Academia.eduAcademia.edu
T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ TEMEL SLAM B L MLER (TEFS R) ANAB L M DALI KUR’AN-I KERÎM VE K TÂB-I MUKADDES’TE ‘BRK’, ‘SBH’ VE ‘KDS’ KÖKLER N N SEMANT K NCELEMES Doktora Tezi Mutlu TÜRKMEN Ankara-2007 T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ TEMEL SLAM B L MLER (TEFS R) ANAB L M DALI KUR’AN-I KERÎM VE K TÂB-I MUKADDES’TE ‘BRK’, ‘SBH’ VE ‘KDS’ KÖKLER N N SEMANT K NCELEMES Doktora Tezi Mutlu TÜRKMEN Tez Danı manı Prof. Dr. Salih AKDEM R Ankara-2007 T.C. ANKARA ÜN VERS TES SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ TEMEL SLAM B L MLER ANAB L M DALI TEFS R B L M DALI KUR’AN-I KERÎM VE K TÂB-I MUKADDES’TE ‘BRK’, ‘SBH’ VE ‘KDS’ KÖKLER N N SEMANT K NCELEMES DOKTORA TEZ Tez Danı manı : PROF. DR. SAL H AKDEM R Tez Jürisi Üyeleri mzası Adı ve Soyadı PROF. DR. SAL H AKDEM R ........................................ PROF. DR. HAL S ALBAYRAK ........................................ PROF. DR. MEHMET PAÇACI ........................................ PROF. DR. BRAH M SARIÇAM ......................................... DOÇ. DR. MUSA YILDIZ ......................................... Tez Sınavı Tarihi : 15/03/2007 ÖN SÖZ Bu çalı manın temel maksadı, Kur’an’ın anlam dünyasını olu turan belli ba lı terminolojinin aydınlatılması hususunda kullanılabilecek bir yöntem geli tirmektir. Bu yöntemin iki temel unsuru vardır: 1- Kur’an terminolojisinin do ru anlamına veya bir ba ka deyi le ilk anlam / kök anlamına ula abilmek için, Kur’an öncesi vahiy gelene ine (Kitâb-ı Mukaddes’e) -dolayısıyla bu gelenekteki kutsal kitapların dilini olu turan ve Arapça ile aynı dil ailesinde yer alan di er iki önemli Samî diline ( branice ve Süryanice)- müracaat etmek, 2- Bu diller arasında ortak kullanılan sözcüklerin, birinden di erine geçi te anlam de i imlerini ve Arap dilinin kendi içerisinde belirli dönemlerinde zaman içerisinde maruz kaldıkları anlam de i imlerini ortaya koymak. Böylelikle bu yöntem, bir yandan Kur’an öncesi vahiy unsurlarını, di er yandan da art-süremli semantik incelemeleri bahis konusu yapacaktır. Bu çerçevede, kanaatimizce çok çarpıcı bir anlam alanı ili kisine sahip olan ‘brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ kökleri örneklem olarak incelenecektir. Bu çalı ma konusunda beni her daim yüreklendiren ve engin dil bilgisi birikimiyle sürekli kendisinden istifade etti im danı man hocam Prof. Dr. Salih Akdemir’e, tefsir alanında çalı mamı te vik eden Prof. Dr. Halis Albayrak’a, tezi geli tirmem sürecinde de erli fikirleriyle her an yardımcı olan Prof. Dr. Mehmet Paçacı’ya, Arapça dil çalı maları konusunda kılavuzlu unu esirgemeyen Doç. Dr. Musa Yıldız’a ve Münir Bayatlı’ya sonsuz ükranlarımı arz etmeyi bir borç biliyorum. Ayrıca bu çalı mamı sevgili anneme ithaf ediyorum… Mutlu TÜRKMEN Ankara 2007 ii ÖN SÖZ ….…………..…………..………………………………………..i Ç NDEK LER KISALTMALAR ..………..…………..……………………………………….ii ………………………………………………………….vii TABLOLAR L STES GR ………………………………………………………...ix …………..………………………………………………………….1 0.1. ARA TIRMANIN KONUSU VE ÖNEM 0.2. ARA TIRMANIN AMACI ………………………………4 ………………………………………….14 0.3. ARA TIRMANIN MATERYAL VE METODU ………………..……….15 0.4. ARA TIRMANIN PLANI ………..………………………………….20 I. BÖLÜM B R D LB L M ALANI OLARAK SEMANT K 1.1. D LDEN D LB L ME ……………………………………………22 1.2. D LDEN ANLAMA (SEMANT K) 1.2.1. Felsefî Bir Alan Olarak Semantik 1.2.2. Bir Dilbilim Disiplini Olarak Semantik ………………………………..45 1.2.3. Semantik Yöntemler ………………………………37 ………………………………….40 ……………………………………………..56 1.2.3.1. E süremli (senkronik) semantik yöntemi ………………………………57 1.2.3.2. Artsüremli (diakronik) semantik yöntemi ………………………………75 1.2.4. Semantik Biliminde Anlam Hareketleri 1.2.4.1. Anlam daralması ………………………………60 ………………………………………………………61 1.2.4.2. Anlam geni lemesi ………………………………………………………62 1.2.4.3. Anlam kayması …………………………………………………………64 1.2.5. Semantikte Anlam Alanı ………..…………………………………….69 iii 1.3. L KS SEMANT K B L M N N ET MOLOJ VE LEKS KOGRAF LE ……………………………..……………………………………….72 1.3.1. Etimoloji (Kökenbilim) …….……………………………………….72 1.3.2. Leksikografi (Sözlükbilim) 1.3.3. Semantik Biliminin Etimoloji ve Leksikografi ile li kisi ………………………………………….73 …………….76 II. BÖLÜM KUR’AN ARA TIRMALARINDA SEMANT K YÖNTEM VE K TÂB-I MUKADDES’ N KULLANILMASI 2.1. SEMANT K YÖNTEM N KUR’AN SÖZCÜKLER N N NCELEMES NDE KULLANILMASI 2.2. ………………………………………84 SEMANT K NCELEMELERDE SAMÎ D LLER N N VE K TÂB-I MUKADDES’ N GÖZ ÖNÜNDE TUTULMASININ ÖNEM 2.2.1. Arapçanın Samî Dilleri çerisindeki Yeri ………………………………106 2.2.1.1. Samî dilleri …………………………………………………………..107 2.2.1.2. Bir Samî dili olarak Arapça …………………………………….111 2.2.1.3. Samî dillerinin ortak özellikleri …………………………………116 2.2.1.4. Arapçanın prototip Samî dili olması 2.2.2. Önemi …..………104 ………………….…………..119 Semantik Kur’an Ara tırmalarında Kitab-ı Mukaddes’e Ba vurmanın ……..…………………………………………………………………123 III. BÖLÜM ‘BRK’ KÖKÜ 3. 1. K TÂB-I MUKADDES’TE ‘BRK’ KÖKÜ 3.1.1. Eski Ahit’te ‘BRK’ Kökü 3.1.1.1. …………..…………136 …….………………………………136 branice sözlüklerde ‘brk’ kökü 3.1.1.2. Eski Ahit’te ‘brk’ kökünün türevleri …………………………………136 ……………………………137 iv 3.1.1.3. Eski Ahit’te ‘brk’ kökünün anlamları …………………………………137 3.1.2. Yeni Ahit’te ‘BRK’ Kökü ………..………………………………147 3.1.2.1. Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘brk’ kökü …………………………149 3.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘brk’ kökünün anlamları 3.1.3. ……………………………149 Yunanca ve Latincede ‘BRK’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler 3.1.3.1. Yunancada ‘brk’ kökünü kar ılayan sözcükler ………155 ……..………………155 3.1.3.2. Latincede ‘brk’ kökünü kar ılayan sözcükler …………………………160 3.2. KUR’AN-I KERÎM’DE ‘BRK’ KÖKÜ …………………………164 3.2.1. Arapça Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü 3.2.2. Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü 3.2.3. Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü 3.2.4. Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü 3.2.5. Kur’an-ı Kerîm’de ‘BRK’ Kökünün Türevleri ve Anlamları 3.2.6. Tefsirlerde ‘BRK’ Kökünün Anlamları 3.3. ‘BRK’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z …………………………………164 …………………………169 ……………………172 …………………175 ………176 ………………………………178 ………………………191 IV. BÖLÜM ‘SBH’ KÖKÜ 4. 1. K TÂB-I MUKADDES’TE ‘SBH’ KÖKÜ 4.1.1. Eski Ahit’te ‘SBH’ Kökü 4.1.1.1. ……………………198 ……..………………………………198 branice sözlüklerde ‘sbh’ kökü ………………………………198 4.1.1.2. Eski Ahit’te ‘sbh’ kökünün türevleri ………………………………199 4.1.1.3. Eski Ahit’te ‘sbh’ kökünün anlamları ………………………………199 4.1.2. Yeni Ahit’te ‘SBH’ Kökü ………………………………………201 4.1.2.1. Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘sbh’ kökü 4.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘sbh’ kökünün anlamları 4.1.3. ………………………201 ………………………………202 Yunanca ve Latincede ‘SBH’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler …………208 4.1.3.1. Yunancada ‘sbh’ kökünü kar ılayan sözcükler ………………..……208 v 4.1.3.2. Latincede ‘sbh’ kökünü kar ılayan sözcükler …………..……………211 4.2. KUR’AN-I KERÎM’DE ‘SBH’ KÖKÜ ………………………………215 4.2.1. Arapça Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü 4.2.2. Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü 4.2.3. Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü 4.2.4. Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü 4.2.5. Kur’an-ı Kerîm’de ‘SBH’ Kökünün Türevleri ve Anlamları 4.2.6. Tefsirlerde ‘SBH’ Kökünün Anlamları 4.3. ‘SBH’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z ………………………………215 …………………………217 …………….………220 ………………………223 ..………225 ……………………………228 …. …………………245 V. BÖLÜM ‘KDS’ KÖKÜ 5. 1. K TÂB-I MUKADDES’TE ‘KDS’ KÖKÜ 5.1.1. Eski Ahit’te ‘KDS’ Kökü 5.1.1.1. ……..…………………250 ……..……………………………250 branice sözlüklerde ‘kds’ kökü ………………………………250 5.1.1.2. Eski Ahit’te ‘kds’ kökünün türevleri ..……………………………253 5.1.1.3. Eski Ahit’te ‘kds’ kökünün anlamları ……………………………253 5.1.2. Yeni Ahit’te ‘KDS’ Kökü ……………………………………………270 5.1.2.1. Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘kds’ kökü 5.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘kds’ kökünün anlamları 5.1.3. ……..…………………270 ……………………………270 Yunanca ve Latincede ‘KDS’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler 5.1.3.1. Yunancada ‘kds’ kökünü kar ılayan sözcükler ….……275 ……………………275 5.1.3.2. Latincede ‘kds’ kökünü kar ılayan sözcükler ….……………………281 5.2. KUR’AN-I KERÎM’DE ‘KDS’ KÖKÜ ..……..…………………288 5.2.1. Arapça Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü 5.2.2. Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü 5.2.3. Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü …………...……………………288 ….….…………………292 ….….……………295 vi 5.2.4. Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü ….….…………………297 5.2.5. Kur’an-ı Kerîm’de ‘KDS’ Kökünün Türevleri ve Anlamları 5.2.6. Tefsirlerde ‘KDS’ Kökünün Anlamları 5.3. ‘KDS’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z ….….…300 …….….…………………302 ..…..…………………310 SONUÇ ..………………………………………..…..…………………318 KAYNAKÇA ..………………………………………..…..…………………324 ÖZGEÇM ..………………………………………..…..…………………343 vii KISALTMALAR a.e. : aynı eser a.g.e. : adı geçen eser a.g.m. : adı geçen makale a.g.t. : adı geçen tez a.m. : aynı makale a.mlf. : adı geçen müellif Ar. : Arapça a.t. : aynı tez bkz. : bakınız bs. : baskı byy. : basım yeri yok c. : cilt Chr. : Christian h. : hicrî Isl. : Islam(ic) kr . : kar ıla tır lit. : literally mat. : matbaa M.Ö. : Milattan Önce M.S. : Milattan Sonra n. un. : nomen unitatis n r. : ne reden ö. : ölümü pl. : plural prep. : preposition s. : sayfa s.o. : someone s.th. : something rh. : erheden TDK : Türk Dil Kurumu TDV : Türkiye Diyanet Vakfı viii tsz : tarihsiz YKY : Yapı Kredi Yayınları üniv. : üniversite vb. : ve benzeri vd. : ve di erleri yay. : yayınları yb : yazarı belirsiz yy : yüzyıl ix TABLOLAR L STES Tablo 1 : Samî Dilleri …………………………………………………109 Tablo 2 : Samî Dillerde Harfler / Sesler ………………………………………121 Tablo 3 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘brk’ kökü sayısı ……………191 Tablo 4 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘sbh’ kökü sayısı ……..…245 Tablo 5 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘kds’ kökü sayısı ……..….311 Tablo 6 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘sbh’, ‘brk’ ve ‘kds’ ………318 GR Yüce yaratıcı, Kur’an’ı insanlara bir ö üt, rahmet, ifa, nur, mutluluk ve hidayet kayna ı olarak indirmi tir. Kur’an kendisinden önceki vahyi do rulayıcı olmakla birlikte, her türlü zaman / mekân tasavvurunu a arak evrensel nitelikleriyle tüm ilahî vahiy metinlerini ku atmaktadır. Bu özellikleriyle Kur’an, her ça a ve her insana yeni eyler söyleyen, mesajı kesintiye u ramayan, tüketilemeyen ve ilahî bir korumanın altında olan bir esenlik ça rısıdır. Tüm dünyada milyonlarca insan tarafından lafzı ezbere bilinen bu mübârek kitap, her daim inananların anlama faaliyetlerinin konusu olagelmi tir. Do al olarak bu anlama faaliyeti, ba langıçta kutlu nebînin do rudan açıklamalarıyla olmu , onun ölümünden sonra geçen zamana paralel olarak anlama faaliyetleri belirli esas ve usuller çerçevesinde gerçekle meye devam ederek kuramsallık kazanmı tır. Bu kurama veya daha geni bir ifadeyle ilahî mesajı anlama faaliyetlerinin tümüne tefsîr adı verilmi tir. Tefsîr ilmî, islamî ya antıyı ku atan di er ilim disiplinlerinin de (Fıkıh, Kelâm, Sünnet) hareket noktası ve ilham kayna ı olmu tur. Her ne kadar da zaman içerisinde di er disiplinler pratik ya antının taleplerine cevap veren temel kaynaklar olmu larsa da, tefsîr ilmî hiçbir zaman günlük ya antının dı ında kalmamı tır. nananlar bireysel veya toplumsal anlamda huzur ve sükuna eri ebilmek için bu sonsuz nur kayna ıyla irtibat halinde olma ihtiyacı hissetmi lerdir. Bu kayna ın hukuki ve teolojik boyutu her daim ön planda olmu sa da, en önemli vechelerinden 2 biri olan dil boyutu yeterince ilgi çekmemi tir.1 Hâlbuki tefsîr ilminin iki temel çalı ma alanı tarih ve dilsel incelemelerdir.2 Bakî ve ebedî bir mucize olu unun bir göstergesi olarak, beyan ve izaha muhtaç, kapsamlı, geni mânâları ça rı tırıcı, esnek ve ba ka anlamlara delalet ya da i aret eden veciz ve camî laflarla yüklü Kur’an’ın, mesajının yerine ula abilmesi ve misyonunun tamamlanabilmesi için, açıklanması, yani tefsirinin yapılması kaçınılmazdır. Bu zaruretten dolayıdır ki peygamber hem ilahî mesajın ta ıyıcı olarak Rasul, hem de onun açıklayıcısı, yorumlayıcısı ve hatta uygulayıcısı anlamında Mübeyyin olarak tanımlanmı tır.3 Zaten kadîm müslüman gelenek kendi kavram dünyasını geli tirmi , inananlar Kur’an’la dinamik bir irtibat kuragelmi lerdir. Ancak iki yüzyıl önce ça da döneme girilmesiyle birlikte gelene e ait bir çok temel unsurun yeniden tanımlanmak zorunda kalınması ta ları yerinden oynatmı , kutsal kitapları anlama faaliyetleri daha karma ık bir konu olmu tur.4 Anla ılmanın nesnesi olarak Kur’an, her zaman farklı anlayı ların üretti i savların ta ıyıcısı / do rulayıcısı olmak zorunda bırakılmı tır. Kimilerince fennî bilimlerin kayna ı olarak görülen bu kitap, kimilerince sır ilimlerinin ta ıyıcısı olmu tur. Kendisine hamledilen niteliklere göre biteviye tüketilerek, bir çok zaman ta ıyıcısı oldu u mesajların çok ötesinde anlamların tahriç edildi i bir vasıta olmu tur. 1 Omran, Elsayed M.H, “Islam, the Qur'an and the Arabic Literature”, Al-Serat A Journal of Islamic Studies, Vol XIV No. 1 , Spring 1988, s. 1. 2 Paçacı, Mehmet, “Ça da Dönemde Kur’an ve Tefsire Ne Oldu?”, slamiyât, c. VI, sayı 4, Ankara 2003, s. 88-89. 3 Kılıç, Sadık, slam’da Sembolik Dil, nsan Yay., stanbul 1995, s. 28. 4 Paçacı, Mehmet, a.g.m., s. 86. 3 üphesiz Kur’an’ı anlamayı her insanın bireysel sorumlulu u olarak görmek ileri bir beklenti olacaktır. Ancak iç huzurunu arayan her bireyin, varolu sal gerçekli ini ve varolu içerisinde ya amını gayesini anlaması, kâinatı do ru anlamlandırıp, huzur idame ettirebilmesi yaratıcının mesajını anlamaktan geçmektedir. Bu yönüyle “Kur’an hayatı anlamlandırmak için tenzîl olunmu tur”5 da denilebilir. Bu anlama faaliyeti, bireyin do rudan çabası neticesinde olabilece i gibi, vahyi ta ıyan elçiler, tebli ciler, ehil ve muhlis ilim adamları, bu amaca matuf di er slam ilimlerinin sa ladı ı teolojik birikimler vasıtasıyla da olacaktır. Nitekim Kur’an’ın do ru anlamını insanlara aktarma sorumlulu unu üstlenen müfessirler, sürekli anlama ve aktarma vazifesini sürdürmektedir. Bu döngü kâinat varoldukça sürecek, ilahî vahyin ı ı ında insanların varolu u teminat altında olmaya devam edecektir. Ancak XIX. yüzyıldan itibaren Kur’an Protestan yakla ımın etkisiyle her bir bireyin münferiden zorunlu ba vuru kayna ı olarak kabul edilmeye ba lanmı tır. Bu da slamî ilimler arasındaki kurumsal ili kilerinin tersyüz olması veya bazı ilimlerin dı lanmasıyla sonuçlanmı tır. Hâlbuki slam gelene inde inananlara pratik anlamda yön veren normatif disiplinler, kelâm ve fıkıh olup, tefsir bu disiplinlerin temel ba vuru kayna ı olagelmi tir. Ça da dönemde ise Kur’an’a ideolojik yakla ımlar üretilmi , Kur’an ça da kelâmın do rulayıcısı kılınmı tır.6 Ça da dönemde özellikle ideolojik yakla ımların etkisi altında gelinen noktada Müslümanlara kanaat önderli i yapan bir çok kimse, slam dünyasının geri 5 Soysaldı, H. Mehmet, “Günümüzde Kur’an’ın Anla ılması”, slami Ara tırmalar, cilt 14, sayı 1, Ankara 2001, s. 11 6 a.m.; ayrıca bkz. Paçacı, Mehmet, “Oryantalizm ve Ça da slamcı Söylem”, slamiyât, c. IV, sayı 4, Ankara 2001, s. 91-110. 4 kalmı lı ını Kur’an’a uymama nedenine ba lamı lardır. Hâlbuki sorun Kur’an’a uymaktan daha ziyade, onu iyi tahkik edip anlamak sorunudur.7 te bu çalı ma da yüzyılları a arak günümüze ula an bu kutlu vazifenin yerine getirilmesi yolunda atılan küçük bir adımdır. Bu adımın temel amacı, Kur’an’ın inanç dünyasını yansıtmada çok özel bir anlam ili kisine sahip olan üç kökün (brk, sbh, kds) anla ılması / anlatılması suretiyle, Kur’an sözcüklerini anlama faaliyetleri için yararlı bir yöntem ortaya koymaktır. Bu yöntem, bir yandan yüce yaratıcının insanla irtibatının mü ahhas ifadesi olan vahiy sürecini bir bütün olarak ele almakta, di er yandan teknik anlamda diller / dönemler arası anlam de i imlerini ortaya çıkarmak üzere ilk (orijinal) anlamı bulmayı amaçlamaktadır. Zira yüce yaratıcı kulları ile ileti im kurmak için canlı bir varlık olan dilden faydalanmı tır. Bu noktada yaratıcının kulları ile ili kisinin sözlü bir ileti im oldu u hatırda bulundurularak,8 Kur’an dilini olu turan yapıta ı sözcüklerin do ru çözümlenmesi mesajın da sa lıklı bir biçimde muhataplarına iletilebilmesini mümkün kılacaktır. 0.1. ARA TIRMANIN KONUSU VE ÖNEM ‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ Kur’an-ı Kerîm ve Kitâb-ı Mukaddes’te ortak olarak kullanılan ve de i ik türevleri bulunan üç önemli köktür. Çalı mamızda bu üç kökün, Kur’an-ı Kerîm, Eski Ahit ve Yeni Ahit’te hangi türevlerinin bulundu u, kök anlamları, kullanıldıkları ba lam içerisindeki anlamları, aralarındaki ili ki, zaman içerisinde maruz kaldıkları anlam de i imleri (anlam kaymaları, anlam daralmaları 7 al-Faruki, smail Raci, çev. Mehmet Paçacı, “Kur’an’ın Yorumunda Yeni Bir Metodolojiye Do ru”, slami Ara tırmalar, c 7 sayı 3-4, Güz 1994. 8 Özsoy, Ömer, “Kur’an Hitabının Tarihselli i ve Tarihsel Hitabın Nesnel Anlamı Üzerine”, slami Ara tırmalar, cilt 9 sayı 1-2-3-4, 1996, s. 136. 5 ve anlam geni lemeleri) ele alınacaktır. Bu suretle kök anlamı, türev anlamları ve ortak anlam alanları ortaya konulacaktır. Ayrıca kadîm Latince ve Yunanca ile modern ngilizce ve Türkçede bu köklere kar ılık olmak üzere kullanılan sözcüklere de yer verilecek, böylelikle bu köklere ait anlamların aktarılmasının ne kadar mümkün oldu u ortaya konulacaktır. u ana kadar hem Kur’an-ı Kerîm hem de Kitâb-ı Mukaddes’te kullanılan bu üç kökün ortak anlam alanına i aret ederek, semantik çözümleme yapan bir ara tırma olmamı tır. Bu çalı ma ilk kez üç kökü birlikte ele alarak, bunların ortak semantik alanlarına dikkat çekecektir. Ancak daha da önemli olan çalı manın ortaya koyaca ı yöntemdir. Bu çalı ma daha önce ba latılan ve ciddiyetle sürdürülen Kur’an kelimelerinin semantik analizlerine önemli bir yöntemsel katkı sa lamayı amaç edinmektedir. Japon dilbilimci Toshihiko zutsu’nun, XX. yüzyılın ikinci yarısında Arap dili ve Kur’an özelinde yapmı oldu u dilbilimsel ara tırmalar slam dünyasında derin izler bırakmı tır. Onun ortaya koydu u semantik metod, ülkemizde de ara tırmacıları etkisi altına almı tır. Özellikle son dönemlerde semantik sözcük analizi çalı maları daha da yaygınla mı tır. üphesiz bunun nedeni geli tirilen ba arılı yöntemlerdir. Son dönemlerde dilbilim ve hermenötikte kaydedilen bilgi birikimi ı ı ında geli tirilen yöntemler, Kur’an çalı maları alanındaki durgunlu un da a ılmasını sa lamı tır.9 Yeni yöntemlerin geli mesine paralelel olarak, açılan izlekten yürüyen ara tırmacılar, de i ik Kur’an sözcüklerini ele alarak aydınlatmaktadır. 9 Ebu Zeyd, Nasr Hamid, çev. Ömer Özsoy, “Tarihte ve Günümüzde Kur’an Te’vîli Sorunsalı”, slami Ara tırmalar, cilt 9 sayı 1-2-3-4, 1996, s. 44. 6 Ülkemizde de bir çok ara tırmacı zutsu’nun eserlerinden etkilenmi , onun yöntemi esas alınarak bir dizi dilbilimsel çalı ma ortaya konulmu tur. zutsu’nun eserlerinin Türkçeye kazandırılmasını müteakip, Kur’an’ın anla ılması noktasında genelde dilsel analizlerin özelde ise semantik analizlerin ön plana çıktı ı çalı malar ard arda yapılmaya ba lanmı ve Kur’an’ın anla ılması sorunu ile ilgili çe itli yöntemler tartı ma / de erlendirme konusu edilmi tir. zutsu’yu izleyen bir çok ara tırmacı, Kur’an’ın anlam dünyasında anahtar terim görevi üstlenen kavramların anlamlarının açık kılınması suretiyle, Kur’an’a ait dünya görü ünün de anla ılır kılınaca ını dü ünmü tür. Bu ara tırmacılardan bir tanesi olan akir Kocaba , anlamın kavramların içerisinde saklı oldu unu dü ünerek, belirli sayıdaki temel kavramı ele almak suretiyle Kur’an’ın anla ılması sorununa çözüm getirmeye çalı mı tır. Kocaba , ara tırmasının belkemi ini olu turan ve ‘emir kelime sistemi’ olarak tanımladı ı 7 kavramın anlam içeriklerinin do ru bir biçimde tespit edilmesini, Kur’an’ın tasvir etti i dünyayı gere ince anlayabilmenin artı olarak takdim etmektedir.10 Ancak Kocaba , Kur’an’da kullanılan en küçük birimlerin (harf, ses, kelimeler) bile nesnel ve ba lam dı ı – sabit bir anlamı oldu unu dile getirerek, zutsu’dan farklı bir yöntem önermektedir: "Biz Kur’an’daki her kelimenin, hatta her harfin mükemmel bir nizamın temsil edilmesinde belli bir yeri oldu una inanıyoruz."11 Semantik analizler alanında bir dizi tez çalı ması da yürütülmü tür. Bu alanda ilk önemli tez çalı ması, H. Mehmet Soysaldı tarafından yapılan “Kur’an Semanti i Açısından nançla lgili Temel Kavramlar” (1994) isimli çalı madır. 10 Kocaba ’ın bu yakla ımı, Mevdudî’nin Kur’an’da Dört Terim adlı eserinde ortaya koydu u yakla ımla benze mektedir. 11 Kocaba , akir, slam’da Bilginin Temelleri, z Yay., stanbul 1997, s. 135. 7 Soysaldı, bu çalı masını geli tirerek daha sonra bir kitap olarak telif etmi tir.12 Soysaldı, çalı masında zaman içerisinde meydana gelen psikolojik ve sosyal olayların tesiri ve milletlere etki eden di er dı sal faktörlerle Kur’an kelimelerinin anlamsal de i ikliklere u radı ını belirtmekte ve bu de i ikliklerin izlenmesi suretiyle ilk ve do ru anlama ula ılabilece ini ifade etmektedir.13 Ancak ara tırmasında Kur’an öncesi anlamlara eri ebilmek için cahiliyye iirinden istifade edece ini belirten Soysaldı, Kur’an öncesi vahiy materyaline müracaat etmeyi dü ünmemi tir.14 Bu alanda önemli tezlerden bir di eri de, Ali Galip Gezgin tarafından kaleme alınan, “Kur’an’da Semantik Metod ve Kur’an’da Kavm Kelimesinin Semantik Analizi” (1999) isimli çalı madır. Gezgin, bu çalı masında tefsir ilmî ı ı ında modern dilbilim kuramlarının Kur’an sözcüklerinin anla ılması noktasında yapaca ı katkıları ele almakta ve geleneksel tefsir disiplinlerinin (“Garibu’l-Kur’an”, “elVücûh ve’n-Nezâir”, vb.) verdi i imkanların ötesine geçerek, Kur’an’ın kendi metodu olan semantik metodla do ru anlamlara ula ılaca ını belirtmektedir.15 Gezgin’e göre, günümüzde yaygın olarak kullanılan hermenötik metod subjektif yorumlar üretmeye müsait oldu undan, Kur’an ara tırmalarında daha objektif materyaller sunan semantik metod kullanılmalıdır.16 12 Soysaldı, H. Mehmet, Kur’an Semanti i Açısından nançla lgili Temel Kavramlar, Ça layan Yay., zmir 1997. 13 a.e., s. 1. 14 a.e., s. 4. 15 Gezgin, Ali Galip, Kur’an’da Semantik ve Metod ve Kur’an’da Kavm Kelimesinin Semantik Analizi, Süleyman Demirel Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Isparta 1999, s. 130. “Garibu’l-Kur’an”, “el-Vücûh ve’n-Nezâir” gibi tefsir ilimleri için bkz.: Cerraho lu, smail, Tefsir Usulü, TDV Yay., Ankara 1997, s. 151-157, 184-185; Demirci, Muhsin, Tefsir Usulü ve Tarihi, Marmara Üniv. lahiyat Fakültesi Yay., stanbul 1998, s. 160-161, 178-179. 16 a.t. 8 Ancak yukarıda bahsedilen tezler, çerçeve olarak Kur’an metni ve Arap dili ile sınırlı kalmı tır. Gezgin, semantik analiz vasıtasıyla Kur’an’da geçen kelimelerin anlamlarının tamamen bilimsel ve objektif kriterlere dayanarak tesbit edilebilece ini öne sürmektedir.17 Di er yandan kendisi de art-süremli semantik metoda vurgu yapmakla birlikle, Samî dillerinin bir bütün olarak ele alınması gere ini ortaya koyan Salih Akdemir, Samî dillerinin ve Kur’an öncesi vahiy materyalinin görmezden gelindi i indirgeyici ve parçacı yakla ımların do ru anlamlara eri ilmesi noktasında ortaya çıkaraca ı tehlikelere i aret etmektedir:18 Allah elçileri birbirlerini onaylamak, tasdik etmek için gönderilmi lerdir. u hâlde gerek Eski ve Yeni Ahit’in, gerek Kur’an’ın do ru olarak anla ılmasını istiyorsak, vahiy sürecini bir bütün olarak algılamamız gerekir. Parçacı yakla ımlar, sa lıklı ve do ru anlamanın önünde en önemli engellerdendir. Nasıl ki, Kur’an’ı do ru anlamak için Eski ve Yeni Ahit’i çok iyi bilmek gerekiyorsa aynı ekilde Eski ve Yeni Ahit’i do ru anlamak için de Kur’an’ı çok iyi bilmek gerekir. Bununla birlikte gerçek udur ki, çe itli dinlerin mensupları vahiy sürecini bir bütün olarak de erlendirmedikleri için indirgeyici tavır sergilemi lerdir. Bu indirgeyici tutumun do al bir sonucu olarak, Yahudiler kendilerinden bir elçi olan Hz. sa’yı ve müjdesini tanımazlıktan gelirken, Hıristiyanlar da kendilerinden sonra gelen Hz. Muhammed’i ve insanlı a bildirdi i ilahî mesajı, Kur’an’ı, tanımamı lardır… Müslümanlar, Kur’anın açık ayetlerine ra men geçmi te oldu u gibi bu gün de indirgeyici tavırlarını sürdürmektedirler. Bu indirgeyici tavrın do al bir sonucu olarak Müslümanlar, Yahudîli i ve Hıristiyanlı ı neshedilmi , yürürlükten kaldırılmı , tahrif edilmi bir din olarak görmekten kendilerini kurtaramamı lardır. Bu yüzden de Kur’an’ı anlamak için geçmi teki vahiy sürecinin gerekli oldu unu hiçbir ekilde dü ünmemi ler ve dolayısıyla bu alandaki çalı malara önem vermemi lerdir. 17 Gezgin, Alip Galip, “Kur’an’ı Anlamak çin Hermenötik mi Semantik mi?”, Süleyman Demirel Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, yıl 2000 sayı 7, Isparta, s. 141. 18 Akdemir, Salih, Kur’an Çevirilerinde Yöntem Sorunu, Yayınlanmamı Kitap. 9 Aynı ba lamda, Kur’an’ın Samî din gelene i içerisinde de erlendirilmesi gerekti ini belirten Mehmet Paçacı, bunun en önemli delillerinden birisinin de Kur’an kıssaları oldu unu ve –her ne kadar da israiliyat ele tirisi ön planda olsa dabu kıssaların bir çok detaylarının Kitâb-ı Mukaddes vasıtasıyla elde edilebildi ini belirtmektedir. Di er yandan Paçacı’ya göre müslüman gelenekte, muharref kabul edilen Tevrât ve ncil’in Kur’an ile kar ıla tırılmasının kabul görmemesi sebebiyle bu arkaplan göz ardı edilmi tir.19 Dolayısıyla, israiliyyât önyargısına binaen Samî din gelene inin sa ladı ı bu zengin arkaplan ve kullanı lı materyalin göz önünde bulundurulmaması ciddî bir eksiklik olu turacaktır. Kur’an’ı anlama çabalarında Kur’an öncesi kutsal metinlere ba vurmanın bir di er önemi de, küresel anlamda en çok okunan Kutsal kitapların ba lıları arasında ortak bir anlayı atmosferi olu turma ümididir. Aynı jargon ve aynı anlamlarla yüklü kelimelerle konu an kutsal dinlerin ba lıları birbirilerini daha kolay anlayacaktır. Özelikle günümüzde Batı Avrupa’da popüler dinler ve teolojik doktrinler arasındaki tansiyon tarihin zirve noktasına gelmi tir. Bu amaçla Batı Avrupa’da bazı projeler geli tirilerek, Yahudilik, Hıristiyanlık ve slamın kutsal metinlerinde kullanılan sözcük ve kavramların aydınlatılması suretiyle de i ik kültür atmosferlerinde ya ayan farklı dünya görü lerine müntesip halklar arasında ortak anlayı atmosferi olu turmak da istenmektedir.20 Her üç kutsal Kitâbın da anlam dünyasını olu turan anahtar terimlerin aynı kökten türedikleri göz önüne alınırsa, bu tür giri imler daha da heyecan verici olacaktır. 19 Paçacı, Mehmet, a.g.e., s. 155-156. Örne in NOSTER tarafından Hollanda’da, Glasgow ve Amsterdam Üniversiteleri ile çe itli Avrupa ülkelerinden bilim adamlarının katılımıyla yürütülen, “Vocabularies relating to Views of Life and Religion; Tanakh, Bible and Koran in the 21st Century” adlı proje çalı ması bu amacı gerçekle tirmek üzere yürütülmü tür. 20 10 Kur’an öncesi vahiy materyalinin içeriksel do rulu u de il, dilsel ve tarihsel bilgi kayna ı olarak önemine i aret eden Paçacı, Arapların aynı bölgede birlikte ya adıkları Samî dillerini konu an Ehl-i Kitap ile dikkate de er bir dil ve kültür ortaklı ına sahip olduklarına dikkat çekmektedir.21 Böylelikle aynı kökten türeyen dilleri konu an, aynı terminolojiyi kullanan di er toplulukların ellerinde bulunan materyale müracaat edilmesi kaçınılmaz olmaktadır. Kur’an sözcüklerinin zaman içerisinde bir çok dı sal etkene ba lı olarak anlam de i imlerine maruz kaldı ını belirten bir di er ara tırmacı Emîn el-Hûlî de, ilk ve do ru anlama gitme noktasında klâsik sözlüklerin yetersizli ine dikkat çekmekte22 ve aslî anlama ula mak için müfessirin özel bir gayret sergilemesi gerekti ini belirtmektedir:23 …müfessirin bu çalı ması, kelimenin lügavî mânâsı hakkında bir tercihe varıncaya kadar, yani o mânânın Kur’an’ın o ayetini Arabın ilk duydu u zamanki bilinen mânâsı oldu una kanaat getirinceye kadar – gücü yetti ince- devam edecektir… Müfessir bu inceleme ve ayrımı yaparken dillerin kökleri ve birbirleriyle olan ili kileri hakkındaki yeni ara tırmalardan da –imkân nisbetinde- haberdâr olmalıdır. O bu suretle, kelime aslen Arapça bir kelime mi, yoksa Arapçaya sonradan mı girmi , e er böyle ise hangi çevreden gelmi , ilk mânâsı ne imi bu konularda kesin bir kanaata varır… el-Hûlî, yukarda dile getirdi i çerçevede bir çalı mayı yakla ık bin yıl önce Râgıb el- sfehânî’nin yaptı ını, ancak onun çalı masının da Arapça ile di er diller 21 a.e., s. 155-156. el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, Kur’an Kitaplı ı, Ankara 2001, s. 94-95. 23 a.e., s. 96. 22 11 arasındaki kar ılıklı ili kileri yansıtmaktan uzak olması nedeniyle tam hakkı verilmi bir çalı ma sayılamayaca ını ve lügavî bakımdan eksik oldu unu ifade etmi tir.24 Kur’an ara tırmalarında en eski Arapça sözlüklerin dahi Kur’an dönemi Arapçasını yansıtmakta yetersiz kaldı ını kaydeden bir ba ka ara tırmacı Dücane Cündio lu da, kronolojik de i ime duyarlı olmayan sözlüklerin bir dilde ortaya çıkmı bir metni anlamada, tek ba larına okura bir yarar sa layamayacaklarını; bunun mümkün olabilmesi için, lugatların, ihtiva ettikleri sözcüklerin anlamlarını sıralarken sözcüklerin anlamlarını etkileyen, de i tiren, hatta belirleyen tarihsel ko ulları dikkate almaları ve sözcüklerin farklı dönemlerde farklı anlamlar ta ıdıkları hakikatine binaen de bu farklılıklara özenle i aret etmeleri gerekti ini belirtmi tir.25 Di er yandan Suat Yıldırım, Arapça sözlüklere yöneltilen tutarsızlık, yetersizlik, realiteden uzak olmak gibi ele tirilerin müste riklerin tahriklerine kapılmak olaca ını dile getirmekte, Kitâbu’l-’ayn’ın el-Hûlî’nin ithamının aksine mükemmel bir sözlük oldu unu, dahası Arapça sözlüklerin ilk yüzyıldan sonra ortaya çıkan kelime ve mânâlara yer vermediklerini öne sürmektedir.26 Ali Galip Gezgin’i takiben semantik metodu benimseyerek bir çok kavram analizi tezi yapılmı sa da, bu çalı malar Salih Akdemir ve Mehmet Paçacı’nın Samî dil ve din gelene ine yaptıkları referansları göz önünde bulundurmamı , Emîn elHûlî’nin de ifade etti i gibi, diller arası irtibatlandırmayı yapmadıklarından eksik 24 a.e., s. 97. Cündio lu, Dücane, Kur’an Çevirilerinin Dünyası, Kaknüs Yay., stanbul 1999, s.58. 26 Yıldırım, Suat, “Muhammed Esed'in "Kur'an Mesajı" Adlı Tefsiri Hakkında”, Yeni Ümit Dergisi, Sayı 58, Ekim - Kasım - Aralık 2002, s. 1-2. 25 12 kalmı tır. Ancak bu noktada önemli bir dönüm noktası vahiy sürecinin bütünlü ünü ve dolayısıyla vahyi ta ıyıcı di er dilleri de göz önünde tutarak, Aliye Abdurrahman tarafından kaleme alınmı olan “Vahiy Gelene inde Emr Kökünün Semantik Açıdan ncelenmesi” (2002) adlı ba arılı tez çalı masıdır. Abdurrahman, yaptı ı çalı manın yöntemsel olarak bir ilki ortaya koydu unu vurgulayarak, çalı masının önemine dair unları kaydetmektedir:27 u ana kadar Kur’an sözcükleri ile ilgili yapılmı olan bütün bu semantik çalı maların ortak özelli i ise inceledikleri sözcükleri vahiy gelene i içerisinde art süremli (diachronic) bir incelemeye tabi tutmamı olmalarıdır. Bu da inceleme konusu olan sözcüklerin asıl anlamlarını ve Kur’an döneminde kazandıkları anlamları tespit etmede yeterli olmamaktadır. te tezimizin önemi bu noktada ortaya çıkmaktadır. Biz ise inceleme konumuz olan emr kökünü art süremli bir incelemeye tabi tuttuk ve onu vahiy gelene inde ele aldık. Son olarak de inilmesi gereken bir di er önemli tez çalı ması da, Esra Gözeler tarafından yapılan, “Samî Dinî Gelene inde ‘Salat’, ‘Savm’ ve ‘Zekat’ Kavramlarının Semantik ncelemesi” (2005) 28 adlı tezdir. Bu çalı ma da, semantik analizlere getirilen yöntemsel yenilik noktasında ileriye do ru atılan önemli bir adımdır. Zira Gözeler, çalı masında vahiy sürecini bir bütün olarak ele almakta ve tek bir kavramı semantik analize tabi tutmayıp, ibadetle alakalı olan üç ayrı kavramı sorgulayarak, bunların ı ı ında bir semantik alanı ortaya koymakta, ilahî dinlerdeki kul-yaratıcı ili kisinin amelî boyutunu aydınlatmaya matuf antropolojik önermeler de getirmektedir. 27 Abdurrahman, Aliye, “Vahiy Gelene inde Emr Kökünün Semantik Açıdan ncelenmesi”, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2002, s. 5. 28 Gözeler, Esra, “Sami Dini Gelene inde ‘Salat’, ‘Savm’ ve ‘Zekat’ Kavramlarının Semantik ncelemesi”, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2005, s. 50. 13 Bizim çalı mamız da, Abdurrahman ve Gözeler tarafından yürütülen çalı malarda oldu u gibi vahiy gelene ini ve Samî dillerini göz önünde tutarak yapılmı olan bir ara tırmanın ürünüdür. Yalnız tezimizin isimlendirilmesi noktasında, her iki ara tırmacıdan farklı olarak, “vahiy gelene i”, “samî dinî gelene i” ifadeleri bir çerçeve olarak benimsenmemi , daha özel / dar / kesin bir çerçeve çizilerek “Kur’an’ı Kerîm ve Kitâb-ı Mukaddes” ara tırmanın alanı olarak tanımlanmı tır. Çizilen bu çerçeveler, üphesiz kullanılacak materyallerin de sınırlarını belirleyecektir. Ara tırmamızda bir di er önemli yöntemsel katkı ise, Kitâb-ı Mukaddes’in ilk dönem ifade edildi i ba langıç dillerinden olan kadîm Yunanca ve Latinceye yer vermesidir. Böylelikle, ilahî dinlerdeki kutsallık dü üncesini de yansıtmaya matuf bu çalı ma, anlamsal kar ıla tırmalar yoluyla kutsal metinlerin ortaya koydukları kutsallıkla ilgili anlam alanına dair daha ku atıcı yargılara varma olana ı sa lamı olacaktır. Ara tırmamıza konu olan üç kökün do ru anla ılması, kutsal metinlerin anlam haritalarını sa lıklı olarak tespit edebilmek açısından çok önemlidir. Bu kökler ve türevleri ontolojik olarak yaratıcı ile kulları arasındaki kutsallık ili kisini ve bu ili kinin iki yönlü ileti imi / ifadesini göstermeleri açısından son derece önemlidir ve üçü ortak bir anlam alanına kar ılık gelmekte, dahası kimi zaman do rudan kimi zaman dolaylı olarak aynı anlam alanında yer tutmaktadır. 14 0.2. ARA TIRMANIN AMACI Tezimizin amacı, ara tırma konusu olan üç kökün ilk anlamlarını elde etmenin yanısıra, maruz kaldıkları anlam hareketlerini ve birlikte olu turdukları anlam alanını ortaya çıkarmaktır. Bu üç kökün sa lıklı olarak çözümlenmesi sonucu, kutsal kitapların teklif etti i yaratıcı ile kul ili kilerinin boyutları da do ru olarak kavranabilecektir. Tezin bir di er amacı da, son dönemlerde yaygınla an Kur’an-ı Kerîm kavramlarının semantik incelemelerinde, di er Samî dillerine de müracaat etmenin önemine dikkat çekmektir. Maddeler halinde, tezimizde ortaya konulmaya çalı ılacak hipotezleri öyle sıralayabiliriz: Kuramsal Hipotezler: 1- Kur’an ara tırmalarında modern dilbilim disiplinlerinden olan semantik, leksikoloji ve etimoloji gibi bilim alanlarından istifade etmek ara tırmacılara fayda sa lamaktadır. 2- Kur’an’ın anla ılması için Kitâb-ı Mukaddes’te yer alan dilsel ve tarihsel bilgi birikimine müracaat etmek sayısız katkılar sa layacaktır. 3- Kur’an, kendisinden önceki ilahî vahiy ürünlerinin temel terminolojisine sahip çıkmı ve mesajını aynı terminolojiyi kullanarak aktarmı tır. 4- Sözcük incelemelerinde Samî dillerini bir bütün olarak göz önünde tutmak, ilk anlam, istılah anlamı ve türemi yan anlamlara ula mak açısından son derece yararlı bir yöntemdir. Bu yöntem, Kur’an’a ön yargı ile yakla ılarak, Kur’an dilinin gerçek hedeflerinin perdelenmesinin önüne geçer. 15 5- Semantik analizler, kavram karga alarına son vererek, Kur’an mesajının yanlı aktarılmasının önüne geçer. Pratik Hipotezler: 1- ‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ Kur’an’ı Kerîm ve Kitâb-ı Mukaddes’te ortak olarak kullanılan ve metin bütünlü ü içerisinde anahtar terim olma özelli ine sahip köklerdir. Bu köklerin do ru anlamlarına ula mak, kutsal kitapların yaratıcı ile kul ili kisine dair öne sürdükleri anlam haritalarının sa lıklı bir biçimde anla ılmasını sa layacaktır. 2- ‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ köklerinin türevleri metin içerisinde bir çok zaman biri di erini kar ılayabilecek anlamlarda kullanılmı tır. 3- ‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ kökleri di er dillere aktarılırken, temsil ettikleri anlam alanlarında kaymalar ya anmı tır. 4- Her üç kök de, Türkçeye aktarılırken ilk anlamlarından tamamıyla kopmu , izafî / istılahî anlamları Türkçedeki temel anlamları olmu tur. 5- Her üç kök de, Kur’an’dan daha fazla Kitâb-ı Mukaddes’te kullanılmı ve Kitâb-ı Mukaddes’te daha fazla türev ve anlamları yer almı tır. 0.3. ARA TIRMANIN MATERYAL VE METODU Ara tırmamız için gerekli verilere ula mak amacıyla, basılı ve görsel yazın taraması yapılmı tır. Bu ba lamda dilbilim ve semantik ile ilgili bir dizi yerli ve yabancı kayna a ba vurulmu , semantik ara tırma yöntemleriyle ilgili kuramsal bilgi ve uygulama örneklerine ula ılmı tır. Kur’an özelinde semantik yöntemin 16 kullanılmasına dair telif edilen bir çok eser ve konuyla ilgili bir çok tez incelenmi tir. Ara tırmamızın temel kayna ı Kur’an olmakla birlikte, Eski Ahit ve Yeni Ahit’e müracaat edilerek, Kur’an kelimelerinin ilk anlamlarına ula ılmaya çalı ılmı tır. Ara tırılan üç kök ve türevlerinin Kur’an-ı Kerîm, Eski Ahit ve Yeni Ahit’te nerelerde ve kaçar kez kullanıldı ı tespit edilmi tir. Bu inceleme yapılırken, Eski Ahit ve Yeni Ahit’in Arapça çevirisinden faydalanılarak mümkün oldu unca tüm kullanımlara eri ilmeye çalı ılmı tır. Tevrât, Türkiye’de bu orijinal adıyla bilindi i gibi, Eski Ahit (Ahd-i Atik) adıyla da tanınır. Bütün dünyada yaygın olan Kitâb-ı Mukaddes irketi’nce, Kitâb-ı Mukaddes ba lı ı ile yayınlanan külliyat, Yahudilik ve Hıristiyanlı ın bütün kitaplarını bir arada sunmaktadır. Yahudiler, Hz. Musa’ya Allah tarafından vahyedildi ini, ancak zamanla tahrife u radı ını açıklamı tır. Hâlen elde mevcut olan Tevrât’ta birçok tenakuzun tesbit edilmi olması da bunun delilidir. Bu husus dinler tarihî açısından ayrıca önem arzetmektedir.29 Her ne kadar Yahudilik tâlimlerinin bütününe Tevrât deniliyor ve bu terim Hz. Musa’ya atfedilen ilk be Kitâbı ifade ediyorsa da; Tora, Yahudili in di er kitap ve ö retilerini de içine almaktadır. Yahudili e göre Tevrât, 1. Yazılı, 2. Sözlü olmak üzere iki kısımda incelenebilir. 1- Yazılı olan kısım Tûr-i Sina’da (Har Sinay) Tanrı Yahve tarafından Hz. Musa (Mo e)’ya indirilen be kitap ve eklerini ihtiva eder. 2Sözlü olan kısım ise, yine Hz. Musa’ya atfedilen ve ondan nakledilenlerle, Tevrât’ı 29 Cilacı, Osman, “Tevrat”, 18 Eylül 2006, <http://www.sevde.de/Dinler/Tevrat.htm> 17 tamamlayan açıklamaları ihtiva eder. Günümüz Yahudileri Tevrât kar ılı ında Tanah terimini kullanmayı tercih etmektedirler. Takriben M.Ö. 1200- 1100 yılları arasında da tamamlanan ve branice yazılmı olan Tanah’ın içerisinde birkaç Aramca parça da bulunmaktadır.30 Ara tırmamızda, Eski Ahit üzerinde branice, Yeni Ahit üzerinde Süryanice analizler yapılması benimsenirken, Latince ve Yunanca analizlerde her iki kaynak da kapsam dahilinde tutulmu tur. Dolayısıyla bu dinî metinlerin sadece kendileri de il, aynı zamanda di er dillerdeki tercümeleri de kullanılmı tır. Eski Ahit, M.Ö. III. asır ile M.S. VI. asır arasında bir çok dile tercüme edilmi tir. Bunlardan bize ula anlar Yunanca Septuagint (M.Ö. 271), Aramca Targum, Süryanice Peshitta, Latince Vulgate (M.S. 405)’dir. Büyük skender’in fütuhatı sonucunda Yunanlılar di er kültür eserleriyle birlikte Tevrât’ı da Yunancaya çevirmi lerdir. Netice itibariyle Yunan kültürünün tesirinde kalan Yahudiler de Tevrât’ın brânice nüshası yerine Yunanca tercümesini kullanmaya ba lamı lardır. Bu bakımdan Yunanca tercümelerden bize intikal eden günümüzdeki Tevrât’ın, Hz. Musa’ya vahyedilen Tevrât oldu unu söylemek güçtür. Ancak bütün bunlardan, Tevrât bütünüyle tahrife u ramı tır sonucu çıkarılmamalıdır. Tevrât’ın tamamen tahrif edilmedi ini, içinde, Kur’an-ı Kerîm’le tezat te kil etmeyen Hak kelâmı pasajlardan anlamak mümkündür. Nitekim Muhammed Hamidullah da, Kitâb-ı Mukaddes’in tamamen tahrife u ramadı ını, 30 a.m. 18 içinde mevcut olan bazı Allah kelâmı cümlelerinden dolayı ona Kur’an-ı Kerîm gibi hürmet gösterilmesi gerekti ini belirtmi tir.31 Helenistik dönemde (M.Ö. III - M.S. IV) Yunan kültürünün Filistin’e hakim olması üzerine, Yahudiler arasında Yunanca branice’nin yerini almı tır. skenderiye’de ya ayan Yahudi cemaati ise tamamen Yunanca konu maya ba lamı tır. Septuagint Eski Ahit’in Yunanca konu an skenderiye cemaatine kazandırılması için yazılmı tır. Septuagint çevirisi Eski Ahit’in bilinen en eski nüshasıdır. Yetmi iki ki i tarafından Yunancaya çevrildi i için bu ad verilmi tir.32 Peshitta Eski Ahit ve Yeni Ahit’in en eski Süryanice çevirisidir. Peshitta basit, yalın anlamına gelmektedir. Septuagint’tan sonra Eski Ahit’in en eski nüshasıdır ve Yeni Ahit nüshası da di erlerinden daha eskidir. M.S. I. ve II. yüzyıllarda çevrilmi tir. Hıristiyan mezheplerinden biri olan Monofizitler, Hıristiyanlık içinde baskın olmak için Kitâb-ı Mukaddes’i orijinal dilleri olan Süryaniceye (Aramice) çevirmi lerdir. Ara tırmamızda kullandı ımız çevirilerden Vulgate çevirisi ise, M.S. 4 üncü yüzyılın sonlarına do ru Aziz Jerome tarafından hazırlanan ve 1592’de gözden geçirilerek Roma Katolik Kilisesi’nin resmî dinî dökümanı olarak kabul edilen Latince versiyondur.33 Roma Hıristiyanlı ının tüm dünyada yaygınla ması neticesinde kutsal Kitâbın Latince versiyonları da di er versiyonlara nazaran daha çok yaygınlık kazanmı tır.34 31 Hamidullah, Muhammed, “Konferanslar”, Erzurum 1975, s. 17 (Aktaran: Osman Cilacı) a.e., s.19 33 Oxford ngilizce Sözlük, “Vulgata maddesi”, 21 Ocak 2007, <http://tr.wikipedia.org/wiki/Tevrat> 34 Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Seba Yay., Ankara 1997. 32 19 Ara tırmamızda Kur’an ayetlerinin Türkçeye aktarılması hususunda herhangi bir meâle müracaat edilmemi , en yaygın Türkçe meâller tarandıktan sonra kendi verdi imiz Türkçe anlam esas alınmı tır. Eski Ahit ve Yeni Ahit’in Türkçeye aktarılmasında ise, Kitâb-ı Mukaddes irketince yapılan Türkçe çeviriden yararlanılmı tır. Ara tırma konusu üç kök, alfabetik sırayla ele alınmı tır. Köklerin leksikolojik analizi için bir dizi sözlü e müracaat edilmi tir. branice, Süryanice, Yunanca ve Latince için en az iki er sözlük kullanılmı tır. Arapça analizler için, klâsik Arapça sözlükler Compact Disc ortamında taramaya tabi tutulmu , Lisânu’lArab35 ve Muhtâru’s-Sihâh36 esas alınarak, farklı türev ve anlamlar için de Kitâbu’l-‘Ayn37, Kâmusu’l-Muhît38, el-Misbâhu’l-Munîr39, el-Mu‘cem’ul-Vasît40 gibi sözlükler taranmı tır. Daha sonra bu taramalardan elde edilen veriler, basılı sözlüklerle kar ıla tırılmı tır. lave olarak Cubrân’ın modern sözlü ü er-RâidMu‘cemu’l-Lu aviyyûn e’l-Asriyyun41 adlı eserine müracaat edilmi tir. Arapça – Türkçe konusunda ise Mevlüd Sarı’nın el-Mevârid42 ve Erkan Arif’in Arapça – Türkçe Büyük Sözlü ü43 kullanılmı tır. Türkçede sözcüklerin kar ılıklarını tesbit etmek için Ferit Devellio lu ve emsettin Samî’nin Osmanlıca sözlükleri ile Mehmet Do an ve TDK’nun Türkçe Sözlükleri kullanılmı tır. Ayrıca A Dictionary 35 bn Manzûr, Lisânü’l-lisân: Tehzîbu Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Kutubi’l- lmiyye, Beyrut 1993. er-Râzî, Ebû Bekr Muhammed b. Zekeriyyâ, Muhtâru's-Sihâh : Mu’cemü'r-Razî, Ça rı Yayınları, stanbul 1980. 37 Ebî Abdurrahman el-Halîl bin Ahmed el-Farâhidî, Kitâbu’l-‘Ayn, Dâru ihyâi’t-turâsi’l-‘arabî, Beyrut 2001. 38 Firuzâbâdî, Mecduddin Muhammed b. Yakup, Kâmusu’l-Muhît, Muessesetu’r-Risale, Beyrut 1987. 39 Feyyûmî, Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Mukarrî, el-Misbâhu’l-Munîr, Matbaatu Mustafa el-Babî, Mısır 1931. 40 el-Mu'cem'ul-Vasît, Mısır Arap Dili Akademisi, Kahire – stanbul, tsz. 41 Cubrân, Mesûd, er-Râid- Mu‘cemu’l-Lu aviyyûn e’l-Asriyyun, Daru’l- lmi’l-Melayin, Beyrut 1967. 42 Sarı, Mevlüd, El-Mevârid Arapça –Türkçe Sözlük, Bahar Yayınları, stanbul 1982. 43 Erkan, Arif, Arapça – Türkçe Büyük Sözlük, Huzur Yayın, stanbul 2004. 36 20 of Modern Written Arabic44 ve ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük45 kullanılarak bu köklerin ngilizcedeki kar ılıklarına ula ılmı tır. Köklerin müfessirlerce analiziyle ilgili olarak da bir çok klâsik tefsir kayna ına ve günümüzün modern ve muteber tefsirlerine müracaatta bulunulmu tur. Ayrıca tefsir eseri olmanın ötesinde, bir çok yerli ve yabancı telif eserde de Kur’an ba lamında bu kökler ve türevlerine dair aktarılan anlamlara ve tartı malara yer verilmi tir. Ara tırmamızın yöntemine gelince, ara tırma konusu olan üç kökün do ru anla ılması için art-süremli semantik analiz yöntemi kullanılmı tır. Bu yöntemin kullanılması esnasında zorunlu olarak etimolojik ve leksikolojik analizlere de yer verilmi tir. Ara tırmanın kuramsal bölümünde bu üç bilimsel disiplinin bir arada ele alınmasının önemine dair dü üncelere yer verilmi tir. Ara tırmaya esas olan artsüremli semantik yöntemde, sadece Arap dili içerisindeki zaman kesitleri esas alınmamı , bunun yanı sıra di er Sâmi dilleri göz önünde bulundurulmu tur. Böylelikle farklı zaman kesitleri olarak, farklı diller / metinler ele alınmı tır. Kullandı ımız art-süremli analiz yöntemi, aynı zamanda diller arası geçi te ya anan anlam de i imlerini de aydınlatmayı amaç edinmektedir. Ara tırmamızda ayrıca Klasik Yunanca ve Latince, modern Türkçe ve ngilizce dillerine geçi te de ortaya çıkan anlam de i imleri ortaya konulmaya çalı ılmaktadır. 0.4. ARA TIRMANIN PLANI Ara tırmamızın giri bölümünde, Kur’an sözcüklerinin Samî dil gelene i çerçevesinde semantik analizlerinin yapılmasının önemine dikkat çekilerek, 44 Wehr, Hans, ed. by J Milton Cowan, A Dictionary of Modern Written Arabic, Buchdruckerei Hubert & Co., Harrasowitz 1979. 45 Mutçalı, Serdar, ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük, Da arcık Yay., stanbul 2001. 21 çalı mamızın alanda dolduraca ı bo luk, önerece i yöntemsel yenilikler, çalı manın amacı ve planına yer verilmektedir. Giri in ardından çalı mamız kuramsal ve uygulama anlamında iki temel bölümde ele alınmaktadır: Kuramsal bölümde, konuyla ilgili kuramsal tartı malar iki bölüm halinde aktarılmaktadır. Kuramsal bölüm, semantik biliminin bir bilim disiplini olarak dilbilim ile iki yönlü ili kisini, dilbilimin bir alt disiplini olarak etimoloji, leksikoloji ile ili kisini, dilbilimsel semanti in art-sürem ve e -sürem yöntemlerini, anlam de i meleri konularını detaylı bir biçimde tartı makta ve bu yöntemin Kur’an ara tırmaları özelinde önemine yer vermektedir. Ardından Kur’an ara tırmalarında di er Samî dillerine ve Kur’an öncesi vahiy birikimine yer vermenin gereklilikleri ele alınmakta, Arapçanın Sâmî dilleri arasında tuttu u yer de erlendirilmektedir. Ara tırmanın uygulama bölümünde ise, Kur’an’ın anla ılması noktasında anahtar terim rolü gören üç önemli kök (brk, sbh, kds), ayrı ayrı bölümlerde detaylı bir semantik incelemeye tabi tutulmaktadır. Her bölümde öncelikli olarak, bu köklerin branice Eski Ahit metinlerinde ve Süryanice Yeni Ahit metinlerinde hangi anlamlarda kullanıldıkları, bu anlamların klâsik Yunanca ve Latinceye nasıl aktarıldı ına yer verilmektedir. Ardından Kur’an’da geçen türevlerine ve anlamlarına, klâsik ve modern Arapça, Arapça – Türkçe, Arapça - ngilizce, Türkçe, Osmanlıca sözlüklerdeki ve tefsir gelene inde kullanılan anlamlarına de inilmekte, son olarak bütün bu veriler toplu bir analize tabi tutulmaktadır. Üç köke ait bu üç bölümde elde edilen veriler sonuç bölümünde meczedilerek, bu köklerin ortak semantik alanları ve vahiy gelene inde kutsallık anlayı ı ortaya konulmaktadır. 22 I. BÖLÜM B R D LB L M ALANI OLARAK SEMANT K 1.1. D LDEN D LB L ME Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yarataca ım” demi ti. Onlar da: “Orada bozgunculuk yapacak, kan akıtacak birisini mi var edeceksin? Hâlbuki biz seni hamd ile tesbîh ve takdîs ediyoruz” dediler. O da “Ben sizin bilmedi inizi bilirim” dedi. Ve Adem’e isimlerin hepsini ö retti. Sonra onları meleklere sunup: “E er do ru sözlülerseniz, haydi unların isimlerini bana bildirin.” dedi. Dediler ki: “Sen sübhânsın, bize ö retti inden ba ka bizim hiçbir bilgimiz yoktur. Gerçekten sen âlîmsin, hâkîmsin.” “Ey Adem! Bunların isimlerini onlara söyle.” simlerini onlara söyleyince: “Size yerin ve göklerin bilinmeyenlerini bilirim, açıkladı ınızı da, gizledi inizi de bilirim dememi miydim?” dedi.46 Kur’an’ı ö retti nsanı yarattı Ona beyanı ö retti47 46 47 Bakara: 30-33 Rahman: 2-4 23 Yukarıdaki ayetler açıkça göstermektedir ki, insan, dili bulmamı tır, do u undan itibaren yatkınlık olarak ona sahip olmu tur. Dil, toplum içinde elde edimi , zaman içerisinde geli mi tir.48 Adem isimleri ö renmekle di er varlıklar kar ısında üstünlük kazanmı tır. Yüce Allah insanın hilafetine itirazda bulunan meleklere, insanın dili kullanma vasfına sahip oldu unu bir imtihanla göstererek cevap vermi tir. Dolayısıyla varolu sal anlamda dil, insanı di er canlılardan ayıran, yücelten en önemli unsur olarak öne çıkmı tır. Bedia Akarsu dilin yaratılı ından insana özgü kılınmı bir vasıf oldu unu, dil ile insan arasında iki yönlü bir varolu ili kisi bulundu unu belirtmektedir: Dil ba langıçtan beri tümüyle insana ili kin bir eydir, sözcükler gö üsten zorunluluk ve maksat olmaksızın hür olarak çıkar. Hayvan türleri arasında yalnız insan türkü söyleyen bir yaratıktır. Dil, insanda do rudan do ruya bulunan bir eydir, bundan dolayı insan anlı ının (Verstand) bir ürünü olarak gösterilemez. “Kendisi do anın bir ürünü (Produkt), ama insan aklının do ası” olan dilin ana örne i (Typus) insan aklında bulunmamı olsaydı dil bulunamazdı. nsan ancak dili ile insandır, dili bulmak için de onun insan olması gerekti.49 Dil ile ilgili olarak bir çok farklı tanımlamalar yapılmı tır. Bu tanımlar temel olarak, dile yapılan yakla ımlarla çerçevelenmi tir. Tuna Sakallı dil ile ilgili ba lıca tanımları aktarmaktadır:50 Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlü ü’nde dil, “insanların dü ündüklerini 48 Akarsu, Bedia, “Felsefe Açısından Dil”, 12 Eylül 2006, <http://kisi.deu.edu.tr/binnur.kavlak/ kitaplar/dil.doc> 49 Akarsu, Bedia, Dil-Kültür Ba lantısı, nkılâb Yay., stanbul 1998, s. 49. 50 Sakallı, Tuna, “Anlam ve Dil”, Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, stanbul 2001, s. 8. 24 ve duyduklarını anlatmak için kullandıkları her türlü i aret ve özellikle ses i aretleri dizgesi, lisan, zeban” olarak tanımlanmı tır. Dilbiliminin en önemli ismi Saussure göre ise; “dil yetisinin toplumsal ürünü olan dil, bu yetinin bireylerce kullanılabilmesini sa layan toplumca benimsenmi , uzla ımsal bir düzendir. Bireyin edilgin bir biçimde belle ine aktardı ı üründür.” Zola’nın tanımına göre, “her dil bir mantık dizgisidir.” Nermi Uygur “Dilin Gücü” adlı deneme kitabında “Nerede insan varsa, orda “dil” de var. nsan birlikte diliyle. Sa ır-dilsizlerle i itir-dilsizler, dil yitimine u ramı olanlar, daha ba ka hasta kimseler bir yana, herkes konu ur, düpedüz konu ur bol bol sustu u olsa da, isteyince konu abilir” der. öyle devam eder Uygur; “dil kadar kesintisizce yeryüzünü kaplayan bir insan ba arısı daha yok. Dilsiz olamıyor insanlar. nsanın öbür adı konu an olmalı.” Konu ma yetene inin, insan için en önde gelen özellik oldu unu söyleyen Do an Aksan, dilin önemini bir takım sorularla ortaya koymaya çalı maktadır: “Bir an dü ünecek olursak, dil olmadan bir ince duyguyu, bir iiri, önemli bir olayı, bir bulu u, bizim için unutulamayacak kadar de erli bir anımızı, bir fizik veya kimya olayını nasıl anlatabilir, nasıl ka ıda geçebiliriz? ( ... ) Nasıl oluyor da bir kimsenin bizden istedi i bir i i, onun birkaç a ız hareketiyle gerçekle en bir ses bile imiyle, bir sözle yerine getirebiliyoruz? Nasıl oluyor da bir airin sözle, yazıyla dile getirdi i bir duygu birkaç sözcükle bize aktarılıveriyor, kimi zaman tüylerimizi 25 ürpertecek kadar bizi etkiliyor?”51 Dilin bilimsel bir tanımı ise öyledir: “Belli bir insan toplulu una özgü çift eklemli göstergeler dizgesi.” Belli bir insan toplulu una özgü demekle bir ulusun dilinden söz edilmekte. Örne in ngilizce, Fransızca, Türkçe, vb. gibi.52 Sakallı, Büyük Larousse’dan dil ile ilgili olarak farklı sınıflandırmalara dair örneklere yer vermektedir:53 Konu ucuların yararlandıkları anlatım araçları açısından ele alınan konu ma, anlatım biçimi (Zengin, fakir bir dili olmak). Onu kullanan toplumsal gruba ya da meslek grubuna göre tanımlanan anlatım dizgesi (Resmi dil. Bürokrasi dili; bu dili kullanan kimseye göre tanımlanan anlatım dizgesi: Ya ar Kemal’in dili; bildiri imin niteli ine ve söylemin türüne göre tanımlanan anlatım dizgesi: kaba, edebi, seçkin dil; kullanıldı ı döneme göre tanımlanan anlatım dizgesi: Tanzimat dili. Servet-i fünûn dili.) Bildiri im i levi gören, sözlü olmayan ve bir yapı olu turan her türlü gösterge dizgesi. (Arıların dili. Bir eyi hâl dizgesiyle anlatmak.) Bir eyin dili, bir duyguya, bir tutuma özgü anlatım (Mantı ın, a kın dili). Bir sanatçının dü üncesini, duygusunu ifade etmek için kullandı ı sözlü olmayan anlatım yolu (Sinema dili). Günümüzde, yabancı dil (Dil ö retmeni. lk dil olarak ngilizce’yi, ikinci olarak Almanca’yı seçmek. Dile yetene i olmak). Dil ailesi; aynı ana dilden türemi , ortak bir kökene ba lı dilleri kapsayan grup: (Hint-Avrupa dil ailesi.) Dilin bir di er bilimsel tanımı ise öyledir: “Belli bir insan toplulu una özgü çift eklemli göstergeler dizgesi.” Belli bir insan toplulu una özgü demekle bir 51 Aksan, Do an, Her Yönüyle Dil – Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yay., Ankara 1995, s. 11. Güz, Nükhet, Sesler ve Kurallar, Der Yayınevi, stanbul 1992, s. 18. 53 Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 9 - 10. 52 26 ulusun dilinden söz edilmekte. Örne in ngilizce, Fransızca, Türkçe, vb. gibi.54 Dil kelimesinin Almancadaki kar ılı ı olan Sprache’nin, sprechen (konu mak) fiilinden türetilmi oldu unu kaydeden Porzig’in dil tanımı ise ikili bir yapı arz etmektedir: Bunlardan birincisi, insanın konu abilmesi olgusu, ikincisi belirli bir grup insanın birbiriyle konu masını sa layan araçların tümü. Bunu ifade etmek için Fransızcada iki ayrı kelime vardır. Konu ma yetene i için “langue”, belirli bir dil için ise “language” kelimesi kullanılır.55 Saussure bunlara ilaveten “parole” kavramını kullanmı ve bunun konu mayı kar ıladı ını “langue”in ise somut dili ifade etti ini belirtmi tir.56 Dilbilgisi çalı malarıyla tanınan Muharrem Ergin ise dili u ekilde tanımlamaktadır: “Dil, insanlar arasında anla mayı sa layan tabii bir vasıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde geli en canlı bir varlık. Temeli bilinmeyen zamanlarda atılmı olan bir gizli antla malar sistemi, seslerden örülmü içtimaî bir müessesedir.”57 Ünlü Arap dilcisi bn Cinnî’nin tarifi: “Dil, milletlerin amaçlarını ifade etti i, meramlarını anlattı ı sesler bütünüdür.”58 es-Suyûtî ise bnu’l-Hâcib ve el- snevî'nin dil tanımlarına yer vermi tir. bnu’l-Hâcib’in tanımı: “Bir mânâ için vazolunmu bütün lafızlar.” el- snevî’nin tanımı: “Dil, mânâlar için vazolunmu lafızlardan 54 Güz, Nükhet, Sesler ve Kurallar, Der Yayınevi, stanbul 1992, s. 18. Porzig, Walter, çev. Vural Ülkü, Dil Denen Mucize, TDK Yay., Ankara 1995, s. 67. 56 Yolcu, Mehmet, “Dil: levi, Çe itleri Ve Alanları Ba lamında Kavramsal Bir nceleme”, Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi II, Sayı: 4, 2002. 57 Ergin, Muharrem, Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basım, stanbul 1992, s. 4. 58 Yavuz, Mehmet, bn Cinnî : Hayatı ve Arap Gramerindeki Yeri, stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, stanbul 1996. 55 27 ibarettir.”59 Buna benzer bir tanım yapan Mustafa el-Galâyînî, dillerin ifade biçimleri (lafızlar) bakımından farklı olmasına ra men, dile getirilen anlamlar açısından birbirinden farksız oldu unu kaydetmektedir.60 Varlık felsefesinde de dil üzerinde önemli bir biçimde durulmu ve bir çok felsefe metninde insan için “Nefs-i Nâtık” (Konu an Nefs) tarifi yapılmı tır. Yine dilin ontolojik hakikati de geni tartı malara konu olmu tur. Dilin ontolojik mânâda yapısını tartı an Bedia Akarsu unları kaydetmektedir: Dil problemi ile u ra an her dil bilgini, her dil filozofu, önce dilden ne anladı ını belirtmek zorundadır. Dil nedir, hangi varlık alanına girer, nesnelerle sözcükler arasında nasıl bir ba lantı vardır, vb sorular ister istemez insanı dilin kökü problemine götürür. Dilin kökü ve özü problemi, varlı ın kökü ve özü problemi kadar eskidir. Ba langıçta varlık ile dil, sözcük ile anlam birbirinden ayrılmazlar, bir birlik olarak görünürler. Sözcük, varlı ın bir simgesi, adlandırılması, göstergesi de ildir, onun gerçek bir parçasıdır. Mitolojik görü e göre her nesnenin özü adlarda saklıdır. Adlara egemen olmasını, onları kullanmasını bilen kimse, nesneler üzerinde de bir egemenlik kazanır. Nesnelerin dünyası ile adların dünyasının tek bir gerçekli i (Wirklichkeit) vardır.61 Söz verme konusunu irdeleyen Nermi Uygur ise; “Verilen söz bir varolu yöntemidir. Nasıl varolaca ını verdi i sözde belirler insan. Söz, varolu un kesinli idir” demektedir.62 Dilin anla ılmasının tarihî bir bakı içerisinde mümkün olaca ını belirten Akarsu, dilin ba langıcı ve sonucu olmayan bir derinli e sahip oldu unu ve 59 es-Suyûtî , Celâluddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr, el-Muzhir fi’l-Lügati ve’l-Edeb, Dârü’l Kutubi’llmiye, Beyrut 1998, c. 1 s. 12. 60 el-Galâyînî, Mustafa, Câmiu’d-Durusi’l-Arabiyye, el-Mektebet’ül-Asriyye, Beyrut 1994, s. 7. 61 Akarsu, Bedia, a.g.e., nkılâb Yay., stanbul 1998, s. 15. 62 Uygur, Nermi, Dilin Gücü: Denemeler, YKY, stanbul 1997, s. 38 28 ku aklar arasında da kültürel bir ba olu turdu unu vurgulamaktadır: Dilin ba sız ve sonsuz bir derinli i, sonsuzlu u vardır. Dil, insan soyunun bütün varlı ı ile birlikte gider. nsan dilde, içinde ya adı ı zamanın duygusuna daha ba lı oldu u hâlde uzak geçmi i de açık ve canlı olarak duyar ve sezer. Dil bu iki duyguyu birle tiren bir eydir. Çünkü dil, daha önceki ku akların duygularından geçmi tir ve onların solukları dilde gizlidir. Bu ku aklar, duygularımızın belirtilmesi olan anadilinin aynı seslerinde bizimle akrabadırlar. Gerçekte dil, Humboldt’a göre, sürekli olan ve her ânda gelip geçici olan bir eydir. Bu yüzden dilin yazı biçiminde saklanması, tam olmayan, “mumya türünde” bir saklanma olur. “Dilin kendisi bir ürün (Ergon) de il, tam bir etkinliktir (Energia).” Onun için dili ancak tarihî yolla tanımlamak do ru olur.63 Dilin hiçbir yönü yoktur ki de i meden kalsın. Bu de i meler her zaman sürekli olarak ve kesiksiz bir ekilde sürüp gider. Bu de i meler yüzyıllar boyunca olu a olu a yeni bir dil formu meydana getirirler. Ama bu de i meler birbirleriyle bir ba lantı içindedirler. Ku akların de i mesi bile dilde de i iklikler meydana getirir. Bir dil bir toplumun çe itli ya derecelerinde, çocuklarda, gençlerde, ya lılarda farklı oldu u gibi, aynı insanın ya amının gidi inde de yava yava ama sürekli olarak de i ir.64 Dilin dizgesi içinde önemli bir yer tutan kelimelerin her birinin çok uzun macerası vardır; bunları biz bili dı ı olarak içselle tirir ve bizden sonra gelenlere de tariflerini yapmayı hiçbir biçimde dü ünmeden aktarmaya devam ederiz. Kelimeler için do ru olan bu gözlem, cümleler için, çok kullanılan terimler için sözlerimize destek vazifesini gören o atalardan kalma olgunluk için haydi haydi do rudur. Bundan dolayı, insan yazarken veya okurken, her defasında, adeta kendi 63 64 Akarsu, Bedia, a.g.e., s. 20. a.e., s. 90. 29 anadilinin kudretine benli inden bir eyler katmı olur.65 Böylelikle aslında toplumdan topluma aktarılan kelimeler, hiçbir zaman aynı çerçevede kalmazlar. Hatta aynı toplumda ya ayan insanlar, aynı kelimeyi kullanırken mutlak anlamda aynı eyi dü ünmezler. Di er yandan dilin insan dü üncesini aktarmak hususunda yetersiz kaldı ını ve kelimelerin ki ilerin iç dünyasını eksik ve ba kalarının tesirine bulanmı bir biçimde aktarmasının da muhtemel oldu unu belirtenler de olmu tur. el-Antakî böyle dü ünenlerin ço unlu unun edebiyatçılar oldu unu vurgulayarak örnekler vermi tir.66 Mihail Nuayme bu konuda unları söylüyor: “ nsanlık tarihî hiçbir zaman, dü üncelerini tamamıyla ortaya koyabilen veya duygularını tam olarak ifade edebilen birine ahit olmamı tır. Bu sebeple duygu ve dü ünceler asıl olarak, satır aralarından okunur. Satır aralarından çıkarılan ise satırlarda olana nispetle her zaman daha beli , daha derin ve daha kapsamlıdır. Zira fıtrî olarak unu sezeriz ki air, yazar, ressam, heykeltıra , mühendis, sanatkâr, kısacası hiçbir insan, duygu ve dü üncelerini bütün karı ıklık ve renkleriyle, oldu u gibi ifade etme ansına sahip de ildir.”67 Yine ünlü Lamartine, dilin anlatmak istedi i eyleri ifade etmede yetersiz kaldı ını u cümlelerle izah ediyor: “Ruhumun fı kırı ları hiç durmadı ve hiçbir zaman donukluk göstermedi. Gökler bir sayfa olsaydı ve Allah da benden bu sayfaya sevgimi nak etmemi isteseydi bu sayfa bile içimdekileri dökmeme yetmezdi. u ana kadar tam dört sayfa karaladım ama neredeyse hiçbir ey söylememi im. Sonsuzlu u ku atmak ve onu bütünüyle ifade edebilmek muhaldir, 65 Guitton, Jean, çev. Cevdet Perin, Dü ünme Sanatı, Remzi Kitabevi, stanbul 1968, s. 64. el-Antakî, Muhammed, Dirâsât fi Fıqhi’l-Lüga, Darü’ - arki’l Arabî, Beyrut 1969, s. 302. 