Türkçe’de Zarflar/H.Ömer KARPUZ
DENİZLİ-(2000) 2013
ISBN 975 – 97440 – 0 – 7
Kitap Dizgi:
H.Ömer KARPUZ
Kapak Tasarım:
Barış AK
Kapak Baskı ve Cilt:
Yaprak Dijital Baskı
Ege-Doğuş Yayınları
Bu kitabın tamamlanması için benden çok gayret eden
Ve beni güçlendiren
Sevgili eşim Kamuran’a,
Sevgili çocuklarım Osman ve Ahmet’e
ÖN SÖZ
Türkçe’yle ilgili yüzeysel düzeyde düşünce ileri sürmek, tartışmak
kolay. Ancak onun çok derinlerinde yatan, eşsiz birikimini, gücünü
anlayabilmek, anlatabilmek gerçekten son derece güç. O, tarihin karanlık
dönemlerinden günümüze kadar süren oluşum ve gelişim serüveninde çok
ileri düzeyde becerilerin yönlendirmeleriyle benzersiz bir dil olma özelliğini
elde etti. Buna karşılık, ne yazık ki bugün ondan yeterince yararlanamıyor ve
onu yabancı dillerin etkisinden koruyamıyoruz. Onu kaybedersek biz de yok
oluruz. Tarihin, bu bakımdan ders alınacak yüzlerce örneği önümüzde
duruyor: Diline sahip olmayan birçok millet, yok olmuş ve başka milletlerin
boyunduruğuna girmekten kurtulamamıştır. Bunu sahip olduğumuz
hazinenin farkında olmayışımıza bağlıyorum. Elbette böyle sürmeyecek.
Artık ona gereken ilgi ve yaklaşımı gösteren ve onu baştacı eden duyarlı ve
bilinçli insanların sayısı ve gücü artıyor..
Bu çalışmada, hayatımızın büyük bir kısmını onunla ve ona bağımlı
olarak geçirdiğimiz ve onsuz yaşayamayacağımız, güzel dilimiz Türkçe’nin
zarflarını incelemeye çalıştım. Çalışmanın düşünce aşaması yaklaşık yirmi
yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. Dil düzeneğinin ve buna bağlı olarak
Türkçe’nin incelik ve karmaşıklığı, öğrencilik yıllarımdan beri ilgimi
çekmiştir. Gençliğin verdiği heyecanla zaman zaman onu yüceltmiş, övmüş
veya aynı biçimde davranan kişilerle karşılaşmışızdır. Bununla birlikte bu
incelik ve karmaşıklığı ayrıntılı bir biçimde ele alan, işleyen ve ortaya koyan
çalışmaların eksikliğinden yakınmış ve eleştirilerimizi eksik etmemişizdir.
Üç yıl öncesine kadar böyle çalışmaların ne kadar yoğun bir uğraşıyı
gerektirdiğini, insanın tek başına bunun üstesinden gelebilmesinin ne kadar
güç olduğunu tam olarak bilmediğimi ve anlamadığımı itiraf etmeliyim. İşte
bu çalışma, bana bu gerçeği bizzat yakından görme ve yaşama yolunu açtı.
Şimdi böyle bir çalışmaya girişme cesaretime şaşıyorum. Bu kadar geniş
kapsamlı bir alanda ince ayrıntıları gözden kaçırmadan , yanlışlığa
düşmeden ve eksik bırakmadan çalışmak gerçekten çok zor. Okuyucunun bu
yüzden beni hoş göreceğini umuyorum.
Zarflar, bir dilin en ağır yükünü çeken ve en önemli kısmını
oluşturan dil birlikleridir. Eylemin gerçekleşmesiyle ilgili zaman, yer,
nitelik, nicelik, neden, benzetme, doğrulama, kesinlik vd. özellikleri
anlatmak için kullanılırlar. Özellikle Türkçe’nin zarfların üretilmesi ve
kullanılmasındaki üstün ve benzersiz gücü onları çok önemli kılmaktadır.
Bugüne kadar doğrudan zarflarla ilgili bir çalışma yapılmamış olması,
dilbilgisi kitaplarında çok az ve sınırlı olarak ele alınması onların bu gücünü
ortaya çıkarmamızı engellemiş, bunun yanında diğer dil birlikleri, isim, sıfat
ve edatlarla karıştırılmasına neden olmuştur. İşte bizi bu çalışmaya yönelten
temel neden budur.
Bu kitapta Türkçe’deki zarfların yapı ve işlev bakımından
özelliklerini Türkiye Türkçesi’yle yazılmış edebi metinlerden yola çıkarak
belirlemeye çalıştım. Bunu gerçekleştirmeye çalışırken sınıflandırma ve
sınırlandırma bakımlarından sıkıntı çektiğimi belirtmeliyim. Ancak her ne
biçimde olursa olsun böyle bir incelemenin –hatta daha kapsamlısınınyapılması gerektiğine inandığım için yılmadım.
Kitap, üç bölümden oluşmaktadır. Giriş başlığı altında zarfların
genel olarak ve bugün Türkçe’de çözüme ulaştırılamamış sorunları,
yanlışlıkları ve çelişkileri üzerinde kısaca durmaya çalıştım. Birinci
Bölüm’de Zarfları, yapıları bakımından ele aldım. Yapısal özellikleri, gerek
zarf öncesi duruma gerekse zarf oluşturmak için kullanılan biçimbirimlere
göre belirlemeye ve sınıflandırmaya çalıştım ve örneklerle destekledim.
