T.C.
ANKARA ÜN VERS TES
SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ
TEMEL SLAM B L MLER (TEFS R) ANAB L M DALI
KUR’AN-I KERÎM VE K TÂB-I MUKADDES’TE ‘BRK’, ‘SBH’
VE ‘KDS’ KÖKLER N N SEMANT K NCELEMES
Doktora Tezi
Mutlu TÜRKMEN
Ankara-2007
T.C.
ANKARA ÜN VERS TES
SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ
TEMEL SLAM B L MLER (TEFS R) ANAB L M DALI
KUR’AN-I KERÎM VE K TÂB-I MUKADDES’TE ‘BRK’, ‘SBH’
VE ‘KDS’ KÖKLER N N SEMANT K NCELEMES
Doktora Tezi
Mutlu TÜRKMEN
Tez Danı manı
Prof. Dr. Salih AKDEM R
Ankara-2007
T.C.
ANKARA ÜN VERS TES
SOSYAL B L MLER ENST TÜSÜ
TEMEL SLAM B L MLER ANAB L M DALI
TEFS R B L M DALI
KUR’AN-I KERÎM VE K TÂB-I MUKADDES’TE ‘BRK’, ‘SBH’ VE ‘KDS’
KÖKLER N N SEMANT K NCELEMES
DOKTORA TEZ
Tez Danı manı : PROF. DR. SAL H AKDEM R
Tez Jürisi Üyeleri
mzası
Adı ve Soyadı
PROF. DR. SAL H AKDEM R
........................................
PROF. DR. HAL S ALBAYRAK
........................................
PROF. DR. MEHMET PAÇACI
........................................
PROF. DR. BRAH M SARIÇAM
.........................................
DOÇ. DR. MUSA YILDIZ
.........................................
Tez Sınavı Tarihi : 15/03/2007
ÖN SÖZ
Bu çalı manın temel maksadı, Kur’an’ın anlam dünyasını olu turan belli
ba lı terminolojinin aydınlatılması hususunda
kullanılabilecek bir yöntem
geli tirmektir. Bu yöntemin iki temel unsuru vardır: 1- Kur’an terminolojisinin
do ru anlamına veya bir ba ka deyi le ilk anlam / kök anlamına ula abilmek için,
Kur’an öncesi vahiy gelene ine (Kitâb-ı Mukaddes’e) -dolayısıyla bu gelenekteki
kutsal kitapların dilini olu turan ve Arapça ile aynı dil ailesinde yer alan di er iki
önemli Samî diline ( branice ve Süryanice)- müracaat etmek, 2- Bu diller arasında
ortak kullanılan sözcüklerin, birinden di erine geçi te anlam de i imlerini ve Arap
dilinin kendi içerisinde belirli dönemlerinde zaman içerisinde maruz kaldıkları
anlam de i imlerini ortaya koymak. Böylelikle bu yöntem, bir yandan Kur’an
öncesi vahiy unsurlarını, di er yandan da art-süremli semantik incelemeleri bahis
konusu yapacaktır. Bu çerçevede, kanaatimizce çok çarpıcı bir anlam alanı ili kisine
sahip olan ‘brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ kökleri örneklem olarak incelenecektir.
Bu çalı ma konusunda beni her daim yüreklendiren ve engin dil bilgisi
birikimiyle sürekli kendisinden istifade etti im danı man hocam Prof. Dr. Salih
Akdemir’e, tefsir alanında çalı mamı te vik eden Prof. Dr. Halis Albayrak’a, tezi
geli tirmem sürecinde de erli fikirleriyle her an yardımcı olan Prof. Dr. Mehmet
Paçacı’ya, Arapça dil çalı maları konusunda kılavuzlu unu esirgemeyen Doç. Dr.
Musa Yıldız’a ve Münir Bayatlı’ya sonsuz
ükranlarımı arz etmeyi bir borç
biliyorum.
Ayrıca bu çalı mamı sevgili anneme ithaf ediyorum…
Mutlu TÜRKMEN
Ankara 2007
ii
ÖN SÖZ
….…………..…………..………………………………………..i
Ç NDEK LER
KISALTMALAR
..………..…………..……………………………………….ii
………………………………………………………….vii
TABLOLAR L STES
GR
………………………………………………………...ix
…………..………………………………………………………….1
0.1. ARA TIRMANIN KONUSU VE ÖNEM
0.2. ARA TIRMANIN AMACI
………………………………4
………………………………………….14
0.3. ARA TIRMANIN MATERYAL VE METODU ………………..……….15
0.4. ARA TIRMANIN PLANI
………..………………………………….20
I. BÖLÜM
B R D LB L M ALANI OLARAK SEMANT K
1.1.
D LDEN D LB L ME
……………………………………………22
1.2.
D LDEN ANLAMA (SEMANT K)
1.2.1.
Felsefî Bir Alan Olarak Semantik
1.2.2.
Bir Dilbilim Disiplini Olarak Semantik ………………………………..45
1.2.3.
Semantik Yöntemler
………………………………37
………………………………….40
……………………………………………..56
1.2.3.1. E süremli (senkronik) semantik yöntemi ………………………………57
1.2.3.2. Artsüremli (diakronik) semantik yöntemi ………………………………75
1.2.4.
Semantik Biliminde Anlam Hareketleri
1.2.4.1. Anlam daralması
………………………………60
………………………………………………………61
1.2.4.2. Anlam geni lemesi ………………………………………………………62
1.2.4.3. Anlam kayması …………………………………………………………64
1.2.5.
Semantikte Anlam Alanı
………..…………………………………….69
iii
1.3.
L KS
SEMANT K B L M N N ET MOLOJ VE LEKS KOGRAF
LE
……………………………..……………………………………….72
1.3.1.
Etimoloji (Kökenbilim)
…….……………………………………….72
1.3.2.
Leksikografi (Sözlükbilim)
1.3.3.
Semantik Biliminin Etimoloji ve Leksikografi ile li kisi
………………………………………….73
…………….76
II. BÖLÜM
KUR’AN ARA TIRMALARINDA SEMANT K YÖNTEM VE K TÂB-I
MUKADDES’ N KULLANILMASI
2.1.
SEMANT K YÖNTEM N KUR’AN SÖZCÜKLER N N
NCELEMES NDE KULLANILMASI
2.2.
………………………………………84
SEMANT K NCELEMELERDE SAMÎ D LLER N N VE K TÂB-I
MUKADDES’ N GÖZ ÖNÜNDE TUTULMASININ ÖNEM
2.2.1.
Arapçanın Samî Dilleri çerisindeki Yeri ………………………………106
2.2.1.1. Samî dilleri
…………………………………………………………..107
2.2.1.2. Bir Samî dili olarak Arapça
…………………………………….111
2.2.1.3. Samî dillerinin ortak özellikleri
…………………………………116
2.2.1.4. Arapçanın prototip Samî dili olması
2.2.2.
Önemi
…..………104
………………….…………..119
Semantik Kur’an Ara tırmalarında Kitab-ı Mukaddes’e Ba vurmanın
……..…………………………………………………………………123
III. BÖLÜM
‘BRK’ KÖKÜ
3. 1.
K TÂB-I MUKADDES’TE ‘BRK’ KÖKÜ
3.1.1.
Eski Ahit’te ‘BRK’ Kökü
3.1.1.1.
…………..…………136
…….………………………………136
branice sözlüklerde ‘brk’ kökü
3.1.1.2. Eski Ahit’te ‘brk’ kökünün türevleri
…………………………………136
……………………………137
iv
3.1.1.3. Eski Ahit’te ‘brk’ kökünün anlamları …………………………………137
3.1.2.
Yeni Ahit’te ‘BRK’ Kökü
………..………………………………147
3.1.2.1. Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘brk’ kökü …………………………149
3.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘brk’ kökünün anlamları
3.1.3.
……………………………149
Yunanca ve Latincede ‘BRK’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler
3.1.3.1. Yunancada ‘brk’ kökünü kar ılayan sözcükler
………155
……..………………155
3.1.3.2. Latincede ‘brk’ kökünü kar ılayan sözcükler …………………………160
3.2.
KUR’AN-I KERÎM’DE ‘BRK’ KÖKÜ
…………………………164
3.2.1.
Arapça Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü
3.2.2.
Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü
3.2.3.
Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü
3.2.4.
Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü
3.2.5.
Kur’an-ı Kerîm’de ‘BRK’ Kökünün Türevleri ve Anlamları
3.2.6.
Tefsirlerde ‘BRK’ Kökünün Anlamları
3.3.
‘BRK’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z
…………………………………164
…………………………169
……………………172
…………………175
………176
………………………………178
………………………191
IV. BÖLÜM
‘SBH’ KÖKÜ
4. 1.
K TÂB-I MUKADDES’TE ‘SBH’ KÖKÜ
4.1.1.
Eski Ahit’te ‘SBH’ Kökü
4.1.1.1.
……………………198
……..………………………………198
branice sözlüklerde ‘sbh’ kökü
………………………………198
4.1.1.2. Eski Ahit’te ‘sbh’ kökünün türevleri
………………………………199
4.1.1.3. Eski Ahit’te ‘sbh’ kökünün anlamları
………………………………199
4.1.2.
Yeni Ahit’te ‘SBH’ Kökü
………………………………………201
4.1.2.1. Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘sbh’ kökü
4.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘sbh’ kökünün anlamları
4.1.3.
………………………201
………………………………202
Yunanca ve Latincede ‘SBH’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler …………208
4.1.3.1. Yunancada ‘sbh’ kökünü kar ılayan sözcükler
………………..……208
v
4.1.3.2. Latincede ‘sbh’ kökünü kar ılayan sözcükler
…………..……………211
4.2.
KUR’AN-I KERÎM’DE ‘SBH’ KÖKÜ ………………………………215
4.2.1.
Arapça Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü
4.2.2.
Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü
4.2.3.
Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü
4.2.4.
Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü
4.2.5.
Kur’an-ı Kerîm’de ‘SBH’ Kökünün Türevleri ve Anlamları
4.2.6.
Tefsirlerde ‘SBH’ Kökünün Anlamları
4.3.
‘SBH’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z
………………………………215
…………………………217
…………….………220
………………………223
..………225
……………………………228
…. …………………245
V. BÖLÜM
‘KDS’ KÖKÜ
5. 1.
K TÂB-I MUKADDES’TE ‘KDS’ KÖKÜ
5.1.1.
Eski Ahit’te ‘KDS’ Kökü
5.1.1.1.
……..…………………250
……..……………………………250
branice sözlüklerde ‘kds’ kökü
………………………………250
5.1.1.2. Eski Ahit’te ‘kds’ kökünün türevleri
..……………………………253
5.1.1.3. Eski Ahit’te ‘kds’ kökünün anlamları
……………………………253
5.1.2.
Yeni Ahit’te ‘KDS’ Kökü
……………………………………………270
5.1.2.1. Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘kds’ kökü
5.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘kds’ kökünün anlamları
5.1.3.
……..…………………270
……………………………270
Yunanca ve Latincede ‘KDS’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler
5.1.3.1. Yunancada ‘kds’ kökünü kar ılayan sözcükler
….……275
……………………275
5.1.3.2. Latincede ‘kds’ kökünü kar ılayan sözcükler
….……………………281
5.2.
KUR’AN-I KERÎM’DE ‘KDS’ KÖKÜ
..……..…………………288
5.2.1.
Arapça Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü
5.2.2.
Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü
5.2.3.
Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü
…………...……………………288
….….…………………292
….….……………295
vi
5.2.4.
Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü
….….…………………297
5.2.5.
Kur’an-ı Kerîm’de ‘KDS’ Kökünün Türevleri ve Anlamları
5.2.6.
Tefsirlerde ‘KDS’ Kökünün Anlamları
5.3.
‘KDS’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z
….….…300
…….….…………………302
..…..…………………310
SONUÇ
..………………………………………..…..…………………318
KAYNAKÇA
..………………………………………..…..…………………324
ÖZGEÇM
..………………………………………..…..…………………343
vii
KISALTMALAR
a.e.
: aynı eser
a.g.e.
: adı geçen eser
a.g.m.
: adı geçen makale
a.g.t.
: adı geçen tez
a.m.
: aynı makale
a.mlf.
: adı geçen müellif
Ar.
: Arapça
a.t.
: aynı tez
bkz.
: bakınız
bs.
: baskı
byy.
: basım yeri yok
c.
: cilt
Chr.
: Christian
h.
: hicrî
Isl.
: Islam(ic)
kr .
: kar ıla tır
lit.
: literally
mat.
: matbaa
M.Ö.
: Milattan Önce
M.S.
: Milattan Sonra
n. un.
: nomen unitatis
n r.
: ne reden
ö.
: ölümü
pl.
: plural
prep.
: preposition
s.
: sayfa
s.o.
: someone
s.th.
: something
rh.
: erheden
TDK
: Türk Dil Kurumu
TDV
: Türkiye Diyanet Vakfı
viii
tsz
: tarihsiz
YKY
: Yapı Kredi Yayınları
üniv.
: üniversite
vb.
: ve benzeri
vd.
: ve di erleri
yay.
: yayınları
yb
: yazarı belirsiz
yy
: yüzyıl
ix
TABLOLAR L STES
Tablo 1 : Samî Dilleri
…………………………………………………109
Tablo 2 : Samî Dillerde Harfler / Sesler
………………………………………121
Tablo 3 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘brk’ kökü sayısı ……………191
Tablo 4 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘sbh’ kökü sayısı
……..…245
Tablo 5 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘kds’ kökü sayısı
……..….311
Tablo 6 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘sbh’, ‘brk’ ve ‘kds’ ………318
GR
Yüce yaratıcı, Kur’an’ı insanlara bir ö üt, rahmet, ifa, nur, mutluluk ve
hidayet kayna ı olarak indirmi tir. Kur’an kendisinden önceki vahyi do rulayıcı
olmakla birlikte, her türlü zaman / mekân tasavvurunu a arak evrensel nitelikleriyle
tüm ilahî vahiy metinlerini ku atmaktadır. Bu özellikleriyle Kur’an, her ça a ve her
insana yeni eyler söyleyen, mesajı kesintiye u ramayan, tüketilemeyen ve ilahî bir
korumanın altında olan bir esenlik ça rısıdır.
Tüm dünyada milyonlarca insan tarafından lafzı ezbere bilinen bu mübârek
kitap, her daim inananların anlama faaliyetlerinin konusu olagelmi tir. Do al olarak
bu anlama faaliyeti, ba langıçta kutlu nebînin do rudan açıklamalarıyla olmu , onun
ölümünden sonra geçen zamana paralel olarak anlama faaliyetleri belirli esas ve
usuller çerçevesinde gerçekle meye devam ederek kuramsallık kazanmı tır. Bu
kurama veya daha geni bir ifadeyle ilahî mesajı anlama faaliyetlerinin tümüne tefsîr
adı verilmi tir.
Tefsîr ilmî, islamî ya antıyı ku atan di er ilim disiplinlerinin de (Fıkıh,
Kelâm, Sünnet) hareket noktası ve ilham kayna ı olmu tur. Her ne kadar da zaman
içerisinde di er disiplinler pratik ya antının taleplerine cevap veren temel kaynaklar
olmu larsa da, tefsîr ilmî hiçbir zaman günlük ya antının dı ında kalmamı tır.
nananlar bireysel veya toplumsal anlamda huzur ve sükuna eri ebilmek için bu
sonsuz nur kayna ıyla irtibat halinde olma ihtiyacı hissetmi lerdir. Bu kayna ın
hukuki ve teolojik boyutu her daim ön planda olmu sa da, en önemli vechelerinden
2
biri olan dil boyutu yeterince ilgi çekmemi tir.1 Hâlbuki tefsîr ilminin iki temel
çalı ma alanı tarih ve dilsel incelemelerdir.2
Bakî ve ebedî bir mucize olu unun bir göstergesi olarak, beyan ve izaha
muhtaç, kapsamlı, geni mânâları ça rı tırıcı, esnek ve ba ka anlamlara delalet ya
da i aret eden veciz ve camî laflarla yüklü Kur’an’ın, mesajının yerine ula abilmesi
ve misyonunun tamamlanabilmesi için, açıklanması, yani tefsirinin yapılması
kaçınılmazdır. Bu zaruretten dolayıdır ki peygamber hem ilahî mesajın ta ıyıcı
olarak Rasul, hem de onun açıklayıcısı, yorumlayıcısı ve hatta uygulayıcısı
anlamında Mübeyyin olarak tanımlanmı tır.3
Zaten kadîm müslüman gelenek kendi kavram dünyasını geli tirmi ,
inananlar Kur’an’la dinamik bir irtibat kuragelmi lerdir. Ancak iki yüzyıl önce
ça da döneme girilmesiyle birlikte gelene e ait bir çok temel unsurun yeniden
tanımlanmak zorunda kalınması ta ları yerinden oynatmı , kutsal kitapları anlama
faaliyetleri daha karma ık bir konu olmu tur.4 Anla ılmanın nesnesi olarak Kur’an,
her zaman farklı anlayı ların üretti i savların ta ıyıcısı / do rulayıcısı olmak
zorunda bırakılmı tır. Kimilerince fennî bilimlerin kayna ı olarak görülen bu kitap,
kimilerince sır ilimlerinin ta ıyıcısı olmu tur. Kendisine hamledilen niteliklere göre
biteviye tüketilerek, bir çok zaman ta ıyıcısı oldu u mesajların çok ötesinde
anlamların tahriç edildi i bir vasıta olmu tur.
1
Omran, Elsayed M.H, “Islam, the Qur'an and the Arabic Literature”, Al-Serat A Journal of Islamic
Studies, Vol XIV No. 1 , Spring 1988, s. 1.
2
Paçacı, Mehmet, “Ça da Dönemde Kur’an ve Tefsire Ne Oldu?”, slamiyât, c. VI, sayı 4, Ankara
2003, s. 88-89.
3
Kılıç, Sadık, slam’da Sembolik Dil, nsan Yay., stanbul 1995, s. 28.
4
Paçacı, Mehmet, a.g.m., s. 86.
3
üphesiz Kur’an’ı anlamayı her insanın bireysel sorumlulu u olarak görmek
ileri bir beklenti olacaktır. Ancak iç huzurunu arayan her bireyin, varolu sal
gerçekli ini ve varolu
içerisinde
ya amını
gayesini anlaması, kâinatı do ru anlamlandırıp, huzur
idame
ettirebilmesi
yaratıcının
mesajını
anlamaktan
geçmektedir. Bu yönüyle “Kur’an hayatı anlamlandırmak için tenzîl olunmu tur”5
da denilebilir. Bu anlama faaliyeti, bireyin do rudan çabası neticesinde olabilece i
gibi, vahyi ta ıyan elçiler, tebli ciler, ehil ve muhlis ilim adamları, bu amaca matuf
di er slam ilimlerinin sa ladı ı teolojik birikimler vasıtasıyla da olacaktır. Nitekim
Kur’an’ın do ru anlamını insanlara aktarma sorumlulu unu üstlenen müfessirler,
sürekli anlama ve aktarma vazifesini sürdürmektedir. Bu döngü kâinat varoldukça
sürecek, ilahî vahyin ı ı ında insanların varolu u teminat altında olmaya devam
edecektir.
Ancak XIX. yüzyıldan itibaren Kur’an Protestan yakla ımın etkisiyle her bir
bireyin münferiden zorunlu ba vuru kayna ı olarak kabul edilmeye ba lanmı tır. Bu
da slamî ilimler arasındaki kurumsal ili kilerinin tersyüz olması veya bazı ilimlerin
dı lanmasıyla sonuçlanmı tır. Hâlbuki slam gelene inde inananlara pratik anlamda
yön veren normatif disiplinler, kelâm ve fıkıh olup, tefsir bu disiplinlerin temel
ba vuru kayna ı olagelmi tir. Ça da dönemde ise Kur’an’a ideolojik yakla ımlar
üretilmi , Kur’an ça da kelâmın do rulayıcısı kılınmı tır.6
Ça da dönemde özellikle ideolojik yakla ımların etkisi altında gelinen
noktada Müslümanlara kanaat önderli i yapan bir çok kimse, slam dünyasının geri
5
Soysaldı, H. Mehmet, “Günümüzde Kur’an’ın Anla ılması”, slami Ara tırmalar, cilt 14, sayı 1,
Ankara 2001, s. 11
6
a.m.; ayrıca bkz. Paçacı, Mehmet, “Oryantalizm ve Ça da slamcı Söylem”, slamiyât, c. IV, sayı
4, Ankara 2001, s. 91-110.
4
kalmı lı ını Kur’an’a uymama nedenine ba lamı lardır. Hâlbuki sorun Kur’an’a
uymaktan daha ziyade, onu iyi tahkik edip anlamak sorunudur.7
te bu çalı ma da
yüzyılları a arak günümüze ula an bu kutlu vazifenin yerine getirilmesi yolunda
atılan küçük bir adımdır. Bu adımın temel amacı, Kur’an’ın inanç dünyasını
yansıtmada çok özel bir anlam ili kisine sahip olan üç kökün (brk, sbh, kds)
anla ılması / anlatılması suretiyle, Kur’an sözcüklerini anlama faaliyetleri için
yararlı bir yöntem ortaya koymaktır. Bu yöntem, bir yandan yüce yaratıcının insanla
irtibatının mü ahhas ifadesi olan vahiy sürecini bir bütün olarak ele almakta, di er
yandan teknik anlamda diller / dönemler arası anlam de i imlerini ortaya çıkarmak
üzere ilk (orijinal) anlamı bulmayı amaçlamaktadır. Zira yüce yaratıcı kulları ile
ileti im kurmak için canlı bir varlık olan dilden faydalanmı tır. Bu noktada
yaratıcının kulları ile ili kisinin sözlü bir ileti im oldu u hatırda bulundurularak,8
Kur’an dilini olu turan yapıta ı sözcüklerin do ru çözümlenmesi mesajın da sa lıklı
bir biçimde muhataplarına iletilebilmesini mümkün kılacaktır.
0.1. ARA TIRMANIN KONUSU VE ÖNEM
‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ Kur’an-ı Kerîm ve Kitâb-ı Mukaddes’te ortak olarak
kullanılan ve de i ik türevleri bulunan üç önemli köktür. Çalı mamızda bu üç
kökün, Kur’an-ı Kerîm, Eski Ahit ve Yeni Ahit’te hangi türevlerinin bulundu u, kök
anlamları, kullanıldıkları ba lam içerisindeki anlamları, aralarındaki ili ki, zaman
içerisinde maruz kaldıkları anlam de i imleri (anlam kaymaları, anlam daralmaları
7
al-Faruki, smail Raci, çev. Mehmet Paçacı, “Kur’an’ın Yorumunda Yeni Bir Metodolojiye Do ru”,
slami Ara tırmalar, c 7 sayı 3-4, Güz 1994.
8
Özsoy, Ömer, “Kur’an Hitabının Tarihselli i ve Tarihsel Hitabın Nesnel Anlamı Üzerine”, slami
Ara tırmalar, cilt 9 sayı 1-2-3-4, 1996, s. 136.
5
ve anlam geni lemeleri) ele alınacaktır. Bu suretle kök anlamı, türev anlamları ve
ortak anlam alanları ortaya konulacaktır. Ayrıca kadîm Latince ve Yunanca ile
modern ngilizce ve Türkçede bu köklere kar ılık olmak üzere kullanılan sözcüklere
de yer verilecek, böylelikle bu köklere ait anlamların aktarılmasının ne kadar
mümkün oldu u ortaya konulacaktır.
u ana kadar hem Kur’an-ı Kerîm hem de Kitâb-ı Mukaddes’te kullanılan bu
üç kökün ortak anlam alanına i aret ederek, semantik çözümleme yapan bir
ara tırma olmamı tır. Bu çalı ma ilk kez üç kökü birlikte ele alarak, bunların ortak
semantik alanlarına dikkat çekecektir. Ancak daha da önemli olan çalı manın ortaya
koyaca ı yöntemdir. Bu çalı ma daha önce ba latılan ve ciddiyetle sürdürülen
Kur’an kelimelerinin semantik analizlerine önemli bir yöntemsel katkı sa lamayı
amaç edinmektedir.
Japon dilbilimci Toshihiko zutsu’nun, XX. yüzyılın ikinci yarısında Arap
dili ve Kur’an özelinde yapmı oldu u dilbilimsel ara tırmalar slam dünyasında
derin izler bırakmı tır. Onun ortaya koydu u semantik metod, ülkemizde de
ara tırmacıları etkisi altına almı tır. Özellikle son dönemlerde semantik sözcük
analizi çalı maları daha da yaygınla mı tır.
üphesiz bunun nedeni geli tirilen
ba arılı yöntemlerdir. Son dönemlerde dilbilim ve hermenötikte kaydedilen bilgi
birikimi ı ı ında geli tirilen yöntemler, Kur’an çalı maları alanındaki durgunlu un
da a ılmasını sa lamı tır.9 Yeni yöntemlerin geli mesine paralelel olarak, açılan
izlekten
yürüyen
ara tırmacılar,
de i ik
Kur’an
sözcüklerini
ele
alarak
aydınlatmaktadır.
9
Ebu Zeyd, Nasr Hamid, çev. Ömer Özsoy, “Tarihte ve Günümüzde Kur’an Te’vîli Sorunsalı”,
slami Ara tırmalar, cilt 9 sayı 1-2-3-4, 1996, s. 44.
6
Ülkemizde de bir çok ara tırmacı zutsu’nun eserlerinden etkilenmi , onun
yöntemi esas alınarak bir dizi dilbilimsel çalı ma ortaya konulmu tur. zutsu’nun
eserlerinin Türkçeye kazandırılmasını müteakip, Kur’an’ın anla ılması noktasında
genelde dilsel analizlerin özelde ise semantik analizlerin ön plana çıktı ı çalı malar
ard arda yapılmaya ba lanmı ve Kur’an’ın anla ılması sorunu ile ilgili çe itli
yöntemler tartı ma / de erlendirme konusu edilmi tir. zutsu’yu izleyen bir çok
ara tırmacı, Kur’an’ın anlam dünyasında anahtar terim görevi üstlenen kavramların
anlamlarının açık kılınması suretiyle, Kur’an’a ait dünya görü ünün de anla ılır
kılınaca ını dü ünmü tür. Bu ara tırmacılardan bir tanesi olan
akir Kocaba ,
anlamın kavramların içerisinde saklı oldu unu dü ünerek, belirli sayıdaki temel
kavramı ele almak suretiyle Kur’an’ın anla ılması sorununa çözüm getirmeye
çalı mı tır. Kocaba , ara tırmasının belkemi ini olu turan ve ‘emir kelime sistemi’
olarak tanımladı ı 7 kavramın anlam içeriklerinin do ru bir biçimde tespit
edilmesini, Kur’an’ın tasvir etti i dünyayı gere ince anlayabilmenin artı olarak
takdim etmektedir.10 Ancak Kocaba , Kur’an’da kullanılan en küçük birimlerin
(harf, ses, kelimeler) bile nesnel ve ba lam dı ı – sabit bir anlamı oldu unu dile
getirerek,
zutsu’dan farklı bir yöntem önermektedir: "Biz Kur’an’daki her
kelimenin, hatta her harfin mükemmel bir nizamın temsil edilmesinde belli bir yeri
oldu una inanıyoruz."11
Semantik analizler alanında bir dizi tez çalı ması da yürütülmü tür. Bu
alanda ilk önemli tez çalı ması, H. Mehmet Soysaldı tarafından yapılan “Kur’an
Semanti i Açısından nançla lgili Temel Kavramlar” (1994) isimli çalı madır.
10
Kocaba ’ın bu yakla ımı, Mevdudî’nin Kur’an’da Dört Terim adlı eserinde ortaya koydu u
yakla ımla benze mektedir.
11
Kocaba , akir, slam’da Bilginin Temelleri, z Yay., stanbul 1997, s. 135.
7
Soysaldı, bu çalı masını geli tirerek daha sonra bir kitap olarak telif etmi tir.12
Soysaldı, çalı masında zaman içerisinde meydana gelen psikolojik ve sosyal
olayların tesiri ve milletlere etki eden di er dı sal faktörlerle Kur’an kelimelerinin
anlamsal de i ikliklere u radı ını belirtmekte ve bu de i ikliklerin izlenmesi
suretiyle ilk ve do ru anlama ula ılabilece ini ifade etmektedir.13 Ancak
ara tırmasında Kur’an öncesi anlamlara eri ebilmek için cahiliyye iirinden istifade
edece ini belirten Soysaldı, Kur’an öncesi vahiy materyaline müracaat etmeyi
dü ünmemi tir.14
Bu alanda önemli tezlerden bir di eri de, Ali Galip Gezgin tarafından kaleme
alınan, “Kur’an’da Semantik Metod ve Kur’an’da Kavm Kelimesinin Semantik
Analizi” (1999) isimli çalı madır. Gezgin, bu çalı masında tefsir ilmî ı ı ında
modern dilbilim kuramlarının Kur’an sözcüklerinin anla ılması noktasında yapaca ı
katkıları ele almakta ve geleneksel tefsir disiplinlerinin (“Garibu’l-Kur’an”, “elVücûh ve’n-Nezâir”, vb.) verdi i imkanların ötesine geçerek, Kur’an’ın kendi
metodu olan semantik metodla do ru anlamlara ula ılaca ını belirtmektedir.15
Gezgin’e göre, günümüzde yaygın olarak kullanılan hermenötik metod subjektif
yorumlar üretmeye müsait oldu undan, Kur’an ara tırmalarında daha objektif
materyaller sunan semantik metod kullanılmalıdır.16
12
Soysaldı, H. Mehmet, Kur’an Semanti i Açısından nançla lgili Temel Kavramlar, Ça layan
Yay., zmir 1997.
13
a.e., s. 1.
14
a.e., s. 4.
15
Gezgin, Ali Galip, Kur’an’da Semantik ve Metod ve Kur’an’da Kavm Kelimesinin Semantik
Analizi, Süleyman Demirel Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Isparta 1999, s. 130.
“Garibu’l-Kur’an”, “el-Vücûh ve’n-Nezâir” gibi tefsir ilimleri için bkz.: Cerraho lu, smail, Tefsir
Usulü, TDV Yay., Ankara 1997, s. 151-157, 184-185; Demirci, Muhsin, Tefsir Usulü ve Tarihi,
Marmara Üniv. lahiyat Fakültesi Yay., stanbul 1998, s. 160-161, 178-179.
16
a.t.
8
Ancak yukarıda bahsedilen tezler, çerçeve olarak Kur’an metni ve Arap dili
ile sınırlı kalmı tır. Gezgin, semantik analiz vasıtasıyla Kur’an’da geçen kelimelerin
anlamlarının tamamen bilimsel ve objektif kriterlere dayanarak tesbit edilebilece ini
öne sürmektedir.17 Di er yandan kendisi de art-süremli semantik metoda vurgu
yapmakla birlikle, Samî dillerinin bir bütün olarak ele alınması gere ini ortaya
koyan Salih Akdemir, Samî dillerinin ve Kur’an öncesi vahiy materyalinin
görmezden gelindi i indirgeyici ve parçacı yakla ımların do ru anlamlara eri ilmesi
noktasında ortaya çıkaraca ı tehlikelere i aret etmektedir:18
Allah elçileri birbirlerini onaylamak, tasdik etmek için gönderilmi lerdir.
u hâlde gerek Eski ve Yeni Ahit’in, gerek Kur’an’ın do ru olarak
anla ılmasını istiyorsak, vahiy sürecini bir bütün olarak algılamamız
gerekir. Parçacı yakla ımlar, sa lıklı ve do ru anlamanın önünde en
önemli engellerdendir. Nasıl ki, Kur’an’ı do ru anlamak için Eski ve
Yeni Ahit’i çok iyi bilmek gerekiyorsa aynı ekilde Eski ve Yeni Ahit’i
do ru anlamak için de Kur’an’ı çok iyi bilmek gerekir. Bununla birlikte
gerçek udur ki, çe itli dinlerin mensupları vahiy sürecini bir bütün
olarak de erlendirmedikleri için indirgeyici tavır sergilemi lerdir. Bu
indirgeyici tutumun do al bir sonucu olarak, Yahudiler kendilerinden bir
elçi olan Hz. sa’yı ve müjdesini tanımazlıktan gelirken, Hıristiyanlar da
kendilerinden sonra gelen Hz. Muhammed’i ve insanlı a bildirdi i ilahî
mesajı, Kur’an’ı, tanımamı lardır… Müslümanlar, Kur’anın açık
ayetlerine ra men geçmi te oldu u gibi bu gün de indirgeyici tavırlarını
sürdürmektedirler. Bu indirgeyici tavrın do al bir sonucu olarak
Müslümanlar, Yahudîli i ve Hıristiyanlı ı neshedilmi , yürürlükten
kaldırılmı , tahrif edilmi
bir din olarak görmekten kendilerini
kurtaramamı lardır. Bu yüzden de Kur’an’ı anlamak için geçmi teki
vahiy sürecinin gerekli oldu unu hiçbir
ekilde dü ünmemi ler ve
dolayısıyla bu alandaki çalı malara önem vermemi lerdir.
17
Gezgin, Alip Galip, “Kur’an’ı Anlamak çin Hermenötik mi Semantik mi?”, Süleyman Demirel
Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, yıl 2000 sayı 7, Isparta, s. 141.
18
Akdemir, Salih, Kur’an Çevirilerinde Yöntem Sorunu, Yayınlanmamı Kitap.
9
Aynı ba lamda, Kur’an’ın Samî din gelene i içerisinde de erlendirilmesi
gerekti ini belirten Mehmet Paçacı, bunun en önemli delillerinden birisinin de
Kur’an kıssaları oldu unu ve –her ne kadar da israiliyat ele tirisi ön planda olsa dabu kıssaların bir çok detaylarının Kitâb-ı Mukaddes vasıtasıyla elde edilebildi ini
belirtmektedir. Di er yandan Paçacı’ya göre müslüman gelenekte, muharref kabul
edilen Tevrât ve ncil’in Kur’an ile kar ıla tırılmasının kabul görmemesi sebebiyle
bu arkaplan göz ardı edilmi tir.19 Dolayısıyla, israiliyyât önyargısına binaen Samî
din gelene inin sa ladı ı bu zengin arkaplan ve kullanı lı materyalin göz önünde
bulundurulmaması ciddî bir eksiklik olu turacaktır.
Kur’an’ı anlama çabalarında Kur’an öncesi kutsal metinlere ba vurmanın bir
di er önemi de, küresel anlamda en çok okunan Kutsal kitapların ba lıları arasında
ortak bir anlayı atmosferi olu turma ümididir. Aynı jargon ve aynı anlamlarla yüklü
kelimelerle konu an kutsal dinlerin ba lıları birbirilerini daha kolay anlayacaktır.
Özelikle günümüzde Batı Avrupa’da popüler dinler ve teolojik doktrinler arasındaki
tansiyon tarihin zirve noktasına gelmi tir. Bu amaçla Batı Avrupa’da bazı projeler
geli tirilerek, Yahudilik, Hıristiyanlık ve slamın kutsal metinlerinde kullanılan
sözcük ve kavramların aydınlatılması suretiyle de i ik kültür atmosferlerinde
ya ayan farklı dünya görü lerine müntesip halklar arasında ortak anlayı atmosferi
olu turmak da istenmektedir.20 Her üç kutsal Kitâbın da anlam dünyasını olu turan
anahtar terimlerin aynı kökten türedikleri göz önüne alınırsa, bu tür giri imler daha
da heyecan verici olacaktır.
19
Paçacı, Mehmet, a.g.e., s. 155-156.
Örne in NOSTER tarafından Hollanda’da, Glasgow ve Amsterdam Üniversiteleri ile çe itli
Avrupa ülkelerinden bilim adamlarının katılımıyla yürütülen, “Vocabularies relating to Views of Life
and Religion; Tanakh, Bible and Koran in the 21st Century” adlı proje çalı ması bu amacı
gerçekle tirmek üzere yürütülmü tür.
20
10
Kur’an öncesi vahiy materyalinin içeriksel do rulu u de il, dilsel ve tarihsel
bilgi kayna ı olarak önemine i aret eden Paçacı, Arapların aynı bölgede birlikte
ya adıkları Samî dillerini konu an Ehl-i Kitap ile dikkate de er bir dil ve kültür
ortaklı ına sahip olduklarına dikkat çekmektedir.21 Böylelikle aynı kökten türeyen
dilleri konu an, aynı terminolojiyi kullanan di er toplulukların ellerinde bulunan
materyale müracaat edilmesi kaçınılmaz olmaktadır.
Kur’an sözcüklerinin zaman içerisinde bir çok dı sal etkene ba lı olarak
anlam de i imlerine maruz kaldı ını belirten bir di er ara tırmacı Emîn el-Hûlî de,
ilk ve do ru anlama gitme noktasında klâsik sözlüklerin yetersizli ine dikkat
çekmekte22 ve aslî anlama ula mak için müfessirin özel bir gayret sergilemesi
gerekti ini belirtmektedir:23
…müfessirin bu çalı ması, kelimenin lügavî mânâsı hakkında bir
tercihe varıncaya kadar, yani o mânânın Kur’an’ın o ayetini Arabın ilk
duydu u zamanki bilinen mânâsı oldu una kanaat getirinceye kadar –
gücü yetti ince- devam edecektir…
Müfessir bu inceleme ve ayrımı yaparken dillerin kökleri ve
birbirleriyle olan ili kileri hakkındaki yeni ara tırmalardan da –imkân
nisbetinde- haberdâr olmalıdır. O bu suretle, kelime aslen Arapça bir
kelime mi, yoksa Arapçaya sonradan mı girmi , e er böyle ise hangi
çevreden gelmi , ilk mânâsı ne imi bu konularda kesin bir kanaata
varır…
el-Hûlî, yukarda dile getirdi i çerçevede bir çalı mayı yakla ık bin yıl önce
Râgıb el- sfehânî’nin yaptı ını, ancak onun çalı masının da Arapça ile di er diller
21
a.e., s. 155-156.
el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, Kur’an Kitaplı ı, Ankara
2001, s. 94-95.
23
a.e., s. 96.
22
11
arasındaki kar ılıklı ili kileri yansıtmaktan uzak olması nedeniyle tam hakkı
verilmi bir çalı ma sayılamayaca ını ve lügavî bakımdan eksik oldu unu ifade
etmi tir.24
Kur’an ara tırmalarında en eski Arapça sözlüklerin dahi Kur’an dönemi
Arapçasını yansıtmakta yetersiz kaldı ını kaydeden bir ba ka ara tırmacı Dücane
Cündio lu da, kronolojik de i ime duyarlı olmayan sözlüklerin bir dilde ortaya
çıkmı bir metni anlamada, tek ba larına okura bir yarar sa layamayacaklarını;
bunun mümkün olabilmesi için, lugatların, ihtiva ettikleri sözcüklerin anlamlarını
sıralarken sözcüklerin anlamlarını etkileyen, de i tiren, hatta belirleyen tarihsel
ko ulları dikkate almaları ve sözcüklerin farklı dönemlerde farklı anlamlar
ta ıdıkları hakikatine binaen de bu farklılıklara özenle i aret etmeleri gerekti ini
belirtmi tir.25
Di er yandan Suat Yıldırım, Arapça sözlüklere yöneltilen tutarsızlık,
yetersizlik, realiteden uzak olmak gibi ele tirilerin müste riklerin tahriklerine
kapılmak olaca ını dile getirmekte, Kitâbu’l-’ayn’ın el-Hûlî’nin ithamının aksine
mükemmel bir sözlük oldu unu, dahası Arapça sözlüklerin ilk yüzyıldan sonra
ortaya çıkan kelime ve mânâlara yer vermediklerini öne sürmektedir.26
Ali Galip Gezgin’i takiben semantik metodu benimseyerek bir çok kavram
analizi tezi yapılmı sa da, bu çalı malar Salih Akdemir ve Mehmet Paçacı’nın Samî
dil ve din gelene ine yaptıkları referansları göz önünde bulundurmamı , Emîn elHûlî’nin de ifade etti i gibi, diller arası irtibatlandırmayı yapmadıklarından eksik
24
a.e., s. 97.
Cündio lu, Dücane, Kur’an Çevirilerinin Dünyası, Kaknüs Yay., stanbul 1999, s.58.
26
Yıldırım, Suat, “Muhammed Esed'in "Kur'an Mesajı" Adlı Tefsiri Hakkında”, Yeni Ümit Dergisi,
Sayı 58, Ekim - Kasım - Aralık 2002, s. 1-2.
25
12
kalmı tır. Ancak bu noktada önemli bir dönüm noktası vahiy sürecinin bütünlü ünü
ve dolayısıyla vahyi ta ıyıcı di er dilleri de göz önünde tutarak,
Aliye
Abdurrahman tarafından kaleme alınmı olan “Vahiy Gelene inde Emr Kökünün
Semantik Açıdan ncelenmesi” (2002) adlı ba arılı tez çalı masıdır. Abdurrahman,
yaptı ı çalı manın yöntemsel olarak bir ilki ortaya koydu unu vurgulayarak,
çalı masının önemine dair unları kaydetmektedir:27
u ana kadar Kur’an sözcükleri ile ilgili yapılmı olan bütün bu
semantik çalı maların ortak özelli i ise inceledikleri sözcükleri vahiy
gelene i içerisinde art süremli (diachronic) bir incelemeye tabi
tutmamı olmalarıdır. Bu da inceleme konusu olan sözcüklerin asıl
anlamlarını ve Kur’an döneminde kazandıkları anlamları tespit etmede
yeterli olmamaktadır.
te tezimizin önemi bu noktada ortaya
çıkmaktadır. Biz ise inceleme konumuz olan emr kökünü art süremli
bir incelemeye tabi tuttuk ve onu vahiy gelene inde ele aldık.
Son olarak de inilmesi gereken bir di er önemli tez çalı ması da, Esra
Gözeler tarafından yapılan, “Samî Dinî Gelene inde ‘Salat’, ‘Savm’ ve ‘Zekat’
Kavramlarının Semantik ncelemesi” (2005) 28 adlı tezdir. Bu çalı ma da, semantik
analizlere getirilen yöntemsel yenilik noktasında ileriye do ru atılan önemli bir
adımdır. Zira Gözeler, çalı masında vahiy sürecini bir bütün olarak ele almakta ve
tek bir kavramı semantik analize tabi tutmayıp, ibadetle alakalı olan üç ayrı kavramı
sorgulayarak, bunların ı ı ında bir semantik alanı ortaya koymakta, ilahî dinlerdeki
kul-yaratıcı ili kisinin amelî boyutunu aydınlatmaya matuf antropolojik önermeler
de getirmektedir.
27
Abdurrahman, Aliye, “Vahiy Gelene inde Emr Kökünün Semantik Açıdan ncelenmesi”, Ankara
Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2002, s. 5.
28
Gözeler, Esra, “Sami Dini Gelene inde ‘Salat’, ‘Savm’ ve ‘Zekat’ Kavramlarının Semantik
ncelemesi”, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Ankara
2005, s. 50.
13
Bizim çalı mamız da, Abdurrahman ve Gözeler tarafından yürütülen
çalı malarda oldu u gibi vahiy gelene ini ve Samî dillerini göz önünde tutarak
yapılmı
olan bir ara tırmanın ürünüdür. Yalnız tezimizin isimlendirilmesi
noktasında, her iki ara tırmacıdan farklı olarak, “vahiy gelene i”, “samî dinî
gelene i” ifadeleri bir çerçeve olarak benimsenmemi , daha özel / dar / kesin bir
çerçeve çizilerek “Kur’an’ı Kerîm ve Kitâb-ı Mukaddes” ara tırmanın alanı olarak
tanımlanmı tır. Çizilen bu çerçeveler,
üphesiz kullanılacak materyallerin de
sınırlarını belirleyecektir. Ara tırmamızda bir di er önemli yöntemsel katkı ise,
Kitâb-ı Mukaddes’in ilk dönem ifade edildi i ba langıç dillerinden olan kadîm
Yunanca ve Latinceye yer vermesidir. Böylelikle, ilahî dinlerdeki kutsallık
dü üncesini de yansıtmaya matuf bu çalı ma, anlamsal kar ıla tırmalar yoluyla
kutsal metinlerin ortaya koydukları kutsallıkla ilgili anlam alanına dair daha ku atıcı
yargılara varma olana ı sa lamı olacaktır.
Ara tırmamıza konu olan üç kökün do ru anla ılması, kutsal metinlerin
anlam haritalarını sa lıklı olarak tespit edebilmek açısından çok önemlidir. Bu
kökler ve türevleri ontolojik olarak yaratıcı ile kulları arasındaki kutsallık ili kisini
ve bu ili kinin iki yönlü ileti imi / ifadesini göstermeleri açısından son derece
önemlidir ve üçü ortak bir anlam alanına kar ılık gelmekte, dahası kimi zaman
do rudan kimi zaman dolaylı olarak aynı anlam alanında yer tutmaktadır.
14
0.2. ARA TIRMANIN AMACI
Tezimizin amacı, ara tırma konusu olan üç kökün ilk anlamlarını elde
etmenin yanısıra, maruz kaldıkları anlam hareketlerini ve birlikte olu turdukları
anlam alanını ortaya çıkarmaktır. Bu üç kökün sa lıklı olarak çözümlenmesi sonucu,
kutsal kitapların teklif etti i yaratıcı ile kul ili kilerinin boyutları da do ru olarak
kavranabilecektir. Tezin bir di er amacı da, son dönemlerde yaygınla an Kur’an-ı
Kerîm kavramlarının semantik incelemelerinde, di er Samî dillerine de müracaat
etmenin önemine dikkat çekmektir.
Maddeler halinde, tezimizde ortaya konulmaya çalı ılacak hipotezleri öyle
sıralayabiliriz:
Kuramsal Hipotezler:
1- Kur’an ara tırmalarında modern dilbilim disiplinlerinden olan semantik,
leksikoloji ve etimoloji gibi bilim alanlarından istifade etmek ara tırmacılara
fayda sa lamaktadır.
2- Kur’an’ın anla ılması için Kitâb-ı Mukaddes’te yer alan dilsel ve tarihsel
bilgi birikimine müracaat etmek sayısız katkılar sa layacaktır.
3- Kur’an, kendisinden önceki ilahî vahiy ürünlerinin temel terminolojisine
sahip çıkmı ve mesajını aynı terminolojiyi kullanarak aktarmı tır.
4- Sözcük incelemelerinde Samî dillerini bir bütün olarak göz önünde tutmak,
ilk anlam, istılah anlamı ve türemi yan anlamlara ula mak açısından son
derece yararlı bir yöntemdir. Bu yöntem, Kur’an’a ön yargı ile yakla ılarak,
Kur’an dilinin gerçek hedeflerinin perdelenmesinin önüne geçer.
15
5- Semantik analizler, kavram karga alarına son vererek, Kur’an mesajının
yanlı aktarılmasının önüne geçer.
Pratik Hipotezler:
1- ‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ Kur’an’ı Kerîm ve Kitâb-ı Mukaddes’te ortak olarak
kullanılan ve metin bütünlü ü içerisinde anahtar terim olma özelli ine sahip
köklerdir. Bu köklerin do ru anlamlarına ula mak, kutsal kitapların yaratıcı
ile kul ili kisine dair öne sürdükleri anlam haritalarının sa lıklı bir biçimde
anla ılmasını sa layacaktır.
2- ‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ köklerinin türevleri metin içerisinde bir çok zaman biri
di erini kar ılayabilecek anlamlarda kullanılmı tır.
3- ‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ kökleri di er dillere aktarılırken, temsil ettikleri anlam
alanlarında kaymalar ya anmı tır.
4- Her üç kök de, Türkçeye aktarılırken ilk anlamlarından tamamıyla kopmu ,
izafî / istılahî anlamları Türkçedeki temel anlamları olmu tur.
5- Her üç kök de, Kur’an’dan daha fazla Kitâb-ı Mukaddes’te kullanılmı ve
Kitâb-ı Mukaddes’te daha fazla türev ve anlamları yer almı tır.
0.3. ARA TIRMANIN MATERYAL VE METODU
Ara tırmamız için gerekli verilere ula mak amacıyla, basılı ve görsel yazın
taraması yapılmı tır. Bu ba lamda dilbilim ve semantik ile ilgili bir dizi yerli ve
yabancı kayna a ba vurulmu , semantik ara tırma yöntemleriyle ilgili kuramsal
bilgi ve uygulama örneklerine ula ılmı tır. Kur’an özelinde semantik yöntemin
16
kullanılmasına dair telif edilen bir çok eser ve konuyla ilgili bir çok tez
incelenmi tir.
Ara tırmamızın temel kayna ı Kur’an olmakla birlikte, Eski Ahit ve Yeni
Ahit’e müracaat edilerek, Kur’an kelimelerinin ilk anlamlarına ula ılmaya
çalı ılmı tır. Ara tırılan üç kök ve türevlerinin Kur’an-ı Kerîm, Eski Ahit ve Yeni
Ahit’te nerelerde ve kaçar kez kullanıldı ı tespit edilmi tir. Bu inceleme yapılırken,
Eski Ahit ve Yeni Ahit’in Arapça çevirisinden faydalanılarak mümkün oldu unca
tüm kullanımlara eri ilmeye çalı ılmı tır.
Tevrât, Türkiye’de bu orijinal adıyla bilindi i gibi, Eski Ahit (Ahd-i Atik)
adıyla da tanınır. Bütün dünyada yaygın olan Kitâb-ı Mukaddes irketi’nce, Kitâb-ı
Mukaddes ba lı ı ile yayınlanan külliyat, Yahudilik ve Hıristiyanlı ın bütün
kitaplarını bir arada sunmaktadır. Yahudiler, Hz. Musa’ya Allah tarafından
vahyedildi ini, ancak zamanla tahrife u radı ını açıklamı tır. Hâlen elde mevcut
olan Tevrât’ta birçok tenakuzun tesbit edilmi olması da bunun delilidir. Bu husus
dinler tarihî açısından ayrıca önem arzetmektedir.29
Her ne kadar Yahudilik tâlimlerinin bütününe Tevrât deniliyor ve bu terim
Hz. Musa’ya atfedilen ilk be Kitâbı ifade ediyorsa da; Tora, Yahudili in di er kitap
ve ö retilerini de içine almaktadır. Yahudili e göre Tevrât, 1. Yazılı, 2. Sözlü olmak
üzere iki kısımda incelenebilir. 1- Yazılı olan kısım Tûr-i Sina’da (Har Sinay) Tanrı
Yahve tarafından Hz. Musa (Mo e)’ya indirilen be kitap ve eklerini ihtiva eder. 2Sözlü olan kısım ise, yine Hz. Musa’ya atfedilen ve ondan nakledilenlerle, Tevrât’ı
29
Cilacı, Osman, “Tevrat”, 18 Eylül 2006, <http://www.sevde.de/Dinler/Tevrat.htm>
17
tamamlayan açıklamaları ihtiva eder. Günümüz Yahudileri Tevrât kar ılı ında
Tanah terimini kullanmayı tercih etmektedirler. Takriben M.Ö. 1200- 1100 yılları
arasında da tamamlanan ve branice yazılmı olan Tanah’ın içerisinde birkaç
Aramca parça da bulunmaktadır.30
Ara tırmamızda, Eski Ahit üzerinde branice, Yeni Ahit üzerinde Süryanice
analizler yapılması benimsenirken, Latince ve Yunanca analizlerde her iki kaynak
da kapsam dahilinde tutulmu tur. Dolayısıyla bu dinî metinlerin sadece kendileri
de il, aynı zamanda di er dillerdeki tercümeleri de kullanılmı tır. Eski Ahit, M.Ö.
III. asır ile M.S. VI. asır arasında bir çok dile tercüme edilmi tir. Bunlardan bize
ula anlar Yunanca Septuagint (M.Ö. 271), Aramca Targum, Süryanice Peshitta,
Latince Vulgate (M.S. 405)’dir.
Büyük skender’in fütuhatı sonucunda Yunanlılar di er kültür eserleriyle
birlikte Tevrât’ı da Yunancaya çevirmi lerdir. Netice itibariyle Yunan kültürünün
tesirinde kalan Yahudiler de Tevrât’ın brânice nüshası yerine Yunanca tercümesini
kullanmaya ba lamı lardır. Bu bakımdan Yunanca tercümelerden bize intikal eden
günümüzdeki Tevrât’ın, Hz. Musa’ya vahyedilen Tevrât oldu unu söylemek güçtür.
Ancak
bütün
bunlardan,
Tevrât
bütünüyle
tahrife
u ramı tır
sonucu
çıkarılmamalıdır. Tevrât’ın tamamen tahrif edilmedi ini, içinde, Kur’an-ı Kerîm’le
tezat te kil etmeyen Hak kelâmı pasajlardan anlamak mümkündür. Nitekim
Muhammed Hamidullah da, Kitâb-ı Mukaddes’in tamamen tahrife u ramadı ını,
30
a.m.
18
içinde mevcut olan bazı Allah kelâmı cümlelerinden dolayı ona Kur’an-ı Kerîm gibi
hürmet gösterilmesi gerekti ini belirtmi tir.31
Helenistik dönemde (M.Ö. III - M.S. IV) Yunan kültürünün Filistin’e hakim
olması üzerine, Yahudiler arasında Yunanca
branice’nin yerini almı tır.
skenderiye’de ya ayan Yahudi cemaati ise tamamen Yunanca konu maya
ba lamı tır. Septuagint
Eski Ahit’in Yunanca konu an skenderiye cemaatine
kazandırılması için yazılmı tır. Septuagint çevirisi Eski Ahit’in bilinen en eski
nüshasıdır. Yetmi iki ki i tarafından Yunancaya çevrildi i için bu ad verilmi tir.32
Peshitta Eski Ahit ve Yeni Ahit’in en eski Süryanice çevirisidir. Peshitta
basit, yalın anlamına gelmektedir. Septuagint’tan sonra Eski Ahit’in en eski
nüshasıdır ve Yeni Ahit nüshası da di erlerinden daha eskidir. M.S. I. ve II.
yüzyıllarda çevrilmi tir. Hıristiyan mezheplerinden biri olan Monofizitler,
Hıristiyanlık içinde baskın olmak için Kitâb-ı Mukaddes’i orijinal dilleri olan
Süryaniceye (Aramice) çevirmi lerdir.
Ara tırmamızda kullandı ımız çevirilerden Vulgate çevirisi ise, M.S. 4 üncü
yüzyılın sonlarına do ru Aziz Jerome tarafından hazırlanan ve 1592’de gözden
geçirilerek Roma Katolik Kilisesi’nin resmî dinî dökümanı olarak kabul edilen
Latince versiyondur.33 Roma Hıristiyanlı ının tüm dünyada yaygınla ması
neticesinde kutsal Kitâbın Latince versiyonları da di er versiyonlara nazaran daha
çok yaygınlık kazanmı tır.34
31
Hamidullah, Muhammed, “Konferanslar”, Erzurum 1975, s. 17 (Aktaran: Osman Cilacı)
a.e., s.19
33
Oxford ngilizce Sözlük, “Vulgata maddesi”, 21 Ocak 2007, <http://tr.wikipedia.org/wiki/Tevrat>
34
Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Seba Yay., Ankara 1997.
32
19
Ara tırmamızda Kur’an ayetlerinin Türkçeye aktarılması hususunda herhangi
bir meâle müracaat edilmemi , en yaygın Türkçe meâller tarandıktan sonra kendi
verdi imiz Türkçe anlam esas alınmı tır. Eski Ahit ve Yeni Ahit’in Türkçeye
aktarılmasında ise, Kitâb-ı Mukaddes
irketince yapılan Türkçe çeviriden
yararlanılmı tır.
Ara tırma konusu üç kök, alfabetik sırayla ele alınmı tır. Köklerin
leksikolojik analizi için bir dizi sözlü e müracaat edilmi tir. branice, Süryanice,
Yunanca ve Latince için en az iki er sözlük kullanılmı tır. Arapça analizler için,
klâsik Arapça sözlükler Compact Disc ortamında taramaya tabi tutulmu , Lisânu’lArab35 ve Muhtâru’s-Sihâh36 esas alınarak,
farklı türev ve anlamlar için de
Kitâbu’l-‘Ayn37, Kâmusu’l-Muhît38, el-Misbâhu’l-Munîr39, el-Mu‘cem’ul-Vasît40
gibi sözlükler taranmı tır. Daha sonra bu taramalardan elde edilen veriler, basılı
sözlüklerle kar ıla tırılmı tır. lave olarak Cubrân’ın modern sözlü ü er-RâidMu‘cemu’l-Lu aviyyûn e’l-Asriyyun41 adlı eserine müracaat edilmi tir. Arapça –
Türkçe konusunda ise Mevlüd Sarı’nın el-Mevârid42 ve Erkan Arif’in Arapça –
Türkçe Büyük Sözlü ü43 kullanılmı tır. Türkçede sözcüklerin kar ılıklarını tesbit
etmek için Ferit Devellio lu ve
emsettin Samî’nin Osmanlıca sözlükleri ile
Mehmet Do an ve TDK’nun Türkçe Sözlükleri kullanılmı tır. Ayrıca A Dictionary
35
bn Manzûr, Lisânü’l-lisân: Tehzîbu Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Kutubi’l- lmiyye, Beyrut 1993.
er-Râzî, Ebû Bekr Muhammed b. Zekeriyyâ, Muhtâru's-Sihâh : Mu’cemü'r-Razî, Ça rı Yayınları,
stanbul 1980.
37
Ebî Abdurrahman el-Halîl bin Ahmed el-Farâhidî, Kitâbu’l-‘Ayn, Dâru ihyâi’t-turâsi’l-‘arabî,
Beyrut 2001.
38
Firuzâbâdî, Mecduddin Muhammed b. Yakup, Kâmusu’l-Muhît, Muessesetu’r-Risale, Beyrut 1987.
39
Feyyûmî, Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Mukarrî, el-Misbâhu’l-Munîr, Matbaatu Mustafa el-Babî,
Mısır 1931.
40
el-Mu'cem'ul-Vasît, Mısır Arap Dili Akademisi, Kahire – stanbul, tsz.
41
Cubrân, Mesûd, er-Râid- Mu‘cemu’l-Lu aviyyûn e’l-Asriyyun, Daru’l- lmi’l-Melayin, Beyrut 1967.
42
Sarı, Mevlüd, El-Mevârid Arapça –Türkçe Sözlük, Bahar Yayınları, stanbul 1982.
43
Erkan, Arif, Arapça – Türkçe Büyük Sözlük, Huzur Yayın, stanbul 2004.
36
20
of Modern Written Arabic44 ve ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük45 kullanılarak bu
köklerin ngilizcedeki kar ılıklarına ula ılmı tır. Köklerin müfessirlerce analiziyle
ilgili olarak da bir çok klâsik tefsir kayna ına ve günümüzün modern ve muteber
tefsirlerine müracaatta bulunulmu tur. Ayrıca tefsir eseri olmanın ötesinde, bir çok
yerli ve yabancı telif eserde de Kur’an ba lamında bu kökler ve türevlerine dair
aktarılan anlamlara ve tartı malara yer verilmi tir.
Ara tırmamızın yöntemine gelince, ara tırma konusu olan üç kökün do ru
anla ılması için art-süremli semantik analiz yöntemi kullanılmı tır. Bu yöntemin
kullanılması esnasında zorunlu olarak etimolojik ve leksikolojik analizlere de yer
verilmi tir. Ara tırmanın kuramsal bölümünde bu üç bilimsel disiplinin bir arada ele
alınmasının önemine dair dü üncelere yer verilmi tir. Ara tırmaya esas olan artsüremli semantik yöntemde, sadece Arap dili içerisindeki zaman kesitleri esas
alınmamı , bunun yanı sıra di er Sâmi dilleri göz önünde bulundurulmu tur.
Böylelikle farklı zaman kesitleri olarak, farklı diller / metinler ele alınmı tır.
Kullandı ımız art-süremli analiz yöntemi, aynı zamanda diller arası geçi te ya anan
anlam de i imlerini de aydınlatmayı amaç edinmektedir. Ara tırmamızda ayrıca
Klasik Yunanca ve Latince, modern Türkçe ve ngilizce dillerine geçi te de ortaya
çıkan anlam de i imleri ortaya konulmaya çalı ılmaktadır.
0.4. ARA TIRMANIN PLANI
Ara tırmamızın giri bölümünde, Kur’an sözcüklerinin Samî dil gelene i
çerçevesinde semantik analizlerinin yapılmasının önemine dikkat çekilerek,
44
Wehr, Hans, ed. by J Milton Cowan, A Dictionary of Modern Written Arabic, Buchdruckerei Hubert
& Co., Harrasowitz 1979.
45
Mutçalı, Serdar, ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük, Da arcık Yay., stanbul 2001.
21
çalı mamızın alanda dolduraca ı bo luk, önerece i yöntemsel yenilikler, çalı manın
amacı ve planına yer verilmektedir.
Giri in ardından çalı mamız kuramsal ve uygulama anlamında iki temel
bölümde ele alınmaktadır: Kuramsal bölümde, konuyla ilgili kuramsal tartı malar
iki bölüm halinde aktarılmaktadır. Kuramsal bölüm, semantik biliminin bir bilim
disiplini olarak dilbilim ile iki yönlü ili kisini, dilbilimin bir alt disiplini olarak
etimoloji, leksikoloji ile ili kisini, dilbilimsel semanti in art-sürem ve e -sürem
yöntemlerini, anlam de i meleri konularını detaylı bir biçimde tartı makta ve bu
yöntemin Kur’an ara tırmaları özelinde önemine yer vermektedir. Ardından Kur’an
ara tırmalarında di er Samî dillerine ve Kur’an öncesi vahiy birikimine yer
vermenin gereklilikleri ele alınmakta, Arapçanın Sâmî dilleri arasında tuttu u yer
de erlendirilmektedir.
Ara tırmanın uygulama bölümünde ise, Kur’an’ın anla ılması noktasında
anahtar terim rolü gören üç önemli kök (brk, sbh, kds), ayrı ayrı bölümlerde detaylı
bir semantik incelemeye tabi tutulmaktadır. Her bölümde öncelikli olarak, bu
köklerin branice Eski Ahit metinlerinde ve Süryanice Yeni Ahit metinlerinde hangi
anlamlarda kullanıldıkları, bu anlamların klâsik Yunanca ve Latinceye nasıl
aktarıldı ına yer verilmektedir. Ardından Kur’an’da geçen türevlerine ve
anlamlarına, klâsik ve modern Arapça, Arapça – Türkçe, Arapça - ngilizce, Türkçe,
Osmanlıca sözlüklerdeki ve tefsir gelene inde kullanılan anlamlarına de inilmekte,
son olarak bütün bu veriler toplu bir analize tabi tutulmaktadır. Üç köke ait bu üç
bölümde elde edilen veriler sonuç bölümünde meczedilerek, bu köklerin ortak
semantik alanları ve vahiy gelene inde kutsallık anlayı ı ortaya konulmaktadır.
22
I. BÖLÜM
B R D LB L M ALANI OLARAK SEMANT K
1.1.
D LDEN D LB L ME
Hani Rabbin meleklere: “Ben yeryüzünde bir halife yarataca ım”
demi ti. Onlar da: “Orada bozgunculuk yapacak, kan akıtacak birisini
mi var edeceksin? Hâlbuki biz seni hamd ile tesbîh ve takdîs ediyoruz”
dediler. O da “Ben sizin bilmedi inizi bilirim” dedi. Ve Adem’e
isimlerin hepsini ö retti. Sonra onları meleklere sunup: “E er do ru
sözlülerseniz, haydi unların isimlerini bana bildirin.” dedi. Dediler ki:
“Sen sübhânsın, bize ö retti inden ba ka bizim hiçbir bilgimiz yoktur.
Gerçekten sen âlîmsin, hâkîmsin.”
“Ey Adem! Bunların isimlerini
onlara söyle.” simlerini onlara söyleyince: “Size yerin ve göklerin
bilinmeyenlerini bilirim, açıkladı ınızı da, gizledi inizi de bilirim
dememi miydim?” dedi.46
Kur’an’ı ö retti
nsanı yarattı
Ona beyanı ö retti47
46
47
Bakara: 30-33
Rahman: 2-4
23
Yukarıdaki ayetler açıkça göstermektedir ki, insan, dili bulmamı tır,
do u undan itibaren yatkınlık olarak ona sahip olmu tur. Dil, toplum içinde elde
edimi , zaman içerisinde geli mi tir.48 Adem isimleri ö renmekle di er varlıklar
kar ısında üstünlük kazanmı tır. Yüce Allah insanın hilafetine itirazda bulunan
meleklere, insanın dili kullanma vasfına sahip oldu unu bir imtihanla göstererek
cevap vermi tir. Dolayısıyla varolu sal anlamda dil, insanı di er canlılardan ayıran,
yücelten en önemli unsur olarak öne çıkmı tır.
Bedia Akarsu dilin yaratılı ından insana özgü kılınmı bir vasıf oldu unu,
dil ile insan arasında iki yönlü bir varolu ili kisi bulundu unu belirtmektedir:
Dil ba langıçtan beri tümüyle insana ili kin bir eydir, sözcükler
gö üsten zorunluluk ve maksat olmaksızın hür olarak çıkar. Hayvan
türleri arasında yalnız insan türkü söyleyen bir yaratıktır. Dil, insanda
do rudan do ruya bulunan bir eydir, bundan dolayı insan anlı ının
(Verstand) bir ürünü olarak gösterilemez. “Kendisi do anın bir ürünü
(Produkt), ama insan aklının do ası” olan dilin ana örne i (Typus)
insan aklında bulunmamı olsaydı dil bulunamazdı. nsan ancak dili ile
insandır, dili bulmak için de onun insan olması gerekti.49
Dil ile ilgili olarak bir çok farklı tanımlamalar yapılmı tır. Bu tanımlar temel
olarak, dile yapılan yakla ımlarla çerçevelenmi tir. Tuna Sakallı dil ile ilgili ba lıca
tanımları aktarmaktadır:50
Türk Dil Kurumu’nun Türkçe Sözlü ü’nde dil, “insanların dü ündüklerini
48
Akarsu, Bedia, “Felsefe Açısından Dil”, 12 Eylül 2006, <http://kisi.deu.edu.tr/binnur.kavlak/
kitaplar/dil.doc>
49
Akarsu, Bedia, Dil-Kültür Ba lantısı, nkılâb Yay., stanbul 1998, s. 49.
50
Sakallı, Tuna, “Anlam ve Dil”, Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniv. Sosyal Bilimler
Enstitüsü, stanbul 2001, s. 8.
24
ve duyduklarını anlatmak için kullandıkları her türlü i aret ve özellikle ses i aretleri
dizgesi, lisan, zeban” olarak tanımlanmı tır.
Dilbiliminin en önemli ismi Saussure göre ise; “dil yetisinin toplumsal
ürünü olan dil, bu yetinin bireylerce kullanılabilmesini sa layan toplumca
benimsenmi , uzla ımsal bir düzendir. Bireyin edilgin bir biçimde belle ine
aktardı ı üründür.”
Zola’nın tanımına göre, “her dil bir mantık dizgisidir.”
Nermi Uygur “Dilin Gücü” adlı deneme kitabında “Nerede insan varsa, orda
“dil” de var. nsan birlikte diliyle. Sa ır-dilsizlerle i itir-dilsizler, dil yitimine
u ramı olanlar, daha ba ka hasta kimseler bir yana, herkes konu ur, düpedüz
konu ur bol bol sustu u olsa da, isteyince konu abilir” der.
öyle devam eder
Uygur; “dil kadar kesintisizce yeryüzünü kaplayan bir insan ba arısı daha yok.
Dilsiz olamıyor insanlar. nsanın öbür adı konu an olmalı.”
Konu ma yetene inin, insan için en önde gelen özellik oldu unu söyleyen
Do an Aksan, dilin önemini bir takım sorularla ortaya koymaya çalı maktadır: “Bir
an dü ünecek olursak, dil olmadan bir ince duyguyu, bir iiri, önemli bir olayı, bir
bulu u, bizim için unutulamayacak kadar de erli bir anımızı, bir fizik veya kimya
olayını nasıl anlatabilir, nasıl ka ıda geçebiliriz? ( ... ) Nasıl oluyor da bir kimsenin
bizden istedi i bir i i, onun birkaç a ız hareketiyle gerçekle en bir ses bile imiyle,
bir sözle yerine getirebiliyoruz? Nasıl oluyor da bir airin sözle, yazıyla dile
getirdi i bir duygu birkaç sözcükle bize aktarılıveriyor, kimi zaman tüylerimizi
25
ürpertecek kadar bizi etkiliyor?”51
Dilin bilimsel bir tanımı ise öyledir: “Belli bir insan toplulu una özgü çift
eklemli göstergeler dizgesi.” Belli bir insan toplulu una özgü demekle bir ulusun
dilinden söz edilmekte. Örne in ngilizce, Fransızca, Türkçe, vb. gibi.52
Sakallı, Büyük Larousse’dan dil ile ilgili olarak farklı sınıflandırmalara dair
örneklere yer vermektedir:53 Konu ucuların yararlandıkları anlatım araçları
açısından ele alınan konu ma, anlatım biçimi (Zengin, fakir bir dili olmak). Onu
kullanan toplumsal gruba ya da meslek grubuna göre tanımlanan anlatım dizgesi
(Resmi dil. Bürokrasi dili; bu dili kullanan kimseye göre tanımlanan anlatım
dizgesi: Ya ar Kemal’in dili; bildiri imin niteli ine ve söylemin türüne göre
tanımlanan anlatım dizgesi: kaba, edebi, seçkin dil; kullanıldı ı döneme göre
tanımlanan anlatım dizgesi: Tanzimat dili. Servet-i fünûn dili.) Bildiri im i levi
gören, sözlü olmayan ve bir yapı olu turan her türlü gösterge dizgesi. (Arıların dili.
Bir eyi hâl dizgesiyle anlatmak.) Bir eyin dili, bir duyguya, bir tutuma özgü
anlatım (Mantı ın, a kın dili). Bir sanatçının dü üncesini, duygusunu ifade etmek
için kullandı ı sözlü olmayan anlatım yolu (Sinema dili). Günümüzde, yabancı dil
(Dil ö retmeni. lk dil olarak ngilizce’yi, ikinci olarak Almanca’yı seçmek. Dile
yetene i olmak). Dil ailesi; aynı ana dilden türemi , ortak bir kökene ba lı dilleri
kapsayan grup: (Hint-Avrupa dil ailesi.)
Dilin bir di er bilimsel tanımı ise öyledir: “Belli bir insan toplulu una özgü
çift eklemli göstergeler dizgesi.” Belli bir insan toplulu una özgü demekle bir
51
Aksan, Do an, Her Yönüyle Dil – Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yay., Ankara 1995, s. 11.
Güz, Nükhet, Sesler ve Kurallar, Der Yayınevi, stanbul 1992, s. 18.
53
Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 9 - 10.
52
26
ulusun dilinden söz edilmekte. Örne in ngilizce, Fransızca, Türkçe, vb. gibi.54
Dil
kelimesinin Almancadaki kar ılı ı
olan Sprache’nin,
sprechen
(konu mak) fiilinden türetilmi oldu unu kaydeden Porzig’in dil tanımı ise ikili bir
yapı arz etmektedir: Bunlardan birincisi, insanın konu abilmesi olgusu, ikincisi
belirli bir grup insanın birbiriyle konu masını sa layan araçların tümü. Bunu ifade
etmek için Fransızcada iki ayrı kelime vardır. Konu ma yetene i için “langue”,
belirli bir dil için ise “language” kelimesi kullanılır.55 Saussure bunlara ilaveten
“parole” kavramını kullanmı ve bunun konu mayı kar ıladı ını “langue”in ise
somut dili ifade etti ini belirtmi tir.56
Dilbilgisi çalı malarıyla tanınan Muharrem Ergin ise dili
u
ekilde
tanımlamaktadır: “Dil, insanlar arasında anla mayı sa layan tabii bir vasıta,
kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde geli en canlı bir
varlık. Temeli bilinmeyen zamanlarda atılmı olan bir gizli antla malar sistemi,
seslerden örülmü içtimaî bir müessesedir.”57
Ünlü Arap dilcisi bn Cinnî’nin tarifi: “Dil, milletlerin amaçlarını ifade etti i,
meramlarını anlattı ı sesler bütünüdür.”58 es-Suyûtî ise bnu’l-Hâcib ve el- snevî'nin
dil tanımlarına yer vermi tir. bnu’l-Hâcib’in tanımı: “Bir mânâ için vazolunmu
bütün lafızlar.” el- snevî’nin tanımı: “Dil, mânâlar için vazolunmu lafızlardan
54
Güz, Nükhet, Sesler ve Kurallar, Der Yayınevi, stanbul 1992, s. 18.
Porzig, Walter, çev. Vural Ülkü, Dil Denen Mucize, TDK Yay., Ankara 1995, s. 67.
56
Yolcu, Mehmet, “Dil: levi, Çe itleri Ve Alanları Ba lamında Kavramsal Bir nceleme”,
Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi II, Sayı: 4, 2002.
57
Ergin, Muharrem, Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basım, stanbul 1992, s. 4.
58
Yavuz, Mehmet, bn Cinnî : Hayatı ve Arap Gramerindeki Yeri, stanbul Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, stanbul 1996.
55
27
ibarettir.”59 Buna benzer bir tanım yapan Mustafa el-Galâyînî, dillerin ifade
biçimleri (lafızlar) bakımından farklı olmasına ra men, dile getirilen anlamlar
açısından birbirinden farksız oldu unu kaydetmektedir.60
Varlık felsefesinde de dil üzerinde önemli bir biçimde durulmu ve bir çok
felsefe metninde insan için “Nefs-i Nâtık” (Konu an Nefs) tarifi yapılmı tır. Yine
dilin ontolojik hakikati de geni tartı malara konu olmu tur. Dilin ontolojik mânâda
yapısını tartı an Bedia Akarsu unları kaydetmektedir:
Dil problemi ile u ra an her dil bilgini, her dil filozofu, önce dilden ne
anladı ını belirtmek zorundadır. Dil nedir, hangi varlık alanına girer,
nesnelerle sözcükler arasında nasıl bir ba lantı vardır, vb sorular ister
istemez insanı dilin kökü problemine götürür. Dilin kökü ve özü
problemi, varlı ın kökü ve özü problemi kadar eskidir. Ba langıçta varlık
ile dil, sözcük ile anlam birbirinden ayrılmazlar, bir birlik olarak
görünürler. Sözcük, varlı ın bir simgesi, adlandırılması, göstergesi
de ildir, onun gerçek bir parçasıdır. Mitolojik görü e göre her nesnenin
özü adlarda saklıdır. Adlara egemen olmasını, onları kullanmasını bilen
kimse, nesneler üzerinde de bir egemenlik kazanır. Nesnelerin dünyası
ile adların dünyasının tek bir gerçekli i (Wirklichkeit) vardır.61
Söz verme konusunu irdeleyen Nermi Uygur ise; “Verilen söz bir varolu
yöntemidir. Nasıl varolaca ını verdi i sözde belirler insan. Söz, varolu un
kesinli idir” demektedir.62
Dilin anla ılmasının tarihî bir bakı içerisinde mümkün olaca ını belirten
Akarsu, dilin ba langıcı ve sonucu olmayan bir derinli e sahip oldu unu ve
59
es-Suyûtî , Celâluddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr, el-Muzhir fi’l-Lügati ve’l-Edeb, Dârü’l Kutubi’llmiye, Beyrut 1998, c. 1 s. 12.
60
el-Galâyînî, Mustafa, Câmiu’d-Durusi’l-Arabiyye, el-Mektebet’ül-Asriyye, Beyrut 1994, s. 7.
61
Akarsu, Bedia, a.g.e., nkılâb Yay., stanbul 1998, s. 15.
62
Uygur, Nermi, Dilin Gücü: Denemeler, YKY, stanbul 1997, s. 38
28
ku aklar arasında da kültürel bir ba olu turdu unu vurgulamaktadır:
Dilin ba sız ve sonsuz bir derinli i, sonsuzlu u vardır. Dil, insan
soyunun bütün varlı ı ile birlikte gider. nsan dilde, içinde ya adı ı
zamanın duygusuna daha ba lı oldu u hâlde uzak geçmi i de açık ve
canlı olarak duyar ve sezer. Dil bu iki duyguyu birle tiren bir eydir.
Çünkü dil, daha önceki ku akların duygularından geçmi tir ve onların
solukları dilde gizlidir. Bu ku aklar, duygularımızın belirtilmesi olan
anadilinin aynı seslerinde bizimle akrabadırlar. Gerçekte dil, Humboldt’a
göre, sürekli olan ve her ânda gelip geçici olan bir eydir. Bu yüzden
dilin yazı biçiminde saklanması, tam olmayan, “mumya türünde” bir
saklanma olur. “Dilin kendisi bir ürün (Ergon) de il, tam bir etkinliktir
(Energia).” Onun için dili ancak tarihî yolla tanımlamak do ru olur.63
Dilin hiçbir yönü yoktur ki de i meden kalsın. Bu de i meler her zaman
sürekli olarak ve kesiksiz bir ekilde sürüp gider. Bu de i meler yüzyıllar boyunca
olu a olu a yeni bir dil formu meydana getirirler. Ama bu de i meler birbirleriyle
bir ba lantı içindedirler. Ku akların de i mesi bile dilde de i iklikler meydana
getirir. Bir dil bir toplumun çe itli ya
derecelerinde, çocuklarda, gençlerde,
ya lılarda farklı oldu u gibi, aynı insanın ya amının gidi inde de yava yava ama
sürekli olarak de i ir.64
Dilin dizgesi içinde önemli bir yer tutan kelimelerin her birinin çok uzun
macerası vardır; bunları biz bili dı ı olarak içselle tirir ve bizden sonra gelenlere
de tariflerini yapmayı hiçbir biçimde dü ünmeden aktarmaya devam ederiz.
Kelimeler için do ru olan bu gözlem, cümleler için, çok kullanılan terimler için
sözlerimize destek vazifesini gören o atalardan kalma olgunluk için haydi haydi
do rudur. Bundan dolayı, insan yazarken veya okurken, her defasında, adeta kendi
63
64
Akarsu, Bedia, a.g.e., s. 20.
a.e., s. 90.
29
anadilinin kudretine benli inden bir
eyler katmı
olur.65 Böylelikle aslında
toplumdan topluma aktarılan kelimeler, hiçbir zaman aynı çerçevede kalmazlar.
Hatta aynı toplumda ya ayan insanlar, aynı kelimeyi kullanırken mutlak anlamda
aynı eyi dü ünmezler.
Di er yandan dilin insan dü üncesini aktarmak hususunda yetersiz kaldı ını
ve kelimelerin ki ilerin iç dünyasını eksik ve ba kalarının tesirine bulanmı bir
biçimde aktarmasının da muhtemel oldu unu belirtenler de olmu tur. el-Antakî
böyle dü ünenlerin ço unlu unun edebiyatçılar oldu unu vurgulayarak örnekler
vermi tir.66 Mihail Nuayme bu konuda unları söylüyor: “ nsanlık tarihî hiçbir
zaman, dü üncelerini tamamıyla ortaya koyabilen veya duygularını tam olarak ifade
edebilen birine ahit olmamı tır. Bu sebeple duygu ve dü ünceler asıl olarak, satır
aralarından okunur. Satır aralarından çıkarılan ise satırlarda olana nispetle her
zaman daha beli , daha derin ve daha kapsamlıdır. Zira fıtrî olarak unu sezeriz ki
air, yazar, ressam, heykeltıra , mühendis, sanatkâr, kısacası hiçbir insan, duygu ve
dü üncelerini bütün karı ıklık ve renkleriyle, oldu u gibi ifade etme ansına sahip
de ildir.”67
Yine ünlü Lamartine, dilin anlatmak istedi i eyleri ifade etmede yetersiz
kaldı ını u cümlelerle izah ediyor: “Ruhumun fı kırı ları hiç durmadı ve hiçbir
zaman donukluk göstermedi. Gökler bir sayfa olsaydı ve Allah da benden bu
sayfaya sevgimi nak etmemi isteseydi bu sayfa bile içimdekileri dökmeme
yetmezdi.
u ana kadar tam dört sayfa karaladım ama neredeyse hiçbir ey
söylememi im. Sonsuzlu u ku atmak ve onu bütünüyle ifade edebilmek muhaldir,
65
Guitton, Jean, çev. Cevdet Perin, Dü ünme Sanatı, Remzi Kitabevi, stanbul 1968, s. 64.
el-Antakî, Muhammed, Dirâsât fi Fıqhi’l-Lüga, Darü’ - arki’l Arabî, Beyrut 1969, s. 302.
67
a.e., s. 304.
66
30
bo bir u ra tır. Ümitsiz bir ekilde dilin bu fakirli i, so uklu u ve donuklu uyla
bo u uyorum.
Çünkü
göklerin
dilini
konu madıkça
bu
dili
kullanmak
zorundayım…”68
Belki de dile kar ı en iddetli hücumu me hur Fransız filozof Bergson
gerçekle tirmi tir. O, dili kusurlu saymı
ve o güne kadar kimsenin cesaret
edemedi i ölçüde dili a a ılamı tır. Hatta bu yüzden ona ‘dil kar ıtı terör okulunun
filozofu’ lakabı verilmi tir. Bergson’a göre dil mürekkep, vicdan (insanın fikri
yönü)- ise basittir. Bu sebeple, mürekkebin mürekkep olmayanı do ru ve güvenilir
bir ekilde tasvir etmesi imkansızdır.69
Bir çok bilim adamı dilin dü ünme ile ilgisinin ötesinde, dilin toplumsal
boyutunu öne çıkararak, dillerin toplumların kolektif bilinçlerini ve dünya
görü lerini yansıttı ını vurgulamı tır. Dildeki kelimelerin etimolojik olarak
kökenlerine inildi inde, ulusların o zamanki hayat tarzları, gelenek ve
göreneklerinin ortaya çıkarılabilece ini kaydeden Sema Önal Akka , “dilde ortaya
konmu metinleri inceleyerek Aristoteles’in de belirtti i gibi dil, dü ünce, obje
sırasını takip ederek, dü ünceyi ortaya koymu oluruz” demektedir.70
Dil olmaksızın dü ünmenin de olamayaca ını ileri sürmenin çok iddialı bir
söylem oldu unu vurgulayan Mehmet Çiçek ise, dilin dü ünmeyi mümkün
kılmasından çok, dü üncenin di er insanlara aktarılması suretiyle soyuttan somuta
dönü mesini
68
sa layarak
dü ünme
eylemine
i levsellik
kazandırdı ını
a.e., s. 304.
a.e., s. 305
70
Akka , S. Önal, “Bir Kültür Merkezi Olarak Harran”, I. Uluslararası Katılımlı Bilim, Din ve
Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu, anlıurfa 2006, s. 273.
69
31
belirtmektedir.71 Dolayısıyla dil toplumsal i levselli i ile önem kazanmaktadır.
Dücane Cündio lu da, yaygın bir kabul olan dü ünmenin sözcüklerle gerçekle ti i
fikrini reddetmekte ve aslında dü ünmenin sadece sözcükleri kullandı ını, ancak
dü ünmenin kavramlarla gerçekle ti ini ve bu kavramları iletmenin (dı a vurmanın)
ise sözcüklerle mümkün oldu unu belirtmektedir.72
Her dilin kendine göre bir dünya görü ü oldu unu kaydeden Gökberk,
dillerin farklı ve çok sayıda olmalarının bize, dünyanın düzen ve anlamını çe itli
açılardan yorumlama imkanı tanıdı ını belirtmektedir: “Kısaca söylersek, bir dilde
bireysel bir insan grubunun, bir ulusun özel ruh ve ya ama üslubu ruhî bir form
kazanır. Yine bunun için, bir ulusu yok etmenin en kestirme yolu, bu ulusun dilini
ortadan kaldırmaktır.”73
Dilin toplumsal bir kurum oldu unu ifade eden Aksan, dil-toplum ili kisiyle
ilgili olarak unları söylemi tir: “Bir ulusun ya ayı biçimi, inançları, gelenekleri
dünya görü ü, çe itli nitelikleri ve hatta tarih boyunca bu toplumda meydana gelen
çe itli olaylar üzerinde hiçbir bilgimiz olmasa, yalnızca “dilbilim incelemeleriyle,
bu dilin söz varlı ının, söz hazinesinin derinli ine inerek bütün bu konularda çok
de erli bilgiler ve güvenilir ipuçları edinebiliriz.”74 Aksan ayrıca, bir dildeki
kavramlar, kalıpla mı sözler ya da atasözleri ve deyimlerin bir araya getirilip
gruplandı ında, bunlardan bazılarının di erlerine göre öne çıktı ını, a ırlık
71
Çiçek, Mehmet, “Dil Olgusuna Genel Bir Bakı ”, Kur’an Hermenötik ve Dilbilim Sempozyumu
Kitabı, Bakanlar Mat., Erzurum 2001, s. 194.