67 a.e., s. 304. 66 30 bo bir u ra tır. Ümitsiz bir ekilde dilin bu fakirli i, so uklu u ve donuklu uyla bo u uyorum. Çünkü göklerin dilini konu madıkça bu dili kullanmak zorundayım…”68 Belki de dile kar ı en iddetli hücumu me hur Fransız filozof Bergson gerçekle tirmi tir. O, dili kusurlu saymı ve o güne kadar kimsenin cesaret edemedi i ölçüde dili a a ılamı tır. Hatta bu yüzden ona ‘dil kar ıtı terör okulunun filozofu’ lakabı verilmi tir. Bergson’a göre dil mürekkep, vicdan (insanın fikri yönü)- ise basittir. Bu sebeple, mürekkebin mürekkep olmayanı do ru ve güvenilir bir ekilde tasvir etmesi imkansızdır.69 Bir çok bilim adamı dilin dü ünme ile ilgisinin ötesinde, dilin toplumsal boyutunu öne çıkararak, dillerin toplumların kolektif bilinçlerini ve dünya görü lerini yansıttı ını vurgulamı tır. Dildeki kelimelerin etimolojik olarak kökenlerine inildi inde, ulusların o zamanki hayat tarzları, gelenek ve göreneklerinin ortaya çıkarılabilece ini kaydeden Sema Önal Akka , “dilde ortaya konmu metinleri inceleyerek Aristoteles’in de belirtti i gibi dil, dü ünce, obje sırasını takip ederek, dü ünceyi ortaya koymu oluruz” demektedir.70 Dil olmaksızın dü ünmenin de olamayaca ını ileri sürmenin çok iddialı bir söylem oldu unu vurgulayan Mehmet Çiçek ise, dilin dü ünmeyi mümkün kılmasından çok, dü üncenin di er insanlara aktarılması suretiyle soyuttan somuta dönü mesini 68 sa layarak dü ünme eylemine i levsellik kazandırdı ını a.e., s. 304. a.e., s. 305 70 Akka , S. Önal, “Bir Kültür Merkezi Olarak Harran”, I. Uluslararası Katılımlı Bilim, Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu, anlıurfa 2006, s. 273. 69 31 belirtmektedir.71 Dolayısıyla dil toplumsal i levselli i ile önem kazanmaktadır. Dücane Cündio lu da, yaygın bir kabul olan dü ünmenin sözcüklerle gerçekle ti i fikrini reddetmekte ve aslında dü ünmenin sadece sözcükleri kullandı ını, ancak dü ünmenin kavramlarla gerçekle ti ini ve bu kavramları iletmenin (dı a vurmanın) ise sözcüklerle mümkün oldu unu belirtmektedir.72 Her dilin kendine göre bir dünya görü ü oldu unu kaydeden Gökberk, dillerin farklı ve çok sayıda olmalarının bize, dünyanın düzen ve anlamını çe itli açılardan yorumlama imkanı tanıdı ını belirtmektedir: “Kısaca söylersek, bir dilde bireysel bir insan grubunun, bir ulusun özel ruh ve ya ama üslubu ruhî bir form kazanır. Yine bunun için, bir ulusu yok etmenin en kestirme yolu, bu ulusun dilini ortadan kaldırmaktır.”73 Dilin toplumsal bir kurum oldu unu ifade eden Aksan, dil-toplum ili kisiyle ilgili olarak unları söylemi tir: “Bir ulusun ya ayı biçimi, inançları, gelenekleri dünya görü ü, çe itli nitelikleri ve hatta tarih boyunca bu toplumda meydana gelen çe itli olaylar üzerinde hiçbir bilgimiz olmasa, yalnızca “dilbilim incelemeleriyle, bu dilin söz varlı ının, söz hazinesinin derinli ine inerek bütün bu konularda çok de erli bilgiler ve güvenilir ipuçları edinebiliriz.”74 Aksan ayrıca, bir dildeki kavramlar, kalıpla mı sözler ya da atasözleri ve deyimlerin bir araya getirilip gruplandı ında, bunlardan bazılarının di erlerine göre öne çıktı ını, a ırlık 71 Çiçek, Mehmet, “Dil Olgusuna Genel Bir Bakı ”, Kur’an Hermenötik ve Dilbilim Sempozyumu Kitabı, Bakanlar Mat., Erzurum 2001, s. 194. 72 Cündio lu, Dücane, “Bo a konu abilirsin fakat bo u konu amazsın”, Yeni afak Gazetesi, 12 ubat 2005. 73 Gökberk, Macit, De i en Dünya De i en Dil, YKY, stanbul 1997, s. 69. 74 Aksan, Do an, a.g.e., s. 65. 32 kazandı ını, bu öne çıkanların ise o dili konu an toplumun de er ve önem verdi i kavramlar, kullanımlar oldu unu kaydetmi tir. Dil-toplum ili kisi beraberinde “toplumsal dilbilim”, “toplumdilbilim”, “diltoplumbilimi”, “dilin toplumsal ruhbilimi” vb bilim dallarının da olu turulmasını getirmi tir. Bunların ortak görü ü, dilin kavranması veya iyice bilinmesi için toplumsal süreçlerin ve dili ancak bir yönüyle ele alan gözlemlerin artık yeterli olmadı ı, çalı maların odak noktasını, dil kullanımı ile toplumsal davranı biçimi arasındaki kar ılıklı etkile imin olu turması gerekti idir.75 En ba ta da belirtti imiz üzere, dil insanın yaratılı ının ba ından beri sahip oldu u bir yetidir. Chomsky’nin insanın do u undan itibaren dil ö renme yetisine sahip ve bu yetinin sadece insana özgü oldu unu tespit etmesiyle bu dü ünce de yeni bir a ama kazanmı tır.76 Bununla birlikte insan dili geli irken belirli a amalardan da geçmi tir. Bunlar insanın, öncelikle seslerin sistematik bir düzen içinde kullanılması sonucu konu mayı ö renmesi, ardından bu sesleri yine düzenli bir ekilde yazıya dökebilmesi ve uzun süreler saklayabilmesi, ka ıt ve kalemi bularak bilginin yaygınla ması, baskı makinelerini bularak kitapların toplum içinde ço almasını sa lamak gibi ana hatlarıyla ifade edebilece imiz a amalardır. Günümüzde bilgisayarların yaygın bir biçimde kullanıma girmesiyle dilde yeni a amalar kaydedilmi tir. Artık sanal diller olu turulmakta, bir çok konu üretilen bu dillerin imkânları ile çözüme kavu turulmaktadır. ‘Compututional Linguistics’, ‘Compututional Semantics’, vb günümüzde yükselen yeni bilim disiplinleri olarak öne çıkmaktadır. 75 mer, Kâmile, “Toplumsal Dilbilim”, Dilbilim ve Dilbilgisi Konu maları I, TDK yay., Ankara 1980, s. 158-159. 76 Kıran, Zeynel, Dilbilim Akımları, Onur Yay., Ankara 1996, s. 190. 33 te insanın hem varolu u hem de toplumsalla ması ve toplumsal kültürünü olu turmasının (ki dil ile kültür yapı ık ikizler77, dil kültürün aynası78 vb olarak tanımlanmı tır) en önemli unsuru olan dil, müstakil bir bilim dalının da inceleme konusu olmu tur; dilbilim. Dilbilim tarihiyle ilgili bilgi veren eserler, genellikle bu bilim dalını, ça da dilbilimin kurucusu sayılan Saussure’den önceki dilbilim ve Saussure sonrası dilbilim olarak iki kısımda incelemektedir. Bu tasnifin nedeni, Saussure’e kadarki dil çalı malarının, dili dil için ara tırma kastıyla de il, ba ka bilim dallarının yardımcı kolu olarak veya belli bir inanı ve dü üncenin gere i olarak yürütülmü olmasıdır. Bununla birlikte önceki dönemde, tamamen dilbilimsel amaçlarla hiçbir çalı manın yapılmamı oldu unu söylemek yanlı olur. Nitekim Arap dili ile ilgili çalı malar temelde, Kur’an’ın do ru anla ılması ve do ru aktarılması kaygısına ba lı olarak ‘alet ilmî’ hüviyetinde yürütülmesine ra men, bu amacın dı ında dili Saussure’ün tabiriyle-kendi içinde ve kendisi için ele alan, inceleyen çalı malardan biri olmak üzere bn Cinnî’nin el-Hasâis adlı eseri zikredilmektedir. Bu eser, Arap dilinin seslerini, kalıplarını, yapılarını ve dile ait pek çok hususu bugünkü dilbilim mantı ına uygun bir tarzda ele almaktadır.79 Yukarıda Arap diliyle ilgili çalı maların daha çok Kur’an merkezli dini kaygılarla yürütüldü ü ifade edilmi ti. Benzeri bir kaygıyı, çok daha önce, Eski Hind’de görüyoruz. M.Ö. 10. yy.a kadar uzanan kutsal kitap Vedaların yanlı okunması ve yanlı aktarılmasının önüne geçmek için çe itli çabaların sarf edildi ini ö reniyoruz. Eski Yunan’da ise dilbilim ve dil çalı maları felsefenin kanatları 77 Malkoç, M. Nihat, “Kültürün Temel Unsuru Dil”, http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=32182 Yolcu, Mehmet, “Yabancı Dil Ö renimi”, Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi II, Sayı 3, 2002, s. 61. 79 Civelek, Yakup, “7.–11. Asır slam Dünyasında Dil Olgusuna Yakla ımlar ve Batılı Dilbilimcilerle Mukayesesi”, Kur’an Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu, Bakanlar Mat., Erzurum 2001, s. 201229. 78 34 altında yapılmı tır. Bunun açık delili, büyük filozoflardan Platon ve Aristo'nun dille ilgili müstakil çalı malarıdır. Eski Yunan’da dilbilimde iki ayrı ekol ortaya çıkmı tı: Analojistler (do alcılar) ve anomalistler (uzla macılar). Birinci ekol, dilin, do anın bir sunusu, do al, temelde kurallı ve mantı a dayanan bir varlık oldu unu, ikincisi ise dil yapısının kura1sızlı ı ilkesini benimsiyordu. Romalılar ise dilbilim çalı malarını daha çok Yunanlıların etkisi altında sürdürmü ler ve onları tamamlar nitelikte eserler vermi lerdir. Do uda ise Arap dünyasında dille ilgili kıymetli çalı malar yapılmı tır. Bunların ba ında Sibeveyhi’nin bugün hâlâ de erini koruyan el-Kitâb adlı eseri gelmektedir. Ondan önce hocası el-Halil b. Ahmed, Arapçanın ilk sözlü ü sayılan Kitâbu’l- Ayn’ı kaleme almı tı.80 Bu eser aynı zamanda ilk dilbilimsel tefsir örne i olarak da kabul edilmektedir.81 Türk dünyasında ise Ka garlı Mahmut’un telif etti i bugün hâlâ önemini koruyan Divan-ı Lugati’t-Türk adlı eser, o dönemin söz varlı ını derlemekle kalmamı , dile canlılık katarak Türk dilinin Arapça kar ısındaki gücünü ispatlamı tır. Ortaça da batıdaki dilbilim çalı malarında Latincenin ön plana çıktı ı görülür. Ortaça son1arındaki dilbilim çalı malarında Dante’nin damgası belirgindir. O sıralarda, yeni ülkelerin ke fedilmesi ve dolayısıyla yeni dillerin varlı ının ortaya çıkması sonucu, bir takım çok dilli sözlükler yazılmaya ba lanmı ve dilbilgisi kitapları yaygınla mı tır.82 XVII. yüzyılda ‘Port Royal Dilbilgisi’ adıyla ünlenen dil çalı maları, aslında her dilde ortak olan mantıkî temellere dikkat çekiyor ve böylece sonraki yüzyıllarda 80 Acar, Ömer, Arap Dilinde Çok Anlamlılık, Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Uluda Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa 2002, s. 26. Ayrıca kaynakça için dipnotlara bkz. 81 Karslı, brahim H., Kur’an Tefsiri Açısından lk Arap Lügati Kitabu’l-Ayn’ın De erlendirilmesi, Nüsha Dergisi, Sayı: 14, Yaz 2004, s. 49-70. 82 Aksan, Do an, a.g.e., s. 16. 35 da etkisini sürdürecek bir ilerleme sa lıyordu. Yine bu yüzyılda dil-dü ünce ili kisi, Bacon, Leibniz, Humboldt gibi filozoflar tarafından ele alınmı tı. XIX. yy.a gelindi inde, önceki dönemlerde kısmen gün ı ı ına çıkarılmı olan, diller arasındaki yakınlık ve benzerlik ili kileri, bu yüzyılda Franz Bopp’un temelini attı ı kar ıla tırmalı dilbilim çalı maları ile daha belirgin esaslara ba lanmı ve böylece dünya üzerindeki dil aileleri tespit edilmi tir. XX. yy. dilbilim tarihî açısından dönüm noktası olarak kabul edilir. Nitekim ça da dilbilimin Saussure tarafından kurulması ve bunun sonunda yapısalcı dilbilimin ortaya çıkması, daha sonra Cenevre Okulu, Prag Okulu, L. Bloomfield’in önderli inde Amerikan Davranı çı Dilbilim Ekolünün olu umu ve üreticidönü ümsel dilbilgisi ekolün Noam Chomsky tarafından kurulması hep bu yüzyılda gerçekle mi tir.83 Her ne kadar müstakil bir dilbilim akımı olarak de erlendirme imkanına sahip olmasak da, yine bu yüzyılda Saussure’cü dilbilim ve yapısalcılı a kar ı postyapısalcılık ve yapıbozumu felsefeleri geli tirilmi ve ça da dilbilimin kurucusu ba ta olmak üz.ere onu takip eden yapısalcılar iddetli tenkide tabi tutulmu tur.84 Derrida, Saussure’cü dilbilimi ele tirerek bu dilbilim anlayı ının dili yazma düzeyine indirgedi ini vurgulamaktadır: “Bu noktadan itibaren gözle görülür çeli kiler ortaya çıkar ve bu çeli kiler birbirine toslar. Bu çeli kileri takip etmek insanı dilbilimin ötesine, gramatolojiye, metinselli e götürür”. Derrida, Saussure’cü anlayı ta konu maya verilen ayrıcalı ın arkasında, etkinli ini sürdüren koca bir metafizik görmektedir. Yazının ikincil akı larının (emanotion) tersine ses, bir gerçeklik ve kendili indenlik metaforu, kendi kendini sunan (self-present) canlı bir 83 a.e., s. 26 - 27. Sözen, Edibe, Eylem/Belirsizlik, Mübadele, Bilgi/Güç ve Refleksivite, Paradigma, stanbul 1999, 56-57. 84 36 konu ma kayna ıdır. Saussure’ü bu noktada da ele tiren Derrida, Saussure’ün ‘dil durmaksızın evrim geçirir, oysa yazı oldu u gibi kalma e ilimindedir’ dü üncesine kar ı çıkarak, yazmanın da (okuma ve yeniden yazma ile) de i ti ini ifade eder. Derrida’ya göre de Saussure’cü dilbilim konu mayı, yazmanın kar ıtı haline getirmi tir.85 85 Aksan, Do an, a.g.e., s. 26. 37 1.2. D LDEN ANLAMA (SEMANT K) Kavramların belirginle tirilmesi, sözlü dilde seslerden, yazılı dilde ise ekillerden olu an sözcüklerle sa lanır. Buna göre dilin temelinde üç ey vardır: Ses, ekil ve anlam.86 Çünkü dil, sadece seslerin ard arda gelmesiyle olu an kelimelerin cümle içinde kullanılması demek de ildir; bu kelimelerin anlam ta ıması da gerekir. Zira harfler tek ba larına anlam ta ımazlar; bu sebeple iki, üç, dört ve be harfli kelimeler (sözler) eklinde terkip edilirler.87 Anlam / mânâ, (Almanca bedeutungsinn, Fransızca sens, signification, ngilizce meaning, sense) sözlükte öyle tanımlanmaktadır:88 1) Bir kelimenin belirtti i, ifade etti i, dü ündürdü ü ey 2) Bir önermenin, bir hükmün veya dü üncenin anlatmak istedi i ey 3) Dilsel bir ifadenin, bir ileti im ortamında ta ıdı ı muhteva Do an Aksan dil ve anlam ba ıntısına dair olarak unları kaydetmektedir: Bu dizge anlam ta ıyan belli ses birle imlerinden sözcük ve morfemlerden (daha ba ka ö eler) olu ur. Ekmek, su gibi ses birle imleri ancak Türkler, Türkçe konu anlar için belli anlamlara sahiptir. Sözcük adı verilen i aret, bir kavram, bir de ses yönü olan her dilin kayna mı bir dü ünce - ses bile imidir; dildeki ba ka ö elerle ili kili bir anlama ve anlatma birimidir. nsanların çe itli bakımlardan nitelikleri nasıl birbirinden farklı ise toplumların dünyayı görü leri, de erlendirmeleri de öylece birbirinden ayrıldı ı için kavramlar dilden dile ve o ölçüde olmamak üzere ki iden ki iye de i ir.89 86 Dilaçar, Agop, Dil, Diller ve Dilcilik, TDK Yay., Ankara 1968, s. 51. es-Suyûtî, rh. Muhammed Carulmev vd., el-Muzhir, el-Mektebetu’l-Asriyye, Beyrut 1987, c. 1, s.37. 88 Bolay, S. Hayri, Felsefî Doktrinler ve Terimler Sözlü ü, Akça , Ankara 1997, s. 21. 89 Aksan, Do an, a.g.e., s. 13. 87 38 Her ferd, kendisinin bütün insan türünün bir sürüp gitmesinden ba ka bir ey olmadı ını en canlı olarak dilde duyar. Her ferdin sürekli olarak dil üzerine etkisi oldu undan, her ku ak onda bir de i iklik yapar. Ancak bu de i iklik sözcüklerin ve ekillerin kendisinde de il de, onların ba ka ekillerde kullanılmalarında ortaya çıktı ından kolayca farkedilemez. Her sözcü e yüklenen anlam ki iden ki iye toplumdan topluma farklıla maktadır.Kimse sözcükte ba kasının dü ündü ünü tıpkı tıpkısına dü ünmez. Bu yüzden her anlama aynı zamanda bir anlamamadır; duygularda ve dü üncelerdeki her birle me aynı zamanda bir ayrılmadır.90 Austin’e gelene dek dil-anlam kuramı zihinci, göndergeci ve davranı çı olarak adlandırabilece imiz üç a amadan geçmi tir. Zihinci kuram: Aristoteles’ten ba layarak Frege’nin anlam ile göndergeyi birbirinden ayırmasına dek iki bin yılı a kın bir süre felsefe tarihine egemen olmu tur. Daha çok dil-zihin ili kisini sorgulayan bu dil-anlam kuramına göre, dil, insanın, görünmez zihin içeriklerini ba kalarına aktarmak için kullandı ı görünür i aretlerden ba ka bir ey de ildir. Dilde kullandı ımız en küçük anlamlı anlatımlar olan sözcükleri zihnimizdeki idelerin/kavramların yerine, bu sözcüklerden olu an tümceleri de kavramları birbirine ba layarak olu turdu umuz dü üncelerin yerine kullanırız. Hangi dilsel anlatımların hangi kavram ya da dü üncenin yerine kullanılaca ını belirleyen ey uyla ımdır. Kısaca söylemek gerekirse, zihinci kuram, dilsel anlatımların, zihnimizdeki kavramlarla dü ünceleri temsil ettiklerini; bir dilsel anlatımın anlamının, temsil etti i zihin içeri i oldu unu ileri sürer.91 90 91 Akarsu, Bedia, a.g.e., s. 90. Aysever, R. Levent, “Söz’ün Yurtsuzlu u”, Adam Sanat, Sayı 211, A ustos 2003, s. 38. 39 Bunun için, kar ımızdaki birine bir ey anlatmak amacıyla bir tümce üretti imizde, do ru ya da yanlı bir ey söylemi olmayız, yerinde ya da yerinde olmayan (kurala uygun ya da kurala aykırı) bir davranı ta bulunmu oluruz. Austin’e göre, kendisinden önce ortaya atılan dil-anlam kuramlarının gözardı etti i en önemli nokta budur: Kar ısındaki ki iye bir ey anlatmaya çalı anın bir nesneye göndermede bulunup o nesneye bir anlatım yükledi i görülmü , ama bu ki inin bunu yaparken kurala dayalı bir davranı ta bulundu u görülememi tir.92 Yakın geçmi te postmodern felsefenin kurucu isimlerinden sayılabilecek Derrida, dil anlam ili kisine dair geleneksel anlayı ları ve Saussure kuramlarını reddetmi , dinleyen ile konu an arasındaki söz alı veri inde (anla mada) gözardı edilen bir ikinci ö e olarak dinleyene (anlamaya) dikkat çekerek dil felsefesinde yeni bir dönü üm yaratacak bir adım atmı tır. Aysever, Derrida’nın durdu u nokta ile ilgili olarak unları aktarmaktadır:93 Searle, söz edimlerinin ba arı ko ullarını sorgularken, onların dinleyen de il, konu an ki inin yerine getirdi i edimler oldu unu önemle vurgular. Derrida’ya gelince, onunkisi, kar ı tarafın, yani dinleyen/okuyan ki inin bakı ıdır. Derrida’nın, bir ey söyleyip söyledi imizden daha fazlasını anlatmaya çalı tı ımız durumları kendisine çıkı noktası yaparken gelene in, özellikle de söz edimleri kuramının bir ey söyleyip söyledi imizi anlatmaya çalı tı ımız durumları kendisine çıkı noktası yapmasının gerisinde yatan aslında bu bakı farklılı ıdır. Konu an / yazan da dinleyen/okuyan da ortadaki sözün sahibinin kendisi oldu unu dü ünmektedir. Böyle olunca, olup bitenlere konu an / yazan ki inin gözüyle bakanın, bir 92 93 a.m., s. 38-39. a.m., s. 43. ey söylenip söylenen eyin 40 anlatılabildi i durumların ko ullarını; dinleyen / okuyan ki inin gözüyle bakanın ise bir ey söylenip söylenenden daha ba ka eylerin anla ıldı ı durumların ko ullarını ara tırmasından daha do al bir ey olamaz. Bu açıdan bakıldı ında, Austin ile Searle’ün “anlatma”dan çok “anla ma”nın, Derrida’nın ise “anlama”dan çok “anla mama”nın kuramını yaratmaya çalı tı ını söylemek hiç yanlı olmayacaktır. Semantik; “bildiri im aracı olan dili psikoloji, sosyoloji ve mantık açısından inceleyen karma bir daldır. Bu akımın ba lıca temsilcisi Alfred Korzybski (Science and Sanity, 1933) her ruhsal tepkinin bir göstergeye cevap oldu unu, bir ba ka deyi le, “semantik” bir görünüme büründü ünü savunur. Kolayca anla ılabilece i gibi, burada çok geni kapsamlı bir “semantik” söz konusudur.94 1.2.1. Felsefî Bir Alan Olarak Semantik Semantik, felsefî ya da mantıksal ve dilbilimsel olarak iki farklı açıdan ele alınabilir. Felsefi ya da mantıksal yakla ım, göstergeler ya da sözcükler ile bunların göndergeleri arasındaki ba lantıya a ırlık verir ve adlandırma, düzanlam, yananlam, do ruluk gibi özellikleri inceler. Dilbilimsel yakla ım ise zaman içindeki anlam de i iklikleri ile dilin yapısı, dü ünce ve anlam arasındaki kar ılıklı ba lantı gibi konular üstünde durur. Felsefe ve dilbilim alanlarında semantik, bir dilin göstergeleri ile bunların anlamları arasındaki ba lantının incelenmesidir. Semanti e farklı yöntem ve amaçlarla yakla ılsa da, her iki alan da insanların dilsel anlatımlardan nasıl anlam çıkardıklarını açıklamaya çalı ır. Dil, bir ucu sesbilim, bir ucu da anlambilim olan 94 Arıklı, N., Tunçdo an T. ve Vardar B., Semantik Akımları, Yeni nsan Yay., stanbul 1969, s. 11. 41 geni bir tayftır. Bir yanda sesler ya da i aretler, bir yanda ise bu ses ve i aretlere yüklenmi olan anlam vardır. Modem dilbilimdeki tüm çabalar anlamların seslere ve i aretlere, ses ve i aretlerin de anlamlara nasıl çevrildi ini ortaya koymaya yöneliktir. Ancak mevcut sorunlar büyüktür. E er semantik alanındaki sorunları vurgulamak gerekirse, öncelikli sorun bunun dilbilimini hangi derecede ilgilendirdi i eklinde kar ımıza çıkacaktır. Çünkü söz konusu olan anlamlar ise bu a amada ba ta felsefe olmak üzere birçok alanın söyleyece i noktalar olacaktır. Gerçekte bizim için anlam, dilbilimin konuyu ele aldı ı tarzdan çok farklı bir içerik ta ır.95 Dilbilim, anlamın felsefî ya da sosyolojik içeri ine fazla girmeden, anlamın ifade edilme biçimiyle ilgilenir. Burada söz konusu olan anlamın ne oldu u de il, nasıl bir yapıyla dile getirilebilece i sorunudur. Bu yakla ım, sorunu tanımlamamı kolayla tırmaktadır. Ama geriye kalan çalı ma hiç de azımsanacak kadar az de ildir. Anlam nasıl ifade edilecek? Anlamlar hangi araçlarla tanımlanıp dilin öteki a amalarında kullanılabilecek ekle nasıl sokulacak? Öncelikle bir saklama (storage) sorunu vardır; ardından da i lenme sorunu geliyor. Bir anlam hangi yapıyla bir hafıza modülünde tutulabilir? Bu yapıyı i leyecek i lemcinin kapasitesi ne olmalıdır? Tüm bu sorunlar çözümlense bile anlamların gramatik yapılara çevrilmesi gerekmektedir. Ya dönü türülmesi art olmaktadır.96 95 96 Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 19. a.t., s.19 da tam tersi, gramatik yapıların anlama 42 Felsefeci ve dilbilimciler, dü ünce ve dil arasında çok önemli bir ba ın oldu unu söylerler. Dil, dü ünceyi ifade etti i kadar, onun geli imini de sa layarak çift yönlü bir i levi yerine getirmi olur.97 Felsefenin mümkün olması için de felsefî tartı maların vasıtasıyla sürdürülece i dile ihtiyaç vardır. Bu nedenle felsefî mânâda sorunlar dilin kendisiyle ilgili soru turmalar haline dönü ür. XX. yüzyıl felsefecileri dilsel göstergelerin (sözcükler, tümceler, vb.) anlam ta ıma biçimleri üzerine çok ey yazmı lardır. 1920 ve 1930’larda olgucu okulun mantıkçıları, dile matematik ve mantıkta bulunan kesinli i ve açıklı ı getirmeye çalı mı lardır. Onlara göre “do ar” diller açıklık ve kesinlikten uzaktır. Bu nedenle de belirsizlik ve çokanlamlılıktan arınmı “ideal” bir dil üzerine kurulu bir semantik kuramı geli tirmeye çalı mı lardır. Mantıkçılar, sözcüklerin dünya ile ba lantısını gösterecek bir kuram geli tirmek için temelde gönderme ve do rulama kavramlarına dayanmı lardır. Gönderme modeline göre dilsel bir simge, örne in bir sözcük, ya do rudan gözlem, ya algı ya da her ikisiyle birlikte kavranan bir gönderge oldu u zaman anla ılabilir. Örne in Boston, Boston kenti demektir; George Washington da bir ABD ba kanı anlamına gelir. Ama gönderme modeli do ru ve yanlı gibi soyut sözcükleri ya da eylemler (fiiller) ve edatlar gibi açık seçik göndergeleri olmayan sözcükleri dikkate almaz. Buna ek olarak, felsefeci Gottlob Frege’nin sabah yıldızı ve ak am yıldızı örne inde i aret etti i gibi iki deyimin aynı göndergeleri, ama farklı anlamları olabilir. Bu yüzden 97 Korkmaz, Ramazan, Türk Dili, Nisan 2000, s. 319. 43 dilsel göstergelerin ne anlama geldiklerini açıklamada gönderme modelinin yetersiz oldu u benimsenmi tir.98 Dili kullanma ve anlama, insanları sıradan nesnelerden ve di er canlılardan ayıran bir özelliktir. Bu iç ya amımızın da özünü olu turur. Felsefe tarihinde dilin öneminin anla ılmasında Ludwig Wittgenstein’ın sordu u soruların önemi büyüktür. Wittgenstein birçok kimsenin sormaya de er görmedi i soruları, aynı Newton’un gezegenlerin neden ba ka yönlere fırlayıp gitmediklerini, ta ların bırakılınca neden dü tüklerini sordu u gibi sormu tur. Daha önceleri Locke’un ve Leibniz’in de bu konuda çalı maları vardır. Ayrıca Frege ve Russell’ın çalı maları da Wittgenstein’a temel olu turmu tur; fakat ondan önce felsefe tarihinde hiç kimse “dili” konunun merkezine onun gibi koyamamı tır.99 Wittgenstein ilk dönemindeki “Tractacus” adlı eserinde Dünya’yı resimleyen ideal bir dil tarifi yapmaya çalı mı tır. Bu eserinde Wittgenstein, Dünya üzerinde söylenenleri çözümlersek, bunları, eylerin isimleri olan sözcüklere indirgeyece imizi ve tümcenin sözcükleri arasında kurulan ili kinin de, dünyadaki eyler arasında bulunan ili kiyi kar ılayaca ını dü ünür. Bu yolla tümce dünyayı resimleyebilmektedir. Wittgenstein ilk eserinde, bütün felsefe sorunlarını çözdü ünü sanmaktadır. Fakat ilerleyen yıllarda Wittgenstein Tractacus’dan rahatsızlık duymaya ba lar. Wittgenstein’ın ikinci döneminde dilin resimleme görevi yerine, dil bir alet olarak görülecektir. Dil bu dönemde sosyal bir olay, bir etkinliktir. Wittgenstein’ın birinci dönemine ters olan bu döneminin ilk dönemiyle ortak yanı; dilin yine merkezde olması, felsefenin dil felsefesi ba lamında ele alınmasıdır. 98 99 Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 25-26. “Dil ve nsan”, yb, 14 Temmuz 2006, <http://www.mucizeler.com/dilveinsan.html >. 44 Wittgenstein birbirine zıt her iki dönemiyle de çok taraftar toplayan ender felsefecilerden biridir.100 Wittgenstein ikinci döneminde dilin, ilk dönemde sandı ından daha fazla eyler ifade edebildi ini gördü. Bize göre dilin becerileri ve bizi ula tırabildi i noktalar, O’nun bu döneminde sandı ından da fazladır. Bu konuya bundan sonra yazaca ımız bir kitapta daha detaylı yer vermeyi dü ünüyoruz. Allah’ın insanlara çok özel arma anı olan dilin önemine dikkat çekilmesi açısından bu çalı malar takdire de erdir. Thomas Hobbes’un “Leviathan” adlı eserinde söyledi i gibi: “Bütün icatlar içinde en soylu ve yararlı olanı, isimler ya da isimlendirmelerden ve onların ba lantısından olu an konu madır.”101 Moderniteden postmoderniteye geçi te ve postmodern felsefenin olu umunda dil oldukça büyük bir önem ta ımı ve dil-anlam ili kisine yeni boyutlar eklenmi tir. Artık, farklı bir “gerçek” olgusu yaratılmı tır ve bu de i ime Baudrillard simulacra adını vermi tir. Bu “yeni dünyada”, temsil artık “gerçekten” daha “gerçek” hale gelmi tir. Baudrillard öyle der; “biz, toplum olarak gerçek ile olan ba lantımızı koparmı bulunuyoruz”. Baudrillard dilin ve yaratılan gerçekli in bizi var olmayan bir dünyaya ta ıdı ını söylemektedir. Dilin kıvraklı ı sayesinde, belki bilincimizin dahil ula amadı ı bir “gerçekli e” do ru ilerlemekteyizdir. Baudrillard’ın burada ortaya koydu u “yeni dünya” olgusu bilinçdı ının bir yansıması olabilir. Farklı ifadelerle, resimlerle, çizgiler ve sembollerle birey ve belki de toplumun kendisi, bilinçdı ı var olan olguların yansımasını ya atmaktadır ve onu bir simulacra olarak ya amaktadır. Simulacralar, “gerçe in” bir kopyasıdır, hatta 100 101 a.m. a.m. 45 kopyanın kopyasıdır. Burada, Lacan’ın dil ile anlamın ili kisi göz ardı edilmemelidir. Lacan’a göre, bilinçdı ına ula amamanın nedeni dilin tek anlamlı olmadı ı dü ünülürse ve simulacraların kopyanın bir kopyası oldu u, o zaman Baudrillard ve Lacan arasındaki ba lantı kurulabilir. E er “gerçe e” ula manın yolu dil yardımı ile olacak ise ve bu iki dü ünürün kuramları do ru ise, o zaman “gerçe e” ula mak, bilinçdı ına ula mak kadar bir illüzyon olacaktır.102 1.2.2. Bir Dilbilim Disiplini Olarak Semantik Geleneksel Yunanca analizlerinde dü ülen hatalara de inen Lee Roy Martin semantikle ilgili olarak unları kaydetmektedir:103 “Semantik temel olarak anlama çalı masıdır. Ancak geleneksel olarak dü ülen hata, anlama çalı masının sadece kelimeler düzeyine indirgenmi olmasıdır. Modern dilbilim ortaya koymu tur ki anlama kelimelerin cümle, hatta metinle olan ili kisine dayanmaktadır. Cümleden veya metinden soyutlanan kelime do ru anlama ula tırmaz. Bir di er geleneksel hata ise metaforik, iirsel, meselli ve edebî ifade tarzının göz ardı edilmesidir.” Semantik konusundaki çalı malar dilbilimin bütün dallarını ilgilendirmekte, dilin her yönüne uzanmaktadır. Semanti in en az ilgili görülebilecek olan görevsel sesbilim alanına bir göz atılacak olursa anlamın bu dalı konularında da ne denli önemli oldu unu ortaya çıktı ı söylenebilir. Örne in Türkçedeki bir evet sözcü ü 102 Faraci, Fiona, Dilbilim – Bilinçdı ı li kisi, 21 Ocak 2007, <http://dilbilim.murat.ms/index. php?topic=371.0;prev_next=prev> 103 Martin, Lee Roy, “A Comparative Analysis of Two Approaches to Greek: The Traditional Approach and the Linguistic Approach”, 15 Hazirin 2006, <http://earth.vol.com/~lmartin/ APPROACH.HTM> 46 de i ik ton ve vurgularla u anlamları yansıtabilmektedir:104 évet (ilk seslemi vurgulu ve dü en bir tonla): ‘kabul ediyorum’, ‘do rudur’ anlamında. evét (ikinci seslemi vurgulu yükselen bir tonla): ‘ne istiyorsunuz?’, ‘konuyu görü tük ya’ anlamında éve:t (ilk seslemi vurgulu, ikinci seslemi uzun): ‘ imdi oldu’, ‘ha, u konuydu’, ‘ imdi ne yapılacak?’ anlamında. Günümüzde dilbilimciler genel anlamda üç dil düzeyi üzerinde çalı ıyorlar: 1. Ses bilgisi / Fonetik (sesle ilgili), 2. Sözdizim / Sentaks (sözcüklerin dilbilgisel olarak bir araya getirilip cümle olu turulma biçimleriyle ilgili), 3. Anlambilim / Semantik. lk iki alanla kar ıla tırıldı ında, dilbilimcilerin anlambilim alanında çok az ba arı sa ladıkları görülür. Konunun tartı malı olu u, dilbilimcilerin birkaç gruba ayrılmalarına neden olmu tur. Yorumcu anlambilim okulunun üyeleri, dil yapılarını kullanım ko ullarından ba ımsız ele alırlar. Üretici anlambilimin öncüleri ise tersine dilin bildiri im gücünün dikkate alınması gerekti ini savunurlar ve tümceleri.n anlamlarının, kullanımlarının bir i levi oldu unu öne sürerler. Bir ba ka grup ise daha da ileri giderek, kuramcıların, insanların kavramlara nasıl ula tıklarını ve bunların sözcük anlamlarıyla nasıl ba lantı kurduklarını dile getiren psikolojik 104 Aksan, Do an, “Anlambilim, lgili Alanlar ve Türkçe”, Ankara Üniv. TÖMER Dil Dergisi, Sayı: 16, Ankara 1994, s. 120. 47 sorunları ele almadıkça anlambilimin ilerleme kaydedemeyece ini savunur.105 Dilbilimin bir kolu olarak dü ünülen semantik, ilk olarak XIX. yüzyılda ortaya çıkmı tır. Semantik, dilin ses ve anlam ili kisi, zihinle, ruhla, toplumla ilgili yönü üzerinde durur; sözcükleri anlam açısından kar ıla tırarak söz konusu anlamlarının zaman içindeki de i im ve geli imlerini inceler. Bu bilim dalı ilk kez 1826-27’ de Alman dilcisi K. Reisig tarafından semasiologie adıyla kurulmu tur. ilk sistemle tirme çalı ması ise Fransa’da M. Break tarafından yapılmı tır:106 Anlambilim alanında yapılan ara tırmalar, günümüzdeki dil çalı maları arasında önemli bir yer tutar. Önceleri dilbilimin bir dalı olarak alınan anlambilim, özellikle XX. yüzyılda yapısalcılı ın (structuralisme) da etkisiyle yeni bir bilim alanı olarak kar ımıza çıkar. Dilin salt ses ve biçim yönü üzerinde yo unla an çalı malar felsefe, toplumbilim, psikoloji ve mantıktan da yararlanarak anlam alanına kaymaya ba lamı tır. Felsefeci Arda Denkel, Anlamın Kökenleri adlı yapıtında, felsefede anlam sorununu dil felsefesinin ana sorunu olarak incelemi ve sorunun John Locke’tan bu yana tarihsel geli imini gözden geçirdikten sonra, anlamlı olu unun kökeninin evrendeki do al ili kilerde oldu unu öne sürmü tür. Bu arada, batı dillerinde yazılmı kimi anlambilim metinlerinin çevirilerinden, üniversitelerin felsefe, filoloji ve dilbilim bölümlerinde anlambilime ili kin olarak ders ve etkinlikler de sürdürülmektedir.107 Jakobson, her dilde dilsel ileti imin kutuplarından ve temel ö elerinden birine ba lanan altı i lev saptamı tır. Gönderge i levi ba lama, ili ki i levi ili kiye, 105 Sakallı, Tuna. a.g.t., s. 27. Özkırımlı, Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, nkılap Yay., stanbul 1990, c. 2, s. 14. 107 Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 28. 106 48 ça rı i levi alıcıya, co ku i levi vericiye gönderme yapar, yazınsal i lev bilgiyi kapsar, üstdil i levi ise do rudan do ruya koda gönderir.108 Martinet’ye göre çizgisellik (sesli) özelli i ve çift eklemlilik, dilleri tanımlamaya yeter. Dillerin çok daha fazla ortak yönü bulundu u anla ılmaktadır; önce Jakobson’un altı i levi ve temel tümeller-ko ullu tümeller biçiminde iki kategoriye ayrılabilen belli sayıdaki tümeller. Birinci durumda, yüklem ya da i levsel sözcükler örne i anılabilir: dünyadaki tüm’ dillerde yüklem i levini üstlenebilecek biçimler (adlar ve fiiller); kendi ba larına bir anlamı bulunmayan (nesnelere göndermeyen), ama sözlüksel birimler arasında u ya da bu ba ıntıyı sa lama i levi gören biçimbirimleri, öntakılar, sontakılar, ba laçlar vardır. tüm dillerde ki i adılları oldu unu söylemek yanlı sa da, tümünde de ki iye, ben’e, sen’e, öteki’ne gönderim yapan göstericiler bulundu u ileri sürülebilir.109 Tanımını J. Greenberg’in yaptı ı ko ullu tümeller iki olgu arasında ba ıntı kurar: bunlar bir içerme ba ıntısı biçimini alır (e er p’yse o zaman q’dur). Örne in, öntakılı (ilgeçli) dillerde, tamlayan durumu hemen her zaman yönlendirici adı izler; sontakılı dillerdeyse hemen her zaman onun önünde yer alır. YÖN (yüklem-öznenesne) düzenli diller, her zaman öntakılı (örn. Arapça), rastlantıya ba lanamayacak bir sıklıkla ÖNY (özne-nesne-yüklem) düzenindeki diller sontakılıdır (Japonca, Altay dilleri, Birman dili). Bir dilde ÖNY düzeni egemense ve tamlayan durumu kendisini yönlendiren adı iz1iyorsa, o zaman sıfat da aynı biçimde adı izler. YÖN düzeninin egemen oldu u tüm dillerin olası öteki düzeni ÖYN’dir (özne-yüklemnesne). E er ÖYN düzeninin egemen oldu u bir dilde, ba ka temel düzen yoksa ya 108 109 Jakobson’dan aktaran: Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 14. Martinet’ten aktaran: Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 14. 49 da olası ba ka düzen olarak yalnız NÖY (nesne-özne-yüklem) varsa, fiili de i tiren tüm belirteçler fiilden önce gelir. Greenberg’in dizelgesine, her türlü dilbilgisi alıntılarını kapsayan temel tümeller eklenebilir. Ayrıca, tüm dillerde, çevre ö elerini ve belirli sayıda bitki ve hayvan türlerini adlandırmada, insan vücudundan (e retileme yoluyla) aldıkları terimler bulundu u varsayılabilir. Örne in, Türkçe’de bir ırma ın a zı, kolları vardır; ba ka birçok dilde de aynı duruma rastlanır. Da ın sırtı, ete i, vb. Dünyayı betimlemede, Mo olca çok sayıda bu tür insan biçimli adlandırma kullanılır. Dillerin ço unda e retileme, botanik ve zooloji sözlüklerini olu turmada geni bir biçimde kullanılan yöntemdir: örne in, Fransızca’da gueule-deloup (Almanca’da Löwenmaul “aslan a zı”) coeur (yürek), vb.110 Piaget’ye göre insan önce dü ünceyi olu turur ve daha sonra dil yoluyla onu açıklar. Ki i, çevresindeki nesnelerden, nesneler arasındaki ili kilerden ve bu ili kilerden do an düzenliliklerden bir dü ünce altyapısı kurar. Dil, bu altyapının bir sonucu veya uzantısı biçimindedir.111 Öyleyse, anlam do adaki olaylardan türer. Ba ka bir deyi le, anlam kuramının merkezinde fiziki ba lam, ortam, do a ve gerçeklik olmak durumundadır. Bu sebeple, ba lam i in içine katılmadan olu turulacak bir anlam kuramı, sa lam zemine oturamaz. Do adaki düzenliliklerin soyut bir izdü üm olarak kabaca beyne yansımasını/yansıtılmasını sözdiziminin (syntax); nesnelerin ve eylemlerin dil simgelerine dönü ümünü/dönü türülmesini de semantics’in konusu yapmak, ve bunları yaparken o izdü üme kaynaklık eden somut ba lamı göz ardı ederek sadece izdü ümlerden anlam kuramı çıkarmaya çalı mak 110 Piget’ten aktaran: Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 14-15. Owens, R. E., Language Development: An Introduction, Colombus Merrill Publishing Company, 1988. 111 50 pek sorunlu bir bakı açısı olarak kabul edilebilir. Nasıl ki bir haritaya bakıp gerçek co rafyadan farklı yeryüzeysel anlamlar çıkarmanın ki iyi yanlı noktalara götürebilme tehlikesi var ise, do anın düzenini cümle ve öbek yapı kuralları ile nesne ve eylem adlandırmaları olarak soyutlayarak gerçeklikten ba ımsız bir anlam dizgesi olu turmak da sakıncalı olabilir. Bu çalı ma ba lamında bir gruba “Rusya Türkiye’nin neresinde?” diye bir soru yöneltildi inde u kar ılıklar verilmi tir: “Yukarısında”, “Üstünde”, “Kuzeyinde”. O ki iler haritaya göre dü ünüp do al gerçekli e aykırı bir yorum yapmı olabilir. Harita fizikî co rafyanın kaba bir yansımasıdır; cümle ve öbek yapı kalıpları da do adaki düzenliliklerin kaba bir temsilidir.112 Anlam ancak ve ancak bir ba lamda var olabilir. Anlamın ortaya çıktı ı ya da çıkarıldı ı ba lama kökba lam denilebilir. Kökanlamsal ba lam o kadar eski ve kanıksanmı olabilir ki, ba lamsız (semantik) açıdan bakanların onu yokmu gibi kabul etmeleri muhtemeldir. Bir insanın yürümesini, nefes almasını, görmesini vs. fark edememesi gibi. Bu ba lama ilkba lam, kökba lam, özba lam, anaba lam, temel ba lam, semantik ba lam vs. adları verilebilir. Bir ifadenin (kelimenin, öbe in, cümleci in, cümlenin ya da bunların dı ında kalan kelime topluluklarının) ilk olarak kullanıldı ı ba lama denir. Bu ba lamdaki anlam, kökanlamdır (özanlamdır). Nesneler ve nesneler arasındaki ili kiler anlamlara kaynaklık ederler. Temel ba lamlarda algılayan ve yorumlayan ki ilerce nesnelere dönü türülmü eyler, o nesnelerin zihinlerdeki kavram hâlleri, ve o kavramların sese veya imgeye dönü türülmesi süreci ya anır. Temel ba lamlar eylerin nesnelere dönü türüldü ü 112 Çakır, Cemal, “Anlamın Ba lam Açısından ncelenmesi: Kökanlambilim ve Artanlambilim”, Gazi Üniv. Gazi E itim Fakültesi Dergisi, Cilt 24, Sayı 3, Ankara 2004, s. 245-255. 51 ili kiler ve i lemler toplamıdır. Toplumsal ileti imi mümkün kılan boyutlar aslında dilsel olmayıp, ortak dilsel biçimlere kaynaklık eden ba lamsal ortaklıklardır. Varlıklar arasındaki ili kilerin anlamlı ba lamlarda sürdü ü ve ba lamlararası geçi lerin oldu u fark edilebilir. nsanların dil yoluyla yansıttı ı gerçeklikler, bu ba lamların ve ba lam ebekelerinin ifadesidir. Yani, hâlihazırda do ada bulunan ba lamlar, ana hatlarıyla dilin sözdizimine, anlam içeriklerine, ve söz eylemlerin izdü ümüdür.113 Kökba lamdan türe(til)mi , sap(tırıl)mı , evrilmi , dönü (türül)mü , geli (tiril)mi , ba kala (tırıl)mı , uza(tıl)mı , kısal(tıl)mı ve tersel(til)mi ba lam ise artba lamdır (pragmatik ba lam). Tabii ki bu ba lamdaki anlam ise artanlamdır. Artanlamın olu abilmesi için mutlaka kökanlama dayanması lazımdır. Kökanlam kendi ba ına her zaman mevcut olabilecekken, artanlam daima kökanlamla göreceli bir ili ki içindedir. Kullanımdaki anlam olarak yorumlanan pragmatics, kullanımdaki artanlam biçiminde yeniden tarif edilebilir, çünkü kökanlam da kullanımda hayat bulur. Kullanımı olmayan hiçbir ifadenin anlamından da söz edilemez zaten.114 Trafik lambalarına bir daha bakalım. Üç rengin dizili ini, düzenini ve sırasını syntax (dizinbilim), kökba lamda üç rengin ki iler (kav aktaki özel ta ıt sürücüleri ve yayalar) için anlamlarını ve onlara etkilerini semantics (kökanlambilim) ve artba lamda üç rengin ki iler (kav aktaki ambulans veya itfaiye sürücüleri ve trafik kurallarından habersiz ki iler) için anlamlarını ve onlara 113 Çakır, Cemal, “Ba lam”, Felsefe Ansiklopedisi 2, Etik Yayınları, stanbul 2004. Keckes, I., Editorial: Lexical Merging, Conceptual Blending, and Cultural Crossing, Intercultural Pragmatics, Volume 1-1, 2004, s. 1-26. 114 52 etkilerini pragmatics (artanlambilim) inceler. Burada getirilen yeni boyut, kökanlambilimin içine de ba lamın katılmasıdır.115 leti imin olabilmesinin temel artı, ba lamdır. En basit ba lam en az ki iyi kapsar. Her iki taraf bu ba lamın temel de i kenlerinin bilgisine belirli oranda sahiptirler. Bazı bakımlardan ki iye özel durumlar olabilir. En az iki ki i arasında geçen ve kökanlama dayalı ileti ime kökanlamsal (özanlamsal) ileti im denilebilir. Artanlamlar yoluyla geli tirilene ise artanlamsal ileti im adı verilebilir. Do al ileti imde, tarafların durumlarına ba lı olarak her iki ileti im türü de i ik sıra ve miktarda gerçekle ebilir. kisinin kesin bir da ılımı ve önceden kestirilebilecek bir sırası yoktur. leti imin sanatsallı ı da burada yatmaktadır. Aslında, bir ki inin dil ve ileti im becerilerine sahip olması demek, onun, kökba lam ve artba lam bilgilerine, bunlara uygun dilsel ve ileti imsel simgelere, simge dizgelerine ve de i kenlerine hakim olması demektir. Dil bilmek, ba lam bilmektir eklinde bir önerme üretilebilir.116 Kökanlambilim, bir dilin tarihinde ilk ortaya çıkmı veya üretilmi ba lamdaki anlam ile, yani tarihî anlam ile ilgilenir. Artanlam(lar)ın mutlaka bir kökanlamla ili kili ve ona dayalı bir ekilde geli mi olması gerekir. A a ıdaki ifadeyi ele alalım: (1) “Sök (de) göreyim” Bu ifadenin belirli ba lamlarda u anlamları ortaya çıkar: (1a) Kökanlam (KA) -”Sen önce sök ve ben sonra görece im.” (talimat) 115 116 Çakır, Cemal, a.g.m., s. 249. a.m., s. 249. 53 (1b) Artanlam (AA) -”Sökersen seni cezalandırırım.” (meydan okuma, tehdit, uyarı) Bu ikisinden hangisi kökba lamdır, hangisi artba lam? Bir grup insana bu soru soruldu unda, istisnasız hepsi talimat i levinin önce geldi ini belirtmi tir. Tabii ki, talimat i levini yerine getiren (1a) kökba lamsal anlamdır. Di eri ise, bir artba lamda ortaya çıkmı tır. ddia edilebilir ki, “Sök de göreyim” ifadesi dil tarihinde ilk kez kullanıldı ında talimat i levini gerçekle tirmek üzere üretilmi tir. Daha sonra insanlar ona meydan okuma i levini de yüklemi olmalılar. fade öncelikle kökba lamda kullanılıyor ve daha sonra bir ekilde meydana gelen artba lamda yeni bir i lev için anlam de i imine u ruyor.117 Binlerce yıllık geçmi i olmasına. kar ın dilbiliminin en az ba arı kaydetti i alanı belki de anlambilimdir. Tanımlamakta zorlanılan anlamlar, her nasıl oluyorsa, önce gramer aracılı ıyla cümlelere, sonra morfoloji ile sözcüklere, sözcükler de harflerle yazıya ya da seslerle konu maya çevriliyor. Bu noktadan sonra, ortaya çıkan sözleri ve sesleri elektriksel dalgalara çevirip çok uzaklara göndermek mümkün oluyor. Kar ı tarafta ise bütün bu i lemler tersinden gerçekle tirilerek, bizim dile getirmek istedi imiz anlamlara ve bilgiye çevriliyor. Dı arıdan bakıldı ında son derece basit gibi görünen bu i lemler bütününün, tek tek her a amanın gerektirdi i i lemlerin karma ıklı ı dü ünüldü ünde güç ve zahmetli bir i oldu u ortaya çıkıyor. Böylece insan bir ba ka insana fikirlerini, duygularını dü üncelerini, korkularını, heyecanlarını, beklentilerini, bilinçaltındaki karma ık süreçleri; 117 uyarma, a.m., s. 250. yönlendirme, etkileme, hipnotize etme gibi i levleri 54 gerçekle tirebiliyor. Anlamlar da cümlelerin kurulu undaki gibi yaratıcı bir ekilde kullanılır.118 Semantik bilimindeki karma ıklı a dikkat çeken Palmer, bunun temel nedeninin aslında insan dilinin karma ıklı ı oldu unu belirtmekte, semanti in aslında iyi entegre olmu bir tek disiplin olmadı ını vurgulamaktadır: “Aslında semantik bir bakıma insan bilgisinin tamamıyla ili kilidir. Ancak, çalı ma alanının sınırlarını çizmek ve görünürdeki karma ıklık ve karı ıklı a bir nizam ve intizam getirmek dilbilimcinin i i ve görevi olmalıdır.”119 Türkiye’de semanti in bir ilim dalı olarak kabul edilmesi ve bu konuda çalı malara ba lanması 20.yüzyılın ba larına rastlar. emsettin Samî’nin “Lisan” adlı kitapçı ının bir bölümünde dilbilimin bazı konularından bahsetmesi, Türkiye’de dilbilim üzerine yapılan ilk çalı ma olarak anılır.120 Ancak e er anlam konularına ilk kez de inenleri (Ka garlı Mahmûd, Mütercim Asım, Ali ir Nevâyi) esas alacak olursak, ülkemizde anlambilim çalı malarının Avrupa ve Amerika’dakilerden çok daha eskilere dayandı ını söyleyebiliriz.121 emsettin Samî’den sonra, S. Ali Dilemre, Necip Üçok, Râgıb Özdem, Özcan Ba kan, Agop Dilaçar, Berke Vardar, Do an Aksan, Ö. Asım Aksoy, Hüseyin Sesli gibi belli ba lı bazı dilciler de dilbilim üzerine eserler vermi lerdir. Anlambilim çalı maları ise, çok daha yenidir. Bu konuda derli toplu olarak ortaya konan ilk eser; Do an Aksan’ın 1971 yılında yayımladı ı Anlambilim ve Türk 118 Sakallı, Tuna, a.g.t., s 19. Palmer, a.g.e., s. 184. 120 Aksan, Do an, a.g.e., s. 14. 121 Selçuk, Engin, “Batı Türkçesinde Anlam De i meleri”, Sakarya Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2000. s. 3. 119 55 Anlambilimi adlı eseridir. Bu eser bir nevi tercüme özelli i ta ımasına ra men, anlambilim kaidelerini Türkçe’ye uygulama gayret ve cesaretini göstermesi yönüyle takdire ayandır. Anlambilim konusunda; M. Ali A akay, Hasan Eren, Ö. Asım Aksoy, Agop Dilaçar, Nesrin Arıklı, T. Tunçdo an, Berke Vardar, Özcan Ba kan, T. Nejat Gencan, Vecihe Hatipo lu, A. Fehmi Karamanlıo lu, Nevin Selen, Hüseyin Sesli, Be lan To rol, vd. gibi bazı dilciler de eserler vermi lerdir. Bu eserlerden birço u Türkçenin anlam özelliklerine ve Türk anlambilimine yer vermemi dünyadaki geli meleri ve yazılan eserleri Türkçeye aktarmakla yetinmi tir. Bunun sebeplerinden birisi de anlambilimin dünyada yeni bir alan olması, halen üzerinde ittifak edilmeyen birçok yönünün bulunmasıdır.122 Türkiye’de semantik üzerinde 20 yılı a kın süredir çalı makta olan bir di er önemli akademisyen de smail Yakıt’tır. Yakıt, Fransızca olarak kaleme aldı ı, “Analyse Semantique et Sens Scientifique du Mot Alaka dans Le Coran” isimli çalı ması Prof. Dr. Zeynep Mahmûd el-Hudayrî tarafından, “el-Alaka ve Hakîkatuha’l- lmiyye” ba lı ı altında Arapça’ya çevrilmi ve Kahire’de, “e1- Urvetu’1- Vuskâ” dergisinde 1982 yılında yayınlanmı tır. Ayrıca Diyanet leri Ba kanlı ı tarafından 1993 yılında düzenlenen 1. Din ura’sına “Do ru Bir Kur’an Tercümesinde Semantik Metod’un Önemi” ba lıklı tebli le Yakıt özellikle Kur’an’daki “felsefî dü ünceye açık kavramlar üzerinde” semantik çalı malar yapmı tır.123 122 a.t., s. 3-4. Gezgin, Ali Galip, “Kur’an’da Semantik Metod ve Kur’an’da Kavm Kelimesinin Semantik Analizi”, Süleyman Demirel Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Isparta 1999, s. 81-82. 123 56 Son yıllarda semantik bilimi ilahîyatçılar arasında ilgi çeken bir konu olmu , semantik kuramı ve semantik yöntemin uygulandı ı tefsir çalı maları, bilimsel makaleler, tezler ve telif eserlerin konusu olmu tur. 1.2.3. Semantik Yöntemler Dilin temel özelliklerinden birisi, bir ba ka deyi le birimlerin kendi ba larına de il, ama yalnızca e de erlilik, kar ıtlık ya da ça rı ım ba ıntıları göz önünde tutularak tanımlanabilen bir dizgeden olu tu unu belirlememizi sa lar. Dolayısıyla bu birimler (göstergeler), de erlerini ba landıkları kar ıtlıklar a ı içinden alır. Bu alandaki ilk düzenli giri imi, Genel Dilbilim Dersleri’nde (1916) modem dilbilim çalı malarının ço una temel olu turmu kavramsal kar ıtlıklar dizgesi öneren F . de Saussure yaptı. Bu kar ıtlıkların en önemlisi, kendisini daha da zenginle tiren bir dizi ikili kar ıtlıklara eklenen dil/söz kar ıtlı ıdır. Böylece dil, birimleri birbirlerine göre tanımlanan kapalı bir dizge olarak tasarlanır; öyleyse dil bir kod, konu an bireylerce gerçekle tirilmesi (bir dil konu an bireylerin çe itli somut gerçekle tirimleri) söze ba lanan bir gücül düzenlemedir. Bu kavram, ayrıca dile ili kin iki yakla ım biçimini temelden ayıkmayı sa lar: Dilin birimlerini evrenin belli bir anında betimlemeye ve sınıflandırmaya dayanan e -süremli bir inceleme ve dili evrim içinde, böylelikle de ardı ık e -süremler biçiminde betimlemeye dayanan art-süremli bir inceleme.124 124 Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 14; Ayrıca bkz. Saussure, Ferdinand de, Cours de Linguistique Générale, Payot, Paris 1965. 57 Özellikle anlam de i meleri konu edildi inde e -süremli (synchronique) ya da art-süremli (diachronique) yöntemler ara tırmacıya fayda sa lar. Bu tanımlamaları anlambilime uygularsak sözdiziminin ve edebi sanatların sa ladı ı olanakları kullanarak yarattı ımız anlam de i melerini e -süremli yöntemle; zaman içinde iç ve dı nedenlerle dilde meydana gelen anlam ve ses de i melerini artsüremli bakı açısıyla inceleyebiliriz.125 Burada belirtilmesi gereken en önemli konulardan bir tanesi de, dini metinlerin incelenmesi konusunda ele alınan semantik yöntem, ça da semantik biliminden farklıla arak kendine özel yeni bir yöntem olmu tur. Bu ba lamda, artsüremli semantik kutsal metinlerin ba langıç anlamına dönme ve tarihî ba lamını ara tırma, e -süremli semantik ise tarihî ba lam gözetilmeksizin metnin bir bölümünün sınırlı bir ileti im ba lamında incelenmesini ifade etmektedir.126 Art-sürem ve e -sürem kavramları kimilerince artzaman ve e zaman olarak kullanılmı tır. 1.2.3.1. E -süremli (senkronik) semantik yöntemi Kelimelerin tarihî çizgilerini yatay kesit elde etmemizi ve böylece kelimelerin statik sistemini elde etmemizi sa layan yönteme e -süremli (senkronik) semantik denilmektedir.127 E -süremli ara tırma ile kavramın aynı zaman içerisinde e 125 anlamlıları, ça rı ımları, benzetmeleri ve duygu de erleri ortaya çıkarılır. Sav, Bahattin, “Anlam De i meleri Üzerine Artzamanlı Bir nceleme”, Gazi Üniv. Gazi E itim Fakültesi Dergisi, Cilt 23, Sayı 1, Ankara 2003, s. 147-166. 126 Utzschneider, Helmut, “Text - Reader – Author; Towards a Theory of Exegesis: Some European Viewpoints”, 14 Temmuz 2006 <http://www.arts.ualberta.ca/JHS/Articles/article1.htm> 127 Izutsu, Toshihiko, Çev. Süleyman Ate , Kur’an’da Allah ve nsan, Yeni Ufuklar Ne riyat, stanbul tsz., s. 49. 58 Örne in, Kerîm kelimesi Kur’an öncesi Arapça’da takva, hidayet, mü’min vb. kelimeler ile e le tirilir.128 Ancak zutsu, burada kaydetti i statik kesitin aslında yapma bir ey oldu unu açıklamakta ve konuyu Türk dili ile de örneklendirmektedir:129 urasına da dikkat çekelim ki kelimelerin statik yüzeyi anlamında vokabulari, yapma bir eydir. Belli bir düzeyde bir dildeki bütün kelimelerin tarihî akı ını bir hamle ile durdurmakla, yapma bir statik durum elde etmi oluyoruz. Bu profil bize statik, kuru ve hareketsiz gözükürse de gerçekte böyle de ildir, sadece makroskopik açıdan böyle görünür. Mikroskobik açıdan bakıldı ında durum farklıdır; yüzeyde hayat ve hareketlili in varlı ı fark edilir. Bu durum ihtilal devrelerinde bariz olarak görülür. Örne in modern Türk dilinde oldu u gibi. Eskiler atılır, yeni elemanlar ortaya çıkar… Bir dil böyle bir intikal ve de i me safhasında bulunursa onun sa lam, statik kesitini almak çok güçtür. 1.2.3.2. Art-süremli (diakronik) semantik yöntemi Art-süremli semantik, dile ait her eyde zaman unsurunun rolünü ön planda tutmaktadır. Kelimelerin dinamik sistemini elde etmemizi sa lamaktadır. Örne in, hikmet kelimesi tarihî süreç içerisinde hayvana takılan gem, sünnet, felsefe, bilgi gibi anlamlar kazanmı tır.130 Nedeni her ne olursa olsun sözcüklerin anlam açısından tarih boyunca gösterdikleri geli meleri çe itli dillerin anlam bilgisi çerçevesinde inceleyen çalı malar ise “tarihsel semantik”131 veya “art-süremli semantik” adını almaktadır. Yani art-süremli semantik, yalnız gösterenle ilgili evrim olgularını incelemekle 128 Vardar, Berke, Dilbilimin Temel Kavram ve lkeleri, Multilingual Yay., stanbul 1998, s.123. Izutsu, Toshihiko, a.g.e, s. 49. 130 a.e., s. 48. 131 Aksan, Do an, a.g.e., s.213. 129 59 kalmaz, ayrıca zaman içerisinde gösterilende görülen çe itli de i imleri de belirleyip açıklamaya çalı ır.132 Ancak zutsu, tarihî semanti in öneminin sadece tarihî kesit içerisinde kelimelerin u radı ı anlam de i meleriyle sınırlı olmadı ının altını çizer ve bu anlayı ın 19. asrın dilcilerinin anlayı ı oldu unu vurgular: “Bu anlayı 19. asrın dilcilerinin anlayı ı olup, bugün bizim anladı ımız gerçek tarihî semantik, ait oldukları statik sistem içerisinde kelimelerin tarihini incelemeye ba ladı ımız zaman ba lar. Ba ka deyi le, biz ne zaman ki aynı dilin bir veya daha fazla kesitini mukayese edersek i te o zaman tarihî semantik ba lar.”133 Bu noktada zutsu, Theodor Nöldeke’nin peygamberin hicretinin Kur’an dili üzerinde bıraktı ı derin izlere dair tespitini aktarmakta ve onun tespitlerinin önemli bulgular olarak çı ır açtı ını ifade etmektedir.134 Buradan hareket ederek zutsu, Arap dili ile ilgili üç temel kesite ula mı tır: 1. Kur’an öncesi, yahut Cahiliyye Arapçası, 2. Kur’an ça ı Arapçası, 3. Kur’an sonrası, özellikle de Abbâsî dönemi Arapçası.135 Di er yönden dilbilimin en önemli isimlerinden olan Saussure diakronik yöntemin hiçbir de erinin olmadı ını, zira bir dili do ru anlamanın tek yolunun o dile ait tarihî birikimi tamamıyla zihinden uzakla tırmak gerekti ini kaydetmi tir.136 132 Vardar, Berke, a.g.e., s.123. Izutsu, Toshihuku, a.g.e., s. 50. 134 a.e., s. 50 -51. 135 a.e., s. 51. 136 Martin, Le Roy, A Comparative Analysis of Two Approaches to Greek: The Traditional Approach and the Linguistic Approach, May 1990, site eri im 14 Temmuz 2006, <http://earth.vol.com /~lmartin/APPROACH.HTM> 133 60 Diakronik ve senkronik diye yapılan sınıflandırmanın teorik olarak çok sa lıklı bir yakla ım olmayaca ını ancak pratikte böyle bir uygulamanın mümkün olabilece ini belirten Palmer, mantıksal bakımdan diakronik ara tırmalardan önce senkronik ara tırmaların gelmesi gerekti ini ve son yıllarda da bilim adamların senkronik ara tırmalar üzerinde daha çok durduklarını kaydetmektedir. Zira, de i ime u radı ı zamanlarda dilin nasıl oldu unu belirlemeksizin, dilde gerçekle en de i imi inceleyip belirleyemeyiz. Aynen semantikte anlamın ne oldu unu bilmeden, ondaki de i menin ne oldu unu bilmemizin mümkün olamayaca ı gibi.137 1.2.4. Semantik Biliminde Anlam Hareketleri üphesiz yukarda da verilen semantik yöntemlerin temel hareket noktasını zamana kayıtlı olmak üzere, kelimelerin maruz kaldıkları anlam de i imleri / hareketleri olu turmaktadır. Bir çok kimse kelimelerin de insan gibi bir ömüre sahip oldu unu dü ünmektedir. Her ne kadar da genel geçer bir kabul olmasa da bu görü , genel kabul görmü tür. Anlam de i mesini Do an Aksan öyle tanımlıyor: “Anlam de i mesi bir kelimenin anlattı ı kavramdan az ya da çok uzakla ması, onunla uzak-yakın ilgisi bulunan, ya da hiç ilgisi bulunmayan yeni bir kavramı yansıtır duruma gelmesi demektir.”138 137 Palmer, Frank R., çev. Ramazan Ertürk, Semantik Yeni Bir Anlambilim Projesi, Kitâbiyât, Ankara 2001. s. 23. 138 Aksan, Do an, a.g.e., s. 213. 61 Dilde bazı sözcükler her türlü de i ime ayak direyip, zamana meydan okurken, bir kısmı ihtiyaçlara cevap veremedi inden terkedilmi tir. Bazıları ise geçici bir unutulmu luk sürecinin ardından, yeniden canlanarak, eski gücüne kavu mu veya yepyeni bir elbiseyle ve yeri anlamı ta ır hale gelmi tir.139 Bu noktada anlam de i imleri ile ilgili olarak temel anlamda u üç duruma i aret edilebilir: 1. Anlam daralması, 2. Anlam geni lemesi, 3. Anlam kayması 1.2.4.1. Anlam daralması Bir göstergenin, gösterilen yönü eskiye göre daralır, bir ba ka deyi le, sözcük eskiden anlattı ı nesnenin bir bölümü, bir türünü anlatır duruma gelirse buna anlam daralması adı verilir. Örne in o ul Göktürk yazıtlarında hem erkek hem de kız çocuk için kullanılırken, bu gün sadece erkek çocuk anlamında kullanılmaktadır.140 Bazı dilbilimciler ise anlam daralmasını çok anlamlı sözcüklerin anlamlarından bir kısmını yitirmesi olarak tanımlamı tır.141 Çokanlamlı bir sözcü ün anlamlarından bir ya da birkaçını yitirerek, bir tek anlamıyla ya aması Türkçede en çok görülen olaylardandır. Örnek verecek olursak; erik sözcü ü eftali, kayısı, zerdali gibi meyvelerin ortak adı olarak kullanılıyordu.142 Anlam daralması, “Geni kavramları olan bir sözcü ün, bu kavramlar içinden tek bir anlama ba lanabilmesi” olarak ta tanımlanmı tır. Mal, geni 139 el-Antâkî, a.g.e., s.318. Aksan, Do an, 1995, a.g.e., s. 213. 141 Koç, Nurettin, Açıklamalı Dilbilgisi Terimleri Sözlü ü, nkılap Yay., stanbul 1999, s. 71. 142 Aksan, Do an, Anlambilim: Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Engin Yay., Ankara 1999. 140 62 anlamda bütün mallar, dar anlamda (hayvan, davar), yemi (geni anlamda bütün yemi ler, dar anlamda incir), salatalık (geni anlamda salata yapılabilen her türlü sebze, dar anlamda hıyar) örneklerinde oldu u gibi.143 Di er dillerde de anlam daralmalarına örnek olarak; Almancada eskiden her türlü hareket etmeyi, gitmeyi ifade fahren kelimesi bugün sadece bir ta ıtla araçla gitmeyi, araç kullanmayı ifade eder. Bugün gitmek için ise gehen kelimesi kullanılmaktadır. ngilizcede eskiden yüklenici (müteahhit) anlamında olan undertaker, bugün yalnızca cenaze i lerini yüklenen kimse anlamındadır144. ngilizce’de meat önceleri her türlü yiyecek (food) anlamında iken, imdi sadece et anlamındadır.145 Arapça’da kelimesi önceleri her türle meyveyi kapsarken imdi sadece elma, üzüm, eftali, muz gibi meyveleri ifade etmektedir.146 1.2.4.2. Anlam geni lemesi Kısaca “bir sözcü ün ta ıdı ı dar anlamı a arak genel anlama kayması147“ denilebilecek olan anlam geni lemesi, daha etraflı olarak, “bir gösterge, temel anlam olarak bir nesnenin, bir i in bir bölümünü ya da bir türünü gösterirken zamanla o nesnenin bütününü, bütün fertlerini anlatır duruma gelirse buna anlam geni lemesi denmektedir” diye tanımlanmı tır. Örne in “ödül” sözcü ü önceleri yalnızca 143 Hatibo lu, Vecihe, Dilbilgisi Terimleri Sözlü ü, TDK Yay., Ankara 1972. Aksan, Do an, 1995, a.g.e., s. 537. 145 Palmer, Frank R., a.g.e., s. 23. 146 es-Sa’rân, Mahmûd, lmu’l-Lüga Mukaddimetün li’l-Karii’l-Arabiy, Dâru’n-Nahdati’l-Arabiyye, Beyrut tsz, s. 284. 147 Koç, Nurettin, a.g.e., s. 31. 144 63 güre lerde verilen “mükâfat” anlamında iken bugün bununla birlikte “yarı ma (müsabaka)” anlamını da kar ılamaktadır. Sait Faik dil ödülü gibi.148 Anlam geni lemelerine en çarpıcı örnek olarak “domuz” kelimesi verilebilir. Bazı eski Türk lehçelerinde domuzu ifade etmek için kullanılan çoçka, o ka, kelimesi, orta Türkçe’de ‘çocuk’ biçiminde domuz yavrusunu kar ılamı , daha sonra ise küçük ya taki o lan ya da kız anlamını almı tır149. Yine ngilizce’de bird kelimesi önceleri ku yavrusu anlamında iken, bugün genel olarak ku anlamında kullanılmaktadır.150 Çevre kelimesinin muhit, ortam anlamlarına gelirken yabancı dillerin etkisiyle, içinde bulunulan do al yapıyı (environment) kar ılar hâle gelmesi de ilginç bir örnektir.151 Ayrıca bir sözcü ün özel anlamının zamanla genelle mesi diye tanımlanabilecek olan anlam geni lemesi olayına dilimizde pek rastlanmamaktadır. Daha çok dil devrimiyle ba layan anlam geni lemesi olayının, sözcü ün yan anlamlar kazanması biçiminde ortaya çıktı ı görülüyor. Sözgeli i dal sözcü ü bran anlamında da kullanılıyor. Özel adların genelle erek bir nesne adı olmasına ise çok rastlanır: röntgen (Röntgen), konyak (Cognac), ampanya (Champagne), jilet (Gillette) gibi.152 Yine musluk suyu anlamında terkos, Terkos Gölü’nün adından, kolonya Almanya’nın Köln kentinin talyanca söyleni inden ve panik Yunan mitolojisindeki do a tanrısı Pan’ın adından gelmektedir.153 148 Aksan, Do an, 1995, a.g.e., s. 213. Özkırımlı, Atilla, Türk Dili Dil ve Anlatım, stanbul Bilgi Üniv. Yay., stanbul 2001, s. 197. 150 Palmer, a.g.e., s. 23. 151 Aksan, Do an, 1995, a.g.e., s. 135. 152 Aksan, Do an, 1999, a.g.e., s. 91. 153 Özkırımlı, Atilla, a.g.e., s. 198. 149 64 “Cep delik, cepken delik”, “beni cepte indirir misiniz?”, “cebim yanımda de il” cümlelerinde kullandı ımız “cep” sözcü ündeki anlam geni lemesi bu dil olayının Türkçe’deki en özgün örneklerinden biridir. Cebin temel anlamı, ad aktarması yoluyla (métonymie) “trafi i kolayla tırmak için yaya kaldırımlarında veya yollarda yapılan ta ıt yana ma yeri”, eksiltme yoluyla (ellipse) “cep telefonu” anlamlarını kazanmı ve genel dilde yerini almı tır. Yan anlamların genel dilde yerini alabilmesi için olmazsa olmaz ko ulun toplumsal uzla ma oldu unu burada yinelemek istiyoruz.154 Latince “spritus = nefes” anlamındaki sözcük bu anlamını koruyarak, ancak gösteren boyutundaki de i meyle Fransızca’ya “spritus > esprit” eklinde geçerken anlam alanını da geni letmi ve “ruh, dü ünü , bellek, genel anlayı , nükte” kavramlarını da kucaklar duruma gelmi tir. Türkçe’de oldu u gibi Fransızca’da da “yürek = coeur” sözcü ü hem organ adıdır, hem de “cesaret” anlamındadır. Burada Corneille’in ünlü eseri Le Cid’de geçen “Rodrigue, as-tu du coeur? = Rodrigue, cesaretin var mı?” cümlesini hatırlatmadan geçemeyece iz.155 1.2.4.3. Anlam kayması Anlam kayması, sözcü ün eski anlamını yitirerek bamba ka bir anlam kazanmasıdır.156 Örne in “üzmek” eylemi Köktürk yazıtlarında “kırmak, kesmek” anlamında yıllar boyu kullanılmı tır. Bugün yalnızca insan için bir kimseye dert, üzüntü vermeyi anlatmaktadır. Bugünkü ucuz kelimesi eskiden kolay, de ersiz, 154 Sav, Bahattin, a.g.m., s. 160. a.m., s. 159. 156 Koç, Nurettin, a.g.e., s. 31. 155 65 hakir anlamlarını kar ılıyordu.157 Kur’anî bir kavram olan “fâsık”, ba langıçta sadece kâfirler ve münafıklar için kullanılırken, zaman içerisinde özellikle de kelâmî tartı maların da etkisiyle günah i leyen Müslümanlar için de kullanılan bir sıfat olmu tur.158 Bu üç türe, “anlam iyile mesi” ve “anlam kötüle mesi” türlerini de katabiliriz. Bir sözcü ün eskisine göre daha iyi bir anlam ta ır duruma gelmesine anlam iyile mesi denir. Örne in Türkçedeki “mare al” sözcü ü ordudaki en yüksek rütbeyi gösterir. Bu sözcük Latincede “mariscalcus” “at bakıcısı, nalbant” demek oluyordu. Anlam kötüle mesinde ise Köktürk yazıtlarında “fena, kötü, peri an” anlamına gelen “yabız” sözcü ü, zamanla “ya ız” biçimini almı ve “yaman, yi it” anlamlarının yanı sıra Anadolu a ızlarında “iyi, güzel, iyi huylu, eli açık, yakı ıklı” anlamlarında kullanılır olmu tur. Yine bugünkü emek kelimesi eski Türkçede emgek ve ekmek.159 Anlam de i melerini, ruhsal, dilin niteliklerinden kaynaklanan nedenler ve toplumsal etkiler olmak üzere çe itli nedenleri vardır. Örne in efendi sözcü ü Cumhuriyet dönemine kadar son olarak ehzadeler, din adamları ve ö renciler için kullanılıyordu. eyhülislam Sabri Efendi, Abdülbâki Efendi gibi. Bu günün Türkçesinde, toplumda az ö renin görmü ya da hiç ö renim görmemi ki iler için kullanılmaktadır. Ahmet Efendi, Hizmetli Osman Efendi gibi.160 157 a.g.e., s. 539. Özdemir, Metin, “Anlam Kaymasına U rayan Kur’ânî Bir Kavram; Fâsık”, Cumhuriyet Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 2, Sivas 1998. 159 a.e., s. 539-540. 160 a.e., s. 540. 