KAMUSAL TERCĐH TEORĐSĐ : SĐYASETĐN EKONOMĐK ANALĐZĐ
Dr. Metin SARAÇOĞLU
Gazi Üniversitesi, Đ.Đ.B.F.
Öğretim Görevlisi
Kamusal tercih teorisi siyasal ve fiskal tercihlerin yapıldığı sosyal
kurumlara ağırlık verdiğinden kollektif tercihler teorisinden daha kapsamlı bir
teoridir. Bu itibarla yeni kamusal tercih teorisini incelemekle bir ipucu yakalamayı
ummamız normaldir. Bu tür teorilerin dayandığı ba lıca varsayım oldukça basit
olup, devletin çe itli kurumlarında çalı an ve onları yöneten ki ilerin aynı zamanda
diğer kurumlarda da bir takım sosyal ve ekonomik roller sahibi bulunduğu
gerçeğini vurgular. Bu sebeple önde gelen aktörler oldukça karma ık ve kar ılıklı
etkile imi bulunan eylemler içindedirler. Devlet politikaları, vergi ve kamusal
harcama kararları ancak bu oyunlar analiz edilerek kavranabilir. Buchanan'ın ilk
çalı maları iktisat bilminde yeni bir dü ünce ekolünün doğmasına önderlik etmi ,
iktisatla siyaset bilmi arasında bazı bağlar kurulmasına yardımcı olmu tur. Ne var
ki bu yakla ımın ilk ekillerinde medyan seçmen hala merkezi bir yer i gal etmi
ve zamanla teorinin bu kavramdan arındırılması art olmu tur, zira o , siyasal
davranı ın incelenmesinde sadece bir ilk yakla ımı te kil etmekte idi. Đktisatçılar
her ne kadar medyan seçmen yakla ımını gerek teorik, gerekse ampirik
çalı malarında yaygın biçimde kullanmı olsalar dahi, fiili kamu harcamalarının
medyan seçmence tercih edilenlere yakın olduğunu gösterememi lerdir. Niskanen
bürokratik kararları içselle tirmekle kamusal tercihler teorisinin ufkunu
geni letmi tir. Bununla birlikte, bazı yazarlar bu yeni yönelimi Neoklasik teoriyi
tamamlayan bir geli me olarak dü ünmeyi tercih ederler. Politikacıları
makroekonomik fiskal çerçeve içine içselle tirme gayreti "siyasal konjonktür" adı
verilen bir geli meyi gündeme getirmi tir. Fakat siyasal konjonktürün varlığını
doğrulamağa yarayan verilerin bu hususta belirleyici bir i lev göremediğini
belirtmek zorundayız. Üstelik, oy kullanma uzayını iki veya üç boyutlu hale
getirince çoğunluk oyu dengesinin varlığı ku ku götürür olmaktadır. Sanayi
demokrasilerinde kamu sektörü II.Dünya Sava ından bu yana hızla büyümü tür.
Kamu harcamalarını açıklamak amacıyla ortaya atılan temel teori Niskanen ve
diğerlerince dü ünülen siyasal te vikler ve yapılar üzerine in a edilmi tir. Kamu
sektörü geni ledikçe siyasal ve bürokratik özçıkara, aktif çıkar gruplarına ve global
kar ılıklı etkile im ağının varlığı nedeniyle ekzojen aktörlere çok daha duyarlı hale
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
gelmi tir. Giderek seçmen isteklerine daha az tepki göstermeğe ba layan kamusal
eylemlere kar ı duyulan tatminsizliği açıklarken halkın gösterdiği protesto ana
faktör haline gelmi olmasına rağmen, devletin demokratik bir toplumda nasıl
davrandığını henüz tam olarak izah edebilmi değiliz.
Son bölümde bütçeyle ilgili siyasal-ekonomik teori konusundaki arayı ımızda Kantin zamanına geri dönerek kamu çıkarının her yanıyla incelendiği o ünlü
tartı mada kendimizi buluyoruz. Ve öyle görünüyor ki o tartı mayı desteğimize
almadan salt iktisadi argümanlarla yetinmek bizi yarı yolda bırakacaktır.
l.Buchanan ve Anayasalcılık
Bireyselci bir hareket noktasından dü ünmeye ba layanlar kendilerini hep
aynı muhakeme tarzı içinde buluyorlar, hep aynı tip sonuçlar elde etmekle
yetiniyorlar. Bunun iyi örneklerinden birini Buchanan'da görüyoruz. Bu ünlü sosyal
bilimci 1962den bu yana iktisatta ve siyasette derin izler bırakacağını tasarladığı
kararlı bir faaliyet içinde bulunuyor. Gerek refah teorisinde, gerekse kamusal
tercihler teorisinde son yarım yüzyılda ortaya çıkan ve önemli yeni akımların en
azından kesi me bölgelerinde Buchanan'ın adı çok geçtiğinden yazarın
dü üncelerinin izlediği çizgi temel alınarak anlatılması yararlı olacaktır.
Kamusal Tercih Teorisini Siyasetin Đktisadı olarak gören yazar, ki inin
tercihlerinden "devletin tercihlerini" elde etme gayretini çalı malarının hemen
hepsinde sürdürmü tür. Payesiz mesih olarak vasıflandırdığı Black'in, "ki i bir
1
2
tercihler kümesinden ba ka bir ey değildir" görü ünü benimseyen yazar,
siyasetin iktisat teorisinin böylece kendiliğinden belirdiğini yazmakta ve kurucu
öğelerin, " irketler, topluluklar, toplumlar veya devletler olmayıp, ki iler"
3
olduğunu açıkça belirtmektedir. Ki iden ba ka bir "entiteye (bütüne)" irade
atfedilemeyeceğine inanan yazar, Arrovv'un imkansızlık teoremine de hiç
a ırmadığını, eğer bireysel tercihler bir tutarsızlıkla sonuçlanıyorsa, bunun daima
4
toplumsal karara yeğ tutulması gerektiğini yazmaktadır.
