanı, bir olasılıkla böyle bir cömertlik göstermiş olmasına bağlıydı. 83 Bu armağanlar, bağlamları ve veriliş biçimlerine bağlı olarak başka Müslüman hükümdarların, Memlukların imparatorluk iddialarına karşı çıkmalarına hatta sorgularnalarına vesile olabiliyordu. Örneğin Timurlu hükümdar Şahruh, kervan için kisve yollamaya niyedendiğinde Memluk sultanının öfkesini üzerine çekmişti. 84 Benzer biçimde merasim mahmeli için ipek örtü yollama girişimleri de, her zaman değilse bile bazen Mem- 81 I . Bayezid'in yolladıgı zekat için bkz. Ş. Tufan Buzpınar ve Mustafa S . Küçükaşcı, " Haremeyn," DİA, 16: ı57. I. Mehmed için bkz. Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. ı94; Neşri, ed. Unat ve Köymen, s. 551, 679-81. I l . Murad için bkz. Aşıkpaşazade, ed. Giese, 194, 210; İ . H . Uzunçarşılı, "Sultan I I .Murad'ın Vasiyetnamesi," Vakıflar Dergisi 4 (1958): 2, 4; Mustafa Güler, Osmanlı Devleti'nde Harameyn Vakıflan (XVI.-XVII. Yüzyıllar) , istanbul, 2002, s. ıoı. Ayrıca bkz. Suraiya Faroqhi, Pilgrims and Sultans: The Hajj under the Ottomans, Londra I. B. Tauris, ı994, s. 76-7. Bu tartışma Osmanlı topraklarında yaşayan kişilerin (Osmanlı askeri ve yönetici sınıflarının ileri gelenleri) hibe ve bagışiarını içermez. 82 Dinle ilişkili armaganlar üzerine yapılan yeni bir araştırma için bkz. Sheila Blair, "On GiYing to Shrines: 'Generosity is a Quality of the People of Paradise'," Gifts of the Sultan, s. 51-75. 83 Feridun, ı274, ı: 20T Melceü'l:fiıkara ve'l-mesiikin. 84 Dekkiche, " Le Caire," ı: 74-82. Şahruh ve Memluk sultanları arasından ı424-ı435 arasında geçen olarların ayrıntıları için bkz. Dekkiche, "Le Caire," ı: 82·94· Mogol hükümdan Ebi'ı Said ile Memluk Sultanı N asır Muhammed arasındaki kisve olayı ile ilgili olarak bkz. Charles Melville, "The Year of Elep­ hant," Studia Iranica 2ı (ı992): ı97-207. U NVA N LA R OAN ) EOPOLiTi K Ü LAY LARA: M üZAK E R E L E R ÇAG I luk yetkilileri tarafından meydan okuma biçiminde algılanabiliyordu.85 Osmanlıların Memlukları bu şekilde gücendirdikleri konusunda bir kayıt bulunmamaktadır. 1444'te Osmanlılada Memluklar arasında dolaylı, ama etkili bir başka ilişki daha söz konusu olmuştu. I l . Murad Balkanlar'da zor bir seferle uğraşırken, Karamanoğullarından İbrahim Bey (ö. 1464) ona kar­ şı bir ittifak oluşturmuş86 ve doğudaki Osmanlı topraklarına saldırmıştı. Murad, Kahire'ye yolladığı bir mektupta, kendisi de Müslüman olan, ama Osmanlı topraklarında yaşayan Müslümanlara rahatsızlık veren ve Osmanlı hükümdarını cihattan alıkoyan İbrahim Bey'e savaş açmasının din açısından sakıncalı olup olmadığını sormuştu.87 Bu soruya yanıt ara­ yan kadılar arasında saygın Memluk düşünüderi vardı. Ünlü İbn Hacer (ö. 1449) gibi çeşitli alimierin hazırladıkları fetvalardan günümüze ulaşan beşi de Karamanoğullarına karşı savaş açmanın mubah olduğuna karar vermiş, hatta bazıları tartışmayı daha da ileri götürerek, İslam hukukuna göre Karamanoğulları hükümdarının kanını akıtmanın da mubah oldu­ ğunu öne sürmüştü.88 I I . Murad zekice bir yöntemle bu soruyu sorarak, Memluk sultanı­ nı gücendirmeden Karamanoğullarına saidırma konusunda onun onayını almıştı. Karamanoğulları on yıllardır Memlukların tabisi olduğundan normal olarak böyle bir saldırı Memluk sarayını kızdırabilirdi. Ama kadı­ lar fetva verdikten sonra Çakmak'ın buna karşı gelmesi zordu. I l . Murad beklediği fetvayı aldıktan hemen sonra, Temmuz 1444'te Karamanoğulla­ rına saldırdı.89 Sonuçta İbrahim Bey Osmanlılada barış anlaşması imzala­ yarak, Osmanlı egemenliğini kabul etti. Böylece I I . Murad görünüşte say­ gılı olan bir taktikle Memlukların etki alanına ustaca müdahale etmişti. 85 Uzun Hasan'ın mahmel örtüsü yollama girişimiyle ilgili olarak bkz. Woods, Aqquyunlu, s. 107·8; Jomier, Le Mafımal, s. 50·3. 86 İnalcık, "Murad II," İA, 8: 6o8. 87 Uzunçarşılı, " Karamanogııllan Devri Vesikalanndan," s. 129. Makaleye eklenen fotograflar gerçek belgelerin okunabilir kopyalarıdır. Ne yazık ki Uzunçarşılı Topkapı Sarayı Arşivlerindeki belgelerin nu­ maralarını vermemiştir. Bu belgelerin yeni Türkçe çevirileri için bkz. Boyacıoglu, "Osmanogııllarının Karamanoglu İbrahim Bey Aleyhine Aldıgı Fetvalar," Pax Ottomana: Studies in memoriam of Nejat Gö­ yünç, Ankara, 2001, s. 641-59. 88 Boyacıoglu, "Osmanogııllannın, s. 647-54. 89 lnalcık, "Murad I l , " lA, 8: 6o8. OSMAN L l LAR VE M E M LU K LAR 1 47 Murad Karamanoglu topraklarına yaptıgı seferden sonra tahtı 12 yaşındaki oglu I l . Mehmed'e bırakmış ve l l . Mehmed'in bu ilk hükümdar­ lık dönemi neredeyse iki yıl sürmüştü. l l . Murad'ın tahtı bırakmasından dört ay sonra baştaki hükümdarın henüz çocuk olmasından yararlanan bir haçlı ordusu Osmanlılara saldırmıştı. Murad'ın komutası altındaki Osman­ lı ordusu 10 Kasım 1444'te Haçlılada Yama'da karşı karşıya geldi. I l . Meh­ med bu kısa dönem hükümdarlıgı süresince Kahire'ye en az iki diplomatik heyet göndermişti. Bunların ilki babasının kazandıgı askeri başarıyı duyur­ maktaydı. I l . Mehmed bu görev için Vama Savaşına komutan olarak katılan Azeb Bey'i seçmişti.9° Azeb Bey ve heyeti beraberindeki savaş tutsaklarıyla birlikte 3 1 Ocak 1445 'te Kahire'ye geldi.91 Memluk tarihçilerinin yazdıkla­ rından anlaşıldıgı üzere, yönetim degilse bile halk, Edirne'deki rejim degi­ şikliginden haberdar degildi. I l . Murad'ın tahtı oglu l l . Mehmed'e bıraktıgı haberini bir sonraki Osmanlı heyeti getirmişti. Genç Osmanlı hükümdarı­ mn mektuptaki tonu özellikle saygılı, hatta belki de biraz itaatkardıY Memluk kaynaklarında, I l . Murad'ın 1447'de yönetimi I l . Meh­ med'den geri aldıgına dair bir kayıt yoktur. Osmanlılada Haçlılar arasında Ekim 1448'de yapılan kritik Kosova Savaşı'na da deginilmez. Kaynakla­ rın belirttigi tek şey Memluk Elçisi Emir Kanim el-Tacir'in 25 Temmuz 1449 'da Edirne'ye gitmek üzere Kahire'den ayrıldıgıdır. Elçi büyük ola­ sılıkla Osmanlı ordusunun Kosova'da elde ettigi zaferi duyuran Osmanlı elçilerine eşlik etmekteydi.93 Kanim'in ayrılmasından iki yıl sonra, I l . Murad'ın Mart 1451'de öldügü haberi Kahire'ye ulaştı.94 I l . Murad, ünlü Memluk yönetimiyle ilişkilerini kuşkusuz büyük dedesi Bayezid' den çok farklı yürütmüştü. ll. 90 Molla Hüsrev'in kaleme aldıgı zafername için bkz. BNF MS 4344· 133b-139a. Başka hükümdarlara yollanan diger kopyalan için bkz. Adnan Erzi, "Türkiye Kütüphanelerinden Notlar ve Vesikalar I l , " Bel­ leten 14 (1950): 595-647; Fekete, " Das Fetl)niime ü ber die Schlacht bei Yama. " 91 Bu konudaki göndermelerin tam listesi için bkz. Ek I I I , s. 262-263. H e r ne kadar Neşri Azeb Bey' i I l . Murad'ın yolladıgını öne sürse de, bu diplomatik görüşmenin yapıldıgı tarihte tahtta resmen hala Il. Mehmed bulunmaktaydı. Neşri'nin bu görevle ilgili anlattıklan için bkz. Birinci Bölüm, s. 64. 92 A.g.e., ı: 123. Çakmak ile Il. Mehmed arasındaki diger yazışmalar için bkz. Feridun, ı274. ı: 265-6, 266-8. Bu mektuplar içerikleri ve yazılış tarihleri açısından bazı uyuşmazlıklar taşır. Bu kanşıklıkla ilgili olarak bkz. Ek I I I , s. 262-264. 93 Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. izzeddin, ı: 211. 94 A.g.e., 2: pı. U NVAN LA R DA N ) EO POLiTi K O LAYLARA: M ÜZAK E R E LE R ÇAl! ı Kullandığı taktikler, fiziksel saldırganlıktan çok hep diplomatik iletişim ve görüşmelere dayanmıştı. Mektuplardan anlaşıldığı üzere unvan değişimle­ ri ve konuların çeşitlenınesi belki de I I . Murad'ın barışçıl diplomasisinden kaynaklanmaktaydı ve bu sayede hem Kahire'de, hem de başka devletlerin gözünde Osmanlı algısını, daha ünlü ve saygın hale getirernemiş olmakla birlikte eşitleyebilmeyi başarmıştı. Ölümünün ardından İbn Tağrıberdi'nin kaleme aldığı övgü dolu satırlar bu gerçeği doğrulamaktadır. Sultan Murad Bey en olgun çağında öldü. Zekaya, sağduyuya, kararlı­ lığa, cömertliğe, cesarete ve önderlik [niteliklerine] hep birlikte sahip olduğundan, Doğuda ve Batıda çağının en iyi hükümdarıydı. Bütün yaşamını Yüce Allah yolunda çalıalayarak geçirdi, pek çok saldırıda bulundu, çok sayıda zafer kazandı, düşmandan ulu kaleleri, hisadarı ve şehirleri [aldı] ve [Allah tarafından] terkedilenleri fethetti; ama insa­ noğlunun arzuladığı zevklere düşkündü; durumu belki de kendisine inancı sorulduğu zaman "onu günahlada yırtıp [,] bağışlanmak için ettiğim dualada onarırım" diyen bir dindarın söyledikleri gibiydi; ve o Allah'ın affını ve rahmetini daha çok hak eder, çünkü o saygınlığını ünlü anıtlada ve İslam'a yaptığı hizmetlerle ve düşmanıanna verdiği mağlubiyetlerle kazandı, onun için, onun İslamın ve Müslümanların suru olduğu söylenir - Allah onu affetsin ve gençliğine karşılık olarak Cennet'i versin, çünkü o mükemmelliğiyle insan soyu için en yüce şerefti - Allah rahmet eylesin.95 Bu kısa, ama güçlü satırlar I I . Murad'ın doğrudan ve dolaylı diplo­ matik başarılarını özetler: Balkanlar'daki askeri zaferleri, siyasal otoritesi ve etkisinin yaygınlaşması, hayırsever ve inançlı hamiliği. Ölümünden sonra bile bu son nitelik I I . Murad'ın Harerneyrı sakinlerine ve peygamberin ailesine adadığı bağış ve vakıfları da dahil ettiği vasiyetnamesiyle daha da vurgulanmıştı. 96 95 Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, 19: 232·3. 96 Uzunçarşılı, "Sultan ll. Murad'ın Vasiyetnamesi," s. 2, 4· OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LAR 149 DöRDÜNCÜ BöLÜM YENİDEN CANLANAN iMPARATORLUK TUTKU S U (1453-14 81) emluk Sultanı Çakmak, I l . Murad'ın ölümünü duyar duymaz hemen Murad'ın oğlu ve varisi l l . Mehmed'e başsağlığı dilekle­ rini iletmek üzere Emir Esenbey'in başkanlığında bir diplomatik heyet oluşturmuştu.1 Esenbey, Aralık 145ı'de geri döndüğünde, yanında l l . Mehmed'in ikinci kez tahta geçtiğini resmen bildirmek üzere bir Osmanlı elçisi bulunuyordu. Osmanlı heyeti, Mehmed'in, Çakmak'ın vakit kaybet­ meden yaptığı bu diplomatik jestten memnun olduğunu belirtmiş ve 23 Aralık 145 ı'de getirdiği köleleri ve kürkleri Memluk sultanına sunmuştu. Heyet Kahire'de kaldığı sürede Memluklar tarafından cömertçe ağırlanmış, cep harçlığı olarak günde ıoo dinar, dönüş için de 3,ooo dinar yol parası almışlardı.2 Önceden Memluk sultanının konumuna boyun eğen genç Sul­ tan Mehmed'in, sonradan iki ülke arasındaki güç dengesini kökten değiş­ tirmeye kalkışacağını o tarihlerde kimse tahmin edemezdi. Genç Osmanlı hükümdarının Konstantinopolis'i fethedeceğini kimse beklemiyordu ama şehir I l . Mehmed'in ordularının iki ay süren kuşatmasının ardından, 29 Mayıs 1453 'te düştü. İ stanbul'un fethi, Doğu Akdeniz bölgesi ile Ortadoğu'nun jeopolitik durumunu değiştirmesinin yanı sıra, Osmanlı hükümdarının konumunu ve imajını da yeniden biçim­ lendirmişti. Mehmed, yaklaşık 30 yıl boyunca sadece hemen her yönde bir genişleme politikası uygulamakla kalmamış, kurumlarda ve merasimlerde yaptığı değişikliklerle, sürekli olarak Osmanlı İmparatorluğu'nun bölge­ deki yeni rolünü vurgulamıştı.3 Mehmed, babası gibi kendisini yalnızca Balkanlar'a ve Güneydoğu Avrupa'ya egemen olan bir hükümdar olarak görmekle yetinmiyor, aynı zamanda Rum ( Roma) Kayzeri ve İslam dünya­ sının başı olarak görmek istiyordu. M Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. İzzeddin, 2: 325· Ayrıntılar için bkz. Ek I I I , s. 264-265. Osmanlı kurumlanndaki degişiklikler ve Mehmed dönemindeki kamusal imajı için örnegin bkz. Necipoglu, Topkapı, s. ıo-13, 15-22; Raby, "The Serennisima and the Sublime Porte," s. 107; Julian Raby, A Sultan of Paradox," Oxford Art journal 5 (1982): 3, 7·9· ı 2 3 • YE N i D E N CAN LANAN I M PARATO RLU K TUTK U S U I I . Mehmed'in bölgesel ve ideolojik planları, Anadolu'daki gele­ neksel Memluk egemenliği için mevcut pek çok tehditten yalnızca biriydi. Timurlu hükümdan Şahruh'un 1447'deki ölümüyle Timurluların saldır­ ma olasılığı neredeyse ortadan kalkmıştı, ama onun yerine yeni palazlan­ maya başlayan Akkoyunlu Hükümdan Uzun Hasan bir tehdit oluştur­ maya başlamıştı. Bunun yanı sıra, Mehmed bölgesel ve siyasal haklarını yeniden biçimlendirmiş ve yeni imajını herkese duyurmaya başlamıştı, ancak döneminin Memluk sultanları (İnal, Hoşkadem, Kayıtbay) Osmanlı sultanının isteklerine boyun eğmiyordu. Mehmed'in bu tür girişimlerine Memlukların verdiği tepki sultandan sultana biraz değişse de, genellikle Osmanlıların Memluk üstünlüğünü, Memlukların da Osmanlıların top­ raklarını genişletmesini kabul etmesine dayanan eski statükoyu koruma olarak açıklanabilir. Memlukların amaçları ile Osmanlıların beklentileri arasındaki uyum­ suzluk nedeniyle iki devletin aralıklı olarak çatışması temelde silahlı müca­ deleyle değil, çoğu kez diplomatik görüşmelerle çözülmüştü. Her ne kadar kaynaklar bazı olayların ayrıntılarını farklı aktarsalar da, hem Osmanlı, hem de Memluklu tarihçiler, unvaniarın hatalı kullanımının ve diplomatik teşri­ fat kurallarının göz ardı edilmesinin, iki saray arasında ya yeni bir sıkıntılı dönem yarattığı ya da zaten var olan bir gerginliği yansıttığı konusunda ağız birliği ediyorlardı. Her iki tarafın kaynaklannın anlaştığı bir diğer nokta da, diplomatik görüşme ve yazışmalarda yeni imgelerin ortaya atılmasında ve eskilerinin yeni bir anlamla biçimlendirilmesinde eskiye oranla daha cüret­ kar davranıldığıydı. Hem Osmanlılar, hem de Memluklar için savaş alanı diplomasi olmuştu. OsMANLl LARlN İ sTANBuı'u FETH i Bizans başkenti Konstantinopolis'in fethinden yalnızca beş ay sonra, Celaleddin el-Kabuni başkanlığında bir diplomatik heyet, 27 Ekim 1453 'te Kahire'ye gelmişti.4 Heyetin amacı I I . Mehmed'in İstanbul'u fethini bildirmek ve Mart 1453 'te Memluk tahtına çıkan İnal'a Osmanlı hükümda­ rının tebriklerini iletmekti.5 Memluk halkının Osmanlı elçisinin gelişiyle 4 5 Bu görevle ilgili Memluk kaynaklannın listesi için bkz. Ek I I I , s. ı66-ı68. Jbn Taghribirdi, Havadis, ed. lzzeddin, ı: 453- OSMAN Ll LA R V E M E M LU K LA R ilgili duyduğu heyecan, İstanbul'un fethinin tüm İslam dünyası için ne kadar önemli olduğunu göstermekteydi. Sultan İnal heyetin geçeceği yol üzerindeki bütün şehirlerin süslenmesini emretmiş, grubun Kahire'ye girmesiyle de Memluk başkentinde günlerce süren kutlamalar başlamıştı.6 Zanaatkarlar ve esnaf dükkanıarını süslemiş ve güneşin doğuşundan batışı­ na kadar kösler (mehter takımlarınd kullanılan büyük davullar) çalınmıştır. Normal olarak yabancı heyet karşılamalarında bunların hiçbiri yapılmazdı.7 Heyet Kahire'ye geldikten yalnızca iki gün sonra huzura kabul edil­ mişti; bu da Memluk yönetiminin konuklarına karşı duydukları saygının bir göstergesiydi. 