158 66 Yaman geçmi te kötü anlamda kullanılırken bugün olumlu anlamlara sahip olmu tur (Yaman asker, yaman adam gibi).161 ngilizcede eskiden çocuk anlamına gelen knight bugün anlamı iyile erek asilzâde, efendi gibi anlamlara sahip olmu tur.162 Arapçada kelimesi eskiden kıldan yapılma çadır anlamına gelirken, günümüzde modern anlamda evleri ifade etmektedir.163 Anlam de i meleri genellikle uzun bir sürede gerçekle se de, bir toplumda geli meler hızlı olmu ve de i im olmu sa, anlam de i meleri de kısa bir süre içinde gerçekle ir. Türk Dil Devrimi süreci içinde terimle en bir çok ö edeki kelime buna örnektir. Emrullah ler, Arapça’dan Türkçe’ye geçen çok sayıda kelimeyi tarayarak, anlam kayması olan kelimeleri belirlemi tir. 536 kelime ve kelime grubundan (452’si kelime, 84’ü kelime grubu olmak üzere) anlam kayması oldu unu tespit etmi tir.164 Anlam kötüle mesi ise, kimi sözcüklerin zaman içerisinde anlam de i imine u rayarak kötü, baya ı anlam kazanması durumudur.165 Önceleri yabancı, misafir demek olan Latince hostis kelimesi zamanla dü man anlamı kazanmı tır. Farsçadan geçen ‘canavar’ kelimesi önceleri ‘canlı hayvan’ anlamında kullanılırken, sonradan yırtıcı, vah i hayvana dönü mü tür.166 Eskiden alçakgönüllü anlamına gelen alçak kelimesi, bugünkü kötü anlamını sonradan kazanmı tır. Yine bugün terbiyesiz, görgüsüz anlamlarında 161 Özkırımlı, Atilla, a.g.e., s. 200. Palmer, a.g.e., s. 23. 163 es-Sa’ran, a.g.e., s. 283. 164 ler, Emrullah, Türkçe’de Anlam Kaymasına U rayan Arapça Kelime ve Kelime Grupları, TDA Vakfı Yay., stanbul 1997. 165 Koç, Nurettin, a.g.e., s. 28. 166 Aksan, Do an, 1995, a.g.e., s. 540. 162 67 kullanılan hergele kelimesi eskiden at sürüsünü ifade etmek için kullanılırdı.167 Kele kelimesi eskiden yi it, cesur, bahadır anlamlarına gelirken, bugün kel, çirkin gibi kar ılıklara sahiptir.168 Ayrıca bu kelimenin bugün halk arasında kısaca kale nikof silahını kar ıladı ı da belirtilmelidir.169 Tiksinti ve nefret uyandıran kelimelerde de çok hızlı de i meler olmaktadır. ngilizcedeki slaughter-house (mezbaha), yerini abatoir’a bırakmı tır. Arapçada ayak yolu anlamına gelen kelimeler sürekli de i ime u ramı tır (gâit, mirhâd, beytu’r-râha gibi). ngilizcede de aynı durum söz konusudur; privy, W.C., lavatory, toilet ve son olarak da bathroom. Benzeri bir durumu Türkçede de gözlemlemek mümkündür. Bebeklerini erken ya larda kaybeden aileler yeni do an çocuklarına “tanrıya adanmı ” anlamında Satılmı adını koyarlardı. Ancak sözcük edilgen çatıya –mı son eki getirilerek yapılmı bir sıfat gibi algılandı ından, artık ad olarak pek kullanılmamaktadır. Gazi Üniversitesi’ne 2001-2002 ö retim yılında kayıt yaptıran 12300 ö renci arasında Satılmı adına rastlanmamı tır. Aynı anlamda kız çocuklarına verilen Satı adıysa sadece 3’tür.170 Anlam de i imine neden olan etkenler üphesiz ki çok çe itlidir. Ancak toplumsal artlar ve zamana ba lı olarak, “gösteren”in ba lı bulundu u kavramın ortadan kalkınca, sözcüklerin de kaybolması en sık görülen durumdur. Örne in, tarım toplumlarında kentlile meye ba lı olarak de i en ya am biçiminde nesiller 167 Özkırımlı, Atilla, a.g.e., s. 200. Koç, Nurettin, a.g.e., s. 29. 169 Acar, Ömer, a.g.t., s. 135. 170 Sav, Bahattin, a.g.m., s. 165. 168 68 arasında, eski sözcüklerin bazıları elenmekte, yeni kavramlar ve nesnelerin gösterenleri eklenmektedir. Örne in kentli yeni nesilde, hayvan isimleri -özellikle aynı hayvanın di i, erkek, yavru isimleri tarım toplumlarında zengin ve çe itliyken, bu ayrım, kentlile meyle birlikte ortadan kalkma e ilimindedir.171 Anlam de i meleri genellikle uzun bir zaman dilimi içinde gerçekle ir. Bunun için bazen yüzyıllar gerekebilir. Linguistik Metodu adlı eserinde Özcan Ba kan yapılan bir ara tırmada “1000 yıl içinde dildeki temel sözcüklerin % 19 oranında yitime, anlam ve ses de i imine” u radı ını göstermektedir172. E zamanlı olarak bir kavrama ad verme, ona ba ka anlamlar yükleme olayının bilinçli bir eylem olup ve hatta dili ustalıkla kullananların, bilimsel sözcüklerin dı ındaki dil birimlerine ba lamsal anlamlar verebilirler. Dil içinde artzamanlı olarak gerçekle en anlam kaymaları ise bamba ka olgulardır. Anlam de i mesini dil dı ı nedenler ve dil içi etkenler olmak üzere iki eksende açıklayabiliriz. Gönderge dil dı ı bir olgudur. Ya amın, dı dünyanın gerçeklerini, somut nesneleri, soyut kavramları adlandırır, anlamlandırırız. Göndergeyi gösteren ve gösterilen eklinde bir ses ö esi ve bir anlam ö esiyle dilsel bir araç haline getirir, gösterge biçiminde ifade etmeye çalı ırız. Kısaca bir cisim, bir isim ve bu ismin zihnimizde uyandırdı ı bir resimle kar ı kar ıyayız. Dil dı ı dünyanın ürünü olan gönderge bilimsel ve teknik alandaki geli meler, toplumsal anlayı lardaki farklıla malar yüzünden evrimle ebilir.173 171 Özerkan, engül A., Medya, Dil ve leti im, Martı Yay., stanbul 2001, s.46. Ba kan, Özcan, Lengüistik Metodu, Ça layan Kitabevi, stanbul 1967. 173 Sav, Bahattin, a.g.m., s. 150-151. 172 69 1.2.5. Semantikte Anlam Alanı Anlam alanı (Champ Semantique / Semantic Field); zihinde aynı veya birbirine yakın kavramlar olu turan kelimelerin meydana getirdikleri ortak alan; ülkü, hedef, gaye, maksat, ideal; kırılmak, incinmek, gücenmek, darılmak, küsmek; kesmek, koparmak, gibi kelimeler aynı anlam alanına giren kelimelerdir.174 Her dilin, di erlerinden farklı olarak –az veya çok- toplumun ya adı ı hayat gerçe inden bir eyler ta ıdı ını hatırlatmak gerekir: Arap çöl çocu udur; kalbini serinleten haberle sevinirken, Fransız, kalbini ısıtacak bir müjdeye özlem duyar. Bu nedenle herhangi gelebilmektedir175. bir kavram, ba ka bir dilde birden fazla mânâya ‘Kolej’ kelimesi ngilizcede (college) yüksekö renimi ifade ederken, Türkçede özel ö retim veren ilk - ortadereceli okulları ifade eder.176 Diller arası geçi lerde / tercümelerde bir önemli sorun da eril-di il ayrımıdır. Örne in, Fransızcada ‘ev’ di il bir kelime ‘la maison’ ile ifade edilirken Rusça’da eril bir kelime olan ‘dom’ ile kar ılanmaktadır. Hâlbuki ev ne eril, ne de di ildir. Benzeri tartı malar Tanrının ve meleklerin cinsiyeti üzerine de yapılmı tır.177 Benzeri nedenlerle kelimeler bir dilden di er dillere aktarılırken anlam aktarımlarında e de erlilik söz konusu olmamaktadır. Kelimenin belki bir anlamı aktarılabilse de, o kelimenin kavramsal alanına giren tüm anlamları aktarmak mümkün de ildir. Di er yandan hedef dilde kullanılan kelimenin de farklı anlam 174 Korkmaz, Zeynep, Gramer Terimleri Sözlü ü, TDK yay., Ankara 1992. e - evânî, Ahmed, çev. Galip Yavuz, Sözlükbilim ve Çeviride Analitik Yöntem, Cumhuriyet Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 3 Sayı 1, Sivas 1999. 176 Alan, Yusuf, Lisan ve nsan, TÖV Yay., zmir 1994. 177 Durmu , erafettin,“Tevrat ve ncil Çevirilerindeki Problemler-Dilbilimde/Sözde Eril-Di il Ne kadar Bedensel/Organik Erkek-Di iyi Anlatır?”, <http://19.org/turkish/makaleler/durmus1.htm#2#2> 175 70 alanlarının olabilece i unutulmamalıdır. Yine de semantik çevri, genel anlamıyla ileti imsel çevriye kıyasla kaynak dildeki anlama daha ba lı kalır.178 Bir dilde anlam sayılarının sözcük sayılarından çok daha fazla oldu unu belirten Dücane Cündio lu, çokanlamlılı ın bir sorun olarak kar ımıza çıktı ını dile getirmektedir:179 Dili ö renirken sözcükleri ilk ve en yaygın anlamlarıyla ö reniriz; hatta bir bakıma bu sözcükleri ‘son’ anlamlarıyla ö reniriz. Sözcü ün son anlamı, biraz da yaygın olan, kullanımda olan anlamıdır. ‘Son’ olan, ‘yaygın’ olan anlam, ne yazık ki ço u kez sözcü ün en ‘dar’ anlamıdır da. Demek ki bir dili ö renmek, öncelikle o dilin sözcüklerini dar anlamlarıyla ö renmek demektir. Nitekim sözcüklerden anlama gitmeye çalı anların i ini zorla tıran en önemli taraf da burasıdır. Böyleleri dili sokakta kullanıldı ı gibi kullanmayı marifet bilirler ve ister istemez sokaktaki anlamıyla, gündelik dildeki anlamıyla, yani en dar anlamıyla kullanırlar. kincil, üçüncül anlamlara gelince, ellerinde/dillerinde bir yı ın sözcük vardır ve fakat bu sefer, bu sözcüklerin derin anlamları ve/veya üst-kavramları yoktur. Semantik alanı, “Bir dilin bazı kelimeleri arasındaki kalıpla mı anlam ili kileri” olarak tanımlayan zutsu, u misali verir: “ ngilizcedeki “wind” (rüzgar) ve “to blow” (esmek) kelimeleri arasında özel bir ba vardır.” Semantik analizde, i te bu özel ba önemlidir. Kelimenin girmi oldu u “Semantik alan”da bulunan 178 Riazi, Abdolmehdi, “The Invisible in Translation: The Role of Text Structure”, The First International Conference on Language, Literature, and Translation in the Third Millennium, Bahrain University, March 16-18, 2002 179 Cündio lu, Dücane, “Bo a konu abilirsin fakat bo u konu amazsın”, Yeni afak Gazetesi, 12 ubat 2005 71 di er kelimeler arasında semantik ba ın olması kelimenin anlamını do ru tespit etmede en önemli yardımcıdır.180 “Her kelimenin sanki kendi seçti i arkada ları vardır. Öylesine ki, bir lisanın tüm söz da arcı ı son derece girift bir semantik grupla malar a ı olu turur”.181 te bu girift a , semantik analizle çözümlenebilir. Daha sonra, “focus word” (=odak kelime) ba lı ını ta ıyan bölümde bu husus daha iyi anla ılacaktır. Mesela Kur’an’da “iftira” (icad etmek, uydurmak) fiili genellikle “kizb” (yalan) kelimesiyle bir grup olu turur. Bu gruba “zalim” kelimesi de dahildir. Kur’an’da bir çok yerde geçen u ibarede “iftira, kizb ve zalim” kelimelerinin özel bir grup olu turdu u görülür: “Allah’a kar ı yalan uyduran, yahut O’nun ayetlerini yalanlayandan daha zalim kimdir? Zalimler asla felah bulamayacaklardır.” 182 te bu üçlü kelime grubu bir “Semantik alan” olu turmaktadır ki bu “Semantik alan”, semantik analizde bilinmesi gerekli olan hususlardandır.183 Ça da dilbilimde her ne kadar da birbirini yadsıyan, olumsuzlayan ya da yok sayan yakla ımlar bulunsa da, anlam alanı fonem düzeyinden ba lanılarak daha büyük anlam birimlerine kadar inceleme konusu yapılmı tır.184 Anlam alanı ve anlambilimsel incelemeler fonem, morfem ve metin düzeyinde yapılabilir. 180 Toshihiko, zutsu, çev. Selahattin Ayaz, Kur’an’da Dini ve Ahlakî Kavramlar, Pınar Yay., stanbul 1991, s. 68. 181 a.e., s. 68. 182 Maide: 44 183 Toshihiko, zutsu. a.g.e., s. 68 184 Altun, Mustafa, “Eski Metinlerde Bir Semantik nceleme Örne i : Hikmet-nâme”, Sakarya Üniv. E itim Fakültesi Dergisi, Sayı 7, Nisan 2004, Sakarya, s. 113-126. 72 1.3. SEMANT K B L M N N ET MOLOJ VE LEKS KOGRAF LE L K S 1.3.1. Etimoloji (Kökenbilim) Etimoloji dalında bir ö enin kökenini, nereden geldi ini aydınlatabilmek için, onun eldeki en eski metinlerdeki biçimine inilmekte, bu ö enin dilin de i ik lehçe ve a ızlarında bulunup bulunmadı ı, ba ka dillerde benzerlerinin olup olmadı ı ara tırılmaktadır. Etimoloji çalı maları çok popüler olmasına ve bugünün bilgi-ileti im merkezi sayılan internette çok yaygın ve ayrıntılı bir ekilde yürütülmesine ra men, etimoloji ile ilgili çalı maların semantik açıdan bir kıymetinin olmadı ını dü ünenler de bulunmaktadır.185 Böyle dü ünenlerden biri olan Palmer, unları kaydediyor:186 Etimolojinin, kendi adına çok az bir önemi vardır, hatta o, meraktan kaynaklanan bir de ere sahip olsa bile, aslında sözlüklerde onun bir kırıntısının dahi yeri olmamalıdır. Bununla ilgili en temel zorluk udur: insan dili, tarih içerisinde çok gerilere kadar uzandı ı için ‘do ru’ ya da ‘orijinal’ anlam diye bir ey olamaz. Örne in, ngilizcedeki ‘nice’ (güzel) kelimesinin -a nice distinction (tam ve net bir ayırım) ifadesinde oldu u gibi- aslında tam ve net (precise) anlamını ifade etti ini söylemek, çekici görünüyor. Fakat onun tarihî konusundaki ara tırmalar göstermektedir ki, o, bir zamanlar aptal (silly) anlamını ifade etmekteydi. (Latince ‘nescius’ cahil, bilgisiz kökünden). Bu kelimenin, daha önceleri de, olumsuzluk anlamını veren ‘de il’ (ne) ve belki de ‘kesmek’ anlamını ifade eden sc-ekiyle- tıpkı scissors ve shears (makas) kelimelerinde oldu u gibi- ili kilendirilmi olması muhtemeldir. Peki, ya 185 186 Acar, Ömer, a.g.t., s. 34-35. Palmer, a.g.e., s. 25. 73 ondan önceki durumu? Bilemiyoruz. O halde, açıktır ki, ciddi bir etimoloji tartı masının burada yeri yoktur. Herhangi bir bilimsel disiplini ifade etmek üzere temel ta lar olarak kullanılan kavramların gerçek anlamlarına ula ılabilmesi için etimolojik incelemelerin zorunlu oldu unu dile getiren M. Kür ad Atalar, “Kavramların dilini anlamanın yolu, o kavramların öz-anlamlarına yönelmeden geçer; öz-anlama ise sözcüklerin kökleri üzerinde yapılacak bir tahlil ile ula ılabilir” demektedir.187 1.3.2. Leksikografi (Sözlükbilim) Sözlükbilim, bir dilin ya da kar ıla tırmalı olarak çe itli dillerin söz varlı ını sözlük biçiminde ortaya koymaya yönelen, bu amaçla yöntemler geli tirerek, uygulama yollarını gösteren bir dilbilim alanıdır.188 Bazı bilim adamları sözlükbilim (leksikografi), ile sözcükbilim (leksikoloji) arasında ayrım yapmamı , sözlükbilimi sözcükbilimin bir alt alanı olarak görmü tür.189 Ahmet Kocaman, Bo Svensen’in yaptı ı sözlükbilimi tanımını aktarmaktadır:190 “Sözlükbilim bir ya da daha çok dildeki sözvarlı ında ve sözcük birle imindeki birimleri gözleme, derleme, seçme ve betimleme ile u ra an, uygulamalı dilbiliminin bir adıdır… Sözlükbilim bu etkinli in temelini olu turacak kuram ve yöntemlerin geli tirilmesi ve betimlemesi ile de u ra ır.” Kocaman, ayrıca sözlükbilim açısından sözlük türlerini sınıflandırmı tır: “Sözlükbilimde 187 Atalar, Kür ad M., “Kur’an’i Kavnamların Dilini Anlamak – Semantik Bir Öneri-”, ktibas Dergisi, cilt 14, sayı 215. 188 Aksan, Do an, a.g.e., s. 71. 189 Vardar, Berke, a.g.e., s. 160-162. 190 Kocaman, Ahmet, “Dilbilim, Sözlük, Sözlükçülük”, Kebikeç, Sayı 6, 1999, s. 111. 74 sözlükler konu ve yöntemlerine göre de i ik biçimde sınıflandırabilirler; en yaygın kümelendirmelerden birisi öyledir:191 a) betimlemeli / kuralcı sözlükler b) e zamanlı / artzamanlı sözlükler c) genel / teknik sözlükler d) genel kullanım / ö renim amaçlı sözlükler e) tek dilli / iki ya da çok dilli sözlükler Allah’ın Adem’e isimleri ö retmesi ve Adem’in de bunları meleklerin huzurunda bir bir izah etmesini192 sözlü ve tek dilli bir sözlükbilim örne i olarak gösteren Galip Yavuz, ncil’de geçen, “… biri yabancı bir dil konu uyorsa, iki ya da en çok üç ki i sırayla konu sun, bir ki i de çeviri yapsın”193 ayetinin ise çift dilli sözlükbilimin tipik bir örne i oldu unu belirtmi tir.194 Sözlükbilimi, yapısal anlambiliminin yeni bir geli imi olarak, bir toplumu sözlük incelemesinden açıklamayı dener. Matore’nin, sözlü ü maddesel, sayısal, teknik, siyasal temeline göre incelemesine kar ılık, Trier, bir dönemin ruhunu yakalamak, kavrayabilmek için ruhsal ve töresel hayatı incelemektedir. Matore’ye göre dil dönemleri ve bunların içinde tanık sözcükler yani belli dönem de i imlerini yansıtan anahtar sözcükler vardır. Bunlar zaten kavramsal bir ortamın gösterenleridir. Saussure, Genel Dilbilim Dersleri adlı Kitâbında, sözcüklerin birer 191 a.m., s. 111. Bakara: 30-33 193 1. Korintliler: 14 - 27 194 Yavuz, Galip, “Sözlükbilim ve Arapça Sözlük Çalı malarına Tarihsel Bir Yakla ım”, Cumhuriyet Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 6 Sayı 1, Sivas 2002, s. 113. 192 75 sistem olu turdu una ve her sözcü ün, de erini di er sözcüklerin bulundukları yerden aldı ına i aret etmektedir195. Etimolojik incelemelerin kavramların aslî anlamına ula ılmasında etkili bir yöntem olarak kullanılmasına ciddi ele tireler getiren Dücane Cündio lu’nun istisna sayılabilecek örneklerden hareketle bu yargıya vardı ını kaydeden Kür ad Atalar, anlamlı sözcükler olmaksızın anlamlı cümleler elde edilemeyece ine i aret etmektedir:196 … Sözcüklerin ‘etimolojik’ tahlilini yapmayı, yani asıl/kök anlam arayı ını, anlamı yakalamak için uygun bir yöntem olarak görmemektedir. Buna göre, sözcükler, henüz anlam olu madan önce, kendi ba larına, gerçekli in tamı tamına kar ılı ı olamadıkları için, sözcükleri bir araya getirmek suretiyle (yani sözcükler vasıtasıyla cümle kurarak) bir anlamı ifade etmek’ mümkün olamamaktadır. Bu yakla ım, bizce u temel sorunun cevabını vermekte yetersiz kalmaktadır: e er cümleler daha ba tan ‘anlamlı’ sözcükler tarafından olu turulmuyorlarsa, nasıl oluyor da, birtakım kelimeler bir araya gelerek (seçilerek) ‘anlamlı’ cümleler olu uyor? Bir ba ka ifadeyle, insan, cümle kurarken niçin belirli sözcükleri seçmektedir de di er bazı (özellikle de yakın anlamlı) kelimeleri seçmemektedir? Bir anlamın ‘en güçlü ekilde’ ifadesi, o anlamı en iyi aksettiren kelimelerin seçilmesiyle mümkün oluyorsa, (ki öyledir), bu durumda, en etkili söz ve yazılar, gerçe e en iyi tekabül eden sözcüklerin seçimiyle olmamakta mıdır? Biz, yazarın, bir sözcü ün gerçek anlamının, cümle içindeki total anlamın ardından yakalanabilece ine ili kin görü üne bu nedenle katılamıyoruz. Bizce sözcükler, onlara atfedilen anlamı, bizatihi üzerlerinde ta ırlar ve ayet bir ba ka faktörün yanıltıcı etkisi yoksa (ki bu, en genelde subjektivite 195 Sakallı, Tuna, a.g.e., s. 13. Atalar, Kür ad M., “Kur’an'ı Anlama Yöntemleri Üzerine - 'Kök-anlamlılık' Temelinde Bir Kavramsal Ele tiri –”, ktibas Dergisi, 12 Ekim 2005, <http://www.kuranislami.com/kuran/ kuranyoentem.html> 196 76 olarak nitelendirilebilir) ismini aldıkları ‘ ey’e kar ılık gelirler. u halde cümlelere (total ifadeye) anlamını veren ey, bizatihi anlamlı sözcükler (parçalar)dir. Bunun ötesindeki tezler, bizce istisnalar üzerine bina edilmi görü lerdir ve ancak o nisbette de er ta ırlar. Bununla birlikte Atalar, sözlüklerde bir kavramın pek çok anlamının alt alta sıralandı ını ve bunların tümünün, o kelimenin anlamını tek tek ya da tümüyle kar ıladı ının ileri sürüldü ünü belirterek, “Bu anlamlar arasında, asla, örne in “asli anlam/tali anlam” türünde bir tasnif yapma ihtiyacı duyulmadı ı gibi, böyle bir ihtiyacın hissedilmedi i de çok açıktır” diyerek sözlüklerdeki önemli bir eksikli e dikkat çekmektedir.197 1.3.3. Semantik Biliminin Etimoloji ve Leksikografi ile li kisi Semantik biliminin leksikoloji ile yakından ili kisi vardır. Leksikoloji de semanti in ilgi alanı olan kelimenin anlamları ve anlamın kaynakları konusu ile ilgilenmektedir. Leksikoloji kelimelerin hangi anlamlarının zaman içerisinde kayboldu u, yeni hangi anlamlara sahip oldu u ve tarihî seyirleri ile de ilgilenir. Leksikoloji, semanti in de önemli ilgi alanı olan kelimelerin e anlamlı, çok anlamlı, e adlı, zıt anlamlı, olu larını ayrıntılı olarak incelemesi sebebiyle Leksikoloji ile de yakından irtibatlıdır. Bir kelimenin do ru anlamını tespit etmede fayda sa layacak semantik metodun en önemli yardımcısı iyi hazırlanmı sözlüklerdir.198 197 Atalar, Kür ad M., a.g.m., s. 11. Gezgin, Ali Galip, “Kur’an’ın Do ru Çevirisinde Tarihsel – Etimolojik Sözlüklerin Önemi”, Tabula Rasa Felsefe Teoloji, yıl 3 sayı 8, Mayıs – A ustos 2003, s. 250-251. 198 77 Semantik biliminin, di er dilbilim dalları ile ili kisinin aydınlatabilmesi, ancak bu dilbilim dallarının tasnifinde esas alınan ölçütlere ve yakla ımlara ba lıdır. Dilbilim bir çok bilim adamları tarafından farklı sınıflandırmalara konu olmu ve bu sınıflandırmalar bir çok zaman iç içe geçmi tir. Sınıflandırmada temel alınan yakla ım, do al olarak alt sınıfların ili ki alanlarını da de i tirebilmektedir. Bu noktada, dilbilim alanlarının sınıflandırılmasındaki karma ıklı a dikkat çekerek, semantik bilimimin sınırları iyi çizilmi , öbür disiplinlerle iyi entegre olmu bir bilimsel disiplin olmadı ına dikkat çeken Palmer’in sözlerini tekrarlamak gerekir: “Aslında semantik bir bakıma insan bilgisinin tamamıyla ili kilidir. Ancak, çalı ma alanının sınırlarını çizmek ve görünürdeki karma ıklık ve karı ıklı a bir nizam ve intizam getirmek dilbilimcinin i i ve görevi olmalıdır.”199 Kur’an semanti i üzerine çalı an de erli dilbilimci Toshihiko zutsu da semantik biliminin tanımlanması ve di er dilbilim alanları ile ili kisinin ortaya konulmasında ba lamında, semanti in a kınlık verecek derecede karma ık bir alan oldu unu ve semantik bilgisine derinlemesine vakıf olmayan kimseler için semantik hakkında genel bir fikir sahibi olmanın çok güç oldu unu belirtmektedir.200 Semantik biliminin çerçevesinin tespitinde güçlük Edmond Cary’nin u yargısını da do rulamaktadır: “Anlambilim, göstergebilim gibi bilim dalları kimi zaman dilbilim kapsamı içinde, kimi zaman da dilbilimin sınırları dı ında tutulur.”201 Bu söylenenlerden hareketle semantik biliminin, yakla ıma ba lı olarak dilbilimin bir alt disiplini olabilece i gibi dilbilim dı ında ama onunla ili kili 199 Palmer, a.g.e., s. 184. zutsu, Toshihiko, a.g.e., s. 16; Toshihiko, zutsu, çev. Selahattin Ayaz, slam Dü üncesinde man Kavramı, Pınar Yay., stanbul 2000, s. 273. 201 Cary, Edmond, Çev. Mete Çamdereli, Çeviri Nasıl Yapılmalı, nsan Yay., stanbul 1996, (Çevirmenin önsözünden) s. 13. 200 78 müstakil bir ba ka disiplin oldu unu söylemek te mümkün olacaktır. Bir ba ka ifadeyle dilbilimle ili kili olan semantik alana dilbilimsel semantik demek uygun olacaktır. Bu çalı manın konusu da dilbilimsel semantiktir. Bir kelimenin esas anlamı tespit edilece i zaman, o kelimenin etimolojisi iyi bilinmesi gerekece ini kaydeden Yakıt, kelimelerin etimolojilerinde, ait oldukları milletin kültürüne ait unsurlar bulundu u için, do ru anlamı tespit ederken, bu unsurlar büyük ölçüde yardımcı olaca ını bu nedenle de etimolojinin, semantik analizde ilk basamaklardan birini olu turdu unu belirtmektedir. Ancak Yakıt’a göre, “Etimoloji ile semantik analizi birbirine karı tırmamak gerekir. Çünkü “semantik analiz” ne basit bir kelime yapısı tahlili, ne de kelime ekline yani etimolojiye atfedilen orijinal mânâ çalı masıdır… Hâlbuki “etimoloji”, bize kelimenin ilk mânâsı hakkında yalnız bir ip ucu verir ve birçok hallerde etimoloji, kelime tahmininden öteye geçmez, ço unlukla çözülmez bir sır olarak kalır. Semantik analiz ise, daha derinlere gider. E er bir tasnif yapacak olursak o, kültürel bir bilim olmak ister. Bir anahtar terimin, esas ve izafi unsurlarının tahlili öyle bir açıdan alınmalıdır ki bu iki unsurun birle mesinden özel bir mânâ, o kültürü yapanların önemli bir veçhesi gün ı ı ına çıkmı olsun.”202 Anlambilimle en yakın olan dilbilim disiplinlerinden birisi etimolojidir. slam ilim gelene inde etimolojinin adı, ‘i tikâk’ ilmidir. Eskiler, bilhassa Grekler için etimoloji gerçek bilgisi idi. Bugünkü bilime göre etimoloji bir kelimenin bütün üremelerini, türevlerini göz önünde bulundurarak onun ses ve mânâ bakımından kabul edilebilecek en eski ve orijinal ekline varmak, yani bir kelime içerisinde saklı 202 Yakıt, smail, “Do ru Bir Kur’an Tercümesinde Semantik Metodun Önemi”, Süleyman Demirel Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 1, Isparta 1992, s. 17-24. ayrıca bkz. Yavuz, Galip, a.g.m., s. 116. 79 olan kavram çekirde ini ve bu kavram çekirde inin de erini ke fetmek demektir. Mesela Türkçe’deki ‘darı’ kelimesi ile akraba ve yakın olan bütün türevleri bir araya toplayarak onun çok eskiden bir ‘tar veya dar’ orijinal ilk ve gerçek anlam köküne vardı ını, bunun da, “sürmek, ekmek” mânâsına geldi ini etimolojik olarak bulmamız ve de erlendirmemiz gibi. Fakat etimolojiye her zaman güvenmek yerinde olmaz; etimolojinin do ru ve geçerli olabilmesi için, ses kanunlarının tamamen tespit edilmi olması gerekmektedir. Bu anlamda etimoloji yapmak demek, ba lı ba ına bir bilim yapmak veya artzamanlı bilime ba lı bir ilim kolu ile u ra mak demek de ildir. O, sadece muayyen bir zaman içerisinde e zamanlı veya tarih boyunca vukûa gelen lengüistik hadiselere bazı izafî etimolojik prensipleri ve ilkeleri tatbik etmek demektir.203 Palmer, etimolojinin, pek de önemli olan bir disiplin olma ını belirterek, “sözlüklerde onun bir kırıntısının dahi yeri olmamalıdır” demektedir. Zira, Palmer insan dilinin, tarih içerisinde çok gerilere kadar uzandı ı için ‘do ru’ ya da ‘orijinal’ anlam diye bir ey olamayaca ını dü ünmektedir.204 Do an Aksan ise etimolojiyi müstakil bir bilim dalı olarak kabul etmemi , sözcükbilim (leksikoloji)’nin kapsam alanı içerisine sokmu tur. Ona göre modern dilbilimde, kelimelerin anlam kökenlerini, tarihsel geli imlerini, kısacası ba larından geçenleri inceleyen bilim dalı biçimbilgisel-sözcükbilim (morpho-leksikoloji)’dir.205 Etimolojik analiz yapılmadan ve kelimelerin ilk anlamları ke fedilip ortaya konulmadan semantik analiz in a edilemez. Bunların arasında çok derin bir 203 Üçok, Necip, Genel Dilbilim (Lengüistik), Ankara Üniv. DTCF Yay., Ankara 1947, s. 41-42. Palmer, a.g.e., s. 25. 205 Aksan, Do an, (1995), a.g.e., s. 31. 204 80 dilbilimsel ba lantı ve semantik anlam ba ı bulunmaktadır, yani söz konusu bu iki dilbilim dalından biri di erine ba lıdır, biri olmadan di eri de olmaz. Etimoloji ile semantik analizin, kavramsal çözümleme yönteminin birbirleri ile olan derin ba lantı ve semantik ili kileri, ilgili kelime ve kavramın kökenini ilk ve gerçek kök anlamını ke fetmede aynı noktadan ba lamaktadır. Çünkü semantik analiz yöntemi ne basit bir kelime yapısı tahlili, ne de kelimenin etimolojik analizine yönelik orijinal mânâ çalı masıdır. Etimolojik analiz, bize sadece kelimenin temel mânâsı hakkında yalnız bir ipucu verir kelime ve anlam tahmininden öteye geçmez fakat semantik analiz yöntemi ise daha ileri gider ve bir anahtar kavramın, kelimenin veya terimin esas ve izafî unsurlarını semantik açıdan tahlil ederek bu iki anlam ve unsurun birle mesinden özel bir mânâ, semantik tanım ortaya koyar; ait oldu u kültürü, dünya görü ünü aydınlatır.206 Etimolojinin bir bilim disiplini olarak, semantik ara tırmaların küçük bir parçası mesabesine indirgenmesine itiraz eden Christopher Hutton, etimolojinin kendi içerisinde mükemmel ve tutarlı bir bilim disiplini oldu unu ve her milletin yazılı veya sözlü yasalar ve kutsal metinlerindeki dilbilimsel de i imleri yansıttı ını belirtmektedir.207 Tüm bu de erlendirmeleri göz önünde tutarak belirtilmelidir ki, semantik ile etimoloji arasında çok sıkı bir ba vardır. Hatta etimoloji ara tırmaları zaman ve tarih itibarıyla semantik ara tırmalarından daha önce gelmekte ve yapılmaktadır. Çünkü etimoloji, kelimenin ilk ve gerçek, do ru ve orijinal temel anlam ya da anlamlarını ke fetmeye çalı ırken; semantik de kelimenin söz konusu bu etimolojik 206 zutsu, Toshihiko, a.g.e, s.17, 30, 62, 70, 165.; Atalar, Kür at M., a.g.m., s. 3. Hutton, Christopher, “Semantics and the ‘Etymological Fallacy’ Fallacy”, Language Sciences, Volume 20 No 2, April 1998, s. 89-200. 207 81 gerçek ve do ru anlam ya da anlamlarından tarihsel süreç içerisinde artzamanlı bir yöntemle ne gibi eklemlemelerin, anlam de i imlerinin ve anlam olaylarının meydana geldi ini ortaya çıkarmaya çalı maktadır.208 Bakı açısına ba lı olarak, bu disiplinlerden birisinin di erinin bir cüz’ü oldu unu söylemek bile mümkün olacaktır. Di er yandan semantik biliminin sözlükbilim veya sözlükbilimini de kapsayan sözcükbilim ile ili kisini ele alırsak, burada da bazı bilim adamlarının sözlükbilimi genel anlamıyla dilbilimde semanti i de içerisine alan geni bir alan olarak tanımladıklarını söyleyebiliriz.209 Ancak her ne olursa olsun anlambilimin temel hatları ve yöntemleriyle sözcükbilimden ayrıldı ını da kaydetmek kaçınılmazdır. Bu noktada etimolojinin de geleneksel olarak sözcükbilimin bir alt alanı oldu unu tespit etmek gerekir. Sözcükbilim pratikte, sözlükbilim, etimoloji, morfoloji, semantik, vb alanları kapsamaktadır. Kelimelerin do ru anlamlarına ula arak, bunların listelenmesini konu edinen sözlükbiliminin zorunlu alarak semantik ve morfolojik incelemeleri de gerektirdi i göz önünde tutulmalıdır. Dolayısıyla sözlükbilim ile semantik arasında derin bir ba lantı olmak zorundadır. Semantik, sözlüksel birimlerin, sözcüklerin gösterilen anlam boyutunu ve kendilerine yüklenen anlam ve kullanım içeri ini incelemek suretiyle sözcükbilimi ile do rudan bir ili ki içerisindedir. Bunun tersi de aynı ili ki kapsamındadır. Anlambilimci, bu anlamda sözcüklerin ya da sözlük birimlerin anlam hayatlarının izini takip etmektedir. Sözcüklerin de bir anlam hayatı vardır. te sözcüklerin veya sözlük birimlerinin tarihsel süreçteki delalet ve kavram 208 Yılmaz, Hasan, “Kur’an Kelime ve fadelerini Anlamada Kavram Tefsiri ve Semantik Analiz Yöntemi”, Atatürk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitiüsü Yayınlanmamı Doktora Tezi, Erzurum 2003, s. 63. 209 Öztokat, Erdin, “Sözlük Üstüne Gözlemler”, Dilbilim IV, stanbul Üniv. Edebiyat Fakültesi Yay., stanbul 1979, s. 66. 82 alanlarının, anlam hayatlarının ve derinliklerinin çözümlenmesinde dilbilimcinin ve anlambilimcinin en önemli materyali ve bilgi hazinesi, sözcüklerin anlamlarını ortaya koyan sözlük bilgisi ya da sözlükçülüktür. Bir ba ka anlatımla, kelime ve kavram analizi ve ifade ve tertip analizlerinde anlambilimcinin esas alaca ı ve göz önünde bulunduraca ı temel kaynak, sözlükler olacaktır. Çünkü sözlüklerde, kelime ve ifadelerin sözcükbilim alanları bulunmakta ve listelenmektedir. Bu alanlar, bir sözcük için üç temel alandır: 1. Biçimbilgisel alan, 2. Kavramsal alan ya da kavram alanı ve 3. Anlam alanı. Anlam, kavram alanı da, e seslilik, çok anlamlılık, e anlamlılık, temel anlam, yan anlam ve benzeri dilsel olguları kapsamaktadır. Binaenaleyh bir kelime, ancak e zamanlı boyutta betimlenen bir yapının ve gösterge (ler) dizgesinin içinde bir anlam ve de er kazanmaktadır. Sözcükbilimle u ra an bir dilbilimci ve anlambilimci de, söz konusu bu dilsel yapıları ve dizgeleri ayrıca söz da arcı ını e zamanlı anlambilimi ile analiz etmeyi amaçlamaktadır.210 Anlamı bilinmeyen herhangi bir kelimenin ne anlama geldi ini ö renmek için, sözlüklere müracaat edilmesi zorunludur. A. Wierzbicka’nın da belirtti i gibi, semantik analiz yapmaya yardımcı olacak iyi bir lügat, kelimenin hecelemesi, telaffuzu, etimolojisi, kullanımı, sinonimleri, grameri ile bazen de resim ve emaları ihtiva etmeli, aynı zamanda morfolojik, sentaktik vb. özelliklere sahip olmalıdır.211 smail Yakıt’a göre, semantik analizde, özellikle “etimolojik” olarak hazırlanmı lügatlere ihtiyaç vardır. Çünkü etimolojik sözlü ü hazırlanmamı bir dilin semantik analizini yapmak mümkün de ildir.212 210 Yılmaz, Hasan, a.g.t., s. 66-67. Ayrıntılar için bkz. Kıran, Zeynel, s. 265–270; Aksan, Do an, Anlambilimi ve Türk Anlambilimi, s. 15 vd.; Yavuz, Galip, a.g.m., s. 117 vd. 211 Wierzbicka, Anna, Semantics, Primes and Universals, Oxford Univ. Pres, New York 1996, s. 259. 212 Yakıt, smail, “Semantik Metodun Önemi”, s. 17. 83 II BÖLÜM KUR’AN ARA TIRMALARINDA SEMANT K YÖNTEM VE K TÂB-I MUKADDES’ N KULLANILMASI 1990’lı yıllarla birlikte Türkiye’de ve di er bir çok ülkede dilbilimin bir çok de i ik disiplini, Kur’an ara tırmalarına yo un bir biçimde uygulanmaya ba lamı tır. Son dönemlerde, tefsir gelene inde, en önemli yöntemlerden olan lügâvî tefsir yöntemi bir anlamda yeniden hayat bulmu tur. Dilsel analizlerin bir ço u da semantik yöntemler esas alınarak yapılmaya çalı ılmı tır. üphesiz bunda Toshihiko zutsu’nun çok önemli bir payı vardır. zutsu’nun Kur’an’da Allah ve nsan adlı eseri bu mânâda çok belirleyici bir etkiye sahip olmu ve temel bir referans kayna ına dönü mü tür. Ayrıca zutsu’nun, Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar213, adlı eseri de hem kuramsal anlamda hem de çözümleme anlamında ileri bir semantik uygulama örneklemi olu turmu tur. zutsu’nun bu iki eseri müteakip telif etti i slam Dü üncesinde man Kavramı214, adlı kitabı ise semantik yöntemin kuramsal özelliklerinin arka planda tutularak ortaya konulmu sistematik bir semantik tahlil eseridir. Yazarın slam’da Varlık Dü üncesi215 adlı eseri ise semantik bir yol izleyerek üretti i slam felsefesi, slam ontolojisine dair makalelerinin bir toplamıdır. 213 Toshihiko, zutsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, s.17, 36, 46. Toshihiko, zutsu, çev. Selahattin Ayaz, slam Dü üncesinde man Kavramı, Pınar Yay., stanbul 2000. 215 Toshihiko, zutsu, çev. brahim Kalın, slam’da Varlık Dü üncesi, nsan Yay., stanbul 1995. 214 84 2.1. SEMANT K YÖNTEM N KUR’AN SÖZCÜKLER N N NCELEMES NDE KULLANILMASI Gerrit van Jan Steenbergen, “Semantics, World View and Bible Translation: An Integrated Analysis of a Selection of Hebrew Lexical Items Referring to Negative Moral Behaviour in the Book of Isaiah” ba lıklı doktora tezinde, Eski Ahit’in indi i dönemle bugünkü okuyucunun belirgin kültürel ve tarihsel ba lam farklılıklarına i aret ederek, Eski Ahit’i anlama çalı malarında bu kültürel farklılı ın göz önünde bulundurulmasının semantik bir incelemenin konusu olması gerekti ini belirtmekte ve “semantik analizin kültürel geçerlili ini mümkün kılmak için sözlük maddelerini meydana getiren dünya görü ü sisteminin incelenmesine ihtiyaç vardır; böylelikle kültür ve dünya görü ünün içine gömülü olan bir sözlük maddesi semantik analiz konusu yapılabilir” demektedir.216 Ayrıca Steenbergen, kutsal metinlerin ba ka dillere aktarılması konusunda sözlüksel semanti in kültürlerarası ileti imi yansıtması açısından sınırlı bir de ere sahip olaca ını, bu nedenle de semantik incelemelerin kültürel unsurları da içermesi zorunlulu unu vurgulamaktadır.217 slam Dünyasına gelince tefsir ara tırmalarında en önemli ve yaygın yöntemlerden birisi konulu tefsir metodudur. Bu metot daraltılarak, konuyu vuzuha kavu turacak, konunun temel anahtar kavramları ve odak kavramını esas alan çalı malar günümüzde iyice yaygınla mı tır. Bir çok bilimsel yayın, kelimeleri esas alarak derinlemesine yapılan dilsel analizlere, etimolojik, leksikolojik ve semantik tahlillere yer vermektedir. Herhangi bir kavramın tefsirlerden ve sözlüklerden 216 van Jan Steenbergen, Gerrit, “Semantics, World View and Bible Translation: An Integrated Analysis of a Selection of Hebrew Lexical Items Referring to Negative Moral Behaviour in The Book of Isaiah”, the University of Stellenbosch Doctor of Literature Thesis, October 2002, s. 7. 217 a.t., s. 46; ayrıca bkz. e - evanî, Ahmed, a.g.m., s. 1-2, vd. 85 istifade edilerek semantik bir analize tabi tutulması, bu kavramın çerçevesini belirledi i konunun da açıklı a kavu masını temin edece inden, bu türden dilsel analizler de konulu tefsir kapsamında yer alır.218 Ancak daha önce de karma ıklı ına dikkat çekti imiz bu bilimsel disiplinlerin ı ı ında geli tirilen yöntemlerin de çe itli sorgulamalar ve ele tirilerin hedefi oldu u unutulmamalıdır. Kur’an ara tırmalarında semantik yöntemin genel kabul gören bir yöntem olmasına ön ayak olan zutsu, Kur’an semanti inin, Kur’an dilinin anahtar kavramları üzerinde anlam açısından yapılan tahlili bir yöntem çalı ması oldu unu, Kur’an’ın kelime ve ifadelerinin, anahtar kavramlarının anlamları açısından semantik analiz yöntemiyle incelemek ve dünya görü ünün ne oldu unu açıklamak oldu unu kaydetmektedir:219 Kur’an’ın semanti i, bu kâinatın nasıl meydana geldi i, dünyanın en büyük elemanlarının neler oldu u ve bunların birbirleriyle ili kilerinin ne biçimde kuruldu u sorunlarıyla ilgilenmektedir. Bu anlamda semantik bir çe it ontoloji olmaktadır. Fakat bu, metafizik soyut dü ünce alanındaki filozofun telif etti i kuru, sistematik bir ontoloji de il; somut, ya ayan dinamik bir ontolojidir. Kur’an ayetlerinden yansıdı ı üzere semantik, varlık ve olu un somut bir ontolojisini te kil etmektedir… zutsu’ya göre etimoloji bize kelimenin ilk ve asıl lügâvî mânâsı hakkında sadece bir ipucu verir ve bu haliyle kelime anlamı tahmininden öteye geçmez. Bu anlamda etimoloji; anahtar kavramın gerçek ve izafî anlamlarını ortaya koyar ve bu iki unsurun birle mesinden bir dilin kültürel-semantik dünya görü ü aydınlanmı 218 Tolan, M. Bilal, “Kur’an’da Selam Kavramının Semantik Analizi”, Fırat Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Elazı 2006, s. 12. 219 Izutsu, Toshihiko, a.g.e., s. 16-18. 86 olur220. E er ideal olan bu sonuca ula ırsak, yapılan bütün bu etimolojik ve semantik analizler o dili konu an bir milletin inancını ve bu inancının sonucu olan kültürünün ve dünya görü ünün yapısını tahlili bir düzleme getirmemize yardım edecektir. te bir kültürün dünya görü ü böylece elde edilmektedir221. zutsu, semantik metodolojide önemli bir yeri olan anlam örgüsünü ve semantik alan teorisini öyle açıklamaktadır: “Kur’an’da kelime ve ifadeler birbirinden ayrı semantik alanda bulunmazlar, her birinin öteki kelimelerle ve kavramsal yapıyla çok sıkı ve yakın bir ili kisi vardır. Kelime ve ifadeler birbirlerine semantik açıdan farklı ekillerde ba lanırlar ve somut anlamlarını kazanarak sonunda gayet düzenli bir bütün, iç içe kavramsal bir münasebet a ı kurar, anlam sistemi olu tururlar. Söz konusu bu kavramsal anlam dokusu ve anlam sistemi, kelime ve ifadelerin kendi morfolojik yapılarından de il, Kur’an bütünlü ünden kaynaklanır. Kur’an’daki anahtar kavramlar semantik açıdan tahlil yapılırken kelime ve ifadelere özel anlamlar kazandıran Kur’an bütünlü ünde yer alan çe itli kelime ve kavram ili kileri222; kavramsal doku ve anlam sistemi gözden uzak tutulmamalıdır. Bir dildeki kelimelerin birbiriyle girift bir kavramsal a ve anlam dokusu olu turdu unu ifade etmek mümkündür. Bir dildeki odak ve anahtar kavramlar bu dilin ve kültürün dünya görü ünün te ekkülünde önceli e sahiptir. Kur’an üzerinde çalı mak isteyen bir semantikçi için en önemli i söz konusu bu odak ve anahtar kavramları tespit etmektir. Çünkü bu onun çalı malarının yönünü tayin edece i gibi, kuraca ı binanın da temelini te kil eder. Böylece bütün sistemi birbirine ba layan semantik ili kiler a ı ve kavramsal münasebet ortaya çıkar. 220 a.e, s. 26, 32. a.e, s. 32, 33. a.mlf., Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, s.17, 36, 46. 222 a.e, s.18, 19. 221 87 Kur’an’daki kelimeler rasgele ya da birbirinden ba ımsız olarak toplanmamı tır. te kelime ve ifadelerin kavramsal münasebet a ından, mânâ sisteminden semantik alanlar do ar. E er kelimelerin etimolojik kökeniyle bu kökten türeyen kelimelerin manaları örtü üyorsa aralarında semantik bir ba vardır, anlamına gelir. ayet böyle bir semantik ba kurulamıyorsa, o zaman bu semantik analizler sonucu ula ılan sonuçlarda bir hata vardır ve o semantik tanım ve sonuç kelimeye etimolojik kök anlam ya da anlamlarına sonradan tarih boyunca kazandırılan bir tanım ve anlamdır, demek mümkündür. Yani kelimelerin semantik analizlerinde, hep bu kök anlamla ili ki, ba ve yakınlık göz önünde bulundurulmalı ve kök anlam her zaman esas alınmalıdır223. Sözcüklerin kök anlamlarına ula amamak, beraberinde kavram karga alarını da getirmektedir. Asırlar öncesinde olu mu kavramların sonraki ça larda do ru kullanılabilmeleri, onların ortaya çıktıkları ve olu tukları tarihsel sürecin bilinmesine ba lıdır. Bu süreç bilinmedi i zaman, kavramların gerçek delaletleri ve temel anlamları unutulmakta ve bir kavram karga ası olu maktadır. Kavram karga asının oldu u bir yerde ise neyin nasıl ifade edilip anla ılaca ı bilinememektedir224. Kur’an’ı do ru anlamak için önemli kriterlerden birisi de ayetlerde geçen anahtar kelimelerin, Kur’an’ın indi i dönemdeki anlamını tesbit etmektir. O nedenle bir müfessir, “bu kelimelerin ilk olarak ortaya çıktıkları sırada ve onların ilk 223 a.e, s. 33, 35. Özler, Mevlüt, slam Dü üncesinde EhI-i Sünnet EhI-i Bid’at Adlandırmaları, Ekev Yay., Erzurum 2001, s. 7. 224 88 okuyucusu olan Rasullullah tarafından okundu unda, onun etrafında bulunan kimselerin onlardan ne anladıklarını tesbit etmeye bilhassa dikkat etmesi gerekir.”225 Muhammed Abduh, “Kur’an’ı do ru olarak anlamak isteyen kimsenin, slam aleminde sonradan meydana gelen ıstılahları ara tırması gerekir. Ta ki, bu ıstılahların anlamlarıyla, Kur’an’da varid oldu u anlamları birbirinden ayrılsın. Ço u zaman müfessirler, Kur’an’ın kelimelerini hicrî ilk üç asırdan sonra meydana gelen terimlerle tefsir etmektedirler. Hâlbuki ara tırıcının üzerine vacib olan, Kur’an kelimelerini nazil oldu u zamandaki mânâlarına göre tefsir etmektir”226 diyerek tefsirde kelimelerin kök anlamlarının önemine dikkat çekmi tir. Kur’an’ın nüzulünden kısa bir süre sonra Arap Dünyasının, çok farklı kültürlerle kar ıla mı ve çok hızlı toplumsal de i ime u ramı oldu unu belirten Halis Albayrak, bu durumun, Kur’an’da yer alan bazı kelimelerde de bir takım anlam kaymalarına yol açtı ını ve Kur’an’ı do ru anlamanın temel artlarından birinin, onu, indi i dönemdeki Arap Dilinin bütün özellikleri çerçevesinde incelemek ve kelimelerin, Kur’an’ın indirildi i dönemde kar ıladıkları mânâları tesbit ederek, Kur’an’ın ilk muhataplarının kelimelerden anladıkları mânâya ula mak oldu unu dile getirmi tir.227 Kur’an kelimelerini tahlil etmenin önemini daha o dönemde kavramı olan sahabe, Kur’an ve hadisin Kur’an’ın ini inde mevcut olan Arapçaya göre 225 el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, “Tefsir ve Tefsirde Edebi Tefsir Metodu”, slamî Ara tırmalar Dergisi, c. 2, sayı 7, Ankara 1998, s. 111. 226 Abduh, Muhammed, Çev. Abdulkadir ener ve Mustafa Fayda, “Fatihatu’l-Kitâb (Fatiha Tefsiri)”, Ankara Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1970, c. 16, s. 5. 227 Albayrak, Halis, Tefsir Usülü, Yöntem, Ana Konular, lkeler, Teklifler, ule Yay., stanbul 1998, s. 143-144. 89 anla ılabilece ini sezmi ler, badiyelere, çöllere ve köylere giderek henüz yabancılarla karı mamı Arapların dillerini tesbit etmeye ba lamı lardı.228 Bu durum Hz. Ömer’in u sözlerinde de açıklık kazanmaktadır: “Ey insanlar, divanınıza sahip olun ve sapıtmayın” deyince, (orada bulunanlar): “Divanımız nedir?” diye sorarlar. Hz. Ömer: “Cahiliyye iiridir. üphesiz onda (cahiliyye iirinde) Kitâbınızın tefsiri vardır.” diye cevap verir.229 Hz. Ömer’in bu sözünden, Kur’an’ın anla ılması açısından kelimelerin ilk anlamlarına ı ık tutacak olan cahiliyye iirine ne kadar büyük bir önem atfetti ini görüyoruz. Zira “cahiliyye iiri” Kur’an’ın nazil oldu u sırada o bölgenin kültürünü, dilini en iyi yansıtan vasıtadır. Bir kelimenin do ru anlamını bu yolla da tesbit etmek mümkündür. Anlamını bilemedi i kelimelerin, do ru anlamlarını ara tırırken, cahiliyye iirine müracaat eden ve “Kur’an’ın Tercümanı” diye me hur olmu Abdullah b. Abbâs da, bir kelimenin anlamını sormak üzere gelenlere öyle derdi: “Bana, bilmedi iniz bir kelimeyi soraca ınızda, onu önce iirde arayın. Çünkü iir Arabın divanıdır. Biz, Arabın diliyle indirilmi olan Kur’an’dan bir kelimeyi bilemedi imizde, Arabın divanına bakar ve onu orada ararız.”230 Kelimelerin ilk anlamına gitme konusunda Arapça’nın deve ile olan ili kisine dikkat çeken smail Yakıt unları kaydetmektedir: “Türkçe nasıl ok, yay ve at dili; Grekçe, denizcilik ve balıkçılıktan örnekleri olan bir dil ise Arapça da deveden örnekleri çok olan bir dildir. Dolayısıyla bir kelimenin do ru anlamını bulmada yardımcı unsurlardan birisi de o kelimenin deveden örneklerini 228 Atay, Hüseyin, Kur’an’a Göre man Esasları, Ajans Türk Matbaası, Ankara tsz, s. 21. ez-Zemah erî, Mahmûd b. Ömer, el-Ke âf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vucûhi’tTe’vîl, Daru’l Fikr, y.y. tsz, s. 411. 230 ez-Zerke î, el-Burhân, c. 1, s. 119-120. 229 90 bulmaktır.”231 Zira “Çöl hayatının devamı ve hareketi deveye ba lıdır. Arapçada pek çok isimle anılan ve etrafında bir sürü adet geli tirilen deve aynı zamanda Bedevî’nin kalkanıdır. ( ... ) Sütü, eti, elbise için yünü, yakacak için teze i ve son olarak hastalık halinde ilaç olarak idrarı ile Bedevinin hayatıdır. Bütün bu özellikleriyle deve, Arap edebîyatına geçmi tir.”232 Mesela eski dilcilerin u sözü me hurdur: Arapça deve dilidir. Deveden örne i olmayan bir kelimenin muarrab (Arapçala mı , yabancı) oldu u dü ünülebilir.233 urası muhakkaktır ki, “bir dilde belli kavramlar için ne kadar çok kelime varsa, o kavramlar o kadar önemlidir. Arapçada deveyi ifade etmek için binlerce kelimenin bulunması bu görü ün önemini artırmaktadır.234 Dolayısıyla Kur’an’daki kelimelerin do ru anlamları ara tırılırken mümkün oldu u kadar deveden örnekler tesbit edilmelidir.235 Kur’an’ın do ru anla ılması için odak ve anahtar kavramların do ru ve gerçek anlamlarını elde etme çabasında örnek bir çalı ma olan er-Râgıb el-Isfehânî (öl. 502/ 1108)’nin, “el-Mufredat fi Garibi’1-Kur’an” adlı ünlü eserin mukaddime kısmındaki u açıklamalar yer almaktadır236: “Kur’an ilimlerinden en ba ta ve öncelikli olarak me gul olunması ve incelenmesi gereken ilimler, lâfzî ilimler; lafızların anlam ve içeriklerini ara tıran kelime ve kavram bilgileridir. Kur’an ifadelerinin manalarını anlamak isteyen kimse için en ba ta gelen araçlar olması hasebiyle Kur’an lafızlarının kök mânâlarını anlamak, bilmek bina in a etmek 231 Yakıt, smail, “Do ru Bir Kur’an Tercümesinde Semantik Metodun Önemi”, Süleyman Demirel Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Isparta 1995, s. 20. 232 Miquel, Andre, Çev. Ahmet Fidan ve Hasan Mente , Do u undan Günümüze slam ve Medeniyeti, Gerçek Hayat, stanbul 2003, s. 36. 233 Yakıt, smail, a.g.m., s. 20. 234 Condon, J.R. ve John C., Çev. Murat Çiftkaya, nsan Yay., stanbul 1995, s. 57. 235 Gezgin, Ali Galip, a.g.t., s. 45. 236 er-Râgıb el-Isfehânî, Mufredatu Elfazi’I-Kur’an, ne r. Safvan Adnan Davudi, Daru’l-Kalem, Dıme k 1992, s. 54–55; Abduh, Muhammed ve Rıza, Re id, Tefsiru’l Menar-Tefsiru’l Kur’ani’IHâkim-, Daru’l-Menar, Mısır 1954, c. 1, s. 7,16,17,31. 91 isteyen kimse için en ba ta gelen araçlar olan kerpiç mesabesindedir. Bu lafızla ilgili ilimlerin ve kök mânâları bilmenin faydası sadece Kur’an ilimlerine has de il, bütün slamî ilimlere amildir”. Kur’an kelime ve ifadelerini, odak ve anahtar kavramlarını anlama, anlamlandırma ve yorumlamada, ça da anlama, anlamlandırma, yorumlama ve kavramsal tahlil ilkelerinden, yöntemlerinden ve bunların ula tıkları verilerden de istifade edilmelidir. Zira dinî metinlerin ve kutsal kitapların anla ılıp yorumlanması sürecinde kullanılan yöntem ya da yöntemlerin belirleyici olu u kesintisiz bir süreç olarak devam edecektir. Çünkü Kur’an’ın anla ılabilmesi için yorum olgusu kaçınılmaz ve vazgeçilmez bir gerekliliktir. Dolayısıyla yorumun dinamizmi ya da dura anlı ı, tefsir veya yorum tekniklerine, yöntemlerine kazandırılacak yeni açılımlarla ve farklı yakla ımlarla ba lantılı olacaktır.237 Kur’an kelime ve ifadelerini anlarken, Kur’an’ın inzal edildi i dönemdeki Arap toplumunun dilini çe itli yönleriyle ara tırmaya gerek vardır.238 Bu husus, anlamanın ve anlamlandırmanın ilk merhalesini olu turmaktadır. Bundan sonra anlama ve yorumlama merhalesi gelmektedir. Kur’an, apaçık bir Arapça ile indirildi ine göre onun, dil ve anlam açılarından incelenmesi bir zorunluluktur. Kur’an’ı anlamaya, anlamlandırmaya, açıklamaya ve yorumlamaya çalı an herkes, onu, dilbilimsel ve anlambilimsel yönlerden incelemi lerdir. Kur’an kelime ve ifadeleri, odak veya anahtar kavramları, etimolojik, lügavî, lengüistik, semantik, 237 Kılıç, Sadık, “Nesnellikle Öznellik Arasında Yorum”, slami Ara tırmalar, 1996/ 9, s. 103. el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metot, Kur’an Kitaplı ı Yay., stanbul 1995, s. 84, 90. 238 92 hermenötik, Arap dili ve belagatı açılarından çe itli yönleriyle incelenmi ve tahlil edilmi tir.239 Kur’an’ın indi i devrin Arapları lûgat bakımından Kur’an’ı anlıyorlardı. Ancak, lugavî mânâları bilmekle birlikte, layıkıyla anlayamayacakları meseleler de vardı. Hadislerden de anla ılıyor ki, Kur’an-ı Kerîm’deki bazı kelime ve âyetler hususunda bazı sahabiler, gerek Hz. Peygamber’e ve gerekse âlim sahabilere müracaat ederdi. Bir taraftan müte abih âyetler, di er taraftan Arap alfabesinin o zamanki büyük noksanlı ı olan hareke ve noktaların bulunmayı ı, nihayet muhtelif kıraatlerin mevcudiyeti, Kur’an-ı Kerîm’in bazı yerlerini tefsîr etmek ihtiyacını zaruri kılmı tır.240 Önceki geleneksel tefsirlerde de, Kur’an kelime ve ifadelerinin, dilbilimsel açıdan inceden inceye tahlil edildi ini görmekteyiz. Kur’an’ın, Arap dili ve edebîyatının zirve ve aheseri oldu unu dü ünürsek onun, filolojik ve edebî açıdan dikkatli bir incelemeye tabi tutulması bir zarurettir. Çünkü Kur’an’ın anla ılması, anlamlandırılması, tefsir edilmesi ve yorumlanmasında, önce onun, metin, dilbilim ve anlambilim tahliline ihtiyaç vardır; ancak Kur’an’ı, nahiv ve belagat açısından, dil ve anlam yönünden analiz edip tetkik ederken, önceki klâsik tefsirlerde oldu u gibi a ırı derecede dil ve filoloji tahlillerine dalmamak ve asıl gayeden uzakla mamak, daha isabetli bir tutum olarak görülmelidir.241 Çünkü dilbilimsel, anlambilimsel, etimolojik, filolojik, lengüistik, hermenötik açıklamalar ve gramatik(al) analizler, sonuçta, Kur’an’ın vermek istedi i ilahî mesajının, muhataplara ula tırılmasında birer araç konumundadır.242 Asıl gaye, Kur’an kelime 239 a.e., s. 76, 83- 84, 90; Albayrak, Halis, a.g.e., s. 143– 146. Okiç, M. Tayyib, Tefsîr ve Hadis Usulünün Bazı Meseleleri, Nun yay., stanbul 1995, s. 144-145. 241 Abduh, Muhammed ve Rıza, Re id, a.g.e. c. 1, s. 17, 22; Albayrak, Halis, a.g.e., s. 102- 104, 146, 147. 242 Albayrak, Halis, a.g.e. s. 146- 147. 240 93 ve ifadelerinin anlamı, anlamlandırılması, tefsir edilmesi ve yorumlanmasıdır. Bir ba ka ifadeyle, Kur’an mesajının anlam ve yorumudur. Yorucu ve dikkatli bir semantik analiz çalı ması ve kavram çözümlemesi ancak kavramların ve kelimenin gerçek anlamını verecektir.243 Esas anlamı, etimolojik ve semantik tanımı tespit edilecek odak ya da anahtar kelime ve ifadenin mümkün oldu u kadar erken dönem kaynaklarına, sözlüklere ve divanlara inilerek taranması, incelenmesi metodik açıdan bir gerekliliktir. Bazen bir kelime ve ifadenin esas ve gerçek anlamını ya da anlamlarını belirlemek, çok zaman alabilir. Ancak bu faaliyet ile kavramın yanlı anla ılmasını, kavram karga asını önleme ve do ru anlamı bulma gibi önemli bir i in üstesinden gelinmeye çalı ılmaktadır.244 Ba arılı bir semantik analiz çalı ması ve kavram çözümlemesi yapabilmek için bazı inceleme a amalarını takip etmek gerekmektedir. Bunları maddeler halinde u ekilde sıralamak mümkündür: Bir kelime ve ifadenin ya da bir kavramın, Kur’an ı ı ında semantik analizini ve kavramsal çözümlemesini yapabilmek için, öncelikle o kelime ve ifadenin etimolojisini, etimolojik yapısını ve kök anlamını veya ilk gerçek anlamını çok iyi belirlemek metodik açıdan bir zorunluluktur. Do ru ve temel kök anlamı ya da anlamları tespit edilecek ve ortaya çıkarılacak ilgili kelime ve ifadenin mümkün oldu u kadar erken dönem lügat ve kültür kaynaklarına inilerek taranması, belirlenmesi ve incelenmesi gerekir. Kur’an kelime ve 243 Yakıt, smail, “Sadreddin Konevi’nin Dü üncesinde drak ve Hakikat Bilgisi”, Felsefe Arkivi, stanbul 1991, s.193–195. 244 Soysaldı, Mehmet, “Kur’an’ı Do ru Anlamada Semantik Metodun Önemi”, Kur’an Dil - Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu, 17-18 Mayıs 2001, Van 2001, s. 41-42; a.mlf., Kur’an’ı Anlama Metodolojisi, Fecr Yay., Ankara 2001, s. 32, 34; Yakıt, smail, “Semantik Analizler I ı ında Kur’an’da ‘Reyb’ ve ‘Yakın’ Kavramları”, Kelam Ara tırmaları, c. 1:2, 2003, s. 51, 52. 94 ifadelerinin anlamlarının belirlenmesinde nüzul dönemindeki delalet etti i ve kapsadı ı anlam ya da anlamların ortaya çıkarılmasına çok büyük önem ve öncelik verilmelidir. Kur’an kelime ve ifadelerinin delalet alanlarının, kapsamlarının ve anlamlarının anla ılmasında ve tespit edilmesinde birinci esas bu ilk anlam ya da anlamlar olmalıdır. Dolayısıyla da erken dönem kültürel kaynaklardan istifade edilmelidir. lgili kelime ve ifadelerin etimolojik ve semantik analizlerine kolaylık sa layabilecek ve yardımcı olabilecek temel kaynaklar, Arap Dili ve Edebîyatının bugünkü mevcut etimoloji sözlükleridir. Kur’an kelime ve ifadelerinin kavramlarının anlamlarını veren Kur’an müfredatıdır.245 Kur’an tefsirinde ve yorumunda yeni bir metod olan edebî - beyanî ve konulu tefsir yöntemini öneren, bunların yöntemsel ilkelerini ve çalı ma esaslarını metodolojik olarak ortaya çıkaran Emîn el-Hûlî’nin, bugün mevcut Arapça lügatlerin ve etimoloji sözlüklerinin erken dönemdekileri de dâhil olmak üzere metodolojik tutumlarına yönelik bazı kapsamlı ve analitik de erlendirmelerine, metodik ele tirilerine de de inmemiz gerekmektedir. el-Hûlî, konu ile ilgili metodolojik eserinde, ara tırmacıların ve Kur’an kelime ve ifadelerinin, odak veya anahtar kavramlarının nüzul dönemindeki ilk delalet etti i anlamları ve dela1et alanlarını belirlemeye çalı an Kur’an müfessirlerinin ve yorumcularının mevcut lügatlerden etimolojik anlamları tespit etmede yararlanırken çok dikkatli olmalarını istemektedir. Bugün var olan Arapça lügatlerin sistematik ve bütünlüklü olmadıklarını, kelime ve ifadelerin, kavramların anlamlarını verirken zaman içinde meydana gelen anlam de i imlerini, geli imlerini, dikkate almadıklarını ve birbiriyle uygunluk arz etmeyen, tarih açısından farklılık ve çeli ki bulunan 245 a.m., s. 51- 52, 54; Okumu , Mesut, “Kur’an’da ‘Birr’ Kavramı Üzerine; Semantik Bir Analiz”, Dinî Ara tırmalar, 2002/5 , s. 98, 101. 95 anakronik bilgileri bir araya getirdiklerini ve bu sebeple de bir lügatte, aralarında birkaç asırlık zaman farkı olan, tarihin farklı devirlerinde ya amı kimselerin, filologların ve lügatçilerin dil, din, etimoloji ile ilgili izahları, dilbilimsel çözümlemeleri, Kur’an öncesi dönemin anlamları ile Kur’an sonrası dönemin anlamlarının bir arada, iç içe ve yan yana bir ekilde zikredilebildi ini önemle belirtmektedir.246 Dil ve etimolojinin; dinî metinlerin, Kur’an öncesi dönemdeki anlamlar ile Kur’an sonrası dönemdeki anlamlarının kronolojik de i im süreci ve dönem farkı, göz önünde bulundurulmadan meczedilmeye, bir arada verilmeye çalı ıldı ını ve bu hususun da kelime ve ifadelerin, kavramların etimolojik, semantik ve Arap dili açısından tahlil seyrini, ara tırmanın ileriki merhalelerini ve yönlerini, anlamlarını etkileyece ini özellikle vurgulamaktadır. el-Hûlî, Arapçanın günümüzde var olan ve yaygın olarak kullanılan lügatlerde sistematik eksiklikler, metodik yetersizlikler, düzensizliklerin oldu unu, kronolojik düzene ve sisteme yer verilmedi ini tespit etmekte ve dikkatli olunmadı ı takdirde var olan bu metodolojik durumun ve tespitin, kelime ve ifadelerin, kavramların etimolojik ve semantik analizlerinde ve kavram çözümlemelerinde, nihayet ilk ve temel anlam ya da anlamları belirleyip ortaya çıkarmada bir kısım hatalara; metodolojik ve epistemolojik açıdan yanlı lara yol açaca ını dile getirmektedir. Daha sonra ise bu konu ile alakalı olarak bir takım metodik teklifler, ilkeler ve öneriler sunmaktadır.247 246 el-Hûlî, Emîn, a.g.e., s. 84- 85. Albayrak, Halis, a.g.e, s. 143,148; el-Hûlî, Emîn, a.g.e. s. 84, 90; Soysaldı, Mehmet, a.g.m, s. 41, 42; Okumu , Mesut, a.g.m., s. 98- 99. 247 96 el-Hûlî’nin tespit ederek belirtmeye ve vurgulamaya çalı tı ı üzere248 lügatlerdeki bu mevcut sistemsizlik ve kronolojik düzensizlik, kelime ve ifadelerin, kavramların etimolojik, semantik açısından Arap dilinin tahlil edilmesini, incelenmesini ve tarihî geli imlerini, kronolojik olarak anlamsal de i imlerini ve ilk delalet alanlarını, anlamlarını belirlemede, Kur’an ara tırmacılarını ve müfessirlerini çok güç ve zor bir durumla kar ı kar ıya getirmektedir. Çünkü Kur’an’ı do ru ve sıhhatli bir biçimde anlamanın ve anlamlandırmanın temel artlarından biri, onu, indi i dönemdeki Arap Dili’nin bütün özellikleri ve kullanım kuralları çerçevesinde incelemektir. Kelime ve ifadelerin, kavramların, Kur’an’ın indirildi i dönemde kar ıladıkları ve delalet ettikleri, manaları tespit etmektir. Yani, Kur’an’ın ilk ve do rudan muhataplarının, kelime ve ifadelerden anladıkları anlam ya da anlamlara ula maktır”249. Kur’an ara tırmacısı ve Kur’an müfessiri, kelime ve ifade1erin tarihini, tarihsel de i im ve geli im seyrini, etimolojik ve semantik analiz ara tırmasını, sadece önceden yazılmı var olan lügatlerden yararlanarak ortaya koyamayabilir. Ara tırmacının ve Kur’an müfessirinin, gerekirse bu konuda incelemesini derinle tirerek, Arap Kültürünün, Kur’an’dan sonraki temel kaynaklarından biri olan iire veya Arap Kültürünü yansıtan erken dönem kültür ve bilim tarihî kaynaklarına ba vurması gerekecektir.250 Kur’an ara tırmacısı böylece, tefsirini ve yorumunu yapmak istedi i ilgili kelime ve ifadenin, odak ya da anahtar kavramın lügavî manalarının ara tırmasını bitirdikten sonra onun, Kur’an’daki kullanıldı ı manasının, anlam alanı ve içeri inin belirlenmesine geçer. Onun, Kur’an’da geçti i ayetlerdeki çe itli mânâlarını 248 a.e., s. 87- 88. Albayrak, Halis, a.g.e., s. 143- 145; el-Hûlî, Emîn, a.g.e., s. 84- 86. 250 Albayrak, Halis, a.g.e., s. 144. 249 97 ara tırır. Böylece o, ilgili kelime ve ifadenin Kur’an’da kullanıldı ı manalar hakkında o kelime ve ifadelerin aynı manada mı kullanıldı; yok e er böyle de ilse, Kur’an’ın çe itli ayetlerinde kullanıldı ı manaların neler oldu unu inceler. te müfessir bu suretle, bir kelime ve ifadenin, kavramın etimolojik manasından veya manalarından, Kur’an’ın bütünlü ü içinde kullanıldı ı mânâ veya mânâlara ula ır.251 Bu i lemlerden sonra tespit edilen etimolojik anlam ya da anlamlar esas tutulmak kaydıyla, ilgili kelime ve ifadenin bütün türevlerinde ve tarih boyunca kazandı ı anlamlarının hepsinde mündemiç olan bu etimolojik kök manası aranmalı, gözetilmeli ve etimolojisi ile anlam ba ı kurulmalıdır. ayet bu semantik anlam ba ı herhangi bir kelime ve ifadede kurulamazsa o takdirde semantik analiz yapılamaz. Bu durumda ilgili kelime ve ifadenin bu etimolojik kök anlamlarına ve etimolojik tanım ya da tanımlarına uygun olmayanlar ve herhangi bir anlam ba ı kurulamayanlar, tarih boyunca o kelime ve ifadeye sonradan yüklenmi anlamlar olarak kabul edilir. Semantik analiz ve kavramsal çözümleme, sadece ilgili kelime ve ifadenin, kavramın anlam ya da anlamlarını olu turan bu etimolojik kök manaya inmek ve belirlemek de il, aynı zamanda onun tespit edilen bu temel kök anlamlarından hareketle tarihsel süreç içinde kazandı ı izafi anlamların artzamanlı semantik yöntemi ile bir anlam analizini yapmak ve gerek bu anlamların gerekse türevlerin, ilgili kelime ve ifadeden türeyen kelime ve ifadelerin içinde e zamanlı semantik yöntemi ve yakla ımı ile belirlenen bu etimolojik ilk temel kök mananın veya herhangi bir anlamsal ba lantının olup olmadı ına bakmaktır. Semantik analiz bu anlamda etimolojik analizden sonra yapılmakta ve etimolojik analizin bir sonraki merhalesini olu turmaktadır. Kelime ve ifadenin bu ilk kök anlamlarını tespit 251 el-Hûlî,Emîn, a.g.e., s. 85, 87. 98 etmekle kalmamakta aynı zamanda tarih boyunca yüklendi i anlamların da bir çözümlemesini gerçekle tirmektedir. Bu suretle de semantik analiz, etimolojik, lügavî ve gramatikal analizden daha ileri merhalelere uzanmaktadır. Ayrıca semantik analizini ve kavramsal çözümlemesini yaptı ı ilgili kelime ve ifadenin, odak veya anahtar kavramın hangi kelime ve anlam gurupları içinde yer aldı ını, çok anlamlı olup olmadı ını belirlemesi gerekmektedir. lgili kelime ve ifadenin, kavramın dâhil oldu u semantik alandaki ili kiler a ını ve di er kavramlarla arasındaki anlam ba ını ortaya çıkarması da yöntemsel açıdan bir gerekliliktir. Analizi yapılan kelimenin semantik alandaki; kelime ve anlam gurupları içerisindeki yeri ve önemi, odak kelime mi veya anahtar kavram mı, az önemli mi veya öncelikli mi, e anlamlılık yakın anlamlılık zıt anlamlılık, kar ıtlık anlam ili kileri açısından ve di er benzer ve kar ıt anlamlı kelime ve ifadelerle, odak ya da anahtar kavramlarla arasındaki semantik anlam ba ı ve benzeri di er hususlar önemle ve öncelikle tespit edilmelidir. Çünkü bu özellik ve nitelikler, kavramsal çözümleme ve semantik analiz yönteminde çok büyük bir önem arz etmektedir. Bunlar semantik analizin belirleyici, etkileyici ve yönlendirici, metodik yönden temel prensipleridir. Bir di er deyi le, bunlar semantik analiz ve kavram çözümlemesi kavram tefsiri yönteminin veya semantik metodolojinin olmazsa olmaz temel unsurlarıdır.252 Kur’an’ın nüzulü ile birlikte yeni anlam ya da anlamlar kazanan kelime ve ifade örgüsünün, kavram dokusunun önceki devirdeki anlamları, semantik alanı, içerikleri, kullanılı larının bütün yönleri çok iyi ve sa lıklı bir biçimde belirlenmelidir. Bunun için cahili Arapların kültürünü yansıtan oldukça erken 252 zutsu.,Toshihiko, Kur’an’da Allah ve nsan, s. 15, 25, 26, 31, 32, 46, 47 ; a.mlf., Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, s. 26 , 62- 70, 109-110; a.mlf., slam Dü üncesinde man Kavramı, s. 9-10, 1720, 276-280; Soysaldı, Mehmet, a.g.m, s. 42; Yakıt, smail, a.g.m., s. 193, 195. 99 dönem Arap iirlerine, divanlarına ba vurmak gerekir. Çünkü Kur’an’dan sonra ikinci sırada gelen cahiliyye dönemi Arap iirleri ve erken dönem kültür-bilim tarihî kaynakları cahili Arap kültürünü ve dünya görü ünü yansıtan ve ortaya çıkaran kültürel kaynaklardır. Günümüze kadar gelebilen cahiliyye dönemi Arap iirleri divanlarıdır.253 Kur’an kavramlarının anla ılması çabasında her ne kadar da cahiliyye Araplarının referanslarına gitmek gerekse de, bu kavramların tümünün Kur’an anlam örgüsünde yeni istilahî anlamlar kazandı ı da göz önünde tutulmalıdır. Dilkelime ve kavramlar, biçimsel olarak Araplarındır ama Kur’an kendine göre bir sistemati e, dile ve kavram dünyasına sahiptir. Cahiliyye kavram dünyası ile Kur’an kavram dünyası –aynı kelimeler kullanılsa da- birbirinden farklıdır. Çünkü, kelimeler asıl kavramlarını bir sistem dahilinde ortaya koyarlar. Sistem de i ince kavram da de i ir. Kur’an’ın kendine has bir kavram dünyası olması, Onun evrenselli ine de bir delâlettir. Kur’an’ın kavram dünyasının anla ılması ise, Onun bütünlü ünde saklıdır.254 Kelime ve ifadelerin, odak veya anahtar kavramların ilgili ayet ve ayet grubu çerçevesindeki mânâlarını ve anlam alanlarını tespit ederken de sibak-siyakına dikkat etmek ve göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Çünkü gerçekten ba lam, ilgili kelime ve ifadelerin, kavramların anlamlarını tayin ve tespit etmede çok etkin ve belirleyici bir unsurdur. Kur’an kelime ve ifadeleri, odak veya anahtar kavramları esas anlamlarından daha kuvvetli ve daha önemli yeni izafi anlamlar 253 Albayrak, Halis, a.g.e., 143- 145; el-Hûlî, Emîn, a.g.e., s. 76, 88; zutsu, Toshihiko, a.g.e., s. 18, 25, 31, 46- 47; Soysaldı, Mehmet, a.g.m., s. 42- 43. 