Çoğunluk oylamasının ideolojik baskısından kurtulmak amacıyla "siyasal
anayasanın iktisat teorisini kurmağa" Tullock ile birlikte ba ladığını ve sonuçta The
Calculus of Consent'i ortaya çıkardıklarını; bu kitapta faydayı ençokla tıran ki inin
davranı ını esas aldıklarını ama anayasal zorunlulukların "kollektif kararın
1
2
3
4
1958, girit.
Buchanan, Constitutional Economics, Blackvvell,, 1990, s.3.
a.g.e., s.3.
a.g.e, s.29.
D.Black, Economic Fluctuations of Political Povver, Cambridge University Press,,
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
alınmasında uyulan kurallara" ne
ekilde kaynaklık ettiğini ara tırmağa
5
ba ladıklarını belirtmektedir. Böylece ki isel çıkardan "kamu çıkarına" nasıl
6
geçileceği üzerinde duran yazar, "bu amaçla iskambil oyununu" incelediğini ve u
noktanın anlamlı göründüğünü yazmaktadır: "Birkaç el sonunda ki inin menfaatinin nerede yatacağı hususundaki belirsizlik, çıkarına bağlı rasyonel bir ki iyi ,
7
sonuç ne olursa olsun, adil görünen kuralları veya anayasal düzeni tercih etmeğe
8
9
sevkeder." . Ravvls'un "adalet hakkaniyettir" tezininin etkisinde kaldığını belirten
yazar, "Amerikanın bazı siyasal kurumlarını normatif açıdan savunduklarını, böylece çoğunluk oylamasının anayasal sınırlarını benimsediklerini" yazarak Anayasal
Kurallar ile ilgili yakla ımının ilk ipuçlarını vermektedir.
10
Kuralların önemini uzun uzun anlatan yazar kuralların neler olduğu
konusunda klasik liberalizmin ötesine geçmiyor. Özel mülkiyet hakkı ile ticarete
hile ve hurda karı tıranlara kar ı korunma hakkı üzerinde duran yazar, anayasal
11
12
13
kuralların nasıl ortaya çıktığını dahi bir çırpıda geçi tirerek mevcut kuralların
14
deği tirilebileceğini yazıyor.
Đnsanların hepsi moral açıdan denktir görü ünü tutarlılığın sağlanması için
benimsediğini ve bunun sözle meye dayalı (contractarian) açıklamanın hareket
noktasını te kil ettiğini belirten yazar, "ki iler, alternatif beklenen durumları
kendileri değerlendirdikleri zaman, oybirliğiyle bir topluluk kurmağa yönelirler. Bu
topluluk, en ba ta koruyucu (ya da asgari) devletin sağlayacağı hizmetlerle, ikinci
olarak makul ölçüde kollektif olan tüketim hizmetlerinin temini olmak üzere, somut
15
bir takım i levlerin sorumluluğu altına girer."
cümlesiyle kamusal mallar
kavramına adımını atmı oluyor. Fakat devletin "doğal hakların" savunucusu
olmadığı gibi, Tanrının iradesini uygulamakla da görevlendirilmediğini vurgulayan
yazar, "insanlar bir toplulukta yer almağa karar verirken ne gibi bir yarar elde
5
Buchanan, a.g.e., s.31.
A.g.e, s.31.
7
a.g.e., s.34.
8
a.g.e., s.35.
9
G.Brennen ve J.M.Buchanan, The Reason of Rules, Constitutional Political Economy,
Cambridge UP, 1985, s.5.
10
Burada anayasal düzenden kanunlar silsilesinin tepesindeki anayasa kastedilmiyor. Siyaset
dahil herhangi bir oyunun kurallarının tespit edildiği kurulu düzeni anlamına geliyor. Yazar anayasayı
bir nüve kavram olarak kullanıyor. Buchanan, 1985.
1
A.g.e.s.35.
12
J.Rawls, A Theory of Justice, Harvard UP, 1971.
13
Buchanan, 1985.
14
Kurulu sözle mesinin nasıl ortaya çıktığını önemsiz bir mesele olarak görüyor. Devlet
"sanki" sözle meye dayalı olarak kurulmu tur eklinde me rula tırılabilir diye dü ünüyor, a.g.e. 1985,
s.22
15
J.M.Buchanan, The Limits of Liberty : Betvveen Anarchy and Leviathan, The
University of Chicago Press, 1975; a.g.e. 1985, s.22.
6
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
etmeği umuyorlardı" sorusunu piyasaya atfen yanıtlıyor. Piyasanın da sözle me
üzerine kurulu bir düzen olduğuna inanan yazar iki bireyli, iki mallı piyasa ticaret
modelinde özel mülkiyet hakkının kutsallığı kuralını ön plana çıkararak, ticaret
dengesinin ki inin "maksimum " olarak değerlendirmesini ortaya çıkardığını iddia
ediyor.
Buradan siyasete atlayan yazar siyaseti, "en genel anlamıyla, ki iler
arasındaki bir nevi 'ticaret' " olarak betimledikten sonra, bu ticaretin sonucunu,
"üzerinde karar kılınan kurallar kümesidir" eklinde ifade ediyor. Yazarın u fikri
tüm eserlerinde bir anahtar rolünü oynuyor: " Ki iler birbirlerine insan olarak ve
kar ısındakinin mülkiyet hakkına saygılı olmak hususunda anla mı lardır. Böyle bir
ticarete katılan her birey düzenin getireceği menfaatleri elde eder , böylece
kendini savunmak için harcaması gereken kaynaklar azalmı olur. Katılan her ki i,
kar ılıklı olarak, ba kalarının ahsından ve mülkünden istifade etme potansiyel
15
hürriyetinden fedakarlıkta bulunur.." . Demek ki insan hakları sözle meye atılan
imzanın ürünüdür. Siyasal düzenin kuralları ki isel eylemin sınırlarını da çizer. Bu
sınır a ıldığında kanunlar kanalıyla ceza mekanizması i lemeğe ba lar.