29 Ekim 1453 'te İnal, kalede merasimlerin yapıldığı avlu­ da (havş) Celaleddin el-Kabuni'yi kabul etmişti.8 Bizans soylularından olu­ şan 30 kadar tutsak ile ele geçirilen iki din adamının yanı sıra, elçi, dokuz kafes (belki sepet ya da sandık) samur, dokuz kızıl vaşak, dokuz ermin ve dokuz sincap kürkü ile dokuz bezemeli, dokuz tane de renkli dokuma ve dokuz adet dikdörtgen atlas kumaş getirmişti.9 İnal daha sonra alışılmadık bir hareketle şehri ve bu merasim dolayısıyla yapılan süslemeleri seyretmek üzere elçiyle birlikte kaleden aşağı inmiştir. ı o I I . Mehmed elçiyle yollayacağı zafer haberine büyük bir özen göster­ miş, eski hocası Molla Gürani'den fetihnarneyi olabildiğince zarif ve etki­ leyici bir dille yazmasını istemişti. Mehmed zafer haberini mektupta açık bir ifadeyle yazdırırken, bir zamanlar Memluk sultanının hizmetinde olan bu alimin şimdi kendisinin hizmetkarı olduğunu da sultana üstü örtülü biçimde sezdirmiştir. Ne de olsa alimleri, düşünüderi ve sanatçıları koru­ mak güçlü bir hükümdarın sorumluluklarından biriydi. Mehmed'in bu mektubu yazarken ortaya koyduğu çaba, Memluk sarayına ne kadar değer verdiğini ve bir hükümdarın imajının dış dünyada yayılmasında diplomatik yazışmaların ne kadar önemli olduğuna inandığını kanıtlamaktadır. Memluk sarayına sunulan fetihnamenin iki ayrı kopyası korunmuş­ tur. Bunlardan biri Feridun'un münşeatında, diğeri de hem el-Bikai'nin 6 7 8 9 ro El-Bikai, Tarihü'l-Biklil, ı: 379· A.g.e., ı : 421-2. Havş için bkz. Behrens-Abouseif, "Citadel of Cairo," s. 51-2; Rabbat, Citadel, s. 274-7. El-Bikai, Tarihü 'l-Bikai, ı: 422. Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. lzzeddin, 2: 454· YEN i DE N CAN LA N A N I M PARATO RLU K TUTKU S U tarihinde, hem de anonim bir münşeatta bulunmaktadır. n Her iki metin de genel yapısı ve içeriği bakımından birbirine benzese de, ifadeler, imgeler ve tonu açısından birbirinden farklıdır.12 Feridun'un her zamanki gibi Mem­ luk sultanına el-Makam yerine daha düşük el-Makarr elkabını kullanması­ nın dışında her iki kopya da saygılı ve uygun unvanlara yer vermektedir. Ancak Feridun'un kopyasında Memluk sultanının diğer unvanlan iki ek sıfat daha içerir: "Yüce Pederane. "'3 Bu birleşim Memluk sultanının yaşça ve deneyimi açısından daha büyük olduğunu saygılı bir üslupla ima eder. islam toplumlarının yaşlılara gösterdikleri saygı göz önüne alındığında, bu hareket İslami diplomatik gelenekle tamamen uyum içindedir ve 21 yaşın­ daki Mehmed'in, 72 yaşındaki İnal'a saygısını gösterir. Memluk sultanının yaşına gösterdiği saygıya rağmen, Feridun'daki kopya aynı zamanda Osmanlı hükümdannın gizliden gizliye daha ünlü bir imaja sahip olma isteğini hissettirir. Bir paragrafta Mehmed, iki hükümdar arasındaki iletişimin yeniden kurulmasının zamanının geldiğini belirtir ve net bir biçimde kendi rolü ve konumunun Memluk sultanından farkını ortaya koyar: " Şimdi, ibadeti sever kullar için hac merasimini yeniden can­ landırmak zahmetini üzerine almış bir kimse ile baba ve dedelerden -Allah onlara öteki dünyada va'dedilmiş olan nimetleri lutfetsin!- miras olduğu üzere, gaza ve cihat ehlini teçhiz etmek meşakkatlerini üzerine alan bir kimse arasında dostluk ve karşılıklı sevgi ile bağlanma zamanı gelmiştir. "'4 Mehmed'in yaptığı bu yapay işbölümü, Memluk sultanının başından beri imajlan ve hükümdarlık iddialarının özünde olan ve bu doğrultuda Haçlı­ lada başkalanna karşı savunduğu haklarını ve önceki başanlarını neredeyse n Ilk kopya için bkz. Feridun, ı274, ı: 235-8; ikincisi için bkz. El-Bikai, Tarihü 'l-Bikai, ı: 425-3ı ve BNF M S 4434 · ıJ9a-I43a. ı2 Bir mektubun birden fazla kopyasının bulundu� başka durumlarda farklılıklar hiç bu örnekte ol­ du� kadar çok degildir. Osmanlı ve Memluk kaynaklannda aynı mektubun benzer kopyalan için bkz. B N F MS 4440, 202b 205a ve Feridun, ı274, ı: 2ı2-ı4; EI-Bikai, Tarihü 'l-Bikai, ı: 43ı-36 ve Feridun, ı274, ı: 238-9; BNF MS 4440, 78a-8oa ve Necati Lugal ve Adnan Erzi, "Fatih Sultan Mehmed'in Muhtelif Seferlerine Ait Fetih-nameleri," İstanbul Enstitüsü Dergisi Il (1956): ı69-73ı3 Bu sıfatlar için bkz. Feridun, 1274. ı: 236: " EI-Melikü'l-eltaf e's-Sultanü'I-Eşref el-Ebevi el-Atıfi .... ". Memluk diplomatik teamülleri içinde "pederane" (veya "pederi) " veya (validuhu) ya da "kardeşçe" (veya "kardeşi") (ahuhu) gibi sıfatiann ve hitaplann önemi için bkz. Broadbridge, Kingship, s. n3-ı4. ı4 Bu mektuplann Türkçe çevirileri için bkz. Ahmed Ateş, " lstanbul'un Fethine Dair Fatih Sultan Mehmed Tarafından Gönderilen Mektublar ve Bunlara Gelen Cevablar," Tarih Dergisi 7 (ı952): n-51. OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LAR 1 53 bütünüyle göz ardı ediyordu.ı5 Daha da ötesi, Mehmed'in, cihadın ona ata­ larından miras kaldığını hatırlatması, Osmanlı hükümdarlarının hanedan kökenierini vurguluyor, bir yandan da Memluk sultanının köle geçmişine dolaylı bir göndermede bulunuyordu. Üstü örtük bu ima, Osmanlı-Mem­ luk diplomatik alışverişlerinde, sonraki ilişkilerde sık sık gündeme gelecek olan yeni bir imgenin belki de başlangıcıydı. Ancak hem bu imgeye, hem de İnal'ın yaşlılığının ima edilmesine el-Bikai'nin kopyasında rastlanmaz. Bu iki farklı metni yorumlamanın iki olası yolu vardır, ama bunlar birbiriyle çelişir. Bir heyetle iki ayrı mektup yollamak çok olağandışı değildi ve Feridun'un kopyası ikinci bir kopyanın bulunduğuna işaret ediyordu. Her iki mektup da İnal'a birlikte yollanmış olabilir. 1 6 Mehmed'in İnal'ın yaşına gösterdiği saygıyı ima eden sıfatıarın el-Bikai'nin kopyasında bulun­ maması, Mehmed ile danışmanlarının her iki metinde de alttan alıyor­ muş gibi görünmek istememelerinden kaynaklanmış olabilir. Feridun'un kopyasında hanedanın kökenierine ve İslam dünyasında edinmek istediği önderlik rolüne yapılan vurgunun bu kopyalarda yer almaması, Osmanlı yönetiminin daha dengeli bir ton arayışı içinde olduğunu hissettirebilir. El-Bika'i'nin kopyasındaki daha saygılı ve daha az dramatik ton bir başka olasılığı gündeme getirir. Belki de bir grup danışman Mehmed'le bir­ likte mektup taslağını gözden geçirmiş ve Memluk toplumuna daha uygun bir metin düzenlemişlerdir. İki ayrı kopyanın varlığı aslında, mektuba son hali verilmeden önce çeşitli taslaklar hazırlandığını -Osmanlı hükümdarı­ nın Memluk sarayında nasıl algılanacağı konusunu enine boyuna düşünüp bu konuya özel bir önem verdiğini açıkça göstermektedir. Büyük olasılıkla Feridun'un daha cesur kopyası Osmanlıların kendilerini nasıl algıladıkla­ rına daha yakındır ve bu nedenle daha çok yerel halkla payiaşılmak üzere saklanmıştır. Osmanlı elçisinin Kahire'de kaldığı süre içinde İnal konuklarını, düzenli olarak havş'ta yapılan merasimlere davet etmişti. Kasım 1453 içinde bir keresinde Celaleddin' e sarnur kürkle süslü değerli bir hilat giydirmişti. ı7 15 Holt, "Power and Position. " 16 B u iki alternatif açıklamayı Christopher Markiewicz'in (Chicago Üniversitesi) dikkatli gözlemlerine borçluyıım. 17 Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. lzzeddin, 2: 455· 1 54 YE N i DE N CAN LA N A N i M PARATO RLU K TUTKUSU Osmanlı elçisi geri dönmeye hazırlanırken İnal, ona refakat etmesi ve mektubunu Mehmed'e götürmesi için Yarşbay el-İnali el- Eşrefi'yi seçmişti. Yarşbay 22 Aralık 1453'te, Osmanlı elçisinin huzura kabul edilmesinden yalnızca iki ay sonra Kahire'den ayrılmıştı.'8 Getirdiği mektup tebrik tonu taşıyordu ve aralarında altın silahlar, çok çeşitli dokumalar, giysiler ve fıl gibi hayvanların da bulunduğu ı6 kalemlik bir armağan listesi içeriyordu. '9 Osmanlı elçisi, I l . Mehmed'in Mekke şeriflerine iletilmesini istediği arma­ ğanların güvenli biçimde yollandığından emin olmak için Yarşbay'ın yola çıkmasından sonra iki gün daha Kahire' de kalmıştı. 20 İnal'ın iki mektubu da (birini Yarşbay'la, diğerini de iki gün sonra Celaleddin'le yollamıştı) hayranlık yüklü olmasına karşın, Osmanlı hüküm­ clarına karşı belli bir mesafeyi koruyordu. Birinde İnal, I l . Mehmed'in, ken­ disi Memluk tahtına çıktıktan sonra yolladığı tebrik ve iyi dileklerine teşek­ kür ediyor, ardından da sultanın asil nesebinin hakkını çeşitli ifadelerle tes­ lim ediyordu2' Bununla birlikte İnal, Mehmed'e alışıldık biçimde, el-Makarr el-Kerim (Feridun'un kopyasında daha üstün olan el-Makarr el-Şerifyazılmış olmasına rağmen) diye hitap etmişti.22 Sultan unvanı kullanılmamış, ama unvanın geri kalan bölümleri, I l . Mehmed'in cihat ve gazadaki sorumlulu­ ğunu ve rolünü her zamanki gibi onaylar nitelikteydi. Ayrıca I l . Mehmed'in unvanıarına ilginç bir biçimde, el-Nasıri (Muzaffer) unvanı da eklenmişti.23 Memluk Elçisi Yarşbay'ın İstanbul'da gördüğü konukseverlik Osmanlı-Memluk ilişkilerinin geleceği ve I l . Mehmed'in Kahire'deki imajı açısından eşdeğer öneme sahipti. Yarşbay Osmanlı başkentinde bütün bir kış geçirmiş ve sonunda, ı Ağustos 1454'te, Mehmed'in teşekkür rnektu­ huyla birlikte Kahire'ye dönmüştü. Yarşbay'ın Osmanlı sarayında yaşa­ dıklarının tek kaydı İbn Tağrıberdi'nin notlarındaki birkaç satırdı.24 İbn ı8 A.g.e., 2: 456. ı9 İnal'ın ilk tepkisi için bkz. Feridun, ı274, ı: 238-9; El-Bikai, Tarihü 'I-Bikaı, ı: 43ı-6; B N F M S 4440, ı57a-ı6oa. Bu mektuplarla ilgili açıklamalar için bkz. Ek l l l . 20 Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. lzzeddin, 2: 4 5 6 . 2ı BNF M S 4440, ı57a-ı6oa; Feridun, ı274, ı: 240-3- Bu mektuplarla ilgili açıklamalar için bkz. E k I I I , s. 267·268. 22 BNF M S 4440, ı57a-ı6oa; Feridun, ı274, ı: 238-9. 23 BNF M S 4440, ı57a. 24 Yarşbay'ın dönüşü ve hilatıyla ilgili bkz. Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. lzzeddin, 2: 494· ÜSMAN LI LA R VE M E M LU K LAR 1 55 Tağrıberdi'ye göre, Yarşbay, hükümdan İnal'a geri döndüğünde sırtında, Osmanlı sultamnın armağan ettiği -büyük olasılıkla Osmanlı modasına uygun- bir hilat vardı. Yarşbay'ın anlattıklarına göre kendisine Mehmed Bey (kuşkusuz Sultan Mehmed değil) , olabildiğince cömert bir ev sahipliği yapmış ve saygı göstermişti. Bunu izleyen birkaç yıl içinde Osmanlı ve Memluk başkentleri ara­ sında diplomatik bir alış-veriş olduğuna ilişkin bir kayıt yoksa da, 1454 ile 1455 arasındaki bir diplomatik olay dolaylı olarak, İnal'ın Osmanlılara karşı olumlu, ama mesafeli tutumunu açığa çıkarmıştı. Karamanoğulları hüküm­ dan İbrahim Bey'in gönderdiği bir elçi Aralık 1454 ile Ocak 1455 arasındaki bir tarihte Kahire'ye gelmişti. Elçinin görevi hükümdarımn, I l . Mehmed hak­ kındaki şikayetlerini bildirmekti. Mehmed'in tahta çıktığı 1451'de İbrahim Bey Osmanlı topraklarına saldırmış, Mehmed de 1454-5'te Karamanoğulları­ na karşı iki sefer düzenlemişti. Karamanoğullarının elçisi Memluk sarayında şikayetleri dile getirdiği zaman İnal, bunları dinlemeye pek yanaşmamıştı.zs Bir sonraki Osmanlı heyeti, Mehmed'in Sırbistan'a yaptığı başarılı seferden26 bir yıl sonra, 24 Nisan 1456'da Kahire'ye geldiğinde, Memluk yönetimi elçinin gelişini saygıyla kutlamıştı.27 Heyetin başında gene Celaled­ din el-KahCıni bulunmaktaydı ve huzura üç gün içinde kabul edilmişti. Arma­ ğanlar arasında çeşitli savaş ganimetieri vardı: 30 kadar köle, çeşitli kürkler, çeşitli ipekliler ve yün dokumalar. İbn Tağrıberdi, armağanların sultana, hammalların başı üstünde taşınarak sunulmasından hayranlıkla söz ediyor­ du. Bunun "Maşrık" hükümdarları arasında bir gelenek (büyük olasılıkla Timurlu ve Cengizli gelenekleri) olduğu anlaşılmaktadır.28 Belki de Memluk tarihçisi, Osmanlı hükümdarının diplomatik teşrifat kurallarını iyi bildiğini ve Memluk sultamna yakışacak biçimde davrandığını belirtmek istemişti. ı5 lbn Tagnberdi'ye göre Ina), elçinin şika.yetlerini dinlememişti. bkz. Jbn Taghribirdi, Havadis, ed. lzzeddin, 2: 516. Tekindag, lbn lyas'a dayanarak, İbrahim Bey'in I l . Mehmed'i, Ortodoks tebaasını ko­ nıdugtı için şikayet ettigini belirtir. Ancak benim denetledigim Memluk kaynaklannda (İbn Tagnberdi ve lbn !yas) şikayetlerin içeriginin neler oldugu belirtilmemişti. Bkz. Tekindag , "Fatih Devrinde," s. 75; Tekindag , " Karamanlılar," s. 3ı6. ı6 Bu mektuplann çeşitli kopyalan için bkz. Ek I I I , s. ı68. EI-Bikai yanlışlıkla bu heyetin Kefe (1475) ve Trabzon (1461) fetihlerini duyurmaya geldigini geldigini belirtmektedir. EI-Bikai. Tarihü'I-Bikal, ı: 169-74· ı7 Jbn Taghribirdi, Havadis, ed. lzzeddin, ı: 574· ıB A.g.e.; Jbn Taghribirdi, Havadis, ed. Popper, 8•: ı56-7. YE N i D E N CAN LA N A N i M PARATO R LU K TUTKU S U Bu heyet B alkanlar'da kazanılan önemli bir başarıyı duyurmak için geldiğinden, M ehmed'in mektubunun gaza ve cihad imgelerini vur­ gulaması şaşırtıcı değildi. Mektup alışıldığı üzere Sultanü 'l-Haremeyn hitabıyla ve Memluk sultanına uygun diğer saygı ifadeleriyle başlamış,29 ardından S ırp despotluğunun Osmanlıların eline geçtiğini duyuruyordu. Bu kritik sefer sırasında O smanlılar, önemli kaleleri (ı H aziran 1455 'te Osmanlıların fethettiği Novo Brdo [Novabırda] da dahil olmak üzere) ele geçirmiş ve 1444 'te kaybettiklerini de geri almıştı. M ehmed mektubun­ da ayrıca iki oğlunun, Bayezid (sonradan I l . Bayezid) ve Mustafa'nın yakında, 145 5 - 6 içinde Edirne'de yapılacak sünnet düğününü de haber veriyordu. İnal Memluk heyetinin Celaleddin el-Kabuni'ye dönüşünde eşlik etmek üzere hazırlıklara başlamasını emretmişti. Bu arada Osmanlı elçisi de Kahire'de zaman geçiriyor, bir yandan dinleniyor, bir yandan da hac kervanının şehirden ayrılması gibi halka açık etkinlikleri izliyordu. Mem­ luk sultanı bu kez, milımandar ve Kahire muhtesibi Emir Kanibey'i (ö. 1458) elçi olarak atamıştı.3° Heyetin Kahire'den ayrılışı, Ancak 25 Haziran 1456 günü, I l . Mehmed'in vebadan aniden öldüğü dedikodusu Kahire'ye ulaşınca heyetin şehirden ayrılışı ertelenmişti. Mehmed'in sağlık3' habe­ rini aldıktan sonra üç gün boyunca Kahire'de davullar çalınmış ve her iki elçi de 9 Temmuz 1456'da Kahire'den ayrılmıştı. Memluk sultanının Mehmed'e mektubu tebrik havası taşımakla beraber, Osmanlı sultanına hala, el-Makarr el-Kerim ve cihat konusunun vurgulandığı ek unvanlarla hitap ediyorduY İnal'ın Osmanlı sultanı ve genç şehzadelerine yolladığı zengin armağanlar arasında kılıçlar, eyerler, dokumalar ve bir de fıl vardı.33 29 Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. lzzeddin, 2: 575-9; Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. Popper, 8': 256-63; BNF M S 4440, 78a-82b; Lugal ve Erzi, " Fatih Sultan Mehmed'in Muhtelif Seferlerine Ait Fetih-name­ leri," s. 170-3. 