72
Cündio lu, Dücane, “Bo a konu abilirsin fakat bo u konu amazsın”, Yeni afak Gazetesi, 12
ubat 2005.
73
Gökberk, Macit, De i en Dünya De i en Dil, YKY, stanbul 1997, s. 69.
74
Aksan, Do an, a.g.e., s. 65.
32
kazandı ını, bu öne çıkanların ise o dili konu an toplumun de er ve önem verdi i
kavramlar, kullanımlar oldu unu kaydetmi tir.
Dil-toplum ili kisi beraberinde “toplumsal dilbilim”, “toplumdilbilim”,
“diltoplumbilimi”, “dilin toplumsal ruhbilimi” vb bilim dallarının da olu turulmasını
getirmi tir. Bunların ortak görü ü, dilin kavranması veya iyice bilinmesi için
toplumsal süreçlerin ve dili ancak bir yönüyle ele alan gözlemlerin artık yeterli
olmadı ı, çalı maların odak noktasını, dil kullanımı ile toplumsal davranı biçimi
arasındaki kar ılıklı etkile imin olu turması gerekti idir.75
En ba ta da belirtti imiz üzere, dil insanın yaratılı ının ba ından beri sahip
oldu u bir yetidir. Chomsky’nin insanın do u undan itibaren dil ö renme yetisine
sahip ve bu yetinin sadece insana özgü oldu unu tespit etmesiyle bu dü ünce de
yeni bir a ama kazanmı tır.76 Bununla birlikte insan dili geli irken belirli
a amalardan da geçmi tir. Bunlar insanın, öncelikle seslerin sistematik bir düzen
içinde kullanılması sonucu konu mayı ö renmesi, ardından bu sesleri yine düzenli
bir ekilde yazıya dökebilmesi ve uzun süreler saklayabilmesi, ka ıt ve kalemi
bularak bilginin yaygınla ması, baskı makinelerini bularak kitapların toplum içinde
ço almasını sa lamak gibi ana hatlarıyla ifade edebilece imiz a amalardır.
Günümüzde bilgisayarların yaygın bir biçimde kullanıma girmesiyle dilde yeni
a amalar kaydedilmi tir. Artık sanal diller olu turulmakta, bir çok konu üretilen bu
dillerin imkânları ile çözüme kavu turulmaktadır. ‘Compututional Linguistics’,
‘Compututional Semantics’, vb günümüzde yükselen yeni bilim disiplinleri olarak
öne çıkmaktadır.
75
mer, Kâmile, “Toplumsal Dilbilim”, Dilbilim ve Dilbilgisi Konu maları I, TDK yay., Ankara
1980, s. 158-159.
76
Kıran, Zeynel, Dilbilim Akımları, Onur Yay., Ankara 1996, s. 190.
33
te insanın hem varolu u hem de toplumsalla ması ve toplumsal kültürünü
olu turmasının (ki dil ile kültür yapı ık ikizler77, dil kültürün aynası78 vb olarak
tanımlanmı tır) en önemli unsuru olan dil, müstakil bir bilim dalının da inceleme
konusu olmu tur; dilbilim. Dilbilim tarihiyle ilgili bilgi veren eserler, genellikle bu
bilim dalını, ça da dilbilimin kurucusu sayılan Saussure’den önceki dilbilim ve
Saussure sonrası dilbilim olarak iki kısımda incelemektedir. Bu tasnifin nedeni,
Saussure’e kadarki dil çalı malarının, dili dil için ara tırma kastıyla de il, ba ka
bilim dallarının yardımcı kolu olarak veya belli bir inanı ve dü üncenin gere i
olarak yürütülmü olmasıdır. Bununla birlikte önceki dönemde, tamamen dilbilimsel
amaçlarla hiçbir çalı manın yapılmamı oldu unu söylemek yanlı olur. Nitekim
Arap dili ile ilgili çalı malar temelde, Kur’an’ın do ru anla ılması ve do ru
aktarılması kaygısına ba lı olarak ‘alet ilmî’ hüviyetinde yürütülmesine ra men, bu
amacın dı ında dili Saussure’ün tabiriyle-kendi içinde ve kendisi için ele alan,
inceleyen çalı malardan biri olmak üzere
bn Cinnî’nin el-Hasâis adlı eseri
zikredilmektedir. Bu eser, Arap dilinin seslerini, kalıplarını, yapılarını ve dile ait pek
çok hususu bugünkü dilbilim mantı ına uygun bir tarzda ele almaktadır.79
Yukarıda Arap diliyle ilgili çalı maların daha çok Kur’an merkezli dini
kaygılarla yürütüldü ü ifade edilmi ti. Benzeri bir kaygıyı, çok daha önce, Eski
Hind’de görüyoruz. M.Ö. 10. yy.a kadar uzanan kutsal kitap Vedaların yanlı
okunması ve yanlı aktarılmasının önüne geçmek için çe itli çabaların sarf edildi ini
ö reniyoruz. Eski Yunan’da ise dilbilim ve dil çalı maları felsefenin kanatları
77
Malkoç, M. Nihat, “Kültürün Temel Unsuru Dil”, http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=32182
Yolcu, Mehmet, “Yabancı Dil Ö renimi”, Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi II, Sayı 3,
2002, s. 61.
79
Civelek, Yakup, “7.–11. Asır slam Dünyasında Dil Olgusuna Yakla ımlar ve Batılı Dilbilimcilerle
Mukayesesi”, Kur’an Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu, Bakanlar Mat., Erzurum 2001, s. 201229.
78
34
altında yapılmı tır. Bunun açık delili, büyük filozoflardan Platon ve Aristo'nun dille
ilgili müstakil çalı malarıdır. Eski Yunan’da dilbilimde iki ayrı ekol ortaya çıkmı tı:
Analojistler (do alcılar) ve anomalistler (uzla macılar). Birinci ekol, dilin, do anın
bir sunusu, do al, temelde kurallı ve mantı a dayanan bir varlık oldu unu, ikincisi
ise dil yapısının kura1sızlı ı ilkesini benimsiyordu. Romalılar ise dilbilim
çalı malarını daha çok Yunanlıların etkisi altında sürdürmü ler ve onları tamamlar
nitelikte eserler vermi lerdir. Do uda ise Arap dünyasında dille ilgili kıymetli
çalı malar yapılmı tır. Bunların ba ında Sibeveyhi’nin bugün hâlâ de erini koruyan
el-Kitâb adlı eseri gelmektedir. Ondan önce hocası el-Halil b. Ahmed, Arapçanın ilk
sözlü ü sayılan Kitâbu’l- Ayn’ı kaleme almı tı.80 Bu eser aynı zamanda ilk
dilbilimsel tefsir örne i olarak da kabul edilmektedir.81 Türk dünyasında ise
Ka garlı Mahmut’un telif etti i bugün hâlâ önemini koruyan Divan-ı Lugati’t-Türk
adlı eser, o dönemin söz varlı ını derlemekle kalmamı , dile canlılık katarak Türk
dilinin Arapça kar ısındaki gücünü ispatlamı tır.
Ortaça da batıdaki dilbilim çalı malarında Latincenin ön plana çıktı ı
görülür.
Ortaça
son1arındaki
dilbilim
çalı malarında
Dante’nin
damgası
belirgindir. O sıralarda, yeni ülkelerin ke fedilmesi ve dolayısıyla yeni dillerin
varlı ının ortaya çıkması sonucu, bir takım çok dilli sözlükler yazılmaya ba lanmı
ve dilbilgisi kitapları yaygınla mı tır.82
XVII. yüzyılda ‘Port Royal Dilbilgisi’ adıyla ünlenen dil çalı maları, aslında
her dilde ortak olan mantıkî temellere dikkat çekiyor ve böylece sonraki yüzyıllarda
80
Acar, Ömer, Arap Dilinde Çok Anlamlılık, Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Uluda Üniv.
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa 2002, s. 26. Ayrıca kaynakça için dipnotlara bkz.
81
Karslı, brahim H., Kur’an Tefsiri Açısından lk Arap Lügati Kitabu’l-Ayn’ın De erlendirilmesi,
Nüsha Dergisi, Sayı: 14, Yaz 2004, s. 49-70.
82
Aksan, Do an, a.g.e., s. 16.
35
da etkisini sürdürecek bir ilerleme sa lıyordu. Yine bu yüzyılda dil-dü ünce ili kisi,
Bacon,
Leibniz, Humboldt gibi filozoflar tarafından ele alınmı tı. XIX. yy.a
gelindi inde, önceki dönemlerde kısmen gün ı ı ına çıkarılmı
olan, diller
arasındaki yakınlık ve benzerlik ili kileri, bu yüzyılda Franz Bopp’un temelini attı ı
kar ıla tırmalı dilbilim çalı maları ile daha belirgin esaslara ba lanmı ve böylece
dünya üzerindeki dil aileleri tespit edilmi tir. XX. yy. dilbilim tarihî açısından
dönüm noktası olarak kabul edilir. Nitekim ça da dilbilimin Saussure tarafından
kurulması ve bunun sonunda yapısalcı dilbilimin ortaya çıkması, daha sonra
Cenevre Okulu, Prag Okulu, L. Bloomfield’in önderli inde Amerikan Davranı çı
Dilbilim Ekolünün olu umu ve üreticidönü ümsel dilbilgisi ekolün Noam Chomsky
tarafından kurulması hep bu yüzyılda gerçekle mi tir.83
Her ne kadar müstakil bir dilbilim akımı olarak de erlendirme imkanına
sahip olmasak da, yine bu yüzyılda Saussure’cü dilbilim ve yapısalcılı a kar ı
postyapısalcılık ve yapıbozumu felsefeleri geli tirilmi
ve ça da
dilbilimin
kurucusu ba ta olmak üz.ere onu takip eden yapısalcılar iddetli tenkide tabi
tutulmu tur.84 Derrida, Saussure’cü dilbilimi ele tirerek bu dilbilim anlayı ının dili
yazma düzeyine indirgedi ini vurgulamaktadır: “Bu noktadan itibaren gözle görülür
çeli kiler ortaya çıkar ve bu çeli kiler birbirine toslar. Bu çeli kileri takip etmek
insanı dilbilimin ötesine, gramatolojiye, metinselli e götürür”. Derrida, Saussure’cü
anlayı ta konu maya verilen ayrıcalı ın arkasında, etkinli ini sürdüren koca bir
metafizik görmektedir. Yazının ikincil akı larının (emanotion) tersine ses, bir
gerçeklik ve kendili indenlik metaforu, kendi kendini sunan (self-present) canlı bir
83
a.e., s. 26 - 27.
Sözen, Edibe, Eylem/Belirsizlik, Mübadele, Bilgi/Güç ve Refleksivite, Paradigma, stanbul 1999,
56-57.
84
36
konu ma kayna ıdır. Saussure’ü bu noktada da ele tiren Derrida, Saussure’ün ‘dil
durmaksızın evrim geçirir, oysa yazı oldu u gibi kalma e ilimindedir’ dü üncesine
kar ı çıkarak, yazmanın da (okuma ve yeniden yazma ile) de i ti ini ifade eder.
Derrida’ya göre de Saussure’cü dilbilim konu mayı, yazmanın kar ıtı haline
getirmi tir.85
85
Aksan, Do an, a.g.e., s. 26.
37
1.2.
D LDEN ANLAMA (SEMANT K)
Kavramların belirginle tirilmesi, sözlü dilde seslerden, yazılı dilde ise
ekillerden olu an sözcüklerle sa lanır. Buna göre dilin temelinde üç ey vardır:
Ses, ekil ve anlam.86 Çünkü dil, sadece seslerin ard arda gelmesiyle olu an
kelimelerin cümle içinde kullanılması demek de ildir; bu kelimelerin anlam
ta ıması da gerekir. Zira harfler tek ba larına anlam ta ımazlar; bu sebeple iki, üç,
dört ve be harfli kelimeler (sözler) eklinde terkip edilirler.87
Anlam / mânâ, (Almanca bedeutungsinn, Fransızca sens, signification,
ngilizce meaning, sense) sözlükte öyle tanımlanmaktadır:88
1) Bir kelimenin belirtti i, ifade etti i, dü ündürdü ü ey
2) Bir önermenin, bir hükmün veya dü üncenin anlatmak istedi i ey
3) Dilsel bir ifadenin, bir ileti im ortamında ta ıdı ı muhteva
Do an Aksan dil ve anlam ba ıntısına dair olarak unları kaydetmektedir:
Bu dizge anlam ta ıyan belli ses birle imlerinden sözcük ve
morfemlerden (daha ba ka ö eler) olu ur. Ekmek, su gibi ses birle imleri
ancak Türkler, Türkçe konu anlar için belli anlamlara sahiptir. Sözcük
adı verilen i aret, bir kavram, bir de ses yönü olan her dilin kayna mı
bir dü ünce - ses bile imidir; dildeki ba ka ö elerle ili kili bir anlama ve
anlatma birimidir.
nsanların çe itli bakımlardan nitelikleri nasıl
birbirinden farklı ise toplumların dünyayı görü leri, de erlendirmeleri de
öylece birbirinden ayrıldı ı için kavramlar dilden dile ve o ölçüde
olmamak üzere ki iden ki iye de i ir.89
86
Dilaçar, Agop, Dil, Diller ve Dilcilik, TDK Yay., Ankara 1968, s. 51.
es-Suyûtî, rh. Muhammed Carulmev vd., el-Muzhir, el-Mektebetu’l-Asriyye, Beyrut 1987, c. 1,
s.37.
88
Bolay, S. Hayri, Felsefî Doktrinler ve Terimler Sözlü ü, Akça , Ankara 1997, s. 21.
89
Aksan, Do an, a.g.e., s. 13.
87
38
Her ferd, kendisinin bütün insan türünün bir sürüp gitmesinden ba ka bir ey
olmadı ını en canlı olarak dilde duyar. Her ferdin sürekli olarak dil üzerine etkisi
oldu undan, her ku ak onda bir de i iklik yapar. Ancak bu de i iklik sözcüklerin
ve ekillerin kendisinde de il de, onların ba ka ekillerde kullanılmalarında ortaya
çıktı ından kolayca farkedilemez. Her sözcü e yüklenen anlam ki iden ki iye
toplumdan topluma farklıla maktadır.Kimse sözcükte ba kasının dü ündü ünü tıpkı
tıpkısına dü ünmez. Bu yüzden her anlama aynı zamanda bir anlamamadır;
duygularda ve dü üncelerdeki her birle me aynı zamanda bir ayrılmadır.90
Austin’e gelene dek dil-anlam kuramı zihinci, göndergeci ve davranı çı
olarak adlandırabilece imiz üç a amadan geçmi tir. Zihinci kuram: Aristoteles’ten
ba layarak Frege’nin anlam ile göndergeyi birbirinden ayırmasına dek iki bin yılı
a kın bir süre felsefe tarihine egemen olmu tur. Daha çok dil-zihin ili kisini
sorgulayan bu dil-anlam kuramına göre, dil, insanın, görünmez zihin içeriklerini
ba kalarına aktarmak için kullandı ı görünür i aretlerden ba ka bir ey de ildir.
Dilde kullandı ımız en küçük anlamlı anlatımlar olan sözcükleri zihnimizdeki
idelerin/kavramların yerine, bu sözcüklerden olu an tümceleri de kavramları
birbirine ba layarak olu turdu umuz dü üncelerin yerine kullanırız. Hangi dilsel
anlatımların hangi kavram ya da dü üncenin yerine kullanılaca ını belirleyen ey
uyla ımdır. Kısaca söylemek gerekirse, zihinci kuram, dilsel anlatımların,
zihnimizdeki kavramlarla
dü ünceleri temsil ettiklerini; bir dilsel anlatımın
anlamının, temsil etti i zihin içeri i oldu unu ileri sürer.91
90
91
Akarsu, Bedia, a.g.e., s. 90.
Aysever, R. Levent, “Söz’ün Yurtsuzlu u”, Adam Sanat, Sayı 211, A ustos 2003, s. 38.
39
Bunun için, kar ımızdaki birine bir
ey anlatmak amacıyla bir tümce
üretti imizde, do ru ya da yanlı bir ey söylemi olmayız, yerinde ya da yerinde
olmayan (kurala uygun ya da kurala aykırı) bir davranı ta bulunmu oluruz.
Austin’e göre, kendisinden önce ortaya atılan dil-anlam kuramlarının gözardı etti i
en önemli nokta budur: Kar ısındaki ki iye bir ey anlatmaya çalı anın bir nesneye
göndermede bulunup o nesneye bir anlatım yükledi i görülmü , ama bu ki inin
bunu yaparken kurala dayalı bir davranı ta bulundu u görülememi tir.92
Yakın geçmi te postmodern felsefenin kurucu isimlerinden sayılabilecek
Derrida, dil anlam ili kisine dair geleneksel anlayı ları ve Saussure kuramlarını
reddetmi , dinleyen ile konu an arasındaki söz alı veri inde (anla mada) gözardı
edilen bir ikinci ö e olarak dinleyene (anlamaya) dikkat çekerek dil felsefesinde
yeni bir dönü üm yaratacak bir adım atmı tır. Aysever, Derrida’nın durdu u nokta
ile ilgili olarak unları aktarmaktadır:93
Searle, söz edimlerinin ba arı ko ullarını sorgularken, onların
dinleyen de il, konu an ki inin yerine getirdi i edimler oldu unu
önemle vurgular. Derrida’ya gelince, onunkisi, kar ı tarafın, yani
dinleyen/okuyan ki inin bakı ıdır. Derrida’nın, bir ey söyleyip
söyledi imizden daha fazlasını anlatmaya çalı tı ımız durumları
kendisine çıkı
noktası yaparken gelene in, özellikle de söz
edimleri kuramının bir
ey söyleyip söyledi imizi anlatmaya
çalı tı ımız durumları kendisine çıkı noktası yapmasının gerisinde
yatan aslında bu bakı
farklılı ıdır. Konu an / yazan da
dinleyen/okuyan da ortadaki sözün sahibinin kendisi oldu unu
dü ünmektedir. Böyle olunca, olup bitenlere konu an / yazan
ki inin gözüyle bakanın, bir
92
93
a.m., s. 38-39.
a.m., s. 43.
ey söylenip söylenen
eyin
40
anlatılabildi i durumların ko ullarını; dinleyen / okuyan ki inin
gözüyle bakanın ise bir ey söylenip söylenenden daha ba ka
eylerin anla ıldı ı durumların ko ullarını ara tırmasından daha
do al bir ey olamaz. Bu açıdan bakıldı ında, Austin ile Searle’ün
“anlatma”dan çok “anla ma”nın, Derrida’nın ise “anlama”dan çok
“anla mama”nın kuramını yaratmaya çalı tı ını söylemek hiç
yanlı olmayacaktır.
Semantik; “bildiri im aracı olan dili psikoloji, sosyoloji ve mantık açısından
inceleyen karma bir daldır. Bu akımın ba lıca temsilcisi Alfred Korzybski (Science
and Sanity, 1933) her ruhsal tepkinin bir göstergeye cevap oldu unu, bir ba ka
deyi le, “semantik” bir görünüme büründü ünü savunur. Kolayca anla ılabilece i
gibi, burada çok geni kapsamlı bir “semantik” söz konusudur.94
1.2.1. Felsefî Bir Alan Olarak Semantik
Semantik, felsefî ya da mantıksal ve dilbilimsel olarak iki farklı açıdan ele
alınabilir. Felsefi ya da mantıksal yakla ım, göstergeler ya da sözcükler ile bunların
göndergeleri arasındaki ba lantıya a ırlık verir ve adlandırma, düzanlam,
yananlam, do ruluk gibi özellikleri inceler. Dilbilimsel yakla ım ise zaman içindeki
anlam de i iklikleri ile dilin yapısı, dü ünce ve anlam arasındaki kar ılıklı ba lantı
gibi konular üstünde durur.
Felsefe ve dilbilim alanlarında semantik, bir dilin göstergeleri ile bunların
anlamları arasındaki ba lantının incelenmesidir. Semanti e farklı yöntem ve
amaçlarla yakla ılsa da, her iki alan da insanların dilsel anlatımlardan nasıl anlam
çıkardıklarını açıklamaya çalı ır. Dil, bir ucu sesbilim, bir ucu da anlambilim olan
94
Arıklı, N., Tunçdo an T. ve Vardar B., Semantik Akımları, Yeni nsan Yay., stanbul 1969, s. 11.
41
geni bir tayftır. Bir yanda sesler ya da i aretler, bir yanda ise bu ses ve i aretlere
yüklenmi olan anlam vardır. Modem dilbilimdeki tüm çabalar anlamların seslere
ve i aretlere, ses ve i aretlerin de anlamlara nasıl çevrildi ini ortaya koymaya
yöneliktir. Ancak mevcut sorunlar büyüktür. E er semantik alanındaki sorunları
vurgulamak gerekirse, öncelikli sorun bunun dilbilimini hangi derecede
ilgilendirdi i eklinde kar ımıza çıkacaktır. Çünkü söz konusu olan anlamlar ise bu
a amada ba ta felsefe olmak üzere birçok alanın söyleyece i noktalar olacaktır.
Gerçekte bizim için anlam, dilbilimin konuyu ele aldı ı tarzdan çok farklı bir içerik
ta ır.95
Dilbilim, anlamın felsefî ya da sosyolojik içeri ine fazla girmeden, anlamın
ifade edilme biçimiyle ilgilenir. Burada söz konusu olan anlamın ne oldu u de il,
nasıl bir yapıyla dile getirilebilece i sorunudur. Bu yakla ım, sorunu tanımlamamı
kolayla tırmaktadır. Ama geriye kalan çalı ma hiç de azımsanacak kadar az
de ildir. Anlam nasıl ifade edilecek? Anlamlar hangi araçlarla tanımlanıp dilin
öteki a amalarında kullanılabilecek ekle nasıl sokulacak? Öncelikle bir saklama
(storage) sorunu vardır; ardından da i lenme sorunu geliyor. Bir anlam hangi
yapıyla bir hafıza modülünde tutulabilir? Bu yapıyı i leyecek i lemcinin kapasitesi
ne olmalıdır? Tüm bu sorunlar çözümlense bile anlamların gramatik yapılara
çevrilmesi gerekmektedir.
Ya
dönü türülmesi art olmaktadır.96
95
96
Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 19.
a.t., s.19
da
tam tersi,
gramatik yapıların anlama
42
Felsefeci ve dilbilimciler, dü ünce ve dil arasında çok önemli bir ba ın
oldu unu söylerler. Dil, dü ünceyi ifade etti i kadar, onun geli imini de sa layarak
çift yönlü bir i levi yerine getirmi olur.97
Felsefenin mümkün olması için de felsefî tartı maların vasıtasıyla
sürdürülece i dile ihtiyaç vardır. Bu nedenle felsefî mânâda sorunlar dilin kendisiyle
ilgili soru turmalar haline dönü ür. XX. yüzyıl felsefecileri dilsel göstergelerin
(sözcükler, tümceler, vb.) anlam ta ıma biçimleri üzerine çok ey yazmı lardır. 1920
ve 1930’larda olgucu okulun mantıkçıları, dile matematik ve mantıkta bulunan
kesinli i ve açıklı ı getirmeye çalı mı lardır. Onlara göre “do ar” diller açıklık ve
kesinlikten uzaktır. Bu nedenle de belirsizlik ve çokanlamlılıktan arınmı “ideal” bir
dil üzerine kurulu bir semantik kuramı geli tirmeye çalı mı lardır. Mantıkçılar,
sözcüklerin dünya ile ba lantısını gösterecek bir kuram geli tirmek için temelde
gönderme ve do rulama kavramlarına dayanmı lardır. Gönderme modeline göre
dilsel bir simge, örne in bir sözcük, ya do rudan gözlem, ya algı ya da her ikisiyle
birlikte kavranan bir gönderge oldu u zaman anla ılabilir. Örne in Boston, Boston
kenti demektir; George Washington da bir ABD ba kanı anlamına gelir. Ama
gönderme modeli do ru ve yanlı gibi soyut sözcükleri ya da eylemler (fiiller) ve
edatlar gibi açık seçik göndergeleri olmayan sözcükleri dikkate almaz. Buna ek
olarak, felsefeci Gottlob Frege’nin sabah yıldızı ve ak am yıldızı örne inde i aret
etti i gibi iki deyimin aynı göndergeleri, ama farklı anlamları olabilir. Bu yüzden
97
Korkmaz, Ramazan, Türk Dili, Nisan 2000, s. 319.
43
dilsel göstergelerin ne anlama geldiklerini açıklamada gönderme modelinin yetersiz
oldu u benimsenmi tir.98
Dili kullanma ve anlama, insanları sıradan nesnelerden ve di er canlılardan
ayıran bir özelliktir. Bu iç ya amımızın da özünü olu turur. Felsefe tarihinde dilin
öneminin anla ılmasında Ludwig Wittgenstein’ın sordu u soruların önemi büyüktür.
Wittgenstein birçok kimsenin sormaya de er görmedi i soruları, aynı Newton’un
gezegenlerin neden ba ka yönlere fırlayıp gitmediklerini, ta ların bırakılınca neden
dü tüklerini sordu u gibi sormu tur. Daha önceleri Locke’un ve Leibniz’in de bu
konuda çalı maları vardır. Ayrıca Frege ve Russell’ın çalı maları da Wittgenstein’a
temel olu turmu tur; fakat ondan önce felsefe tarihinde hiç kimse “dili” konunun
merkezine onun gibi koyamamı tır.99
Wittgenstein ilk dönemindeki “Tractacus” adlı eserinde Dünya’yı resimleyen
ideal bir dil tarifi yapmaya çalı mı tır. Bu eserinde Wittgenstein, Dünya üzerinde
söylenenleri
çözümlersek,
bunları,
eylerin
isimleri
olan
sözcüklere
indirgeyece imizi ve tümcenin sözcükleri arasında kurulan ili kinin de, dünyadaki
eyler arasında bulunan ili kiyi kar ılayaca ını dü ünür. Bu yolla tümce dünyayı
resimleyebilmektedir. Wittgenstein ilk eserinde, bütün felsefe sorunlarını çözdü ünü
sanmaktadır. Fakat ilerleyen yıllarda Wittgenstein Tractacus’dan rahatsızlık
duymaya ba lar. Wittgenstein’ın ikinci döneminde dilin resimleme görevi yerine, dil
bir alet olarak görülecektir. Dil bu dönemde sosyal bir olay, bir etkinliktir.
Wittgenstein’ın birinci dönemine ters olan bu döneminin ilk dönemiyle ortak yanı;
dilin yine merkezde olması, felsefenin dil felsefesi ba lamında ele alınmasıdır.
98
99
Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 25-26.
“Dil ve nsan”, yb, 14 Temmuz 2006, <http://www.mucizeler.com/dilveinsan.html >.
44
Wittgenstein birbirine zıt her iki dönemiyle de çok taraftar toplayan ender
felsefecilerden biridir.100
Wittgenstein ikinci döneminde dilin, ilk dönemde sandı ından daha fazla
eyler ifade edebildi ini gördü. Bize göre dilin becerileri ve bizi ula tırabildi i
noktalar, O’nun bu döneminde sandı ından da fazladır. Bu konuya bundan sonra
yazaca ımız bir kitapta daha detaylı yer vermeyi dü ünüyoruz. Allah’ın insanlara
çok özel arma anı olan dilin önemine dikkat çekilmesi açısından bu çalı malar
takdire de erdir. Thomas Hobbes’un “Leviathan” adlı eserinde söyledi i gibi:
“Bütün icatlar içinde en soylu ve yararlı olanı, isimler ya da isimlendirmelerden ve
onların ba lantısından olu an konu madır.”101
Moderniteden
postmoderniteye
geçi te
ve
postmodern
felsefenin
olu umunda dil oldukça büyük bir önem ta ımı ve dil-anlam ili kisine yeni
boyutlar eklenmi tir. Artık, farklı bir “gerçek” olgusu yaratılmı tır ve bu de i ime
Baudrillard simulacra adını vermi tir. Bu “yeni dünyada”, temsil artık “gerçekten”
daha “gerçek” hale gelmi tir. Baudrillard öyle der; “biz, toplum olarak gerçek ile
olan ba lantımızı koparmı bulunuyoruz”. Baudrillard dilin ve yaratılan gerçekli in
bizi var olmayan bir dünyaya ta ıdı ını söylemektedir. Dilin kıvraklı ı sayesinde,
belki bilincimizin dahil ula amadı ı bir “gerçekli e” do ru ilerlemekteyizdir.
Baudrillard’ın burada ortaya koydu u “yeni dünya” olgusu bilinçdı ının bir
yansıması olabilir. Farklı ifadelerle, resimlerle, çizgiler ve sembollerle birey ve belki
de toplumun kendisi, bilinçdı ı var olan olguların yansımasını ya atmaktadır ve onu
bir simulacra olarak ya amaktadır. Simulacralar, “gerçe in” bir kopyasıdır, hatta
100
101
a.m.
a.m.
45
kopyanın kopyasıdır. Burada, Lacan’ın dil ile anlamın ili kisi göz ardı
edilmemelidir. Lacan’a göre, bilinçdı ına ula amamanın nedeni dilin tek anlamlı
olmadı ı dü ünülürse ve simulacraların kopyanın bir kopyası oldu u, o zaman
Baudrillard ve Lacan arasındaki ba lantı kurulabilir. E er “gerçe e” ula manın yolu
dil yardımı ile olacak ise ve bu iki dü ünürün kuramları do ru ise, o zaman
“gerçe e” ula mak, bilinçdı ına ula mak kadar bir illüzyon olacaktır.102
1.2.2.
Bir Dilbilim Disiplini Olarak Semantik
Geleneksel Yunanca analizlerinde dü ülen hatalara de inen Lee Roy Martin
semantikle ilgili olarak unları kaydetmektedir:103 “Semantik temel olarak anlama
çalı masıdır. Ancak geleneksel olarak dü ülen hata, anlama çalı masının sadece
kelimeler düzeyine indirgenmi olmasıdır. Modern dilbilim ortaya koymu tur ki
anlama kelimelerin cümle, hatta metinle olan ili kisine dayanmaktadır. Cümleden
veya metinden soyutlanan kelime do ru anlama ula tırmaz. Bir di er geleneksel
hata ise metaforik, iirsel, meselli ve edebî ifade tarzının göz ardı edilmesidir.”
Semantik konusundaki çalı malar dilbilimin bütün dallarını ilgilendirmekte,
dilin her yönüne uzanmaktadır. Semanti in en az ilgili görülebilecek olan görevsel
sesbilim alanına bir göz atılacak olursa anlamın bu dalı konularında da ne denli
önemli oldu unu ortaya çıktı ı söylenebilir. Örne in Türkçedeki bir evet sözcü ü
102
Faraci, Fiona, Dilbilim – Bilinçdı ı li kisi, 21 Ocak 2007, <http://dilbilim.murat.ms/index.
php?topic=371.0;prev_next=prev>
103
Martin, Lee Roy, “A Comparative Analysis of Two Approaches to Greek: The Traditional
Approach and the Linguistic Approach”, 15 Hazirin 2006, <http://earth.vol.com/~lmartin/
APPROACH.HTM>
46
de i ik ton ve vurgularla u anlamları yansıtabilmektedir:104
évet (ilk seslemi vurgulu ve dü en bir tonla): ‘kabul ediyorum’, ‘do rudur’
anlamında.
evét (ikinci seslemi vurgulu yükselen bir tonla): ‘ne istiyorsunuz?’, ‘konuyu
görü tük ya’ anlamında
éve:t (ilk seslemi vurgulu, ikinci seslemi uzun): ‘ imdi oldu’, ‘ha, u
konuydu’, ‘ imdi ne yapılacak?’ anlamında.
Günümüzde dilbilimciler genel anlamda üç dil düzeyi üzerinde çalı ıyorlar:
1. Ses bilgisi / Fonetik (sesle ilgili), 2. Sözdizim / Sentaks (sözcüklerin dilbilgisel
olarak bir araya getirilip cümle olu turulma biçimleriyle ilgili), 3. Anlambilim /
Semantik.
lk iki alanla kar ıla tırıldı ında, dilbilimcilerin anlambilim alanında çok az
ba arı sa ladıkları görülür. Konunun tartı malı olu u, dilbilimcilerin birkaç gruba
ayrılmalarına neden olmu tur. Yorumcu anlambilim okulunun üyeleri, dil yapılarını
kullanım ko ullarından ba ımsız ele alırlar. Üretici anlambilimin öncüleri ise
tersine dilin bildiri im gücünün dikkate alınması gerekti ini savunurlar ve
tümceleri.n anlamlarının, kullanımlarının bir i levi oldu unu öne sürerler. Bir ba ka
grup ise daha da ileri giderek, kuramcıların, insanların kavramlara nasıl ula tıklarını
ve bunların sözcük anlamlarıyla nasıl ba lantı kurduklarını dile getiren psikolojik
104
Aksan, Do an, “Anlambilim, lgili Alanlar ve Türkçe”, Ankara Üniv. TÖMER Dil Dergisi, Sayı:
16, Ankara 1994, s. 120.
47
sorunları ele almadıkça anlambilimin ilerleme kaydedemeyece ini savunur.105
Dilbilimin bir kolu olarak dü ünülen semantik, ilk olarak XIX. yüzyılda
ortaya çıkmı tır. Semantik, dilin ses ve anlam ili kisi, zihinle, ruhla, toplumla ilgili
yönü üzerinde durur; sözcükleri anlam açısından kar ıla tırarak söz konusu
anlamlarının zaman içindeki de i im ve geli imlerini inceler. Bu bilim dalı ilk kez
1826-27’ de Alman dilcisi K. Reisig tarafından semasiologie adıyla kurulmu tur. ilk
sistemle tirme çalı ması ise Fransa’da M. Break tarafından yapılmı tır:106
Anlambilim alanında yapılan ara tırmalar, günümüzdeki dil çalı maları
arasında önemli bir yer tutar. Önceleri dilbilimin bir dalı olarak alınan
anlambilim, özellikle XX. yüzyılda yapısalcılı ın (structuralisme) da
etkisiyle yeni bir bilim alanı olarak kar ımıza çıkar. Dilin salt ses ve
biçim yönü üzerinde yo unla an çalı malar felsefe, toplumbilim,
psikoloji ve mantıktan da yararlanarak anlam alanına kaymaya
ba lamı tır.
Felsefeci Arda Denkel, Anlamın Kökenleri adlı yapıtında, felsefede anlam
sorununu dil felsefesinin ana sorunu olarak incelemi ve sorunun John Locke’tan bu
yana tarihsel geli imini gözden geçirdikten sonra, anlamlı olu unun kökeninin
evrendeki do al ili kilerde oldu unu öne sürmü tür. Bu arada, batı dillerinde
yazılmı kimi anlambilim metinlerinin çevirilerinden, üniversitelerin felsefe, filoloji
ve dilbilim bölümlerinde anlambilime ili kin olarak ders ve etkinlikler de
sürdürülmektedir.107
Jakobson, her dilde dilsel ileti imin kutuplarından ve temel ö elerinden
birine ba lanan altı i lev saptamı tır. Gönderge i levi ba lama, ili ki i levi ili kiye,
105
Sakallı, Tuna. a.g.t., s. 27.
Özkırımlı, Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, nkılap Yay., stanbul 1990, c. 2, s. 14.
107
Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 28.
106
48
ça rı i levi alıcıya, co ku i levi vericiye gönderme yapar, yazınsal i lev bilgiyi
kapsar, üstdil i levi ise do rudan do ruya koda gönderir.108
Martinet’ye göre çizgisellik (sesli) özelli i ve çift eklemlilik, dilleri
tanımlamaya yeter. Dillerin çok daha fazla ortak yönü bulundu u anla ılmaktadır;
önce Jakobson’un altı i levi ve temel tümeller-ko ullu tümeller biçiminde iki
kategoriye ayrılabilen belli sayıdaki tümeller. Birinci durumda, yüklem ya da
i levsel sözcükler örne i anılabilir: dünyadaki tüm’ dillerde yüklem i levini
üstlenebilecek biçimler (adlar ve fiiller); kendi ba larına bir anlamı bulunmayan
(nesnelere göndermeyen), ama sözlüksel birimler arasında u ya da bu ba ıntıyı
sa lama i levi gören biçimbirimleri, öntakılar, sontakılar, ba laçlar vardır. tüm
dillerde ki i adılları oldu unu söylemek yanlı sa da, tümünde de ki iye, ben’e,
sen’e, öteki’ne gönderim yapan göstericiler bulundu u ileri sürülebilir.109
Tanımını J. Greenberg’in yaptı ı ko ullu tümeller iki olgu arasında ba ıntı
kurar: bunlar bir içerme ba ıntısı biçimini alır (e er p’yse o zaman q’dur). Örne in,
öntakılı (ilgeçli) dillerde, tamlayan durumu hemen her zaman yönlendirici adı izler;
sontakılı dillerdeyse hemen her zaman onun önünde yer alır. YÖN (yüklem-öznenesne) düzenli diller, her zaman öntakılı (örn. Arapça), rastlantıya ba lanamayacak
bir sıklıkla ÖNY (özne-nesne-yüklem) düzenindeki diller sontakılıdır (Japonca,
Altay dilleri, Birman dili). Bir dilde ÖNY düzeni egemense ve tamlayan durumu
kendisini yönlendiren adı iz1iyorsa, o zaman sıfat da aynı biçimde adı izler. YÖN
düzeninin egemen oldu u tüm dillerin olası öteki düzeni ÖYN’dir (özne-yüklemnesne). E er ÖYN düzeninin egemen oldu u bir dilde, ba ka temel düzen yoksa ya
108
109
Jakobson’dan aktaran: Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 14.
Martinet’ten aktaran: Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 14.
49
da olası ba ka düzen olarak yalnız NÖY (nesne-özne-yüklem) varsa, fiili de i tiren
tüm belirteçler fiilden önce gelir.
Greenberg’in dizelgesine, her türlü dilbilgisi alıntılarını kapsayan temel
tümeller eklenebilir. Ayrıca, tüm dillerde, çevre ö elerini ve belirli sayıda bitki ve
hayvan türlerini adlandırmada, insan vücudundan (e retileme yoluyla) aldıkları
terimler bulundu u varsayılabilir. Örne in, Türkçe’de bir ırma ın a zı, kolları
vardır; ba ka birçok dilde de aynı duruma rastlanır. Da ın sırtı, ete i, vb. Dünyayı
betimlemede, Mo olca çok sayıda bu tür insan biçimli adlandırma kullanılır.
Dillerin ço unda e retileme, botanik ve zooloji sözlüklerini olu turmada geni bir
biçimde kullanılan yöntemdir: örne in, Fransızca’da gueule-deloup (Almanca’da
Löwenmaul “aslan a zı”) coeur (yürek), vb.110
Piaget’ye göre insan önce dü ünceyi olu turur ve daha sonra dil yoluyla onu
açıklar. Ki i, çevresindeki nesnelerden, nesneler arasındaki ili kilerden ve bu
ili kilerden do an düzenliliklerden bir dü ünce altyapısı kurar. Dil, bu altyapının bir
sonucu veya uzantısı biçimindedir.111 Öyleyse, anlam do adaki olaylardan türer.
Ba ka bir deyi le, anlam kuramının merkezinde fiziki ba lam, ortam, do a ve
gerçeklik olmak durumundadır. Bu sebeple, ba lam i in içine katılmadan
olu turulacak bir anlam kuramı, sa lam zemine oturamaz. Do adaki düzenliliklerin
soyut bir izdü üm olarak kabaca beyne yansımasını/yansıtılmasını sözdiziminin
(syntax); nesnelerin ve eylemlerin dil simgelerine dönü ümünü/dönü türülmesini de
semantics’in konusu yapmak, ve bunları yaparken o izdü üme kaynaklık eden somut
ba lamı göz ardı ederek sadece izdü ümlerden anlam kuramı çıkarmaya çalı mak
110
Piget’ten aktaran: Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 14-15.
Owens, R. E., Language Development: An Introduction, Colombus Merrill Publishing Company,
1988.
111
50
pek sorunlu bir bakı açısı olarak kabul edilebilir. Nasıl ki bir haritaya bakıp gerçek
co rafyadan farklı yeryüzeysel anlamlar çıkarmanın ki iyi yanlı
noktalara
götürebilme tehlikesi var ise, do anın düzenini cümle ve öbek yapı kuralları ile
nesne ve eylem adlandırmaları olarak soyutlayarak gerçeklikten ba ımsız bir anlam
dizgesi olu turmak da sakıncalı olabilir. Bu çalı ma ba lamında bir gruba “Rusya
Türkiye’nin neresinde?” diye bir soru yöneltildi inde u kar ılıklar verilmi tir:
“Yukarısında”, “Üstünde”, “Kuzeyinde”. O ki iler haritaya göre dü ünüp do al
gerçekli e aykırı bir yorum yapmı olabilir. Harita fizikî co rafyanın kaba bir
yansımasıdır; cümle ve öbek yapı kalıpları da do adaki düzenliliklerin kaba bir
temsilidir.112
Anlam ancak ve ancak bir ba lamda var olabilir. Anlamın ortaya çıktı ı ya
da çıkarıldı ı ba lama kökba lam denilebilir. Kökanlamsal ba lam o kadar eski ve
kanıksanmı olabilir ki, ba lamsız (semantik) açıdan bakanların onu yokmu gibi
kabul etmeleri muhtemeldir. Bir insanın yürümesini, nefes almasını, görmesini vs.
fark edememesi gibi. Bu ba lama ilkba lam, kökba lam, özba lam, anaba lam,
temel ba lam, semantik ba lam vs. adları verilebilir. Bir ifadenin (kelimenin,
öbe in, cümleci in, cümlenin ya da bunların dı ında kalan kelime topluluklarının)
ilk olarak kullanıldı ı ba lama denir. Bu ba lamdaki anlam, kökanlamdır
(özanlamdır). Nesneler ve nesneler arasındaki ili kiler anlamlara kaynaklık ederler.
Temel ba lamlarda algılayan ve yorumlayan ki ilerce nesnelere dönü türülmü
eyler, o nesnelerin zihinlerdeki kavram hâlleri, ve o kavramların sese veya imgeye
dönü türülmesi süreci ya anır. Temel ba lamlar eylerin nesnelere dönü türüldü ü
112
Çakır, Cemal, “Anlamın Ba lam Açısından ncelenmesi: Kökanlambilim ve Artanlambilim”, Gazi
Üniv. Gazi E itim Fakültesi Dergisi, Cilt 24, Sayı 3, Ankara 2004, s. 245-255.
51
ili kiler ve i lemler toplamıdır. Toplumsal ileti imi mümkün kılan boyutlar aslında
dilsel olmayıp, ortak dilsel biçimlere kaynaklık eden ba lamsal ortaklıklardır.
Varlıklar arasındaki ili kilerin anlamlı ba lamlarda sürdü ü ve ba lamlararası
geçi lerin oldu u fark edilebilir. nsanların dil yoluyla yansıttı ı gerçeklikler, bu
ba lamların ve ba lam ebekelerinin ifadesidir. Yani, hâlihazırda do ada bulunan
ba lamlar, ana hatlarıyla dilin sözdizimine, anlam içeriklerine, ve söz eylemlerin
izdü ümüdür.113
Kökba lamdan
türe(til)mi ,
sap(tırıl)mı ,
evrilmi ,
dönü (türül)mü ,
geli (tiril)mi , ba kala (tırıl)mı , uza(tıl)mı , kısal(tıl)mı ve tersel(til)mi ba lam
ise artba lamdır (pragmatik ba lam). Tabii ki bu ba lamdaki anlam ise artanlamdır.
Artanlamın olu abilmesi için mutlaka kökanlama dayanması lazımdır. Kökanlam
kendi ba ına her zaman mevcut olabilecekken, artanlam daima kökanlamla göreceli
bir
ili ki
içindedir.
Kullanımdaki
anlam
olarak
yorumlanan
pragmatics,
kullanımdaki artanlam biçiminde yeniden tarif edilebilir, çünkü kökanlam da
kullanımda hayat bulur. Kullanımı olmayan hiçbir ifadenin anlamından da söz
edilemez zaten.114 Trafik lambalarına bir daha bakalım. Üç rengin dizili ini,
düzenini ve sırasını syntax (dizinbilim), kökba lamda üç rengin ki iler (kav aktaki
özel ta ıt sürücüleri ve yayalar) için anlamlarını ve onlara etkilerini semantics
(kökanlambilim) ve artba lamda üç rengin ki iler (kav aktaki ambulans veya itfaiye
sürücüleri ve trafik kurallarından habersiz ki iler) için anlamlarını ve onlara
113
Çakır, Cemal, “Ba lam”, Felsefe Ansiklopedisi 2, Etik Yayınları, stanbul 2004.
Keckes, I., Editorial: Lexical Merging, Conceptual Blending, and Cultural Crossing, Intercultural
Pragmatics, Volume 1-1, 2004, s. 1-26.
114
52
etkilerini pragmatics (artanlambilim) inceler. Burada getirilen yeni boyut,
kökanlambilimin içine de ba lamın katılmasıdır.115
leti imin olabilmesinin temel artı, ba lamdır. En basit ba lam en az ki iyi
kapsar. Her iki taraf bu ba lamın temel de i kenlerinin bilgisine belirli oranda
sahiptirler. Bazı bakımlardan ki iye özel durumlar olabilir. En az iki ki i arasında
geçen ve kökanlama dayalı ileti ime kökanlamsal (özanlamsal) ileti im denilebilir.
Artanlamlar yoluyla geli tirilene ise artanlamsal ileti im adı verilebilir. Do al
ileti imde, tarafların durumlarına ba lı olarak her iki ileti im türü de i ik sıra ve
miktarda gerçekle ebilir. kisinin kesin bir da ılımı ve önceden kestirilebilecek bir
sırası yoktur. leti imin sanatsallı ı da burada yatmaktadır. Aslında, bir ki inin dil ve
ileti im becerilerine sahip olması demek, onun, kökba lam ve artba lam bilgilerine,
bunlara uygun dilsel ve ileti imsel simgelere, simge dizgelerine ve de i kenlerine
hakim olması demektir. Dil bilmek, ba lam bilmektir
eklinde bir önerme
üretilebilir.116
Kökanlambilim, bir dilin tarihinde ilk ortaya çıkmı
veya üretilmi
ba lamdaki anlam ile, yani tarihî anlam ile ilgilenir. Artanlam(lar)ın mutlaka bir
kökanlamla ili kili ve ona dayalı bir ekilde geli mi olması gerekir. A a ıdaki
ifadeyi ele alalım:
(1) “Sök (de) göreyim”
Bu ifadenin belirli ba lamlarda u anlamları ortaya çıkar:
(1a) Kökanlam (KA) -”Sen önce sök ve ben sonra görece im.” (talimat)
115
116
Çakır, Cemal, a.g.m., s. 249.
a.m., s. 249.
53
(1b) Artanlam (AA) -”Sökersen seni cezalandırırım.” (meydan okuma,
tehdit, uyarı)
Bu ikisinden hangisi kökba lamdır, hangisi artba lam? Bir grup insana bu
soru soruldu unda, istisnasız hepsi talimat i levinin önce geldi ini belirtmi tir. Tabii
ki, talimat i levini yerine getiren (1a) kökba lamsal anlamdır. Di eri ise, bir
artba lamda ortaya çıkmı tır. ddia edilebilir ki, “Sök de göreyim” ifadesi dil
tarihinde ilk kez kullanıldı ında talimat i levini gerçekle tirmek üzere üretilmi tir.
Daha sonra insanlar ona meydan okuma i levini de yüklemi olmalılar. fade
öncelikle kökba lamda kullanılıyor ve daha sonra bir ekilde meydana gelen
artba lamda yeni bir i lev için anlam de i imine u ruyor.117
Binlerce yıllık geçmi i olmasına. kar ın dilbiliminin en az ba arı kaydetti i
alanı belki de anlambilimdir. Tanımlamakta zorlanılan anlamlar, her nasıl oluyorsa,
önce gramer aracılı ıyla cümlelere, sonra morfoloji ile sözcüklere, sözcükler de
harflerle yazıya ya da seslerle konu maya çevriliyor. Bu noktadan sonra, ortaya
çıkan sözleri ve sesleri elektriksel dalgalara çevirip çok uzaklara göndermek
mümkün oluyor. Kar ı tarafta ise bütün bu i lemler tersinden gerçekle tirilerek,
bizim dile getirmek istedi imiz anlamlara ve bilgiye çevriliyor. Dı arıdan
bakıldı ında son derece basit gibi görünen bu i lemler bütününün, tek tek her
a amanın gerektirdi i i lemlerin karma ıklı ı dü ünüldü ünde güç ve zahmetli bir
i oldu u ortaya çıkıyor. Böylece insan bir ba ka insana fikirlerini, duygularını
dü üncelerini, korkularını, heyecanlarını, beklentilerini, bilinçaltındaki karma ık
süreçleri;
117
uyarma,
a.m., s. 250.
yönlendirme,
etkileme,
hipnotize
etme
gibi
i levleri
54
gerçekle tirebiliyor. Anlamlar da cümlelerin kurulu undaki gibi yaratıcı bir ekilde
kullanılır.118
Semantik bilimindeki karma ıklı a dikkat çeken Palmer, bunun temel
nedeninin aslında insan dilinin karma ıklı ı oldu unu belirtmekte, semanti in
aslında iyi entegre olmu bir tek disiplin olmadı ını vurgulamaktadır: “Aslında
semantik bir bakıma insan bilgisinin tamamıyla ili kilidir. Ancak, çalı ma alanının
sınırlarını çizmek ve görünürdeki karma ıklık ve karı ıklı a bir nizam ve intizam
getirmek dilbilimcinin i i ve görevi olmalıdır.”119
Türkiye’de semanti in bir ilim dalı olarak kabul edilmesi ve bu konuda
çalı malara ba lanması 20.yüzyılın ba larına rastlar.
emsettin Samî’nin “Lisan”
adlı kitapçı ının bir bölümünde dilbilimin bazı konularından bahsetmesi, Türkiye’de
dilbilim üzerine yapılan ilk çalı ma olarak anılır.120 Ancak e er anlam konularına
ilk kez de inenleri (Ka garlı Mahmûd, Mütercim Asım, Ali ir Nevâyi) esas alacak
olursak, ülkemizde anlambilim çalı malarının Avrupa ve Amerika’dakilerden çok
daha eskilere dayandı ını söyleyebiliriz.121
emsettin Samî’den sonra, S. Ali Dilemre, Necip Üçok, Râgıb Özdem,
Özcan Ba kan, Agop Dilaçar, Berke Vardar, Do an Aksan, Ö. Asım Aksoy,
Hüseyin Sesli gibi belli ba lı bazı dilciler de dilbilim üzerine eserler vermi lerdir.
Anlambilim çalı maları ise, çok daha yenidir. Bu konuda derli toplu olarak ortaya
konan ilk eser; Do an Aksan’ın 1971 yılında yayımladı ı Anlambilim ve Türk
118
Sakallı, Tuna, a.g.t., s 19.
Palmer, a.g.e., s. 184.
120
Aksan, Do an, a.g.e., s. 14.
121
Selçuk, Engin, “Batı Türkçesinde Anlam De i meleri”, Sakarya Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü
Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2000. s. 3.
119
55
Anlambilimi adlı eseridir. Bu eser bir nevi tercüme özelli i ta ımasına ra men,
anlambilim kaidelerini Türkçe’ye uygulama gayret ve cesaretini göstermesi yönüyle
takdire ayandır. Anlambilim konusunda; M. Ali A akay, Hasan Eren, Ö. Asım
Aksoy, Agop Dilaçar, Nesrin Arıklı, T. Tunçdo an, Berke Vardar, Özcan Ba kan,
T. Nejat Gencan, Vecihe Hatipo lu, A. Fehmi Karamanlıo lu, Nevin Selen, Hüseyin
Sesli, Be lan To rol, vd. gibi bazı dilciler de eserler vermi lerdir. Bu eserlerden
birço u Türkçenin anlam özelliklerine ve Türk anlambilimine yer vermemi
dünyadaki geli meleri ve yazılan eserleri Türkçeye aktarmakla yetinmi tir. Bunun
sebeplerinden birisi de anlambilimin dünyada yeni bir alan olması, halen üzerinde
ittifak edilmeyen birçok yönünün bulunmasıdır.122
Türkiye’de semantik üzerinde 20 yılı a kın süredir çalı makta olan bir di er
önemli akademisyen de smail Yakıt’tır. Yakıt, Fransızca olarak kaleme aldı ı,
“Analyse Semantique et Sens Scientifique du Mot Alaka dans Le Coran” isimli
çalı ması Prof. Dr. Zeynep Mahmûd el-Hudayrî tarafından, “el-Alaka ve
Hakîkatuha’l- lmiyye” ba lı ı altında Arapça’ya çevrilmi
ve Kahire’de, “e1-
Urvetu’1- Vuskâ” dergisinde 1982 yılında yayınlanmı tır. Ayrıca Diyanet
leri
Ba kanlı ı tarafından 1993 yılında düzenlenen 1. Din ura’sına “Do ru Bir Kur’an
Tercümesinde Semantik Metod’un Önemi” ba lıklı tebli le Yakıt özellikle
Kur’an’daki “felsefî dü ünceye açık kavramlar üzerinde” semantik çalı malar
yapmı tır.123
122
a.t., s. 3-4.
Gezgin, Ali Galip, “Kur’an’da Semantik Metod ve Kur’an’da Kavm Kelimesinin Semantik
Analizi”, Süleyman Demirel Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, Isparta 1999, s. 81-82.
123
56
Son yıllarda semantik bilimi ilahîyatçılar arasında ilgi çeken bir konu olmu ,
semantik kuramı ve semantik yöntemin uygulandı ı tefsir çalı maları, bilimsel
makaleler, tezler ve telif eserlerin konusu olmu tur.
1.2.3. Semantik Yöntemler
Dilin temel özelliklerinden birisi, bir ba ka deyi le birimlerin kendi
ba larına de il, ama yalnızca e de erlilik, kar ıtlık ya da ça rı ım ba ıntıları göz
önünde tutularak tanımlanabilen bir dizgeden olu tu unu belirlememizi sa lar.
Dolayısıyla bu birimler (göstergeler), de erlerini ba landıkları kar ıtlıklar a ı
içinden alır. Bu alandaki ilk düzenli giri imi, Genel Dilbilim Dersleri’nde (1916)
modem dilbilim çalı malarının ço una temel olu turmu kavramsal kar ıtlıklar
dizgesi öneren F . de Saussure yaptı. Bu kar ıtlıkların en önemlisi, kendisini daha
da zenginle tiren bir dizi ikili kar ıtlıklara eklenen dil/söz kar ıtlı ıdır. Böylece dil,
birimleri birbirlerine göre tanımlanan kapalı bir dizge olarak tasarlanır; öyleyse dil
bir kod, konu an bireylerce gerçekle tirilmesi (bir dil konu an bireylerin çe itli
somut gerçekle tirimleri) söze ba lanan bir gücül düzenlemedir. Bu kavram, ayrıca
dile ili kin iki yakla ım biçimini temelden ayıkmayı sa lar: Dilin birimlerini
evrenin belli bir anında betimlemeye ve sınıflandırmaya dayanan e -süremli bir
inceleme ve dili evrim içinde, böylelikle de ardı ık e -süremler biçiminde
betimlemeye dayanan art-süremli bir inceleme.124
124
Sakallı, Tuna, a.g.t., s. 14; Ayrıca bkz. Saussure, Ferdinand de, Cours de Linguistique Générale,
Payot, Paris 1965.
57
Özellikle anlam de i meleri konu edildi inde e -süremli (synchronique) ya
da
art-süremli
(diachronique)
yöntemler
ara tırmacıya
fayda
sa lar.
Bu
tanımlamaları anlambilime uygularsak sözdiziminin ve edebi sanatların sa ladı ı
olanakları kullanarak yarattı ımız anlam de i melerini e -süremli yöntemle; zaman
içinde iç ve dı nedenlerle dilde meydana gelen anlam ve ses de i melerini artsüremli bakı açısıyla inceleyebiliriz.125
Burada belirtilmesi gereken en önemli konulardan bir tanesi de, dini
metinlerin incelenmesi konusunda ele alınan semantik yöntem, ça da semantik
biliminden farklıla arak kendine özel yeni bir yöntem olmu tur. Bu ba lamda, artsüremli semantik kutsal metinlerin ba langıç anlamına dönme ve tarihî ba lamını
ara tırma, e -süremli semantik ise tarihî ba lam gözetilmeksizin metnin bir
bölümünün sınırlı bir ileti im ba lamında incelenmesini ifade etmektedir.126
Art-sürem ve e -sürem kavramları kimilerince artzaman ve e zaman olarak
kullanılmı tır.
1.2.3.1.
E -süremli (senkronik) semantik yöntemi
Kelimelerin tarihî çizgilerini yatay kesit elde etmemizi ve böylece
kelimelerin statik sistemini elde etmemizi sa layan yönteme e -süremli (senkronik)
semantik denilmektedir.127 E -süremli ara tırma ile kavramın aynı zaman içerisinde
e
125
anlamlıları, ça rı ımları, benzetmeleri ve duygu de erleri ortaya çıkarılır.
Sav, Bahattin, “Anlam De i meleri Üzerine Artzamanlı Bir nceleme”, Gazi Üniv. Gazi E itim
Fakültesi Dergisi, Cilt 23, Sayı 1, Ankara 2003, s. 147-166.
126
Utzschneider, Helmut, “Text - Reader – Author; Towards a Theory of Exegesis: Some European
Viewpoints”, 14 Temmuz 2006 <http://www.arts.ualberta.ca/JHS/Articles/article1.htm>
127
Izutsu, Toshihiko, Çev. Süleyman Ate , Kur’an’da Allah ve nsan, Yeni Ufuklar Ne riyat,
stanbul tsz., s. 49.
58
Örne in, Kerîm kelimesi Kur’an öncesi Arapça’da takva, hidayet, mü’min vb.
kelimeler ile e le tirilir.128
Ancak
zutsu, burada kaydetti i statik kesitin aslında yapma bir
ey
oldu unu açıklamakta ve konuyu Türk dili ile de örneklendirmektedir:129
urasına da dikkat çekelim ki kelimelerin statik yüzeyi anlamında
vokabulari, yapma bir
eydir. Belli bir düzeyde bir dildeki bütün
kelimelerin tarihî akı ını bir hamle ile durdurmakla, yapma bir statik
durum elde etmi oluyoruz. Bu profil bize statik, kuru ve hareketsiz
gözükürse de gerçekte böyle de ildir, sadece makroskopik açıdan böyle
görünür. Mikroskobik açıdan bakıldı ında durum farklıdır; yüzeyde
hayat ve hareketlili in varlı ı fark edilir. Bu durum ihtilal devrelerinde
bariz olarak görülür. Örne in modern Türk dilinde oldu u gibi. Eskiler
atılır, yeni elemanlar ortaya çıkar… Bir dil böyle bir intikal ve de i me
safhasında bulunursa onun sa lam, statik kesitini almak çok güçtür.
1.2.3.2.
Art-süremli (diakronik) semantik yöntemi
Art-süremli semantik, dile ait her eyde zaman unsurunun rolünü ön planda
tutmaktadır. Kelimelerin dinamik sistemini elde etmemizi sa lamaktadır. Örne in,
hikmet kelimesi tarihî süreç içerisinde hayvana takılan gem, sünnet, felsefe, bilgi
gibi anlamlar kazanmı tır.130
Nedeni her ne olursa olsun sözcüklerin anlam açısından tarih boyunca
gösterdikleri geli meleri çe itli dillerin anlam bilgisi çerçevesinde inceleyen
çalı malar ise “tarihsel semantik”131 veya “art-süremli semantik” adını almaktadır.
Yani art-süremli semantik, yalnız gösterenle ilgili evrim olgularını incelemekle
128
Vardar, Berke, Dilbilimin Temel Kavram ve lkeleri, Multilingual Yay., stanbul 1998, s.123.
Izutsu, Toshihiko, a.g.e, s. 49.
130
a.e., s. 48.
131
Aksan, Do an, a.g.e., s.213.
129
59
kalmaz, ayrıca zaman içerisinde gösterilende görülen çe itli de i imleri de belirleyip
açıklamaya çalı ır.132
Ancak zutsu, tarihî semanti in öneminin sadece tarihî kesit içerisinde
kelimelerin u radı ı anlam de i meleriyle sınırlı olmadı ının altını çizer ve bu
anlayı ın 19. asrın dilcilerinin anlayı ı oldu unu vurgular: “Bu anlayı 19. asrın
dilcilerinin anlayı ı olup, bugün bizim anladı ımız gerçek tarihî semantik, ait
oldukları statik sistem içerisinde kelimelerin tarihini incelemeye ba ladı ımız zaman
ba lar. Ba ka deyi le, biz ne zaman ki aynı dilin bir veya daha fazla kesitini
mukayese edersek i te o zaman tarihî semantik ba lar.”133
Bu noktada zutsu, Theodor Nöldeke’nin peygamberin hicretinin Kur’an dili
üzerinde bıraktı ı derin izlere dair tespitini aktarmakta ve onun tespitlerinin önemli
bulgular olarak çı ır açtı ını ifade etmektedir.134 Buradan hareket ederek zutsu,
Arap dili ile ilgili üç temel kesite ula mı tır: 1. Kur’an öncesi, yahut Cahiliyye
Arapçası, 2. Kur’an ça ı Arapçası, 3. Kur’an sonrası, özellikle de Abbâsî dönemi
Arapçası.135
Di er yönden dilbilimin en önemli isimlerinden olan Saussure diakronik
yöntemin hiçbir de erinin olmadı ını, zira bir dili do ru anlamanın tek yolunun o
dile ait tarihî birikimi tamamıyla zihinden uzakla tırmak gerekti ini kaydetmi tir.136
132
Vardar, Berke, a.g.e., s.123.
Izutsu, Toshihuku, a.g.e., s. 50.
134
a.e., s. 50 -51.
135
a.e., s. 51.
136
Martin, Le Roy, A Comparative Analysis of Two Approaches to Greek: The Traditional Approach
and the Linguistic Approach, May 1990, site eri im 14 Temmuz 2006, <http://earth.vol.com
/~lmartin/APPROACH.HTM>
133
60
Diakronik ve senkronik diye yapılan sınıflandırmanın teorik olarak çok
sa lıklı bir yakla ım olmayaca ını ancak pratikte böyle bir uygulamanın mümkün
olabilece ini belirten Palmer, mantıksal bakımdan diakronik ara tırmalardan önce
senkronik ara tırmaların gelmesi gerekti ini ve son yıllarda da bilim adamların
senkronik ara tırmalar üzerinde daha çok durduklarını kaydetmektedir. Zira,
de i ime u radı ı zamanlarda dilin nasıl oldu unu belirlemeksizin, dilde
gerçekle en de i imi inceleyip belirleyemeyiz. Aynen semantikte anlamın ne
oldu unu bilmeden, ondaki de i menin ne oldu unu bilmemizin mümkün
olamayaca ı gibi.137
1.2.4.
Semantik Biliminde Anlam Hareketleri
üphesiz yukarda da verilen semantik yöntemlerin temel hareket noktasını
zamana kayıtlı olmak üzere, kelimelerin maruz kaldıkları anlam de i imleri /
hareketleri olu turmaktadır. Bir çok kimse kelimelerin de insan gibi bir ömüre sahip
oldu unu dü ünmektedir. Her ne kadar da genel geçer bir kabul olmasa da bu görü ,
genel kabul görmü tür.
Anlam de i mesini Do an Aksan öyle tanımlıyor: “Anlam de i mesi bir
kelimenin anlattı ı kavramdan az ya da çok uzakla ması, onunla uzak-yakın ilgisi
bulunan, ya da hiç ilgisi bulunmayan yeni bir kavramı yansıtır duruma gelmesi
demektir.”138
137
Palmer, Frank R., çev. Ramazan Ertürk, Semantik Yeni Bir Anlambilim Projesi, Kitâbiyât, Ankara
2001. s. 23.
138
Aksan, Do an, a.g.e., s. 213.
61
Dilde bazı sözcükler her türlü de i ime ayak direyip, zamana meydan
okurken, bir kısmı ihtiyaçlara cevap veremedi inden terkedilmi tir. Bazıları ise
geçici bir unutulmu luk sürecinin ardından, yeniden canlanarak, eski gücüne
kavu mu veya yepyeni bir elbiseyle ve yeri anlamı ta ır hale gelmi tir.139
Bu noktada anlam de i imleri ile ilgili olarak temel anlamda u üç duruma
i aret edilebilir: 1. Anlam daralması, 2. Anlam geni lemesi, 3. Anlam kayması
1.2.4.1. Anlam daralması
Bir göstergenin, gösterilen yönü eskiye göre daralır, bir ba ka deyi le,
sözcük eskiden anlattı ı nesnenin bir bölümü, bir türünü anlatır duruma gelirse buna
anlam daralması adı verilir. Örne in o ul Göktürk yazıtlarında hem erkek hem de
kız
çocuk
için
kullanılırken,
bu
gün
sadece
erkek
çocuk
anlamında
kullanılmaktadır.140
Bazı dilbilimciler ise anlam daralmasını çok anlamlı sözcüklerin
anlamlarından bir kısmını yitirmesi olarak tanımlamı tır.141 Çokanlamlı bir
sözcü ün anlamlarından bir ya da birkaçını yitirerek, bir tek anlamıyla ya aması
Türkçede en çok görülen olaylardandır. Örnek verecek olursak; erik sözcü ü eftali,
kayısı, zerdali gibi meyvelerin ortak adı olarak kullanılıyordu.142
Anlam daralması, “Geni
kavramları olan bir sözcü ün, bu kavramlar
içinden tek bir anlama ba lanabilmesi” olarak ta tanımlanmı tır. Mal, geni
139
el-Antâkî, a.g.e., s.318.
Aksan, Do an, 1995, a.g.e., s. 213.
141
Koç, Nurettin, Açıklamalı Dilbilgisi Terimleri Sözlü ü, nkılap Yay., stanbul 1999, s. 71.
142
Aksan, Do an, Anlambilim: Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Engin Yay., Ankara
1999.
140
62
anlamda bütün mallar, dar anlamda (hayvan, davar), yemi (geni anlamda bütün
yemi ler, dar anlamda incir), salatalık (geni anlamda salata yapılabilen her türlü
sebze, dar anlamda hıyar) örneklerinde oldu u gibi.143
Di er dillerde de anlam daralmalarına örnek olarak; Almancada eskiden her
türlü hareket etmeyi, gitmeyi ifade fahren kelimesi bugün sadece bir ta ıtla araçla
gitmeyi, araç kullanmayı ifade eder. Bugün gitmek için ise gehen kelimesi
kullanılmaktadır.
ngilizcede eskiden yüklenici (müteahhit) anlamında olan
undertaker, bugün yalnızca cenaze i lerini yüklenen kimse anlamındadır144.
ngilizce’de meat önceleri her türlü yiyecek (food) anlamında iken, imdi sadece et
anlamındadır.145 Arapça’da
kelimesi önceleri her türle meyveyi kapsarken
imdi sadece elma, üzüm, eftali, muz gibi meyveleri ifade etmektedir.146
1.2.4.2. Anlam geni lemesi
Kısaca “bir sözcü ün ta ıdı ı dar anlamı a arak genel anlama kayması147“
denilebilecek olan anlam geni lemesi, daha etraflı olarak, “bir gösterge, temel anlam
olarak bir nesnenin, bir i in bir bölümünü ya da bir türünü gösterirken zamanla o
nesnenin bütününü, bütün fertlerini anlatır duruma gelirse buna anlam geni lemesi
denmektedir” diye tanımlanmı tır. Örne in “ödül” sözcü ü önceleri yalnızca
143
Hatibo lu, Vecihe, Dilbilgisi Terimleri Sözlü ü, TDK Yay., Ankara 1972.
Aksan, Do an, 1995, a.g.e., s. 537.
145
Palmer, Frank R., a.g.e., s. 23.
146
es-Sa’rân, Mahmûd, lmu’l-Lüga Mukaddimetün li’l-Karii’l-Arabiy, Dâru’n-Nahdati’l-Arabiyye,
Beyrut tsz, s. 284.
147
Koç, Nurettin, a.g.e., s. 31.
144
63
güre lerde verilen “mükâfat” anlamında iken bugün bununla birlikte “yarı ma
(müsabaka)” anlamını da kar ılamaktadır. Sait Faik dil ödülü gibi.148
Anlam geni lemelerine en çarpıcı örnek olarak “domuz” kelimesi verilebilir.
Bazı eski Türk lehçelerinde domuzu ifade etmek için kullanılan çoçka, o ka,
kelimesi, orta Türkçe’de ‘çocuk’ biçiminde domuz yavrusunu kar ılamı , daha sonra
ise küçük ya taki o lan ya da kız anlamını almı tır149. Yine ngilizce’de bird
kelimesi önceleri ku yavrusu anlamında iken, bugün genel olarak ku anlamında
kullanılmaktadır.150 Çevre kelimesinin muhit, ortam anlamlarına gelirken yabancı
dillerin etkisiyle, içinde bulunulan do al yapıyı (environment) kar ılar hâle gelmesi
de ilginç bir örnektir.151
Ayrıca
bir
sözcü ün
özel
anlamının
zamanla
genelle mesi
diye
tanımlanabilecek olan anlam geni lemesi olayına dilimizde pek rastlanmamaktadır.
Daha çok dil devrimiyle ba layan anlam geni lemesi olayının, sözcü ün yan
anlamlar kazanması biçiminde ortaya çıktı ı görülüyor. Sözgeli i dal sözcü ü bran
anlamında da kullanılıyor. Özel adların genelle erek bir nesne adı olmasına ise çok
rastlanır: röntgen (Röntgen), konyak (Cognac),
ampanya (Champagne), jilet
(Gillette) gibi.152 Yine musluk suyu anlamında terkos, Terkos Gölü’nün adından,
kolonya Almanya’nın Köln kentinin talyanca söyleni inden ve panik Yunan
mitolojisindeki do a tanrısı Pan’ın adından gelmektedir.153
148
Aksan, Do an, 1995, a.g.e., s. 213.
Özkırımlı, Atilla, Türk Dili Dil ve Anlatım, stanbul Bilgi Üniv. Yay., stanbul 2001, s. 197.
150
Palmer, a.g.e., s. 23.
151
Aksan, Do an, 1995, a.g.e., s. 135.
152
Aksan, Do an, 1999, a.g.e., s. 91.
153
Özkırımlı, Atilla, a.g.e., s. 198.
149
64
“Cep delik, cepken delik”, “beni cepte indirir misiniz?”, “cebim yanımda
de il” cümlelerinde kullandı ımız “cep” sözcü ündeki anlam geni lemesi bu dil
olayının Türkçe’deki en özgün örneklerinden biridir. Cebin temel anlamı, ad
aktarması yoluyla (métonymie) “trafi i kolayla tırmak için yaya kaldırımlarında
veya yollarda yapılan ta ıt yana ma yeri”, eksiltme yoluyla (ellipse) “cep telefonu”
anlamlarını kazanmı ve genel dilde yerini almı tır. Yan anlamların genel dilde
yerini alabilmesi için olmazsa olmaz ko ulun toplumsal uzla ma oldu unu burada
yinelemek istiyoruz.154
Latince “spritus = nefes” anlamındaki sözcük bu anlamını koruyarak, ancak
gösteren boyutundaki de i meyle Fransızca’ya “spritus > esprit” eklinde geçerken
anlam alanını da geni letmi
ve “ruh, dü ünü , bellek, genel anlayı , nükte”
kavramlarını da kucaklar duruma gelmi tir. Türkçe’de oldu u gibi Fransızca’da da
“yürek = coeur” sözcü ü hem organ adıdır, hem de “cesaret” anlamındadır. Burada
Corneille’in ünlü eseri Le Cid’de geçen “Rodrigue, as-tu du coeur? = Rodrigue,
cesaretin var mı?” cümlesini hatırlatmadan geçemeyece iz.155
1.2.4.3. Anlam kayması
Anlam kayması, sözcü ün eski anlamını yitirerek bamba ka bir anlam
kazanmasıdır.156 Örne in “üzmek” eylemi Köktürk yazıtlarında “kırmak, kesmek”
anlamında yıllar boyu kullanılmı tır. Bugün yalnızca insan için bir kimseye dert,
üzüntü vermeyi anlatmaktadır. Bugünkü ucuz kelimesi eskiden kolay, de ersiz,
154
Sav, Bahattin, a.g.m., s. 160.
a.m., s. 159.
156
Koç, Nurettin, a.g.e., s. 31.
155
65
hakir anlamlarını kar ılıyordu.157 Kur’anî bir kavram olan “fâsık”, ba langıçta
sadece kâfirler ve münafıklar için kullanılırken, zaman içerisinde özellikle de kelâmî
tartı maların da etkisiyle günah i leyen Müslümanlar için de kullanılan bir sıfat
olmu tur.158
Bu üç türe, “anlam iyile mesi” ve “anlam kötüle mesi” türlerini de
katabiliriz. Bir sözcü ün eskisine göre daha iyi bir anlam ta ır duruma gelmesine
anlam iyile mesi denir. Örne in Türkçedeki “mare al” sözcü ü ordudaki en yüksek
rütbeyi gösterir. Bu sözcük Latincede “mariscalcus” “at bakıcısı, nalbant” demek
oluyordu. Anlam kötüle mesinde ise Köktürk yazıtlarında “fena, kötü, peri an”
anlamına gelen “yabız” sözcü ü, zamanla “ya ız” biçimini almı ve “yaman, yi it”
anlamlarının yanı sıra Anadolu a ızlarında “iyi, güzel, iyi huylu, eli açık, yakı ıklı”
anlamlarında kullanılır olmu tur. Yine bugünkü emek kelimesi eski Türkçede
emgek ve ekmek.159
Anlam de i melerini, ruhsal, dilin niteliklerinden kaynaklanan nedenler ve
toplumsal etkiler olmak üzere çe itli nedenleri vardır. Örne in efendi sözcü ü
Cumhuriyet dönemine kadar son olarak ehzadeler, din adamları ve ö renciler için
kullanılıyordu.
eyhülislam Sabri Efendi, Abdülbâki Efendi gibi. Bu günün
Türkçesinde, toplumda az ö renin görmü ya da hiç ö renim görmemi ki iler için
kullanılmaktadır. Ahmet Efendi, Hizmetli Osman Efendi gibi.160
157
a.g.e., s. 539.
Özdemir, Metin, “Anlam Kaymasına U rayan Kur’ânî Bir Kavram; Fâsık”, Cumhuriyet Üniv.
lahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 2, Sivas 1998.
159
a.e., s. 539-540.
160
a.e., s. 540.
158
66
Yaman geçmi te kötü anlamda kullanılırken bugün olumlu anlamlara sahip
olmu tur (Yaman asker, yaman adam gibi).161 ngilizcede eskiden çocuk anlamına
gelen knight bugün anlamı iyile erek asilzâde, efendi gibi anlamlara sahip
olmu tur.162 Arapçada
kelimesi eskiden kıldan yapılma çadır anlamına gelirken,
günümüzde modern anlamda evleri ifade etmektedir.163
Anlam de i meleri genellikle uzun bir sürede gerçekle se de, bir toplumda
geli meler hızlı olmu ve de i im olmu sa, anlam de i meleri de kısa bir süre içinde
gerçekle ir. Türk Dil Devrimi süreci içinde terimle en bir çok ö edeki kelime buna
örnektir. Emrullah
ler, Arapça’dan Türkçe’ye geçen çok sayıda kelimeyi
tarayarak, anlam kayması olan kelimeleri belirlemi tir. 536 kelime ve kelime
grubundan (452’si kelime, 84’ü kelime grubu olmak üzere) anlam kayması
oldu unu tespit etmi tir.164
Anlam kötüle mesi ise, kimi sözcüklerin zaman içerisinde anlam de i imine
u rayarak kötü, baya ı anlam kazanması durumudur.165 Önceleri yabancı, misafir
demek olan Latince hostis kelimesi zamanla dü man anlamı kazanmı tır. Farsçadan
geçen ‘canavar’ kelimesi önceleri ‘canlı hayvan’ anlamında kullanılırken, sonradan
yırtıcı, vah i hayvana dönü mü tür.166
Eskiden alçakgönüllü anlamına gelen alçak kelimesi, bugünkü kötü
anlamını sonradan kazanmı tır. Yine bugün terbiyesiz, görgüsüz anlamlarında
161
Özkırımlı, Atilla, a.g.e., s. 200.
Palmer, a.g.e., s. 23.
163
es-Sa’ran, a.g.e., s. 283.
164
ler, Emrullah, Türkçe’de Anlam Kaymasına U rayan Arapça Kelime ve Kelime Grupları, TDA
Vakfı Yay., stanbul 1997.
165
Koç, Nurettin, a.g.e., s. 28.
166
Aksan, Do an, 1995, a.g.e., s. 540.
162
67
kullanılan hergele kelimesi eskiden at sürüsünü ifade etmek için kullanılırdı.167
Kele kelimesi eskiden yi it, cesur, bahadır anlamlarına gelirken, bugün kel,
çirkin gibi kar ılıklara sahiptir.168 Ayrıca bu kelimenin bugün halk arasında kısaca
kale nikof silahını kar ıladı ı da belirtilmelidir.169
Tiksinti ve nefret uyandıran kelimelerde de çok hızlı de i meler olmaktadır.
ngilizcedeki slaughter-house (mezbaha), yerini abatoir’a bırakmı tır. Arapçada
ayak yolu anlamına gelen kelimeler sürekli de i ime u ramı tır (gâit, mirhâd,
beytu’r-râha gibi). ngilizcede de aynı durum söz konusudur; privy, W.C., lavatory,
toilet ve son olarak da bathroom. Benzeri bir durumu Türkçede de gözlemlemek
mümkündür.
Bebeklerini erken ya larda kaybeden aileler yeni do an çocuklarına “tanrıya
adanmı ” anlamında Satılmı adını koyarlardı. Ancak sözcük edilgen çatıya –mı
son eki getirilerek yapılmı bir sıfat gibi algılandı ından, artık ad olarak pek
kullanılmamaktadır. Gazi Üniversitesi’ne 2001-2002 ö retim yılında kayıt yaptıran
12300 ö renci arasında Satılmı
adına rastlanmamı tır. Aynı anlamda kız
çocuklarına verilen Satı adıysa sadece 3’tür.170
Anlam de i imine neden olan etkenler üphesiz ki çok çe itlidir. Ancak
toplumsal artlar ve zamana ba lı olarak, “gösteren”in ba lı bulundu u kavramın
ortadan kalkınca, sözcüklerin de kaybolması en sık görülen durumdur. Örne in,
tarım toplumlarında kentlile meye ba lı olarak de i en ya am biçiminde nesiller
167
Özkırımlı, Atilla, a.g.e., s. 200.
Koç, Nurettin, a.g.e., s. 29.
169
Acar, Ömer, a.g.t., s. 135.
170
Sav, Bahattin, a.g.m., s. 165.
168
68
arasında, eski sözcüklerin bazıları elenmekte, yeni kavramlar ve nesnelerin
gösterenleri eklenmektedir. Örne in kentli yeni nesilde, hayvan isimleri -özellikle
aynı hayvanın di i, erkek, yavru isimleri tarım toplumlarında zengin ve çe itliyken,
bu ayrım, kentlile meyle birlikte ortadan kalkma e ilimindedir.171
Anlam de i meleri genellikle uzun bir zaman dilimi içinde gerçekle ir.
Bunun için bazen yüzyıllar gerekebilir. Linguistik Metodu adlı eserinde Özcan
Ba kan yapılan bir ara tırmada “1000 yıl içinde dildeki temel sözcüklerin % 19
oranında yitime, anlam ve ses de i imine” u radı ını göstermektedir172. E zamanlı
olarak bir kavrama ad verme, ona ba ka anlamlar yükleme olayının bilinçli bir
eylem olup ve hatta dili ustalıkla kullananların, bilimsel sözcüklerin dı ındaki dil
birimlerine ba lamsal anlamlar verebilirler. Dil içinde artzamanlı olarak gerçekle en
anlam kaymaları ise bamba ka olgulardır. Anlam de i mesini dil dı ı nedenler ve dil
içi etkenler olmak üzere iki eksende açıklayabiliriz. Gönderge dil dı ı bir olgudur.
Ya amın, dı dünyanın gerçeklerini, somut nesneleri, soyut kavramları adlandırır,
anlamlandırırız. Göndergeyi gösteren ve gösterilen eklinde bir ses ö esi ve bir
anlam ö esiyle dilsel bir araç haline getirir, gösterge biçiminde ifade etmeye
çalı ırız. Kısaca bir cisim, bir isim ve bu ismin zihnimizde uyandırdı ı bir resimle
kar ı kar ıyayız. Dil dı ı dünyanın ürünü olan gönderge bilimsel ve teknik alandaki
geli meler, toplumsal anlayı lardaki farklıla malar yüzünden evrimle ebilir.173
171
Özerkan, engül A., Medya, Dil ve leti im, Martı Yay., stanbul 2001, s.46.
Ba kan, Özcan, Lengüistik Metodu, Ça layan Kitabevi, stanbul 1967.
173
Sav, Bahattin, a.g.m., s. 150-151.
172
69
1.2.5.
Semantikte Anlam Alanı
Anlam alanı (Champ Semantique / Semantic Field); zihinde aynı veya
birbirine yakın kavramlar olu turan kelimelerin meydana getirdikleri ortak alan;
ülkü, hedef, gaye, maksat, ideal; kırılmak, incinmek, gücenmek, darılmak, küsmek;
kesmek, koparmak, gibi kelimeler aynı anlam alanına giren kelimelerdir.174
Her dilin, di erlerinden farklı olarak –az veya çok- toplumun ya adı ı hayat
gerçe inden bir eyler ta ıdı ını hatırlatmak gerekir: Arap çöl çocu udur; kalbini
serinleten haberle sevinirken, Fransız, kalbini ısıtacak bir müjdeye özlem duyar. Bu
nedenle
herhangi
gelebilmektedir175.
bir
kavram,
ba ka
bir
dilde
birden
fazla
mânâya
‘Kolej’ kelimesi ngilizcede (college) yüksekö renimi ifade
ederken, Türkçede özel ö retim veren ilk - ortadereceli okulları ifade eder.176 Diller
arası geçi lerde / tercümelerde bir önemli sorun da eril-di il ayrımıdır. Örne in,
Fransızcada ‘ev’ di il bir kelime ‘la maison’ ile ifade edilirken Rusça’da eril bir
kelime olan ‘dom’ ile kar ılanmaktadır. Hâlbuki ev ne eril, ne de di ildir. Benzeri
tartı malar Tanrının ve meleklerin cinsiyeti üzerine de yapılmı tır.177
Benzeri nedenlerle kelimeler bir dilden di er dillere aktarılırken anlam
aktarımlarında e de erlilik söz konusu olmamaktadır. Kelimenin belki bir anlamı
aktarılabilse de, o kelimenin kavramsal alanına giren tüm anlamları aktarmak
mümkün de ildir. Di er yandan hedef dilde kullanılan kelimenin de farklı anlam
174
Korkmaz, Zeynep, Gramer Terimleri Sözlü ü, TDK yay., Ankara 1992.
e - evânî, Ahmed, çev. Galip Yavuz, Sözlükbilim ve Çeviride Analitik Yöntem, Cumhuriyet
Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 3 Sayı 1, Sivas 1999.
176
Alan, Yusuf, Lisan ve nsan, TÖV Yay., zmir 1994.