Sözle menin oybirliğiyle kabulünü esas alan Buchanan, temel kurallardan
türetilecek eylemsel usullerde artık oybirliğine gerek olmadığını yazar. Böyle bir
"sosyal sözle menin" nasıl ortaya çıktığını, mevcut bir sözle menin nasıl
deği tirilebileceği konusunu yüzeysel ekilde i leyen yazar, oybirliğinin ütopik bir
romantisizm olduğunu teslim ederken gerçeğe bir adım atmı oluyor. Bu olumlu
adım u cümlesinde devam ediyor: "...sözle meye dayalı sürecin en ideal eklinde
dahi ki iler ayrı ayrı olarak edindikleri farklı değerlerle" masaya oturduklarında
"herkese aynı ekilde uygulanacak aynı kural üzerinde anla mak zorunda
olduğundan basit ticaretle kurulan benzetme artık geçerli olamaz zira mallar
17
bireyler arasında payla tırılabilir."
Malın kamusallığının ve sözle meye çok sayıda tarafın katılmasının
doğurduğu temel sorunu yazarın, yorumunu pek net olarak yapmadığı bir fikirle
savu turmak istediğini görüyoruz. " Kurallar arasında seçim yapılacağı zaman
ki inin menfaatini gözlemlemek çok daha güçtür....Çünkü kuralın kendisi bir kamusallık özelliği ta ır....ve kural gelecekteki bir sürü dönemde geçerli olacaktır..".
Buradan anla ılacağı gibi, kuralın kabulü belirsizliği de beraberinde getirir. Bu
sebeple kurallarda birle mek daha kolaydır diyen yazar, bu konuyu yarıda bırakmaktadır.
Đki ki ili iki mallı elma armut ticaretine fazlasıyla bel bağlayan yazar, ne
yazık ki, onun ötesine geçmeğe çalı mıyor. Üstelik, hep aynı örneklerle ve
16
17
Buchanan, 1985, s.25.
a.g.e., s.28.
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
ele tirilerle yetiniyor. Yazarın kanımızca en önemli fikirleri Reagan iktidarını
18
değerlendiren yazısında ortaya atılmı tır .
Reagen dönemi, Buchanan'a bakılırsa, kurumsal-anayasal bir reformun
ba latılacağı bir dönem olması gerekirken, bu fırsat kaçırılmı tır. Kennedy'nin
19
Camelot ve Johnson'un Büyük Toplum romantizmine bir son verilmesi gerektiğini
vurgulayan yazar, Reagan sonrası amerikayı u iki senaryonun karı ımı bir
geleceğin beklediğini yazıyor: Anayasal sınır tanımayan ve çoğunluk oylamasına
dayalı politika, James Madison'un ülküsünün modern ekline dönü . Ulusal
ekonominin yüzyıldır devam edegelen politizasyonuna dur deme zamanının
geldiğine inanan yazar, devletin otoritesine dayanarak ki ilerin kar ya da rant
kollayıcılarla devleti denetim altına alacağını uman anayasalcılar arasındaki
mücadeleyi "siyasetin kendisi" olarak tanımlıyor. Devlet bütçesinin geni letilmesini
istediğimiz zaman bir rant pe inde ko an fert gibi davrandığımız iddia ediliyor.
Kurumsal-anayasal kuralları sabit kabul eden yazar giderek artan politizasyonu
"...ideolojinin sürüklediği siyasal koalisyonların tercihlerine" bağlamazken,
20
sorumluyu "... mevcut kurumlarda kökle mi te vik sisteminin yapısında" arıyor .
Kısılması gerekenin cari bütçe harcamaları değil, fakat "...sonsuza uzanan bir
gelecekte beklenen kamu harcamalarının bugünkü değeri" olduğu vurgulanıyor.
Benzer devlet gelirlerinin de bütçe açığı yaratmamak kaydıyla kısılmasına taraftar
olan yazar devlet borcunun gelecek nesillere yükleyeceği ağır yüke artık bir son
verilmesi gerektiğine inanıyor.
Politikacılar tekrar seçilmek istediklerinden halkın isteklerine dikkat etmek
zorundadır. Halk nasıl ki ticarette kar pe indedir, devletle olan ili kilerinde de rant
kollamayı adet edinmi tir. Bürokrat her eyden önce bir insandır, "memleketi için"
21
çalı an bürokrata pek rastlanmaz; Tullock'un ve Niskanen'in karakterize ettiği
ekilde davranırlar. Demek ki halk da, bürokrat da ve politikacı da gelirden
"kendine kırpmayı" amaçlar. Bunun anlamı, bu aktörlerin oynadığı oyunun i birlikçi
bir oyun olmadığı, tam tersine, negatif toplamlı bir oyun olduğudur. Ve aktörler bu
oyunun dı ına çıkma serbestisine de sahip değildirler. Bu durumda yapılacak tek
ey, oyunun kurallarını deği tirmek, anayasal zorunluluklar getirmektir. Đ te,
anayasalcılara dü en görev bu olmalıdır.
2. Seçmen - Parti - Çıkar Grubu - Bürokrat ve Politikacı
Öz-çıkarına kilitlenmi rasyonel bir seçmen seçim sonucunu tek bir oyla
deği tiremeyeceğini bile bile niçin oy kullanır sorusu Dovvns'tan bu yana siyasal
18
Buchanan, "Post-Reagan....", a.g.e., bölüm 1.
Kral Arthur'un övalyeleriyle birlikte hayali bir ülkede ya adığına dair tarihsel hikaye.
20
a.g.e., s.4.
21
G.Tullock, The Politics of Bureaucracy, Public Affairs Press , 1965; A.Niskanen,
Bureaucracy and Representative Government, Aidine, 1971.
19
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
davranı ı açıklamayı amaçlayan bir teorinin anahtar sorularından biri haline
gelmi tir. Seçmenin etki gücünün çok sınırlı olmasına ek olarak, kendi tercihlerinin
seçim platformuna olduğu gibi yansıtıldığı bir seçimle de pek kar ıla ılmaz.
Alternatifler politikacı-parti-bürokrat üçlüsü tarafından bir paket halinde önüne
sunulur, ona oy vermesi istenir. Üstelik, oyunu verdiği paketi ilgili parti iktidara
geldiğinde uygulamaya koyacağı hususunda da bir teminatı yoktur. Demek ki
seçmenin problemi, sınırlı bir güç ve seçme imkanını kendi yararına nasıl
kullanacağıdır.