30 İbn iyas, 2: 349· 31 Heyetin şehirden ayniışının ertelenmesine ilişkin bir başka açıklama ile Mehmed'in saglıgıyla ilgili dedikodular için bkz. El-Bikai, Tarihü 'I-BikM, 2: ı88-9. 32 Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. Popper, 8•: 263-9; Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. lzzeddin, 2: 579-84; BNF M S 4440, 8oa-82b. 33 Yollanan eşsiz armaganların listesi için bkz. BNF MS 4440, 82b. Bu liste Memlukların Osmanlı sarayına yolladıgı armaganlan anlatan (tarih kitapları ve Osmanlı münşeatlarından çok) Memluk mün­ şeatlarında bulunan günümüze ulaşmış tek listedir. OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LA R 1 57 İstanbul'da büyük bir konukseverlik gören Kanibey, Kahire'den ayrıldıktan neredeyse bir yıl sonra geri dönmüştü.J4 Heyetler Kahire'den ayrıldığı sıralarda İnal, Karamanoğulları Hüküm­ dan İbrahim Bey'in Kilikya'daki Tarsus, Adana ve Gülek kalelerini Memluk valilerinden aldığını öğrendi.J5 İnal'ın bundan sonraki temel siyasal amacı Karamanoğulları toprakları üzerinde kaybettiği denetimini yeniden kazan­ mak oldu, ama bunu Osmanlıların dikkatini çekmeden yapmaya çalışh.J6 Yaklaşan kış nedeniyle gecikmeli olsa da İnal, sonradan sultan olan Hoşka­ dem komutasındaki birlikleri kuzeye, Karamanoğulları sınırına yolladı. En az bir Osmanlı tarihçisi İnal'ın Osmanlı hükümdanndan bu harekat için onay aldığını, hatta birlikleri için lojistik destek istediğini belirtmektedir)? Bu olay Kanibey'in görevle Osmanlı sarayında bulunduğu bir döneme rast­ lamasından ötürü, belki de elçiden konuyu I l . Mehmed'e açması istenmişti. Sonuçta Memluk birlikleri Karamanoğullarını başarıyla geri püskürtmüş ve Karamanoğulları topraklarında ciddi bir hasar yaratmıştı.38 İnal'ın 146 ı'deki ölümüne değin Osmanlılarla Memluklar, kısmen I l . Mehmed'in diplomatik teşrifat kurallarına bağlı görünmesi sayesinde oldukça istikrarlı ve dengeli bir ilişki sürdürmüşlerdi. Aynı şekilde İnal da Osmanlı sarayıyla ilişkilerini kesmemiş, Osmanlı elçilerine itibar etmiş ve görünüşte olsa bile Osmanlıların askeri başarılarını coşkuyla karşılamışh. Memluklu yazışmalarında Osmanlıların gazaya bağlılıkları her zaman kabul görmüş, hatta övülmüştür. Ancak İnal, Osmanlı hükümdarına, ken­ disinden öncekilerin kullandığı unvanla hitap ederek, iki devlet arasındaki güç dengesini korumayı sürdürmüştür. İnal'ın dış politikasını değerlendirirken, Memluk sultanının her cephede saldırgan bir siyaset izlemediğini hahrlamak gerekir.J9 Her ne 34 İbn iyas, 2: 340. 35 Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. İzzeddin, 2: 590, 594· lbn Tagrıberdi bu haberin ne zaman Kahire'ye ulaştıgını belirtınemiştir. 36 Sultan İnal ile Ihrahim Bey arasındaki ilişkiler için bkz. Dekkiche, " Le Caire," ı: 196-212. 37 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 220; Şehabettin Tekindag, "Fatih'le Çagdaş Bir Memluklu Sultanı: Ayna) ei-Ecrt1d," Tarih Dergisi 23 (1969): 40. 38 Karamanoglu topraklarında yaratılan hasarın Kahire'de eleştirilmesiyle ilgili olarak bkz. Tekindag, " Fatih'le Çagdaş," s. 40. 39 Tekindag, "Fatih'le Çagdaş;" Tekindag, "Karamanlılar," s. 326. Tekindag'ın konuyla ilgili diger çalış· maları için bkz. Kaynakça. YEN i D E N CAN LANAN I M PARATO RLU K TUTKU S U kadar hem Karamanoğlu İbrahim Bey, hem de Karakoyuulu Hükümdan Cihan Şah'la çatışmış olsa da, Akkoyunlularla iyi ilişkilerini sürdürmüş­ tü.40 İnal belki de ilerleyen yaşı nedeniyle savaşlada ve siyasal çatışmalarla olgunlaşmış ve çevresindeki güçlerle diplomatik ilişkilerini gerginleştirecek bir karar almamaya özellikle dikkat etmişti. DiPLOMATi K TEAMÜLLE R VE S iYASAL REKABET Kendisine Osmanlılada Memluklar arasındaki ilişkilerin neden bozulduğu sorulduğunda ıs. yüzyıl Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşazade birçok neden sıralamıştı.4' Verdiği kronoloji bazı yanlışlıklar içermekle birlikte, Aşıkpaşazade, İnal'ın ölümünden dört ay sonra Kahire'de hükümdarlığını ilan eden Memluk Sultanı Hoşkadem'in, iki İslam devleti arasındaki geri­ limi artırdığını düşünüyor, bunun için de özellikle onu suçluyordu. Aşık­ paşazade'ye göre " .. .iki tarafdan adet [alışılmış teşrifat kuralları] terk olundı tarafeynden muhabbet kesilmeğe başladı. .. "42 Osmanlı tarihçisine göre Hoşkadem'in, her tarafta kendisine düşman edindiği savı aslında bütünüy­ le yanlış değildi, çünkü Akkoyunlularla Memluklar arasındaki ilişkiler de aynı yıllarda kötülemeye başlamıştı.43 Hoşkadem'in, İnal döneminde Kara­ manoğulları topraklarını yakıp yıkan Memluk birliklerinin başında oluşu onun ileride nasıl bir sultan olacağı konusunda ipuçları vermekteydi.44 Hoşkadem'in Kahire'de tahta geçmesi, Osmanlı-Memluk ilişkilerin­ deki dalgalanmaların artmasında kuşkusuz önemli bir rol oynamıştı, ama Mehmed'in bölgesel ve ideolojik planları da bu dönemde daha saldırgan bir tavra dönüşmüştü. Bir sonraki onyılda Mehmed dikkatini Anadolu'ya yöneltmiş ve giderek Memlukların etki alanına daha fazla müdahale eder olmuş, bu da iki başkent arasındaki ilişkileri gererek, aralarındaki diploma­ si dilini de değiştirmişti. 40 İnal ile Akkoyunlu önderler arasındaki ilişkiler için bkz. Woods, The Aqquyunlu, s. 97, ıo6. İnal'ın Karakoyunlularla arasındaki sorunlar için bkz. Dekkiche, "Le Caire," ı: ı6ı-78. 41 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 220. Bu bölüm (s. 220 -36) Osmanlı-Memluk ilişkilerine ayrılmıştır ve büyük olasılıkla Osmanlı-Memluk Savaşı (ı485-91) sırasında ya da sonrasında başka birisi tarafından eklenmiştir. 42 A.g.e, s. 2 2 1. 43 Woods, Aqquyunlu, s. 93-ıoo. 44 Tekindag, "Fatih'le Çagdaş," s. 40. ÜSMAN LI LAR V E M E M LU K LAR 159 Aşıkpaşazade'nin, iki hükümdar arasındaki bu dalgalanmayı I l . Mehmed'in tutumundan çok, Hoşkadem'in diplomatik teşrifat kurallan­ nı görmezden gelmesine bağlaması aslında anlaşılır bir şeydir. ı46ı yaz aylarında Mehmed, bizzat kendisi Anadolu'nun Karadeniz kıyılarına bir sefer düzenleyerek İsfendiyaroğullarına boyun eğdirmiş ve 15 Ağustos'ta da Trabzon İmparatorluğu'na son vermişti. Selçuklu Devleti'nin yıkılına­ sından sonra ortaya çıkan bağımsız beyliklerden biri olan İsfendiyaroğulları (Candaroğulları olarak da bilinir) , I. Bayezid tarafından sindirilmiş, ama Ankara Savaşından sonra yeniden bağımsızlığını kazanmıştı. Trabzon İmparatorluğu'nun yıkılmasıyla Mehmed Bizans İmparatorluğu'nun böl­ gedeki son izlerini de yok etmişti. Mehmed'in bu toprakları ele geçirmesi aslında Anadolu'nun Osmanlı denetimi altında birleşmesi yolunda atılan önemli bir adımdı. Mehmed başkente döndükten sonra kendisini bu başa­ rısından ötürü kutlamaya gelen çok sayıda yabancı heyeti kabul etmiş, ama bunların arasında Memluk elçisinin bulunmadığını hemen fark etmişti. Anlaşıldığı kadarıyla Mehmed, Hoşkadem'in ona iyi dileklerini iletecek bir heyet yollamamış olmasından alınmıştı. O da yeni tahta çıkan Hoşkadem'i kutlamak üzere bir heyet yollamadı.45 Aşıkpaşazade, Hoşkadem'in yöne­ timinin ilk döneminde yaşanan kargaşadan haberdar olmasına rağmen bu olayı yorumlarken Hoşkadem'e yükleniyordu. Ancak Mehmed'i (ve Aşıkpaşazade'yi) derinden etkileyen bu ilgisizliğe hiçbir Memluk kaynağı değinmemişti. I l . Mehmed'in Hoşkadem'in ilgisizliğine gösterdiği tepki, kökleri İstanbul'un fethine dayanan yeni bir Osmanlı özalgısının sonucuydu. Mehmed'in dur durak bilmeyen fetihlerinin imparatorluk bütçesi üzerin­ de yarattığı ekonomik baskıya karşın sultan Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk resmi altın parasını bastırmıştı.46 Mehmed'in sİkkesindeki isimler ve unvanlar silsilesi, bu yeni tavrı yansıtmaktaydı. Eski Bizans başkentinin yeni hükümdan olarak Mehmed kendisini dünyaya " Sultanü'l-berreyn ve 45 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 220-ı. 46 Şevket Pamuk, "Appendix: Money in the Ottoman Empire, IJ26·I9I4." An Economic and Social History of the Ottoman Empire 1J00·1914, ed. Halil inakık ve Donald Quataert, Cambridge, Cambridge University Press, 1994. s. 954; Barbara Flemming. "The Reign of Murad I I : A Survey (!) ,'' Anatolica 20 (1994): 252. Son yapılan araştırmalara göre Osmanlı darphanesi 15. yüzyılın ilk yansı boyunca Venedik altın dükalannı basmıştı. Her halukarda ilk Osmanlı altını I l . Mehmed tarafından bastınlmıştı. ı6o Ye N i D E N CAN LA N A N i M PARATO R L U K TUTKU S U hakanü'l-bahreyn es-sultan ibnü's-sultan Mehmed ibn Murad Han hal­ lada Allahu Sultanahu" (İki kıtanın sultanı ve iki denizin hakanı, Murad Han oğlu sultan oğlu Sultan Mehmed, Allah saltanatını daim etsin)47 ve " Daribü'n-nadr sahibü'l- Izz ve'n-nasr fi'l-berr ve'l-bahr Sultan Mehmed i. Murad Han 'azza nasruhu" (Altın sikke bastıran, Karada ve Denizde Şanın ve Zaferin Efendisi, Murad Han oğlu Sultan Mehmed, Zaferi Daim olsun) şeklinde sunuyordu.48 Osmanlı hükümdarları için hanedan mirasını vurgu­ lamak yeni bir şey değildi; I l . Mehmed'den önce, hem I . Mehmed, hem de I l . Murad kendi sikkelerinde hükümdar oğullan olduklannı belirtmişlerdi. I l . Mehmed'in sikkesinde kullanılan dil, Osmanlıların "soylu" soyağacını vurgulamaktan öte, imparatorluğun coğrafi sınırlarını ve zenginliğini de sezindiriyordu. Daha da ötesi tuğrasına, ilk kez babası Murad'ın kullandığı "Muzaffer! " sözcüğüne " Daima!" eklenmişti.49 I I . Mehmed kendini dünya­ ya atalarından epeyce farklı bir biçimde sunuyor ve artık diğer hükümdar­ ların da buna uygun biçimde yanıt vermesini bekliyordu. Osmanlıların beklentileri ile Memlukların Osmanlıları algılaması arasındaki uyumsuzluğu ve teşrifatın ilişkilerinde oynadığı rolü bir başka diplomatik olayda da görmemiz mümkündür. Bu olaya hem Osmanlı, hem de Memluk kaynaklarının değinmiş olması dikkat çekicidir ve bize iki devletin birbirlerini algılayış biçimlerini karşılaştırma olanağı sunar. I l . Mehmed'in, Memluk elçisinin kendisini kutlamaya gelmemesine alınma­ sından üç yıl sonra 1464'te,so Memluk sultanı, Osmanlı hükümdanndan özür dilemek amacıyla bir elçi ve zengin armağanlar yollamıştıY Mehmed 47 Halil Ethem, Meskukat-ı Osmaniyye, Müze-yi Hümayun Meskukat-i Kadime-i Islamiyye Katalo­ � 6 (Konstantiniyya, 1334{1915). 81; İsmail Galib, Takvim-i Meskukat-ı Osmaniyye (Konstantiniyye, 1307 {1890), 41. Büyük olasılıkla iki katalog da aynı sikkeyi gösteriyordu. Sikke 147o'e tarihlenir. 48 Halil Ethem, Meskukat-ı Osmaniyye. s. 8o; İsmail Galib, Takvim-i Meskukat, s. 40. Bu sikkeler 1478'e tarihlenir. 49 Süha Umur, Osmanlı Padişah Tuğralan, Istanbul, Cem Yayınevi, 1980, s. 44-7; 106; 109-17. "Muzaffer"in görüldügü günümüze ulaşan en eski tu�ra 1426 tarihlidir, ama elimizde üstünde bu söz­ cügün bulunmadı�ı 1427 tarihli bir tu�a da bulunmaktadır. Mehmed'in yönetimi sırasında, 1475'ten sonra basılan bütün sikkelerde "Muzaffer Daima!" yazılıdır. 50 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 222-3- Aşıkpaşazade bu olayı 1459-6o'a, İbn Ta�nberdi'yse 1464'e ta­ rihler. Iki tarihçinin tarihleri arasındaki bu farka karşın, her ikisi de büyük olasılıkla aynı olaydan söz etmektedirler, çünkü verilen aynntılar neredeyse tıpa tıp aynıdır. Genel olarak İbn Ta�rıberdi'nin tarihi daha do�ru görünmektedir. 51 A.g.e., s. 221-2. Konunun aynntılan için bkz. Dördüncü Bölüm dipnot 76 ve Ek I I I , s. 270. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR ı6ı özrü kabul etmiş ve bu iyi niyet gösterisine bir Osmanlı elçisiyle karşılık vermişti. Mehmed kendisini babasından daha yüksek gördüğü için Mem­ luk sultanına yazdığı mektubuna, alışıldığı üzere " Pederimiz, Haremeyn Sultanı"s2 yerine, "Biraderimiz, Haremeyn Hizmetkarı" diye başlamıştı. Belki de 32 yaşındaki Mehmed bu cesur mesajını açık bir biçimde ilete­ bilmek için, 62 yaşındaki Hoşkadem'e böyle hitap etmiş, diplomatik gele­ nekler doğrultusunda yaşa itibar etme ilkesini dikkatsizce çiğnemişti. Oysa eskiden kendisinden büyük olan Memluk Sultanı İnal'la yazışmalarında bu teşrifat kuralına saygılı olmuştu. Aşıkpaşazade II. Mehmed'in bu saygısızlığını anlatırken, Osmanlı elçisinin Kahire ziyaretinde karşılaştığı aksilikler için yine de Memlukları suçluyordu. Memluk sultanının huzuruna çıkmadan önceki akşam, Memluk komutanları Osmanlı elçisine kötü davranmışlardı. Ertesi sabah sultanın huzuruna davet edilen elçi, bir gece önce gördüğü kötü davranışın etkisiyle yeri öpmemiş ve yeri öpmeye değil, sultanından selam getirmeye geldiğini söylemişti. Memluk sarayının temel ritüellerinden birini yerine getirmeyen ve davranışının nedenini çekinmeden söyleyen elçiye sultanın huzurunda da kötü davranılmıştı. Aşıkpaşazade'nin kayıtlarında, yalnızca hükümdarına yaraşır biçimde ağırlanmayı bekleyen bir elçinin, hak etmediği bir biçimde aşağılanmış olduğu belirtilir. Elçi İstanbul'a döndükten sonra Memluk sara­ yındaki olumsuz deneyimini aktarınca, bu Mehmed'in hiç hoşuna gitmemişti. Memluk tarihçisi İbn Tağrıberdi'nin aynı olayları tamamen farklı biçimde aktarması, olanların, anlatanın ve hitap ettiği kesimin gündemine ve gereksinimlerine göre uyarlandığını ima etmektedir.53 İbn Tağrıberdi, Hoşkadem'in Osmanlılarla ilişkilerini iyileştirmeye çalıştığına değinmemiş, ama onun yerine kendi öyküsünü Osmanlı heyetinin şehre geldiği 4 Haziran (1464) gününden başlatmıştı. Bu versiyonda Osmanlı heyetinin Kahire'de, Memluklu komutanlar tarafından sıcak karşılandığını ve konutlarına kadar kendilerine eşlik edildiğini anlatır.54 Memluk kayıtlarına göre olay ertesi gün, 52 A.g.e. Bu olay eger 1464'te olduysa bu dönemdeki Memluk sultanı, 1461'de tahta çıkan Hoşkadem olmalıydı. İtalikler yazara ait. 53 Aynı olayın daha yeni bir yorumu için bkz. Kristof D'Hulster, "Fixed Rules to Changing Games ?," Cairo: A Crossroadfor Embassies, Leiden, E. J . Brill, 2015. 