254 im ek, Mehmet Ali, “ leti im Unsurları Açısından Vahiy”, Cumhuriyet Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, c: V s: I, Sivas 2001, s. 402-403. 100 kazanabilmektedir. Dolayısıyla Kur’an kelime ve ifadelerini, odak veya anahtar kavramlarını, sadece Arap dili ve gramerine dayanarak anlamlandırmak, tefsir etmek ve yorumlamak hatalı bir tutum olacaktır.255 Bunun için de siyakın kazandırdı ı ya da siyakta kazandıkları anlamları da göz önünde bulundurmak, kavram tefsiri ve semantik analiz yöntemi açısından metodik bir zorunluluktur. Kelime ve ifadelerin Kur’anî anlam alanını ortaya çıkarmada ve aydınlatmada, e zamanlı semantik analizi yöntemi ve yakla ımından çokça yararlanmak gerekir. Bu yöntemle, Kur’ani anlamlar tek tek tespit edilmeli ve ortaya konulmalıdır. Ayrıca di er yakın anlamlı veya zıt anlamlı kelime ve ifadelerle, kavramlarla arasında bulunan semantik ili kiler ve anlamsal münasebetler belirlenerek kelime ve kavramın semantik alanı açık bir ekilde aydınlatılmalıdır. lgili kelime ve ifadenin, kavramın Kur’an’daki e anlamlılarıyla ve zıt anlamlılarıyla arasındaki semantik ba lantı ortaya çıkarılmalıdır. Semantik alanında kelime ve ifadenin, kavramın yeri ve önemi, odak veya anahtar bir kavram olu u ve benzeri hususları, e zamanlı semantik analiz yöntemi ve yakla ımı sonucunda tespit edilmelidir.256 Semantik metod, yapılacak tercümelerde Kur’an’ın vermek istedi i mesajı do ru olarak yansıtacak kıstasları ortaya koyar. u halde, “günümüzde yapılacak olan meal ve tefsirlerin, mutlaka Kur’an’ın kendi metodu olan semantik metodla yapılması gerekir.”257 Geçmi te Tefsir Usulü çalı maları arasında yer alan 255 Albayrak, Halis, a.g.e., 43-56; Arma an, Mustafa, Gelenek ve Modernlik Arasında, nsan Yay., stanbul 1995, s. 185, 199; Bulaç, Ali, Kutsala, Tarihe ve Hayata Dönü , z Yay., stanbul 1995, s. 107, 130; zutsu, Toshihiko, a.g.e., s. 18, 25, 26, 31, 32, 46; Kocaba , akir, slam’da Bilginin Temelleri, z Yay., stanbul 1997, s. 9, 10, 11, 27; Soysaldı, Mehmet, a.g.m., s. 42- 43. 256 zutsu,Toshihiko, a.g.e., s. 18, 25, 26, 31, 32, 46, 47; a.mlf., Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, s. 26, 62-70; a.mlf., slam Dü üncesinde man Kavramı, s. 9, 10, 276, 280. 257 Yakıt, smail, “Do ru Bir Kur’an Tercümesinde Semantik Metodun Önemi”, s. 24; ayrıca bkz. Gezgin, Alip Galip, “Kur’an’ı Anlamak çin Hermenötik mi Semantik mi?”, Süleyman Demirel Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, yıl 200 sayı 7, Isparta, s. 123-147. 101 “Garibu’l-Kur’an” ve “el-Vucûh ve’n-Nezâir”, Semantik metoddan ayrı bir çalı ma alanı oldukları için, onlarla, semantik metodu karı tırılmamalıdır.258 Kur’an kelimelerinin ilahî bir seçimle tesbit ve tanzim oldu unu belirten Sadık Kılıç, Kur’an sözcüklerinin hem vahiy anına yönelik bir söz (parole) olarak, hem de bütün zamanlara bir mesaj olan dil olarak (langue), bir özgünlü e sahip oldu unu belirtir ve ekler:259 “Bu Kur’an bana sizi ve kendilerine ula tı ı herkesi kendisiyle uyarmam için vahyolundu260 ayetinde ifadesini bulan evrenselli in bir neticesi olarak, lafızlardaki bereket her ku ak ve her toplum insanını, kendine özel ve genel ko ullarında ilgi sahasına almaktadır.” zutsu ve Cündio lu’nun Kur’an’ı anlama yöntemlerine bir takım ele tiriler getiren Kür ad Atalar, Arap dilinde tüm kelimelerin temel bir fiil anlamı olan kökten türedi ine i aret ederek, kök-anlamlılı ın Kur’an’ı anlamada geçerli ve ba arılı bir yöntem olaca ını öne sürer ve bu yöntemin belirleyici özelliklerini sıralar:261 1. Herhangi bir metni anlamak için, anlamın en küçük birimi olan sözcü e müracaat edilmelidir. 2. Her sözcü ün bir kök/öz/sabit anlamı vardır ve bu anlam zaman ve dı sal etkilere kar ı dirençlidir. 258 Gezgin, Ali Galip, a.g.t., s. 130. Kılıç, Sadık, slam’da Sembolik Dil, nsan Yay., stanbul 1995, s. 36. 260 En’am: 19 261 Atalar, M. Kür ad, “Kur’an’i Kavramların Kök-Anlamlılık Özelli i –Ceala/Halaka Örne i-”, ktibas Dergisi, 15 Ekim 2005, < http://www.kuranislami.com/kuran/kurankoek.html> 259 102 3. Her eyleme kar ılık tek bir kelime kullanılır. Yakın-anlamlılık/çok anlamlılık sorunu, nefsi etkilerden/subjektiviteden kaynaklanmaktadır ve çözümlenebilir bir sorundur. 4. Deyimler, en az iki kelimeden olu tukları için terkip özelli indedir. Bu nedenle sözcük tahlilinde bir kriter olarak alınamazlar. Dücane Cündio lu’nun çalı malarının tamamına serpi tirilmi olan genel iddia, Kur’an’ın, filolojik ve semantik ifrelerinin çözülmesi anlamında, tüm anlam içerikleri çözüldü ü taktirde hiç kimsenin anlamazlık etmeyece i yönündedir. lk indi i dönemde insanların Kur’an’la ilgili hiç bir anlam-ileti im sorunu çekmemi oldukları kesinlikle do rudur. Hatta Kur’an’da söz konusu edilen müte âbih olgusunun bile herhangi bir ayet için vâkî olmu oldu una dair en ufak bir i aretin bulunmamı olması, Kur’an’ın nüzûlü esnasında, belki de Derrida’nın inanamayaca ı kadar, bir huzurla (peresence) muhataplarını buluyor oldu unu gösteriyor. Ancak, aynı Kur’an’ın bize veya ça ımızın insanına hitap ederkenki, çokça yakındı ımız, anlama sorununun filolojik engellerden kaynaklanıyor oldu una çokça bel ba lanmaması gerekir. Zira orada sadece filolojik olmayan bir sorun vardır ve tüm filolojik engeller kaldırıldı ında bile o sorun varolmaya devam eder gider.262 Ku kusuz tüm kâfirler Kur’an’a muhatap olduklarında (tabiî ki inatlarını bir an için bir kenara bırakarak, ne diyor kastıyla yakla tıklarında) anlam içeri ini, içerdi i önermelerin ne anlama geldi ini çok iyi biliyorlardı. Filolojinin veya semanti in dil analizleriyle yakla ıldı ı ve anlamın bir ekilde sabitlenmesine kar ı 262 a.m. 103 konuldu unda, sonuçta anlamı koruyan bir ey yapmı olmazsınız. O taktirde rölativizmin, u anlam dü manının (ate inin), hepsi de kolay savu turulamayacak olan tüm saldırılarına cepheden maruz kalırsınız. Kaldı ki metaforunu biraz daha ileri götürüp, bu kez daha canlı ve daha taze bir biçimde tekrar, fakat bu kez hepimizin üstüne ya mak suretiyle geri dönece ini umarak, anlamın buharla masını çok da kötü görmeyebiliriz.263 Kılıç, ayetlerdeki sözcüklere yeni anlamlar hamlederken bn A ur tarafından belirlenen u kaideye mutlaka riayet edilmesi gerekti ini belirtmektedir:264 “Lafzın, Arapça olarak uygun ve elveri li oldu u çerçevenin dı ına çıkmamak, kesin bir delil olmaksızın zahir ve racih manadan uzakla mamak, apaçık bir zorlamaya (ettekelluf) dü memek ve nihayet, asli anlamdan udul etmemek.” 263 264 a.m. Kılıç, Sadık, a.g.e., s. 33. 104 2.2. SEMANT K NCELEMELERDE SAMÎ D LLER N N VE K TÂB-I MUKADDES’ N GÖZ ÖNÜNDE TUTULMASININ ÖNEM Emîn el-Hûlî kadîm Arapça sözlüklerin kavramların kök anlamlarına ula mamızda yetersiz kaldı ını öne sürmü tür. Ona göre kadîm Arapça sözlükler, Kur’an’da yer alan kavramların kök anlamlarını, Kur’an’dan öncesi ve sonrası kazandıkları anlamları tespit edip, ortaya koymakta yeterli de ildir.265 el-Hûlî öyle demektedir: 266 Sahip oldu umuz en büyük lügatlerden, bn Manzûr el-Misrî’nin “Lisânu’l- Arab”ı bile, ça da lügatçilerin dedi i gibi, zaman itibariyle birbirine uygunluk arz etmeyen bilgilerin bir araya getirilmesiyle yazılmı olan bir eserdir. Bu sebeple, eserde, birbirlerinden birkaç asır farklı devirlerde ya amı olan kimselerin metinleri yan yana zikredilmi tir. Mesela, dördüncü hicrî asrın ba larında ya amı olan bn Dureyd (ö.h. 321) ile hicrî yedinci asrın ba larında ya amı olan bnu’lEsîr (ö.h. 606) yan yana zikredilerek, birincinin dil ile ilgili sözleri ile, ikincinin dinî sözleri mecz edilmeye çalı ılmı tır. Yine mesela, “elKâmûsu’l-Muhît” bildi imiz gibi, birbiriyle uyumlu olmayan, ayrı ayrı ve bir birine zıt kültürlere ait bilgilerin bir özetidir… Görüldü ü gibi, lafızların zaman içinde gösterdikleri de i iklikler konusunda, sabit olan bu gerçe in tahkik edilmesi için, lügatlerimiz, hiç bir surette yardımcı olacak bir hâlde de ildirler… Bu durumda, bir Kur’an müfessirinin önünde, Kur’an kelimelerinin birisinin ilk manasını ö renmek istedi i zaman, bunun için, bizzat kendisinin bir ara tırma yapmasından ba ka bir çare yoktur. Yine el-Hûlî, Râgıb el- sfehânî’nin Kur’an kelimelerinin mânâları için hazırladı ı en eski Arapça Lügatini de Kur’an kelimelerinin, Kur’an dönemindeki 265 el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, Kur’an Kitaplı ı, stanbul 1995, s. 85-88. 266 el-Hûlî, Emîn, a.g.e., s. 93-95. 105 anlamlarını tespit etmede yetersiz bulmaktadır ve el- sfehânî ile ilgili olarak unları söylemektedir:267 “O, lugavî takibi tam yapmamı , Kur’an’la ilgili ara tırmanın hakkını tam vermemi tir. Bütün bunlarla birlikte o, çe itli diller ve bu diller arasındaki kar ılıklı ili kiler hakkında onun zamanından bugüne kadar yapılmı olan ara tırmalardan da tabiatıyla mahrumdur.” Ancak her ne kadar çe itli ele tirilere hedef olmu salar da kadîm sözlüklerin yapılacak her türlü semantik ara tırmada sa layacakları veriler göz ardı edilemez.268 Hicrî birinci yüzyılda “Kitâbu’l-hayl” örne inde oldu u gibi, bazı küçük sözlükler hazırlanmı ve bu sözlükler daha sonra büyük sözlüklere alt yapı olmu tur. Bu sözlükler her ne kadar da art-süremli semantik açısından tertipli ve kronolojik veriler sa lamasalar da kelimelerin kök anlamları ile ilgili önemli ip uçları vermektedirler.269 Hüseyin Atay’a göre de Kur’an’ın ini i sırasında kullanılan Arapçayı kadîm sözlükler vasatısayla incelemek gerekir.270 te bu nedenlerle günümüzde semantik ara tırmaların tümünde bu kaynaklara referansta bulunulmaktadır. Dolayısıyla yalnızca sözlüklerden hareketle yapılacak olan bir inceleme Kur’an sözcüklerinin Kur’an dönemindeki anlamlarını ortaya koymada ve u radıkları de i iklikleri tespit etmede yetersiz olacaktır. Çünkü bir kökün anlamı tam olarak belirlenmeden u radı ı de i iklikler belirlenemez. Bu nedenle sözlüklerdeki bu eksikli i Kur’an dı ında vahiy gelene i boyunca günümüze kadar ula an di er dinî metinleri de kullanarak gidermek do ru bir yöntem olacaktır.271 267 a.e., s. 97. Gezgin, Ali Galip, “Kur’an’ın Do ru Çevirisinde Tarihsel – Etimolojik Sözlüklerin Önemi”, Tabula Rasa Felsefe Teoloji, yıl 3 sayı 8, Mayıs – A ustos 2003, s. 261. 269 a.e., s. 262. 270 Atay, Hüseyin, Kur’an’da man Esasları, Atay Yay., Ankara 1998, s. 21-22. 271 Abdurrahman, Aliye, “Vahiy Gelene inde Emr Kökünün Semantik Açıdan ncelenmesi”, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2002, s. 14. 268 106 Bu dinî metinler ise Yahudili in kutsal Kitâbı olan Eski Ahit ve Hıristiyanların kutsal Kitâbı olan Yeni Ahit’tir. Söz konusu metinlerin önemi ise Arapçanın da dahil oldu u Samî dil gurubuna ait dillerle yazılmı olmaları, Kur’an’dan daha önceki dönemlere dayanmaları, bu dillerin Arapça ile son derece benzerlik göstermeleri ve en önemlisi de bu dillerin Arapçadan türemi diller olmalarındadır.272 Arapça, Samî dil grubunun en eski üyesi oldu u halde Arapça ile ilgili olarak birkaç anıtta yer alan birkaç Kitâbe dı ında, elimizde bulunan en eski yazılı metin 632 yılında inmesi tamamlanmı olan Kur’an-ı Kerîm’dir. Buna kar ılık Samî dil gurubuna ait olan di er dillerle ilgili yazılı belgeler M.Ö. 3000 yılına kadar dayanmaktadır. Bu nedenle Kur’an sözcükleriyle ilgili herhangi bir ara tırmada Arapça dı ındaki Samî dillerinden faydalanmak zorunludur.273 2.2.1. Arapça’nın Samî Dilleri çerisindeki Yeri Mezopotamya topraklarında iki asıl topluluk bulunuyordu; güneyde Samî topluluklar; kuzeyde ise Sümerler diye adlandırılanlar.Yukarı ve a a ı Mısır olarak bölünmü iki topluluk arasında merkezi konfederatif bir yapının bulunması gibi, Kuzey ve Güney Mezopotamya’da da bir çe it federatif bile ke bulunuyordu. Güney Mezopotamya’da bulunan Samî Araplar ile Kuzey de bulunan Sümerler olarak adlandırılanlar etnik köken bakımdan birbirinden farklıdırlar. Farklı iki dil konu an ve farklı fiziki yapıya sahip iki topluluktur. Eski kiltabletlerde Kuzey ve Güney toprakları ‘‘ki En-gi ki-uri’’ diye yazılırdı.Ki-en-gi, Sümerleri, Ki-uri ise kuzeydeki 272 Akdemir, Salih, a.g.e. a.e.; Koç, Mehmet Akif, “Sebeb-i Nüzule Ba lı Anlamın A ılmasını Kolayla tıran Bir Unsur Olarak ‘Kur’an Metni’ ”, slamiyat, Cilt 7 Sayı 1, s.120-121. 273 107 Samî toplulukları anlatıyordu. lki, ‘Enki topra ı’, ikincisi ise ‘Ur topra ı’ anlamına geliyor: Bu ifadeler uzman konsensüsüyle ‘Sümer ve Akkad toprakları’ olarak tercüme edilmeye ve böyle tanıtılmaya ba lanmı tır. Akkad uygarlı ı, Aggade, Yasal Sar anlamına gelen Sarukan (Sargon) kraliyetinin ba kentidir ve Kuzey topraklarının tüm Mezopotamya’da egemenli i ele geçirdi i dönemi ifade ediyor. Babil ve Ba dat, Kuzey topraklarının temsilcileridir. Samî-Arap toplum, Sümerler ile iç içe ya amı ; bu kültürden etkilenmi , bu kültürü benimseyip ilerletilmesine katkıda bulunmu olsa da, Sümer kültürünün ba langıçtaki yaratıcıları Sümerler olarak adlandırılan ve Samî topluluktan ayrı bir dile sahip olan topluluktu.274 2.2.1.1. Samî dilleri Arabistan yarımadası ve ‘Bereketli Hilal’ diye tabir edilen bölgelerde miladi 18. ve 19. yüzyıllarda yapılan arkeolojik çalı malarda o bölgede ya ayan insanların ve bu dillerinin bir soydan geldi i gözlemlenmi tir. Bu Eski Ahid’de geçen ve bu Kitâbın alimlerinin Sâmî adını verdikleri insanlar oldukları dü ünülmektedir. Tekvin bölümünün 10. Babında bu ırkın eceresi u ekilde anlatılmaktadır: “Nuh’un o ulları Sam ve Ham ve Yafes’in zürriyetleri bunlardır ve tufandan sonra onlara o ullar do du.” 10. bölüme bu ekilde bir giri yapıldıktan sonra oldukça teferruatlı olarak Hz. Nuh’un o ullarından olan çocukların bir bölümünü sayılmaktadır. Bu teferruatlı bahisten sonra bâb u ekilde sona ermektedir: “Milletlerinde zürriyetlerine göre Nuh o ullarının kabileleri bunlardır; ve Tufandan sonra yeryüzünde milletler bunlardan ayrıldılar.” Hem Eski Ahid’de geçen bu pasaj hem 274 Kaçmaz, Safa, “Sümer Dil ve Kültürü”, 04 Kasım 2005, <http://www.lotuskitap.com/ dusunensiyaset/makale.asp? d=a&id=32> 108 de yapılan ara tırmalar, bu bölgede ya ayan insanlar ve bu insanların dilleri arasında sanıldı ından çok daha sıkı bir ili kinin varlı ını ortaya koymaktadır. Bölgede Akadca, Süryanice, Fenike dili, ncil branicesi, Kenani Lehçeleri, Arapça, Himyeri dili, Etiyopya dili gibi diller kullanıldı ı saptanmı tır.275 275 Özkan, Musafa F., “Geçmi Dönem Arap Yarımadasında Dil”, 14 Eylül 2006, <http://www.patikalar.net/tefus1.htm> 109 Tablo 1: Samî Dilleri276 Do u Samî Dilleri Güney Samî Dilleri Orta Samî Dilleri ARAPÇA AKKADÇA ET YOPYACA (HABE ÇE) Klasik Öncesi Kuzey: (Dedanit, Lihyanit, Safaitik, Tamudik, Hasaitik) (Eski Akkadça, Babil, Asurca, Çevresel, Eblaite) Güney: Ge’ez, Tigre, Tigrinya Klasik Arapça Kuzey: Amharik, Gafat, Guraj, Harari Güney Arap dilleri: Eski Yazıt lehçeleri (Sabean, Katabani, Hadramitik, Minean) Modern Güney Arapçası: (Mehri, Sokotri, Harsusi, Cibbâli) Modern Arapça: (Cezayir, Mısır, Irak, Habur, Fas, Nijer, Suriye, Tunus, Yemen ve Zanzibar Arapçası) KUZEY-BATI SAM Kenanca: branice (Klasik, Mi na, Ortaça , Modern) Fenikece (Standart, Babil, Punik) Aramîce: (Eski, Emperyal, Orta, Geç Batı -Yahudi ve Hristiyan Filistin-, Geç Do u –Mandeyan, Yahudi Babil-, Yeni Aramîce – Batı, Orta, Do u-) Ugaritçe Kavramsal olarak Samî sıfatının ilk kez ortaya çıkması, A. L. Schlözer (1781) tarafından Aramîlerin, branilerin, Arapların vd. dillerini tanımlamak üzere 276 Robert Hetzron tarafından yapılan bu sınıflandırma John Huehnergard tarafından tekrar düzenlenmi tir. Aktaran: Wright, Edwina Maria, “Studies in Semitic historical semantics: Words for 'man' and 'woman’ ”, Harward University Unpublished PhD Thesis, 1986. s. 1-2. 110 kullanılmasıyla ba lamı tır.277 Samî dilleri kuzeydo uda Babil’den güneybatıda Etiyopya’ya kadar uzanan bir co rafyaya ait dil grubudur. Yahudilerin ve Müslümanların etkisiyle de dünyada bir çok bölgeye da ılmı lardır.278 Samî dilleri, Mezopotamya (modern dönemde Irak), Suriye, Filistin ve Arabistan’da ya ayan insanların kullandı ı dillerdir. Arap fetihleri sayesinde Samî dil olan Arapça, Kuzey Afrika’da ve geçici olarak spanya’da ve Güney Avrupa’nın di er kısımlarında konu ma dili olmu tur.279 Arap yarımadasından Bereketli Hilal’e do ru M.Ö. 3000-1800’lerde Akad ve Amurru’luların göç dalgaları sonucu Akad dili bölgeye egemen olmu tur. M.Ö. 1400’ e kadar yerliler ve Mısırlı efendileri tarafından konu ulan ve yazılan Akadça, resmî dil oldu u kadar sokaktaki insanın da konu tu u dil olmu tur. Aramîce M.Ö. 1200’lerden itibaren yerini Akadça’ya bırakmaya ba lamı ve bölgede bu dilin çe itli lehçeleri ortaya çıkmı tır. Aramîce, Kenânilerin dili olan branice’yi yerinden etmi tir. Aramîcenin bu bölgedeki etkisi yüzyıllar sürmü ve Batı Asya’daki Yahudilerin konu tukları dil olmu tur. Daha sonra ise bölgede Arapça ortaya çıkmı ve slam’la birlikte tüm Batı Asya boyunca, Aramîceyi yerinden etmi tir.280 Araplar aynı bölgede birlikte ya adıkları Samî dilleri konu an Ehl-i Kitap ile dikkate de er bir dil ve kültür ortaklı ına sahiptiler.281 Bu nedenle Arapların dilinin Tevrât ve ncil diliyle çok önemli ortaklıkları bulundu u söylenebilir. Müste riklerin 277 Moscati, S., Spitaler, A., Ullendorff, von Soden, E., W., An Introduction to the Comparative Grammer of Semitic Languages, Otto Harrassowire Wiesbaden, 1980, s. 1. 278 a.e., s.1 279 Kutscher, Eduard Yechezkel, A History of the Hebrew Language, The Magnes Press, The Hebrew University, Jerusalem 1984, s. 3 vd. 280 Özkan, Musafa F., a.g.m. 281 Paçacı, Mehmet, Kur’an ve Ben Ne kadar Tarihseliz, Ankara Okulu Yay., Ankara 2002, s. 155156. 111 Peygamber’in Kur’an’ı Tevrât ve ncil’in etkisiyle olu turdu u eklinde bir açıklamaya gitme e iliminde olmalarının nedeni de budur.282 2.2.1.2. Bir Samî dili olarak Arapça Arapça Kur’an’daki ekliyle Arabistan yarımadasının bütün yerlileri ve slam’dan bin yıl önce onunla yan yana olan Bereketli Hilal’de yerle mi insanlar tarafından konu ulmu tur. Her ne kadar yazılı kaynaklar elde bulunmasa da sözlü gelenekten Kur’an’ın indi i dönemde Arapçanın geli imini tamamlamı ve mükemmel bir dil oldu unu anlamaktayız. Onun Farsça, Mısır dili ve Sanskritçe’den de bazı kelimeler alarak geli ti ine hiç üphe yoktur. Fakat bu kelimeleri kendi içinde Arapçala tırmı tır.283 Peki Arapça nereden gelmi tir bölgeye? Bu konuyla ilgili çe itli rivayetler vardır. Ancak Kur’an Arapla tırmı olan Arapçasının “Arabu’l-musta’rebe” Kuzey Arabistan Araplarının dili veya kendilerini oldu u konusunda birle ilmektedir. Rivayetler bu toplulu un kim oldu u ve Mekke civarına nasıl geldikleri noktasında farklıla maktadır. Bu rivayetlerden biri Kuzey Arabistanlıların Mekke’ye yerle en ve bir tek Allah’a ibadet için mabet olarak Kâbe’yi in a eden Hz. brahim’in ilk o lu smail’in soyundan olduklarını söyler. Bunun yanında ilk Arap krallı ının ilk kralı Ye’rub ile ilgili rivayetler de vardır.284 Arapça, çok geni lehçeleri olan bir dildir. Dildeki en eski yerli yazıtlar ve Kitâbeler Hıristiyan öncesi ça dan gelmektedir. Arapça slam öncesi dönemde iir 282 Fazlurrahman, Çev. Alparslan Açıkgenç, Ana Konularıyla Kur’an, Ankara Okulu Yay., Ankara 1996, s. 31. 283 Özkan, Musafa F., a.g.m. 284 a.m. 112 dili idi. slam sonrasında ise, Kur’an dili olması nedeniyle bir dünya dili haline geldi. Hz. Muhammed ve ondan sonraki dönemlerde yapılan fetihler ile de Arapça Asya ve Afrika kıtalarına ta ındı.285 M.S. 512 yılında yazılmı olan Zebed, 568 yılında yazılmı olan Leca’daki Harran ve 600 yılında Suriye’de yazıldı ı tahmin edilen Ümmü’l-Cimâl Kitâbeleri, Arap yazısının bugüne kadar bilinen en eski örnekleridir.286 Arap kelimesinin ilk olarak Yunanlılar tarafından verilmi oldu u kaynaklarda geçmektedir. Güney Arabistan’daki Ma’rib Höyü ünün ilk Kitâbesinde rastlanan Arap kelimesi burada bedevi anlamında kullanılmı tır. Daha sonra M.Ö. VIII. yüzyıla ait Asur Kitâbelerinde Arapların ülkesi anlamında ‘matu arbaai’ ibaresi geçmektedir287. Araplar Yakın Do u’yu feth ettiklerinde ve Helenistik kültür ile kar ıla tıkları zaman, bu onların aynı zamanda kendi dillerini tanımlamak için Yunanca gramer sistemini asimile etmede ba arılı olmu bir gelene i de bulmu olmaları anlamına geliyordu. Bu gelenek, Süryanice gelene i idi. Süryaniler Yunan gramer terminolojisini kendi dillerinin kategorilerini belirlemek için kullanmı lardır. Hatta kendi sessiz harf yazılarındaki belirsizli i gidermek için Yunan ses i aretlerini Süryanice’nin yazım sistemine girdirmi lerdir. Ancak Süryanilerin erken dönem (M.S. VI. ve VII. yüzyıllar) gramer ve okuma çalı maları hakkında fazla bilgiye sahip de iliz. Versteegh’e göre Arapça grameri, Süryanice’nin ve branicenin 285 Speyer, Heinrich, “Semitic Languages and Literature”, The Universal Jewish Encyclopedia, c. IX, s. 475. 286 Tuzcu, Kemal, “Arap Yazısının Ortaya Çıkı ı-1”, Nüsha: arkiy at Ara tırmaları Dergisi, Yıl 1, Sayı 2, Yaz 2001; Karaçam, smail, En Büyük Mucize: Kur’an’ı Kerîm’in lmi ve Edebi Sırları, Yeni afak, stanbul 2005, s. 58-59. 287 Margoliouth, D.S., çev. Suat Ertüzün, slamiyet Öncesi Arap- srailo ulları li kileri, Kaknüs Yay., stanbul 2003, s. 15-16. 113 gramer terminolojisinden izler ta ımaktadır. Ona göre slam’dan önce Hıristiyan Araplar ve Mekkeli tacirler Süryanice yazı sistemini bilmekteydiler. Cahiliyye döneminde ise Arap yazısı bilinmemekteydi, Araplar bütün pratik ihtiyaçları için Hıristiyan yazıcıları kullanmak zorundalardı. Bu yüzden ba langıçta Müslüman çocuklar okuma ve yazmayı Hıristiyanlardan ö reniyorlardı.288 Versteegh Arapça ile Süryanice arasında gramatik olarak bir çok paralellikleri sıraladıktan sonra bu iki dil gelene inin morfoloji ve sentaks olarak kendi yollarına gittiklerini ve Süryanice’nin Yunan gelene ini izledi ini, Arapça’nın ise kendi teorisini geli tirdi ini kaydetmektedir.289 Bunda Kur’an’ın ve slam’ın rolü büyüktür. Çünkü, özellikle eski zamanlar için, edebîyat veya belirli bir dinî kitap olmayınca yeni bir dil kurmak daha zor oluyordu. Örne in, Mısır toplumu Arapça yazıyı kabul etmekten oldukça uzak olmasına ra men u anda Arapça konu maktadır.290 Hıristiyanların büyük bir ço unlu u, ncillerin aslında Tanrının sözleri de il, sa’nın havarilerinin sözleri oldu unu kabul etmektedir. Di er yandan slam’da kelimeler ile semantik ba lam arasında do rudan ilahî bir ba kurulmaktadır. Zira slam’da vahiy, mutlak anlamda Tanrının elçisi Muhammed’e konu tu u kelimelerdir. te bu inanç, Arapçayı tüm slam dünyasında kültürler üstü bir güce sahip kılmaktadır. Tüm dünyada Müslümanlar Arapçayı dinî bir dil / dinlerinin dili olarak görmektedir.291 288 Versteegh, C.H.M., Arabic Grammer and Qur’anic Exegesis in Early Islam, E.J. Brill, Leiden. New York. Köln 1993, s. 28-9; Yunanın ve Romanın Süryanice etkisi için ayrıca bkz. Smith, R., The Religions of Semities, Meridian Books, New York 1957, s. 11, 29-31. 289 Örnekler için bkz. Versteegh, C.H.M., a.g.e., s. 29-31. 290 Smith, W. Robertson, The Religion of Semities, s. 14. 291 Spyer, Patricia ed., Border Fetishisms, Routledge, New York 1998, pp. 13-34. 114 Arapça alfabenin kayna ının hangi dil oldu u konusunda iki temel görü bulunmaktadır: Birincisi, Arapça yazısının birle ik harf sistemi (ligaturing system) Süryanice yazma sistemine benzemektedir. Dolayısıyla Arapçadaki harflerin ba ta, ortada ve sonda yazılı larının faklı olması Süryanice yazı sistemi ile benzerdir.292 Zaten tedvin asrıyla birlikte, çe itli sebeplerle Arap nahvinin vâzedilmesi ihtiyacı; slâm’dan önce Irak’ta olu turulmu Süryanice nahvinin etkisiyle Basra ve Kûfe gramer ekollerince ba arıldı ı da kaydedilmektedir.293 kincisi, Arapça alfabe bir di er Aramî lehçesi olan Nabatçadan gelmektedir. Dolayısıyla bu benzerlik Nabatça kaynaklı olmu tur. T. Nöldeke, Kûfî yazının kayna ını Nabatça ile ili kilendirmektedir. Nöldeke’den yarım yüzyıl sonra aynı görü ü payla an J. Starcky, ba ka bir yakla ım sergileyerek Arapça’nın köklerinin Süryanice’de oldu unu söylemi tir. O, bu teorisini ise Belâzûri rivayet aktarımına dayandırmaktadır. Bu gelene e göre Tayy kabilesi mensubu üç ki i Lahmi Devletinin ba kenti yakınlarında Baka’da görü ürler ve tamamı Süryanice alfabesinden olu an Arap yazısını olu tururlar.294 Buna göre, Kur’an’da Süryanice ve Aramîce kaynaklı kelimeler slam medenîyetinin ba ında Süryanilerle olan kültürel etkinin sonucu ortaya çıkmı tır.295 slam kaynaklarında da bu konuda benzer bilgilere rastlamaktayız. bn Sa’d (ö. 230) Araplar arasında yazının çok az bilindi ine de i aret etmektedir.296 Belâzûri 292 Arapça ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Naveh, Joseph, Early History of the Alphabet, The Magnes Press, Jerusalem 1982, s. 153-161. 293 Benli, Yusuf, “Cabir b. Hayyan Külliyatının Kültürel Kaynakları”, I. Uluslararası Katılımlı Bilim, Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu, anlıurfa 2006, s. 300. 294 Gruendler, Beatrice, The Development of the Arabic Scripts, Scholar Press, Atlanta, Georgia 1993, s. 1-2. Bu kitap Arapça harflerin tek tek geli imini göstermektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. a.e., s. 32-118. 295 a.e., s. 499. 296 bn Sa‘d, Tabakat, Beyrut 1985, c. III, s. 622’den nakleden Dücane Cündio lu, Anlamın Tarihi, s. 107. 115 (ö. 279) ise yazının Ebu Süfyan’ın babası zamanında Mekke’ye girdi ini kaydetmektedir. Ayrıca Kur’an’ın nazil olu unun, Arapların yazıyla yeni tanı tıkları ve önem verilen sözlü metinleri yazma alı kanlı ı edindikleri döneme denk dü tü ünü belirtmektedir.297 bn Kuteybe ise bu konuda unları ifade etmektedir: “Abdullah b. Amr (ö. 65) öncekilerin kitaplarını okur, Süryanice ve branice yazabilirdi. Onun dı ındaki sahabe ümmi idi. Yazabilenler de yazdıkları zaman iyi yazamaz, hata yaparlardı.”298 Bununla birlikte erken dönem alimleri yazının ve yazılı metinlerin aleyhinde sözler söylemi lerdir. Bunun sebebi ise bu alimlerin yazı hakkında “ srailo ulları tevarüs ettikleri kitaplar sebebiyle yoldan çıkmı lardır ve bu yüzden ilmin yazıya geçirilmesi iyi bir ey de ildir” kanaatine sahip olmalarıdır.299 Buna göre ya yazı Hicaz’a Kur’an’dan kısa bir süre önce girmi , dolayısıyla yeni bir durumdur; ya da bu bölgede yazı kullanılmaktaydı. Buna Ukaz panayırlarında okunup, yazılan ve sonra Kâ’be duvarlarına asılan iirler de delil olarak gösterilebilir.300 Dolayısıyla bu bir taraftan Kur’an’ın indi i dönemde, yazınının kullanılmasının yerle mi bir olgu olmasına, di er taraftan Kur’an ayetlerinin ilk dönemde hurma dalı ve deri malzemeler üzerine yazılmasında yazının bu bölgede kullanımının az oldu una delil olarak gösterilebilir. Fuat Sezgin, bn Abbâs’a dayanan fragmanların Kur’an’daki yabancı kelimelere dair açıklamalar içermesinin asılsız olmadı ını, buna dayanarak bn Abbâs ö rencisi Mücahid’in, kendi tefsirinde bazı 297 kelimelerin Süryanice’den geldi ine dair izahlarda bulundu unu Belâzûri, çev. Mustafa Fayda, Fütühu’l-Buldan, Ankara 1987, s. 691-695. bn Kuteybe, Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadis, Beyrut 1985, s. 266’dan nakleden Dücane Cündio lu, Anlamın Tarihi, s. 108 299 Dücane Cündio lu, Anlamın Tarihi, s. 111. 300 Ömer Özsoy, Kur’an’ın Metinle me Tarihî, lahiyat, Ankara 2002, s. 37. 298 116 belirtmektedir.301 bn Hazm’a göre de Süryanice, Arapça ve branicenin aslıdır. Arapça, Hz. smail ve soyunun, branice ise Hz. shak ve onun soyunun konu tu u dildir. Süryanice ise Hz. brahim’in dilidir.302 2.2.1.3. Samî dillerinin ortak özellikleri Mustafa F. Özkan, Samî dillerinin aynı kökten gelmeleri nedeniyle, bu gruba giren dillerin bir çok ortak özellikleri oldu unu belirterek bunları sıralamı tır:303 1- Triliteralizm: Samî diller triliteralizm dil karakteristi ini ta ırlar, yani kelimeleri üç sessiz harfin köklerini ve bu köklerin türevlerini içerir. Bu özellik, yalnızca bu dil ailesine has bir özelliktir ve ba ka hiçbir dil ailesinde rastlanmaz. Gövdelerin veya köklerin listesi, bazıları kullanımdan çıkarıldı ı, bazıları da belli bir geçmi e dayandı ı, hayatın içinden geldi i ve di er dillerden alıntılar yaptıklarından bir dilden di erine farklılık gösterir. Bununla birlikte Samî diller, birbirleriyle en çok ortak köke sahip olan aile olma özelli ini sürdürürler. Kelimeler, üç sessiz harf ta ıyan köklerden, kurala göre, üç sessiz harfin seslendirili leri de i tirilerek, kelimenin ba ına ya da sonuna ya da ortasına bir ya da daha fazla harf ilave edilerek türetilir. 3 sesten olu an kelimeler, tüm türevlerinde kök anlamından bir ey ta ımak zorundadır. Bu dilin en önemli ve en temel kuralıdır.304 301 Gözeler, Esra, “Samî Dinî Gelene inde ‘Salat’, ‘Savm’ ve ‘Zekat’ Kavramlarının Semantik ncelemesi”, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2005, s. 50. 302 bn Hazm, el- hkam fi Usûli’l-Ahkam, Mısır 1345, c. I, s. 31-32. 303 Özkan, Mustafa F., a.g.m, s. 4. Ayrıca bkz., Akdemir, Salih, “Kur’an-ı Kerim’de Geçen Köklerin Gerçek Anlamlarının Belirlenmesinde Art-Süremli Semantik Ara tırmaların Önemi”, Yayınlanmamı Makale, Ankara 2002. 304 Horowitz, Edward, How the Hebrew Language Grew, Ktav Publishing House Inc., USA 1960, s. 5-6 117 2- Fonetik: Samî diller altı gırtlak sesi (a,h,j,kh,’,gh), iki damak sessizi (k,j), iki dudak sesi (p,b), be küçük dil sesi (q,t,z,s,d) iki dil-di sesi (t,c), üç safiri (ıslıksı) harfi (th,s,z), altı yarım harfli (r,y,l,w,m,n) ve altı sürtme sesi veren harf (m,g,t,d,p,b) olmak üzere söyleni i ngilizce’den biraz farklı seslerden olu an bir alfabeyi payla ırlar. Mevcut hiçbir Samî dil bunların hepsine birden sahip de ildir. Arapça, toplam otuz iki harfin yirmi sekizine sahip olmakla en zenginleridir. branice ve Kenan dillerinin tarihî, zaman içinde z ile s, g ile ‘ gibi harflerin tek bir harf üretecek ekilde nasıl bir araya geldiklerini gösterir. 3- Gramer: Samî diller çekimli dillerdir; ismin sonunu içinde bulundu u duruma ba lı olarak özne, dolaylı veya dolaysız nesne olu una göre ve filleri zamana göre çeker. Sadece üç dil bugün çekimlidir. Arapça, Habe istan’ın resmî lisanı olan Amharik ve Almanca. Geçmi in birçok dili çekimli idi. Mesela Akad dili, Yunanca, Latince ve Sanskritçe. Modern diller çekimlerinin büyük ço unlu unu dü ürmü lerdir. Çekim daha fazla titizli in, kesinlik arayı ının; yoklu u ise daha az titizli in ve faydacılık e iliminin i aretidir. 4- Kelime Hazinesi ve fade Keskinli i: Samî diller aynı nesne için birçok kelimeyle pek çok kelime hazinesine sahiptir. Bu açıdan hepsi Avrupa dillerinden daha iyidir. Samî diller arasında da bu özelli i en çok ön plana çıkan dil Arapça’dır. Arapça, ı ı a 21, yıla 24, güne e 29, bulutlara 50, karanlı a 52, ya mura 64, suya 170, yılana 100, deveye 255 ve aslana 350 isim vermi tir. Bu örnekler rahatlıkla uzatılabilir. Kelime çoklu unun yanı sıra Samî diller do ru seçilmi kelimelerin kullanımında da çok büyük titizlik gösterirler. Sâmîlerin sezdikleri mânâ nüansları di erleri için ço u zaman anlamsızdır. Yine Arapça gece ve gündüzün her saatine, 118 (Ay’ı esas alan) ayın her gecesine, insan vücudunun bölümlerine ba lı olan saçın her lülesine, görmenin, yürümenin, oturmanın, uyumanın, sevmenin her çe idine ayrı isimler vererek bu özelli i de mükemmel derecesine yükseltti. 5- Sentaks, Stil, Edebîyat: Samî dillerde sentaks, rahat anla ılabilir bir sadelik ve idrak açısından açıklı ı içerir. Arapça’da güzel söz söyleme sanatı ahenk, kesinlik ve açıklık terminolojisi ile tanımlanır. fadenin açıklı ı her zaman edebî bir kıymet ta ır. Kolaylıkla anla ılabilen ve akılda kalan birkaç kelimenin içine büyük anlamlar sıkı tırma bütün Samî edebîyat ürünlerinin gücünün bir parçasıdır. Bu özelli i özellikle ilahî metinlerde çok ön plana çıkmaktadır. 6- Samî dillerde birle ik kelimeler yok denecek kadar azdır. Her seviyede ayırt edici ve ça rı tırıcı anlamlar için ayrı kelimelerin kullanılıyor olması kelimeleri birle tirme ihtiyacını önlemi tir. Yazının bulunu undan itibaren Sâmiler, nesirde ve nazımda edebî eserler vermede, bunları yazmada ve gelecek nesiller için balçık tabletler saklamada öncülük yapmı lardır. Edebî, dinî ve ticarî metinlerin yanı sıra ilmî, tarihî ve ticarî konularda da geni muhteviyata sahip koleksiyonlarıyla dünyaya ilk Edubba ya da kütüphaneleri arma an ettiler. 7- Bıraktıkları eserde estetik, güzellik ve duygusal etkilerle beraber açıklık kesinli in bir bile imini de ihtiva eder. Konu birli ine sıkı sıkıya ba lanmı lı ın yerine bütün Samî edebîyat ürünleri analistik ve tekrarlıdır. Tanınmı bazı edebî ürünleri u ekilde sıralayabiliriz: brani Krallar Kitâbı, arkıların arkısı, Akad Kraliyet Kitâbeleri, Gılgamı Destanı, Arap Kasidesi, Binbir Gece Masalları. Bütün kompozisyonlar kendi sonsuzluklarının ba langıç ya da sonuç yoklu unun izlenimlerini verirler. 119 8- Bütün Samî edebîyatın ba ka bir özelli i de ahlâkî tonudur. Sâmî, ister dı dünya, insan hayatını ve hareketlerini, isterse geçmi tarihi tanımlasın, gayesi sırf tanımlamı olmak de ildir. Herhangi bir tanımın do ru, kesin ve yeterli olması iste i çok yüksektir. Bununla beraber, daima okuyucusuna ve dinleyicisine ahlâkî bir de er götürmeyi ve faziletle ona rehber olmayı hedefler. Sâmîye göre estetik ve ahlâk, hangi de er dikkate alınırsa alınsın, beyan ve talimatın bir oldu u yerde ayrılmaz ikizlerdir; gerçekte bir birlik meydana getirirler. Sâmî her zaman de eri anlamanın harekete geçirilmesi ve be enisi tarafından etkilenmesi gerekti i görü üne ba lı kalmı tır. 2.2.1.4. Arapçanın prototip Samî dili olması Her ne kadar Samî dilleri arasında en geç ortaya çıkan Arapça oldu u görülse de, Arapça hepsinin türedi i arketipe (ursemitisch) di erlerinden daha yakındır. Co rafik durumları ve tek düze çöl hayatı cahiliyyesi onların Samî karakterini aynı ailenin di er insanlarından saf olarak korumu ve böylece bozulmamı tır.305 Ayrıca Samî dilleri içinde en zengin kelime hazinesine Arapça sahiptir. Arapça, Samî dilinin en eski formlarını en iyi ekilde korumu tur.306 Arapça’nın Samî dilleri içerisinde prototipe en yakın dil oldu unu ortaya koyan Salih Akdemir, kendisinden önce de Eberhard Schrader, C. Brockelmann, G. Contenau, Winckler, Tiele, Jacques de Morgan, L. Caetani gibi ara tırmacıların da 305 Nicholson, Reynold A., A Literary of the Arabs, Cambridge University Press, Cambridge 1969, s. XVI. 306 Speyer, Heinrich, “Semitic Languages and Literature”, The Universal Jewish Encyclopedia, New York 1948, c. IX, s. 474. 120 Arapçanın prototip Samî dili oldu unu tesbit ettiklerini dile getirmektedir.307 Akdemir ayrıca, son dönemlerde bir çok bilim adamının bu önemli tesbitinin çürütülmeye çalı ıldı ını kaydetmektedir. Salih Akdemir, hazırladı ı tablolar vasıtasıyla fonetik açıdan da Arapçanın Samî dillerinin prototipi olmaya en layık dil oldu unu ortaya koymu tur: 308 A a ıdaki tablo di er Samî dillerinin Arapçaya oranla daha fazla harf /ses kaybına u radı ını göstermektedir: 307 Akdemir, Salih, Kur’an Çevirilerinde Yöntem Sorunu, Basılmamı Kitap. a.e.; ayrıca bkz. Dartma, Bahattin, “Kur’an Kelimesinin Semantik Ahalizi Üzerine”, Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi, Cilt 4 Sayı 3, 2004, s. 14-15. 308 121 Tablo 2: Samî Dillerinde Ses Kayıpları309 Proto-Samî Akkadça Arapça é é b/v b t t th - j g branice Aramîce-Süryanice - - - - - - " $ ( + . 0 2 4 6 8 : - h kh - d d dh - r r z z s s - - ! sh š ! # /s ã # % - % &' ù & ) - ) *‘ éò * , gh g , - f/p p - /q q / 1k k 1 3l l 3 5m m 5 7n n 7 9h h 9 - Tablo 2 incelendi inde açıkça görülece i üzere Akkadça, branice ve Aramîcede önemli ölçüde harf / ses kaybının meydana geldi i görülecektir. 309 a.e.; ayrıca bkz. Wright, Edwina Maria, “Studies in Semitic historical semantics: Words for 'man' and 'woman' ”, Harvard University Unpublished PhD Thesis, 1996, s. 12-13. 122 Arapçada ise yalnızca s ile sesleri arasındaki bir sesin ortadan kalktı ı görülmektedir. Arapça fiil sistemi açısından da prototipe en yakın dildir. Buna göre Arapçada 15, Akadçada 11, branicede 5, Aramîcede ise 3 tane fiil kalıbı vardır310. Salih Akdemir’e göre branice ve Aramîcede fiil kalıplarının Arapçaya nispetle azalmı olmasının nedeni, di er kalıplara günlük hayatta sık sık gereksinme duyulmaması ve her fiil kökünün, genel olarak, her kalıpta kullanılmamasıdır.311 Akdemir, Samî dillerinin en önemli özelliklerinden birisinin üç harften olu an köklerden türeyen kelimelerle bu dillerin sözcük varlıklarının olu tu unu belirterek örnekler vermektedir: 312 Samî dillerin en önemli özelli i, genelde üç harften olu an fiil köklerinden olu malarıdır. Bu kökler aynı zamanda olu turdukları fillerin anlamlarını da belirlerler. Yine bu kök anlamları, köklere verilen seslerle yada ilave edilen harflerle çok zengin anlam a ları olu tururlar. Örne in, Arapçada “ ; ; /;”, branice’de “<; ;0 “ ve Aramîce’de; “ ; ; “ olarak var olan üçlü fiil kökleri “kutsallık” anlamı ta ır. Bu anlam, bu kökten türemi olan hemen bütün sözcüklerde bulunur. Örne in Arapçada “mukaddes, takdîs, kuddûs, makdis vb” sözcükler hep “ ; ;/” kökünden türemi olan sözcüklerdir. Burada sözcük girmi oldu u kalıba göre yeni anlamlar kazanır. Ama urasını hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, bu kökten türemi olan bütün sözcükler, bir ekilde kökün anlamını bünyelerinde barındırırlar. Bu bakımdan fiillerin kök anlamlarının do ru olarak belirlenmesi hayatî bir önem ta ır; çünkü, birçok fiilin asli, gerçek kök anlamı, bugün, zaman içinde meydana gelmi olan anlam de i imleri yüzünden, -ne yazık ki- kaybolmu tur. Bu anlam de i melerinin en önemli nedeni, kök anlamdan çıkmı 310 Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Akdemir, Salih, a.g.e., a.e. 312 a.e. 311 olan türev 123 anlamların, zamanla kök anlamların yerlerini almalarıdır. te Kar ıla tırmalı Samî dilleri ara tırmaları, bu ba lamda fiillerin kaybolmu olan gerçek kök anlamlarını yeniden bulmada bize çok önemli katkılar sa layabilirler. Arapçanın Samî dilleri arasında prototipe en yakın dil olması ve di er Samî dilleri ile yukarıda belirtilen ortak özelliklere sahip olması, Arapçadaki bazı köklerin ilk eklinden bu yana hem gösteren hem gösterilen açısından geçirdikleri evreleri, kendisi daha eski bir dil olmasına ra men, kendinden daha önceki dönemlere dayanan di er Samî dillerle yazılmı bazı metinler yardımıyla ortaya konulabilece ini göstermektedir.313 2.2.2. Semantik Kur’an Ara tırmalarında Kitâb-ı Mukaddes’e Ba vurmanın Önemi Kur’an kendisinden önce gelen kutsal kitaplara sıklıkla atıfta bulunan ve aynı zamanda o kitapları do rulayıcı bir metindir: “ üphesiz Tevrât’ı biz indirdik. Onda hidayet ve nur vardır.”314 “Onların arkalarından yanlarında bulunan Tevrât’ı do rulayıcı olarak Meryem o lu sa’yı gönderdik. Ona, sakınanlara ö üt ve yol gösterici olarak içinde hidayet, nur ve kendisinden önce gelen Tevrât’ı do rulayan ncil’i verdik.”315 “Sana da kendinden önceki Kitâbı do rulayıcı ve onu kollayıp koruyucu olarak Kitâb’ı gerçekle indirdik.”316 313 Abdurrahman, Aliye, a.g.t., s. 18. Mâide: 44 315 Mâide: 46 314 124 Yukarıdaki ayetlerde de görüldü ü üzere Kur’an, kendisinden önceki Kitapları do rulayıcı bir anlamda onların mesajlarını ta ıyıcı bir metindir. Kur’an’ın bir dinî gelenek içerisinde tanımlanması halinde, O’nu Samî din gelene i içerisinde de erlendirmemiz gerekti ini belirten Mehmet Paçacı, bunun en önemli delillerinden birisinin de Kur’an kıssaları oldu unu ve –her ne kadar da israiliyat ele tirisi ön planda olsa da- bu kıssaların bir çok detaylarının Kitâb-ı Mukaddes vasıtasıyla elde edilebildi ini belirtmektedir. Di er yandan Paçacı’ya göre müslüman gelenekte, muharref kabul edilen Tevrât ve ncil’in Kur’an ile kar ıla tırılmasının kabul görmemesi sebebiyle bu arkaplan göz ardı edilmi tir.317 Kur’an’ın daha iyi anla ılması için kendisinden önceki kutsal kitaplara müracaat edilmesinin önemli oldu unu belirten Baki Adam, Tevrât, ncil ve Kur’an’ın orijinallikleri bakımından vahiy ürünü metinler olduklarını ifade etmektedir.318 üphesiz vahiy sürecinin bir bütün olarak görülmeye çalı ılması Kur’an’ın daha sa lıklı ve do ru anla ılmasına büyük katkı sa layacaktır. Buna ra men Kur’an öncesi kutsal metinlerin muharref olması ele tirisi ile bu istifadeden kaçınanların sap ile samanı karı tırdıkları ortadır. Zira Hz Ömer Kur’an kelimelerinin tefsiri anlamında Cahiliyye iirinin en önemli referans oldu unu dile getirirken,319 kastı iirlerde aktarılan dünya görü ünün, telkinlerin, ö retilerin, kuralların, duyguların, vb içeriksel do rulu u / geçerlili i de ildi. Onun amacı, kelimelerin do ru anla ılması noktasında, her ne mesaj içeriyorsa içersin kelimelerin iirdeki anlamlarının ayetleri do ru anlamalarına hizmet edece ini 316 Mâide: 48 Paçacı, Mehmet, a.g.e., s. 155-156. 318 Adam, Baki, “Kur’an’ın Anla ılmasında Tevrat’ın Rolü”, slami Ara tırmalar, c. 9, s.167, 1996 319 ez-Zemah erî, Mahmûd b. Ömer, el-Ke âf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vucuhi’tTe’vîl, Daru’l Fikr, tsz, s. 411. 317 125 vurgulamaktı. Aynı ekilde Tevrât ve ncil, her ne türlü bir içerik / anlam bozumuna u ramı olursa olsun, kelimelerde gerçek ve do ru anlamlar ta ınmaya devam etmekteydi. Dolayısıyla metin üzerinde yapılan mânâlarının de i tirildi i anlamına gelmez. de i iklikler kelimelerin Di er yandan kutsal metinlerin içerikleri arasındaki açık paralellikler de ortadır.320 Yahûdî ve Hıristiyanlara ait Kutsal Kitapların slam öncesi peygamberlerin hayat ve aksiyonları, Hz. Peygamber ve toplumunun kaderi, ve ayrıca meydana gelecek olaylar hakkında bilgiler içerdi i fikri geni çapta kabul görmü tür.321 Ayrıca Kur’an’ın muhtevasının Muhammed’den Kitaplarında yer aldı ı yaygın bir inançtı.322 önceki peygamberlerin Di er yandan Kur’an, önceki peygamberlere vahyedilen Kitapların muhtevasını da içerir. Suyutî bunu “Kur’an’ın muhtevası önceki Kitaplarda da mevcuttur” eklinde formüle eder.323 Hikmetli sözler, kıssalar ve brahîm, Mûsâ, Eyyûb, Dâvûd, Süleyman, sâ, Yahyâ b. Zekeriyâ ve Lokmân’ın (a.s.) ö ütlerini ihtiva eden çok erken bir derleme, Ebû Ubeyd el-Kasım b. Sellâm’ın (ö. 224) Kitâbu’l-mevâiz adlı eseridir.324 snad zinciri ile temin edilen ve Hicretin ikinci yüzyılının en büyük alimlerinden biri tarafından senedleri ile birlikte kaydedilen pek çok rivayet, söz ve kıssanın, bu dönemde Yahûdî ilmî ve Hıristiyan gelene inin bir hayli yaygın oldu unu ve bunun da ciddi bir muhalefetle kar ıla maksızın slam dinî gelene i ile birle tirildi ini ispat eder. Heyseme b. Abdurrahman, “Ey nsano lu, benim hizmetimde gayret et ki 320 Paçacı, Mehmet, a.g.e., s. 174; ayrıca bkz. Mutahhari, Murtaza, “Understanding the Uniqueness of the Qur'an”, Al-Tawhid, Vol I No. 1-3 (Muharram - Rajab 1404 AH). 321 es-Suyûtî, el-Hâvî, c. 2, s. 283; ayrıca bkz. Abdulcebbâr, Tesbîtu delâili'n-nubuvve, n r. Abdulkerim Osman, Beyrut, 1966-68, c. 2, s. 413. 322 a.e., s. 284. 323 a.e., s. 285. 324 es-Suyûtî, ed-Durr, c. 6, s. 341. 126 ben de senin kalbini itminan ile doldurayım, iste ini yerine getireyim; e er bunu yapmazsan gönlünü me gul ederim ve iste ini yerine getirmem” ifadesinin Tevrât’ta yazılı oldu unu söyler.325 srailo ulları, Mûsa’dan kendileri için Tevrât’tan ezbere ö renebilecekleri bir söz seçmesini isterler. Bunun üzerine o u sözü söyler: “Halkın size nasıl muamele etmesini istiyorsanız onlara öyle muamele edinîz”. ez-Zemah erî, “bu ifade, Tevrât’tan seçilen sözlerin en güzelidir” der.326 Sa’lebe b. Ebî Mâlik öyle söyler: “Ömer, Yahûdî alimlerini davet etti ve dinî konuları tartı malarını istedi. slama dönen bir Yahûdî olan Sa’lebe’nin babası Ebû Malik de onlarla beraber geldi.”327 Evladın ana-babaya yapması gereken hürmetin bir parçası olarak, bir kimsenin, ölümünden sonra babasının dostlarına faydalı olmak zorunda oldu u kaidesi, Tevrât’tan iktibas edilmi tir.328 Bir fâkih, Tevrât’tan öyle bir nakilde bulunur: “Günahkar olup da sonra Benden ma firet isteyen kimseye yazıklar olsun...”329 Bir i’î rivayet Tevrât’ta öyle yazılı oldu unu söyler:”Ey insano lu, kızdı ın zaman Beni hatırla ki Ben de öfkelendi imde seni hatırlayayım, helak edeceklerim arasında seni mahvetmeyeyim; e er haksız bir muameleye maruz kalırsan benim sana olan yardımımla yetin, zira benim sana olan yardımım, senin kendine olan yardımından daha iyidir”.330 Tevrât’ta ayrıca öyle bir ibare yazılıdır: “Kim bir gayri menkulü veya bir su üzerindeki haklarını, topraktan veya sudan 325 Ebû Ubeyd, el-Kasım b. Sellâm, Kitâbu'l-mevâiz, el yazma, Yahuda Kolleksiyonu, Hebrew Universitesi, Ar. 95; el-Meclisî, Bihâru’l-envâr, c. 13, s. 357 (yeni n .); el-Âmilî, el-Cevâhiru'sseniyye, Necef 1384/1964, s. 48. 326 ez-Zemah erî, Rebîu'l-ebrâr, el yazma, British Müz.. no. 6511, vr. 132b. 327 bn Hacer, el- sâbe, c. 6, s. 169. 328 es-Sulemî, Âdâbu's-sohba, Filistin, 1954, s. 83. 329 bn Ebi'd-Dunyâ, Kitabu’t-tevbe , el yazma, Chester Beatty, 3863, vr. 20b. 330 el-Meclisî, a.g.e., c. 13, s. 358. 127 kazanılmamı bir mebla a satarsa Peygamberden, buna benzer kazanılan para çarçur edilir, bo a gider”.331 öyle bir rivayetin nakledildi i söylenebilir: “De erinden fazla satılan yerin veya evin kazancına Allah bereket vermesin!”332 Ka’b, Zemzem kuyusunun “bazı Kutsal Kitaplar”da zikredildi ini söyler.333 Ayrıca Ka’b, be vakit namazı Mekke Mescidinde (Mescid-i haram) kılanlara Allah’ın on iki milyon be yüz bin namaz mükafatı yazaca ı haberini Tevrât’ta buldu unu ifade eder.334 Hatta el-Hutay’a ait, “Kim hayır yaparsa o hayrın mükafatı zayi olmaz; Allah ile kul arasındaki örf de yok olmaz” eklindeki beytin, Tevrât’tan bir cümle oldu u Ka’b tarafından ifade edilmi tir.335 Tevrât’tan yapılacak ilave iktibaslar, kolayca artırılabilir.336 Ebû Ubeyd, a a ıdaki pasajı, “Hikmetü’d-Dâvûd” (Dâvûd’un Hikmetli Sözlerin)dan iktibas eder:337 Akıllı bir adamın dört vaktini ihmal etmemesi gerekir: Vaktinin bir kısmında kendinî Rabbine verir, bir kısmında nefs muhasebesi yapar, bir kısmında kötü huy ve davranı ları hakkında kendisini dostça uyaran arkada ları ile oturup sohbet eder, bir kısmında da kendinî me ru e lencelere bırakır; bu en son zaman dilimi ki inin, di er üç vakitteki sorumluluklarını yerine getirmesine yardımcı olacak bir dinlenme vaktidir. Akıllı bir adamın vaktini iyi bilmesi ve i lerini de ona göre ele 331 el-Meclisî, a.g.e., c. 13, s. 360. et-Tâberî, el-Muntehâb min zeyli'l-muzeyyel, Kahire 1358/1939, s. 59. 333 el-Fakihî, Târihu Mekke, Leydin, no: 463, vr. 342a. 334 a.e., vr. 453a. 335 Usâme b. Munqız, Lubâbu'l-âdâb, n r. Ahmed Muh. âkir, Kahire 1353/1935, s. 424. 336 bkz. ez-Zehebî, el-'Uluww li-l-'aliyyi'1- affâr, n r. Abdurrahman Muh. Osmân, Kahire 1388/1968, s. 95; Ebû Nu'aym, Hilyetü'l-evliyâ, Kahire, 1351/1932, c. 4, s. 48, 38, 58; es-Suyûtî, edDurr, c. 4, s. 192, bn Ebi'd-Dunâ, el- râf, vr. 76a-b; el-Meclisî, a.g.e., c. 13, s. 331, 342, 348, 357, 340; et-Tûsî, Emâlî, Necef 1384/1964, c. 1, s. 233; el-'Âmilî, el-Ka kûl, n r. Tâhir Ahmed ez-Zâvî, Kahire 138O/1961, c. 2, s. 132, 153. 337 es-Suyûtî, ed-Durr, c. 4, s. 189; el-Hatîb el-Ba dâdî, Mûdihu evhâm, c. 1, s. 147 (fî hikmeti'dâvûda); bn Kesîr, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 15 (fî hikmeti'd-dâvûda ). Ayrca bk. bnu’l-Kayyim el-Cevziyye, asetu’l-lehfân min mesâyidi’ - eytân, Kahire 1358/1939, c. 1, s. 79; bn Ebî’-Dunyâ, el-‘Akl ve fadluhu, n r. Muhammed Zâhid el-Kevserî, Kahire 1365/1946, s. 15. 332 128 alması gerekir. Akıllı bir adam, ya am ve me ru e lence vasıtalarını da de erlendirerek sadece gelecek hayat için hazırlanan azıkla yolculu una devam etmelidir. Di er bazı kaynaklarda bu sözler, brahim’in sahifelerinden iktibas edilmi tir.338 aya, Jeremiya ve Habakuk gibi peygamberlerden veya Hz. sa’nın ncil’inden alıntılar ilave etmeye gerek yoktur. Ebû Ubeyd’in derledi i eser, Müslüman çevrelere nufüz eden ve Müslüman alimler tarafından memnuniyetle kabul gören Yahûdî ve Hıristiyan nakillerinin yaygınlı ını gösteren en iyi delil olarak hizmet edebîlir.339 Tevrât’ı okumak Peygamberin izni ile me ru kılındı. Abdullah b. Amr b. el’As, gördü ü bir rüyayı Peygambere anlatır. Rüyasında parmaklarından birinin üzerinde bal, di erinin üzerinde ya oldu unu görür. Peygamber rüyayı tefsir ederek öyle der: “Sen iki Kitâbı; Tevrât’ı da Furkân’ı (Kur’an) da okuyacaksın”. Abdullah b. Amr b. el-’As, gerçekten her iki Kitâbı da okumu tur.340 Hicrî 8. Yüzyılda ya ayan Zehebî bu rivayete iddetle kar ı çıkarak, “Tevrât’ı okumak Kur’an’ın vahyinden sonra hiç kimseye müsaade edilmedi”, demektedir. ez-Zehebî, Tevrât’ın de i tirilip tahrif edildi ini, hakikatle yanlı ın birbirine karı tırıldı ını iddia eder ve bu Kitâbı okumanın 338 ancak Yahûdîlere cevap vermek amacıyla câiz oldu unu el-Meclisî, a.g.e., c. 12, s. 71; es-Suyûtî, ed-Durr, c. 6, s. 341. Kister, M. J., Çev. Cemal A ırman, “ srailo ullarından Nakilde Bulunma Meselesi”, Cumhuriyet Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, 20 Ekim 2006, <http://www.cumhuriyet.edu.tr/akademik/ fak_ilahiyat/der51/07.htm> 340 ez-Zehebî, Tarihu'l- slâm, Kahire 1367, c. 3, s. 38; Ebû'l-Mehâsin Yûsuf b. Mûsâ el-Hanefî, elMu'tasar, Haydarabad 1362, c. 2, s. 265; kr . el-Mavsılî, Gâyetu'l-wesâil, el yazma, Cambridge, Forma 33 (10), vr. 42 vd. Ayrıca bk. el-Hargû î, el-Bi âre we’n-nizâra fî ta‘bîri’r-ru’yâ, el yazma, Forma 6262, vr. 121a; bn Nâsıruddîn, Câmi‘u’l-âsâr, vr. 8a; el-Fâsî, el-‘Iqtu’s-semîn, c. 5, s. 224; bn ‘Abdi’l-Hakem, Futûhu mısr, s. 254. 339 129 söyler.341 Fakat Tevrât’ı okuyup ara tırmakla ilgili fikirler, I. Yüzyılda oldukça farklıydı. bn Sa’d bir mescitte oturan ‘Âmir b. ‘Abd b. Kays ve Ka’b’la ilgili öyle bir olay nakleder: Ka’b, ‘Âmir’e Tevrât’tan bazı ilginç pasajlar okudu ve açıkladı.342 Ebu’l-Celd el-Cevnî, Kur’an ve Tevrât’ı okurdu. Tevrât’ı her hatmetti inde (ki onu altı günde okurdu) insanları davet ederek hatmini kutlar ve Tevrât’ın her hatmi sonucunda Rahmân’ın (Yeryüzüne) indi i sözünü naklederdi.343 i’î bir rivayet, Tevrât ile Peygamberi, Ali ve sonra gelen imamların do ru bilgileri arasındaki ba lantıyı açık bir ekilde öyle vurgulamaktadır: Mûsâ’nın Levhalar’ı Peygamber’e ula tı ve o, onları Ali’ye verdi.344 Mûsâ’nın Levhalar’ı, ncil, brahim’in Sahifeleri ve Zebur, i’î mamların elindedirler.345 Yahûdilere gelen vahiy ile Müslümanlara gelen vahiy arasındaki muhteva birli i fikrini, bu ayniyeti tesis edenin iki halk arasında ki kader birli i oldu u fikri takip etmi tir. bn Abbâs, srailo ulları arasında vukû bulan her eyin Müslüman toplumda da olaca ını ifade eder.346 Peygamber, slam toplumunun, srailo ulları ile Hıristiyanların yolunu aynen takip edeceklerini önceden haber verdi.347 Di er yandan ba ka bir rivayette kaydedildi i gibi, Peygamberin bundan çok az farklı öyle bir ba ka sözü vardır. Ömer, Peygambere, Yahûdîlerden duyup 341 Siyeru a'lâmi'n-nubelâ, n r. Es'ad Talas, Kahire 1962, c. 3, s. 57. Tabakât, c. 7, s. 110. Tevrat ve ncil’i okuyan ba ka bir tâbiî de Evs b. Bi r’dir; Abdullah b. Ömer’le e it bilgiye sahip oldu u söylenir. Me‘âfir’i bilen birisi olması dikkate de erdir ( bn Asâkir, Târîh [tehzîb] c. 3, s. 158). 343 a.e., c. 7, s. 222. 344 el-Meclisî, a.g.e.,c. 13, s. 225 (yeni bs.); ayrıca bkz. e - affâr el-Kummî, Besâiru'd-derecât, 1285, s. 37-38. 345 el-Meclisî, a.g.e., c. 13, s. 180, 189 (yeni bs.). 346 Nu‘aym b. Hammâd, a.g.e., vr. 4b. 347 el-Muttâkî el-Hindî, Kenz, c. 11, s. 123; bnu'l-Esîr, en-Nihâye, c. 4, s. 28; bn Tâvûs, Sa‘d, s. 64, 65, 116; el-Ayyâ î, a.g.e., el yazma, vr. 93a-b; ayrıca bkz. M. Talbî, "Les Bida", Studia Islamıca, XII, 50. 342 130 ho una giden rivayetleri yazmasına izin verip vermeyece ini sorar. Peygamber öyle der: “Onlar bozulmu iken Yahûdî ve Hıristiyanlara mı uymak istiyorsunuz? Ben onu (dinî, veya Kur’an’ı) bembeyaz ve temiz olarak getirdim; e er Mûsâ hayatta olsaydı bana uymak zorunda olacaktı”.348 Bu problemle ba lantılı olarak özel bir ayet nazil oldu. Bir rivayette belirtildi ine göre bazı Müslümanlar, Peygambere, Yahûdîlerden kopya ettikleri belirli kitaplar getirirler. Peygamber öyle der: “Bir halk, kendi peygamberlerinin getirdi ini bırakıp da ba ka bir halkın peygamberleri tarafından getirileni tercih ederse, bu onlar için oldukça tehlikeli bir yanlı olur”. Bunun üzerine “Kendilerine okunmakta olan bir Kitâb’ı sana indirmi olmamız onlara yetmiyor mu?...”349 ayeti nâzil oldu.350 Tevrât’ın ö renilmesi ile ilgili u soru Ömer tarafından soruldu unda Peygamber, son ve kesin sözünü u ekilde ifade eder: “Tevrât’ı ö renmeyin, size gereken, size indirilen (Kur’an)i ö renmeniz ve onun içindekilere inanmanızdır”.351 bn Kesîr, Ehl-i Kitâb alimlerine danı mayı yasaklayan rivayetleri iktibas ederek öyle der: “Bu rivayetler, onların kendi Kutsal kitaplarında de i iklikler yaptıklarının bir delilidir, hem onları de i tirdiler ve hem de uygunsuz bir tarzda yorumladılar”. Onlar Kutsal kitapları hakkında ümullü bir bilgiye sahip olamadılar; Arapça çevirilerinde çok hata ve yanlı lar yaptılar. Üstelik onların maksatlı ve hatalı görü leri de vardı. Tevrât’ın bir kısmı, bellidir ve aleni olarak vahyedilmi tir, fakat onun büyük bir kısmı belli de ildir. Tevrât’ın açık olan kısımları; de i iklikler, 348 ez-Zemah erî, el-Fâ'iq, n r. ‘Alî Muh. el-Bicâwî- Muh. Ebu'l-Fadl brâhîm, Kahire 1367/1948, c. 3, s. 218; Ebû Ubeyd, Garîbu'l-hadîs, Hayradabad 1385/1966, c. 3, s. 28-29; kr . bnu'l-Esîr, enNihâye, hwk mad.; el-Meclisî, a.g.e., c. 8, s. 211 (ta basma ne ri). Ayrıca bk. Ebû Nu‘aym, Hilye, c. 5, s. 136. 349 Ankebut: 51 350 es-Suyûtî, Lubâbu'nuqûl, Kahire 1373/1954, s. 170; bn enrâ ûb, Menâqıb âli ebî tâlib, Necef 1376/1956, c. 1, s. 48; bn Abdilberr, Câmi‘u beyâni'l-‘ilm, c. 2, s. 40-41. 351 el-Muttaqî el-Hindî, Kenzu’l-ummâl, c. 1, s. 133. 131 farklılıklar, hatalı ifadeler ve anla ılması zor fikirler içermektedir. bn Kesîr, bir ço u yazıldı ı mürekkep kadar de er ta ımayan ve bir kısmı da yanlı olan rivayetleri nakletmesinden dolayı Ka’b’ı suçlamaktadır.352 “ srailiyatın bir kısmı, onların zındıkları tarafından uydurulmu tur. Bir kısmı sa lam ve güvenilir olabilir, fakat onlara ihtiyacımız yoktur: Allah’ın Kitâbı’nda (Kur’an’da) yazılanlar bize yeterlidir, onu daha önce vahyedilen kitaplarda aramaya ihtiyacımız yoktur. Onların bilgilerini kaybetmelerine ne Allah ne de elçisi, bizi sebep kılmamı tır”.353 Hicrî altıncı yüzyılın velûd müellifi bnu’l-Cevzî, benzer görü ler açıklar. Önceki kavimler hakkındaki rivayetler, özellikle srailo ulları ile ilgili olanlar, nadiren güvenilir bilgiler içerirler. bnu’l-Cevzî, slam Hukûkunun ( eriat) yeterli oldu unu, (bu yüzden) Peygamber’in, Ömer’e, kendisine getirdi i Tevrât’tan bazı pasajları atmasını emretti ini, söyler. Karısıyla evlenmek için Uriyah’ı ölüme gönderen Davud hakkındaki rivayet gibi, srailiyyat ile ilgili bazı rivayetler tamamen saçmadırlar.354 Buhârî tarafından nakledilen bir rivayet, “Yahûdîlerin Tevrât’ı branice okuduklarını ve onu Müslüman halka Arapça tefsir ettiklerini” açıkça ifade etmektedir.355 es-Suddî, bazı Yahûdîlerin Allah tarafından ilham edildi ini iddia ettikleri kitaplar derlediklerini ve onları ucuz fiyatlarla Araplara sattıklarını ifade eder.356 352 bn Kesîr, el-Bidâye we'n-nihâye, c. 2, s. 132-134. bn Kesîr, Tefsîr, c. 4, s. 283. 354 bnu'l-Cevzî, Kit. el-Kussâs, el-yazma, Leydin mecmua no. 988, vr. 20a. 355 Buhari, es-Sahîh, c. 6, s. 25. 356 es-Suyûtî, ed-Durru'l-mensûr, c. 1, s. 83. 353 132 Yahudi ve Hıristiyanların kitaplarından istifade edilmesi konusunda, Ehl-i Sünnete uygun çözüm, bir Müslümanın, Tevrât ve ncil’e inanmak mecburiyetinde oldu u fakat bu kitaplarda yer alıp emredilen uygulamaları yerine getirmemesi gerekti i eklinde ortaya konmu tur. Bu konuda Peygamber öyle der: “Tevrât, Zebûr ve ncîl’e inanın, fakat Kur’an size yeterlidir”.357 Bir uzla ma havası veren bu formül, gerçekte Yahûdî ve Hıristiyan rivayetlerinin nakline imkan veriyor. “Haddisû ‘an benî isrâil” sözü ile izin verilen bu gelenek, tefsir, zühd ve âdâb literatüründe bolca yansıtıldı ı gibi, slam literatürünün bir parçası haline gelmi tir.358 Klasik dönemde ‘israiliyyat’ diye tanımlanan bilgi birikimine yapılan referansların, Muhammed Abduh, Re id Rıza gibi ilk dönem modernistlerince de ele tiriye tabi tutuldu unu belirten Mehmet Paçacı, aslında bu referansların büyük önemine dikkat çekmektedir: “Ancak Kur’an’ın Samî din gelene inden gelen bir karaktere sahip oldu u gerçe i kar ısında onu daha iyi açıklama amacıyla izlenecek yollardan önemli birisi, bu gelene in Kur’an öncesi malzemelerine ba vurmak olacaktır. Böyle bir yakla ımın gerek linguistik ve gerekse tarihî bilgi bakımından sa layabilece i katkılar göz ardı edilemeyecek nitelik ve niceliktedir… Bugün tarihsel ve filolojik metotlarla yönlendirilen çalı malar sonucunda zenginle en bu ‘yeni israiliyyat’ malzemesini Kur’an vahyini anlama yolunda kullanabilme fırsatı de erlendirilmelidir.”359 Bir çok slam âliminin Kur’an vokabularisine geçen yabancı kelimeleri tesbit etti ini dile getiren Mingana, bunların büyük bir ço unlu unun di er Samî 357 es-Suyûtî, e-Durr, c. 2, s. 225-226. Kister, M.J., a.g.m. 359 a.e., s. 156 - 157. 358 133 dillerinden gelen sözcükler oldu unu kaydetmektedir: “Arapçaya yabancı dillerden geçen kelimelerin yüzdesini verecek olursak, güvenle öyle bir oranlama yapabiliriz: %5 Habe çe, %10 branice, %10 Greko-Romen diller, %5 Farsça ve %70 Süryanice (Aramîce ve Filistin Süryanicesi)”.360 Özellikle Süryanicenin Arap dili üzerindeki baskınlı ını ve Kur’an ö retisinin temelinde Süryani Hıristiyanlı ının materyalinin bulundu unu ispatlamaya çaba sarf eden Mingana, di er yandan ortak kelimeleri kullanan Samî dillerinden hangisinin bu kelimeleri ilk kullandı ını belirlemenin güç olaca ını da belirtmek zorunda kalmı tır.361 Mingana’nın yolunu izleyen, Arthur Jeffry362 ve Christoph Luxenberg363 de hem Arapça sözcüklerin hem de Arap alfabesinin temelinde Süryanicenin var oldu unu ispatlamaya çalı mı lardır. Bunlarla birlikte bu oryantalist dalga daha da saçma ve bilimsellikten uzak fikirler ortaya atmı , i i Arap toplumunun varlı ını dahi inkar etmeye, Mekke’nin bir Arap yerle imi olmayıp, Aramî kolonisi oldu unu öne sürmeye kadar götürmü tür.364 Kur’an’ın kutsal Kitap etkisiyle olu turulmu , Süryo-Aramîce bir metin oldu unu ispat etmeye çalı an bu bilimsellikten uzak kimseler, Kur’an öncesinde Arapçanın mükemmel bir alfabeye sahip bir dil oldu unu ortaya koyan yazıtları görmezlikten gelmi lerdir.365 Dahası bu iddiaların ortaya konuldu u en önemli eserin (Die syro-aramäische Lesart des Koran: Ein 360 Mingana, Alphonse, “Syriac Influence on the Style of The Kur'an”, Bulletin Of The John Rylands Library Manchester, 1927, Volume II, s. 77–98; Ayrıca bkz. Mingana, Alphonse, "An Ancient Syriac Translation of the Kur'an Exhibiting New Verses and Variants", Bulletin Of The John Rylands Library Manchester, 1925, Volume IX, s. 188-235. 361 a.m. 362 Jeffery, Arthur, The Foreign Vocabulary of the Qur'an, Oriental Institute: Baroda, India 1938. 363 Luxenberg, Christoph, Die syro-aramäische Lesart des Koran: Ein Beitrag zur Entschlüsselung der Koransprache, Das Arabische Book: Berlin 2000. 364 Bkz. a.g.e. 365 Saifullah, M. S., Mohammad Ghoniem and Shibli Zaman, “From Alphonse Mingana to Christoph Luxenberg: Arabic Script & the Alleged Syriac Origins of the Qur'an”, 20 Ocak 2007, <http://www.islamic-awareness.org/Quran/Text/Mss/vowel.html> 134 Beitrag zur Entschlüsselung der Koransprache- Kur’an’ın Süryo-Aramî Okunu u: Kur’an Dilinin Çözümlenmesine Bir Katkı) kapa ında bile, a ırtıcı bir biçimde verilmeye çalı ılan mesajın aksine Paris’teki Bibliothèque Nationale’den alınan elyazması bir Kur’an sayfasının resmî yer almaktadır.366 366 a.m. 135 III.BÖLÜM ‘BRK’ KÖKÜ Bu bölümde ‘brk’ kökünün leksikografik, etimolojik ve semantik incelemesine yer verilecektir. Öncelikli olarak Kitâb-ı Mukaddes’te ‘brk’ kökünün türevleri ve anlamları üzerinde durulacak, Eski Ahit’te geçen türevler branice sözlükler, Yeni Ahit’te geçen türevler ise Aramice (Süryanice) sözlükler kullanılarak aydınlatılmaya çalı ılacaktır. Bu kökün, Kitâb-ı Mukaddes’in uzun yıllar boyunca ifade edildi i iki önemli dil olan Latince ve Yunancada hangi kelimelerle kar ılandı ı tesbit edilecektir. Daha sonra kadîm ve modern Arapça, Arapça-Türkçe, Arapça- ngilizce, Osmanlıca ve Türkçe sözlüklerde ‘brk’ kökü ve türevlerine yer verilecek, ardından Kur’an’da bu kökten türeyen kelimelerin hangi anlamlarda kullanıldıkları ve müfessirlerin de erlendirmeleri ele alınacaktır. Son olarak derlenen bilgilerden hareketle kökün semantik analizi ortaya konulacaktır. 136 3. 1. K TÂB-I MUKADDES’TE ‘BRK’ KÖKÜ 3.1.1. Eski Ahit’te ‘BRK’ Kökü ‘Brk’ kökü Eski Ahit’te 96 fiil ve 57 isim olmak üzere 153 de i ik formda ve toplam 408 kere olmak üzere çok sık tekrar eden bir köktür. 