177
Durmu , erafettin,“Tevrat ve ncil Çevirilerindeki Problemler-Dilbilimde/Sözde Eril-Di il Ne
kadar Bedensel/Organik Erkek-Di iyi Anlatır?”, <http://19.org/turkish/makaleler/durmus1.htm#2#2>
175
70
alanlarının olabilece i unutulmamalıdır. Yine de semantik çevri, genel anlamıyla
ileti imsel çevriye kıyasla kaynak dildeki anlama daha ba lı kalır.178
Bir dilde anlam sayılarının sözcük sayılarından çok daha fazla oldu unu
belirten Dücane Cündio lu, çokanlamlılı ın bir sorun olarak kar ımıza çıktı ını dile
getirmektedir:179
Dili ö renirken sözcükleri ilk ve en yaygın anlamlarıyla ö reniriz;
hatta bir bakıma bu sözcükleri ‘son’ anlamlarıyla ö reniriz.
Sözcü ün son anlamı, biraz da yaygın olan, kullanımda olan
anlamıdır. ‘Son’ olan, ‘yaygın’ olan anlam, ne yazık ki ço u kez
sözcü ün en ‘dar’ anlamıdır da. Demek ki bir dili ö renmek,
öncelikle o dilin sözcüklerini dar anlamlarıyla ö renmek demektir.
Nitekim sözcüklerden anlama gitmeye çalı anların i ini zorla tıran
en önemli taraf da burasıdır. Böyleleri dili sokakta kullanıldı ı gibi
kullanmayı marifet bilirler ve ister istemez sokaktaki anlamıyla,
gündelik dildeki anlamıyla, yani en dar anlamıyla kullanırlar.
kincil, üçüncül anlamlara gelince, ellerinde/dillerinde bir yı ın
sözcük vardır ve fakat bu sefer, bu sözcüklerin derin anlamları
ve/veya üst-kavramları yoktur.
Semantik alanı, “Bir dilin bazı kelimeleri arasındaki kalıpla mı anlam
ili kileri” olarak tanımlayan zutsu, u misali verir: “ ngilizcedeki “wind” (rüzgar)
ve “to blow” (esmek) kelimeleri arasında özel bir ba vardır.” Semantik analizde,
i te bu özel ba önemlidir. Kelimenin girmi oldu u “Semantik alan”da bulunan
178
Riazi, Abdolmehdi, “The Invisible in Translation: The Role of Text Structure”, The First
International Conference on Language, Literature, and Translation in the Third Millennium, Bahrain
University, March 16-18, 2002
179
Cündio lu, Dücane, “Bo a konu abilirsin fakat bo u konu amazsın”, Yeni afak Gazetesi, 12
ubat 2005
71
di er kelimeler arasında semantik ba ın olması kelimenin anlamını do ru tespit
etmede en önemli yardımcıdır.180
“Her kelimenin sanki kendi seçti i arkada ları vardır. Öylesine ki, bir lisanın
tüm söz da arcı ı son derece girift bir semantik grupla malar a ı olu turur”.181
te
bu girift a , semantik analizle çözümlenebilir. Daha sonra, “focus word” (=odak
kelime) ba lı ını ta ıyan bölümde bu husus daha iyi anla ılacaktır. Mesela
Kur’an’da “iftira” (icad etmek, uydurmak) fiili genellikle “kizb” (yalan) kelimesiyle
bir grup olu turur. Bu gruba “zalim” kelimesi de dahildir. Kur’an’da bir çok yerde
geçen u ibarede “iftira, kizb ve zalim” kelimelerinin özel bir grup olu turdu u
görülür: “Allah’a kar ı yalan uyduran, yahut O’nun ayetlerini yalanlayandan daha
zalim kimdir? Zalimler asla felah bulamayacaklardır.” 182 te bu üçlü kelime grubu
bir “Semantik alan” olu turmaktadır ki bu “Semantik alan”, semantik analizde
bilinmesi gerekli olan hususlardandır.183
Ça da dilbilimde her ne kadar da birbirini yadsıyan, olumsuzlayan ya da
yok sayan yakla ımlar bulunsa da, anlam alanı fonem düzeyinden ba lanılarak daha
büyük anlam birimlerine kadar inceleme konusu yapılmı tır.184 Anlam alanı ve
anlambilimsel incelemeler fonem, morfem ve metin düzeyinde yapılabilir.
180
Toshihiko, zutsu, çev. Selahattin Ayaz, Kur’an’da Dini ve Ahlakî Kavramlar, Pınar Yay.,
stanbul 1991, s. 68.
181
a.e., s. 68.
182
Maide: 44
183
Toshihiko, zutsu. a.g.e., s. 68
184
Altun, Mustafa, “Eski Metinlerde Bir Semantik nceleme Örne i : Hikmet-nâme”, Sakarya Üniv.
E itim Fakültesi Dergisi, Sayı 7, Nisan 2004, Sakarya, s. 113-126.
72
1.3.
SEMANT K B L M N N ET MOLOJ VE LEKS KOGRAF
LE L K S
1.3.1. Etimoloji (Kökenbilim)
Etimoloji dalında bir ö enin kökenini, nereden geldi ini aydınlatabilmek
için, onun eldeki en eski metinlerdeki biçimine inilmekte, bu ö enin dilin de i ik
lehçe ve a ızlarında bulunup bulunmadı ı, ba ka dillerde benzerlerinin olup
olmadı ı ara tırılmaktadır. Etimoloji çalı maları çok popüler olmasına ve bugünün
bilgi-ileti im merkezi sayılan internette çok yaygın ve ayrıntılı bir
ekilde
yürütülmesine ra men, etimoloji ile ilgili çalı maların semantik açıdan bir
kıymetinin olmadı ını dü ünenler de bulunmaktadır.185 Böyle dü ünenlerden biri
olan Palmer, unları kaydediyor:186
Etimolojinin, kendi adına çok az bir önemi vardır, hatta o, meraktan
kaynaklanan bir de ere sahip olsa bile, aslında sözlüklerde onun bir
kırıntısının dahi yeri olmamalıdır. Bununla ilgili en temel zorluk udur:
insan dili, tarih içerisinde çok gerilere kadar uzandı ı için ‘do ru’ ya da
‘orijinal’ anlam diye bir
ey olamaz. Örne in, ngilizcedeki ‘nice’
(güzel) kelimesinin -a nice distinction (tam ve net bir ayırım) ifadesinde
oldu u gibi- aslında tam ve net (precise) anlamını ifade etti ini
söylemek, çekici görünüyor. Fakat onun tarihî konusundaki ara tırmalar
göstermektedir ki, o, bir zamanlar aptal (silly) anlamını ifade etmekteydi.
(Latince ‘nescius’ cahil, bilgisiz kökünden). Bu kelimenin, daha önceleri
de, olumsuzluk anlamını veren ‘de il’ (ne) ve belki de
‘kesmek’
anlamını ifade eden sc-ekiyle- tıpkı scissors ve shears (makas)
kelimelerinde oldu u gibi- ili kilendirilmi olması muhtemeldir. Peki, ya
185
186
Acar, Ömer, a.g.t., s. 34-35.
Palmer, a.g.e., s. 25.
73
ondan önceki durumu? Bilemiyoruz. O halde, açıktır ki, ciddi bir
etimoloji tartı masının burada yeri yoktur.
Herhangi bir bilimsel disiplini ifade etmek üzere temel ta lar olarak
kullanılan
kavramların
gerçek
anlamlarına
ula ılabilmesi
için
etimolojik
incelemelerin zorunlu oldu unu dile getiren M. Kür ad Atalar, “Kavramların dilini
anlamanın yolu, o kavramların öz-anlamlarına yönelmeden geçer; öz-anlama ise
sözcüklerin kökleri üzerinde yapılacak bir tahlil ile ula ılabilir” demektedir.187
1.3.2. Leksikografi (Sözlükbilim)
Sözlükbilim, bir dilin ya da kar ıla tırmalı olarak çe itli dillerin söz varlı ını
sözlük biçiminde ortaya koymaya yönelen, bu amaçla yöntemler geli tirerek,
uygulama yollarını gösteren bir dilbilim alanıdır.188 Bazı bilim adamları sözlükbilim
(leksikografi), ile sözcükbilim (leksikoloji) arasında ayrım yapmamı , sözlükbilimi
sözcükbilimin bir alt alanı olarak görmü tür.189
Ahmet
Kocaman,
Bo
Svensen’in
yaptı ı
sözlükbilimi
tanımını
aktarmaktadır:190 “Sözlükbilim bir ya da daha çok dildeki sözvarlı ında ve sözcük
birle imindeki birimleri gözleme, derleme, seçme ve betimleme ile u ra an,
uygulamalı dilbiliminin bir adıdır… Sözlükbilim bu etkinli in temelini olu turacak
kuram ve yöntemlerin geli tirilmesi ve betimlemesi ile de u ra ır.”
Kocaman,
ayrıca sözlükbilim açısından sözlük türlerini sınıflandırmı tır: “Sözlükbilimde
187
Atalar, Kür ad M., “Kur’an’i Kavnamların Dilini Anlamak – Semantik Bir Öneri-”, ktibas
Dergisi, cilt 14, sayı 215.
188
Aksan, Do an, a.g.e., s. 71.
189
Vardar, Berke, a.g.e., s. 160-162.
190
Kocaman, Ahmet, “Dilbilim, Sözlük, Sözlükçülük”, Kebikeç, Sayı 6, 1999, s. 111.
74
sözlükler konu ve yöntemlerine göre de i ik biçimde sınıflandırabilirler; en yaygın
kümelendirmelerden birisi öyledir:191
a) betimlemeli / kuralcı sözlükler
b) e zamanlı / artzamanlı sözlükler
c) genel / teknik sözlükler
d) genel kullanım / ö renim amaçlı sözlükler
e) tek dilli / iki ya da çok dilli sözlükler
Allah’ın Adem’e isimleri ö retmesi ve Adem’in de bunları meleklerin
huzurunda bir bir izah etmesini192 sözlü ve tek dilli bir sözlükbilim örne i olarak
gösteren Galip Yavuz, ncil’de geçen, “… biri yabancı bir dil konu uyorsa, iki ya
da en çok üç ki i sırayla konu sun, bir ki i de çeviri yapsın”193 ayetinin ise çift dilli
sözlükbilimin tipik bir örne i oldu unu belirtmi tir.194
Sözlükbilimi, yapısal anlambiliminin yeni bir geli imi olarak, bir toplumu
sözlük incelemesinden açıklamayı dener. Matore’nin, sözlü ü maddesel, sayısal,
teknik, siyasal temeline göre incelemesine kar ılık, Trier, bir dönemin ruhunu
yakalamak, kavrayabilmek için ruhsal ve töresel hayatı incelemektedir. Matore’ye
göre dil dönemleri ve bunların içinde tanık sözcükler yani belli dönem de i imlerini
yansıtan anahtar sözcükler vardır. Bunlar zaten kavramsal bir ortamın
gösterenleridir. Saussure, Genel Dilbilim Dersleri adlı Kitâbında, sözcüklerin birer
191
a.m., s. 111.
Bakara: 30-33
193
1. Korintliler: 14 - 27
194
Yavuz, Galip, “Sözlükbilim ve Arapça Sözlük Çalı malarına Tarihsel Bir Yakla ım”, Cumhuriyet
Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 6 Sayı 1, Sivas 2002, s. 113.
192
75
sistem olu turdu una ve her sözcü ün, de erini di er sözcüklerin bulundukları
yerden aldı ına i aret etmektedir195.
Etimolojik incelemelerin kavramların aslî anlamına ula ılmasında etkili
bir yöntem olarak kullanılmasına ciddi ele tireler getiren Dücane Cündio lu’nun
istisna sayılabilecek örneklerden hareketle bu yargıya vardı ını kaydeden Kür ad
Atalar, anlamlı sözcükler olmaksızın anlamlı cümleler elde edilemeyece ine i aret
etmektedir:196
… Sözcüklerin ‘etimolojik’ tahlilini yapmayı, yani asıl/kök anlam
arayı ını,
anlamı
yakalamak
için
uygun
bir
yöntem
olarak
görmemektedir. Buna göre, sözcükler, henüz anlam olu madan önce,
kendi ba larına, gerçekli in tamı tamına kar ılı ı olamadıkları için,
sözcükleri bir araya getirmek suretiyle (yani sözcükler vasıtasıyla cümle
kurarak) bir anlamı ifade etmek’ mümkün olamamaktadır. Bu yakla ım,
bizce u temel sorunun cevabını vermekte yetersiz kalmaktadır: e er
cümleler daha ba tan ‘anlamlı’ sözcükler tarafından olu turulmuyorlarsa,
nasıl oluyor da, birtakım kelimeler bir araya gelerek (seçilerek) ‘anlamlı’
cümleler olu uyor? Bir ba ka ifadeyle, insan, cümle kurarken niçin
belirli sözcükleri seçmektedir de di er bazı (özellikle de yakın anlamlı)
kelimeleri seçmemektedir? Bir anlamın ‘en güçlü ekilde’ ifadesi, o
anlamı en iyi aksettiren kelimelerin seçilmesiyle mümkün oluyorsa, (ki
öyledir), bu durumda, en etkili söz ve yazılar, gerçe e en iyi tekabül eden
sözcüklerin seçimiyle olmamakta mıdır? Biz, yazarın, bir sözcü ün
gerçek
anlamının,
cümle
içindeki
total
anlamın
ardından
yakalanabilece ine ili kin görü üne bu nedenle katılamıyoruz. Bizce
sözcükler, onlara atfedilen anlamı, bizatihi üzerlerinde ta ırlar ve ayet
bir ba ka faktörün yanıltıcı etkisi yoksa (ki bu, en genelde subjektivite
195
Sakallı, Tuna, a.g.e., s. 13.
Atalar, Kür ad M., “Kur’an'ı Anlama Yöntemleri Üzerine - 'Kök-anlamlılık' Temelinde Bir
Kavramsal Ele tiri –”, ktibas Dergisi, 12 Ekim 2005, <http://www.kuranislami.com/kuran/
kuranyoentem.html>
196
76
olarak nitelendirilebilir) ismini aldıkları ‘ ey’e kar ılık gelirler. u halde
cümlelere (total ifadeye) anlamını veren ey, bizatihi anlamlı sözcükler
(parçalar)dir. Bunun ötesindeki tezler, bizce istisnalar üzerine bina
edilmi görü lerdir ve ancak o nisbette de er ta ırlar.
Bununla birlikte Atalar, sözlüklerde bir kavramın pek çok anlamının alt alta
sıralandı ını ve bunların tümünün, o kelimenin anlamını tek tek ya da tümüyle
kar ıladı ının ileri sürüldü ünü belirterek, “Bu anlamlar arasında, asla, örne in “asli
anlam/tali anlam” türünde bir tasnif yapma ihtiyacı duyulmadı ı gibi, böyle bir
ihtiyacın hissedilmedi i de çok açıktır” diyerek sözlüklerdeki önemli bir eksikli e
dikkat çekmektedir.197
1.3.3. Semantik Biliminin Etimoloji ve Leksikografi ile li kisi
Semantik biliminin leksikoloji ile yakından ili kisi vardır. Leksikoloji de
semanti in ilgi alanı olan kelimenin anlamları ve anlamın kaynakları konusu ile
ilgilenmektedir. Leksikoloji kelimelerin hangi anlamlarının zaman içerisinde
kayboldu u, yeni hangi anlamlara sahip oldu u ve tarihî seyirleri ile de ilgilenir.
Leksikoloji, semanti in de önemli ilgi alanı olan kelimelerin e anlamlı, çok anlamlı,
e adlı, zıt anlamlı, olu larını ayrıntılı olarak incelemesi sebebiyle Leksikoloji ile de
yakından irtibatlıdır. Bir kelimenin do ru anlamını tespit etmede fayda sa layacak
semantik metodun en önemli yardımcısı iyi hazırlanmı sözlüklerdir.198
197
Atalar, Kür ad M., a.g.m., s. 11.
Gezgin, Ali Galip, “Kur’an’ın Do ru Çevirisinde Tarihsel – Etimolojik Sözlüklerin Önemi”,
Tabula Rasa Felsefe Teoloji, yıl 3 sayı 8, Mayıs – A ustos 2003, s. 250-251.
198
77
Semantik biliminin, di er dilbilim dalları ile ili kisinin aydınlatabilmesi,
ancak bu dilbilim dallarının tasnifinde esas alınan ölçütlere ve yakla ımlara ba lıdır.
Dilbilim bir çok bilim adamları tarafından farklı sınıflandırmalara konu olmu ve bu
sınıflandırmalar bir çok zaman iç içe geçmi tir. Sınıflandırmada temel alınan
yakla ım, do al olarak alt sınıfların ili ki alanlarını da de i tirebilmektedir. Bu
noktada, dilbilim alanlarının sınıflandırılmasındaki karma ıklı a dikkat çekerek,
semantik bilimimin sınırları iyi çizilmi , öbür disiplinlerle iyi entegre olmu bir
bilimsel disiplin olmadı ına dikkat çeken Palmer’in sözlerini tekrarlamak gerekir:
“Aslında semantik bir bakıma insan bilgisinin tamamıyla ili kilidir. Ancak, çalı ma
alanının sınırlarını çizmek ve görünürdeki karma ıklık ve karı ıklı a bir nizam ve
intizam getirmek dilbilimcinin i i ve görevi olmalıdır.”199 Kur’an semanti i üzerine
çalı an de erli dilbilimci Toshihiko zutsu da semantik biliminin tanımlanması ve
di er dilbilim alanları ile ili kisinin ortaya konulmasında ba lamında, semanti in
a kınlık verecek derecede karma ık bir alan oldu unu ve semantik bilgisine
derinlemesine vakıf olmayan kimseler için semantik hakkında genel bir fikir sahibi
olmanın çok güç oldu unu belirtmektedir.200 Semantik biliminin çerçevesinin
tespitinde güçlük Edmond Cary’nin u yargısını da do rulamaktadır: “Anlambilim,
göstergebilim gibi bilim dalları kimi zaman dilbilim kapsamı içinde, kimi zaman da
dilbilimin sınırları dı ında tutulur.”201
Bu söylenenlerden hareketle semantik biliminin, yakla ıma ba lı olarak
dilbilimin bir alt disiplini olabilece i gibi dilbilim dı ında ama onunla ili kili
199
Palmer, a.g.e., s. 184.
zutsu, Toshihiko, a.g.e., s. 16; Toshihiko, zutsu, çev. Selahattin Ayaz, slam Dü üncesinde
man Kavramı, Pınar Yay., stanbul 2000, s. 273.
201
Cary, Edmond, Çev. Mete Çamdereli, Çeviri Nasıl Yapılmalı, nsan Yay., stanbul 1996,
(Çevirmenin önsözünden) s. 13.
200
78
müstakil bir ba ka disiplin oldu unu söylemek te mümkün olacaktır. Bir ba ka
ifadeyle dilbilimle ili kili olan semantik alana dilbilimsel semantik demek uygun
olacaktır. Bu çalı manın konusu da dilbilimsel semantiktir.
Bir kelimenin esas anlamı tespit edilece i zaman, o kelimenin etimolojisi iyi
bilinmesi gerekece ini kaydeden Yakıt, kelimelerin etimolojilerinde, ait oldukları
milletin kültürüne ait unsurlar bulundu u için, do ru anlamı tespit ederken, bu
unsurlar büyük ölçüde yardımcı olaca ını bu nedenle de etimolojinin, semantik
analizde ilk basamaklardan birini olu turdu unu belirtmektedir. Ancak Yakıt’a göre,
“Etimoloji ile semantik analizi birbirine karı tırmamak gerekir. Çünkü “semantik
analiz” ne basit bir kelime yapısı tahlili, ne de kelime ekline yani etimolojiye
atfedilen orijinal mânâ çalı masıdır… Hâlbuki “etimoloji”, bize kelimenin ilk
mânâsı hakkında yalnız bir ip ucu verir ve birçok hallerde etimoloji, kelime
tahmininden öteye geçmez, ço unlukla çözülmez bir sır olarak kalır. Semantik
analiz ise, daha derinlere gider. E er bir tasnif yapacak olursak o, kültürel bir bilim
olmak ister. Bir anahtar terimin, esas ve izafi unsurlarının tahlili öyle bir açıdan
alınmalıdır ki bu iki unsurun birle mesinden özel bir mânâ, o kültürü yapanların
önemli bir veçhesi gün ı ı ına çıkmı olsun.”202
Anlambilimle en yakın olan dilbilim disiplinlerinden birisi etimolojidir.
slam ilim gelene inde etimolojinin adı, ‘i tikâk’ ilmidir. Eskiler, bilhassa Grekler
için etimoloji gerçek bilgisi idi. Bugünkü bilime göre etimoloji bir kelimenin bütün
üremelerini, türevlerini göz önünde bulundurarak onun ses ve mânâ bakımından
kabul edilebilecek en eski ve orijinal ekline varmak, yani bir kelime içerisinde saklı
202
Yakıt, smail, “Do ru Bir Kur’an Tercümesinde Semantik Metodun Önemi”, Süleyman Demirel
Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı 1, Isparta 1992, s. 17-24. ayrıca bkz. Yavuz, Galip, a.g.m., s.
116.
79
olan kavram çekirde ini ve bu kavram çekirde inin de erini ke fetmek demektir.
Mesela Türkçe’deki ‘darı’ kelimesi ile akraba ve yakın olan bütün türevleri bir araya
toplayarak onun çok eskiden bir ‘tar veya dar’ orijinal ilk ve gerçek anlam köküne
vardı ını, bunun da, “sürmek, ekmek” mânâsına geldi ini etimolojik olarak
bulmamız ve de erlendirmemiz gibi. Fakat etimolojiye her zaman güvenmek
yerinde olmaz; etimolojinin do ru ve geçerli olabilmesi için, ses kanunlarının
tamamen tespit edilmi
olması gerekmektedir. Bu anlamda etimoloji yapmak
demek, ba lı ba ına bir bilim yapmak veya artzamanlı bilime ba lı bir ilim kolu ile
u ra mak demek de ildir. O, sadece muayyen bir zaman içerisinde e zamanlı veya
tarih boyunca vukûa gelen lengüistik hadiselere bazı izafî etimolojik prensipleri ve
ilkeleri tatbik etmek demektir.203
Palmer, etimolojinin, pek de önemli olan bir disiplin olma ını belirterek,
“sözlüklerde onun bir kırıntısının dahi yeri olmamalıdır” demektedir. Zira, Palmer
insan dilinin, tarih içerisinde çok gerilere kadar uzandı ı için ‘do ru’ ya da ‘orijinal’
anlam diye bir ey olamayaca ını dü ünmektedir.204
Do an Aksan ise etimolojiyi müstakil bir bilim dalı olarak kabul etmemi ,
sözcükbilim (leksikoloji)’nin kapsam alanı içerisine sokmu tur. Ona göre modern
dilbilimde, kelimelerin anlam kökenlerini, tarihsel geli imlerini, kısacası ba larından
geçenleri inceleyen bilim dalı biçimbilgisel-sözcükbilim (morpho-leksikoloji)’dir.205
Etimolojik analiz yapılmadan ve kelimelerin ilk anlamları ke fedilip ortaya
konulmadan semantik analiz in a edilemez. Bunların arasında çok derin bir
203
Üçok, Necip, Genel Dilbilim (Lengüistik), Ankara Üniv. DTCF Yay., Ankara 1947, s. 41-42.
Palmer, a.g.e., s. 25.
205
Aksan, Do an, (1995), a.g.e., s. 31.
204
80
dilbilimsel ba lantı ve semantik anlam ba ı bulunmaktadır, yani söz konusu bu iki
dilbilim dalından biri di erine ba lıdır, biri olmadan di eri de olmaz. Etimoloji ile
semantik analizin, kavramsal çözümleme yönteminin birbirleri ile olan derin
ba lantı ve semantik ili kileri, ilgili kelime ve kavramın kökenini ilk ve gerçek kök
anlamını ke fetmede aynı noktadan ba lamaktadır. Çünkü semantik analiz yöntemi
ne basit bir kelime yapısı tahlili, ne de kelimenin etimolojik analizine yönelik
orijinal mânâ çalı masıdır. Etimolojik analiz, bize sadece kelimenin temel mânâsı
hakkında yalnız bir ipucu verir kelime ve anlam tahmininden öteye geçmez fakat
semantik analiz yöntemi ise daha ileri gider ve bir anahtar kavramın, kelimenin veya
terimin esas ve izafî unsurlarını semantik açıdan tahlil ederek bu iki anlam ve
unsurun birle mesinden özel bir mânâ, semantik tanım ortaya koyar; ait oldu u
kültürü, dünya görü ünü aydınlatır.206
Etimolojinin bir bilim disiplini olarak, semantik ara tırmaların küçük bir
parçası mesabesine indirgenmesine itiraz eden Christopher Hutton, etimolojinin
kendi içerisinde mükemmel ve tutarlı bir bilim disiplini oldu unu ve her milletin
yazılı veya sözlü yasalar ve kutsal metinlerindeki dilbilimsel de i imleri yansıttı ını
belirtmektedir.207
Tüm bu de erlendirmeleri göz önünde tutarak belirtilmelidir ki, semantik ile
etimoloji arasında çok sıkı bir ba vardır. Hatta etimoloji ara tırmaları zaman ve
tarih itibarıyla semantik ara tırmalarından daha önce gelmekte ve yapılmaktadır.
Çünkü etimoloji, kelimenin ilk ve gerçek, do ru ve orijinal temel anlam ya da
anlamlarını ke fetmeye çalı ırken; semantik de kelimenin söz konusu bu etimolojik
206
zutsu, Toshihiko, a.g.e, s.17, 30, 62, 70, 165.; Atalar, Kür at M., a.g.m., s. 3.
Hutton, Christopher, “Semantics and the ‘Etymological Fallacy’ Fallacy”, Language Sciences,
Volume 20 No 2, April 1998, s. 89-200.
207
81
gerçek ve do ru anlam ya da anlamlarından tarihsel süreç içerisinde artzamanlı bir
yöntemle ne gibi eklemlemelerin, anlam de i imlerinin ve anlam olaylarının
meydana geldi ini ortaya çıkarmaya çalı maktadır.208 Bakı açısına ba lı olarak, bu
disiplinlerden birisinin di erinin bir cüz’ü oldu unu söylemek bile mümkün
olacaktır. Di er yandan semantik biliminin sözlükbilim veya sözlükbilimini de
kapsayan sözcükbilim ile ili kisini ele alırsak, burada da bazı bilim adamlarının
sözlükbilimi genel anlamıyla dilbilimde semanti i de içerisine alan geni bir alan
olarak tanımladıklarını söyleyebiliriz.209 Ancak her ne olursa olsun anlambilimin
temel hatları ve yöntemleriyle sözcükbilimden ayrıldı ını da kaydetmek
kaçınılmazdır. Bu noktada etimolojinin de geleneksel olarak sözcükbilimin bir alt
alanı oldu unu tespit etmek gerekir. Sözcükbilim pratikte, sözlükbilim, etimoloji,
morfoloji, semantik, vb alanları kapsamaktadır.
Kelimelerin do ru anlamlarına ula arak, bunların listelenmesini konu edinen
sözlükbiliminin zorunlu alarak semantik ve morfolojik incelemeleri de gerektirdi i
göz önünde tutulmalıdır. Dolayısıyla sözlükbilim ile semantik arasında derin bir
ba lantı olmak zorundadır. Semantik, sözlüksel birimlerin, sözcüklerin gösterilen
anlam boyutunu ve kendilerine yüklenen anlam ve kullanım içeri ini incelemek
suretiyle sözcükbilimi ile do rudan bir ili ki içerisindedir. Bunun tersi de aynı ili ki
kapsamındadır. Anlambilimci, bu anlamda sözcüklerin ya da sözlük birimlerin
anlam hayatlarının izini takip etmektedir. Sözcüklerin de bir anlam hayatı vardır.
te sözcüklerin veya sözlük birimlerinin tarihsel süreçteki delalet ve kavram
208
Yılmaz, Hasan, “Kur’an Kelime ve fadelerini Anlamada Kavram Tefsiri ve Semantik Analiz
Yöntemi”, Atatürk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitiüsü Yayınlanmamı Doktora Tezi, Erzurum 2003, s.
63.
209
Öztokat, Erdin, “Sözlük Üstüne Gözlemler”, Dilbilim IV, stanbul Üniv. Edebiyat Fakültesi Yay.,
stanbul 1979, s. 66.
82
alanlarının, anlam hayatlarının ve derinliklerinin çözümlenmesinde dilbilimcinin ve
anlambilimcinin en önemli materyali ve bilgi hazinesi, sözcüklerin anlamlarını
ortaya koyan sözlük bilgisi ya da sözlükçülüktür. Bir ba ka anlatımla, kelime ve
kavram analizi ve ifade ve tertip analizlerinde anlambilimcinin esas alaca ı ve göz
önünde bulunduraca ı temel kaynak, sözlükler olacaktır. Çünkü sözlüklerde, kelime
ve ifadelerin sözcükbilim alanları bulunmakta ve listelenmektedir. Bu alanlar, bir
sözcük için üç temel alandır: 1. Biçimbilgisel alan, 2. Kavramsal alan ya da kavram
alanı ve 3. Anlam alanı. Anlam, kavram alanı da, e seslilik, çok anlamlılık, e
anlamlılık, temel anlam, yan anlam ve benzeri dilsel olguları kapsamaktadır.
Binaenaleyh bir kelime, ancak e zamanlı boyutta betimlenen bir yapının ve gösterge
(ler) dizgesinin içinde bir anlam ve de er kazanmaktadır. Sözcükbilimle u ra an bir
dilbilimci ve anlambilimci de, söz konusu bu dilsel yapıları ve dizgeleri ayrıca söz
da arcı ını e zamanlı anlambilimi ile analiz etmeyi amaçlamaktadır.210
Anlamı bilinmeyen herhangi bir kelimenin ne anlama geldi ini ö renmek
için, sözlüklere müracaat edilmesi zorunludur. A. Wierzbicka’nın da belirtti i gibi,
semantik analiz yapmaya yardımcı olacak iyi bir lügat, kelimenin hecelemesi,
telaffuzu, etimolojisi, kullanımı, sinonimleri, grameri ile bazen de resim ve emaları
ihtiva etmeli, aynı zamanda morfolojik, sentaktik vb. özelliklere sahip olmalıdır.211
smail Yakıt’a göre, semantik analizde, özellikle “etimolojik” olarak hazırlanmı
lügatlere ihtiyaç vardır. Çünkü etimolojik sözlü ü hazırlanmamı bir dilin semantik
analizini yapmak mümkün de ildir.212
210
Yılmaz, Hasan, a.g.t., s. 66-67. Ayrıntılar için bkz. Kıran, Zeynel, s. 265–270; Aksan, Do an,
Anlambilimi ve Türk Anlambilimi, s. 15 vd.; Yavuz, Galip, a.g.m., s. 117 vd.
211
Wierzbicka, Anna, Semantics, Primes and Universals, Oxford Univ. Pres, New York 1996, s. 259.
212
Yakıt, smail, “Semantik Metodun Önemi”, s. 17.
83
II BÖLÜM
KUR’AN ARA TIRMALARINDA SEMANT K YÖNTEM VE K TÂB-I
MUKADDES’ N KULLANILMASI
1990’lı yıllarla birlikte Türkiye’de ve di er bir çok ülkede dilbilimin bir çok
de i ik disiplini, Kur’an ara tırmalarına yo un bir
biçimde uygulanmaya
ba lamı tır. Son dönemlerde, tefsir gelene inde, en önemli yöntemlerden olan
lügâvî tefsir yöntemi bir anlamda yeniden hayat bulmu tur. Dilsel analizlerin bir
ço u da semantik yöntemler esas alınarak yapılmaya çalı ılmı tır.
üphesiz bunda Toshihiko zutsu’nun çok önemli bir payı vardır. zutsu’nun
Kur’an’da Allah ve nsan adlı eseri bu mânâda çok belirleyici bir etkiye sahip olmu
ve temel bir referans kayna ına dönü mü tür. Ayrıca zutsu’nun, Kur’an’da Dinî ve
Ahlakî Kavramlar213, adlı eseri de hem kuramsal anlamda hem de çözümleme
anlamında ileri bir semantik uygulama örneklemi olu turmu tur. zutsu’nun bu iki
eseri müteakip telif etti i slam Dü üncesinde man Kavramı214, adlı kitabı ise
semantik yöntemin kuramsal özelliklerinin arka planda tutularak ortaya konulmu
sistematik bir semantik tahlil eseridir. Yazarın slam’da Varlık Dü üncesi215 adlı
eseri ise semantik bir yol izleyerek üretti i slam felsefesi, slam ontolojisine dair
makalelerinin bir toplamıdır.
213
Toshihiko, zutsu, Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, s.17, 36, 46.
Toshihiko, zutsu, çev. Selahattin Ayaz, slam Dü üncesinde man Kavramı, Pınar Yay., stanbul
2000.
215
Toshihiko, zutsu, çev. brahim Kalın, slam’da Varlık Dü üncesi, nsan Yay., stanbul 1995.
214
84
2.1.
SEMANT K
YÖNTEM N
KUR’AN
SÖZCÜKLER N N
NCELEMES NDE KULLANILMASI
Gerrit van Jan Steenbergen, “Semantics, World View and Bible Translation:
An Integrated Analysis of a Selection of Hebrew Lexical Items Referring to
Negative Moral Behaviour in the Book of Isaiah” ba lıklı doktora tezinde, Eski
Ahit’in indi i dönemle bugünkü okuyucunun belirgin kültürel ve tarihsel ba lam
farklılıklarına i aret ederek, Eski Ahit’i anlama çalı malarında bu kültürel farklılı ın
göz önünde bulundurulmasının semantik bir incelemenin konusu olması gerekti ini
belirtmekte ve “semantik analizin kültürel geçerlili ini mümkün kılmak için sözlük
maddelerini meydana getiren dünya görü ü sisteminin incelenmesine ihtiyaç vardır;
böylelikle kültür ve dünya görü ünün içine gömülü olan bir sözlük maddesi
semantik analiz konusu yapılabilir” demektedir.216 Ayrıca Steenbergen, kutsal
metinlerin ba ka dillere aktarılması konusunda sözlüksel semanti in kültürlerarası
ileti imi yansıtması açısından sınırlı bir de ere sahip olaca ını, bu nedenle de
semantik
incelemelerin
kültürel
unsurları
da
içermesi
zorunlulu unu
vurgulamaktadır.217
slam Dünyasına gelince tefsir ara tırmalarında en önemli ve yaygın
yöntemlerden birisi konulu tefsir metodudur. Bu metot daraltılarak, konuyu vuzuha
kavu turacak, konunun temel anahtar kavramları ve odak kavramını esas alan
çalı malar günümüzde iyice yaygınla mı tır. Bir çok bilimsel yayın, kelimeleri esas
alarak derinlemesine yapılan dilsel analizlere, etimolojik, leksikolojik ve semantik
tahlillere yer vermektedir. Herhangi bir kavramın tefsirlerden ve sözlüklerden
216
van Jan Steenbergen, Gerrit, “Semantics, World View and Bible Translation: An Integrated
Analysis of a Selection of Hebrew Lexical Items Referring to Negative Moral Behaviour in The
Book of Isaiah”, the University of Stellenbosch Doctor of Literature Thesis, October 2002, s. 7.
217
a.t., s. 46; ayrıca bkz. e - evanî, Ahmed, a.g.m., s. 1-2, vd.
85
istifade edilerek semantik bir analize tabi tutulması, bu kavramın çerçevesini
belirledi i konunun da açıklı a kavu masını temin edece inden, bu türden dilsel
analizler de konulu tefsir kapsamında yer alır.218 Ancak daha önce de karma ıklı ına
dikkat çekti imiz bu bilimsel disiplinlerin ı ı ında geli tirilen yöntemlerin de çe itli
sorgulamalar ve ele tirilerin hedefi oldu u unutulmamalıdır.
Kur’an ara tırmalarında semantik yöntemin genel kabul gören bir yöntem
olmasına ön ayak olan
zutsu, Kur’an semanti inin, Kur’an dilinin anahtar
kavramları üzerinde anlam açısından yapılan tahlili bir yöntem çalı ması oldu unu,
Kur’an’ın kelime ve ifadelerinin, anahtar kavramlarının anlamları açısından
semantik analiz yöntemiyle incelemek ve dünya görü ünün ne oldu unu açıklamak
oldu unu kaydetmektedir:219
Kur’an’ın semanti i, bu kâinatın nasıl meydana geldi i, dünyanın en
büyük elemanlarının neler oldu u ve bunların birbirleriyle ili kilerinin ne
biçimde kuruldu u sorunlarıyla ilgilenmektedir. Bu anlamda semantik
bir çe it ontoloji olmaktadır. Fakat bu, metafizik soyut dü ünce
alanındaki filozofun telif etti i kuru, sistematik bir ontoloji de il; somut,
ya ayan dinamik bir ontolojidir. Kur’an ayetlerinden yansıdı ı üzere
semantik, varlık ve olu un somut bir ontolojisini te kil etmektedir…
zutsu’ya göre etimoloji bize kelimenin ilk ve asıl lügâvî mânâsı hakkında
sadece bir ipucu verir ve bu haliyle kelime anlamı tahmininden öteye geçmez. Bu
anlamda etimoloji; anahtar kavramın gerçek ve izafî anlamlarını ortaya koyar ve bu
iki unsurun birle mesinden bir dilin kültürel-semantik dünya görü ü aydınlanmı
218
Tolan, M. Bilal, “Kur’an’da Selam Kavramının Semantik Analizi”, Fırat Üniv. Sosyal Bilimler
Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Elazı 2006, s. 12.
219
Izutsu, Toshihiko, a.g.e., s. 16-18.
86
olur220. E er ideal olan bu sonuca ula ırsak, yapılan bütün bu etimolojik ve semantik
analizler o dili konu an bir milletin inancını ve bu inancının sonucu olan kültürünün
ve dünya görü ünün yapısını tahlili bir düzleme getirmemize yardım edecektir.
te
bir kültürün dünya görü ü böylece elde edilmektedir221.
zutsu, semantik metodolojide önemli bir yeri olan anlam örgüsünü ve
semantik alan teorisini
öyle açıklamaktadır: “Kur’an’da kelime ve ifadeler
birbirinden ayrı semantik alanda bulunmazlar, her birinin öteki kelimelerle ve
kavramsal yapıyla çok sıkı ve yakın bir ili kisi vardır. Kelime ve ifadeler
birbirlerine semantik açıdan farklı ekillerde ba lanırlar ve somut anlamlarını
kazanarak sonunda gayet düzenli bir bütün, iç içe kavramsal bir münasebet a ı
kurar, anlam sistemi olu tururlar. Söz konusu bu kavramsal anlam dokusu ve anlam
sistemi, kelime ve ifadelerin kendi morfolojik yapılarından de il, Kur’an
bütünlü ünden kaynaklanır. Kur’an’daki anahtar kavramlar semantik açıdan tahlil
yapılırken kelime ve ifadelere özel anlamlar kazandıran Kur’an bütünlü ünde yer
alan çe itli kelime ve kavram ili kileri222; kavramsal doku ve anlam sistemi gözden
uzak tutulmamalıdır. Bir dildeki kelimelerin birbiriyle girift bir kavramsal a ve
anlam dokusu olu turdu unu ifade etmek mümkündür. Bir dildeki odak ve anahtar
kavramlar bu dilin ve kültürün dünya görü ünün te ekkülünde önceli e sahiptir.
Kur’an üzerinde çalı mak isteyen bir semantikçi için en önemli i söz konusu bu
odak ve anahtar kavramları tespit etmektir. Çünkü bu onun çalı malarının yönünü
tayin edece i gibi, kuraca ı binanın da temelini te kil eder. Böylece bütün sistemi
birbirine ba layan semantik ili kiler a ı ve kavramsal münasebet ortaya çıkar.
220
a.e, s. 26, 32.
a.e, s. 32, 33. a.mlf., Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar, s.17, 36, 46.
222
a.e, s.18, 19.
221
87
Kur’an’daki kelimeler rasgele ya da birbirinden ba ımsız olarak toplanmamı tır. te
kelime ve ifadelerin kavramsal münasebet a ından, mânâ sisteminden semantik
alanlar do ar. E er kelimelerin etimolojik kökeniyle bu kökten türeyen kelimelerin
manaları örtü üyorsa aralarında semantik bir ba vardır, anlamına gelir. ayet böyle
bir semantik ba kurulamıyorsa, o zaman bu semantik analizler sonucu ula ılan
sonuçlarda bir hata vardır ve o semantik tanım ve sonuç kelimeye etimolojik kök
anlam ya da anlamlarına sonradan tarih boyunca kazandırılan bir tanım ve anlamdır,
demek mümkündür. Yani kelimelerin semantik analizlerinde, hep bu kök anlamla
ili ki, ba ve yakınlık göz önünde bulundurulmalı ve kök anlam her zaman esas
alınmalıdır223.
Sözcüklerin kök anlamlarına ula amamak, beraberinde kavram karga alarını
da getirmektedir. Asırlar öncesinde olu mu kavramların sonraki ça larda do ru
kullanılabilmeleri, onların ortaya çıktıkları ve olu tukları tarihsel sürecin
bilinmesine ba lıdır. Bu süreç bilinmedi i zaman, kavramların gerçek delaletleri ve
temel anlamları unutulmakta ve bir kavram karga ası olu maktadır. Kavram
karga asının oldu u bir yerde ise neyin nasıl ifade edilip anla ılaca ı
bilinememektedir224.
Kur’an’ı do ru anlamak için önemli kriterlerden birisi de ayetlerde geçen
anahtar kelimelerin, Kur’an’ın indi i dönemdeki anlamını tesbit etmektir. O nedenle
bir müfessir, “bu kelimelerin ilk olarak ortaya çıktıkları sırada ve onların ilk
223
a.e, s. 33, 35.
Özler, Mevlüt, slam Dü üncesinde EhI-i Sünnet EhI-i Bid’at Adlandırmaları, Ekev Yay.,
Erzurum 2001, s. 7.
224
88
okuyucusu olan Rasullullah tarafından okundu unda, onun etrafında bulunan
kimselerin onlardan ne anladıklarını tesbit etmeye bilhassa dikkat etmesi gerekir.”225
Muhammed Abduh, “Kur’an’ı do ru olarak anlamak isteyen kimsenin, slam
aleminde sonradan meydana gelen ıstılahları ara tırması gerekir. Ta ki, bu
ıstılahların anlamlarıyla, Kur’an’da varid oldu u anlamları birbirinden ayrılsın.
Ço u zaman müfessirler, Kur’an’ın kelimelerini hicrî ilk üç asırdan sonra meydana
gelen terimlerle tefsir etmektedirler. Hâlbuki ara tırıcının üzerine vacib olan, Kur’an
kelimelerini nazil oldu u zamandaki mânâlarına göre tefsir etmektir”226 diyerek
tefsirde kelimelerin kök anlamlarının önemine dikkat çekmi tir.
Kur’an’ın nüzulünden kısa bir süre sonra Arap Dünyasının, çok farklı
kültürlerle kar ıla mı ve çok hızlı toplumsal de i ime u ramı oldu unu belirten
Halis Albayrak, bu durumun, Kur’an’da yer alan bazı kelimelerde de bir takım
anlam kaymalarına yol açtı ını ve Kur’an’ı do ru anlamanın temel artlarından
birinin, onu, indi i dönemdeki Arap Dilinin bütün özellikleri çerçevesinde
incelemek ve kelimelerin, Kur’an’ın indirildi i dönemde kar ıladıkları mânâları
tesbit ederek,
Kur’an’ın ilk muhataplarının kelimelerden anladıkları mânâya
ula mak oldu unu dile getirmi tir.227
Kur’an kelimelerini tahlil etmenin önemini daha o dönemde kavramı olan
sahabe, Kur’an ve hadisin Kur’an’ın ini inde mevcut olan Arapçaya göre
225
el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, “Tefsir ve Tefsirde Edebi Tefsir Metodu”, slamî
Ara tırmalar Dergisi, c. 2, sayı 7, Ankara 1998, s. 111.
226
Abduh, Muhammed, Çev. Abdulkadir ener ve Mustafa Fayda, “Fatihatu’l-Kitâb (Fatiha
Tefsiri)”, Ankara Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1970, c. 16, s. 5.
227
Albayrak, Halis, Tefsir Usülü, Yöntem, Ana Konular, lkeler, Teklifler, ule Yay., stanbul 1998,
s. 143-144.
89
anla ılabilece ini sezmi ler, badiyelere, çöllere ve köylere giderek henüz
yabancılarla karı mamı Arapların dillerini tesbit etmeye ba lamı lardı.228
Bu durum Hz. Ömer’in u sözlerinde de açıklık kazanmaktadır: “Ey insanlar,
divanınıza sahip olun ve sapıtmayın” deyince, (orada bulunanlar): “Divanımız
nedir?” diye sorarlar. Hz. Ömer: “Cahiliyye iiridir.
üphesiz onda (cahiliyye
iirinde) Kitâbınızın tefsiri vardır.” diye cevap verir.229 Hz. Ömer’in bu sözünden,
Kur’an’ın anla ılması açısından kelimelerin ilk anlamlarına ı ık tutacak olan
cahiliyye iirine ne kadar büyük bir önem atfetti ini görüyoruz. Zira “cahiliyye iiri”
Kur’an’ın nazil oldu u sırada o bölgenin kültürünü, dilini en iyi yansıtan vasıtadır.
Bir kelimenin do ru anlamını bu yolla da tesbit etmek mümkündür.
Anlamını bilemedi i kelimelerin, do ru anlamlarını ara tırırken, cahiliyye
iirine müracaat eden ve “Kur’an’ın Tercümanı” diye me hur olmu Abdullah b.
Abbâs da, bir kelimenin anlamını sormak üzere gelenlere öyle derdi: “Bana,
bilmedi iniz bir kelimeyi soraca ınızda, onu önce iirde arayın. Çünkü iir Arabın
divanıdır.
Biz,
Arabın
diliyle
indirilmi
olan
Kur’an’dan
bir
kelimeyi
bilemedi imizde, Arabın divanına bakar ve onu orada ararız.”230
Kelimelerin ilk anlamına gitme konusunda Arapça’nın deve ile olan
ili kisine dikkat çeken smail Yakıt unları kaydetmektedir: “Türkçe nasıl ok, yay ve
at dili; Grekçe, denizcilik ve balıkçılıktan örnekleri olan bir dil ise Arapça da
deveden örnekleri çok olan bir dildir. Dolayısıyla bir kelimenin do ru anlamını
bulmada yardımcı unsurlardan birisi de o kelimenin deveden örneklerini
228
Atay, Hüseyin, Kur’an’a Göre man Esasları, Ajans Türk Matbaası, Ankara tsz, s. 21.
ez-Zemah erî, Mahmûd b. Ömer, el-Ke âf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vucûhi’tTe’vîl, Daru’l Fikr, y.y. tsz, s. 411.
230
ez-Zerke î, el-Burhân, c. 1, s. 119-120.
229
90
bulmaktır.”231 Zira “Çöl hayatının devamı ve hareketi deveye ba lıdır. Arapçada pek
çok isimle anılan ve etrafında bir sürü adet geli tirilen deve aynı zamanda
Bedevî’nin kalkanıdır. ( ... ) Sütü, eti, elbise için yünü, yakacak için teze i ve son
olarak hastalık halinde ilaç olarak idrarı ile Bedevinin hayatıdır. Bütün bu
özellikleriyle deve, Arap edebîyatına geçmi tir.”232 Mesela eski dilcilerin u sözü
me hurdur: Arapça deve dilidir. Deveden örne i olmayan bir kelimenin muarrab
(Arapçala mı , yabancı) oldu u dü ünülebilir.233 urası muhakkaktır ki, “bir dilde
belli kavramlar için ne kadar çok kelime varsa, o kavramlar o kadar önemlidir.
Arapçada deveyi ifade etmek için binlerce kelimenin bulunması bu görü ün önemini
artırmaktadır.234 Dolayısıyla Kur’an’daki kelimelerin do ru anlamları ara tırılırken
mümkün oldu u kadar deveden örnekler tesbit edilmelidir.235
Kur’an’ın do ru anla ılması için odak ve anahtar kavramların do ru ve
gerçek anlamlarını elde etme çabasında örnek bir çalı ma olan er-Râgıb el-Isfehânî
(öl. 502/ 1108)’nin, “el-Mufredat fi Garibi’1-Kur’an” adlı ünlü eserin mukaddime
kısmındaki u açıklamalar yer almaktadır236: “Kur’an ilimlerinden en ba ta ve
öncelikli olarak me gul olunması ve incelenmesi gereken ilimler, lâfzî ilimler;
lafızların anlam ve içeriklerini ara tıran kelime ve kavram bilgileridir. Kur’an
ifadelerinin manalarını anlamak isteyen kimse için en ba ta gelen araçlar olması
hasebiyle Kur’an lafızlarının kök mânâlarını anlamak, bilmek bina in a etmek
231
Yakıt, smail, “Do ru Bir Kur’an Tercümesinde Semantik Metodun Önemi”, Süleyman Demirel
Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Isparta 1995, s. 20.
232
Miquel, Andre, Çev. Ahmet Fidan ve Hasan Mente , Do u undan Günümüze slam ve
Medeniyeti, Gerçek Hayat, stanbul 2003, s. 36.
233
Yakıt, smail, a.g.m., s. 20.
234
Condon, J.R. ve John C., Çev. Murat Çiftkaya, nsan Yay., stanbul 1995, s. 57.
235
Gezgin, Ali Galip, a.g.t., s. 45.
236
er-Râgıb el-Isfehânî, Mufredatu Elfazi’I-Kur’an, ne r. Safvan Adnan Davudi, Daru’l-Kalem,
Dıme k 1992, s. 54–55; Abduh, Muhammed ve Rıza, Re id, Tefsiru’l Menar-Tefsiru’l Kur’ani’IHâkim-, Daru’l-Menar, Mısır 1954, c. 1, s. 7,16,17,31.
91
isteyen kimse için en ba ta gelen araçlar olan kerpiç mesabesindedir. Bu lafızla ilgili
ilimlerin ve kök mânâları bilmenin faydası sadece Kur’an ilimlerine has de il, bütün
slamî ilimlere amildir”.
Kur’an kelime ve ifadelerini, odak ve anahtar kavramlarını anlama,
anlamlandırma ve yorumlamada, ça da anlama, anlamlandırma, yorumlama ve
kavramsal tahlil ilkelerinden, yöntemlerinden ve bunların ula tıkları verilerden de
istifade edilmelidir. Zira dinî metinlerin ve kutsal kitapların anla ılıp yorumlanması
sürecinde kullanılan yöntem ya da yöntemlerin belirleyici olu u kesintisiz bir süreç
olarak devam edecektir. Çünkü Kur’an’ın anla ılabilmesi için yorum olgusu
kaçınılmaz ve vazgeçilmez bir gerekliliktir. Dolayısıyla yorumun dinamizmi ya da
dura anlı ı, tefsir veya yorum tekniklerine, yöntemlerine kazandırılacak yeni
açılımlarla ve farklı yakla ımlarla ba lantılı olacaktır.237
Kur’an kelime ve ifadelerini anlarken, Kur’an’ın inzal edildi i dönemdeki
Arap toplumunun dilini çe itli yönleriyle ara tırmaya gerek vardır.238 Bu husus,
anlamanın ve anlamlandırmanın ilk merhalesini olu turmaktadır. Bundan sonra
anlama ve yorumlama merhalesi gelmektedir. Kur’an, apaçık bir Arapça ile
indirildi ine göre onun, dil ve anlam açılarından incelenmesi bir zorunluluktur.
Kur’an’ı anlamaya, anlamlandırmaya, açıklamaya ve yorumlamaya çalı an herkes,
onu, dilbilimsel ve anlambilimsel yönlerden incelemi lerdir. Kur’an kelime ve
ifadeleri, odak veya anahtar kavramları, etimolojik, lügavî, lengüistik, semantik,
237
Kılıç, Sadık, “Nesnellikle Öznellik Arasında Yorum”, slami Ara tırmalar, 1996/ 9, s. 103.
el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metot, Kur’an Kitaplı ı Yay.,
stanbul 1995, s. 84, 90.
238
92
hermenötik, Arap dili ve belagatı açılarından çe itli yönleriyle incelenmi ve tahlil
edilmi tir.239
Kur’an’ın indi i devrin Arapları lûgat bakımından Kur’an’ı anlıyorlardı.
Ancak, lugavî mânâları bilmekle birlikte, layıkıyla anlayamayacakları meseleler de
vardı. Hadislerden de anla ılıyor ki, Kur’an-ı Kerîm’deki bazı kelime ve âyetler
hususunda bazı sahabiler, gerek Hz. Peygamber’e ve gerekse âlim sahabilere
müracaat ederdi. Bir taraftan müte abih âyetler, di er taraftan Arap alfabesinin o
zamanki büyük noksanlı ı olan hareke ve noktaların bulunmayı ı, nihayet muhtelif
kıraatlerin mevcudiyeti, Kur’an-ı Kerîm’in bazı yerlerini tefsîr etmek ihtiyacını
zaruri kılmı tır.240 Önceki geleneksel tefsirlerde de, Kur’an kelime ve ifadelerinin,
dilbilimsel açıdan inceden inceye tahlil edildi ini görmekteyiz. Kur’an’ın, Arap dili
ve edebîyatının zirve ve aheseri oldu unu dü ünürsek onun, filolojik ve edebî
açıdan dikkatli bir incelemeye tabi tutulması bir zarurettir. Çünkü Kur’an’ın
anla ılması, anlamlandırılması, tefsir edilmesi ve yorumlanmasında, önce onun,
metin, dilbilim ve anlambilim tahliline ihtiyaç vardır; ancak Kur’an’ı, nahiv ve
belagat açısından, dil ve anlam yönünden analiz edip tetkik ederken, önceki klâsik
tefsirlerde oldu u gibi a ırı derecede dil ve filoloji tahlillerine dalmamak ve asıl
gayeden uzakla mamak, daha isabetli bir tutum olarak görülmelidir.241 Çünkü
dilbilimsel, anlambilimsel, etimolojik, filolojik, lengüistik, hermenötik açıklamalar
ve gramatik(al) analizler, sonuçta, Kur’an’ın vermek istedi i ilahî mesajının,
muhataplara ula tırılmasında birer araç konumundadır.242 Asıl gaye, Kur’an kelime
239
a.e., s. 76, 83- 84, 90; Albayrak, Halis, a.g.e., s. 143– 146.
Okiç, M. Tayyib, Tefsîr ve Hadis Usulünün Bazı Meseleleri, Nun yay., stanbul 1995, s. 144-145.
241
Abduh, Muhammed ve Rıza, Re id, a.g.e. c. 1, s. 17, 22; Albayrak, Halis, a.g.e., s. 102- 104, 146,
147.
242
Albayrak, Halis, a.g.e. s. 146- 147.
240
93
ve ifadelerinin anlamı, anlamlandırılması, tefsir edilmesi ve yorumlanmasıdır. Bir
ba ka ifadeyle, Kur’an mesajının anlam ve yorumudur. Yorucu ve dikkatli bir
semantik analiz çalı ması ve kavram çözümlemesi ancak kavramların ve kelimenin
gerçek anlamını verecektir.243
Esas anlamı, etimolojik ve semantik tanımı tespit edilecek odak ya da
anahtar kelime ve ifadenin mümkün oldu u kadar erken dönem kaynaklarına,
sözlüklere ve divanlara inilerek taranması, incelenmesi metodik açıdan bir
gerekliliktir. Bazen bir kelime ve ifadenin esas ve gerçek anlamını ya da anlamlarını
belirlemek, çok zaman alabilir. Ancak bu faaliyet ile kavramın yanlı anla ılmasını,
kavram karga asını önleme ve do ru anlamı bulma gibi önemli bir i in üstesinden
gelinmeye çalı ılmaktadır.244
Ba arılı bir semantik analiz çalı ması ve kavram çözümlemesi yapabilmek
için bazı inceleme a amalarını takip etmek gerekmektedir. Bunları maddeler halinde
u ekilde sıralamak mümkündür: Bir kelime ve ifadenin ya da bir kavramın, Kur’an
ı ı ında semantik analizini ve kavramsal çözümlemesini yapabilmek için, öncelikle
o kelime ve ifadenin etimolojisini, etimolojik yapısını ve kök anlamını veya ilk
gerçek anlamını çok iyi belirlemek metodik açıdan bir zorunluluktur. Do ru ve
temel kök anlamı ya da anlamları tespit edilecek ve ortaya çıkarılacak ilgili kelime
ve ifadenin mümkün oldu u kadar erken dönem lügat ve kültür kaynaklarına
inilerek taranması, belirlenmesi ve incelenmesi gerekir. Kur’an kelime ve
243
Yakıt, smail, “Sadreddin Konevi’nin Dü üncesinde drak ve Hakikat Bilgisi”, Felsefe Arkivi,
stanbul 1991, s.193–195.
244
Soysaldı, Mehmet, “Kur’an’ı Do ru Anlamada Semantik Metodun Önemi”, Kur’an Dil - Dilbilim
ve Hermenötik Sempozyumu, 17-18 Mayıs 2001, Van 2001, s. 41-42; a.mlf., Kur’an’ı Anlama
Metodolojisi, Fecr Yay., Ankara 2001, s. 32, 34; Yakıt, smail, “Semantik Analizler I ı ında
Kur’an’da ‘Reyb’ ve ‘Yakın’ Kavramları”, Kelam Ara tırmaları, c. 1:2, 2003, s. 51, 52.
94
ifadelerinin anlamlarının belirlenmesinde nüzul dönemindeki delalet etti i ve
kapsadı ı anlam ya da anlamların ortaya çıkarılmasına çok büyük önem ve öncelik
verilmelidir. Kur’an kelime ve ifadelerinin delalet alanlarının, kapsamlarının ve
anlamlarının anla ılmasında ve tespit edilmesinde birinci esas bu ilk anlam ya da
anlamlar olmalıdır. Dolayısıyla da erken dönem kültürel kaynaklardan istifade
edilmelidir. lgili kelime ve ifadelerin etimolojik ve semantik analizlerine kolaylık
sa layabilecek ve yardımcı olabilecek temel kaynaklar, Arap Dili ve Edebîyatının
bugünkü
mevcut
etimoloji
sözlükleridir.
Kur’an
kelime
ve
ifadelerinin
kavramlarının anlamlarını veren Kur’an müfredatıdır.245
Kur’an tefsirinde ve yorumunda yeni bir metod olan edebî - beyanî ve
konulu tefsir yöntemini öneren, bunların yöntemsel ilkelerini ve çalı ma esaslarını
metodolojik olarak ortaya çıkaran Emîn el-Hûlî’nin, bugün mevcut Arapça
lügatlerin ve etimoloji sözlüklerinin erken dönemdekileri de dâhil olmak üzere
metodolojik tutumlarına yönelik bazı kapsamlı ve analitik de erlendirmelerine,
metodik ele tirilerine de de inmemiz gerekmektedir. el-Hûlî, konu ile ilgili
metodolojik eserinde, ara tırmacıların ve Kur’an kelime ve ifadelerinin, odak veya
anahtar kavramlarının nüzul dönemindeki ilk delalet etti i anlamları ve dela1et
alanlarını belirlemeye çalı an Kur’an müfessirlerinin ve yorumcularının mevcut
lügatlerden etimolojik anlamları tespit etmede yararlanırken çok dikkatli olmalarını
istemektedir. Bugün var olan Arapça lügatlerin sistematik ve bütünlüklü
olmadıklarını, kelime ve ifadelerin, kavramların anlamlarını verirken zaman içinde
meydana gelen anlam de i imlerini, geli imlerini, dikkate almadıklarını ve
birbiriyle uygunluk arz etmeyen, tarih açısından farklılık ve çeli ki bulunan
245
a.m., s. 51- 52, 54; Okumu , Mesut, “Kur’an’da ‘Birr’ Kavramı Üzerine; Semantik Bir Analiz”,
Dinî Ara tırmalar, 2002/5 , s. 98, 101.
95
anakronik bilgileri bir araya getirdiklerini ve bu sebeple de bir lügatte, aralarında
birkaç asırlık zaman farkı olan, tarihin farklı devirlerinde ya amı kimselerin,
filologların ve lügatçilerin dil, din, etimoloji ile ilgili izahları, dilbilimsel
çözümlemeleri, Kur’an öncesi dönemin anlamları ile Kur’an sonrası dönemin
anlamlarının bir arada, iç içe ve yan yana bir ekilde zikredilebildi ini önemle
belirtmektedir.246
Dil ve etimolojinin; dinî metinlerin, Kur’an öncesi dönemdeki anlamlar ile
Kur’an sonrası dönemdeki anlamlarının kronolojik de i im süreci ve dönem farkı,
göz önünde bulundurulmadan meczedilmeye, bir arada verilmeye çalı ıldı ını ve bu
hususun da kelime ve ifadelerin, kavramların etimolojik, semantik ve Arap dili
açısından tahlil seyrini, ara tırmanın ileriki merhalelerini ve yönlerini, anlamlarını
etkileyece ini özellikle vurgulamaktadır. el-Hûlî, Arapçanın günümüzde var olan ve
yaygın olarak kullanılan lügatlerde sistematik eksiklikler, metodik yetersizlikler,
düzensizliklerin oldu unu, kronolojik düzene ve sisteme yer verilmedi ini tespit
etmekte ve dikkatli olunmadı ı takdirde var olan bu metodolojik durumun ve
tespitin, kelime ve ifadelerin, kavramların etimolojik ve semantik analizlerinde ve
kavram çözümlemelerinde, nihayet ilk ve temel anlam ya da anlamları belirleyip
ortaya çıkarmada bir kısım hatalara; metodolojik ve epistemolojik açıdan yanlı lara
yol açaca ını dile getirmektedir. Daha sonra ise bu konu ile alakalı olarak bir takım
metodik teklifler, ilkeler ve öneriler sunmaktadır.247
246
el-Hûlî, Emîn, a.g.e., s. 84- 85.
Albayrak, Halis, a.g.e, s. 143,148; el-Hûlî, Emîn, a.g.e. s. 84, 90; Soysaldı, Mehmet, a.g.m, s. 41,
42; Okumu , Mesut, a.g.m., s. 98- 99.
247
96
el-Hûlî’nin tespit ederek belirtmeye ve vurgulamaya çalı tı ı üzere248
lügatlerdeki bu mevcut sistemsizlik ve kronolojik düzensizlik, kelime ve ifadelerin,
kavramların etimolojik, semantik açısından Arap dilinin tahlil edilmesini,
incelenmesini ve tarihî geli imlerini, kronolojik olarak anlamsal de i imlerini ve ilk
delalet alanlarını, anlamlarını belirlemede, Kur’an ara tırmacılarını ve müfessirlerini
çok güç ve zor bir durumla kar ı kar ıya getirmektedir. Çünkü Kur’an’ı do ru ve
sıhhatli bir biçimde anlamanın ve anlamlandırmanın temel artlarından biri, onu,
indi i dönemdeki Arap Dili’nin bütün özellikleri ve kullanım kuralları çerçevesinde
incelemektir. Kelime ve ifadelerin, kavramların, Kur’an’ın indirildi i dönemde
kar ıladıkları ve delalet ettikleri, manaları tespit etmektir. Yani, Kur’an’ın ilk ve
do rudan muhataplarının, kelime ve ifadelerden anladıkları anlam ya da anlamlara
ula maktır”249. Kur’an ara tırmacısı ve Kur’an müfessiri, kelime ve ifade1erin
tarihini, tarihsel de i im ve geli im seyrini, etimolojik ve semantik analiz
ara tırmasını, sadece önceden yazılmı var olan lügatlerden yararlanarak ortaya
koyamayabilir. Ara tırmacının ve Kur’an müfessirinin, gerekirse bu konuda
incelemesini
derinle tirerek,
Arap
Kültürünün,
Kur’an’dan
sonraki
temel
kaynaklarından biri olan iire veya Arap Kültürünü yansıtan erken dönem kültür ve
bilim tarihî kaynaklarına ba vurması gerekecektir.250
Kur’an ara tırmacısı böylece, tefsirini ve yorumunu yapmak istedi i ilgili
kelime ve ifadenin, odak ya da anahtar kavramın lügavî manalarının ara tırmasını
bitirdikten sonra onun, Kur’an’daki kullanıldı ı manasının, anlam alanı ve içeri inin
belirlenmesine geçer. Onun, Kur’an’da geçti i ayetlerdeki çe itli mânâlarını
248
a.e., s. 87- 88.
Albayrak, Halis, a.g.e., s. 143- 145; el-Hûlî, Emîn, a.g.e., s. 84- 86.
250
Albayrak, Halis, a.g.e., s. 144.
249
97
ara tırır. Böylece o, ilgili kelime ve ifadenin Kur’an’da kullanıldı ı manalar
hakkında o kelime ve ifadelerin aynı manada mı kullanıldı; yok e er böyle de ilse,
Kur’an’ın çe itli ayetlerinde kullanıldı ı manaların neler oldu unu inceler.
te
müfessir bu suretle, bir kelime ve ifadenin, kavramın etimolojik manasından veya
manalarından, Kur’an’ın bütünlü ü içinde kullanıldı ı mânâ veya mânâlara ula ır.251
Bu i lemlerden sonra tespit edilen etimolojik anlam ya da anlamlar esas
tutulmak kaydıyla, ilgili kelime ve ifadenin bütün türevlerinde ve tarih boyunca
kazandı ı anlamlarının hepsinde mündemiç olan bu etimolojik kök manası aranmalı,
gözetilmeli ve etimolojisi ile anlam ba ı kurulmalıdır. ayet bu semantik anlam ba ı
herhangi bir kelime ve ifadede kurulamazsa o takdirde semantik analiz yapılamaz.
Bu durumda ilgili kelime ve ifadenin bu etimolojik kök anlamlarına ve etimolojik
tanım ya da tanımlarına uygun olmayanlar ve herhangi bir anlam ba ı
kurulamayanlar, tarih boyunca o kelime ve ifadeye sonradan yüklenmi anlamlar
olarak kabul edilir. Semantik analiz ve kavramsal çözümleme, sadece ilgili kelime
ve ifadenin, kavramın anlam ya da anlamlarını olu turan bu etimolojik kök manaya
inmek ve belirlemek de il, aynı zamanda onun tespit edilen bu temel kök
anlamlarından hareketle tarihsel süreç içinde kazandı ı izafi anlamların artzamanlı
semantik yöntemi ile bir anlam analizini yapmak ve gerek bu anlamların gerekse
türevlerin, ilgili kelime ve ifadeden türeyen kelime ve ifadelerin içinde e zamanlı
semantik yöntemi ve yakla ımı ile belirlenen bu etimolojik ilk temel kök mananın
veya herhangi bir anlamsal ba lantının olup olmadı ına bakmaktır. Semantik analiz
bu anlamda etimolojik analizden sonra yapılmakta ve etimolojik analizin bir sonraki
merhalesini olu turmaktadır. Kelime ve ifadenin bu ilk kök anlamlarını tespit
251
el-Hûlî,Emîn, a.g.e., s. 85, 87.
98
etmekle kalmamakta aynı zamanda tarih boyunca yüklendi i anlamların da bir
çözümlemesini gerçekle tirmektedir. Bu suretle de semantik analiz, etimolojik,
lügavî ve gramatikal analizden daha ileri merhalelere uzanmaktadır. Ayrıca
semantik analizini ve kavramsal çözümlemesini yaptı ı ilgili kelime ve ifadenin,
odak veya anahtar kavramın hangi kelime ve anlam gurupları içinde yer aldı ını,
çok anlamlı olup olmadı ını belirlemesi gerekmektedir. lgili kelime ve ifadenin,
kavramın dâhil oldu u semantik alandaki ili kiler a ını ve di er kavramlarla
arasındaki anlam ba ını ortaya çıkarması da yöntemsel açıdan bir gerekliliktir.
Analizi yapılan kelimenin semantik alandaki; kelime ve anlam gurupları içerisindeki
yeri ve önemi, odak kelime mi veya anahtar kavram mı, az önemli mi veya öncelikli
mi, e anlamlılık yakın anlamlılık zıt anlamlılık, kar ıtlık anlam ili kileri açısından
ve di er benzer ve kar ıt anlamlı kelime ve ifadelerle, odak ya da anahtar
kavramlarla arasındaki semantik anlam ba ı ve benzeri di er hususlar önemle ve
öncelikle tespit edilmelidir. Çünkü bu özellik ve nitelikler, kavramsal çözümleme ve
semantik analiz yönteminde çok büyük bir önem arz etmektedir. Bunlar semantik
analizin belirleyici, etkileyici ve yönlendirici, metodik yönden temel prensipleridir.
Bir di er deyi le, bunlar semantik analiz ve kavram çözümlemesi kavram tefsiri
yönteminin veya semantik metodolojinin olmazsa olmaz temel unsurlarıdır.252
Kur’an’ın nüzulü ile birlikte yeni anlam ya da anlamlar kazanan kelime ve
ifade örgüsünün, kavram dokusunun önceki devirdeki anlamları, semantik alanı,
içerikleri, kullanılı larının bütün yönleri çok iyi ve sa lıklı bir biçimde
belirlenmelidir. Bunun için cahili Arapların kültürünü yansıtan oldukça erken
252
zutsu.,Toshihiko, Kur’an’da Allah ve nsan, s. 15, 25, 26, 31, 32, 46, 47 ; a.mlf., Kur’an’da Dinî
ve Ahlakî Kavramlar, s. 26 , 62- 70, 109-110; a.mlf., slam Dü üncesinde man Kavramı, s. 9-10, 1720, 276-280; Soysaldı, Mehmet, a.g.m, s. 42; Yakıt, smail, a.g.m., s. 193, 195.
99
dönem Arap iirlerine, divanlarına ba vurmak gerekir. Çünkü Kur’an’dan sonra
ikinci sırada gelen cahiliyye dönemi Arap iirleri ve erken dönem kültür-bilim tarihî
kaynakları cahili Arap kültürünü ve dünya görü ünü yansıtan ve ortaya çıkaran
kültürel kaynaklardır. Günümüze kadar gelebilen cahiliyye dönemi Arap iirleri
divanlarıdır.253
Kur’an kavramlarının anla ılması çabasında her ne kadar da cahiliyye
Araplarının referanslarına gitmek gerekse de, bu kavramların tümünün Kur’an
anlam örgüsünde yeni istilahî anlamlar kazandı ı da göz önünde tutulmalıdır. Dilkelime ve kavramlar, biçimsel olarak Araplarındır ama Kur’an kendine göre bir
sistemati e, dile ve kavram dünyasına sahiptir. Cahiliyye kavram dünyası ile Kur’an
kavram dünyası –aynı kelimeler kullanılsa da- birbirinden farklıdır. Çünkü,
kelimeler asıl kavramlarını bir sistem dahilinde ortaya koyarlar. Sistem de i ince
kavram da de i ir. Kur’an’ın kendine has bir kavram dünyası olması, Onun
evrenselli ine de bir delâlettir. Kur’an’ın kavram dünyasının anla ılması ise, Onun
bütünlü ünde saklıdır.254
Kelime ve ifadelerin, odak veya anahtar kavramların ilgili ayet ve ayet grubu
çerçevesindeki mânâlarını ve anlam alanlarını tespit ederken de sibak-siyakına
dikkat etmek ve göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Çünkü gerçekten ba lam,
ilgili kelime ve ifadelerin, kavramların anlamlarını tayin ve tespit etmede çok etkin
ve belirleyici bir unsurdur. Kur’an kelime ve ifadeleri, odak veya anahtar kavramları
esas anlamlarından daha kuvvetli ve daha önemli yeni izafi anlamlar
253
Albayrak, Halis, a.g.e., 143- 145; el-Hûlî, Emîn, a.g.e., s. 76, 88; zutsu, Toshihiko, a.g.e., s. 18,
25, 31, 46- 47; Soysaldı, Mehmet, a.g.m., s. 42- 43.
254
im ek, Mehmet Ali, “ leti im Unsurları Açısından Vahiy”, Cumhuriyet Üniv. lahiyat Fakültesi
Dergisi, c: V s: I, Sivas 2001, s. 402-403.
100
kazanabilmektedir. Dolayısıyla Kur’an kelime ve ifadelerini, odak veya anahtar
kavramlarını, sadece Arap dili ve gramerine dayanarak anlamlandırmak, tefsir
etmek ve yorumlamak hatalı bir tutum olacaktır.255 Bunun için de siyakın
kazandırdı ı ya da siyakta kazandıkları anlamları da göz önünde bulundurmak,
kavram tefsiri ve semantik analiz yöntemi açısından metodik bir zorunluluktur.
Kelime ve ifadelerin Kur’anî anlam alanını ortaya çıkarmada ve aydınlatmada,
e zamanlı semantik analizi yöntemi ve yakla ımından çokça yararlanmak gerekir.
Bu yöntemle, Kur’ani anlamlar tek tek tespit edilmeli ve ortaya konulmalıdır.
Ayrıca di er yakın anlamlı veya zıt anlamlı kelime ve ifadelerle, kavramlarla
arasında bulunan semantik ili kiler ve anlamsal münasebetler belirlenerek kelime ve
kavramın semantik alanı açık bir ekilde aydınlatılmalıdır. lgili kelime ve ifadenin,
kavramın Kur’an’daki e anlamlılarıyla ve zıt anlamlılarıyla arasındaki semantik
ba lantı ortaya çıkarılmalıdır. Semantik alanında kelime ve ifadenin, kavramın yeri
ve önemi, odak veya anahtar bir kavram olu u ve benzeri hususları, e zamanlı
semantik analiz yöntemi ve yakla ımı sonucunda tespit edilmelidir.256
Semantik metod, yapılacak tercümelerde Kur’an’ın vermek istedi i mesajı
do ru olarak yansıtacak kıstasları ortaya koyar. u halde, “günümüzde yapılacak
olan meal ve tefsirlerin, mutlaka Kur’an’ın kendi metodu olan semantik metodla
yapılması gerekir.”257 Geçmi te Tefsir Usulü çalı maları arasında yer alan
255
Albayrak, Halis, a.g.e., 43-56; Arma an, Mustafa, Gelenek ve Modernlik Arasında, nsan Yay.,
stanbul 1995, s. 185, 199; Bulaç, Ali, Kutsala, Tarihe ve Hayata Dönü , z Yay., stanbul 1995, s.
107, 130; zutsu, Toshihiko, a.g.e., s. 18, 25, 26, 31, 32, 46; Kocaba , akir, slam’da Bilginin
Temelleri, z Yay., stanbul 1997, s. 9, 10, 11, 27; Soysaldı, Mehmet, a.g.m., s. 42- 43.
256
zutsu,Toshihiko, a.g.e., s. 18, 25, 26, 31, 32, 46, 47; a.mlf., Kur’an’da Dinî ve Ahlakî Kavramlar,
s. 26, 62-70; a.mlf., slam Dü üncesinde man Kavramı, s. 9, 10, 276, 280.
257
Yakıt, smail, “Do ru Bir Kur’an Tercümesinde Semantik Metodun Önemi”, s. 24; ayrıca bkz.
Gezgin, Alip Galip, “Kur’an’ı Anlamak çin Hermenötik mi Semantik mi?”, Süleyman Demirel Üniv.
lahiyat Fakültesi Dergisi, yıl 200 sayı 7, Isparta, s. 123-147.
101
“Garibu’l-Kur’an” ve “el-Vucûh ve’n-Nezâir”, Semantik metoddan ayrı bir çalı ma
alanı oldukları için, onlarla, semantik metodu karı tırılmamalıdır.258
Kur’an kelimelerinin ilahî bir seçimle tesbit ve tanzim oldu unu belirten
Sadık Kılıç, Kur’an sözcüklerinin hem vahiy anına yönelik bir söz (parole) olarak,
hem de bütün zamanlara bir mesaj olan dil olarak (langue), bir özgünlü e sahip
oldu unu belirtir ve ekler:259 “Bu Kur’an bana sizi ve kendilerine ula tı ı herkesi
kendisiyle uyarmam için vahyolundu260 ayetinde ifadesini bulan evrenselli in bir
neticesi olarak, lafızlardaki bereket her ku ak ve her toplum insanını, kendine özel
ve genel ko ullarında ilgi sahasına almaktadır.”
zutsu ve Cündio lu’nun Kur’an’ı anlama yöntemlerine bir takım ele tiriler
getiren Kür ad Atalar, Arap dilinde tüm kelimelerin temel bir fiil anlamı olan
kökten türedi ine i aret ederek, kök-anlamlılı ın Kur’an’ı anlamada geçerli ve
ba arılı bir yöntem olaca ını öne sürer ve bu yöntemin belirleyici özelliklerini
sıralar:261
1. Herhangi bir metni anlamak için, anlamın en küçük birimi olan sözcü e müracaat
edilmelidir.
2. Her sözcü ün bir kök/öz/sabit anlamı vardır ve bu anlam zaman ve dı sal etkilere
kar ı dirençlidir.
258
Gezgin, Ali Galip, a.g.t., s. 130.
Kılıç, Sadık, slam’da Sembolik Dil, nsan Yay., stanbul 1995, s. 36.
260
En’am: 19
261
Atalar, M. Kür ad, “Kur’an’i Kavramların Kök-Anlamlılık Özelli i –Ceala/Halaka Örne i-”,
ktibas Dergisi, 15 Ekim 2005, < http://www.kuranislami.com/kuran/kurankoek.html>
259
102
3. Her eyleme kar ılık tek bir kelime kullanılır. Yakın-anlamlılık/çok anlamlılık
sorunu, nefsi etkilerden/subjektiviteden kaynaklanmaktadır ve çözümlenebilir bir
sorundur.
4. Deyimler, en az iki kelimeden olu tukları için terkip özelli indedir. Bu nedenle
sözcük tahlilinde bir kriter olarak alınamazlar.
Dücane Cündio lu’nun çalı malarının tamamına serpi tirilmi olan genel
iddia, Kur’an’ın, filolojik ve semantik ifrelerinin çözülmesi anlamında, tüm anlam
içerikleri çözüldü ü taktirde hiç kimsenin anlamazlık etmeyece i yönündedir. lk
indi i dönemde insanların Kur’an’la ilgili hiç bir anlam-ileti im sorunu çekmemi
oldukları kesinlikle do rudur. Hatta Kur’an’da söz konusu edilen müte âbih
olgusunun bile herhangi bir ayet için vâkî olmu oldu una dair en ufak bir i aretin
bulunmamı
olması,
Kur’an’ın
nüzûlü
esnasında,
belki
de
Derrida’nın
inanamayaca ı kadar, bir huzurla (peresence) muhataplarını buluyor oldu unu
gösteriyor. Ancak, aynı Kur’an’ın bize veya ça ımızın insanına hitap ederkenki,
çokça yakındı ımız, anlama sorununun filolojik engellerden kaynaklanıyor
oldu una çokça bel ba lanmaması gerekir. Zira orada sadece filolojik olmayan bir
sorun vardır ve tüm filolojik engeller kaldırıldı ında bile o sorun varolmaya devam
eder gider.262
Ku kusuz tüm kâfirler Kur’an’a muhatap olduklarında (tabiî ki inatlarını bir
an için bir kenara bırakarak, ne diyor kastıyla yakla tıklarında) anlam içeri ini,
içerdi i önermelerin ne anlama geldi ini çok iyi biliyorlardı. Filolojinin veya
semanti in dil analizleriyle yakla ıldı ı ve anlamın bir ekilde sabitlenmesine kar ı
262
a.m.
103
konuldu unda, sonuçta anlamı koruyan bir ey yapmı olmazsınız. O taktirde
rölativizmin, u anlam dü manının (ate inin), hepsi de kolay savu turulamayacak
olan tüm saldırılarına cepheden maruz kalırsınız. Kaldı ki metaforunu biraz daha
ileri götürüp, bu kez daha canlı ve daha taze bir biçimde tekrar, fakat bu kez
hepimizin üstüne ya mak suretiyle geri dönece ini umarak, anlamın buharla masını
çok da kötü görmeyebiliriz.263
Kılıç, ayetlerdeki sözcüklere yeni anlamlar hamlederken bn A ur tarafından
belirlenen u kaideye mutlaka riayet edilmesi gerekti ini belirtmektedir:264 “Lafzın,
Arapça olarak uygun ve elveri li oldu u çerçevenin dı ına çıkmamak, kesin bir delil
olmaksızın zahir ve racih manadan uzakla mamak, apaçık bir zorlamaya (ettekelluf) dü memek ve nihayet, asli anlamdan udul etmemek.”
263
264
a.m.
Kılıç, Sadık, a.g.e., s. 33.
104
2.2.
SEMANT K NCELEMELERDE SAMÎ D LLER N N VE
K TÂB-I MUKADDES’ N GÖZ ÖNÜNDE TUTULMASININ ÖNEM
Emîn el-Hûlî kadîm Arapça sözlüklerin kavramların kök anlamlarına
ula mamızda yetersiz kaldı ını öne sürmü tür. Ona göre kadîm Arapça sözlükler,
Kur’an’da yer alan kavramların kök anlamlarını, Kur’an’dan öncesi ve sonrası
kazandıkları anlamları tespit edip, ortaya koymakta yeterli de ildir.265 el-Hûlî öyle
demektedir: 266
Sahip oldu umuz en büyük lügatlerden,
bn Manzûr el-Misrî’nin
“Lisânu’l- Arab”ı bile, ça da lügatçilerin dedi i gibi, zaman itibariyle
birbirine uygunluk arz etmeyen bilgilerin bir araya getirilmesiyle
yazılmı olan bir eserdir. Bu sebeple, eserde, birbirlerinden birkaç asır
farklı
devirlerde
ya amı
olan
kimselerin
metinleri
yan
yana
zikredilmi tir. Mesela, dördüncü hicrî asrın ba larında ya amı olan bn
Dureyd (ö.h. 321) ile hicrî yedinci asrın ba larında ya amı olan bnu’lEsîr (ö.h. 606) yan yana zikredilerek, birincinin dil ile ilgili sözleri ile,
ikincinin dinî sözleri mecz edilmeye çalı ılmı tır. Yine mesela, “elKâmûsu’l-Muhît” bildi imiz gibi, birbiriyle uyumlu olmayan, ayrı ayrı
ve bir birine zıt kültürlere ait bilgilerin bir özetidir… Görüldü ü gibi,
lafızların zaman içinde gösterdikleri de i iklikler konusunda, sabit olan
bu gerçe in tahkik edilmesi için, lügatlerimiz, hiç bir surette yardımcı
olacak bir hâlde de ildirler… Bu durumda, bir Kur’an müfessirinin
önünde, Kur’an kelimelerinin birisinin ilk manasını ö renmek istedi i
zaman, bunun için, bizzat kendisinin bir ara tırma yapmasından ba ka bir
çare yoktur.
Yine el-Hûlî, Râgıb el- sfehânî’nin Kur’an kelimelerinin mânâları için
hazırladı ı en eski Arapça Lügatini de Kur’an kelimelerinin, Kur’an dönemindeki
265
el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, Kur’an Kitaplı ı, stanbul
1995, s. 85-88.
266
el-Hûlî, Emîn, a.g.e., s. 93-95.
105
anlamlarını tespit etmede yetersiz bulmaktadır ve el- sfehânî ile ilgili olarak unları
söylemektedir:267 “O, lugavî takibi tam yapmamı , Kur’an’la ilgili ara tırmanın
hakkını tam vermemi tir. Bütün bunlarla birlikte o, çe itli diller ve bu diller
arasındaki kar ılıklı ili kiler hakkında onun zamanından bugüne kadar yapılmı olan
ara tırmalardan da tabiatıyla mahrumdur.” Ancak her ne kadar çe itli ele tirilere
hedef olmu salar da kadîm sözlüklerin yapılacak her türlü semantik ara tırmada
sa layacakları veriler göz ardı edilemez.268 Hicrî birinci yüzyılda “Kitâbu’l-hayl”
örne inde oldu u gibi, bazı küçük sözlükler hazırlanmı ve bu sözlükler daha sonra
büyük sözlüklere alt yapı olmu tur. Bu sözlükler her ne kadar da art-süremli
semantik açısından tertipli ve kronolojik veriler sa lamasalar da kelimelerin kök
anlamları ile ilgili önemli ip uçları vermektedirler.269 Hüseyin Atay’a göre de
Kur’an’ın ini i sırasında kullanılan Arapçayı kadîm sözlükler vasatısayla incelemek
gerekir.270
te bu nedenlerle günümüzde semantik ara tırmaların tümünde bu
kaynaklara referansta bulunulmaktadır.