Tullock, oy ki inin kendi finansal çıkarı hakkında yapılan bir tahminden, bir
22
beklentiden ibarettir,
demektedir. Seçmen "oyunu cebine koyarak" bu
beklentisini tutturmağa çalı ır. Ekonomik sıkıntıların iddetlendiği dönemlerde
seçmenlerin iktidara kar ı tutum alması bu hipotezi destekleyen bir olgudur. Fakat
23
Kuzey Amerika ile Avrupadaki politik süreçleri yakından izleyen Levvin meselenin
bu kadarla kalmadığı sonucuna varmı tır. Oy ile öz finansal çıkar arasında yakın
bir korelasyon bulunmadığını tespit eden yazar bu durumun birey yerine bireyin
24
bağlı kaldığı siyasal grup alınsa da deği mediğini göstermi tir. Ancak, Reich ve
25
Sears
gibi ara tırıcılar liberal-muhafazakar görü farklarının, partiye olan
sadakatin ve yabancı azınlıklara duyulan tepkinin ki inin oyunu özçıkarından çok
daha önde etkilediğini ortaya koymu lardır.
26
Bu bulgu bazı yazarları Schumpeter'den beri bilinen bir görü e çekmi tir.
27
Mesela Brennan-Walsh seçmenin "kamu yararını güden" bir platforma oyunu
kullanması halinde ek bir maliyet yüklenmediğini ama öz-çıkarına dolaylı olarak
hizmet edeceğini umduğu bir tutum lehinde davranarak enazından "ahlaki bir
tatmin" elde ettiğini öne sürmü lerdir. Bu görü ü Buchanan'ın da desteklediği
söylenebilir. Yalnız, ki inin kamu yararından ne anladığı ki iden ki iye deği ebilir.
Nefret ettiği bir politikacının seçilmemesini kamuya hizmet olarak görebilir. Kaldı
28
ki Mueller'in
u bulgusu ba ka ara tırıcılarca da doğrulanmı olduğundan
Levvin'in görü ü güç kazanmı olmaktadır: ABDdeki bir seçimde seçmenlerin
%40'ı kendi mülk vergilerinin arttırılması bahasına vergide adaleti savunmu lardır.
Demek ki seçmenin "ideolojik tutumu" ahsi çıkarı kadar oyunu etkilemektedir.
22
23
G.Tullock, The Vote Motive, The Insötute of Economic Affairs, 1976.
LLevvin, Self-Interest and Public Interest in VVestern Politics, Oxford University Press,
1991.
24
R.B.Reich, ed., The Povver of Public Ideas, Bellinger, 1988.
D.O.Sears, R.RTyler ve M.A.Harris, "Self-interest vs. Symbolic Politics in Policy Atütudes
and Presidential Voting", American Political Science Revievv, 1980, s.670-84..
26
J.A.Schumpeter, Capitalism, Socialism and Democracy, Ailen and Unvvin, 1943.
27
G.Brennan ve C.Walsh, Rationality, Individualism and Public Policy, Australian
National University, 1990.
28
D.CMueller, Public Choice, Cambridge University Press, 1989.
25
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
Seçmenin davranı ı sanıldığından çok daha karma ık görünmektedir.
Partiye sadakat, kendini ifade etme serbestisi, görev anlayı ı gibi faktörler dikkate
alınmadan seçmeni sadece bir hesap makinasına indirgemek bir teori geli tirmek
için yeterli olmamaktadır. Ku kusuz, seçmenler de kümelendirilebilir. Öyle ki kimi
kümeler "bilgi ve etki alanları" oldukça geni aktif bir unsur olarak yer alırken,
belki halkın çoğu bir seyirci durumuna dü mektedirler. O bakımdan, çıkar grubu
kavramını i e yaramaz diye bir kenara atamayız.
Dovvns siyasal partinin tek amacının "iktidarı kazanmak ve sürdürmek"
olduğunu yazmı tı. Bu görü "oy potansiyelinin maksimizasyonu" fikrinin kaynağı
olmu tur. Seçmen politikada neler olup bittiği hakkında yüzeysel bir bilgiye
sahiptir. En bilgili olanları dahi ancak birkaç konuda uzmanla abilmi lerdir. O
bakımdan ki i siyasal spektrumda kendi "genel görü ve kanısına" en yakın
olanına oy verir. Partiye dü en, bu spektrumda oy potansiyeli en yüksek rengi
tespit edip platformunu onun gerektirdiği bilgi dağarcığıyla hazırlamaktır.
Spektrumun "merkezi" genelde en çok rağbet edilen bir noktadır. Zaten medyan
seçmen teorisi de bu gözlemden hareket eder. Eğer merkezdeki seçmenler sağa
ve sola doğru kayma eğilimi gösteriyorlarsa, diğer seçmenler etkinliklerini
arttırarak uç sağ veya sola kaymayı deneyeceklerdir. Sayılarına bağlı olarak
partileri de bu uçlara doğru çekeceklerdir. Ekstreme yönelenler daha aktif olmak
29
zorundadır. Hirschman'a göre ise, bu tür seçmenlerin parti içinde ipleri ele
geçirmeğe çalı tıklarını görürüz. Hatta partinin ideolojisini biçimlendirmede ba
rolü oynarlar. Bu olaylar özellikle iki partili sistemlerde (Đngiltere, ABD) 3. bir
partinin merkezin hatalarından yararlanarak oy potansiyelini arttırmasında önem
kazanır.
Dovvns'un güçlü sezgileri Kıta Avrupasında ne yazık ki pek yararlı
olamamaktadır. Mesela eğer Fransız Sosyalist Partisi, Đngiliz Đ çi Partisi gibi,
merkezin gönlünü alan bir program hazırlamayı kabul etmi olsa idi, Blair'in
zaferini katlayabilirdi görü ü öne sürülmektedir. Ve bu hususta Mitterand'ın razı
olduğu "kö e dönmece" taktiği bir örnek olarak verilmektedir.