3.1.1.1. “ ” branice sözlüklerde ‘brk’ kökü kökü fiil olarak u anlamlarda kullanılmı tır:367 Seçmek, i aret etmek; çökmek, diz üstü çökmek; tanrıya dua etmek, af dilemek, bereket istemek; tapmak, yakarmak; kutlamak, övmek, takdir etmek; birisi için tanrıdan bolluk, iyilik, esenlik, mutluluk temenni etmek; ükretmek, hamd etmek; tanrının bolluk, esenlik, mutluluk, iyilik vermesi, lütufta bulunması; bolluk, bereket için bazı eyleri kutsamak ( abat günü gibi); birini kendisi için esenlik ve bolluk isteyerek selamlamak (arapça;1=>?;5@AB gibi); beddua etmek, lanet okumak, tanrıdan birinin kötülü ünü istemek; kutsanmı , bereketli olmak; çöktürmek, diz üstü oturtmak ve tanrıdan iyilik ve bolluk niyazında bulunmak; geni lemek, yayılmak, büyümek. Bu kökten türeyen; 369 367 (di il isim) bolluk, bereket; (di il isim) diz, korkudan zayıf dü en; (di il isim) kutsama, takdis, Blue Letter Bible, “Dictionary and Word Search for ‘barak (Strong’s 01288)’ ”, Blue Letter Bible 1996-2002, 6 Aug 2006,<http://www.blueletterbible.org/cgi-bin/words.pl?word= 01288&page= 1>; Jastrow, Marcus, Dictionary of the Targumim, the Talmud Babli and Yerushalmi, and the Midrashic Literature, Pardes Publishing House, New York 1950, c.1, s. 194 – 195; Shachter, Haim, The New Universal Hebrew English Distionary, Yahneh Publishing House, Tel Aviv 1962, c. 1, s. 81; The Dictionary of Torah, Compiled from Torah Light Classes of Bet HaShem Midrash, Woodburn 2003, s. 45. 137 kutsallık kayna ı, lütuf, cömertlik, refah, tanrıyı övmek, hediye, barı anla ması; (di il isim) havuz, gölet anlamında kullanılmı tır. 3.1.1.2. Eski Ahit’te ‘brk’ kökünün türevleri Eski Ahit’te ‘brk’ kökü; ayette 5 kere, (barek) 289 ayette 331 kere, (berek) 25 ayette 25 kere, (brakah) 64 ayette 69 kere, (breka) 15 ayette 17 kere, (barak) 5 (Barakel) 2 ayette 2 kere, (Braka) 2 ayette 3 kere, (Berekya) 11 ayette 11 kere ve (Yiberekya) 1 ayette 1 kere olmak üzere toplam 464 kere kullanılmı tır372. 3.1.1.3. Eski Ahit’te ‘brk’ kökünün anlamları Eski Ahit’te 9 de i ik formda toplam 464 kere geçen ‘brk’ kökü u anlamlarda kullanılmı tır: 1- (barek): Kutsamak, takdis etmek, övmek, övgü, tebrik etmek, kutlamak; lütuf, iyilik, hediye; bolluk, bereket; iyi niyet temennisinde bulunmak, birisinin iyili ini dilemek; selam vermek, selamlamak; lanet etmek, beddua etmek, sövmek; çökmek, diz çökmek anlamlarında kullanılmı tır: 368 Brown, Driver, Briggs and Gesenius, “Hebrew Lexicon entry for Berek”. “The KJV Old Testament Hebrew Lexicon”, 6 Aug 2006 <http://www.biblestudytools.net/Lexicons/Hebrew/heb. cgi?number= 1290&version=kjv>. 369 Jastrow, Marcus, a.g.e., c.1, s. 195. 370 Brown, Driver, Briggs and Gesenius, “Hebrew Lexicon entry for B@rakah”, a.g.e. 371 Brown, Driver, Briggs and Gesenius, “Hebrew Lexicon entry for B@rekah”, a.g.e. 372 Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Berek”, a.g.e. 138 !" #$ # % Tanrı, "Verimli olun, ço alın, denizleri doldurun, yeryüzünde ku lar ço alsın" diyerek onları kutsadı.373 & '() ) *+ ( ," Seni büyük bir ulus yapaca ım, Seni kutsayacak, sana ün kazandıraca ım, Bereket kayna ı olacaksın.374 - " $ & ./ Avram'ı kutsayarak öyle dedi: "Yeri gö ü yaratan YüceTanrı Avram'ı kutsasın.375 0 & ) .1 Sepetiniz ve hamur tekneniz bereketli olacak.376 & & &) .3 2 , . % Tanrı adamı Musa, ölümünden önce srailliler'i kutsadı.377 ) " '. # , // 4 Yüre im srail'i yönetenlerle ve halkın arasındaki gönüllülerledir. RAB'be övgüler sunun!378 373 Yaratılı : 1-22 Yaratılı : 12-2 375 Yaratılı : 14-19 376 Yasa Kitabı: 28-5 377 Yasa Kitabı: 33-1 374 139 0& % 40 5 ./ % " 6 %. " 2 / , & &) 6 Kâhin Eli de, Elkana ile karısına iyi dilekte bulunarak, "Diledi i ve RAB'be adadı ı çocu un yerine RAB sana bu kadından ba ka çocuklar versin" derdi. Bundan sonra evlerine dönerlerdi.379 . 7 &) 0 "1 * "& * 5 $ Anlayı ını kutlarım! Bugün kan dökmemi ve öcümü elimle almamı engelledi in için seni kutlarım.380 * '% # % 4 . &) . % " "08 4) &4. !9 "& 2 ; 4 &$ & & ) & %7 : *) % 7 7$ 2"**) 2"**) : %4 Tou Kral Davut'u selamlamak ve Hadadezer'le sava ıp yendi i için kutlamak üzere o lu Hadoram'ı ona gönderdi. Çünkü Tou Hadadezer'le sürekli sava mı tı. Hadoram Davut'a her türlü altın, gümü , tunç arma anlar getirdi.381 "& 378 Hakimler: 5-9 1. Samuel: 2-20 380 1. Samuel: 25-33 381 1. Tarihler:18-10 379 : ; : %4 140 RAB ya ıyor! Kayam'a övgüler olsun! Yücelsin kurtarıcım, Kayam Tanrım!382 < & $4 ) -7 Ömrümce sana övgüler sunaca ım, Senin adınla ellerimi kaldıraca ım.383 . 0 ) 5 -3+ %*" $ %. (# " 5 * " ,. 5 " -# Ambarda hiç tohum kaldı mı? Asma, incir, nar, zeytin a açları bugüne dek ürün verdi mi? 'Bugünden ba layarak üzerinize bolluk ya dıraca ım.'384 & = " )" ) / > 7 & :$ Saul yakmalık sununun sunulmasını bitirir bitirmez Samuel geldi. Saul selamlamak için onu kar ılamaya çıktı.385 * 0."& 4/ % "= . ()4 2)4 ( = & : %7 . % " 0."& 0 , =.)" & Eli a Gehazi'ye, "Hemen kemerini ku an, de ne imi al, ko " dedi, "Biriyle kar ıla ırsan selam verme, biri seni selamlarsa kar ılık verme. Git, de ne imi çocu un yüzüne tut." 386 382 2. Samuel: 22-47 Zebur: 63-4 384 Hagay: 2-19 385 1. Samuel: 13-10 386 2. Krallar: 4-29 383 $ 141 $ 4 &$ 9 " ) 0&# " . / 14 $ % 7 $ 3? 7 7& &'/ $ ,)" 7 >;7 7 Bu ölen dönemi bitince Eyüp onları ça ırtıp kutsardı. Sabah erkenden kalkar, "Çocuklarım günah i lemi , içlerinden Tanrı'ya sövmü olabilirler" diyerek her biri için yakmalık sunu sunardı. Eyüp hep böyle yapardı.387 % &) % "( * 7 ) . %4 & . % " % Ama elini uzatır da sahip oldu u her eyi yok edersen, yüzüne kar ı sövecektir.388 % " 4 ) 6 : " > + $ " " # Develerini kentin dı ındaki kuyunun yanına çöktürdü. Ak amüzeriydi, kadınların su almak için dı arı çıkacakları zamandı.389 ., % .3 . " . )40&. Gelin, tapınalım, e ilelim,Bizi yaratan RAB'bin önünde diz çökelim.390 2kullanılmı tır: 387 Eyüp: 1-5 Eyüp: 1-11 389 Yaratılı : 24-11 390 Zebur: 95-6 388 (barak): Kutsamak, övmek ve diz çökmek anlamlarında 142 %' @ & %@ ' ( $.* ." 4 ' " %*" "%. öyle dedi: "Tanrı'nın adına öncesizlikten sonsuzlu a dek övgüler olsun! Bilgelik ve güç O'na özgüdür.391 " 7 & % ' "* *7 *(. @ >" @ -4 - $.* @ 0 -. 2 @ *A/ * .' & >: */%. * " % " ) %' A/ % 7 Daniel yasanın imzalandı ını ö renince evine gitti. Yukarı odasının Yeru alim yönüne bakan pencereleri açıktı. Daha önce yaptı ı gibi her gün üç kez dizleri üzerine (diz) çöküp dua etti, Tanrısı'na övgüler sundu.392 3- (berek): Diz anlamında kullanılmı tır: /6 % " *A/*/ *" 7 % " " - 4& ( !7 3 7 % &) RAB dizlerinizi, bacaklarınızı tepeden tırna a iyile meyen a rılı çıbanlarla vuracak.393 & & 0& % * // ) % " " 7 " 9 & Ellerini a ızlarına götürerek dilleriyle su içenlerin sayısı üç yüzü buldu. Geri kalanların hepsi su içmek için dizleri üzerine çöktüler.394 391 Daniel: 2-20 Daniel: 6-10 393 Yasa Kitabı: 28-35 392 143 ' /*: - & % 7 " 60 : 0" &. % 7" 0 %7 & Kendi üzerime ant içtim,A zımdan çıkan söz do rudur, bo a çıkmaz: Her diz önümde çökecek,Her dil bana ant içecek.395 4- (Barakel): Barakel Elihu’nun babasıdır. Tanrının övdü ü anlamındadır: 4 &# 2 %. ! &3. /':% " 4 4$ $ Ram ailesinden Bûzlu Barakel o lu Elihu Eyüp'e çok öfkelendi. Çünkü Eyüp kendini Tanrı'dan haklı görüyordu.396 5- (brakah): Bereket, bolluk; kutsama; arma an, hediye ve cömert anlamlarında kullanılmı tır: & '() ) *+ ( ," Seni büyük bir ulus yapaca ım, Seni kutsayacak, sana ün kazandıraca ım, Bereket kayna ı olacaksın.397 -: " , & 03. 03. * 7 Naftali için de öyle dedi:"Ey sen, RAB'bin lütfu ve Kutsamasıyla dolu olan Naftali! Sen batıyı ve güneyi mülk edineceksin."398 394 Hakimler: 7-6 Ye eya: 45-23 396 Eyüp: 32-2 397 Yaratılı : 12-2 398 Yasa Kitabı: 33-23 395 144 (= 7 >% .0 @ %.0$ >;+ $040 >;+ 0 0 . .0 . $>" >;+ Kız, "Bana bir arma an ver" dedi, "Madem Negev'deki toprakları bana verdin, su kaynaklarını da ver." Böylece Kalev yukarı ve a a ı su kaynaklarını ona verdi.399 % + -6;* %&3. Cömert olan bollu a erecek, Ba kasına su verene su verilecek.400 6- (Braka): Davud’un sava çılarından bir tanesi ve Tekoa yakınlarında vah i ya amın sürdü ü bir vadinin adı olarak kullanılmı tır: " + " 6 . & =)" 2" 4) & 2" . 1 3 2 Givalı emaa'nın o ulları Ahiezer'le Yoa 'ın komutası altındaydılar. Adları unlardı: Azmavet'in o ulları Yeziel'le Pelet, Braka, Anatotlu Yehu, 401 &% 7 / " &% $ %*" ) /. " / -7% " $ % / " ) /# Dördüncü gün Braka Vadisi'nde toplanarak RAB'be övgüler sundular. Bu yüzden oranın adı bugün de Braka Vadisi olarak kaldı.402 399 Ye u: 15-19 Özdeyi ler: 11-25 401 1. Tarihler: 12-3 402 2. Tarihler: 20-26 400 145 7- (breka): Küçük su birikintisi, gölet, havuz anlamında kullanılmı tır: : ** * " :%. &$ '4 - " + 5 % " > % " 5 &+3$ % " > Seruya o lu Yoav'la Davut'un adamları varıp Givon Havuzu'nun yanında onları kar ıladılar. Taraflardan biri havuzun bir yanına, öteki havuzun öbür yanına oturdu.403 ? $ ' &) & " *7 :4 % .5 !1&$ '% 7 Arabası fahi elerin yıkandı ı Samîriye Havuzu'nun kenarında temizlenirken RAB'bin sözü uyarınca köpekler kanını yaladı.404 ," &) " * # % $ +% $ $/24 ' "0 % ' 39% " % 7 % ) Hizkiya'nın krallı ı dönemindeki öteki olaylar, bütün ba arıları, bir gölet ve tünel yaparak suyu kente nasıl getirdi i, Yahuda krallarının tarihinde yazılıdır.405 8- (Berekya): Zerubbabel’in o lu; Kudüs’n duvarlarının yeniden in a edilmesine yardımcı olan Nehemya’nın yardımcılarından birisi ve Me ullem’in babası; Zekeriya’nın babası; Levi kabilesinden sürülen bir kimse; 403 2. Samuel: 2-13 1. Krallar: 22-38 405 2. Krallar: 20-20 404 146 Anla ma Sandı ının bulundu u yerin kapı bekçisi; Ahaz döneminde Efraimilerin liderlerinden birisi ve di er bir çok tarihî ki ili in ismi olarak Eski Ahit’te yar almaktadır: - * %. 3 1. :4 &$ +%. " &%. ./ %. 9 %. * " Yedutun o lu Galal o lu emaya o lu Ovadya ve Netofalılar'ın köylerinde ya ayan Elkana o lu Asa o lu Berekya.406 !9 4 %. %. - & /%. - $ 4) * )"$ . %. %. Levililer de Yoel o lu Heman'ı, akrabalarından Berekya o lu Asaf'ı, akrabaları Merario ulları'ndan Ku aya o lu Etan'ı atadılar.407 - )"& ./ Berekya ile Elkana Antla ma Sandı ı'nın bulundu u yerin kapı nöbetçileriydi.408 - 4% 7 " & )" . -.4 * 4 %. - %7 . & >;& % % 4/ Birçok Yahudalı Toviya'ya ba lı kalaca ına ant içmi ti. Çünkü Toviya, Arah o lu ekanya'nın damadıydı. O lu Yehohanan da Berekya o lu Me ullem'ın kızını almı tı.409 406 1. Tarihler: 9-16 1. Tarihler: 15-17 408 1. Tarihler: 15-23 409 Nehemya: 6-18 407 147 % * & * 0& .& = . 6 &*4 '"%. %. 2% Darius'un krallı ının ikinci yılının sekizinci ayında RAB ddo o lu Berekya o lu Peygamber Zekeriya aracılı ıyla öyle seslendi:410 9- (Yiverekya): Tanrının kutsada ı anlamında olan bu kelime Zekeriya’nın babasının ismi olarak kullanılmı tır: $ . . *" > * " - 2% - 7 Kâhin Uriya ile Yiverekya o lu Zekeriya'yı kendime güvenilir tanık seçiyorum.411 3.1.2. Yeni Ahit’te ‘BRK’ Kökü ‘Brk’ kökü Yeni Ahit’te 20 fiil ve 24 isim olmak üzere 44 de i ik formda ve toplam 78 kere kullanılmı tır. Yeni Ahit’te ‘brk’ kökünün türemi biçimleri; (abriyk’a), 0kyrb <rbmw (ambarak), (mibarkiyn), 410 411 Zekeriya: 1-1 Ye aya: 8-2 (briyk’a), Nykrbmd Nykrbmw <rbtm (dambarkiyn), (ambarkiyn), (metbarak), Kyrb <rbm Nykrbtm 0kyrbw (biriyk), Nykrbw (obarkiyn), (mibarek), Nykrbm (metbarkiyn), Nykrb 148 <rbd (barkiyn), 0kyrb (abriyk’a), (bareko), (obarek), wkrb <rb (birek), Fkrwb 0krbmd Ykrwb (abrek), (dambark’a), (burk’ay), hkrbw <wrb wkrbw Nkrbtn (barkiyn), htkrwb Fkrbm (birok), ve (biriykat), <rb wkrbmd (obarke), (netbarkun), (burkat’a), (abarkak), (dibarkan), Nykrb tkyrb (biriyk), Kkrb0 Nkrbd Jwkrbtn (mibaraku), Kyrb (biriyka), (bireko), <rbw (obarkiyn), (burkt’a), (dibarek), 0kyrbw (barek), wkrb (dambaraku), <rbw (abrako), Nykrbw (netbarkan), wkrbm Nkrwb (burkan), Fkrwb (burkteh), 0kyrb (briyk’a), (mibarakt’a), 0krwb 0krwb (buork’a), (burkea) olmak üzere toplam 44 de i ik biçimde geçmektedir. Bu biçimlerden bazıları aynı kökün farklı çekimlerini ifade etmelerine ra men, harekesiz transkripsiyonları aynı oldu undan tekrar edilmemi tir. yazılı ları ve Türkçe 149 3.1.2.1. Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘brk’ kökü “<rb” kökünün sözlük anlamları unlardır:412 Çökmek, diz çökmek, e ilmek; diz çöktürmek, bir eyi, kimseyi yere e mek; elvada demek; kutsamak, takdis etmek, lütufta bulunmak; kutsallık istemek, duada bulunmak. sim/sıfat olarak ise kutsanmı , takdis edilmi , mutlu, huzurlu. Kutsanmı Ki i, Tanrının O lu, Kutsal Bakire, Kutsal ehir Edessa terkiblerinde kullanılır. 3.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘brk’ kökünün anlamları Yeni Ahit’te 4 temel yapıdan türeyen ‘brk’ kökü u anlamlarda kullanılmı tır: 1- 0krwb (buork’a): Diz çökmek anlamında kullanılmı tır: Yhwkrwb L9 <rbw 0rbg hl Brq 04nk twl wt0 dkw Kalabalı ın yanına vardıklarında bir adam sa'ya yakla ıp önünde diz çöktü.413 09r0 Nm txtldw 09r0bw 0ym4bd Pwkt <wrb Lk (w4yd hm4bd 412 413 Smith, R. Payne, A Compendious Syriac Dictionary, Clarendon Pres, Oxford, 1903. s. 55-56. Matta: 17-14 150 Öyle ki, sa'nın adı anıldı ında gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin hepsi diz çöksün. 414 2- Fkrwb (burkt’a): Kutsama, takdis, yüceltme, övgü; lütuf, iyilik, cömertlik, bereket anlamlarında kullanılmı tır: Jr9tsn 0nkh Nylhd Yx0 fw f F=wlw Fkrwb Nqpn 0mwp Nm hnmw Övgü ve sövgü aynı a ızdan çıkar. Karde lerim, bu böyle olmamalı.415 w4m4w wlxdw Fwbdkb 0hl0d hrr4 wplxw Ml9l Nkrwbw Nxb4t hld Nyhywrbld Nm B= Nym0 Nyml9 Tanrı'yla ilgili gerçe in yerine yalanı koydular. Yaradan'ın yerine yaratı a tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır! Amin.416 wh 0ylwmb Jwktwl 0n0 F0d Ytm0d Nyd 0n0 Jwylgnw0d Fkrwbd (dy Yanınıza geldi imde, Mesih'in bereketinin dolulu uyla gelece imi biliyorum.417 414 Filipililer: 2-10 Yakup: 3-10 416 Romalılar: 1-25 417 Romalılar: 15-29 415 151 Jwdt9nw Jwktwl Ymdq Jwt0nd Nylh Yx0 Nm 09b0d f Fkrwb Yl L=bt0 0nh L=m Fwn9y Ky0 0wh Ky0 0nkh 0by=m 0whtd Jwt9mt40 Mydq Nmd Yh Fkrwb Bu nedenle önce yanınıza gelmeleri ve cömertçe vermeyi vaat etti iniz arma anları hazırlamaları için karde lere ricada bulunmayı gerekli gördüm. Öyle ki, arma anınız cimrilik de il, cömertlik örne i olarak hazır olsun.418 0xwrd 0ydww4 Bsn Nnxw 0xy4m (w4yb Mhrb0d htkrwb 0wht Fwnmyhb 0mm9bd brahim'e sa lanan kutsama Mesih sa aracılı ıyla uluslara sa lansın ve bizler vaat edilen Ruh'u imanla alalım diye.419 fbwqld f0 Fyxwc Plx Fyxwc fp0w Jw9rpt f F4yb Plx F4yb Jwtr0t Fkrwbd Jwtyrqt0 ryg 0dhl Nykrbm Jwtywh Nylhd $n0lw Kötülü e kötülükle, sövgüye sövgüyle de il, tersine, kutsamayla kar ılık verin. Çünkü kutsanmayı miras almak için ça rıldınız.420 hld hdy0b Lkw hb Lkw hnm Lkd L=m 418 2. Korintliler: 9-5 Galatyalılar: 3-14 420 1. Petrus: 3-9 419 152 Nym0 Nyml9 Ml9l Nkrwbw Nxb4t Her eyin kayna ı O'dur; her ey O'nun aracılı ıyla ve O'nun için var oldu. O'na sonsuza dek yücelik olsun! Amin.421 3- 0kyrb (briyk’a): Kutsanmı , kutsal, mübarek, yüce anlamlarında kullanılmı tır: htxwb4td 0nylglw 0kyrb 0rbsl Nnyksm dk 0xy4m (w4y Nnyxmw 0br 0hl0d Bu arada, mübarek umudumuzun gerçekle mesini, ulu Tanrı ve Kurtarıcımız sa Mesih'in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz.422 wt hnymy Nmd Jwnhl 0klm rm0n Nydyh 0dyt9d Fwklm wtry Yb0d Yhwkyrb 0ml9d htymrt Nm Jwkl twh "O zaman Kral, sa ındaki ki ilere, 'Sizler, Babam'ın kutsadıkları, gelin!' diyecek. 'Dünya kuruldu undan beri sizin için hazırlanmı olan egemenli i miras alın!423 Yhyn9 f Mdmw 0wh Qyt4 Nyd wh 0xy4m wh tn0 rm0w 0nhk Br hl04 Bwtw 0krbmd hrb 421 Romalılar: 11-36 Titus: 2-13 423 Matta: 25-34 422 153 Ne var ki, sa susmaya devam etti, hiç yanıt vermedi. Ba kâhin O'na yeniden, "Yüce Olan'ın O lu Mesih sen misin?" diye sordu.424 4- <rb (barak): Kutsamak, takdis etmek; övmek; diz çökmek, ba e erek selamlamak; ükretmek; anmak, hatırlamak; birinin iyili ini istemek, birisi için dua etmek anlamlarında kullanılmı tır: 0md9 04h Nm Ynnwzxt fd ryg Jwkl 0nrm0 0yrmd hm4b F0d wh Kyrb Jwrm0td Size unu söyleyeyim: 'Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun!' diyece iniz zamana dek beni bir daha görmeyeceksiniz."425 Fwptw4 0wh f Nnykrbmd Fydwtd wh 0sk 0wh f 0mxlw 0xy4md hmdd Yhwty0 0xy4md hrgpd Yhwty0 Fwptw4 Nnycqd wh Tanrı'ya ükretti imiz ükran kâsesiyle Mesih'in kanına payda olmuyor muyuz? Bölüp yedi imiz ekmekle Mesih'in bedenine payda olmuyor muyuz?426 Bsn Jwhm9 Kmts0 dkd 0whw Jwhl Bhyw 0cqw <rbw 0mxl Onlarla sofrada otururken sa ekmek aldı, ükretti ve ekme i bölüp onlara verdi.427 424 Markos: 14-61 Matta: 23-39 426 1. Korintililer: 10-16 425 154 Yhwp0b wwh Nyqrw 0ynqb h4r L9 hl wwh hl Nydgsw Jwhykrwb L9 wwh Nykrbw Nyxmw Ba ına bir kamı la vuruyor, üzerine tükürüyor, diz çöküp önünde yere kapanıyorlardı.428 <rbm dk hrbl 0hl0 rd4w Myq0 Mydq Nm Jwkl Jwkt4yb Nm Jwbwttw Jwnptt J0 Jwkl Tanrı, sizleri kötü yollarınızdan döndürüp kutsamak için Kulu'nu ortaya çıkarıp önce size gönderdi.429 hnm rtymd wh Nm <rbtm rycbd wh Nyd 0nyrx fd Hiç ku kusuz, kutsayan kutsanandan üstündür.430 0nmyhm Mhrb0b Nykrbtm wh 0nmyhm Nydm Böylece iman edenler, iman etmi olan brahim'le birlikte kutsanırlar.431 0rqt0 <rbd 0n0 0w4 Lykm fw Kyryg0 Nm dx Ky0 Ynydb9 Ben artık senin o lun olarak anılmaya layık de ilim. Beni i çilerinden biri gibi kabul et.432 427 Luka: 24-30 Markos: 15-19 429 Elçilerin leri: 3-26 430 braniler: 7-7 431 Galatyalılar: 3-9 432 Luka: 15-19 428 155 Jw=wlt fw wkrb Jwkypwdrl wkrb Size zulmedenler için iyilik dileyin. yilik dileyin, lanet etmeyin.433 Jwkybbdl9bl wbx0 Jwkl 0n0 rm0 Nyd 0n0 ryp4d wdb9w Jwkl +0ld Nml wkrbw Ama ben size diyorum ki, dü manlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin.434 3.1.3. Yunanca ve Latincede ‘BRK’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler Bu bölümde Yunanca ve Latincede ‘brk’ kökünü kar ılamak üzere kullanılan sözcüklere yer verilmi tir. Batı dillerinin sözcük valıklarının, özellikle de dini terminolojinin kutsal metinlerin ifade edildi i klâsik Yunanca ve Latince dillerine dayanmasından ötürü bu dillerin incelenmesi önem ta ımaktadır. 3.1.3.1. Yunancada ‘brk’ kökünü kar ılayan sözcükler Yunancada ‘brk’ kökünü kar ılamak üzere “ ” “ “ 433 434 “ Romalılar: 12-14 Matta: 5-44 (eyulogeyo) ve (enyulogeyo) kelimeleri kullanılmı tır. ” kelimesi iyi anlamına gelen “ ” ” (logos) kelimelerinin ” (yu) söz anlamına gelen birle mesinden olu mu tur435. 156 “ ” “ kelimesi ise ile anlamına gelen “ ” (en) edatı ve ” kelimelerinin birle mesiyle olu mu tur436. Bu kelimelerin anlamları, türevleri ve Kitâb-ı Mukaddes’te kullanımları öyledir: 1- “ ” (eyulogeyo); a a ıdaki anlamlarda 44 kere kullanılmı tır:437 a) Övmek, övgülerle kutlamak; ükretmek b) yilik istemek, ba kası için dua etmek c) Dini ritüeller vasıtasıyla bir eyi, ki iyi kutsamak; tanrıdan bir eyi kutsamasını istemek, birisi için tanrının bereket vermesini niyaz etmek, iyilik duasında bulunmak d) Tanrının ba arılı kılması, kutsaması, mutluluk vermesi, iyilikler ve bereket ba ı laması; tanrıdan lütufta bulundu u, bereketli kılınmı anlamlarında kullanılmı tır. ! 435 " Thayer and Smith. “Greek Lexicon entry for Eulogeo”. “The New Testament Greek Lexicon”. 6 Aug 2006 <http://www.studylight.org/lex/grk/view. cgi?number=2127>; Leon-Dufour, Xavier, Dictionary of the New Testament, Harper & Row, San Fransisco 1983, s. 115-116. 436 Thayer and Smith. “Greek Lexicon entry for Eneulogeo”, a.g.e. 437 Blue Letter Bible. “Lexicon and Strong’s Concordance Search for 2127” . Blue Letter Bible. 1996-2002. 29 Oct 2006. <http://www.blueletterbible.org/cgi-bin/strongs.pl?strongs=2127&page= 1>, Souter, Alexander, a.g.e., s. 83. 157 Önden giden ve arkadan gelen kalabalıklar öyle ba ırıyorlardı: "Davut O lu'na hozana! Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun, En yücelerde hozana!"438 # # $ # O zaman Kral, sa ındaki ki ilere, 'Sizler, Babam'ın kutsadıkları, gelin!' diyecek. 'Dünya kuruldu undan beri sizin için hazırlanmı olan egemenli i miras alın!439 # & # % ' " Yemek sırasında sa eline ekmek aldı, ükredip ekme i böldü ve ö rencilerine verdi. "Alın, yiyin" dedi, "Bu benim bedenimdir." 440 " Sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin.441 $ ( $ ) * " + 438 Matta: 21-9 Matta: 25-34 440 Matta: 26-26 441 Luka: 6-28 439 ' " 158 sa onları kentin dı ına, Beytanya'nın yakınlarına kadar götürdü. Ellerini kaldırarak onları kutsadı. Ve onları kutsarken yanlarından ayrıldı, gö e alındı. 442 2- “ ” (yulogetos); kutsanan, övülen anlamlarında 8 kere kullanılmı tır: $ , " Büyük atalar onların atalarıdır. Mesih de bedence onlardandır. O her eyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Tanrı'dır! Amin.443 3- “ ” (yulogiya); kutsama; tatlı, güzel sözler, övgü; cömertlik, bolluk, zenginlik, bereket anlamlarında 16 kere kullanılmı tır: , " Yanınıza geldi imde, Mesih'in bereketinin dolulu uyla gelece imi biliyorum.444 , $ " Böyle ki iler Rabbimiz Mesih'e de il, kendi midelerine kulluk ediyorlar.Saf ki ilerin yüreklerini kula ı ok ayan tatlı sözlerle aldatıyorlar.445 442 Luka: 24-50,51 Romalılar: 9-5 444 Romalılar: 15-29 443 159 ' $ " Bu nedenle önce yanınıza gelmeleri ve cömertçe vermeyi vaat etti iniz arma anları hazırlamaları için karde lere ricada bulunmayı gerekli gördüm. Öyle ki, arma anınız cimrilik de il, cömertlik örne i olarak hazır olsun.446 - ' ' + + " unu unutmayın: Az eken az biçer, çok eken çok biçer.447 . $ ' " "Övgü, yücelik, bilgelik, ükran, saygı, güç, kudret, Sonsuzlara dek Tanrımız'ın olsun! Amin!"448 445 Romalılar: 16-18 2. Korintliler: 9-5 447 2. Korintliler: 9-6 448 Vahiy: 7-12 446 160 4- “ ” (enyulogeyo); kutsama, kutsanma anlamlarında 2 kere kullanılmı tır: ' .# / ( ) " Sizler peygamberlerin mirasçıları, Tanrı'nın atalarınızla yaptı ı antla manın mirasçılarısınız. Nitekim Tanrı brahim'e öyle demi ti: 'Seninsoyunun aracılı ıyla yeryüzündeki bütün halklar kutsanacak.' 449 3.1.3.2. Latincede ‘brk’ kökünü kar ılayan sözcükler Latincede ‘brk’ kökünü kar ılamak üzere “benedico” kelimesi ve türevleri kullanılmı tır. “Benedico”; benedicus, benedica, benedicum gibi sıfat biçimleri ve benedico, benedicere, benedixi, benedictus fiil biçimleri bulunmakta ve övmek, yüceltmek, kutsamak, kutlamak, tebrik etmek, birisinden iyi bahsetmek, yerinde söz söylemek, bereketli olmak, ükretmek; bereket, övgü, lütuf, merhamet, terfi; bereketli, cömert, kutlu, nazik, kibar, dost, faydalı, Samîmi söz söyleme, güzel söz söyleme gibi anlamlara gelmektedir450. Latince Vulgate’de kelimenin örnek kullanımları: 449 450 Elçilerin leri: 3-25 Kabaa aç, Sina ve Erdal Alova, Latince Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınlar, stanbul 1995, s. 58 161 "Seni büyük bir ulus yapaca ım, Seni kutsayacak, sana ün kazandıraca ım, Bereket kayna ı olacaksın.” “Seni kutsayanları kutsayacak, Seni lanetleyeni lanetleyece im. Yeryüzündeki bütün halklar Senin aracılı ınla kutsanacak."451 RAB ülkenize ya muru zamanında ya dırmak ve bütün eme inizi verimli kılmak için göklerdeki zengin hazinesini açacak. Birçok ulusa ödünç vereceksiniz; siz ödünç almayacaksınız.452 imdi önünde sonsuza dek sürmesi için kulunun soyunu kutsamanı diliyorum. Çünkü, ey Egemen RAB, sen böyle söz verdin ve kulunun soyu kutsamanla sonsuza dek kutlu kılınacak."453 451 Yaratılı : 12-3 Yasa Kitabı: 28-12 453 2. Samuel: 7-29 452 162 Ayrıca efendimiz Kral Davut'u kutlamaya gelen görevlileri, 'Tanrın, Süleyman'ın adını senin adından daha yüce, krallı ını senin krallı ından daha ba arılı kılsın diyorlar. Kral yata ının üzerine kapanarak,454 “ imdi önünde sonsuza dek sürmesi için kulunun soyunu kutsamayı uygun gördün. Çünkü, ya RAB, onu kutsadı ın için sonsuza dek kutlu kılınacak."455 Size zulmedenler için iyilik dileyin. yilik dileyin, lanet etmeyin.456 Bu nedenle önce yanınıza gelmeleri ve cömertçe vermeyi vaat etti iniz arma anları hazırlamaları için karde lere ricada bulunmayı gerekli gördüm. Öyle ki, arma anınız cimrilik de il, cömertlik örne i olarak hazır olsun.457 "Övgü, yücelik, bilgelik, ükran, saygı, güç, kudret, Sonsuzlara dek Tanrımız'ın olsun! Amin!"458 454 1. Krallar: 1-47 1. Tarihler: 17-27 456 Romalılar: 12-14 457 2. Korintliler: 9-5 458 Vahiy: 7-12 455 163 Böyle ki iler Rabbimiz Mesih'e de il, kendi midelerine kulluk ediyorlar. Saf ki ilerin yüreklerini kula ı ok ayan tatlı sözlerle aldatıyorlar.459 Yemek sırasında sa eline ekmek aldı, ükredip ekme i böldü ve ö rencilerine verdi. "Alın, yiyin" dedi, "Bu benim bedenimdir." 460 459 460 Romalılar: 16-18 Matta: 26-26 164 3.2. KUR’AN-I KERÎM’DE ‘BRK’ KÖKÜ 3.2.1. Arapça Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü Lisânu’l-Arab ve Muhtâru’s-Sihâh’da “ ” kökünün u türevlerine yer verilmi tir:461 - Nema, fazlalık. – nsan veya di er varlıklar için kullanılan bereket duası. – Bereketli (mübârek) yemek. Ferrâ, “ ifadesinde yer alan berekâtuhu ifadesinin mutluluk, saadet oldu unu belirtmi tir. Ebû Mansûr da te ehhütte ( ) geçen bâreketuhu ifadesinin aynı ekilde mutluluk, saadet oldu unu belirtmi tir. Peygambere salavat getirirken kullanılan !" #$ !" ifadesinde yer alan bâreke’nin de verilen an ve erefin devamlı olması, aynı deve çöküp bir yerde sabit kaldı ı gibi erefin de devamlı kalması anlamında oldu u belirtilmi tir. Ümmü Selim’in aktardı ı, () %&' hadisinde ise “Onun için bereket istedi” anlamı vardır. – Birinden u urluluk istemek. Yüce Allah öyle buyurmu tur: “Ate in yanında ve çevresinde bulunanlar mübârek kılınmı tır462” 461 bn Manzûr, a.g.e; brk maddesi, Muhtaru’s-Sihâh, c. 1, s. 20. 165 Arapça’da, ‘Allah sana bereket / iyilik / hayır versin’ anlamında ' sözleri kullanılmaktadır. E er birisi, *+, - derse, bu ‘ölümün bizi götürece i yer bereketli / mübârek olsun’ anlamındadır. ./ - 0 12 23 : “ üphesiz onu mübârek bir gecede indirdik463” ayetinde kastedilen mübârek gece, kadir gecesidir. – Temizlemek, temiz kılmak anlamlarındaki bu ifade sadece Allah için kullanılır. . Ebu’l-Abbâs’a, ’ın tefsiri soruldu unda; ‘yücelmek’ anlamında oldu unu söyledi. – Yücelmi , yükselmi . ) .) bn Abbâs, için her türlü hayrın çok olmasıdır; bir ba ka yerde ise için Allah’ı yüceltmektir, demi tir. . Leys ise, ifadesini tefsir ederken, “Allah’ı ta’zim (büyüklemek) ve temcid (ululamak) etmektir” demi tir. – Bir eyden umutlanmak. Zeccac, ./ - 0 12 23 ayetinde geçen mübârek için, “çok hayır getiren yöndür” demi tir. Leyhanî, 456 !"# ifadesindeki bereketin ise ‘düzenlilik’ anlamında oldu unu belirtmi tir. $ kullanılmaktadır. 462 463 Neml: 8 Duhan: 44 bu ifade pek kullanılmaz. Daha çok 9 8: ' 87 ifadesi 166 % – Gö sünü yere koydu. ; – Çok deve. Ço ulu, – Çökmü deve toplulu u. Leys, deve toplulu u için % kelimesinin kullanıldı ını söyledi. “Falancanın çok devesi yok” anlamında >)!?) & < = ' ifadesi kullanılır. Sabitle en ve yerle en her eye ) ' – Sütünü sa mak üzere kaldırılmı deveye denir. ( ' & )* ( ) ) denir. )* – Bir eye güvenen (itimat eden) kimseye denir. – Bir eye çökmü kimse. + '% @ .) - Gö üs, sadr. ’in insan gö sü için, @ .A ’nin ise di er canlıların gö sü için kullanıldı ı söylenmi tir. @ .) tekil, @ .) gö sün içi, ' @ .A ço uldur diyenler olmu tur. @ .A gö sün dı ıdır, da denilmi tir. - Atın gö sü. Yakub; “ gö sün ortasıdır” demi tir. Ali bn’ül Hüseyin’in bir sözünde: “ = !B C küfrettiler / onu alçakladılar.” ifadesi yer almı tır. – Güre erek onu gö sünün altına aldı. 8 : nsanlar Osman’a 167 # 8D - +D – Sava an toplum diz çöktü. , – Sava ta sabit durmak. , – Sava alanı. Sava ta, A - ) EA ) denilir; yani “diz üstü çökün!” – Bir tür gemi. % % F 8G – Kâbus. – Kı ın berki, yani ba ı. . – Ko arken hızlandı. / – Hızlandı. 01 & ' – Atın hızlı ko ması. ' HI ) @ F ! – Buluttan çok ya mur ya ması. ' – Gö ün ya mura devam etmesi. ' – Su biriken yer. ' – Süt veren koyun. % – Yeti mi çocu u varken tekrar evlenen kadın. ' – Bir çe it deniz balı ı. – Bir çe it (beyaz) su ku u. – Kurba a. 168 2 ' – Necd’de bulunan bir bitki çe idi. 23 – Araplarda, 2 ve @) J isimli iki karde e verilen ortak isim. %4 – Bir yer ismi. – Zilhicce ayının bir ba ka ismi. ' – Yemen’de bir yer ismi. 5 67 ' – Yemen’de bir yer ismi. bn Haleveyh’e göre bu isim Cehennem’de bir yerin ismidir. Ba kaları ise Mekke’den be gece uzaklıkta bir yerin ismidir, demi lerdir. Firuzâbâdî, Kâmusu’l-Muhît’inde bunlardan farklı olarak u kullanımlara yer vermi tir:464 ' % 3' - – Tereya ı ile yenilen bir tür hurma. – Bir tür gemi. '% 2 % & – Zilhicce ayının bir ismi. – Kirpi. el-Misbâhu’l-Munîr’de ise, çok bilinen bir giysi anlamında verilmi olup, bunun için ayrıca K= ( J L = 2 el- Mu‘cem’ul-Vasît’te, korkak, kâbus anlamında 8 465 Firuzâbâdî, a.g.e., c. 1, s. 20. Feyyûmî, a.g.e., s. 18. ’a yer kelimelerinin de kullanıldı ı yer almı tır.”465 464 = ( .J vardır.466 169 er-Râid’te ise farklı olarak u kullanımlara yer verilmi tir:467 ' – Daire çizmeye yarayan mühendislik aleti, pergel. 2 – Ate da ı. Ço ulu; M – De irmencinin ta ı. 3.2.2. Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü el-Mevârid’de ‘brk’ kökü ile ilgili olarak u türev ve anlamlara yer verilmi tir:468 ; % 9+)6: ': Deve çökmek. Gö sünü yere koymak, yerle mek, sabit olmak. Çalı mak. ' &< !"# : => % Devam etmek. Sebat etmek. ,@ 6? ' : +. ' :$ G /$ . G3 $ : J K? -"# %. -N 466 A B& 5 Devamlı ya (C % D% *E%F :L Yeti mi o lu varken kadın evlenmek. : @ H I. Deveyi çöktürmek. Deve çökmek. B& C M Ya mur iddetlenmek. : Bereketle dua etmek. el-Mu’cem’ul-Vasit, c. 1, s. 51. Mesûd, Cubrân, a.g.e., s.318. 468 Sarı, Mevlüd, a.g.e., s. 91-92. 467 mur ya mak. 170 G & : Bereket, bolluk ile dua etmek. Razı olmak. ' &< !"# : => % Devam etmek, sebat etmek. -"# %. -N %. %. @ CO 6P Q' R !"#% CO 6P !"# $ G ' ST" :U Q' V' W XV L' %' C# W : Bereketli, mübârek kılmak. Bereket vermek. Deve çökmek. : Diz üzerine çökerek sava mak. : Se irtmekte çabalayıp sü’at etmek. : Birini yere vurup gö sünün altına almak. -"# %. ' Y ' #' W : Namusu ve ırzına sövmek. - : Kılıcın pasını açan pas açacak aletin üzerine yamanıp çökmek. J K? : Bulutun ya muru sa anaklı ya mak. G : Z1 U @ Ulu olmak, yüksek olmak. : Münezzeh, mukaddes ve yüce olmak. "+ LC- ]^ \[ 3 2R V W - : Bereket istemek '' : _6- % G ` ' )+ 6: QU, 1 Hayra tefaül etmek. : _6a Hayır ve u ur ummak. 'b b : Hayır, bereket ummak. b : ' 'Y ' X& W c I. Deve çökmek 171 ' : d+ ( e ' sim – fiil olup devamlı, sabit ol anlamında kullanılır. Deniz balı ı olup siyah gagası vardır. : De irmenci. ,@ : Sava meydanı. Harpte sebat etme. (% e : Gögüs. Deve sürüsü. : Korkak. Kabus. (f e+ Bolluk. Ziyade. Saadet. Bir eyin artıp ço alması. ( 'e+ ' (f 'e+ ' ( . 9( % ( : Su birikintisi. Yapma havuz. :Süt veren koyun. e+ : Martı. De irmenci ücreti un. : g- h Hurma ve sade ya la yapılan bir çe it tatlı. Un helvası. e : Mübârek. Bol. Kaymakla birlikte yenen bir çe it hurma. Hayırlı bereketli ey. (' &e : Çökme yeri. Bu türev ve anlamların yanı sıra Arapça – Türkçe Büyük Sözlük’te “N I * P I ) )” için u anlamlara yer verilmi tir:469 1- Bereket, bolluk. 469 Erkan, Arif, a.g.e., c.1, s.592. ) .) O 172 2- Saadet, mutluluk, 3- Artma, fazlala ma, artaganlık, ziyâde. 3.2.3. Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü Türkçede bereket kelimesinin kökeni, Arapçadaki ’dir. Arapça’da diz çökmek, e ilmek, yere kapanmak, dua etmek ve kutsanmak anlamlarındadır. Akkadçada birku diz, Fenikece, Aramice ve branicede barakât kutsama, kutsanma anlamlarına gelmektedir.470 emseddin Samî, Kamus-ı Türkî’de ‘brk’ kökü ile ilgili u bilgilere yer vermi tir:471 Berk; Yaprak, varak: Berk-i gül : Gül yapra ı; Gül-i Sadberk : bir nev’i gül; Berk-ü bar : yaprak ve meyve; Bi Berk-ü neva : elde avuçta yok. Berk; Pek, katı, sa lam, metin, muhkem, pek sa lam (‘pek’ lafzı bunun muhaffifi olsa gerek) Bürkan; Yanar da , küh-u ate , fe an. Bürkani; Yanar da a mensub ve müteallik: Alaim-i bürkaniye. Bereket; 1. Nimet, ihsan-i ilâhî, mevhibe-i sübhaniye. 2. Bolluk, feyz. Bu sene zehayirde çok bereket vardır. 3. Mübâreklik, meymenet, saâdet: felan zatın 470 Ni anyan, Sevan, Sözlerin Soya acı: Ça da Türkçenin Etimolojik Sözlü ü, Adam Yay., stanbul 2002. 471 Samî, emseddin, Kamus-ı Türkî, kdam Matbaası, Dersaadet 1899 – 1900, s. 289. 173 sohbeti bereketiyle, duanızın bereketiyle. 4. Azı çok yerine geçecek suretde takdîs-i ilahîyeye mazhariyet: Helal kazanılmayan malda bereket yoktur. Bereket versin = 1. Hamd olsun, Allah’a ükür olsun, hele, bari : Bereket versin hava bulutlu idi, yoksa sıcaktan bayılırdık. 2. Alınan bir ey için dua makamında irad olunur. Cevabında “bereketini gör” derler. Bürke; Su birikintisi, havuz, gölcük. Devellio lu, bu kelimenin martı ve kurba a anlamına da geldi ini yazmı tır.472 Devellio lu’nun lûgatında, mübârek, tebârek ve tebrîk kelimeleriyle ilgili olarak unlara yer verilmi tir:473 Mübârek; 1. Bereketli, feyizli, verimli. 2. U urlu, hayırlı, mutlu, kutlu. 3. Be enilen, sevilen, kızılan, a ılan kimse veya ey hakkında söylenir. Ayrıca kar ılıklı kutlama anlamında mübâreke, “kutlu olsun!” anlamında mübârek-bâd ve mübâreklik, kutlama anlamında mübârekî kullanılır. Tebrîk; kutlama, u urlu olmasını dileme, “mübârek, kutlu olsun!” deme. Ayrıca tebrîkat, tebrîkler, kutlamalar anlamındadır. Tebârek; “mübârek etsin!”, tebârek-Allah; “Allah mübârek etsin!”, tebâreke; Mülk Sûresi (Kur’an’da 67. sûre). Devellio lu ayrıca, su birikintisi, gölcük ve gö üs anlamlarına gelen birke, un helvası anlamında büruk, kelimelerine de yer vermi tir474. 472 Devellio lu, Ferit, Osmanlıca – Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara 2006, s. 119. a.e., s. 700, 1046, 1048. 474 a.e., s. 109, 119. 473 174 Büyük Türkçe Sözlük’te ‘brk’ kökünden türeyen ve Türkçe’de kullanılan berekât, bereket, bereketlenmek, bereketli, bereketsiz, bereketsizlik, berk, berkiye, berkuk, barika, mübârek, mübâreklik, tebrîk, tebrîkat, tebrîkle mek ve tebrîknâme kelimelerine yer verilmi tir475: Bereket; 1. Nimet, Allah’ın ihsanı. 2. Bolluk, gürlük, feyiz. 3. U ur, hayır, Mübâreklik. 4. Neyse, iyi ki: Bereket versin ben oradaydım. 5. Ya mur, rahmet. 6. Artma, bolla ma, ço alma. Mübârek; 1. Feyiz ve bereket kayna ı olan, bereketli. 2. Hayırlı, u urlu, kutlu: Bayramın mübârek olsun. 3. Hürmete layık, azîz, muhterem: O mübârek gemiler hangi seherden geliyor - Kemal 4. Be enilen, sevilen eyleri tavsifte kullanılır. 5. Alay yollu da kullanılır: mübârek hamsi. Tebrîk; 1. U urlu, mübârek olmasını dileme, kutlama. 2. Tebrîk maksadıyla gönderilen küçük kart. 475 Do an, Mehmet D., Büyük Türkçe Sözlük, z Yayıncılık, stanbul 1996, s. 132-133, 800, 1053. 175 3.2.4. Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü ngilizce’de ‘brk’ kökü u sözcüklerle kar ılanmaktadır:476 baraka u I. to kneel down, to couch II. to make the camel kneel down III. To invoke a blessing (on s.th., on s.o.), to give one’s blessing on, sanction (s.th.) / ' God bless you! IV. to be blessed (by); to enjoy (s.th.), find a pleasure, delight (in); to ask s.o.’s blessing; to seek a blessing (from a Saint) VI. to be blessed, be praised; i birka pl. . tabâraka blessed God, to be blessed. birak pond, small lake; puddle, poolC DB ; swimming pool i baraka pl. –ât blessing, benediction / ; Q misfortune, bad luck ; abrak more blessed tabrîk pl. – ât good wish; blessing, benediction & mübârek blessed; fortunate, lucky / K1 1 ./ congratulations, my friend! birkâr compass, (pair of) dividers 476 Wehr, Hans, ed. by J Milton Cowan, A Dictionary of Modern Written Arabic, Buchdruckerei Hubert & Co., Harrasowitz 1979, s. 67; Mutçalı, Serdar, ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük, Da arcık Yay., stanbul 2001, s. 45, 95. 176 2 burkân pl. j barâkîn volcano, k burkânî volcanic 3.2.5. Kur’an-ı Kerîm’de ‘BRK’ Kökünün Türevleri ve Anlamları ‘brk’ kökünün Kur’an-ı Kerîm’de u türevleri kullanılmı tır:477 ) ) ) E )R ) ) ) A +J E ) ) .)) E * S I ) ) E J J I ) ) E P ) .)/J E T ) .)/J ve S I ) .)/J . Kur’an-ı Kerîm’de ‘brk’ kökü u anlamlara gelmektedir:478 Bereket : Hayır ve bolluk. Ço ulu * S I )) ’dir. ))) mübârek kılmak, bolluk vermek mânâsına gelir. sm-i mefulu fiili: Hayırlı ve P ) .)/J , müennesi U I ) .)/J ’dür. V@ !( /A S /) N I) ) ) @I) f O U (/A S I) A W R .A4@ X J +J2 ) >I QA P AI Y P ZI ) (/A @ J [ !) ) ( \N @ J ]J 8^!) J:) P /) N) ) ]) /) “Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle in! Ayrıca kendilerini (dünyada) faydalandıraca ımız, sonra da bizden kendilerine can yakıcı bir azabın dokunaca ı ümmetler de olacaktır” denildi479. 477 Çanga, Mahmûd, a.g.e., s. 82. a. e., s. 82. 479 Hud: 48 478 177 ) ) +) QR I ) 'A ) ( QI) ) 'A U ) QA+@ 'I VA/ _) :A ) ) ) 'A >I ]) ?) ) MAÀ ( a F +) :) S (I A ]) )@ I _'A Yeryüzünün üstüne da lar yerle tirdi. Orada bereketler yarattı ve orada dört günde arayan herkes için gıdalar takdir etti480. M ) !A I ]) R A ) 'A l _A8b c A @ dIR I3A Te+N) 0J )@f ( 2)) Onu ve Lût’u içinde âlemlere bereketler verdi imiz yere çıkararak kurtardık481. ) A +J : Mübârek kılındı mânâsındadır: ) hA +J2 4) F ?) !( I'I =I & ) .@:J ) ) I+@ g) V@ /) ) A ( _A' V)/ ' X =I K M ) !A I ]) R Y ^ ) Ab Oraya varınca ona öyle seslenildi: Ate in bulundu u yerde ve çevresinde olanlar Mübârek kılınmı tır! Âlemlerin Rabbi olan Allah her türlü eksiklikten münezzehtir482! =I +J!g) @ J @ N b]) I +ND( ) 0J +J].A( 'I ( & 0J )R1) 2@I Y P 8)A ZI 4) ) te bu kitap, bizim indirdi imiz Mübârek bir kitaptır. Ona uyun ve Allah’tan korkun ki size merhamet olunsun483. V) A ZA /J (N 2(3A O `& S I@I _A' 0J )R1) 2I 2(3A üphesiz biz onu Mübârek bir gecede indirdik; do rusu Biz uyarıcıyız484. 480 Fussilet: 10 Enbiya: 71 482 Neml: 8 483 En’am: 155 484 Duhan: 3 481 178 ) ) .)) fiili: Mukaddes ve münezzeh olmak, (hissi yahut manevî) hayrı bol olmak, anı yüce olmak. P A QI FS _@ i) >a N I) +) 4J ) J R !J R 0A A )A KAZb Mutlak hükümranlık elinde olan ve her eye gücü yeten Allah ne yücedir485. 3.2.6. Tefsirlerde ‘BRK’ Kökünün Anlamları Bereket, hayrın bir yerde karar kılması demektir. E er deve bir yere çakılıp kalır da oradan ayrılmazsa, bunun için brk kökünün kullanılması buradan gelmektedir.486 Hayrın kalıcı olmasına örnek olarak, verilen sadaka ve zekâtı örnek gösteren Ra ıb el- sfehani, maldan verilen sadaka ve zekâtın malı azaltmayaca ını, zira onda bereket, kalıcı bir hayr oldu unu vurgulamı tır.487 es-Sabûnî * kelimesini açıklarken, bir görü e göre yerlerin bereketinin meyveler, göklerin bereketinin ya mur oldu unu kaydetmi tir.488 M ) !A I ]) R A ) 'A )R ) ) _A8b c A @ dIR yorumunda 485 I3A Te+N) 0J )@f ( 2)) öyle der:490 “Oranın bereketi jkl bnu’l Cezvî bu ayetin udur; Yüce Allah, peygamberlerin Mülk: 1 mam Kurtubî, a.g.e., c. 11, s. 515; a.e., c.12, s. 503; Fahruddin er-Razî, a.g.e., c. 6, s. 489; a.e., c.17, s. 170. 487 Râgıb el- sfehânî, Müfredat-u Elfazi’l-Kur’an, maddesi, Daru’l-Kalem, Dıme k 1997. 488 es-Sabunî, Muhammed Ali, a.g.e., c.2, s. 325. Suddî öyle der: Rızık vermek üzere onlara göklerin ve ve yerin kapılarını açardık. ( el-Bahr, 4/348) 489 Enbiya: 71 490 el-Cevzî, Abdurrahman b. Ali, Zadu’l-Mesir fi lmi’t-Tefsir, Beyrut 1404, C. V, s. 368. 486 179 ço unu oradan çıkarmı , oraya bolluk ve çok akarsu vermi tir”. bnu’l Cevzi’nin yorumunda bereketin kayna ının bir nedeni maddi temeller, di er nedeni ise manevî temellerdir. Kurtubî’ye göre de “Bereketlendirdi imiz” kendisinden ekinler ve mahsuller bitirip nehirler akıttı ımız yer demektir.491 Yüce Allah’ın: “Biz ise, o arzda zayıf dü ürülenlere lütfetmek, onları önderler yapmak ve onları mirasçılar kılmak istiyorduk”492 buyru unda sözü edilen lütuf ta bu bereketle aynıdır. Alemler için bereketli kılınması, alemlere rahmet olan peygamberlerin ordan çıkmasına istiaredir. Mevdudî ise, bu ayette sözü edilen ‘bereketli yer’ ile, hem maddi hem de manevî de ere sahip olan Suriye ve Filistin topraklarının kastedildi ini, buraların dünyanın en verimli bölgeleri oldu unu ve bir çok peygamberlerle de ereflendirildi ini belirtmi tir.493 Muhammed Esed de, Filistin’in pek çok peygamberin çıktı ı bir ülke oldu u için kendisinden ‘bereketli/kutlu yer’ olarak bahsedildi ini dile getirmi tir.494 Razî de, bereketin dinî anlamda oldu unu belirtmi tir.495 Bazı müfessirler bu yerin Mısır oldu unu dile getirmi olsalar da, srailo ullarının tarihte Filistin ve am yöresine hakîm oldukları dikkate alınırsa bu görü ün zayıf kaldı ı söylenebilir.496 bn Abbâs’a göre ise Mübârek topraklardan kasıt Mekke’dir. Beytu’1-Makdîs oldu u da söylenmi tir.497 Ebu Hayyan, ) I+@ g) V@ /) ) A ( _A' V)/ ) A +J jlk ayetini açıklarken, “Bu ifade ate in çevresindekilerin mübârek kılınmaya layık oldu unu göstermektedir. Çünkü 491 mam Kurtubî, a.g.e., c. 7, s. 441. Kasas: 5 493 Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c. 3, s. 317. 494 Esed, Muhammed, a.g.e., s. 296, 657, 659. 495 Fahreddin Razî, Tefsir-i Kebîr, Akça Yayınevi, Ankara 1989, C. 16, s.174. 496 Döndüren, Hamdi, a.g.e., c. 1, s. 301, c. 2, s. 530-531. 497 mam Kurtubî, a.g.e., c. 11, s. 515. 498 Neml: 8 492 180 burada çok büyük bir olay meydana gelmi ; Allah (cc) Musa (as) ile konu mu ve ona peygamberlik görevini vermi tir” demi tir.499 Dolayısıyla burada da bereketlenmenin sebebi manevî anlamda büyük bir olaya tanıklık etmekle ilgili olarak dü ünülmü tür. Razî de; “O mıntıkanın, ate tekilerin ve onun etrafındakilerin mübârek kılınma sebebi, bu büyük hadisenin orada vaki olmasıdır. Ki, bu büyük i de, Yüce Allah’ın Hz Musa ile konu ması, onu peygamber kılması ve onun elinden mucizeler izhâr etmesidir. O toprakların böyle olması da gerekir; çünkü o topraklar peygamberler ota ı, vahyin indi i mekân olup onların, ölülerini de, dirilerini de içinde bulunduran yerdir” demi tir.500 Razî, ayetin açıklamasında farklı görü lere de yer vermi tir:501 Ebu Hâtim’in nakletti ine göre Ubeyy, bn Abbâs ve Mücahid’in kıraati; “Ate ve onun etrafındakiler mübârek kılındı” eklindedir. en-Nehhâs dedi ki: Böyle bir rivayet sahih bir isnad ile elimizde bulunmamaktadır. Bulunsa dahi bu bir tefsir olarak kabul edilir. Bu durumda “bereket” ate e ve onun etrafında bulunan melekler ile Musa’ya raci olur. es-Salebî dedi ki: Araplar: “Allah seni mübârek kılsın” anlamında dört türlü söylerler. air de dedi ki: “Yeni do mu bebekken de mübârek kılındın yeti kinken de mübârek kılındın, Ve sen saçların a armı ken de ya lanmı ken de mübârek kılındın.” Taberî dedi ki: Yüce Allah: “Ate in yanında... olanlar da mübârek kılındı” diye buyurup da “Ate in içinde bulunanlar mübârek kılındı” diye buyurmaması, “Allah seni mübârek kılsın” eklindeki kullanıma uygun gelmi tir. Nitekim aynı anlamda olmak üzere: “Allah onu mübârek kılsın” denilir. Bu ate in etrafında bulunanlar rnübarek kılındı, demektir. 499 Ebu Hayan, Muhammed b. Yusuf, el-Bahru’l-Muhit, Daru’l-Kutubi’l- lmiyye, Beyrut 1993, c. VII, s.56. 500 Fahreddin Razî, a.g.e., c. 17, s. 403. 501 a.e., c. 13, s. 136. 181 Bu da Musa’dır ya da ate in yakınında bulunanlar mübârek kılındı, demektir. Çünkü o, ate in ortasında idi. es-Süddî dedi ki: Ate te melekler vardı. Dolayısıyla mübârek kılınma Musa ve meleklere aittir. Yani, ey Musa, sen ve onun etrafında bulunan melekler mübârek kılındınız. Bu da yüce Allah’ın Musa (as)’ya selâmı ve lutfudur. Tıpkı meleklerin brahim (as)’ın huzuruna girdiklerinde ona selam verdikleri gibi. Yüce Allah (melekler vasıtasıyla) öyle buyurmu tu: “Allah’ın rahmet ve bereketleri sizin üzerinize olsun, ey hane halkı”502 M ) !A I ]) R a mn 4J ) T ) .)/J I b .)A KAZbI AC ( A o) p AJ H S @) #I ( I =b 3A 503 Ayet-i Kerîmede, Mescid-i Harâm, “mübârek” olarak sıfatlandırılmı tır. Bunun sebebi, Mescid-i Harâm’da Kâbe’yi tavaf etmenin, günahların affına sebep olmasıdır504. Razî de ‘mübârek’ sıfatıyla ilgili u açıklamaları yapmı tır505: 502 Hud: 73 Al-i mran: 96 504 Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, a.g.e., c. 2, s. 319. 505 Fahruddin Razî, a.g.e., c. 6, s. 489. Razî, ‘mübarek’ kelimesiyle ilgili ilaveten u bilgilere de yer vermi tir: E er biz “bereket”!, artma ve ço alma manasına alır isek, Beytullah u bakımlardan mübarek olmu olur: 1- Taatlar orada yapıldı ında, sevapları daha fazla olur. Nitekim Hz. Peygamber (s.as): “Mescid-i Haramın, mescidime üstünlü ü, mescidimin di er mescidlere üstünlü ü gibidir” buyurmu tur. Daha sonra Hz. Peygamber (s.as): “Bu mescidimde kılman tek namaz, ba kalarında kılınan bin namazdan daha faziletlidir” buyurmu tur. Bu, namaz hakkında böyledir. Hacca gelince, Hz. Muhammed (s.as): söylemeden ve günah i lemeden bacanı tamamlarsa, anasının onu do urdu u günahlarından sıyrılmı olur” buyurmu tur. Di er bir hadiste ise”Kabul edilmi haccın mükafaatı ancak cennettir” buyurmu tur. Ma firet ve rahmeti elde etmekten daha bereketli bir eyin Böylece bu, “Etrafına bereket verdi imiz Mescid-i Aksa’ya...” ( srâ, 1) âyetinde ifâde edilen husus gibi olur.” 3- Akıllı olanın, zihninde Kâ´be´nin bir nokta gibi, namazlarda ona yönelen insanların saflarının da merkezi ku atan dâireler gibi oldu unu dü ünmesi ve namaz kılarken bu noktayı ku atan safların ne kadar çok oldu unu tasavvur etmesi gerekir. Böylece hiç üphesiz, o namaz kılanlar içinde, yüce ruhlu, kutsî kalbli, nurânî sırlara sahip ve gönülleri rabbani ahıslar bulunur. Sonra o saf ruhlar, marifetullah Kâ´be´sine yönelip, bedenleri de u maddî Kâ´be´ye yöneldi i zaman, o esnada Mescid-i Haram´da bulunan kimseler ruhunun nuru ile, Kâ´be´ye böylece yönelmi olan kimselerin ruhlarının nurlarıyla birle irler de o ilâhî nurlar, o kimsenin kalbinde artar ve o ruhanî ı ıkların parıltıları, onun gönlünde büyür. te bu çok büyük bir derya ve erefli bir makam olup senin dikkatini, Kâ´be´nin mübarek oldu u hususuna çeker. Fakat biz bu bereketi, “devamlı olma” manasında tefsir edersek, durum yine aynıdır. Çünkü Kâ´be´de, tavaf edenler, ziyaretçiler ve namaz kılanlar eksik olmaz. Yeryüzü küre eklindedir. Yeryüzü böyle olunca, her saatin, bir kavim için sabah vakti; di er bir 503 182 Daha sonra Cenâb-ı Hak, “Alemler için mübârek olup hidayet vesilesi rehber olmak üzere…” buyurmu tur. unu bil ki, Cenâb-ı Hak bu beyti muhtelif faziletlerle vasfetmi tir: Birincisi: Burası, insanlar için (ibâdet amacıyla) kurulmu ilk evdir. Bunun, fazilet bakımından ilk olmak mânâsına geldi ini daha önce söylemi tik. Biz buna, u izahları da ilâve edebiliriz: a) Ali (r.a) “O, ‘bereket’ sıfatı kendisine tahsis edilmi ve kendisine giren herkesin emin kılınmı oldu u ilk evdir” demi tir. b) Hasan el-Basrî, “O, yeryüzünün, içinde Allah’a ibâdet edilen ilk mescididir” demi tir. c) Kutrûb ise, “O, kıble kılınan ilk evdir” demi tir. kincisi: Allah Teâlâ, Kâ’be’yi “mübârek” olmakla vasıflandırmı tır. Bu hususta iki mesele vardır: Birinci Mesele; “Mübârek” kelimesi, hal oldu u için mansub gelmi tir. Buna göre ifâdenin takdiri, “O, mübârek oldu u halde Mekke’de yerle mi olan evdir” eklindedir. kinci Mesele; “Bereket”in iki mânâsı vardır: a) Artmak ve ço almak; b) Devamlı olmak... Allah Teâlâ devamlı, ezelî ve ebedî oldu u için “Tebârekellah” denilir. Bereket, içinde su bulunan havuza benzer. Deve, gö sünü yere koyup çöküp kaldı ında “burûku’l-ba’îr” denilir. kavim için ö le; üçüncü bir kavim için ikindi; dördüncü bir kavim için ak am; be inci bir kavim için de yatsı vakti oldu unu dü ünmek mümkündür. Durum böyle olunca, Kâ´be, farz namazlarını edâ etmek için, dünyanın her tarafından kimselerin bulunmasından asla ayrı kalmaz. te bu bakımdan, bir devamlılık söz konusudur. Yine Kâ´be binlerce yıldır aynı hal üzere devam etmi tir. Binâenaleyh Kâ´be´nin bu iki bakımdan da “mübarek” oldu u sabit olmaktadır. Üçüncüsü: Beytutlah´ın üçüncü vasfı, “Alemler için hidayet rehberi” olmasıdır. Bununla ilgili iki mesele vardır: Birinci Mesele: Bunun u manalarda oldu u söylenmi tir: a) “O, bütün âlemlerin namazlarında kendisine yöneldikleri kıblesidir “ b) “Kâ´be, kendisinde bulunan zikretti imiz deliller ve anlattı ımız harikulade halleri sebebi ile, irâde sahibi bir yaratıcının varlı ına ve Mz. Muhammed (s.as)´in nübüvvetinin do rulu una bir delildir. Çünkü Hz. Peygamber´in nübüvvetine delâlet eden her ey, aynı zamanda bir yaratıcının varlı ına, ilmine, hikmetine, kudretine, her eyden müsta ni olu una ve bütün sıfatlarına delâlet eder.”c) Kâ´be, bütün âlemi cennete hidayet edip götürür. Çünkü farz namazlarını edâ eden herkes cennete girmeye hak kazanır. 183 Aq A & )Rr ( g) ) * S (?) A A )8@.)2Id'I T ) )./[ F /) F !) ( V) /A )R1( 2)) stu “Gökten mübârek bir su indirdik ve onunla bahçeler, biçilecek taneler yeti tirdik” ifadesinde de görülece i üzere, ya mur bereketin kayna ı olarak ele alınmı tır. Bu suyla, insanlar, güzel bahçeler, meyveli a açlar, türlü türlü sebzeler, bu day, arpa ve ekip biçilen tüm di er hububata sahip olmaktadır.507 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır da, bu mübârek su ile Kur’an arasında benzerlik kurmu , Kur’an’ın da insanlara hayat verdi ini, onları diriltti ini belirtmi tir.508 P ) .)/J 0J )R1) 2I Y P 8)A ZI v)4) 509, P ) .)/[ P R wA ZI 4) ) ayetlerinde de Kur’an-ı Kerîm, mübârek 510 , kitap, P ) .)/J ) @I3A 0J )R1) 2I Y P 8)A mübârek tanımlanmaktadır. Razî, bu tamlamalarla ile ilgili olarak zikr, olarak u açıklamalara yer vermi tir:512 Âyetteki “Mübârek olarak” (bir feyz kayna ı olarak) tabiridir. Me’ânî âlimleri “Mübârek bir kitap”, bereketi ve menfaati devamlı olan, hayrı çok, sevap ve ma firetle müjdeleyip, kötü fiillerden ve günahlardan insanı alıkoyan bir kitaptır” demi lerdir. Ben de diyorum ki: “ limler ya nazari (teorik)tir, ya da ameli (pratik)tir. Nazarî ilimlerin en ereflisi ve mükemmeli, Allah’ın zatını (varlı ını), sıfatlarını, fiillerini, hükümlerini ve isimlerini bilmektir. Görmez misin ki bunlar en mükemmel ilimlerdir ve bu kitapta buldu un ilimlerden daha ereflisi yoktur. Amelî ilimlere gelince, buradaki amelden maksad, ya azaların amelleridir, ya da kalbin 506 Kaf: 9 es-Sabûnî, Muhammed Ali, a.g.e., c. 2, s. 320. 508 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., c. 7, s. 228. 509 En’am: 92, 155 510 Enbiya: 50 511 Sad: 29 512 Fahruddin er-Razî, a.g.e., c.10, s. 24. 507 511 184 amelleridir. Kalbin amelleri, “ahlakı temizlemek” ve “nefsi tezkiye etmek” diye isimlendirilir. Sen bu iki ilmî, bu kitapta buldu un tarzda ba ka hiçbir yerde göremezsin. el-Ferrâ bu ayetleri, “Biz onu mübârek olarak indirdik” anlamında olmak üzere; “Bizim kendisini mübârek olarak indirdi imiz bir zikirdir bu” diye okumanın (nahiv bakımından) caiz oldu unu söylemi tir.513 T .)^eI T I ) .)/J A b A A V@ /^ T (& A ) @ N A xN 2I I) +J!a) 'I 514 Kurtubî bu ayeti, “Bu selamda dua anlamı ve kendilerine verilen selamı alanların dostlu unu kazanma mânâsı bulundu u için, Yüce Allah (cc) bu selama mübârek demi tir” diye yorumlamı tır:515 S I ) .)/[ S I@I _A' 0J )R1) 2I 2(3A 516 ; Kur’an’ın indirildi i gecenin ‘mübârek’ olarak tavsif edilmesi, Kadir Suresinde de ifade edildi i gibi, bu gecenin “bin geceden daha hayırlı olması517” sebebiyledir. Kurtubî, “Yüce Allah (cc) o gece kullarına çokça hayır, bereket, iyilik ve sevap indirdi i için o geceyi mübârek olarak tanımlamı tır” eklinde bu ifadeye açıklık kazandırmı tır.518 Razî, ‘mübârek gece’ ifadesinde alimlerin ihtilaf ettiklerini, bu geceye kimilerinin Kadir Gecesi, kimilerininse Beraat Gecesi dediklerini kaydetmi tir.519 513 Kurtubî, a.g.e., c. 11, s. 500. Nur: 61 515 Aktaran: Kurtubî, a.g.e., c. 12, s.319. 516 Duhan: 3 517 Kadir: 3 518 Kurtubî, a.g.e., c. 16, s.126. 519 Fahruddin er-Razî, a.g.e., c.19, s. 564-567. 514 185 J R !J R 0A A )A KAZb ) ) .)) 520 ; Bu ayette, göklerin ve yerin mülkiyetini elinde tutan yüce Allah (cc)’ın, kullarına her türlü iyilikten bol bol verdi ine i aret edilmektedir.521 M ) !A I ]) R Y [ ) J y ) ) .)) 522 “Bereket” sözcü ünün kök anlamı, büyüklük, yücelik, süreklilik ve sa lamlıkla birlikte büyüme, artma ve geli me demektir. Bütün bu anlamlara ek olarak kelime, iyilik ve refah mânâlarını da ta ır. Buna göre ayet, “Onun iyilikleri ve faziletleri hudutsuzdur. O’nun hayrı her yere ula ır. O sınırı olmayan yüce bir mevki sahibidir. Üstelik, O’nun iyilikleri ve faziletleri için bir bozulma veya eksilme sözkonusu de ildir, sürekli ve sabittir.523 “KAZb ) ) .))” Furkan Suresinde, Yüce Allah için 3 kere524 kullanılan bu ibare ile ilgili olarak Mevdudî unları kaydetmi tir:525 Arapça “tebâreke” kelimesi son derece kapsamlı olup ‘Mübârektir’ kelimesi ile kar ılanamayaca ı gibi, bir cümleyle bile ifade edilemez. Bununla birlikte, belki birinci ve ikinci ayetlerin anlamları göz önüne alındı ında kavranabilir. Burada u anlamları ifade etti ini söyleyebiliriz: 1) Allah, en lütufkâr olandır. Bu yüzdendir ki, tüm insanlı ı uyarsın diye Kuluna “el-Furkan” nimetini derece derece bah etmi tir. 2) Allah, en büyük ve en yüce olandır. Çünkü, göklerin ve yerin hakimiyeti O’nundur. 520 Mülk: 1 es-Sabunî, Muhammed Ali, a.g.e., c. 6, s. 511. 522 A’raf: 54 523 Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c.2, s. 43. 524 Furkan: 1, 10, 61 525 a.e., c. 3, s. 570-571. 521 186 3) Allah, en kutsal, en pâk ve en kâmil olandır. irkin her türlüsünden uzak bulunup ilâhlı ında bir orta ı olmadı ı gibi, yerini alacak bir o ula da muhtaç de ildir. Çünkü O, ebedî olandır. 4) Allah, rütbe bakımından da en yüce ve en ulu olandır. Mülk ve hükümranlık bütünüyle ve yalnızca O’na aittir ve kudret ve otoritesinde kimsenin payı yoktur. 5) Allah kâinatın yegane yaratıcısı olup kâinattaki her bir eyi yaratmı ve takdir etmi tir. ) ) .))’nin mâzî fiil oldu unu belirtilen Elmalılı M. Hamdi Yazır, kelimenin tasrif olunmaz, yani di er sîgaları çekilmez ve Allah’tan ba kasına isnad edilemez oldu unu belirtmi tir. Bu bapta mübala a vardır ve kendisinden meydana geldi ini ifade eder. “Bereket” ise bir eyde ilâhî hayrın devamlı ve kararlı olması demektir ki, “suyun havuzda birikip yükselerek durması” anlamından türemi tir. lâhî hayrın bulundu u eye “mübârek” denilir. lâhî hayır, dar bir kalıba sokulup sayılamayacak ve hislerle bilinemeyecek bir ekilde meydana geldi inden, kendisinde be duyu ile bilinemeyen bir ziyadelik tesbit edilen eye de “mübârek” denilir. u halde ) ) .)) kelimesi, mübâreklik, bizzat kendisinden zuhur etmek üzere, mübâreklikte büyük bir yükseklik ile kararlılık ifade eder. Ve bunun yani mübârekli in Allah Teâlâ hakkında sonradan olma veya de i me üphelerinden uzak bir ekilde dü ünülmesi gerekir.526 526 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., c. 6, s. 46-48; Yazır, buradaki ikili anlamı detaylandırmaktadır: Bu tahlilde dü ünceye dayanak olacak iki kavram vardır: Biri subût, biri de ziyâdelik’tir. Bunun için geçmi müfessirler de bunu, ba lıca iki mânâyı esas alarak tefsir etmi lerdir. 187 Elmalılı M. Hamdi Yazır, bu kavramı açıklarken, “ulu” kelimesinin “ulumak” masdarından olması nedeniyle, bu sıfatın Yüce Allah için kullanılmasının uygun olmayaca ının dü ünüldü ünü ifade etmi tir527: ‘Tebâreke’ için Türkçe’de ‘ululuk’ diye ifade edilebilse de, ‘ulu’ sıfatı, ‘ulumak’ masdarından emir kipine de ihtimali oldu u için, ho olmayan bir mânâyı dü ündürmekten uzak olmadı ından, dilin inceli ine dikkat eden edebiyatçılarca kullanılması uygun bulunmayıp ‘yüksek’ sıfatı buna tercih edilmi tir. Bununla beraber binasından anla ılan ile mübala a inceliklerini ifade edebilecek bir siga da bulamadı ımızdan kelimenin Türkçe bir fiil ile tam tercümesi mümkün olamamı tır. Mesela ‘Yükseldi’ denilse yahud demek olabilirse de anla ılmaz. Özellikle sıfat olarak da kullanılmaz. Yazır, di er yandan ‘bereket’ kelimesi için böyle bir zorluk söz konusu olmadı ının altını çizmektedir528: Hâlbuki “bereket” kelimesinin ayrıca bir Türkçe kar ılı ını kullanmadı ımız gibi fiilinin tercümesine de hiç imkan bulamıyoruz… Mübârek olsun yerinde “kutlu olsun” denirse de “bereket” yerine “kut” demiyoruz. te bu gibi sebeplerden dolayı biz de meâlde ‘brk’ fiilini aynen muhafaza ile beraber “ne yüce feyyaz O” (ne yüce feyiz, bolluk ve bereket veren O) tabiriyle bir tefsir ifade etmek istedik, bunun yerinde “yüksek, çok yüksek O”, yahud “çok pek çok feyiz ve bereket sahibi O”, yahud “ne yüce kutlu O” demek mümkün olabilirdi. Birisi mânâsıdır ki, varlı ı ezelî ve ebedî olarak gerekli olan mânâsınadır. Bunda devam ve karar mânâsı esas olarak alınmı tır. Di erinde ise tezayüd (ço alma) mânâsı esas alınarak iki vecih söylenmi tir. Bazıları, Allah Teâlâ’nın zatında yüceli ini ve Allah’tan ba ka eylerin noksanlı ını dü ünerek “yüce oldu” mânâsıyla tefsir etmi lerdir. Allah Teâlâ’nın zatında her eyden yüksek oldu unu ifade eder. Zatında yüksek, çok yüksek demek olur. Bazıları da fiil sıfatı olarak dü ünüp “hayır ve ihsanı arttı ve ço aldı.” diye hayır ve ihsanının artıp ço almasıyla tefsir etmi lerdir. Bazı yerde bu mânâların birisi, di er bazısında di eri daha uygun olmaktadır. u halde bnü Abbas Hazretlerinden de iki rivayet oldu una göre, hem Allah’ın zatî sıfatını ve hem de fiilî sıfatını dü ünerek bütün bu mânâları toplamak daha uygun olaca ından yani “hem zatında, hem sıfatında, hem fiillerinde en mükemmel ve en olgun olmak üzere anı yüksek ve yücedir” mânâsıyla tefsir olunmu tur. 527 a.e., c. 6, s. 46-48. 528 a.e., c. 6, s. 46-48. 188 Zeccac öyle der: “Tebâreke kelimesi, “bereket” masdarından olup, “tefâül” vezninde bir fiildir.” Bereket, hayrın bol ve fazla olması demektir. Burada u iki mânâ dü ünülebilir:529 a) Bu, “O’nun hayrı ço aldı ve arttı” demektir ve “E er Allah’ın nimetlerini (tek tek) saymaya kalkı sanız, sayamazsınız”530 ayetiyle kastedilen mânâdır. b) Bu, “Allah, zâtı, sıfatları ve fiilleri hususunda, her eyden münezzeh ve müsta ni oldu” demek olup, “O’nun benzeri yoktur” ayetiyle kastedilen mânâdır. Bunun, Cenâb-ı Hakk’ın zâtı hususunda her eyden müsta ni ve münezzeh olması mânâsı olu una gelince, mânânın “varlı ının vâcib ve kadîm olması sebebiyle, yok olmaktan ve de i ikli e u ramaktan uzaktır, yücedir, münezzehtir ve beridir” eklinde olması muhtemel oldu u gibi; “Tekli i ve birli i sebebiyle, mümkin (mahlûk) varlıklardan herhangi birisine benzemekten uzaktır, yücedir, münezzehtir ve beridir” eklinde de olabilir. Hak Teâlâ’nın, sıfatları hususunda her eyden münezzeh olu una gelince, bunun mânâsının, “O’nun ilmî, zaruri veya kesbî veya tasavvuri, yahut da tasdikî olmaktan münezzehtir” eklinde olması muhtemeldir. Cenâb-ı Hakk’ın, kudreti hususunda her eyden münezzeh olmasına gelince; bu, “O, maddeye, zamana, bir modele ve bir maksad ve gayeye ve bir ba ı a muhtaç olmaktan münezzehtir” demektir. Cenâb-ı Allah’ın, fiilleri hususunda her eyden münezzeh olması hususunda bu varlı ın, bekanın, varlı ın salahının (elveri li tarzda olmasının) ancak kendisi tarafından olması demektir.531 529 Fahruddin er-Razî, a.g.e., c.17, s. 169. Nahl: 18 531 Fahruddin er-Razî, a.g.e., c.17, s. 170. 530 189 Di er bazıları öyle demi lerdir: “Tebâreke”nin asıl mânâsı, bekaya ve devamlılı a delâlet edip, devenin veya ku un su üzerine çöküp yumulması mânâsına gelen ‘burûku’l-ba’îr’ ve ‘burûku’t-tayr’ deyimlerinden alınmı tır. Çukura da içinde su birikti i için, birke denilir. Buna göre “tebâreke”, “Allah Teâlâ, zâtı hususunda ezelî ve ebedî olarak bakidir, de i mesi imkansızdır. Yine sıfatları hususunda da bakidir ve bunların de i mesi de imkansızdır” mânâsına gelir. Hak Teâlâ her türlü menfaat ve maslahatların yegâne yaratıcısı ve sürdürücüsü oldu una göre, O’nun “Tebâreke ve teâlâ” : “O, yüce ve münezzehdir” diye tavsif edilmesi gerekir.532 mam Kurtubî de “Tebâreke”nin anlamı hususunda farklı görü ler oldu unu belirtmi tir:533 el-Ferrâ der ki: Arapça’da bu kelime ile “tekaddese” buyru u anlam itibariyle aynıdır ve her ikisi de azameti anlatmak için kullanılır. “Tebâreke”nin, teâla (pek yüce) anlamında oldu u söylendi i gibi, ba ı ı pek yücedir, yani çok ve fazladır anlamında oldu u söylendi i gibi, nimetler ihsan etmesi, devamlı ve kesin sabittir, anlamında oldu u da söylenmi tir.534 en-Nehhâs dedi ki: Bu açıklama, bu kelimenin dildeki anlamı ve türeyi i bakımından en uygun olanıdır. Çünkü bir eyin sabit olu unu anlatmak için “bereket”in de kökünü te kil eden “çöktü” fiili kullanılır. “Deve çöktü, ku suyun kenarına kondu” tabirleri de buradan gelmektedir ki bu da devamlı kalı ı ve sabit olu u ifade eder. (Mukaddes oldu anlamına geldi ini belirten) ikinci görü ise 532 a.e., c.17, s. 170. Kurtubî, a.g.e., c.12, s. 501. 534 a.e., c.12, s. 502. 533 190 yanlı tır. Çünkü takdîs (mukaddes bilme, kutsama) temizlikten gelmektedir. Anlam itibariyle bununla bir ilgisi yoktur.535 Kurtubî ayrıca, bereket ile takdîs arasındaki farkı ortaya koymak için esSa’lebî’nin görü ünü ve bazı airlerin beyitlerini kullanmı tır:536 es-Sa’lebî öyle dedi: “Tebârekallah” denilir, ancak “mütebârek” ve “mübârek” denilmez. Çünkü yüce Allah’ın isim ve sıfatları hususunda konu ile ilgili gelen nakillerin sınırında durulması gerekir. air et-Tirimmah der ki: “Ne Mübârektir ânın! Vermedi ine yoktur verecek, Ya Rab, senin verdi ini de yoktur engelleyecek.” Bir ba ka air de öyle demektedir: “Sen ne mübârek, ne yücesin, ne takdir edersen o olur, ükürler olsun Sana.” Kurtubî, bazı alimlerin yüce Allah’ın güzel isimleri arasında “el-Mübârek” adını da saydıklarını belirterek; “Biz de bu ismi Kitâbımızda (el-Esmâ fi erhi Esmai’llahi’l-Hüsnâ adlı eserimizde) zikretmi bulunuyoruz” demi tir.537 535 a.e., c.12, s. 503. a.e., c.12, s. 503-504. 537 a.e., c.12, s. 505. 536 191 3.3. ‘BRK’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z ‘Brk’ kökü Kutsal metinlerde yaratan ile kul arasındaki ili kiyi do ru anlamlandırmak açısından büyük bir önem ta ımaktadır. Bu kök ve köke ait türevler, özellikle Eski Ahit’te yo un bir biçimde kullanılmakta, metnin çevresinde örüldü ü anahtar terimlerden biri olma özelli i kazanmaktadır. Kökün Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an’da kullanılma sıklıkları ve biçimleri a a ıdaki tabloda verilmi tir: Tablo 3 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘brk’ kökü sayısı ‘brk’ kökü Eski Ahit Yeni Ahit Kur’an-ı Kerîm Toplam sim Türevleri 57 24 8 89 Fiil Türevleri 96 20 7 123 Toplam Türev 153 44 15 212 Toplam Kullanım 408 78 32 518 ‘Brk’ kökünün kutsal metinlerde kullanım sayıları inceledi inde, Eski Ahit’te 408 kere olmak üzere önemli bir sayıda tekrar etti i görülmektedir. Yeni Ahit’te bu kökün türevlerinin kullanım sayısı 78, Kur’an’da ise sadece 32’dir. Aynı ikilde Eski Ahit’te bu kök 153 de i ik türevle kullanılmı tır. Kutsal metinlerde toplam 128 kere kullanılan ‘brk’ kökünün kullanım sırasıyla en fazla Eski Ahit, sonra Yeni Ahit (78) ve Kur’an’da (32) kullanıldı ı açıktır. Bu nedenle Kur’an öncesi vahiy gelene inde bu denli merkezi bir öneme sahip bu kökün anla ılmasında bu birikime müracaat etmek te büyük önem arzetmektedir. 