54 Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. Popper, 8>: 471-3 , 477; lbn lyas, 2: 420-r. ı62 YE N i DE N CAN LANAN i M PARATO RLU K TUTKUSU huzurda başlamıştı. Elçi Sultan Hoşkadem'in kendisini beklediği noktaya yaklaşınca, milımandar ve divitdar gibi komutanlar, Memluk sarayında bütün yabancı elçilerin yapması gerektiği gibi Osmanlı elçisinin yeri öpmesini iste­ mişti. Elçi söylenenleri yapmayınca Memluk sultanı fena halde alınmıştı. Anlaşılan elçinin yeri öpmemesinden daha ağır bir hakaret Osman­ lı sultanının mektubu açılınca yaşanmıştı. Huzurda sır katibi tarafından yüksek sesle okunan mektupta Memluk sultanına el-Makarr el-Kerim olarak hitap edilmişti ve İbn Tağrıberdi'ye göre bu alışılmadık bir unvandı. İbn Tağrıberdi'nin unvan konusunu anlatışıyla, Aşıkpaşazade'ninki birbirini tutmasa da, her ikisi de unvanın teamüllere aykırı olduğunu belirtir. Bun­ dan sonra elçi Mehmed'in armağanlarını sunmuştu: 30 köle, çeşitli hayvan kürkleri ve renkli dokumalar. Memluk sultanı bu armağanları komutanları arasında paylaştırmıştı. Osmanlı elçisi, Hoşkadem'in memnuniyetsizliğinin farkına varmış olmalıydı ki, hemen Memluk saray teşrifatıyla aşina olmadığını ve huzura çıkmadan önce kimsenin kendisini yönlendirmediğini söylemiş, sonra da Allah'ın bile gecikmiş namazları kabul ettiğini ve kendisinin de sultanın önündeki yeri (gecikmiş olarak da olsa) birden fazla öpeceğini eklemişti. Memluk sultanı, Mehmed'in mektubundaki uygun olmayan unvanları açıklamasını isteyince Osmanlı elçisi metni hazırlayan katipierin Mem­ luk sultanının uygun unvanıarını bilmediklerini öne sürmüştü. Elçi özür dilernesine karşın kaleden hilat giymeden ayrılmıştı; bu da açık biçimde Memluk sultanının memnuniyetsizliğini belirtmekteydi.S5 Elçinin huzura kabul edilmesinden birkaç gün sonra Memluk sultanının kızgınlığı yatışınca Osmanlı elçisi ilişkileri düzeltebilmek için bir fırsat yakalamış ve geleneksel olarak sultanın ve yöneticilerin katıldığı Ramazan bayramının birinci günü bayram narnazına gitmişti.S6 Namazdan sonra elçiye hilat giydirilmiş ve Memluklu komutanlardan daha alçak bir yere oturtulmuştu. Oturduğu yerden merasimi seyreden elçi, her rütbe­ den komutanların, devlet görevlilerinin ve kadıların sultana yaklaştıkları zaman yeri öptüklerine tanık olunca çok etkilenmişti. Bir özür dilemeden 55 İbn !yas, 2: 420. 5 6 Behrens, Cairo ofthe Mamluks, s. 27, 28. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR söz etmeyen Aşıkpaşazade'nin tersine İbn Tağrıberdi'ye göre, bu olayın bir felakete dönüşmesini engelleyen şey, "cahil" elçinin itaatkar bir tavırla tek­ rar özür dilemesi olduğunu ima etmekteydi. İbn Tağrıberdi, elçinin sultana yaphğı ilk hakaretİn bilgisizlikten ötürü olduğu için bağışlanabileceğini, ama yanlış unvanıarın neden olduğu ikinci hakaretİn kabul edilerneyeceği­ ni eklemekteydi; bu da Memluk toplumunun bu merasimleri ve kuralları ne kadar ciddiye aldığının bir göstergesiydi.S7 Osmanlı elçisi, bu olaydan sonra Kahire'de kaldığı süre içinde gör­ düğü muameleden, yaphğı hatalardan ya da mektuptaki unvanıardan ötürü Hoşkadem tarafından bütünüyle bağışlanmadığını anlamışh. 15 Haziran günü Memluk sultanı elçiye ipek bir hilatü 's-sefer (seyahat hilah) , berabe­ rindeki heyete de salariyyas8 olarak bilinen özel giysiler vererek Memluk topraklarını terk etmelerine izin vermişti. Hoşkadem, heyete eşlik etmesi için Sudun el-Kisravi'yi seçmiş olmasına karşın, elçisini yollamaktan vaz geçmiş, onun yerine Memluk sultanının armağanlarını İstanbul'a Osmanlı elçisinin kendisinin götürmesini "emretmiş"ti (amara) . Bu emri kabul etmekte tereddüt eden elçi, armağanları alışıldığı üzere sonradan bir Mem­ luk elçisinin getirebileceğini söylemişti.S9 Aynı diplomatik ziyaretin iki farklı yorumunun bulunması, elçilerin devletlerarası ilişkilerdeki rolüne dikkat çekmektedir. Mektuptaki uygun olmayan unvanıarın bariz bir açıklaması yoktur; Osmanlı divanının Memluk sultanına nasıl hitap edilmesi gerektiğini bilmemesi çok gerçekçi değildir. Mehmed, Osmanlıların daha düşük bir statüde olduklarını sorguladığı, hatta reddettiği için, acaba elçiye huzura kabul edildiğinde yeri öpmemesini mi söy­ lemişti? İbn Tağrıberdi elçinin özür dilernesini ayrınhlı olarak anlathğı için, elçinin bu konuda yalnızca bilgisiz olduğu ya da Osmanlı hükümdarının bir diplomatik olaya, en azından bu kadar ciddi bir bir şeye neden olmak isteme­ memiş olması da mümkün görünmektedir. Belki de talihsiz elçi, ziyaretinin bazı ayrınhlarını hafifçe değiştirerek kendisini Mehmed'in gazabından koru57 Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. Popper, 8•: 472-358 Bu giysi için bkz. Mayer, Mamluk Costume, s. 24. Özellikle Burci Memluklan'nda, iç kıyafetlerin üstüne giyilen kısa kollu üstlük. 59 Ibn Taghribirdi, Havadis, ed. Popper, 8•: 473· Ancak elçinin Memluk sultanının emrini yerine getir­ memesi epey cüretidr bir tavır gibi görünmektedir. YEN i D E N CAN LA N A N I M PARATO RLU K TUTKU S U mak istemişti. Elçinin bu olayda Memluklu yöneticileri suçlamasından ötürü, onların da bu diplomatik krizdeki rollerini göz önünde bulundurmak gerekir. Aşıkpaşazade kayıtlarında, Osmanlı elçisinin yaşadığı bu olayın, Memlukların vakit kaybetmeden İstanbul'a bir elçi göndermelerine yol açhğını belirtir. Seyyid el-Şerif Nilreddin Ali el-Kürdi olduğu sanılan ve Akkoyunlu Uzun Hasan'a karşı bir ittifak teklifiyle gelen bu elçiyi Hoş­ kadem, aynı yılın (1464) Aralık ayında yollamışh.6° Karamanoğulları Beyi İbrahim'in Temmuz 1464'te ölmesinden sonra hayattaki alh oğlu arasında baş gösteren veraset mücadelesi, aniden bölgenin siyasal dengesini altüst etmişti. Osmanlılada Memlukların bu mücadeleye dahil olması zaten beklenmekteydi, ama bazı Karamanoğulları şehzadelerinin kendi toprakla­ rına sığınınası sonucu Uzun Hasan da devreye girmiş oldu.6' Bu gelişme, Uzun Hasan'ın Memluk denetimi alhnda olan sınır şehri Gerger'de idareyi ele geçirdiğini duyan Hoşkadem'i rahatsız etmişti.62 Her iki başkentte de diğerine karşı beslenen kızgınlığın giderek artmasına karşın, Hoşkadem, Osmanlı hükümdanndan yardım talebinde bulunmaya karar vermişti.63 Ne yazık ki Osmanlı sultanı Hoşkadem'in önerisini kabul etmedi. Nilreddin Ali el-Kürdi'ye Hoşkadem'in bir önceki Osmanlı heyetine Kahi­ re'de nasıl davrandığını hatırlattı.64 Aşıkpaşazade'ye göre Mehmed yaşadığı düş kırıklığını Memluk elçisine şöyle anlatmışh: Hayf degil midir ki Mısr tahtı gibi tahta ve şehre kanun ve kaide bilmez kişi hükm ide ilçiye tazimler eyitdi ve mübalağa mallar virdi kendi padişahlığına layık atalar eyitdi ilçi gönderdi [Ne üzücüdür ki Mısır tahh gibi bir tahtta ve Mısır ülkesi gibi bir ülkede kanunları ve kaideleri (teşrifatı) bilmeyen biri hükm etmek­ te.] [Mehmed] elçiyi iyi ağırladı [,] ona bol bol mal mülk verdi [,] ve sultanlığına yakışır armağanlar bağışladı [,] elçi gönderdi.65 6o lbn !yas, 2: 427. 6ı A.g.e. Uzun Hasan'ın sonradan Karamano�llan şehzadelerinin Akkoyunlulardan Osmanlı sarayı· na yollanmasına karşı çıkmasıyla ilgili olarak bkz. a.g.e., 2: 426. 62 Ibid. For the problems conceming Gerger, see Woods, Aqquyunlu, s. ıo6-7. 63 lbn !yas, 2: 426. 64 A.g.e., 2: 427, 434· 65 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 223. OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LA R ı6 5 Bu konuşmayı kayda alan tek tarihçi olarak Aşıkpaşazade, I I . Meh­ med'in memnuniyetsizliğini açıkça ortaya koymuştu. Anlaşılan Mehmed, Memluk sultanının kadim İslam topraklarında hüküm sürmesine karşın, bir elçiye nasıl davranılacağını bilmediğini söylemeye çalışıyordu. Mehmed bunun tam tersine kendisini, Memluk sultanının kendi temsilcisini Kahi­ re'de küçük düşürmesine karşın, Memluk elçisine gerektiği gibi cömert ve iyi davranan ideal bir hükümdar olarak görüyordu. I I . Mehmed'in Aşıkpaşazade'nin kaleminden nakledilen bu ifadeleri, Osmanlı ve Memluk hükümdarlarının yasama alanındaki otoriteleri arasın­ daki farklılıkları da inceden ineeye karşılaşhrıyordu. Memluk elçisine ver­ diği söylenen karşılık, Mehmed'in kanunları ve saray teşrifatını, derleyerek düzenlemeye çalışan ilk Osmanlı hükümdan olduğunun altını çiziyordu.66 Her ne kadar Memluklu sultanları, mezalim mahkemelerinde yargı işlevleri­ ni uygulamış olsalar da, hiçbir zaman bir yasama yetkisine sahip olmamışlar­ dı.67 Bu durum Osmanlı sultanlarının, en azından I I . Mehmed'den itibaren, kanunnameler hazırlayarak benimsedikleri aktif rolün tam tersiydi. Bu kısa bölüm Mehmed'in yasama alanındaki gücünü ortaya koymakta, ayrıca Hoş­ kadem'in gücünün ve egemenlik iddialarının sınırlarına dikkat çekmekteydi. Hoşkadem, İstanbul'dan gelecek haberi beklerken bölgedeki yeni gelişmelerle kaygıları daha da artmışh. Uzun Hasan, Gerger'in anahtarlarını Memluk sultanına geri vermiş, ama "bağlılığı"na karşılık yüksek bir bedel talep etmişti. Aynı sıralarda I I . Mehmed'in Karamanoğullarının işlerine karıştığı haberi Kahire'ye ulaşmıştı. Beklendiği üzere Mehmed, Karamano­ ğulları tahhna, annesi Osmanlı hanedamndan gelen akrabası Ahmed Bey'in çıkmasından yanaydı. Hoşkadem, Mehmed'in Ahmed'i desteklemek üzere birliklerini yolladığını duyunca hiç memnun olmamışh.68 Memluk Elçisi Nfıreddin Ali el-Kürdi Kahire'ye geri döndükten son­ ra İstanbul' da kendisine pek de itibar edilmediğini belirtince gerilim daha da artmıştı.69 I I . Mehmed'in daha sonra Akkoyunlulara nasıl davrandığını 66 Örnek olarak bkz. Ahmed Akgündüz, Osmanlı Kanunnameleri ve Hukuki Tahlilleri, cilt I990. 67 Holt, " Position and Power," s. 247. 68 İbn !yas. ı. : 429. 69 A.g.e., ı. : 427. 434· ı66 r. Istanbul, YEN i DE N CAN LANAN i M PARATO RLU K TUTKU S U göz önüne alırsak, Osmanlı hükümdarının, Memluk sultanının ittifak tekli­ fini kabul etmesi kadar normal bir şey olamazdı. Mehmed'in ittifak önerisini reddetmesi, uluslararası ortamdaki imajı ve itibarı konusundaki duyarlığının bir göstergesidir. Mehmed'in Nureddin Ali el-Kürdi'yle geri yolladığı mektu­ bunda kullandığı unvan da bu gerilimi doğrulamaktaydı. Osmanlı hükümda­ rının Memluk sultanına el-Maka.m el-Şerif yerine el-Makarr el-Kerim olarak hitap etmesine, bir Memluk kaynağında bulunan bir mektupta ilk kez rastlanıyordu.7° 0ULKADI ROGULIARI REKABETi Dulkadıroğulları, özellikle de veraset krizi döneminde Memluklara karşı Osmanlıların müttefıkliğini kazanmıştı. Hoşkadem, Dulkadıroğulları Hükümdan Süleyman Bey'in (hd. 1442-54) oğlu ve ardılı Melik Arslan'ı devirmeye kalktığında, bu üç devlet arasındaki hassas denge bozulmuştu. Hoşkadem'in bir suikastçısı M elik Arslan'ı, Ekim ı465'te7 1 bir cuma namazın­ da öldürünce yerine, Hoşkadem'in desteklediği Şahbudak ile I l . Mehmed'in desteklediği Şehsuvar adlarındaki iki kardeşi hükümdarlığa talip olmuştu. Suikastten yalnızca bir ay sonra Hoşkadem Şahbudak'ı ölen kardeşi yerine tahta oturtmuş, aynı sıralarda I l . Mehmed de Şehsuvar'ı Bozok ve Artukova ile başka bölgelere vali olarak atamıştı. Mehmed, Ocak-Şubat 1466'da Hoşka­ dem'e bir haberci yollayarak kendi adayını desteklemesi için onu zorlamıştı.72 Osmanlıların dostlarına ne kadar çok siyasal yatırım yaptığını kanıtla­ yan başka mektuplar da vardır. Dulkadıroğlu kardeşler arasında iki yıl süren iç savaş sırasında I l . Mehmed ile Hoşkadem'in diplomatik temsilcileri Kahire ile İstanbul arasında gidip gelmişti; bu ziyaretlerle ilgili Kasım 1466 'da İstan­ bul'da yazılan en az üç metin günümüze ulaşmıştır.73 Bunlar bir mektubun üç farklı müsveddesi olabileceği gibi üç ayrı mektup olarak da tasarlanmış 70 B N F M S 4440, 76b-78a. Memluk sultanlarının yorumlanan unvaniarı için bkz. Üçüncü Bölüm, s. 125·128. 71 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 221; Ibn Taghribirdi, Nujum, çev. Popper, 23= 66, II4- Aşıkpaşazade bu olayı, 1467-68 yerine yanlış olarak 1457-58'e tarihlemiştir. M elik Arslan 1465-66'da öldürülmüş, suikast­ tan sonra M elik Arslan'ın kılıcı Kahire'ye yollanmışh. Venzke, "Mamluk-Dulqadir Iqta," s. 424. 72 Anonim, Fatih Devrine Ait Münşeat Mecmuası, s. 40-ı. 73 A.g.e., s. 3-5. 66-8. Sadrazam Mahmud Paşa'nın Dulkadıroğullarının içişleriyle yakından ilgilenme­ si hakkında bkz. a.g.e., s. 64-5; Stavrides, The Sultan of Viziers, s. 342-3. ÜSMAN L I LA R VE M EM LU K LAR olabilirler. Metinlerden biri, Dulkadıroğullan ile Karamanoğullarındaki olay­ ların hiç değilse Osmanlı yönetiminin gözünde birbiriyle bağlantılı olduğunu kanıtlamaktadır. Mektupta, İbrahim Bey'in ölümünden sonra Karamanoğlu topraklannda yaşandığı söylenen kargaşadan söz edilmekte ve müdahale etmesi için bir dış gücün (tabii ki Osmanlılar) gerektiği belirtilmektedir. Mehmed, akrabası Ahmed Bey'i, en azından ı463'ten beri desteklemekteydi ve Ahmed'in 1465 'te tahta çıkması bölgedeki gerilimi geçici olarak dağıt­ mıştı, ama Ahmed kısa bir süre sonra koruyucusu ve kuzeni Mehmed'e karşı gelmeye başlayacaktı. Aynı mektupta, zaten Mehmed'in koruması altında olan Dulkadıroğlu Şehsuvar'ın aynı zamanda Memluk sultanından da destek istediği belirtilmektedir. Mehmed, mektubun amacının iki başkent arasındaki bağlan kuvvetlendirrnek olduğunu vurgularlıktan sonra Memluk sultanından Şehsuvar'ı desteklemesini istemişti. Mehmed öbür metindeyse Hoşkadem'den, Şehsuvar'ın tahta çıkmasını olumlu karşılayacağını umduğu­ nu saygılı bir dille tekrarlamıştı. Mehmed'in bu isteğine karşın Hoşkadem ne tavnnı değiştirmiş, ne de Şahbudak'ı desteklemekten vaz geçmişti. İki Osmanlı tarihçisi iki başkent arasındaki diplomasi trafiğinin en yoğun olduğu dönemde, 146 6 ya da 1467'de I I . Mehmed'in Memluk topraklarına saldırmaya karar verdiğini iddia eder.74 Bu ani kararın nedeni açıkça belirtilmemişti, ama tarihçilerden biri, Mehmed'in, büyük dedesi I . Bayezid'in Ankara Savaşıyla kaybettiği kaleleri tekrar ele geçirmek istemiş olacağını söylüyordu. Ancak her iki kaynağa göre Mehmed son dakikada fikrini değiştirmiş, onun yerine, Memluklara karşı düzenlenecek sefere katılmayı reddeden Ahmed'e kızdığı için ordusunu Karamanoğullarının üzerine yöneltmişti. Bu Osmanlıların Karamanoğulları topraklarını bütü­ nüyle ortadan kaldırmak üzere gerçekleştireceği bir dizi seferin ilkiydi. Aynı dönemde yaşayan bir Memluklu tarihçi de Dulkadıroğulları konusunun Hoşkadem ile Mehmed arasındaki ilişkileri gerdiğini belirt­ mekteydi.75 İki yıllık iç savaştan sonra Şehsuvar, Osmanlı birliklerinin desteğiyle, Ekim ı467'de kardeşini tahttan indirmeyi başarmıştı. Şehsuvar Dulkadıroğulları toprakları üzerindeki egemenliğini garantiye aldıktan 74 Tursun Bey, Tarih Ebü'l·Feth, ed. Mertol Tulum, Istanbul. Istanbul Fetih Cemiyeti, 1977. s. 145·6; lbn Kemal. Tevarih·i Al-i Osman: VII. Defter, ed. Şerafetlin Turan, Ankara, TTK, 1991, s. 272. 