Kıta Avrupası örneğini gözümüzde büyütmemek gerektiğini daha önce
30
değindiğimiz Pokerin
"iki koalisyona indirgenme" tezinden destek alarak
31
söyleyebiliriz. Ne var ki Laver-Schofield gibi yazarlar Riker'i mutlak bir referans
olarak almamakta, koalisyonun "ideolojileri birbirine yakın" partiler arasında
gerçekle tiğini, mekanik bir ekilde iki koalisyon olu ması tezinin kabul edilemeyeceğini göstermi lerdir.
29
30
31
A.Hirschman, Exit, Voice and Loyalty, Harvard University Press, 1970.
VV.H.Riker, The Theory of Coalitions, Yale University Press, 1962.
M.Laver ve N.Schofield, Multi-Party Government, Oxford University Press, 1990.
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı; 1/2000
Bununla birlikte, oy potansiyelini ençokla tırma tezi yabana atılacak bir
32
tez değildir. Nordhaus ve MacRae'nin ünlü "siyasal konjonktür" teorisi bu çizgiyi
izleyen ilginç bir çaba olarak değerlendirilmektedir. Buna göre, iktidar seçimden
hemen önce halkın gözündeki itibarını arttırmak amacıyla vergi kısıntısına gitmekte ya da ekonomik büyümeyi hızlandıran veya yayan bir politikayı ba latmaktadır.
Bu tutuma uyan örnekler sergilenmi olmasına rağmen Levvin, örneklerin azınlıkta
kaldığını, genelle tirilmemesi gereğini vurgulamı tır. Ekonomik menfaatin tek
ba ına açıklayıcı bir etken olamayacağı görü ü Avrupalı bilim adamının ruhuna
sinmi gibidir. Đngiltere'de Muhafazakar Partinin enflasyonu i irme konusunda
uzun yıllar takındığı tavır kar ıt görü e destek sağlayan bir örnek te kil etmektedir. Major'un son yıllardaki "kabuğuna çekilmi tutum deği ikliği" dahi Đngiliz
seçmenlerini ikna etmeğe yetmemi tir. Medyan seçmen teorisinin sergilediği
zayıflıklar kar ıt görü ün ödün vermesini engelleyen bir faktör olmu tur. Nitekim,
33
alternatif bir yakla ımı ba latan Dunleavy partilerin seçmen kar ısında pasif
kalmadığını, hatta seçmenin "tercihlerini biçimlendirmede" ba lıba ına önemli bir
etkiye sahip olduğunu öne sürmektedir. Siyasal davranı ı açıklayan bu çe itli
teorilerin varlığı meselenin henüz teorik bir olgunluğa ula tırılamadığını göstermektedir. Buna rağmen, siyasal konjonktür ve medyan seçmen tezlerinin özellikle
seçimden hemen önceki davranı ları izah etmekte, temkini elden bırakmamak
kaydıyla, yararlı olabilecekleri genel bir kanı haline gelmi tir.
Ku ku yok ki tartı maya bir yön verilebilmesi için çıkar gruplarına ve
34
bürokratlara da değinilmesi gereklidir. Çoğulculardan Bentley tüm politikayı
çıkar grupları arasındaki rekabete indirgemi ti. O kadar ki partinin kendisi dahi
belli bir çıkar grubunun organı olarak görüntülenmi ti. Bürokrasi ve hükümet
deği ik çıkarların sözcülüğü yapan idari ve siyasi "büroların" olu turduğu bir
bütüne dönü türülmü tü. Fakat Olson'un "belle çiler" hipotezi çıkar gruplarının
sayıca sınırlı kalması gereğine i aret etmesinin ötesinde, böyle bir grubun ilk
kurulu unda hangi etmenlerin rol oynadığı hususunda da bizi ku kuya
sevketmektedir. Olabilir ki bol paralı ve yüksek statülü biri cebinden parayı
çıkardıktan sonra belle çiler etrafında yoğunla makta ve zamanla politikacının da
desteğini kazanan grup hayatiyetini devam ettirmektedir. Fakat bu kadar basit bir
35
izahla yetinemeyeceğimizi Moe çıkar gruplarının çöreklendiği ABDyi inceleyerek
gözler önüne sermi tir. Yazar maddi özendiricilerin rolünü inkar etmiyor ama
ideolojik ve siyasal motiflerin, dayanı ma gibi faktörlerin enaz onun kadar etkili
32
VV.D.Nordhaus, "The Political Business Cycle", Revievv of Economic Studies, 1975,
33
P.Dunleavy, Democracy, Bureaucracy and Public Choice, Harvester VVheatsheaf,
34
A.F.Bentley, The Process of Government, Indiana University Press, 1949.
T.M.Moe, The Organisation of Interests, University of Chicago Press, 1980.
s. 169-90.
1991.
35
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
olduğunu gösteriyor. Özel çıkarların topluluğun büyümesinde oynadığı rolü kabul
ediyorsa da, belli bir gruba katılan her seçmenin o grubun siyasal tercihine göre
oyunu kullanmadığını da vurguluyor. Kaldı ki Greenpeace gibi bir çıkar grubunun
olu masını ve devamını sadece ahsi çıkarla açıklayamayacağımız çok açıktır.
Bir çıkar grubu hem maliyetin büyük kısmını üstlenmi , hem de yararın
çoğunu kendine hasredebilmi se, çevresinde bir takım bele çiler toplansa dahi
örneğin devlet ihalesini kendi çıkarına göre olu masını sağlayabilir. Böyle bir grubun bürokrasi ve hükümetteki uzantıları o değin kök salmı lardır ki kamuya yansıtılmayan bilgiler üzerindeki tekel gücünden her zaman istifade edebilir. Zamanla
rakip grupların çoğalması ciddi sorunlar yaratırsa da, hiçbir ülkenin ekonomisi bu
sayının tahammül sınırını a masına izin verecek ölçüde "büyük" değildir.
Gerek maliyetin, gerekse yararların kitleye oldukça yayıldığı bir grup
(sosyal sigorta mevzuatının deği tirilmesini savunan dernek gibi) kurulmu sa,
böyle bir konunun sava çısı artık dernek değil, partinin kendisidir. Grubun faaliyeti
partininkinin gölgesinde kalır.