192 Etimolojik olarak, ‘brk’nin kök anlamı “(diz) çökmek”tir. Samî dillerinde b-r-k seslerinden olu an bu kök, Akkadçada burku, branicede berekh, Süryanicede burka, yeni (Yahudi) Aramîcede birka, Harsusi dilinde bark, Amharikçede temberekkeke, Tigre dilinde berek, Ugaritçede brk olarak kullanılır.538 Arapça ‘bereket’ (brk) kelimesi, Fulanice barka, Hintçe barkat, Endonezyaca berkat, Farsça barakat, Swahilicede baraka, Türkçe bereket, Malayca berkat olarak di er dillere geçmi tir.539 Arapçada kutsal kılınmı anlamındaki mubarak (barraka) ise Hintçe mubarak, Malayca mubarak, Farsça mobarak, Türkçe mübarek olarak di er dillerde yer almaktadır. Aynı kökten kutlama anlamındaki tabrik (barraka) ise Azerice tebrik, Farsça tabrik, Tatarca tebrik, Türkçe tebrik, Özbekçe tabrik olarak kullanılmaktadır.540 Arapçada ‘brk’ kökü devenin çökmesi anlamında kullanılmı tır. Dolayısıyla bu kökten türeyen bir çok kelime develerle ili kilidir. Ayrıca kök anlamının çökmek oldu u açık olan ‘brk’ kökünün türevleri bir biçimde bu anlamla da irtibatlıdır. Kök anlam çökmek, devamlı olmak, sabitlenmek fiileriyle ili kilendirilmi tir. Örne in F I ) .J kelimesi, sava ta askerin sabit durması için kullanılır. ' /z ) ) ) ifadesi ise, bir i e devam etmek, bir i te sebat göstermek anlamındadır. sfehanî de devenin bir yerde çakılıp kalmasından kök anlamını alan bereket kelimesinin, hayrın kalıcı olmasına delâlet etti ini belirterek, verilen sadaka ve zekâtı örnek göstermekte, maldan verilen sadaka ve zekâtın malı azaltmayaca ını, zira onda bereket, kalıcı bir hayr olaca ını vurgulamaktadır. 538 Rajki, Andras, Arabic Etymological Dictionary, ‘baraka’, byy., 2002. a.e. 540 a.e. 539 193 Dolayısıyla devenin çökmesi için kullanılan bu kök, zamanla ilahî nimetler / hayır için kullanılmaya ba lanmı tır. Böylelikle bereket ( I ) .) ) kelimesi, ziyadelik, fazlalık, nemâ, bolluk, u ur, mutluluk, hayır, rahmet, vb anlamlardadır. Türkçede de kelime ilahî kaynaklı bollu un, nimetin ve hayrın çoklu unu ve devamlı olmasını ifade etmektedir. Bu devamlılık, hayrın, rahmetin bir yere çökmesi suretiyle sabitlenmesi, devamlı olması mânâsınadır. Dolayısıyla kök anlamından hareketle bereket, ilahî nimetin, hayrın, saadetin, rahmetin kullara çökmesi suretiyle sabit, devamlı hale gelmesi olarak anla ılmı tır. lahî nimetlerin dı ında olmak üzere ahıslar için kullanıldı ında ise bu kelime nimet yerine an ve erefi ifade etmektedir. Bu durumda anın, erefin ahıslar üzerine çöken sıfatlar olarak devamlı olması anla ılmı tır. Nitekim peygambere getirilen salâvattaki ( dü ünülmü tür. !" ) bâreke ifadesi de bu anlamda ifadesinde ise ba kaları için yapılan bol ihsan, nimet talebi / temennisi için kullanılmı tır. Bol süt veren (verimli) koyuna @ .A denilmi tir. Yine Arapçada ‘brk’ kökü ya murun bol olması ve devam etmesi için de kullanılmı tır. Ya mur bir rahmet, bereket kayna ı olarak, yere çökmekte ve devam etmektedir. Kur’an’da bu anlamda kullanılmı tır. biriken suyu, küçük havuzu ifade eder. I @ .A kelimesi de yerde 194 . ifadesine gelince, bu ifade için temizlemek, temiz kılmak diyenler oldu u gibi, yücelmek, yüce olmak, Allah’ı tâ’zim ifadesi anlamları verilmi tir. Bu ifadeyi kar ılamak üzere Arapça - Türkçe sözlüklerde mukaddes olmak, münezzeh olmak anlamları da kullanılmı tır. Razî, Allah Teâlâ devamlı, ezelî ve ebedî oldu u için ‘tebârekellah’ ifadesinin kullanıldı ını kaydetmektedir. ./ kelimesi de çok hayrın, ilahî nimetin, bollu un, u run, saadetin, nimetin kayna ı anlamındadır. Bu nedenle bu kelime, Kur’an’ın ve Kadir gecesinin sıfatı olarak kullanılmı tır. Müfessirler, mübârek bir kitap olarak Kur’an’ın hayrının bol ve devamlılı ına i aret çekmektedirler. Razî bu kelimenin dini yönüne i aret etmektedir. Mübârek ile mukaddes (kutsal) arasında ba lantı kurmaktadır. Nitekim Elmalılı Hamdi Yazır da mübârek olanın sürekli ilahî hayır kayna ı oldu unu ortaya koymaktadır. ‘Brk’ kökünün Arapçada kullanılan temel anlamları bulunmaktadır. branicede de Eski Ahit’te diz çökmek, çökmek; kutsamak, takdis etmek, övmek, tebrik etmek, lütuf, iyilik, hediye; bolluk, bereket; iyi niyet temennisinde bulunmak, birisinin iyili ini dilemek; selam vermek, selamlamak; lanet etmek, beddua etmek, sövmek; küçük göl, su birikintisi gibi anlamlarda kullanılmı tır. Beddua, arma an, hediye, lanet etmek ve sövmek anlamları hariç, bu anlamların hepsi Arap dilinde de yer almaktadır. Yeni Ahit’te <rb kelimesi, diz çökmek, kutsama, takdis, yüceltme, övgü; lütufta bulunmak, iyilik yapmak; kutsanmı , kutsal, mübarek, yüce; kutsamak, 195 takdis etmek; övmek; diz çökmek, ba e erek selamlamak; ükretmek; anmak, hatırlamak; birinin iyili ini istemek, birisi için dua etmek anlamlarında kullanılmı tır. branice ve Süryanicenin aksine Arapçada bu kökün övmek, ükretmek, anmak, hatırlamak anlamlarına gelecek türevleri bulunmamaktadır. Bu kök Yunancaya aktarılırken “ ” (eyulogeyo); kelimesi kullanılmı tır. Eyulogeyo, kelimesi güzel anlamındaki eyu ile söz anlamındaki logos kelimelerinin birle mesinden meydana gelmi tir ve övmek, kutlamak; ükretmek; dini ritüeller vasıtasıyla bir eyi, ki iyi kutsamak; tanrıdan bir eyi kutsamasını istemek, birisi için tanrının bereket vermesini niyaz etmek, iyilik duasında bulunmak; Tanrının ba arılı kılması, kutsaması, mutluluk vermesi, iyilikler ve bereket ba ı laması; Tanrının lütufta bulundu u, bereketli kılınmı anlamlarında kullanılmı tır. Latincede ise ‘brk’ kökü benedico kelimesi ile kar ılanmakta ve övmek, yüceltmek, kutsamak, kutlamak, tebrik etmek, birisinden iyi bahsetmek, yerinde söz söylemek, bereketli olmak, ükretmek; bereket, övgü, lütuf, merhamet, terfi; bereketli, cömert, kutlu, nazik, kibar, dost, faydalı, Samîmi söz söyleme, güzel söz söyleme gibi anlamlara gelmektedir. Türkçede bereket kelimesi, ilahî nimet, ihsan, hayır; bolluk, çokluk, ziyadelik; mutluluk, saadet, baht; kutluluk, ululuk, yücelik için kullanılmaktadır. Türkçede de bereket, ya mur anlamında da kullanılmaktadır. Mübârek ise feyizli, verimli, bol; kutlu, mutlu, bahtlı, u urlu, hayırlı anlamlarında kullanılmaktadır. Tebrîk ise kutlama, kutlu, u urlu, bahtlı olmasını dileme anlamındadır. Di er 196 yandan Osmanlıcada kullanılan bürke, bürkan, bikre, büruk kelimeleri günümüz Türkçesinde kullanılmamaktadır. Modern ngilizcede ise bu kökü kar ılamak üzere en yaygın biçimde kullanılan bless fiilidir. Bu fiil ise; takdis etmek (consecrate, hallow, sanctify), kutsamak (canonize, consecrate, hallow, revere, sanctify), kutsal saymak (hallow), ükretmek (be grateful for, be thankful, praise, return thanks, thank) anlamlarına gelebilmektedir. Bu anlamların aslında ‘kds’ köküne kar ılık olduklarına dikkat etmek gerekir. Bless fiili, eski ngilizce bletsian, bledsian kelimesindendir. Dolayısıyla ‘brk’ kökünün türevleri, Kur’an’da bereket, hayır, bolluk ve mukaddes, münezzeh olmak, hayrı bol olmak, yüce olmak gibi daha sınırlı bir anlam alanına tekabül ederken, Eski ve Yeni Ahit’te çok daha fazla türev ve tekrarla kullanılan bu kök, çok daha geni bir anlam alanını ifade etmektedir. Buna ba lı olarak ta, Türkçede bereket kelimesi, ngilizcede blessing kelimesinden daha dar bir anlam alanına sahiptir. Burada dikkatimizi çeken ilginç noktalardan bir tanesi de ne Arapça sözlüklerde ne de tefsirlerde bereket kelimesinin ükür anlamı yer almazken, Türkçe / Osmanlıca sözlüklerde bu anlama da yer verilmi olmasıdır. Hâlbuki Kitâb-ı Mukaddes’te ve ifade edildi i di er tüm dillerde ( branice, Süryanice, Yunanca, Latince, ngilizce) bereket kelimesi ve kar ılı ında kullanılan kelimelerde ükür anlamı da yer almaktadır. Aslında Kur’an’da yer alan Arapça kullanımları dikkate alındı ında dolaylı olsa da ükretme anlamı bu kök için kullanılabilir. Örne in ayeti öyle anlamak mümkün olabilir “ @ N ) +( { ) ) F )A F !) ( ) n ) QI c ) @ dIR J N I >I ]) ?) KAZb J b 197 @ N ) +) { J V) ) g@ dI'I M ) !A I ]) R Y [ ) Jb N @ N [) J b J N AwI * A .)^|b V) /^ N QI }) ) ) Yeri sizin için yerle im alanı, gö ü bir bina kılan, size en güzel ekli veren ve sizi temiz besinlerle rızıklandıran Allah'tır. ükürler olsun!”541 541 Mümin: 64 te O Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi Allah’a 198 IV. BÖLÜM ‘SBH’ KÖKÜ Bu bölümde, bir önceki bölümde (‘brk’ kökü) izlenen yöntem / sıralama kullanılarak ‘sbh’ kökünün leksikografik, etimolojik ve semantik incelemesine yer verilecektir. 4. 1. K TÂB-I MUKADDES’TE ‘SBH’ KÖKÜ 4.1.1. Eski Ahit’te ‘SBH’ Kökü ‘Sbh’ kökü Eski Ahit’te 33 fiil ve 44 isim olmak üzere 77 de i ik formda ve toplam 155 kere kullanılmı tır. 4.1.1.1. “4 B” branice sözlüklerde ‘sbh’ kökü kökü fiil olarak u anlamlarda kullanılmı tır:542 Yumu atmak, sakinle tirmek, susturmak; ok amak; vurmak, çarpmak, darbetmek; övmek, yüceltmek, tesbih etmek; takdir etmek; tebrik etmek; övünmek, böbürlenmek; a ırı derecede övmek, pohpolamak ve tapmak, bayılmak; geli mek, geli tirilmek, bir eyin kimsenin de erinin artması; mükemmel olmak, düzeltmek, iyile tirmek; Tanrıya ükranda bulunmak, Tanrıyı övmek. 542 Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Shabach”. “The KJV Old Testament Hebrew Lexicon”. 6 Aug 2006<http://www.biblestudytools.net/Lexicons/Hebrew/heb. cgi?number= 7623&version=kjv>; Jastrow, Marcus, Dictionary of the Targumim, the Talmud Babli and Yerushalmi, and the Midrashic Literature, Pardes Publishing House, New York, 1950. c. 2, s. 1511; Shachter, Haim, The New Universal Hebrew English Distionary, Yahneh Publishing House, Tel Aviv, 1962, c. 2, s. 737. 199 4.1.1.2. Eski Ahit’te ‘sbh’ kökünün türevleri Eski Ahit’te ‘sbh’ kökü; 4 & ( abakh) ve 4 & ( ebakh) kelimelerinin türevleri eklinde 155 kere kullanılmı tır.543 4.1.1.3. Eski Ahit’te ‘sbh’ kökünün anlamları Eski Ahit’te 2 de i ik formda türevleri yer alan ‘sbh’ kökü u anlamlarda kullanılmı tır: 1- 4 & sakinle tirmek; ( abkha): an, Övmek, yüceltmek, tesbih etmek; yatı tırmak, ün; zafer; takdir etmek, övmek anlamlarında kullanılmı tır: .4 & 3, $4 '94 1% 7 & 4 & Senin sevgin ya amdan iyidir, Bu yüzden dudaklarım seni yüceltir.544 - $: % RAB'bi yücelt, ey Yeru alim! Tanrın'a övgüler sun, ey Siyon!545 #; - ) >+ - & # - &4 & Denizlerin kükremesini,Dalgaların gümbürtüsünü, Halkların karga asını yatı tıran sensin.546 543 Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Shabakh”, a.g.e. Zebur: 63-3 545 Zebur: 147-12 546 Zebur: 65-7 544 200 4 & 0 >( , $ ( & 0 Sen kudurmu denizler üzerinde egemenlik sürer, Dalgalar kabardıkça onları dindirirsin.547 . C > .: / ."& 4 0& ." & &*/ & * + %. öyle seslenin: "Kurtar bizi, ey kurtarıcımız Tanrı, Topla bizi, ulusların arasından çıkar. Kutsal adına ükredelim, Yüceli inle ereflenelim.548 + %. > .: / . 4 0& ." & &*/ & * Kurtar bizi, ey Tanrımız RAB,Topla bizi ulusların arasından. Kutsal adına ükredelim,Yüceli inle ereflenelim.549 * 4 , & 6 40 1%. &) 0& 4 < % .) % 7& 6 %. .% &) $4 04 & 40 )" = Mutlulu u takdire de er buldum. Çünkü güne in altında insan için yiyip içmekten, mutlu olmaktan daha iyi bir ey yoktur. Çünkü Tanrı'nın güne in altında kendisine verdi i ömür boyunca çekti i zahmetten insana kalacak olan budur.550 2- 4 & kullanılmı tır: 547 Zebur: 89-9 1. Tarihler: 16-35 549 Zebur: 106-47 550 Vaiz: 8-15 548 ( ebakh): Övmek, yüceltmek, tesbih etmek anlamında 201 ' .) 4 & * .0"* -" 0 .0"* 7 ) @ ( > %' = 4 ." %' Ey atalarımın Tanrısı,Sana ükreder, seni överim. Sen ki, bana bilgelik ve güç verdin,Senden istediklerimizi bana bildirdin Ve kralın dü ünü bize açıkladın.551 ' @ 4 1&/ 4 & C.* . .) -"7 * )" % ' $ & & ( - * -' Ben Nebukadnessar Göklerin Kralı'na ükrederim. O'nu över, yüceltirim. Çünkü bütün yaptıkları gerçek, yolları do rudur; kendini be enmi leri alçaltmaya gücü yeter.552 9 ) ' . 4 & " 4 0& 2 3 &4. araplarını içerken altından, gümü ten, tunçtan, demirden, a açtan, ta tan ilahları övdüler. 553 4.1.2. Yeni Ahitte ‘SBH’ Kökü Yeni Ahit’te ‘sbh’ kökü 12 fiil ve 4 isim olmak üzere 16 de i ik biçimde ve toplam olarak 22 kere kullanılmı tır, 4.1.2.1. Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘sbh’ kökü 551 Daniel: 2-23 Daniel: 4-37 553 Daniel: 5-4 552 202 “Xb4” kökünün sözlük anlamları Sıfat olarak; anlı, unlardır:554 erefli, görkemli, parlak, güzel; ünlü, me hur; mükemmel, çok iyi, çok parlak; kıymetli, de erli; debdebeli, tantanalı, abartılı; övülmeye de er, mükemmel, kusursuz. sim olarak; an, ün, görkem, güzellik; görkemli ve güzel i ler. Fiil olarak; övmek, ükretmek; ululamak, yüceltmek, takdis etmek; ükran ilahîleri söylemek; onurlu olmak, itibar, iyi isim ve ün sahibi olmak; övülmek; takdis edilmek, çınlamak, yankı yapmak; kendine hayran olmak; ululanmak, yüceltilmek. 4.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘sbh’ kökünün anlamları Yeni Ahit’te 4 temel yapıdan türeyerek 101 de i ik biçimde yer alan ‘sbh’ kökü u anlamlarda kullanılmı tır: 1- 0xbw4 ( ubkha’a): Görkem, an, ün; zenginlik; yücelik, ululuk; övgü, yüceltme, övme, ululama anlamlarında kullanılmı tır: Nyrx0w 0rhsd 0xbw4 Nyrx0w 04m4d 0xbw4 wh Nyrx0w 0xbw4b wh rtym 0bkwk Nm 0bkwkw 0bkwkd 0xbw4 Güne in görkemi ba ka, ayın görkemi ba ka, yıldızların görkemi ba kadır. Görkem bakımından yıldız yıldızdan farklıdır.555 0wh 0xbw4b L=bt0d Mdm ryg J0 554 555 Smith, R. Payne, A Compendious Syriac Dictionary, Clarendon Pres, Oxford, 1903. s. 555-556. 1. Korintliler: 15-41 203 0whn 0xbw4b 0wqmd 0ny0 ty0ryty Geçici olan, yücelik içinde geldiyse, kalıcı olanın yüceli i çok daha büyüktür.556 0xbw4 whb <twl Yb0 tn0 Ynyxb4 04hw 0ml9 0whnd Mdq Nm <twl Yl 0wh ty0d Baba, dünya var olmadan önce ben senin yanındayken sahip oldu um yücelikle imdi beni yanında yücelt.557 0xbw4d wnmyhml Jwtn0 Nyxk4m 0nky0 dx Nmd 0xbw4w Jwtn0 Nylbqm dx Nm dx Jwtn0 Ny9b f 0hl0 Birbirinizden övgüler kabul ediyor, ama tek olan Tanrı'nın övgüsünü kazanmaya çalı mıyorsunuz. Bu durumda nasıl iman edebilirsiniz?558 0nh 0n=lw4 Lt0 Kl 0crqlk0 hl rm0w hl 0n0 Bhy 0bc0d Nmlw Ml4m Yld hxbw4w hlk O'na, "Bütün bunların yönetimini ve zenginli ini sana verece im" dedi. "Bunlar bana teslim edildi, ben de diledi im ki iye veririm.”559 556 2. Korintliler: 3-11 Yuhanna: 17-5 558 Yuhanna: 5-44 559 Luka: 4-6 557 204 2- Fxwb4t (te bukhta): Görkem, ün, yücelik; övünme, övme, yüceltme, övgü, övünç; onurlandırmak anlamlarında kullanılmı tır. Fqyrs Fxwb4tb w0 0nyrxb Mdmw hrbxl $nlk 0ny9r twkykmb f0 Jwdb9t f Bw4xn hnm rtymd Ky0 Hiçbir eyi bencil tutkularla ya da bo övünmeyle yapmayın. Her biriniz alçakgönüllülükle öbürünü kendinden üstün saysın.560 0hl0l Nbzlkb Fxwb4td 0xbd Qsn hdy0bw hm4l Nydwmd Fwpsd 0r0p hyty0d Bu nedenle, sa aracılı ıyla Tanrı'ya sürekli övgü kurbanları, yani O'nun adını açıkça anan dudakların meyvesini sunalım.561 dx wywhd 0zxtm fw Lbxtm fd whl 0ml9d Nyd Nym0 Nyml9 Ml9l Fxwb4tw 0rqy0 0hl0 0klml Onur ve yücelik sonsuzlara dek bütün ça ların Kralı, ölümsüz ve görünmez tek Tanrı'nın olsun! Amin.562 htxwb4tw Jwhtwl F0 0hl0d 0k0lm 0hw Fbr Flxd wlxdw Jwhyl9 trhn0 0yrmd 560 Filipeliler: 2-3 braniler: 13-15 562 1. Timoti: 1-17 561 205 Rab'bin bir mele i onlara göründü ve Rab'bin görkemi çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar.563 0md Frxb Kl Kmts0 Lz tnmdz0d 0m f0 Kmts0w L9l f9t0 Ymxr Kl rm0n <rqd wh F0d Km9 Nykymsd Jwhlk Mdq Fxwb4t Kl 0whtw Bir yere ça rıldı ın zaman git, en arkada otur. Öyle ki, seni ça ıran gelince, 'Arkada ım, daha öne buyurmaz mısın?' desin. O zaman seninle birlikte sofrada oturan herkesin önünde onurlandırılmı olursun.564 Jtwdxw Jtxwb4t ryg Jwn0 Jwtn0 Evet, övüncümüz ve sevincimiz sizsiniz.565 3- 0xb4m (mi abkhe): Mükemmel, kusursuz, ahane anlamlarında kullanılmı tır: 0kykr Fxnd 0rbg 0zxml Jwtqpn 0nm f0w 0qnwpbw 0xb4m 04wblbd Nyly0 0h $ybl Jwn0 0klm tyb Jwhyty0 Söyleyin, ne görmeye gittiniz? Pahalı giysiler giymi bir adam mı? Oysa ahane giysiler giyip bolluk içinde ya ayanlar kral saraylarında bulunur.566 563 Luka: 2-9 Luka: 14-10 565 1. Selanikliler: 2-20 566 Luka: 7-25 564 206 04lw= hb tylw 0xb4m dk h4pnl Fd9 hymyqnw 04ydq 0wht f0 0md Nylhld Mdm fw 0=mq fw Mwm fd Öyle ki, kiliseyi üzerinde leke, buru ukluk ya da buna benzer bir ey olmadan, görkemli biçimde kendine sunabilsin. Amacı kilisenin kutsal ve kusursuz olmasıdır.567 4- Xb4 ( abakh): Övmek, övünmek, övülmek, ululamak, yüceltmek, yüceltilmek, tesbih etmek anlamlarında kullanılmı tır: fkyhl Jwhm9 L9w Klhw Mq rw4w 0hl0l Xb4mw rw4mw Klhm dk Sıçrayıp aya a kalktı, yürümeye ba ladı. Yürüyüp sıçrayarak, Tanrı'yı överek onlarla birlikte tapına a girdi.568 P0 0rsbb Nyrhbt4m 00ygsd L=m rhbt40 0n0 Mademki birçokları ne olduklarıyla övünüyorlar, ben de övünece im.569 0hl0 P0w hb Xbt40 0hl0 J0w hl Xb4m 0dxmw hb hl Xb4m Tanrı O'nda yüceltildi ine göre, Tanrı da O'nu kendinde 567 Efesliler: 5-27 Elçilerin leri: 3-8 569 2. Korintililer: 11-18 568 207 yüceltecek.Hem de hemen yüceltecektir.570 0hl0l Xb4mw hrtb 0wh F0w 0zx ht94 rbw 0hl0l 0xbw4 0wh Bhy 0zxd 0m9 hlkw Adam o anda yeniden görmeye ba ladı ve Tanrı'yı yücelterek sa'nın ardından gitti. Bunu gören bütün halk Tanrı'ya övgüler sundu.571 Nyxb4mw wwh Nylcm fy4w Swlwp 0ylld hglpbw 0rys0 Jwhl wwh Ny9m4w 0hl0l wwh Gece yarısına do ru Pavlus'la Silas dua ediyor, Tanrı'yı ilahîlerle yüceltiyorlardı. Öbür tutuklular da onları dinliyordu.572 Xbt4mw Jwht4wnkb 0wh Plm whw $n0 Lk Nm 0wh Oranın havralarında ö retiyor, herkes tarafından övülüyordu.573 dk fkyhb wwh Jwhyty0 Nbzlkbw Nym0 0hl0l Nykrbmw Nyxb4m Sürekli tapınakta bulunuyor, Tanrı'yı övüyorlardı.574 570 Yuhanna: 13-32 Luka: 18-43 572 Elçilerin leri: 16-25 573 Luka: 4-15 574 Luka: 24-53 571 208 4.1.3. Yunanca ve Latincede ‘SBH’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler Bu bölümde Yunanca ve Latincede ‘sbh’ kökünü kar ılamak üzere kullanılan sözcüklere yer verilmi tir. 4.1.3.1. Yunancada ‘sbh’ kökünü kar ılayan sözcükler Yunanca’da ‘sbh’ kökünü kar ılamak üzere “ ” “ “ 0 ” (ayneo) ve (epayneo) kelimeleri kullanılmı tır. ” kelimesi “ ” (epi) edatı ile “ 0 ” kelimelerinin birle mesinden olu mu tur.575 Bu kök; övmek, takdir etmek, yüceltmek; te ekkür etmek; tanrı için ükür ilahîleri okumak; tesbih etmek; yemin etmek, söz vermek; tavsiye etmek, önermek; özlü söz, güzel söz gibi anlamlara gelmektedir.576 Bu kelimelerin anlamları, türevleri ve Kitâb-ı Mukaddes’te kullanımları öyledir: 1- “ 1 + ” (aynesis); övgü anlamında 1 kere kullanılmı tır: ( ) ' + " Bu nedenle, sa aracılı ıyla Tanrı'ya sürekli övgü kurbanları, yani O'nun adını açıkça anan dudakların meyvesini sunalım.577 575 Thayer and Smith. “Greek Lexicon entry for Epaineo”. “The New Testament Greek Lexicon”. 6 Aug 2006<http://www.studylight.org/lex/grk/view.cgi?number=1867>; Souter, Alexander, a.g.e., s. 89. 576 Thayer and Smith. “Greek Lexicon entry for Aineo”, a.g.e. 577 braniler: 13-15 209 “ 0 2- ” (ayneo); övmek, yüceltmek anlamlarında 9 kere kullanılmı tır: # 2 $ ' sa Zeytin Da ı'ndan a a ı inen yola yakla tı ı sırada, ö rencilerinden olu an kalabalı ın tümü, görmü oldukları bütün mucizelerden ötürü, sevinç içinde yüksek sesle Tanrı'yı övmeye ba ladılar. 578 $ " Sıçrayıp aya a kalktı, yürümeye ba ladı. Yürüyüp sıçrayarak, Tanrı'yı överek onlarla birlikte tapına a girdi.579 3- “ 3 ” (aynos); övgü anlamında 2 kere kullanılmı tır: # ! $ " " Adam o anda yeniden görmeye ba ladı ve Tanrı'yı yücelterek sa'nın ardından gitti. Bunu gören bütün halk Tanrı'ya övgüler sundu.580 578 Luka: 19-37 Elçilerin leri: 3-8 580 Luka: 18-43 579 210 4- “ ” (epayneo); övmek, yüceltmek, takdir etmek anlamlarında 6 kere kullanılmı tır: 4 ' 4 4 4 " Yiyip içmek için evleriniz yok mu? Tanrı'nın toplulu unu hor mu görüyorsunuz, yiyece i olmayanları utandırmak mı istiyorsunuz? Size ne diyeyim? Sizi öveyim mi? Bu konuda övemem! 581 . " Ve, "Ey bütün uluslar, Rab'be övgüler sunun! Ey bütün halklar, O'nu yüceltin!"582 ' ' ' " Efendisi, dürüst olmayan kâhyayı, akıllıca davrandı ı için takdir etti. Gerçekten bu ça ın insanları, kendilerine benzer ki ilerle ili kilerinde, ı ıkta yürüyenlerden daha akıllı oluyorlar.583 581 1. Korintliler: 11-22 Romalılar: 15-11 583 Luka: 16-8 582 211 4.1.3.2. Latincede ‘sbh’ kökünü kar ılayan sözcükler Latince’de ‘sbh’ kökünü kar ılayan “laudo” kelimesidir. Kelimenin çekimleri ve türevleri öyledir:584 1- “laudo –are”; geçi li fiil: (övmek, yüceltmek, göklere çıkarmak, methetmek, takdir etmek, kutlamak, onurlandırmak, tavsiye etmek, salık vermek, bahsetmek, adından söz etmek, anmak, zikretmek); 2- “laudatus -a –um”, sıfat: (övgüye de er, saygın, itibarlı, mükemmel, kusursuz). 3- “laudabilis –e”; (övgüye de er, saygın); zarf: laudabiliter. 4- “laudatio –onis”; di il, (övgü, takdir, yüceltme, saygı gösterme, onurlandırma; takdirname, ba arı belgesi, cenaze konu ması). 5- “laudator –oris”; eril, (methiyeci, övgücü; methiye veya kaside yazan); özellikle (takdir belgesi sunan kimse veya cenaze konu ması yapan kimse). 6- “laudatrix –icis” di il, (bayan methiyeci, övgücü). Vulgate çevrisinde “laudo” kelimesinin örnek kullanımları: Ancak içten Yahudi olan Yahudi'dir. Sünnet de yürekle ilgilidir; yazılı yasanın de il, Ruh'un i idir. çten Yahudi olan ki i, insanların de il, Tanrı'nın övgüsünü kazanır.585 584 University of Notre Dame. “Latin Dictionary and Grammar Aid”. William Whitaker. 09 Kasım 2006. < http://www.archives.nd.edu/cgi-bin/lookup.pl?stem=laud&ending= >; Kabaa aç, Sina ve Erdal Alova, Latince Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınlar, stanbul 1995, s. 339. 585 Romalılar: 2-29 212 Ve, "Ey bütün uluslar, Rab'be övgüler sunun! Ey bütün halklar, O'nu yüceltin!"586 iyilik edenlerin onurlandırılması için kral tarafından gönderilen valilere Rab adına ba ımlı olun.587 Ey atalarımın Tanrısı,Sana ükreder, seni överim. Sen ki, bana bilgelik ve güç verdin,Senden istediklerimizi bana bildirdin Ve kralın dü ünü bize açıkladın.588 araplarını içerken altından, gümü ten, tunçtan, demirden, a açtan, ta tan ilahları övdüler. 589 586 Romalılar: 15-11 1. Petrus: 2-14 588 Daniel: 2-23 589 Daniel: 5-4 587 213 "Ey uluslar, O'nun halkını kutlayın, Çünkü O kullarının kanının öcünü alacak, Dü manlarından öç alacak, Ülkesinin ve halkının günahını ba ı layacak."590 Bütün canlı varlıklar RAB'be övgüler sunsun! RAB'be övgüler sunun!591 Bol bol yiyip doyacak, Ve sizin için harikalar yaratan Tanrınız RAB'bin adını öveceksiniz. Halkım bir daha utandırılmayacak.592 Ama ükran sesiyle kurban sunaca ım sana, Ada ımı yerine getirece im. Kurtulu senden gelir, ya RAB!"593 590 Yasa Kitabı: 32-43 Zebur: 150-6 592 Yoel: 2-26 593 Yunus: 2-10 591 214 RAB, "Ey Siyon kızı, sevinçle ba ır! Çünkü aranızda ya amaya geliyorum" diyor.594 594 Zekeriya: 2-10 215 4.2. KUR’AN-I KERÎM’DE ‘SBH’ KÖKÜ 4.2.1. Arapça Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü Lisâni’l-Arab, ve Muhtar-us Sihah’da “~.:” kökünün u türevlerine yer verilmi tir:595 m n? % o ? – Su üstünde durmak, yüzmek. eklinde çekimlenir. Yüzene / yüzücüye ~ g .: • &.: L ~. : veya F &).:J ‘dan türeyen X P +J.:) denir. 0 1 o b – Atın ko ması. o X? – Atlardır. Çünkü onlar da yüzer gibi hareket giderler. GK b "1 W o ? X l % – Yıldızların belirli bir dairede dönmesi. o? % – Bo zaman. Yüce Allah Kur’an’da, “ +e &.: - Çünkü gündüz uzun bir me guliyetin vardır.”596 bn’ül Arâbî, buradaki =3 : &.: kelimesinin, geçimini kazanmak için çaba harcamak oldu unu belirtmi tir. “ D.: *D &.: * € ” ayette geçen sâbihât ile yıldızlar kastedilmi tir. Ezherî, sâbihâtın gemiler, sâbikâtın ise atlar oldu unu söylemi tir. Kimileri, sâbihâtın müminlerin kolayca çıkan ruhları oldu unu, bazıları ise gökler ile yer arasında hızla hareket eden melekler oldu unu söylemi lerdir. p < W qX $ o b% – Tav anın yeri kazması. r3 W o b% – Çok konu mak anlamındadır. 595 596 bn Manzûr, a.g.e., c.2, s. 470-475; Muhtar-us Sihah, c. 1, s. 226-227. Müzemmil: 7 216 o- ? % – Tenzîh. 2 K b% – Allah’ı arkada veya evlat edinmekten tenzîh etmek. Allah’ı uygun olmayan her türlü sıfattan tenzîh etmek anlamında oldu u söylenmi tir. 2 K b% – Allah’a hızla yönelmek ve O’na itaatta hafiflik. Sibeveyhî, bn’ül Hattab’tan “ •F +D = &.: = : Sübhanallah, Allah’ı temize çıkarmak gibidir” sözünü aktarmı tır. I K b – Seni kötülüklerden tenzîh eder, temize çıkarırım, demektir. Araplar bir eye a ırdıklarında, “ Z bn’ül Cinnî; 2Kb V/ = &.: ” derler. ’nin Allah’ı temize çıkarmak, tenzîh etmek için kullanılan bir ismi oldu unu belirtmi tir. )* o b% – Sübhanallah dedi. K b – Allah’ı tesbîh ettim. & . sX``? ve sX`b ve 2 &.: aynı anlamdadır. – Allah’ın sıfatlarındandır. Ebu shak, bu sıfatların her kötülükten uzak anlamında oldu unu söylemi tir. Kitâbu’l-’ayn’da X+[.[ ile C %D aynı anlamda oldu u belirtilmi tir.597 *% f K b% – Kitâbu’l-’ayn’da ‘Allah’ın nuru’ anlamında gecmi tir598. bn ümeyl öyle dedi: “ ? +2 K E ? * &.: nurudur.” Yine öyle denilmi tir: “ : Yüzünün subuhatı, yüzünün : " ?+ * &J.:J : Yüzünün subuhatı, yüzünün güzelli idir.” Ayrıca, f K b için secde yerleridir, de denilmi tir. 597 598 Kitabu’l-’ayn, s. 405. a.e., s. 405. 217 K ? % – Belirli sayıda tanesi olan tesbîh aleti. o- ? – Namaz ve zikir anlamındadır. Kitâbu’l-’ayn’da “ M ) gA A b =I & ) .@J 'I =I +J&.Aq @ JM ) gA ) =I +J !@ J : O halde sabah ak am Allah’ı tesbîh edin”599 ayetinde tesbîh kelimesinin namaz anlamında oldu u vurgulanmı tır.600 K? % – Dua ve nafile namaz. Namaz, Allah’ı her türlü kötülükten tenzîh etmek ve yüceltmek oldu undan namaza tesbîh denilmi tir. bn’ül Esîr, !&8 ve f!8 gibi ba ka zikirlere de tesbîh dedi. o ? % – Sükunet, ya da tam tersi bir anlamla yeryüzünde hareketlilik. Abdestle ilgili bir hadiste ( 2w - M8g . ].{ >‚hd': ki tesbîh parma ını kula ına soktu), i aret parmaklarına ‘sebbaha’ denilmi tir. K? % – Deriden yapılan bir giysi. Ebu Amr, “~(.) /J F ” yani çok sa lam bir giysi ifadesini kullandı. K ? % – Pamuk parçası. mX b% – Haram Belde. Arafat’ta bulunan bir vadi oldu el-Misbâhu’l-Munîr’de, “ )I !&8 Rum: 17 Kitabu’l-’ayn, s. 405. 601 Zuhruf: 13 602 el-Misbâhu’l-Munîr, s. 100. 600 601 “ayetinde ~. 8 ile ’in aynı anlamda oldu u belirtilmi tir. Yani buradaki sübhan, ‘elhamdulillah’ demektir.602 599 )ƒ ( :) KAZb =I &@.:J u da söylenmi tir. 218 er-Râid’te, “ 2 &.: - „ = &.:’nın nefis / kendi anlamında oldu 4.2.2. +4 : çindekini kendisi bilir” ifadesinde u belirtilmi tir.603 Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü El-Mevarid’de ‘sbh’ kökü ile ilgili olarak u türev ve anlamlara yer verilmi tir:604 ' Tl %. K W G m b' ; o b: Denizde, gölde veya nehirde yüzmek. ' &< _# GK b ; o b: Bir i ten fari olmak, ayrılmak. ' M' & W Nn t & =u"V \o b: Geçimini elde etmek hususunda beri öte ko mak. Uyumak. Dinlenmek. Sakinle mek. Kur’an-i Hakim'de (r G X GK b ' Tl W v2/)“Do rusu sana gündüz gece uzun bir me guliyet var.”605 p ' < W o b : U 1m Yeri kazmak.. 0 l o b: o b : UC# nsanlar her tarafa da ılıp beri öte gezinmek. Uzak gitmek. Uzakla mak. ' r3 W )+ * o b : U w . Sözü çok söylemek. 0 1 o b \] ' : W ' C C& At ellerini ko arken uzatmak. X l̀ ' K b : ' "1 W f * Yıldız gökyüzünde hareket etmek. 603 Mesûd, Cubrân, a.g.e., s. 801. Sarı, Mevlüd, a.g.e., s.729-730. 605 Müzzemmil: 7 604 219 Kur'an-i Hakim'de "2XK ? O "N W )x + "“Hepsi bir felekte yüzerler, devirlerini tamamlarlar.”606 GI K b ;o b: Subhanallah demek. , W Gm b K b. : @ &X# Suda yüzdürmek. GK- ? o b Subhanallah demek. Tesbih etmek, söylemek. %. U o b : Hak taâlayı Kur'an-i Hakim'de "c A tenzih ve takdîs etmek. Temizlemek, arılamak. z * +! - / A ~) .(:) "“Göklerde ve yerde ne varsa hep Allah’ı tesbih etmektedir.”607 )+ * o b : !v"y Namaz kılmak. @ K' E? : Planör. f K' E? : Melâikeler. Gemiler. Yıldızlar. 2Xm Eb e s ? :@ +m ? :@ ehadet parma ı. sX`? , E? sX``? X : Yüzücü. : Allah Teâla’nın sıfatlarından olup her kötülükten münezzehtir. 2 K b: Aslında mastardır, fakat tesbihte alem olmu tur. Tenzih etmek için kullanılan kelime. s b' e + K ? : C' "': _& z Xw o b e + K `? 606 607 Yasin: 40 Hadid: 1 Deri elbise. : Tesbih daneleri. Dua. Nafile namaz. 220 o' X? : @)-h Atlar. Z' ' y< _'& + Kn?+ : ehadet parma ı. + K ?' : Namaz tesbihi. ,@ K b e sX ? 9o' E? 2Kb : Yüzücü. : Allah teâla’yı tesbih ve her türlü eksiklik kötülükten tenzih ederim. Selahaddin Yılmaz, fiilerin yerine mansub olarak kullanılan mastarlardan =I &@.:J ifadesinde mastarların amillerinin hafzolundu bahseden çalı masında unu ve bu mastarın onun yerine geldi ini belirtmi tir. Yılmaz, aslında bu ifadenin açık eklinin 2n &@.:J … ~J .†:) N olması gerekti ini belirtmi , =I &@.:J mastarının gayr-i mutasarrıf oldu unu ve ba ına lam-ı tarif getirilemeyece ini vurgulamı tır.608 f K `? : Secde yerleri. o ?+ : Kuvvetli, 4.2.3. iddetli ve metin olan ey. Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü emseddin Samî, Kamus-ı Türkî’de ‘sbh’ kökü ile ilgili u bilgilere yer vermi tir:609 Sebbah; Ar. ‘sbh’dan suda yüzen, yüzücü, yüzgeç. Sebahat; suda yüzme; sebahat etmek = yüzmek. 608 Yılmaz, Selahaddin, “Arapça’da Fiillerin Yerine Mansub Olarak Kullanılan Mastarlar”, Cumhuriyet Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 6 Sayı 2, Sivas 2002, s. 226. 609 Sami, emseddin, Kamus-ı Türki, Akdam Matbaası, Dersaadet 1899 – 1900, s. 402, 704-705. 221 Sübhan; ‘sbh’dan, her nev avârızdan ve evsaf-ı be eriyeden beri ve menüzzeh olan Hakk celle ve âla Hazretleri. (Bu mâna ile çok kullanılmayıp, ‘ya’ nisbetle isti’mal olunur: lütf-u sübhan gibi) = Hak Celle ve Âla hazretlerini her nev’i avarızdan ve evsaf-ı be eriyeden tebriye ve tenzîh ederim: Sübhanallah! –lafz-ı celal ile beraber hayret ve taaccüb makamında zikir ve tesbîhde kullanılır – “sübhane ve teâla” tabiri dahi gerek sübhanallah makamında ve gerek Cenâb-ı Hallak’a sıfat olarak isti’mal olunur: Hakk Sübhane ve Teâla Hazretleri. Sübhanî, sübhaniyye; Her nev’i avarızdan münezzeh olan Cenâb-ı Hallak’a mensub ve müteallik, ilâhî, rabbanî : lütf-u sübhâni, eltaf-ı sübhâniye. Sübha; 1. Cenâb-ı Hakkı takdîs ve tenzîh için Sübhanallah cümle-i erifesini ve sair virdleri çekip sayma a mahsus doksan dokuz daneden mürekkep ma’ruf dizi, ki bizce tesbîh ismiyle müteariftir. 2. Tesbîh danesi. Sübha-i mercan. Tesbîh, tesbîhat; (Sübhan’dan mass tef’il) 1. Sübhanallah diyerek Hakk Teâla Hazretlerini tenzîh ve takdîs etmek. 2. Ezkâr ve evrâdı saymak için hazırlanmı daneler dizisi: tesbîh çekmek (bunun asıl ism-i Arâbîsi ‘sübha’ olup, alet-i tesbîh olmak münasebetiyle lisanımızda tesbîh denilmi tir.) tesbîh a acı = tesbîh danelerine mü abe ve ipli e geçirilip tespih gibi kullanılır; daneler verir büyük bir a aç, azad-ı dürr-i hat. tesbîh böce i = tesbîh danesine benzer bir böcek, kanefçe. 222 Ayrıca kökün bu biçimlerine ilaveten Devellio lu, yüzgeç anlamına gelen misbah, yüzücü anlamında sâbih, gemi anlamında sâbiha (ço ulu sâbihât) sözcüklerine yer vermi tir.610 Büyük Türkçe Sözlük’te ‘sbh’ kökünden türeyen ve Türkçe’de kullanılan sabih, sâbih, sabiha, sâbiha, subh, sübhan, Subhan, subhanallah, tesbîh, tesbîha acı, tesbîhböce i, tesbîhçi ve tesbîhçilik kelimelerine yer verilmi tir:611 Sabih612; güzel, latif, irin. Sâbih; yüzen, yüzücü, suyun üstünde duran. Sabiha; sabah vakti, güne ih do ma vakti. Subhan; her çe it hata ve insani vasıfların üstünde olan, Allah. Subhanallah; “Allah’ı her çe it hata ve insani vasıflardan tenzîh ederim” mânâsında söz, a kınlık ifadesi olarak ta kullanılır. Tesbîh; 1. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzîh etme ve ululama. 2. “Subhanallah” deme. 3. Allah’ın sıfatlarını tesbîh ederken sayı saymak için kullanılan ve 33 veya katları kadar tanenin ipe dizilmesiyle meydana gelen halka. 610 Devellio lu, Ferit, a.g.e., s. 652, 905. Do an, Mehmet D., Büyük Türkçe Sözlük, z Yayıncılık, stanbul 1996, s. 939, 1001, 1005, 10681069. 612 Bu kelime ED‫ ﺱ‬kökünden de il, EDG kökündendir. 611 223 4.2.4. Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü ngilizce’de ‘sbh’ kökünü kar ılamak üzere kullanılan sözcükler unlardır:613 ob sabaha a (sabh, praise, glorify ( allâha, b g .: sibâha) I to swim (in); to float; to spread II li-llâhi God, by saying 0 !€ ~.: the Lord!); to praise, extol (s.th.) / = &.: subhâna llâh praise (hamdihî) to sing s.o.’s praise, glorify s.o. K b sabha Kb (n. un.) a swim, swimming subha pl. g .: subuhât, ~.: subah beads of the muslim rosary; supererogatory salat (Isl. Law) K b subha, sabha pl. m b subuhât, sabahât majesty (of God) / ? subuhâtı wajhi llâh * &.: the sublimity, or the august splendor, of God’s countenance 2Kb subhanâ llâh exclamation of surprise, good gracious! etc. (prop.: praise the Lord! God be praised!); V = &.: God is far above…, God is beyond… 613 Wehr, Hans, ed. by J Milton Cowan, A Dictionary of Modern Written Arabic, Buchdruckerei Hubert & Co., Harrasowitz 1979, s. 457; Mutçalı, Serdar, ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük, Da arcık Yay., stanbul 2001, s. 37, 194, 360, 414, 481. 224 s b sabbâh swimmer sX b sabûh a good swimmer; swift and smooth running (lit.; floating; of horses) m b sibâha o ?& (art of) swimming / masbah pl. K ?& o- ? o ?& misbaha pl. masâbih swimming pool o ?& tasbîh pl. –ât, • g g .: free-style swimming masâbih rosary o- ? tasâbîh glorification of God (by exclaiming = &.:) K- ? tasbîha pl. –ât, o- ? tasâbîh glorification of God; hymn, song of praise K? ob 0 tasbîha hymn, song of praise sâbih pl. –ûn, s b subbâh, ,Kb subahâ swimmer; bather / Q _Q ~ : lost in thought {b sâbihât and K- ?& o Xb sawâbih floating ones (epithet for race horses) musabbiha index finger 225 4.2.5. Kur’an-ı Kerîm’de ‘SBH’ Kökünün Türevleri ve Anlamları ‘sbh’ kökünün Kur’an-ı Kerîm’de u türevleri kullanılmı tır:614 =I +J&.)@ ) E ~) .(:) E +J&.(:) E ~J .^) J E =I +J&.^) J E 0J +J&.^) J E ~J .^) 2J E ) & ) .^) 2J E ~J .^) JE V) & @ .^) J E =I +J&.^) J E J 2)+J&.^) J E ~@ .^:) E J & @ .^:) E +J&.^:) E 0J +J&.^:) E & n .@:) E * A & ) A( E J& ) .A@ ) E @ J & ) .A@ ) E =I +J&.^) !J R ve =I & ) .@:J E ) 2) & ) .@:J E J 2) & ) .@:J M ) & A .^) !J R . Kur’an-ı Kerîm’de kullanılan ‘sbh’ kökü türevlerinin anlamları unlardır:615 T g) ):A • ~J .)@ ) - &@.:) - ~) .):) sm-i faili: : Yüzmek. Akmak, gezmek, cereyan etmek. ~A :) E müennesi & ) A :) E müennesin cemisi * P & ) A :) . =I +J&.)@ ) Cereyan etmek. Akmak. A ) ( ‡J A :) >N @b I) ) !) DI R ) A @ J =R I ) I _Â).@) < J !@ G ( I >‰ N ) 2XK ? S I'I _A' Ne güne aya yeti ebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir yörüngede yüzerler / hareket ederler616. & n .@:) ; Gezme. Buradaki gezmeden maksat, geçim için gezip dola mak ve geçim yolunda çaba sarfetmektir. * A & ) A( : Cereyan edenler, akıcılar, gezenler mânâsında olup atlardan yahut yıldızlardan yahut da gemilerden istiaredir. 614 Çanga, Mahmûd, a.g.e., s. 234-235. a. e., s. 234-235. 616 Yasin: 40 615 226 GK b Af K' ? ) 617 Gezdikçe gezenlere . & n .A ) - ~J .^) J - ~) .(:) : Allah’ı tesbîh (tenzîh) ederim, demek. sm-i faili ve 2Kb = tesbîh (takdîs ve tenzîh) etmek. ~P .^) !J R olup, cemisi: =I +J&.^) !J R M ) & A .^) !J R ’dir. J A& ) R 1J 1A ]) R +) 4J ) c A @ dIR ) * A ) !) ( _A' /) A bA o b Göklerde ve yerde bulunan her ey Allah’ı tesbîh ederler. O, azîzdir, hakîmdir618. 2XKn? I+@ I @ N b >NQI @ II @ J |N :) @ I #I QI çlerinden mutedil bir kimse öyle dedi: Ben size “Rabbinizi tesbîh ediniz” dememi miydim619? T5ABI Kn?I _@ I ki Seni çok tesbîh edelim620. ) 'A on? J !J :@ ) 'A ) I ZR J) o) 'I@ J =I J b =I wA I * S +JJ _A' #A { ) ŠR ) ^ J ĴR A Allah o evlerin yüceltilmesine ve kendi adının içlerinde anılmasına izin vermi tir. O evlerde sabah ve ak am O’nu tesbîh ederler621. 617 Naziat: 3 Hadid: 1 619 Kalem: 28 620 Taha: 33 621 Nur: 36 618 227 @ 'I < A !@ G ( ‹ A +NeN >I .@QI ) ^) A !@ & ) A onbU =I +N+ND) /) I) @ .A{ p ) @ ) ) b]) I A ) ( Œ ) ) eR I) onb)Œ >A @b F 2)$ V@ /A ) ) A J 6N >I .@QI) Onların sözlerine sabret; güne in do masından ve batmasından önce Rabbini hamd ile tesbîh et; gece saatlerinde ve gündüzleri de tesbîh et ki Rabbinin ho nutlu unu kazanasın622. T { A I) •T ) R J …LXKnb) Ve O’nu sabah ak am tesbîh edin623. J @|b ) c A @ dIR ) * A ) !) ( _A' V)/ J I on? ) b =b I ) ) @ II ) ) A) @ QI >‰ N * S 'b { ) =I +N]) xR ) !) A P A) J b ) K-'? U J ) I{ Görmez misin ki göklerde ve yerde olanlar, sıra sıra uçan ku lar Allah’ı tesbîh etmektedir?Her biri kendi duasını ve tesbîhini bilir. üphesiz Allah, onların yaptıklarını bilendir624. 2XKn?6 VJ & @ )I 2(3A) Ve elbette ki biz;(Allah’ı) tesbîh edenleriz625. ) 2) & ) .@:J - J 2) & ) .@:J - =I & ) .@:J Ay =I & ) .@:J ; Münezzeh olma, kusursuzluk anlamlarındadır. ; Allah’ı noksan sıfatlardan tenzîh etmek için kullanılır. Allah kusursuzdur anlamındadır. J A& ) R J A]) R H ) 2I ) 2(3A )8)!@ b) /) •b 3A )I ) R A •I I K b R+N QI Dediler ki: Sen münezzehsin. Bizim senin ö retti inden ba ka bir ilmimiz yok, üphesiz sen her eyi bilen her eye hükmedensin626. 622 Taha: 130 Ahzab: 42 624 Nur: 41 625 Saffat: 166 623 228 I K b S R A A @ˆ) A * S ))) M ) A) J I R+NQ) ‚) ) @ J DI I‚) ) V( f A R F I ) iJ A yA R+N]) ?) ) =I +Nxq A ) !( ) I ]) )) Cinleri Allah yaratmı olmasına ra men, onları Allah’a ortak ko tular. Bilmeden O’na o ullar ve kızlar isnat edindiler. Allah onların vasıflandırdıklarından yüce ve münezzehtir627. =I +Nxq A ) !( ) Ž A @ ]) R Y ^ )c A @ dIR ) * A ) !) ( Y ^ ) 2Kb Göklerin ve yerin Rabbi onların vasıflandırdıklarından münezzehtir628. 4.2.6. Tefsirlerde ‘SBH’ Kökünün Anlamları T&@.:) * A & ) A( ) 629 Buradaki “yüzdükçe yüzenler” ifadesi, Allah’ın emrini uygulamak için hızla hareket eden melekler veya suda yüzen balıklara te bih edilmi tir630. Elmalılı M. Hamdi Yazır, ‘sebh’in, suda yüzmek ve kolayca uza a gitmek demek oldu unu ve yüzdükçe yüzenler ifadesinin hakikat ve mecâz olarak iki mânâsının bulundu unu belirtmi , bu kelimelerin birçok mânâya gelme ihtimalinden dolayı tefsircilerin de birçok yorum yaptıklarını aktarmı tır. Ba lıca yorumlara gelince:631 1- Hepsi meleklerdir: “bo a bo a, daldıra daldıra iddetle can alan melekler”, yahut “kâfirlerin canını alan azap melekleridir.” Sâbihât, ilâhi 626 Bakara: 32 En’am: 100 628 Zuhruf: 82 629 Naziat: 3 630 es-Sabûnî, Muhammed Ali, a.g.e., c. 7, s. 203. 631 Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 8, s. 511-512. 627 229 emir ile ufuklardan gelip giderek i yapan veya can alırken nefislerde dalgıç gibi dalıp yüzen meleklerdir. Sâbikât, kâfirlerin ruhlarını cehenneme, müminlerin ruhlarını cennete götürmek için yarı ıp giden meleklerdir. 2- nsanların nefisleridir: Bunun da iki ayrı yorumu vardır. Birisi, bedenlerinden ayrılan erdemli nefisler ki alı ıp kayna tıkları ve hayır kazanmak için araçları ve binitleri olan bedenlerinin iddetle her noktasından ayrılır ve bununla beraber melekler ve ruhlar âlemine arzu ve ne e ile çıkar, orada yüzer ve sonra geçip mukaddes bölgeye gider, sonra da eref ve kudreti nedeniyle i yöneten melekler sırasına ve hatta onlardan ileri geçerler. Çünkü ölümden sonra ruhların bu âlemde bile nice eser ve halleri görünür. Onların manevî ve ruhî özelliklerinden istifade edilir. kincisi, ölümden önce bir tarikata katılarak ibadet edip nefis mücadelesi vermek suretiyle içini ve dı ını temizleyen ve ilâhî bilgilerde yükselen erdemli nefisler denilmi tir ki, bunlar ehevi arzularından sıyrılır, mukaddes âlemin hasretini çeker. Olgunluklara yükselme mertebelerinde yüzer, sonra kusurlu ve eksik nefislerin terbiyecisi ve olgunla tırıcısı olur. 3- Gâziler veya elleri veya atları ki, elleri silahlarını doldurur çeker, oklarını, mermilerini kolayca atarlar, karada ve denizde yüzer giderler, dü manla sava ta yarı ıp ileri geçerler, sonra onların i lerini yönetirler. Bu özellikler gazilerin atlarında da dü ünülebilir. u kadar var ki, atların i yöneticisi olmaları, sebebiyet alakası ile mecaz olur. Yani atlar i çevirip yönetmeye sebep oldukları için, mecaz olarak onlara da i çevirici denilebilir. Antere öyle demi tir: “Ve atlar bilirler, ölüm havuzlarında Alabildi ine yüzdüklerinde.” 4- Yıldızlar denilmi tir: Fakat bunlar hakkında “i çevirici” nitelemesini yapmak do ru olmaz. Bu, yine melekler olmalıdır. Bunları çe itli ekillerde dü ünmek isteyenler de olmu tur. En açı ı melekler veya erdemli nefisler veya dilimizce daha kapsamlı olmak üzere kuvvetler demektir. Bunlara yemin edilerek kıyamet ve öldükten sonra dirilme olayının meydana gelece i vurgulu bir ekilde kesin olarak haber verilmi tir. 230 Yukardaki “atlardır” açıklamasına paralel olarak Razî, Arapların iyi cins atlara (yarı atlarına), sabin (yüzen) dediklerini kaydetmektedir.632 El-Kuseyri ise yıldızların i yürütücü olmasını savunarak, insanların i lerinin yürütülmesiyle ilgili pek çok hususu yıldızların hareketlerine ba lı olarak gerçekle tirdi ini, bundan dolayı i lerin yürütülmesi (tedbiri) Allah’tan olsa bile, tedbir yıldızlara izafe edildi ini belirtmi tir.633 Bu dört görü e ilaveten, Taberî, Ata’nın yüzdükçe yüzenler için “Denizde yüzen vapurlar” yorumu yaptı ını aktarmı ; ancak Taberî âyetin genel anlamda oldu u ve bütün bunları ve benzeri yüzen her eyi kapsadı ını söylemi tir634. bn Abbâs öyle demi tir: Yüzenler çıktıkları vakit yüce Allah’a ve O’nun rahmetine kavu maya evk duyarak yüzen mü’minlerin ruhlarıdır. bn Mesud da öyle demi tir: Bunlar, kendi ruhlarını kabzeden melekleri gördüklerinde, kar ıla tıkları sevindirici haller sebebiyle yüce Allah’a ve Onun rahmetine kavu mak evki ile meleklere hızlıca ko u an mü’minlerin canlarıdır. Benzer bir açıklama er-Rabi’den nakledilmi tir. O öyle demi tir: Ölüm halinde çıkmakta acele eden canlardır.635 =I +J&.)@ ) S I'I _A' >‰ N ) 636 Hepsi belli bir felekte yüzmektedir. Seyyid Kutub’a göre bu ifadeden kasıt, uçsuz bucaksız uzayda hareket eden devasa cisimlerin, engin denizlerde serbestçe yüzen gemiler gibi, birbirine çarpmadan hareket etmesidir.637 632 Fahreddin Razî, a.g.e., c. 22, s. 452. mam Kurtubî, a.g.e., c. 18, s. 366. 634 Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, a.g.e., c. 8, s. 558. 635 mam Kurtubî, a.g.e., c. 18, s. 365-380. 636 Yasin: 40, ayrıca bkz. Enbiya: 33 637 Kutub, Seyyid, Fi Zilal-il Kur’an, Dünya Yayıncılık, stanbul 1991, c. 8, s. 474. 633 231 es-Sabûnî ~. (tesbîh) terimi ile ilgili olarak unları kaydetmi tir:638 “Tesbîh, Allah’ı kötülükten uzak tutmak ve tenzîh etmektir. Bu kelime ko mak, gitmek, yüzmek anlamlarına gelen sebh kelimesinden türemi tir. Zira gündüz vakti senin uzun boylu ko u turman (me guliyetin) vardır, mealindeki ayet de bu mânâda kullanılmı tır. Tesbîh eden kimse, Allah’ı tenzîhe ko an kimse anlamındadır.” Mevdudî de tesbîh kelimesinin, “takdîs etmek / kutsamak ve isteyerek çalı ıp, elinden geleni yapmak”639 olmak üzere iki anlamının oldu unu belirtmi tir. Tesbîh kelimesinin, Allah’ı tenzîh ile zikretmek oldu unu kaydeden Razî, kelimenin anlamı ile ilgili olarak unları söylemi tir:640 Hz Peygamber (sav.)’e bundan soruldu unda, cevaben, “tesbîh, Allah’ı bütün kötü eylerden tenzîh etmektir” buyurmu tur. Kelimenin aslı ise “yüzdü” kelimesinden gelir. öyle ki: Yüzen kimse, tıpkı ku un havada uçması gibi, suda yüzer ve kendisini, suya batıp da bo ulmaktan ya da, su yata ındaki kötü eylere takılıp da onlarla kirlenmekten korur. Kelimenin eddeli ekli de, “uzakla tırmak” anlamına gelir. Çünkü, senin Allah’ı tesbîh etmen demek O’nu, hakkında layık ve caiz olmayan eylerden uzak tutman demektir. üphe yok ki bu kelimenin, Allah’ı, nefy ve isbat yönünden, gerek zati, gerek fiili sıfatlar itibariyle hakkında caiz olmayan eylerden tenzîh etmek için kullanılması güzel ve uygun olmu tur. Çünkü, nasıl ki balık necaset kabul etmezse, bunun gibi, Hak Sübhanehû da, Kendisi hakkında asla uygun olmayan eyleri kabul etmez. O halde “tesbîh” kelimesi, hem zat, hem sıfat, hem de fiiller hususunda Allah’ın tenzîh edilmesini ifade eder. 638 a.e., c.1, s. 81. es-Sabûnî ayetle ilgili olarak unu aktarmaktadır: Talha b. Ubeydullah öyle rivayet etmi tir: “Sübhenallah’ın tefsirini Resullah (sav)’e sordum. öyle cevap verdi: O, her türlü kötülükten Allah (cc)’ı tehzih etmektir.” Kurtubî, I/276. 639 Mevdudî, Ebu’a-Ala, a.g.e., c. 1, s. 62. 640 Fahreddin Razî, a.g.e., c. 23, s.523. 232 c A @ dIR ) * A ) !) ( _A' /) A bA ~) .(:) 641 es-Sabûnî bu ayeti, “Kainatta bulunan her ne varsa - insan, hayvan, bitki- hepsi Allah’ı yüceltir ve kötü eylerden uzak tutarlar” diyerek açıklamı tır.642 A bA ~) .(:) ifadesiyle ilgili olarak bn Kesîr öyle demi tir:643 “Yüce Allah, göklerde ve yerde bulunan her eyin, kendisini birledi ini, O’nu tesbîh edip takdîs etti ini ve yüceltti ini bildirmektedir.” Fahreddin Razî ise bu ifade için unları demi tir644: “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nun ilahlı ına, birli ine ve övülen di er sıfatlarına ahitlik eder.” Evrende ne varsa Allah’ı tesbîh ederler. Bu tesbîh manevî anlamda olup, u ayetteki secdeyle aynıdır645: “Göklerde ve yerde olan her ey Allah’a secde eder...”646 641 Hadid: 1 es-Sabûnî, Muhammed Ali, a.g.e., C.6, s. 320. es-Sabûnî, bu dü üncesini açıklamak için unları kaydetmi tir: “Savî öyle der: Tesbih, Yüce Allah’ı kendisine layık olmayan her eyden, sözle, fiille ve inançla uzak tutmaktır. Bir kimse karada veya suda gidip uzakla tı ında ;J K I; % H LMN ED‫ ﺱ‬i te tesbih bundan alınmı tır. Akıl sahiplerinin tesbihi dil ile, cansız varlıkların tesbihi ise hal lisanı ile olur. Yani o varlıkların zatları, yaratıcılarının, her türlü noksandan uzak oldu unu gösterir. Bir görü e göre, bunların tesbihi de dil iledir. Nitekim yüce Allah sra Suresi 44. ayetinde mealen, “Ne var ki siz onların tesbihlerini anlamazsınız” buyurmu tur. Hazin öyle der: Akıl sahiplerinin tesbihi, Yüce Allah’ı her türlü kötü eyden ve O’nun azametine layık olmayan eylerden uzak tutmalarıdır. Konu an ve cansız varlıklardan akıl sahibi olmayanların tesbihi hususunda alimler ihtilaf etmi tir. Bir görü e göre, akılsızların tesbihi, yaratıcısına delalet etmesidir. Sanki o, Yüce Allah’ı tesbih etti ini söylemektedir. Bir görü e göre de, akılsızların tesbihi söz iledir: Yüce Allah’ın yukardaki ayetle dile getirdi i budur. Gerçek u ki, tesbih, sadece akıl sahibi ve Allah’ı bilen kimsenin söyledi i sözdür. Akıllıların dı ındakilerin tesbihine gelince, bunların tesbihi iki türlü yorumlanabilir: Biri, bu varlıklar Yüce Allah’ın büyüklü ünü ve noksan sıfatlardan uzaklı ını gösterir. kincisi, bütün varlıklar toptan Yüce Allah’a boyun e mi tir. Yüce Allah nasıl isterse onlar da tasarruf eder. E er tesbihi sözle olur diye yorumlarsak, “Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ı tesbih eder” mealindeki ayette tesbih edenlerden maksat, melekler va Allah’ı bilen mü’minlerdir. E er tesbihi, manevi tesbih diye yorumlarsak, bütün gökler ve onlarda bulunan güne , ay, yıldızlar ve di erleri, yerlerin her zerresi ve onlarda bulunan da lar, denizler, a açlar, hayvanlar ve di er varlıklar… Evet bütün bunlar Yüce Allah’ın büyüklü ünü tesbin eder, O’na boyun e erler. 643 es-Sabûnî, Muhammed Ali, Muhtasar-ı bn Kesîr, Darü’l-Kur’an-il-Kerim, Beyrut 1981, c.3, s.469. 644 Fahreddin Razî, a.g.e., c. 29, s.310. 645 a.e., c. 21, s. 278. 646 Neml: 49 642 233 A 8AxI ‚A V@ /A N I ÀI !) R ) 0A A !@ & ) A J @ ( ~J .^) J) : (Allah’ı) Gök gürültüsü hamd ile, melekler de korkudan tesbîh ederler.647 Gök gürültüsünün de tesbîhi gerçektir. Kur’an bunu göstermektedir. Biz o seslerden tesbîhe dair bir anlam çıkaramasak ta o seslerin Allah’ın tesbini oldu una inanırız. Çünkü Yüce Allah böyle buyurmu tur.648 Bu ba lamda Seyyid Kutub, V( A 'A V)/) c J @ z• ) oJ .@( * J ) !) ( J I ~J .^) J T +Nx6I T! Ag) =I I J 2(3A @ J & ) .A@ ) =I +J IDxR ) •b VA vI) 0A ) !@ & ) A ~J .^) J •b 3A FS _@ i) V^/ =A3) ayetiniujl u sözlerle açıklamaktadır:650 Kalp bu olayı zihninde, içinde canlandırdı ında, onun e siz bir kainat tablosu oldu unu görecektir. Bütün ta lar ve bütün çakıllar, bütün tohumlar ve bütün yapraklar, bütün çiçekler ve bütün meyveler, bütün bitkiler ve beten a açlar, bütün böcekler ve bütün sürüngünler, bütün insanlar ve bütün hayvanlar, yeryüzünde bulunan bütün canlılar, suda yüzen bütün canlılar, havada uçan bütün canlılar, bunun yanında gö ün sakinleri… Evet bütün bu varlıklar, Allah’ı noksan sıfatlardan uzak görmekte ve yüceli i için de O’na yönelmektedirler. Ruh arınıp, temizlendi inde hareket halinde bulunan veya yerinde duran varlıklara kulak verdi inde, onların bir ruh ile canlandıklarını ve Allah’ı tesbîhe yöneldiklerini görecektir… Razî, peygamberlerin de yeryüzündeki tesbîh ediciler oldu unu belirtmi ve örnekler vermi tir:651 “Yeryüzündeki tesbîh edicilere gelince, meselâ peygamberler bunlardandır. Nitekim Zünnûn Yunus (as) “Senden ba ka hiçbir lah yoktur. Seni 647 Ra’d: 13 es-Sabûnî, Muhammed Ali, a.g.e., C.3, s. 212. 649 sra: 44 650 Kutub, Seyyid, a.g.e., C. 7, s. 45. 651 Fahreddin Razî, a.g.e., C. 21, s. 277-278. 648 234 tesbîh ederim...”652, Musa (as) ise, “Seni tesbîh ederim. Tevbe ettim sana...”653 demi tir. Sahâbe-i kiram da tesbîhatta bulunmu lardır. Nitekim “Sen pâk ve münezzehsin. Bizi ate in azabından koru...”654 buyurulmu tur. #A { ) ŠR ) ^ J ĴR A ) 'A J I ~J .^) J : Orada sabah ak am O’nu tesbîh ederler,655 ayetiyle ilgili olarak bn Abbâs, Kur’an’da geçen her tesbîhte namaz mânâsı oldu unu söylemektedir.656. T +A eI T@I J & @ .^:) ) J I @ f J :@ 'I >A @b V) /A ) …: …geceleyin O’na secde et ve uzunca tesbîh et657. Mevdudî, buradaki tesbîhin gece namazına (teheccüt) i aret etti ini söylemi tir.658 Burada “fâ” ile “secde et” emri, bir önceki ayette yer alan “zikret” emrini ( T { A I) •T ) R J ) ^) ) :@ A N wR ) )659 de beyan ederek ondan da maksadın namaz oldu unu anlatır.660 Bu ayette (sabah ak am rabbini zikret) yer alan zikr de tüm müfessirlerce namaz olarak kabul edilmektedir. Müfessirlerin ço unlu u, buradaki gece namazı emrinin be vakit namazın farz kılınması ile birlikte nesh oldu u görü ündedir. Bazılarına göre ise bu emirin muhatabı sadece peygamberdir.661 Nitekim bn-i Zeyd de benzeri eyleri söylemi tir:662 “Geceleyin namaz kılmak ve Allah’ı uzun uzun tesbîh etmek, önceleri Resulullaha farz kılınmı tı. Müzzemmil 652 Enbiya: 87 A’raf: 143 654 Al-i mran: 191 655 Nur: 36 656 Tefsir-i Kebir, C. 26, s.3. 657 nsan: 26 658 Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c. 6, s. 571. 659 nsan: 25 660 Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 8, s. 517. 661 Fahreddin Razî, a.g.e., c. 22, s. 361. 662 Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, a.g.e., c. 8, s. 525. 653 235 suresinde de Resulullahın, gecenin yarısında veya yarısından biraz azında yahut daha fazlasında namaz kılması farz kılınmı tı. Daha sonra Allah teâla, Müzzemmil suresinin son âyetiyle bu farzı Resulullahtan ve di er insanlardan kaldırdı ve bu namazları nafile ibadet kıldı ve öyle buyurdu: “Ey Muhammed, gecenin bir bölümünde, sadece sana mahsus nafile namazı kıl.”663 •G A )) c A @ dI R ) * A ) !) ( _A' J !@ & ) R J I) =I +J&.Aq @ JM ) gA ) =I +J !@ J M ) gA A b =I & ) .@J 'I =I J A ‘R J M ) gA ) : O halde sabah ak am tesbîh Allah’ındır (Allah’ı tesbîh edin). Göklerde ve yerde hamd O’na aittir. kindileyin ve ö len de (tesbîh edin).664 Mevdudî de, bn Abbâs, Mücahid, Katâde, bn Zeyd ve di er müfessirlerin buradaki “tesbîh” ile namazın kastedildi ini söylediklerini aktararak; “Bu yorumu ayetin kendisi de desteklemektedir. Ayet, Allah’ı tesbîh etmek için belirli vakitler bildirmektedir. E er burada sadece, Allah’ın her tür eksiklik ve zayıflıktan uzak oldu una inanmak kastedilmi olsaydı, bu, sabah, ak am, ö le gibi vakitlerle sınırlanmazdı; çünkü bir müsülüman her zaman bu inancı ta ır. Aynı ekilde e er Allah’ı, söz ile tesbîh edip, yüceltmek kastedilmi olsaydı, yine vakit belirlenmesi anlamsız olurdu; çünkü bir müslüman her zaman Allah’ın yüceli ini ifade edip O’nu tesbîh etmelidir. O halde zamanlarla sınırlanmı böyle bir tesbîh emri, belirli, uygulamalı bir ekle, yani namaza i aret etmektedir” demi tir.665 Benzeri bir ekilde, OEPDQ‫ – ﺱ‬RSTUDQ‫ﺱ‬ ‘tesbîh edin’ biçiminde emir olarak kullanıldı ı yerlerde, tesbîh kelimesini müfessirler namaz olarak yorumlamı ve ifadeyi ‘namaz kılın’ diye 663 sra: 79 Rum: 17-18 665 Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c. 4, s. 289. 664 236 anlamı lardır.666 Ayrıca “E er tesbîh edenlerden olmasaydı”667 sözleri de “namaz kılanlardan” diye tefsir edilmi tir.668 “Ebu’l-Baka Külliyyâtı”nda da öyle söylenmi tir:669 “Kur’ân’da tezekkî, slâm mânâsına oldu u gibi, tesbîh de hep salâttır. Bununla birlikte Kur’ân’da tesbîh, çe itli vecihlerle tenzîh mânâsına da gelmektedir. tesbîhten tenzîh ve yalnız zikir kastedildi inde harf-i cer ile teaddi etmez (geçi li olmaz), denilmez. Fiil, yani salâta makrûn (yakınla tırılmı ) tenzîh kastedildi i zaman ise bu kasda tenbih için harf-i cer ile müteaddî (geçi li) olur. Bir de tesbîh, taat ve ibadet ile, takdîs (kutsama) de bilgiler ve inançlarla olur. tesbîh layık olmayanı reddetmek; takdîs, layık olanı isbattır, mânâsınadır.” Abdurrezzak, Mamer senediyle Katade’den nakleder ki “Biz seni hamd ile tesbih, takdîs ederken” ayetinin tefsirinde Katade öyle demi ti:Tesbih: bilenen tesbihtir. Takdîs ise namazdır. ; =I +J&.^) J I+@ I @ N b >NQI @ II @ J |N :) @ I #I QI : çlerinden mutedil bir kimse öyle dedi: “Ben size “Rabbinizi tesbîh ediniz dememi miydim”.670 Ebû Salih dedi ki; Onların istisna yapmaları: “Subhanallah” demeleri idi. Mutedil olanları onlara: Allah’ı tesbîh etmeli de il miydiniz, dedi. Yani siz subhanallah demeli ve size verdiklerine kar ı ükretmeli, de il misiniz. en-Nehhas dedi ki: tesbîhin asıl anlamı yüce Allah’ı tenzîh etmektir. Bundan dolayı Mücahid tesbîhi “in aallah” demenin yerinde kullanmı ve böylece açıklamı tır. Çünkü buyru un anlamı O’nun iradesi, dilemesi olmadan 666 M Q Ù ;Q- WQ O]aQIQ ;OEPDQBQN;MYObU> ;J Qcd;OeM‫ﻡ‬IQ ; Q M‫ﺏ‬ISWSX;QYODQZIQ ;M[OKU\ ;M*RS>S];QYODQZ;Q^P‫ﺏ‬Q ;M_OKQTM‫;ﺏ‬OEPDQ‫ﺱ‬IQ (Taha: 130), bu ayette geçen OEPDQ‫ ﺱ‬ifadesi namaz emri olarak görülmü tür. Hatta Kurtubî, bu ayetin müfessirlerin ço unlu unca be vakit namazın delili olarak görüldü ünü dile getirmi tir. (Kurtubî, C.15, s.261) 667 Saffat: 143 668 Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41. 669 a.e., c. 10, s. 26-41. 670 Kalem: 28 237 herhangi bir eyin olabilece inden yana yüce Allah’ı tenzîh etmektir.671 Razî de, buradaki tesbîhin ulemanın ço unlu unca “in allah” diye anla ıldı ını dile getirmi tir:672 “Ekseri ulemaya göre bu, “ stisna yapmalı, yani in aallah demeli de il miydiniz?” demektir.673 Çünkü Allah Teâlâ bunları, istisna yapmadıkları için ayıplamı tır. “ n aallah” demenin, tesbîh olarak ifade edilmesi mümkündür. Zira tesbîh, Allah Teâlâ’yı, her türlü eksiklik ve kötülükten tenzîh etmekten, uzak oldu unu söylemekten ibarettir. Binaenaleyh e er herhangi bir ey, Allah’ın iradesinin aksine var olacak olsaydı, bu, Allah’ın kudretinde bir noksanlı ın oldu unu ifade ederdi. Dolayısıyla senin, “ n aallah” (e er Allah dilerse...) demen, bu noksanlı ın olmadı ını ifade eder ve böylece bu, bir tesbîh olmu olur.” Maverdi de buradaki tesbîhin bn Ceriyh tarafından ‘in allah’ anlamında anla ıldı ını, bunun da Allah’ın zikredilmesi ve Allah’ın verdi i nimetlerin hatırlanarak hakkının verilmesi ( ükür) anlamlarına gelece ini aktarmı tır.674 Ayet, öyle de açıklanmı tır: Yaptı ınızdan dolayı Allah’tan ma firet dilemeli ve kötü niyetinizden dolayı O’na tevbe etmeli de il misiniz? Çünkü onlar bu i i kararla tırdıklarında mutedil olanları onlara bunu söyledi ve yüce Allah’ın günahkârlardan intikam alı ını onlara hatırlattı. “Rabbimiz münezzehtir... dediler.” Bu sözleriyle günahlarını itiraf ettiler ve yüce Allah’ı yaptı ı bu i te zalim olmaktan tenzîh ettiler. bn Abbâs onların “Rabbimiz münezzehtir” sözlerinin günahımızdan ötürü Allah’tan ma firet dileriz, anlamında oldu unu söylemi tir.675 671 Kurtubî, a.g.e., c. 17, s. 559-560. Fahreddin Razî, a.g.e., c. 22, s. 59. 673 Ra ıb el- sfehani, a.g.e., ED‫ ﺱ‬maddesi 674 el-Maverdî, ed. Es- Seyyid b. Abdu’l- Maksud b. Abdurrahim, en-Nuketu ve’l-Uyûnu, Dar’ül Kütüb’ül lmiye, Beyrut 1992, c. 2, s. 15-16. 675 Kurtubî, a.g.e., c. 17, s. 560. 672 238 J ) I{ ) ) A) @ QI >‰ N * S 'b { ) J @|b ) c A @ dIR ) * A ) !) ( _A' V)/ J I ~J .^) J ) b b=I ) ) @ II =I +N]) xR ) !) A P A) J b ) J & ) .A@ )) : Göklerde ve yerde bulunan kimselerin, dizi dizi uçan ku ların Allah’ı tesbîh ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbîhini bilmektedir. üphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını bilir.676 Bu ayette de ku ların tesbîhinden bahsedilmektedir. Ku lar da, Allah’ın kendilerine ilham etti i ve gösterdi i tesbîh ile Allah’a kulluk etmektedir.677 ~. : tesbîh eder, eklinde geni zaman kipinin kullanılmasının nedeni ise, tesbîhin yenilenen ve sürekli olan bir eylem olmasıdır.678 Benzeri bir görü ü ortaya koyan Razî de öyle demi tir:679 “Bazı sûrelerin ba ında, mazî sigasıyla, “tesbîh etti”; bazılarında ise, muzari sigasıyla “tesbîh ediyor, eder” eklinde gelmi tir ki bu, bu nesnelerin tesbîh etmelerinin, herhangi bir vakte tahsis edilmedi ine, tam aksine mazide de hep tesbîh edici olduklarına, gelecekte de tesbîh ediciler olacaklarına bir i arettir. Bu böyledir, zira bu eylerin te bih edici olmaları, kendi mahiyetlerinin, ayrılmaz bir vasfıdır. Dolayısıyla, o mahiyetlerinde bu tesbîh etmekten ayrılmaları imkânsız olur.” M ) AA 'I (N ) ) @|b ) V) & @ .^) J #I .)f A R h) J h) o) /) 2)@ ƒ ( :) ) : Da ları ve ku ları Davud’a boyun e dirdik ki birlikte tesbîh etsinler.680 bn Kesîr, burada geçen ku ların ve da ların tesbîhini öyle açıklamaktadır: “Davud (as) güzel sesiyle Zebur’u okurdu. Onu terennüm ederken ku lar havada durur, onunla birlikte tesbîh ederlerdi. Da lar 676 Nur: 41 es-Sabûnî, Muhammed Ali, a.g.e., C.4, s. 240. 678 a.e., c. 6, s. 434. 679 Fahreddin Razî, a.g.e., c. 21, s. 276. 680 Enbiya: 79 677 239 da bu tesbîhi yansıtırlardı.”681 Yine Sâd Suresi 18. ayette, Davud’un emrine verilen da ların, onunla birlikte sabah ak am Allah’ı tesbîh ettikleri anlatılmaktadır. Bunların yanı sıra, Yüce Allah; ) @|b ) J ]) /) _A^ I #N .)?A ) T ’ @ 'I (/A )h J h) )@)$ @ DI I) : Andolsun ki, Davud’a tarafımızdan bir üstünlük verdik. “Ey da lar ve ku lar! Onunla beraber tesbîh edin” dedik682 buyurmaktadır. Talha b. Ubeydullah öyle diyor:683 “Sübhanellah’ın tefsirini Resulullah (sav)’a sordum. öyle cevap verdi: O, her türlü kötülükten Allah’ı tenzîh etmektir.” Bunun yanısıra, “Subhanallah” demenin bir de taaccüb yanı vardır. Akıl almayan bir i vukubuldu unda insan “subhanallah” der. Onun anlamı, ancak Allah’ın kudretinin böyle hayret verici bir i i meydana getirebilece i, ba ka hiçbir gücün bunu ba aramayaca ıdır.684 u ayetlerde de Allah’a yakı tırılan çe itli çirkin ithamlara ve kötülüklere cevap verilirken = I & ) .@:J kelimesi kullanılmı tır: J 2) & ) .@:J n I) J b ZI ƒ ) ( +N QI) Allah çocuk edindi dediler. Ha a, Allah bundan münezzehtir.685 M ) A) J I +NQ) ‚) ) @ J DI I‚) ) V( f A R F• I ) iJ A bA +N]) ?) ) =I +Nxq A ) 681 : Cinleri de Allah yaratmı ken, onları Allah’a ortak ko tular. Körü körüne Muhtasar-ı bn Kesîr, c.2, s. 516. Sebe: 10 683 Kurtubî, a.g.e., C.1, s. 276. 684 Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c. 7, s. 290. 685 Bakara: 116 682 !( ) I ]) )) J 2) & ) .@:J S R A A @ˆ) A * S ))) 240 O’na o ullar ve kızlar isnad ettiler. Ha a, O onların vasıflandırmalarından münezzehtir.686 =I +N A G @ J !( ) I ]) )) J 2) & ) .@:J : O, onların ortak ko tuklarından münezzeh ve yücedir.687 Yukarıdaki ayetlerde Allah’ın kutsal yüceli ine uygun olmayan sıfatlardan, Allah münezzeh görülmektedir. Allah’ı en mükemmel sıfatlarla dü ünüp, O’nu her türlü noksan sıfattan tenzîh etmek (uzak tutmak) tesbîhtir. Aynı kökten gelen Sübhan Allah’ın isimlerindendir. Yani, çok tenzîh edilen, Allah’a inanmayanların O’nun hakkında dü ündüklerinden ve söylediklerinden, her türlü kusurdan uzak olan demektir.688 Sübhan kelimesi Allah için sıfat olarak kullanılırken, Sabbuh ya da Subbuh formlarında görülmektedir. Ebu Zeyd, Allah’ın sıfatları olarak kullanılan ‘Subbuh’, ‘Kuddûs’ kelimelerinin damme ile okunmasının fetha ile okunmasından daha kibar oldu unu söylemi tir. Elmalılı M. Hamdi Yazır, tesbîh kelimesi ile ilgili anlam ve de i ik kullanımları özetlemi tir:689 …tesbîh, esasen balı ın suda, ku un ve atın havada, yıldızların yörüngelerinde hızla geçi leri gibi süratle geçmek, yani hızla yüzmek mânâsına “sibahat”dan tef’il babında oldu u için çok yüzdürmek mânâsının gere i olarak çok uzakla tırmak veya paklıkta, temizlikte çok ileri götürmek mânâsından alınarak tenzîhte me hur olmu tur. Râgıb der ki: tesbîh, Allah’ı Teâlâyı tenzîhtir, bunun aslı da Allah’a ibadette süratle gidi tir. ...hamdin özel bir ifadesi oldu u gibi, demek tesbîhin de bir özel ismi 686 oldu undan dolayı “Kamus”ta zikredildi i üzere tesbîh, Enam: 100 Rum: 40 688 Ece, Hüseyin K., slam’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları, stanbul 2000, s. 697. 689 Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41. 