75 lbn !yas. 2: 436·7. ı68 YEN i D E N CAN LANAN I M PARATOR LU K TUT K U S U sonra kazançlı çıkan Mehmed oldu, kaybeden kardeşi destekleyen Hoşka­ dem'se yenilmiş görünüyordu. Bu kayıp, bölgedeki Memluk egemenliğine büyük bir darbe indirmişti. Şahbudak ve Memluk sultanı yenilgiyi kabul etmeye hazır değil­ lerdi. Eylül 1467'de Hoşkadem, Şahbudak'a yardım etmek için büyük bir askeri güç oluşturmuştu. Hoşkadem'in kısa bir süre sonra, Ekim 1467'de beklenmedik biçimde ölmesiyle, Memlukların dikkati Dulkadıroğulların­ dan kendi iç sorunlarına, Kahire'deki taht mücadelelerine kaydı. O tarihler­ de kimse Şehsuvar ile Şahbudak arasındaki bu rekabetin, Dulkadıroğulları, Memluklar ve Osmanlılar arasında sürecek olan uzun ve gergin bir müca­ delenin ilk etabı olduğunu tahmin edemezdi. MEHMED İÇİN YENİ B i R HEDEF Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşazade, hem I l . Mehmed'in hedeflerinin daha geniş bir alana yayılmaya başladığını gösteren, hem de Osmanlılada Memluklar arasındaki gerilimi daha çok artıran bir başka olaydan daha söz eder. Anlaşıldığı kadarıyla Mekke'ye giden bir hacı, Osmanlı hükümdarına hac yolu üzerindeki kuyuların onarıma ihtiyacı olduğu şikayetini iletmişti.76 Mehmed bu şikayet üzerine Memluk valilerine onarım için elçileriyle para yollamış, ama diplomatik armağanlar göndermemişti. Bir Memluk tarihçi­ sine göre de, ı46ı'de Mehmed, Halep'in Memluk valisine bir haberci aracı­ lığıyla bir uyarı yollamış ve Kudüs yolunun güvenliğinin yetersiz olduğunu belirtmişti. Mehmed tehditkar bir tonla, hac yollarının iyileştirilmemesi durumunda Memluk topraklarını istila edebileceğini söylemiştiP Bu anla­ tının ayrıntıları birbirinden farklı olsa da, ikisi de, Mehmed'in, İslam dün­ yası içinde kendisine miras kalan rolün çok ötesinde bir rolü hedeflediğini gösterir. Mehmed, bölgedeki siyasal olaylara karışmaktan başka, Memluk sultanının ideolojik etki alanının sınırlarını da ihlal etmeye başlamıştı.78 Il. 76 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 221·2. Ek I I I , s. 270. Tekindag, hacının Molla Gürani olduguna inanır. Ne Ahmed Ateş, ne de j . R. Walsh bu olasılıga deginmemişlerdir. Bkz. Ateş, "Molla Gürani (1416-1488) ," lA, 8: 407; R.C. Repp, The Müfti of İstanbul: A Study in the Development ofthe Ottoman Learned Hierarchy, Londra, Ithaca Press, 1986, s. 166-74; Tekindag, " Fatih Devrinde," s. 77; Walsh, "Gürani." 77 El-Bikai, Tarihü'I-Bikai, J: 364-5. 78 Ayrıca, el-Bikai, iki ayrı olayda Kıbns ve Rodos halkının da Memluk sultanına yalvararak Osmanlıia­ nn adalanna saldırmasının önüne geçmesini istediklerini aktarmaktadır. Osmanlılar ise benzer bir ya- OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LA R Aşıkpaşazade'ye göre, Mehmed'in bu cüretkar girişimini duyan Karamanoğlu İbrahim Bey Memluk sarayına bir elçi yollamış ve bu müda­ hale Mehmed ile Hoşkadem arasındaki hac yoluyla ilgili çatışmayı daha da tırmandırmıştı.79Kahire ile İstanbul arasındaki ilişkileri daha da germeyi uman elçi, hükümdarının, Mehmed'in bu davranışını nasıl yorumladığını Memluk sultanına anlatmış, İbrahim Bey'in, Mehmed'in su kuyularının durumunu bahane ederek, Memluk sultanına para yolladığını, böylece onu küçük düşürmek istediğini öne sürmüştü. Aşıkpaşazade'ye göre "Memluk­ lar [Karamanoğullarının] bu yalanıarına inanmıştı. " Bu olayda Aşıkpaşazade Karamanoğullarını suçlamakla birlik­ te, Mehmed'in yaptığı tartışmalı iki seçime de değiniyordu. Birincisi Mehmed, elçileri Memluk sultanına yollamak yerine doğrudan Memluk valilerine yollayarak zaten köklü diplomatik teamülleri çiğnemişti. İkinci olarak da, hac yollarının bakımı geleneksel olarak Memluk sultanının sorumluluğu altında olduğundan, Mehmed, dolaylı olarak Hoşkadem'in sorumluluğunu yerine getirip getiremeyeceğini sorgulayarak, sultanın oto­ ritesini sarsmıştı. Bu tür müdahaleler, daha önce de Memluk sultanlarıyla diğer Müslüman hükümdarlar arasında sorunlara neden olmuştu.80 Son olarak da, Mehmed valilere armağan yollamayarak yaptığı hakaretleri daha da ağırlaştırıyordu. Karamanoğullarının müdahalesi olmamış olsa bile, Memluklar Osmanlı sultanının hareketlerini açıkça tehdit olarak görmek için yeterli nedene sahiptiler. Osmanlı-Memluk ilişkilerindeki bu yeni gelişmeler hemen Meh­ med'in diplomatik diline de yansımıştı. İstanbul'u fetheden ve izleyen dönemde coğrafi sınırlarını genişleten Osmanlı sultanı daha iddialı biri olmuştu. Günümüze ulaşan yazışmalarından Mehmed'in soylu kökenierini giderek daha fazla vurguladığı gibi, cihat konusunda da neredeyse yalnızca kendisini hak sahibi olarak gördüğü anlaşılmaktadır. Ayrıca Mehmed, Memnılgı içinde bu adalada olası bir çatışmada Memluk sultanının kendilerine yardım edecegini sanıyordu. Bu iddialar birinci elden başka bir kaynak tarafından dogrulanmamaktadır. Ancak Mehmed'in Rodos seferi ışıgında bunun dogru olabilmesi mümkündür ve daha ayrıntılı araştıniması gerekir. El-Bikai, Tarihü 'l-Bikai, ı: 422, 3= ı29. 79 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 22ı-2. 8oSuraiya Faroqhi, Pilgrims and Sultans, s. 28-9. Ömegin, Barsbay'ın Şahruh'un kisve yollama talebini reddetmesi gibi bkz. Dekkiche, " Le Caire." ı: 82-94. YE N i D E N CAN LA N A N i M PARATO RLU K TUTKU S U luk sultanlarının unvanını el-Makam'dan el-Makarr'a düşürerek diplomatik statülerinde değişiklik yapmaya girişen ilk Osmanlı sultanıydı. Son olarak da Mehmed, Memluk sultanının -en azından Hoşkadem'in- Mısır ve Suriye'yi yönetmeyi hak etmediğini, çünkü kanun ve kaideler konusunu iyi bilme­ diğini ima etmişti. Mehmed, iddialarını bu imgeler çerçevesinde yeniden oluştururken, Hoşkadem ölmüş ve yerine Kayıtbay geçmişti. Kayıtbay tahta çıktıktan sonra Mehmed'in, Memluk Sultanlığı'nın geleneksel konumuna karşı meydan okumalarıyla mücadele etmek zorunda kalmıştı. KAYITBAY VE I l . M E H M E D I l . Mehmed ile Kayıtbay arasındaki yazışmaların hiçbirine ulaşı­ lamadığından aralarındaki ilişkinin karmaşık yapısını görebilmek için, birbiriyle çelişen Osmanlı ve Memluk kaynaklarına bakmamız gerekir. I l . Mehmed'in, Kayıtbay'ı kutlamak için yolladığı heyet, sultanın diplo­ matik teamülleri sürdürmek ve aralarındaki ilişkiyi düzeltmek niyetinde olduğunu gösteriyordu. İşe bakın ki, Memluk tarihleri bu heyetin gelişini kayda geçirmemiş, ama 1468-9 olaylarını anlatırken Akkoyunlu Hüküm­ dan Uzun Hasan'ın yolladığı heyetin gelişini kaydetmişti.8' Oysa 1467'den 1473 'e değin hem İstanbul, hem de Kahire Osmanlı ve Memluk elçilerinin sık sık karşılıklı ziyaretlerine tanık olmuştu. 82 Kayıtbay tahta geçtikten sonra, sürüncemede kalan Dulkadıroğulları sorununu ele almak ve Şehsuvar'a karşı yaptığı başarılı bir seferle meşrui­ yetini ve egemenliğini kesinleştirmek için bir fırsat bulmuştu. izleyen beş yıl boyunca (1466-71) neredeyse her sefer mevsiminde Memluk birlikleri Kahire'den yola çıkmıştı. Ancak bunların hiçbiri büyük yankılar getire­ cek zaferlerle sonuçlanmamıştı. Son olarak Memluk komutanı Yaşbak Min Mehdi 1470-71'de bu durumu tersine çevirmiş83 ve Şehsuvar kaçarak Zamantı Kalesi'ne (Kayseri' de Pınarbaşı) sığınmıştı. Uzun süren bir kuşat­ ma ve Memluk elçileriyle yapılan yoğun görüşmeler sonunda, Şehsuvar, 81 82 83 an, İbn !yas, 3: 19; Woods, Aqquyunlu, s. 100-8. Bu heyetler için bkz. Ek III, s. 272-274. Emir Yaşbak Min Mehdi'nin 1470-89 arasında yaptığı seferler için bkz. Bemadette Martel Thoumi­ " Les Demieres Batailles du Grand Emir Yasbak min Mahdi," War and Society in the Eastem Mediter­ ranean, 7th-ı5th Centuries, ed. Yaacov Lev, Leiden, E.J. Brill, 1997. s. 301-42. OSMAN Ll LA R VE M E M LU K LA R Memluk sultanının canını bağışlaması koşuluyla teslim oldu. Ancak Kayıt­ bay işi şansa bırakmamak için teslim olan Şehsuvar'ı yalnızca bir ay sonra Ağustos 1472'de Kahire'de ash. Memluk kaynakları, halkın bu başarıdan memnun olduğunu belirtirken, bazı çevreler Şehsuvar'ın idam edilmesini pek onaylamıyordu. Şehsuvar'ın teslim görüşmelerini sürdüren baş tem­ silci Emir Tamraz el-Şemsi, belirlenen koşullara uyulmadığını duyunca kızgınlığını saklayamamışh. 84 Her ne kadar Memluk tarihçileri, bu yoğun günlerde Kahire ile İstanbul arasında sık sık elçilerin gidip geldiklerini belirtseler de, hiçbiri bu heyetierin görevlerinin ne olduğunu açıklama gereğini duymamışh.85 Memluk tarihlerindeki kesin olmayan bilgilerin tersine Aşıkpaşazade, bu haberleşme trafığine daha net bir açıklama getirmektedir. Tarihçiye göre Mehmed ve Kayıtbay bir anlaşmaya varmışh: eğer Mehmed, Şehsuvar'ı desteklemekten vaz geçerse Kayıtbay, Dulkadıroğulları topraklarını Meh­ med'e bırakacakh. Ancak Kayıtbay bu sözünü bozmuş ve Şehsuvar'ı idam edip yerine Şahbudak'ı getirerek gerilimi daha da artırmıştı.86 Her ne kadar Memluk kaynakları bu olayları belgelememiş olsa da, İbn Aca, Memluk Elçisi Alaaddin el-Hüsni'nin İstanbul'dan ayrılmasından hemen sonra Mehmed'in yolladığı temsilcinin Yaşbak'ın ordugahına geldiğini kayda geçirmişti. Osmanlı elçisi Yaşbak'a, Mehmed'in Memluk seferini onayladı­ ğını ve lojistik destek vermek istediğini belirtmişti.87 Bu mesaj , ayrınhları bilinmese de, Mehmed ile Kayıtbay arasında böyle bir anlaşmanın olduğu­ nu düşündürür. Şaşırtıcı olan İbn İyas'ın Temmuz 1472'de, Osmanlı baş­ kentinden Kahire'ye dönen Alaaddin el-Hüsni'nin bilinmeyen bir nedenle Emir Yaşbak'a kızgın olduğunu not etrnesiydi.88 Belki o da, Emir Yaşbak ile Kayıtbay'ın, Şehsuvar'la anlaşmayı bozmasından ve Mehmed'e karşı Mem­ luk yönetiminin güvenidiğini sarsınasından rahatsız olmuştu. Mehmed'in Dulkadıroğullarının veraset mücadelesinden kendi istemeden mi dışlandığı, yoksa Şehsuvar'a tabiliğini hatırlatmak amacıyla 84 85 86 87 88 lbn !yas, 3: 73"4· Bu heyetler için bkz. Ek I I I . Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 223. lbn Aca, Tarih, ed. Tulaymet, s. 142. lbn !yas, r 75· YEN i D E N CAN LA N A N i M PARATO RLU K TUTKU S U kendisinin mi geri çekildiği net değildir.89 Memlukların Dulkadıroğulları topraklarında yeniden egemen olmaları ile Osmanlıların Karamanoğulla­ rı topraklarındaki otoritesini pekiştirmesinin aynı zamana denk gelmesi araşhrmaya değer bir konudur. Memluklar, Karamanoğullarını Osman­ blara bırakınayı ve Dulkadıroğulları üzerindeki denetimlerini korumayı seçmişlerdi. Bölgenin geleceği açısından büyük önem taşıyan bu iki olayın örtüşmesinin bir rastlanh olması pek mümkün görünmemektedir.9o Memlukların Şehsuvar'ı devre dışı bırakması ve Şahbudak'ı tahta çıkarmaları Osmanlı-Memluk rekabetini sona erdirmemişti. Kısa bir süre sonra Şehsuvar'ın yeğeni Alaüddevle, Osmanlıların desteklediği aday ola­ rak amcasının yerini almış, ama son söz gene, Memluk desteğine sahip olan Şahbudak'ta olmuştu. Mehmed, Alaüddevle'ye 1478-9'da kendi baş­ kentinde hilat giydirerek desteğini açıkça göstermişti, ama yeniden başla­ yan bu görüşmeler, Mehmed'in 148ı'de ölümüyle bir kez daha kesintiye uğramıştı.9' TEKRAR DiPLOMATi K TEAMÜLLER ÜZERİNE Üstünlük ve güç mücadelelerinin ortasında hükümdarların mem­ nuniyetsizliklerini ifade etmelerinde diplomatik söylemler önemli bir rol oynamaktaydı. Aşıkpaşazade'ye göre I l . Mehmed, Şehsuvar'ın idamın­ dan sonra, Kayıtbay'la ilişkilerini düzeltmek amacıyla Kahire'ye, değerli armağanlar taşıyan bir elçi yollamıştı. Ancak bu elçiye iyi davranılmamış ve Kayıtbay İstanbul'a iade-i ziyaret amacıyla bir heyet göndermeye karar verince heyete başkanlık etmesi için kendi muhtesibini seçmiştiY Meh­ med, Kahire çarşılarını denetlemekle görevli olan Memluk elçisinin sosyal 89 lbn Kemal ikinci bir alternatif açıklamada, Mehmed'in Şehsuvar'ı desteklemekten vazgeçmesinin nedenini belki de bir tabi olmasına karşın bagımsızmışçasına kendi başına karar vermesine kızınasına baglamaktaydı. lbn Kemal, TAO: VII. Defter, s. 391·7. 90 Har-El, Struggle, s. 81-102. Har-El, Il. Mehmed'in hem Memluk seferine, hem de Şehsuvar'ın ida­ mına onay verdigine inanır. Ben bunun bütünüyle inandıncı olmadıgını düşünüyorum. 91 Alaüddevle'nin Osmanlı topraklanna sıgınmasıyla ilgili bkz. İbn Kemal, TAO: VII. Defter, s. 396-7. Il. Mehmed'in Alaüddevle'yi Osmanlı birlikleriyle birlikte geri göndennesi, Alaüddevle ile bu birliklerin nasıl yeniidiideri ve Osmanlılann kesik başlannın nasıl Kahire'ye götürüldügüyle ilgili aynntılar için bkz. Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 224. Alaüddevle'nin 147o'lerde nerede olduguna ilişkin ikinci bir sav için bkz. Venzke, "Dulkadir-Mamluk Iqta'," s. 427-8. 92 Aşıkpaşazade bu olayın 1479-8o'de oldugunu ileri sürer. OSMAN Ll LA R VE M EM L U K LA R 1 73 statüsünden hoşnut olmamış, yollanan değerli armağanlar bile bu hoşnut­ suzluğunu gidermeye yetmemişti.9J Memluk elçisinin sosyal statüsü, Kahire'nin Osmanlıları algılaması ile Osmanlıların kendi özalgıları arasındaki ayrılığı vurgulamaktadır. Meh­ med kendisini Aşıkpaşazade'nin sözleriyle "ulu padişah" olarak görürken, Memluk sultanı bu yüksek statüye uygun bir elçi yollamamıştı. Kayıtbay, Mehmed'in dışişlerine karışmasından rahatsız olmuş ve böyle bir elçi gön­ dererek bunu ifade etmeye çalışmış, ama Osmanlı hükümdarının daha üst düzey bir tanınma beklediğini belki de fark etmemişti. Osmanlılar ve Memluklar, Akkoyunluların bölge siyasetinde yeni­ den güçlenerek sahneye çıkması gibi daha ivedi bir sorunla yüzyüze gelince, Dulkadıroğulları-Karamanoğulları çatışmasını geçici bir süre için görmezden gelmişlerdi.94 Aşıkpaşazade'nin Kayıtbay ile Mehmed arasın­ daki ilişkilerin kötülediğini ileri sürmesine karşın, 1472-74 arasında ara­ larındaki diplomasi trafiğinin azalmadığı görülür. Bütün bu olaylar, tam tersine iki hükümdarın aralarındaki anlaşmazlığı bir yana bırakarak Uzun Hasan'ın genişleme politikasına son vermek amacıyla bir araya geldiklerini düşündürür.95 Memluklu komutan Yaşbak, 1472'de Uzun Hasan'ın üzeri­ ne yürürken, Osmanlı hükümdarını bilgilendirmek üzere eski diplamatlar­ dan İbn Aca'yı i stanbul'a yollamıştı.96 Aynı sıralarda Mehmed de Osmanlı birlikleriyle birlikte Doğu cephesine yönelmişti. Nisan 1473'te Emir Yaşbak Uzun Hasan'ı Güneydoğu Anadolu'daki Birecik yakınlarında yenmiş,97 Memluk sultanı ile Akkoyunlu hükümdan arasındaki uzun süreli gerilimi sona erdirmişti. Uzun Hasan 1464'ten beri tutumuyla Memluklara hem ideolojik, hem de siyasal açıdan sorun yaratıyordu. Karamanoğullarının işlerine karışmış, mağlup olan Timurlu hükümdar Ebu Said'in kesik başını 93 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 225. Osmanlı sarayına yollandıgı bilinen tek ihtisap agasının, 1456'da Sultan İnal tarafından gönderilen Emir Kanibey oldugunu hatırlamak gerekir. Oysa Aşıkpaşazade 147o'lerde bir ihtisap agasının yollandıgını belirtir. Ya bu iki olay farklıdır ya da Aşıkpaşazade bir yanlış yapmıştır. Bu sorunu çözmek için daha fazla kanıt gerekmektedir. 