Esas problemler maliyetin yoğunla ıp menfaatin yaygınla tığı grup ile,
maliyetin yaygınla ıp menfaatin yoğunla tığı grupta ortaya çıkar. Maliyeti geni bir
kitleye yayan ama küçük bir grubun nerdeyse tüm yararları kendinde toplamasına
yol açan çıkar grupları pratikte en sık rastlanılan türdendir. Örnek olarak,
Türkiye'de Avrupa Birliğine katılmayı savunan grup verilebilir. Avrupa Birliğinde
dar tarımsal çıkarları savunan topluluk da bu türdendir. ABDde gümrük duvarının
indirilip kaldırılmasında etken olan grup da aynı sınıfa sokulabilir. Bu iki sınıfa
sokulabilen bir kümelenmenin kolay örgütlenebilir cinsten olması, yeterli finansal
kaynağı harekete geçirebilmesi, bilgi ve beceride uzmanla ması, etkili "silahlara"
sahip olması ve "çevre" edinmede ba arılı olması arttır.
Fakat gerekler burada tükenmemektedir. Politikacıyı kendine yakla tıramayan bir grup bir hiçten ibarettir. Gruplarla politikacılar arasında kar ılıklı
çıkara dayalı bir birlikteliğin olu ması lazımdır. Konuya sadece egoist birey açısından yakla ırsak, kar ılıklı menfaat araçlarının çe itli olduğunu görürüz: Seçmen
desteği taahhüt etmek, kampanyaya finansal destek sağlamak, iktidardan dü tüğünde garantili bir i temin etmek, "ikinci maa " garantisi vermek, açıkça rü vet
36
ödemek v.b. ABDde bu gibi grupların çok yaygın olduğunu McConnelI'den öğreniyoruz. Gerçi, kendisi de "küçük" bir grubun yöneticisi olduğunu saklamayan
37
Tullock ABDdeki olayları ufak ufak örneklerle anlatmaktadır.
36
G.McConnelI, Private Povver and American Democracy, A.A.Knopf, 1966.
G.Tullock, The Economics of Special Privilage and Rent Seeking, Kluvver Academic
Publishers, 1989.
37
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
ABD'ni örnek alsak dahi çıkar gruplarının yaygınlık gösteren geli mesini
savunmamız için ortada yeterli sebep bulunmamaktadır. Çıkar gruplarını bir
38
39
piyasa anlayı ına sığdırmağa çalı an Buchanan ve Tullock gibi yazarların "rant
pe inde ko ma" tezi ele tiriden uzak kalmamı tır.
Bürokratlara gelince, günümüzde geçerli anlayı a bakılırsa, tipik bir
bürokrat geliri, statüsü ve tutkuları bakımından ahsi çıkarını en üst düzeyde
gözetmeğe çalı an biri olarak görülmektedir. Ku kusuz, Tullock'un u gözlemi
bürokratın "kamu yararına hizmet ettiği sanılan" pozisyonunu ahsi çıkarına
hizmet edecek ekilde kullanarak bilgi saptırmasına kaçmasını ve politik hedeflerle
oynayarak onları çarpıtmasını mazur göstermeğe yetmemektedir: Bürokrasinin
hiyerar ik yapısı ve tekelci büyüklüğü. Bürokrasinin geni lemesini açıklamağa
çalı an Parkinson Yasası da a ırı mekanik bir yakla ımın ürünüdür. Hatta
40
Dovvns'un
u dü üncesi de genelliği sağlayacak nitelikte değildir: Devlet bürosunun hedefi, çevresini istikrarlı kılmak ve üyelerine azami menfaati sağlamaktır ve
bir kez kuruldu mu onu yoketmek mümkün değildir. Bürokratlar hususunda
41
Niskanen'in matematiksel olarak oldukça ık teorisi incelenmeğe değer bir
teoridir. Yazara göre, devlet bürosunu yöneten ki i açısından büronun angaje
olabileceği bütün hedefler o büroya tahsis edilen bütçenin monotonik bir
fonksiyonudur. Bütçe ne kadar kabarık olursa, maa lar da o kadar yüksek olur,
büronun toplumdaki imajı da o kadar lehte olur. Büro böylece i yapabilir hale
gelir. Büronun ürettiği hizmet fiyatlandırılmamı bir kamusal maldır ve o büro bu
mal hususunda tekel gücüne sahiptir. Üstelik, büro ile siyasal kurum arasında ikili
tekel bağı vardır. Daha önemlisi, büronun yaptığı i in etkinlik derecesini ölçmek
imkansız denecek kadar zordur. O i le ilgili anlamlı tüm bilgiler yine o büronun
denetiminde kalmaktadır. Bu artlarda büronun yöneticisi politik patronundan
önemli derecede "tekel rantı" temin etmeğe gayret edecektir. Bunu sağlamak için
büronun ürettiği malın miktarını gereksiz yere arttırmağa çalı acaktır.
Niskanen'in teorisinin atmosferin elveri li bulunduğu dönemlerde ve
sadece bazı ülkelerde uygulanabilir olduğu öne sürülmü tür. Ayrıca, bu teoriye
uymayan bazı örnekler de verilmektedir. Mesela ABD Hazine Bakanlığı ile Adalet
Bakanlığı nispeten küçük fakat maa ların çok yüksek olduğu bürolardır. Ayrıca,
42
elf ABDdeki tüm büroların tekel durumunda olmadığını, hatta bazı büroların
faaliyetleri arasında çakı ma olduğunu, her birinin kendini ön plana çıkarma
38
J.M.Buchanan, "Post-Reagan Political Economy", in Reaganomics and After, Institute
of Economic Affairs, 1989.
39
G.Tullock, The Politics of Bureacracy, Public Affairs Press, 1965.
40
A.Dovvns, inside Bureacracy, Brovvn, 1967.
41
VVANiskanen, Bureaucracy and Representative Government, Aldine-Atherton, 1971.
42
P.Self, Administraüve Theories and Politics, 1977, Ailen and Unvvin.