687 241 “sübhanallah” demek mânâsına da gelir ve yerine göre demek taaccüb ( a mak) yerine de söylenir. E er taaccüb ( a ma) fevkalade bir güzellik münasebetiyle istihsan (güzel görme) yerinde ise yaratanı bu güzel sanatıyla tenzîh mânâsında olur. E er bir münasebetsizli e a mak suretiyle istihcan (kötü ve çirkin bulma) yerinde ise yüce yaratıcıyı ondan tenzîh ederim, mânâsında olur. Maverdi, tesbîhin dinde, Allah’tan ba kasının layık olmadı ı en yüce mertebelerin bir alameti oldu unu kaydetmi ;690 Yazır ise, bu ba lamda tesbîhin Allah’a izafeten kullanıldı ında, paklık, temizlik, nezahet anlamlarının ön plana çıktı ı belirtmi tir:691 … tesbîh, Allah Teâlâ’nın zatında, sıfatında, fiillerinde, isimlerinde nezahet ve paklı ını ifade eder. Bu da olaylar ve mümkün olan eylerin anından olan çirkinliklere, eksikliklere ve Allah’ın kemâline aykırı olan hallere kar ı fiil sıfatından olan kızma ve celâl sıfatının tecellisini ve zatında hiçbir noksan kabul etmeyen cemâl sıfatının, en yüksek güzelli in bütün paklı ıyla tahakkukunu gerektirir. Bundan dolayıdır ki “Gök gürültüsü, övgüsüyle; melekler de korkusundan O’nu (Allah’ı) tesbîh ederler”692 ilâhî kavli tesbîhin celâl sıfatı ile ilgisini açık olarak ifade etmektedir. O halde tesbîhin hakikati, hamdin hakikati gibi do rudan do ruya Allah Teâlâ’nın kendisine mahsus olan ve Subbûh, Kuddüs, Hamîd erefli isimlerinin gere i bulunan fiildir. Yaratılmı lara ait olan tesbîh ise her birinin fıtrî verilerine mümkün olabilen özel yetenekleri oranında gerek fiilen ve gerek sözlü olarak ve gerek itikâdî bakımdan onun açıklanma ve ilanı için ilâhî emre uymaktan ibarettir. Bundan dolayıdır ki tesbîh söz, fiil, niyet ve itikadı içermek üzere ve özellikle namaz mânâsına ve “sübhaneke” ve “sübhânallah” gibi tenzîhi ifade eden zikirler ile övme mânâlarına gelmektedir. Onun için burada tefsircilerin ço u mutlak tenzîh ile, bazıları da namaz ile, di er bazıları da “sübhanallah” demekle tefsir etmi ler, bazıları da “Bunu bizim 690 el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûnu, Beyrut 1992, c. 1, s. 38. Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41. 692 Ra’d: 13 691 242 hizmetimize veren (Allah)in ânı yücedir.693” gibi tesbîhi taaccüb olarak bu ba arının hayrete de er bir ekilde büyüklü ünü kutlamak için oldu unu anlatmı lardır. Elmalılı M. Hamdi Yazır, Ebu’s-Suud’dan tesbîh kelimesinin farklı vecihlerini özetle aktarmı tır:694 “Rabbine hamdederek “sübhanallah” de, yahut kimsenin kalbine gelmeyecek vechile sana o hayrete âyân üstünlük ve ba arıları kolayla tırdı ından dolayı onun o güzel, o mükemmel sanatına hamd ederek taaccüb et ( a ırıp kal), yahut çok nimet vermesinden dolayı çok ibadet ve sena olmak üzere onu tesbîh ve hamd ederek zikret. Yahut nimetine hamd ederek onun için namaz kıl, Kâbe’nin kapısını açtı ı zaman Resulullah (sav)’ın sekiz rekat ku luk namazı kılmı oldu u rivayet edilmi tir. Yahut vaadini yerine getirdi inden dolayı hamd ederek onu zalimlerin söylediklerinden tenzîh et, yahut ikram sıfatlarına hamd ederek celâl sıfatlarıyla senâ et!” JA& ) R J A]) R H ) 2I ) 2(3A )8)!@ b) /) •b 3A )I ) R A •I ) 2) & ) .@:J R+N QI : “Dediler ki: Sübhaneke. Bizim senin ö retti inden ba ka bir ilmimiz yoktur. Sen âlimsin, hakîmsin.”695 Ahfe u’l-Evsat öyle demi tir: “Sübhaneke” nasbtır. Çünkü seni tesbih ediyoruz murad edilmi tir. Bunu fiille, lafızdan bedel yapmı sanki öyle demi : Seni subhanekeyle tesbih ediyoruz.” Sonra böyle demi : “Seni subhanekeyle tesbih ediyoruz. Lakin burada subhaneke gayri munsarıf bir mastardır.696 693 Zuhruf: 13 Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41. 695 Bakara: 32 696 Ebu’l-Hattab el-Ahfe , Meani’l-Kur’an, c. 1, s. 57. 694 243 Yazır, Allah’ın çe itli sıfatları çerçevesinde hamd ile tesbîh arasındaki ili kiyi ortaya koymu tur:697 u muhakkaktır ki, Allah Teâlâ’nın celâl ve ikram tecelliyatı hiçbir an kesilmedi inden dolayı her zaman ona tesbîh ve hamd vazifedir. Hamd, Fâtiha’da açıklandı ı üzere yalnız ula ılmayan nimetten dolayı de il, ula ılan nimetten dolayı da olur. Ve o zaman hamd, ükür mânâsında olur. u halde celâl ve ikram tecellileri arttı ı oranda da tesbîh ve hamdin artması gerekir. Zira nimet ve ikrama erince, ihsan edeni ve celâl sıfatını unutmak ve celâl eseri kar ısında cemâl ve ikram tecellilerini unutmak hüsrana götüren cahillik ve küfür huylarındandır. Yardım ve fetihte ise bir taraftan celâlin ortaya çıkarılması, bir taraftan da ikram ile vaade vefa vardır. u halde bunların tahakkukuyla tesbîh ve hamd vazifesinin ifası kastedilmi tir. En yüksek paklık ile en yüksek hamd ve ükür zevki asıl o zamandır. Ve asıl o zamandır ki kalbin daha yüksek bir fera at ve temizlikle Hak Teâlâ’nın celâl ve cemâl ne ’esini duyarak ona yönelmesi lazımdır. Nitekim “Bo aldı ın zaman u ra (ibadetle me gul ol) yorul. Ve Rabbine ra bet et.”698 buyurmu tu. Ve onun için cennet ehlinin bütün davası da tesbîh ve hamddir. Yazır’ın dikkat çekti i önemli hususlardan bir tanesi de, irkin kar ıtı olarak, tesbîhin hem zahir ve hem de bâtının temizlenmesini kapsadı ıdır:699 te “Allah’ı hamd ile tesbîh ederim.” diye zikre devamda bu zevk ve ne e ile Hakk’ın cemâline olan o evk ve ra betin ilan ve izharı ve ruhun tam bütünüyle ona dönmesi demek oldu u gibi, ta peygamberli in ba langıcında “Pislikten (Allah’a e tutmak, puta tapmak gibi eylerden) kaçın.700” buyurulmu olan putların bu fetih ve zafer üzerine kırılması ve açıkta kapalıda irk eserlerinin, ahlâkının ve âdetlerinin silinmesi için temizlik yapılması da tesbîh ve tenzîhin gere idir. Bundan dolayı burada “tesbîh et” emri, Allah Teâlâ’yı zikir ve tenzîhin ço altılmasını ifade ederken zahir ve bâtının temizlenmesi emrini de ifade etmi olur. Fakat 697 Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41. n irah: 7-8 699 Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41. 700 Müddessir: 5 698 244 biraz önce hatırlatıldı ı üzere tesbîh ve tahmîdin hakikati yine Allah’a mahsus oldu u için her kim olursa olsun dünyada hiçbir yaratı ın onu bütün kemaliyle yerine getirmesi kabil olmaz, kul, masum olsa da münezzeh, sübhan olamaz. Maverdî de tesbîhin zikrin bir çe idi oldu unu belirtmi tir: T{ A I) •T ) R J 0J +J&.^:) ) 5n BAI n R wA ) b 701 O’nu sabah ak am tesbîh edin” J N wR +J/) $ V) ZA b ) [I ) : “Ey imân edenler! Allah’ı çokça zikredin ve Bu ayette Yüce Allah, imân sahibi olan insanlardan hem Allah'ı zikretmelerini ve hem de tesbîhte bulunmalarını taleb etmi tir. Zikir ve tesbîh, beraber i lenmi tir. Zaten tesbîh, zikrin bir çe ididir. Zikir kelimesi, çe itli tasavvufi kavramları kapsamaktadır. Bunlardan biri de tesbîhtir. Bu ayette geçen tesbîh için, alimlerin çe itli açıklamaları vardır. Bazı alimler bunu, esas manası olan Allah'ı her türlü noksanlıklardan berî kılma diye yorumlamı lardır. Bunu namaz ve dua manalarında kabul eden alimler de vardır.702 “ ) A& ) R J I (II) ) @|b ) J ]) /) _A^ I #N .)?A ) T’ @ 'I (/A h) J h) )@)$ @ DI I) : Andolsun ki, Davud'a bir üstünlük verdik. ‘Ey da lar, çınlayın (tesbih edin), siz de ey ku lar!’ dedik ve ona demiri yumu attık.”703 Ebu Meysere öyle demi : “Habe lisanına göre buradaki evvibî kelimesi tesbîh etmektir. Bir rivayete göre mânâsı: Onunla beraber diledi i yere gidin demektir. Et-Te’vib’tendir. Öyleki gündüzün bitmesi gecenin gelmesi demektir.704 701 Ahzab: 41- 42 el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûnu, Beyrut 1992, c. 4, s. 409. 703 Sebe: 10 704 mam Kurtubî, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları, stanbul 1997, c. 14, s. 265. 702 245 4.3. ‘SBH’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z ‘Sbh’ kökü, Kitâb-ı Mukaddes’te ‘brk’ ve ‘kds’ kökleri ile kar ıla tırıldı ında çok daha az kullanılmakla birlikte, aksine Kur’an-ı Kerîm’de di er iki köke nazaran çok daha sıklıkla tekrar etmi tir. Dolayısıyla Kur’an’ın anlam dünyasında bu kökün türevlerinin di erlerinden daha belirleyici oldu u söylenebilir. Kökün Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an’da kullanılma sıklıkları ve biçimleri a a ıdaki tabloda verilmi tir: Tablo 4 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘sbh’ kökü sayısı ‘sbh’ kökü Eski Ahit Yeni Ahit Kur’an-ı Kerîm Toplam sim Türevleri 44 4 10 58 Fiil Türevleri 33 12 22 67 Toplam Türev 77 16 32 125 Toplam Kullanım 155 22 91 268 ‘Sbh’ kökünün kutsal metinlerde kullanım sayıları inceledi inde, Eski Ahit’te 155 kere tekrar etti i görülmektedir. Kur’an’da bu kökün türevlerinin kullanım sayısı 91 iken, Yeni Ahit’te ise sadece 22’dir. Görüldü ü gibi Eski Ahit ve Kur’an’da önemli bir sayıda tekrarı olan bu kök türevleri, Yeni Ahit’te çok az geçmektedir. 246 Etimolojik olarak ‘sbh’ (sabahha)’nin kök anlamı “yüzmek”tir. Sabbahha ise övmek anlamında olup, Samî dillerinde sh-b-hh seslerinden olu ur. branice shibbeach, Süryanice ise shubcha’dır.705 Arapça subhha (sabbahha) ise tesbih anlamında olup Farsçada sobhhe olarak kullanılır. Tasbihh (sabbahha) ise tesbih ismini / aletini ifade eder ve Hintçede tasbi, Malaycada tasbih, Farsçada tasbihh, Türkçede tesbih ve Swahilicede tasbihi olarak kullanılmaktadır. Subhhan (sabbahha) ise övülen anlamında olup Hintçede subhan, Türkçede Sübhan ve Farsçada sobhhan olarak kullanılmı tır.706 Arapçada ‘sbh’nın kök anlamı yüzmektir. Kökün mastarı su üstünde durmak, yüzmek anlamlarındaki gemiye g) .^ ~J .@( kelimeleridir. Bu nedenle yüzene / yüzücüye, ~ : veya F &).:J ‘dan türeyen X P +J.:) denir. Bu kök aynı zamanda yüzer gibi hareket eden atların, yıldızların, meleklerin hareketlerini tasvir etmek için de kullanılmı tır. Bu kök terimsel anlama büründü ünde ise tenzîh anlamına sahip olmaktadır. Dolayısıyla ~ . = &@.:J 8( tenzîh – temize çıkarma anlamındadır. Bu anlamda olmak üzere ifadesinin de Allah’ı zâtına yakı mayan, uygun olmayan her türlü sıfattan tenzîh etmek, temize çıkarmak anlamında oldu u belirtilmi tir. Nitekim “Seni kötülüklerden tenzîh eder, temize çıkarırım” anlamındadır. 705 706 Rajki, Andras, Arabic Etymological Dictionary, ‘baraka’, byy., 2002. a.e. 2 &.: de 247 Allah’ın ismi olarak kullanılan = I &@.:J ve sıfatları olarak kullanılan X+[.[ X+[.:) ve kelimelerinin hepsinde de Allah’ın her türlü kötülükten ve eksiklikten uzak, temiz, münezzeh oldu u anlamları çıkarılmı tır. Bu nedenle Kitâbu’l-’ayn’da X+[.[ ile C %D kelimelerinin aynı anlamda oldu u kaydedilmi tir. Müfessirler, nasıl ki suda yüzen balık hiç bir kir kabul etmeyecekse, Allah da her türlü kötülükten münezzeh, arîdir diye dü ünerek yüzmek ile temizlik arasında ili ki kurmu lardır. Tesbîh kelimesi Kur’an terminolojisinde özel bir anlam kazanarak namaz ve zikir türü ibadetleri de ifade eder duruma gelmi tir. Eski Ahit’te ise 4 B kelimesi övmek, yüceltmek, takdir etmek, tesbih etmek; yatı tırmak, sakinle tirmek ve an, ün, görkem anlamlarında kullanılmı tır. Di er yandan Yeni Ahit’te çok az kullanılmasına ra men Xb4 kökü, çok geni bir anlam yelpazesine tekabül etmektedir. Bu kelime görkem, an, ün; zenginlik; yücelik, ululuk; övgü, yüceltme, övme, tesbîh etme, ululama; mükemmel, kusursuz, ahane gibi anlamlara gelmektedir. Ancak ne Kitâb-ı Mukaddes metninde ne de branice – Süryanice sözlüklerde kelimenin Arapçadaki kök anlamına (yüzmek) rastlanılmamı tır. Ayrıca Kur’an’da kavramsal olarak büyük oranda tenzîh ile ili kili olan bu kök, Kitâb-ı Mukaddes’te daha ziyade övgü ile ili kilidir. Müfessirler 248 tesbihin Kur’an’da da hamdetmek / övmek anlamlarına da i aret etmi lerdir. Ancak bu kök Kur’an’da, an, ün, görkem anlamlarında kullanılmamı tır. Aslında iyi analiz edildi inde bu anlamların birbirleriyle do rudan ilgili oldukları görülmektedir. Her türlü eksiklikten uzak tutulan, temize çıkarılan ve bu sebeple övülen üphesiz mükemmel / kusursuz olacaktır ve bu sebeple ululuk, görkem, an gibi payeleri nefsinde ta ıyacaktır. Yunancada ‘sbh’ kökünü kar ılamak üzere kullanılan “ kelimesi “ ” (epi) edatı ile “ 0 ve övmek, takdir etmek, yüceltmek; ” ” kelimelerinin birle mesinden olu mu tur te ekkür etmek; tanrı için ükür ilahîleri okumak; tesbih etmek; yemin etmek, söz vermek; tavsiye etmek, önermek; özlü söz, güzel söz gibi anlamlara gelmektedir. Latince’de ‘sbh’ kökünü kar ılayan “laudo” kelimesi de övmek, yüceltmek, göklere çıkarmak, methetmek, takdir etmek, kutlamak, onurlandırmak, tavsiye etmek, salık vermek, bahsetmek, adından söz etmek, anmak, zikretmek; övgüye de er, saygın, itibarlı, mükemmel, kusursuz gibi anlamları ta ımaktadır. Görüldü ü gibi Yunanca ve Latince’de ‘sbh’ kökünü kar ılayan sözcükler, Samî dillerindeki aynı anlam alanına tekabül etmektedirler. Ancak bu dillerde de Arapçadaki kök anlama (yüzmek) rastlanılmamı tır. Türkçede tesbih kelimesinin kökeni, Arapçadaki ’dir. Sübhâneke duasını söylemek anlamındadır. Sübhan ise övme, yüceltme anlamındadır.707 707 Ni anyan, Sevan, Sözlerin Soya acı: Ça da Türkçenin Etimolojik Sözlü ü, Adam Yay., stanbul 2002. 249 Osmanlıca sözlüklerde Arapça ‘sbh’ kökünden türeyen, sebbah, sebahat, sübhan, sübhanî, sübhaniyye, sübha, tesbîh, tesbîhat, misbah, sâbih, sâbiha (ço ulu sâbihât) sözcüklerine yer verilmi olup, bu sözcüklerin hepsi yüzmek ve tenzîh ile ili kilendirilmi tir. Günümüzde Türkçede tesbîh; Allah’ı noksan sıfatlardan tenzîh etme ve ululama; “Subhanallah” deme; Allah’ın sıfatlarını tesbîh ederken sayı saymak için kullanılan ve 33 veya katları kadar tanenin ipe dizilmesiyle meydana gelen halka anlamlarında kullanılmaktadır. Her ne kadar da Türkçe sözlüklerde yer verilmemi se de, Türkçede tesbîh kelimesi övme, hamdetme (“Elhamdulillah” deme) anlamını da içermektedir. Zira tesbih ibadetinin üç halkasından bir tanesi de bu sözdür. Günümüz ngilizcesinde ‘sbh’nın kök anlamına kar ılık gelen to swim (in); to float; to spread filleri olup, kavramsal anlam kar ılı ı ise praise, glorify, extol, vb fiillerle ifade edilebilir. Bu fiillerin hepsi yüceltmek, ululumak, övmek, ükretmek, vb. anlamlara kar ılık gelmekle birlikte, hiç biri tenzîh anlamı ta ımamaktadır. Yine modern ngilizcede kullanılan ve Yunanca kökenli kudos kelimesi de eref, ün, övgü anlamı ta ımaktadır ve bu kelime ekil / ses olarak Samî dillerindeki ‘kds’ kökü ile aynıdır.708 Ancak anlam alanı itibariyle ‘kds’ kökünden daha çok ‘sbh’ kökü ile örtü mektedir. 708 Webters-Oline-Dictionary, <http://www.websters-online-dictionary.org/definition/kudos> 250 V. BÖLÜM ‘KDS’ KÖKÜ Bu bölümde, önceki iki bölümde (‘brk’ ve ‘sbh’ kökleri) izlenen yöntem / sıralama kullanılarak ‘kds’ kökünün leksikografik, etimolojik ve semantik incelemesine yer verilecektir. Bu kök, Eski Ahit’te en fazla tekrar eden kelimelerden bir tanesidir. 5. 1. K TÂB-I MUKADDES’TE ‘KDS’ KÖKÜ 5.1.1. Eski Ahit’te ‘KDS’ Kökü ‘Kds’ kökü Eski Ahit’te 65 fiil ve 127 isim olmak üzere 192 de i ik formda ve toplam 840 kere kullanılmı tır. 5.1.1.1. branice sözlüklerde ‘kds’ kökü “&*/” kökü fiil olarak u anlamlarda kullanılmı tır:709 Saf, temiz, pak, ari, olmak; kutsamak, kutsalla tırmak, takdis etmek; hazırlamak, adamak, tanrıya vakfetmek; kutsanmak, kutsal kabul etmek, takdis edilmek; ayrılmak, kesmek, mahrum etmek, farklı olmak; bir eyin yasaklanmasına 709 Blue Letter Bible. “Dictionary and Word Search for ‘qadash (Strong’s 06942)’ ” . Blue Letter Bible. 1996-2002. 6 Aug 2006. <http://www.blueletterbible.org/cgi-bin/words.pl?word=06942& page=1>; Jastrow, Marcus, Dictionary of the Targumim, the Talmud Babli and Yerushalmi, and the Midrashic Literature, Pardes Publishing House, New York, 1950. c. 2, s. 1319 – 1321; Shachter, Haim, The New Universal Hebrew English Distionary, Yahneh Publishing House, Tel Aviv, 1962, c. 2, s.668-669. 251 neden olmak, kınanmaya sebep olmak; evlenmek, ni anlanmak, ni anlamak. lan etmek, duyurmak, açı a vurmak. a. b. c. d. e. f. (Kal) 1. ayırmak, tahsis etmek, kutsal olmak 2. kutsanmı olmak 3. kutsanmı , tabula tırılmı (Nifal) 1. kendini kutsanmı veya soylu olarak göstermek 2. onurlandırmak, kutsanmı olarak muamele edilmek 3. kutlu olmak (Piel) 1. kutlu olarak farklıla mak, adamak, vakfetmek 2. kutsal olarak görmek, kutsal oldu unu duyurmak 3. kutsal olarak onurlandırmak, aziz gözüyle bakmak 4. ki ileri, nesneleri kutsamak (Pual) 1. kutsanmı olmak, rahiplerin veya nesnelerin kutsanması 2. vakfedilmek, adanmak (Hipil) 1. ayrılmak, adanmak, kutsamak 2. kutlu veya aziz olarak kabul etmek ve muamele etmek (Hitpael) 1. ayrı olmak, farklı olmak 2. günahlardan arınmak, temiz olmak 252 3. tanrının kendisini takdis ettirmesi 4. kutlu olarak görülmek 5. kendini kutsamak 6. (bayram) kutlamak Bu kökten türeyen; &'/# (eril isim) kutsal yer, tapınak, mabet, korunak, sı ınak, Tanrı Mabedi, Hezekyel’in tapına ı, gezici Yahudi tapına ı; & */711 &*/713 (sıfat) kutsal, Tanrı, aziz; günah &*/ & */ (sıfat, isim) kutsal, melek, aziz; (eril isim) kutsallık, kudsiyet, farlılık ve nesnelerin, mekanların veya Tanrının kudsiyeti, kutsallı ı, farklılı ı; ibne; & '/712 &*? E &*/ D (eril isim) erkek tapınak fahi esi, (di il isim) ise bayan tapınak fahi esi anlamındadır. &*?’in i ledi i günah ile kayıslandı ında çok daha &*/ i ledi i büyüktür.716 (eril isim) küpe (kulak veya burun küpesi) anlamındadır. Di er yandan kelimesinin, tamamıyla farklı, ayrı, ayrılmı , ayrı tutmak (set apart) anlamlarında olup, kutsal (holy) kelimesi ile kar ılanmasının yanlı oldu u da belirtilmi tir.718 710 Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Miqdash”. “The KJV Old Testament Hebrew Lexicon”. 6 Aug 2006<http://www.biblestudytools.net/Lexicons/Hebrew/heb. cgi?number= 720&version=kjv>. 711 Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Qadowsh “, a.g.e. 712 Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Qaddiysh “, a.g.e. 713 Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Qodesh”, a.g.e. 714 Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Qadesh “, a.g.e. 715 Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Q@deshah”, a.g.e.. 716 Jastrow, Marcus, a.g.e., c. 2, s. 1321. 717 a.e., c. 2, s. 1321. 718 Expository Glossary of Terms Used in Messianic Teaching, Helderberg, South Africa 2001, s. 168. 14 Jan 2007 <www.messiahtruth.com/messianic.pdf > 253 5.1.1.2. Eski Ahit’te ‘kds’ kökünün türevleri Eski Ahit’te ‘kds’ kökünün temel türevleri; (kado ), & ". '/ (kaddi ), &*/ &*? &'/# F& */ (mikda ), (kada ), &*/ (kede ), &*/ (kode ), &*/ (kade ), (kade barneya) ve &*? (kde a) olmak üzere toplam 840 kere kullanılmı tır. 5.1.1.3. Eski Ahit’te ‘kds’ kökünün anlamları Eski Ahit’te ‘kds’ kökü u anlamlarda kullanılmı tır: 1- &'/# (mikda ): Kutsal yer; tapınak, apel; kutsanmı anlamlarında 719 u ayetlerde geçmektedir. 0 & - 4) . "G * .. 7 .*) &*? 0 0 " Ya RAB, halkını içeri alacaksın. Kendi da ına, ya amak için seçti in yere, Ellerinle kurdu un kutsal yere dikeceksin, ya Rab!720 * &0 &'/# % & & "+ % @ A 1 719 720 Blue Letter Bible. Çıkı : 15-17 a.g.s. & & &*/% %*" A 1 254 Kadın kanamasından paklanmak için otuz üç gün bekleyecek. Pak sayılması için geçmesi gereken bu günler doluncaya dek kutsal bir eye dokunmayacak, tapına a girmeyecek.721 .) 0 &'/ &0 &% abat günlerimi tutacaksınız. Tapına ıma saygı göstereceksiniz. RAB benim.722 0 & -" . % # - . " 5 &*/ &% >4 -0 .) 7 #" ? &'/ % #1 Kim çocu unu Molek'e sunarak tapına ımı kirletir, kutsal adıma leke sürerse, ona öfkeyle bakaca ım. Onu halkımın arasından ataca ım.723 7*"9 - $C &*? 2" %4 & Yardım göndersin sana kutsal yerden, Siyon'dan destek versin.724 7 = *" !9 % % %&'/ Bir daha Beytel'de peygamberlik etme. Çünkü burası kralın kutsal yeri ( apel), krallık tapına ıdır." 725 721 Levililer: 12-4 Levililer: 19-30 723 Levililer: 20-3 724 Zebur 1: 20-2 725 Amos: 7-13 722 255 0% 7 =# 0 &'/ % .0 7 4% 7 Aldı ınız bütün arma anlardan RAB için bir arma an ayıracaksınız; hepsinin en iyisini, en kutsalını ayıracaksınız.726 2- & */ (kado ): Kutsal; kutsal olan, kutsal Rab; aziz, sadık kul, anlamlarında kullanılmı tır: & */ ( , . % .) 7 % 0 0 *0 &) ' > Siz benim için kâhinler krallı ı, kutsal ulus olacaksınız. srailliler'e böyle söyleyeceksin.727 &*/ &*/ & */ / = .) 7 2% 7 Kâhinler soyundan gelen her erkek bu sunuyu yiyebilir. Sunu kutsal bir yerde yenecek,çünkü çok kutsaldır.728 0&'/ &3.% #1 .) . & */ 7 % ", 7 &*/ 6 % Tanrınız RAB benim. Kendinizi kutsayın ve kutsal olun. Çünkü ben kutsalım. Küçük kara hayvanlarının hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin.729 726 Sayılar: 18-29 Çıkı : 19-6 728 Levililer: 7-6 729 Levililer: 11-44 727 256 / 4 % % 7 0&'/ &'/ .) & */ 7 >% &*/ Onu kutsal sayın. Çünkü yiyecek sunusunu Tanrınız'a o sunuyor. Sizin için kutsaldır. Çünkü ben kutsalım, sizi kutsal kılan RAB benim.730 ) C .)4 / & */ .)4 4) & > 7 .3 ' " % Tanrınız RAB sizi kurtarmak ve dü manlarınızı elinize teslim etmek için ordugahın ortasında dola ır. Ordugahınız kutsal olsun ki, RAB aranızda yakı ıksız bir ey görüp sizden ayrılmasın.731 . 7 :- 0 - 7 7 & */%. */ Kutsallıkta RAB'bin benzeri yok, Evet, senin gibisi yok, ya RAB! Tanrımız gibi dayanak yok.732 * )" % & &% &. $ 5 & *? .3 . " )" Beyt eme liler, "Bu kutsal Tanrı'nın, RAB'bin önünde kim durabilir? Bizden sonra kime gidecek?" diyorlardı.733 H 730 Levililer: 21-8 Yasa Kitabı: 23-14 732 1. Samuel: 2-2 733 1. Samuel: 6-20 731 " % &4 $ :"0% & */ $ 7 257 Levililer, "Sakin olun, bugün kutsal bir gündür, üzülmeyin" diyerek halkı yatı tırdılar.734 & */ % " 4#, ( . - " .7& Bir ırmak var ki, suları sevinç getirir Tanrı kentine, Yüceler Yücesi'nin kutsal konutuna.735 *) 4) 0& . & */ ( 2 / Yüceltin Tanrımız RAB'bi, Ayaklarının taburesi önünde tapının! O kutsaldır.736 & */ & */ & */ * 7 % 2% : Birbirlerine öyle sesleniyorlardı: "Her eye Egemen RAB Kutsal, kutsal, kutsaldır. Yüceli i bütün dünyayı dolduruyor."737 * Ya RAB, halkları gerçekten seversin, Bütün azizler elinin altındadır. 734 Nehemya: 8-11 Zebur: 46-4 736 Zebur: 99-5 737 Ye eya: 6-3 735 &*/% &*/ 7 #" 4 ! ' < ( 7;0 258 Ayaklarına kapanır, Sözlerini dinlerler.738 &*/ / . %3 ) & * Ya RAB, gökler över harikalarını, Kutsallar toplulu unda övülür sadakatin.739 : % %+ "+%7 $5;" #" &" . % + 09. 09. &) 7 09. & */% */ 7 * % Yarılan da ımın olu turdu u vadiden kaçacaksınız, çünkü vadi Asal'a dek uzanacak. Yahuda Kralı Uzziya döneminde depremden nasıl kaçtıysanız, öyle kaçacaksınız. O zaman Tanrım RAB bütün azizlerle birlikte gelecek!740 3- B *'/ *'/ (kaddi ): Aziz, kutsal, kutsal Rab anlamlarında kullanılmı tır: @ &% ' - %4 $.' * */ " - A4 *" ;&7 C &1 */ 4 @ - & '/ Sonunda ilahımın adından gelen Belte assar adıyla ça rılan ve kendisinde kutsal ilahların ruhu bulunan Daniel yanıma geldi. Gördü üm dü ü ona anlattım.741 738 Yasa Kitabı: 33-3 Zebur: 89-5 740 Zekeriya: 14-5 741 Daniel: 4-8 739 259 - & '/ ( - " 1 >&% ' $$4 - "'. ' ' %*" : ' %. 2( & &. @$ )" / >" &.) 3& @=.0 Bu yargıyı gözcüler, kararı kutsallar verdi. Öyle ki, her canlı Yüce Olan'ın insan krallıkları üzerinde egemenlik sürdü ünü ve onları diledi i ki iye, en hor görülen birine bile verebilece ini bilsin742 C.* . 7 .) /A % 7 & & - 2)4 4 .' C &1 0. % %4 74% 7 ' ' 7 0. . ;"* - & '/ " te ben Kral Nebukadnessar'ın gördü ü dü ! imdi, ey Belte assar, bunun ne anlama geldi ini söyle. Çünkü krallı ımdaki bilgelerin hiçbiri bu dü ün ne anlama geldi ini bana açıklayamadı. Ama sen açıklayabilirsin, çünkü kutsal ilahların ruhu var sende."743 ) 7& % " & 24 ) 24 4. $ &%. & '/ " Yata ımda yatarken gördü üm görümlerde gökten inen bir gözcü, kutsal bir varlık gördüm.744 - & '/% '/ " / * " -7* . / - 742 Daniel: 4-17 Daniel: 4-18 744 Daniel: 4-13 743 ) 24 260 Ben baktı ım sırada bu boynuz azizlerle sava ıyor ve onları yeniyordu.745 & '/ .* - & '/ .94 $ / 0" ) ) % ' *" 1 . 2 -. " Eskiden beri var Olan -Yüceler Yücesi- gelip azizlerin lehine yargı verene dek bu böyle sürdü. Azizlerin krallı ı alma zamanı gelmi ti.746 4- &*/ (kada ): Kutsamak, kutsalla tırmak, takdis etmek; adamak; kutsal; hazırlık yapmak, hazırlanmak; seçmek; arınmak, temizlenmek; ça ırmak, davet etmek anlamlarında kullanılmı tır: 7 &'/ ,)" " 6 % &) % 0 % 7 & Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptı ı, Yarattı ı bütün i i bitirip dinlendi.747 "(= % 7 &*/ &*/ 0&'/ &'/ Onları kutsal kıl ki, çok kutsal olsunlar. Onlara de en her ey kutsal sayılacaktır.748 5;4) *< &) ./ *,% & '/ 'Bir kimse ailesinin mülkü olmayan, sonradan satın aldı ı bir tarlayı 745 Daniel: 7-21 Daniel: 7-22 747 Yaratılı : 2-3 748 Çıkı : 30-29 746 261 RAB'be adarsa,749 !97 % " *' & 7 &) # & '/ + % 7 & '/ % + &) 5 Kral Davut bu arma anları yendi i bütün uluslardan ele geçirdi i altın ve gümü le birlikte RAB'be adadı.750 ) &'/ 6 % 2 abat Günü'nü kutsal sayarak anımsa.751 )". "% : 1= 7 $ / 4 .3% 7 . " &'/ A C Yeru alim'e kar ı sava hazırlı ı yapın! Kalkın, ö leyin saldırıya geçelim! Vay halimize, gün kararıyor! Ak amın gölgeleri gitgide uzuyor.752 & 4& & % " " 0&'/ 2 ) 4 Eli silahlı yok ediciler hazırlayaca ım sana kar ı. En iyi sedir a açlarını kesecek, Ate e atacaklar.753 " 4 # 749 Levililer: 27-22 2. Samuel 8:11 751 Çıkı : 20-8 752 Yeremya: 6-4 753 Yeremya: 22-7 750 4 &'/ + 2% / &. 7 )" &+ + 262 Uluslar arasında unu duyurun: Sava a hazırlanın, yi itlerinizi harekete geçirin. Bütün sava çılarınız toplanıp saldırıya geçsin.754 03. + &*/% " /% &'/$ &% 3 * - 4 Böylece Naftali'nin da lık bölgesinde bulunan Celile'deki Kede 'i, Efrayim'in da lık bölgesindeki ekem'i ve Yahuda'nın da lık bölgesindeki Kiryat-Arba'yı -Hevron'u- seçtiler.755 &0 @ 0 4?$ * ' 4 &$ G; &'/ @#" 7&$ @ % Davut kadını getirmeleri için ulaklar gönderdi. Kadın Davut'un yanına geldi. Davut ayba ı kirlili inden yeni arınmı olan kadınla yattı. Sonra kadın evine döndü.756 / 7 ; / & '/ 4 2 Susun Egemen RAB'bin önünde, Çünkü O'nun günü yakla tı. RAB bir kurban hazırladı, Konuklarını ça ırdı.757 754 Yoe: 3-9 Ye u: 20-7 756 2.Samuel: 11-4 757 Sefanya: 1-7 755 .*) . 9 - %7 263 5- &*/ (kede ): Kutsal ehir, Kudus’ün güneyinde bir ehir ve Naftali’de bulunan bir göçmen ehri anlamlarında kullanılmı tır: 03. " + &*/% &*/ /% &'/$ 3 &% Böylece Naftali'nin da lık bölgesinde bulunan Celile'deki Kede 'i, Efrayim'in da lık bölgesindeki ekem'i ve Yahuda'nın da lık bölgesindeki Kiryat-Arba'yı -Hevron'u- seçtiler.758 &*/% &*/ 4: & ( % 1 / "% ' #4% & & 03. G# & ( % " & ( % + -0 /% Naftali oyma ından alınan ve kazayla adam öldürenler için sı ınak kent seçilen Celile'deki Kede , Hammot-Dor, Kartan ve otlakları olmak üzere toplam üç kent.759 6- &*/ (kode ): Kutsal; kutsal yer, tapınak; kutsanmı ey, kutsal e ya, kutsal sunu; en, en kutsal, çok kutsal; kutsallık; kutsanmak, adamak; anlamlarında kullanılmı tır: " ".% & "* " 0 ) &) /0% /# $ 7 ( &*/ % * Tanrı, "Fazla yakla ma" dedi, "Çarıklarını çıkar. Çünkü bastı ın yer kutsal topraktır.760 758 Ye u: 20-7 Ye u: 21-32 760 Çıkı : 3-5 759 264 " 6 $ &*/ % / - & $ % 7 &*/ % / ," % ," ' &3.% &) Birinci günde kutsal toplantı yapacaksınız ve yedinci günde kutsal toplantı yapacaksınız. O günler hiçbir i yapılmayacak. Herkes yalnız kendi yiyece ini hazırlayacak.761 5" 0 . 0 + 2% " '94 &*/ 4. .% Öncülük edeceksin sevginle kurtardı ın halka, Kutsal konutunun yolunu göstereceksin gücünle onlara.762 - & ' &) 3 0% &) !*" % 7 4 6 / %*" ) $ &*/ % & 6 0% &) 3 & 4= Musa, "RAB'bin buyru u udur" dedi, "Yarın dinlenme günü, RAB için kutsal abat Günü'dür. Pi irece inizi pi irin, ha layaca ınızı ha layın. Artakalanı bir kenara koyun, sabaha kalsın."763 3 1 *< , - - 0 &*/ % &. &0 7 "Benim kutsal halkım olacaksınız. Bunun içindir ki, kırda parçalanmı hayvanların etini yemeyecek, köpeklerin önüne atacaksınız."764 761 Çıkı Çıkı 763 Çıkı 764 Çıkı 762 : 12-16 : 15-13 : 16-23 : 22-31 265 3 * 4 - ) &*/ % *( ," A abeyin Harun'a görkem ve saygınlık kazandırmak için kutsal giysiler yap.765 2.% 0 . & % " 3.:# 0 , 3.:# % " &*? Ba ına sarı ı sar, üzerine de kutsal tacı koy.766 &*/ &*/ 1 4>; 4/ ,)" 4/ 1/ @ ," Bir ıtriyatçı ustalı ıyla bunlardan güzel kokulu bir buhur yap. Tuzlanmı , saf ve kutsal olacak.767 0 & . % -0 # - . " 5 7 #" ? &*/ &% >4 &'/ % .) #1 -" Kim çocu unu Molek'e sunarak tapına ımı kirletir, kutsal adıma leke sürerse, ona öfkeyle bakaca ım. Onu halkımın arasından ataca ım.768 - . &) % 7% % )4 & ,)" A "* # A :% &) : . ," 4 &*? * )" "Besalel, Oholiav ve kutsal yerin yapımında gereken i leri nasıl yapacaklarına ili kin RAB'bin kendilerine bilgelik ve anlayı verdi i bütün becerikli ki iler her i i tam RAB'bin buyurdu u gibi yapacaklar."769 765 Çıkı : 28-2 Çıkı : 29-6 767 Çıkı : 30-35 768 Levililer: 20-3 769 Çıkı : 36-1 766 266 , /)" 4 .0 &*/ , >4) 3 '( “Bu yüzden tapınak görevlilerini baya ıla tırdım; Yakup soyunu bütünüyle yıkıma, srail'i rezilli e mahkûm ettim."770 &*A &*?A &*/ *" /% . * )" 2 Kehato ulları'nın Bulu ma Çadırı'ndaki görevi udur: En kutsal e yaları ta ımak.771 ,%. &*/% &*/ 0% - 7 / % &) srail halkının kâhine sundu u kutsal arma anların ba ı kısımları kâhinin olacak.772 <0 *. % &) 4 % &) &*/ / /# % Kutsal sunularınızı, dilek adaklarınızı alıp RAB'bin seçece i yere gideceksiniz.773 &*A &*?A &*/ *; " - ) " 7 % 0 . Ba ı lanma Kapa ı'nı En Kutsal Yer'de bulunan Levha Sandı ı'nın üzerine koy.774 &'/ 770 Ye eya: 43-28 Sayılar: 4-4 772 Sayılar: 5-9 773 Yasa kitabı: 12-26 774 Çıkı : 26-34 771 "(= % 7 &*/ &*/ 0&'/ 267 Onları kutsal kıl ki, çok kutsal olsunlar. Onlara de en her ey kutsal sayılacaktır.775 &*/ &*/ @ .) 7 2% 7 Kâhinler soyundan gelen her erkek bu sunuyu yiyebilir. Çok kutsaldır.776 ' . 7 % 3 ," > . &*? Var mı senin gibisi ilahlar arasında, ya RAB? Senin gibi kutsallıkta görkemli, heybetiyle övgüye de er, Harikalar yaratan var mı?777 &*/ &*/% &*/ $ 2 !97 Babasının adadı ı ve kendisinin de adadı ı altını, gümü ü ve e yaları Tanrı'nın Tapına ı'na getirdi.778 . .& &*A ,)"# &*?A 4 " & > 0 % $ .. 7 * (. )" Ba ı lar, ondalıklar, adanan arma anlar sadakatle içeri getirildi. Bütün bu i lerin sorumlusu olarak Levili Konanya atandı; karde i imi de yardımcısı oldu.779 3 ) & &- : && / &*AA? &* Kurban olarak adanan hayvanlar altı yüz sı ır, üç bin davardı.780 775 Çıkı : 30-29 Levililer: 6-29 777 Çıkı : 15-11 778 2. Tarihler: 15-18 779 2. Tarihler: 31-12 780 2. Tarihler: 29-33 776 268 7- &*/ (kade ): Erkek tapınak fahi esi, ibne; pislik, kirlilik anlamlarında kullanılmı tır: % , . &*/ % , . &*/ ) Putperest törenlerinde fuhu yapan srailli bir kadın ya da erkek olmasın.781 )" 0 , . 7 ," . &*/% &*/ ( &) + & Ülkedeki putperest törenlerinde fuhu yapan kadın ve erkekler bile vardı. Yahudalılar RAB'bin srail halkının önünden kovdu u ulusların yaptı ı bütün i rençlikleri yaptılar.782 &*? $4 &3. "= 0 Genç ya ta ölüp giderler,Ya amları pislik içerisinde sona erer.783 8- &*/ (kade ): Kudüs’ün güneyinde bir ehir anlamında kullanılmı tır: &*/ % 1 & -" % ( / )" $ ;&$ *,% 7% 7$ 0 -::4 &$ Oradan geri dönüp Eyn-Mi pat'a -Kade 'e- gittiler. Amalekliler'in bütün topraklarını alarak Haseson-Tamar'da ya ayan Amorlular'ı bozguna u rattılar.784 781 Yasa Kitabı: 23-17 1. Krallar: 14-24 783 Eyüp: 36-14 782 269 0 & &) $7 &*/ &0 Uzun süre Kade 'te kaldınız.785 9- ". &*? (kade barneya): Kudüs’ün güneyinde bir ehrin adı olarak kullanılmı tır: ". &*? 4 & ) ," 7 % Ülkeyi ara tırsınlar diye Kade -Barnea'dan gönderdi im babalarınız da aynı eyi yaptılar.786 5"%*" ". &*? ";& - " +%*" -&+ 7$ % 7 Kade -Barnea'dan Gazze'ye kadar, Givon'a kadar uzanan bütün Go en bölgesini egemenli i altına aldı.787 10- &*? (kde a): Kadın fahi e anlamında kullanılmı tır: &*? &*/ 2 $ % @ / $ &. % ' % " &$ ." O çevrede ya ayanlara, "Enayim'de, yol kenarında bir fahi e vardı, nerede o?" diye sordu. "Burada öyle bir fahi e yok" diye kar ılık verdiler.788 784 Yaratılı : 14-7 Yasa Kitabı: 1-46 786 Sayılar: 32-8 787 Ye u: 10-41 788 Yaratılı : 38-21 785 270 % , . ) &*/ , . % &*/ Putperest törenlerinde fuhu yapan srailli bir kadın ya da erkek olmasın.789 5.1.2. Yeni Ahitte ‘KDS’ Kökü Yeni Ahit’te ‘kds’ kökü 13 fiil ve 59 isim olmak üzere 72 de i ik biçimde ve toplam olarak 292 kere kullanılmı tır. 5.1.2.1. Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘kds’ kökü “$dq ” kökünün sözlük anlamları unlardır:790 Temiz, pak, saf olmak; kutsamak, takdis etmek; kutsanmak, takdis edilmek; kutsalla tırmak; dinsel tören yapmak, Tersanctus ilahîsini okuyarak ‘Tanrım Tanrım Tanrım’ diyerek a lamak; adamak, teslim olmak; abat’ı hatırlayıp kutlamak; evlilikle ba ıyla birle mek. 5.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘kds’ kökünün anlamları Yeni Ahit’te ‘kds’ kökü u anlamlarda kullanılmı tır: 789 790 Yasa Kitabı: 23-17 Smith, R. Payne, A Compendious Syriac Dictionary, Clarendon Pres, Oxford, 1903. s. 491. 271 1- 04dqm (makd a’a): Kutsal yer; mabed, tapınak ve sı ınılacak yer anlamlarında kullanılmı tır: tyb tn0 clxm 0rktp tn0 +04d tn0w tn0 r0g tn0 Jwrwgn fd tn0 rm0dw 04dqm "Zina etmeyin" derken, zina eder misin? Putlardan tiksinirken, tapınakları ya malar mısın?791 Xk40w 04dqm tybl Nbz 0dx L9 h4pnd 0mdb 0nqrwp f0 fg9dw 0yrpcd 0mdb L9 fw Ml9ld Tekelerle danaların kanıyla de il, sonsuz kurtulu u sa layarak kendi kanıyla kutsal yere ilk ve son kez girdi.792 2- 04ydq (kadiy e’a): Kutsal, kutsal varlık, kutsal olan; aziz, ermi anlamlarında kullanılmı tır: Bhytnd fw=q 0rbgl Jwkl Jwtl04w Jwtrpk 0qydzw Jwkl 04ydqb Nyd Jwtn0 Kutsal ve adil Olan'ı reddedip bir katilin salıverilmesini istediniz.793 wmq wwh Nybyk4d 04ydqd 00ygs 0rgpw wxtpt0 0rwbq tybw 791 Romalılar: 2-22 braniler: 9-12 793 Elçilerin leri: 3-14 792 272 Mezarlar açıldı, ölmü olan birçok azizin cesetleri dirildi.794 0ynsk0 Nymxr Jwtywh 04ydqd Fwqynsl Nyptwt4m Jwtywh htiyaç içinde olan kutsallara yardım edin. Konuksever olmayı amaç edinin.795 3- Fw4ydq (kadiy ot’a): Kutsallık, kutsama, takdis anlamlarında kullanılmı tır: 0rqy0bw Fw4ydqb hn0m 0nqml Jwknm $n0 $n0 (dy 0whnw Her birinizin kutsallık ve saygınlıkla kendine bir e alması796 Fw4ydql f0 Fwpn=l 0hl0 Jwkrq ryg f Çünkü Tanrı bizi ahlaksızlı a de il, kutsanmı bir ya am sürmeye ça ırdı.797 Fwynz Lk Nm Nyqyrp Jwwhtdw Jwktw4ydq 0hl0d hnybc ryg wnh Tanrı'nın iste i udur: Kutsal olmanız, fuhu tan kaçınmanız,798 794 Matta: 27-52 Romalılar: 12-13 796 1. Selanikliler: 4-4 797 1. Selanikliler: 4-7 798 1. Selanikliler: 4-3 795 273 4- $dq (kade ): Kutsamak, takdis etmek, kutsal kılmak, kutsalla tırmak; adamak; arınmak anlamlarında kullanılmı tır: Nbz 0dxd 0xy4m (w4yd hrgpd 0nbrwqb N4dqt0 hnybc ryg 0nhb Tanrı'nın bu iste i uyarınca, sa Mesih'in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık.799 0rqnd thb f 0nh L=m Jwhlk Jwn0 dx Nm w4dqt0d Jwnhw $dqd ryg Yhwx0 Jwn0 wh Çünkü hepsi -kutsal kılan da kutsal kılınanlar da- aynı Baba'dandır. Bunun içindir ki, sa onlara "karde lerim" demekten utanmıyor.800 0nbrwql $dqmd 0xbdm w0 0nbrwq Br 0nm 0ryw9w fks Ey körler! Hangisi daha önemli, adak mı, ada ı kutsal kılan sunak mı?801 Ny0m=tmd Nyly0 L9 0wh Ssrtm Flg9d 0m=qw fg9dw 0yrpcd 0md ryg Jwhrsbd 0ykwdl Jwhl $dqmw wwh J0 Tekelerle bo aların kanı ve serpilen düve külü murdar olanları Kutsal kılıyor, bedensel açıdan temizliyor.802 799 braniler: 10-10 braniler: 2-11 801 Matta: 23-19 800 274 0dy0 Ftn0 Yh 04dqmw 0nmyhmd Ftn0b Nmyhm fd 0ny0 0rbg ryg Jwn0 Nykd Nyd 04h Jwn0 Ny0m= Jwhynb f J0w Nmyhmd 0rbgb 0nmyhm fd wh $dqm Çünkü iman etmemi koca karısı aracılı ıyla, iman etmemi kadın da imanlı kocası aracılı ıyla kutsanır. Yoksa çocuklarınız murdar olurdu. Ama imdi kutsaldırlar.803 Fwlcbw 0hl0d Flmb ryg $dqtm Çünkü her ey Tanrı'nın sözüyle ve duayla kutsal kılınır.804 Km4 $dqtn 0ym4bd Jwb0 Jwtn0 wlc Lykh 0nkh Bunun için siz öyle dua edin: 'Göklerdeki Babamız, Adın kutsal kılınsın.805 Ygylp Jwktwbl w4dq 0y=x Jwkydy0 wkd Jwkl Brqtnw 0hl0 twl wbwrqw Tanrı'ya yakla ın, O da size yakla acaktır. Ey günahkârlar, ellerinizi günahtan temizleyin. Ey kararsızlar, yüreklerinizi paklayın.806 802 braniler: 9-13 1. Korintliler: 7-14 804 1. Timoteyus: 4-5 805 Matta: 6-9 806 Yakup: 4-8 803 275 5.1.3. 5.1.3.1. Yunanca ve Latincede ‘KDS’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler Yunancada ‘kds’ kökünü kar ılayan sözcükler Yunanca’da ‘kds’ kökünü kar ılamak üzere “ 5 ” “ ” (hagiyos) ve (hagnos) kelimeleri kullanılmı tır. Kitâb’ı Mukaddes’te çok kutsal ey, kutsal yaratıcı, aziz anlamlarında kullanılan “ ” (hagiyos) kelimesinin sözlük anlamları “. ” 6 6 unlardır:807 (Hagiyos, hagiya, hagiyon); dinsel saygı, reverans, saygıyla e ilme, ana-babaya ve tanrıya saygı duru unda bulunma anlamlarında kullanılmı olan “ ” kökünden türemi ve u anlamlara gelmektedir: 1- E siz yüceli e sahip olan tanrıya saygı duru unda bulunmak, derinden gelen bir saygı göstermek; bu ba lamda tanrıdan dolayı önem kazanan eylere, örne in dinsel açıdan önem arzeden mekanlara, saygı göstermek, kutsamak anlamına gelmekte olup; anlamında kullanılmaktadır. “ “ ” ” ve tapınak, mabed “ formlarında kutsal mekan, tapınak anlamına gelmektedir. ” 807 (hagiya polis) kutsal ” “ ehir ibaresi ise, Kudüs için Blue Letter Bible. “Dictionary and Word Search for ‘hagios (Strong’s 40)’ “ . Blue Letter Bible. 1996-2002. 29 Oct 2006. <http://www.blueletterbible.org/cgi-bin/words.pl?word=40&page=1>; Souter, Alexander, A Pocket Lexicon to Greek New Testament, Clarendon Pres, Oxford 1917, s. 3; Leon-Dufour, Xavier, Dictionary of the New Testament, Harper & Row, San Fransisco 1983, s. 229230. 276 kullanılmaktadır. Tanrıdan gelen ve tanrının sözlerini içeren eyler, kutsal metin ve sözler; tanrının görev verdi i ki iler, melekler, azizler için kullanılır. 2- Tanrıya has kılmak, bütünüyle tanrıya ait olmak. Yahuduler, kendilerini tanrı tarafından korumaya alınan, lütufta bulunulmu , seçilmi millet kabul etmelerinden dolayı, kendilerini “ ” (hoy hagioy) sıfatıyla tanımlamı lardır. 3- Dinsel törenle, saf, temiz olan eylerin tanrıya kurban edilmesi, adanması, 4- Ahlakî anlamda mutlak saf, temiz, günahsız, dürüst, kutsal anlamlarındadır. Kitâb’ı Mukaddes’te kutsal, çok saygın; temiz, pak; günahsız, hatasız, lekesiz, kusursuz; cinsellikten arî, iffetli, alçakgönüllü anlamlarında kullanılan “ 5 ” (hagnos) kelimesinin ise sözlük anlamları unlardır:808 1- Kutsanmı , saygın, muhterem, mübarek, çok kıymetli, 2- Pak, temiz; a) Her türlü fiziki kirden temiz olmak, ari olmak, b) Her türlü günah ve hatadan uzak olmak, c) Cinsel anlamda bakire olmak, iffetli olmak anlamlarındadır. Ayrıca Yunancada kutsanmı anlamında kullanılan hieros ile hagios karı tırılmamalıdır. Zira hagios sadece Tanrı için kullanılır. 808 Blue Letter Bible, a.g.s.; Souter, Alexander, a.g.e, s. 4. branice Kado 277 kelimesini kar ılamak üzere kullanılan hagios “ayırmak”, “kutsal olmak” anlamındadır. Yani sadece Tanrı kutsal olarak (hagios) görülmelidir. Hieros di er kutsallıkları da ifade eder. Bu kökten türeyen kelimelerin anlamları ve Kitâb-ı Mukaddes’te kullanımları öyledir: “ 7 1- ” (hagiyatzo); kutsamak, takdis etmek, kutsalla tırmak, kutsal olmak anlamlarında 29 kere kullanılmı tır. 2 8 Bunun için siz öyle dua edin: 'Göklerdeki Babamız, Adın kutsal kılınsın 809’ 2- “ 7 ” (hagiyasmos); kutsallık, kutsalla ma anlamlarında 10 kere kullanılmı tır. " Ama imdi günahtan özgür kılınıp Tanrı'nın kulları oldu unuza göre, kazancınız kutsalla ma ve bunun sonucu olan sonsuz ya amdır.810 3- “ 9 ” (hagiyon); yücelerin yücesi, tapınak, kutsal mekan anlamlarında olmak üzere 11 kere kullanılmı tır. ( ) " 809 810 Matta: 6-9 Romalılar: 6-22 278 lk antla manın tapınma kuralları ve dünyasal tapına ı vardı.811 “ 9 4- : (hagiyos); en yüce ey, kutsal, aziz anlamlarında olmak üzere 229 kere kullanılmı tır. $ Böylece artık yabancı ve garip de il, kutsallarla (azizlerle) birlikte yurtta ve Tanrı'nın ev halkısınız.812 ' " Tanrı'nın Kutsal Ruhu'nu kederlendirmeyin. Kurtulu günü için o Ruh'la mühürlendiniz.813 “ 7 5- ” (hagiyotes); kutsallık anlamında 1 kere kullanılmı tır. ' # " Babalarımız bizi kısa bir süre için, uygun gördükleri gibi terbiye ettiler. Ama Tanrı, kutsallı ına ortak olalım diye bizi kendi yararımıza terbiye ediyor.814 6- “ 7 kullanılmı tır. 811 braniler: 9-1 Efesliler: 2-19 813 Efesliler: 4-30 814 braniler: 12-10 812 ” (hagiyosun); kutsallık anlamında 3 kere 279 ' # " Sevgili karde ler, bu vaatlere sahip oldu umuza göre, bedeni ve ruhu lekeleyen her eyden kendimizi arındıralım; Tanrı korkusuyla kutsallıkta yetkinle elim.815 “ 7- ” (hagneyay); paklık, günahsızlık anlamında 2 kere kullanılmı tır. ' ' " Gençsin diye kimse seni küçümsemesin. Konu mada, davranı ta, sevgide, imanda, paklıkta imanlılara örnek ol.816 “ 7 8- ” (hagnitzo); arınmak, nefsini temizlemek anlamlarında 7 kere kullanılmı tır. # + $ ' ' " Bunları yanına al, kendileriyle birlikte arınma törenine katıl. Ba larını tıra edebilmeleri için kurban masraflarını sen öde. Böylelikle herkes, seninle ilgili duyduklarının asılsız oldu unu, senin de Kutsal Yasa'ya uygun olarak ya adı ını anlasın.817 815 2. Korintliler: 7-1 1. Timoteyus: 4-12 817 Elçilerin leri: 21-24 816 280 “ 7 9- ” (hagnistmos); arındırma anlamında 1 kere kullanılmı tır. 8 # ' " Bunun üzerine Pavlus o dört ki iyi yanına aldı, ertesi gün onlarla birlikte arınma törenine katıldı. Sonra tapına a girerek arınma günlerinin ne zaman tamamlanaca ını, her birinin adına ne zaman kurban sunulaca ını bildirdi.818 10- “ 7 ” (hagnos); saf, temiz, günahsız, masum, bakire anlamlarında 8 kere kullanılmı tır. ' # " Bakın bu acılar, Tanrı'nın iste iyle çekti iniz bu acılar sizde ne büyük ciddiyet, paklanmak için ne büyük istek yarattı! Sizde ne büyük öfke, korku, özlem, gayret ve suçluyu cezalandırma arzusu uyandırdı! Bu konuda her bakımdan masum oldu unuzu kanıtladınız.819 , 818 819 Elçilerin leri: 21-26 2. Korintliler: 7-11 281 Sizler için tanrısal bir kıskançlık duyuyorum. Çünkü sizleri el de memi kız gibi tek ere, Mesih'e sunmak üzere ni anladım.820 “ 7 11- ” (hagnotes); temizlik, saflık anlamında 1 kere kullanılmı tır. … pak ya ayı ta, bilgi, sabır, iyilik, Kutsal Ruh ve içten sevgide821; “ 7 12- ; ” (hagnos); Samîmi, ihlaslı anlamında 1 kere kullanılmı tır. $ , ! " Ötekilerse Mesih'i temiz yürekle de il, bencil tutkularla duyuruyorlar. Böylece tutuklulu umda bana sıkıntı vereceklerini sanıyorlar.822 5.1.3.2. Latincede ‘kds’ kökünü kar ılayan sözcükler Latince’de ‘kds’ kökünü kar ılamak üzere “sacer” ve “sanctus” kökleri kullanılmı tır. 820 2. Korintliler: 11-2 2. Korintliler: 6-6 822 Filipeliler: 1-17 821 282 1- “S cer” kelimesi; sg_cra, sg_crum biçiminden türemi ; kutsal, kutsanmı ; berbat, lanetli, nefret edilen anlamlarında kullanılmaktadır823. Kelimenin türevleri ve anlamları ise unlardır:824 1- “cacell –um –i”; mabet. 2- “sacer -cra –crum -ri”; kutsal, mukaddes, dinsel; adanmı , kutsanmı ; kurban olarak adanmı ; ceza gerektiren, murdar, melun, suçlu). Tekil isim olarak; “sacrum –i”, (kutsal bir ey, kutsal çanak veya kutsal mekan; kurban, sunu, ayin); ço ul isim olarak (dinsel tören, dua, din, ibadet). 3- “sacerdos –dotis”; (rahip, papaz, rahibe). 4- “sacerdotalis –e”; (papaz gibi). 5- “sacerdotium –i”; (papazlık). 6- “sacramentum –i”; isim: yasal, (bir davada tarafların yatırdı ı depozito,; kamu davası, uyu mazlık); askeri, (sadakat yemini); dini, (yemin veya dinsel ba lılık yemini). 7- “sacrarium –i”; isim: (1) (kutsal eylerin muhafaza edildi i yer, kiliselerde e yaların muhafaza edildi i oda). (2) (dua yeri, apel, türbe). 8- “sacricola –ae”; (kurban törenine ba kanlık eden rahip veya rahibe). 9- “sacrifer -fera –ferum”; sıfat: (kutsal eyleri ta ıyan). 10- “sacrificalis –e”; sıfat: (kurbanla ilgili, kurbana ait). 11- “sacrificatio –onis”; (kurban etme). 12- “sacrificium –i”; isim: (kurban). 13- “sacrifico –are”; geçi li fiil: (adamak, kurban etmek). 14- “sacrificulus –i”; isim: (adanmı rahip). 823 824 University of Notre Dame, a.g.s. a.s.; Kabaa aç, Sina ve Erdal Alova, a.g.e., s. 533-534 283 15- “sacrificus -a –um”; (kurbana ait , adanan). 16- “sacrilegium –i”; isim: (kutsal eyleri çalma , kutsal eylere kar ı saygısızlık, kutsal eylere küfretme, kafirlik). 17- “sacrilegus -a –um”; (kutsal eyleri çalmak, kutsal eylere hakaret etmek, dinsiz, dine kar ı saygısız, kafir, tapınak hırsızı). 18- “sacro –are –avi -atum” (1) (kendini tanrıya adamak, kutsamak; adamak, hasretmek, vakfetmek; mahkum etmek, lanetlemek, beddua etmek). (2) (kutsal kılmak, dokunulmaz kılmak, bozulamaz yapmak, ölümsüzle tirmek). Bundan türeyen “sacratus -a –um”, (kutsal, kutsanmı ). 19- “sacrosanctus -a –um”; sıfat: (kutsanmı , kutsal, yüce, ihlal edilemez, bozulumaz, dokunulamaz). 20- “sacrum”: (bkz. Sacer). Kitâb-ı Mukaddes’in Latince Vulgate çevirisinde bu kökün kullanımıyla ilgili örnekler unlardır: Mesih sa'ya iman aracılı ıyla seni bilge kılıp kurtulu a kavu turacak güçte olan Kutsal Yazılar'ı da çocuklu undan beri biliyorsun.825 825 2. Timoteyus: 3-15 284 Elkana Her eye Egemen RAB'be tapınıp kurban sunmak üzere her yıl kendi kentinden ilo'ya giderdi. Eli'nin RAB'bin kâhinleri olan Hofni ve Pinehas adındaki iki o lu da oradaydı.826 Buraya getirdi iniz bu adamlar, ne tapınakları ya ma ettiler, ne detanrıçamıza sövdüler.827 Mesih sa'ya iman aracılı ıyla seni bilge kılıp kurtulu a kavu turacak güçte olan Kutsal Yazılar'ı da çocuklu undan beri biliyorsun.828 2- “Sanctus”; Latince’de ‘kds’ kökünü kar ılamak üzere kullanılan ikinci kelime olan “sanctus” ise; sanciô kelimesinin ço ul biçimi olup; türevleri ve anlamları unlardır:829 1- “sancio sancire sanxi sanctum sancitum”; geçi li fiil: (kutsamak, kutsalla tırmak, takdis etmek, dokunulmaz yapmak; onaylamak; buyurmak; temizlemek, arındırmak); ayrıca (yaptırım, müeyyide uygulamak). 826 1. Samuel: 1-3 Elçilerin leri: 19-37 828 2. Timoteyus: 3-15 829 University of Notre Dame, a.g.s.; Kabaa aç, Sina ve Erdal Alova, a.g.e., s.536-537 827 285 2- “sanctus -a –um”; (kutsanmı , kutsal, kutsalla tırılmı ; temuz, saf, erdemli, ahlaklı; dindar takva ehli). Zarf, (dindarca, dindarane). 3- “sanctimonia –ae”; di il, (kutsallık, mukaddeslik; temizlik, iffet, ismet, erdem). 4- “sanctio –onis”; di il, (resmî emir, irade, hukukta cezayı tanımlamak için kullanılan bir söz, hüküm). 5- “sanctitas –atis”; di il, (dokunulmazlık, bozulmazlık, kutsallık; saflık, iffet, ismet, namusluluk, erdem). 6- “sanctitudo –inis”; di il, (kutsallık). 7- “sanctor –oris”; eril, (kanun koyan, yaptırım getiren). Latince Vulgate çevirisinde bu kelimenin kullanımıyla ilgili örnekler unlardır: RAB Musa'ya, "Git, bugün ve yarın halkı arındır" dedi, "Giysilerini yıkasınlar.”830 Ye u halka, "Kendinizi kutsayın" dedi, "Çünkü RAB yarın aranızda mucizeler yaratacak."831 830 831 Çıkı : 19-10 Ye u: 3-5 286 Topluluk arasında kendini kutsamamı birçok ki i vardı; bu nedenle arınmamı olanların Fısıh kurbanını kesme ve RAB'be adama görevini Levililer üstlendi.832 Mesih kiliseyi suyla yıkayıp tanrısal sözle temizleyerek kutsal kılmak için kendini feda etti.833 Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o gün yaptı ı, Yarattı ı bütün i i bitirip dinlendi.834 Çünkü hepsi -kutsal kılan da kutsal kılınanlar da- aynı Baba'dandır. Bunun içindir ki, sa onlara "karde lerim" demekten utanmıyor.835 Tanrı, "Fazla yakla ma" dedi, "Çarıklarını çıkar. Çünkü bastı ın yer kutsal topraktır.”836 Siz benim için kâhinler krallı ı, kutsal ulus olacaksınız. srailliler'e böyle söyleyeceksin."837 832 2. Tarihler: 30-17 Efesliler: 5-26 834 Yaratılı : 2-3 835 braniler: 2-11 836 Çıkı : 3-5 833 287 Ancak Kutsal Ruh, beni zincirler ve sıkıntıların bekledi ine dair her kentte beni uyarıyor.838 te böyle, Yasa gerçekten kutsaldır. Buyruk da kutsal, do ru ve iyidir.839 Çünkü iman etmemi koca karısı aracılı ıyla, iman etmemi kadın da imanlı kocası aracılı ıyla kutsanır. Yoksa çocuklarınız murdar olurdu. Ama imdi kutsaldırlar.840 837 Çıkı : 19-6 Elçilerin leri: 20-23 839 Romalılar: 7-12 840 1. Korintliler: 7-14 838 288 5.2. KUR’AN-I KERÎM’DE ‘KDS’ KÖKÜ 5.2.1. Arapça Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü Lisâni’l-Arab ve Muhtar-us Sihah’da “C Q” kökünün u türevlerine yer verilmi tir:841 | CV - Allah’ı tenzîh etmek. 0C+V - Allah’ın sıfatıdır. kullanılır. 0%C̀V - Ezherî, 0C+V 0%C̀V C% D, EC % D EC% D8, olarak ta Allah için ’den gelir ve temizlik anlamındadır, denilmi tir. her türlü eksiklik ve ayıptan temiz, münezzeh anlamında oldu unu belirtmi tir. 0C+V – Bilinen bir da , tarıma elveri li yüksek bir arazi oldu u da söylenmi tir. 0CV – am yakınlarında bir yer. 0C+V % 0C+V | CV 841 – Cennet. C D •5‘g da cennet için kullanılır. - Tathîr etmek (temizlemek), tebrîk etmek (mübârek kılmak). bn Manzûr, a.g.e, kds maddesi; Muhtar-us Sihah, c. 1, s. 219. 289 0CV - Temizlemek. Kur’an’da: “ C% D2 !€ ~. 2 V“ Takdîs ediyor ve hamd ile tesbîh ediyoruz”842 denilmi tir. Zeccac, : Biz seni C% D2 ifadesinin, ‘senin için nefislerimizi temizliyoruz’ anlamına geldi ini söylemi tir. 0CV 0'CV – Kova, çünkü onunla temizlenilir. - – Beyt’il Makdîs; temiz ev, yani insanların günahlarından arındı ı ev. 0%C̀+V – bnu’l Kelbî, bu kelimenin temiz, arî anlamında oldu unu söylemi ve yüce Allah’ın “C D , oldu unu söylemi tir. 0%C̀} – Mübârek anlamındadır. 0C+V – Bereket anlamındadır. bCV p < – am843. Oradan olanlara da _: D/ : makdîsî denir. 0nCV& – Rahip. bn Arâbî, •K bC} • : Allah ona iyilik vermesin, anlamında bir rivayet aktarmı tır. 842 Bakara: 130 am’dan kasıt, bugünkü bölgenin genel adıdır. 843 am ehri de il, Filistin, Suriye ve Ürdün’ün bir kısmını kapsayan 290 Ferrâ, bCV p < : Mukaddes Arz’ dan kasıt Suriye, Filistin ve Ürdün’ün bir bölgesi olup, ‘Mübârek Yer’ anlamındadır, demi tir. 0C+V s% – Cebraîl (as)’dir. Kur’an’da “C D X 2 : “O’nu Ruhu’l Kudus’le destekledik”844 buyrulmu tur. Bir hadiste öyle söylenmi tir: • K E +% Q V/ x ]’ Z‚” • / bnC}+ • * e : Bir toplumun güçlülerinden alınıp zayıflarına verilmedikçe, o toplum temize çıkmaz. 0 CV % 0'5 V - Devenin su içebilmesi için, suyu yükseltmek üzere suyun dibine atılan ta . 0 CV 844 - Suyun önünü kesmek için kullanılan ta . | C' V – Yemen incisi. 0'5 V – Büyük bir gemi; deniz ta ıtının bir çe iti; geminin bir bölümü. 0'5 V – Beyt’ül Haram. 0'5 V - Horasan’da bir yer. Bakara: 287 291 -b'5 V – Horasan’daki Kadis’ten gelenlerin yerle tikleri bir Arap beldesine verilen isim. 0C+} – Da ; Necd’de bulunan büyük bir da . Arap dilinin en eski sözlü ü olan Kitâbu’l-’ayn’da, bu türevlerden ayrı olarak, Allah anlamında 0 C+V 0nCV + kelimesi ve gümü le kaplı inci anlamına gelen kelimeleri kullanılmı tır.845 Kamusu’l-Muhît’ te 0'5 V % 0C} (kadese ve kadise) kelimelerinin ‘büyük gemi’ anlamında oldu u belirtilmi tir.846 el-Misbâhu’l-Munîr’de ise -b5 V ile igili olarak u açıklamaya yer verilmi tir; “Kûfe’nin batısından 15 fersah uzaklıkta ve Arap topraklarının en uzak bölgesi. Burada Hz Ömer (ra) zamınında büyük bir sava ya anmı tır. Hz brahim, ‘Allah bu toprakları temiz kılsın’ diye dua etti inden bu adı almı tır.”847 845 Ebî Abdurrahman el-Halîl bin Ahmed el-Farâhidî, Kitabu’l-’ayn, Dâru ihyâi’t-turâsi’l-’arabî, Beyrut 2001, s. 772. 846 Firuzâbâdî, Mecduddin Muhammed b. Yakup, Kamusu’l-Muhît, Muessesetu’r-Risale, Beyrut 1987, c. 2, s. 226-227. 847 Feyyûmî, Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Mukarrî, el-Misbâhu’l-Munîr, Matbaatu Mustafa elBabî, Mısır 1931, s. 188. 292 0C+V el-Mu’cem’ul-Vasit’te kökün u türevlerine de yer verilmi tir:848 bardak; kova, ehri, 0CV J 3 : : el-Kitâb’ul Mukaddes (Tevrât ve ncil), 0C+V : Kudüs 0 C}< 0C+} : Yahudi tapınaklarının bir bölümü olup, büyük rahiplerin yılda bir kez girdikleri yer ve | ECV : Hristiyanların velî / azîz anlamında kullandıkları bir kelime. er-Râid’te de yukardakilerden farklı olarak verilmi tir849: 0 C+V : Büyük onur, eref sahibi kimse, u üç kullanıma yer M& , Hristiyanların ekmek ve arap üzerine dua ederek yaptıkları bir ibadet, C % DN b CV : : Papa ve patrikler için kullanılan bir saygı sözü. 5.2.2. Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü El-Mevarid’de ‘kds’ kökü ile ilgili olarak u türev ve anlamlara yer verilmi tir850: bC+} 9GbC+} ;0C} : Temiz olmak ? CV E0EC} Temizlemek, bir 848 eyi mukaddes kılmak. el-Mu’cem’ul-Vasit, Mısır Arap Dili Akademisi, Kahire – stanbul, trz., c. 2, s. 725-726. Mesûd, Cubrân, er-Raid - Mu’cemu’l-Lugaviyyun Asriyyun, Daru’l- lmi’l-Melayin, Beyrut 1967, s.1157-1158. 850 Sarı, Mevlüd, El-Mevarid Arapça –Türkçe Sözlük, Bahar Yayınları, stanbul 1982, s. 1204-1205. 849 293 0C} Allah için kalbini temizlemek, Allah için namaz kılmak. 0C} Allah’ı büyüklemek, ta’zim ve tekbir etmek, Allah’ı yakı mayan sıfatlardan münezzeh kılmak. Ir+N 0C}: Allah’ın birini mübârek kılması. 0Cu} \•0CV - ! .~ Beyti Makdis’e gelmek. bC̀V )+ * 0CV : Ziyadesiyle pak olmak. Tertemiz olmak. 0CV : (tenezzehu anlamında) Allah noksanlıklar ve ayıplardan beri olmak. 0'5 V : Büyük gemi, Kâbe. 0%5 V : Bir çe it su testisi. Albatrus. De irmende bu day konan yer. @0 C+V : Büyük eref. Gümü ten dü me gibi yapılmı 0 ECV+ e | 5 C}: Hristiyanların ekmek ve ey. arap üstüne okudukları dua. 0%C̀+V : Noksanlardan münezzeh, tahir olan Allah CC. 0%CV : Kılıçla birine vuran. | nCV' : Hristiyanlarda azîz, veli. 0C+V : Uru elim. Kudüs ehri. Bereket. Su az mı çok mu diye kuyuya atılan ta . Temizlik ve bereket. 0C+V $€m : Cennet. 0'CV - : Kudüs. eriat. 294 + bCV+ p < : Filistin. 0CV+ J 3 : ncil, Tevrât. 0C+V s% : Cebrâil. Hristiyanlarda üç uknümden biri. 0nCV+ : Rahip. Hristiyanlardan Kudüs’ü ziyaret edip hacı olan. 0C+V | C' V : Bir çe it yıkanma kasesi. : • •" 0CV : )+ B? nci. Bakraç. Bu türev ve anlamların yanı sıra Arapça – Türkçe Büyük Sözlük’te de ‘kds’ kökü ile u bilgiler yer almaktadır851: 0C' V+ (El Makdîsu): 1- Kutsal yer. 2- a) Kudüs’ün haremi. (0'CV -) b) Kudüs camii, Mescid-i Aksâ. 3- Mübârek yer. ( 0nCV+ bCV p < ) (El mukaddisü): 1- sm-i fâil. 2- Rahip. 3- Hristiyanlardan Kudüs’ü ziyaret edip, hacı olan. 851 Erkan, Arif, Arapça – Türkçe Büyük Sözlük, Huzur Yayın, stanbul 2004, c. 2, s.2186. 295 4- Alim. `!b' C' V (el-Makdisiyyu): Makdîs’e ait, Makdîs’li. 5.2.3. Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü Türkçede kudsî/kutsi kelimesinin kökeni, Arapçadaki kutsal anlamındaki ’dir. Bu kök Sâmi dillerindeki arınma anlamında olan qd köküdür ve arınma, dini ritüel anlamlarında olmak üzere Akkadçada qadâ u, branicede qaddî olarak kullanılmaktadır.852 Devellio lu ‘kds’ köküyle ilgili u bilgilere yer vermi tir853: Kuds; 1. Temizlik, paklık, arılık. 2. Kutsallık, mübâreklik. Kudsî (müennesi kudsiyye); 1. Kutsal. 2. Allah’a mensup, Allah’la ilgili. Alem-i Kudsî: Melekler alemi. Kuvve-i Kudsiyye: Kutsal güç. 3. Erkek adı. Kudsiyân; melekler. Kudsiyyet; 1. Kutsallık, mukaddeslik, azîzlik. 2. Temizlik, arılık. Kudüs; Filistin’in merkezi olan ehir. Ruh-ül Kudüs: 1. Cebrâil. 2. Hz sa’ya üfürülen ruh. 852 Ni anyan, Sevan, Sözlerin Soya acı: Ça da Türkçenin Etimolojik Sözlü ü, Adam Yay., stanbul 2002. 853 Devellio lu, Ferit, a.g.e., 525, 677, 1026. 296 Kuddise; “Mukaddes, mübârek olsun!” mânâsına gelen ve ermi ler hakkında kullanılan bir dua. Kuddûs; 1. Temiz, pak. 2. Allah’ın adlarından. Mukaddes, mukaddese (ço ulu mukaddesât); 1. Takdîs edilmi , kutsal, mübârek; temiz. Kütüb-i Mukaddese: kutsal kitaplar (Kur’an, Tevrât, Zebûr ve ncil). 2. Kadın adı. Takdîs (ço ulu takdîsât); 1. Mukaddesle tirme, kutsalla tırma, kutsal bilme, kutsal tutma. 2. Allah’a ükretme. 3. Ululama, büyük saygı duyma. emseddin Samî, ilave olarak bu kökün u biçimlerine de yer vermi tir:854 Tekaddüs; (kadese’den tef’il) pak ve mübârek olma, diyaneten muazzez ve muhterem olma; Kâbe’nin takdîsi. Tekaddese; (terkibat-ı arabiyede dua makamında kullanılır) pak ve mübârek olsun, muazzez olsun. Büyük Türkçe Sözlük’te ‘kds’ kökünden türeyen ve Türkçe’de kullanılan kuds, kudsî, kudsîyan, kudsîyet, kudas, kuddas, kuddise, Kuddûs, mukaddes, mukaddesat, mukaddesatcı, mukaddesatcılık, mukaddesle mek, mukaddesle tirmek ve takdîs kelimelerine yer verilmi tir:855 854 855 Sami, emseddin, Kamus-ı Türki, Akdam Matbaası, Dersaadet 1899 – 1900, s. 424, 1057-1058. Do an, Mehmet D., Büyük Türkçe Sözlük, z Yayıncılık, stanbul 1996, s. 686-687, 791, 1038. 297 Kudas/Kuddas; Hz sa’nın havarileriyle yedi i son yeme i anmak maksadıyla, araba ekmek batırılarak, yapılan bir hristiyan ayini. Kuddise; Azîz, mübârek. Kuddûs; 1. Çok azîz ve mübârek, çok kudsî, Allah’ın sıfatlarından. 2. Çok temiz. Kuds; 1. Kudsîlik, mukaddeslik, mübâreklik. 2. Her türlü fenalıktan arınmı olma hali, arılık. Kutsallık. Mukaddes; Takdîs olunmu , kutsanmı , mübârek, kutlu, kudsî, azîz, görklü. Mukaddesatçı; 1. Mukaddes eylere ba lı olan. 2. Müslüman. Mukaddesatçı için Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlü ünde; ‘kutsal tanınan eylere a ırı ölçüde ba lılık gösteren kimse’ tanımlaması yapılmı tır.856 5.2.4. Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü ‘kds’ kökünün türevleri ngilizce’de u sözcüklerle kar ılanmı tır857: 0C} – qadusa u (quds, qudus) I. to be holy, be pure II. to hallow, sanctify (;9 s.o., s.th.); III. to dedicate, to consecrate (;9s.th.); to declare to be holy, glorify ( 856 b Eren, Hasan, vd., Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Milliyet, stanbul 1992, c.2, s. 1042. Wehr, Hans, ed. by J Milton Cowan, A Dictionary of Modern Written Arabic, Buchdruckerei Hubert & Co., Harrasowitz 1979, s. 875; Mutçalı, Serdar, ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük, Da arcık Yay., stanbul 2001, s. 45, 88, 203, 214, 419, 421, 857 298 God); to hold sacred, venerate, revere, reverence, worship (;9s.o., s.th.); IV. (Chr.) to canonize (;9s.o.); (Chr.) to say Mass, celebrate / 0: b CQ may God sanctify his secret! (euology when use mentioning the name of a deceased Muslim Saint) V. to be hallowed be sacred or sanctified. 0C} – quds, qudus holiness, sacredness, sanctity; (pl. CD sanctuary, shrine; Jud.); C D X al-quds Jerusalem / ,C D X W C Q • C Q; C Q aqdâs) ;the holy of holies, (Chr., (ar-) rûh al-qudus the Holy Ghost (Chr.) !bC} – qudsî holy, sacred; saintly; saint -bC} – qudsîya holiness, sacredness, sanctity; saintliness 0 C} – quddâs b C} - qadâsa pl. –ât, | 5 C} qadâdîs Mass (Chr.) holiness, sacredness, sanctity; saintliness / b ; C} His Holiness the Pope 0%C} – qaddûs , quddûs most holy; 0%CV – the Most Holy, the All-Holy (God) | C} – qiddîs pl. –ûn holy, saintly; Christian Saint 299 0C} - aqdas more hallowed, more sacred, holier 0CV - | CV – bait al- maqdis Jerusalem – taqdîs sanctification, hallowing; dedication, consecretion; celebration (Chr.); Consecration (as part of the Roman Catholic Mass; Chr.); reverence, veneration, worship; glorification 0CV& 0CV& - muqaddis reverent, reverential, venerative muqaddas hallowed, sanctified, dedicated, consecrated; holy, sacred. pl. –ât sacred things, sacrosanct things / Palestine; C D, H . Jerusalem; C D, Y 8 : D, c z the Holy Land, the Holy Scriptures, the Holy Bible (Chr.) 0CV & - mutaqaddis hallowed, sanctified, dedicated, consecrated; holy, sacred 05 } • qâdis Cádiz (seaport in SW Spain) 300 5.2.5. Kur’an-ı Kerîm’de ‘KDS’ Kökünün Türevleri ve Anlamları ‘kds’ kökünün Kur’an-ı Kerîm’de u türevleri kullanılmı tır:858 C ) % QI E C J ^ DI 2J E C J [ DN R E C A ( DI !J R ve I :) ( DI !J R . Bu türevlerin yanı sıra C A J DN R E CJ DN R X A J eklinde bir terkib içerisinde de kullanılmaktadır. Kur’an-ı Kerîm’de kullanılı ına göre’kds’ kökünün türevleri u anlamlara gelmektedir:859 C A J DN R Temizlik, tertemiz olma, kudsîlik. CJ DN R X A J = Kudsî ruh: Cebraîl Aleyhisselam: m) G @ J) mn 4J ) R+J/) $ V) ZA b H ) .^BIJA ‡^ )&R A ) ^( VA/ 0 ' C+V s% J I1( 2) >R QN M ) !A A@ !J R A De ki: Onu (Kur’an) Ruhul Kudüs (Cebraîl) Rabbinden hak olarak imân edenlere sebat vermek ve Müslümanlara hidayet ve müjde olarak indirdi860. C J [ DN R Bütün noksan sıfatlardan uzak, münezzeh ve mukaddes (olan Allah): A A& ) R 1A 1A ]) R 0 ' %C̀+V A A!) R c A @ dIR _A' /) ) * A ) !) ( _A' /) A bA ~J .^) J Göklerde ve yerde olanlar mülkün sahibi, her türlü eksiklikten münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah’ı tesbîh ederler861. 858 Çanga, Mahmûd, Kur’an Kelimelerinin Anahtarı, Tima , stanbul 1986, s. 383. a. e., s. 383. 860 Nahl: 102 861 Cuma: 1 859 301 C ) % QI - C J ^ DI 2J - Takdîs etmek ( anına yakı mayan eylerden tenzîh etmek) / Temizlemek, tertemiz yapmak. ) 'A >N ]) f @ )I +N QI T xI A‚) c A @ dIR _A' U>A ?) _^23A A I À I!) R A ) [) #I QI wR 3A) #I QI ) I 0nCVIU ) A !@ & ) A ~J .^) 2J VJ & @ 2)) F• /) ^ J xA @ )) ) 'A J A xR J V@ /) =I +J!I]@ ) I /) J I@ I _^23A Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yarataca ım, dedi. Onlar: Bizler seni hamd ile tesbîh ve Takdîs edip dururken, yeryüzünde fesat çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah onlara: üphesiz ben sizin bilmediklerinizi bilirim, dedi862. C A ( DI !J R Mukaddes = tertemiz. 0 ' CV6 5' X Mukaddes vadi, (putperestlerin vb. batıl akide sahiplerinin ortaya çıkardıkları pisliklerden, kirlerden arınmı ) tertemiz vadi. mn+eN 0 ' CV6 5' X A ) 2(3A ) @I]@ 2) o@ I‚@ 'I ) [) 2)I _^23A üphesiz ki ben senin Rabbinim! Hemen ayakkabılarını çıkar! Çünkü sen kutsal vâdi Tuvâ’dasın863! I :) ( DI !J R Mukaddes = tertemiz. I :) ( DI !J R c ) @ dIR Tertemiz belde, mukaddes arazi (Filistin veya Tur da ı ve civarı yahut am ve civarı). I) [ )@ ) I) @ N I J b r ) 8)I _A8b bCV6 p ‚ +N‚J h@ A +@ QI ) V) A :A ‚) +J.ADI @8)'I @ N A )h@ I Ey kavmim! Allah’ın sizin için yurt olarak belirledi i mukaddes beldeye girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmü olursunuz864. 862 Bakara: 30 Taha: 12 864 Maide: 21 863 302 5.2.6. Tefsirlerde ‘KDS’ Kökünün Anlamları Ra ıb el- sfehani ifade etti ini ve “ T5A | R) < D8 : Takdîs kelimesinin ilâhî anlamda bir temizli i @ N ) ^ |I J) H A @.)R >I 4@ I < ) ?@ ^ J N ) r ) 4A ZR JA J b J A J !) 