Dolayısıyla yalnızca sözlüklerden hareketle yapılacak olan bir inceleme
Kur’an sözcüklerinin Kur’an dönemindeki anlamlarını ortaya koymada ve
u radıkları de i iklikleri tespit etmede yetersiz olacaktır. Çünkü bir kökün anlamı
tam olarak belirlenmeden u radı ı de i iklikler belirlenemez. Bu nedenle
sözlüklerdeki bu eksikli i Kur’an dı ında vahiy gelene i boyunca günümüze kadar
ula an di er dinî metinleri de kullanarak gidermek do ru bir yöntem olacaktır.271
267
a.e., s. 97.
Gezgin, Ali Galip, “Kur’an’ın Do ru Çevirisinde Tarihsel – Etimolojik Sözlüklerin Önemi”,
Tabula Rasa Felsefe Teoloji, yıl 3 sayı 8, Mayıs – A ustos 2003, s. 261.
269
a.e., s. 262.
270
Atay, Hüseyin, Kur’an’da man Esasları, Atay Yay., Ankara 1998, s. 21-22.
271
Abdurrahman, Aliye, “Vahiy Gelene inde Emr Kökünün Semantik Açıdan ncelenmesi”, Ankara
Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2002, s. 14.
268
106
Bu dinî metinler ise Yahudili in kutsal Kitâbı olan Eski Ahit ve Hıristiyanların
kutsal Kitâbı olan Yeni Ahit’tir. Söz konusu metinlerin önemi ise Arapçanın da
dahil oldu u Samî dil gurubuna ait dillerle yazılmı olmaları, Kur’an’dan daha
önceki dönemlere dayanmaları, bu dillerin Arapça ile son derece benzerlik
göstermeleri
ve
en
önemlisi
de
bu
dillerin
Arapçadan
türemi
diller
olmalarındadır.272 Arapça, Samî dil grubunun en eski üyesi oldu u halde Arapça ile
ilgili olarak birkaç anıtta yer alan birkaç Kitâbe dı ında, elimizde bulunan en eski
yazılı metin 632 yılında inmesi tamamlanmı olan Kur’an-ı Kerîm’dir. Buna kar ılık
Samî dil gurubuna ait olan di er dillerle ilgili yazılı belgeler M.Ö. 3000 yılına kadar
dayanmaktadır. Bu nedenle Kur’an sözcükleriyle ilgili herhangi bir ara tırmada
Arapça dı ındaki Samî dillerinden faydalanmak zorunludur.273
2.2.1. Arapça’nın Samî Dilleri çerisindeki Yeri
Mezopotamya topraklarında iki asıl topluluk bulunuyordu; güneyde Samî
topluluklar; kuzeyde ise Sümerler diye adlandırılanlar.Yukarı ve a a ı Mısır olarak
bölünmü iki topluluk arasında merkezi konfederatif bir yapının bulunması gibi,
Kuzey ve Güney Mezopotamya’da da bir çe it federatif bile ke bulunuyordu. Güney
Mezopotamya’da bulunan Samî Araplar ile Kuzey de bulunan Sümerler olarak
adlandırılanlar etnik köken bakımdan birbirinden farklıdırlar. Farklı iki dil konu an
ve farklı fiziki yapıya sahip iki topluluktur. Eski kiltabletlerde Kuzey ve Güney
toprakları ‘‘ki En-gi ki-uri’’ diye yazılırdı.Ki-en-gi, Sümerleri, Ki-uri ise kuzeydeki
272
Akdemir, Salih, a.g.e.
a.e.; Koç, Mehmet Akif, “Sebeb-i Nüzule Ba lı Anlamın A ılmasını Kolayla tıran Bir Unsur
Olarak ‘Kur’an Metni’ ”, slamiyat, Cilt 7 Sayı 1, s.120-121.
273
107
Samî toplulukları anlatıyordu. lki, ‘Enki topra ı’, ikincisi ise ‘Ur topra ı’ anlamına
geliyor: Bu ifadeler uzman konsensüsüyle ‘Sümer ve Akkad toprakları’ olarak
tercüme edilmeye ve böyle tanıtılmaya ba lanmı tır. Akkad uygarlı ı, Aggade,
Yasal Sar anlamına gelen Sarukan (Sargon) kraliyetinin ba kentidir ve Kuzey
topraklarının tüm Mezopotamya’da egemenli i ele geçirdi i dönemi ifade ediyor.
Babil ve Ba dat, Kuzey topraklarının temsilcileridir. Samî-Arap toplum, Sümerler
ile iç içe ya amı ; bu kültürden etkilenmi , bu kültürü benimseyip ilerletilmesine
katkıda bulunmu olsa da, Sümer kültürünün ba langıçtaki yaratıcıları Sümerler
olarak adlandırılan ve Samî topluluktan ayrı bir dile sahip olan topluluktu.274
2.2.1.1. Samî dilleri
Arabistan yarımadası ve ‘Bereketli Hilal’ diye tabir edilen bölgelerde miladi
18. ve 19. yüzyıllarda yapılan arkeolojik çalı malarda o bölgede ya ayan insanların
ve bu dillerinin bir soydan geldi i gözlemlenmi tir. Bu Eski Ahid’de geçen ve bu
Kitâbın alimlerinin Sâmî adını verdikleri insanlar oldukları dü ünülmektedir. Tekvin
bölümünün 10. Babında bu ırkın eceresi u ekilde anlatılmaktadır: “Nuh’un
o ulları Sam ve Ham ve Yafes’in zürriyetleri bunlardır ve tufandan sonra onlara
o ullar do du.” 10. bölüme bu ekilde bir giri yapıldıktan sonra oldukça teferruatlı
olarak Hz. Nuh’un o ullarından olan çocukların bir bölümünü sayılmaktadır. Bu
teferruatlı bahisten sonra bâb
u
ekilde sona ermektedir: “Milletlerinde
zürriyetlerine göre Nuh o ullarının kabileleri bunlardır; ve Tufandan sonra
yeryüzünde milletler bunlardan ayrıldılar.” Hem Eski Ahid’de geçen bu pasaj hem
274
Kaçmaz, Safa, “Sümer Dil ve Kültürü”, 04 Kasım 2005, <http://www.lotuskitap.com/
dusunensiyaset/makale.asp? d=a&id=32>
108
de yapılan ara tırmalar, bu bölgede ya ayan insanlar ve bu insanların dilleri arasında
sanıldı ından çok daha sıkı bir ili kinin varlı ını ortaya koymaktadır. Bölgede
Akadca, Süryanice, Fenike dili, ncil branicesi, Kenani Lehçeleri, Arapça, Himyeri
dili, Etiyopya dili gibi diller kullanıldı ı saptanmı tır.275
275
Özkan, Musafa F., “Geçmi Dönem Arap Yarımadasında Dil”, 14 Eylül 2006,
<http://www.patikalar.net/tefus1.htm>
109
Tablo 1: Samî Dilleri276
Do u Samî Dilleri
Güney Samî Dilleri
Orta Samî Dilleri
ARAPÇA
AKKADÇA
ET YOPYACA
(HABE ÇE)
Klasik Öncesi Kuzey:
(Dedanit, Lihyanit,
Safaitik, Tamudik,
Hasaitik)
(Eski Akkadça, Babil,
Asurca, Çevresel,
Eblaite)
Güney: Ge’ez, Tigre,
Tigrinya
Klasik Arapça
Kuzey: Amharik, Gafat,
Guraj, Harari
Güney Arap dilleri:
Eski Yazıt lehçeleri
(Sabean, Katabani,
Hadramitik, Minean)
Modern Güney Arapçası:
(Mehri, Sokotri, Harsusi,
Cibbâli)
Modern Arapça: (Cezayir,
Mısır, Irak, Habur, Fas,
Nijer, Suriye, Tunus,
Yemen ve Zanzibar
Arapçası)
KUZEY-BATI SAM
Kenanca: branice (Klasik,
Mi na, Ortaça , Modern)
Fenikece (Standart, Babil,
Punik)
Aramîce: (Eski, Emperyal,
Orta, Geç Batı -Yahudi ve
Hristiyan Filistin-, Geç
Do u –Mandeyan, Yahudi
Babil-, Yeni Aramîce –
Batı, Orta, Do u-)
Ugaritçe
Kavramsal olarak Samî sıfatının ilk kez ortaya çıkması, A. L. Schlözer
(1781) tarafından Aramîlerin, branilerin, Arapların vd. dillerini tanımlamak üzere
276
Robert Hetzron tarafından yapılan bu sınıflandırma John Huehnergard tarafından tekrar
düzenlenmi tir. Aktaran: Wright, Edwina Maria, “Studies in Semitic historical semantics: Words for
'man' and 'woman’ ”, Harward University Unpublished PhD Thesis, 1986. s. 1-2.
110
kullanılmasıyla ba lamı tır.277 Samî dilleri kuzeydo uda Babil’den güneybatıda
Etiyopya’ya kadar uzanan bir co rafyaya ait dil grubudur. Yahudilerin ve
Müslümanların etkisiyle de dünyada bir çok bölgeye da ılmı lardır.278 Samî dilleri,
Mezopotamya (modern dönemde Irak), Suriye, Filistin ve Arabistan’da ya ayan
insanların kullandı ı dillerdir. Arap fetihleri sayesinde Samî dil olan Arapça, Kuzey
Afrika’da ve geçici olarak spanya’da ve Güney Avrupa’nın di er kısımlarında
konu ma dili olmu tur.279
Arap yarımadasından Bereketli Hilal’e do ru M.Ö. 3000-1800’lerde Akad ve
Amurru’luların göç dalgaları sonucu Akad dili bölgeye egemen olmu tur. M.Ö.
1400’ e kadar yerliler ve Mısırlı efendileri tarafından konu ulan ve yazılan Akadça,
resmî dil oldu u kadar sokaktaki insanın da konu tu u dil olmu tur. Aramîce M.Ö.
1200’lerden itibaren yerini Akadça’ya bırakmaya ba lamı ve bölgede bu dilin
çe itli lehçeleri ortaya çıkmı tır. Aramîce, Kenânilerin dili olan branice’yi yerinden
etmi tir. Aramîcenin bu bölgedeki etkisi yüzyıllar sürmü
ve Batı Asya’daki
Yahudilerin konu tukları dil olmu tur. Daha sonra ise bölgede Arapça ortaya çıkmı
ve slam’la birlikte tüm Batı Asya boyunca, Aramîceyi yerinden etmi tir.280
Araplar aynı bölgede birlikte ya adıkları Samî dilleri konu an Ehl-i Kitap ile
dikkate de er bir dil ve kültür ortaklı ına sahiptiler.281 Bu nedenle Arapların dilinin
Tevrât ve ncil diliyle çok önemli ortaklıkları bulundu u söylenebilir. Müste riklerin
277
Moscati, S., Spitaler, A., Ullendorff, von Soden, E., W., An Introduction to the Comparative
Grammer of Semitic Languages, Otto Harrassowire Wiesbaden, 1980, s. 1.
278
a.e., s.1
279
Kutscher, Eduard Yechezkel, A History of the Hebrew Language, The Magnes Press, The Hebrew
University, Jerusalem 1984, s. 3 vd.
280
Özkan, Musafa F., a.g.m.
281
Paçacı, Mehmet, Kur’an ve Ben Ne kadar Tarihseliz, Ankara Okulu Yay., Ankara 2002, s. 155156.
111
Peygamber’in Kur’an’ı Tevrât ve
ncil’in etkisiyle olu turdu u
eklinde bir
açıklamaya gitme e iliminde olmalarının nedeni de budur.282
2.2.1.2. Bir Samî dili olarak Arapça
Arapça Kur’an’daki ekliyle Arabistan yarımadasının bütün yerlileri ve
slam’dan bin yıl önce onunla yan yana olan Bereketli Hilal’de yerle mi insanlar
tarafından konu ulmu tur. Her ne kadar yazılı kaynaklar elde bulunmasa da sözlü
gelenekten Kur’an’ın indi i dönemde Arapçanın geli imini tamamlamı
ve
mükemmel bir dil oldu unu anlamaktayız. Onun Farsça, Mısır dili ve
Sanskritçe’den de bazı kelimeler alarak geli ti ine hiç üphe yoktur. Fakat bu
kelimeleri kendi içinde Arapçala tırmı tır.283
Peki Arapça nereden gelmi tir bölgeye? Bu konuyla ilgili çe itli rivayetler
vardır.
Ancak Kur’an
Arapla tırmı
olan
Arapçasının “Arabu’l-musta’rebe”
Kuzey
Arabistan
Araplarının
dili
veya
kendilerini
oldu u
konusunda
birle ilmektedir. Rivayetler bu toplulu un kim oldu u ve Mekke civarına nasıl
geldikleri noktasında farklıla maktadır. Bu rivayetlerden biri Kuzey Arabistanlıların
Mekke’ye yerle en ve bir tek Allah’a ibadet için mabet olarak Kâbe’yi in a eden Hz.
brahim’in ilk o lu smail’in soyundan olduklarını söyler. Bunun yanında ilk Arap
krallı ının ilk kralı Ye’rub ile ilgili rivayetler de vardır.284
Arapça, çok geni lehçeleri olan bir dildir. Dildeki en eski yerli yazıtlar ve
Kitâbeler Hıristiyan öncesi ça dan gelmektedir. Arapça slam öncesi dönemde iir
282
Fazlurrahman, Çev. Alparslan Açıkgenç, Ana Konularıyla Kur’an, Ankara Okulu Yay., Ankara
1996, s. 31.
283
Özkan, Musafa F., a.g.m.
284
a.m.
112
dili idi. slam sonrasında ise, Kur’an dili olması nedeniyle bir dünya dili haline
geldi. Hz. Muhammed ve ondan sonraki dönemlerde yapılan fetihler ile de Arapça
Asya ve Afrika kıtalarına ta ındı.285 M.S. 512 yılında yazılmı olan Zebed, 568
yılında yazılmı olan Leca’daki Harran ve 600 yılında Suriye’de yazıldı ı tahmin
edilen Ümmü’l-Cimâl Kitâbeleri, Arap yazısının bugüne kadar bilinen en eski
örnekleridir.286
Arap kelimesinin ilk olarak Yunanlılar tarafından verilmi
oldu u
kaynaklarda geçmektedir. Güney Arabistan’daki Ma’rib Höyü ünün ilk Kitâbesinde
rastlanan Arap kelimesi burada bedevi anlamında kullanılmı tır. Daha sonra M.Ö.
VIII. yüzyıla ait Asur Kitâbelerinde Arapların ülkesi anlamında ‘matu arbaai’
ibaresi geçmektedir287.
Araplar Yakın Do u’yu feth ettiklerinde ve Helenistik kültür ile
kar ıla tıkları zaman, bu onların aynı zamanda kendi dillerini tanımlamak için
Yunanca gramer sistemini asimile etmede ba arılı olmu bir gelene i de bulmu
olmaları anlamına geliyordu. Bu gelenek, Süryanice gelene i idi. Süryaniler Yunan
gramer terminolojisini kendi dillerinin kategorilerini belirlemek için kullanmı lardır.
Hatta kendi sessiz harf yazılarındaki belirsizli i gidermek için Yunan ses i aretlerini
Süryanice’nin yazım sistemine girdirmi lerdir. Ancak Süryanilerin erken dönem
(M.S. VI. ve VII. yüzyıllar) gramer ve okuma çalı maları hakkında fazla bilgiye
sahip de iliz. Versteegh’e göre Arapça grameri, Süryanice’nin ve branicenin
285
Speyer, Heinrich, “Semitic Languages and Literature”, The Universal Jewish Encyclopedia, c. IX,
s. 475.
286
Tuzcu, Kemal, “Arap Yazısının Ortaya Çıkı ı-1”, Nüsha: arkiy at Ara tırmaları Dergisi, Yıl 1,
Sayı 2, Yaz 2001; Karaçam, smail, En Büyük Mucize: Kur’an’ı Kerîm’in lmi ve Edebi Sırları, Yeni
afak, stanbul 2005, s. 58-59.
287
Margoliouth, D.S., çev. Suat Ertüzün, slamiyet Öncesi Arap- srailo ulları li kileri, Kaknüs
Yay., stanbul 2003, s. 15-16.
113
gramer terminolojisinden izler ta ımaktadır. Ona göre slam’dan önce Hıristiyan
Araplar ve Mekkeli tacirler Süryanice yazı sistemini bilmekteydiler. Cahiliyye
döneminde ise Arap yazısı bilinmemekteydi, Araplar bütün pratik ihtiyaçları için
Hıristiyan yazıcıları kullanmak zorundalardı. Bu yüzden ba langıçta Müslüman
çocuklar okuma ve yazmayı Hıristiyanlardan ö reniyorlardı.288 Versteegh Arapça ile
Süryanice arasında gramatik olarak bir çok paralellikleri sıraladıktan sonra bu iki dil
gelene inin morfoloji ve sentaks olarak kendi yollarına gittiklerini ve Süryanice’nin
Yunan gelene ini izledi ini, Arapça’nın ise kendi teorisini geli tirdi ini
kaydetmektedir.289 Bunda Kur’an’ın ve slam’ın rolü büyüktür. Çünkü, özellikle
eski zamanlar için, edebîyat veya belirli bir dinî kitap olmayınca yeni bir dil kurmak
daha zor oluyordu. Örne in, Mısır toplumu Arapça yazıyı kabul etmekten oldukça
uzak olmasına ra men u anda Arapça konu maktadır.290
Hıristiyanların büyük bir ço unlu u, ncillerin aslında Tanrının sözleri
de il, sa’nın havarilerinin sözleri oldu unu kabul etmektedir. Di er yandan
slam’da kelimeler ile semantik ba lam arasında do rudan ilahî bir ba
kurulmaktadır. Zira slam’da vahiy, mutlak anlamda Tanrının elçisi Muhammed’e
konu tu u kelimelerdir.
te bu inanç, Arapçayı tüm slam dünyasında kültürler
üstü bir güce sahip kılmaktadır. Tüm dünyada Müslümanlar Arapçayı dinî bir dil /
dinlerinin dili olarak görmektedir.291
288
Versteegh, C.H.M., Arabic Grammer and Qur’anic Exegesis in Early Islam, E.J. Brill, Leiden.
New York. Köln 1993, s. 28-9; Yunanın ve Romanın Süryanice etkisi için ayrıca bkz. Smith, R., The
Religions of Semities, Meridian Books, New York 1957, s. 11, 29-31.
289
Örnekler için bkz. Versteegh, C.H.M., a.g.e., s. 29-31.
290
Smith, W. Robertson, The Religion of Semities, s. 14.
291
Spyer, Patricia ed., Border Fetishisms, Routledge, New York 1998, pp. 13-34.
114
Arapça alfabenin kayna ının hangi dil oldu u konusunda iki temel görü
bulunmaktadır: Birincisi, Arapça yazısının birle ik harf sistemi (ligaturing system)
Süryanice yazma sistemine benzemektedir. Dolayısıyla Arapçadaki harflerin ba ta,
ortada ve sonda yazılı larının faklı olması Süryanice yazı sistemi ile benzerdir.292
Zaten tedvin asrıyla birlikte, çe itli sebeplerle Arap nahvinin vâzedilmesi ihtiyacı;
slâm’dan önce Irak’ta olu turulmu Süryanice nahvinin etkisiyle Basra ve Kûfe
gramer ekollerince ba arıldı ı da kaydedilmektedir.293 kincisi, Arapça alfabe bir
di er Aramî lehçesi olan Nabatçadan gelmektedir. Dolayısıyla bu benzerlik Nabatça
kaynaklı
olmu tur.
T.
Nöldeke,
Kûfî
yazının
kayna ını
Nabatça
ile
ili kilendirmektedir. Nöldeke’den yarım yüzyıl sonra aynı görü ü payla an J.
Starcky, ba ka bir yakla ım sergileyerek Arapça’nın köklerinin Süryanice’de
oldu unu
söylemi tir.
O,
bu
teorisini
ise
Belâzûri
rivayet
aktarımına
dayandırmaktadır. Bu gelene e göre Tayy kabilesi mensubu üç ki i Lahmi
Devletinin ba kenti yakınlarında Baka’da görü ürler ve tamamı Süryanice
alfabesinden olu an Arap yazısını olu tururlar.294 Buna göre, Kur’an’da Süryanice
ve Aramîce kaynaklı kelimeler slam medenîyetinin ba ında Süryanilerle olan
kültürel etkinin sonucu ortaya çıkmı tır.295
slam kaynaklarında da bu konuda benzer bilgilere rastlamaktayız. bn Sa’d
(ö. 230) Araplar arasında yazının çok az bilindi ine de i aret etmektedir.296 Belâzûri
292
Arapça ile ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Naveh, Joseph, Early History of the Alphabet, The Magnes
Press, Jerusalem 1982, s. 153-161.
293
Benli, Yusuf, “Cabir b. Hayyan Külliyatının Kültürel Kaynakları”, I. Uluslararası Katılımlı Bilim,
Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu, anlıurfa 2006, s. 300.
294
Gruendler, Beatrice, The Development of the Arabic Scripts, Scholar Press, Atlanta, Georgia 1993,
s. 1-2. Bu kitap Arapça harflerin tek tek geli imini göstermektedir. Ayrıntılı bilgi için bkz. a.e., s.
32-118.
295
a.e., s. 499.
296
bn Sa‘d, Tabakat, Beyrut 1985, c. III, s. 622’den nakleden Dücane Cündio lu, Anlamın Tarihi, s.
107.
115
(ö. 279) ise yazının Ebu Süfyan’ın babası zamanında Mekke’ye girdi ini
kaydetmektedir. Ayrıca Kur’an’ın nazil olu unun, Arapların yazıyla yeni tanı tıkları
ve önem verilen sözlü metinleri yazma alı kanlı ı edindikleri döneme denk
dü tü ünü belirtmektedir.297 bn Kuteybe ise bu konuda unları ifade etmektedir:
“Abdullah b. Amr (ö. 65) öncekilerin kitaplarını okur, Süryanice ve branice
yazabilirdi. Onun dı ındaki sahabe ümmi idi. Yazabilenler de yazdıkları zaman iyi
yazamaz, hata yaparlardı.”298 Bununla birlikte erken dönem alimleri yazının ve
yazılı metinlerin aleyhinde sözler söylemi lerdir. Bunun sebebi ise bu alimlerin yazı
hakkında “ srailo ulları tevarüs ettikleri kitaplar sebebiyle yoldan çıkmı lardır ve bu
yüzden ilmin yazıya geçirilmesi iyi bir ey de ildir” kanaatine sahip olmalarıdır.299
Buna göre ya yazı Hicaz’a Kur’an’dan kısa bir süre önce girmi , dolayısıyla yeni bir
durumdur; ya da bu bölgede yazı kullanılmaktaydı. Buna Ukaz panayırlarında
okunup, yazılan ve sonra Kâ’be duvarlarına asılan
iirler de delil olarak
gösterilebilir.300 Dolayısıyla bu bir taraftan Kur’an’ın indi i dönemde, yazınının
kullanılmasının yerle mi bir olgu olmasına, di er taraftan Kur’an ayetlerinin ilk
dönemde hurma dalı ve deri malzemeler üzerine yazılmasında yazının bu bölgede
kullanımının az oldu una delil olarak gösterilebilir. Fuat Sezgin, bn Abbâs’a
dayanan fragmanların Kur’an’daki yabancı kelimelere dair açıklamalar içermesinin
asılsız olmadı ını, buna dayanarak bn Abbâs ö rencisi Mücahid’in, kendi tefsirinde
bazı
297
kelimelerin
Süryanice’den
geldi ine
dair
izahlarda
bulundu unu
Belâzûri, çev. Mustafa Fayda, Fütühu’l-Buldan, Ankara 1987, s. 691-695.
bn Kuteybe, Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadis, Beyrut 1985, s. 266’dan nakleden Dücane Cündio lu,
Anlamın Tarihi, s. 108
299
Dücane Cündio lu, Anlamın Tarihi, s. 111.
300
Ömer Özsoy, Kur’an’ın Metinle me Tarihî, lahiyat, Ankara 2002, s. 37.
298
116
belirtmektedir.301 bn Hazm’a göre de Süryanice, Arapça ve branicenin aslıdır.
Arapça, Hz. smail ve soyunun, branice ise Hz. shak ve onun soyunun konu tu u
dildir. Süryanice ise Hz. brahim’in dilidir.302
2.2.1.3. Samî dillerinin ortak özellikleri
Mustafa F. Özkan, Samî dillerinin aynı kökten gelmeleri nedeniyle, bu gruba
giren dillerin bir çok ortak özellikleri oldu unu belirterek bunları sıralamı tır:303
1- Triliteralizm: Samî diller triliteralizm dil karakteristi ini ta ırlar, yani
kelimeleri üç sessiz harfin köklerini ve bu köklerin türevlerini içerir. Bu özellik,
yalnızca bu dil ailesine has bir özelliktir ve ba ka hiçbir dil ailesinde rastlanmaz.
Gövdelerin veya köklerin listesi, bazıları kullanımdan çıkarıldı ı, bazıları da belli
bir geçmi e dayandı ı, hayatın içinden geldi i ve di er dillerden alıntılar
yaptıklarından bir dilden di erine farklılık gösterir. Bununla birlikte Samî diller,
birbirleriyle en çok ortak köke sahip olan aile olma özelli ini sürdürürler. Kelimeler,
üç sessiz harf ta ıyan köklerden, kurala göre, üç sessiz harfin seslendirili leri
de i tirilerek, kelimenin ba ına ya da sonuna ya da ortasına bir ya da daha fazla harf
ilave edilerek türetilir. 3 sesten olu an kelimeler, tüm türevlerinde kök anlamından
bir ey ta ımak zorundadır. Bu dilin en önemli ve en temel kuralıdır.304
301
Gözeler, Esra, “Samî Dinî Gelene inde ‘Salat’, ‘Savm’ ve ‘Zekat’ Kavramlarının Semantik
ncelemesi”, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Ankara
2005, s. 50.
302
bn Hazm, el- hkam fi Usûli’l-Ahkam, Mısır 1345, c. I, s. 31-32.
303
Özkan, Mustafa F., a.g.m, s. 4. Ayrıca bkz., Akdemir, Salih, “Kur’an-ı Kerim’de Geçen Köklerin
Gerçek Anlamlarının Belirlenmesinde Art-Süremli Semantik Ara tırmaların Önemi”, Yayınlanmamı
Makale, Ankara 2002.
304
Horowitz, Edward, How the Hebrew Language Grew, Ktav Publishing House Inc., USA 1960, s.
5-6
117
2- Fonetik: Samî diller altı gırtlak sesi (a,h,j,kh,’,gh), iki damak sessizi (k,j),
iki dudak sesi (p,b), be küçük dil sesi (q,t,z,s,d) iki dil-di sesi (t,c), üç safiri
(ıslıksı) harfi (th,s,z), altı yarım harfli (r,y,l,w,m,n) ve altı sürtme sesi veren harf
(m,g,t,d,p,b) olmak üzere söyleni i ngilizce’den biraz farklı seslerden olu an bir
alfabeyi payla ırlar. Mevcut hiçbir Samî dil bunların hepsine birden sahip de ildir.
Arapça, toplam otuz iki harfin yirmi sekizine sahip olmakla en zenginleridir.
branice ve Kenan dillerinin tarihî, zaman içinde z ile s, g ile ‘ gibi harflerin tek bir
harf üretecek ekilde nasıl bir araya geldiklerini gösterir.
3- Gramer: Samî diller çekimli dillerdir; ismin sonunu içinde bulundu u
duruma ba lı olarak özne, dolaylı veya dolaysız nesne olu una göre ve filleri
zamana göre çeker. Sadece üç dil bugün çekimlidir. Arapça, Habe istan’ın resmî
lisanı olan Amharik ve Almanca. Geçmi in birçok dili çekimli idi. Mesela Akad dili,
Yunanca, Latince ve Sanskritçe. Modern diller çekimlerinin büyük ço unlu unu
dü ürmü lerdir. Çekim daha fazla titizli in, kesinlik arayı ının; yoklu u ise daha az
titizli in ve faydacılık e iliminin i aretidir.
4- Kelime Hazinesi ve fade Keskinli i: Samî diller aynı nesne için birçok
kelimeyle pek çok kelime hazinesine sahiptir. Bu açıdan hepsi Avrupa dillerinden
daha iyidir. Samî diller arasında da bu özelli i en çok ön plana çıkan dil Arapça’dır.
Arapça, ı ı a 21, yıla 24, güne e 29, bulutlara 50, karanlı a 52, ya mura 64, suya
170, yılana 100, deveye 255 ve aslana 350 isim vermi tir. Bu örnekler rahatlıkla
uzatılabilir. Kelime çoklu unun yanı sıra Samî diller do ru seçilmi kelimelerin
kullanımında da çok büyük titizlik gösterirler. Sâmîlerin sezdikleri mânâ nüansları
di erleri için ço u zaman anlamsızdır. Yine Arapça gece ve gündüzün her saatine,
118
(Ay’ı esas alan) ayın her gecesine, insan vücudunun bölümlerine ba lı olan saçın
her lülesine, görmenin, yürümenin, oturmanın, uyumanın, sevmenin her çe idine
ayrı isimler vererek bu özelli i de mükemmel derecesine yükseltti.
5- Sentaks, Stil, Edebîyat: Samî dillerde sentaks, rahat anla ılabilir bir
sadelik ve idrak açısından açıklı ı içerir. Arapça’da güzel söz söyleme sanatı ahenk,
kesinlik ve açıklık terminolojisi ile tanımlanır. fadenin açıklı ı her zaman edebî bir
kıymet ta ır. Kolaylıkla anla ılabilen ve akılda kalan birkaç kelimenin içine büyük
anlamlar sıkı tırma bütün Samî edebîyat ürünlerinin gücünün bir parçasıdır. Bu
özelli i özellikle ilahî metinlerde çok ön plana çıkmaktadır.
6- Samî dillerde birle ik kelimeler yok denecek kadar azdır. Her seviyede
ayırt edici ve ça rı tırıcı anlamlar için ayrı kelimelerin kullanılıyor olması
kelimeleri birle tirme ihtiyacını önlemi tir. Yazının bulunu undan itibaren Sâmiler,
nesirde ve nazımda edebî eserler vermede, bunları yazmada ve gelecek nesiller için
balçık tabletler saklamada öncülük yapmı lardır. Edebî, dinî ve ticarî metinlerin yanı
sıra ilmî, tarihî ve ticarî konularda da geni muhteviyata sahip koleksiyonlarıyla
dünyaya ilk Edubba ya da kütüphaneleri arma an ettiler.
7- Bıraktıkları eserde estetik, güzellik ve duygusal etkilerle beraber açıklık
kesinli in bir bile imini de ihtiva eder. Konu birli ine sıkı sıkıya ba lanmı lı ın
yerine bütün Samî edebîyat ürünleri analistik ve tekrarlıdır. Tanınmı bazı edebî
ürünleri u ekilde sıralayabiliriz: brani Krallar Kitâbı,
arkıların
arkısı, Akad
Kraliyet Kitâbeleri, Gılgamı Destanı, Arap Kasidesi, Binbir Gece Masalları. Bütün
kompozisyonlar kendi sonsuzluklarının ba langıç ya da sonuç yoklu unun
izlenimlerini verirler.
119
8- Bütün Samî edebîyatın ba ka bir özelli i de ahlâkî tonudur. Sâmî, ister dı
dünya, insan hayatını ve hareketlerini, isterse geçmi tarihi tanımlasın, gayesi sırf
tanımlamı olmak de ildir. Herhangi bir tanımın do ru, kesin ve yeterli olması
iste i çok yüksektir. Bununla beraber, daima okuyucusuna ve dinleyicisine ahlâkî
bir de er götürmeyi ve faziletle ona rehber olmayı hedefler. Sâmîye göre estetik ve
ahlâk, hangi de er dikkate alınırsa alınsın, beyan ve talimatın bir oldu u yerde
ayrılmaz ikizlerdir; gerçekte bir birlik meydana getirirler. Sâmî her zaman de eri
anlamanın harekete geçirilmesi ve be enisi tarafından etkilenmesi gerekti i
görü üne ba lı kalmı tır.
2.2.1.4. Arapçanın prototip Samî dili olması
Her ne kadar Samî dilleri arasında en geç ortaya çıkan Arapça oldu u
görülse de, Arapça hepsinin türedi i arketipe (ursemitisch) di erlerinden daha
yakındır. Co rafik durumları ve tek düze çöl hayatı cahiliyyesi onların Samî
karakterini aynı ailenin di er insanlarından saf olarak korumu
ve böylece
bozulmamı tır.305 Ayrıca Samî dilleri içinde en zengin kelime hazinesine Arapça
sahiptir. Arapça, Samî dilinin en eski formlarını en iyi ekilde korumu tur.306
Arapça’nın Samî dilleri içerisinde prototipe en yakın dil oldu unu ortaya
koyan Salih Akdemir, kendisinden önce de Eberhard Schrader, C. Brockelmann, G.
Contenau, Winckler, Tiele, Jacques de Morgan, L. Caetani gibi ara tırmacıların da
305
Nicholson, Reynold A., A Literary of the Arabs, Cambridge University Press, Cambridge 1969, s.
XVI.
306
Speyer, Heinrich, “Semitic Languages and Literature”, The Universal Jewish Encyclopedia, New
York 1948, c. IX, s. 474.
120
Arapçanın prototip Samî dili oldu unu tesbit ettiklerini dile getirmektedir.307
Akdemir ayrıca, son dönemlerde bir çok bilim adamının bu önemli tesbitinin
çürütülmeye çalı ıldı ını kaydetmektedir. Salih Akdemir, hazırladı ı tablolar
vasıtasıyla fonetik açıdan da Arapçanın Samî dillerinin prototipi olmaya en layık dil
oldu unu ortaya koymu tur: 308
A a ıdaki tablo di er Samî dillerinin Arapçaya oranla daha fazla harf /ses
kaybına u radı ını göstermektedir:
307
Akdemir, Salih, Kur’an Çevirilerinde Yöntem Sorunu, Basılmamı Kitap.
a.e.; ayrıca bkz. Dartma, Bahattin, “Kur’an Kelimesinin Semantik Ahalizi Üzerine”, Dinbilimleri
Akademik Ara tırma Dergisi, Cilt 4 Sayı 3, 2004, s. 14-15.
308
121
Tablo 2: Samî Dillerinde Ses Kayıpları309
Proto-Samî Akkadça Arapça
é
é
b/v
b
t
t
th
-
j
g
branice Aramîce-Süryanice
-
-
-
-
-
-
"
$
(
+
.
0
2
4
6
8
:
-
h
kh
-
d
d
dh
-
r
r
z
z
s
s
-
-
! sh
š
!
# /s
ã
#
%
-
%
&'
ù
&
)
-
)
*‘
éò
*
, gh
g
,
- f/p
p
-
/q
q
/
1k
k
1
3l
l
3
5m
m
5
7n
n
7
9h
h
9
-
Tablo 2 incelendi inde açıkça görülece i üzere Akkadça, branice ve
Aramîcede önemli ölçüde harf / ses kaybının meydana geldi i görülecektir.
309
a.e.; ayrıca bkz. Wright, Edwina Maria, “Studies in Semitic historical semantics: Words for 'man'
and 'woman' ”, Harvard University Unpublished PhD Thesis, 1996, s. 12-13.
122
Arapçada ise yalnızca s ile
sesleri arasındaki bir sesin ortadan kalktı ı
görülmektedir.
Arapça fiil sistemi açısından da prototipe en yakın dildir. Buna göre
Arapçada 15, Akadçada 11, branicede 5, Aramîcede ise 3 tane fiil kalıbı vardır310.
Salih Akdemir’e göre branice ve Aramîcede fiil kalıplarının Arapçaya nispetle
azalmı
olmasının nedeni, di er kalıplara günlük hayatta sık sık gereksinme
duyulmaması ve her fiil kökünün, genel olarak, her kalıpta kullanılmamasıdır.311
Akdemir, Samî dillerinin en önemli özelliklerinden birisinin üç harften olu an
köklerden türeyen kelimelerle bu dillerin sözcük varlıklarının olu tu unu belirterek
örnekler vermektedir: 312
Samî dillerin en önemli özelli i, genelde üç harften olu an fiil
köklerinden olu malarıdır. Bu kökler aynı zamanda olu turdukları fillerin
anlamlarını da belirlerler. Yine bu kök anlamları, köklere verilen seslerle
yada ilave edilen harflerle çok zengin anlam a ları olu tururlar. Örne in,
Arapçada “ ; ; /;”, branice’de “<; ;0 “ ve Aramîce’de; “ ; ; “ olarak
var olan üçlü fiil kökleri “kutsallık” anlamı ta ır. Bu anlam, bu kökten
türemi
olan hemen bütün sözcüklerde bulunur. Örne in Arapçada
“mukaddes, takdîs, kuddûs, makdis vb” sözcükler hep “ ; ;/” kökünden
türemi olan sözcüklerdir. Burada sözcük girmi oldu u kalıba göre yeni
anlamlar kazanır. Ama urasını hiçbir zaman unutmamak gerekir ki, bu
kökten türemi
olan bütün sözcükler, bir
ekilde kökün anlamını
bünyelerinde barındırırlar. Bu bakımdan fiillerin kök anlamlarının do ru
olarak belirlenmesi hayatî bir önem ta ır; çünkü, birçok fiilin asli, gerçek
kök anlamı, bugün, zaman içinde meydana gelmi
olan anlam
de i imleri yüzünden, -ne yazık ki- kaybolmu tur. Bu anlam
de i melerinin en önemli nedeni, kök anlamdan çıkmı
310
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz: Akdemir, Salih, a.g.e.,
a.e.
312
a.e.
311
olan türev
123
anlamların,
zamanla
kök
anlamların
yerlerini
almalarıdır.
te
Kar ıla tırmalı Samî dilleri ara tırmaları, bu ba lamda fiillerin
kaybolmu
olan gerçek kök anlamlarını yeniden bulmada bize çok
önemli katkılar sa layabilirler.
Arapçanın Samî dilleri arasında prototipe en yakın dil olması ve di er Samî
dilleri ile yukarıda belirtilen ortak özelliklere sahip olması, Arapçadaki bazı köklerin
ilk eklinden bu yana hem gösteren hem gösterilen açısından geçirdikleri evreleri,
kendisi daha eski bir dil olmasına ra men, kendinden daha önceki dönemlere
dayanan
di er
Samî
dillerle
yazılmı
bazı
metinler
yardımıyla
ortaya
konulabilece ini göstermektedir.313
2.2.2. Semantik
Kur’an
Ara tırmalarında
Kitâb-ı
Mukaddes’e
Ba vurmanın Önemi
Kur’an kendisinden önce gelen kutsal kitaplara sıklıkla atıfta bulunan ve
aynı zamanda o kitapları do rulayıcı bir metindir:
“ üphesiz Tevrât’ı biz indirdik. Onda hidayet ve nur vardır.”314
“Onların arkalarından yanlarında bulunan Tevrât’ı do rulayıcı olarak
Meryem o lu sa’yı gönderdik. Ona, sakınanlara ö üt ve yol gösterici olarak içinde
hidayet, nur ve kendisinden önce gelen Tevrât’ı do rulayan ncil’i verdik.”315
“Sana da kendinden önceki Kitâbı do rulayıcı ve onu kollayıp koruyucu
olarak Kitâb’ı gerçekle indirdik.”316
313
Abdurrahman, Aliye, a.g.t., s. 18.
Mâide: 44
315
Mâide: 46
314
124
Yukarıdaki ayetlerde de görüldü ü üzere Kur’an, kendisinden önceki
Kitapları do rulayıcı bir anlamda onların mesajlarını ta ıyıcı bir metindir. Kur’an’ın
bir dinî gelenek içerisinde tanımlanması halinde, O’nu Samî din gelene i içerisinde
de erlendirmemiz gerekti ini belirten Mehmet Paçacı, bunun en önemli
delillerinden birisinin de Kur’an kıssaları oldu unu ve –her ne kadar da israiliyat
ele tirisi ön planda olsa da- bu kıssaların bir çok detaylarının Kitâb-ı Mukaddes
vasıtasıyla elde edilebildi ini belirtmektedir. Di er yandan Paçacı’ya göre
müslüman gelenekte, muharref kabul edilen Tevrât ve
ncil’in Kur’an ile
kar ıla tırılmasının kabul görmemesi sebebiyle bu arkaplan göz ardı edilmi tir.317
Kur’an’ın daha iyi anla ılması için kendisinden önceki kutsal kitaplara müracaat
edilmesinin önemli oldu unu belirten Baki Adam, Tevrât, ncil ve Kur’an’ın
orijinallikleri bakımından vahiy ürünü metinler olduklarını ifade etmektedir.318
üphesiz vahiy sürecinin bir bütün olarak görülmeye çalı ılması Kur’an’ın
daha sa lıklı ve do ru anla ılmasına büyük katkı sa layacaktır. Buna ra men
Kur’an öncesi kutsal metinlerin muharref olması ele tirisi ile bu istifadeden
kaçınanların sap ile samanı karı tırdıkları ortadır. Zira Hz Ömer Kur’an
kelimelerinin tefsiri anlamında Cahiliyye iirinin en önemli referans oldu unu dile
getirirken,319 kastı
iirlerde aktarılan dünya görü ünün, telkinlerin, ö retilerin,
kuralların, duyguların, vb içeriksel do rulu u / geçerlili i de ildi. Onun amacı,
kelimelerin do ru anla ılması noktasında, her ne mesaj içeriyorsa içersin
kelimelerin iirdeki anlamlarının ayetleri do ru anlamalarına hizmet edece ini
316
Mâide: 48
Paçacı, Mehmet, a.g.e., s. 155-156.
318
Adam, Baki, “Kur’an’ın Anla ılmasında Tevrat’ın Rolü”, slami Ara tırmalar, c. 9, s.167, 1996
319
ez-Zemah erî, Mahmûd b. Ömer, el-Ke âf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî Vucuhi’tTe’vîl, Daru’l Fikr, tsz, s. 411.
317
125
vurgulamaktı. Aynı ekilde Tevrât ve ncil, her ne türlü bir içerik / anlam bozumuna
u ramı olursa olsun, kelimelerde gerçek ve do ru anlamlar ta ınmaya devam
etmekteydi.
Dolayısıyla
metin
üzerinde
yapılan
mânâlarının de i tirildi i anlamına gelmez.
de i iklikler
kelimelerin
Di er yandan kutsal metinlerin
içerikleri arasındaki açık paralellikler de ortadır.320
Yahûdî ve Hıristiyanlara ait Kutsal Kitapların slam öncesi peygamberlerin
hayat ve aksiyonları, Hz. Peygamber ve toplumunun kaderi, ve ayrıca meydana
gelecek olaylar hakkında bilgiler içerdi i fikri geni çapta kabul görmü tür.321
Ayrıca
Kur’an’ın
muhtevasının
Muhammed’den
Kitaplarında yer aldı ı yaygın bir inançtı.322
önceki
peygamberlerin
Di er yandan Kur’an, önceki
peygamberlere vahyedilen Kitapların muhtevasını da içerir. Suyutî bunu “Kur’an’ın
muhtevası önceki Kitaplarda da mevcuttur” eklinde formüle eder.323
Hikmetli sözler, kıssalar ve brahîm, Mûsâ, Eyyûb, Dâvûd, Süleyman, sâ,
Yahyâ b. Zekeriyâ ve Lokmân’ın (a.s.) ö ütlerini ihtiva eden çok erken bir derleme,
Ebû Ubeyd el-Kasım b. Sellâm’ın (ö. 224) Kitâbu’l-mevâiz adlı eseridir.324 snad
zinciri ile temin edilen ve Hicretin ikinci yüzyılının en büyük alimlerinden biri
tarafından senedleri ile birlikte kaydedilen pek çok rivayet, söz ve kıssanın, bu
dönemde Yahûdî ilmî ve Hıristiyan gelene inin bir hayli yaygın oldu unu ve bunun
da ciddi bir muhalefetle kar ıla maksızın slam dinî gelene i ile birle tirildi ini
ispat eder. Heyseme b. Abdurrahman, “Ey nsano lu, benim hizmetimde gayret et ki
320
Paçacı, Mehmet, a.g.e., s. 174; ayrıca bkz. Mutahhari, Murtaza, “Understanding the Uniqueness of
the Qur'an”, Al-Tawhid, Vol I No. 1-3 (Muharram - Rajab 1404 AH).
321
es-Suyûtî, el-Hâvî, c. 2, s. 283; ayrıca bkz. Abdulcebbâr, Tesbîtu delâili'n-nubuvve, n r.
Abdulkerim Osman, Beyrut, 1966-68, c. 2, s. 413.
322
a.e., s. 284.
323
a.e., s. 285.
324
es-Suyûtî, ed-Durr, c. 6, s. 341.
126
ben de senin kalbini itminan ile doldurayım, iste ini yerine getireyim; e er bunu
yapmazsan gönlünü me gul ederim ve iste ini yerine getirmem” ifadesinin Tevrât’ta
yazılı oldu unu söyler.325
srailo ulları, Mûsa’dan kendileri için Tevrât’tan ezbere ö renebilecekleri
bir söz seçmesini isterler. Bunun üzerine o u sözü söyler: “Halkın size nasıl
muamele etmesini istiyorsanız onlara öyle muamele edinîz”. ez-Zemah erî, “bu
ifade, Tevrât’tan seçilen sözlerin en güzelidir” der.326 Sa’lebe b. Ebî Mâlik öyle
söyler: “Ömer, Yahûdî alimlerini davet etti ve dinî konuları tartı malarını istedi.
slama dönen bir Yahûdî olan Sa’lebe’nin babası Ebû Malik de onlarla beraber
geldi.”327 Evladın ana-babaya yapması gereken hürmetin bir parçası olarak, bir
kimsenin, ölümünden sonra babasının dostlarına faydalı olmak zorunda oldu u
kaidesi, Tevrât’tan iktibas edilmi tir.328 Bir fâkih, Tevrât’tan öyle bir nakilde
bulunur: “Günahkar olup da sonra Benden ma firet isteyen kimseye yazıklar
olsun...”329 Bir i’î rivayet Tevrât’ta öyle yazılı oldu unu söyler:”Ey insano lu,
kızdı ın zaman Beni hatırla ki Ben de öfkelendi imde seni hatırlayayım, helak
edeceklerim arasında seni mahvetmeyeyim; e er haksız bir muameleye maruz
kalırsan benim sana olan yardımımla yetin, zira benim sana olan yardımım, senin
kendine olan yardımından daha iyidir”.330 Tevrât’ta ayrıca öyle bir ibare yazılıdır:
“Kim bir gayri menkulü veya bir su üzerindeki haklarını, topraktan veya sudan
325
Ebû Ubeyd, el-Kasım b. Sellâm, Kitâbu'l-mevâiz, el yazma, Yahuda Kolleksiyonu, Hebrew
Universitesi, Ar. 95; el-Meclisî, Bihâru’l-envâr, c. 13, s. 357 (yeni n .); el-Âmilî, el-Cevâhiru'sseniyye, Necef 1384/1964, s. 48.
326
ez-Zemah erî, Rebîu'l-ebrâr, el yazma, British Müz.. no. 6511, vr. 132b.
327
bn Hacer, el- sâbe, c. 6, s. 169.
328
es-Sulemî, Âdâbu's-sohba, Filistin, 1954, s. 83.
329
bn Ebi'd-Dunyâ, Kitabu’t-tevbe , el yazma, Chester Beatty, 3863, vr. 20b.
330
el-Meclisî, a.g.e., c. 13, s. 358.
127
kazanılmamı bir mebla a satarsa
Peygamberden, buna benzer
kazanılan para çarçur edilir, bo a gider”.331
öyle bir rivayetin nakledildi i söylenebilir:
“De erinden fazla satılan yerin veya evin kazancına Allah bereket vermesin!”332
Ka’b, Zemzem kuyusunun “bazı Kutsal Kitaplar”da zikredildi ini söyler.333 Ayrıca
Ka’b, be vakit namazı Mekke Mescidinde (Mescid-i haram) kılanlara Allah’ın on
iki milyon be yüz bin namaz mükafatı yazaca ı haberini Tevrât’ta buldu unu ifade
eder.334 Hatta el-Hutay’a ait, “Kim hayır yaparsa o hayrın mükafatı zayi olmaz;
Allah ile kul arasındaki örf de yok olmaz”
eklindeki beytin, Tevrât’tan bir cümle
oldu u Ka’b tarafından ifade edilmi tir.335 Tevrât’tan yapılacak ilave iktibaslar,
kolayca artırılabilir.336
Ebû Ubeyd, a a ıdaki pasajı, “Hikmetü’d-Dâvûd” (Dâvûd’un Hikmetli
Sözlerin)dan iktibas eder:337
Akıllı bir adamın dört vaktini ihmal etmemesi gerekir: Vaktinin bir
kısmında kendinî Rabbine verir, bir kısmında nefs muhasebesi yapar, bir
kısmında kötü huy ve davranı ları hakkında kendisini dostça uyaran
arkada ları ile oturup sohbet eder, bir kısmında da kendinî me ru
e lencelere bırakır; bu en son zaman dilimi ki inin, di er üç vakitteki
sorumluluklarını yerine getirmesine yardımcı olacak bir dinlenme
vaktidir. Akıllı bir adamın vaktini iyi bilmesi ve i lerini de ona göre ele
331
el-Meclisî, a.g.e., c. 13, s. 360.
et-Tâberî, el-Muntehâb min zeyli'l-muzeyyel, Kahire 1358/1939, s. 59.
333
el-Fakihî, Târihu Mekke, Leydin, no: 463, vr. 342a.
334
a.e., vr. 453a.
335
Usâme b. Munqız, Lubâbu'l-âdâb, n r. Ahmed Muh. âkir, Kahire 1353/1935, s. 424.
336
bkz. ez-Zehebî, el-'Uluww li-l-'aliyyi'1- affâr, n r. Abdurrahman Muh. Osmân, Kahire
1388/1968, s. 95; Ebû Nu'aym, Hilyetü'l-evliyâ, Kahire, 1351/1932, c. 4, s. 48, 38, 58; es-Suyûtî, edDurr, c. 4, s. 192, bn Ebi'd-Dunâ, el- râf, vr. 76a-b; el-Meclisî, a.g.e., c. 13, s. 331, 342, 348, 357,
340; et-Tûsî, Emâlî, Necef 1384/1964, c. 1, s. 233; el-'Âmilî, el-Ka kûl, n r. Tâhir Ahmed ez-Zâvî,
Kahire 138O/1961, c. 2, s. 132, 153.
337
es-Suyûtî, ed-Durr, c. 4, s. 189; el-Hatîb el-Ba dâdî, Mûdihu evhâm, c. 1, s. 147 (fî hikmeti'dâvûda); bn Kesîr, el-Bidâye ve'n-nihâye, c. 2, s. 15 (fî hikmeti'd-dâvûda ). Ayrca bk. bnu’l-Kayyim
el-Cevziyye, asetu’l-lehfân min mesâyidi’ - eytân, Kahire 1358/1939, c. 1, s. 79; bn Ebî’-Dunyâ,
el-‘Akl ve fadluhu, n r. Muhammed Zâhid el-Kevserî, Kahire 1365/1946, s. 15.
332
128
alması gerekir. Akıllı bir adam, ya am ve me ru e lence vasıtalarını da
de erlendirerek sadece gelecek hayat için hazırlanan azıkla yolculu una
devam etmelidir.
Di er bazı kaynaklarda bu sözler,
brahim’in sahifelerinden iktibas
edilmi tir.338
aya, Jeremiya ve Habakuk gibi peygamberlerden veya Hz.
sa’nın
ncil’inden alıntılar ilave etmeye gerek yoktur. Ebû Ubeyd’in derledi i eser,
Müslüman çevrelere nufüz eden ve Müslüman alimler tarafından memnuniyetle
kabul gören Yahûdî ve Hıristiyan nakillerinin yaygınlı ını gösteren en iyi delil
olarak hizmet edebîlir.339
Tevrât’ı okumak Peygamberin izni ile me ru kılındı. Abdullah b. Amr b. el’As, gördü ü bir rüyayı Peygambere anlatır. Rüyasında parmaklarından birinin
üzerinde bal, di erinin üzerinde ya oldu unu görür. Peygamber rüyayı tefsir ederek
öyle der: “Sen iki Kitâbı; Tevrât’ı da Furkân’ı (Kur’an) da okuyacaksın”. Abdullah
b. Amr b. el-’As, gerçekten her iki Kitâbı da okumu tur.340 Hicrî 8. Yüzyılda
ya ayan Zehebî bu rivayete iddetle kar ı çıkarak, “Tevrât’ı okumak Kur’an’ın
vahyinden sonra hiç kimseye müsaade edilmedi”, demektedir. ez-Zehebî, Tevrât’ın
de i tirilip tahrif edildi ini, hakikatle yanlı ın birbirine karı tırıldı ını iddia eder ve
bu Kitâbı okumanın
338
ancak Yahûdîlere cevap vermek amacıyla câiz oldu unu
el-Meclisî, a.g.e., c. 12, s. 71; es-Suyûtî, ed-Durr, c. 6, s. 341.
Kister, M. J., Çev. Cemal A ırman, “ srailo ullarından Nakilde Bulunma Meselesi”, Cumhuriyet
Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, 20 Ekim 2006, <http://www.cumhuriyet.edu.tr/akademik/
fak_ilahiyat/der51/07.htm>
340
ez-Zehebî, Tarihu'l- slâm, Kahire 1367, c. 3, s. 38; Ebû'l-Mehâsin Yûsuf b. Mûsâ el-Hanefî, elMu'tasar, Haydarabad 1362, c. 2, s. 265; kr . el-Mavsılî, Gâyetu'l-wesâil, el yazma, Cambridge,
Forma 33 (10), vr. 42 vd. Ayrıca bk. el-Hargû î, el-Bi âre we’n-nizâra fî ta‘bîri’r-ru’yâ, el yazma,
Forma 6262, vr. 121a; bn Nâsıruddîn, Câmi‘u’l-âsâr, vr. 8a; el-Fâsî, el-‘Iqtu’s-semîn, c. 5, s. 224;
bn ‘Abdi’l-Hakem, Futûhu mısr, s. 254.
339
129
söyler.341 Fakat Tevrât’ı okuyup ara tırmakla ilgili fikirler, I. Yüzyılda oldukça
farklıydı. bn Sa’d bir mescitte oturan ‘Âmir b. ‘Abd b. Kays ve Ka’b’la ilgili öyle
bir olay nakleder: Ka’b, ‘Âmir’e Tevrât’tan bazı ilginç pasajlar okudu ve açıkladı.342
Ebu’l-Celd el-Cevnî, Kur’an ve Tevrât’ı okurdu. Tevrât’ı her hatmetti inde (ki onu
altı günde okurdu) insanları davet ederek hatmini kutlar ve Tevrât’ın her hatmi
sonucunda Rahmân’ın (Yeryüzüne) indi i sözünü naklederdi.343
i’î bir rivayet, Tevrât ile Peygamberi, Ali ve sonra gelen imamların do ru
bilgileri arasındaki ba lantıyı açık bir ekilde öyle vurgulamaktadır: Mûsâ’nın
Levhalar’ı Peygamber’e ula tı ve o, onları Ali’ye verdi.344 Mûsâ’nın Levhalar’ı,
ncil, brahim’in Sahifeleri ve Zebur, i’î mamların elindedirler.345
Yahûdilere gelen vahiy ile Müslümanlara gelen vahiy arasındaki muhteva
birli i fikrini, bu ayniyeti tesis edenin iki halk arasında ki kader birli i oldu u fikri
takip etmi tir. bn Abbâs, srailo ulları arasında vukû bulan her eyin Müslüman
toplumda da olaca ını ifade eder.346 Peygamber, slam toplumunun, srailo ulları ile
Hıristiyanların yolunu aynen takip edeceklerini önceden haber verdi.347
Di er yandan ba ka bir rivayette kaydedildi i gibi, Peygamberin bundan çok
az farklı öyle bir ba ka sözü vardır. Ömer, Peygambere, Yahûdîlerden duyup
341
Siyeru a'lâmi'n-nubelâ, n r. Es'ad Talas, Kahire 1962, c. 3, s. 57.
Tabakât, c. 7, s. 110. Tevrat ve ncil’i okuyan ba ka bir tâbiî de Evs b. Bi r’dir; Abdullah b.
Ömer’le e it bilgiye sahip oldu u söylenir. Me‘âfir’i bilen birisi olması dikkate de erdir ( bn Asâkir,
Târîh [tehzîb] c. 3, s. 158).
343
a.e., c. 7, s. 222.
344
el-Meclisî, a.g.e.,c. 13, s. 225 (yeni bs.); ayrıca bkz. e - affâr el-Kummî, Besâiru'd-derecât, 1285,
s. 37-38.
345
el-Meclisî, a.g.e., c. 13, s. 180, 189 (yeni bs.).
346
Nu‘aym b. Hammâd, a.g.e., vr. 4b.
347
el-Muttâkî el-Hindî, Kenz, c. 11, s. 123; bnu'l-Esîr, en-Nihâye, c. 4, s. 28; bn Tâvûs, Sa‘d, s. 64,
65, 116; el-Ayyâ î, a.g.e., el yazma, vr. 93a-b; ayrıca bkz. M. Talbî, "Les Bida", Studia Islamıca,
XII, 50.
342
130
ho una giden rivayetleri yazmasına izin verip vermeyece ini sorar. Peygamber öyle
der: “Onlar bozulmu iken Yahûdî ve Hıristiyanlara mı uymak istiyorsunuz? Ben
onu (dinî, veya Kur’an’ı) bembeyaz ve temiz olarak getirdim; e er Mûsâ hayatta
olsaydı bana uymak zorunda olacaktı”.348 Bu problemle ba lantılı olarak özel bir
ayet nazil oldu. Bir rivayette belirtildi ine göre bazı Müslümanlar, Peygambere,
Yahûdîlerden kopya ettikleri belirli kitaplar getirirler. Peygamber öyle der: “Bir
halk, kendi peygamberlerinin getirdi ini bırakıp da ba ka bir halkın peygamberleri
tarafından getirileni tercih ederse, bu onlar için oldukça tehlikeli bir yanlı olur”.
Bunun üzerine “Kendilerine okunmakta olan bir Kitâb’ı sana indirmi olmamız
onlara yetmiyor mu?...”349 ayeti nâzil oldu.350 Tevrât’ın ö renilmesi ile ilgili u soru
Ömer tarafından soruldu unda Peygamber, son ve kesin sözünü u ekilde ifade
eder: “Tevrât’ı ö renmeyin, size gereken, size indirilen (Kur’an)i ö renmeniz ve
onun içindekilere inanmanızdır”.351
bn Kesîr, Ehl-i Kitâb alimlerine danı mayı yasaklayan rivayetleri iktibas
ederek öyle der: “Bu rivayetler, onların kendi Kutsal kitaplarında de i iklikler
yaptıklarının bir delilidir, hem onları de i tirdiler ve hem de uygunsuz bir tarzda
yorumladılar”. Onlar Kutsal kitapları hakkında ümullü bir bilgiye sahip olamadılar;
Arapça çevirilerinde çok hata ve yanlı lar yaptılar. Üstelik onların maksatlı ve hatalı
görü leri de vardı. Tevrât’ın bir kısmı, bellidir ve aleni olarak vahyedilmi tir, fakat
onun büyük bir kısmı belli de ildir. Tevrât’ın açık olan kısımları; de i iklikler,
348
ez-Zemah erî, el-Fâ'iq, n r. ‘Alî Muh. el-Bicâwî- Muh. Ebu'l-Fadl brâhîm, Kahire 1367/1948, c.
3, s. 218; Ebû Ubeyd, Garîbu'l-hadîs, Hayradabad 1385/1966, c. 3, s. 28-29; kr . bnu'l-Esîr, enNihâye, hwk mad.; el-Meclisî, a.g.e., c. 8, s. 211 (ta basma ne ri). Ayrıca bk. Ebû Nu‘aym, Hilye,
c. 5, s. 136.
349
Ankebut: 51
350
es-Suyûtî, Lubâbu'nuqûl, Kahire 1373/1954, s. 170; bn enrâ ûb, Menâqıb âli ebî tâlib, Necef
1376/1956, c. 1, s. 48; bn Abdilberr, Câmi‘u beyâni'l-‘ilm, c. 2, s. 40-41.
351
el-Muttaqî el-Hindî, Kenzu’l-ummâl, c. 1, s. 133.
131
farklılıklar, hatalı ifadeler ve anla ılması zor fikirler içermektedir. bn Kesîr, bir
ço u yazıldı ı mürekkep kadar de er ta ımayan ve bir kısmı da yanlı olan
rivayetleri nakletmesinden dolayı Ka’b’ı suçlamaktadır.352 “ srailiyatın bir kısmı,
onların zındıkları tarafından uydurulmu tur. Bir kısmı sa lam ve güvenilir olabilir,
fakat onlara ihtiyacımız yoktur: Allah’ın Kitâbı’nda (Kur’an’da) yazılanlar bize
yeterlidir, onu daha önce vahyedilen kitaplarda aramaya ihtiyacımız yoktur. Onların
bilgilerini kaybetmelerine ne Allah ne de elçisi, bizi sebep kılmamı tır”.353
Hicrî altıncı yüzyılın velûd müellifi bnu’l-Cevzî, benzer görü ler açıklar.
Önceki kavimler hakkındaki rivayetler, özellikle srailo ulları ile ilgili olanlar,
nadiren güvenilir bilgiler içerirler. bnu’l-Cevzî, slam Hukûkunun ( eriat) yeterli
oldu unu, (bu yüzden) Peygamber’in, Ömer’e, kendisine getirdi i Tevrât’tan bazı
pasajları atmasını emretti ini, söyler. Karısıyla evlenmek için Uriyah’ı ölüme
gönderen Davud hakkındaki rivayet gibi,
srailiyyat ile ilgili bazı rivayetler
tamamen saçmadırlar.354
Buhârî tarafından nakledilen bir rivayet, “Yahûdîlerin Tevrât’ı branice
okuduklarını ve onu Müslüman halka Arapça tefsir ettiklerini” açıkça ifade
etmektedir.355 es-Suddî, bazı Yahûdîlerin Allah tarafından ilham edildi ini iddia
ettikleri kitaplar derlediklerini ve onları ucuz fiyatlarla Araplara sattıklarını ifade
eder.356
352
bn Kesîr, el-Bidâye we'n-nihâye, c. 2, s. 132-134.
bn Kesîr, Tefsîr, c. 4, s. 283.
354
bnu'l-Cevzî, Kit. el-Kussâs, el-yazma, Leydin mecmua no. 988, vr. 20a.
355
Buhari, es-Sahîh, c. 6, s. 25.
356
es-Suyûtî, ed-Durru'l-mensûr, c. 1, s. 83.
353
132
Yahudi ve Hıristiyanların kitaplarından istifade edilmesi konusunda, Ehl-i
Sünnete uygun çözüm, bir Müslümanın, Tevrât ve ncil’e inanmak mecburiyetinde
oldu u fakat bu kitaplarda yer alıp emredilen uygulamaları yerine getirmemesi
gerekti i eklinde ortaya konmu tur. Bu konuda Peygamber öyle der: “Tevrât,
Zebûr ve ncîl’e inanın, fakat Kur’an size yeterlidir”.357 Bir uzla ma havası veren
bu formül, gerçekte Yahûdî ve Hıristiyan rivayetlerinin nakline imkan veriyor.
“Haddisû ‘an benî isrâil” sözü ile izin verilen bu gelenek, tefsir, zühd ve âdâb
literatüründe bolca yansıtıldı ı gibi,
slam literatürünün bir parçası haline
gelmi tir.358
Klasik dönemde ‘israiliyyat’ diye tanımlanan bilgi birikimine yapılan
referansların, Muhammed Abduh, Re id Rıza gibi ilk dönem modernistlerince de
ele tiriye tabi tutuldu unu belirten Mehmet Paçacı, aslında bu referansların büyük
önemine dikkat çekmektedir: “Ancak Kur’an’ın Samî din gelene inden gelen bir
karaktere sahip oldu u gerçe i kar ısında onu daha iyi açıklama amacıyla izlenecek
yollardan önemli birisi, bu gelene in Kur’an öncesi malzemelerine ba vurmak
olacaktır. Böyle bir yakla ımın gerek linguistik ve gerekse tarihî bilgi bakımından
sa layabilece i katkılar göz ardı edilemeyecek nitelik ve niceliktedir… Bugün
tarihsel ve filolojik metotlarla yönlendirilen çalı malar sonucunda zenginle en bu
‘yeni israiliyyat’ malzemesini Kur’an vahyini anlama yolunda kullanabilme fırsatı
de erlendirilmelidir.”359
Bir çok slam âliminin Kur’an vokabularisine geçen yabancı kelimeleri
tesbit etti ini dile getiren Mingana, bunların büyük bir ço unlu unun di er Samî
357
es-Suyûtî, e-Durr, c. 2, s. 225-226.
Kister, M.J., a.g.m.
359
a.e., s. 156 - 157.
358
133
dillerinden gelen sözcükler oldu unu kaydetmektedir: “Arapçaya yabancı dillerden
geçen kelimelerin yüzdesini verecek olursak, güvenle
öyle bir oranlama
yapabiliriz: %5 Habe çe, %10 branice, %10 Greko-Romen diller, %5 Farsça ve
%70 Süryanice (Aramîce ve Filistin Süryanicesi)”.360 Özellikle Süryanicenin Arap
dili
üzerindeki
baskınlı ını
ve
Kur’an
ö retisinin
temelinde
Süryani
Hıristiyanlı ının materyalinin bulundu unu ispatlamaya çaba sarf eden Mingana,
di er yandan ortak kelimeleri kullanan Samî dillerinden hangisinin bu kelimeleri ilk
kullandı ını belirlemenin güç olaca ını da belirtmek zorunda kalmı tır.361
Mingana’nın yolunu izleyen, Arthur Jeffry362 ve Christoph Luxenberg363 de
hem Arapça sözcüklerin hem de Arap alfabesinin temelinde Süryanicenin var
oldu unu ispatlamaya çalı mı lardır. Bunlarla birlikte bu oryantalist dalga daha da
saçma ve bilimsellikten uzak fikirler ortaya atmı , i i Arap toplumunun varlı ını
dahi inkar etmeye, Mekke’nin bir Arap yerle imi olmayıp, Aramî kolonisi oldu unu
öne sürmeye kadar götürmü tür.364 Kur’an’ın kutsal Kitap etkisiyle olu turulmu ,
Süryo-Aramîce bir metin oldu unu ispat etmeye çalı an bu bilimsellikten uzak
kimseler, Kur’an öncesinde Arapçanın mükemmel bir alfabeye sahip bir dil
oldu unu ortaya koyan yazıtları görmezlikten gelmi lerdir.365 Dahası bu iddiaların
ortaya konuldu u en önemli eserin (Die syro-aramäische Lesart des Koran: Ein
360
Mingana, Alphonse, “Syriac Influence on the Style of The Kur'an”, Bulletin Of The John
Rylands Library Manchester, 1927, Volume II, s. 77–98; Ayrıca bkz. Mingana, Alphonse, "An
Ancient Syriac Translation of the Kur'an Exhibiting New Verses and Variants", Bulletin Of The
John Rylands Library Manchester, 1925, Volume IX, s. 188-235.
361
a.m.
362
Jeffery, Arthur, The Foreign Vocabulary of the Qur'an, Oriental Institute: Baroda, India
1938.
363
Luxenberg, Christoph, Die syro-aramäische Lesart des Koran: Ein Beitrag zur
Entschlüsselung der Koransprache, Das Arabische Book: Berlin 2000.
364
Bkz. a.g.e.
365
Saifullah, M. S., Mohammad Ghoniem and Shibli Zaman, “From Alphonse Mingana to Christoph
Luxenberg: Arabic Script & the Alleged Syriac Origins of the Qur'an”, 20 Ocak 2007,
<http://www.islamic-awareness.org/Quran/Text/Mss/vowel.html>
134
Beitrag zur Entschlüsselung der Koransprache- Kur’an’ın Süryo-Aramî Okunu u:
Kur’an Dilinin Çözümlenmesine Bir Katkı) kapa ında bile, a ırtıcı bir biçimde
verilmeye çalı ılan mesajın aksine Paris’teki Bibliothèque Nationale’den alınan
elyazması bir Kur’an sayfasının resmî yer almaktadır.366
366
a.m.
135
III.BÖLÜM
‘BRK’ KÖKÜ
Bu bölümde ‘brk’ kökünün leksikografik, etimolojik ve semantik
incelemesine yer verilecektir. Öncelikli olarak Kitâb-ı Mukaddes’te ‘brk’ kökünün
türevleri ve anlamları üzerinde durulacak, Eski Ahit’te geçen türevler branice
sözlükler, Yeni Ahit’te geçen türevler ise Aramice (Süryanice) sözlükler
kullanılarak aydınlatılmaya çalı ılacaktır. Bu kökün, Kitâb-ı Mukaddes’in uzun
yıllar boyunca ifade edildi i iki önemli dil olan Latince ve Yunancada hangi
kelimelerle kar ılandı ı tesbit edilecektir. Daha sonra kadîm ve modern Arapça,
Arapça-Türkçe, Arapça- ngilizce, Osmanlıca ve Türkçe sözlüklerde ‘brk’ kökü ve
türevlerine yer verilecek, ardından Kur’an’da bu kökten türeyen kelimelerin hangi
anlamlarda kullanıldıkları ve müfessirlerin de erlendirmeleri ele alınacaktır. Son
olarak derlenen bilgilerden hareketle kökün semantik analizi ortaya konulacaktır.
136
3. 1.
K TÂB-I MUKADDES’TE ‘BRK’ KÖKÜ
3.1.1. Eski Ahit’te ‘BRK’ Kökü
‘Brk’ kökü Eski Ahit’te 96 fiil ve 57 isim olmak üzere 153 de i ik formda ve
toplam 408 kere olmak üzere çok sık tekrar eden bir köktür.
3.1.1.1.
“
”
branice sözlüklerde ‘brk’ kökü
kökü fiil olarak u anlamlarda kullanılmı tır:367
Seçmek, i aret etmek; çökmek, diz üstü çökmek; tanrıya dua etmek, af
dilemek, bereket istemek; tapmak, yakarmak; kutlamak, övmek, takdir etmek; birisi
için tanrıdan bolluk, iyilik, esenlik, mutluluk temenni etmek; ükretmek, hamd
etmek; tanrının bolluk, esenlik, mutluluk, iyilik vermesi, lütufta bulunması; bolluk,
bereket için bazı eyleri kutsamak ( abat günü gibi); birini kendisi için esenlik ve
bolluk isteyerek selamlamak (arapça;1=>?;5@AB gibi); beddua etmek, lanet okumak,
tanrıdan birinin kötülü ünü istemek; kutsanmı , bereketli olmak; çöktürmek, diz
üstü oturtmak ve tanrıdan iyilik ve bolluk niyazında bulunmak; geni lemek,
yayılmak, büyümek.
Bu kökten türeyen;
369
367
(di il isim) bolluk, bereket;
(di il isim) diz, korkudan zayıf dü en;
(di il isim) kutsama, takdis,
Blue Letter Bible, “Dictionary and Word Search for ‘barak (Strong’s 01288)’ ”, Blue Letter Bible
1996-2002, 6 Aug 2006,<http://www.blueletterbible.org/cgi-bin/words.pl?word= 01288&page= 1>;
Jastrow, Marcus, Dictionary of the Targumim, the Talmud Babli and Yerushalmi, and the Midrashic
Literature, Pardes Publishing House, New York 1950, c.1, s. 194 – 195; Shachter, Haim, The New
Universal Hebrew English Distionary, Yahneh Publishing House, Tel Aviv 1962, c. 1, s. 81; The
Dictionary of Torah, Compiled from Torah Light Classes of Bet HaShem Midrash, Woodburn 2003,
s. 45.
137
kutsallık kayna ı, lütuf, cömertlik, refah, tanrıyı övmek, hediye, barı anla ması;
(di il isim) havuz, gölet anlamında kullanılmı tır.
3.1.1.2.
Eski Ahit’te ‘brk’ kökünün türevleri
Eski Ahit’te ‘brk’ kökü;
ayette 5 kere,
(barek) 289 ayette 331 kere,
(berek) 25 ayette 25 kere,
(brakah) 64 ayette 69 kere,
(breka) 15 ayette 17 kere,
(barak) 5
(Barakel) 2 ayette 2 kere,
(Braka) 2 ayette 3 kere,
(Berekya) 11 ayette 11 kere ve
(Yiberekya) 1 ayette 1 kere olmak üzere toplam 464 kere kullanılmı tır372.
3.1.1.3.
Eski Ahit’te ‘brk’ kökünün anlamları
Eski Ahit’te 9 de i ik formda toplam 464 kere geçen ‘brk’ kökü
u
anlamlarda kullanılmı tır:
1-
(barek): Kutsamak, takdis etmek, övmek, övgü, tebrik etmek,
kutlamak; lütuf, iyilik, hediye; bolluk, bereket; iyi niyet temennisinde
bulunmak, birisinin iyili ini dilemek; selam vermek, selamlamak; lanet etmek,
beddua etmek, sövmek; çökmek, diz çökmek anlamlarında kullanılmı tır:
368
Brown, Driver, Briggs and Gesenius, “Hebrew Lexicon entry for Berek”. “The KJV Old
Testament Hebrew Lexicon”, 6 Aug 2006 <http://www.biblestudytools.net/Lexicons/Hebrew/heb.
cgi?number= 1290&version=kjv>.
369
Jastrow, Marcus, a.g.e., c.1, s. 195.
370
Brown, Driver, Briggs and Gesenius, “Hebrew Lexicon entry for B@rakah”, a.g.e.
371
Brown, Driver, Briggs and Gesenius, “Hebrew Lexicon entry for B@rekah”, a.g.e.
372
Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Berek”, a.g.e.
138
!"
#$
# %
Tanrı, "Verimli olun, ço alın, denizleri doldurun, yeryüzünde ku lar
ço alsın" diyerek onları kutsadı.373
&
'()
)
*+ (
,"
Seni büyük bir ulus yapaca ım, Seni kutsayacak, sana ün
kazandıraca ım, Bereket kayna ı olacaksın.374
- "
$
& ./
Avram'ı kutsayarak öyle dedi: "Yeri gö ü yaratan
YüceTanrı Avram'ı kutsasın.375
0 &
) .1
Sepetiniz ve hamur tekneniz bereketli olacak.376
&
&
&)
.3
2
, . %
Tanrı adamı Musa, ölümünden önce srailliler'i kutsadı.377
)
"
'. #
, // 4
Yüre im srail'i yönetenlerle ve halkın arasındaki gönüllülerledir.
RAB'be övgüler sunun!378
373
Yaratılı : 1-22
Yaratılı : 12-2
375
Yaratılı : 14-19
376
Yasa Kitabı: 28-5
377
Yasa Kitabı: 33-1
374
139
0& %
40
5
./ %
"
6 %. " 2
/
,
& &)
6
Kâhin Eli de, Elkana ile karısına iyi dilekte bulunarak,
"Diledi i ve RAB'be adadı ı çocu un yerine RAB sana bu kadından
ba ka çocuklar versin" derdi. Bundan sonra evlerine dönerlerdi.379
. 7 &) 0
"1
* "&
*
5
$
Anlayı ını kutlarım! Bugün kan dökmemi ve öcümü elimle
almamı engelledi in için seni kutlarım.380
* '% # %
4 . &)
. %
"
"08 4)
&4. !9
"&
2
;
4 &$
&
&
)
& %7
:
*) %
7
7$
2"**)
2"**)
:
%4
Tou Kral Davut'u selamlamak ve Hadadezer'le sava ıp yendi i için
kutlamak üzere o lu Hadoram'ı ona gönderdi. Çünkü Tou Hadadezer'le
sürekli sava mı tı. Hadoram Davut'a her türlü altın, gümü , tunç
arma anlar getirdi.381
"&
378
Hakimler: 5-9
1. Samuel: 2-20
380
1. Samuel: 25-33
381
1. Tarihler:18-10
379
:
;
:
%4
140
RAB ya ıyor! Kayam'a övgüler olsun!
Yücelsin kurtarıcım, Kayam Tanrım!382
<
&
$4
) -7
Ömrümce sana övgüler sunaca ım,
Senin adınla ellerimi kaldıraca ım.383
. 0
)
5
-3+ %*"
$ %.
(# " 5 * "
,.
5
" -#
Ambarda hiç tohum kaldı mı? Asma, incir, nar, zeytin
a açları bugüne dek ürün verdi mi?
'Bugünden ba layarak üzerinize bolluk ya dıraca ım.'384
& =
"
)"
)
/
> 7
& :$
Saul yakmalık sununun sunulmasını bitirir bitirmez Samuel
geldi. Saul selamlamak için onu kar ılamaya çıktı.385
*
0."& 4/
%
"=
.
()4 2)4 (
=
&
: %7
. % " 0."& 0 , =.)"
&
Eli a Gehazi'ye, "Hemen kemerini ku an, de ne imi al, ko "
dedi, "Biriyle kar ıla ırsan selam verme, biri seni selamlarsa
kar ılık verme. Git, de ne imi çocu un yüzüne tut." 386
382
2. Samuel: 22-47
Zebur: 63-4
384
Hagay: 2-19
385
1. Samuel: 13-10
386
2. Krallar: 4-29
383
$
141
$ 4 &$
9
"
)
0&#
"
.
/
14
$ % 7
$
3?
7
7&
&'/
$
,)"
7 >;7
7
Bu ölen dönemi bitince Eyüp onları ça ırtıp kutsardı. Sabah erkenden
kalkar, "Çocuklarım günah i lemi , içlerinden Tanrı'ya sövmü
olabilirler" diyerek her biri için yakmalık sunu sunardı. Eyüp hep böyle
yapardı.387
% &) %
"(
*
7 )
. %4 &
. % "
%
Ama elini uzatır da sahip oldu u her eyi yok edersen,
yüzüne kar ı sövecektir.388
%
"
4
) 6
: "
> +
$
" "
#
Develerini kentin dı ındaki kuyunun yanına çöktürdü.
Ak amüzeriydi, kadınların su almak için dı arı çıkacakları zamandı.389
.,
% .3
. " .
)40&.
Gelin, tapınalım, e ilelim,Bizi yaratan RAB'bin önünde diz çökelim.390
2kullanılmı tır:
387
Eyüp: 1-5
Eyüp: 1-11
389
Yaratılı : 24-11
390
Zebur: 95-6
388
(barak):
Kutsamak, övmek ve diz çökmek anlamlarında
142
%' @ &
%@
'
(
$.* ."
4 '
" %*"
"%.
öyle dedi: "Tanrı'nın adına öncesizlikten sonsuzlu a dek övgüler olsun!
Bilgelik ve güç O'na özgüdür.391
"
7
& % ' "* *7
*(. @ >" @ -4
-
$.*
@
0 -. 2
@
*A/ *
.'
&
>:
*/%. * "
% "
) %'
A/ % 7
Daniel yasanın imzalandı ını ö renince evine gitti. Yukarı
odasının Yeru alim yönüne bakan pencereleri açıktı. Daha önce
yaptı ı gibi her gün üç kez dizleri üzerine (diz) çöküp dua etti,
Tanrısı'na övgüler sundu.392
3-
(berek): Diz anlamında kullanılmı tır:
/6 % "
*A/*/ *"
7
% " " - 4&
( !7
3
7
%
&)
RAB dizlerinizi, bacaklarınızı tepeden tırna a iyile meyen
a rılı çıbanlarla vuracak.393
& &
0&
%
*
// )
% " " 7 "
9
&
Ellerini a ızlarına götürerek dilleriyle su içenlerin sayısı üç yüzü buldu.
Geri kalanların hepsi su içmek için dizleri üzerine çöktüler.394
391
Daniel: 2-20
Daniel: 6-10
393
Yasa Kitabı: 28-35
392
143
' /*:
- & % 7 " 60
: 0" &.
% 7" 0
%7
&
Kendi üzerime ant içtim,A zımdan çıkan söz do rudur, bo a çıkmaz:
Her diz önümde çökecek,Her dil bana ant içecek.395
4-
(Barakel): Barakel Elihu’nun babasıdır. Tanrının övdü ü
anlamındadır:
4 &# 2
%.
!
&3. /':% "
4
4$
$
Ram ailesinden Bûzlu Barakel o lu Elihu Eyüp'e çok
öfkelendi. Çünkü Eyüp kendini Tanrı'dan haklı görüyordu.396
5-
(brakah):
Bereket, bolluk; kutsama; arma an, hediye ve
cömert anlamlarında kullanılmı tır:
&
'()
)
*+ (
,"
Seni büyük bir ulus yapaca ım, Seni kutsayacak, sana ün
kazandıraca ım, Bereket kayna ı olacaksın.397
-: " ,
&
03.
03.
*
7
Naftali için de öyle dedi:"Ey sen, RAB'bin lütfu ve
Kutsamasıyla dolu olan Naftali!
Sen batıyı ve güneyi mülk edineceksin."398
394
Hakimler: 7-6
Ye eya: 45-23
396
Eyüp: 32-2
397
Yaratılı : 12-2
398
Yasa Kitabı: 33-23
395
144
(=
7
>% .0
@ %.0$
>;+
$040 >;+
0
0 . .0 .
$>" >;+
Kız, "Bana bir arma an ver" dedi, "Madem Negev'deki toprakları bana
verdin, su kaynaklarını da ver." Böylece Kalev yukarı ve a a ı su
kaynaklarını ona verdi.399
% +
-6;*
%&3.
Cömert olan bollu a erecek,
Ba kasına su verene su verilecek.400
6-
(Braka): Davud’un sava çılarından bir tanesi ve Tekoa
yakınlarında vah i ya amın sürdü ü bir vadinin adı olarak kullanılmı tır:
" +
" 6
. &
=)"
2" 4) &
2" . 1 3
2
Givalı emaa'nın o ulları Ahiezer'le Yoa 'ın komutası altındaydılar.
Adları unlardı: Azmavet'in o ulları Yeziel'le Pelet, Braka,
Anatotlu Yehu, 401
&% 7
/ "
&%
$ %*"
) /. "
/ -7% "
$
%
/ "
)
/#
Dördüncü gün Braka Vadisi'nde toplanarak RAB'be övgüler sundular.
Bu yüzden oranın adı bugün de Braka Vadisi olarak kaldı.402
399
Ye u: 15-19
Özdeyi ler: 11-25
401
1. Tarihler: 12-3
402
2. Tarihler: 20-26
400
145
7-
(breka): Küçük su birikintisi, gölet, havuz anlamında
kullanılmı tır:
: ** * "
:%.
&$ '4 - " +
5
% " >
% "
5
&+3$
% " >
Seruya o lu Yoav'la Davut'un adamları varıp Givon Havuzu'nun
yanında onları kar ıladılar. Taraflardan biri havuzun bir yanına, öteki
havuzun öbür yanına oturdu.403
? $ ' &)
&
"
*7 :4
%
.5
!1&$
'%
7
Arabası fahi elerin yıkandı ı Samîriye Havuzu'nun kenarında
temizlenirken RAB'bin sözü uyarınca köpekler kanını yaladı.404
," &)
"
*
# %
$
+%
$
$/24
'
"0 %
' 39% "
%
7
% )
Hizkiya'nın krallı ı dönemindeki öteki olaylar, bütün
ba arıları, bir gölet ve tünel yaparak suyu kente nasıl
getirdi i, Yahuda krallarının tarihinde yazılıdır.405
8-
(Berekya): Zerubbabel’in o lu; Kudüs’n duvarlarının
yeniden in a edilmesine yardımcı olan Nehemya’nın yardımcılarından birisi ve
Me ullem’in babası; Zekeriya’nın babası; Levi kabilesinden sürülen bir kimse;
403
2. Samuel: 2-13
1. Krallar: 22-38
405
2. Krallar: 20-20
404
146
Anla ma Sandı ının bulundu u yerin kapı bekçisi; Ahaz döneminde
Efraimilerin liderlerinden birisi ve di er bir çok tarihî ki ili in ismi olarak
Eski Ahit’te yar almaktadır:
- * %.