94 Uzun Hasan ile Kayıtbay arasındaki ilişkilerin kötüye gitmesiyle ilgili olarak bkz. Woods, Aqquyun· lu, s. 107-8; Melvin-Koushki, " Fathnama." 95 İkisi arasındaki bu ittifak için bkz. İbn Aca, Tarih, ed. Tulaymet, s. 146; Bemadette Martel Thoumi­ an, "Les Demieres Batailles," s. 325. 96 Yaşbak ile Osmanlılar arasındaki yazışmalar için bkz. Ek III, s. 274-275. 97 Martei-Thoumian, " Les Dernieres Batailles." s. 321-7; Woods, Aqquyunlu, s. ıı6-17. 1 74 YEN i D E N CAN LANAN I M PARATO RLU K TUTKU S U Memluk sultanına yollayarak dolaylı olarak meydan okumuş ve yazışma­ lannda dini ve ideolojik iddialara yer vermişti.98 Bu taktiklerin çoğunun diplomatik iletişim yoluyla ifade edilmesi, diplomasinin imparatorluk ideolojilerinin biçimlendirilmesinde ve ifade edilmesinde ne denli önemli olduğunu bir kez daha kanıtlamaktadır. Uzun Hasan, Memluklarca yenilmesinden dört ay sonra bölgedeki diğer önemli hükümdarla savaşmak zorunda kalmışh. Ağustos 1473 'te Osmanlı Sultanı Mehmed, Otlukbeli Savaşında üstünlüğü sağlamış, Uzun Hasan'ı kaçmaya mecbur etmiş ve Akkoyunlu hanedanının ve yöneticileri­ nin önemli üyelerini ele geçirmişti. Mehmed, başansını Kahire'de sergile­ yebilmek için, bir diplomatik heyetle birlikte Uzun Hasan'ın en büyük oğlu Zeynel Mirza'nın kesik başını Memluk başkentine göndermişti.99 Kayıtbay Osmanlı başansını duyar duymaz diplomasi kurallanna bağlı kalarak Mehmed'i kutlamak üzere özenle bir diplomatik heyet oluş­ turmuştu. Bu görev için güvendiği deneyimli bir temsilci, Barsbay el-Eşrefi seçmiş, ancak Barsbay beklenmedik biçimde Halep yakınlannda ölünce yerine önce Emir Elmas'ı atamış, ama sonradan ondan daha üst rütbede olan Yaşbak el-Cemali'nin İstanbul'a gidecek heyete başkanlık etmesine karar vermişti. Gelmekte geciken heyet aralannda buğday ile yulaf taşıyan bir deve kervanının da bulunduğu ağır armağanlada vakit kaybetmeden yola koyulmuş ve 70 gün sonra sınırdaki Kayseri'ye ulaşhğında Sadrazam Mahmud Paşa tarafından heyecanla karşılanmışh. Heyet yola devam ede­ rek İstanbul'a ulaşmış ve Mehmed'in huzuruna kabul edilmişti. Mehmed heyete iyi davranmış ve onlara cömert bir harçlık, bir olasılıkla günlük 300 dinar vermişti. ıoo Haziran 1474'te, muhtemelen Yaşbak sarayın konukseverliğinin tadı­ nı çıkarırken, Mehmed'in oğlu Şehzade Mustafa'nın ani ölüm haberi gelmiş­ ti. Kayıtbay, Mehmed'le yeni düzelttiği ilişkilerini bozmamak için başsağlığı dilemek üzere hemen ikinci bir heyet oluşturdu. Heyet 3 Haziran 1474'te Kahire'den ayrıldı. Bu ikinci heyetin İstanbul'da gördüğü konukseverlik, 9 8 Ebu Said'in başı için bkz. Melvin-Koushki, "Fathnama." İdeolojik meydan okumalan için bkz. Wo­ ods, Aqquyunlu, s. 100-6, 107-8 (mahmel için). 99 İbn Kemal, TAO: VII. Defter, s. 366. ıoo Anhegger, "Mu'ali," s. 155. OSMAN Ll LAR V E M E M LU K LAR 1 75 geç dönem Osmanlı protokol kitaplannda anlahlan diplomatik merasimle­ rin nerdeyse kusursuz bir örneğiydi. Kara yoluyla gelen heyet, Mehmed'in Amasya valisi olan diğer oğlu Şehzade Beyazid'in temsilcileri tarafından karşılanmışh. Şehzade, Mehmed'in iznini alarak, Üsküdar'a varana kadar ı8 gün boyunca heyete eşlik etmişti. Şehir heyeti ağırlamak üzere hazırlanmış ve Memluk elçisi onuruna düzenlenen merasimler üç gün sürmüştü . 1 0 1 Elçi­ nin yaslı sultan tarafından huzura kabul edilmesi başarılı geçmiş ve heyet bir ay sonra İstanbul'dan aynlmıştı. 1 0 2 Bundan kısa bir süre sonra Ağustos 1474'te bir Osmanlı heyeti Kahire'ye geldi. İbn İyas, bu heyetin eski Suriye valisi İnal el-Hakim adına aracılık etmeye geldiğini söylüyordu, ama heyet büyük olasılıkla başsağlığı dilemek için İstanbul'a gelen Memluk heyetine, Mehmed'in teşekkürlerini de getirmiş olmalıydı. 1 03 Mehmed ile Kayıtbay arasında kaydedilen son yazışma, 1473-4'te ağabeyi Ahmed'den Karamanoğullan tahhnı devralan Kasım Bey'le ilgiliy­ di. Dulkadıroğullan ile Memluklar arasında yaşananlara benzer biçimde, Osmanlıların 1476'da Karamanoğulları topraklarını ele geçirmelerinden son­ ra, Karamanoğlu hanedanının kalan üyeleri ile Osmanlılar arasındaki ilişkiler de istikrarsızlaşmışh. Kasım Bey, topraklarının büyük bölümünü Osmanh­ Iara terk ettikten sonra ailesi ve yakınlarıyla birlikte Mernluk sınırına yakın Toros Dağlan'na kaçmış, zaman zaman Osmanlılarla çatışmış, 1476-77'de çevresindeki çember iyice daralınca da Memluk sarayına sığınmıştı. Kara­ manoğlu beyinin nasıl kaçtığını anlatan Mart-Nisan 1477 tarihli bir mektupta Memluklardan, Kasım Bey'i zincire vurarak Osmanlı sarayına yollamaları rica edilmişti. ı o4 İki ay sonra bir Osmanlı elçisi Kahire'ye geldi. Kayıtbay elçi­ yi huzuruna kabul ederek yanıhnı vermiş, elçi de hemen İstanbul'a hareket etmişti. 1 0 5 Memluk tarihlerinde bu ziyaretle ilgili başka bilgi yoktur, ama sonraki olaylardan Kasım Bey'in hiçbir zaman Osmanlı sultanına teslim edilmediği, onun yerine Akkoyunlu topraklarına gönderildiği bilinmektedir. Bundan sonra kaynaklarda Mehmed'in ı48ı'de Gebze'deki ordugahında 101 Bu heyetle ilgili diger aynntılar için bkz. Anhegger, "Mu' ali." 102 Anhegger, "Mu'ali," s. 158·9. ıo3 İbn iyas, J: 98. 104 T. E.5848. Mektup büyük olasılıkla Mehmed tarafından degil, bir Osmanlı valisi ya da başka bir yüksek yönetici tarafından yollanmıştı. 105 lbn lyas, J: 130. YEN i DE N CAN LANAN i M PARATO RLU K TUTKU S U ölümüne değin Kayıtbay'la arasında bir iletişim olduğuna dair hiçbir kayıt bulunmamaktadır. Mehmed ölümünden hemen önce ordusunu ve donan­ masını sefere çağırmış, ama hedefın neresi olduğunu açıklamamıştı. I I . M E H M E D' i N SoN SEFERi 1 06 Yalnızca iki Osmanlı tarihçisi, Tursun Bey ve onun kayıtlarına daya­ nan İbn Kemal, I l . Mehmed'in son seferinin hedefinin Memluk toprakları olduğunu belirtmişlerdir. Başka hiçbir Osmanlı, hatta Memluk tarihçisi böyle bir iddiada bulunmamıştır.ıo7 Tursun Bey'in savını değerlendirirken, bu kitabın 1485-91 arasındaki Osmanlı-Memluk Savaşı sırasında, Meh­ med'in oğlu ve varisi I l . Bayezid'in hamiliği altında yazılmış olduğunu unutmamamız gerekir. Tarihçi, Mehmed'in son seferinin Memluk top­ raklarına olduğunu yazarak belki de Bayezid'in sonradan Kayıtbay'a savaş açma kararını meşrulaştırmayı hedeflemişti. Her ne kadar Mehmed'in Memluk yönetimiyle ilgili nihai planlarının daha ayrıntılı olarak ele alın­ ması gerekse de, bu bulgular Mehmed'in Nisan 1481'de Suriye'ye sefere çıktığını kesin olarak kanıtlamaz. Gene de Mehmed, iki saray arasındaki ilişkilere bir hareketlilik kazandırmıştı. Osmanlı hükümdarının imajını değiştirirken, Memluk yöne­ timi de dahil olmak üzere başkalarının da Osmanlı yönetimiyle ilgili görüşle­ rini duruma göre ayarlamalarını bekliyordu. Her ne kadar Memluk sultanları Osmanlı hükümdarının beklentilerine bütünüyle teslim olmamış olsalar da, Mehmed, Osmanlı-Memluk ilişkileri üzerinde izlerini bırakabilmişti. 106 Mehmed'in son seferi için bkz. Cihan Yüksel Muslu, "Ottoman-Mamluk Relations and the Comp· lex Image of Bayezid 1 1 ." Conquete Ottomane de I'Egypte (1517): Arriere-plan, impact, ichos, ed. Benjamin Lellouch ve Nicolas Michel, Leiden, E.). Brill, 2013, s. 70-2. 107 Angiolello'nun benzer bir iddiası için bkz. Colin Imber, The Ottoman Empire J]OO·ı481, İstanbul, 1990, s. 252. ÜSMAN LI LA R V E M E M LU K LA R 1 77 BEŞİNci BöLÜM TUTSAKLIK ANLATILARINDAN BAR} Ş A�LAŞMAS INA: YENI BIR IMAJ YARATMA ÇAGI (1481-1491) V iriş bölümünde belirtildiği üzere, yeni Osmanlı hükümdan I l . Baye­ zid (hd. 1481-1512) 1485 'te, Memluk Sultanı Kayıtbay'ın iki başkent arasındaki ilişkileri düzeltmek amacıyla yolladığı Memluk Elçisi Canibeg'i ağırlamıştı. 1 Osmanlı ve Memluk birlikleri Kilikya'da (Çukurova) çatışma içindeydiler, ama 1484'ten beri kesin bir sonuç alınamıyordu. İki ülke arasında meydana gelen silahlı çatışmalar genellikle bu ülkeler ara­ sındaki diplomatik ilişkilerin kesintiye uğrayacağının işaretini verse de, bu seferki çatışma, Osmanlılarla M emluklar arasındaki diplomatik iletişim ve alışveriş alanında yeni olanaklar yarattı. Canibeg'in, Memluk kaynaklarında değinilen sözlü ifadesine göre, huzura kabul merasiminde kimliği bilinmeyen bir Osmanlı söz alarak, Kayıtbay'ın egemenlik hakkını sorguladı ve Bayezid'in, hükümdarlığının, hanedan soyağacı nedeniyle daha meşru olduğunu ileri sürdü.2 Böyle bir cümlenin savaş zamanında bile söylenmemesi gerekirdi. Mehmed'in, Memluk topraklarında uzun yıllar yaşamış olan yaşlı ve saygıdeğer hoca­ sı Molla Gürani, hemen Canibeg'in yardımına koştu ve bunları söyleyen kişiye, " Mısır hükümdarları hakkında konuşma, kendini rezil ediyorsun" dedi. Molla Gürani'nin sözlerinden cesaret alan Canibeg de, Memlukların egemenlik hakkını savunan tumturaklı ve kışkırtıcı bir soroyla yanıt verdi: " Peygamberimiz İbrahim ile Peygamberimiz Muhammed'in babası kim­ di?" Bu gergin sözlü atışmaya karşın, Osmanlı sultanı huzura kabul sırasın­ da Memluk elçisini armağanlara boğdu. Ancak Canibeg'in Kahire'ye dön­ mesinden kısa bir süre sonra iki ülke arasındaki çatışma yeniden başladı.3 Bu olay, bundan böyle M emluklarla yapılan diplomatik görüşmeleri yönlendirecek yeni Osmanlı imgelerinin olgunlaştığını ortaya koyuyordu. G ı 2 3 EI·Hüseyni, " Kitab Nefaisü'I-Mecalis e's-Sultaniyye," s. 133-4. Bkz. Giriş. s. 15-16. Bu savaş için bkz. Har-EI. Struggle. TUTSAKLI K AN LAT I LA R I N DAN BA R I Ş AN LAŞ MAS l N A: Y E N i B i R i MAJ YA RATMA ÇA� I Adı bilinmeyen bu Osmanlı, Canibeg huzurdayken, Bayezid'in hanedan soyağacına ve Müslüman bir ortamda doğmuş olmasına karşın, Kayıtbay'ın köle kökenierini ve Müslümanlığı görece yeni kabul etmiş olduğunu ima ederek, doğrudan Memluk sultanlarının meşruiyetine saldırmıştı. Osman­ lılar, Müslüman olmayan kölelerden değil, kuşaklardır Müslüman olan hükümdarlardan geldikleri için Haremeyn'i yönetme hakkına kendilerinin sahip olduklarına inanıyorlardı. Memluk sultanının egemenlik alanı, koruması altında olduğu Mekke ve Medine (ve Kudüs) dalaylarını da içeriyordu ve Memluk yönetimi bu rolü­ nü, diğer Müslüman hükümdarlara karşı büyük bir kıskançlıkla korumaya çalışıyordu. islama yapılan atıflar, Osmanlı-Memluk diplomatik dilinin bir parçasıydı, ama geçmişte, en azından I l . Mehmed'in, hac yollarının korun­ ması ve onarımına müdahale girişimlerine (q6r) değin, iki Müslüman ülke arasında yalnızca birleştirici bir unsur işlevi görmüştü.4 Ancak yeni egemen­ lik haklarının biçimlendirildiği bu evrede, ortak inanç ve onun simgeleri bile, üstünlük iddialarını güçlendirmek için bir fırsattı. Aslında Haremeyn'ın korunması Bayezid ile Memluk Sultanı Kayıtbay ve ardılı Kansu Gavri ara­ sında temel tartışma konusu olmuştu. Bayezid Memlukların bu konumuma sadece saygı göstermek yerine ona sahip olma çabası içindeydi. Memluk elçisinin, bu iyi hesaplanmış meydan okumaya verdiği yanıt, Memluk yönetiminin, Osmanlının üstünlük iddalarını dengelemek için çeşitli yeni yollar yarattığını göstermekteydi. Canibeg, İslamın en mütevazı kökenli ve en ikonik iki fıgürüne (Muhammed ve İbrahim Pey­ gamberlere) ve onların büyük başaniarına atıfta bulunarak, dinsel ve ideo­ lojik önderlikte soyağacının önemsiz olduğunu vurgulamıştı. Bu tartışma biçimi, harredanlara dayalı yönetimlerin zayıflıklarını büyük bir ustalıkla vurguluyor ve Memluk yönetim sisteminin dayandığı varsayılan liyakata dayanan yönetim biçiminin üstünlüğünü ileri sürüyordu. Canibeg'in bu öyküsü, bu mücadele döneminde yaşanan olaylardan yalnızca biriydi, ama tipik bir örnekti. Bölüm ilerledikçe barış sürecindeki her görevin, her tutsaklık öyküsünün ve her aktörün önceki diplomatik görüşmelerde kullanılan imgeleri güçlendirmek ve yenilerini oluşturmak 4 ı46o'lardaki bu olayın çeşitli versiyonları için bkz. Dördüncü Bölüm, s. ı69-171. OSMAN Ll LA R V E M EM LU K LA R 1 79 amacına hizmet etmiş oldukları anlaşılacaktır. Bu koşullarda sürdürülen bu özel mücadele, her iki taraf için de imaj yaratma sürecinin ayrılmaz bir parçası olarak değerlendirilmelidir.5 1481'DEN 1485'E Bayezid'in kardeşi Şehzade Cem'in Temmuz ı48ı'de Memluk topraklarına sığınması, yeni Osmanlı hükümdan ile Kayıtbay arasındaki ilişkileri kesin olarak değiştirdi ve Osmanlıların ı485 'te Canibeg'e ters davranmalarıyla neticelendi. Osmanlı Sultanı I l . Mehmed'in ölümünden sonra iki oğlu, Bayezid ve Cem, bulundukları şehzade sancakları Amasya ve Konya'dan hanedan veraset yarışına giriştiler. imparatorluk başkentine ilk ulaşan Bayezid oldu ve ardından iki kardeş bitmek tükenmek bilmeyen bir taht mücadelesine girdi. Cem'in birlikleri inegöl çevresinde yenilgiye uğradı, yaşanan kargaşanın ardından Cem Halep'e kaçarak, Memluk Sulta­ nı Kayıtbay'dan sığınma talebinde bulundu. Bir hükümdar, özellikle de Mısır ve Suriye'yi yöneten Memluk sultanı, Haremeyn'in koruyucusu ve İslamın ve Müslümarıların sultanı, siyasal bir sığınınacıya kapılarını kapatamazdı. Cem'in isteğini reddetmek Kayıtbay için rezil olmaktı, ama Cem olayı kuşkusuz bir ikilem yaratmıştı: eğer Cem tahtı kardeşinden alırsa Kayıtbay geleceğin Osmanlı hükümdarına yardım fırsatını kaçırmış olmak istemiyordu. Eğer tersi olur da Bayezid tahtta kalırsa, bu sefer de rakibini koruduğu için Osmanlı sultanının gazabından kurtulamazdı. 