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
gayretke liği içinde bulunduğunu bildiriyor. Bürokrasi üzerindeki denetimin "süper
bürokratlara" bırakıldığı ve sanıldığı kadar gev ek olmadığı öne sürülen itirazlardan
bir ba kasıdır. Nihayet, büronun hizmetlerini hassasiyetle ölçen bir yöntemin
henüz bulunamadığını hatırlarsak, outputun neye göre az ya da fazla olduğu iddia
edilecektir, anla ılamamaktadır. Pareto optimal miktarların kendisi yoruma çok
açık bulunduğundan, bu hususta sonu gelmez bir tartı manın içine itilmenin bir
anlamı olmasa gerektir. Ve u noktayı da unutmamalıyız. Demokratik pek çok
ülkede çıkar grupları bürolarda değil, çok daha kompleks "çevrelerde" yoğunla mı tır. Đngiltere ve Đskandinav ülkelerine ek olarak, Fransa'nın ünlü grand corps'u
örnek olarak gösterilebilir. Đngiltere'de Emret Bakanım (Yes, Minister) televizyon
43
dizisi tamamen bu amaçla hazırlanmı bir programdır. Kaldı ki VVildavsky gibi
yazarlar bürokrasi ile politikacılar arasındaki ili kilerin perdesini aralarken
bürokrasiyi kara bir leke ile damgalamaya özen göstermi lerdir.
ABD'de de dahi bürokrasi ki isel çıkarların emrinde değildir, bürokrat
zümrenin menfaatleri etrafında örgütlenmi tir. Ki isel çıkarları odak alan bir
teorinin yetersiz kaldığını gören bazı yazarlar farklı bir hareket noktasına
44
yönelmi lerdir. Mesela Peters tek bir modelin tüm ülkelerde geçerli olmadığını
görerek be farklı model önermi tir. Đki uç model ABD ile Fransa örnek alınarak
tasarlanmı tır. ABD örneğinde olayların mutlak hakimi politikacılar olup, bürokratlar onların emrinde hareket ederler. Fransa örneğinde ise devlet i lerini yürüten
bürokrasidir, bu onların ana mesleğidir. Politikacı bürokratın tavsiye ve görü ünü
almadan hareket etmemeği tercih eder. Bürokrasinin üstün olduğu sistemde
istikrar ve devamlılık gözlenir. Politikacının egemen olduğu sistem kamusal mal
miktar ve çe idini deği tirmede büyük bir esnekliğe sahiptir. Diğer iki model
i birliği ve kar ılıklı anlayı üzerine kurulmu tur. Biri ise, derin çıkar çatı masına
sahne olmaktadır.
Đktisatçı kamusal malı tanımlarken sanki devletin varlığını unutmu gibidir.
Siyaset bilimcisi ona devletin üç ana fonksiyonunu hatırlatarak iktisatçının tanımını
deği tirmeği amaçlıyor. Devlet düzeni kurup sürdürmek üzere yönetir, gelir ve
servetin yeniden dağıtımında rol oynar, mal ve hizmet üretir. Yönetmek,
uygulanabilirliğini zor kullanmaktan alan kararlar olmaksızın mümkün değildir.
Devletin bu kudreti gelir ve servetin yeniden dağıtımında da kendini duyurur.
Zaten vergi almak ve sübvansiye etmek sadece vatanda ların rızasına kalmı olsa
idi, herhalde tamamen ba arısız bir i lev olurdu. Fakat mal ve hizmet üretimi
devletin zor kullanmasını gerektirmez. Pek çoğunu zaten özel sektör de üretebilir
veya temin edebilirdi. Devletin ilk iki fonksiyonu harcamalardan en az payı alan
43
A.VVildavsky, The Politics of the Budgetary Process, Brown, 1964.
B.C.Peters, "Politicians and Bureaucracts", in J.E.Lane, ed.,Bureaucracy and Public
Choice,1987.
44
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
fonksiyonlardır. Yönetmek devletin en önemli fonksiyonu olmasına rağmen hem
hizmetin ölçümünde kar ıla ılan güçlükler, hem de devletin bu hususta çok daha
tasarruf zihniyetiyle davranması bütçeye fazla yük getirmesini önlemektedir.
Buna kar ılık, kamusal malların temini ve transferler bütçenin büyük bir
45
kısmını te kil ederler. Frey'in belirttiği gibi, kamusal mal piyasasında özel mal
piyasasındaki gibi bir denge aramak bu malın siyasal karakterini unutmak
anlamına gelir. Kamusal malın bedava sunumu ku kusuz o mala olan talebin
i mesine yola açar. Buna bir de bele çilik eğilimini eklediniz mi, kamusal mal
arzının yetersiz kaldığı görü üne itilirsiniz. Seçmen o mala atfettiği değeri dü ük
göstererek vergiden kurtulmak ister. Ancak, zamanla halk zenginle tikçe bedava
malı küçümsemeye ba lar. Teknolojik geli me ona bu konuda destek sağlar.
Belle çilik de mutlak bir davranı normu sayılamaz. Yerini rant arayı ına ve
sorumluluğunu müdrik bürokrat fonksiyonlarına terkeder. Böylece kamusal mal
arzı hızla geni ler. Hatta bir arz fazlalığından ikayet etmeğe ba larız. Seçim
döneminin kısalığı halkın gözündeki itibarını korumağa çalı an politikacıyı gösteri e
sevkeder. Bu da mal arzının artmasına sebep olur. Bazen üretilen bir malın tam
finansmanı birkaç neslin ya amasıyla imkan dahiline girer. Bu da bütçe açığını
46
kabartır. Buchanan-VVagner seçmenin acele ödüllere olan tutkusu ve uzun vadeli
ödeme planlarına kar ı duyduğu ho nutsuzluk sebebiyle politikacılar arası
rekabetin bütçe açığı doğurmasını normal kar ılarlar. Bu görü e Tullock, Olson,
Niskanen ve Tollison da katılırlar. Seçmenin yeteri kadar bilgili olmayı ı bu görü ü
güçlendirir.