3 1.
:4
&$
+%.
" &%.
./ %.
9 %.
* "
Yedutun o lu Galal o lu emaya o lu Ovadya ve Netofalılar'ın
köylerinde ya ayan Elkana o lu Asa o lu Berekya.406
!9
4 %.
%. -
& /%. -
$
4)
* )"$
. %.
%.
Levililer de Yoel o lu Heman'ı, akrabalarından Berekya o lu Asaf'ı,
akrabaları Merario ulları'ndan Ku aya o lu Etan'ı atadılar.407
-
)"& ./
Berekya ile Elkana Antla ma Sandı ı'nın bulundu u yerin
kapı nöbetçileriydi.408
- 4% 7
" &
)"
. -.4
*
4 %.
-
%7
. &
>;& % %
4/
Birçok Yahudalı Toviya'ya ba lı kalaca ına ant içmi ti.
Çünkü Toviya, Arah o lu ekanya'nın damadıydı. O lu Yehohanan da
Berekya o lu Me ullem'ın kızını almı tı.409
406
1. Tarihler: 9-16
1. Tarihler: 15-17
408
1. Tarihler: 15-23
409
Nehemya: 6-18
407
147
% *
& *
0& .&
=
. 6 &*4
'"%.
%.
2%
Darius'un krallı ının ikinci yılının sekizinci ayında RAB ddo o lu
Berekya o lu Peygamber Zekeriya aracılı ıyla öyle seslendi:410
9-
(Yiverekya): Tanrının kutsada ı anlamında olan bu kelime
Zekeriya’nın babasının ismi olarak kullanılmı tır:
$
. .
*" > * "
-
2%
- 7
Kâhin Uriya ile Yiverekya o lu Zekeriya'yı kendime
güvenilir tanık seçiyorum.411
3.1.2.
Yeni Ahit’te ‘BRK’ Kökü
‘Brk’ kökü Yeni Ahit’te 20 fiil ve 24 isim olmak üzere 44 de i ik formda ve
toplam 78 kere kullanılmı tır.
Yeni Ahit’te ‘brk’ kökünün türemi biçimleri;
(abriyk’a),
0kyrb
<rbmw
(ambarak),
(mibarkiyn),
410
411
Zekeriya: 1-1
Ye aya: 8-2
(briyk’a),
Nykrbmd
Nykrbmw
<rbtm
(dambarkiyn),
(ambarkiyn),
(metbarak),
Kyrb
<rbm
Nykrbtm
0kyrbw
(biriyk),
Nykrbw
(obarkiyn),
(mibarek),
Nykrbm
(metbarkiyn),
Nykrb
148
<rbd
(barkiyn),
0kyrb
(abriyk’a),
(bareko),
(obarek),
wkrb
<rb
(birek),
Fkrwb
0krbmd
Ykrwb
(abrek),
(dambark’a),
(burk’ay),
hkrbw
<wrb
wkrbw
Nkrbtn
(barkiyn),
htkrwb
Fkrbm
(birok), ve
(biriykat),
<rb
wkrbmd
(obarke),
(netbarkun),
(burkat’a),
(abarkak),
(dibarkan),
Nykrb
tkyrb
(biriyk),
Kkrb0
Nkrbd
Jwkrbtn
(mibaraku),
Kyrb
(biriyka),
(bireko),
<rbw
(obarkiyn),
(burkt’a),
(dibarek),
0kyrbw
(barek),
wkrb
(dambaraku),
<rbw
(abrako),
Nykrbw
(netbarkan),
wkrbm
Nkrwb
(burkan),
Fkrwb
(burkteh),
0kyrb
(briyk’a),
(mibarakt’a),
0krwb
0krwb
(buork’a),
(burkea) olmak üzere toplam
44 de i ik biçimde geçmektedir. Bu biçimlerden bazıları aynı kökün farklı
çekimlerini
ifade
etmelerine
ra men,
harekesiz
transkripsiyonları aynı oldu undan tekrar edilmemi tir.
yazılı ları
ve
Türkçe
149
3.1.2.1.
Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘brk’ kökü
“<rb” kökünün sözlük anlamları
unlardır:412
Çökmek, diz çökmek, e ilmek; diz çöktürmek, bir eyi, kimseyi yere e mek;
elvada demek; kutsamak, takdis etmek, lütufta bulunmak; kutsallık istemek, duada
bulunmak. sim/sıfat olarak ise kutsanmı , takdis edilmi , mutlu, huzurlu. Kutsanmı
Ki i, Tanrının O lu, Kutsal Bakire, Kutsal ehir Edessa terkiblerinde kullanılır.
3.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘brk’ kökünün anlamları
Yeni Ahit’te 4 temel yapıdan türeyen ‘brk’ kökü
u anlamlarda
kullanılmı tır:
1-
0krwb
(buork’a): Diz çökmek anlamında kullanılmı tır:
Yhwkrwb L9 <rbw 0rbg hl Brq 04nk twl
wt0 dkw
Kalabalı ın yanına vardıklarında bir adam sa'ya
yakla ıp önünde diz çöktü.413
09r0 Nm txtldw 09r0bw 0ym4bd Pwkt <wrb
Lk (w4yd hm4bd
412
413
Smith, R. Payne, A Compendious Syriac Dictionary, Clarendon Pres, Oxford, 1903. s. 55-56.
Matta: 17-14
150
Öyle ki, sa'nın adı anıldı ında gökteki, yerdeki ve yer altındakilerin
hepsi diz çöksün. 414
2-
Fkrwb
(burkt’a): Kutsama, takdis, yüceltme, övgü; lütuf, iyilik,
cömertlik, bereket anlamlarında kullanılmı tır:
Jr9tsn 0nkh Nylhd Yx0 fw f F=wlw
Fkrwb Nqpn 0mwp Nm hnmw
Övgü ve sövgü aynı a ızdan çıkar. Karde lerim, bu böyle olmamalı.415
w4m4w wlxdw Fwbdkb 0hl0d hrr4 wplxw
Ml9l Nkrwbw Nxb4t hld Nyhywrbld Nm B=
Nym0 Nyml9
Tanrı'yla ilgili gerçe in yerine yalanı koydular. Yaradan'ın yerine yaratı a
tapıp kulluk ettiler. Oysa Tanrı sonsuza dek övülmeye layıktır! Amin.416
wh 0ylwmb Jwktwl 0n0 F0d Ytm0d Nyd 0n0
Jwylgnw0d Fkrwbd (dy
Yanınıza geldi imde, Mesih'in bereketinin dolulu uyla gelece imi
biliyorum.417
414
Filipililer: 2-10
Yakup: 3-10
416
Romalılar: 1-25
417
Romalılar: 15-29
415
151
Jwdt9nw Jwktwl Ymdq Jwt0nd Nylh Yx0 Nm
09b0d f Fkrwb Yl L=bt0 0nh L=m Fwn9y
Ky0 0wh Ky0 0nkh 0by=m 0whtd Jwt9mt40
Mydq Nmd Yh Fkrwb
Bu nedenle önce yanınıza gelmeleri ve cömertçe vermeyi vaat
etti iniz arma anları hazırlamaları için karde lere ricada
bulunmayı gerekli gördüm. Öyle ki, arma anınız cimrilik de il,
cömertlik örne i olarak hazır olsun.418
0xwrd 0ydww4 Bsn Nnxw 0xy4m (w4yb Mhrb0d
htkrwb 0wht Fwnmyhb 0mm9bd
brahim'e sa lanan kutsama Mesih sa aracılı ıyla uluslara sa lansın ve
bizler vaat edilen Ruh'u imanla alalım diye.419
fbwqld f0 Fyxwc Plx Fyxwc fp0w
Jw9rpt f F4yb Plx F4yb Jwtr0t Fkrwbd
Jwtyrqt0 ryg 0dhl Nykrbm Jwtywh Nylhd
$n0lw
Kötülü e kötülükle, sövgüye sövgüyle de il, tersine, kutsamayla kar ılık
verin. Çünkü kutsanmayı miras almak için ça rıldınız.420
hld hdy0b Lkw hb Lkw hnm Lkd L=m
418
2. Korintliler: 9-5
Galatyalılar: 3-14
420
1. Petrus: 3-9
419
152
Nym0 Nyml9 Ml9l Nkrwbw Nxb4t
Her eyin kayna ı O'dur; her ey O'nun aracılı ıyla ve O'nun için var
oldu. O'na sonsuza dek yücelik olsun! Amin.421
3-
0kyrb
(briyk’a):
Kutsanmı , kutsal, mübarek, yüce
anlamlarında kullanılmı tır:
htxwb4td 0nylglw 0kyrb 0rbsl Nnyksm dk
0xy4m (w4y Nnyxmw 0br 0hl0d
Bu arada, mübarek umudumuzun gerçekle mesini, ulu Tanrı ve
Kurtarıcımız sa Mesih'in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz.422
wt hnymy Nmd Jwnhl 0klm rm0n Nydyh
0dyt9d Fwklm wtry Yb0d Yhwkyrb
0ml9d htymrt Nm Jwkl twh
"O zaman Kral, sa ındaki ki ilere, 'Sizler, Babam'ın kutsadıkları,
gelin!' diyecek. 'Dünya kuruldu undan beri sizin için hazırlanmı olan
egemenli i miras alın!423
Yhyn9 f Mdmw 0wh Qyt4 Nyd wh
0xy4m wh tn0 rm0w 0nhk Br hl04 Bwtw
0krbmd hrb
421
Romalılar: 11-36
Titus: 2-13
423
Matta: 25-34
422
153
Ne var ki, sa susmaya devam etti, hiç yanıt vermedi.
Ba kâhin O'na yeniden, "Yüce Olan'ın O lu Mesih sen misin?"
diye sordu.424
4-
<rb
(barak): Kutsamak, takdis etmek; övmek; diz çökmek, ba
e erek selamlamak; ükretmek; anmak, hatırlamak; birinin iyili ini istemek,
birisi için dua etmek anlamlarında kullanılmı tır:
0md9 04h Nm Ynnwzxt fd ryg Jwkl 0nrm0
0yrmd hm4b F0d wh Kyrb Jwrm0td
Size unu söyleyeyim: 'Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun!' diyece iniz
zamana dek beni bir daha görmeyeceksiniz."425
Fwptw4 0wh f Nnykrbmd Fydwtd wh 0sk
0wh f 0mxlw 0xy4md hmdd Yhwty0
0xy4md hrgpd Yhwty0 Fwptw4 Nnycqd wh
Tanrı'ya ükretti imiz ükran kâsesiyle Mesih'in kanına
payda olmuyor muyuz? Bölüp yedi imiz ekmekle
Mesih'in bedenine payda olmuyor muyuz?426
Bsn Jwhm9 Kmts0 dkd 0whw
Jwhl Bhyw 0cqw <rbw 0mxl
Onlarla sofrada otururken sa ekmek aldı,
ükretti ve ekme i bölüp onlara verdi.427
424
Markos: 14-61
Matta: 23-39
426
1. Korintililer: 10-16
425
154
Yhwp0b wwh Nyqrw 0ynqb h4r L9 hl wwh
hl Nydgsw Jwhykrwb L9 wwh Nykrbw Nyxmw
Ba ına bir kamı la vuruyor, üzerine tükürüyor,
diz çöküp önünde yere kapanıyorlardı.428
<rbm dk hrbl 0hl0 rd4w Myq0 Mydq Nm Jwkl
Jwkt4yb Nm Jwbwttw Jwnptt J0 Jwkl
Tanrı, sizleri kötü yollarınızdan döndürüp kutsamak için Kulu'nu ortaya
çıkarıp önce size gönderdi.429
hnm rtymd wh Nm <rbtm rycbd wh Nyd 0nyrx fd
Hiç ku kusuz, kutsayan kutsanandan üstündür.430
0nmyhm Mhrb0b Nykrbtm wh 0nmyhm Nydm
Böylece iman edenler, iman etmi olan brahim'le birlikte kutsanırlar.431
0rqt0 <rbd 0n0 0w4 Lykm fw
Kyryg0 Nm dx Ky0 Ynydb9
Ben artık senin o lun olarak anılmaya layık de ilim.
Beni i çilerinden biri gibi kabul et.432
427
Luka: 24-30
Markos: 15-19
429
Elçilerin leri: 3-26
430
braniler: 7-7
431
Galatyalılar: 3-9
432
Luka: 15-19
428
155
Jw=wlt fw wkrb Jwkypwdrl wkrb
Size zulmedenler için iyilik dileyin. yilik dileyin, lanet etmeyin.433
Jwkybbdl9bl wbx0 Jwkl 0n0 rm0 Nyd 0n0
ryp4d wdb9w Jwkl +0ld Nml wkrbw
Ama ben size diyorum ki, dü manlarınızı sevin,
size zulmedenler için dua edin.434
3.1.3.
Yunanca ve Latincede ‘BRK’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler
Bu bölümde Yunanca ve Latincede ‘brk’ kökünü kar ılamak üzere kullanılan
sözcüklere yer verilmi tir. Batı dillerinin sözcük valıklarının, özellikle de dini
terminolojinin kutsal metinlerin ifade edildi i klâsik Yunanca ve Latince dillerine
dayanmasından ötürü bu dillerin incelenmesi önem ta ımaktadır.
3.1.3.1.
Yunancada ‘brk’ kökünü kar ılayan sözcükler
Yunancada ‘brk’ kökünü kar ılamak üzere
“
”
“
“
433
434
“
Romalılar: 12-14
Matta: 5-44
(eyulogeyo) ve
(enyulogeyo) kelimeleri kullanılmı tır.
” kelimesi iyi anlamına gelen “
”
”
(logos)
kelimelerinin
” (yu) söz anlamına gelen
birle mesinden
olu mu tur435.
156
“
”
“
kelimesi ise ile anlamına gelen
“
”
(en) edatı ve
” kelimelerinin birle mesiyle olu mu tur436.
Bu kelimelerin anlamları, türevleri ve Kitâb-ı Mukaddes’te kullanımları
öyledir:
1-
“
”
(eyulogeyo);
a a ıdaki
anlamlarda
44
kere
kullanılmı tır:437
a) Övmek, övgülerle kutlamak; ükretmek
b) yilik istemek, ba kası için dua etmek
c) Dini ritüeller vasıtasıyla bir eyi, ki iyi kutsamak; tanrıdan bir eyi
kutsamasını istemek, birisi için tanrının bereket vermesini niyaz etmek, iyilik
duasında bulunmak
d) Tanrının ba arılı kılması, kutsaması, mutluluk vermesi, iyilikler ve
bereket ba ı laması; tanrıdan lütufta bulundu u, bereketli kılınmı anlamlarında
kullanılmı tır.
!
435
"
Thayer and Smith. “Greek Lexicon entry for Eulogeo”. “The New Testament Greek Lexicon”. 6
Aug 2006 <http://www.studylight.org/lex/grk/view. cgi?number=2127>; Leon-Dufour, Xavier,
Dictionary of the New Testament, Harper & Row, San Fransisco 1983, s. 115-116.
436
Thayer and Smith. “Greek Lexicon entry for Eneulogeo”, a.g.e.
437
Blue Letter Bible. “Lexicon and Strong’s Concordance Search for 2127” . Blue Letter Bible.
1996-2002. 29 Oct 2006. <http://www.blueletterbible.org/cgi-bin/strongs.pl?strongs=2127&page=
1>, Souter, Alexander, a.g.e., s. 83.
157
Önden giden ve arkadan gelen kalabalıklar öyle ba ırıyorlardı:
"Davut O lu'na hozana! Rab'bin adıyla gelene övgüler olsun,
En yücelerde hozana!"438
#
#
$
#
O zaman Kral, sa ındaki ki ilere, 'Sizler, Babam'ın kutsadıkları,
gelin!' diyecek. 'Dünya kuruldu undan beri sizin için hazırlanmı olan
egemenli i miras alın!439
#
& #
%
'
"
Yemek sırasında sa eline ekmek aldı, ükredip ekme i böldü ve
ö rencilerine verdi. "Alın, yiyin" dedi, "Bu benim bedenimdir." 440
"
Sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin,
size hakaret edenler için dua edin.441
$
( $ )
*
"
+
438
Matta: 21-9
Matta: 25-34
440
Matta: 26-26
441
Luka: 6-28
439
'
"
158
sa onları kentin dı ına, Beytanya'nın yakınlarına kadar götürdü.
Ellerini kaldırarak onları kutsadı. Ve onları kutsarken yanlarından
ayrıldı, gö e alındı. 442
2-
“
”
(yulogetos); kutsanan, övülen anlamlarında 8 kere
kullanılmı tır:
$
,
"
Büyük atalar onların atalarıdır. Mesih de bedence onlardandır.
O her eyin üzerinde hüküm süren, sonsuza dek övülecek Tanrı'dır! Amin.443
3-
“
”
(yulogiya); kutsama; tatlı, güzel sözler, övgü; cömertlik,
bolluk, zenginlik, bereket anlamlarında 16 kere kullanılmı tır:
,
"
Yanınıza geldi imde, Mesih'in bereketinin dolulu uyla
gelece imi biliyorum.444
,
$
"
Böyle ki iler Rabbimiz Mesih'e de il, kendi midelerine kulluk
ediyorlar.Saf ki ilerin yüreklerini kula ı ok ayan tatlı sözlerle
aldatıyorlar.445
442
Luka: 24-50,51
Romalılar: 9-5
444
Romalılar: 15-29
443
159
'
$
"
Bu nedenle önce yanınıza gelmeleri ve cömertçe vermeyi vaat
etti iniz arma anları hazırlamaları için karde lere ricada
bulunmayı gerekli gördüm. Öyle ki, arma anınız cimrilik de il,
cömertlik örne i olarak hazır olsun.446
-
'
'
+
+
"
unu unutmayın: Az eken az biçer, çok eken çok biçer.447
.
$
'
"
"Övgü, yücelik, bilgelik, ükran, saygı, güç, kudret,
Sonsuzlara dek Tanrımız'ın olsun! Amin!"448
445
Romalılar: 16-18
2. Korintliler: 9-5
447
2. Korintliler: 9-6
448
Vahiy: 7-12
446
160
4-
“
”
(enyulogeyo); kutsama, kutsanma anlamlarında 2
kere kullanılmı tır:
'
.#
/
( )
"
Sizler peygamberlerin mirasçıları, Tanrı'nın atalarınızla yaptı ı
antla manın mirasçılarısınız. Nitekim Tanrı brahim'e öyle demi ti:
'Seninsoyunun aracılı ıyla yeryüzündeki bütün halklar kutsanacak.' 449
3.1.3.2. Latincede ‘brk’ kökünü kar ılayan sözcükler
Latincede ‘brk’ kökünü kar ılamak üzere “benedico” kelimesi ve türevleri
kullanılmı tır.
“Benedico”; benedicus, benedica, benedicum gibi sıfat biçimleri ve
benedico, benedicere, benedixi, benedictus fiil biçimleri bulunmakta ve övmek,
yüceltmek, kutsamak, kutlamak, tebrik etmek, birisinden iyi bahsetmek, yerinde söz
söylemek, bereketli olmak,
ükretmek; bereket, övgü, lütuf, merhamet, terfi;
bereketli, cömert, kutlu, nazik, kibar, dost, faydalı, Samîmi söz söyleme, güzel söz
söyleme gibi anlamlara gelmektedir450.
Latince Vulgate’de kelimenin örnek kullanımları:
449
450
Elçilerin leri: 3-25
Kabaa aç, Sina ve Erdal Alova, Latince Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınlar, stanbul 1995, s. 58
161
"Seni büyük bir ulus yapaca ım, Seni kutsayacak, sana ün
kazandıraca ım, Bereket kayna ı olacaksın.”
“Seni kutsayanları kutsayacak, Seni lanetleyeni lanetleyece im.
Yeryüzündeki bütün halklar Senin aracılı ınla kutsanacak."451
RAB ülkenize ya muru zamanında ya dırmak ve bütün eme inizi
verimli kılmak için göklerdeki zengin hazinesini açacak. Birçok ulusa
ödünç vereceksiniz; siz ödünç almayacaksınız.452
imdi önünde sonsuza dek sürmesi için kulunun soyunu
kutsamanı diliyorum. Çünkü, ey Egemen RAB, sen böyle söz verdin
ve kulunun soyu kutsamanla sonsuza dek kutlu kılınacak."453
451
Yaratılı : 12-3
Yasa Kitabı: 28-12
453
2. Samuel: 7-29
452
162
Ayrıca efendimiz Kral Davut'u kutlamaya gelen görevlileri,
'Tanrın, Süleyman'ın adını senin adından daha yüce, krallı ını senin
krallı ından daha ba arılı kılsın diyorlar.
Kral yata ının üzerine kapanarak,454
“ imdi önünde sonsuza dek sürmesi için kulunun soyunu kutsamayı
uygun gördün. Çünkü, ya RAB, onu kutsadı ın için sonsuza dek kutlu
kılınacak."455
Size zulmedenler için iyilik dileyin. yilik dileyin, lanet etmeyin.456
Bu nedenle önce yanınıza gelmeleri ve cömertçe vermeyi vaat
etti iniz arma anları hazırlamaları için karde lere ricada
bulunmayı gerekli gördüm. Öyle ki, arma anınız cimrilik de il,
cömertlik örne i olarak hazır olsun.457
"Övgü, yücelik, bilgelik, ükran, saygı, güç, kudret,
Sonsuzlara dek Tanrımız'ın olsun! Amin!"458
454
1. Krallar: 1-47
1. Tarihler: 17-27
456
Romalılar: 12-14
457
2. Korintliler: 9-5
458
Vahiy: 7-12
455
163
Böyle ki iler Rabbimiz Mesih'e de il, kendi midelerine kulluk
ediyorlar. Saf ki ilerin yüreklerini kula ı ok ayan tatlı sözlerle
aldatıyorlar.459
Yemek sırasında sa eline ekmek aldı, ükredip ekme i böldü ve
ö rencilerine verdi. "Alın, yiyin" dedi, "Bu benim bedenimdir." 460
459
460
Romalılar: 16-18
Matta: 26-26
164
3.2.
KUR’AN-I KERÎM’DE ‘BRK’ KÖKÜ
3.2.1. Arapça Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü
Lisânu’l-Arab ve Muhtâru’s-Sihâh’da “
” kökünün u türevlerine yer
verilmi tir:461
- Nema, fazlalık.
– nsan veya di er varlıklar için kullanılan bereket duası.
– Bereketli (mübârek) yemek.
Ferrâ,
“
ifadesinde yer alan berekâtuhu ifadesinin
mutluluk, saadet oldu unu belirtmi tir.
Ebû Mansûr da te ehhütte (
) geçen
bâreketuhu ifadesinin aynı ekilde mutluluk, saadet oldu unu belirtmi tir.
Peygambere salavat getirirken kullanılan
!" #$
!"
ifadesinde yer alan bâreke’nin de verilen an ve erefin devamlı olması, aynı deve
çöküp bir yerde sabit kaldı ı gibi erefin de devamlı kalması anlamında oldu u
belirtilmi tir.
Ümmü Selim’in aktardı ı,
()
%&' hadisinde ise “Onun için bereket
istedi” anlamı vardır.
– Birinden u urluluk istemek. Yüce Allah öyle buyurmu tur:
“Ate in yanında ve çevresinde bulunanlar mübârek kılınmı tır462”
461
bn Manzûr, a.g.e; brk maddesi, Muhtaru’s-Sihâh, c. 1, s. 20.
165
Arapça’da, ‘Allah sana bereket / iyilik / hayır versin’ anlamında
'
sözleri kullanılmaktadır.
E er birisi, *+,
-
derse, bu ‘ölümün bizi götürece i yer bereketli
/ mübârek olsun’ anlamındadır.
./
- 0 12 23
: “ üphesiz onu mübârek bir gecede indirdik463”
ayetinde kastedilen mübârek gece, kadir gecesidir.
– Temizlemek, temiz kılmak anlamlarındaki bu ifade sadece Allah
için kullanılır.
.
Ebu’l-Abbâs’a,
’ın tefsiri soruldu unda; ‘yücelmek’ anlamında
oldu unu söyledi.
– Yücelmi , yükselmi .
) .)
bn Abbâs,
için her türlü hayrın çok olmasıdır; bir ba ka yerde ise
için Allah’ı yüceltmektir, demi tir.
.
Leys ise,
ifadesini tefsir ederken, “Allah’ı ta’zim (büyüklemek) ve
temcid (ululamak) etmektir” demi tir.
– Bir eyden umutlanmak. Zeccac,
./
- 0 12 23
ayetinde geçen mübârek için, “çok hayır getiren yöndür” demi tir.
Leyhanî,
456
!"#
ifadesindeki bereketin ise ‘düzenlilik’
anlamında oldu unu belirtmi tir.
$
kullanılmaktadır.
462
463
Neml: 8
Duhan: 44
bu ifade pek kullanılmaz. Daha çok
9 8: ' 87
ifadesi
166
% – Gö
sünü yere koydu.
;
– Çok deve. Ço ulu,
– Çökmü deve toplulu u.
Leys, deve toplulu u için
%
kelimesinin kullanıldı ını söyledi.
“Falancanın çok devesi yok” anlamında
>)!?)
&
< = '
ifadesi
kullanılır.
Sabitle en ve yerle en her eye )
'
– Sütünü sa mak üzere kaldırılmı deveye denir.
( ' & )*
(
) ) denir.
)*
– Bir eye güvenen (itimat eden) kimseye denir.
– Bir eye çökmü kimse.
+ '%
@ .)
- Gö üs, sadr.
’in insan gö sü için,
@ .A
’nin ise di er canlıların gö sü için
kullanıldı ı söylenmi tir.
@ .)
tekil,
@ .)
gö sün içi,
'
@ .A
ço uldur diyenler olmu tur.
@ .A
gö sün dı ıdır, da denilmi tir.
- Atın gö sü.
Yakub; “
gö sün ortasıdır” demi tir.
Ali bn’ül Hüseyin’in bir sözünde: “
= !B C
küfrettiler / onu alçakladılar.” ifadesi yer almı tır.
– Güre erek onu gö sünün altına aldı.
8
: nsanlar Osman’a
167
# 8D - +D
– Sava an toplum diz çöktü.
,
– Sava ta sabit durmak.
,
– Sava alanı.
Sava ta, A
-
) EA ) denilir; yani “diz üstü çökün!”
– Bir tür gemi.
%
%
F 8G
– Kâbus.
– Kı ın berki, yani ba ı.
. – Ko arken hızlandı.
/ – Hızlandı.
01
&
'
– Atın hızlı ko ması.
'
HI ) @ F !
– Buluttan çok ya mur ya ması.
'
– Gö ün ya mura devam etmesi.
'
– Su biriken yer.
'
– Süt veren koyun.
%
– Yeti mi çocu u varken tekrar evlenen kadın.
'
– Bir çe it deniz balı ı.
– Bir çe it (beyaz) su ku u.
– Kurba a.
168
2
'
– Necd’de bulunan bir bitki çe idi.
23
– Araplarda,
2
ve
@) J
isimli iki karde e verilen ortak isim.
%4 – Bir yer ismi.
– Zilhicce ayının bir ba ka ismi.
' – Yemen’de bir yer ismi.
5 67
'
– Yemen’de bir yer ismi.
bn Haleveyh’e göre bu isim
Cehennem’de bir yerin ismidir. Ba kaları ise Mekke’den be gece uzaklıkta bir
yerin ismidir, demi lerdir.
Firuzâbâdî, Kâmusu’l-Muhît’inde bunlardan farklı olarak u kullanımlara yer
vermi tir:464
'
% 3'
-
– Tereya ı ile yenilen bir tür hurma.
– Bir tür gemi.
'% 2
%
& – Zilhicce ayının bir ismi.
– Kirpi.
el-Misbâhu’l-Munîr’de ise, çok bilinen bir giysi anlamında
verilmi olup, bunun için ayrıca
K= ( J L = 2
el- Mu‘cem’ul-Vasît’te, korkak, kâbus anlamında 8
465
Firuzâbâdî, a.g.e., c. 1, s. 20.
Feyyûmî, a.g.e., s. 18.
’a yer
kelimelerinin de kullanıldı ı yer
almı tır.”465
464
= ( .J
vardır.466
169
er-Râid’te ise farklı olarak u kullanımlara yer verilmi tir:467
'
– Daire çizmeye yarayan mühendislik aleti, pergel.
2
– Ate da ı. Ço ulu; M
– De irmencinin ta ı.
3.2.2.
Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü
el-Mevârid’de ‘brk’ kökü ile ilgili olarak
u türev ve anlamlara yer
verilmi tir:468
; % 9+)6:
': Deve çökmek. Gö
sünü yere koymak, yerle mek,
sabit olmak. Çalı mak.
' &< !"#
: => % Devam etmek. Sebat etmek.
,@ 6? '
:
+.
'
:$
G
/$
.
G3
$
:
J K?
-"# %. -N
466
A B& 5 Devamlı ya
(C % D% *E%F
:L
Yeti mi o lu varken kadın evlenmek.
: @ H I. Deveyi çöktürmek.
Deve çökmek.
B& C M
Ya mur iddetlenmek.
: Bereketle dua etmek.
el-Mu’cem’ul-Vasit, c. 1, s. 51.
Mesûd, Cubrân, a.g.e., s.318.
468
Sarı, Mevlüd, a.g.e., s. 91-92.
467
mur ya mak.
170
G
&
: Bereket, bolluk ile dua etmek. Razı olmak.
' &< !"#
: => % Devam etmek, sebat etmek.
-"# %. -N %. %. @
CO 6P Q' R !"#% CO 6P !"#
$
G '
ST"
:U
Q' V' W XV
L' %' C# W
: Bereketli, mübârek kılmak. Bereket vermek.
Deve çökmek.
: Diz üzerine çökerek sava mak.
: Se irtmekte çabalayıp sü’at etmek.
: Birini yere vurup gö sünün altına almak.
-"# %. ' Y
' #' W
: Namusu ve ırzına sövmek.
- : Kılıcın pasını açan pas açacak aletin üzerine yamanıp çökmek.
J K?
: Bulutun ya muru sa anaklı ya mak.
G
: Z1
U
@
Ulu olmak, yüksek olmak.
: Münezzeh, mukaddes ve yüce olmak.
"+ LC- ]^
\[ 3 2R V W
- : Bereket istemek
''
: _6- %
G `
'
)+ 6:
QU, 1
Hayra tefaül etmek.
: _6a
Hayır ve u ur ummak.
'b
b : Hayır, bereket ummak.
b : ' 'Y
' X& W c I. Deve çökmek
171
'
:
d+
(
e
'
sim – fiil olup devamlı, sabit ol anlamında kullanılır.
Deniz balı ı olup siyah gagası vardır.
: De irmenci.
,@
: Sava meydanı. Harpte sebat etme.
(% e
: Gögüs. Deve sürüsü.
: Korkak. Kabus.
(f
e+
Bolluk. Ziyade. Saadet. Bir eyin artıp ço alması.
( 'e+ '
(f
'e+ '
( . 9(
%
(
: Su birikintisi. Yapma havuz.
:Süt veren koyun.
e+
: Martı. De irmenci ücreti un.
: g- h Hurma ve sade ya la yapılan bir çe it tatlı. Un helvası.
e
: Mübârek. Bol. Kaymakla birlikte yenen bir çe it hurma.
Hayırlı bereketli ey.
(' &e
: Çökme yeri.
Bu türev ve anlamların yanı sıra Arapça – Türkçe Büyük Sözlük’te “N I
*
P I ) )” için
u anlamlara yer verilmi tir:469
1- Bereket, bolluk.
469
Erkan, Arif, a.g.e., c.1, s.592.
) .) O
172
2- Saadet, mutluluk,
3- Artma, fazlala ma, artaganlık, ziyâde.
3.2.3.
Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü
Türkçede bereket kelimesinin kökeni, Arapçadaki
’dir.
Arapça’da diz
çökmek, e ilmek, yere kapanmak, dua etmek ve kutsanmak anlamlarındadır.
Akkadçada birku diz, Fenikece, Aramice ve branicede barakât kutsama, kutsanma
anlamlarına gelmektedir.470
emseddin Samî, Kamus-ı Türkî’de ‘brk’ kökü ile ilgili u bilgilere yer
vermi tir:471
Berk; Yaprak, varak: Berk-i gül : Gül yapra ı; Gül-i Sadberk : bir nev’i gül;
Berk-ü bar : yaprak ve meyve; Bi Berk-ü neva : elde avuçta yok.
Berk; Pek, katı, sa lam, metin, muhkem, pek sa lam (‘pek’ lafzı bunun
muhaffifi olsa gerek)
Bürkan; Yanar da , küh-u ate , fe an.
Bürkani; Yanar da a mensub ve müteallik: Alaim-i bürkaniye.
Bereket; 1. Nimet, ihsan-i ilâhî, mevhibe-i sübhaniye. 2. Bolluk, feyz. Bu
sene zehayirde çok bereket vardır. 3. Mübâreklik, meymenet, saâdet: felan zatın
470
Ni anyan, Sevan, Sözlerin Soya acı: Ça da Türkçenin Etimolojik Sözlü ü, Adam Yay., stanbul
2002.
471
Samî, emseddin, Kamus-ı Türkî, kdam Matbaası, Dersaadet 1899 – 1900, s. 289.
173
sohbeti bereketiyle, duanızın bereketiyle. 4. Azı çok yerine geçecek suretde takdîs-i
ilahîyeye mazhariyet: Helal kazanılmayan malda bereket yoktur. Bereket versin = 1.
Hamd olsun, Allah’a ükür olsun, hele, bari : Bereket versin hava bulutlu idi, yoksa
sıcaktan bayılırdık. 2. Alınan bir ey için dua makamında irad olunur. Cevabında
“bereketini gör” derler.
Bürke; Su birikintisi, havuz, gölcük. Devellio lu, bu kelimenin martı ve
kurba a anlamına da geldi ini yazmı tır.472
Devellio lu’nun lûgatında, mübârek, tebârek ve tebrîk kelimeleriyle ilgili
olarak unlara yer verilmi tir:473
Mübârek; 1. Bereketli, feyizli, verimli. 2. U urlu, hayırlı, mutlu, kutlu. 3.
Be enilen, sevilen, kızılan, a ılan kimse veya ey hakkında söylenir.
Ayrıca
kar ılıklı kutlama anlamında mübâreke, “kutlu olsun!” anlamında mübârek-bâd ve
mübâreklik, kutlama anlamında mübârekî kullanılır.
Tebrîk; kutlama, u urlu olmasını dileme, “mübârek, kutlu olsun!” deme.
Ayrıca tebrîkat, tebrîkler, kutlamalar anlamındadır.
Tebârek; “mübârek etsin!”, tebârek-Allah; “Allah mübârek etsin!”,
tebâreke; Mülk Sûresi (Kur’an’da 67. sûre).
Devellio lu ayrıca, su birikintisi, gölcük ve gö üs anlamlarına gelen birke,
un helvası anlamında büruk, kelimelerine de yer vermi tir474.
472
Devellio lu, Ferit, Osmanlıca – Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi, Ankara 2006, s. 119.
a.e., s. 700, 1046, 1048.
474
a.e., s. 109, 119.
473
174
Büyük Türkçe Sözlük’te ‘brk’ kökünden türeyen ve Türkçe’de kullanılan
berekât, bereket, bereketlenmek, bereketli, bereketsiz, bereketsizlik, berk, berkiye,
berkuk, barika, mübârek, mübâreklik, tebrîk, tebrîkat, tebrîkle mek ve tebrîknâme
kelimelerine yer verilmi tir475:
Bereket; 1. Nimet, Allah’ın ihsanı. 2. Bolluk, gürlük, feyiz. 3. U ur, hayır,
Mübâreklik. 4. Neyse, iyi ki: Bereket versin ben oradaydım. 5. Ya mur, rahmet. 6.
Artma, bolla ma, ço alma.
Mübârek; 1. Feyiz ve bereket kayna ı olan, bereketli. 2. Hayırlı, u urlu,
kutlu: Bayramın mübârek olsun. 3. Hürmete layık, azîz, muhterem: O mübârek
gemiler hangi seherden geliyor - Kemal 4. Be enilen, sevilen eyleri tavsifte
kullanılır. 5. Alay yollu da kullanılır: mübârek hamsi.
Tebrîk; 1. U urlu, mübârek olmasını dileme, kutlama. 2. Tebrîk maksadıyla
gönderilen küçük kart.
475
Do an, Mehmet D., Büyük Türkçe Sözlük, z Yayıncılık, stanbul 1996, s. 132-133, 800, 1053.
175
3.2.4.
Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘BRK’ Kökü
ngilizce’de ‘brk’ kökü u sözcüklerle kar ılanmaktadır:476
baraka u I. to kneel down, to couch II. to make the camel kneel down
III. To invoke a blessing (on s.th., on s.o.), to give one’s blessing on, sanction (s.th.)
/
'
God bless you! IV. to be blessed (by); to enjoy (s.th.), find a
pleasure, delight (in); to ask s.o.’s blessing; to seek a blessing (from a Saint) VI. to
be blessed, be praised;
i
birka pl.
.
tabâraka blessed God, to be blessed.
birak pond, small lake; puddle, poolC
DB
;
swimming pool
i
baraka pl. –ât blessing, benediction /
;
Q misfortune, bad luck
; abrak more blessed
tabrîk pl. – ât good wish; blessing, benediction
&
mübârek blessed; fortunate, lucky
/ K1 1
./
congratulations,
my friend!
birkâr compass, (pair of) dividers
476
Wehr, Hans, ed. by J Milton Cowan, A Dictionary of Modern Written Arabic, Buchdruckerei
Hubert & Co., Harrasowitz 1979, s. 67; Mutçalı, Serdar, ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük, Da arcık
Yay., stanbul 2001, s. 45, 95.
176
2
burkân pl.
j
barâkîn volcano, k
burkânî volcanic
3.2.5. Kur’an-ı Kerîm’de ‘BRK’ Kökünün Türevleri ve Anlamları
‘brk’ kökünün Kur’an-ı Kerîm’de u türevleri kullanılmı tır:477
) ) ) E )R ) )
) A +J E ) ) .)) E *
S I ) ) E J J I ) ) E P ) .)/J E T ) .)/J ve S I ) .)/J .
Kur’an-ı Kerîm’de ‘brk’ kökü u anlamlara gelmektedir:478
Bereket : Hayır ve bolluk. Ço ulu
*
S I ))
’dir.
)))
mübârek kılmak, bolluk vermek mânâsına gelir. sm-i mefulu
fiili: Hayırlı ve
P ) .)/J ,
müennesi
U I ) .)/J ’dür.
V@ !( /A S /) N I) ) ) @I) f
O
U (/A S I) A W
R .A4@ X
J +J2 ) >I QA
P AI Y
P ZI ) (/A @ J [ !) ) ( \N @ J ]J 8^!) J:) P /) N) ) ]) /)
“Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve
bereketlerle in! Ayrıca kendilerini (dünyada) faydalandıraca ımız,
sonra da bizden kendilerine can yakıcı bir azabın dokunaca ı ümmetler
de olacaktır” denildi479.
477
Çanga, Mahmûd, a.g.e., s. 82.
a. e., s. 82.
479
Hud: 48
478
177
) ) +) QR I ) 'A ) ( QI) ) 'A
U ) QA+@ 'I VA/ _) :A ) ) ) 'A >I ]) ?) )
MAÀ ( a F +) :) S (I A ]) )@ I _'A
Yeryüzünün üstüne da lar yerle tirdi. Orada bereketler yarattı ve orada
dört günde arayan herkes için gıdalar takdir etti480.
M
) !A I ]) R A ) 'A l
_A8b c
A @ dIR I3A Te+N) 0J )@f
( 2))
Onu ve Lût’u içinde âlemlere bereketler verdi imiz yere çıkararak
kurtardık481.
) A +J : Mübârek kılındı mânâsındadır:
) hA +J2 4) F ?) !( I'I
=I &
) .@:J ) ) I+@ g) V@ /) ) A ( _A' V)/ ' X =I K
M
) !A I ]) R Y
^ ) Ab
Oraya varınca ona öyle seslenildi: Ate in bulundu u yerde ve
çevresinde olanlar Mübârek kılınmı tır! Âlemlerin Rabbi olan Allah her
türlü eksiklikten münezzehtir482!
=I +J!g) @ J @ N b]) I +ND( ) 0J +J].A( 'I (
& 0J )R1) 2@I Y
P 8)A ZI 4) )
te bu kitap, bizim indirdi imiz Mübârek bir kitaptır. Ona uyun ve
Allah’tan korkun ki size merhamet olunsun483.
V) A ZA /J (N 2(3A O
`& S I@I _A' 0J )R1) 2I 2(3A
üphesiz biz onu Mübârek bir gecede indirdik; do rusu Biz
uyarıcıyız484.
480
Fussilet: 10
Enbiya: 71
482
Neml: 8
483
En’am: 155
484
Duhan: 3
481
178
) ) .)) fiili: Mukaddes ve münezzeh olmak, (hissi yahut manevî) hayrı bol
olmak, anı yüce olmak.
P A QI FS _@ i) >a N I) +) 4J ) J R !J R 0A A )A KAZb
Mutlak hükümranlık elinde olan ve her eye gücü yeten Allah ne
yücedir485.
3.2.6. Tefsirlerde ‘BRK’ Kökünün Anlamları
Bereket, hayrın bir yerde karar kılması demektir. E er deve bir yere çakılıp
kalır da oradan ayrılmazsa, bunun için brk kökünün kullanılması buradan
gelmektedir.486 Hayrın kalıcı olmasına örnek olarak, verilen sadaka ve zekâtı örnek
gösteren Ra ıb el- sfehani, maldan verilen sadaka ve zekâtın malı azaltmayaca ını,
zira onda bereket, kalıcı bir hayr oldu unu vurgulamı tır.487 es-Sabûnî
*
kelimesini açıklarken, bir görü e göre yerlerin bereketinin meyveler, göklerin
bereketinin ya mur oldu unu kaydetmi tir.488
M
) !A I ]) R A ) 'A )R ) ) _A8b c
A @ dIR
yorumunda
485
I3A Te+N) 0J )@f
( 2))
öyle der:490 “Oranın bereketi
jkl
bnu’l Cezvî bu ayetin
udur; Yüce Allah, peygamberlerin
Mülk: 1
mam Kurtubî, a.g.e., c. 11, s. 515; a.e., c.12, s. 503; Fahruddin er-Razî, a.g.e., c. 6, s. 489; a.e.,
c.17, s. 170.
487
Râgıb el- sfehânî, Müfredat-u Elfazi’l-Kur’an,
maddesi, Daru’l-Kalem, Dıme k 1997.
488
es-Sabunî, Muhammed Ali, a.g.e., c.2, s. 325. Suddî öyle der: Rızık vermek üzere onlara
göklerin ve ve yerin kapılarını açardık. ( el-Bahr, 4/348)
489
Enbiya: 71
490
el-Cevzî, Abdurrahman b. Ali, Zadu’l-Mesir fi lmi’t-Tefsir, Beyrut 1404, C. V, s. 368.
486
179
ço unu oradan çıkarmı , oraya bolluk ve çok akarsu vermi tir”.
bnu’l Cevzi’nin
yorumunda bereketin kayna ının bir nedeni maddi temeller, di er nedeni ise manevî
temellerdir. Kurtubî’ye göre de “Bereketlendirdi imiz” kendisinden ekinler ve
mahsuller bitirip nehirler akıttı ımız yer demektir.491 Yüce Allah’ın: “Biz ise, o
arzda zayıf dü ürülenlere lütfetmek, onları önderler yapmak ve onları mirasçılar
kılmak istiyorduk”492 buyru unda sözü edilen lütuf ta bu bereketle aynıdır. Alemler
için bereketli kılınması, alemlere rahmet olan peygamberlerin ordan çıkmasına
istiaredir. Mevdudî ise, bu ayette sözü edilen ‘bereketli yer’ ile, hem maddi hem de
manevî de ere sahip olan Suriye ve Filistin topraklarının kastedildi ini, buraların
dünyanın en verimli bölgeleri oldu unu ve bir çok peygamberlerle de
ereflendirildi ini belirtmi tir.493 Muhammed Esed de, Filistin’in pek çok
peygamberin çıktı ı bir ülke oldu u için kendisinden ‘bereketli/kutlu yer’ olarak
bahsedildi ini dile getirmi tir.494
Razî de, bereketin dinî anlamda oldu unu
belirtmi tir.495 Bazı müfessirler bu yerin Mısır oldu unu dile getirmi olsalar da,
srailo ullarının tarihte Filistin ve am yöresine hakîm oldukları dikkate alınırsa bu
görü ün zayıf kaldı ı söylenebilir.496 bn Abbâs’a göre ise Mübârek topraklardan
kasıt Mekke’dir. Beytu’1-Makdîs oldu u da söylenmi tir.497
Ebu Hayyan,
) I+@ g) V@ /) ) A ( _A' V)/ ) A +J
jlk
ayetini açıklarken, “Bu ifade
ate in çevresindekilerin mübârek kılınmaya layık oldu unu göstermektedir. Çünkü
491
mam Kurtubî, a.g.e., c. 7, s. 441.
Kasas: 5
493
Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c. 3, s. 317.
494
Esed, Muhammed, a.g.e., s. 296, 657, 659.
495
Fahreddin Razî, Tefsir-i Kebîr, Akça Yayınevi, Ankara 1989, C. 16, s.174.
496
Döndüren, Hamdi, a.g.e., c. 1, s. 301, c. 2, s. 530-531.
497
mam Kurtubî, a.g.e., c. 11, s. 515.
498
Neml: 8
492
180
burada çok büyük bir olay meydana gelmi ; Allah (cc) Musa (as) ile konu mu ve
ona peygamberlik görevini vermi tir” demi tir.499
Dolayısıyla burada da
bereketlenmenin sebebi manevî anlamda büyük bir olaya tanıklık etmekle ilgili
olarak dü ünülmü tür. Razî de; “O mıntıkanın, ate tekilerin ve onun etrafındakilerin
mübârek kılınma sebebi, bu büyük hadisenin orada vaki olmasıdır. Ki, bu büyük i
de, Yüce Allah’ın Hz Musa ile konu ması, onu peygamber kılması ve onun elinden
mucizeler izhâr etmesidir. O toprakların böyle olması da gerekir; çünkü o topraklar
peygamberler ota ı, vahyin indi i mekân olup onların, ölülerini de, dirilerini de
içinde bulunduran yerdir” demi tir.500 Razî, ayetin açıklamasında farklı görü lere de
yer vermi tir:501
Ebu Hâtim’in nakletti ine göre Ubeyy, bn Abbâs ve Mücahid’in kıraati;
“Ate ve onun etrafındakiler mübârek kılındı” eklindedir. en-Nehhâs
dedi ki: Böyle bir rivayet sahih bir isnad ile elimizde bulunmamaktadır.
Bulunsa dahi bu bir tefsir olarak kabul edilir. Bu durumda “bereket”
ate e ve onun etrafında bulunan melekler ile Musa’ya raci olur.
es-Salebî dedi ki:
Araplar: “Allah seni mübârek kılsın” anlamında dört türlü söylerler. air
de dedi ki: “Yeni do mu bebekken de mübârek kılındın yeti kinken de
mübârek kılındın, Ve sen saçların a armı ken de ya lanmı ken de
mübârek kılındın.”
Taberî dedi ki: Yüce Allah: “Ate in yanında... olanlar da mübârek kılındı” diye buyurup da “Ate in içinde bulunanlar mübârek kılındı” diye
buyurmaması, “Allah seni mübârek kılsın” eklindeki kullanıma uygun
gelmi tir. Nitekim aynı anlamda olmak üzere: “Allah onu mübârek
kılsın” denilir. Bu ate in etrafında bulunanlar rnübarek kılındı, demektir.
499
Ebu Hayan, Muhammed b. Yusuf, el-Bahru’l-Muhit, Daru’l-Kutubi’l- lmiyye, Beyrut 1993, c.
VII, s.56.
500
Fahreddin Razî, a.g.e., c. 17, s. 403.
501
a.e., c. 13, s. 136.
181
Bu da Musa’dır ya da ate in yakınında bulunanlar mübârek kılındı,
demektir. Çünkü o, ate in ortasında idi.
es-Süddî dedi ki: Ate te melekler vardı. Dolayısıyla mübârek kılınma Musa
ve meleklere aittir. Yani, ey Musa, sen ve onun etrafında bulunan melekler mübârek
kılındınız. Bu da yüce Allah’ın Musa (as)’ya selâmı ve lutfudur. Tıpkı meleklerin
brahim (as)’ın huzuruna girdiklerinde ona selam verdikleri gibi. Yüce Allah
(melekler vasıtasıyla) öyle buyurmu tu: “Allah’ın rahmet ve bereketleri sizin
üzerinize olsun, ey hane halkı”502
M
) !A I ]) R a mn 4J ) T ) .)/J I b .)A KAZbI AC ( A o) p
AJ H
S @) #I ( I =b 3A
503
Ayet-i Kerîmede,
Mescid-i Harâm, “mübârek” olarak sıfatlandırılmı tır. Bunun sebebi, Mescid-i
Harâm’da Kâbe’yi tavaf etmenin, günahların affına sebep olmasıdır504. Razî de
‘mübârek’ sıfatıyla ilgili u açıklamaları yapmı tır505:
502
Hud: 73
Al-i mran: 96
504
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, a.g.e., c. 2, s. 319.
505
Fahruddin Razî, a.g.e., c. 6, s. 489. Razî, ‘mübarek’ kelimesiyle ilgili ilaveten u bilgilere de yer
vermi tir: E er biz “bereket”!, artma ve ço alma manasına alır isek, Beytullah u bakımlardan
mübarek olmu olur: 1- Taatlar orada yapıldı ında, sevapları daha fazla olur. Nitekim Hz. Peygamber
(s.as): “Mescid-i Haramın, mescidime üstünlü ü, mescidimin di er mescidlere üstünlü ü gibidir”
buyurmu tur. Daha sonra Hz. Peygamber (s.as): “Bu mescidimde kılman tek namaz, ba kalarında
kılınan bin namazdan daha faziletlidir” buyurmu tur. Bu, namaz hakkında böyledir. Hacca gelince,
Hz. Muhammed (s.as): söylemeden ve günah i lemeden bacanı tamamlarsa, anasının onu do urdu u
günahlarından sıyrılmı olur” buyurmu tur. Di er bir hadiste ise”Kabul edilmi haccın mükafaatı
ancak cennettir” buyurmu tur. Ma firet ve rahmeti elde etmekten daha bereketli bir eyin Böylece
bu, “Etrafına bereket verdi imiz Mescid-i Aksa’ya...” ( srâ, 1) âyetinde ifâde edilen husus gibi olur.”
3- Akıllı olanın, zihninde Kâ´be´nin bir nokta gibi, namazlarda ona yönelen insanların saflarının da
merkezi ku atan dâireler gibi oldu unu dü ünmesi ve namaz kılarken bu noktayı ku atan safların ne
kadar çok oldu unu tasavvur etmesi gerekir. Böylece hiç üphesiz, o namaz kılanlar içinde, yüce
ruhlu, kutsî kalbli, nurânî sırlara sahip ve gönülleri rabbani ahıslar bulunur. Sonra o saf ruhlar,
marifetullah Kâ´be´sine yönelip, bedenleri de u maddî Kâ´be´ye yöneldi i zaman, o esnada Mescid-i
Haram´da bulunan kimseler ruhunun nuru ile, Kâ´be´ye böylece yönelmi olan kimselerin ruhlarının
nurlarıyla birle irler de o ilâhî nurlar, o kimsenin kalbinde artar ve o ruhanî ı ıkların parıltıları, onun
gönlünde büyür. te bu çok büyük bir derya ve erefli bir makam olup senin dikkatini, Kâ´be´nin
mübarek oldu u hususuna çeker. Fakat biz bu bereketi, “devamlı olma” manasında tefsir edersek,
durum yine aynıdır. Çünkü Kâ´be´de, tavaf edenler, ziyaretçiler ve namaz kılanlar eksik olmaz.
Yeryüzü küre eklindedir. Yeryüzü böyle olunca, her saatin, bir kavim için sabah vakti; di er bir
503
182
Daha sonra Cenâb-ı Hak, “Alemler için mübârek olup hidayet vesilesi
rehber olmak üzere…” buyurmu tur. unu bil ki, Cenâb-ı Hak bu beyti
muhtelif faziletlerle vasfetmi tir:
Birincisi: Burası, insanlar için (ibâdet amacıyla) kurulmu ilk evdir.
Bunun, fazilet bakımından ilk olmak mânâsına geldi ini daha önce
söylemi tik. Biz buna, u izahları da ilâve edebiliriz:
a) Ali (r.a) “O, ‘bereket’ sıfatı kendisine tahsis edilmi ve kendisine
giren herkesin emin kılınmı oldu u ilk evdir” demi tir.
b) Hasan el-Basrî, “O, yeryüzünün, içinde Allah’a ibâdet edilen ilk
mescididir” demi tir.
c) Kutrûb ise, “O, kıble kılınan ilk evdir” demi tir.
kincisi: Allah Teâlâ, Kâ’be’yi “mübârek” olmakla vasıflandırmı tır. Bu
hususta iki mesele vardır:
Birinci Mesele; “Mübârek” kelimesi, hal oldu u için mansub gelmi tir.
Buna göre ifâdenin takdiri, “O, mübârek oldu u halde Mekke’de
yerle mi olan evdir” eklindedir.
kinci Mesele; “Bereket”in iki mânâsı vardır:
a) Artmak ve ço almak;
b) Devamlı olmak... Allah Teâlâ devamlı, ezelî ve ebedî oldu u için
“Tebârekellah” denilir. Bereket, içinde su bulunan havuza benzer. Deve,
gö sünü yere koyup çöküp kaldı ında “burûku’l-ba’îr” denilir.
kavim için ö le; üçüncü bir kavim için ikindi; dördüncü bir kavim için ak am; be inci bir kavim için
de yatsı vakti oldu unu dü ünmek mümkündür. Durum böyle olunca, Kâ´be, farz namazlarını edâ
etmek için, dünyanın her tarafından kimselerin bulunmasından asla ayrı kalmaz. te bu bakımdan,
bir devamlılık söz konusudur. Yine Kâ´be binlerce yıldır aynı hal üzere devam etmi tir. Binâenaleyh
Kâ´be´nin bu iki bakımdan da “mübarek” oldu u sabit olmaktadır. Üçüncüsü: Beytutlah´ın üçüncü
vasfı, “Alemler için hidayet rehberi” olmasıdır. Bununla ilgili iki mesele vardır: Birinci Mesele:
Bunun u manalarda oldu u söylenmi tir: a) “O, bütün âlemlerin namazlarında kendisine
yöneldikleri kıblesidir “ b) “Kâ´be, kendisinde bulunan zikretti imiz deliller ve anlattı ımız
harikulade halleri sebebi ile, irâde sahibi bir yaratıcının varlı ına ve Mz. Muhammed (s.as)´in
nübüvvetinin do rulu una bir delildir. Çünkü Hz. Peygamber´in nübüvvetine delâlet eden her ey,
aynı zamanda bir yaratıcının varlı ına, ilmine, hikmetine, kudretine, her eyden müsta ni olu una ve
bütün sıfatlarına delâlet eder.”c) Kâ´be, bütün âlemi cennete hidayet edip götürür. Çünkü farz
namazlarını edâ eden herkes cennete girmeye hak kazanır.
183
Aq
A &
)Rr
( g) ) *
S (?) A A )8@.)2Id'I T ) )./[ F /) F !) ( V) /A )R1( 2))
stu
“Gökten mübârek bir
su indirdik ve onunla bahçeler, biçilecek taneler yeti tirdik” ifadesinde de
görülece i üzere, ya mur bereketin kayna ı olarak ele alınmı tır. Bu suyla, insanlar,
güzel bahçeler, meyveli a açlar, türlü türlü sebzeler, bu day, arpa ve ekip biçilen
tüm di er hububata sahip olmaktadır.507 Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır da, bu
mübârek su ile Kur’an arasında benzerlik kurmu , Kur’an’ın da insanlara hayat
verdi ini, onları diriltti ini belirtmi tir.508
P ) .)/J 0J )R1) 2I Y
P 8)A ZI v)4) 509, P ) .)/[ P R wA ZI 4) )
ayetlerinde
de
Kur’an-ı
Kerîm,
mübârek
510
,
kitap,
P ) .)/J ) @I3A 0J )R1) 2I Y
P 8)A
mübârek
tanımlanmaktadır. Razî, bu tamlamalarla ile ilgili olarak
zikr,
olarak
u açıklamalara yer
vermi tir:512
Âyetteki “Mübârek olarak” (bir feyz kayna ı olarak) tabiridir. Me’ânî
âlimleri “Mübârek bir kitap”, bereketi ve menfaati devamlı olan, hayrı
çok, sevap ve ma firetle müjdeleyip, kötü fiillerden ve günahlardan
insanı alıkoyan bir kitaptır” demi lerdir. Ben de diyorum ki: “ limler ya
nazari (teorik)tir, ya da ameli (pratik)tir. Nazarî ilimlerin en ereflisi ve
mükemmeli, Allah’ın zatını (varlı ını), sıfatlarını, fiillerini, hükümlerini
ve isimlerini bilmektir. Görmez misin ki bunlar en mükemmel ilimlerdir
ve bu kitapta buldu un ilimlerden daha ereflisi yoktur. Amelî ilimlere
gelince, buradaki amelden maksad, ya azaların amelleridir, ya da kalbin
506
Kaf: 9
es-Sabûnî, Muhammed Ali, a.g.e., c. 2, s. 320.
508
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., c. 7, s. 228.
509
En’am: 92, 155
510
Enbiya: 50
511
Sad: 29
512
Fahruddin er-Razî, a.g.e., c.10, s. 24.
507
511
184
amelleridir. Kalbin amelleri, “ahlakı temizlemek” ve “nefsi tezkiye
etmek” diye isimlendirilir. Sen bu iki ilmî, bu kitapta buldu un tarzda
ba ka hiçbir yerde göremezsin.
el-Ferrâ bu ayetleri, “Biz onu mübârek olarak indirdik” anlamında olmak
üzere; “Bizim kendisini mübârek olarak indirdi imiz bir zikirdir bu” diye okumanın
(nahiv bakımından) caiz oldu unu söylemi tir.513
T .)^eI T I ) .)/J A b A A V@ /^ T (&
A ) @ N A xN 2I I) +J!a) 'I
514
Kurtubî bu ayeti, “Bu
selamda dua anlamı ve kendilerine verilen selamı alanların dostlu unu kazanma
mânâsı bulundu u için, Yüce Allah (cc) bu selama mübârek demi tir” diye
yorumlamı tır:515
S I ) .)/[ S I@I _A' 0J )R1) 2I 2(3A
516
; Kur’an’ın indirildi i gecenin ‘mübârek’ olarak
tavsif edilmesi, Kadir Suresinde de ifade edildi i gibi, bu gecenin “bin geceden
daha hayırlı olması517” sebebiyledir. Kurtubî, “Yüce Allah (cc) o gece kullarına
çokça hayır, bereket, iyilik ve sevap indirdi i için o geceyi mübârek olarak
tanımlamı tır” eklinde bu ifadeye açıklık kazandırmı tır.518 Razî, ‘mübârek gece’
ifadesinde alimlerin ihtilaf ettiklerini, bu geceye kimilerinin Kadir Gecesi,
kimilerininse Beraat Gecesi dediklerini kaydetmi tir.519
513
Kurtubî, a.g.e., c. 11, s. 500.
Nur: 61
515
Aktaran: Kurtubî, a.g.e., c. 12, s.319.
516
Duhan: 3
517
Kadir: 3
518
Kurtubî, a.g.e., c. 16, s.126.
519
Fahruddin er-Razî, a.g.e., c.19, s. 564-567.
514
185
J R !J R 0A A )A KAZb ) ) .))
520
;
Bu ayette, göklerin ve yerin mülkiyetini elinde
tutan yüce Allah (cc)’ın, kullarına her türlü iyilikten bol bol verdi ine i aret
edilmektedir.521
M
) !A I ]) R Y
[ ) J y ) ) .))
522
“Bereket” sözcü ünün kök anlamı, büyüklük,
yücelik, süreklilik ve sa lamlıkla birlikte büyüme, artma ve geli me demektir.
Bütün bu anlamlara ek olarak kelime, iyilik ve refah mânâlarını da ta ır. Buna göre
ayet, “Onun iyilikleri ve faziletleri hudutsuzdur. O’nun hayrı her yere ula ır. O sınırı
olmayan yüce bir mevki sahibidir. Üstelik, O’nun iyilikleri ve faziletleri için bir
bozulma veya eksilme sözkonusu de ildir, sürekli ve sabittir.523
“KAZb
) ) .))” Furkan Suresinde, Yüce
Allah için 3 kere524 kullanılan bu ibare
ile ilgili olarak Mevdudî unları kaydetmi tir:525
Arapça “tebâreke” kelimesi son derece kapsamlı olup ‘Mübârektir’
kelimesi ile kar ılanamayaca ı gibi, bir cümleyle bile ifade edilemez.
Bununla birlikte, belki birinci ve ikinci ayetlerin anlamları göz önüne
alındı ında kavranabilir. Burada u anlamları ifade etti ini söyleyebiliriz:
1) Allah, en lütufkâr olandır. Bu yüzdendir ki, tüm insanlı ı uyarsın diye
Kuluna “el-Furkan” nimetini derece derece bah etmi tir.
2) Allah, en büyük ve en yüce olandır. Çünkü, göklerin ve yerin
hakimiyeti O’nundur.
520
Mülk: 1
es-Sabunî, Muhammed Ali, a.g.e., c. 6, s. 511.
522
A’raf: 54
523
Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c.2, s. 43.
524
Furkan: 1, 10, 61
525
a.e., c. 3, s. 570-571.
521
186
3) Allah, en kutsal, en pâk ve en kâmil olandır. irkin her türlüsünden
uzak bulunup ilâhlı ında bir orta ı olmadı ı gibi, yerini alacak bir o ula
da muhtaç de ildir. Çünkü O, ebedî olandır.
4) Allah, rütbe bakımından da en yüce ve en ulu olandır. Mülk ve
hükümranlık bütünüyle ve yalnızca O’na aittir ve kudret ve otoritesinde
kimsenin payı yoktur.
5) Allah kâinatın yegane yaratıcısı olup kâinattaki her bir eyi yaratmı
ve takdir etmi tir.
) ) .))’nin mâzî fiil oldu
unu belirtilen Elmalılı M. Hamdi Yazır, kelimenin
tasrif olunmaz, yani di er sîgaları çekilmez ve Allah’tan ba kasına isnad edilemez
oldu unu belirtmi tir. Bu bapta mübala a vardır ve kendisinden meydana geldi ini
ifade eder. “Bereket” ise bir eyde ilâhî hayrın devamlı ve kararlı olması demektir
ki, “suyun havuzda birikip yükselerek durması” anlamından türemi tir. lâhî hayrın
bulundu u eye “mübârek” denilir. lâhî hayır, dar bir kalıba sokulup sayılamayacak
ve hislerle bilinemeyecek bir ekilde meydana geldi inden, kendisinde be duyu ile
bilinemeyen bir ziyadelik tesbit edilen eye de “mübârek” denilir. u halde
) ) .))
kelimesi, mübâreklik, bizzat kendisinden zuhur etmek üzere, mübâreklikte büyük bir
yükseklik ile kararlılık ifade eder. Ve bunun yani mübârekli in Allah Teâlâ
hakkında sonradan olma veya de i me üphelerinden uzak bir ekilde dü ünülmesi
gerekir.526
526
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., c. 6, s. 46-48; Yazır, buradaki ikili anlamı
detaylandırmaktadır: Bu tahlilde dü ünceye dayanak olacak iki kavram vardır: Biri subût, biri de
ziyâdelik’tir. Bunun için geçmi müfessirler de bunu, ba lıca iki mânâyı esas alarak tefsir etmi lerdir.
187
Elmalılı M. Hamdi Yazır, bu kavramı açıklarken, “ulu” kelimesinin
“ulumak” masdarından olması nedeniyle, bu sıfatın Yüce Allah için kullanılmasının
uygun olmayaca ının dü ünüldü ünü ifade etmi tir527:
‘Tebâreke’ için Türkçe’de ‘ululuk’ diye ifade edilebilse de, ‘ulu’ sıfatı,
‘ulumak’ masdarından emir kipine de ihtimali oldu u için, ho olmayan
bir mânâyı dü ündürmekten uzak olmadı ından, dilin inceli ine dikkat
eden edebiyatçılarca kullanılması uygun bulunmayıp ‘yüksek’ sıfatı buna
tercih edilmi tir. Bununla beraber binasından anla ılan ile mübala a
inceliklerini ifade edebilecek bir siga da bulamadı ımızdan kelimenin
Türkçe bir fiil ile tam tercümesi mümkün olamamı tır. Mesela
‘Yükseldi’ denilse yahud demek olabilirse de anla ılmaz. Özellikle sıfat
olarak da kullanılmaz.
Yazır, di er yandan ‘bereket’ kelimesi için böyle bir zorluk söz konusu
olmadı ının altını çizmektedir528:
Hâlbuki
“bereket”
kelimesinin
ayrıca
bir
Türkçe
kar ılı ını
kullanmadı ımız gibi fiilinin tercümesine de hiç imkan bulamıyoruz…
Mübârek olsun yerinde “kutlu olsun” denirse de “bereket” yerine “kut”
demiyoruz.
te bu gibi sebeplerden dolayı biz de meâlde ‘brk’ fiilini
aynen muhafaza ile beraber “ne yüce feyyaz O” (ne yüce feyiz, bolluk ve
bereket veren O) tabiriyle bir tefsir ifade etmek istedik, bunun yerinde
“yüksek, çok yüksek O”, yahud “çok pek çok feyiz ve bereket sahibi O”,
yahud “ne yüce kutlu O” demek mümkün olabilirdi.
Birisi mânâsıdır ki, varlı ı ezelî ve ebedî olarak gerekli olan mânâsınadır. Bunda devam ve karar
mânâsı esas olarak alınmı tır. Di erinde ise tezayüd (ço alma) mânâsı esas alınarak iki vecih
söylenmi tir. Bazıları, Allah Teâlâ’nın zatında yüceli ini ve Allah’tan ba ka eylerin noksanlı ını
dü ünerek “yüce oldu” mânâsıyla tefsir etmi lerdir. Allah Teâlâ’nın zatında her eyden yüksek
oldu unu ifade eder. Zatında yüksek, çok yüksek demek olur. Bazıları da fiil sıfatı olarak dü ünüp
“hayır ve ihsanı arttı ve ço aldı.” diye hayır ve ihsanının artıp ço almasıyla tefsir etmi lerdir. Bazı
yerde bu mânâların birisi, di er bazısında di eri daha uygun olmaktadır. u halde bnü Abbas
Hazretlerinden de iki rivayet oldu una göre, hem Allah’ın zatî sıfatını ve hem de fiilî sıfatını
dü ünerek bütün bu mânâları toplamak daha uygun olaca ından yani “hem zatında, hem sıfatında,
hem fiillerinde en mükemmel ve en olgun olmak üzere anı yüksek ve yücedir” mânâsıyla tefsir
olunmu tur.
527
a.e., c. 6, s. 46-48.
528
a.e., c. 6, s. 46-48.
188
Zeccac öyle der: “Tebâreke kelimesi, “bereket” masdarından olup, “tefâül”
vezninde bir fiildir.” Bereket, hayrın bol ve fazla olması demektir. Burada u iki
mânâ dü ünülebilir:529
a) Bu, “O’nun hayrı ço aldı ve arttı” demektir ve “E er Allah’ın
nimetlerini (tek tek) saymaya kalkı sanız, sayamazsınız”530 ayetiyle
kastedilen mânâdır.
b) Bu, “Allah, zâtı, sıfatları ve fiilleri hususunda, her eyden münezzeh ve
müsta ni oldu” demek olup, “O’nun benzeri yoktur” ayetiyle kastedilen
mânâdır. Bunun, Cenâb-ı Hakk’ın zâtı hususunda her eyden müsta ni ve
münezzeh olması mânâsı olu una gelince, mânânın “varlı ının vâcib ve
kadîm olması sebebiyle, yok olmaktan ve de i ikli e u ramaktan
uzaktır, yücedir, münezzehtir ve beridir” eklinde olması muhtemel
oldu u gibi; “Tekli i ve birli i sebebiyle, mümkin (mahlûk) varlıklardan
herhangi birisine benzemekten uzaktır, yücedir, münezzehtir ve beridir”
eklinde de olabilir.
Hak Teâlâ’nın, sıfatları hususunda her eyden münezzeh olu una gelince,
bunun mânâsının, “O’nun ilmî, zaruri veya kesbî veya tasavvuri, yahut da tasdikî
olmaktan münezzehtir” eklinde olması muhtemeldir. Cenâb-ı Hakk’ın, kudreti
hususunda her eyden münezzeh olmasına gelince; bu, “O, maddeye, zamana, bir
modele ve bir maksad ve gayeye ve bir ba ı a muhtaç olmaktan münezzehtir”
demektir. Cenâb-ı Allah’ın, fiilleri hususunda her eyden münezzeh olması
hususunda bu varlı ın, bekanın, varlı ın salahının (elveri li tarzda olmasının) ancak
kendisi tarafından olması demektir.531
529
Fahruddin er-Razî, a.g.e., c.17, s. 169.
Nahl: 18
531
Fahruddin er-Razî, a.g.e., c.17, s. 170.
530
189
Di er bazıları öyle demi lerdir: “Tebâreke”nin asıl mânâsı, bekaya ve
devamlılı a delâlet edip, devenin veya ku un su üzerine çöküp yumulması mânâsına
gelen ‘burûku’l-ba’îr’ ve ‘burûku’t-tayr’ deyimlerinden alınmı tır. Çukura da içinde
su birikti i için, birke denilir. Buna göre “tebâreke”, “Allah Teâlâ, zâtı hususunda
ezelî ve ebedî olarak bakidir, de i mesi imkansızdır. Yine sıfatları hususunda da
bakidir ve bunların de i mesi de imkansızdır” mânâsına gelir. Hak Teâlâ her türlü
menfaat ve maslahatların yegâne yaratıcısı ve sürdürücüsü oldu una göre, O’nun
“Tebâreke ve teâlâ” : “O, yüce ve münezzehdir” diye tavsif edilmesi gerekir.532
mam Kurtubî de “Tebâreke”nin anlamı hususunda farklı görü ler oldu unu
belirtmi tir:533 el-Ferrâ der ki: Arapça’da bu kelime ile “tekaddese” buyru u anlam
itibariyle aynıdır ve her ikisi de azameti anlatmak için kullanılır.
“Tebâreke”nin, teâla (pek yüce) anlamında oldu u söylendi i gibi, ba ı ı
pek yücedir, yani çok ve fazladır anlamında oldu u söylendi i gibi, nimetler ihsan
etmesi, devamlı ve kesin sabittir, anlamında oldu u da söylenmi tir.534
en-Nehhâs dedi ki: Bu açıklama, bu kelimenin dildeki anlamı ve türeyi i
bakımından en uygun olanıdır. Çünkü bir
eyin sabit olu unu anlatmak için
“bereket”in de kökünü te kil eden “çöktü” fiili kullanılır. “Deve çöktü, ku suyun
kenarına kondu” tabirleri de buradan gelmektedir ki bu da devamlı kalı ı ve sabit
olu u ifade eder. (Mukaddes oldu anlamına geldi ini belirten) ikinci görü ise
532
a.e., c.17, s. 170.
Kurtubî, a.g.e., c.12, s. 501.
534
a.e., c.12, s. 502.
533
190
yanlı tır. Çünkü takdîs (mukaddes bilme, kutsama) temizlikten gelmektedir. Anlam
itibariyle bununla bir ilgisi yoktur.535
Kurtubî ayrıca, bereket ile takdîs arasındaki farkı ortaya koymak için esSa’lebî’nin görü ünü ve bazı airlerin beyitlerini kullanmı tır:536
es-Sa’lebî
öyle dedi: “Tebârekallah” denilir, ancak “mütebârek” ve
“mübârek” denilmez. Çünkü yüce Allah’ın isim ve sıfatları hususunda konu ile ilgili
gelen nakillerin sınırında durulması gerekir. air et-Tirimmah der ki:
“Ne Mübârektir ânın! Vermedi ine yoktur verecek, Ya Rab, senin verdi ini
de yoktur engelleyecek.”
Bir ba ka air de öyle demektedir:
“Sen ne mübârek, ne yücesin, ne takdir edersen o olur, ükürler olsun Sana.”
Kurtubî, bazı alimlerin yüce Allah’ın güzel isimleri arasında “el-Mübârek”
adını da saydıklarını belirterek; “Biz de bu ismi Kitâbımızda (el-Esmâ fi erhi Esmai’llahi’l-Hüsnâ adlı eserimizde) zikretmi bulunuyoruz” demi tir.537
535
a.e., c.12, s. 503.
a.e., c.12, s. 503-504.
537
a.e., c.12, s. 505.
536
191
3.3.
‘BRK’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z
‘Brk’ kökü Kutsal metinlerde yaratan ile kul arasındaki ili kiyi do ru
anlamlandırmak açısından büyük bir önem ta ımaktadır. Bu kök ve köke ait
türevler, özellikle Eski Ahit’te yo un bir biçimde kullanılmakta, metnin çevresinde
örüldü ü anahtar terimlerden biri olma özelli i kazanmaktadır. Kökün Kitâb-ı
Mukaddes ve Kur’an’da kullanılma sıklıkları ve biçimleri a a ıdaki tabloda
verilmi tir:
Tablo 3 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘brk’ kökü sayısı
‘brk’ kökü
Eski Ahit
Yeni Ahit
Kur’an-ı Kerîm
Toplam
sim Türevleri
57
24
8
89
Fiil Türevleri
96
20
7
123
Toplam Türev
153
44
15
212
Toplam
Kullanım
408
78
32
518
‘Brk’ kökünün kutsal metinlerde kullanım sayıları inceledi inde, Eski
Ahit’te 408 kere olmak üzere önemli bir sayıda tekrar etti i görülmektedir. Yeni
Ahit’te bu kökün türevlerinin kullanım sayısı 78, Kur’an’da ise sadece 32’dir. Aynı
ikilde Eski Ahit’te bu kök 153 de i ik türevle kullanılmı tır. Kutsal metinlerde
toplam 128 kere kullanılan ‘brk’ kökünün kullanım sırasıyla en fazla Eski Ahit,
sonra Yeni Ahit (78) ve Kur’an’da (32) kullanıldı ı açıktır. Bu nedenle Kur’an
öncesi vahiy gelene inde bu denli merkezi bir öneme sahip bu kökün anla ılmasında
bu birikime müracaat etmek te büyük önem arzetmektedir.
192
Etimolojik olarak, ‘brk’nin kök anlamı “(diz) çökmek”tir. Samî dillerinde
b-r-k seslerinden olu an bu kök, Akkadçada burku, branicede berekh, Süryanicede
burka, yeni (Yahudi) Aramîcede birka, Harsusi dilinde bark, Amharikçede
temberekkeke, Tigre dilinde berek, Ugaritçede brk olarak kullanılır.538
Arapça
‘bereket’
(brk)
kelimesi,
Fulanice
barka,
Hintçe
barkat,
Endonezyaca berkat, Farsça barakat, Swahilicede baraka, Türkçe bereket, Malayca
berkat olarak di er dillere geçmi tir.539 Arapçada kutsal kılınmı anlamındaki
mubarak (barraka) ise Hintçe mubarak, Malayca mubarak, Farsça mobarak, Türkçe
mübarek olarak di er dillerde yer almaktadır. Aynı kökten kutlama anlamındaki
tabrik (barraka) ise Azerice tebrik, Farsça tabrik, Tatarca tebrik, Türkçe tebrik,
Özbekçe tabrik olarak kullanılmaktadır.540
Arapçada ‘brk’ kökü devenin çökmesi anlamında kullanılmı tır. Dolayısıyla
bu kökten türeyen bir çok kelime develerle ili kilidir. Ayrıca kök anlamının çökmek
oldu u açık olan ‘brk’ kökünün türevleri bir biçimde bu anlamla da irtibatlıdır. Kök
anlam çökmek, devamlı olmak, sabitlenmek fiileriyle ili kilendirilmi tir. Örne in
F I ) .J
kelimesi, sava ta askerin sabit durması için kullanılır.
' /z
) ) ) ifadesi
ise, bir i e devam etmek, bir i te sebat göstermek anlamındadır. sfehanî de devenin
bir yerde çakılıp kalmasından kök anlamını alan bereket kelimesinin, hayrın kalıcı
olmasına delâlet etti ini belirterek, verilen sadaka ve zekâtı örnek göstermekte,
maldan verilen sadaka ve zekâtın malı azaltmayaca ını, zira onda bereket, kalıcı bir
hayr olaca ını vurgulamaktadır.
538
Rajki, Andras, Arabic Etymological Dictionary, ‘baraka’, byy., 2002.
a.e.
540
a.e.
539
193
Dolayısıyla devenin çökmesi için kullanılan bu kök, zamanla ilahî nimetler /
hayır için kullanılmaya ba lanmı tır. Böylelikle bereket (
I ) .)
) kelimesi, ziyadelik,
fazlalık, nemâ, bolluk, u ur, mutluluk, hayır, rahmet, vb anlamlardadır. Türkçede de
kelime ilahî kaynaklı bollu un, nimetin ve hayrın çoklu unu ve devamlı olmasını
ifade etmektedir. Bu devamlılık, hayrın, rahmetin bir yere çökmesi suretiyle
sabitlenmesi, devamlı olması mânâsınadır. Dolayısıyla kök anlamından hareketle
bereket, ilahî nimetin, hayrın, saadetin, rahmetin kullara çökmesi suretiyle sabit,
devamlı hale gelmesi olarak anla ılmı tır.
lahî nimetlerin dı ında olmak üzere ahıslar için kullanıldı ında ise bu
kelime nimet yerine an ve erefi ifade etmektedir. Bu durumda anın, erefin
ahıslar üzerine çöken sıfatlar olarak devamlı olması anla ılmı tır. Nitekim
peygambere getirilen salâvattaki (
dü ünülmü tür.
!"
) bâreke ifadesi de bu anlamda
ifadesinde ise ba kaları için yapılan bol ihsan, nimet
talebi / temennisi için kullanılmı tır. Bol süt veren (verimli) koyuna
@ .A
denilmi tir. Yine Arapçada ‘brk’ kökü ya murun bol olması ve devam etmesi için
de kullanılmı tır. Ya mur bir rahmet, bereket kayna ı olarak, yere çökmekte ve
devam etmektedir. Kur’an’da bu anlamda kullanılmı tır.
biriken suyu, küçük havuzu ifade eder.
I @ .A
kelimesi de yerde
194
.
ifadesine gelince, bu ifade için temizlemek, temiz kılmak diyenler
oldu u gibi, yücelmek, yüce olmak, Allah’ı tâ’zim ifadesi anlamları verilmi tir. Bu
ifadeyi kar ılamak üzere Arapça - Türkçe sözlüklerde mukaddes olmak, münezzeh
olmak anlamları da kullanılmı tır. Razî, Allah Teâlâ devamlı, ezelî ve ebedî oldu u için
‘tebârekellah’ ifadesinin kullanıldı ını kaydetmektedir.
./
kelimesi de çok hayrın, ilahî nimetin, bollu un, u run, saadetin,
nimetin kayna ı anlamındadır. Bu nedenle bu kelime, Kur’an’ın ve Kadir gecesinin
sıfatı olarak kullanılmı tır. Müfessirler, mübârek bir kitap olarak Kur’an’ın hayrının
bol ve devamlılı ına i aret çekmektedirler. Razî bu kelimenin dini yönüne i aret
etmektedir. Mübârek ile mukaddes (kutsal) arasında ba lantı kurmaktadır. Nitekim
Elmalılı Hamdi Yazır da mübârek olanın sürekli ilahî hayır kayna ı oldu unu ortaya
koymaktadır.
‘Brk’ kökünün Arapçada kullanılan temel anlamları
bulunmaktadır.
branicede de
Eski Ahit’te diz çökmek, çökmek; kutsamak, takdis etmek,
övmek, tebrik etmek, lütuf, iyilik, hediye; bolluk, bereket; iyi niyet temennisinde
bulunmak, birisinin iyili ini dilemek; selam vermek, selamlamak; lanet etmek,
beddua etmek, sövmek; küçük göl, su birikintisi gibi anlamlarda kullanılmı tır.
Beddua, arma an, hediye, lanet etmek ve sövmek anlamları hariç, bu anlamların
hepsi Arap dilinde de yer almaktadır.
Yeni Ahit’te <rb kelimesi, diz çökmek, kutsama, takdis, yüceltme, övgü;
lütufta bulunmak, iyilik yapmak; kutsanmı , kutsal, mübarek, yüce; kutsamak,
195
takdis etmek; övmek; diz çökmek, ba e erek selamlamak; ükretmek; anmak,
hatırlamak; birinin iyili ini istemek, birisi için dua etmek anlamlarında
kullanılmı tır.
branice ve Süryanicenin aksine Arapçada bu kökün övmek,
ükretmek, anmak, hatırlamak anlamlarına gelecek türevleri bulunmamaktadır.
Bu kök Yunancaya aktarılırken “
” (eyulogeyo); kelimesi
kullanılmı tır. Eyulogeyo, kelimesi güzel anlamındaki eyu ile söz anlamındaki logos
kelimelerinin birle mesinden meydana gelmi tir ve övmek, kutlamak; ükretmek;
dini ritüeller vasıtasıyla bir eyi, ki iyi kutsamak; tanrıdan bir eyi kutsamasını
istemek, birisi için tanrının bereket vermesini niyaz etmek, iyilik duasında
bulunmak; Tanrının ba arılı kılması, kutsaması, mutluluk vermesi, iyilikler ve
bereket ba ı laması; Tanrının lütufta bulundu u, bereketli kılınmı anlamlarında
kullanılmı tır.
Latincede ise ‘brk’ kökü benedico kelimesi ile kar ılanmakta ve övmek,
yüceltmek, kutsamak, kutlamak, tebrik etmek, birisinden iyi bahsetmek, yerinde söz
söylemek, bereketli olmak,
ükretmek; bereket, övgü, lütuf, merhamet, terfi;
bereketli, cömert, kutlu, nazik, kibar, dost, faydalı, Samîmi söz söyleme, güzel söz
söyleme gibi anlamlara gelmektedir.
Türkçede bereket kelimesi, ilahî nimet, ihsan, hayır; bolluk, çokluk,
ziyadelik; mutluluk, saadet, baht; kutluluk, ululuk, yücelik için kullanılmaktadır.
Türkçede de bereket, ya mur anlamında da kullanılmaktadır. Mübârek ise feyizli,
verimli, bol; kutlu, mutlu, bahtlı, u urlu, hayırlı anlamlarında kullanılmaktadır.
Tebrîk ise kutlama, kutlu, u urlu, bahtlı olmasını dileme anlamındadır. Di er
196
yandan Osmanlıcada kullanılan bürke, bürkan, bikre, büruk kelimeleri günümüz
Türkçesinde kullanılmamaktadır.
Modern ngilizcede ise bu kökü kar ılamak üzere en yaygın biçimde
kullanılan bless fiilidir. Bu fiil ise; takdis etmek (consecrate, hallow, sanctify),
kutsamak (canonize, consecrate, hallow, revere, sanctify), kutsal saymak (hallow),
ükretmek (be grateful for, be thankful, praise, return thanks, thank) anlamlarına
gelebilmektedir. Bu anlamların aslında ‘kds’ köküne kar ılık olduklarına dikkat
etmek gerekir. Bless fiili, eski ngilizce bletsian, bledsian kelimesindendir.