2(3A : Ey Ehl-i Beyt! Allah sadece sizin kirlerinizi (günahınızı) gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor865” ayetinde de bu ilâhî temizli in ortaya konuldu unu, Kur’an’da yer alan terkiblerinde, birlikte kullanıldı ı ruh, arz ve vadi gibi isimleri de maddi necasetten arî olma ve manevî temizlik anlamında tavsif etti ini açıklamı tır.866 CQ kökü hangi biçime sokulursa sokulsun mânâsının temizlemek ve arındırmak anlamlarına gelece ini kaydeden Kurtubî u örnekleri vermi tir867: Yüce Allah’ın u buyruklarında oldu u gibi: “Mukaddes arza giriniz868”. Yani temiz kılınmı arza giriniz. “.. meliktir, kuddüstür869”; yani temiz olandır. “Muhakkak sen Tuva adındaki mukaddes vadidesin870”, “Beytü’1-Makdîs”e de bu adın verili sebebi, içi günahlardan takdîs olunan yani arındırılan bir mekan oldu undan dolayıdır. Kurtubî, CQ kökünden türeyen “kades” (kendisinden abdest alınıp temizlenilen çukur, kova ve buna benzer yerlere) ve “el-Kâdus” (kova, su dolabı, 865 Ahzab: 33 Ra ıb el- sfehani, Müfredat-u Elfazi’l-Kur’an, _Z maddesi, Daru’l-Kalem, Dıme k 1997. 867 mam Kurtubî, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları, stanbul 1997, c. 1, s.552. 868 Maide: 21 869 Ha r: 23 870 Taha: 12 866 303 vb) gibi kelimelerin de do rudan temizlikle alakalı oldu unu söylemi tir.871 Buna göre “el-kuds” herhangi bir görü ayrılı ı sözkonusu olmaksızın temizlik, arılık demektir. Kurtubî, Bakara Suresi 30. ayetinde yer alan C J ^ DI 2J ifadesini açıklarken; “Bunun anlamı seni ta’zim eder, anını yüceltir, senin zikrini inkarcıların Sana nisbet ettikleri, Sana yakı mayan eylerden arındırarak yaparız. Bu açıklamayı Mücahid, Ebu Salih ve ba kaları yapmı tır. ed-Dahhak ve ba kaları da öyle der: Bunun anlamı udur: Bizler Senin rızanı arayıp umarak, nefislerimizi senin için arındırır ve temizleriz. Aralarında Katade’nin bulundu u bir topluluk da öyle demektedir: “Seni takdîs ederiz” buyru u namaz kılarız, demektir. Takdîs namazdır. bn Atiyye ise; bu açıklama zayıftır, demektedir.”872 Kurtubî, takdîsin namaz oldu una dair görü ü benimsemi ve namazın hem ta’zimi, hem takdîsi ve hem de tesbîhi kapsadı ını belirtmi tir.873 es-Sabûnî ise C J ^ DI 2J ifadesini açıklarken, bu ifadenin zıddının tencis (pisleme) oldu unu, takdîs kelimesinin ise Allah’ı yüceltme, ululama ve O’nun anına layık olmayan eylerden uzak tutma anlamlarına geldi ini belirtmi ve Müslim’in Sahih’inden u rivayete yer vererek açıklamı tır:874 “Resulullah (sav) rüku ve 871 mam Kurtubî , a.g.e., c. 1, s.552. a.e, c. 1, s.553. 873 a.e., c.1, s.553 874 es-Sabûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t Tefasir – Tefsirlerin Özü, Ensar Ne riyat, stanbul 1995, c.1, s. 82. (Müslim, Salat: 223.) 872 304 sücudunda; X ` /Y C Q : O, Çok tesbîh edilen ve çok takdîs edilen meleklerin ve Ruh’un Rabbi’dir, derdi.” Katade, meleklerin, rablerini takdîs etmelerinden maksadın, “Allah için namaz kılmaları” oldu unu, Ebu Salih ve Mücahid ise “Allah’ı ululamak ve yüceltmek” oldu unu, bn-i shak da “Allah’a kar ı gelmemek ve Allah’ın sevmedi i bir eyi yapmamak” oldu unu söylemi ler; Dehhak ise, “Allah’ı arındırmak” demek oldu unu zikretmi tir.875 Fahruddin er-Râzi, Mu’tezile’nin CQ kökünün birçok bakımdan “adl”e delalet etti ini belirttiklerini aktarmı tır:876 a) Melekler “Biz, seni hamdinle tesbîh eder ve seni takdîs ederiz” derken bu fiilleri kendilerine izafe etmi lerdir. E er bunlar Allah’ın fiilleri olsaydı, bunlarla övünmek yerinde olmazdı ve bunların kan dökmeye üstünlü ü olmazdı. Çünkü bunların hepsi Allah’ın fiilidir. b) E er fesat ve katillik, Allah’ın fiili olsaydı, “Ben mâlikim, istedi imi yaparım” diyerek Allah’ın cevab vermesi gerekirdi. c) Cenâb-ı Hakk’ın “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” sözü, Allah’ın fesad ve katilden ber’i olmasını gerektirir. Ancak, Cenâb-ı Allah’ın kendi fiilinden ber’i olması imkansızdır. 875 Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, Hisar Yayınevi, stanbul 1996, c.1, s. 163-176. 876 Fahruddin er-Razî, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akça Yayınları, Ankara 1988, c.2, s.260261. 305 d) Fuhu , kubh (çirkin fiil), cevr (haksızlık), zulüm ve fesad ancak Cenâb-ı Hakk’ın yapması, yaratması ve dilemesiyle olursa, o halde Allah’ı tenzîh ve takdîs nasıl do ru olur? e) Allah Teâla’nın “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” ifadesi “adl” görü üne delalet eder. Çünkü, Cenâb-ı Hak e er küfrün yaratıcısı olsaydı, o insanları kâfir olsunlar diye yaratmı olurdu. Bu durumda da cevabın “Evet, Allah onları fesat çıkarıp kan akıtmaları için yaratmı tır” eklinde olması gerekirdi. Allah böyle bir cevab vermedi ine göre, bu mezheb dü er. f) ayet fesat ve katillik Allah’ın fiillerinden olsaydı, bu onların renkleri ve bedenleri mesabesinde olurdu. nsanların renkleri ve bedenlerinden dolayı onlara taaccüb etmek (hayret etmek) do ru olmadı ı gibi, fesat çıkarıp kan akıtmalarına da taaccüb etmek ( a mak) do ru olmazdı. Ehli sünnetin görü üne kar ı olan bu vecihlere “ilim ve dâî meselesi ile”cevab verilir. Vallahu a’lem. Kur’an’da, dört yerde geçen CJ DN R X A J : Rûh’ul-Kudüs ifadesi, ülemanın ço unlu una göre Cebraîl (as) yerine kullanılır. M J /A dIR X J [ : Rûh’ul-Emîn tamlaması da bununla e anlamlı olup, Kur’an’da bir kere (Kur’an’ı, Rûh’ul-Emîn’e indirdi877) geçer. Dolayısıyla bu kesin olarak Cebraîl’dir, zira vahiy getiren mele in Cebraîl oldu u kesin delillerle sabittir.878 Mevdudî, Rûh’ul-Kudüs ifadesi için vahye, vahyi peygamberlere ileten Cebraîl (as)’e veya Allah’ın saf olarak yarattı ı sa Mesih’in 877 878 uara: 193 Döndüren, Hamdi, nsanlı a Son Ça rı – Kur’an’ı Kerim, Yeni afak, stanbul 2003. c.1, s.97. 306 Kutsal Ruhuna i aret edebilece ini belirtmi tir.879 Muhammed Esed de, bu ifadenin “kutsallık ruhu” anlamına geldi ini ve ruh teriminin Kur’an’da sık sık ‘ilâhî ilham’ anlamında kullanıldı ına dikkat çekmi ve Hz Peygamber’in ashabdan air Hassan b. Sabit’e Ruh’ul-Kudüs nimeti bah edilmesi için duada bulundu una dair rivayeti aktarmı tır.880 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Ruh881 ve Kuds kelimelerini etraflı bir biçimde tartı tıktan sonra, Hristiyanların Rûh’ul-Kudüs’ü Hz sa’nın öz ahsiyetinin bir parçası olarak kabul etmelerinin tamamen batıl ve hatalı bir inanç oldu unu dile getirmekte ve Rûh’ul-Kudüs’ten ne kasdedildi i üzerinde durmaktadır:882 Acaba Rûhu’l-Kudüs’ten murad nedir? “Rûhu’l-Kudüs” kelime itibariyle fevkalade temizlik, taharet ve nezahet yahut bereket ruhu, yahut mukaddes ruh demek ise de bunun gerçek anlamı hakkında tefsirciler birkaç rivayet nakletmi lerdir. 879 Mevdudî, Ebu’l-Ala, Tefhimu’l Kur’an – Kur’an’ın Anlamı ve Tefsiri, nsan Yayınları, stanbul 1991, c.1, s. 93. 880 Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı – Meal Tefsir -, aret Yayınları, stanbul 1997, s. 24. 175 Elmalılı M. Hamdi Yazır; Genel anlamıyla ruhun, katı ve hareketsiz olan maddeye zıt bir varlık oldu u açıktır. En ilkel ekliyle madde ruhsuz bulunabilir, fakat bu mânâda ruhsuz bir cisim var mıdır? Bu husus münaka a edilebilirse de ilkel maddeden meydana gelmi olan her cisim terkibi ve te ekkülü bakımından bizzat bir kuvvete ve bir ilk harekete sahip olmak durumunda bulundu undan her cisimde, genel anlamda bir ruh zaten var demektir. Fakat özel anlamda ele alındı ı zaman, ruhsuz cisimlerin varlı ından üphe etmeyiz. Zira nice canlıların, ruhtan ayrıldı ı zaman öldüklerini görmekteyiz. Demek ki ruhun cisimden ayrılmasıyla ayrıcalık kazanaca ı üphe edilecek bir ey de ildir. Fakat esas itibariyle ruhun öz cevheri ile maddenin öz cevheri birbirinden apayrı varlıklar olarak âlemde iki ayrı cins cevher var mıdır? Yoksa maddenin cevheri ruhun cevherine veyahut ruhun cevheri maddenin cevherine râci olmak üzere yalnızca bir tek çe it cevher mi vardır? Yani kâinat âleminden cisimlerin cevheri büsbütün kaldırıldı ı farzolunsa, ruhlar da ortadan kalkar mı? Yahut aksine ruhun cevheri ortadan kalksa, maddî cisimler de büsbütün yok olur, ortadan kalkar mı? Yoksa birisi di erinden ayrı olarak varlı ını sürdürebilir mi? Felsefe dalında her birinin taraftarı ve savunucuları bulunan çe itli nazariyelerden imdilik vazgeçerek u kadarını söyleyelim ki ruhun, cevheri ve öz varlı ı ne olursa olsun, nev’inin hakikatı, hatta bir tek nevi içinde çe itli mertebeleri bulundu u üphe götürmez bir gerçektir: nsanların di er canlılardan farkı, ruhlarının kendi nev’ine mahsus özelli inden dolayı oldu u gibi, be erin çe itli sınıf ve fertleri arasındaki fark da en azından ruh mertebelerinin çoklu unu göstermektedir. Genellikle Peygamberler ise derece farklarıyla birlikte, Âdem kıssasından anla ıldı ı üzere, ilk fıtrata nazaran, be er nev’i içinde Allah’ın halifeli ine mazhar olmu yüksek bir ruh derecesine sahip kimselerdir… 882 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. 1, s. 337-344. 307 1- Mücahid ve Rebî’in beyanına göre; “el-Kudüs” el-Kuddüs gibi ilâhî isimlerdendir. u halde Rûhu’l-kudüs, yani Allah’ın ruhu demek olabilir. Nitekim bu te’yid dolayısıyla Hz sa’ya “rûhullah” dahi denilir. 2- bnü Abbâs’dan bir rivayete göre, burada “Rûhu’l-Kudüs” Allah’ın ism-i azamı (en büyük ismi)dır ki, Hz sa bununla ölüleri diriltirdi. 3- ncil’dir, nitekim “ te böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik.” ( ûrâ, 42/52) âyet-i Kerîmesinde Kur’ân vahyine dahi “ruh” denilmi tir. 4- Katâde, Süddî, Dahhâk ve Rebî’in beyanına ve bnü Abbâs’dan di er bir rivayete göre, Rûhu’l-Kudüs Cebraîl’dir. Ve buna asahh-i akval, yani rivayetlerin en sıhhatlisi demi lerdir. Çünkü Peygamber Efendimiz, Hassân bni Sabit (r.a.) bir kerre “Kurey ’i hicvet, Rûhu’l-Kudüs seninledir.” buyurdu u gibi, bir ba ka zamanda da “Ve Cebraîl seninledir.” diye buyurmu lardır. Demek ki, Rûhu’l-kudüs Cebraîl aleyhisselâmın “Rûhu’l-Emîn” gibi di er bir ismidir. Nitekim Hassân (r.a.) dahi beytinde “Allah’ın elçisi olan Cibrîl de bizdedir. O Rûhu’lKudüs’ün ise e i, benzeri yoktur.” diyerek Rûhu’l-Küdüs’ün Cebraîl oldu unu göstermi tir. Cebraîl’e “rûhullah” dahi denilmesi, di er bir ilâhî isim olan Rûhu’l-Kudüs’ün aynı mânâya geldi ini do rular. Yazır, her ne kadar da, Kur’ân’da Rûhu’l-Kudüs’ten müfessirler Cebraîl anlamı çıkarıyor olsalar da, bu takdirde u sorunun akla gelece ini ifade ediyor883: “Cebraîl Hz sa’dan ba ka peygamberlere de indi i halde burada “onu Rûhu’lKudüs ile destekledik.” ilâhî ifadesinde söz konusu zamire Hz Musa bile dahil edilmiyerek do rudan do ruya zamirin Hz sa’ya tahsis edilmesinin mânâsı nedir? Bu ifadeden Rûhu’l-Kudüs’ün Cebraîl’den ba ka bir özel ruh oldu u anla ılmaz mı?” Yazır, bu soruya müfessirlerin olumsuz cevap verdi ini aktarıyor:884 883 884 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., c. 1, s. 337-344. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., c. 1, s. 337-344. 308 Tefsircilerin açıklamasına göre, cevap hayır. Bu tahsisin anlamı udur: Cebraîl’in Hz sa’ya ba ka türlü bir ihtisası vardır ki, di er peygamberlerde bunun örne i yoktur. Çünkü Hz Meryem’e onun do umunu müjdeleyen Cebraîl’dir. Hz sa onun nefhi (üflemesi) ile do mu , onun terbiye ve deste iyle büyümü , her nereye gittiyse beraberinde gitmi tir. Nitekim Meryem Sûresi’nde “Ona ruhumuzu gönderdik, o ruh ona be er eklinde temessül edip göründü.” (Meryem, 19/17) buyurulmu tur. Âyette geçen “rûhanâ”, rûhullah, Rûhu’l-Kudüs, Cebraîl’dir. Bundan ba ka bilindi i gibi, srailo ulları’nın, Hz sa ve annesi Meryem hakkında iffet ve ismete, onların kudsîyetlerine aykırı sözler söylemi olmaları ve âyette esas muhatap olan da yahudiler oldu undan, Hz sa hakkındaki bu âyet, tahsis için de il, fakat bilhassa yahudilerin isnat ve iftiralarına kar ı Hz sa’yı tenzîh için bu teyid özellikle söz konusu edilmi tir. te bundan dolayıdır ki, taharet ve temizlik anlamına gelen “Rûhu’l-Kudüs” ismi tercih buyurulmu tur. unu da burada hatırlatmak lazım gelir ki, Hz sa “Rûhu’l-Kudüs” ile teyid edilmi tir, fakat Rûhu’l-Kudüs ile teyid edilen yalnızca Hz sa de ildir. “De ki, Rûhu’l-Kudüs, onu Rabbinden hak olarak indirmi tir.” (Nahl, 16/102) buyuruldu u ekilde Peygamber Efendimiz’e Kur’ân-ı Kerîm’i indiren de Rûhu’l-Kudüs’tür. Oysa Kur’ân’ı ona indirenin Cebraîl oldu u bilinen bir gerçektir. Demek ki, Rûhu’l-Kudüs Cebraîl’dir. Güç ve kuvvet açısından Cibril veya Cebraîl, ismet ve nezahet açısından da Rûhu’l-Kudüs’tür. Allah’ın isimlerinden olan C J [ DN R : Kuddüs kelimesini ise, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır; “Gayet mukaddes her türlü kusurdan münezzeh (uzak), her vasfında mükemmel, sınırlamaya ve tasvire sı maz, hiçbir leke kabul etmez, tertemiz demektir” diye tanımlamı tır.885 Yüce Allah’ın bu ismi, O’nun, tesbîh ve tecsîmden, bir ba ka eye benzemekten, be erî sıfatlardan münezzeh oldu unu ifâde 885 Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 1, s. 337-344. 309 etmektedir. Nitekim Beyhakî, bu Kuddüs ismini, kendi yaptı ı ayırıma göre, Allah’tan tesbîhi nefyeden isimler arasında saymar ve Kuddüs isminin izahı münasebetiyle Halimî'den naklen der ki: "Kuddüs'ün mânâsı, fazilet ve güzelliklerle övülmü demektir.”886 Mevdudî ise bu kelimeyle ilgili olarak u açıklamayı yapmı tır:887 Kelime mübala a sı asındadır. Tüm kötü sıfatlardan münezzeh demektir. Yani O’nun zatında hiçbir kötülük ve eksiklik bulunmaz demektir. Her olumsuzluktan münezzehtir. O’nda hiçbir kötülük oldu u tasavvur dahi edilemez. Burada Kudsîyetin, gerçek hakimiyetin öncelikli artlarından biri oldu u iyice anla ılmalıdır. nsanın aklı ve fıtratı, hakimiyet sahibi olan bir kimsenin kendisinde er, kötü huy ve niyetler bulunduraca ını ve kötü sıfatlar ta ıyaca ını, üstelik yetkisi altında bulunan kimseler hakkında iyilik yerine kötülük dü ünece ini kabul etmez. Bu bakımdan insanlar hükümranlık atfettikleri kimselerde, kudsîyyetin var oldu unu zannederler. Zira, kudsîyyet olmaksızın tam bir hakimiyet tasavvur edilemez. Ancak, Allah’ın dı ında hiçbir iktidar sahibinin kuddüs olmadı ı açık bir gerçektir. Padi ahlık, cumhuriyet, krallık veya herhangi bir be eri sistemin hükümdarında söz konusu kudsîyyeti tasavvur etmek mümkün bile de ildir. bCV6 p ‚ : Arz-ı Mukaddes’ten kasıt Peygamberlerin vatanı olan Filistin’dir. brahim, shak ve Yakub srailo ulları en sonunda Mısır’dan ayrıldıkları zaman Allah, bu ülkeyi kendilerine vermi ve burayı fethetmeyi onlara emretmi ti.888 Taberî, Arz-ı Mukaddes’in sınırlarını belirleyen kesin bir delil bulunmadı ını belirttikten sonra öyle demektedir:889 “Bu toprakların Fırat nehri ile, 886 Beyhakî, el-Esmâ ve’s-Sıfât, Beyrut 1985., s. 38. Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c. 6, s. 227-228. 888 a.e., c. 1, s. 472. 889 Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, a.g.e., c. 6, s.110. 887 310 el-Ari arasında kalan alanın dı ında olmadı ında da bilginlerin görü birli i vardır.” Arz-ı Mukaddes veya Arz-ı Mev’ud (Mısır’dan çıkarken srailo ulları’na Allah’ın vaat etti i topraklar) Kudüs’te Beyt-i Makdîs’in bulundu u yerdir. Bir rivayette Hz brahim Lübnan da ına çıkınca, Allah “Bak, gözünün ula tı ı yer mukaddestir ve gelecek nesline mirastır” buyurmu , bunun belirlenmesi için de ‘Tur’ yani da ve havalisi denilmi tir. Dima k, Filistin ve Ürdün’ün bir bölümü diyenler oldu u gibi, am topra ı da denilmi tir.890 Muhammed Esed, bazı müfessirlerin tuva’nın ‘kutlu kılınan vadi’nin ismi oldu unu belirtiklerini, ancak Zemah eri’den tuvan yahut tivan sözcü ünün ‘iki kere kutsanmı ’ anlamına geldi ini aktarmı ve bu iki kere kutsanmanın sebeplerinin ilkinin Allah’ın sesinin i itilmesinden, ikincisinin de Musa’ya peygamberlik görevi verilmesinden ötürü oldu unu kaydetmi tir.891 Elmalılı M. Hamdi Yazır ise, ‘iki kere kutsanmı ’ anlamına yer vermekle birlikte, vadinin temiz ve mübârek demek olan “mukaddes” sıfatıyla nitelenmesinin, ilâhî feyiz ve bereketin önce temiz kalplere gelece ine ve dolayısıyla her eyden önce temizli in gerekli oldu una dikkat çekmek için oldu unu ifade etmi tir ve Tâhâ Suresi 12. ayette yer alan “Haydi papuçlarını çıkar. Çünkü sen mukaddes Tuvâ Vadisi’ndesin” ifadesini de aktarmı tır.892 890 Döndüren, Hamdi, a.g.e., c.1, s.214. Esed, Muhammed, a.g.e., s.625. 892 Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 1, s. 337-344. 891 311 5.3. ‘KDS’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z ‘Kds’ kökü di er iki kökle kar ıla tırıldı ında Kutsal metinlerde en fazla tekrar eden köktür. Özellikle Kitâb-ı Mukaddes’te çok sık tekrar eden bu kök, kutsal metinlerin anlamlarının çözümlenmesinde anahtar rol üstlenmektedir. Sadece Eski Ahit’te 840 kez kullanıldı ını tesbit etti imiz bu kök, Yeni Ahit’te de 292 kez kullanılmı tır.893 Ancak Kitâb-ı Mukaddes’te bu kadar sıklıkla kullanılan kök, Kur’an’da çok az sayıda (10 kez) kullanılmı tır. Kökün Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an’da kullanılma sıklıkları a a ıdaki tabloda verilmi tir: Tablo 5 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘kds’ kökü sayısı ‘kds’ kökü Eski Ahit Yeni Ahit Kur’an-ı Kerîm Toplam sim Türevleri 127 59 5 191 Fiil Türevleri 65 13 1 79 Toplam Türev 192 72 6 270 Toplam Kullanım 840 292 10 1142 Kur’an’da çok az sayıda kullanılmı olmakla birlikte, ‘kds’ kökünün kök anlamına ula mak ve anlam alanında yer alan di er terimleri tespit etmek bakımından Kitâb-ı Mukaddes’e müracaat etmek büyük önem ta ımaktadır. Zira bu 893 Kds kökünü vahiy gelene i perspektifinde ele alarak semantik analize tabi tutan Ömer Müftüo lu, Eski Ahit’te bu kökün toplam 571 defa, Yeni Ahit’te ise 27 defa geçti ini belirtmektedir. Ara tırmamızda Kitâb-ı Mukaddes’in bütünü özellikle Arapça tercümesinden tarandı ından, Müftüo lu’nun do ru rakamlara ula amadı ını dü ünmekteyiz. Kar ıla tırma için bkz. Müftüo lu, Ömer, “Vahiy Gelene inde ‘Kaddese’ Kökünün Semantik Analizi”, Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi, c. 4 sayı 2, 2004. 312 kökün türevleri Kitâb-ı Mukaddes’te 1132 defa kullanılarak, kutsal Kitâbın merkezinde yer alan odak terimler haline gelmi tir. Etimolojik olarak ‘qds’ (qadusa) kök anlamı “arınmak - kutsal olmak”tır. Samî dillerinde q-d-s harfleriyle ifade edilen bu kök, Malaycada qaddis, branicede qadosh, Süryanicede qadisha, Amharikçede qeddus, Ugaritçede qdsh, Fenikecede qdsh biçimlerini almaktadır.894 Arapçada quds (qadusa) temizlik, kutsallık anlamında olup, kelime Farsçada qods olarak kullanılmaktadır. Quddus (qadusa) ise çok kutsal anlamında olup, Hintçede Kuddûs, Farsçada ise qoddos olarak kullanılmaktadır. Muqaddas (qadusa) kutsal anlamındadır ve Azericede müqeddes, Hintçede mukaddas, Malaycada mukaddas, Farsçada moqaddas, Türkçede mukaddes olarak yer alır. Taqdis (qadusa) kutsama anlamında ve Farsçada taqdis, Türkçede takdis olarak kullanılır.895 Arapça sözlüklerde ‘kds’nin kök anlamının temiz olmak, arınmak oldu u belirtilmi tir. C J @ DN temizlik anlamındadır ve Allah’ın sıfatı olarak C [ DI eklinde kullanılır. Bu kelimeler için kadîm Arapça sözlüklerde, bereket, mübârek kar ılıklarına yer verilmi tir. Allah’n ismi / sıfatı olarak kullanıldı ında, Allah’ı her türlü eksiklikten, ayıptan uzak, temiz, münezzeh görmek anlamındadır. < D8 için sözlüklerde temizlemek / tehzîh etmek ve tebrîk etmek anlamlarına yer verilmi tir. 894 895 Rajki, Andras, Arabic Etymological Dictionary, ‘qadusa’, byy., 2002. a.e.. 313 Müfessirler buradaki temizli in ilahî kaynaklı bir temizlik (manevî temizlik) oldu una çekmi ve Ahzab 33896 ayetini örnek göstermi lerdir. Bu kökün Arapçada temizlikle ilgili olmak üzere kova anlamında suyun önünü kesmek için kullanılan ta anlamında büyük onur, kullandıkları için eref sahibi kimse anlamında <%D C) DI , C ( DI , gemi anlamında C J hA DI , C ) DN , Hıristiyanların azizleri için gibi türevleri bulunmaktadır. Ayrıca slamî literatürde cennet CJ DN , Kâbe için Beyt’il makdis (CA DR ,I H bölgesi için Mukaddes Arz ( ), Suriye, Filistin ve Ürdün’ün bir : D, c z ), Cebraîl için Ruhu’l Kudus (CJ DN X Eski ve Yeni Ahit için Kitâb’ul Mukaddes (C D, Y 8 ), ) terkibleri kullanılmı tır. Bu kullanımların tümü temizlik anlamını da barındırır. Bakara Suresi 30. ayette geçen C J ^ DI 2J ifadesi üzerinde müfessirler farklı açıklamalar yapmı tır: Bazıları bu ifadeyi, “Sana nisbet edilen, sana yakı mayan eylerden seni arındırırız” diye anlarken, bir kısmı ise “kendimizi arındırırız” diye anlamı tır. Buradaki ifadeyi namaz olarak yorumlayanlar da olmu tur. 896 “Ey Ehl-i Beyt! Allah sadece sizin kirlerinizi (günahınızı) gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor” 314 branicede de ‘&*/’nin kök anlamında temizlik ön plandadır. Bu kök, saf, temiz, pak, arî olmak; kutsamak, kutsalla tırmak, kutsal kabul etmek, takdis etmek; hazırlamak, adamak, tanrıya vakfetmek; ayrılmak, ayrı olmak, farklı olmak; evlenmek, ni anlanmak; ilan etmek, duyurmak, açı a vurmak; fahi e, kutsal yer, tapınak; kutsal rab, aziz, velî; ibne, fahi e gibi anlamlara gelmektedir. Süryanicede ise ‘$dq ’ kökü, temiz, pak, saf olmak; kutsamak, takdis etmek; kutsanmak, takdis edilmek; kutsalla tırmak; dinsel tören yapmak, Tersanctus ilahîsini okuyarak ‘Tanrım Tanrım Tanrım’ diyerek a lamak; adamak, teslim olmak; abat’ı hatırlayıp kutlamak; evlilikle ba ıyla birle mek; tapınak, kutsal yaratıcı, azîz, velî gibi anlamlara sahiptir. Bu kök Yunancaya aktarılırken “ ” (hagiyos) ve “ 5 ” (hagnos) kelimeleri kullanılmı tır. Bu kelimeler dinsel saygı, reverans, saygıyla e ilme, anababaya ve tanrıya saygı duru unda bulunma anlamlarında kullanılmı olan “ ” kökünden türemi ve u anlamlara gelmektedir; e siz yüceli e sahip olan tanrıya saygı duru unda bulunmak, derinden gelen bir saygı göstermek; bu ba lamda tanrıdan dolayı önem kazanan eylere, örne in dinsel açıdan önem arzeden mekanlara, saygı göstermek, kutsamak anlamına gelmektedir. Bu kökün türevleri tapınak, mabed, kutsal mekan; kutsal metin ve sözler; tanrının görev verdi i ki iler, melekler, azizler; tanrıya has kılmak, bütünüyle tanrıya ait olmak; dinsel törenle, saf, temiz olan eylerin tanrıya kurban edilmesi, adanması; Ahlakî anlamda mutlak saf, temiz, günahsız, saygın, hatasız, alçakgönüllü, iffetli, dürüst, kutsal anlamlarındadır. Ayrıca Yunancada kutsanmı anlamında kullanılan hieros ile hagios karı tırılmamalıdır. Zira hagios sadece Tanrı için kullanılır. branice Kado 315 kelimesini kar ılamak üzere kullanılan hagios “ayırmak”, “kutsal olmak” anlamındadır. Yani sadece Tanrı kutsal olarak (hagios) görülmelidir. Hieros di er kutsallıkları da ifade eder. Latincede ise iki ayrı kelime “Sgcer” ve “Sanctus” kullanılmı tır. Sgcer, sg_cra, sg_crum biçiminden türemi ; kutsal, yüce, dinsel, kutsanmı ; berbat, lanetli, murdar, nefret edilen; mabet, kutsal yer; tören, dua, din, ibadet; rahip, papaz, rahibe; yasal, kamu davası, uyu mazlık; kurban, adamak, kurban etmek, hasretmek, vakfetmek; kutsal eyleri çalma, kutsal eylere kar ı saygısızlık, kutsal eylere küfretme, kafirlik; dokunulmaz kılmak, bozulamaz yapmak, ölümsüzle tirmek, ihlal edilemez, bozulamaz anlamlarına gelmektedir. “Sanctus” ise geçi li fiil olup; kutsamak, kutsalla tırmak, takdis etmek, dokunulmaz yapmak; onaylamak; buyurmak; temizlemek, arındırmak; yaptırım, müeyyide uygulamak; kutsanmı , kutsal, kutsalla tırılmı ; temiz, saf, erdemli, ahlaklı; dindar takva ehli; kutsallık, mukaddeslik; temizlik, iffet, ismet, erdem; resmî emir, irade, hukukta cezayı tanımlamak için kullanılan bir söz, hüküm; dokunulmazlık, bozulmazlık, kutsallık; saflık, iffet, ismet, namusluluk, erdem; kanun koyan, yaptırım getiren gibi bir çok de i ik türeve sahiptir. Türkçede ‘kds’ kökünün temizlik, paklık, arılık; kutsallık, mübâreklik; kutsal, kutlu, mübârek, Allah’a mensup, Allah’la ilgili, dinsel; mukaddesle tirme, kutsalla tırma, kutsal bilme, kutsal tutma; Allah’a ükretme; ululama, büyük saygı duyma; çok azîz ve mübârek, çok kudsî gibi anlamlara gelen de i ik biçimleri vardır. 316 Modern ngilizcede ‘kds’ kökünün türevlerini kar ılamak üzere to be holy, be pure; to hallow, sanctify; to dedicate, to consecrate; to celebrate; to declare to be holy, glorify; to hold sacred, venerate, revere, reverence, worship; to canonize; holy, sacred; saintly; saint; holiness, sacredness, sanctity; saintliness gibi kelimeler kullanılmaktadır. ngilizcede kullanılan sacred, sanctify kelimelerinin kökeni Latince “sgcer” ve “sanctus”dur. Kur’an’da çok az sayıda kullanılmasına ra men, özellikle Eski Ahitte çok sık tekrar eden ‘kds’ kökü bu yo un kullanımına paralel olarak, farklı anlamlara sahip olmu tur. Samî dillerinde ortak kök anlam olarak ‘temizlik’ ön planda yer alırken, bu kök istilahî olarak ‘kutsama, kutsal olma, dinsel’ anlamlarına sahip olmu tur. Arapçadan farklı olmak üzere, Süryanice ve branicede ‘kds’nin anlamları arasında adamak, kurban etmek; ayırmak, farklı tutmak, tahsis etmek; evlenmek, ni anlanmak, cinsel birle me; mabet, tapınak; azîz, velî gibi kullanımlar da yaygındır. Müftüo lu, ‘kds’ kökü ile ilgili yaptı ı semantik analizde, bu kökün ‘Kuddûs’ eklindeki türevinin Kur’an öncesi vahiylerde görülmeyen ve Kur’an’a özgü, Allah için kullanılan bir sıfat oldu unu kaydetmektedir ki, kanımızca bu biraz acelece yapılmı yanlı bir çıkarımdır.897 Zira branicede B *'/ (kaddi ), & */ (kado ) ve Süryanicede 04ydq (kadiy e’a) kelimeleri Allah’ın ‘Kuddûs’ sıfatını kar ılamaktadır. 897 Müftüo lu, Ömer, a.g.m., s. 220. 317 Yine Müftüo lu’nun ‘kds’ kökünün Eski Ahitten Yeni Ahite geçerken anlam daralmasına u radı ı ve bu daralmanın Yeni Ahit - Kur’an çizgisinde devam etmedi i yönündeki çıkarımının898 da sa lıklı olmadı ı kanaatindeyiz. Zira Yeni Ahitte ‘kds’ kökünün anlamının teke dü tü ü ve sadece ‘takdis etmek’ anlamında kullanıldı ını öne sürmektedir ki bunun böyle olmadı ı ortadır. Bu kökün, Yeni Ahitte 04dqm (makd a’a) ‘kutsal yer, tapınak’ anlamında kullanıldı ını899 gözden kaçırmı tır. Bununla birlikte Eski Ahitte bu kadar yaygın biçimde (840 kere) kullanılan kökün, anlam alanın çok daha geni olması do aldır. Ayrıca Süryanice ve branicede kök anlamından çok uzak hatta kök anlamına kar ıt anlamda olmak üzere, fahi elik, ibnelik, çirkin i ler, kâfirlik, kutsal olana kar ı saygısızlık, hadsizlik gibi anlamlarda da kullanılmı tır. Bu anlamlar kökü ifade etmek üzere kullanılan eski ve yeni Batı dillerindeki kelimelerde de yer almaktadır. Süryanicede yer alan bu geni anlam alanının Yeni Ahitte geçmemi olması do aldır, zira Süryanice aynı zamanda Eski Ahitin de kendisinde ifade buldu u bir dildir. Türkçede ise Arapça anlamların dı ında kullanımlar söz konusu de ildir. Di er yandan bu kökü Türkçeye çevirirken ‘kut’ kökü ve türevlerinin kullanıldı ı göz önünde tutulmalıdır. Eski Türkçe bir kelime olan kut; rahmet, bereket, talih, baht, hayır, kudsiyet, mübâreklik anlamlarına gelmektedir. Bu anlamlarda da görüldü ü gibi, Türkçeye aktarıldı ında ‘kds’ ile ‘brk’ köklerinin anlam alanları birbiriyle daha da çok örtü mektedir. 898 899 a.m., s. 224. Romalılar: 2-22, braniler: 9-12, Elçilerin leri: 3-14 318 SONUÇ Ara tırmamızda ‘brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ köklerinin her biri tek tek ele alınmı ve Kutsal Kitaplarda kaçar kez ve hangi biçimlerde geçti i belirtilmi tir. Bu köklerinin üçünün de kullanım sayıları tablo 6’da kar ıla tırmalı olarak sunulmaktadır. Bu köklerin her üçü de Kur’an’dan daha fazla Kitab-ı Mukaddes’te kullanılmı tır: Tablo 6 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘sbh’, ‘brk’ ve ‘kds’ köklerinin toplam kullanım sayıları ‘sbh’, ‘brk’ ve ‘kds’ köklerinin toplam sayısı Toplam Kullanım Eski Ahit Yeni Ahit Kur’an-ı Kerîm Toplam 1403 392 133 1928 Tablo 6’da da görüldü ü gibi üç kök Kutsal Kitaplarda yakla ık 2 bin kere kullanılmı tır. Bu kullanımların önemli bir bölümünü Eski Ahit’te yer alan kullanımlardır. Yeni Ahit ve Kur’an’da kullanım sayıları daha azdır. Kanımızca bu durum üç kökün anlam alanına tekabül eden terminojinin vahiy sürecinin daha sonraki dönemlerinde geni ledi i eklinde anla ılabilir. Eski Ahit’te sadece ‘kds’ kökünün türevleriyle ifade edilen bir çok anlamın, Kur’an’da çok daha fazla sayıda kelime ile ifade edildi ini söylemek mümkündür. Bu durum, dilin zaman içerisinde zeginle mesi, ifade gücünün artması, kelime hazinesinin çe itlilik kazanması ile de ilgilidir. 319 Her üç köke dair yaptı ımız semantik analizler ı ı ında, bu köklerin anlam alanlarını ekilsel olarak a a ıdaki gibi ifade edebiliriz: ‘brk’kökü ‘sbh’ kökü ‘kds’ kökü eref, an, görkem; havuz, su bikintisi; ya mur; selam vermek; ükretmek, anmak; tenzîh, ululama; ebedî, ezelî; lânet, beddua etmek, sövmek Namaz, zikir, dua; övgü, övme; ükretme, hamdetme; ululuk, görkem, an, ün; tesbih aleti; yüzücü, yüzgeç; gemi, at, melek, yıldız Gemi; kova; azîz, velî; onur, ün, eref sahibi kimse; fahi e, ibne; çirkin i , küfür, hadsizlik; evlenmek; mabet, tapınak, kutsal yer; dinsel Fazlalık, bolluk, hayır, rahmet ve saadetin kalıcılı ı Tenzîh, temize çıkarmak, temiz olmak; ululamak; yüce olmak Kutsal, mübârek, yüce; eksik ve kirden münezzeh; adamak; kurban çökmek yüzmek temiz olmak Yukardaki ekilsel anlatımda en iç halkada kök anlama, ikinci halkada bu kökten türeyen ve genellikle kutsal metinlerde ön planda olan terimsel / asıl anlamlara ve en dı halkada da dolaylı / yan / türemi anlamlara yer verilmi tir. Tabi burada verilen anlamların yakla ıma ba lı olarak ikinci halka veya dı halkada yer alması söz konusu olabilir ve yapılan sınıflandırma göreceli olmakla malüldür. ekil üzerinde verilen anlamların tümü –birkaç istisna haricinde- Kur’an-ı Kerîm ve Kitâb-ı Mukaddes’te ortak olarak kullanılmı tır. Özellikle orta halkada verilen terimsel anlamlar kutsal kitapların tümünde ortak olarak kullanılmı tır. Burada 320 dikkat çekilmesi gereken en önemli istisna, ‘sbh’nın kök anlamının Kitâb-ı Mukaddes’te ve dolayısıyla branice ve Süryanice dillerinde yer almamasıdır. Bu köklerin ortak anlam alanlarını kar ıla tırdı ımızda tenzîh (temize çıkarma) ve yüceltme / ululama anlamları ile tesbîh ve takdîs kelimelerinin terimsel anlamlarının büyük oranda örtü tü ünü görmekteyiz. Nitekim hem Arapça ve Türkçe sözlüklerde hem de tefsirlerde bu kelimeler bir di erinin kar ılı ı olarak verilmi tir. Nitekim Elmalılı Hamdi Yazır da tesbîhin takdîsi, takdîsin de tesbihî içerdi ini ifade etmektedir:900 “O öyledir”dedi imizde yani bir eyin varlı ını isbât etti imizde “takdîs”; “O öyle de ildir” dedi imizde, bir eyin öyle olmadı ını isbât etti imizde de tesbîh sözkonusu olmu olur. Fakat netice itibariyle daha önce de sözü geçti i gibi, esas itibariyle aralarında pek büyük bir fark yoktur. Tesbîhde takdîs, takdîsde de tesbîh sözkonusudur. Her ikisi içiçedir. Nitekim Yüce Allah bu ikisini hlâs Sûresinde bir araya getirmi tir. hlâs Syresinin ilk iki âyeti olan “Kul huvallâhu ehad. Allâhu's Samed” (Deki; O Allah birdir. Allah Sameddir, yani her ey varlı ını ve devamını O'na borçludur. O hiç bir eye muhtaç de ildir) âyetleri takdîsi, geriye kalan “Lem yelid ve lem yûled ve lem yekun lehû kufuven ehad” (Kendisi do urmamı tır ve bir ba kası tarafından da do urulmamı tır. Hiç bir ey O'nun dengi olmamı tır) âyetleri ise tesbîhi ifâde eder. Bunların her ikisi de yani hem takdîs ve hem de tesbîh; Yüce Allah'ın vahdaniyetini ve yegane tek varlık oldu unu, O'nun benzeri ve orta ının bulunmadı ını isbâta yöneliktir”. Di er yandan yukarıdaki ekilde görüldü ü gibi ‘brk’ kökünün de (tebrîk) dolaylı / türemi anlamları arasında tenzîh ve ululama anlamları yer almaktadır. Ancak bir çok müfessirin de dikkat çekti i gibi takdîs ile tebrîk kelimeleri farklı anlam alanlarına sahiptir. Bu kökler Türkçeye aktarıldı ında, özellikle ‘brk’ ve ‘kds’ Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., c. 8,s. 30-32. 321 köklerinin türevlerinin Türkçede kar ılanmak üzere, eski Türkçe bir kelime olan ‘kut’ ve türevlerinin kullanıldı ına dikkat çekilmelidir. Türklerin inanç dünyasında kut tam anlamıyla bir odak kelimedir. Bu noktada Arapçadan dilimize aktarılan üç kökün nasıl iç içe geçti ini ortaya koymak için Kalafat’ın kut ile ilgili dile getirdiklerini aktarabiliriz:901 Kut, Tanrı ile insan arasında kurulan ili ki sonucu zuhûra çıkan bir de erdi. nanca göre Tanrı türettikleri için bir nizam koyuyor, buna töre deniyordu. Törenin hükümlerine uyan kimse ise, Tanrı’dan kut alıyordu. te Türk, töreye uyarak Tanrı’nın her türlü ihsanına hem kafa, hem gönül, hem de maddi dünyâ nimetlerine, yâni kut'a kavu mu kimsenin safatıydı… Kut, her yerde mevcut oldu una inanılan Kök Tengri’nin tecellilerine derece derece ula mak demektir. Kut, kaynak itibariyle Tanrı'dan olup hâyatın her anında ve dünyânın her yerindedir… Kanımızca Arap dilinde (Samî dillerinde) ‘sbh’ ve ‘kds’ kökleri birbirlerine daha yakın durmakla birlikte, Türkçeye aktarıldı ında ‘brk’ ve ‘kds’ kökleri birbirlerine daha çok yakınla maktadır. Aynı durum ilginç bir biçimde ngilizcede de görülmektedir. ngilizcede ‘brk’ ve ‘kds’ kökleri ortak kelimelerle ifade edilebilmektedir. Örne in ngilizcede en sık kullanılan bless kelimesi Arapçada ve ifadeleriyle kar ılanmaktadır.902 Her ne kadar da bu üç kök hem Samî dillerinde hem de aktarıldıkları di er dillerde birbirlerine yakın / e de er anlamlara sahip olsalar da, aralarındaki fark (anlam ili kisi) genel hatlarıyla a a ıdaki ekilde gösterdi imiz gibidir. 901 902 Kalafat, Ya ar, Halk nançlarında Kültür Kodları -1, Ankara, 2003. Websters-online-dictionary 322 Yüce Yaratıcı B e r e k e t Kudsiyyet T e s b i h Kul Bize göre, Kutsal Kitaplarda idealize edilen yaratıcı – kul ili kisi yukardaki ekilde ifade etmeye çalı tı ımız gibidir. Yaratıcı, kullarına daimî ve bol ihsanda bulunmakta (bereket), kul ise bu ihsanın kar ılı ını ükür ile vermekte ve yaratıcısını her türlü eksiklik, noksanlık ve olumsuzluktan tenzîh etmektedir (tesbîh). Modern insanın zihin ifrelerine her haliyle ters dü ece i görülen bu yaratıcı ve kul arasında olu an kar ılıklı ideal ili ki biçimi mukaddes, müreffeh ve huzurlu bir ya antının anahtarıdır. Bu üç kökün sa lıklı bir biçimde anla ılması kutsal metinlerde önerilen tanrı – kul ili kisi, kutsallık anlayı ı açısından son derece önemlidir. Yaptı ımız dilsel analizlerin, daha da ileri ta ınması ve tarihî sosyal antropoloji çalı maları ile desteklenmesi, suretiyle kutsallık anlayı ına dair daha verimli sonuçlara ula ılabilir. Son olarak ara tırmada ula ılan sonuçlar öylece maddelenebilir: 323 1- Kur’an ara tırmalarında modern dilbilim disiplinleri olan semantik, leksikoloji ve etimoloji gibi bilim disiplinlerinden istifade etmek ara tırmacılara fayda sa lamaktadır. 2- Kur’an’ın anla ılması için Kitâb-ı Mukaddes’te yer alan dilsel ve tarihsel bilgi birikimine müracaat etmek sayısız katkılar sa layacaktır. Çünkü Kur’an, kendisinden önceki ilahî vahiy ürünlerinin temel terminolojisine sahip çıkmı ve mesajını aynı terminolojiyi kullanarak aktarmı tır. 3- Sözcük incelemelerinde Samî dillerini bir bütün olarak göz önünde tutmak, ilk anlam, istılah anlamı ve türemi yan anlamlara ula mak açısından son derece yararlı bir yöntemdir. Bu yöntem, Kur’an’a ön yargı ile yakla ılarak, Kur’an dilinin gerçek hedeflerinin perdelenmesinin önüne geçer. 4- ‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ Kur’an’ı Kerîm ve Kitâb-ı Mukaddes’te ortak olarak kullanılan ve metin bütünlü ü içerisinde anahtar terim olma özelli ine sahip köklerdir. Bu köklerin do ru anlamlarına ula mak, kutsal kitapların yaratıcı ile kul ili kisine dair öne sürdükleri anlam haritalarının sa lıklı bir biçimde anla ılmasını sa layacaktır. 5- ‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ köklerinin türevleri metin içerisinde bir çok zaman biri di erini kar ılayabilecek anlamlarda kullanılmı tır. 6- Her üç kök te, Türkçeye aktarılırken ilk anlamlarından tamamıyla kopmu , izafî anlamları Türkçedeki temel anlamları olmu tur. 7- Her üç kök te, Kur’an’dan daha fazla Kitâb-ı Mukaddes’te kullanılmı ve Kitâb-ı Mukaddes’te daha fazla türev / anlamları yer almı tır. 324 KAYNAKÇA Abduh, Muhammed ve Rızâ, Re îd, Tefsîru’l-Menâr-Tefsîru’l-Kur’ani’I-Hakîm-, Dâru’l-Menâr, Mısır 1954. Abduh, Muhammed, çev. Abdulkadir ener ve Mustafa Fayda, “Fatihatu’l-Kitâb (Fatiha Tefsiri)”, Ankara Üniv. lahîyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1970. Abdulcebbâr, Tesbîtu delâili'n-nubuvve, n r. Abdulkerim Osman, Beyrut, 1966. Abdurrahman, Aliye, “Vahiy Gelene inde Emr Kökünün Semantik Açıdan ncelenmesi”, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2002. Acar, Ömer, Arap Dilinde Çok Anlamlılık, Yayınlanmamı Doktora Tezi, Uluda Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa 2002. Adam, Baki, “Kur’an’ın Anla ılmasında Tevrat’ın Rolü”, slamî Ara tırmalar, c. 9., Ankara. Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Seba Yay., Ankara 1997. Akarsu, Bedia, Dil-Kültür Ba lantısı, nkılâb Yay., stanbul 1998. Akarsu, Bedia, “Felsefe Açısından Dil”, 12 Eylül 2006, <http://kisi.deu.edu.tr /binnur.kavlak/ kitaplar/dil.doc> Akdemir, Salih, Kur’an Çevirilerinde Yöntem Sorunu, Yayınlanmamı Kitap. Akdemir, Salih, “Kur’an-ı Kerim’de Geçen Köklerin Gerçek Anlamlarının Belirlenmesinde Art-Süremli Yayınlanmamı Makale. Semantik Ara tırmaların Önemi”, 325 Akka , S. Önal, “Bir Kültür Merkezi Olarak Harran”, I. Uluslararası Katılımlı Bilim, Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu, anlıurfa 2006. Aksan, Do an, Anlambilim: Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Engin Yay., Ankara 1999. Aksan, Do an, “Anlambilim, lgili Alanlar ve Türkçe”, Ankara Üniv. TÖMER Dil Dergisi, Sayı: 16, Ankara 1994. Aksan, Do an, Her Yönüyle Dil – Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yay., Ankara 1995. Alan, Yusuf, Lisan ve nsan, TÖV Yay., zmir 1994. Albayrak, Halis, Tefsir Usülü, Yöntem, Ana Konular, lkeler, Teklifler, ule Yay., stanbul 1998. Altun, Mustafa, “Eski Metinlerde Bir Semantik nceleme Örne i : Hikmet-nâme”, Sakarya Üniv. E itim Fakültesi Dergisi, Sayı 7, Nisan 2004, Sakarya. el-'Âmilî, el-Ka kûl, n r. Tâhir Ahmed ez-Zâvî, Kahire 138O/1961. Andrews, Walter, iirin Sesi, Toplumun arkısı, stanbul 2000. el-Antakî, Muhammed, Dirâsât fi Fıqhi’l-Lüga, Darü’ - arki’l Arabî, Beyrut 1969. Arıklı, N., Tunçdo an T. ve Vardar B., Semantik Akımları, Yeni nsan Yay., stanbul 1969. Arma an, Mustafa, Gelenek ve Modernlik Arasında, nsan Yay., stanbul 1995. Atalar, Kür ad M., “Kur’an'ı Anlama Yöntemleri Üzerine - 'Kök-anlamlılık' Temelinde Bir Kavramsal Ele tiri –”, ktibas Dergisi, 12 Ekim 2005, <http://www.kuranislami.com/kuran/ kuranyoentem.html> Atalar, Kür ad M., “Kur’anî Kavramların Dilini Anlamak – Semantik Bir Öneri-”, ktibas Dergisi, cilt 14, sayı 215. 326 Atalar, M. Kür ad, “Kur’an’i Kavramların Kök-Anlamlılık Özelli i –Ceala/Halaka Örne i-”, ktibas Dergisi, 15 Ekim 2005, < http://www.kuranislami.com/ kuran/kurankoek.html Atay, Hüseyin, Kur’an’da man Esasları, Atay Yay., Ankara 1998. Aysever, R. Levent, “Söz’ün Yurtsuzlu u”, Adam Sanat, Sayı 211, A ustos 2003. Barthes, Roland, Çev. Sündüz Öztürk Kasar, S/Z, YKY 2. baskı, stanbul 2002. Ba kan, Özcan, Lengüistik Metodu, Ça layan Kitabevi, stanbul 1967. Belâzûri, çev. Mustafa Fayda, Fütühu’l-Buldan, Ankara 1987. Benli, Yusuf, “Cabir b. Hayyan Külliyatının Kültürel Kaynakları”, I. Uluslararası Katılımlı Bilim, Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu, anlıurfa 2006. Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sıfât, Beyrut 1985. Blue Letter Bible, Blue Letter Bible 1996-2002, 6 Aug 2006, <http://www.blueletterbible.org/cgi-bin/words.pl?word= 01288&page= 1> Bolay, S. Hayri, Felsefî Doktrinler ve Terimler Sözlü ü, Akça , Ankara 1997. Brown, Driver, Briggs and Gesenius, The KJV Old Testament Hebrew Lexicon, 6 Aug 2006 <http://www.biblestudytools.net/Lexicons/Hebrew/heb. cgi?number= 1290&version=kjv>. Bulaç, Ali, Kutsala, Tarihe ve Hayata Dönü , z Yay., stanbul 1995. Cary, Edmond, Çev. Mete Çamdereli, Çeviri Nasıl Yapılmalı, nsan Yay., stanbul 1996, (Çevirmenin önsözü) Cerraho lu, smail, Tefsir Usulü, TDV Yay., Ankara 1997. el-Cevzi, Abdurrahman b. Ali, Zadu'l-Mesir fi lmi't-Tefsir, Beyrut 1404. 327 Cilacı, Osman, “Tevrat”, 18 Eylül 2006, <http://www.sevde.de/Dinler/Tevrat.htm> Civelek, Yakup, “7.–11. Asır slam Dünyasında Dil Olgusuna Yakla ımlar ve Batılı Dilbilimcilerle Mukayesesi”, Kur’an Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu, Bakanlar Mat., Erzurum 2001. Condon, J.R. ve John C., çev. Murat Çiftkaya, Kelimelerin Büyülü Dünyası: Anlambilim ve leti im, nsan Yay., stanbul 1995. Cubrân, Mesûd, er-Râid- Mu‘cemu’l-Lu aviyyûn e’l-Asriyyun, Daru’l- lmi’lMelayin, Beyrut 1967. Cündio lu, Dücane, Anlamın Tarihi, Kitabevi, stanbul trz. Cündio lu, Dücane, “Bo a konu abilirsin fakat bo u konu amazsın”, Yeni afak Gazetesi, 12 ubat 2005. Cündio lu, Dücane, Kur’an Çevirilerinin Dünyası, Kaknüs Yay., stanbul 1999. Çakır, Cemal, “Anlamın Ba lam Açısından ncelenmesi: Kökanlambilim ve Artanlambilim”, Gazi Üniv. Gazi E itim Fakültesi Dergisi, Cilt 24, Sayı 3, Ankara 2004. Çakır, Cemal, “Ba lam”, Felsefe Ansiklopedisi 2, Etik Yayınları, stanbul 2004. Çanga, Mahmûd, Kur’an Kelimelerinin Anahtarı, Tima , stanbul 1986. Çiçek, Mehmet, “Dil Olgusuna Genel Bir Bakı ”, Kur’an Hermenötik ve Dilbilim Sempozyumu Kitabı, Bakanlar Mat., Erzurum 2001. Dartma, Bahattin, “Kur’an Kelimesinin Semantik Ahalizi Üzerine”, Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi, Cilt 4 Sayı 3, 2004. Demirci, Muhsin, Tefsir Usulü ve Tarihi, Marmara Üniv. lahîyat Fakültesi Yay., stanbul 1998. 328 Dilaçar, Agop, Dil, Diller ve Dilcilik, TDK Yay., Ankara 1968. “Dil ve nsan”, yb, 14 Tem 2006, <http://www.mucizeler.com/dilveinsan.html >. Do an, Mehmet D., Büyük Türkçe Sözlük, z Yayıncılık, stanbul 1996. Döndüren, Hamdi, nsanlı a Son Ça rı – Kur’an’ı Kerim, Yeni afak, stanbul 2003. Durmu , erafettin, “Tevrat ve ncil Çevirilerindeki Problemler - Dilbilimde / Sözde Eril - Di il Ne kadar Bedensel / Organik Erkek-Di iyi Anlatır?”, <http://19.org/turkish/makaleler/durmus1.htm#2#2> Ebî Abdurrahman el-Halîl bin Ahmed el-Farâhidî, Kitâbu’l-‘Ayn, Dâru ihyâi’tturâsi’l-‘arabî, Beyrut 2001. Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, Hisar Yayınevi, stanbul. Ebu Hayyan, Muhammed b. Yusuf, el-Bahru’l-Muhit, Daru’l-Kutubi’l- lmiyye, Beyrut 1993. Ebû Nu'aym, Hilyetü'l-evliyâ, Kahire, 1351/1932. Ebû Ubeyd, Garîbu'l-hadîs, Hayradabad 1385/1966. Ebû Ubeyd, el-Kasım b. Sellâm, Kitâbu'l-mevâiz, el yazma, Yahuda Kolleksiyonu, Hebrew Univ., Ar. 95. Ebu Zeyd, Nasr Hamid, çev. Ömer Özsoy, “Tarihte ve Günümüzde Kur’an Te’vîli Sorunsalı”, slamî Ara tırmalar, cilt 9 sayı 1-2-3-4, 1996. Ebû'l-Mehâsin Yûsuf b. Mûsâ el-Hanefî, el-Mu'tasar, Haydarabad 1362. Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Feza Gazetecilik Yay., stanbul, 1992. Eren, Hasan, vd., Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Milliyet, stanbul 1992. 329 Ergin, Muharrem, Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basım, stanbul 1992. Erkan, Arif, Arapça – Türkçe Büyük Sözlük, Huzur Yayın, stanbul 2004. Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı – Meal Tefsir -, aret Yayınları, stanbul 1997. Fahruddin Er-Razî, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akça Yayınları, Ankara 1989. el-Fakihî, Târihu Mekke, Leydin, no: 463, vr. 342a. Faraci, Fiona, Dilbilim – Bilinçdı ı li kisi, 21 Ocak 2007, <http://dilbilim.murat.ms /index. php?topic=371.0;prev_next=prev> al-Faruki, smail Raci, çev. Mehmet Paçacı, “Kur’an’ın Yorumunda Yeni Bir Metodolojiye Do ru”, slamî Ara tırmalar, c 7 sayı 3-4, Güz 1994. el-Fâsî, el-‘Iqtu’s-semîn, trz. Fazlurrahman, çev. Alparslan Açıkgenç, Ana Konularıyla Kur’an, Ankara Okulu Yay., Ankara 1996. Feyyûmî, Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Mukarrî, el-Misbâhu’l-Munîr, Matbaatu Mustafa el-Babî, Mısır 1931. Firuzâbâdî, Mecduddin Muhammed b. Yakup, Kamusu’l-Muhît, Muessesetu’r-Risale, Beyrut 1987. el-Galâyînî, Mustafa, Camiu’d-Durusi’l-Arabiyye, el-Mektebet’ül-Asriyye, Beyrut 1994. Gezgin, Ali Galip, “Kur’an’da Semantik ve Metod ve Kur’an’da Kavm Kelimesinin Semantik Analizi”, Süleyman Demirel Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Isparta 1999. Gezgin, Alip Galip, “Kur’an’ı Anlamak çin Hermenötik mi Semantik mi?”, Süleyman Demirel Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, yıl 200 sayı 7, Isparta. 330 Gezgin, Ali Galip, “Kur’an’ın Do ru Çevirisinde Tarihsel – Etimolojik Sözlüklerin Önemi”, Tabula Rasa Felsefe Teoloji, yıl 3 sayı 8, Mayıs – A ustos 2003. Gökberk, Macit, De i en Dünya De i en Dil, YKY, stanbul 1997. Gözeler, Esra, “Sami Dini Gelene inde ‘Salat’, ‘Savm’ ve ‘Zekat’ Kavramlarının Semantik ncelemesi”, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2005. Gruendler, Beatrice, The Development of the Arabic Scripts, Scholar Press, Atlanta, Georgia 1993. Guitton, Jean, çev. Cevdet Perin, Dü ünme Sanatı, Remzi Kitabevi, stanbul 1968. Güz, Nükhet, Sesler ve Kurallar, Der Yayınevi, stanbul 1992. Hamidullah, Muhammed, “Konferanslar”, Erzurum 1975. (Aktaran: Osman Cilacı) el-Hargû î, el-Bi âre we’n-nizâra fî ta‘bîri’r-ru’yâ, el yazma, Forma 6262, vr. 121a. el-Hatîb el-Ba dâdî, Mûdihu evhâm, yy., tsz. Hatibo lu, Vecihe, Dilbilgisi Terimleri Sözlü ü, TDK Yay., Ankara 1972. Horowitz, Edward, How the Hebrew Language Grew, Ktav Publishing House Inc., USA 1960. el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, Kur’an Kitaplı ı, Ankara 2001. el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, “Tefsir ve Tefsirde Edebi Tefsir Metodu”, slamî Ara tırmalar Dergisi, c. 2, sayı 7, Ankara 1998. Hutton, Christopher, “Semantics and the ‘Etymological Fallacy’ Fallacy”, Language Sciences, volume 20 no 2, April 1998. bn Abdilberr, Câmi‘u beyâni'l-‘ilm. yy., tsz. 331 bn ‘Abdi’l-Hakem, Futûhu mısr, yy., tsz. bn Ebi'd-Dunyâ, el- râf, vr. 76a-b. bn Ebi'd-Dunyâ, Kitabu’t-tevbe , el yazma, Chester Beatty, 3863, vr. 20b. bn Ebî’-Dunyâ, el-‘Akl ve fadluhu, n r. Muhammed Zâhid el-Kevserî, Kahire 1365/1946. bn Hacer, el- sâbe. yy., tsz. bn Hazm, el- hkam fi Usûli’l-Ahkam, Mısır 1345. bnu’l-Kayyim el-Cevziyye, asetu’l-lehfân min mesâyidi’ - eytân, Kahire 1358/1939. bn Kesîr, el-Bidâye ve'n-nihâye. yy., tsz. bn Kuteybe, Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadis, Beyrut 1985. bn Manzûr, Lisânü’l-lisân: Tehzîbu Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Kutubi’l- lmiyye, Beyrut 1993. bn Nâsıruddîn, Câmi‘u’l-âsâr, vr. 8a. bn Sa‘d, Tabakat, Beyrut 1985. bn enrâ ûb, Menâqıb âli ebî tâlib, Necef 1376/1956. bn Tâvûs, Sa‘d. yy., tsz. bnu'l-Cevzî, Kit. el-Kussâs, el-yazma, Leydin mecmua no. 988, vr. 20a. bnu'l-Esîr, en-Nihâye, yy., tsz. mam Kurtubî, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları, stanbul 1997. 332 mer, Kâmile, “Toplumsal Dilbilim”, Dilbilim ve Dilbilgisi Konu maları I, TDK yay., Ankara 1980. ler, Emrullah, Türkçe’de Anlam Kaymasına U rayan Arapça Kelime ve Kelime Grupları, TDA Vakfı Yay., stanbul 1997. zutsu, Toshihiko, çev. brahim Kalın, slam’da Varlık Dü üncesi, nsan Yay., stanbul 1995. zutsu, Toshihiko, çev. Selahattin Ayaz, slam Dü üncesinde man Kavramı, Pınar Yay., stanbul 2000. zutsu, Toshihiko, çev. Selahattin Ayaz, Kur’an’da Dini ve Ahlakî Kavramlar, Pınar Yay., stanbul 1991. Izutsu, Toshihiko, çev. Süleyman Ate , Kur’an’da Allah ve nsan, Yeni Ufuklar Ne riyat, stanbul tsz. Jastrow, Marcus, Dictionary of the Targumim, the Talmud Babli and Yerushalmi, and the Midrashic Literature, Pardes Publishing House, New York 1950. Jeffery, Arthur, The Foreign Vocabulary of the Qur'an, Oriental Institute: Baroda, India 1938. Kabaa aç, Sina ve Erdal Alova, Latince Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınlar, stanbul 1995. Kaçmaz, Safa, “Sümer Dil ve Kültürü”, 04 Kasım 2005, <http://www.lotuskitap.com/ dusunensiyaset/makale.asp? d=a&id=32> Kalafat, Ya ar, Halk nançlarında Kültür Kodları -1, Ankara, 2003. Karaçam, smail, En Büyük Mucize: Kur’an’ı Kerîm’in lmi ve Edebi Sırları, Yeni afak, stanbul 2005. 333 Karslı, brahim H., Kur’an Tefsiri Açısından lk Arap Lügati Kitabu’l-Ayn’ın De erlendirilmesi, Nüsha Dergisi, Sayı: 14, Yaz 2004. Keckes, I., Editorial: Lexical Merging, Conceptual Blending, and Cultural Crossing, Intercultural Pragmatics, Volume 1-1, 2004. Kılıç, Sadık, slam’da Sembolik Dil, nsan Yay., stanbul 1995. Kılıç, Sadık, “Nesnellikle Öznellik Arasında Yorum”, slamî Ara tırmalar, 1996/ 9. Kıran, Zeynel, Dilbilim Akımları, Onur Yay., Ankara 1996. Kister, M. J., çev. Cemal A ırman, “ srailo ullarından Nakilde Bulunma Meselesi”, Cumhuriyet Üniv. lahîyat Fakültesi Dergisi, 20 Ekim 2006, <http://www.cumhuriyet.edu.tr/akademik/ fak_ilahîyat/der51/07.htm> Kocaba , akir, slam’da Bilginin Temelleri, z Yay., stanbul 1997. Kocaman, Ahmet, “Dilbilim, Sözlük, Sözlükçülük”, Kebikeç, Sayı 6, 1999. Koç, Mehmet Akif, “Sebeb-i Nüzule Ba lı Anlamın A ılmasını Kolayla tıran Bir Unsur Olarak ‘Kur’an Metni’ “, slamîyat, Cilt 7 Sayı 1. Koç, Nurettin, Açıklamalı Dilbilgisi Terimleri Sözlü ü, nkılap Yay., stanbul 1999. Korkmaz, Ramazan, Türk Dili, Nisan 2000. Korkmaz, Zeynep, Gramer Terimleri Sözlü ü, TDK yay., Ankara 1992. Kutscher, Eduard Yechezkel, A History of the Hebrew Language, The Magnes Press, The Hebrew University, Jerusalem 1984. Leon-Dufour, Xavier, Dictionary of the New Testament, Harper & Row, San Fransisco 1983. Luxenberg, Christoph, Die syro-aramäische Lesart des Koran: Ein Beitrag zur Entschlüsselung der Koransprache, Das Arabische Book: Berlin 2000. 334 Lyons, John, Kuramsal Dilbilime Giri , TDK Yay., Ankara 1983. M. Talbî, “Les Bida”, Studia Islamıca, XII. yy., tsz. Malkoç, M. Nihat, “Kültürün Temel Unsuru Dil”, <http://www.izedebiyat.com/ yazi.asp?id=32182> Margoliouth, D.S., çev. Suat Ertüzün, slamîyet Öncesi Arap- srailo ulları li kileri, Kaknüs Yay., stanbul 2003. Martin, Le Roy, A Comparative Analysis of Two Approaches to Greek: The Traditional Approach and the Linguistic Approach, May 1990, site eri im 14 Temmuz 2006, <http://earth.vol.com /~lmartin/APPROACH.HTM> el-Mavsılî, Gâyetu'l-wesâil, el yazma, Cambridge, Forma 33 (10), vr. 42 vd. el-Meclisî, Bihâru’l-envâr, c. 13, s. 357 (yeni n .); el-Âmilî, el-Cevâhiru's-seniyye, Necef 1384/1964. Mevdudî, Ebu’l-Ala, Tefhimu’l Kur’an – Kur’an’ın Anlamı ve Tefsiri, nsan Yayınları, stanbul 1991. Mingana, Alphonse, “An Ancient Syriac Translation of the Kur'an Exhibiting New Verses and Variants”, Bulletin Of The John Rylands Library Manchester, 1925, Volume IX. Mingana, Alphonse, “Syriac Influence on the Style of The Kur'an”, Bulletin Of The John Rylands Library Manchester, 1927, Volume II. Miquel, Andre, Çev. Ahmet Fidan ve Hasan Mente , Do u undan Günümüze slam ve Medeniyeti, Gerçek Hayat, stanbul 2003. Moscati, S., Spitaler, A., Ullendorff, von Soden, E., W., An Introduction to the Comparative Grammer of Semitic Languages, Otto Harrassowire Wiesbaden, 1980. 335 el-Mu'cem'ul-Vasit, Mısır Arap Dili Akademisi, Kahire – stanbul, tsz. Mutahhari, Murtaza, “Understanding the Uniqueness of the Qur'an”, Al-Tawhid, Vol I No. 1-3 (Muharram - Rajab 1404 AH). Mutçalı, Serdar, ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük, Da arcık Yay., stanbul 2001. el-Muttaqî el-Hindî, Kenzu’l-ummâl. Müftüo lu, Ömer, “Vahiy Gelene inde ‘Kaddese’ Kökünün Semantik Analizi”, Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi, c. 4 sayı 2, 2004. Naveh, Joseph, Early History of the Alphabet, The Magnes Press, Jerusalem 1982. Nicholson, Reynold A., A Literary of the Arabs, Cambridge University Press, Cambridge 1969. Ni anyan, Sevan, Sözlerin Soya acı: Ça da Türkçenin Etimolojik Sözlü ü, Adam Yay., stanbul 2002. Okiç, M. Tayyib, Tefsîr ve Hadis Usulünün Bazı Meseleleri, Nun yay., stanbul 1995. Okumu , Mesut, “Kur’an’da ‘Birr’ Kavramı Üzerine; Semantik Bir Analiz”, Dini Ara tırmalar, 2002/5 . Omran, Elsayed M.H, “Islam, the Qur'an and the Arabic Literature”, Al-Serat A Journal of Islamic Studies, Vol XIV No. 1 , Spring 1988. Owens, R. E., Language Development: An Introduction, Colombus Merrill Publishing Company, 1988. Oxford ngilizce Sözlük, “Vulgata” maddesi, 21 Ocak 2007, <http://tr.wikipedia.org/ wiki/Tevrat> Özdemir, Metin, “Anlam Kaymasına U rayan Kur’ân’î Bir Kavram; Fâsık”, Cumhuriyet Üniv. lahîyat Fakültesi Dergisi, Sayı 2, Sivas 1998. 336 Özerkan, engül A., Medya, Dil ve leti im, Martı Yay., stanbul 2001. Özkan, Musafa F., “Geçmi Dönem Arap Yarımadasında Dil”, 14 Eylül 2006, <http://www.patikalar.net/tefus1.htm> Özkırımlı, Atilla, Türk Dili Dil ve Anlatım, stanbul Bilgi Üniv. Yay., stanbul 2001. Özkırımlı, Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, nkılap Yay., stanbul 1990. Özler, Mevlüt, slam Dü üncesinde EhI-i Sünnet EhI-i Bid’at Adlandırmaları, Ekev Yay., Erzurum 2001. Özsoy, Ömer, “Kur’an Hitabının Tarihselli i ve Tarihsel Hitabın Nesnel Anlamı Üzerine”, slamî Ara tırmalar, cilt 9 sayı 1-2-3-4, 1996. Özsoy, Ömer, Kur’an’ın Metinle me Tarihî, lahîyat, Ankara 2002. Öztokat, Erdin, “Sözlük Üstüne Gözlemler”, Dilbilim IV, stanbul Üniv. Edebiyat Fakültesi Yay., stanbul 1979. Paçacı, Mehmet, “Ça da Dönemde Kur’an ve Tefsire Ne Oldu?”, slamîyât, c. VI, sayı 4, Ankara 2003. Paçacı, Mehmet, Kur’an ve Ben Ne kadar Tarihseliz, Ankara Okulu Yay., Ankara 2002. Paçacı, Mehmet, “Oryantalizm ve Ça da slamcı Söylem”, slamîyât, c. IV, sayı 4, Ankara 2001. Palmer, Frank R., çev. Ramazan Ertürk, Semantik Yeni Bir Anlambilim Projesi, Kitâbiyât, Ankara 2001. Porzig, Walter, çev. Vural Ülkü, Dil Denen Mucize, TDK Yay., Ankara 1995. er-Râgıb el-Isfehânî, Mufredâtu Elfâzi’I-Kur’an, ne r. Safvan Adnan Davudi, Daru’lKalem, Dıme k 1992. 337 Rajki, Andras, Arabic Etymological Dictionary, byy., 2002. er-Râzî, Ebû Bekr Muhammed b. Zekeriyyâ, Muhtâru's-Sihâh : Mu’cemü'r-Razî, Ça rı Yayınları, stanbul 1980. Riazi, Abdolmehdi, “The Invisible in Translation: The Role of Text Structure”, The First International Conference on Language, Literature, and Translation in the Third Millennium, Bahrain University, March 16-18, 2002. es-Sa’rân, Mahmûd, lmu’l-Lüga Mukaddimetün li’l-Karii’l-Arabiy, Dâru’n- Nahdati’l-Arabiyye, Beyrut tsz. es-Sabûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefâsîr – Tefsirlerin Özü, Ensar Ne riyat, stanbul 1995. Saifullah, M. S., Mohammad Ghoniem and Shibli Zaman, “From Alphonse Mingana to Christoph Luxenberg: Arabic Script & the Alleged Syriac Origins of the Qur'an”, 20 Ocak 2007, <http://www.islamic-awareness.org/Quran/Text/ Mss/vowel.html> Sakallı, Tuna, Anlam ve Dil, Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, stanbul 2001. Samî, emseddin, Kamus-ı Türki, kdam Matbaası, Dersaadet 1899 – 1900. Sarı, Mevlüd, El-Mevârid Arapça –Türkçe Sözlük, Bahar Yayınları, stanbul 1982. Saussure, Ferdinand de, Cours de Linguistique Générale, Payot, Paris 1965. Sav, Bahattin, “Anlam De i meleri Üzerine Artzamanlı Bir nceleme”, Gazi Üniv. Gazi E itim Fakültesi Dergisi, Cilt 23, Sayı 1, Ankara 2003. Selçuk, Engin, “Batı Türkçesinde Anlam De i meleri”, Sakarya Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2000. 338 Shachter, Haim, The New Universal Hebrew English Distionary, Yahneh Publishing House, Tel Aviv 1962, c. 1, s. 81. Siyeru a'lâmi'n-nubelâ, n r. Es'ad Talas, Kahire 1962. Smith, R. Payne, A Compendious Syriac Dictionary, Clarendon Pres, Oxford, 1903. Smith, R., The Religions of Semities, Meridian Books, New York 1957. Soysaldı, H. Mehmet, “Günümüzde Kur’an’ın Anla ılması”, slamî Ara tırmalar, cilt 14 sayı 1, Ankara 2001. Soysaldı, Mehmet, “Kur’an’ı Do ru Anlamada Semantik Metodun Önemi”, Kur’an Dil - Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu, 17-18 Mayıs 2001, Van 2001. Soysaldı, Mehmet, Kur’an’ı Anlama Metodolojisi, Fecr Yay., Ankara 2001. Spyer, Patricia ed., Border Fetishisms, Routledge, New York 1998. Speyer, Heinrich, “Semitic Languages and Literature”, The Universal Jewish Encyclopedia, New York 1948. es-Sulemî, Âdâbu's-sohba, Filistin, 1954. es-Suyûtî , Celâluddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr, el-Muzhir fi’l-Lügati ve’l-Edeb, Dârü’l Kutubi’l- lmiye, Beyrut 1998, c. 1 s. 12. es-Suyûtî, ed-Durru'l-mensûr. yy., tsz. es-Suyûtî, el-Hâvî. yy., tsz. es-Suyûtî, Lubâbu'nuqûl, Kahire 1373/1954. es-Suyûtî, rh. Muhammed Carulmev vd., el-Muzhir, el-Mektebetu’l-Asriyye, Beyrut 1987. e - affâr el-Kummî, Besâiru'd-derecât, 1285. 339 e - evânî, Ahmed, çev. Galip Yavuz, Sözlükbilim ve Çeviride Analitik Yöntem, Cumhuriyet Üniv. lahîyat Fakültesi Dergisi, Cilt 3 Sayı 1, Sivas 1999. im ek, Mehmet Ali, “ leti im Unsurları Açısından Vahiy”, Cumhuriyet Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, c: V s: I, Sivas 2001. et-Tâberî, el-Muntehâb min zeyli'l-muzeyyel, Kahire 1358/1939. Thayer and Smith, The New Testament Greek 6 Aug Lexicon, 2006 <http://www.studylight.org/lex/grk/view. cgi?number=2127>. The Dictionary of Torah, Compiled from Torah Light Classes of Bet HaShem Midrash, Woodburn 2003. Tolan, M. Bilal, “Kur’an’da Selam Kavramının Semantik Analizi”, Fırat Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Elazı 2006. et-Tûsî, Emâlî, Necef 1384/1964. Tuzcu, Kemal, “Arap Yazısının Ortaya Çıkı ı-1”, Nüsha: arkiyat Ara tırmaları Dergisi, Yıl 1, Sayı 2, Yaz 2001. Ullmann, Stephan, Semantics (An Introduction to the Science of Meaning), Harper and Row Publishers Inc., 1979. University of Notre Dame. “Latin Dictionary and Grammar Aid”. William Whitaker. 09 Kasım 2006. <http://www.archives.nd.edu/cgi- bin/lookup.pl?stem=laud& ending=> Usâme b. Munqız, Lubâbu'l-âdâb, n r. Ahmed Muh. âkir, Kahire 1353/1935. Utzschneider, Helmut, “Text - Reader – Author; Towards a Theory of Exegesis: Some European Viewpoints”, 14 Temmuz 2006 ualberta.ca/JHS/Articles/article1.htm> Uygur, Nermi, Dilin Gücü: Denemeler, YKY, stanbul 1997. <http://www.arts. 340 Üçok, Necip, Genel Dilbilim (Lengüistik), Ankara Üniv. DTCF Yay., Ankara 1947. van Jan Steenbergen, Gerrit, “Semantics, World View and Bible Translation: An Integrated Analysis of a Selection of Hebrew Lexical Items Referring to Negative Moral Behaviour in The Book of Isaiah”, the University of Stellenbosch Doctor of Literature Thesis, October 2002. Vardar, Berke, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlü ü, ABC Kitabevi, stanbul 1998. Vardar, Berke, Dilbilimin Temel Kavram ve lkeleri, Multilingual Yay., stanbul 1998. Versteegh, C.H.M., Arabic Grammer and Qur’anic Exegesis in Early Islam, E.J. Brill, Leiden. New York. Köln 1993. Webters-Oline-Dictionary, <http://www.websters-online-dictionary.org> Wehr, Hans, ed. by J Milton Cowan, A Dictionary of Modern Written Arabic, Buchdruckerei Hubert & Co., Harrasowitz 1979. Wierzbicka, Anna, Semantics, Primes and Universals, Oxford Univ. Pres, New York 1996. Wright, Edwina Maria, “Studies in Semitic historical semantics: Words for 'man' and 'woman’ “, Harvard University Unpublished PhD Thesis, 1996. Yakıt, smail, “Do ru Bir Kur’an Tercümesinde Semantik Metodun Önemi”, Süleyman Demirel Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Isparta 1995. Yakıt, smail, “Kur’an’da nsanın Yaratılı ı ve Evrimi”, Ufuk Çizgisi, Yıl 1, Sayı 6, stanbul 1990. Yakıt, smail, “Sadreddin Konevi’nin Dü üncesinde drak ve Hakikat Bilgisi”, Felsefe Arkivi, stanbul 1991. 341 Yakıt, smail, “Semantik Analizler I ı ında Kur’an’da ‘Reyb’ ve ‘Yakın’ Kavramları”, Kelam Ara tırmaları, c. 1:2, 2003. Yavuz, Galip, “E anlamlılık ve Kur’an Ba lamı”, Cumhuriyet Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 6 Sayı 1, Sivas 2002. Yavuz, Galip, “Sözlükbilim ve Arapça Sözlük Çalı malarına Tarihsel Bir Yakla ım”, Cumhuriyet Üniv. lahîyat Fakültesi Dergisi, Cilt 6 Sayı 1, Sivas 2002. Yavuz, Mehmet, bn Cinnî : Hayatı ve Arap Gramerindeki Yeri, stanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, stanbul 1996. Yıldırım, Suat, “Muhammed Esed'in “Kur'an Mesajı” Adlı Tefsiri Hakkında”, Yeni Ümit Dergisi, Sayı 58, Ekim - Kasım - Aralık 2002. Yılmaz, Hasan, Kur’an Kelime ve fadelerini Anlamada Kavram Tefsiri ve Semantik Analiz Yöntemi, Atatürk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitisü Yayınlanmamı Doktora Tezi, Erzurum 2003. Yolcu, Mehmet, “Dil: levi, Çe itleri Ve Alanları Ba lamında Kavramsal Bir nceleme”, Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi II, Sayı: 4, 2002. Yolcu, Mehmet, “Yabancı Dil Ö renimi”, Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi II, Sayı 3, 2002. ez-Zehebî, el-'Uluww li-l-'aliyyi'1- affâr, n r. Abdurrahman Muh. Osmân, Kahire 1388/1968. ez-Zehebî, Tarihu'l- slâm, Kahire 1367. ez-Zemah erî, Mahmûd b. Ömer, el-Ke âf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vucuhi’t-Te’vîl, Daru’l Fikr, yy., tsz. ez-Zemah erî, Mahmûd b. Ömer, Rebîu'l-ebrâr, el yazma, British Müz.. no. 6511, vr. 132b. 342 ez-Zemah erî, Mahmûd b. Ömer, el-Fâ'iq, n r. ‘Alî Muh. el-Bicâwî- Muh. Ebu'l-Fadl brâhîm, Kahire 1367/1948. ez-Zerke î, el-Burhân. yy., tsz. 343 ÖZGEÇM Mutlu TÜRKMEN, 1973 yılında Gümü hane’nin iran ilçesinde do du. lkö renimini sırasıyla Kar ıyaka O uzlar lkokulu, Özel Yükseli Lisesi Orta Kısmı ve Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi’nde tamamladı. 1997 yılında Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde lisans ö renimini bitirmesini müteakip, Kırıkkale Üniversitesi’nde ngilizce Okutmanı olarak göreve ba ladı. Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde Trafik Planlaması ve Uygulaması, Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde ise Beden E itimi ve Spor Ö retmenli i anabilim dallarında yüksek lisans tamamladı. Uzun yıllar yurt içinde ve yurt dı ında sporcu, antrenör olarak Tekvando ve Badminton sporlarıyla ilgilenen Türkmen, halen Kırıkkale Üniversitesi’ndeki görevine ilaveten, Türkiye Bocce Bowling ve Dart Federasyonu ba kan vekili olarak sportif ilgilerini sürdürmektedir. Türkmen, 10 ya ında bir çocuk babasıdır.