6 Osmanlı tarihleri bile Cem'in Memluk topraklarına kabul edilmesi karmaşasıyla ilgili olarak farklı görüşler yansıtıyordu. Hepsi Bayezid'in Memluk yönetimine karşı artan kızgınlığına yer verirken, bunu çelişkili iki nedene bağlıyorlardı. Bir grup Osmanlı hükümdarının, Memluk sulta­ nma Cem'in tarafını tuttuğu için kızdığını söylerken, diğerleri Bayezid'in öfkesinin, kardeşinin bir Osmanlı şehzadesine yakışır biçimde ağırlanma­ dığı gerçeğinden kaynaklandığını ileri sürüyorlardı.7 Her iki durumda da Uluslararası ilişkilerde savaşa farklı yaklaşımlar için bk. )önsson ve Hall, Essence ofDiplomacy, s. r6-7. Geçmişte Memluk topraklanna sıgınan Osmanlı hanedan üyeleri için bkz. Wiet, "Deux Princes Ot­ tomans iı la Cour d'Egypte;" Uzunçarşılı, "Memluk Sultanları Yanına Iltica Etmiş"; Aynca bkz. Üçüncü Bölüm, s. 14I-I42. 7 Osmanlı kaynaklarındaki farklı yaklaşımlar için bkz. Yüksel Muslu, "Ottoman-Mamluk Relations," s. 6ı not 40. 5 6 ı8o TUTSAKLI K AN LAT I LAR I N DAN BAR I Ş AN LAŞ MAS l NA: YEN i B i R i M AJ YARATMA ÇA� I Cem'in Memluk sarayında bulunması iki imparatorluk başkenti arasındaki gerilimi artırıyordu. izleyen yedi ya da sekiz ay boyunca, büyük olasılıkla Temmuz 1481 ile 1482 balıarı arasında Cem, Memluk sultanınca ağırlandı, onuruna ziyafetler, merasim alayları ve halka açık kutlamalar yapıldı. Cem, ayrıca Osmanlı erkek hanedanının hacca giden ilk üyesi oldu. Sonunda kardeşi Bayezid'le yüzleşrnek üzere Memluk topraklarından ayrıldı ve 1482'nin bahar aylarında ikinci kez yenilgiye uğradı.8 Cem yenilgisinin ardından Rodos'a geçti ve Osmanlı tahtı üzerindeki meşru haklarını Bal­ kanlar' da aramayı planladı. Ancak hepsi de Bayezid'in cömertliğinden yararianmış olan Rodos Büyük Üstadı, Papa ve Fransa Kralı gibi Avrupalı hükümdarların müda­ halesi sonucu Cem planı asla gerçekleşmedi. Cem'in Avrupa saraylarında yaşadığı tutsaklık, yalnızca şanssız şehzadenin ve Memluk yetkililerine emanet ettiği yakın aile mensuplarının durumunu kötüleştirmekle kalma­ dı, Cem'in Avrupa'da olması, bölgedeki siyasal ve askeri hareket alanını iyice daralttığı için Bayezid'i de sıkıntıya soktu. Bayezid büyük olasılıkla iki arzu arasında sıkışıp kalmıştı: Hem Cem'in tutsak alınmasıyla Osmanlı hanedanının zedelenen onurunu korumak istiyordu, hem de Cem'in ser­ best kalmasını engelleyerek kendi hükümdarlığını sürdürebilmek. Dört yıllık diplomatik trafiğin ve armağanların (çoğu rölik) ardından şanssız şehzade aniden öldü.9 Memluk yönetimindeki bazı kişiler Cem'in Mem­ luk topraklarından ayrılmasını hiçbir zaman onaylamamışlardı, Kayıtbay Osmanlı şehzadesini Rodos ve Avrupa' da yakından izlemiş ve güvenli bir biçimde geri dönebilmesi için görüşmeler yapmış, ama başarılı olamamış­ tı. ı o Cem'in geri dönememesine karşın, Memluk topraklarında bir süre kalmış olması Osmanlı-Memluk ilişkileri üzerinde kalıcı izler bıraktı. 8 Kendisine bu çarpışmada bir Memluk birliginin eşlik edip etmedigi bilinmemektedir. Bu konu üze­ rine yapılan yeni bir araştırma için bkz. Ralph S. Hattox, "Qaytbay's Diptornatic Dilemma Concerning the Flight of Cem Sultan," MSR 6 (2002): ı77-90. 9 Nicolas Vatin, Sultan Djem, Ankara, TIK, 1997. s. 65-9. Kardeşinin ajanlan tarafından zehirlendigi sanılmaktadır. ro Kenneth M. Setton, The Papacy and the Levant, ııo4-l5Jl, Philadelphia, American Philosophical Society, 1978, 2: 407 not 90; lnalcık, "A Case Study in Renaissance Diplomacy," s. 2 r r - r 2 . Kayıtbay'ın bu görüşmelere müdahale etme girişimleri Bayezid'i kızdırmış olabilir. Memluk sultanının Cem konu­ sunda Bayezid'le yapmış olabilecegi görüşmeler için bkz. T.E.569o. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR ı8ı Cem olayıyla neredeyse aynı zamanda yaşanan bir başka olayda da diplomatik teamüller ciddi biçimde ihlal edilmişti. Mehmed yaşamının son yıllarında Bahmani Sultanı Şemseddin Muhammed Şah'ın (hd. 146382) bir elçisini ağırlamış, elçi geri giderken, iade-i ziyaret amacıyla kendi elçisi Muhyiddin Çelebi'yi de yollamıştı.11 Osmanlı elçisi görevini tamam­ ladıktan sonra yanında bir başka Bahmani temsilcisiyle İstanbul'a gelmek üzere yola çıkmıştı. İki elçi 1481 'de Kızıldeniz kıyısında Memluklara bağlı Cidde Limanı'na geldiklerinde, I l . Mehmed'in ölüm haberi yayılmaya baş­ lamıştı. İbn İyas'a göre Cidde valisi elçilere geçiş izni vermemiş, aralarında değerli taşlarla bezenmiş bir hançerin de bulunduğu armağanlara ve mal­ lara el koymuştu.12 İbn İyas, Kayıtbay'ın bu komploya karıştığını ve hançeri kendisi için istediğini ima etmekteydi. Osmanlı hükümdan da benzer bir kuşku duyuyordu. Ancak kısa bir süre sonra Kayıtbay elçilerin serbest bırakılınasını ve beraberindeki armağanlarm Canibeg başkanlığındaki bir Memluk heyetiyle birlikte geri gönderilmesini emretti. Kayıtbay sonradan kararını değiştirmişti ama, başka bir hükümdara yollanan armağanlara el koymak istemesi her şeyden önce dönemin diplomatik uygulamalarına bütünüyle aykırıydı. Cem olayından sonra, Dulkadıroğullarından kaynaklanan bir anlaş­ mazlık da üçüncü bir sorun yarattı.ıı Bayezid, 1482 baharında Cem'i ikinci kez yendikten sonra, yazın geri kalan bölümünü bir zamanlar Cem'in valisi olduğu Karaman eyaleti yakınlarında geçirdi. Bayezid, özellikle Memlukla­ rın etki alanına yakın ve kardeşinden daha az sevildiği bir eyalette, kendi yetkisini zorla ya da yatıştırma politikasıyla güçlendirdi. Bayezid, Anadolu'daki yetkilerini pekiştirebilmek amacıyla, kayınpe­ deri de olan Dulkadıroğulları hükümdan Alaüddevle'yi ordugahma "davet etti."14 Alaüddevle, 1482 baharındaki bu davetle hamisi olan Memluklarla bağlarını keserek Osmanlı sultanına biat etti, Bayezid'in Anadolu yürüyüşü de (veya ceza seferi) böylece sonuçlandı. Bayezid zaten, Memluklarca des­ n Tursun Bey, ed. Tulum, s. 196; Tursun Bey, ed. Inakık ve Murphy, s. 65; İbn Kemal. TAO: VIII. Defter, s. 83-4. Osmanlı elçisinin adı yalnızca Tursun Bey'de geçer. 12 İbn !yas, 3= 215-17. 13 A.g.e., 3: 202-3; İbn Kemal, TAO: VIII. Defter, s. 81-5. 14 lbn Kemal bu görüşmeyi Osmanlı Sultanının "daveti" olarak tanımlamışh. İbn Kemal, TAO: VIII. Defter, s. 35-7· 182 TUTSAKLI K AN LATI LAR I N OAN BAR I Ş AN LAŞMAS l NA: YE N i B i R i M A) YARATMA ÇA� I teldenen kendi kardeşini yenilgiye uğratmıştı ve ordusuyla Dulkadıroğulları bölgesini tehdit ediyordu. Akademisyenler ezici bir çoğunlukla 1485 Osmanlı-Memluk Sava­ şının Alaüddevle'nin saf değiştirmesiyle başladığını öne sürerler.15 Ancak bu yaklaşım Bayezid'in bir önder olarak yeteneklerini küçümsemek olur ve onu edilgen bir konuma düşürür. Bayezid babasının yönetimi sırasında, Kuzey Memluk sınırına yakın Amasya'da valilik yapmış/6 o süre içinde yerel siyasal dinamiklere özellikle de Memluk-Dulkadıroğulları ilişkilerine aşina olmuş ve bu tanışıklık Alaüddevle'nin kızı Ayşe Hatun'la evlenince daha da derinleşmiştU7 Bayezid, daha önce de en az bir kere 1472'de, Memluklar, Dulkadıroğullarının veraset mücadelesine müdahale ettikleri zaman, kayın­ pederine sığınma hakkı tanımış ve onun yanında yer almıştı. ı& Kuşkusuz Bayezid, kayınpederiyle uzlaştığı takdirde bunun Memluklarla bir çatışmaya yol açabileceğini biliyordu. Bayezid ile Alaüddevle ittifakından yaklaşık iki yıl sonra, 1484 baha­ rında Dulkadıroğulları ve Osmanlı birlikleri Malatya'ya ulaşh. Birleşik güçler başarılı bir kuşatmadan sonra Memluk topraklarına girerek uzun, yorucu bir savaşı başlattılar. Memluk birlikleri 23 Eylül 1484'te Malatya yakınlarında birleşik güçlere pusu kurup bozguna uğratınca silahlı mücadele geçici olarak durdu. Memluk sultanı 1485 'te, hem bu çatışmanın, hem de Balınıani ola­ yında ortaya çıkan diplomatik krizin yarathğı hasarı onarmak amacıyla Baye­ zid'e Canibeg başkanlığındaki heyeti yolladı. Diplomatik görevler konusunda deneyimli olan ve Memluk sultanının güvenini kazanan Canibeg, bu hassas görevi yüklenerek Balınıani heyetine Osmanlı sarayına kadar eşlik etti. 15 A.g.e., s. ıı5·ı6. Har-El kapsamlı çalışmasında Bayezid'in destek güçleri yollamaya gönülsüzce "razı" oldugunu ve Alaüddevle'nin onu ikna etmeyi başarması üzerine yardım ettigini belirtir. Har-El, Strnggle, s. 124-5. 16 Bayezid'in Amasya yılları için bkz. Petıa Kappert, Die Osmanisehen Prinzen und ihre Residenz Amas­ ya in 15. Und ı 6. jahrhundert, Leiden, Nederlands Instituut voor het Nabije Oosten, 1976. 17 Venzke, "The Case of a Dulgadir-Mamluk Iq\3'," s. 427-8. Yazar, Osmanlılada Dulkadırogulları arasında yapılan evlilikler hakkında degerli ve düzeltici öneriler getirir. Şehzade Bayezid'in Amasya'da Dulkadırogulları sorunuyla karşılaşmasıyla ilgili olarak bkz. Har-El, Strnggle, s. 94-6; Anonim, Fatih Devrine Ait Münşeat Mecmuası, s. 69-70, 70-1. 18 Alaüddevle'nin hükümdarlık dönemi için, Venzke, "The Case of a Dulgadir-Mamluk Iq\3'," s. 427· 33· Venzke Alaüddevle dönemindeki bu olaylarla ilgili farklı bir tarih sırası önerir ve Selim'in Alaüddev­ le'nin torunu oldugu görüşüne katılmaz. Ü S M A N LI LA R VE M E M LU K LAR ÇöKE'DE KRiTi K B i R GöREV Canibeg'in yukarıda sözü edilen ziyareti ve karşılıklı sarfedilen gergin sözler böyle hassas bir diplomatik ortamda meydana geldi. Osman­ lı-Memluk ilişkileri Cem'in M emluk topraklarına sığınmasından ve Balı­ ınani armağaniarına gene bu topraklarda el konulmasından beri sıkıntı­ lıydı. Büyük olasılıkla Bayezid, bu hareketleri M emluk yönetiminin kendi­ sinin Osmanlı tahtı üzerindeki haklarını tanımamasından kaynaklandığı şeklinde yorumluyordu. Buna ek olarak Canibeg'in gelmesinden birkaç ay önce Bayezid zaten, Tunuslu Hafsi hanedamndan Sultan Osman'nın (hd. 1435-88). , Akkoyunlu Hükümdan Sultan Yakub'un (Uzun Hasan'ın oğlu; hd. 1478-9 0 ) , Azerbaycan'dan 1 9 Şirvani önder Ferruh Yesar'ın (hd. 1463-1500) ve Macar Kralı Matyas Corvinus'un (hd. 1458-90) yolladıkları yabancı temsilcileri kabul etmişti.20 Bu heyetierin hepsi Bayezid'in tahta çıkışını ve 1484 yazında Kuzey Karadeniz kıyılarındaki Kili (bugün Kilia) ile Akkerman'ı (bugün Bilhorod-Dnistrovskyi) ele geçirerek kazandığı ilk askeri zaferi kutladılar. Bu diplomatik heyet trafiğinde muhtemelen Baye­ zid de, ünlü alim ve tarihçi İbn Kemal gibi Memluk heyetinin eksikliğini fark etmişti. 2 1 Canibeg'in huzura çıkışının, hem Osmanlı, hem de Memluk kay­ naklarında olağanüstü ayrıntılı bir şekilde anlatılması, bu görüşmenin iki taraf açısından da, ama daha çok Osmanlılar için ne kadar önem taşıdı­ ğının kanıtıdır. I. Bayezid'in Germiyanoğulları beyinin kızıyla evlendiği zamanki gibi, Canibeg'in huzura kabul merasimi de çok sayıda yabancı elçinin ziyaretiyle aynı zamana rastladı. Sonraki aniatılar diplomatik heyetierin bu çakışmasının, Bayezid'in uluslararası ortamda tanınmasının pekişınesinde bir dönüm noktası olduğunu vurguladılar.22 Gelenler ara­ sında arasında Memluk ve Bahmani temsilcileri ile Cengiz Han soyundan gelen Altın Orda hükümdarının elçisine ek olarak Macaristan, Polonya ve Napoli elçileri de bulunmaktaydı. Kral I . Ferdinand'ın (lık. 1458-94) 19 W. Barthold v e C.E. Bosworth, "Shirwan Shah," El', 9 : 488-9. 20 İbn Kemal, TAO: VIII. Defter, s. 79-81. Kaynaklar genellikle erken tarihte yapılan bir merasimi, Canibeg'in kabul edildigi daha geç tarihli merasimle kanştırmaktadırlar. Örnek olarak bkz. Mustafa Ali, Künhü'I-Ahbar: Dördüncü Rükn (tıpkı basım) , Ankara, TTK, 2009, 176b. 21 İbn Kemal, TAO: VIII. Defter, s. 84. 22 Mustafa Ali, Künhü 'I-Ahbar, 176b. TUTSAKLI K AN LATI LAR I N DAN BAR I Ş AN LAŞMAS l NA: YE N i B i R i MAJ YARATMA ÇAG I yolladığı Napolililer, kısa süre önce Otranto'yu Osmanlılardan geri almış­ lardı.23 Bu elçilerin huzura kabul merasimi 16 Mart 1485 günü başladı ve iki gün sürdü. 24 Bayezid birinci gün, önce Memluk elçisi Canibeg'i, ardından Mem­ luk heyetine eşlik eden Bahmani elçisini, son olarak da Alhn Orda'nın hükümdan Murtaza Han'ın (hd. 1481-1502) yolladığı heyeti kabul etti. Memluk elçisi sultanın huzuruna çıktığında, Memluklara sempatisi olan Molla Gürani sultanın sağındaki yerini almıştı. Elçiler sultanın elini öptük­ ten sonra Canibeg sultanın sol tarafına, yanına da Bahmani elçisi oturtul­ muştu. 25 Elçiler hükümdarlarının mektuplarını sunarken sultanın önünde eğildiler. Her iki heyet de etkileyici armağanlar getirmişti. Bahmani sulta­ nının yolladıkları arasında yük hayvanları üstünde taşınan değerli doku­ malar ile tarhşma konusu olan hançer, Memluk sarayından gelenlerdeyse bir leopar26 ve alhn sikkelerle halifenin iki mektubu bulunmaktaydı. Alhn Orda elçisi de eşdeğer armağanlar sunmuştu, aralarında pahalı kürkler ve balina dişi gibi bazı eşsiz nesneler bulunmaktaydı. 27 Canibeg'in Osmanlı sultanıyla karşılaşması doğal olarak diplomatik merasim ve simge katmanlanyla yüklüydü. İki ülke savaş halindeydi, ama Osmanlılar, Memluk temsilcisine büyükelçi önceliği vermişti. Memluklann Osmanlılara leopar armağan etmesi belki de aralanndaki ilişkileri düzelte­ bilmek içindi. Merasimdeki en dikkat çekici şey büyük olasılıkla Halife I l . Mütevekkil'in mektuplanydı. İbn İyas'a göre mektuplardan biri, Osmanlı sultanına Anadolu ( Bilad-ı Rum) hükümdan olarak tanınmasıyla ilgili resmi belgeydi (taklid) ve Allah'ın yakında Bayezid'e Müslüman olmayan topraklan da balışedeceğini haber veriyordu. İkinci mektupta halife Bayezid'in Mem­ luklarla arasındaki çahşmayı sona erdirmesini öğütlüyordu.28 Ne yazık ki bu 23 lbn Kemal. TAO: VIII. Defter, s. 94-5; Bihişti, Die Chronik, ed. Moser, s. 103-6. lbn Kemal. Memluk, Bahmani ve Macaristan elçilerini belirtmektedir. 24 Bu merasimlerin tarihlendirilmesi için bkz. Lütfi Paşa, Lütfi Paşa ve Tevarih-i Al-i Osman, ed. Kayhan Atik, Ankara, Kültür Bakanlıgı, 2001, s. 190. Kabul merasimi güneş tutulması nedeniyle geç başlamıştı. Güneş tutulması için bkz. NASA, " Five Milleniuro Catalog of Solar Eclipses: 1401 to 1500," http: 1 jeclipse.gsfc.nasa.govfS Ecat5 / S E 1401-1500.html (erişim tarihi: 8 Mayıs 2013). 25 Oturma düzeni için bkz. Bihişti, Die Chronik, ed. Moser, s. 105. 26 Bu armagana yapılan tek gönderme için bkz. a.g.e, s. 104. 27 A.g.e., s. 104-5 (24r) . 