Dolayısıyla ‘brk’ kökünün türevleri, Kur’an’da bereket, hayır, bolluk ve
mukaddes, münezzeh olmak, hayrı bol olmak, yüce olmak gibi daha sınırlı bir anlam
alanına tekabül ederken, Eski ve Yeni Ahit’te çok daha fazla türev ve tekrarla
kullanılan bu kök, çok daha geni bir anlam alanını ifade etmektedir. Buna ba lı
olarak ta, Türkçede bereket kelimesi, ngilizcede blessing kelimesinden daha dar bir
anlam alanına sahiptir.
Burada dikkatimizi çeken ilginç noktalardan bir tanesi de ne Arapça
sözlüklerde ne de tefsirlerde bereket kelimesinin ükür anlamı yer almazken, Türkçe
/ Osmanlıca sözlüklerde bu anlama da yer verilmi olmasıdır. Hâlbuki Kitâb-ı
Mukaddes’te ve ifade edildi i di er tüm dillerde ( branice, Süryanice, Yunanca,
Latince, ngilizce) bereket kelimesi ve kar ılı ında kullanılan kelimelerde ükür
anlamı da yer almaktadır. Aslında Kur’an’da yer alan Arapça kullanımları dikkate
alındı ında dolaylı olsa da ükretme anlamı bu kök için kullanılabilir. Örne in ayeti
öyle anlamak mümkün olabilir “
@ N ) +( {
) ) F )A F !) ( ) n ) QI c
) @ dIR J N I >I ]) ?) KAZb J b
197
@ N ) +) {
J V) ) g@ dI'I M
) !A I ]) R Y
[ ) Jb
N @ N [) J b J N AwI *
A .)^|b V) /^ N QI }) ) )
Yeri sizin için
yerle im alanı, gö ü bir bina kılan, size en güzel ekli veren ve sizi temiz besinlerle
rızıklandıran Allah'tır.
ükürler olsun!”541
541
Mümin: 64
te O Allah, sizin Rabbinizdir. Âlemlerin Rabbi Allah’a
198
IV. BÖLÜM
‘SBH’ KÖKÜ
Bu bölümde, bir önceki bölümde (‘brk’ kökü) izlenen yöntem / sıralama
kullanılarak ‘sbh’ kökünün leksikografik, etimolojik ve semantik incelemesine yer
verilecektir.
4. 1.
K TÂB-I MUKADDES’TE ‘SBH’ KÖKÜ
4.1.1.
Eski Ahit’te ‘SBH’ Kökü
‘Sbh’ kökü Eski Ahit’te 33 fiil ve 44 isim olmak üzere 77 de i ik formda ve
toplam 155 kere kullanılmı tır.
4.1.1.1.
“4 B”
branice sözlüklerde ‘sbh’ kökü
kökü fiil olarak u anlamlarda kullanılmı tır:542
Yumu atmak, sakinle tirmek, susturmak; ok amak; vurmak, çarpmak,
darbetmek; övmek, yüceltmek, tesbih etmek; takdir etmek; tebrik etmek; övünmek,
böbürlenmek; a ırı derecede övmek, pohpolamak ve tapmak, bayılmak; geli mek,
geli tirilmek, bir eyin kimsenin de erinin artması; mükemmel olmak, düzeltmek,
iyile tirmek; Tanrıya ükranda bulunmak, Tanrıyı övmek.
542
Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Shabach”. “The KJV Old
Testament Hebrew Lexicon”. 6 Aug 2006<http://www.biblestudytools.net/Lexicons/Hebrew/heb.
cgi?number= 7623&version=kjv>; Jastrow, Marcus, Dictionary of the Targumim, the Talmud Babli
and Yerushalmi, and the Midrashic Literature, Pardes Publishing House, New York, 1950. c. 2, s.
1511; Shachter, Haim, The New Universal Hebrew English Distionary, Yahneh Publishing House,
Tel Aviv, 1962, c. 2, s. 737.
199
4.1.1.2.
Eski Ahit’te ‘sbh’ kökünün türevleri
Eski Ahit’te ‘sbh’ kökü;
4 &
( abakh) ve
4 &
( ebakh) kelimelerinin
türevleri eklinde 155 kere kullanılmı tır.543
4.1.1.3.
Eski Ahit’te ‘sbh’ kökünün anlamları
Eski Ahit’te 2 de i ik formda türevleri yer alan ‘sbh’ kökü u anlamlarda
kullanılmı tır:
1-
4 &
sakinle tirmek;
( abkha):
an,
Övmek, yüceltmek, tesbih etmek; yatı tırmak,
ün;
zafer;
takdir
etmek,
övmek
anlamlarında
kullanılmı tır:
.4 &
3,
$4
'94
1% 7
&
4 &
Senin sevgin ya amdan iyidir,
Bu yüzden dudaklarım seni yüceltir.544
- $:
%
RAB'bi yücelt, ey Yeru alim! Tanrın'a övgüler sun, ey Siyon!545
#;
- )
>+ - &
# - &4 &
Denizlerin kükremesini,Dalgaların gümbürtüsünü,
Halkların karga asını yatı tıran sensin.546
543
Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Shabakh”, a.g.e.
Zebur: 63-3
545
Zebur: 147-12
546
Zebur: 65-7
544
200
4 &
0
>(
,
$
(
&
0
Sen kudurmu denizler üzerinde egemenlik sürer,
Dalgalar kabardıkça onları dindirirsin.547
. C
>
.: / ."&
4 0&
." &
&*/ &
*
+ %.
öyle seslenin: "Kurtar bizi, ey kurtarıcımız Tanrı, Topla bizi, ulusların
arasından çıkar. Kutsal adına ükredelim, Yüceli inle ereflenelim.548
+ %.
>
.: / .
4 0&
." &
&*/ &
*
Kurtar bizi, ey Tanrımız RAB,Topla bizi ulusların arasından.
Kutsal adına ükredelim,Yüceli inle ereflenelim.549
*
4 ,
& 6
40
1%.
&)
0&
4 < %
.)
%
7& 6
%. .% &)
$4
04 &
40
)" =
Mutlulu u takdire de er buldum. Çünkü güne in altında insan
için yiyip içmekten, mutlu olmaktan daha iyi bir ey yoktur.
Çünkü Tanrı'nın güne in altında kendisine verdi i ömür boyunca
çekti i zahmetten insana kalacak olan budur.550
2-
4 &
kullanılmı tır:
547
Zebur: 89-9
1. Tarihler: 16-35
549
Zebur: 106-47
550
Vaiz: 8-15
548
( ebakh):
Övmek, yüceltmek, tesbih etmek anlamında
201
' .) 4 &
*
.0"* -"
0
.0"*
7
) @
(
> %' =
4
." %'
Ey atalarımın Tanrısı,Sana ükreder, seni överim.
Sen ki, bana bilgelik ve güç verdin,Senden istediklerimizi bana bildirdin
Ve kralın dü ünü bize açıkladın.551
'
@ 4
1&/
4 & C.* . .) -"7
* )" %
' $ &
&
( -
* -'
Ben Nebukadnessar Göklerin Kralı'na ükrederim. O'nu över,
yüceltirim. Çünkü bütün yaptıkları gerçek, yolları do rudur;
kendini be enmi leri alçaltmaya gücü yeter.552
9
) '
.
4 &
"
4 0&
2 3 &4.
araplarını içerken altından, gümü ten, tunçtan, demirden,
a açtan, ta tan ilahları övdüler. 553
4.1.2. Yeni Ahitte ‘SBH’ Kökü
Yeni Ahit’te ‘sbh’ kökü 12 fiil ve 4 isim olmak üzere 16 de i ik biçimde ve
toplam olarak 22 kere kullanılmı tır,
4.1.2.1. Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘sbh’ kökü
551
Daniel: 2-23
Daniel: 4-37
553
Daniel: 5-4
552
202
“Xb4” kökünün sözlük anlamları
Sıfat olarak;
anlı,
unlardır:554
erefli, görkemli, parlak, güzel; ünlü, me hur;
mükemmel, çok iyi, çok parlak; kıymetli, de erli; debdebeli, tantanalı, abartılı;
övülmeye de er, mükemmel, kusursuz. sim olarak; an, ün, görkem, güzellik;
görkemli ve güzel i ler. Fiil olarak; övmek, ükretmek; ululamak, yüceltmek, takdis
etmek; ükran ilahîleri söylemek; onurlu olmak, itibar, iyi isim ve ün sahibi olmak;
övülmek; takdis edilmek, çınlamak, yankı yapmak; kendine hayran olmak;
ululanmak, yüceltilmek.
4.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘sbh’ kökünün anlamları
Yeni Ahit’te 4 temel yapıdan türeyerek 101 de i ik biçimde yer alan ‘sbh’
kökü u anlamlarda kullanılmı tır:
1-
0xbw4
( ubkha’a): Görkem, an, ün; zenginlik; yücelik, ululuk;
övgü, yüceltme, övme, ululama anlamlarında kullanılmı tır:
Nyrx0w 0rhsd 0xbw4 Nyrx0w 04m4d 0xbw4 wh Nyrx0w
0xbw4b wh rtym 0bkwk Nm 0bkwkw 0bkwkd 0xbw4
Güne in görkemi ba ka, ayın görkemi ba ka, yıldızların görkemi ba kadır.
Görkem bakımından yıldız yıldızdan farklıdır.555
0wh 0xbw4b L=bt0d Mdm ryg J0
554
555
Smith, R. Payne, A Compendious Syriac Dictionary, Clarendon Pres, Oxford, 1903. s. 555-556.
1. Korintliler: 15-41
203
0whn 0xbw4b 0wqmd 0ny0 ty0ryty
Geçici olan, yücelik içinde geldiyse,
kalıcı olanın yüceli i çok daha büyüktür.556
0xbw4 whb <twl Yb0 tn0 Ynyxb4 04hw
0ml9 0whnd Mdq Nm <twl Yl 0wh ty0d
Baba, dünya var olmadan önce ben senin yanındayken sahip oldu um
yücelikle imdi beni yanında yücelt.557
0xbw4d wnmyhml Jwtn0 Nyxk4m 0nky0
dx Nmd 0xbw4w Jwtn0 Nylbqm dx Nm dx
Jwtn0 Ny9b f 0hl0
Birbirinizden övgüler kabul ediyor, ama tek olan Tanrı'nın övgüsünü
kazanmaya çalı mıyorsunuz. Bu durumda nasıl iman edebilirsiniz?558
0nh 0n=lw4 Lt0 Kl 0crqlk0 hl rm0w
hl 0n0 Bhy 0bc0d Nmlw Ml4m Yld hxbw4w hlk
O'na, "Bütün bunların yönetimini ve zenginli ini sana verece im" dedi.
"Bunlar bana teslim edildi, ben de diledi im ki iye veririm.”559
556
2. Korintliler: 3-11
Yuhanna: 17-5
558
Yuhanna: 5-44
559
Luka: 4-6
557
204
2-
Fxwb4t
(te bukhta):
Görkem, ün, yücelik; övünme, övme,
yüceltme, övgü, övünç; onurlandırmak anlamlarında kullanılmı tır.
Fqyrs Fxwb4tb w0 0nyrxb Mdmw
hrbxl $nlk 0ny9r twkykmb f0 Jwdb9t f
Bw4xn hnm rtymd Ky0
Hiçbir eyi bencil tutkularla ya da bo övünmeyle yapmayın.
Her biriniz alçakgönüllülükle öbürünü kendinden üstün saysın.560
0hl0l Nbzlkb Fxwb4td 0xbd Qsn hdy0bw
hm4l Nydwmd Fwpsd 0r0p hyty0d
Bu nedenle, sa aracılı ıyla Tanrı'ya sürekli övgü kurbanları,
yani O'nun adını açıkça anan dudakların meyvesini sunalım.561
dx wywhd 0zxtm fw Lbxtm fd whl 0ml9d Nyd
Nym0 Nyml9 Ml9l Fxwb4tw 0rqy0 0hl0 0klml
Onur ve yücelik sonsuzlara dek bütün ça ların Kralı,
ölümsüz ve görünmez tek Tanrı'nın olsun! Amin.562
htxwb4tw Jwhtwl F0 0hl0d 0k0lm 0hw
Fbr Flxd wlxdw Jwhyl9 trhn0 0yrmd
560
Filipeliler: 2-3
braniler: 13-15
562
1. Timoti: 1-17
561
205
Rab'bin bir mele i onlara göründü ve Rab'bin görkemi
çevrelerini aydınlattı. Büyük bir korkuya kapıldılar.563
0md Frxb Kl Kmts0 Lz tnmdz0d 0m f0
Kmts0w L9l f9t0 Ymxr Kl rm0n <rqd wh F0d
Km9 Nykymsd Jwhlk Mdq Fxwb4t Kl 0whtw
Bir yere ça rıldı ın zaman git, en arkada otur. Öyle ki, seni ça ıran
gelince, 'Arkada ım, daha öne buyurmaz mısın?' desin. O zaman seninle
birlikte sofrada oturan herkesin önünde onurlandırılmı olursun.564
Jtwdxw Jtxwb4t ryg Jwn0 Jwtn0
Evet, övüncümüz ve sevincimiz sizsiniz.565
3-
0xb4m
(mi abkhe): Mükemmel, kusursuz, ahane anlamlarında
kullanılmı tır:
0kykr Fxnd 0rbg 0zxml Jwtqpn 0nm f0w
0qnwpbw 0xb4m 04wblbd Nyly0 0h $ybl
Jwn0 0klm tyb Jwhyty0
Söyleyin, ne görmeye gittiniz? Pahalı giysiler giymi bir adam mı?
Oysa ahane giysiler giyip bolluk içinde ya ayanlar
kral saraylarında bulunur.566
563
Luka: 2-9
Luka: 14-10
565
1. Selanikliler: 2-20
566
Luka: 7-25
564
206
04lw= hb tylw 0xb4m dk h4pnl Fd9 hymyqnw
04ydq 0wht f0 0md Nylhld Mdm fw 0=mq fw
Mwm fd
Öyle ki, kiliseyi üzerinde leke, buru ukluk ya da buna benzer bir ey
olmadan, görkemli biçimde kendine sunabilsin. Amacı kilisenin kutsal
ve kusursuz olmasıdır.567
4-
Xb4
( abakh): Övmek, övünmek, övülmek, ululamak, yüceltmek,
yüceltilmek, tesbih etmek anlamlarında kullanılmı tır:
fkyhl Jwhm9 L9w Klhw Mq rw4w
0hl0l Xb4mw rw4mw Klhm dk
Sıçrayıp aya a kalktı, yürümeye ba ladı. Yürüyüp sıçrayarak, Tanrı'yı
överek onlarla birlikte tapına a girdi.568
P0 0rsbb Nyrhbt4m 00ygsd L=m
rhbt40 0n0
Mademki birçokları ne olduklarıyla övünüyorlar, ben de övünece im.569
0hl0 P0w hb Xbt40 0hl0 J0w
hl Xb4m 0dxmw hb hl Xb4m
Tanrı O'nda yüceltildi ine göre, Tanrı da O'nu kendinde
567
Efesliler: 5-27
Elçilerin leri: 3-8
569
2. Korintililer: 11-18
568
207
yüceltecek.Hem de hemen yüceltecektir.570
0hl0l Xb4mw hrtb 0wh F0w 0zx ht94 rbw
0hl0l 0xbw4 0wh Bhy 0zxd 0m9 hlkw
Adam o anda yeniden görmeye ba ladı ve Tanrı'yı yücelterek
sa'nın ardından gitti. Bunu gören bütün halk Tanrı'ya övgüler sundu.571
Nyxb4mw wwh Nylcm fy4w Swlwp 0ylld hglpbw
0rys0 Jwhl wwh Ny9m4w 0hl0l wwh
Gece yarısına do ru Pavlus'la Silas dua ediyor, Tanrı'yı ilahîlerle
yüceltiyorlardı. Öbür tutuklular da onları dinliyordu.572
Xbt4mw Jwht4wnkb 0wh Plm whw
$n0 Lk Nm 0wh
Oranın havralarında ö retiyor, herkes tarafından övülüyordu.573
dk fkyhb wwh Jwhyty0 Nbzlkbw
Nym0 0hl0l Nykrbmw Nyxb4m
Sürekli tapınakta bulunuyor, Tanrı'yı övüyorlardı.574
570
Yuhanna: 13-32
Luka: 18-43
572
Elçilerin leri: 16-25
573
Luka: 4-15
574
Luka: 24-53
571
208
4.1.3.
Yunanca ve Latincede ‘SBH’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler
Bu bölümde Yunanca ve Latincede ‘sbh’ kökünü kar ılamak üzere kullanılan
sözcüklere yer verilmi tir.
4.1.3.1.
Yunancada ‘sbh’ kökünü kar ılayan sözcükler
Yunanca’da ‘sbh’ kökünü kar ılamak üzere
“
”
“
“ 0
”
(ayneo) ve
(epayneo) kelimeleri kullanılmı tır.
” kelimesi “
” (epi) edatı ile “ 0
”
kelimelerinin
birle mesinden olu mu tur.575 Bu kök; övmek, takdir etmek, yüceltmek; te ekkür
etmek; tanrı için ükür ilahîleri okumak; tesbih etmek; yemin etmek, söz vermek;
tavsiye etmek, önermek; özlü söz, güzel söz gibi anlamlara gelmektedir.576
Bu kelimelerin anlamları, türevleri ve Kitâb-ı Mukaddes’te kullanımları
öyledir:
1- “
1
+
” (aynesis); övgü anlamında 1 kere kullanılmı tır:
(
)
'
+
"
Bu nedenle, sa aracılı ıyla Tanrı'ya sürekli övgü kurbanları,
yani O'nun adını açıkça anan dudakların meyvesini sunalım.577
575
Thayer and Smith. “Greek Lexicon entry for Epaineo”. “The New Testament Greek Lexicon”. 6
Aug 2006<http://www.studylight.org/lex/grk/view.cgi?number=1867>; Souter, Alexander, a.g.e., s.
89.
576
Thayer and Smith. “Greek Lexicon entry for Aineo”, a.g.e.
577
braniler: 13-15
209
“ 0
2-
”
(ayneo); övmek, yüceltmek anlamlarında 9 kere
kullanılmı tır:
#
2
$
'
sa Zeytin Da ı'ndan a a ı inen yola yakla tı ı sırada, ö rencilerinden
olu an kalabalı ın tümü, görmü oldukları bütün mucizelerden ötürü,
sevinç içinde yüksek sesle Tanrı'yı övmeye ba ladılar. 578
$
"
Sıçrayıp aya a kalktı, yürümeye ba ladı. Yürüyüp sıçrayarak, Tanrı'yı
överek onlarla birlikte tapına a girdi.579
3- “
3
” (aynos); övgü
anlamında 2 kere kullanılmı tır:
# !
$
"
"
Adam o anda yeniden görmeye ba ladı ve Tanrı'yı yücelterek sa'nın
ardından gitti. Bunu gören bütün halk Tanrı'ya övgüler sundu.580
578
Luka: 19-37
Elçilerin leri: 3-8
580
Luka: 18-43
579
210
4- “
” (epayneo); övmek, yüceltmek, takdir etmek anlamlarında
6 kere kullanılmı tır:
4
'
4
4
4
"
Yiyip içmek için evleriniz yok mu? Tanrı'nın toplulu unu hor mu
görüyorsunuz, yiyece i olmayanları utandırmak mı istiyorsunuz? Size
ne diyeyim? Sizi öveyim mi? Bu konuda övemem! 581
.
"
Ve, "Ey bütün uluslar, Rab'be övgüler sunun!
Ey bütün halklar, O'nu yüceltin!"582
'
'
'
"
Efendisi, dürüst olmayan kâhyayı, akıllıca davrandı ı için takdir etti.
Gerçekten bu ça ın insanları, kendilerine benzer ki ilerle ili kilerinde,
ı ıkta yürüyenlerden daha akıllı oluyorlar.583
581
1. Korintliler: 11-22
Romalılar: 15-11
583
Luka: 16-8
582
211
4.1.3.2. Latincede ‘sbh’ kökünü kar ılayan sözcükler
Latince’de ‘sbh’ kökünü kar ılayan “laudo” kelimesidir. Kelimenin
çekimleri ve türevleri öyledir:584
1- “laudo –are”; geçi li fiil: (övmek, yüceltmek, göklere çıkarmak,
methetmek, takdir etmek, kutlamak, onurlandırmak, tavsiye etmek, salık
vermek, bahsetmek, adından söz etmek, anmak, zikretmek);
2- “laudatus -a –um”, sıfat: (övgüye de er, saygın, itibarlı, mükemmel,
kusursuz).
3- “laudabilis –e”; (övgüye de er, saygın); zarf: laudabiliter.
4- “laudatio –onis”; di il, (övgü, takdir, yüceltme, saygı gösterme,
onurlandırma; takdirname, ba arı belgesi, cenaze konu ması).
5- “laudator –oris”; eril, (methiyeci, övgücü; methiye veya kaside yazan);
özellikle (takdir belgesi sunan kimse veya cenaze konu ması yapan
kimse).
6- “laudatrix –icis” di il, (bayan methiyeci, övgücü).
Vulgate çevrisinde “laudo” kelimesinin örnek kullanımları:
Ancak içten Yahudi olan Yahudi'dir. Sünnet de yürekle ilgilidir; yazılı
yasanın de il, Ruh'un i idir. çten Yahudi olan ki i, insanların de il,
Tanrı'nın övgüsünü kazanır.585
584
University of Notre Dame. “Latin Dictionary and Grammar Aid”. William Whitaker.
09
Kasım 2006. < http://www.archives.nd.edu/cgi-bin/lookup.pl?stem=laud&ending= >; Kabaa aç, Sina
ve Erdal Alova, Latince Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınlar, stanbul 1995, s. 339.
585
Romalılar: 2-29
212
Ve, "Ey bütün uluslar, Rab'be övgüler sunun! Ey bütün halklar, O'nu
yüceltin!"586
iyilik edenlerin onurlandırılması için kral tarafından gönderilen
valilere Rab adına ba ımlı olun.587
Ey atalarımın Tanrısı,Sana ükreder, seni överim.
Sen ki, bana bilgelik ve güç verdin,Senden istediklerimizi bana bildirdin
Ve kralın dü ünü bize açıkladın.588
araplarını içerken altından, gümü ten, tunçtan, demirden,
a açtan, ta tan ilahları övdüler. 589
586
Romalılar: 15-11
1. Petrus: 2-14
588
Daniel: 2-23
589
Daniel: 5-4
587
213
"Ey uluslar, O'nun halkını kutlayın, Çünkü O kullarının kanının öcünü
alacak, Dü manlarından öç alacak, Ülkesinin ve halkının günahını
ba ı layacak."590
Bütün canlı varlıklar RAB'be övgüler sunsun!
RAB'be övgüler sunun!591
Bol bol yiyip doyacak, Ve sizin için harikalar yaratan
Tanrınız RAB'bin adını öveceksiniz. Halkım bir daha
utandırılmayacak.592
Ama ükran sesiyle kurban sunaca ım sana,
Ada ımı yerine getirece im. Kurtulu senden gelir, ya RAB!"593
590
Yasa Kitabı: 32-43
Zebur: 150-6
592
Yoel: 2-26
593
Yunus: 2-10
591
214
RAB, "Ey Siyon kızı, sevinçle ba ır! Çünkü aranızda ya amaya
geliyorum" diyor.594
594
Zekeriya: 2-10
215
4.2.
KUR’AN-I KERÎM’DE ‘SBH’ KÖKÜ
4.2.1. Arapça Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü
Lisâni’l-Arab, ve Muhtar-us Sihah’da
“~.:” kökünün u türevlerine yer
verilmi tir:595
m n? % o ?
– Su üstünde durmak, yüzmek.
eklinde çekimlenir. Yüzene / yüzücüye ~
g .: • &.: L ~.
: veya F &).:J ‘dan türeyen X
P +J.:) denir.
0 1 o b – Atın ko ması.
o X?
– Atlardır. Çünkü onlar da yüzer gibi hareket giderler.
GK b "1 W o ? X l % – Yıldızların belirli bir dairede dönmesi.
o? %
– Bo zaman. Yüce Allah Kur’an’da, “
+e &.:
-
Çünkü gündüz uzun bir me guliyetin vardır.”596 bn’ül Arâbî, buradaki
=3
:
&.:
kelimesinin, geçimini kazanmak için çaba harcamak oldu unu belirtmi tir.
“ D.:
*D
&.: * €
” ayette geçen sâbihât ile yıldızlar
kastedilmi tir. Ezherî, sâbihâtın gemiler, sâbikâtın ise atlar oldu unu söylemi tir.
Kimileri, sâbihâtın müminlerin kolayca çıkan ruhları oldu unu, bazıları ise gökler
ile yer arasında hızla hareket eden melekler oldu unu söylemi lerdir.
p < W qX $ o b% – Tav anın yeri kazması.
r3 W o b% – Çok konu mak anlamındadır.
595
596
bn Manzûr, a.g.e., c.2, s. 470-475; Muhtar-us Sihah, c. 1, s. 226-227.
Müzemmil: 7
216
o- ? % – Tenzîh.
2 K b%
– Allah’ı arkada veya evlat edinmekten tenzîh etmek. Allah’ı
uygun olmayan her türlü sıfattan tenzîh etmek anlamında oldu u söylenmi tir.
2 K b% – Allah’a hızla yönelmek ve O’na itaatta hafiflik.
Sibeveyhî, bn’ül Hattab’tan “
•F
+D
= &.: =
: Sübhanallah,
Allah’ı temize çıkarmak gibidir” sözünü aktarmı tır.
I K b – Seni kötülüklerden tenzîh eder, temize çıkarırım, demektir.
Araplar bir eye a ırdıklarında, “ Z
bn’ül Cinnî;
2Kb
V/ = &.: ” derler.
’nin Allah’ı temize çıkarmak, tenzîh etmek için
kullanılan bir ismi oldu unu belirtmi tir.
)* o b% – Sübhanallah dedi.
K b – Allah’ı tesbîh ettim. & .
sX``?
ve
sX`b
ve
2 &.: aynı anlamdadır.
– Allah’ın sıfatlarındandır. Ebu shak, bu sıfatların her
kötülükten uzak anlamında oldu unu söylemi tir. Kitâbu’l-’ayn’da X+[.[
ile C
%D
aynı anlamda oldu u belirtilmi tir.597
*% f K b%
– Kitâbu’l-’ayn’da ‘Allah’ın nuru’ anlamında gecmi tir598.
bn ümeyl öyle dedi: “
?
+2 K E ? * &.:
nurudur.” Yine öyle denilmi tir: “
: Yüzünün subuhatı, yüzünün
: " ?+ * &J.:J : Yüzünün subuhatı, yüzünün
güzelli idir.” Ayrıca, f K b için secde yerleridir, de denilmi tir.
597
598
Kitabu’l-’ayn, s. 405.
a.e., s. 405.
217
K ? % – Belirli sayıda tanesi olan tesbîh aleti.
o- ?
– Namaz ve zikir anlamındadır. Kitâbu’l-’ayn’da “
M
) gA A b =I &
) .@J 'I
=I +J&.Aq
@ JM
) gA ) =I +J !@ J : O halde sabah ak am Allah’ı tesbîh edin”599 ayetinde tesbîh
kelimesinin namaz anlamında oldu u vurgulanmı tır.600
K? %
– Dua ve nafile namaz. Namaz, Allah’ı her türlü kötülükten tenzîh
etmek ve yüceltmek oldu undan namaza tesbîh denilmi tir.
bn’ül Esîr,
!&8
ve
f!8
gibi ba ka zikirlere de tesbîh dedi.
o ? % – Sükunet, ya da tam tersi bir anlamla yeryüzünde hareketlilik.
Abdestle ilgili bir hadiste (
2w - M8g .
].{ >‚hd':
ki tesbîh
parma ını kula ına soktu), i aret parmaklarına ‘sebbaha’ denilmi tir.
K? %
– Deriden yapılan bir giysi. Ebu Amr, “~(.)
/J F
” yani çok
sa lam bir giysi ifadesini kullandı.
K ? % – Pamuk parçası.
mX b% – Haram Belde. Arafat’ta bulunan bir vadi oldu
el-Misbâhu’l-Munîr’de, “ )I
!&8
Rum: 17
Kitabu’l-’ayn, s. 405.
601
Zuhruf: 13
602
el-Misbâhu’l-Munîr, s. 100.
600
601
“ayetinde
~. 8
ile
’in aynı anlamda oldu u belirtilmi tir. Yani buradaki sübhan, ‘elhamdulillah’
demektir.602
599
)ƒ
( :) KAZb =I &@.:J
u da söylenmi tir.
218
er-Râid’te, “
2 &.: - „
= &.:’nın nefis / kendi anlamında oldu
4.2.2.
+4
: çindekini kendisi bilir” ifadesinde
u belirtilmi tir.603
Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü
El-Mevarid’de ‘sbh’ kökü ile ilgili olarak
u türev ve anlamlara yer
verilmi tir:604
' Tl %. K W G m b' ; o b: Denizde, gölde veya nehirde yüzmek.
' &< _# GK b ; o b: Bir i ten fari
olmak, ayrılmak.
' M' & W Nn t & =u"V \o b: Geçimini elde etmek hususunda beri öte ko mak.
Uyumak. Dinlenmek. Sakinle mek.
Kur’an-i Hakim'de (r
G X GK b ' Tl W
v2/)“Do rusu sana gündüz gece uzun
bir me guliyet var.”605
p
' < W o b : U 1m Yeri kazmak..
0 l o b:
o b : UC#
nsanlar her tarafa da ılıp beri öte gezinmek.
Uzak gitmek. Uzakla mak.
' r3 W )+ * o b : U w . Sözü çok söylemek.
0 1 o b \]
' : W ' C C& At ellerini ko arken uzatmak.
X l̀ ' K b : ' "1 W f * Yıldız gökyüzünde hareket etmek.
603
Mesûd, Cubrân, a.g.e., s. 801.
Sarı, Mevlüd, a.g.e., s.729-730.
605
Müzzemmil: 7
604
219
Kur'an-i Hakim'de "2XK ? O "N W )x + "“Hepsi bir felekte yüzerler, devirlerini
tamamlarlar.”606
GI K b ;o b: Subhanallah demek.
, W Gm b K b. : @ &X# Suda yüzdürmek.
GK- ? o b
Subhanallah demek. Tesbih etmek, söylemek.
%. U o b : Hak taâlayı
Kur'an-i Hakim'de "c
A
tenzih ve takdîs etmek. Temizlemek, arılamak.
z * +!
- / A ~) .(:) "“Göklerde ve yerde ne
varsa hep Allah’ı tesbih etmektedir.”607
)+ * o b : !v"y
Namaz kılmak.
@ K' E? : Planör.
f K' E?
: Melâikeler. Gemiler. Yıldızlar.
2Xm Eb e s ?
:@
+m ?
:@
ehadet parma ı.
sX`?
,
E?
sX``?
X
: Yüzücü.
: Allah Teâla’nın sıfatlarından olup her kötülükten
münezzehtir.
2 K b: Aslında mastardır, fakat tesbihte alem olmu tur. Tenzih etmek için
kullanılan kelime.
s b' e + K ? : C' "': _& z Xw
o b e + K `?
606
607
Yasin: 40
Hadid: 1
Deri elbise.
: Tesbih daneleri. Dua. Nafile namaz.
220
o' X? : @)-h
Atlar.
Z' ' y< _'& + Kn?+ :
ehadet parma ı.
+ K ?' : Namaz tesbihi.
,@ K b e sX ? 9o' E?
2Kb
: Yüzücü.
: Allah teâla’yı tesbih ve her türlü eksiklik kötülükten tenzih
ederim. Selahaddin Yılmaz, fiilerin yerine mansub olarak kullanılan mastarlardan
=I &@.:J ifadesinde mastarların amillerinin hafzolundu
bahseden çalı masında
unu
ve bu mastarın onun yerine geldi ini belirtmi tir. Yılmaz, aslında bu ifadenin açık
eklinin
2n &@.:J … ~J .†:) N
olması gerekti ini belirtmi ,
=I &@.:J
mastarının gayr-i
mutasarrıf oldu unu ve ba ına lam-ı tarif getirilemeyece ini vurgulamı tır.608
f K `?
: Secde yerleri.
o ?+ : Kuvvetli,
4.2.3.
iddetli ve metin olan ey.
Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü
emseddin Samî, Kamus-ı Türkî’de ‘sbh’ kökü ile ilgili u bilgilere yer
vermi tir:609
Sebbah; Ar. ‘sbh’dan suda yüzen, yüzücü, yüzgeç.
Sebahat; suda yüzme; sebahat etmek = yüzmek.
608
Yılmaz, Selahaddin, “Arapça’da Fiillerin Yerine Mansub Olarak Kullanılan Mastarlar”,
Cumhuriyet Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt 6 Sayı 2, Sivas 2002, s. 226.
609
Sami, emseddin, Kamus-ı Türki, Akdam Matbaası, Dersaadet 1899 – 1900, s. 402, 704-705.
221
Sübhan; ‘sbh’dan, her nev avârızdan ve evsaf-ı be eriyeden beri ve
menüzzeh olan Hakk celle ve âla Hazretleri. (Bu mâna ile çok kullanılmayıp, ‘ya’
nisbetle isti’mal olunur: lütf-u sübhan gibi) = Hak Celle ve Âla hazretlerini her nev’i
avarızdan ve evsaf-ı be eriyeden tebriye ve tenzîh ederim: Sübhanallah! –lafz-ı celal
ile beraber hayret ve taaccüb makamında zikir ve tesbîhde kullanılır – “sübhane ve
teâla” tabiri dahi gerek sübhanallah makamında ve gerek Cenâb-ı Hallak’a sıfat
olarak isti’mal olunur: Hakk Sübhane ve Teâla Hazretleri.
Sübhanî, sübhaniyye; Her nev’i avarızdan münezzeh olan Cenâb-ı Hallak’a
mensub ve müteallik, ilâhî, rabbanî : lütf-u sübhâni, eltaf-ı sübhâniye.
Sübha; 1. Cenâb-ı Hakkı takdîs ve tenzîh için Sübhanallah cümle-i erifesini
ve sair virdleri çekip sayma a mahsus doksan dokuz daneden mürekkep ma’ruf dizi,
ki bizce tesbîh ismiyle müteariftir. 2. Tesbîh danesi. Sübha-i mercan.
Tesbîh, tesbîhat; (Sübhan’dan mass tef’il) 1. Sübhanallah diyerek Hakk
Teâla Hazretlerini tenzîh ve takdîs etmek. 2. Ezkâr ve evrâdı saymak için
hazırlanmı daneler dizisi: tesbîh çekmek (bunun asıl ism-i Arâbîsi ‘sübha’ olup,
alet-i tesbîh olmak münasebetiyle lisanımızda tesbîh denilmi tir.) tesbîh a acı =
tesbîh danelerine mü abe ve ipli e geçirilip tespih gibi kullanılır; daneler verir
büyük bir a aç, azad-ı dürr-i hat. tesbîh böce i = tesbîh danesine benzer bir böcek,
kanefçe.
222
Ayrıca kökün bu biçimlerine ilaveten Devellio lu, yüzgeç anlamına gelen
misbah, yüzücü anlamında sâbih, gemi anlamında sâbiha (ço ulu sâbihât)
sözcüklerine yer vermi tir.610
Büyük Türkçe Sözlük’te ‘sbh’ kökünden türeyen ve Türkçe’de kullanılan
sabih, sâbih, sabiha, sâbiha, subh, sübhan, Subhan, subhanallah, tesbîh,
tesbîha acı, tesbîhböce i, tesbîhçi ve tesbîhçilik kelimelerine yer verilmi tir:611
Sabih612; güzel, latif, irin.
Sâbih; yüzen, yüzücü, suyun üstünde duran.
Sabiha; sabah vakti, güne ih do ma vakti.
Subhan; her çe it hata ve insani vasıfların üstünde olan, Allah.
Subhanallah; “Allah’ı her çe it hata ve insani vasıflardan tenzîh ederim”
mânâsında söz, a kınlık ifadesi olarak ta kullanılır.
Tesbîh; 1. Allah’ı noksan sıfatlardan tenzîh etme ve ululama. 2.
“Subhanallah” deme. 3. Allah’ın sıfatlarını tesbîh ederken sayı saymak için
kullanılan ve 33 veya katları kadar tanenin ipe dizilmesiyle meydana gelen halka.
610
Devellio lu, Ferit, a.g.e., s. 652, 905.
Do an, Mehmet D., Büyük Türkçe Sözlük, z Yayıncılık, stanbul 1996, s. 939, 1001, 1005, 10681069.
612
Bu kelime ED ﺱkökünden de il, EDG kökündendir.
611
223
4.2.4.
Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘SBH’ Kökü
ngilizce’de ‘sbh’ kökünü kar ılamak üzere kullanılan sözcükler unlardır:613
ob
sabaha a (sabh,
praise, glorify (
allâha,
b
g .:
sibâha) I to swim (in); to float; to spread II
li-llâhi God, by saying
0 !€ ~.:
the Lord!); to praise, extol (s.th.) /
= &.: subhâna llâh praise
(hamdihî) to sing s.o.’s praise,
glorify s.o.
K b sabha
Kb
(n. un.) a swim, swimming
subha pl.
g .:
subuhât,
~.:
subah beads of the muslim rosary;
supererogatory salat (Isl. Law)
K b subha, sabha pl. m b subuhât, sabahât majesty (of God) /
?
subuhâtı wajhi llâh
* &.:
the sublimity, or the august splendor, of God’s
countenance
2Kb
subhanâ llâh exclamation of surprise, good gracious! etc. (prop.:
praise the Lord! God be praised!);
V
= &.:
God is far above…, God is
beyond…
613
Wehr, Hans, ed. by J Milton Cowan, A Dictionary of Modern Written Arabic, Buchdruckerei
Hubert & Co., Harrasowitz 1979, s. 457; Mutçalı, Serdar, ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük, Da arcık
Yay., stanbul 2001, s. 37, 194, 360, 414, 481.
224
s b
sabbâh swimmer
sX b
sabûh a good swimmer; swift and smooth running (lit.; floating; of
horses)
m b sibâha
o ?&
(art of) swimming /
masbah pl.
K ?&
o- ?
o ?&
misbaha pl.
masâbih swimming pool
o ?&
tasbîh pl. –ât,
• g g .: free-style swimming
masâbih rosary
o- ?
tasâbîh glorification of God (by exclaiming
= &.:)
K- ?
tasbîha pl. –ât,
o- ?
tasâbîh glorification of God; hymn, song of
praise
K?
ob
0
tasbîha hymn, song of praise
sâbih
pl. –ûn,
s b
subbâh,
,Kb
subahâ swimmer; bather /
Q _Q ~ : lost in thought
{b
sâbihât and
K- ?&
o Xb
sawâbih floating ones (epithet for race horses)
musabbiha index finger
225
4.2.5. Kur’an-ı Kerîm’de ‘SBH’ Kökünün Türevleri ve Anlamları
‘sbh’ kökünün Kur’an-ı Kerîm’de u türevleri kullanılmı tır:614
=I +J&.)@ ) E
~) .(:) E +J&.(:) E ~J .^) J E =I +J&.^) J E 0J +J&.^) J E ~J .^) 2J E ) &
) .^) 2J E ~J .^) JE V) &
@ .^) J E =I +J&.^) J E
J 2)+J&.^) J E ~@ .^:) E J &
@ .^:) E +J&.^:) E 0J +J&.^:) E &
n .@:) E *
A &
) A(
E J&
) .A@ ) E @ J &
) .A@ ) E =I +J&.^) !J R
ve
=I &
) .@:J E ) 2) &
) .@:J E J 2) &
) .@:J
M
) &
A .^) !J R .
Kur’an-ı Kerîm’de kullanılan ‘sbh’ kökü türevlerinin anlamları unlardır:615
T g) ):A • ~J .)@ ) - &@.:) - ~) .):)
sm-i faili:
: Yüzmek. Akmak, gezmek, cereyan etmek.
~A :) E müennesi &
) A :) E müennesin cemisi *
P &
) A :) .
=I +J&.)@ ) Cereyan etmek. Akmak.
A ) ( ‡J A :) >N @b I) ) !) DI R ) A @ J =R I ) I _Â).@) <
J !@ G
( I >‰ N )
2XK ? S I'I _A'
Ne güne aya yeti ebilir, ne de gece gündüzü geçebilir. Her biri bir
yörüngede yüzerler / hareket ederler616.
&
n .@:) ; Gezme. Buradaki gezmeden maksat, geçim için gezip dola mak ve
geçim yolunda çaba sarfetmektir. *
A &
) A(
: Cereyan edenler, akıcılar, gezenler
mânâsında olup atlardan yahut yıldızlardan yahut da gemilerden istiaredir.
614
Çanga, Mahmûd, a.g.e., s. 234-235.
a. e., s. 234-235.
616
Yasin: 40
615
226
GK b Af K' ? )
617
Gezdikçe gezenlere
.
&
n .A ) - ~J .^) J - ~) .(:) :
Allah’ı tesbîh (tenzîh) ederim, demek. sm-i faili
ve
2Kb =
tesbîh (takdîs ve tenzîh) etmek.
~P .^) !J R
olup, cemisi:
=I +J&.^) !J R
M
) &
A .^) !J R ’dir.
J A&
) R 1J 1A ]) R +) 4J ) c
A @ dIR ) *
A ) !) ( _A' /) A bA o b
Göklerde ve yerde bulunan her ey Allah’ı tesbîh ederler. O, azîzdir,
hakîmdir618.
2XKn? I+@ I @ N b >NQI @ II @ J |N :) @ I #I QI
çlerinden mutedil bir kimse öyle dedi: Ben size “Rabbinizi tesbîh
ediniz” dememi miydim619?
T5ABI
Kn?I _@ I
ki Seni çok tesbîh edelim620.
) 'A on? J !J :@ ) 'A ) I ZR J) o) 'I@ J =I J b =I wA I *
S +JJ _A'
#A {
) ŠR ) ^ J ĴR A
Allah o evlerin yüceltilmesine ve kendi adının içlerinde anılmasına izin
vermi tir. O evlerde sabah ve ak am O’nu tesbîh ederler621.
617
Naziat: 3
Hadid: 1
619
Kalem: 28
620
Taha: 33
621
Nur: 36
618
227
@ 'I
<
A !@ G
( ‹
A +NeN >I .@QI ) ^) A !@ &
) A onbU =I +N+ND) /) I) @ .A{
p
) @ ) ) b]) I A ) ( Œ
) ) eR I) onb)Œ >A @b F 2)$ V@ /A ) ) A J 6N >I .@QI)
Onların sözlerine sabret; güne in do masından ve batmasından önce
Rabbini hamd ile tesbîh et; gece saatlerinde ve gündüzleri de tesbîh et ki
Rabbinin ho nutlu unu kazanasın622.
T {
A I) •T ) R J …LXKnb)
Ve O’nu sabah ak am tesbîh edin623.
J @|b ) c
A @ dIR ) *
A ) !) ( _A' V)/ J I on? ) b =b I ) ) @ II
) ) A) @ QI >‰ N *
S 'b {
)
=I +N]) xR ) !) A P A) J b ) K-'? U J ) I{
Görmez misin ki göklerde ve yerde olanlar, sıra sıra uçan ku lar Allah’ı
tesbîh etmektedir?Her biri kendi duasını ve tesbîhini bilir. üphesiz
Allah, onların yaptıklarını bilendir624.
2XKn?6 VJ &
@ )I 2(3A)
Ve elbette ki biz;(Allah’ı) tesbîh edenleriz625.
) 2) &
) .@:J - J 2) &
) .@:J - =I &
) .@:J
Ay
=I &
) .@:J
; Münezzeh olma, kusursuzluk anlamlarındadır.
; Allah’ı noksan sıfatlardan tenzîh etmek için kullanılır. Allah
kusursuzdur anlamındadır.
J A&
) R J A]) R H
) 2I ) 2(3A )8)!@ b) /) •b 3A )I ) R A •I I K b R+N QI
Dediler ki: Sen münezzehsin. Bizim senin ö retti inden ba ka bir
ilmimiz yok, üphesiz sen her eyi bilen her eye hükmedensin626.
622
Taha: 130
Ahzab: 42
624
Nur: 41
625
Saffat: 166
623
228
I K b S R A A @ˆ) A *
S ))) M
) A) J I R+NQ) ‚) ) @ J DI I‚) ) V( f
A R F I ) iJ A yA R+N]) ?) )
=I +Nxq
A ) !( ) I ]) ))
Cinleri Allah yaratmı olmasına ra men, onları Allah’a ortak ko tular.
Bilmeden O’na o ullar ve kızlar isnat edindiler. Allah onların
vasıflandırdıklarından yüce ve münezzehtir627.
=I +Nxq
A ) !( ) Ž
A @ ]) R Y
^ )c
A @ dIR ) *
A ) !) ( Y
^ ) 2Kb
Göklerin ve yerin Rabbi onların vasıflandırdıklarından münezzehtir628.
4.2.6. Tefsirlerde ‘SBH’ Kökünün Anlamları
T&@.:) *
A &
) A( )
629
Buradaki “yüzdükçe yüzenler” ifadesi, Allah’ın emrini
uygulamak için hızla hareket eden melekler veya
suda yüzen balıklara te bih
edilmi tir630. Elmalılı M. Hamdi Yazır, ‘sebh’in, suda yüzmek ve kolayca uza a
gitmek demek oldu unu ve yüzdükçe yüzenler ifadesinin hakikat ve mecâz olarak iki
mânâsının bulundu unu belirtmi , bu kelimelerin birçok mânâya gelme ihtimalinden
dolayı tefsircilerin de birçok yorum yaptıklarını aktarmı tır. Ba lıca yorumlara
gelince:631
1- Hepsi meleklerdir: “bo a bo a, daldıra daldıra iddetle can alan
melekler”, yahut “kâfirlerin canını alan azap melekleridir.” Sâbihât, ilâhi
626
Bakara: 32
En’am: 100
628
Zuhruf: 82
629
Naziat: 3
630
es-Sabûnî, Muhammed Ali, a.g.e., c. 7, s. 203.
631
Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 8, s. 511-512.
627
229
emir ile ufuklardan gelip giderek i yapan veya can alırken nefislerde
dalgıç gibi dalıp yüzen meleklerdir. Sâbikât, kâfirlerin ruhlarını
cehenneme, müminlerin ruhlarını cennete götürmek için yarı ıp giden
meleklerdir.
2- nsanların nefisleridir: Bunun da iki ayrı yorumu vardır. Birisi,
bedenlerinden ayrılan erdemli nefisler ki alı ıp kayna tıkları ve hayır
kazanmak için araçları ve binitleri olan bedenlerinin
iddetle her
noktasından ayrılır ve bununla beraber melekler ve ruhlar âlemine arzu
ve ne e ile çıkar, orada yüzer ve sonra geçip mukaddes bölgeye gider,
sonra da eref ve kudreti nedeniyle i yöneten melekler sırasına ve hatta
onlardan ileri geçerler. Çünkü ölümden sonra ruhların bu âlemde bile
nice eser ve halleri görünür. Onların manevî ve ruhî özelliklerinden
istifade edilir. kincisi, ölümden önce bir tarikata katılarak ibadet edip
nefis mücadelesi vermek suretiyle içini ve dı ını temizleyen ve ilâhî
bilgilerde yükselen erdemli nefisler denilmi tir ki, bunlar
ehevi
arzularından sıyrılır, mukaddes âlemin hasretini çeker. Olgunluklara
yükselme mertebelerinde yüzer, sonra kusurlu ve eksik nefislerin
terbiyecisi ve olgunla tırıcısı olur.
3- Gâziler veya elleri veya atları ki, elleri silahlarını doldurur çeker,
oklarını, mermilerini kolayca atarlar, karada ve denizde yüzer giderler,
dü manla sava ta yarı ıp ileri geçerler, sonra onların i lerini yönetirler.
Bu özellikler gazilerin atlarında da dü ünülebilir. u kadar var ki, atların
i yöneticisi olmaları, sebebiyet alakası ile mecaz olur. Yani atlar i
çevirip yönetmeye sebep oldukları için, mecaz olarak onlara da i
çevirici denilebilir. Antere
öyle demi tir: “Ve atlar bilirler, ölüm
havuzlarında Alabildi ine yüzdüklerinde.”
4- Yıldızlar denilmi tir: Fakat bunlar hakkında “i çevirici” nitelemesini
yapmak do ru olmaz.
Bu, yine melekler olmalıdır. Bunları çe itli
ekillerde dü ünmek
isteyenler de olmu tur. En açı ı melekler veya erdemli nefisler veya
dilimizce daha kapsamlı olmak üzere kuvvetler demektir. Bunlara yemin
edilerek kıyamet ve öldükten sonra dirilme olayının meydana gelece i
vurgulu bir ekilde kesin olarak haber verilmi tir.
230
Yukardaki “atlardır” açıklamasına paralel olarak Razî, Arapların iyi cins
atlara (yarı atlarına), sabin (yüzen) dediklerini kaydetmektedir.632 El-Kuseyri ise
yıldızların i yürütücü olmasını savunarak, insanların i lerinin yürütülmesiyle ilgili
pek çok hususu yıldızların hareketlerine ba lı olarak gerçekle tirdi ini, bundan
dolayı i lerin yürütülmesi (tedbiri) Allah’tan olsa bile, tedbir yıldızlara izafe
edildi ini belirtmi tir.633
Bu dört görü e ilaveten, Taberî, Ata’nın yüzdükçe yüzenler için “Denizde
yüzen vapurlar” yorumu yaptı ını aktarmı ; ancak Taberî âyetin genel anlamda
oldu u ve bütün bunları ve benzeri yüzen her eyi kapsadı ını söylemi tir634. bn
Abbâs öyle demi tir: Yüzenler çıktıkları vakit yüce Allah’a ve O’nun rahmetine
kavu maya
evk duyarak yüzen mü’minlerin ruhlarıdır. bn Mesud da
öyle
demi tir: Bunlar, kendi ruhlarını kabzeden melekleri gördüklerinde, kar ıla tıkları
sevindirici haller sebebiyle yüce Allah’a ve Onun rahmetine kavu mak evki ile
meleklere hızlıca ko u an mü’minlerin canlarıdır. Benzer bir açıklama er-Rabi’den
nakledilmi tir. O öyle demi tir: Ölüm halinde çıkmakta acele eden canlardır.635
=I +J&.)@ ) S I'I _A' >‰ N )
636
Hepsi belli bir felekte yüzmektedir. Seyyid Kutub’a
göre bu ifadeden kasıt, uçsuz bucaksız uzayda hareket eden devasa cisimlerin, engin
denizlerde serbestçe yüzen gemiler gibi, birbirine çarpmadan hareket etmesidir.637
632
Fahreddin Razî, a.g.e., c. 22, s. 452.
mam Kurtubî, a.g.e., c. 18, s. 366.
634
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, a.g.e., c. 8, s. 558.
635
mam Kurtubî, a.g.e., c. 18, s. 365-380.
636
Yasin: 40, ayrıca bkz. Enbiya: 33
637
Kutub, Seyyid, Fi Zilal-il Kur’an, Dünya Yayıncılık, stanbul 1991, c. 8, s. 474.
633
231
es-Sabûnî
~.
(tesbîh) terimi ile ilgili olarak unları kaydetmi tir:638
“Tesbîh, Allah’ı kötülükten uzak tutmak ve tenzîh etmektir. Bu kelime ko mak,
gitmek, yüzmek anlamlarına gelen sebh kelimesinden türemi tir. Zira gündüz vakti
senin uzun boylu ko u turman (me guliyetin) vardır, mealindeki ayet de bu mânâda
kullanılmı tır. Tesbîh eden kimse, Allah’ı tenzîhe ko an kimse anlamındadır.”
Mevdudî de tesbîh kelimesinin, “takdîs etmek / kutsamak ve isteyerek çalı ıp,
elinden geleni yapmak”639 olmak üzere iki anlamının oldu unu belirtmi tir.
Tesbîh kelimesinin, Allah’ı tenzîh ile zikretmek oldu unu kaydeden Razî,
kelimenin anlamı ile ilgili olarak unları söylemi tir:640
Hz Peygamber (sav.)’e bundan soruldu unda, cevaben, “tesbîh, Allah’ı
bütün kötü eylerden tenzîh etmektir” buyurmu tur. Kelimenin aslı ise
“yüzdü” kelimesinden gelir. öyle ki: Yüzen kimse, tıpkı ku un havada
uçması gibi, suda yüzer ve kendisini, suya batıp da bo ulmaktan ya da,
su yata ındaki kötü
eylere takılıp da onlarla kirlenmekten korur.
Kelimenin eddeli ekli de, “uzakla tırmak” anlamına gelir. Çünkü, senin
Allah’ı tesbîh etmen demek O’nu, hakkında layık ve caiz olmayan
eylerden uzak tutman demektir. üphe yok ki bu kelimenin, Allah’ı,
nefy ve isbat yönünden, gerek zati, gerek fiili sıfatlar itibariyle hakkında
caiz olmayan eylerden tenzîh etmek için kullanılması güzel ve uygun
olmu tur. Çünkü, nasıl ki balık necaset kabul etmezse, bunun gibi, Hak
Sübhanehû da, Kendisi hakkında asla uygun olmayan eyleri kabul
etmez. O halde “tesbîh” kelimesi, hem zat, hem sıfat, hem de fiiller
hususunda Allah’ın tenzîh edilmesini ifade eder.
638
a.e., c.1, s. 81. es-Sabûnî ayetle ilgili olarak unu aktarmaktadır: Talha b. Ubeydullah öyle
rivayet etmi tir: “Sübhenallah’ın tefsirini Resullah (sav)’e sordum. öyle cevap verdi: O, her türlü
kötülükten Allah (cc)’ı tehzih etmektir.” Kurtubî, I/276.
639
Mevdudî, Ebu’a-Ala, a.g.e., c. 1, s. 62.
640
Fahreddin Razî, a.g.e., c. 23, s.523.
232
c
A @ dIR ) *
A ) !) ( _A' /) A bA ~) .(:) 641
es-Sabûnî bu ayeti, “Kainatta bulunan her
ne varsa - insan, hayvan, bitki- hepsi Allah’ı yüceltir ve kötü eylerden uzak
tutarlar” diyerek açıklamı tır.642
A bA ~) .(:)
ifadesiyle ilgili olarak bn Kesîr öyle demi tir:643 “Yüce Allah,
göklerde ve yerde bulunan her eyin, kendisini birledi ini, O’nu tesbîh edip takdîs
etti ini ve yüceltti ini bildirmektedir.” Fahreddin Razî ise bu ifade için unları
demi tir644: “Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nun ilahlı ına, birli ine ve övülen
di er sıfatlarına ahitlik eder.” Evrende ne varsa Allah’ı tesbîh ederler. Bu tesbîh
manevî anlamda olup, u ayetteki secdeyle aynıdır645: “Göklerde ve yerde olan
her ey Allah’a secde eder...”646
641
Hadid: 1
es-Sabûnî, Muhammed Ali, a.g.e., C.6, s. 320. es-Sabûnî, bu dü üncesini açıklamak için unları
kaydetmi tir: “Savî öyle der: Tesbih, Yüce Allah’ı kendisine layık olmayan her eyden, sözle, fiille
ve inançla uzak tutmaktır. Bir kimse karada veya suda gidip uzakla tı ında ;J K I; % H LMN ED ﺱi te
tesbih bundan alınmı tır. Akıl sahiplerinin tesbihi dil ile, cansız varlıkların tesbihi ise hal lisanı ile
olur. Yani o varlıkların zatları, yaratıcılarının, her türlü noksandan uzak oldu unu gösterir. Bir görü e
göre, bunların tesbihi de dil iledir. Nitekim yüce Allah sra Suresi 44. ayetinde mealen, “Ne var ki siz
onların tesbihlerini anlamazsınız” buyurmu tur. Hazin öyle der: Akıl sahiplerinin tesbihi, Yüce
Allah’ı her türlü kötü eyden ve O’nun azametine layık olmayan eylerden uzak tutmalarıdır.
Konu an ve cansız varlıklardan akıl sahibi olmayanların tesbihi hususunda alimler ihtilaf etmi tir. Bir
görü e göre, akılsızların tesbihi, yaratıcısına delalet etmesidir. Sanki o, Yüce Allah’ı tesbih etti ini
söylemektedir. Bir görü e göre de, akılsızların tesbihi söz iledir: Yüce Allah’ın yukardaki ayetle dile
getirdi i budur. Gerçek u ki, tesbih, sadece akıl sahibi ve Allah’ı bilen kimsenin söyledi i sözdür.
Akıllıların dı ındakilerin tesbihine gelince, bunların tesbihi iki türlü yorumlanabilir: Biri, bu varlıklar
Yüce Allah’ın büyüklü ünü ve noksan sıfatlardan uzaklı ını gösterir. kincisi, bütün varlıklar toptan
Yüce Allah’a boyun e mi tir. Yüce Allah nasıl isterse onlar da tasarruf eder. E er tesbihi sözle olur
diye yorumlarsak, “Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ı tesbih eder” mealindeki ayette tesbih
edenlerden maksat, melekler va Allah’ı bilen mü’minlerdir. E er tesbihi, manevi tesbih diye
yorumlarsak, bütün gökler ve onlarda bulunan güne , ay, yıldızlar ve di erleri, yerlerin her zerresi ve
onlarda bulunan da lar, denizler, a açlar, hayvanlar ve di er varlıklar… Evet bütün bunlar Yüce
Allah’ın büyüklü ünü tesbin eder, O’na boyun e erler.
643
es-Sabûnî, Muhammed Ali, Muhtasar-ı bn Kesîr, Darü’l-Kur’an-il-Kerim, Beyrut 1981, c.3,
s.469.
644
Fahreddin Razî, a.g.e., c. 29, s.310.
645
a.e., c. 21, s. 278.
646
Neml: 49
642
233
A 8AxI ‚A V@ /A N I ÀI !) R ) 0A A !@ &
) A J @ ( ~J .^) J)
: (Allah’ı) Gök gürültüsü hamd ile,
melekler de korkudan tesbîh ederler.647 Gök gürültüsünün de tesbîhi gerçektir.
Kur’an bunu göstermektedir. Biz o seslerden tesbîhe dair bir anlam çıkaramasak ta o
seslerin Allah’ın tesbini oldu una inanırız. Çünkü Yüce Allah böyle buyurmu tur.648
Bu ba lamda Seyyid Kutub,
V( A 'A V)/) c
J @ z• ) oJ .@( *
J ) !) ( J I ~J .^) J
T +Nx6I T! Ag) =I I J 2(3A @ J &
) .A@ ) =I +J IDxR ) •b VA vI) 0A ) !@ &
) A ~J .^) J •b 3A FS _@ i) V^/ =A3)
ayetiniujl u
sözlerle açıklamaktadır:650
Kalp bu olayı zihninde, içinde canlandırdı ında, onun e siz bir kainat
tablosu oldu unu görecektir. Bütün ta lar ve bütün çakıllar, bütün
tohumlar ve bütün yapraklar, bütün çiçekler ve bütün meyveler, bütün
bitkiler ve beten a açlar, bütün böcekler ve bütün sürüngünler, bütün
insanlar ve bütün hayvanlar, yeryüzünde bulunan bütün canlılar, suda
yüzen bütün canlılar, havada uçan bütün canlılar, bunun yanında gö ün
sakinleri… Evet bütün bu varlıklar, Allah’ı noksan sıfatlardan uzak
görmekte ve yüceli i için de O’na yönelmektedirler.
Ruh arınıp, temizlendi inde hareket halinde bulunan veya yerinde duran
varlıklara kulak verdi inde, onların bir ruh ile canlandıklarını ve Allah’ı
tesbîhe yöneldiklerini görecektir…
Razî, peygamberlerin de yeryüzündeki tesbîh ediciler oldu unu belirtmi ve
örnekler vermi tir:651 “Yeryüzündeki tesbîh edicilere gelince, meselâ peygamberler
bunlardandır. Nitekim Zünnûn Yunus (as) “Senden ba ka hiçbir lah yoktur. Seni
647
Ra’d: 13
es-Sabûnî, Muhammed Ali, a.g.e., C.3, s. 212.
649
sra: 44
650
Kutub, Seyyid, a.g.e., C. 7, s. 45.
651
Fahreddin Razî, a.g.e., C. 21, s. 277-278.
648
234
tesbîh ederim...”652, Musa (as) ise, “Seni tesbîh ederim. Tevbe ettim sana...”653
demi tir. Sahâbe-i kiram da tesbîhatta bulunmu lardır. Nitekim “Sen pâk ve
münezzehsin. Bizi ate in azabından koru...”654 buyurulmu tur.
#A {
) ŠR ) ^ J ĴR A ) 'A J I ~J .^) J
: Orada sabah ak am O’nu tesbîh ederler,655
ayetiyle ilgili olarak bn Abbâs, Kur’an’da geçen her tesbîhte namaz mânâsı
oldu unu söylemektedir.656.
T +A eI T@I J &
@ .^:) ) J I @ f
J :@ 'I >A @b V) /A ) …: …geceleyin O’na secde et ve uzunca
tesbîh et657. Mevdudî, buradaki tesbîhin gece namazına (teheccüt) i aret etti ini
söylemi tir.658 Burada “fâ” ile “secde et” emri, bir önceki ayette yer alan “zikret”
emrini ( T {
A I)
•T ) R J ) ^) ) :@ A N wR ) )659 de beyan ederek ondan da maksadın namaz
oldu unu anlatır.660 Bu ayette (sabah ak am rabbini zikret) yer alan zikr de tüm
müfessirlerce namaz olarak kabul edilmektedir. Müfessirlerin ço unlu u, buradaki
gece namazı emrinin be vakit namazın farz kılınması ile birlikte nesh oldu u
görü ündedir. Bazılarına göre ise bu emirin muhatabı sadece peygamberdir.661
Nitekim bn-i Zeyd de benzeri eyleri söylemi tir:662 “Geceleyin namaz kılmak ve
Allah’ı uzun uzun tesbîh etmek, önceleri Resulullaha farz kılınmı tı. Müzzemmil
652
Enbiya: 87
A’raf: 143
654
Al-i mran: 191
655
Nur: 36
656
Tefsir-i Kebir, C. 26, s.3.
657
nsan: 26
658
Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c. 6, s. 571.
659
nsan: 25
660
Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 8, s. 517.
661
Fahreddin Razî, a.g.e., c. 22, s. 361.
662
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, a.g.e., c. 8, s. 525.
653
235
suresinde de Resulullahın, gecenin yarısında veya yarısından biraz azında yahut
daha fazlasında namaz kılması farz kılınmı tı. Daha sonra Allah teâla, Müzzemmil
suresinin son âyetiyle bu farzı Resulullahtan ve di er insanlardan kaldırdı ve bu
namazları nafile ibadet kıldı ve öyle buyurdu: “Ey Muhammed, gecenin bir
bölümünde, sadece sana mahsus nafile namazı kıl.”663
•G
A )) c
A @ dI R ) *
A ) !) ( _A' J !@ &
) R J I) =I +J&.Aq
@ JM
) gA ) =I +J !@ J M
) gA A b =I &
) .@J 'I
=I J A ‘R J M
) gA )
: O halde sabah ak am tesbîh Allah’ındır (Allah’ı tesbîh edin).
Göklerde ve yerde hamd O’na aittir. kindileyin ve ö len de (tesbîh edin).664
Mevdudî de, bn Abbâs, Mücahid, Katâde, bn Zeyd ve di er müfessirlerin buradaki
“tesbîh” ile namazın kastedildi ini söylediklerini aktararak; “Bu yorumu ayetin
kendisi de desteklemektedir. Ayet, Allah’ı tesbîh etmek için belirli vakitler
bildirmektedir. E er burada sadece, Allah’ın her tür eksiklik ve zayıflıktan uzak
oldu una inanmak kastedilmi olsaydı, bu, sabah, ak am, ö le gibi vakitlerle
sınırlanmazdı; çünkü bir müsülüman her zaman bu inancı ta ır. Aynı ekilde e er
Allah’ı, söz ile tesbîh edip, yüceltmek kastedilmi olsaydı, yine vakit belirlenmesi
anlamsız olurdu; çünkü bir müslüman her zaman Allah’ın yüceli ini ifade edip O’nu
tesbîh etmelidir. O halde zamanlarla sınırlanmı böyle bir tesbîh emri, belirli,
uygulamalı bir ekle, yani namaza i aret etmektedir” demi tir.665 Benzeri bir ekilde,
OEPDQ – ﺱRSTUDQﺱ
‘tesbîh edin’ biçiminde emir olarak kullanıldı ı yerlerde, tesbîh
kelimesini müfessirler namaz olarak yorumlamı ve ifadeyi ‘namaz kılın’ diye
663
sra: 79
Rum: 17-18
665
Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c. 4, s. 289.
664
236
anlamı lardır.666 Ayrıca “E er tesbîh edenlerden olmasaydı”667 sözleri de “namaz
kılanlardan” diye tefsir edilmi tir.668
“Ebu’l-Baka Külliyyâtı”nda da öyle söylenmi tir:669 “Kur’ân’da tezekkî,
slâm mânâsına oldu u gibi, tesbîh de hep salâttır. Bununla birlikte Kur’ân’da
tesbîh, çe itli vecihlerle tenzîh mânâsına da gelmektedir. tesbîhten tenzîh ve yalnız
zikir kastedildi inde harf-i cer ile teaddi etmez (geçi li olmaz), denilmez. Fiil, yani
salâta makrûn (yakınla tırılmı ) tenzîh kastedildi i zaman ise bu kasda tenbih için
harf-i cer ile müteaddî (geçi li) olur. Bir de tesbîh, taat ve ibadet ile, takdîs
(kutsama) de bilgiler ve inançlarla olur. tesbîh layık olmayanı reddetmek; takdîs,
layık olanı isbattır, mânâsınadır.” Abdurrezzak, Mamer senediyle Katade’den nakleder ki
“Biz seni hamd ile tesbih, takdîs ederken” ayetinin tefsirinde Katade öyle demi ti:Tesbih:
bilenen tesbihtir. Takdîs ise namazdır.
; =I +J&.^) J I+@ I @ N b >NQI @ II @ J |N :) @ I #I QI
: çlerinden mutedil bir kimse öyle dedi:
“Ben size “Rabbinizi tesbîh ediniz dememi miydim”.670
Ebû Salih dedi ki; Onların
istisna yapmaları: “Subhanallah” demeleri idi. Mutedil olanları onlara: Allah’ı tesbîh
etmeli de il miydiniz, dedi. Yani siz subhanallah demeli ve size verdiklerine kar ı
ükretmeli, de il misiniz. en-Nehhas dedi ki: tesbîhin asıl anlamı yüce Allah’ı tenzîh
etmektir. Bundan dolayı Mücahid tesbîhi “in aallah” demenin yerinde kullanmı ve
böylece açıklamı tır. Çünkü buyru un anlamı O’nun iradesi, dilemesi olmadan
666
M Q Ù ;Q- WQ O]aQIQ ;OEPDQBQN;MYObU> ;J Qcd;OeMﻡIQ ; Q MﺏISWSX;QYODQZIQ ;M[OKU\ ;M*RS>S];QYODQZ;Q^PﺏQ ;M_OKQTM;ﺏOEPDQﺱIQ (Taha: 130), bu ayette geçen
OEPDQ ﺱifadesi namaz emri olarak görülmü tür. Hatta Kurtubî, bu ayetin müfessirlerin ço unlu unca be
vakit namazın delili olarak görüldü ünü dile getirmi tir. (Kurtubî, C.15, s.261)
667
Saffat: 143
668
Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41.
669
a.e., c. 10, s. 26-41.
670
Kalem: 28
237
herhangi bir eyin olabilece inden yana yüce Allah’ı tenzîh etmektir.671 Razî de,
buradaki tesbîhin ulemanın ço unlu unca “in allah” diye anla ıldı ını dile
getirmi tir:672 “Ekseri ulemaya göre bu, “ stisna yapmalı, yani in aallah demeli de il
miydiniz?” demektir.673 Çünkü Allah Teâlâ bunları, istisna yapmadıkları için
ayıplamı tır. “ n aallah” demenin, tesbîh olarak ifade edilmesi mümkündür. Zira
tesbîh, Allah Teâlâ’yı, her türlü eksiklik ve kötülükten tenzîh etmekten, uzak
oldu unu söylemekten ibarettir. Binaenaleyh e er herhangi bir
ey, Allah’ın
iradesinin aksine var olacak olsaydı, bu, Allah’ın kudretinde bir noksanlı ın
oldu unu ifade ederdi. Dolayısıyla senin, “ n aallah” (e er Allah dilerse...) demen,
bu noksanlı ın olmadı ını ifade eder ve böylece bu, bir tesbîh olmu olur.” Maverdi
de buradaki tesbîhin bn Ceriyh tarafından ‘in allah’ anlamında anla ıldı ını, bunun
da Allah’ın zikredilmesi ve Allah’ın verdi i nimetlerin hatırlanarak hakkının
verilmesi ( ükür) anlamlarına gelece ini aktarmı tır.674
Ayet,
öyle de açıklanmı tır: Yaptı ınızdan dolayı Allah’tan ma firet
dilemeli ve kötü niyetinizden dolayı O’na tevbe etmeli de il misiniz? Çünkü onlar
bu i i kararla tırdıklarında mutedil olanları onlara bunu söyledi ve yüce Allah’ın
günahkârlardan intikam alı ını onlara hatırlattı. “Rabbimiz münezzehtir... dediler.”
Bu sözleriyle günahlarını itiraf ettiler ve yüce Allah’ı yaptı ı bu i te zalim olmaktan
tenzîh ettiler. bn Abbâs onların “Rabbimiz münezzehtir” sözlerinin günahımızdan
ötürü Allah’tan ma firet dileriz, anlamında oldu unu söylemi tir.675
671
Kurtubî, a.g.e., c. 17, s. 559-560.
Fahreddin Razî, a.g.e., c. 22, s. 59.
673
Ra ıb el- sfehani, a.g.e., ED ﺱmaddesi
674
el-Maverdî, ed. Es- Seyyid b. Abdu’l- Maksud b. Abdurrahim, en-Nuketu ve’l-Uyûnu, Dar’ül
Kütüb’ül lmiye, Beyrut 1992, c. 2, s. 15-16.
675
Kurtubî, a.g.e., c. 17, s. 560.
672
238
J ) I{
) ) A) @ QI >‰ N *
S 'b {
) J @|b ) c
A @ dIR ) *
A ) !) ( _A' V)/ J I ~J .^) J ) b b=I ) ) @ II
=I +N]) xR ) !) A P A) J b ) J &
) .A@ ))
: Göklerde ve yerde bulunan kimselerin, dizi dizi uçan
ku ların Allah’ı tesbîh ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını ve tesbîhini
bilmektedir. üphesiz Allah, onların yapmakta olduklarını bilir.676 Bu ayette de
ku ların tesbîhinden bahsedilmektedir. Ku lar da, Allah’ın kendilerine ilham etti i
ve gösterdi i tesbîh ile Allah’a kulluk etmektedir.677
~.
: tesbîh eder, eklinde
geni zaman kipinin kullanılmasının nedeni ise, tesbîhin yenilenen ve sürekli olan
bir eylem olmasıdır.678 Benzeri bir görü ü ortaya koyan Razî de öyle demi tir:679
“Bazı sûrelerin ba ında, mazî sigasıyla, “tesbîh etti”; bazılarında ise, muzari
sigasıyla “tesbîh ediyor, eder”
eklinde gelmi tir ki bu, bu nesnelerin tesbîh
etmelerinin, herhangi bir vakte tahsis edilmedi ine, tam aksine mazide de hep tesbîh
edici olduklarına, gelecekte de tesbîh ediciler olacaklarına bir i arettir. Bu böyledir,
zira bu eylerin te bih edici olmaları, kendi mahiyetlerinin, ayrılmaz bir vasfıdır.
Dolayısıyla, o mahiyetlerinde bu tesbîh etmekten ayrılmaları imkânsız olur.”
M
) AA 'I (N ) ) @|b ) V) &
@ .^) J #I .)f
A R h) J h) o) /) 2)@ ƒ
( :) )
: Da ları ve ku ları Davud’a
boyun e dirdik ki birlikte tesbîh etsinler.680 bn Kesîr, burada geçen ku ların ve
da ların tesbîhini öyle açıklamaktadır: “Davud (as) güzel sesiyle Zebur’u okurdu.
Onu terennüm ederken ku lar havada durur, onunla birlikte tesbîh ederlerdi. Da lar
676
Nur: 41
es-Sabûnî, Muhammed Ali, a.g.e., C.4, s. 240.
678
a.e., c. 6, s. 434.
679
Fahreddin Razî, a.g.e., c. 21, s. 276.
680
Enbiya: 79
677
239
da bu tesbîhi yansıtırlardı.”681 Yine Sâd Suresi 18. ayette, Davud’un emrine verilen
da ların, onunla birlikte sabah ak am Allah’ı tesbîh ettikleri anlatılmaktadır.
Bunların yanı sıra, Yüce Allah;
) @|b ) J ]) /) _A^ I #N .)?A ) T ’
@ 'I (/A )h J h) )@)$ @ DI I)
:
Andolsun ki, Davud’a tarafımızdan bir üstünlük verdik. “Ey da lar ve ku lar!
Onunla beraber tesbîh edin” dedik682 buyurmaktadır.
Talha b. Ubeydullah öyle diyor:683 “Sübhanellah’ın tefsirini Resulullah
(sav)’a sordum. öyle cevap verdi: O, her türlü kötülükten Allah’ı tenzîh etmektir.”
Bunun yanısıra, “Subhanallah” demenin bir de taaccüb yanı vardır. Akıl almayan bir
i vukubuldu unda insan “subhanallah” der. Onun anlamı, ancak Allah’ın kudretinin
böyle hayret verici bir i i meydana getirebilece i, ba ka hiçbir gücün bunu
ba aramayaca ıdır.684
u ayetlerde de Allah’a yakı tırılan çe itli çirkin ithamlara ve kötülüklere
cevap verilirken =
I &
) .@:J kelimesi kullanılmı tır:
J 2) &
) .@:J n I) J b ZI ƒ
) ( +N QI)
Allah çocuk edindi dediler. Ha a, Allah bundan
münezzehtir.685
M
) A) J I +NQ) ‚) ) @ J DI I‚) ) V( f
A R F• I ) iJ A bA +N]) ?) )
=I +Nxq
A )
681
: Cinleri de Allah yaratmı ken, onları Allah’a ortak ko tular. Körü körüne
Muhtasar-ı bn Kesîr, c.2, s. 516.
Sebe: 10
683
Kurtubî, a.g.e., C.1, s. 276.
684
Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c. 7, s. 290.
685
Bakara: 116
682
!( ) I ]) )) J 2) &
) .@:J S R A A @ˆ) A *
S )))
240
O’na o ullar ve kızlar isnad ettiler. Ha a, O onların vasıflandırmalarından
münezzehtir.686
=I +N A G
@ J !( )
I ]) )) J 2) &
) .@:J
: O, onların ortak ko tuklarından münezzeh ve
yücedir.687
Yukarıdaki ayetlerde Allah’ın kutsal yüceli ine uygun olmayan sıfatlardan,
Allah münezzeh görülmektedir. Allah’ı en mükemmel sıfatlarla dü ünüp, O’nu her
türlü noksan sıfattan tenzîh etmek (uzak tutmak) tesbîhtir. Aynı kökten gelen
Sübhan Allah’ın isimlerindendir. Yani, çok tenzîh edilen, Allah’a inanmayanların
O’nun hakkında dü ündüklerinden ve söylediklerinden, her türlü kusurdan uzak olan
demektir.688 Sübhan kelimesi Allah için sıfat olarak kullanılırken, Sabbuh ya da
Subbuh formlarında görülmektedir. Ebu Zeyd, Allah’ın sıfatları olarak kullanılan
‘Subbuh’, ‘Kuddûs’ kelimelerinin damme ile okunmasının fetha ile okunmasından
daha kibar oldu unu söylemi tir.
Elmalılı M. Hamdi Yazır, tesbîh kelimesi ile ilgili anlam ve de i ik
kullanımları özetlemi tir:689
…tesbîh, esasen balı ın suda, ku un ve atın havada, yıldızların
yörüngelerinde hızla geçi leri gibi süratle geçmek, yani hızla yüzmek
mânâsına “sibahat”dan tef’il babında oldu u için çok yüzdürmek
mânâsının gere i olarak çok uzakla tırmak veya paklıkta, temizlikte çok
ileri götürmek mânâsından alınarak tenzîhte me hur olmu tur. Râgıb der
ki: tesbîh, Allah’ı Teâlâyı tenzîhtir, bunun aslı da Allah’a ibadette süratle
gidi tir. ...hamdin özel bir ifadesi oldu u gibi, demek tesbîhin de bir özel
ismi
686
oldu undan
dolayı
“Kamus”ta
zikredildi i
üzere
tesbîh,
Enam: 100
Rum: 40
688
Ece, Hüseyin K., slam’ın Temel Kavramları, Beyan Yayınları, stanbul 2000, s. 697.
689
Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41.
687
241
“sübhanallah” demek mânâsına da gelir ve yerine göre demek taaccüb
( a mak) yerine de söylenir. E er taaccüb ( a ma) fevkalade bir güzellik
münasebetiyle istihsan (güzel görme) yerinde ise yaratanı bu güzel
sanatıyla tenzîh mânâsında olur. E er bir münasebetsizli e
a mak
suretiyle istihcan (kötü ve çirkin bulma) yerinde ise yüce yaratıcıyı
ondan tenzîh ederim, mânâsında olur.
Maverdi, tesbîhin dinde, Allah’tan ba kasının layık olmadı ı en yüce
mertebelerin bir alameti oldu unu kaydetmi ;690 Yazır ise, bu ba lamda tesbîhin
Allah’a izafeten kullanıldı ında, paklık, temizlik, nezahet anlamlarının ön plana
çıktı ı belirtmi tir:691
… tesbîh, Allah Teâlâ’nın zatında, sıfatında, fiillerinde, isimlerinde
nezahet ve paklı ını ifade eder. Bu da olaylar ve mümkün olan eylerin
anından olan çirkinliklere, eksikliklere ve Allah’ın kemâline aykırı olan
hallere kar ı fiil sıfatından olan kızma ve celâl sıfatının tecellisini ve
zatında hiçbir noksan kabul etmeyen cemâl sıfatının, en yüksek
güzelli in bütün paklı ıyla tahakkukunu gerektirir. Bundan dolayıdır ki
“Gök gürültüsü, övgüsüyle; melekler de korkusundan O’nu (Allah’ı)
tesbîh ederler”692 ilâhî kavli tesbîhin celâl sıfatı ile ilgisini açık olarak
ifade etmektedir. O halde tesbîhin hakikati, hamdin hakikati gibi
do rudan do ruya Allah Teâlâ’nın kendisine mahsus olan ve Subbûh,
Kuddüs, Hamîd erefli isimlerinin gere i bulunan fiildir. Yaratılmı lara
ait olan tesbîh ise her birinin fıtrî verilerine mümkün olabilen özel
yetenekleri oranında gerek fiilen ve gerek sözlü olarak ve gerek itikâdî
bakımdan onun açıklanma ve ilanı için ilâhî emre uymaktan ibarettir.
Bundan dolayıdır ki tesbîh söz, fiil, niyet ve itikadı içermek üzere ve
özellikle namaz mânâsına ve “sübhaneke” ve “sübhânallah” gibi tenzîhi
ifade eden zikirler ile övme mânâlarına gelmektedir. Onun için burada
tefsircilerin ço u mutlak tenzîh ile, bazıları da namaz ile, di er bazıları
da “sübhanallah” demekle tefsir etmi ler, bazıları da “Bunu bizim
690
el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûnu, Beyrut 1992, c. 1, s. 38.
Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41.
692
Ra’d: 13
691
242
hizmetimize veren (Allah)in ânı yücedir.693” gibi tesbîhi taaccüb olarak
bu ba arının hayrete de er bir
ekilde büyüklü ünü kutlamak için
oldu unu anlatmı lardır.
Elmalılı M. Hamdi Yazır, Ebu’s-Suud’dan tesbîh kelimesinin farklı
vecihlerini
özetle aktarmı tır:694 “Rabbine hamdederek “sübhanallah” de, yahut
kimsenin kalbine gelmeyecek vechile sana o hayrete âyân üstünlük ve ba arıları
kolayla tırdı ından dolayı onun o güzel, o mükemmel sanatına hamd ederek taaccüb
et ( a ırıp kal), yahut çok nimet vermesinden dolayı çok ibadet ve sena olmak üzere
onu tesbîh ve hamd ederek zikret. Yahut nimetine hamd ederek onun için namaz kıl,
Kâbe’nin kapısını açtı ı zaman Resulullah (sav)’ın sekiz rekat ku luk namazı kılmı
oldu u rivayet edilmi tir. Yahut vaadini yerine getirdi inden dolayı hamd ederek onu
zalimlerin söylediklerinden tenzîh et, yahut ikram sıfatlarına hamd ederek celâl
sıfatlarıyla senâ et!”
JA&
) R J A]) R H
) 2I ) 2(3A )8)!@ b) /) •b 3A )I ) R A •I ) 2) &
) .@:J R+N QI
: “Dediler ki:
Sübhaneke. Bizim senin ö retti inden ba ka bir ilmimiz yoktur. Sen âlimsin,
hakîmsin.”695
Ahfe u’l-Evsat öyle demi tir: “Sübhaneke” nasbtır. Çünkü seni
tesbih ediyoruz murad edilmi tir. Bunu fiille, lafızdan bedel yapmı sanki öyle
demi : Seni subhanekeyle tesbih ediyoruz.” Sonra böyle demi : “Seni subhanekeyle
tesbih ediyoruz. Lakin burada subhaneke gayri munsarıf bir mastardır.696
693
Zuhruf: 13
Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41.
695
Bakara: 32
696
Ebu’l-Hattab el-Ahfe , Meani’l-Kur’an, c. 1, s. 57.
694
243
Yazır, Allah’ın çe itli sıfatları çerçevesinde hamd ile tesbîh arasındaki ili kiyi
ortaya koymu tur:697
u muhakkaktır ki, Allah Teâlâ’nın celâl ve ikram tecelliyatı hiçbir an
kesilmedi inden dolayı her zaman ona tesbîh ve hamd vazifedir. Hamd,
Fâtiha’da açıklandı ı üzere yalnız ula ılmayan nimetten dolayı de il,
ula ılan nimetten dolayı da olur. Ve o zaman hamd, ükür mânâsında
olur. u halde celâl ve ikram tecellileri arttı ı oranda da tesbîh ve hamdin
artması gerekir. Zira nimet ve ikrama erince, ihsan edeni ve celâl sıfatını
unutmak ve celâl eseri kar ısında cemâl ve ikram tecellilerini unutmak
hüsrana götüren cahillik ve küfür huylarındandır. Yardım ve fetihte ise
bir taraftan celâlin ortaya çıkarılması, bir taraftan da ikram ile vaade vefa
vardır. u halde bunların tahakkukuyla tesbîh ve hamd vazifesinin ifası
kastedilmi tir. En yüksek paklık ile en yüksek hamd ve ükür zevki asıl o
zamandır. Ve asıl o zamandır ki kalbin daha yüksek bir fera at ve
temizlikle Hak Teâlâ’nın celâl ve cemâl ne ’esini duyarak ona yönelmesi
lazımdır. Nitekim “Bo aldı ın zaman u ra (ibadetle me gul ol) yorul.
Ve Rabbine ra bet et.”698 buyurmu tu. Ve onun için cennet ehlinin bütün
davası da tesbîh ve hamddir.
Yazır’ın dikkat çekti i önemli hususlardan bir tanesi de,
irkin kar ıtı
olarak, tesbîhin hem zahir ve hem de bâtının temizlenmesini kapsadı ıdır:699
te “Allah’ı hamd ile tesbîh ederim.” diye zikre devamda bu zevk ve
ne e ile Hakk’ın cemâline olan o evk ve ra betin ilan ve izharı ve ruhun
tam bütünüyle ona dönmesi demek oldu u gibi, ta peygamberli in
ba langıcında “Pislikten (Allah’a e tutmak, puta tapmak gibi eylerden)
kaçın.700” buyurulmu olan putların bu fetih ve zafer üzerine kırılması ve
açıkta kapalıda irk eserlerinin, ahlâkının ve âdetlerinin silinmesi için
temizlik yapılması da tesbîh ve tenzîhin gere idir. Bundan dolayı burada
“tesbîh et” emri, Allah Teâlâ’yı zikir ve tenzîhin ço altılmasını ifade
ederken zahir ve bâtının temizlenmesi emrini de ifade etmi olur. Fakat
697
Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41.
n irah: 7-8
699
Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 10, s. 26-41.