Farklı görü lerin ortaya atılı ı ku kuyla kar ılanmamalıdır. Unutulmaması
gereken 1950'ler ve 60'ların büyümeye alı tığımız yıllar olmasıdır. Oysa, 197090'larda durgunluk hüküm sürmektedir. Tasarruf zihniyeti refah devletinden
vazgeçme bahasına yayılmaktadır. Son yıllarda ters yönde bir eğilim ba göstermi tir. Kamusal mal arzının kısıtlanması kar ısında seçmenler vergi indirimini
yeğlemeğe ba lamı lardır. Demek ki bir teorinin geçerli olması, içinde bulunulan
artların bir fonksiyonu olmaktadır.
Günümüzde pek çok ülkede devlet okullarına, devlet hastahanelerine ve
kaliteli devlet yollarına olan talep fazlalığının en iyi göstergesi, sokaklarda görülen
kuyruklardır. Bu durumda arz fazlalığından söz etmek saçmadır. Fakat hizmetin iyi
organize edilmemesinden kaynaklanan israflar tabiatıyla meydana gelecektir. Öte
yanda, iktisatçının sık sık ba vurduğu ayırım, "etkinlik" - "dağıtımsal", birbirinden
koparılabilen elemanlara uygulanmamı tır. Bu kavramların siyasal içeriğini görmeden problem birkaç denklemin kesinliğine terkedilemez.
45
46
B.S.Frey, Democratic Economic Policy, St.Martin's Press, 1983.
J.M.Buchanan ve R.E.VVagner, Democracy in Deficit, Academic Press, 1977.
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
KAYNAKÇA
BENTLEY, A.F., 1949, The Process of Government, Indiana University Press.
BLACK, D., 1948, "On the Rationale of Group Decision Making", Journal of
Political Economy.
---------- . 1958, Economic Fluctuations of Political Povver, Cambridge University
Press.
BRENNAN, G. ve BUCHANAN, J.M., 1985, The Reason of Rules, Constitutional
Political Economy, Cambridge University Press
BUCHANAN , J.M., TOLLĐSON, R.D. ve TULLOCK, G., 1980, Towards a Theory
of the Rent-Seeking Society, Texas A and M Press.
BUCHANAN , J.M. ve VVAGNER, R.E., 1977, Democracy in Deficit, Academic
Press.
BUCHANAN, J.M. ve TULLOCK, G., 1962, The Calculus of Consent : Logical
Foundations of Constitutional Democracy, University of Michigan
Press.
BUCHANAN, J.M., 1965 "An Economic Theory of Clubs", Economica,
--------- . 1975, The Limits of Liberty : Betvveen Anarchy and Leviathan,
The University of Chicago Press.
--------- . 1989, "Post-Reagan Political Economy", in Reaganomics and After,
Institute of Economic Affairs.
--------- . 1990, Constitutional Economics, Blackvvell,
--------- . 1991, The Economics and the Ethics of Constitutional Order, The
University of Michigan Press.
DOVVNS, A., 1957, An Economic Theory of Democracy, Harper and Row.
--------- . 1967, inside Bureacracy, Brovvn.
DUNLEAVY, P., 1991,
Democracy, Bureaucracy and Public Choice,
Harvester VVheatsheaf.
FREY, B.S., 1983, Democratic Economic Policy, St.Martin's Press.
HIRSCHMAN, A., 1970, Exit, Voice and Loyalty, Harvard University Press.
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
LAVER , M. ve SCHOFIELD, N., 1990, Multi-Party Government, Oxford
University Press.
LEVVIN, L, 1991, Self-Interest and Public Interest in VVestern Politics,
Oxford University Press.
MCCONNELL, G., 1966,
Private Povver and American Democracy,
A.A.Knopf.
MOE, T.M., 1980, The Organisation of Interests, University of Chicago Press.
MUELLER, D.C., 1979, Public Choice, Cambridge University Press.
---------- .1989, Public Choice II, Cambridge University Press.
NORDHAUS, W.D., 1975, "The Political Business Cycle", Revievv of
Economic Studies, s. 169-90.
PETERS, B.C., 1987, "Politicians and Bureaucracts", u eserin içinde,
J.E.Lane, ed., Bureaucracy and Public Choice, Sage.
RAWLS, J., 1971, A Theory of Justice, Harvard University Press
REICH, R.B., ED., 1988, The Povver of Public Ideas, Bellinger.
RIKER, W.H., 1962, The Theory of Coalitions, Yale University Press.
--------- .1979, "Bureaucrats versus Voters : On the Political Economy of Resource
Allocation By Direct Democracy", Quarterly Journal of Economics,
---------- .1979, "Setters, Reversions and Median Voters : Evidence from School
Expenditures Referanda", GSIA VVorking Paper 56-78-79, CarnegieMellon University.
SCHUMPETER, J.A., 1943, Capitalism, Socialism and Democracy, Ailen
and Unvvin.
SEARS, D.O., TYLER, R.R. ve HARRĐS, M.A., 1980, "Self-interest vs.
Symbolic Politics in Policy Attitudes and Presidential Voting",
American Political Science Revievv, s.670-84.
ELF, P., 1977, Administrative Theories and Politics, Ailen and Unvvin.
---------- . 1993, Government by the Market?, MacMillan.
Kamu-Đ ; C: 6 Sayı: 1/2000
TULLOCK, G., 1959, "Problems of Majority Voting", Journal of Political
Economy, s.571-79.
---------- . 1965, The Poiitics of Bureacracy, Public Affairs Press.
--------- . 1967, "The VVelfare Costs of Tariffs, Monopolies, and Theft", VVestern
Economic Journal, s.224-32.
--------- . 1976, The Vote Motive, Institute of Economic Affairs.
--------- . 1980, "Efficient Rent Seeking", u kitapta, J.M.Buchanan, R.D.Tollison
ve G.Tullock, Tovvard a Theory of the Rent Seeking Society, Texas
A&M University Press.
--------- . 1989, The Economics of Special Privilage and Rent Seeking,
Kluvver Academic Publishers.
VVILDAVSKY, A., 1964, The Poiitics of the Budgetary Process, Liftle Brovvn.