28 lbn i yas, 3: 215. OSMAN Ll LAR VE M E M LU K LAR ı8 5 iki mektuba hiçbir arşivde henüz rastlanılmadığı gibi bunlara değinen bir Osmanlı kaynağı da yoktur. Canibeg, Osmanlı sultanının huzuruna çıkıp sözü edilen tatsız durum yaşandıktan neredeyse sekiz ay sonra Memluk başkentine sırtında Bayezid'in armağan ettiği değerli bir hilatla döndü.29 Her ne kadar Osmanlı sarayı elçiyi iyi ağırlayarak diplomatik teşrifat kurallarını uygulamış olsa da, bu ziyaret, iki ülke arasında barışı sağlama hedefine ulaşamadı. Kilikya'da Osmanlı ve Memluk birlikleri arasındaki silahlı çatışma Canibeg'in dönü­ şünden hemen sonra yeniden başladı.3° SAVAŞ: S öZLEŞMELERiN VE İıETİ Ş İ M İ N SONU M U ? izleyen altı yıl boyunca taraflardan biri ya da öbürü zaman zaman üstünlüğü ele geçirse de, hiçbiri diğerini kesin olarak yenilgiye uğratamadı. Örneğin, 1485 yazında, Kilikya'nın başarıyla istila edilmesiyle başlayan bir Osmanlı seferi, Memlukların ardı arkası kesilmeyen saldırılarıyla kesintiye uğradı ve Osmanlılar bölgeden geri çekilmek zorunda kaldı. Sünni Müslüman dünyasının ve Doğu Akdeniz kıyılarının belli başlı iki devleti arasındaki bu savaş, doğal olarak Avrupa devletlerince yakından izlenmekteydi. Osmanlılar Şubat r486'da Adana'nın dışında önemli bir yenilgi aldıktan sonra, Bayezid, damadı Hersekzade Ahmed Paşa kornu­ tasında daha büyük bir ordu yolladı. Ancak Ahmed Paşa, 15 Mart r486 'da Emir Özbek birlikleri tarafından esir alındıY Venedik'in Bayezid'e elçi olarak yolladığı Andrea Gritti bu bozgunu "Osmanlı Hanedanının başına gelen en büyük yenilgi" olarak adlandırdı.P Aynı zamanda Anadolu Beylerbeyi olan Osmanlı komutanının esir alınması, Osmanlılar için bir yüz karasıydı.33 Hersekzade Ahmed Paşa, diğer savaş tutsaklarıyla beraber Kahire'deki zafer alayında "hakaretle"H gösterilmek üzere götürüldü, ancak kısa bir süre sonra Kayıtbay adına Bayezid'le barış pazarlığı yapma koşuluyla serbest bırakıldı. 29 A.g. e . , 3: 221. 30 A.g.e., r 221, 226. 31 A.g e , r 226. İbn iyas'a göre aslında 15 Mart'tan önceki bir çarpışmada esir alınmış olabilirdi. 32 Har-El, Struggle, s. 147. 33 Hersekzade'nin Memluk topraklanndaki tutsaklıgı için bkz. Halil Ethem, " Hersekoglu Ahmed Pa­ şa'nın Esaretine da'ir Kahire'de bir Kitabe," TOEM 28 ve 29 (1330/19n): 200-22, 272-94. 34 Aşıkpaşazade, ed. Ali, 231: "Hakaretle;" Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 228. . ı86 . TUTSAKLI K AN LATI LAR I N DAN BAR I Ş AN LAŞ M AS l NA: Y E N i B i R i M AJ YARATMA ÇA� I Hem Osmanlı, hem de Memluk kaynakları Hersekzade'nin tutsak­ lıgından ve Memluk sultanı adına üstlendigi elçilik görevinden söz etmekle birlikte, bu olayı bütünüyle birbirinden farklı aktarırlar. Memluklu tarihçi­ ler yalnızca Hersekzade'nin serbest bırakıldıgına deginip geçerken, bazıları Memluk sultanının kendisine böyle bir görev vermesini uygun bulmamış, bazıları da bu görevin dikkate deger olmadıgını ve bundan bir şey çıkmaya­ cagını ileri sürmüştü. Kaynaklar soguk bir tavırla yalnızca Hersekzade'nin armaganlarla ülkesine döndügünü ve barış konusunu tartışmayı planladı­ gını belirtir.35 Memluk kaynaklarındaki kısa deginmelerin tersine en az bir Osmanlı tarihçisi, Aşıkpaşazade, Hersekzade'nin tutsaklıgını ve Memluk sultanıyla yaphgı söylenen anlaşmayı renkli bir dille anlatmaktadır.36 Aşık­ paşazade'nin versiyonunda Hersekzade'nin Memluk sultanının önünde yer öpmeye nasıl zorlandıgı da anlatılır. Memluk sarayının teşrifat kural­ larına baglanan bu olay, kuşkusuz Anadolu Beylerbeyi için özellikle onur kırıcı ve uygunsuzdu. Memluk toplumunda yaşamına bir köle (memluk) olarak başlayan bir sultan oldugu için, Osmanlıların devşirme yoluyla orduya asker alma yöntemi ve Hersekzade Ahmed Paşa'nın mesleki gelişim çizgisi kaçınılmaz biçimde Kayıtbay'ın merakını çekiyordu. Hersek hanedanının bir prensi olan Hersekzade, Enderun'da (saray okulunda) yetiştirilmiş ve egitilmişti.37 Hersekzade hızla yükselmiş ve Bayezid'in kızlarından biriyle evlenmişti. Kayıtbay, yaphgı araşhrmalar sonucu kendi geçmişi ile Hersekzade'nİnki arasında benzerlikler bulmuş ve bunu şu sözlerle ifade etmişti: " . . . . Sultan eydür Başa sen kul kişi ben kul kişi nite geldin iklimime . . . " (Paşa, sen bir 35 İbn İyas, 3: 237. 36 Aşıkpaşazade, ed. Ali, 233·5: Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 229-31. 37 Hersekzade'nin Osmanlı sistemine dahil olması konusunda farklı görüşler vardı. Bunlardan birine göre genç prens, babası Hersek dükünün bütün mirasına el koyan agabeyiyle anlaşmazlıgından ötürü İstanbul'a gelmiş ve gönüllü olarak Mehmed'in hizmetine girmişti. Bu öykü için bkz. H. Sabanovic, "Her­ sek-zade," El', 3: 340-2; Heath W. Lowry, Hersekzade Ahmed Paşa: An Ottoman Statesman's Career and Pious Endowments, İstanbul, Bahçeşehir Üniversitesi Yayınlan, 20ıı, s. 3 (SabanoviC'ten hareketle). Her­ sekzade'nin bir gönüllü degil bir devşirme oldugunu düşünen kaynaklar ve araştırmalar için bkz. Hedda Reindl, Mi.inner um Biiyezid: Eine Prosopographische Studie über die Epoche Biiyezid II (ı48J-1512), Berlin, Klaus Schwarz Verlag, 1983, s. 129-47. Reindl'in SabanoviC'in tezini reddetmesiyle ilgili olarak özellikle bkz. s. 129 not 3- Bir başa tezde de babasının daha hayattayken oglunu lstanbul'a gönderdigi ileri sürülür. OSMAN Ll LA R VE M EM LU K LA R kul kişisin, ben de bir kul kişiyim, neden benim topraklarıma geldin?)38 Kayıtbay, tutsa�ı ile aralarında bir ba� uydurduktan sonra, II. Bayezid'le mücadelesini tartışmaya açmıştı. Aşıkpaşazade'ye göre Hersekzade bir barış elçisi olmaya gönüllü oldu�nu belirtene kadar Memluk sultanı yal­ nızca barış ve uzlaşma konusunu ima ediyordu. Aşıkpaşazade'nin, Hersekzade'yi, bir esir olmasına karşın konuş­ mayı korkmadan yönlendiren biri olarak tanımlaması, Hersekzade'nin tutsaklık koşulları konusundaki genel kanıyı ciddi biçimde sarsıyordu. Bu tanımlama, Hersekzade'yi, çaresiz bir tutsak olmaktan çıkarmış, kendini esir alan kişiyi kışkırtarak harekete geçmesini sa�layan güçlü bir arabulucu­ ya dönüştürmüştü. Bu ilgi çekici, ama gerçekdışı öykü, Osmanlıların ken­ dilerini nasıl ifade etmek istediklerini göstermektedir: Osmanlı komutanı esir olsa bile hala kaderini kendisi tayin etmekteydi. Osmanlıların özalgısı dikkat çekecek kadar gelişmişti. Daha bir yüzyıl önce Osmanlı tarihçileri, bir Memluk elçisinin Şehzade Bayezid'in (sonradan I. Bayezid) dü�nüne geldi�ini gururla kayıtlara geçirmişti. Sonradan ortaya çıkan edilgen bir Memluk sultanı ve cesur Osmanlı tutsa�ı öyküsü ile önceki kayıtlar şaşırtıcı bir karşıtlık içindeydi. Kayıtbay'ın Hersekzade'yi serbest bırakması ve I I . Bayezid'e iletmesi için armağanlar vermesi, aslında Memluk sultanının içtenlikle barış istedi­ ğini düşündürmektedir. Belki de Kayıtbay bir yıl önce Emir Canibeg İstan­ bul'dan eli boş döndü� için, gene bir Memluk elçisi yollamak istememişti. Kayıtbay'ın Osmanlı temsilcisinden yararlanması, yalnızca sahip olduğu dip­ lomatik kültürün esnekliğini değil, aynı zamanda dış ilişkilerdeki gerçekçi, hatta pragmatik yaklaşımını gösterir. Ancak Hersekzade'nin Osmanlı-Mem­ luk ilişkilerinde gerçekten barıştan yana olduğu da kuşkuludur; Kayıtbay'ın ricasıyla bulunduğu barış girişimi somut bir sonuç vermedi. Osmanlıların tekrar tekrar yenilmesi, kendi jeopolitik zayıflıklarının farkına varmalarına neden oldu. Bu yüzden Osmanlı ordusu, Davud Paşa komutasındaki bir sonraki seferini (r487 baharı) bölgedeki Türkmen ve ço�nlukla yarı göçebe aşiret toplulukları üzerine düzenlemişti. Osman­ lılar kendilerini bölgede kabul ettirmek ve bu aşiretler arasındaki yerleşik 38 Aşıkpaşazade, ed. Giese, s. 230. ı88 TUTSAKLI K AN LATI LAR I N DAN BAR I Ş AN LAŞ MAS l NA: Y E N i B i R i MAJ YARATMA ÇAG I Memluk otoritesine karşı koymak istiyordu. Bu bir anlamda Osmanlıların taktik bir seferiydi. Bu girişimin büyük olasılıkla başanya ulaşmadığı son­ raki olaylardan anlaşıldı; Dulkadıroğulları hükümdan Alaüddevle bu sefer­ den hemen sonra 1488 baharında, Osmanlıların haberi olmadan yeniden saf değiştirerek Memlukların tarafına geçti.J9 Dikkatlice planlanmasına karşın Osmanlı ordusu, ı 6 Ağustos 1488'de Ağaçayın'nda gene onur kırıcı bir yenilgi yaşadı. İki gün süren yoğun bir çatışmanın ardından bazı Osmanlı askerleri kaçarken, aralarında deneyimli komutanların da bulunduğu çok sayıda asker çarpışma alanında hayatını kaybetti. İkinci günün sonuna doğru başkomutan Hadım Ali Paşa, komutanlannın çoğunun ölmüş ya da savaş alanından kaçmış olduklarını fark etmiş, kendisi de geri çekilmek zorunda kalmıştı. Bu çarpışmanın en küçük düşürücü yanı, Osmanlı ordugahının, aralarında Alaüddevle'nin askerlerinin de bulunduğu Türkmen beyliklerinden askerlerce talan edil­ mesiydi. Bayezid bu yenilgi ile kaçan komutanların haberini alınca, bazı­ larının idam edilmesini, bazılarının da görevden alınmasını emretti. En sevdiği Hadım Ali Paşa'nın bile rütbesi düşürüldü.4° Çatışmanın bu noktasında başka türlü bir savaş dönemi iletişim yöntemine başvurulmuş, barış sürecini görünüşe göre bağımsız olarak des­ tekleyen kişiler devreye girmişti. Bu girişimlerden ilki Osmanlı yönetiminin en üst kademesinden geldi. Bu olayı kaydeden tek tarihçi İbn İyas'a göre, Davud Paşa, Ağaçayın Savaşından ıo ay sonra Mayıs ı489'da, Kahire'ye bir haberci yollamıştı.4' Anlaşıldığı kadarıyla heyet "Eğer Memluk sultanı şimdi bir elçi yoUarsa belki barış düşünülebilir" önerisinde bulunuyorduY Memluk orduları Osmanlıları yalnızca ıo ay önce aleni biçimde yenilgiye uğratmıştı, dolayısıyla mesajın küçümseyici ve küstah tonu pek iyi karşılan­ mamıştı. Elçinin hükümdar tarafından değil de yüksek rütbeli bir komutan tarafından gönderilmiş olması hakaretİn dozunu daha da artırmıştı. Barış önerileri iki kez Bayezid tarafından zaten reddedilmiş olan Kayıtbay, bu 39 Alaüddevle ile Bayezid arasında 1488 öncesine ait bir yazışma için bkz. T. E.6385. Alaüddevle'nin bu savaş sırasında Memluk ordugahına gelmesi konusunda bkz. T. E.12105. 40 Har·El, Struggle, s. 191. Mesleginde sonradan kat ettigi ilerlemeyle ilgili olarak bkz. Reindl. Mitnner um Bayezid, s. 154. 41 İbn !yas, 3: 266. 42 A.g.e. OSMAN Ll LAR VE M EM LU K LAR öneriye olumsuz yanıt verdi. Ordusunun Ağaçayın'ndaki başarısıyla gurur duyan Kayıtbay, bazı koşullar yerine getirilmeden önce İstanbul'a bir elçi yollamamaya karar verdi. Bu koşullar, Osmanlılar tarafından tutsak alınan bazı Memluklu tüccarların salıverilmesi ve bir önceki yaz Osmanlı birlik­ lerinin yeniden ele geçirdikleri bazı kaleleri geri vermeleriydi. Kayıtbay bu yanıtıyla, Osmanlı elçisinin yanı sıra, birçok dış ülkeyi ve kendi halkını hedef alan bir cesaret gösterisinde bulunuyordu. Osmanlı kaynaklan ya Davud Paşa'nın bu girişiminden haberdar olmadıklan için ya da başarısız olduğunu gördüklerinden ötürü, hakkında bir şey söylememeyi yeğleyerek, konuya hiç değinmemişlerdi.43 Hem Ağaçayın'ndaki yenilgi, hem de Alaüddevle'nin "ihaneti," yerel Türkmen aşiretlerin Osmanlı-Memluk rekabeti üzerindeki etkilerini göstermekteydi. Alaüddevle'nin fikir değiştirmesi ve Memluklarla yeniden ittifak kurmasına tepki olarak Osmanlılar da, Alaüddevle hanedamndan bir başka adayı, Şahbudak'ı desteklemeye karar vermişlerdi.44 Önceden Memluklar tarafından desteklenen ve Alaüddevle'nin kuzeni ve rakibi olan Şahbudak, Osmanlıların Balkanlar'da ilerlemesine olanak sağlayan akıncı ailelerin birinden gelen ünlü komutan Mihaloğlu İskender Bey'in yardı­ mıyla Alaüddevle ile Memlukların müttefik birliklerine saldırdı. Ancak yenilgiyle sonuçlanan bu saldırının ardından Mihaloğlu İskender Bey, oğlu ve diğerleri esir alındı ve Alaüddevle tarafından Kahire'ye götürülerek, Haziran-Temmuz 1489'daki görkemli bir zafer alayında Kayıtbay'a sunul­ du.45 İskender Bey'in Kahire'ye getirilmesinden beş ay sonra Şahbudak Memluk başkentine gelerek pişman olduğunu ve bir yıl önce kuzeni Alaüd­ devle'nin yaphğı gibi Memluk sultanına bağlılığını bir kez daha bildirdi.46 Şahbudak'ın aniden taraf değiştirmesi, Osmanlı egemenliğinin bu bölgede ne denli kınlgan olduğunu yeniden göstermekteydi. Bayezid, belki de gururunu koroyabilme çabasıyla bu cesaret kırıcı habere karşı, Kasım-Aralık 1489 'da iki torununun sünnetini ve üç kızının 43 Büyük olasılıkla Osmanlı hükümdannın önayak oldu� başka aracılann başka tarihsel baglamlar­ daki benzer girişimleri için bkz. Pedani, Osmanlı Padişahının Adına, s. 21. 44 Venzke, "Dulkadir-Mamluk lqlii," s. 429-33. 45 lbn lyas, r 266. 46 A.g.e. , r 268; ibnü'I-Hımsi, Havadis-Zaman ve Vefayatü'l-Şüyuh ve'l-Akran, ed. Ömer Abdüsselam el-Tedmüri, 3 cilt, Beynıt, 1991, r: 316. TUTSAKLI K A N LATI LAR I N DAN BAR I Ş AN LAŞ MAS l NA: Y E N i B i R i MAJ YARATMA ÇA� I düğününü kutlamak üzere bir şenlik düzenlemeye karar verdi.47 Bu tür halka açık şenlikler Osmanlı sultanına kendinden emin görünme ve halka önemsiz olarak sunulan son taraf değiştirmeleri umursamadığını gösterme fırsah veriyordu.48 Osmanlı başkentindeki bu kutlamalardan altı ay kadar sonra, halka açık masraflı şenliklerin sayısını azaltan Memluk sultanı Kayıtbay49 da bir sünnet düğünü yapılmasını emretrnişti.5° Şenlik öncelikli olarak kendi oğlu içindi, ama Bayezid'in kardeşi (ve rakibi) Cem'in oğlu da bu merasime dahil edilmişti. Birbiri peşinden gelen bu olaylar, şenliğin Memluklu cömertliğinin bir göstergesi mi, yoksa daha saldırgan bir üstün­ lüğün ifadesi mi olduğu sorusunu akla getiriyordu. Bu soruyu yanıtlamak kolay değildir, ama hükümdarların bu tür olaylar vesilesiyle karşı karşıya gelmeleri kuşkusuz göründüğünden çok daha karmaşıkhr. Yapılan bu Osmanlı ve Memluk şenlikleri ülkelerin hem özgüve­ nini, hem de zenginliğini gözler önüne sermesine karşılık, ikisi arasında süregelen askeri çahşma, her iki devletin de kaynaklarını farklı açılardan zorlayan bir yıpratrna savaşına dönüşmüştüY Tek bir savaşın maliyeti konusunda pek bir endişesi olmayan Bayezid, aslında kendisini bir dizi hummalı askeri mücadele içinde bulmuştu. Balkanlar'daki ve Güneydoğu Avrupa'daki akınları çoğunlukla başarılı olmakla birlikte, sürekli olarak Memluk cephesinden başkente kötü haber gelmekteydi. Bu durum, 1490 baharında Emir Özbek komutasındaki Memluk birliklerinin Karaman top­ raklarına girmesiyle doruk noktasına ulaşmışh. Memluk birlikleri o yılın Ocak ayından Ekim ayına kadar Osmanlı eyalerlerini talan etmiş ve Kever gibi bazı kaleleri yeniden ele geçirmiştiY Memluk ordusu Osmanlılara ağır kayıplar verdirmesine rağmen, Kayıtbay savaşı sürdürebilm