700
Müddessir: 5
698
244
biraz önce hatırlatıldı ı üzere tesbîh ve tahmîdin hakikati yine Allah’a
mahsus oldu u için her kim olursa olsun dünyada hiçbir yaratı ın onu
bütün kemaliyle yerine getirmesi kabil olmaz, kul, masum olsa da
münezzeh, sübhan olamaz.
Maverdî de tesbîhin zikrin bir çe idi oldu unu belirtmi tir:
T{
A I) •T ) R J 0J +J&.^:) ) 5n BAI n R wA ) b
701
O’nu sabah ak am tesbîh edin”
J N wR
+J/) $ V) ZA b ) [I )
: “Ey imân edenler! Allah’ı çokça zikredin ve
Bu ayette Yüce Allah, imân sahibi olan insanlardan
hem Allah'ı zikretmelerini ve hem de tesbîhte bulunmalarını taleb etmi tir. Zikir ve
tesbîh, beraber i lenmi tir. Zaten tesbîh, zikrin bir çe ididir. Zikir kelimesi, çe itli
tasavvufi kavramları kapsamaktadır. Bunlardan biri de tesbîhtir. Bu ayette geçen
tesbîh için, alimlerin çe itli açıklamaları vardır. Bazı alimler bunu, esas manası olan
Allah'ı her türlü noksanlıklardan berî kılma diye yorumlamı lardır. Bunu namaz ve
dua manalarında kabul eden alimler de vardır.702
“
) A&
) R J I (II) ) @|b ) J ]) /) _A^ I #N .)?A ) T’
@ 'I (/A h) J h) )@)$ @ DI I) : Andolsun ki,
Davud'a bir üstünlük verdik. ‘Ey da lar, çınlayın (tesbih edin), siz de ey ku lar!’
dedik ve ona demiri yumu attık.”703 Ebu Meysere öyle demi : “Habe lisanına göre
buradaki evvibî kelimesi tesbîh etmektir. Bir rivayete göre mânâsı: Onunla beraber
diledi i yere gidin demektir. Et-Te’vib’tendir. Öyleki gündüzün bitmesi gecenin
gelmesi demektir.704
701
Ahzab: 41- 42
el-Maverdî, en-Nuketu ve’l-Uyûnu, Beyrut 1992, c. 4, s. 409.
703
Sebe: 10
704
mam Kurtubî, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları, stanbul 1997, c. 14, s. 265.
702
245
4.3.
‘SBH’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z
‘Sbh’
kökü,
Kitâb-ı
Mukaddes’te
‘brk’
ve
‘kds’
kökleri
ile
kar ıla tırıldı ında çok daha az kullanılmakla birlikte, aksine Kur’an-ı Kerîm’de
di er iki köke nazaran çok daha sıklıkla tekrar etmi tir. Dolayısıyla Kur’an’ın anlam
dünyasında bu kökün türevlerinin di erlerinden daha belirleyici oldu u söylenebilir.
Kökün Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an’da kullanılma sıklıkları ve biçimleri a a ıdaki
tabloda verilmi tir:
Tablo 4 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘sbh’ kökü sayısı
‘sbh’ kökü
Eski Ahit
Yeni Ahit
Kur’an-ı Kerîm
Toplam
sim Türevleri
44
4
10
58
Fiil Türevleri
33
12
22
67
Toplam Türev
77
16
32
125
Toplam
Kullanım
155
22
91
268
‘Sbh’ kökünün kutsal metinlerde kullanım sayıları inceledi inde, Eski
Ahit’te 155 kere tekrar etti i görülmektedir. Kur’an’da bu kökün türevlerinin
kullanım sayısı 91 iken, Yeni Ahit’te ise sadece 22’dir. Görüldü ü gibi Eski Ahit ve
Kur’an’da önemli bir sayıda tekrarı olan bu kök türevleri, Yeni Ahit’te çok az
geçmektedir.
246
Etimolojik olarak ‘sbh’ (sabahha)’nin kök anlamı “yüzmek”tir. Sabbahha
ise övmek anlamında olup, Samî dillerinde sh-b-hh seslerinden olu ur. branice
shibbeach, Süryanice ise shubcha’dır.705
Arapça subhha (sabbahha) ise tesbih anlamında olup Farsçada sobhhe olarak
kullanılır. Tasbihh (sabbahha) ise tesbih ismini / aletini ifade eder ve Hintçede tasbi,
Malaycada tasbih, Farsçada tasbihh, Türkçede tesbih ve Swahilicede tasbihi olarak
kullanılmaktadır. Subhhan (sabbahha) ise övülen anlamında olup Hintçede subhan,
Türkçede Sübhan ve Farsçada sobhhan olarak kullanılmı tır.706
Arapçada ‘sbh’nın kök anlamı yüzmektir. Kökün mastarı su üstünde durmak,
yüzmek anlamlarındaki
gemiye
g) .^
~J .@(
kelimeleridir. Bu nedenle yüzene / yüzücüye,
~ : veya F &).:J ‘dan türeyen X
P +J.:) denir. Bu kök aynı zamanda yüzer gibi
hareket eden atların, yıldızların, meleklerin hareketlerini tasvir etmek için de
kullanılmı tır.
Bu kök terimsel anlama büründü ünde ise tenzîh anlamına sahip olmaktadır.
Dolayısıyla ~ .
= &@.:J
8(
tenzîh – temize çıkarma anlamındadır. Bu anlamda olmak üzere
ifadesinin de Allah’ı zâtına yakı mayan, uygun olmayan her türlü sıfattan
tenzîh etmek, temize çıkarmak anlamında oldu u belirtilmi tir. Nitekim
“Seni kötülüklerden tenzîh eder, temize çıkarırım” anlamındadır.
705
706
Rajki, Andras, Arabic Etymological Dictionary, ‘baraka’, byy., 2002.
a.e.
2 &.:
de
247
Allah’ın ismi olarak kullanılan =
I &@.:J ve sıfatları olarak kullanılan X+[.[
X+[.:)
ve
kelimelerinin hepsinde de Allah’ın her türlü kötülükten ve eksiklikten uzak,
temiz, münezzeh oldu u anlamları çıkarılmı tır. Bu nedenle Kitâbu’l-’ayn’da X+[.[
ile C
%D
kelimelerinin aynı anlamda oldu u kaydedilmi tir.
Müfessirler, nasıl ki suda yüzen balık hiç bir kir kabul etmeyecekse, Allah da
her türlü kötülükten münezzeh, arîdir diye dü ünerek yüzmek ile temizlik arasında
ili ki kurmu lardır.
Tesbîh kelimesi Kur’an terminolojisinde özel bir anlam kazanarak namaz ve
zikir türü ibadetleri de ifade eder duruma gelmi tir.
Eski Ahit’te ise 4 B kelimesi övmek, yüceltmek, takdir etmek, tesbih etmek;
yatı tırmak, sakinle tirmek ve an, ün, görkem anlamlarında kullanılmı tır. Di er
yandan Yeni Ahit’te çok az kullanılmasına ra men Xb4 kökü, çok geni bir anlam
yelpazesine tekabül etmektedir. Bu kelime görkem, an, ün; zenginlik; yücelik,
ululuk; övgü, yüceltme, övme, tesbîh etme, ululama; mükemmel, kusursuz, ahane
gibi anlamlara gelmektedir. Ancak ne Kitâb-ı Mukaddes metninde ne de branice –
Süryanice
sözlüklerde
kelimenin
Arapçadaki
kök
anlamına
(yüzmek)
rastlanılmamı tır. Ayrıca Kur’an’da kavramsal olarak büyük oranda tenzîh ile ili kili
olan bu kök, Kitâb-ı Mukaddes’te daha ziyade övgü ile ili kilidir. Müfessirler
248
tesbihin Kur’an’da da hamdetmek / övmek anlamlarına da i aret etmi lerdir. Ancak
bu kök Kur’an’da, an, ün, görkem anlamlarında kullanılmamı tır.
Aslında iyi analiz edildi inde bu anlamların birbirleriyle do rudan ilgili
oldukları görülmektedir. Her türlü eksiklikten uzak tutulan, temize çıkarılan ve bu
sebeple övülen üphesiz mükemmel / kusursuz olacaktır ve bu sebeple ululuk,
görkem, an gibi payeleri nefsinde ta ıyacaktır.
Yunancada ‘sbh’ kökünü kar ılamak üzere kullanılan “
kelimesi “
” (epi) edatı ile “ 0
ve övmek, takdir etmek, yüceltmek;
”
” kelimelerinin birle mesinden olu mu tur
te ekkür etmek; tanrı için ükür ilahîleri
okumak; tesbih etmek; yemin etmek, söz vermek; tavsiye etmek, önermek; özlü söz,
güzel söz gibi anlamlara gelmektedir.
Latince’de ‘sbh’ kökünü kar ılayan “laudo” kelimesi de övmek, yüceltmek,
göklere çıkarmak, methetmek, takdir etmek, kutlamak, onurlandırmak, tavsiye
etmek, salık vermek, bahsetmek, adından söz etmek, anmak, zikretmek; övgüye
de er, saygın, itibarlı, mükemmel, kusursuz gibi anlamları ta ımaktadır. Görüldü ü
gibi Yunanca ve Latince’de ‘sbh’ kökünü kar ılayan sözcükler, Samî dillerindeki
aynı anlam alanına tekabül etmektedirler. Ancak bu dillerde de Arapçadaki kök
anlama (yüzmek) rastlanılmamı tır.
Türkçede tesbih kelimesinin kökeni, Arapçadaki
’dir. Sübhâneke duasını
söylemek anlamındadır. Sübhan ise övme, yüceltme anlamındadır.707
707
Ni anyan, Sevan, Sözlerin Soya acı: Ça da Türkçenin Etimolojik Sözlü ü, Adam Yay., stanbul
2002.
249
Osmanlıca sözlüklerde Arapça ‘sbh’ kökünden türeyen, sebbah, sebahat,
sübhan, sübhanî, sübhaniyye, sübha, tesbîh, tesbîhat, misbah, sâbih, sâbiha (ço ulu
sâbihât) sözcüklerine yer verilmi olup, bu sözcüklerin hepsi yüzmek ve tenzîh ile
ili kilendirilmi tir.
Günümüzde Türkçede tesbîh; Allah’ı noksan sıfatlardan tenzîh etme ve
ululama; “Subhanallah” deme; Allah’ın sıfatlarını tesbîh ederken sayı saymak için
kullanılan ve 33 veya katları kadar tanenin ipe dizilmesiyle meydana gelen halka
anlamlarında kullanılmaktadır. Her ne kadar da Türkçe sözlüklerde yer
verilmemi se de, Türkçede tesbîh kelimesi övme, hamdetme (“Elhamdulillah”
deme) anlamını da içermektedir. Zira tesbih ibadetinin üç halkasından bir tanesi de
bu sözdür.
Günümüz ngilizcesinde ‘sbh’nın kök anlamına kar ılık gelen to swim (in);
to float; to spread filleri olup, kavramsal anlam kar ılı ı ise praise, glorify, extol, vb
fiillerle ifade edilebilir. Bu fiillerin hepsi yüceltmek, ululumak, övmek, ükretmek,
vb. anlamlara kar ılık gelmekle birlikte, hiç biri tenzîh anlamı ta ımamaktadır. Yine
modern ngilizcede kullanılan ve Yunanca kökenli kudos kelimesi de eref, ün, övgü
anlamı ta ımaktadır ve bu kelime ekil / ses olarak Samî dillerindeki ‘kds’ kökü ile
aynıdır.708 Ancak anlam alanı itibariyle ‘kds’ kökünden daha çok ‘sbh’ kökü ile
örtü mektedir.
708
Webters-Oline-Dictionary, <http://www.websters-online-dictionary.org/definition/kudos>
250
V. BÖLÜM
‘KDS’ KÖKÜ
Bu bölümde, önceki iki bölümde (‘brk’ ve ‘sbh’ kökleri) izlenen yöntem /
sıralama kullanılarak ‘kds’ kökünün leksikografik, etimolojik ve semantik
incelemesine yer verilecektir. Bu kök, Eski Ahit’te en fazla tekrar eden
kelimelerden bir tanesidir.
5. 1.
K TÂB-I MUKADDES’TE ‘KDS’ KÖKÜ
5.1.1. Eski Ahit’te ‘KDS’ Kökü
‘Kds’ kökü Eski Ahit’te 65 fiil ve 127 isim olmak üzere 192 de i ik formda
ve toplam 840 kere kullanılmı tır.
5.1.1.1. branice sözlüklerde ‘kds’ kökü
“&*/”
kökü fiil olarak u anlamlarda kullanılmı tır:709
Saf, temiz, pak, ari, olmak; kutsamak, kutsalla tırmak, takdis etmek;
hazırlamak, adamak, tanrıya vakfetmek; kutsanmak, kutsal kabul etmek, takdis
edilmek; ayrılmak, kesmek, mahrum etmek, farklı olmak; bir eyin yasaklanmasına
709
Blue Letter Bible. “Dictionary and Word Search for ‘qadash (Strong’s 06942)’ ” . Blue Letter
Bible. 1996-2002.
6 Aug 2006. <http://www.blueletterbible.org/cgi-bin/words.pl?word=06942&
page=1>; Jastrow, Marcus, Dictionary of the Targumim, the Talmud Babli and Yerushalmi, and the
Midrashic Literature, Pardes Publishing House, New York, 1950. c. 2, s. 1319 – 1321; Shachter,
Haim, The New Universal Hebrew English Distionary, Yahneh Publishing House, Tel Aviv, 1962, c.
2, s.668-669.
251
neden olmak, kınanmaya sebep olmak; evlenmek, ni anlanmak, ni anlamak. lan
etmek, duyurmak, açı a vurmak.
a.
b.
c.
d.
e.
f.
(Kal)
1.
ayırmak, tahsis etmek, kutsal olmak
2.
kutsanmı olmak
3.
kutsanmı , tabula tırılmı
(Nifal)
1.
kendini kutsanmı veya soylu olarak göstermek
2.
onurlandırmak, kutsanmı olarak muamele edilmek
3.
kutlu olmak
(Piel)
1.
kutlu olarak farklıla mak, adamak, vakfetmek
2.
kutsal olarak görmek, kutsal oldu unu duyurmak
3.
kutsal olarak onurlandırmak, aziz gözüyle bakmak
4.
ki ileri, nesneleri kutsamak
(Pual)
1.
kutsanmı olmak, rahiplerin veya nesnelerin kutsanması
2.
vakfedilmek, adanmak
(Hipil)
1.
ayrılmak, adanmak, kutsamak
2.
kutlu veya aziz olarak kabul etmek ve muamele etmek
(Hitpael)
1.
ayrı olmak, farklı olmak
2.
günahlardan arınmak, temiz olmak
252
3.
tanrının kendisini takdis ettirmesi
4.
kutlu olarak görülmek
5.
kendini kutsamak
6.
(bayram) kutlamak
Bu kökten türeyen;
&'/#
(eril isim) kutsal yer, tapınak, mabet,
korunak, sı ınak, Tanrı Mabedi, Hezekyel’in tapına ı, gezici Yahudi tapına ı;
& */711
&*/713
(sıfat) kutsal, Tanrı, aziz;
günah
&*/
& */
(sıfat, isim) kutsal, melek, aziz;
(eril isim) kutsallık, kudsiyet, farlılık ve nesnelerin, mekanların veya
Tanrının kudsiyeti, kutsallı ı, farklılı ı;
ibne;
& '/712
&*?
E
&*/
D
(eril isim) erkek tapınak fahi esi,
(di il isim) ise bayan tapınak fahi esi anlamındadır.
&*?’in
i ledi i günah ile kayıslandı ında çok daha
&*/
i ledi i
büyüktür.716
(eril isim) küpe (kulak veya burun küpesi) anlamındadır. Di er yandan
kelimesinin, tamamıyla farklı, ayrı, ayrılmı , ayrı tutmak (set apart)
anlamlarında olup, kutsal (holy) kelimesi ile kar ılanmasının yanlı oldu u da
belirtilmi tir.718
710
Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Miqdash”. “The KJV Old
Testament Hebrew Lexicon”. 6 Aug 2006<http://www.biblestudytools.net/Lexicons/Hebrew/heb.
cgi?number= 720&version=kjv>.
711
Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Qadowsh “, a.g.e.
712
Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Qaddiysh “, a.g.e.
713
Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Qodesh”, a.g.e.
714
Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Qadesh “, a.g.e.
715
Brown, Driver, Briggs and Gesenius. “Hebrew Lexicon entry for Q@deshah”, a.g.e..
716
Jastrow, Marcus, a.g.e., c. 2, s. 1321.
717
a.e., c. 2, s. 1321.
718
Expository Glossary of Terms Used in Messianic Teaching, Helderberg, South Africa 2001, s.
168. 14 Jan 2007 <www.messiahtruth.com/messianic.pdf >
253
5.1.1.2. Eski Ahit’te ‘kds’ kökünün türevleri
Eski Ahit’te ‘kds’ kökünün temel türevleri;
(kado ), &
".
'/ (kaddi ), &*/
&*?
&'/#
F& */
(mikda ),
(kada ), &*/ (kede ), &*/ (kode ), &*/ (kade ),
(kade barneya) ve
&*?
(kde a) olmak üzere toplam 840 kere
kullanılmı tır.
5.1.1.3. Eski Ahit’te ‘kds’ kökünün anlamları
Eski Ahit’te ‘kds’ kökü u anlamlarda kullanılmı tır:
1-
&'/#
(mikda ): Kutsal yer; tapınak,
apel; kutsanmı
anlamlarında 719 u ayetlerde geçmektedir.
0 & -
4) .
"G
* .. 7 .*) &*?
0
0 "
Ya RAB, halkını içeri alacaksın.
Kendi da ına, ya amak için seçti in yere,
Ellerinle kurdu un kutsal yere dikeceksin, ya Rab!720
*
&0
&'/# %
& &
"+ %
@ A 1
719
720
Blue Letter Bible.
Çıkı : 15-17
a.g.s.
& &
&*/%
%*"
A 1
254
Kadın kanamasından paklanmak için otuz üç gün bekleyecek. Pak
sayılması için geçmesi gereken bu günler doluncaya dek kutsal bir eye
dokunmayacak, tapına a girmeyecek.721
.)
0 &'/
&0
&%
abat günlerimi tutacaksınız. Tapına ıma saygı göstereceksiniz. RAB
benim.722
0
&
-"
. %
# - . " 5
&*/ &%
>4
-0
.)
7 #"
?
&'/ %
#1
Kim çocu unu Molek'e sunarak tapına ımı kirletir, kutsal adıma leke
sürerse, ona öfkeyle bakaca ım. Onu halkımın arasından ataca ım.723
7*"9 - $C
&*?
2" %4 &
Yardım göndersin sana kutsal yerden, Siyon'dan destek versin.724
7
=
*" !9 %
%
%&'/
Bir daha Beytel'de peygamberlik etme. Çünkü burası kralın kutsal yeri
( apel), krallık tapına ıdır." 725
721
Levililer: 12-4
Levililer: 19-30
723
Levililer: 20-3
724
Zebur 1: 20-2
725
Amos: 7-13
722
255
0% 7
=#
0
&'/ %
.0
7
4% 7
Aldı ınız bütün arma anlardan RAB için bir arma an ayıracaksınız;
hepsinin en iyisini, en kutsalını ayıracaksınız.726
2-
& */
(kado ): Kutsal; kutsal olan, kutsal Rab; aziz, sadık kul,
anlamlarında kullanılmı tır:
& */ (
, . %
.) 7
% 0 0
*0 &)
'
>
Siz benim için kâhinler krallı ı, kutsal ulus olacaksınız. srailliler'e
böyle söyleyeceksin.727
&*/ &*/
& */
/
=
.) 7
2% 7
Kâhinler soyundan gelen her erkek bu sunuyu yiyebilir. Sunu kutsal bir
yerde yenecek,çünkü çok kutsaldır.728
0&'/
&3.%
#1
.)
. & */ 7
% ",
7
&*/
6 %
Tanrınız RAB benim. Kendinizi kutsayın ve kutsal olun. Çünkü ben
kutsalım. Küçük kara hayvanlarının hiçbiriyle kendinizi kirletmeyin.729
726
Sayılar: 18-29
Çıkı : 19-6
728
Levililer: 7-6
729
Levililer: 11-44
727
256
/
4 % % 7 0&'/
&'/
.) & */ 7 >%
&*/
Onu kutsal sayın. Çünkü yiyecek sunusunu Tanrınız'a o sunuyor. Sizin
için kutsaldır. Çünkü ben kutsalım, sizi kutsal kılan RAB benim.730
)
C
.)4
/
& */
.)4
4)
&
>
7
.3
'
"
%
Tanrınız RAB sizi kurtarmak ve dü manlarınızı elinize teslim etmek için
ordugahın ortasında dola ır. Ordugahınız kutsal olsun ki, RAB aranızda
yakı ıksız bir ey görüp sizden ayrılmasın.731
.
7
:-
0
-
7
7 & */%.
*/
Kutsallıkta RAB'bin benzeri yok,
Evet, senin gibisi yok, ya RAB!
Tanrımız gibi dayanak yok.732
* )"
%
& &%
&.
$
5 & *?
.3
. "
)"
Beyt eme liler, "Bu kutsal Tanrı'nın, RAB'bin önünde kim durabilir?
Bizden sonra kime gidecek?" diyorlardı.733
H
730
Levililer: 21-8
Yasa Kitabı: 23-14
732
1. Samuel: 2-2
733
1. Samuel: 6-20
731
" %
&4
$
:"0%
& */
$
7
257
Levililer, "Sakin olun, bugün kutsal bir gündür, üzülmeyin"
diyerek halkı yatı tırdılar.734
& */
% " 4#,
(
.
- " .7&
Bir ırmak var ki, suları sevinç getirir Tanrı kentine,
Yüceler Yücesi'nin kutsal konutuna.735
*)
4) 0&
.
& */
(
2
/
Yüceltin Tanrımız RAB'bi,
Ayaklarının taburesi önünde tapının!
O kutsaldır.736
& */ & */ & */
* 7
%
2%
:
Birbirlerine öyle sesleniyorlardı:
"Her eye Egemen RAB
Kutsal, kutsal, kutsaldır.
Yüceli i bütün dünyayı dolduruyor."737
*
Ya RAB, halkları gerçekten seversin,
Bütün azizler elinin altındadır.
734
Nehemya: 8-11
Zebur: 46-4
736
Zebur: 99-5
737
Ye eya: 6-3
735
&*/%
&*/ 7 #" 4 !
' <
( 7;0
258
Ayaklarına kapanır,
Sözlerini dinlerler.738
&*/
/
.
%3
)
& *
Ya RAB, gökler över harikalarını,
Kutsallar toplulu unda övülür sadakatin.739
: %
%+ "+%7
$5;"
#"
&"
.
% + 09.
09. &) 7 09.
& */%
*/ 7
* %
Yarılan da ımın olu turdu u vadiden kaçacaksınız, çünkü vadi
Asal'a dek uzanacak. Yahuda Kralı Uzziya döneminde depremden
nasıl kaçtıysanız, öyle kaçacaksınız. O zaman Tanrım RAB bütün
azizlerle birlikte gelecek!740
3-
B *'/
*'/
(kaddi ):
Aziz,
kutsal,
kutsal
Rab
anlamlarında
kullanılmı tır:
@ &% '
-
%4
$.'
*
*/ " - A4 *"
;&7 C &1
*/
4 @ - & '/
Sonunda ilahımın adından gelen Belte assar adıyla ça rılan
ve kendisinde kutsal ilahların ruhu bulunan Daniel yanıma geldi.
Gördü üm dü ü ona anlattım.741
738
Yasa Kitabı: 33-3
Zebur: 89-5
740
Zekeriya: 14-5
741
Daniel: 4-8
739
259
- & '/
( - "
1 >&% ' $$4 - "'. '
' %*"
: ' %.
2(
&
&.
@$ )"
/
>"
&.)
3& @=.0
Bu yargıyı gözcüler, kararı kutsallar verdi. Öyle ki, her
canlı Yüce Olan'ın insan krallıkları üzerinde egemenlik sürdü ünü
ve onları diledi i ki iye, en hor görülen birine bile verebilece ini
bilsin742
C.*
. 7
.)
/A % 7
&
& -
2)4
4 .'
C &1
0.
%
%4
74% 7 '
'
7 0.
. ;"*
- & '/
" te ben Kral Nebukadnessar'ın gördü ü dü ! imdi, ey Belte assar,
bunun ne anlama geldi ini söyle. Çünkü krallı ımdaki bilgelerin hiçbiri
bu dü ün ne anlama geldi ini bana açıklayamadı. Ama sen
açıklayabilirsin, çünkü kutsal ilahların ruhu var sende."743
)
7& % " &
24
)
24
4. $ &%. & '/
"
Yata ımda yatarken gördü üm görümlerde gökten inen bir
gözcü, kutsal bir varlık gördüm.744
- & '/%
'/ "
/ * " -7* . /
-
742
Daniel: 4-17
Daniel: 4-18
744
Daniel: 4-13
743
)
24
260
Ben baktı ım sırada bu boynuz azizlerle sava ıyor ve
onları yeniyordu.745
& '/
.*
- & '/ .94
$
/ 0" ) ) % ' *"
1
. 2 -. "
Eskiden beri var Olan -Yüceler Yücesi- gelip azizlerin
lehine yargı verene dek bu böyle sürdü. Azizlerin krallı ı alma
zamanı gelmi ti.746
4-
&*/
(kada ): Kutsamak, kutsalla tırmak, takdis etmek; adamak;
kutsal; hazırlık yapmak, hazırlanmak; seçmek; arınmak, temizlenmek;
ça ırmak, davet etmek anlamlarında kullanılmı tır:
7
&'/
,)"
" 6
% &)
%
0
% 7
&
Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı o
gün yaptı ı, Yarattı ı bütün i i bitirip dinlendi.747
"(= % 7
&*/ &*/
0&'/
&'/
Onları kutsal kıl ki, çok kutsal olsunlar. Onlara de en her ey kutsal
sayılacaktır.748
5;4)
*<
&)
./
*,%
& '/
'Bir kimse ailesinin mülkü olmayan, sonradan satın aldı ı bir tarlayı
745
Daniel: 7-21
Daniel: 7-22
747
Yaratılı : 2-3
748
Çıkı : 30-29
746
261
RAB'be adarsa,749
!97 % "
*'
& 7 &)
# & '/
+ % 7 & '/
% +
&)
5
Kral Davut bu arma anları yendi i bütün uluslardan ele geçirdi i altın
ve gümü le birlikte RAB'be adadı.750
) &'/
6
%
2
abat Günü'nü kutsal sayarak anımsa.751
)".
"%
: 1= 7
$
/
4
.3% 7 .
" &'/
A C
Yeru alim'e kar ı sava hazırlı ı yapın!
Kalkın, ö leyin saldırıya geçelim!
Vay halimize, gün kararıyor!
Ak amın gölgeleri gitgide uzuyor.752
&
4&
& % "
" 0&'/
2 ) 4
Eli silahlı yok ediciler hazırlayaca ım sana kar ı.
En iyi sedir a açlarını kesecek,
Ate e atacaklar.753
"
4 #
749
Levililer: 27-22
2. Samuel 8:11
751
Çıkı : 20-8
752
Yeremya: 6-4
753
Yeremya: 22-7
750
4
&'/ +
2% /
&. 7 )" &+
+
262
Uluslar arasında unu duyurun:
Sava a hazırlanın, yi itlerinizi harekete geçirin.
Bütün sava çılarınız toplanıp saldırıya geçsin.754
03.
+ &*/%
"
/%
&'/$
&%
3
*
-
4
Böylece Naftali'nin da lık bölgesinde bulunan Celile'deki
Kede 'i, Efrayim'in da lık bölgesindeki ekem'i ve Yahuda'nın
da lık bölgesindeki Kiryat-Arba'yı -Hevron'u- seçtiler.755
&0 @
0
4?$
* ' 4 &$
G;
&'/
@#" 7&$
@
%
Davut kadını getirmeleri için ulaklar gönderdi. Kadın
Davut'un yanına geldi. Davut ayba ı kirlili inden yeni arınmı
olan kadınla yattı. Sonra kadın evine döndü.756
/ 7
; / & '/ 4 2
Susun Egemen RAB'bin önünde,
Çünkü O'nun günü yakla tı.
RAB bir kurban hazırladı,
Konuklarını ça ırdı.757
754
Yoe: 3-9
Ye u: 20-7
756
2.Samuel: 11-4
757
Sefanya: 1-7
755
.*)
.
9
-
%7
263
5-
&*/
(kede ): Kutsal
ehir, Kudus’ün güneyinde bir
ehir ve
Naftali’de bulunan bir göçmen ehri anlamlarında kullanılmı tır:
03.
"
+ &*/%
&*/
/%
&'/$
3
&%
Böylece Naftali'nin da lık bölgesinde bulunan Celile'deki
Kede 'i, Efrayim'in da lık bölgesindeki ekem'i ve Yahuda'nın
da lık bölgesindeki Kiryat-Arba'yı -Hevron'u- seçtiler.758
&*/%
&*/
4:
& ( %
1 /
"%
' #4%
& &
03. G#
& ( %
" & ( %
+
-0 /%
Naftali oyma ından alınan ve kazayla adam öldürenler için sı ınak kent
seçilen Celile'deki Kede , Hammot-Dor, Kartan ve otlakları olmak üzere
toplam üç kent.759
6-
&*/ (kode ): Kutsal; kutsal yer, tapınak; kutsanmı
ey, kutsal e ya,
kutsal sunu; en, en kutsal, çok kutsal; kutsallık; kutsanmak, adamak;
anlamlarında kullanılmı tır:
"
".% &
"* " 0
)
&)
/0%
/#
$
7
(
&*/ % *
Tanrı, "Fazla yakla ma" dedi, "Çarıklarını çıkar. Çünkü
bastı ın yer kutsal topraktır.760
758
Ye u: 20-7
Ye u: 21-32
760
Çıkı : 3-5
759
264
" 6
$
&*/ % / - &
$
% 7
&*/ % /
," %
," '
&3.%
&)
Birinci günde kutsal toplantı yapacaksınız ve yedinci günde
kutsal toplantı yapacaksınız. O günler hiçbir i yapılmayacak.
Herkes yalnız kendi yiyece ini hazırlayacak.761
5" 0 . 0 + 2% " '94
&*/
4.
.%
Öncülük edeceksin sevginle kurtardı ın halka,
Kutsal konutunun yolunu göstereceksin gücünle onlara.762
-
&
' &)
3 0% &)
!*" % 7
4
6
/ %*"
)
$
&*/ % &
6 0% &)
3
&
4=
Musa, "RAB'bin buyru u udur" dedi, "Yarın dinlenme günü,
RAB için kutsal abat Günü'dür. Pi irece inizi pi irin, ha layaca ınızı
ha layın. Artakalanı bir kenara koyun, sabaha kalsın."763
3 1 *<
,
-
- 0 &*/ % &.
&0 7
"Benim kutsal halkım olacaksınız. Bunun içindir ki, kırda
parçalanmı hayvanların etini yemeyecek, köpeklerin önüne
atacaksınız."764
761
Çıkı
Çıkı
763
Çıkı
764
Çıkı
762
: 12-16
: 15-13
: 16-23
: 22-31
265
3
*
4 - )
&*/ % *(
,"
A abeyin Harun'a görkem ve saygınlık kazandırmak
için kutsal giysiler yap.765
2.%
0 . & % " 3.:# 0 ,
3.:# % " &*?
Ba ına sarı ı sar, üzerine de kutsal tacı koy.766
&*/
&*/
1 4>; 4/
,)" 4/
1/ @
,"
Bir ıtriyatçı ustalı ıyla bunlardan güzel kokulu bir buhur yap.
Tuzlanmı , saf ve kutsal olacak.767
0
&
. %
-0
# - . " 5
7 #"
?
&*/ &%
>4
&'/ %
.)
#1 -"
Kim çocu unu Molek'e sunarak tapına ımı kirletir, kutsal adıma leke
sürerse, ona öfkeyle bakaca ım. Onu halkımın arasından ataca ım.768
- . &)
% 7%
% )4 &
,)"
A
"*
#
A :% &)
:
.
,"
4
&*?
* )"
"Besalel, Oholiav ve kutsal yerin yapımında gereken i leri nasıl
yapacaklarına ili kin RAB'bin kendilerine bilgelik ve anlayı verdi i bütün
becerikli ki iler her i i tam RAB'bin buyurdu u gibi yapacaklar."769
765
Çıkı : 28-2
Çıkı : 29-6
767
Çıkı : 30-35
768
Levililer: 20-3
769
Çıkı : 36-1
766
266
,
/)"
4
.0
&*/
, >4)
3 '(
“Bu yüzden tapınak görevlilerini baya ıla tırdım;
Yakup soyunu bütünüyle yıkıma, srail'i rezilli e mahkûm ettim."770
&*A
&*?A &*/ *"
/% .
* )"
2
Kehato ulları'nın Bulu ma Çadırı'ndaki görevi udur:
En kutsal e yaları ta ımak.771
,%.
&*/%
&*/
0%
- 7
/ % &)
srail halkının kâhine sundu u kutsal arma anların ba ı
kısımları kâhinin olacak.772
<0
*.
% &)
4 % &)
&*/ /
/# %
Kutsal sunularınızı, dilek adaklarınızı alıp RAB'bin
seçece i yere gideceksiniz.773
&*A
&*?A &*/
*; " - )
"
7 %
0 .
Ba ı lanma Kapa ı'nı En Kutsal Yer'de bulunan Levha Sandı ı'nın
üzerine koy.774
&'/
770
Ye eya: 43-28
Sayılar: 4-4
772
Sayılar: 5-9
773
Yasa kitabı: 12-26
774
Çıkı : 26-34
771
"(= % 7
&*/ &*/
0&'/
267
Onları kutsal kıl ki, çok kutsal olsunlar. Onlara de en
her ey kutsal sayılacaktır.775
&*/ &*/ @
.) 7
2% 7
Kâhinler soyundan gelen her erkek bu sunuyu yiyebilir. Çok kutsaldır.776
' .
7
%
3 ," >
. &*?
Var mı senin gibisi ilahlar arasında, ya RAB?
Senin gibi kutsallıkta görkemli, heybetiyle övgüye de er,
Harikalar yaratan var mı?777
&*/
&*/%
&*/
$
2 !97
Babasının adadı ı ve kendisinin de adadı ı altını,
gümü ü ve e yaları Tanrı'nın Tapına ı'na getirdi.778
.
.&
&*A
,)"#
&*?A
4 " & >
0 %
$
.. 7 * (.
)"
Ba ı lar, ondalıklar, adanan arma anlar sadakatle içeri getirildi.
Bütün bu i lerin sorumlusu olarak Levili Konanya atandı;
karde i imi de yardımcısı oldu.779
3 )
& &- :
&& /
&*AA?
&*
Kurban olarak adanan hayvanlar altı yüz sı ır, üç bin davardı.780
775
Çıkı : 30-29
Levililer: 6-29
777
Çıkı : 15-11
778
2. Tarihler: 15-18
779
2. Tarihler: 31-12
780
2. Tarihler: 29-33
776
268
7-
&*/
(kade ):
Erkek tapınak fahi esi, ibne; pislik, kirlilik
anlamlarında kullanılmı tır:
%
,
.
&*/
%
, .
&*/
)
Putperest törenlerinde fuhu yapan srailli bir kadın
ya da erkek olmasın.781
)" 0
, .
7 ,"
.
&*/%
&*/ (
&)
+
&
Ülkedeki putperest törenlerinde fuhu yapan kadın ve
erkekler bile vardı. Yahudalılar RAB'bin srail halkının önünden
kovdu u ulusların yaptı ı bütün i rençlikleri yaptılar.782
&*?
$4
&3. "=
0
Genç ya ta ölüp giderler,Ya amları pislik içerisinde sona erer.783
8-
&*/
(kade ):
Kudüs’ün güneyinde bir
ehir anlamında
kullanılmı tır:
&*/
%
1 & -" %
( / )"
$
;&$
*,% 7%
7$
0 -::4
&$
Oradan geri dönüp Eyn-Mi pat'a -Kade 'e- gittiler. Amalekliler'in bütün
topraklarını alarak Haseson-Tamar'da ya ayan Amorlular'ı bozguna
u rattılar.784
781
Yasa Kitabı: 23-17
1. Krallar: 14-24
783
Eyüp: 36-14
782
269
0 &
&)
$7
&*/
&0
Uzun süre Kade 'te kaldınız.785
9-
".
&*? (kade
barneya): Kudüs’ün güneyinde bir ehrin adı
olarak kullanılmı tır:
".
&*?
4 &
) ," 7
%
Ülkeyi ara tırsınlar diye Kade -Barnea'dan gönderdi im
babalarınız da aynı eyi yaptılar.786
5"%*" ". &*? ";&
- " +%*" -&+
7$
% 7
Kade -Barnea'dan Gazze'ye kadar, Givon'a kadar uzanan bütün
Go en bölgesini egemenli i altına aldı.787
10-
&*? (kde a):
Kadın fahi e anlamında kullanılmı tır:
&*?
&*/ 2
$
%
@ /
$
&. %
' % "
&$
."
O çevrede ya ayanlara, "Enayim'de, yol kenarında bir fahi e
vardı, nerede o?" diye sordu. "Burada öyle bir fahi e yok" diye kar ılık
verdiler.788
784
Yaratılı : 14-7
Yasa Kitabı: 1-46
786
Sayılar: 32-8
787
Ye u: 10-41
788
Yaratılı : 38-21
785
270
%
,
.
)
&*/
, .
%
&*/
Putperest törenlerinde fuhu yapan srailli bir kadın
ya da erkek olmasın.789
5.1.2. Yeni Ahitte ‘KDS’ Kökü
Yeni Ahit’te ‘kds’ kökü 13 fiil ve 59 isim olmak üzere 72 de i ik biçimde ve
toplam olarak 292 kere kullanılmı tır.
5.1.2.1. Aramice (Süryanice) sözlüklerde ‘kds’ kökü
“$dq ” kökünün sözlük anlamları unlardır:790
Temiz, pak, saf olmak; kutsamak, takdis etmek; kutsanmak, takdis edilmek;
kutsalla tırmak; dinsel tören yapmak, Tersanctus ilahîsini okuyarak ‘Tanrım Tanrım
Tanrım’ diyerek a lamak; adamak, teslim olmak;
abat’ı hatırlayıp kutlamak;
evlilikle ba ıyla birle mek.
5.1.2.2. Yeni Ahit’te ‘kds’ kökünün anlamları
Yeni Ahit’te ‘kds’ kökü u anlamlarda kullanılmı tır:
789
790
Yasa Kitabı: 23-17
Smith, R. Payne, A Compendious Syriac Dictionary, Clarendon Pres, Oxford, 1903. s. 491.
271
1-
04dqm (makd a’a):
Kutsal yer; mabed, tapınak ve sı ınılacak yer
anlamlarında kullanılmı tır:
tyb tn0 clxm 0rktp tn0 +04d tn0w tn0
r0g tn0 Jwrwgn fd tn0 rm0dw 04dqm
"Zina etmeyin" derken, zina eder misin? Putlardan tiksinirken,
tapınakları ya malar mısın?791
Xk40w 04dqm tybl Nbz 0dx L9 h4pnd 0mdb
0nqrwp f0 fg9dw 0yrpcd 0mdb L9 fw Ml9ld
Tekelerle danaların kanıyla de il, sonsuz kurtulu u sa layarak kendi
kanıyla kutsal yere ilk ve son kez girdi.792
2-
04ydq (kadiy e’a):
Kutsal, kutsal varlık, kutsal olan; aziz, ermi
anlamlarında kullanılmı tır:
Bhytnd fw=q 0rbgl Jwkl Jwtl04w Jwtrpk
0qydzw
Jwkl 04ydqb Nyd Jwtn0
Kutsal ve adil Olan'ı reddedip bir katilin salıverilmesini istediniz.793
wmq wwh Nybyk4d 04ydqd 00ygs 0rgpw
wxtpt0 0rwbq tybw
791
Romalılar: 2-22
braniler: 9-12
793
Elçilerin leri: 3-14
792
272
Mezarlar açıldı, ölmü olan birçok azizin cesetleri dirildi.794
0ynsk0 Nymxr Jwtywh 04ydqd Fwqynsl
Nyptwt4m Jwtywh
htiyaç içinde olan kutsallara yardım edin. Konuksever olmayı amaç
edinin.795
3-
Fw4ydq
(kadiy ot’a): Kutsallık, kutsama, takdis anlamlarında
kullanılmı tır:
0rqy0bw Fw4ydqb hn0m 0nqml Jwknm $n0
$n0 (dy 0whnw
Her birinizin kutsallık ve saygınlıkla kendine bir e alması796
Fw4ydql f0 Fwpn=l 0hl0 Jwkrq ryg f
Çünkü Tanrı bizi ahlaksızlı a de il, kutsanmı bir ya am sürmeye
ça ırdı.797
Fwynz Lk Nm Nyqyrp Jwwhtdw Jwktw4ydq
0hl0d hnybc ryg wnh
Tanrı'nın iste i udur: Kutsal olmanız, fuhu tan kaçınmanız,798
794
Matta: 27-52
Romalılar: 12-13
796
1. Selanikliler: 4-4
797
1. Selanikliler: 4-7
798
1. Selanikliler: 4-3
795
273
4-
$dq
(kade ): Kutsamak, takdis etmek, kutsal kılmak,
kutsalla tırmak; adamak; arınmak anlamlarında kullanılmı tır:
Nbz 0dxd 0xy4m (w4yd hrgpd 0nbrwqb N4dqt0
hnybc ryg 0nhb
Tanrı'nın bu iste i uyarınca, sa Mesih'in bedeninin ilk ve son kez
sunulmasıyla kutsal kılındık.799
0rqnd thb f 0nh L=m Jwhlk Jwn0 dx Nm
w4dqt0d Jwnhw $dqd ryg Yhwx0 Jwn0 wh
Çünkü hepsi -kutsal kılan da kutsal kılınanlar da- aynı Baba'dandır.
Bunun içindir ki, sa onlara "karde lerim" demekten utanmıyor.800
0nbrwql $dqmd 0xbdm w0 0nbrwq Br 0nm
0ryw9w fks
Ey körler! Hangisi daha önemli, adak mı, ada ı kutsal kılan sunak mı?801
Ny0m=tmd Nyly0 L9 0wh Ssrtm Flg9d
0m=qw fg9dw 0yrpcd 0md ryg Jwhrsbd
0ykwdl Jwhl $dqmw wwh J0
Tekelerle bo aların kanı ve serpilen düve külü murdar olanları
Kutsal kılıyor, bedensel açıdan temizliyor.802
799
braniler: 10-10
braniler: 2-11
801
Matta: 23-19
800
274
0dy0 Ftn0 Yh 04dqmw 0nmyhmd Ftn0b
Nmyhm fd 0ny0 0rbg ryg
Jwn0 Nykd Nyd 04h
Jwn0 Ny0m= Jwhynb f J0w Nmyhmd 0rbgb
0nmyhm fd wh $dqm
Çünkü iman etmemi koca karısı aracılı ıyla, iman etmemi kadın da
imanlı kocası aracılı ıyla kutsanır. Yoksa çocuklarınız murdar olurdu.
Ama imdi kutsaldırlar.803
Fwlcbw 0hl0d Flmb ryg $dqtm
Çünkü her ey Tanrı'nın sözüyle ve duayla kutsal kılınır.804
Km4 $dqtn 0ym4bd Jwb0 Jwtn0 wlc Lykh 0nkh
Bunun için siz öyle dua edin:
'Göklerdeki Babamız,
Adın kutsal kılınsın.805
Ygylp Jwktwbl w4dq 0y=x Jwkydy0 wkd Jwkl
Brqtnw 0hl0 twl wbwrqw
Tanrı'ya yakla ın, O da size yakla acaktır. Ey günahkârlar, ellerinizi
günahtan temizleyin. Ey kararsızlar, yüreklerinizi paklayın.806
802
braniler: 9-13
1. Korintliler: 7-14
804
1. Timoteyus: 4-5
805
Matta: 6-9
806
Yakup: 4-8
803
275
5.1.3.
5.1.3.1.
Yunanca ve Latincede ‘KDS’ Kökünü Kar ılayan Sözcükler
Yunancada ‘kds’ kökünü kar ılayan sözcükler
Yunanca’da ‘kds’ kökünü kar ılamak üzere
“ 5
”
“
”
(hagiyos) ve
(hagnos) kelimeleri kullanılmı tır.
Kitâb’ı Mukaddes’te çok kutsal ey, kutsal yaratıcı, aziz anlamlarında
kullanılan “
” (hagiyos) kelimesinin sözlük anlamları
“.
”
6
6
unlardır:807
(Hagiyos, hagiya, hagiyon);
dinsel saygı,
reverans, saygıyla e ilme, ana-babaya ve tanrıya saygı duru unda bulunma
anlamlarında kullanılmı
olan
“
”
kökünden türemi
ve
u anlamlara
gelmektedir:
1- E siz yüceli e sahip olan tanrıya saygı duru unda bulunmak, derinden
gelen bir saygı göstermek; bu ba lamda tanrıdan dolayı önem kazanan
eylere, örne in dinsel açıdan önem arzeden mekanlara, saygı göstermek,
kutsamak anlamına gelmekte olup;
anlamında
kullanılmaktadır.
“
“
”
”
ve
tapınak, mabed
“
formlarında kutsal mekan, tapınak anlamına gelmektedir.
”
807
(hagiya
polis) kutsal
”
“
ehir ibaresi ise, Kudüs
için
Blue Letter Bible. “Dictionary and Word Search for ‘hagios (Strong’s 40)’ “ . Blue Letter Bible.
1996-2002.
29 Oct 2006. <http://www.blueletterbible.org/cgi-bin/words.pl?word=40&page=1>;
Souter, Alexander, A Pocket Lexicon to Greek New Testament, Clarendon Pres, Oxford 1917, s. 3;
Leon-Dufour, Xavier, Dictionary of the New Testament, Harper & Row, San Fransisco 1983, s. 229230.
276
kullanılmaktadır. Tanrıdan gelen ve tanrının sözlerini içeren eyler,
kutsal metin ve sözler; tanrının görev verdi i ki iler, melekler, azizler
için kullanılır.
2- Tanrıya has kılmak, bütünüyle tanrıya ait olmak. Yahuduler, kendilerini
tanrı tarafından korumaya alınan, lütufta bulunulmu , seçilmi millet
kabul etmelerinden dolayı, kendilerini
“
”
(hoy hagioy)
sıfatıyla tanımlamı lardır.
3- Dinsel törenle, saf, temiz olan
eylerin tanrıya kurban edilmesi,
adanması,
4- Ahlakî
anlamda
mutlak
saf,
temiz,
günahsız,
dürüst,
kutsal
anlamlarındadır.
Kitâb’ı Mukaddes’te kutsal, çok saygın; temiz, pak; günahsız, hatasız,
lekesiz, kusursuz; cinsellikten arî, iffetli, alçakgönüllü anlamlarında kullanılan
“ 5
” (hagnos) kelimesinin ise sözlük anlamları
unlardır:808
1- Kutsanmı , saygın, muhterem, mübarek, çok kıymetli,
2- Pak, temiz;
a) Her türlü fiziki kirden temiz olmak, ari olmak,
b) Her türlü günah ve hatadan uzak olmak,
c) Cinsel anlamda bakire olmak, iffetli olmak anlamlarındadır.
Ayrıca Yunancada kutsanmı
anlamında kullanılan hieros ile hagios
karı tırılmamalıdır. Zira hagios sadece Tanrı için kullanılır.
808
Blue Letter Bible, a.g.s.; Souter, Alexander, a.g.e, s. 4.
branice Kado
277
kelimesini kar ılamak üzere kullanılan hagios “ayırmak”, “kutsal olmak”
anlamındadır. Yani sadece Tanrı kutsal olarak (hagios) görülmelidir. Hieros di er
kutsallıkları da ifade eder.
Bu kökten türeyen kelimelerin anlamları ve Kitâb-ı Mukaddes’te
kullanımları öyledir:
“ 7
1-
”
(hagiyatzo); kutsamak, takdis etmek, kutsalla tırmak,
kutsal olmak anlamlarında 29 kere kullanılmı tır.
2
8
Bunun için siz öyle dua edin:
'Göklerdeki Babamız, Adın kutsal kılınsın 809’
2-
“ 7
”
(hagiyasmos); kutsallık, kutsalla ma anlamlarında
10 kere kullanılmı tır.
"
Ama imdi günahtan özgür kılınıp Tanrı'nın kulları oldu unuza göre,
kazancınız kutsalla ma ve bunun sonucu olan sonsuz ya amdır.810
3-
“ 9
”
(hagiyon); yücelerin yücesi, tapınak, kutsal mekan
anlamlarında olmak üzere 11 kere kullanılmı tır.
(
)
"
809
810
Matta: 6-9
Romalılar: 6-22
278
lk antla manın tapınma kuralları ve dünyasal tapına ı vardı.811
“ 9
4-
:
(hagiyos); en yüce ey, kutsal, aziz anlamlarında olmak
üzere 229 kere kullanılmı tır.
$
Böylece artık yabancı ve garip de il, kutsallarla (azizlerle)
birlikte yurtta ve Tanrı'nın ev halkısınız.812
'
"
Tanrı'nın Kutsal Ruhu'nu kederlendirmeyin.
Kurtulu günü için o Ruh'la mühürlendiniz.813
“ 7
5-
”
(hagiyotes); kutsallık anlamında 1 kere kullanılmı tır.
'
#
"
Babalarımız bizi kısa bir süre için, uygun gördükleri gibi
terbiye ettiler. Ama Tanrı, kutsallı ına ortak olalım diye bizi kendi
yararımıza terbiye ediyor.814
6-
“ 7
kullanılmı tır.
811
braniler: 9-1
Efesliler: 2-19
813
Efesliler: 4-30
814
braniler: 12-10
812
”
(hagiyosun);
kutsallık
anlamında
3
kere
279
' #
"
Sevgili karde ler, bu vaatlere sahip oldu umuza göre, bedeni ve
ruhu lekeleyen her eyden kendimizi arındıralım; Tanrı korkusuyla
kutsallıkta yetkinle elim.815
“
7-
”
(hagneyay); paklık, günahsızlık anlamında 2 kere
kullanılmı tır.
'
'
"
Gençsin diye kimse seni küçümsemesin. Konu mada, davranı ta,
sevgide, imanda, paklıkta imanlılara örnek ol.816
“ 7
8-
”
(hagnitzo); arınmak, nefsini temizlemek anlamlarında 7
kere kullanılmı tır.
#
+
$
'
'
"
Bunları yanına al, kendileriyle birlikte arınma törenine katıl. Ba larını
tıra edebilmeleri için kurban masraflarını sen öde. Böylelikle herkes,
seninle ilgili duyduklarının asılsız oldu unu, senin de Kutsal Yasa'ya
uygun olarak ya adı ını anlasın.817
815
2. Korintliler: 7-1
1. Timoteyus: 4-12
817
Elçilerin leri: 21-24
816
280
“ 7
9-
”
(hagnistmos);
arındırma
anlamında
1
kere
kullanılmı tır.
8
#
'
"
Bunun üzerine Pavlus o dört ki iyi yanına aldı, ertesi gün onlarla
birlikte arınma törenine katıldı. Sonra tapına a girerek arınma
günlerinin ne zaman tamamlanaca ını, her birinin adına ne zaman
kurban sunulaca ını bildirdi.818
10-
“ 7
”
(hagnos); saf, temiz, günahsız, masum, bakire
anlamlarında 8 kere kullanılmı tır.
' #
"
Bakın bu acılar, Tanrı'nın iste iyle çekti iniz bu acılar
sizde ne büyük ciddiyet, paklanmak için ne büyük istek yarattı!
Sizde ne büyük öfke, korku, özlem, gayret ve suçluyu cezalandırma
arzusu uyandırdı! Bu konuda her bakımdan masum oldu unuzu
kanıtladınız.819
,
818
819
Elçilerin leri: 21-26
2. Korintliler: 7-11
281
Sizler için tanrısal bir kıskançlık duyuyorum. Çünkü sizleri
el de memi kız gibi tek ere, Mesih'e sunmak üzere ni anladım.820
“ 7
11-
”
(hagnotes); temizlik, saflık anlamında 1 kere
kullanılmı tır.
… pak ya ayı ta, bilgi, sabır, iyilik, Kutsal Ruh
ve içten sevgide821;
“ 7
12-
; ”
(hagnos);
Samîmi,
ihlaslı
anlamında
1
kere
kullanılmı tır.
$
,
!
"
Ötekilerse Mesih'i temiz yürekle de il, bencil tutkularla duyuruyorlar.
Böylece tutuklulu umda bana sıkıntı vereceklerini sanıyorlar.822
5.1.3.2. Latincede ‘kds’ kökünü kar ılayan sözcükler
Latince’de ‘kds’ kökünü kar ılamak üzere “sacer” ve “sanctus” kökleri
kullanılmı tır.
820
2. Korintliler: 11-2
2. Korintliler: 6-6
822
Filipeliler: 1-17
821
282
1- “S cer” kelimesi; sg_cra, sg_crum biçiminden türemi ; kutsal, kutsanmı ;
berbat, lanetli, nefret edilen anlamlarında kullanılmaktadır823. Kelimenin türevleri ve
anlamları ise unlardır:824
1- “cacell –um –i”; mabet.
2- “sacer -cra –crum -ri”; kutsal, mukaddes, dinsel; adanmı , kutsanmı ;
kurban olarak adanmı ; ceza gerektiren, murdar, melun, suçlu). Tekil
isim olarak; “sacrum –i”, (kutsal bir ey, kutsal çanak veya kutsal mekan;
kurban, sunu, ayin); ço ul isim olarak (dinsel tören, dua, din, ibadet).
3- “sacerdos –dotis”; (rahip, papaz, rahibe).
4- “sacerdotalis –e”; (papaz gibi).
5- “sacerdotium –i”; (papazlık).
6- “sacramentum –i”; isim: yasal, (bir davada tarafların yatırdı ı depozito,;
kamu davası, uyu mazlık); askeri, (sadakat yemini); dini, (yemin veya
dinsel ba lılık yemini).
7- “sacrarium –i”; isim: (1) (kutsal
eylerin muhafaza edildi i yer,
kiliselerde e yaların muhafaza edildi i oda). (2) (dua yeri, apel, türbe).
8- “sacricola –ae”; (kurban törenine ba kanlık eden rahip veya rahibe).
9- “sacrifer -fera –ferum”; sıfat: (kutsal eyleri ta ıyan).
10- “sacrificalis –e”; sıfat: (kurbanla ilgili, kurbana ait).
11- “sacrificatio –onis”; (kurban etme).
12- “sacrificium –i”; isim: (kurban).
13- “sacrifico –are”; geçi li fiil: (adamak, kurban etmek).
14- “sacrificulus –i”; isim: (adanmı rahip).
823
824
University of Notre Dame, a.g.s.
a.s.; Kabaa aç, Sina ve Erdal Alova, a.g.e., s. 533-534
283
15- “sacrificus -a –um”; (kurbana ait , adanan).
16- “sacrilegium –i”; isim: (kutsal eyleri çalma , kutsal eylere
kar ı
saygısızlık, kutsal eylere küfretme, kafirlik).
17- “sacrilegus -a –um”; (kutsal eyleri çalmak, kutsal eylere hakaret etmek,
dinsiz, dine kar ı saygısız, kafir, tapınak hırsızı).
18- “sacro –are –avi -atum” (1) (kendini tanrıya adamak, kutsamak; adamak,
hasretmek, vakfetmek; mahkum etmek, lanetlemek, beddua etmek). (2)
(kutsal
kılmak,
dokunulmaz
kılmak,
bozulamaz
yapmak,
ölümsüzle tirmek). Bundan türeyen “sacratus -a –um”, (kutsal,
kutsanmı ).
19- “sacrosanctus -a –um”; sıfat: (kutsanmı , kutsal, yüce, ihlal edilemez,
bozulumaz, dokunulamaz).
20- “sacrum”: (bkz. Sacer).
Kitâb-ı Mukaddes’in Latince Vulgate çevirisinde bu kökün kullanımıyla
ilgili örnekler unlardır:
Mesih sa'ya iman aracılı ıyla seni bilge kılıp
kurtulu a kavu turacak güçte olan Kutsal Yazılar'ı da
çocuklu undan beri biliyorsun.825
825
2. Timoteyus: 3-15
284
Elkana Her eye Egemen RAB'be tapınıp kurban sunmak üzere
her yıl kendi kentinden ilo'ya giderdi. Eli'nin RAB'bin kâhinleri
olan Hofni ve Pinehas adındaki iki o lu da oradaydı.826
Buraya getirdi iniz bu adamlar, ne tapınakları ya ma ettiler, ne
detanrıçamıza sövdüler.827
Mesih sa'ya iman aracılı ıyla seni bilge kılıp
kurtulu a kavu turacak güçte olan Kutsal Yazılar'ı da
çocuklu undan beri biliyorsun.828
2- “Sanctus”; Latince’de ‘kds’ kökünü kar ılamak üzere kullanılan ikinci
kelime olan “sanctus” ise; sanciô kelimesinin ço ul biçimi olup; türevleri ve
anlamları unlardır:829
1- “sancio sancire sanxi sanctum sancitum”; geçi li fiil: (kutsamak,
kutsalla tırmak, takdis etmek, dokunulmaz yapmak; onaylamak;
buyurmak; temizlemek, arındırmak); ayrıca (yaptırım, müeyyide
uygulamak).
826
1. Samuel: 1-3
Elçilerin leri: 19-37
828
2. Timoteyus: 3-15
829
University of Notre Dame, a.g.s.; Kabaa aç, Sina ve Erdal Alova, a.g.e., s.536-537
827
285
2- “sanctus -a –um”; (kutsanmı , kutsal, kutsalla tırılmı ; temuz, saf,
erdemli, ahlaklı; dindar takva ehli). Zarf, (dindarca, dindarane).
3- “sanctimonia –ae”; di il, (kutsallık, mukaddeslik; temizlik, iffet, ismet,
erdem).
4- “sanctio –onis”; di il, (resmî emir, irade, hukukta cezayı tanımlamak için
kullanılan bir söz, hüküm).
5- “sanctitas –atis”; di il, (dokunulmazlık, bozulmazlık, kutsallık; saflık,
iffet, ismet, namusluluk, erdem).
6- “sanctitudo –inis”; di il, (kutsallık).
7- “sanctor –oris”; eril, (kanun koyan, yaptırım getiren).
Latince Vulgate çevirisinde bu kelimenin kullanımıyla ilgili örnekler unlardır:
RAB Musa'ya, "Git, bugün ve yarın halkı arındır" dedi,
"Giysilerini yıkasınlar.”830
Ye u halka, "Kendinizi kutsayın" dedi, "Çünkü RAB yarın
aranızda mucizeler yaratacak."831
830
831
Çıkı : 19-10
Ye u: 3-5
286
Topluluk arasında kendini kutsamamı birçok ki i vardı; bu
nedenle arınmamı olanların Fısıh kurbanını kesme ve RAB'be adama
görevini Levililer üstlendi.832
Mesih kiliseyi suyla yıkayıp tanrısal sözle temizleyerek kutsal kılmak
için kendini feda etti.833
Yedinci günü kutsadı. Onu kutsal bir gün olarak belirledi. Çünkü Tanrı
o gün yaptı ı, Yarattı ı bütün i i bitirip dinlendi.834
Çünkü hepsi -kutsal kılan da kutsal kılınanlar da- aynı Baba'dandır.
Bunun içindir ki, sa onlara "karde lerim" demekten utanmıyor.835
Tanrı, "Fazla yakla ma" dedi, "Çarıklarını çıkar. Çünkü
bastı ın yer kutsal topraktır.”836
Siz benim için kâhinler krallı ı, kutsal ulus olacaksınız.
srailliler'e böyle söyleyeceksin."837
832
2. Tarihler: 30-17
Efesliler: 5-26
834
Yaratılı : 2-3
835
braniler: 2-11
836
Çıkı : 3-5
833
287
Ancak Kutsal Ruh, beni zincirler ve sıkıntıların bekledi ine dair her
kentte beni uyarıyor.838
te böyle, Yasa gerçekten kutsaldır. Buyruk da kutsal,
do ru ve iyidir.839
Çünkü iman etmemi koca karısı aracılı ıyla, iman etmemi
kadın da imanlı kocası aracılı ıyla kutsanır. Yoksa çocuklarınız
murdar olurdu. Ama imdi kutsaldırlar.840
837
Çıkı : 19-6
Elçilerin leri: 20-23
839
Romalılar: 7-12
840
1. Korintliler: 7-14
838
288
5.2.
KUR’AN-I KERÎM’DE ‘KDS’ KÖKÜ
5.2.1. Arapça Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü
Lisâni’l-Arab ve Muhtar-us Sihah’da “C
Q”
kökünün u türevlerine yer
verilmi tir:841
| CV
- Allah’ı tenzîh etmek.
0C+V
-
Allah’ın sıfatıdır.
kullanılır. 0%C̀V -
Ezherî,
0C+V
0%C̀V
C% D, EC % D EC% D8,
olarak ta Allah için
’den gelir ve temizlik anlamındadır, denilmi tir.
her türlü eksiklik ve ayıptan temiz, münezzeh anlamında
oldu unu belirtmi tir.
0C+V
– Bilinen bir da ,
tarıma elveri li yüksek bir arazi oldu u da
söylenmi tir.
0CV
– am yakınlarında bir yer.
0C+V % 0C+V
| CV
841
– Cennet.
C D •5‘g da cennet için kullanılır.
- Tathîr etmek (temizlemek), tebrîk etmek (mübârek kılmak).
bn Manzûr, a.g.e, kds maddesi; Muhtar-us Sihah, c. 1, s. 219.
289
0CV
- Temizlemek. Kur’an’da: “
C% D2
!€ ~. 2 V“
Takdîs ediyor ve hamd ile tesbîh ediyoruz”842 denilmi tir. Zeccac,
: Biz seni
C% D2
ifadesinin, ‘senin için nefislerimizi temizliyoruz’ anlamına geldi ini söylemi tir.
0CV
0'CV
– Kova, çünkü onunla temizlenilir.
-
–
Beyt’il Makdîs; temiz ev, yani insanların günahlarından
arındı ı ev.
0%C̀+V
– bnu’l Kelbî, bu kelimenin temiz, arî anlamında oldu unu söylemi
ve yüce Allah’ın “C
D
,
oldu unu söylemi tir.
0%C̀} – Mübârek anlamındadır.
0C+V
– Bereket anlamındadır.
bCV p <
– am843. Oradan olanlara da _:
D/ : makdîsî denir.
0nCV& – Rahip.
bn Arâbî,
•K
bC} • : Allah ona iyilik vermesin, anlamında
bir rivayet aktarmı tır.
842
Bakara: 130
am’dan kasıt, bugünkü
bölgenin genel adıdır.
843
am ehri de il, Filistin, Suriye ve Ürdün’ün bir kısmını kapsayan
290
Ferrâ,
bCV p <
: Mukaddes Arz’ dan kasıt Suriye, Filistin ve Ürdün’ün
bir bölgesi olup, ‘Mübârek Yer’ anlamındadır, demi tir.
0C+V s%
– Cebraîl (as)’dir. Kur’an’da “C
D X
2
: “O’nu Ruhu’l
Kudus’le destekledik”844 buyrulmu tur.
Bir hadiste öyle söylenmi tir:
• K E +% Q V/ x ]’ Z‚” • /
bnC}+ •
* e : Bir toplumun güçlülerinden alınıp zayıflarına verilmedikçe, o toplum temize
çıkmaz.
0 CV % 0'5 V
- Devenin su içebilmesi için, suyu yükseltmek üzere suyun
dibine atılan ta .
0 CV
844
- Suyun önünü kesmek için kullanılan ta .
| C' V
– Yemen incisi.
0'5 V
– Büyük bir gemi; deniz ta ıtının bir çe iti; geminin bir bölümü.
0'5 V
– Beyt’ül Haram.
0'5 V
- Horasan’da bir yer.
Bakara: 287
291
-b'5 V
– Horasan’daki Kadis’ten gelenlerin yerle tikleri bir Arap beldesine
verilen isim.
0C+} – Da
; Necd’de bulunan büyük bir da .
Arap dilinin en eski sözlü ü olan Kitâbu’l-’ayn’da, bu türevlerden ayrı
olarak, Allah anlamında
0 C+V
0nCV +
kelimesi ve gümü le kaplı inci anlamına gelen
kelimeleri kullanılmı tır.845
Kamusu’l-Muhît’ te
0'5 V % 0C}
(kadese ve kadise) kelimelerinin ‘büyük
gemi’ anlamında oldu u belirtilmi tir.846
el-Misbâhu’l-Munîr’de ise
-b5 V
ile igili olarak
u açıklamaya yer
verilmi tir; “Kûfe’nin batısından 15 fersah uzaklıkta ve Arap topraklarının en uzak
bölgesi. Burada Hz Ömer (ra) zamınında büyük bir sava ya anmı tır. Hz brahim,
‘Allah bu toprakları temiz kılsın’ diye dua etti inden bu adı almı tır.”847
845
Ebî Abdurrahman el-Halîl bin Ahmed el-Farâhidî, Kitabu’l-’ayn, Dâru ihyâi’t-turâsi’l-’arabî,
Beyrut 2001, s. 772.
846
Firuzâbâdî, Mecduddin Muhammed b. Yakup, Kamusu’l-Muhît, Muessesetu’r-Risale, Beyrut
1987, c. 2, s. 226-227.
847
Feyyûmî, Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Mukarrî, el-Misbâhu’l-Munîr, Matbaatu Mustafa elBabî, Mısır 1931, s. 188.
292
0C+V
el-Mu’cem’ul-Vasit’te kökün u türevlerine de yer verilmi tir:848
bardak; kova,
ehri,
0CV J 3
:
: el-Kitâb’ul Mukaddes (Tevrât ve ncil), 0C+V : Kudüs
0 C}< 0C+} : Yahudi tapınaklarının bir bölümü olup, büyük rahiplerin yılda
bir kez girdikleri yer ve
| ECV
: Hristiyanların velî / azîz anlamında kullandıkları
bir kelime.
er-Râid’te de yukardakilerden farklı olarak
verilmi tir849:
0 C+V
: Büyük onur, eref sahibi kimse,
u üç kullanıma yer
M& ,
Hristiyanların ekmek ve arap üzerine dua ederek yaptıkları bir ibadet,
C % DN
b CV
:
: Papa
ve patrikler için kullanılan bir saygı sözü.
5.2.2.
Arapça – Türkçe Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü
El-Mevarid’de ‘kds’ kökü ile ilgili olarak u türev ve anlamlara yer verilmi tir850:
bC+} 9GbC+} ;0C}
: Temiz olmak
? CV E0EC} Temizlemek, bir
848
eyi mukaddes kılmak.
el-Mu’cem’ul-Vasit, Mısır Arap Dili Akademisi, Kahire – stanbul, trz., c. 2, s. 725-726.
Mesûd, Cubrân, er-Raid - Mu’cemu’l-Lugaviyyun Asriyyun, Daru’l- lmi’l-Melayin, Beyrut 1967,
s.1157-1158.
850
Sarı, Mevlüd, El-Mevarid Arapça –Türkçe Sözlük, Bahar Yayınları, stanbul 1982, s. 1204-1205.
849
293
0C} Allah için kalbini temizlemek, Allah için namaz kılmak.
0C} Allah’ı büyüklemek, ta’zim ve tekbir etmek, Allah’ı yakı mayan
sıfatlardan münezzeh kılmak.
Ir+N
0C}: Allah’ın birini mübârek kılması.
0Cu} \•0CV
- ! .~ Beyti Makdis’e gelmek.
bC̀V )+ * 0CV : Ziyadesiyle pak olmak. Tertemiz olmak.
0CV
: (tenezzehu anlamında) Allah noksanlıklar ve ayıplardan beri
olmak.
0'5 V
: Büyük gemi, Kâbe.
0%5 V
: Bir çe it su testisi. Albatrus. De irmende bu day konan yer.
@0 C+V : Büyük eref. Gümü ten dü me gibi yapılmı
0 ECV+ e | 5 C}: Hristiyanların ekmek ve
ey.
arap üstüne okudukları dua.
0%C̀+V
: Noksanlardan münezzeh, tahir olan Allah CC.
0%CV
: Kılıçla birine vuran.
| nCV'
: Hristiyanlarda azîz, veli.
0C+V
: Uru elim. Kudüs ehri. Bereket. Su az mı çok mu diye kuyuya atılan
ta . Temizlik ve bereket.
0C+V $€m : Cennet.
0'CV
-
: Kudüs.
eriat.
294
+ bCV+ p <
: Filistin.
0CV+ J 3
: ncil, Tevrât.
0C+V s%
: Cebrâil. Hristiyanlarda üç uknümden biri.
0nCV+ : Rahip. Hristiyanlardan Kudüs’ü ziyaret edip hacı olan.
0C+V
| C' V
: Bir çe it yıkanma kasesi.
:
• •"
0CV : )+ B?
nci.
Bakraç.
Bu türev ve anlamların yanı sıra Arapça – Türkçe Büyük Sözlük’te de ‘kds’
kökü ile u bilgiler yer almaktadır851:
0C' V+
(El Makdîsu):
1- Kutsal yer.
2- a) Kudüs’ün haremi. (0'CV
-)
b) Kudüs camii, Mescid-i Aksâ.
3- Mübârek yer. (
0nCV+
bCV p < )
(El mukaddisü):
1- sm-i fâil.
2- Rahip.
3- Hristiyanlardan Kudüs’ü ziyaret edip, hacı olan.
851
Erkan, Arif, Arapça – Türkçe Büyük Sözlük, Huzur Yayın, stanbul 2004, c. 2, s.2186.
295
4- Alim.
`!b' C' V
(el-Makdisiyyu): Makdîs’e ait, Makdîs’li.
5.2.3.
Osmanlıca ve Türkçe Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü
Türkçede kudsî/kutsi kelimesinin kökeni, Arapçadaki kutsal anlamındaki
’dir. Bu kök Sâmi dillerindeki arınma anlamında olan qd köküdür ve arınma,
dini ritüel anlamlarında olmak üzere Akkadçada qadâ u, branicede qaddî olarak
kullanılmaktadır.852
Devellio lu ‘kds’ köküyle ilgili u bilgilere yer vermi tir853:
Kuds; 1. Temizlik, paklık, arılık. 2. Kutsallık, mübâreklik.
Kudsî (müennesi kudsiyye); 1. Kutsal. 2. Allah’a mensup, Allah’la ilgili.
Alem-i Kudsî: Melekler alemi. Kuvve-i Kudsiyye: Kutsal güç. 3. Erkek adı.
Kudsiyân; melekler.
Kudsiyyet; 1. Kutsallık, mukaddeslik, azîzlik. 2. Temizlik, arılık.
Kudüs; Filistin’in merkezi olan ehir. Ruh-ül Kudüs: 1. Cebrâil. 2. Hz
sa’ya üfürülen ruh.
852
Ni anyan, Sevan, Sözlerin Soya acı: Ça da Türkçenin Etimolojik Sözlü ü, Adam Yay., stanbul
2002.
853
Devellio lu, Ferit, a.g.e., 525, 677, 1026.
296
Kuddise; “Mukaddes, mübârek olsun!” mânâsına gelen ve ermi ler
hakkında kullanılan bir dua.
Kuddûs; 1. Temiz, pak. 2. Allah’ın adlarından.
Mukaddes, mukaddese (ço ulu mukaddesât); 1. Takdîs edilmi , kutsal,
mübârek; temiz. Kütüb-i Mukaddese: kutsal kitaplar (Kur’an, Tevrât, Zebûr ve
ncil). 2. Kadın adı.
Takdîs (ço ulu takdîsât); 1. Mukaddesle tirme, kutsalla tırma, kutsal
bilme, kutsal tutma. 2. Allah’a ükretme. 3. Ululama, büyük saygı duyma.
emseddin Samî, ilave olarak bu kökün u biçimlerine de yer vermi tir:854
Tekaddüs; (kadese’den tef’il) pak ve mübârek olma, diyaneten muazzez ve
muhterem olma; Kâbe’nin takdîsi.
Tekaddese;
(terkibat-ı arabiyede dua makamında kullanılır) pak ve
mübârek olsun, muazzez olsun.
Büyük Türkçe Sözlük’te ‘kds’ kökünden türeyen ve Türkçe’de kullanılan
kuds, kudsî, kudsîyan, kudsîyet, kudas, kuddas, kuddise, Kuddûs, mukaddes,
mukaddesat, mukaddesatcı, mukaddesatcılık, mukaddesle mek, mukaddesle tirmek
ve takdîs kelimelerine yer verilmi tir:855
854
855
Sami, emseddin, Kamus-ı Türki, Akdam Matbaası, Dersaadet 1899 – 1900, s. 424, 1057-1058.
Do an, Mehmet D., Büyük Türkçe Sözlük, z Yayıncılık, stanbul 1996, s. 686-687, 791, 1038.
297
Kudas/Kuddas; Hz
sa’nın havarileriyle yedi i son yeme i anmak
maksadıyla, araba ekmek batırılarak, yapılan bir hristiyan ayini.
Kuddise; Azîz, mübârek.
Kuddûs; 1. Çok azîz ve mübârek, çok kudsî, Allah’ın sıfatlarından. 2. Çok
temiz.
Kuds; 1. Kudsîlik, mukaddeslik, mübâreklik. 2. Her türlü fenalıktan arınmı
olma hali, arılık. Kutsallık.
Mukaddes; Takdîs olunmu , kutsanmı , mübârek, kutlu, kudsî, azîz, görklü.
Mukaddesatçı;
1.
Mukaddes
eylere
ba lı
olan.
2.
Müslüman.
Mukaddesatçı için Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlü ünde; ‘kutsal tanınan eylere
a ırı ölçüde ba lılık gösteren kimse’ tanımlaması yapılmı tır.856
5.2.4.
Arapça – ngilizce Sözlüklerde ‘KDS’ Kökü
‘kds’ kökünün türevleri ngilizce’de u sözcüklerle kar ılanmı tır857:
0C} – qadusa u (quds, qudus) I. to be holy, be pure II. to hallow, sanctify (;9
s.o., s.th.); III. to dedicate, to consecrate (;9s.th.); to declare to be holy, glorify (
856
b
Eren, Hasan, vd., Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Milliyet, stanbul 1992, c.2, s. 1042.
Wehr, Hans, ed. by J Milton Cowan, A Dictionary of Modern Written Arabic, Buchdruckerei
Hubert & Co., Harrasowitz 1979, s. 875; Mutçalı, Serdar, ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük, Da arcık
Yay., stanbul 2001, s. 45, 88, 203, 214, 419, 421,
857
298
God); to hold sacred, venerate, revere, reverence, worship (;9s.o., s.th.); IV. (Chr.)
to canonize (;9s.o.); (Chr.) to say Mass, celebrate /
0: b CQ
may God sanctify
his secret! (euology when use mentioning the name of a deceased Muslim Saint) V.
to be hallowed be sacred or sanctified.
0C}
– quds, qudus holiness, sacredness, sanctity; (pl.
CD
sanctuary, shrine;
Jud.); C
D X
al-quds Jerusalem /
,C D X
W
C Q • C Q;
C Q
aqdâs)
;the holy of holies, (Chr.,
(ar-) rûh al-qudus the Holy Ghost (Chr.)
!bC} – qudsî holy, sacred; saintly; saint
-bC} – qudsîya holiness, sacredness, sanctity; saintliness
0 C} – quddâs
b C} - qadâsa
pl. –ât,
| 5 C} qadâdîs
Mass (Chr.)
holiness, sacredness, sanctity; saintliness /
b ; C}
His
Holiness the Pope
0%C}
– qaddûs , quddûs most holy;
0%CV
– the Most Holy, the All-Holy
(God)
| C} –
qiddîs pl. –ûn holy, saintly; Christian Saint
299
0C} -
aqdas more hallowed, more sacred, holier
0CV
-
| CV
– bait al- maqdis Jerusalem
– taqdîs
sanctification, hallowing; dedication, consecretion;
celebration (Chr.); Consecration (as part of the Roman Catholic Mass; Chr.);
reverence, veneration, worship; glorification
0CV& 0CV& -
muqaddis reverent, reverential, venerative
muqaddas
hallowed, sanctified, dedicated, consecrated; holy,
sacred. pl. –ât sacred things, sacrosanct things /
Palestine;
C D, H .
Jerusalem; C
D, Y 8
: D, c z
the Holy Land,
the Holy Scriptures, the Holy Bible
(Chr.)
0CV & -
mutaqaddis hallowed, sanctified, dedicated, consecrated; holy,
sacred
05 } •
qâdis Cádiz (seaport in SW Spain)
300
5.2.5. Kur’an-ı Kerîm’de ‘KDS’ Kökünün Türevleri ve Anlamları
‘kds’ kökünün Kur’an-ı Kerîm’de u türevleri kullanılmı tır:858
C
) % QI E C
J ^ DI 2J E C
J [ DN R E C
A ( DI !J R
ve
I :) ( DI !J R .
Bu türevlerin yanı sıra
C
A J DN R E
CJ DN R X
A J
eklinde bir terkib içerisinde de kullanılmaktadır.
Kur’an-ı Kerîm’de kullanılı ına göre’kds’ kökünün türevleri u anlamlara
gelmektedir:859
C
A J DN R
Temizlik, tertemiz olma, kudsîlik.
CJ DN R X
A J
= Kudsî ruh: Cebraîl
Aleyhisselam:
m) G
@ J) mn 4J ) R+J/) $ V) ZA b H
) .^BIJA ‡^ )&R A ) ^( VA/ 0
' C+V s% J I1( 2) >R QN
M
) !A A@ !J R A
De ki: Onu (Kur’an) Ruhul Kudüs (Cebraîl) Rabbinden hak olarak imân
edenlere sebat vermek ve Müslümanlara hidayet ve müjde olarak
indirdi860.
C
J [ DN R
Bütün noksan sıfatlardan uzak, münezzeh ve mukaddes (olan Allah):
A A&
) R 1A 1A ]) R 0
' %C̀+V A A!) R c
A @ dIR _A' /) ) *
A ) !) ( _A' /) A bA ~J .^) J
Göklerde ve yerde olanlar mülkün sahibi, her türlü eksiklikten
münezzeh, azîz ve hakîm olan Allah’ı tesbîh ederler861.
858
Çanga, Mahmûd, Kur’an Kelimelerinin Anahtarı, Tima , stanbul 1986, s. 383.
a. e., s. 383.
860
Nahl: 102
861
Cuma: 1
859
301
C
) % QI - C
J ^ DI 2J - Takdîs etmek (
anına yakı mayan eylerden tenzîh etmek) /
Temizlemek, tertemiz yapmak.
) 'A >N ]) f
@ )I +N QI T xI A‚) c
A @ dIR _A' U>A ?) _^23A A I À I!) R A ) [) #I QI wR 3A)
#I QI ) I 0nCVIU ) A !@ &
) A ~J .^) 2J VJ &
@ 2)) F• /) ^ J xA @ )) ) 'A J A xR J V@ /)
=I +J!I]@ ) I /) J I@ I _^23A
Rabbin meleklere: Ben yeryüzünde bir halife yarataca ım, dedi. Onlar:
Bizler seni hamd ile tesbîh ve Takdîs edip dururken, yeryüzünde fesat
çıkaracak, orada kan dökecek birini mi yaratacaksın? dediler. Allah
onlara: üphesiz ben sizin bilmediklerinizi bilirim, dedi862.
C
A ( DI !J R
Mukaddes = tertemiz.
0
' CV6 5' X
Mukaddes vadi, (putperestlerin
vb. batıl akide sahiplerinin ortaya çıkardıkları pisliklerden, kirlerden arınmı )
tertemiz vadi.
mn+eN 0
' CV6 5' X A ) 2(3A ) @I]@ 2) o@ I‚@ 'I ) [) 2)I _^23A
üphesiz ki ben senin Rabbinim! Hemen ayakkabılarını çıkar! Çünkü
sen kutsal vâdi Tuvâ’dasın863!
I :) ( DI !J R
Mukaddes = tertemiz.
I :) ( DI !J R c
) @ dIR
Tertemiz belde, mukaddes
arazi (Filistin veya Tur da ı ve civarı yahut am ve civarı).
I) [ )@ ) I) @ N I J b r
) 8)I _A8b bCV6 p ‚ +N‚J h@ A +@ QI )
V) A :A ‚) +J.ADI @8)'I @ N A )h@ I
Ey kavmim! Allah’ın sizin için yurt olarak belirledi i mukaddes beldeye
girin ve arkanıza dönmeyin, yoksa kaybederek dönmü olursunuz864.
862
Bakara: 30
Taha: 12
864
Maide: 21
863
302
5.2.6. Tefsirlerde ‘KDS’ Kökünün Anlamları
Ra ıb el- sfehani
ifade etti ini ve “ T5A |
R)
< D8 :
Takdîs kelimesinin ilâhî anlamda bir temizli i
@ N ) ^ |I J) H
A @.)R >I 4@ I <
) ?@ ^ J N ) r
) 4A ZR JA J b J A J !) 2(3A : Ey Ehl-i
Beyt! Allah sadece sizin kirlerinizi (günahınızı) gidermek ve sizi tertemiz yapmak
istiyor865” ayetinde de bu ilâhî temizli in ortaya konuldu unu, Kur’an’da yer alan
terkiblerinde, birlikte kullanıldı ı ruh, arz ve vadi gibi isimleri de maddi necasetten
arî olma ve manevî temizlik anlamında tavsif etti ini açıklamı tır.866
CQ
kökü hangi biçime sokulursa sokulsun mânâsının temizlemek ve
arındırmak anlamlarına gelece ini kaydeden Kurtubî u örnekleri vermi tir867: Yüce
Allah’ın u buyruklarında oldu u gibi: “Mukaddes arza giriniz868”. Yani temiz
kılınmı arza giriniz. “.. meliktir, kuddüstür869”; yani temiz olandır. “Muhakkak sen
Tuva adındaki mukaddes vadidesin870”, “Beytü’1-Makdîs”e de bu adın verili
sebebi, içi günahlardan takdîs olunan yani arındırılan bir mekan oldu undan
dolayıdır.
Kurtubî,
CQ
kökünden türeyen “kades” (kendisinden abdest alınıp
temizlenilen çukur, kova ve buna benzer yerlere) ve “el-Kâdus” (kova, su dolabı,
865
Ahzab: 33
Ra ıb el- sfehani, Müfredat-u Elfazi’l-Kur’an, _Z maddesi, Daru’l-Kalem, Dıme k 1997.
867
mam Kurtubî, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları, stanbul 1997, c. 1, s.552.
868
Maide: 21
869
Ha r: 23
870
Taha: 12
866
303
vb) gibi kelimelerin de do rudan temizlikle alakalı oldu unu söylemi tir.871 Buna
göre “el-kuds” herhangi bir görü ayrılı ı sözkonusu olmaksızın temizlik, arılık
demektir.
Kurtubî, Bakara Suresi 30. ayetinde yer alan
C
J ^ DI 2J
ifadesini açıklarken;
“Bunun anlamı seni ta’zim eder, anını yüceltir, senin zikrini inkarcıların Sana
nisbet ettikleri, Sana yakı mayan eylerden arındırarak yaparız. Bu açıklamayı
Mücahid, Ebu Salih ve ba kaları yapmı tır. ed-Dahhak ve ba kaları da öyle der:
Bunun anlamı udur: Bizler Senin rızanı arayıp umarak, nefislerimizi senin için
arındırır ve temizleriz. Aralarında Katade’nin bulundu u bir topluluk da öyle
demektedir: “Seni takdîs ederiz” buyru u namaz kılarız, demektir. Takdîs namazdır.
bn Atiyye ise; bu açıklama zayıftır, demektedir.”872
Kurtubî, takdîsin namaz oldu una dair görü ü benimsemi ve namazın hem
ta’zimi, hem takdîsi ve hem de tesbîhi kapsadı ını belirtmi tir.873
es-Sabûnî ise C
J ^ DI 2J ifadesini açıklarken, bu ifadenin zıddının tencis (pisleme)
oldu unu, takdîs kelimesinin ise Allah’ı yüceltme, ululama ve O’nun anına layık
olmayan
eylerden uzak tutma anlamlarına geldi ini belirtmi
ve Müslim’in
Sahih’inden u rivayete yer vererek açıklamı tır:874 “Resulullah (sav) rüku ve
871
mam Kurtubî , a.g.e., c. 1, s.552.
a.e, c. 1, s.553.
873
a.e., c.1, s.553
874
es-Sabûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t Tefasir – Tefsirlerin Özü, Ensar Ne riyat, stanbul 1995, c.1,
s. 82. (Müslim, Salat: 223.)
872
304
sücudunda;
X
` /Y C Q
: O, Çok tesbîh edilen ve çok takdîs edilen
meleklerin ve Ruh’un Rabbi’dir, derdi.”
Katade, meleklerin, rablerini takdîs etmelerinden maksadın, “Allah için
namaz kılmaları” oldu unu, Ebu Salih ve Mücahid ise “Allah’ı ululamak ve yüceltmek” oldu unu, bn-i shak da “Allah’a kar ı gelmemek ve Allah’ın sevmedi i
bir eyi yapmamak” oldu unu söylemi ler; Dehhak ise, “Allah’ı arındırmak” demek
oldu unu zikretmi tir.875
Fahruddin er-Râzi, Mu’tezile’nin
CQ
kökünün birçok bakımdan “adl”e
delalet etti ini belirttiklerini aktarmı tır:876
a) Melekler “Biz, seni hamdinle tesbîh eder ve seni takdîs ederiz” derken bu
fiilleri kendilerine izafe etmi lerdir. E er bunlar Allah’ın fiilleri olsaydı, bunlarla
övünmek yerinde olmazdı ve bunların kan dökmeye üstünlü ü olmazdı. Çünkü
bunların hepsi Allah’ın fiilidir.
b) E er fesat ve katillik, Allah’ın fiili olsaydı, “Ben mâlikim, istedi imi
yaparım” diyerek Allah’ın cevab vermesi gerekirdi.
c) Cenâb-ı Hakk’ın “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” sözü, Allah’ın fesad
ve katilden ber’i olmasını gerektirir. Ancak, Cenâb-ı Allah’ın kendi fiilinden ber’i
olması imkansızdır.
875
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, Hisar Yayınevi, stanbul 1996, c.1, s.
163-176.
876
Fahruddin er-Razî, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akça Yayınları, Ankara 1988, c.2, s.260261.
305
d) Fuhu , kubh (çirkin fiil), cevr (haksızlık), zulüm ve fesad ancak Cenâb-ı
Hakk’ın yapması, yaratması ve dilemesiyle olursa, o halde Allah’ı tenzîh ve takdîs
nasıl do ru olur?
e) Allah Teâla’nın “Ben sizin bilmediklerinizi bilirim” ifadesi “adl”
görü üne delalet eder. Çünkü, Cenâb-ı Hak e er küfrün yaratıcısı olsaydı, o insanları
kâfir olsunlar diye yaratmı olurdu. Bu durumda da cevabın “Evet, Allah onları fesat
çıkarıp kan akıtmaları için yaratmı tır” eklinde olması gerekirdi. Allah böyle bir
cevab vermedi ine göre, bu mezheb dü er.
f) ayet fesat ve katillik Allah’ın fiillerinden olsaydı, bu onların renkleri ve
bedenleri mesabesinde olurdu. nsanların renkleri ve bedenlerinden dolayı onlara
taaccüb etmek (hayret etmek) do ru olmadı ı gibi, fesat çıkarıp kan akıtmalarına da
taaccüb etmek ( a mak) do ru olmazdı. Ehli sünnetin görü üne kar ı olan bu
vecihlere “ilim ve dâî meselesi ile”cevab verilir. Vallahu a’lem.
Kur’an’da, dört yerde geçen
CJ DN R X
A J
: Rûh’ul-Kudüs ifadesi, ülemanın
ço unlu una göre Cebraîl (as) yerine kullanılır. M
J /A dIR
X
J [
: Rûh’ul-Emîn tamlaması
da bununla e anlamlı olup, Kur’an’da bir kere (Kur’an’ı, Rûh’ul-Emîn’e indirdi877)
geçer. Dolayısıyla bu kesin olarak Cebraîl’dir, zira vahiy getiren mele in Cebraîl
oldu u kesin delillerle sabittir.878 Mevdudî, Rûh’ul-Kudüs ifadesi için vahye, vahyi
peygamberlere ileten Cebraîl (as)’e veya Allah’ın saf olarak yarattı ı sa Mesih’in
877
878
uara: 193
Döndüren, Hamdi, nsanlı a Son Ça rı – Kur’an’ı Kerim, Yeni afak, stanbul 2003. c.1, s.97.
306
Kutsal Ruhuna i aret edebilece ini belirtmi tir.879 Muhammed Esed de, bu ifadenin
“kutsallık ruhu” anlamına geldi ini ve ruh teriminin Kur’an’da sık sık ‘ilâhî ilham’
anlamında kullanıldı ına dikkat çekmi ve Hz Peygamber’in ashabdan air Hassan
b. Sabit’e Ruh’ul-Kudüs nimeti bah edilmesi için duada bulundu una dair rivayeti
aktarmı tır.880
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Ruh881 ve Kuds kelimelerini etraflı bir
biçimde tartı tıktan sonra, Hristiyanların Rûh’ul-Kudüs’ü Hz sa’nın öz ahsiyetinin
bir parçası olarak kabul etmelerinin tamamen batıl ve hatalı bir inanç oldu unu dile
getirmekte ve Rûh’ul-Kudüs’ten ne kasdedildi i üzerinde durmaktadır:882
Acaba Rûhu’l-Kudüs’ten murad nedir? “Rûhu’l-Kudüs” kelime itibariyle
fevkalade temizlik, taharet ve nezahet yahut bereket ruhu, yahut
mukaddes ruh demek ise de bunun gerçek anlamı hakkında tefsirciler
birkaç rivayet nakletmi lerdir.
879
Mevdudî, Ebu’l-Ala, Tefhimu’l Kur’an – Kur’an’ın Anlamı ve Tefsiri, nsan Yayınları, stanbul
1991, c.1, s. 93.
880
Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı – Meal Tefsir -, aret Yayınları, stanbul 1997, s. 24.
175
Elmalılı M. Hamdi Yazır; Genel anlamıyla ruhun, katı ve hareketsiz olan maddeye zıt bir varlık
oldu u açıktır. En ilkel ekliyle madde ruhsuz bulunabilir, fakat bu mânâda ruhsuz bir cisim var
mıdır? Bu husus münaka a edilebilirse de ilkel maddeden meydana gelmi olan her cisim terkibi ve
te ekkülü bakımından bizzat bir kuvvete ve bir ilk harekete sahip olmak durumunda bulundu undan
her cisimde, genel anlamda bir ruh zaten var demektir. Fakat özel anlamda ele alındı ı zaman, ruhsuz
cisimlerin varlı ından üphe etmeyiz. Zira nice canlıların, ruhtan ayrıldı ı zaman öldüklerini
görmekteyiz. Demek ki ruhun cisimden ayrılmasıyla ayrıcalık kazanaca ı üphe edilecek bir ey
de ildir. Fakat esas itibariyle ruhun öz cevheri ile maddenin öz cevheri birbirinden apayrı varlıklar
olarak âlemde iki ayrı cins cevher var mıdır? Yoksa maddenin cevheri ruhun cevherine veyahut
ruhun cevheri maddenin cevherine râci olmak üzere yalnızca bir tek çe it cevher mi vardır? Yani
kâinat âleminden cisimlerin cevheri büsbütün kaldırıldı ı farzolunsa, ruhlar da ortadan kalkar mı?
Yahut aksine ruhun cevheri ortadan kalksa, maddî cisimler de büsbütün yok olur, ortadan kalkar mı?
Yoksa birisi di erinden ayrı olarak varlı ını sürdürebilir mi? Felsefe dalında her birinin taraftarı ve
savunucuları bulunan çe itli nazariyelerden imdilik vazgeçerek u kadarını söyleyelim ki ruhun,
cevheri ve öz varlı ı ne olursa olsun, nev’inin hakikatı, hatta bir tek nevi içinde çe itli mertebeleri
bulundu u üphe götürmez bir gerçektir: nsanların di er canlılardan farkı, ruhlarının kendi nev’ine
mahsus özelli inden dolayı oldu u gibi, be erin çe itli sınıf ve fertleri arasındaki fark da en azından
ruh mertebelerinin çoklu unu göstermektedir. Genellikle Peygamberler ise derece farklarıyla birlikte,
Âdem kıssasından anla ıldı ı üzere, ilk fıtrata nazaran, be er nev’i içinde Allah’ın halifeli ine
mazhar olmu yüksek bir ruh derecesine sahip kimselerdir…
882
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, c. 1, s. 337-344.
307
1- Mücahid ve Rebî’in beyanına göre; “el-Kudüs” el-Kuddüs gibi ilâhî
isimlerdendir. u halde Rûhu’l-kudüs, yani Allah’ın ruhu demek olabilir.
Nitekim bu te’yid dolayısıyla Hz sa’ya “rûhullah” dahi denilir.
2- bnü Abbâs’dan bir rivayete göre, burada “Rûhu’l-Kudüs” Allah’ın
ism-i azamı (en büyük ismi)dır ki, Hz sa bununla ölüleri diriltirdi.
3- ncil’dir, nitekim “ te böylece sana da emrimizden bir ruh vahyettik.”
( ûrâ, 42/52) âyet-i Kerîmesinde Kur’ân vahyine dahi “ruh” denilmi tir.
4- Katâde, Süddî, Dahhâk ve Rebî’in beyanına ve bnü Abbâs’dan di er
bir rivayete göre, Rûhu’l-Kudüs Cebraîl’dir. Ve buna asahh-i akval, yani
rivayetlerin en sıhhatlisi demi lerdir. Çünkü Peygamber Efendimiz,
Hassân
bni Sabit (r.a.) bir kerre “Kurey ’i hicvet, Rûhu’l-Kudüs
seninledir.” buyurdu u gibi, bir ba ka zamanda da “Ve Cebraîl
seninledir.” diye buyurmu lardır. Demek ki, Rûhu’l-kudüs Cebraîl
aleyhisselâmın “Rûhu’l-Emîn” gibi di er bir ismidir. Nitekim Hassân
(r.a.) dahi beytinde “Allah’ın elçisi olan Cibrîl de bizdedir. O Rûhu’lKudüs’ün ise e i, benzeri yoktur.” diyerek Rûhu’l-Küdüs’ün Cebraîl
oldu unu göstermi tir. Cebraîl’e “rûhullah” dahi denilmesi, di er bir
ilâhî isim olan Rûhu’l-Kudüs’ün aynı mânâya geldi ini do rular.
Yazır, her ne kadar da, Kur’ân’da Rûhu’l-Kudüs’ten müfessirler Cebraîl
anlamı çıkarıyor olsalar da, bu takdirde u sorunun akla gelece ini ifade ediyor883:
“Cebraîl Hz sa’dan ba ka peygamberlere de indi i halde burada “onu Rûhu’lKudüs ile destekledik.” ilâhî ifadesinde söz konusu zamire Hz Musa bile dahil
edilmiyerek do rudan do ruya zamirin Hz sa’ya tahsis edilmesinin mânâsı nedir?
Bu ifadeden Rûhu’l-Kudüs’ün Cebraîl’den ba ka bir özel ruh oldu u anla ılmaz
mı?”
Yazır, bu soruya müfessirlerin olumsuz cevap verdi ini aktarıyor:884
883
884
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., c. 1, s. 337-344.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., c. 1, s. 337-344.
308
Tefsircilerin açıklamasına göre, cevap hayır. Bu tahsisin anlamı udur:
Cebraîl’in Hz
sa’ya ba ka türlü bir ihtisası vardır ki, di er
peygamberlerde bunun örne i yoktur. Çünkü Hz Meryem’e onun
do umunu müjdeleyen Cebraîl’dir. Hz sa onun nefhi (üflemesi) ile
do mu , onun terbiye ve deste iyle büyümü , her nereye gittiyse
beraberinde gitmi tir. Nitekim Meryem Sûresi’nde “Ona ruhumuzu
gönderdik, o ruh ona be er eklinde temessül edip göründü.” (Meryem,
19/17) buyurulmu tur. Âyette geçen “rûhanâ”, rûhullah, Rûhu’l-Kudüs,
Cebraîl’dir. Bundan ba ka bilindi i gibi, srailo ulları’nın, Hz sa ve
annesi Meryem hakkında iffet ve ismete, onların kudsîyetlerine aykırı
sözler söylemi olmaları ve âyette esas muhatap olan da yahudiler
oldu undan, Hz sa hakkındaki bu âyet, tahsis için de il, fakat bilhassa
yahudilerin isnat ve iftiralarına kar ı Hz sa’yı tenzîh için bu teyid
özellikle söz konusu edilmi tir.
te bundan dolayıdır ki, taharet ve
temizlik anlamına gelen “Rûhu’l-Kudüs” ismi tercih buyurulmu tur.
unu da burada hatırlatmak lazım gelir ki, Hz sa “Rûhu’l-Kudüs” ile
teyid edilmi tir, fakat Rûhu’l-Kudüs ile teyid edilen yalnızca Hz sa
de ildir. “De ki, Rûhu’l-Kudüs, onu Rabbinden hak olarak indirmi tir.”
(Nahl, 16/102) buyuruldu u ekilde Peygamber Efendimiz’e Kur’ân-ı
Kerîm’i indiren de Rûhu’l-Kudüs’tür. Oysa Kur’ân’ı ona indirenin
Cebraîl oldu u bilinen bir gerçektir. Demek ki, Rûhu’l-Kudüs
Cebraîl’dir. Güç ve kuvvet açısından Cibril veya Cebraîl, ismet ve
nezahet açısından da Rûhu’l-Kudüs’tür.
Allah’ın isimlerinden olan
C
J [ DN R
: Kuddüs kelimesini ise, Elmalılı
Muhammed Hamdi Yazır; “Gayet mukaddes her türlü kusurdan münezzeh (uzak),
her vasfında mükemmel, sınırlamaya ve tasvire sı maz, hiçbir leke kabul etmez,
tertemiz demektir” diye tanımlamı tır.885 Yüce Allah’ın bu ismi, O’nun, tesbîh ve
tecsîmden, bir ba ka eye benzemekten, be erî sıfatlardan münezzeh oldu unu ifâde
885
Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 1, s. 337-344.
309
etmektedir. Nitekim Beyhakî, bu Kuddüs ismini, kendi yaptı ı ayırıma göre,
Allah’tan tesbîhi nefyeden isimler arasında saymar ve Kuddüs isminin izahı
münasebetiyle Halimî'den naklen der ki: "Kuddüs'ün mânâsı, fazilet ve güzelliklerle
övülmü
demektir.”886 Mevdudî ise bu kelimeyle ilgili olarak
u açıklamayı
yapmı tır:887
Kelime mübala a sı asındadır. Tüm kötü sıfatlardan münezzeh demektir.
Yani O’nun zatında hiçbir kötülük ve eksiklik bulunmaz demektir. Her
olumsuzluktan münezzehtir. O’nda hiçbir kötülük oldu u tasavvur dahi
edilemez. Burada Kudsîyetin, gerçek hakimiyetin öncelikli artlarından
biri oldu u iyice anla ılmalıdır. nsanın aklı ve fıtratı, hakimiyet sahibi
olan bir kimsenin kendisinde er, kötü huy ve niyetler bulunduraca ını
ve kötü sıfatlar ta ıyaca ını, üstelik yetkisi altında bulunan kimseler
hakkında iyilik yerine kötülük dü ünece ini kabul etmez. Bu bakımdan
insanlar hükümranlık atfettikleri kimselerde, kudsîyyetin var oldu unu
zannederler. Zira, kudsîyyet olmaksızın tam bir hakimiyet tasavvur
edilemez.
Ancak, Allah’ın dı ında hiçbir iktidar sahibinin kuddüs
olmadı ı açık bir gerçektir. Padi ahlık, cumhuriyet, krallık veya herhangi
bir be eri sistemin hükümdarında söz konusu kudsîyyeti tasavvur etmek
mümkün bile de ildir.
bCV6 p ‚
: Arz-ı Mukaddes’ten kasıt
Peygamberlerin vatanı olan Filistin’dir.
brahim,
shak ve Yakub
srailo ulları en sonunda Mısır’dan
ayrıldıkları zaman Allah, bu ülkeyi kendilerine vermi ve burayı fethetmeyi onlara
emretmi ti.888 Taberî, Arz-ı Mukaddes’in sınırlarını belirleyen kesin bir delil
bulunmadı ını belirttikten sonra öyle demektedir:889 “Bu toprakların Fırat nehri ile,
886
Beyhakî, el-Esmâ ve’s-Sıfât, Beyrut 1985., s. 38.
Mevdudî, Ebu’l-Ala, a.g.e., c. 6, s. 227-228.
888
a.e., c. 1, s. 472.
889
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, a.g.e., c. 6, s.110.
887
310
el-Ari
arasında kalan alanın dı ında olmadı ında da bilginlerin görü
birli i
vardır.” Arz-ı Mukaddes veya Arz-ı Mev’ud (Mısır’dan çıkarken srailo ulları’na
Allah’ın vaat etti i topraklar) Kudüs’te Beyt-i Makdîs’in bulundu u yerdir. Bir
rivayette Hz brahim Lübnan da ına çıkınca, Allah “Bak, gözünün ula tı ı yer
mukaddestir ve gelecek nesline mirastır” buyurmu , bunun belirlenmesi için de
‘Tur’ yani da ve havalisi denilmi tir. Dima k, Filistin ve Ürdün’ün bir bölümü
diyenler oldu u gibi,
am topra ı da denilmi tir.890 Muhammed Esed, bazı
müfessirlerin tuva’nın ‘kutlu kılınan vadi’nin ismi oldu unu belirtiklerini, ancak
Zemah eri’den tuvan yahut tivan sözcü ünün ‘iki kere kutsanmı ’ anlamına
geldi ini aktarmı ve bu iki kere kutsanmanın sebeplerinin ilkinin Allah’ın sesinin
i itilmesinden, ikincisinin de Musa’ya peygamberlik görevi verilmesinden ötürü
oldu unu kaydetmi tir.891 Elmalılı M. Hamdi Yazır ise, ‘iki kere kutsanmı ’
anlamına yer vermekle birlikte, vadinin temiz ve mübârek demek olan “mukaddes”
sıfatıyla nitelenmesinin, ilâhî feyiz ve bereketin önce temiz kalplere gelece ine ve
dolayısıyla her
eyden önce temizli in gerekli oldu una dikkat çekmek için
oldu unu ifade etmi tir ve Tâhâ Suresi 12. ayette yer alan “Haydi papuçlarını
çıkar. Çünkü sen mukaddes Tuvâ Vadisi’ndesin” ifadesini de aktarmı tır.892
890
Döndüren, Hamdi, a.g.e., c.1, s.214.
Esed, Muhammed, a.g.e., s.625.
892
Elmalılı M. Hamdi Yazır, a.g.e., c. 1, s. 337-344.
891
311
5.3.
‘KDS’ KÖKÜNÜN SEMANT K ANAL Z
‘Kds’ kökü di er iki kökle kar ıla tırıldı ında Kutsal metinlerde en fazla
tekrar eden köktür. Özellikle Kitâb-ı Mukaddes’te çok sık tekrar eden bu kök, kutsal
metinlerin anlamlarının çözümlenmesinde anahtar rol üstlenmektedir. Sadece Eski
Ahit’te 840 kez kullanıldı ını tesbit etti imiz bu kök, Yeni Ahit’te de 292 kez
kullanılmı tır.893 Ancak Kitâb-ı Mukaddes’te bu kadar sıklıkla kullanılan kök,
Kur’an’da çok az sayıda (10 kez) kullanılmı tır. Kökün Kitâb-ı Mukaddes ve
Kur’an’da kullanılma sıklıkları a a ıdaki tabloda verilmi tir:
Tablo 5 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘kds’ kökü sayısı
‘kds’ kökü
Eski Ahit
Yeni Ahit
Kur’an-ı Kerîm
Toplam
sim Türevleri
127
59
5
191
Fiil Türevleri
65
13
1
79
Toplam Türev
192
72
6
270
Toplam
Kullanım
840
292
10
1142
Kur’an’da çok az sayıda kullanılmı olmakla birlikte, ‘kds’ kökünün kök
anlamına ula mak ve anlam alanında yer alan di er terimleri tespit etmek
bakımından Kitâb-ı Mukaddes’e müracaat etmek büyük önem ta ımaktadır. Zira bu
893
Kds kökünü vahiy gelene i perspektifinde ele alarak semantik analize tabi tutan Ömer Müftüo lu,
Eski Ahit’te bu kökün toplam 571 defa, Yeni Ahit’te ise 27 defa geçti ini belirtmektedir.
Ara tırmamızda Kitâb-ı Mukaddes’in bütünü özellikle Arapça tercümesinden tarandı ından,
Müftüo lu’nun do ru rakamlara ula amadı ını dü ünmekteyiz. Kar ıla tırma için bkz. Müftüo lu,
Ömer, “Vahiy Gelene inde ‘Kaddese’ Kökünün Semantik Analizi”, Dinbilimleri Akademik
Ara tırma Dergisi, c. 4 sayı 2, 2004.
312
kökün türevleri Kitâb-ı Mukaddes’te 1132 defa kullanılarak, kutsal Kitâbın
merkezinde yer alan odak terimler haline gelmi tir.
Etimolojik olarak ‘qds’ (qadusa) kök anlamı “arınmak - kutsal olmak”tır.
Samî dillerinde q-d-s harfleriyle ifade edilen bu kök, Malaycada qaddis, branicede
qadosh, Süryanicede qadisha, Amharikçede qeddus, Ugaritçede qdsh, Fenikecede
qdsh biçimlerini almaktadır.894
Arapçada quds (qadusa) temizlik, kutsallık anlamında olup, kelime Farsçada
qods olarak kullanılmaktadır. Quddus (qadusa) ise çok kutsal anlamında olup,
Hintçede Kuddûs, Farsçada ise qoddos olarak kullanılmaktadır. Muqaddas (qadusa)
kutsal anlamındadır ve Azericede müqeddes, Hintçede mukaddas, Malaycada
mukaddas, Farsçada moqaddas, Türkçede mukaddes olarak yer alır. Taqdis (qadusa)
kutsama anlamında ve Farsçada taqdis, Türkçede takdis olarak kullanılır.895
Arapça sözlüklerde ‘kds’nin kök anlamının temiz olmak, arınmak oldu u
belirtilmi tir.
C
J @ DN
temizlik anlamındadır ve Allah’ın sıfatı olarak
C [ DI
eklinde
kullanılır. Bu kelimeler için kadîm Arapça sözlüklerde, bereket, mübârek
kar ılıklarına yer verilmi tir. Allah’n ismi / sıfatı olarak kullanıldı ında, Allah’ı her
türlü eksiklikten, ayıptan uzak, temiz, münezzeh görmek anlamındadır.
< D8
için
sözlüklerde temizlemek / tehzîh etmek ve tebrîk etmek anlamlarına yer verilmi tir.
894
895
Rajki, Andras, Arabic Etymological Dictionary, ‘qadusa’, byy., 2002.
a.e..
313
Müfessirler buradaki temizli in ilahî kaynaklı bir temizlik (manevî temizlik)
oldu una çekmi ve Ahzab 33896 ayetini örnek göstermi lerdir.
Bu kökün Arapçada temizlikle ilgili olmak üzere kova anlamında
suyun önünü kesmek için kullanılan ta anlamında
büyük onur,
kullandıkları
için
eref sahibi kimse anlamında
<%D
C) DI ,
C ( DI , gemi anlamında C
J hA DI ,
C ) DN ,
Hıristiyanların azizleri için
gibi türevleri bulunmaktadır. Ayrıca slamî literatürde cennet
CJ DN , Kâbe için Beyt’il makdis (CA DR ,I H
bölgesi için Mukaddes Arz (
), Suriye, Filistin ve Ürdün’ün bir
: D, c z ), Cebraîl için Ruhu’l Kudus (CJ DN X
Eski ve Yeni Ahit için Kitâb’ul Mukaddes (C
D, Y 8
),
) terkibleri kullanılmı tır.
Bu kullanımların tümü temizlik anlamını da barındırır.
Bakara Suresi 30. ayette geçen
C
J ^ DI 2J
ifadesi üzerinde müfessirler farklı
açıklamalar yapmı tır: Bazıları bu ifadeyi, “Sana nisbet edilen, sana yakı mayan
eylerden seni arındırırız” diye anlarken, bir kısmı ise “kendimizi arındırırız” diye
anlamı tır. Buradaki ifadeyi namaz olarak yorumlayanlar da olmu tur.
896
“Ey Ehl-i Beyt! Allah sadece sizin kirlerinizi (günahınızı) gidermek ve sizi tertemiz yapmak
istiyor”
314
branicede de ‘&*/’nin kök anlamında temizlik ön plandadır. Bu kök, saf,
temiz, pak, arî olmak; kutsamak, kutsalla tırmak, kutsal kabul etmek, takdis etmek;
hazırlamak, adamak, tanrıya vakfetmek; ayrılmak, ayrı olmak,
farklı olmak;
evlenmek, ni anlanmak; ilan etmek, duyurmak, açı a vurmak; fahi e, kutsal yer,
tapınak; kutsal rab, aziz, velî; ibne, fahi e gibi anlamlara gelmektedir.
Süryanicede ise ‘$dq ’ kökü, temiz, pak, saf olmak; kutsamak, takdis
etmek; kutsanmak, takdis edilmek; kutsalla tırmak; dinsel tören yapmak, Tersanctus
ilahîsini okuyarak ‘Tanrım Tanrım Tanrım’ diyerek a lamak; adamak, teslim olmak;
abat’ı hatırlayıp kutlamak; evlilikle ba ıyla birle mek; tapınak, kutsal yaratıcı,
azîz, velî gibi anlamlara sahiptir.
Bu kök Yunancaya aktarılırken “
” (hagiyos) ve “ 5
” (hagnos)
kelimeleri kullanılmı tır. Bu kelimeler dinsel saygı, reverans, saygıyla e ilme, anababaya ve tanrıya saygı duru unda bulunma anlamlarında kullanılmı olan “
”
kökünden türemi ve u anlamlara gelmektedir; e siz yüceli e sahip olan tanrıya
saygı duru unda bulunmak, derinden gelen bir saygı göstermek; bu ba lamda
tanrıdan dolayı önem kazanan
eylere, örne in dinsel açıdan önem arzeden
mekanlara, saygı göstermek, kutsamak anlamına gelmektedir. Bu kökün türevleri
tapınak, mabed, kutsal mekan; kutsal metin ve sözler; tanrının görev verdi i ki iler,
melekler, azizler; tanrıya has kılmak, bütünüyle tanrıya ait olmak; dinsel törenle,
saf, temiz olan eylerin tanrıya kurban edilmesi, adanması; Ahlakî anlamda mutlak
saf, temiz, günahsız, saygın, hatasız, alçakgönüllü, iffetli, dürüst, kutsal
anlamlarındadır. Ayrıca Yunancada kutsanmı
anlamında kullanılan hieros ile
hagios karı tırılmamalıdır. Zira hagios sadece Tanrı için kullanılır. branice Kado
315
kelimesini kar ılamak üzere kullanılan hagios “ayırmak”, “kutsal olmak”
anlamındadır. Yani sadece Tanrı kutsal olarak (hagios) görülmelidir. Hieros di er
kutsallıkları da ifade eder.
Latincede ise iki ayrı kelime “Sgcer” ve “Sanctus” kullanılmı tır. Sgcer,
sg_cra, sg_crum biçiminden türemi ; kutsal, yüce, dinsel, kutsanmı ; berbat, lanetli,
murdar, nefret edilen; mabet, kutsal yer;
tören, dua, din, ibadet; rahip, papaz,
rahibe; yasal, kamu davası, uyu mazlık; kurban, adamak, kurban etmek, hasretmek,
vakfetmek; kutsal eyleri çalma, kutsal eylere kar ı saygısızlık, kutsal eylere
küfretme, kafirlik; dokunulmaz kılmak, bozulamaz yapmak, ölümsüzle tirmek, ihlal
edilemez, bozulamaz anlamlarına gelmektedir. “Sanctus” ise geçi li fiil olup;
kutsamak, kutsalla tırmak, takdis etmek, dokunulmaz yapmak; onaylamak;
buyurmak; temizlemek, arındırmak; yaptırım, müeyyide uygulamak; kutsanmı ,
kutsal, kutsalla tırılmı ; temiz, saf, erdemli, ahlaklı; dindar takva ehli; kutsallık,
mukaddeslik; temizlik, iffet, ismet, erdem; resmî emir, irade, hukukta cezayı
tanımlamak için kullanılan bir söz, hüküm; dokunulmazlık, bozulmazlık, kutsallık;
saflık, iffet, ismet, namusluluk, erdem; kanun koyan, yaptırım getiren gibi bir çok
de i ik türeve sahiptir.
Türkçede ‘kds’ kökünün temizlik, paklık, arılık; kutsallık, mübâreklik;
kutsal, kutlu, mübârek, Allah’a mensup, Allah’la ilgili, dinsel; mukaddesle tirme,
kutsalla tırma, kutsal bilme, kutsal tutma; Allah’a ükretme; ululama, büyük saygı
duyma; çok azîz ve mübârek, çok kudsî gibi anlamlara gelen de i ik biçimleri
vardır.
316
Modern ngilizcede ‘kds’ kökünün türevlerini kar ılamak üzere to be holy,
be pure; to hallow, sanctify; to dedicate, to consecrate; to celebrate; to declare to be
holy, glorify; to hold sacred, venerate, revere, reverence, worship; to canonize; holy,
sacred; saintly; saint; holiness, sacredness, sanctity; saintliness gibi kelimeler
kullanılmaktadır.
ngilizcede kullanılan sacred, sanctify kelimelerinin kökeni
Latince “sgcer” ve “sanctus”dur.
Kur’an’da çok az sayıda kullanılmasına ra men, özellikle Eski Ahitte çok
sık tekrar eden ‘kds’ kökü bu yo un kullanımına paralel olarak, farklı anlamlara
sahip olmu tur. Samî dillerinde ortak kök anlam olarak ‘temizlik’ ön planda yer
alırken, bu kök istilahî olarak ‘kutsama, kutsal olma, dinsel’ anlamlarına sahip
olmu tur. Arapçadan farklı olmak üzere, Süryanice ve branicede ‘kds’nin anlamları
arasında adamak, kurban etmek; ayırmak, farklı tutmak, tahsis etmek; evlenmek,
ni anlanmak, cinsel birle me; mabet, tapınak; azîz, velî gibi kullanımlar da
yaygındır.
Müftüo lu, ‘kds’ kökü ile ilgili yaptı ı semantik analizde, bu kökün
‘Kuddûs’ eklindeki türevinin Kur’an öncesi vahiylerde görülmeyen ve Kur’an’a
özgü, Allah için kullanılan bir sıfat oldu unu kaydetmektedir ki, kanımızca bu biraz
acelece yapılmı yanlı bir çıkarımdır.897 Zira branicede B *'/ (kaddi ), & */
(kado ) ve Süryanicede 04ydq (kadiy e’a) kelimeleri Allah’ın ‘Kuddûs’ sıfatını
kar ılamaktadır.
897
Müftüo lu, Ömer, a.g.m., s. 220.
317
Yine Müftüo lu’nun ‘kds’ kökünün Eski Ahitten Yeni Ahite geçerken anlam
daralmasına u radı ı ve bu daralmanın Yeni Ahit - Kur’an çizgisinde devam
etmedi i yönündeki çıkarımının898 da sa lıklı olmadı ı kanaatindeyiz. Zira Yeni
Ahitte ‘kds’ kökünün anlamının teke dü tü ü ve sadece ‘takdis etmek’ anlamında
kullanıldı ını öne sürmektedir ki bunun böyle olmadı ı ortadır. Bu kökün, Yeni
Ahitte 04dqm (makd a’a) ‘kutsal yer, tapınak’ anlamında kullanıldı ını899 gözden
kaçırmı tır. Bununla birlikte Eski Ahitte bu kadar yaygın biçimde (840 kere)
kullanılan kökün, anlam alanın çok daha geni olması do aldır.
Ayrıca Süryanice ve
branicede kök anlamından çok uzak hatta kök
anlamına kar ıt anlamda olmak üzere, fahi elik, ibnelik, çirkin i ler, kâfirlik, kutsal
olana kar ı saygısızlık, hadsizlik gibi anlamlarda da kullanılmı tır. Bu anlamlar
kökü ifade etmek üzere kullanılan eski ve yeni Batı dillerindeki kelimelerde de yer
almaktadır. Süryanicede yer alan bu geni anlam alanının Yeni Ahitte geçmemi
olması do aldır, zira Süryanice aynı zamanda Eski Ahitin de kendisinde ifade
buldu u bir dildir.
Türkçede ise Arapça anlamların dı ında kullanımlar söz konusu de ildir.
Di er yandan bu kökü Türkçeye çevirirken ‘kut’ kökü ve türevlerinin kullanıldı ı
göz önünde tutulmalıdır. Eski Türkçe bir kelime olan kut; rahmet, bereket, talih,
baht, hayır, kudsiyet, mübâreklik anlamlarına gelmektedir. Bu anlamlarda da
görüldü ü gibi, Türkçeye aktarıldı ında ‘kds’ ile ‘brk’ köklerinin anlam alanları
birbiriyle daha da çok örtü mektedir.
898
899
a.m., s. 224.
Romalılar: 2-22, braniler: 9-12, Elçilerin leri: 3-14
318
SONUÇ
Ara tırmamızda ‘brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ köklerinin her biri tek tek ele alınmı ve
Kutsal Kitaplarda kaçar kez ve hangi biçimlerde geçti i belirtilmi tir. Bu köklerinin
üçünün de kullanım sayıları tablo 6’da kar ıla tırmalı olarak sunulmaktadır.
Bu köklerin her üçü de Kur’an’dan daha fazla Kitab-ı Mukaddes’te
kullanılmı tır:
Tablo 6 : Kitâb-ı Mukaddes ve Kur’an-ı Kerîm’de ‘sbh’, ‘brk’ ve ‘kds’
köklerinin toplam kullanım sayıları
‘sbh’, ‘brk’ ve ‘kds’ köklerinin toplam sayısı
Toplam
Kullanım
Eski Ahit
Yeni Ahit
Kur’an-ı Kerîm
Toplam
1403
392
133
1928
Tablo 6’da da görüldü ü gibi üç kök Kutsal Kitaplarda yakla ık 2 bin kere
kullanılmı tır. Bu kullanımların önemli bir bölümünü Eski Ahit’te yer alan
kullanımlardır. Yeni Ahit ve Kur’an’da kullanım sayıları daha azdır. Kanımızca bu
durum üç kökün anlam alanına tekabül eden terminojinin vahiy sürecinin daha
sonraki dönemlerinde geni ledi i eklinde anla ılabilir. Eski Ahit’te sadece ‘kds’
kökünün türevleriyle ifade edilen bir çok anlamın, Kur’an’da çok daha fazla sayıda
kelime ile ifade edildi ini söylemek mümkündür. Bu durum, dilin zaman içerisinde
zeginle mesi, ifade gücünün artması, kelime hazinesinin çe itlilik kazanması ile de
ilgilidir.
319
Her üç köke dair yaptı ımız semantik analizler ı ı ında, bu köklerin anlam
alanlarını ekilsel olarak a a ıdaki gibi ifade edebiliriz:
‘brk’kökü
‘sbh’ kökü
‘kds’ kökü
eref, an, görkem;
havuz, su bikintisi;
ya mur; selam
vermek; ükretmek,
anmak; tenzîh,
ululama; ebedî, ezelî;
lânet, beddua etmek,
sövmek
Namaz, zikir, dua;
övgü, övme;
ükretme, hamdetme;
ululuk, görkem, an,
ün; tesbih aleti;
yüzücü, yüzgeç; gemi,
at, melek, yıldız
Gemi; kova; azîz, velî;
onur, ün, eref sahibi
kimse; fahi e, ibne;
çirkin i , küfür,
hadsizlik; evlenmek;
mabet, tapınak, kutsal
yer; dinsel
Fazlalık, bolluk,
hayır, rahmet ve
saadetin
kalıcılı ı
Tenzîh, temize
çıkarmak, temiz
olmak; ululamak;
yüce olmak
Kutsal, mübârek,
yüce; eksik ve
kirden münezzeh;
adamak; kurban
çökmek
yüzmek
temiz
olmak
Yukardaki ekilsel anlatımda en iç halkada kök anlama, ikinci halkada bu
kökten türeyen ve genellikle kutsal metinlerde ön planda olan terimsel / asıl
anlamlara ve en dı halkada da dolaylı / yan / türemi anlamlara yer verilmi tir. Tabi
burada verilen anlamların yakla ıma ba lı olarak ikinci halka veya dı halkada yer
alması söz konusu olabilir ve yapılan sınıflandırma göreceli olmakla malüldür. ekil
üzerinde verilen anlamların tümü –birkaç istisna haricinde- Kur’an-ı Kerîm ve
Kitâb-ı Mukaddes’te ortak olarak kullanılmı tır. Özellikle orta halkada verilen
terimsel anlamlar kutsal kitapların tümünde ortak olarak kullanılmı tır. Burada
320
dikkat çekilmesi gereken en önemli istisna, ‘sbh’nın kök anlamının Kitâb-ı
Mukaddes’te ve dolayısıyla branice ve Süryanice dillerinde yer almamasıdır.
Bu köklerin ortak anlam alanlarını kar ıla tırdı ımızda tenzîh (temize
çıkarma) ve yüceltme / ululama anlamları ile tesbîh ve takdîs kelimelerinin terimsel
anlamlarının büyük oranda örtü tü ünü görmekteyiz. Nitekim hem Arapça ve
Türkçe sözlüklerde hem de tefsirlerde bu kelimeler bir di erinin kar ılı ı olarak
verilmi tir. Nitekim Elmalılı Hamdi Yazır da tesbîhin takdîsi, takdîsin de tesbihî
içerdi ini ifade etmektedir:900
“O öyledir”dedi imizde yani bir
eyin varlı ını isbât etti imizde
“takdîs”; “O öyle de ildir” dedi imizde, bir eyin öyle olmadı ını isbât
etti imizde de tesbîh sözkonusu olmu olur. Fakat netice itibariyle daha
önce de sözü geçti i gibi, esas itibariyle aralarında pek büyük bir fark
yoktur. Tesbîhde takdîs, takdîsde de tesbîh sözkonusudur. Her ikisi
içiçedir. Nitekim Yüce Allah bu ikisini hlâs Sûresinde bir araya
getirmi tir. hlâs Syresinin ilk iki âyeti olan “Kul huvallâhu ehad.
Allâhu's Samed” (Deki; O Allah birdir. Allah Sameddir, yani her ey
varlı ını ve devamını O'na borçludur. O hiç bir eye muhtaç de ildir)
âyetleri takdîsi, geriye kalan “Lem yelid ve lem yûled ve lem yekun lehû
kufuven ehad” (Kendisi do urmamı tır ve bir ba kası tarafından da
do urulmamı tır. Hiç bir ey O'nun dengi olmamı tır) âyetleri ise tesbîhi
ifâde eder. Bunların her ikisi de yani hem takdîs ve hem de tesbîh; Yüce
Allah'ın vahdaniyetini ve yegane tek varlık oldu unu, O'nun benzeri ve
orta ının bulunmadı ını isbâta yöneliktir”.
Di er yandan yukarıdaki ekilde görüldü ü gibi ‘brk’ kökünün de (tebrîk)
dolaylı / türemi anlamları arasında tenzîh ve ululama anlamları yer almaktadır.
Ancak bir çok müfessirin de dikkat çekti i gibi takdîs ile tebrîk kelimeleri farklı
anlam alanlarına sahiptir. Bu kökler Türkçeye aktarıldı ında, özellikle ‘brk’ ve ‘kds’
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, a.g.e., c. 8,s. 30-32.
321
köklerinin türevlerinin Türkçede kar ılanmak üzere, eski Türkçe bir kelime olan
‘kut’ ve türevlerinin kullanıldı ına dikkat çekilmelidir. Türklerin inanç dünyasında
kut tam anlamıyla bir odak kelimedir. Bu noktada Arapçadan dilimize aktarılan üç
kökün nasıl iç içe geçti ini ortaya koymak için Kalafat’ın kut ile ilgili dile
getirdiklerini aktarabiliriz:901
Kut, Tanrı ile insan arasında kurulan ili ki sonucu zuhûra çıkan bir
de erdi. nanca göre Tanrı türettikleri için bir nizam koyuyor, buna töre
deniyordu. Törenin hükümlerine uyan kimse ise, Tanrı’dan kut alıyordu.
te Türk, töreye uyarak Tanrı’nın her türlü ihsanına hem kafa, hem
gönül, hem de maddi dünyâ nimetlerine, yâni kut'a kavu mu kimsenin
safatıydı… Kut, her yerde mevcut oldu una inanılan Kök Tengri’nin
tecellilerine derece derece ula mak demektir. Kut, kaynak itibariyle
Tanrı'dan olup hâyatın her anında ve dünyânın her yerindedir…
Kanımızca Arap dilinde (Samî dillerinde) ‘sbh’ ve ‘kds’ kökleri birbirlerine
daha yakın durmakla birlikte, Türkçeye aktarıldı ında
‘brk’ ve ‘kds’ kökleri
birbirlerine daha çok yakınla maktadır. Aynı durum ilginç bir biçimde ngilizcede
de görülmektedir.
ngilizcede ‘brk’ ve ‘kds’ kökleri ortak kelimelerle ifade
edilebilmektedir. Örne in ngilizcede en sık kullanılan bless kelimesi Arapçada
ve
ifadeleriyle kar ılanmaktadır.902
Her ne kadar da bu üç kök hem Samî dillerinde hem de aktarıldıkları di er
dillerde birbirlerine yakın / e de er anlamlara sahip olsalar da, aralarındaki fark
(anlam ili kisi) genel hatlarıyla a a ıdaki ekilde gösterdi imiz gibidir.
901
902
Kalafat, Ya ar, Halk nançlarında Kültür Kodları -1, Ankara, 2003.
Websters-online-dictionary
322
Yüce Yaratıcı
B
e
r
e
k
e
t
Kudsiyyet
T
e
s
b
i
h
Kul
Bize göre, Kutsal Kitaplarda idealize edilen yaratıcı – kul ili kisi yukardaki
ekilde ifade etmeye çalı tı ımız gibidir. Yaratıcı, kullarına daimî ve bol ihsanda
bulunmakta (bereket), kul ise bu ihsanın kar ılı ını
ükür ile vermekte ve
yaratıcısını her türlü eksiklik, noksanlık ve olumsuzluktan tenzîh etmektedir
(tesbîh). Modern insanın zihin ifrelerine her haliyle ters dü ece i görülen bu
yaratıcı ve kul arasında olu an kar ılıklı ideal ili ki biçimi mukaddes, müreffeh ve
huzurlu bir ya antının anahtarıdır.
Bu üç kökün sa lıklı bir biçimde anla ılması kutsal metinlerde önerilen tanrı
– kul ili kisi, kutsallık anlayı ı açısından son derece önemlidir. Yaptı ımız dilsel
analizlerin, daha da ileri ta ınması ve tarihî sosyal antropoloji çalı maları ile
desteklenmesi, suretiyle kutsallık anlayı ına dair daha verimli sonuçlara ula ılabilir.
Son olarak ara tırmada ula ılan sonuçlar öylece maddelenebilir:
323
1- Kur’an ara tırmalarında modern dilbilim disiplinleri olan semantik,
leksikoloji ve etimoloji gibi bilim disiplinlerinden istifade etmek
ara tırmacılara fayda sa lamaktadır.
2- Kur’an’ın anla ılması için Kitâb-ı Mukaddes’te yer alan dilsel ve tarihsel
bilgi birikimine müracaat etmek sayısız katkılar sa layacaktır. Çünkü
Kur’an, kendisinden önceki ilahî vahiy ürünlerinin temel terminolojisine
sahip çıkmı ve mesajını aynı terminolojiyi kullanarak aktarmı tır.
3- Sözcük incelemelerinde Samî dillerini bir bütün olarak göz önünde tutmak,
ilk anlam, istılah anlamı ve türemi yan anlamlara ula mak açısından son
derece yararlı bir yöntemdir. Bu yöntem, Kur’an’a ön yargı ile yakla ılarak,
Kur’an dilinin gerçek hedeflerinin perdelenmesinin önüne geçer.
4- ‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ Kur’an’ı Kerîm ve Kitâb-ı Mukaddes’te ortak olarak
kullanılan ve metin bütünlü ü içerisinde anahtar terim olma özelli ine sahip
köklerdir. Bu köklerin do ru anlamlarına ula mak, kutsal kitapların yaratıcı
ile kul ili kisine dair öne sürdükleri anlam haritalarının sa lıklı bir biçimde
anla ılmasını sa layacaktır.
5- ‘Brk’, ‘sbh’ ve ‘kds’ köklerinin türevleri metin içerisinde bir çok zaman biri
di erini kar ılayabilecek anlamlarda kullanılmı tır.
6- Her üç kök te, Türkçeye aktarılırken ilk anlamlarından tamamıyla kopmu ,
izafî anlamları Türkçedeki temel anlamları olmu tur.
7- Her üç kök te, Kur’an’dan daha fazla Kitâb-ı Mukaddes’te kullanılmı ve
Kitâb-ı Mukaddes’te daha fazla türev / anlamları yer almı tır.
324
KAYNAKÇA
Abduh, Muhammed ve Rızâ, Re îd, Tefsîru’l-Menâr-Tefsîru’l-Kur’ani’I-Hakîm-,
Dâru’l-Menâr, Mısır 1954.
Abduh, Muhammed, çev. Abdulkadir
ener ve Mustafa Fayda, “Fatihatu’l-Kitâb
(Fatiha Tefsiri)”, Ankara Üniv. lahîyat Fakültesi Dergisi, Ankara 1970.
Abdulcebbâr, Tesbîtu delâili'n-nubuvve, n r. Abdulkerim Osman, Beyrut, 1966.
Abdurrahman, Aliye, “Vahiy Gelene inde Emr Kökünün Semantik Açıdan
ncelenmesi”, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek
Lisans Tezi, Ankara 2002.
Acar, Ömer, Arap Dilinde Çok Anlamlılık, Yayınlanmamı Doktora Tezi, Uluda
Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Bursa 2002.
Adam, Baki, “Kur’an’ın Anla ılmasında Tevrat’ın Rolü”, slamî Ara tırmalar, c. 9.,
Ankara.
Adam, Baki, Yahudi Kaynaklarına Göre Tevrat, Seba Yay., Ankara 1997.
Akarsu, Bedia, Dil-Kültür Ba lantısı, nkılâb Yay., stanbul 1998.
Akarsu, Bedia, “Felsefe Açısından Dil”,
12 Eylül 2006, <http://kisi.deu.edu.tr
/binnur.kavlak/ kitaplar/dil.doc>
Akdemir, Salih, Kur’an Çevirilerinde Yöntem Sorunu, Yayınlanmamı Kitap.
Akdemir, Salih, “Kur’an-ı Kerim’de Geçen Köklerin Gerçek Anlamlarının
Belirlenmesinde
Art-Süremli
Yayınlanmamı Makale.
Semantik
Ara tırmaların
Önemi”,
325
Akka , S. Önal, “Bir Kültür Merkezi Olarak Harran”, I. Uluslararası Katılımlı Bilim,
Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu, anlıurfa 2006.
Aksan, Do an, Anlambilim: Anlambilim Konuları ve Türkçenin Anlambilimi, Engin
Yay., Ankara 1999.
Aksan, Do an, “Anlambilim, lgili Alanlar ve Türkçe”, Ankara Üniv. TÖMER Dil
Dergisi, Sayı: 16, Ankara 1994.
Aksan, Do an, Her Yönüyle Dil – Ana Çizgileriyle Dilbilim, TDK Yay., Ankara
1995.
Alan, Yusuf, Lisan ve nsan, TÖV Yay., zmir 1994.
Albayrak, Halis, Tefsir Usülü, Yöntem, Ana Konular, lkeler, Teklifler,
ule Yay.,
stanbul 1998.
Altun, Mustafa, “Eski Metinlerde Bir Semantik nceleme Örne i : Hikmet-nâme”,
Sakarya Üniv. E itim Fakültesi Dergisi, Sayı 7, Nisan 2004, Sakarya.
el-'Âmilî, el-Ka kûl, n r. Tâhir Ahmed ez-Zâvî, Kahire 138O/1961.
Andrews, Walter, iirin Sesi, Toplumun arkısı, stanbul 2000.
el-Antakî, Muhammed, Dirâsât fi Fıqhi’l-Lüga, Darü’ - arki’l Arabî, Beyrut 1969.
Arıklı, N., Tunçdo an T. ve Vardar B., Semantik Akımları, Yeni nsan Yay., stanbul
1969.
Arma an, Mustafa, Gelenek ve Modernlik Arasında, nsan Yay., stanbul 1995.
Atalar, Kür ad M., “Kur’an'ı Anlama Yöntemleri Üzerine - 'Kök-anlamlılık'
Temelinde Bir Kavramsal Ele tiri –”,
ktibas Dergisi, 12 Ekim 2005,
<http://www.kuranislami.com/kuran/ kuranyoentem.html>
Atalar, Kür ad M., “Kur’anî Kavramların Dilini Anlamak – Semantik Bir Öneri-”,
ktibas Dergisi, cilt 14, sayı 215.
326
Atalar, M. Kür ad, “Kur’an’i Kavramların Kök-Anlamlılık Özelli i –Ceala/Halaka
Örne i-”, ktibas Dergisi, 15 Ekim 2005, < http://www.kuranislami.com/
kuran/kurankoek.html
Atay, Hüseyin, Kur’an’da man Esasları, Atay Yay., Ankara 1998.
Aysever, R. Levent, “Söz’ün Yurtsuzlu u”, Adam Sanat, Sayı 211, A ustos 2003.
Barthes, Roland, Çev. Sündüz Öztürk Kasar, S/Z, YKY 2. baskı, stanbul 2002.
Ba kan, Özcan, Lengüistik Metodu, Ça layan Kitabevi, stanbul 1967.
Belâzûri, çev. Mustafa Fayda, Fütühu’l-Buldan, Ankara 1987.
Benli, Yusuf, “Cabir b. Hayyan Külliyatının Kültürel Kaynakları”, I. Uluslararası
Katılımlı Bilim, Din ve Felsefe Tarihinde Harran Okulu Sempozyumu,
anlıurfa 2006.
Beyhakî, el-Esmâ ve's-Sıfât, Beyrut 1985.
Blue
Letter
Bible,
Blue
Letter
Bible
1996-2002,
6
Aug
2006,
<http://www.blueletterbible.org/cgi-bin/words.pl?word= 01288&page= 1>
Bolay, S. Hayri, Felsefî Doktrinler ve Terimler Sözlü ü, Akça , Ankara 1997.
Brown, Driver, Briggs and Gesenius, The KJV Old Testament Hebrew Lexicon, 6 Aug
2006 <http://www.biblestudytools.net/Lexicons/Hebrew/heb. cgi?number=
1290&version=kjv>.
Bulaç, Ali, Kutsala, Tarihe ve Hayata Dönü , z Yay., stanbul 1995.
Cary, Edmond, Çev. Mete Çamdereli, Çeviri Nasıl Yapılmalı, nsan Yay., stanbul
1996, (Çevirmenin önsözü)
Cerraho lu, smail, Tefsir Usulü, TDV Yay., Ankara 1997.
el-Cevzi, Abdurrahman b. Ali, Zadu'l-Mesir fi lmi't-Tefsir, Beyrut 1404.
327
Cilacı, Osman, “Tevrat”, 18 Eylül 2006, <http://www.sevde.de/Dinler/Tevrat.htm>
Civelek, Yakup, “7.–11. Asır slam Dünyasında Dil Olgusuna Yakla ımlar ve Batılı
Dilbilimcilerle Mukayesesi”, Kur’an Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu,
Bakanlar Mat., Erzurum 2001.
Condon, J.R. ve John C., çev. Murat Çiftkaya, Kelimelerin Büyülü Dünyası:
Anlambilim ve leti im, nsan Yay., stanbul 1995.
Cubrân, Mesûd, er-Râid- Mu‘cemu’l-Lu aviyyûn e’l-Asriyyun, Daru’l- lmi’lMelayin, Beyrut 1967.
Cündio lu, Dücane, Anlamın Tarihi, Kitabevi, stanbul trz.
Cündio lu, Dücane, “Bo a konu abilirsin fakat bo u konu amazsın”, Yeni
afak
Gazetesi, 12 ubat 2005.
Cündio lu, Dücane, Kur’an Çevirilerinin Dünyası, Kaknüs Yay., stanbul 1999.
Çakır, Cemal, “Anlamın Ba lam Açısından
ncelenmesi: Kökanlambilim ve
Artanlambilim”, Gazi Üniv. Gazi E itim Fakültesi Dergisi, Cilt 24, Sayı 3,
Ankara 2004.
Çakır, Cemal, “Ba lam”, Felsefe Ansiklopedisi 2, Etik Yayınları, stanbul 2004.
Çanga, Mahmûd, Kur’an Kelimelerinin Anahtarı, Tima , stanbul 1986.
Çiçek, Mehmet, “Dil Olgusuna Genel Bir Bakı ”, Kur’an Hermenötik ve Dilbilim
Sempozyumu Kitabı, Bakanlar Mat., Erzurum 2001.
Dartma, Bahattin, “Kur’an Kelimesinin Semantik Ahalizi Üzerine”, Dinbilimleri
Akademik Ara tırma Dergisi, Cilt 4 Sayı 3, 2004.
Demirci, Muhsin, Tefsir Usulü ve Tarihi, Marmara Üniv. lahîyat Fakültesi Yay.,
stanbul 1998.
328
Dilaçar, Agop, Dil, Diller ve Dilcilik, TDK Yay., Ankara 1968.
“Dil ve nsan”, yb, 14 Tem 2006, <http://www.mucizeler.com/dilveinsan.html >.
Do an, Mehmet D., Büyük Türkçe Sözlük, z Yayıncılık, stanbul 1996.
Döndüren, Hamdi, nsanlı a Son Ça rı – Kur’an’ı Kerim, Yeni afak, stanbul 2003.
Durmu , erafettin, “Tevrat ve ncil Çevirilerindeki Problemler - Dilbilimde / Sözde
Eril - Di il Ne kadar Bedensel / Organik Erkek-Di iyi Anlatır?”,
<http://19.org/turkish/makaleler/durmus1.htm#2#2>
Ebî Abdurrahman el-Halîl bin Ahmed el-Farâhidî, Kitâbu’l-‘Ayn, Dâru ihyâi’tturâsi’l-‘arabî, Beyrut 2001.
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, Hisar Yayınevi, stanbul.
Ebu Hayyan, Muhammed b. Yusuf, el-Bahru’l-Muhit, Daru’l-Kutubi’l- lmiyye,
Beyrut 1993.
Ebû Nu'aym, Hilyetü'l-evliyâ, Kahire, 1351/1932.
Ebû Ubeyd, Garîbu'l-hadîs, Hayradabad 1385/1966.
Ebû Ubeyd, el-Kasım b. Sellâm, Kitâbu'l-mevâiz, el yazma, Yahuda Kolleksiyonu,
Hebrew Univ., Ar. 95.
Ebu Zeyd, Nasr Hamid, çev. Ömer Özsoy, “Tarihte ve Günümüzde Kur’an Te’vîli
Sorunsalı”, slamî Ara tırmalar, cilt 9 sayı 1-2-3-4, 1996.
Ebû'l-Mehâsin Yûsuf b. Mûsâ el-Hanefî, el-Mu'tasar, Haydarabad 1362.
Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Feza Gazetecilik Yay.,
stanbul, 1992.
Eren, Hasan, vd., Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük, Milliyet, stanbul 1992.
329
Ergin, Muharrem, Türk Dil Bilgisi, Bayrak Basım, stanbul 1992.
Erkan, Arif, Arapça – Türkçe Büyük Sözlük, Huzur Yayın, stanbul 2004.
Esed, Muhammed, Kur’an Mesajı – Meal Tefsir -, aret Yayınları, stanbul 1997.
Fahruddin Er-Razî, Tefsir-i Kebir Mefâtihu’l-Gayb, Akça Yayınları, Ankara 1989.
el-Fakihî, Târihu Mekke, Leydin, no: 463, vr. 342a.
Faraci, Fiona, Dilbilim – Bilinçdı ı li kisi, 21 Ocak 2007, <http://dilbilim.murat.ms
/index. php?topic=371.0;prev_next=prev>
al-Faruki, smail Raci, çev. Mehmet Paçacı, “Kur’an’ın Yorumunda Yeni Bir
Metodolojiye Do ru”, slamî Ara tırmalar, c 7 sayı 3-4, Güz 1994.
el-Fâsî, el-‘Iqtu’s-semîn, trz.
Fazlurrahman, çev. Alparslan Açıkgenç, Ana Konularıyla Kur’an, Ankara Okulu
Yay., Ankara 1996.
Feyyûmî, Ahmed b. Muhammed b. Ali el-Mukarrî, el-Misbâhu’l-Munîr, Matbaatu
Mustafa el-Babî, Mısır 1931.
Firuzâbâdî, Mecduddin Muhammed b. Yakup, Kamusu’l-Muhît, Muessesetu’r-Risale,
Beyrut 1987.
el-Galâyînî, Mustafa, Camiu’d-Durusi’l-Arabiyye, el-Mektebet’ül-Asriyye, Beyrut
1994.
Gezgin, Ali Galip, “Kur’an’da Semantik ve Metod ve Kur’an’da Kavm Kelimesinin
Semantik Analizi”, Süleyman Demirel Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü
Doktora Tezi, Isparta 1999.
Gezgin, Alip Galip, “Kur’an’ı Anlamak
çin Hermenötik mi Semantik mi?”,
Süleyman Demirel Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, yıl 200 sayı 7, Isparta.
330
Gezgin, Ali Galip, “Kur’an’ın Do ru Çevirisinde Tarihsel – Etimolojik Sözlüklerin
Önemi”, Tabula Rasa Felsefe Teoloji, yıl 3 sayı 8, Mayıs – A ustos 2003.
Gökberk, Macit, De i en Dünya De i en Dil, YKY, stanbul 1997.
Gözeler, Esra, “Sami Dini Gelene inde ‘Salat’, ‘Savm’ ve ‘Zekat’ Kavramlarının
Semantik ncelemesi”, Ankara Üniv. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı
Yüksek Lisans Tezi, Ankara 2005.
Gruendler, Beatrice, The Development of the Arabic Scripts, Scholar Press, Atlanta,
Georgia 1993.
Guitton, Jean, çev. Cevdet Perin, Dü ünme Sanatı, Remzi Kitabevi, stanbul 1968.
Güz, Nükhet, Sesler ve Kurallar, Der Yayınevi, stanbul 1992.
Hamidullah, Muhammed, “Konferanslar”, Erzurum 1975. (Aktaran: Osman Cilacı)
el-Hargû î, el-Bi âre we’n-nizâra fî ta‘bîri’r-ru’yâ, el yazma, Forma 6262, vr. 121a.
el-Hatîb el-Ba dâdî, Mûdihu evhâm, yy., tsz.
Hatibo lu, Vecihe, Dilbilgisi Terimleri Sözlü ü, TDK Yay., Ankara 1972.
Horowitz, Edward, How the Hebrew Language Grew, Ktav Publishing House Inc.,
USA 1960.
el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, Kur’an Tefsirinde Yeni Bir Metod, Kur’an
Kitaplı ı, Ankara 2001.
el-Hûlî, Emîn, çev. Mevlüt Güngör, “Tefsir ve Tefsirde Edebi Tefsir Metodu”, slamî
Ara tırmalar Dergisi, c. 2, sayı 7, Ankara 1998.
Hutton, Christopher, “Semantics and the ‘Etymological Fallacy’ Fallacy”, Language
Sciences, volume 20 no 2, April 1998.
bn Abdilberr, Câmi‘u beyâni'l-‘ilm. yy., tsz.
331
bn ‘Abdi’l-Hakem, Futûhu mısr, yy., tsz.
bn Ebi'd-Dunyâ, el- râf, vr. 76a-b.
bn Ebi'd-Dunyâ, Kitabu’t-tevbe , el yazma, Chester Beatty, 3863, vr. 20b.
bn Ebî’-Dunyâ, el-‘Akl ve fadluhu, n r. Muhammed Zâhid el-Kevserî, Kahire
1365/1946.
bn Hacer, el- sâbe. yy., tsz.
bn Hazm, el- hkam fi Usûli’l-Ahkam, Mısır 1345.
bnu’l-Kayyim
el-Cevziyye,
asetu’l-lehfân
min
mesâyidi’ - eytân,
Kahire
1358/1939.
bn Kesîr, el-Bidâye ve'n-nihâye. yy., tsz.
bn Kuteybe, Te’vîlu Muhtelifi’l-Hadis, Beyrut 1985.
bn Manzûr, Lisânü’l-lisân: Tehzîbu Lisânu’l-Arab, Dâru’l-Kutubi’l- lmiyye, Beyrut
1993.
bn Nâsıruddîn, Câmi‘u’l-âsâr, vr. 8a.
bn Sa‘d, Tabakat, Beyrut 1985.
bn enrâ ûb, Menâqıb âli ebî tâlib, Necef 1376/1956.
bn Tâvûs, Sa‘d. yy., tsz.
bnu'l-Cevzî, Kit. el-Kussâs, el-yazma, Leydin mecmua no. 988, vr. 20a.
bnu'l-Esîr, en-Nihâye, yy., tsz.
mam Kurtubî, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları, stanbul 1997.
332
mer, Kâmile, “Toplumsal Dilbilim”, Dilbilim ve Dilbilgisi Konu maları I, TDK yay.,
Ankara 1980.
ler, Emrullah, Türkçe’de Anlam Kaymasına U rayan Arapça Kelime ve Kelime
Grupları, TDA Vakfı Yay., stanbul 1997.
zutsu, Toshihiko, çev. brahim Kalın, slam’da Varlık Dü üncesi, nsan Yay.,
stanbul 1995.
zutsu, Toshihiko, çev. Selahattin Ayaz,
slam Dü üncesinde man Kavramı, Pınar
Yay., stanbul 2000.
zutsu, Toshihiko, çev. Selahattin Ayaz, Kur’an’da Dini ve Ahlakî Kavramlar, Pınar
Yay., stanbul 1991.
Izutsu, Toshihiko, çev. Süleyman Ate , Kur’an’da Allah ve nsan, Yeni Ufuklar
Ne riyat, stanbul tsz.
Jastrow, Marcus, Dictionary of the Targumim, the Talmud Babli and Yerushalmi, and
the Midrashic Literature, Pardes Publishing House, New York 1950.
Jeffery, Arthur,
The Foreign Vocabulary of
the Qur'an, Oriental Institute:
Baroda, India 1938.
Kabaa aç, Sina ve Erdal Alova, Latince Türkçe Sözlük, Sosyal Yayınlar, stanbul
1995.
Kaçmaz, Safa, “Sümer Dil ve Kültürü”, 04 Kasım 2005, <http://www.lotuskitap.com/
dusunensiyaset/makale.asp? d=a&id=32>
Kalafat, Ya ar, Halk nançlarında Kültür Kodları -1, Ankara, 2003.
Karaçam, smail, En Büyük Mucize: Kur’an’ı Kerîm’in lmi ve Edebi Sırları, Yeni
afak, stanbul 2005.
333
Karslı, brahim H., Kur’an Tefsiri Açısından lk Arap Lügati Kitabu’l-Ayn’ın
De erlendirilmesi, Nüsha Dergisi, Sayı: 14, Yaz 2004.
Keckes, I., Editorial: Lexical Merging, Conceptual Blending, and Cultural Crossing,
Intercultural Pragmatics, Volume 1-1, 2004.
Kılıç, Sadık, slam’da Sembolik Dil, nsan Yay., stanbul 1995.
Kılıç, Sadık, “Nesnellikle Öznellik Arasında Yorum”, slamî Ara tırmalar, 1996/ 9.
Kıran, Zeynel, Dilbilim Akımları, Onur Yay., Ankara 1996.
Kister, M. J., çev. Cemal A ırman, “ srailo ullarından Nakilde Bulunma Meselesi”,
Cumhuriyet
Üniv.
lahîyat
Fakültesi
Dergisi,
20
Ekim
2006,
<http://www.cumhuriyet.edu.tr/akademik/ fak_ilahîyat/der51/07.htm>
Kocaba , akir, slam’da Bilginin Temelleri, z Yay., stanbul 1997.
Kocaman, Ahmet, “Dilbilim, Sözlük, Sözlükçülük”, Kebikeç, Sayı 6, 1999.
Koç, Mehmet Akif, “Sebeb-i Nüzule Ba lı Anlamın A ılmasını Kolayla tıran Bir
Unsur Olarak ‘Kur’an Metni’ “, slamîyat, Cilt 7 Sayı 1.
Koç, Nurettin, Açıklamalı Dilbilgisi Terimleri Sözlü ü, nkılap Yay., stanbul 1999.
Korkmaz, Ramazan, Türk Dili, Nisan 2000.
Korkmaz, Zeynep, Gramer Terimleri Sözlü ü, TDK yay., Ankara 1992.
Kutscher, Eduard Yechezkel, A History of the Hebrew Language, The Magnes Press,
The Hebrew University, Jerusalem 1984.
Leon-Dufour, Xavier, Dictionary of the New Testament, Harper & Row, San
Fransisco 1983.
Luxenberg, Christoph, Die syro-aramäische Lesart des Koran: Ein Beitrag zur
Entschlüsselung der Koransprache, Das Arabische Book: Berlin 2000.
334
Lyons, John, Kuramsal Dilbilime Giri , TDK Yay., Ankara 1983.
M. Talbî, “Les Bida”, Studia Islamıca, XII. yy., tsz.
Malkoç, M. Nihat, “Kültürün Temel Unsuru Dil”, <http://www.izedebiyat.com/
yazi.asp?id=32182>
Margoliouth, D.S., çev. Suat Ertüzün, slamîyet Öncesi Arap- srailo ulları li kileri,
Kaknüs Yay., stanbul 2003.
Martin, Le Roy, A Comparative Analysis of Two Approaches to Greek: The
Traditional Approach and the Linguistic Approach, May 1990, site eri im 14
Temmuz 2006, <http://earth.vol.com /~lmartin/APPROACH.HTM>
el-Mavsılî, Gâyetu'l-wesâil, el yazma, Cambridge, Forma 33 (10), vr. 42 vd.
el-Meclisî, Bihâru’l-envâr, c. 13, s. 357 (yeni n .); el-Âmilî, el-Cevâhiru's-seniyye,
Necef 1384/1964.
Mevdudî, Ebu’l-Ala, Tefhimu’l Kur’an – Kur’an’ın Anlamı ve Tefsiri,
nsan
Yayınları, stanbul 1991.
Mingana, Alphonse, “An Ancient Syriac Translation of the Kur'an Exhibiting New
Verses and Variants”, Bulletin Of The John Rylands Library Manchester,
1925, Volume IX.
Mingana, Alphonse, “Syriac Influence on the Style of The Kur'an”, Bulletin Of The
John Rylands Library Manchester, 1927, Volume II.
Miquel, Andre, Çev. Ahmet Fidan ve Hasan Mente , Do u undan Günümüze slam
ve Medeniyeti, Gerçek Hayat, stanbul 2003.
Moscati, S., Spitaler, A., Ullendorff, von Soden, E., W., An Introduction to the
Comparative Grammer of Semitic Languages, Otto Harrassowire Wiesbaden,
1980.
335
el-Mu'cem'ul-Vasit, Mısır Arap Dili Akademisi, Kahire – stanbul, tsz.
Mutahhari, Murtaza, “Understanding the Uniqueness of the Qur'an”, Al-Tawhid, Vol I
No. 1-3 (Muharram - Rajab 1404 AH).
Mutçalı, Serdar, ngilizce-Türkçe-Arapça Sözlük, Da arcık Yay., stanbul 2001.
el-Muttaqî el-Hindî, Kenzu’l-ummâl.
Müftüo lu, Ömer, “Vahiy Gelene inde ‘Kaddese’ Kökünün Semantik Analizi”,
Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi, c. 4 sayı 2, 2004.
Naveh, Joseph, Early History of the Alphabet, The Magnes Press, Jerusalem 1982.
Nicholson, Reynold A., A Literary of the Arabs, Cambridge University Press,
Cambridge 1969.
Ni anyan, Sevan, Sözlerin Soya acı: Ça da Türkçenin Etimolojik Sözlü ü, Adam
Yay., stanbul 2002.
Okiç, M. Tayyib, Tefsîr ve Hadis Usulünün Bazı Meseleleri, Nun yay., stanbul 1995.
Okumu , Mesut, “Kur’an’da ‘Birr’ Kavramı Üzerine; Semantik Bir Analiz”, Dini
Ara tırmalar, 2002/5 .
Omran, Elsayed M.H, “Islam, the Qur'an and the Arabic Literature”,
Al-Serat A
Journal of Islamic Studies, Vol XIV No. 1 , Spring 1988.
Owens, R. E., Language Development: An Introduction, Colombus Merrill
Publishing Company, 1988.
Oxford ngilizce Sözlük, “Vulgata” maddesi, 21 Ocak 2007, <http://tr.wikipedia.org/
wiki/Tevrat>
Özdemir, Metin, “Anlam Kaymasına U rayan Kur’ân’î Bir Kavram; Fâsık”,
Cumhuriyet Üniv. lahîyat Fakültesi Dergisi, Sayı 2, Sivas 1998.
336
Özerkan, engül A., Medya, Dil ve leti im, Martı Yay., stanbul 2001.
Özkan, Musafa F., “Geçmi Dönem Arap Yarımadasında Dil”, 14 Eylül 2006,
<http://www.patikalar.net/tefus1.htm>
Özkırımlı, Atilla, Türk Dili Dil ve Anlatım, stanbul Bilgi Üniv. Yay., stanbul 2001.
Özkırımlı, Atilla, Türk Edebiyatı Ansiklopedisi, nkılap Yay., stanbul 1990.
Özler, Mevlüt, slam Dü üncesinde EhI-i Sünnet EhI-i Bid’at Adlandırmaları, Ekev
Yay., Erzurum 2001.
Özsoy, Ömer, “Kur’an Hitabının Tarihselli i ve Tarihsel Hitabın Nesnel Anlamı
Üzerine”, slamî Ara tırmalar, cilt 9 sayı 1-2-3-4, 1996.
Özsoy, Ömer, Kur’an’ın Metinle me Tarihî, lahîyat, Ankara 2002.
Öztokat, Erdin, “Sözlük Üstüne Gözlemler”, Dilbilim IV, stanbul Üniv. Edebiyat
Fakültesi Yay., stanbul 1979.
Paçacı, Mehmet, “Ça da Dönemde Kur’an ve Tefsire Ne Oldu?”, slamîyât, c. VI,
sayı 4, Ankara 2003.
Paçacı, Mehmet, Kur’an ve Ben Ne kadar Tarihseliz, Ankara Okulu Yay., Ankara
2002.
Paçacı, Mehmet, “Oryantalizm ve Ça da
slamcı Söylem”, slamîyât, c. IV, sayı 4,
Ankara 2001.
Palmer, Frank R., çev. Ramazan Ertürk, Semantik Yeni Bir Anlambilim Projesi,
Kitâbiyât, Ankara 2001.
Porzig, Walter, çev. Vural Ülkü, Dil Denen Mucize, TDK Yay., Ankara 1995.
er-Râgıb el-Isfehânî, Mufredâtu Elfâzi’I-Kur’an, ne r. Safvan Adnan Davudi, Daru’lKalem, Dıme k 1992.
337
Rajki, Andras, Arabic Etymological Dictionary, byy., 2002.
er-Râzî, Ebû Bekr Muhammed b. Zekeriyyâ, Muhtâru's-Sihâh : Mu’cemü'r-Razî,
Ça rı Yayınları, stanbul 1980.
Riazi, Abdolmehdi, “The Invisible in Translation: The Role of Text Structure”, The
First International Conference on Language, Literature, and Translation in
the Third Millennium, Bahrain University, March 16-18, 2002.
es-Sa’rân,
Mahmûd,
lmu’l-Lüga
Mukaddimetün
li’l-Karii’l-Arabiy,
Dâru’n-
Nahdati’l-Arabiyye, Beyrut tsz.
es-Sabûnî, Muhammed Ali, Safvetü’t-Tefâsîr – Tefsirlerin Özü, Ensar Ne riyat,
stanbul 1995.
Saifullah, M. S., Mohammad Ghoniem and Shibli Zaman, “From Alphonse Mingana
to Christoph Luxenberg: Arabic Script & the Alleged Syriac Origins of the
Qur'an”, 20 Ocak 2007, <http://www.islamic-awareness.org/Quran/Text/
Mss/vowel.html>
Sakallı, Tuna, Anlam ve Dil, Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniv.
Sosyal Bilimler Enstitüsü, stanbul 2001.
Samî, emseddin, Kamus-ı Türki, kdam Matbaası, Dersaadet 1899 – 1900.
Sarı, Mevlüd, El-Mevârid Arapça –Türkçe Sözlük, Bahar Yayınları, stanbul 1982.
Saussure, Ferdinand de, Cours de Linguistique Générale, Payot, Paris 1965.
Sav, Bahattin, “Anlam De i meleri Üzerine Artzamanlı Bir nceleme”, Gazi Üniv.
Gazi E itim Fakültesi Dergisi, Cilt 23, Sayı 1, Ankara 2003.
Selçuk, Engin, “Batı Türkçesinde Anlam De i meleri”, Sakarya Üniv. Sosyal
Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Sakarya 2000.
338
Shachter, Haim, The New Universal Hebrew English Distionary, Yahneh Publishing
House, Tel Aviv 1962, c. 1, s. 81.
Siyeru a'lâmi'n-nubelâ, n r. Es'ad Talas, Kahire 1962.
Smith, R. Payne, A Compendious Syriac Dictionary, Clarendon Pres, Oxford, 1903.
Smith, R., The Religions of Semities, Meridian Books, New York 1957.
Soysaldı, H. Mehmet, “Günümüzde Kur’an’ın Anla ılması”, slamî Ara tırmalar, cilt
14 sayı 1, Ankara 2001.
Soysaldı, Mehmet, “Kur’an’ı Do ru Anlamada Semantik Metodun Önemi”, Kur’an
Dil - Dilbilim ve Hermenötik Sempozyumu, 17-18 Mayıs 2001, Van 2001.
Soysaldı, Mehmet, Kur’an’ı Anlama Metodolojisi, Fecr Yay., Ankara 2001.
Spyer, Patricia ed., Border Fetishisms, Routledge, New York 1998.
Speyer, Heinrich, “Semitic Languages and Literature”, The Universal Jewish
Encyclopedia, New York 1948.
es-Sulemî, Âdâbu's-sohba, Filistin, 1954.
es-Suyûtî , Celâluddîn Abdurrahman b. Ebî Bekr, el-Muzhir fi’l-Lügati ve’l-Edeb,
Dârü’l Kutubi’l- lmiye, Beyrut 1998, c. 1 s. 12.
es-Suyûtî, ed-Durru'l-mensûr. yy., tsz.
es-Suyûtî, el-Hâvî. yy., tsz.
es-Suyûtî, Lubâbu'nuqûl, Kahire 1373/1954.
es-Suyûtî, rh. Muhammed Carulmev vd., el-Muzhir, el-Mektebetu’l-Asriyye, Beyrut
1987.
e - affâr el-Kummî, Besâiru'd-derecât, 1285.
339
e - evânî, Ahmed, çev. Galip Yavuz, Sözlükbilim ve Çeviride Analitik Yöntem,
Cumhuriyet Üniv. lahîyat Fakültesi Dergisi, Cilt 3 Sayı 1, Sivas 1999.
im ek, Mehmet Ali, “ leti im Unsurları Açısından Vahiy”, Cumhuriyet Üniv.
lahiyat Fakültesi Dergisi, c: V s: I, Sivas 2001.
et-Tâberî, el-Muntehâb min zeyli'l-muzeyyel, Kahire 1358/1939.
Thayer and
Smith,
The
New
Testament Greek
6 Aug
Lexicon,
2006
<http://www.studylight.org/lex/grk/view. cgi?number=2127>.
The Dictionary of Torah, Compiled from Torah Light Classes of Bet HaShem
Midrash, Woodburn 2003.
Tolan, M. Bilal, “Kur’an’da Selam Kavramının Semantik Analizi”, Fırat Üniv.
Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Elazı 2006.
et-Tûsî, Emâlî, Necef 1384/1964.
Tuzcu, Kemal, “Arap Yazısının Ortaya Çıkı ı-1”, Nüsha:
arkiyat Ara tırmaları
Dergisi, Yıl 1, Sayı 2, Yaz 2001.
Ullmann, Stephan, Semantics (An Introduction to the Science of Meaning), Harper
and Row Publishers Inc., 1979.
University of Notre Dame. “Latin Dictionary and Grammar Aid”. William Whitaker.
09
Kasım
2006.
<http://www.archives.nd.edu/cgi-
bin/lookup.pl?stem=laud& ending=>
Usâme b. Munqız, Lubâbu'l-âdâb, n r. Ahmed Muh. âkir, Kahire 1353/1935.
Utzschneider, Helmut, “Text - Reader – Author; Towards a Theory of Exegesis:
Some
European
Viewpoints”,
14
Temmuz
2006
ualberta.ca/JHS/Articles/article1.htm>
Uygur, Nermi, Dilin Gücü: Denemeler, YKY, stanbul 1997.
<http://www.arts.
340
Üçok, Necip, Genel Dilbilim (Lengüistik), Ankara Üniv. DTCF Yay., Ankara 1947.
van Jan Steenbergen, Gerrit, “Semantics, World View and Bible Translation: An
Integrated Analysis of a Selection of Hebrew Lexical Items Referring to
Negative Moral Behaviour in The Book of Isaiah”, the University of
Stellenbosch Doctor of Literature Thesis, October 2002.
Vardar, Berke, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlü ü, ABC Kitabevi, stanbul 1998.
Vardar, Berke, Dilbilimin Temel Kavram ve lkeleri, Multilingual Yay., stanbul
1998.
Versteegh, C.H.M., Arabic Grammer and Qur’anic Exegesis in Early Islam, E.J.
Brill, Leiden. New York. Köln 1993.
Webters-Oline-Dictionary, <http://www.websters-online-dictionary.org>
Wehr, Hans, ed. by J Milton Cowan, A Dictionary of Modern Written Arabic,
Buchdruckerei Hubert & Co., Harrasowitz 1979.
Wierzbicka, Anna, Semantics, Primes and Universals, Oxford Univ. Pres, New York
1996.
Wright, Edwina Maria, “Studies in Semitic historical semantics: Words for 'man' and
'woman’ “, Harvard University Unpublished PhD Thesis, 1996.
Yakıt,
smail, “Do ru Bir Kur’an Tercümesinde Semantik Metodun Önemi”,
Süleyman Demirel Üniv. lahiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: 1, Isparta 1995.
Yakıt, smail, “Kur’an’da nsanın Yaratılı ı ve Evrimi”, Ufuk Çizgisi, Yıl 1, Sayı 6,
stanbul 1990.
Yakıt, smail, “Sadreddin Konevi’nin Dü üncesinde drak ve Hakikat Bilgisi”,
Felsefe Arkivi, stanbul 1991.
341
Yakıt,
smail, “Semantik Analizler I ı ında Kur’an’da ‘Reyb’ ve ‘Yakın’
Kavramları”, Kelam Ara tırmaları, c. 1:2, 2003.
Yavuz, Galip, “E anlamlılık ve Kur’an Ba lamı”, Cumhuriyet Üniv.
lahiyat
Fakültesi Dergisi, Cilt 6 Sayı 1, Sivas 2002.
Yavuz, Galip, “Sözlükbilim ve Arapça Sözlük Çalı malarına Tarihsel Bir Yakla ım”,
Cumhuriyet Üniv. lahîyat Fakültesi Dergisi, Cilt 6 Sayı 1, Sivas 2002.
Yavuz, Mehmet, bn Cinnî : Hayatı ve Arap Gramerindeki Yeri, stanbul Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü Doktora Tezi, stanbul 1996.
Yıldırım, Suat, “Muhammed Esed'in “Kur'an Mesajı” Adlı Tefsiri Hakkında”, Yeni
Ümit Dergisi, Sayı 58, Ekim - Kasım - Aralık 2002.
Yılmaz, Hasan, Kur’an Kelime ve fadelerini Anlamada Kavram Tefsiri ve Semantik
Analiz Yöntemi, Atatürk Üniv. Sosyal Bilimler Enstitisü Yayınlanmamı
Doktora Tezi, Erzurum 2003.
Yolcu, Mehmet, “Dil:
levi, Çe itleri Ve Alanları Ba lamında Kavramsal Bir
nceleme”, Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi II, Sayı: 4, 2002.
Yolcu, Mehmet, “Yabancı Dil Ö renimi”, Dinbilimleri Akademik Ara tırma Dergisi
II, Sayı 3, 2002.
ez-Zehebî, el-'Uluww li-l-'aliyyi'1- affâr, n r. Abdurrahman Muh. Osmân, Kahire
1388/1968.
ez-Zehebî, Tarihu'l- slâm, Kahire 1367.
ez-Zemah erî, Mahmûd b. Ömer, el-Ke âf an Hakâiki’t-Tenzîl ve Uyûni’l-Ekâvil fî
Vucuhi’t-Te’vîl, Daru’l Fikr, yy., tsz.
ez-Zemah erî, Mahmûd b. Ömer, Rebîu'l-ebrâr, el yazma, British Müz.. no. 6511, vr.
132b.
342
ez-Zemah erî, Mahmûd b. Ömer, el-Fâ'iq, n r. ‘Alî Muh. el-Bicâwî- Muh. Ebu'l-Fadl
brâhîm, Kahire 1367/1948.
ez-Zerke î, el-Burhân. yy., tsz.
343
ÖZGEÇM
Mutlu TÜRKMEN, 1973 yılında Gümü hane’nin
iran ilçesinde do du.
lkö renimini sırasıyla Kar ıyaka O uzlar lkokulu, Özel Yükseli Lisesi Orta
Kısmı ve Yenimahalle Mustafa Kemal Lisesi’nde tamamladı. 1997 yılında
Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi ngiliz Dili ve Edebiyatı Bölümünde
lisans ö renimini bitirmesini müteakip, Kırıkkale Üniversitesi’nde
ngilizce
Okutmanı olarak göreve ba ladı. Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü’nde
Trafik Planlaması ve
Uygulaması,
Sakarya
Üniversitesi
Sosyal
Bilimler
Enstitüsü’nde ise Beden E itimi ve Spor Ö retmenli i anabilim dallarında yüksek
lisans tamamladı.
Uzun yıllar yurt içinde ve yurt dı ında sporcu, antrenör olarak Tekvando ve
Badminton sporlarıyla ilgilenen Türkmen, halen Kırıkkale Üniversitesi’ndeki
görevine ilaveten, Türkiye Bocce Bowling ve Dart Federasyonu ba kan vekili olarak
sportif ilgilerini sürdürmektedir.
Türkmen, 10 ya ında bir çocuk babasıdır.