İkinci Bölüm’de zarfları işlevleri bakımından değerlendirdim. Onun bir
yandan temel olarak cümlede yüklemfiilin tamlayıcı öğesi olması, eksiltili
olarak sözdizimsel yapılarda ise fiilin, sıfatın ve bir başka zarfın tamlayıcısı
olması, diğer yandan özne, nesne ve eylem anlatıcıları dışındaki açık yahut
kapalı olarak eylemin gerçekleşme koşullarındaki özellikleri anlatmak için
kullanılmasında yüklendiği işlevler bakımından sınıflandırdım. Zarfların
işlevsel özelliklerini, taradığım edebi eserlerden seçtiğim yaklaşık üç bin
örnekle ve bunların yapısal özelliklerine bağlı kalarak ortaya koymaya
çalıştım.
Okuyucunun, bu çalışmayı Türkçe’deki zarflara bir giriş incelemesi
olarak değerlendirmesini istiyorum. Gerek tarihi metinler, gerek lehçe ve
ağızlar, gerekse günlük konuşma Türkçesi’ndeki zarflar da incelendiğinde
belki tamamlanabilir diye düşünüyorum. İlgilenenlerin eleştiri ve önerilerini
bekliyorum. Gelişme, ancak o zaman gerçekleşebilir.
Çalışmanın dizim ve basımında emeği geçenlere, bir kısım
metinlerin fişlenmesinde katkısı olan öğrencilerime ve özellikle bu çalışmayı
gerçekleştirebilmem için gerekli alt birikim ve bakış açısının oluşmasında
katkısı bulunan hocalarıma teşekkür borçlu olduğumu belirtmek isterim.
Denizli
H.Ömer Karpuz
İÇİNDEKİLER
ÖN SÖZ ..................................................................................................... 5
KISALTMALAR .................................................................................... 13
GİRİŞ. ..................................................................................................... 15
I. BÖLÜM................................................................................................ 19
YAPILARI BAKIMINDAN ZARFLAR ............................................ 19
A.TEKLİ ZARFLAR ........................................................................... 20
a.Yalın zarflar .................................................................................... 20
b.Türemiş Zarflar ............................................................................... 26
Zarf yapan ek ve/veya edatlar ......................................................... 26
B. BİRLEŞİK ZARFLAR.................................................................... 81
a.Yalın+yalın yapılı birleşik zarflar ................................................... 82
b.Türemiş+türemiş yapılı birleşik zarflar .......................................... 82
c.Yalın+türemiş/türemiş+yalın yapılı birleşik zarflar.........................84
II. BÖLÜM .............................................................................................. 85
İŞLEVLERİ BAKIMINDAN ZARFLAR ......................................... 85
A.TEK İŞLEVLİ ZARFLAR .............................................................. 86
01.NİTELEME ZARFLARI ........................................................... 87
I.Tekli niteleme zarfları ................................................................ 87
a.Yalın niteleme zarfları ............................................................ 87
b.Türemiş niteleme zarfları ...................................................... 137
II.Birleşik niteleme zarfları .......................................................... 169
a.Yalın + yalın yapılı birleşik niteleme zarfları ....................... 169
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik niteleme zarfları ................... 2
c.Yalın+ türemiş/türemiş+ yalın yapılı birleşik niteleme
zarfları .............................................................................. 198
02.ZAMAN ZARFLARI ............................................................... 214
021. Zamanda belirlik ................................................................... 214
I.Tekli belirli/siz zaman zarfları .................................................. 214
a. Yalın belirli/siz zaman zarfları ............................................. 214
b.Türemiş belirli/siz zaman zarfları ......................................... 230
II.Birleşik belirli/siz zaman zarfları ............................................. 252
a.Yalın + yalın yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ........... 252
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları .. 255
c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik belirli/siz
zaman zarfları ....................................................................... 258
022.Zamanda nicelik/süre ............................................................. 265
I.Tekli süre zarfları ..................................................................... 265
a.Yalın süre zarfları.................................................................. 265
b.Türemiş süre zarfları ............................................................. 282
II.Birleşik süre zarfları ................................................................. 299
a.Yalın + yalın yapılı birleşik süre zarfları .............................. 299
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik süre zarfları ...................... 302
c.Yalın + türemiş / türemiş + yalın yapılı süre zarfları ............ 304
03. YER-YÖNELME ZARFLARI ............................................... 307
031.Yer-yönelmede belirlik .......................................................... 307
I.Tekli belirli/siz yer-yönelme zarfları ......................................... 307
a.Yalın belirli/siz yer-yönelme zarfları ..................................... 307
b.Türemiş belirli/siz yer-yönelme zarfları ................................ 309
II. Birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ................................... 329
a.Yalın + yalın yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları .. 329
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme
zarfları .................................................................................... 330
c.Yalın + türemiş / türemiş + yalın yapılı birleşik belirli/siz
yer-yönelme zarfları ............................................................... 337
032.Yer-yönelmede sınırlık ........................................................... 340
I.Tekli sınırlı/sız yer-yönelme zarfları ......................................... 340
b. Türemiş sınırlı/sız yer-yönelme zarfları ................................ 340
II.Birleşik sınırlı/sız yer-yönelme zarfları ..................................... 342
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sınırlı/sız yer-yönelme
zarfları .................................................................................... 343
04.SEBEP ZARFLARI .................................................................. 345
I.Tekli sebep zarfları .................................................................... 345
a.Yalın sebep zarfları ................................................................ 345
b.Türemiş sebep zarfları ........................................................... 347
II.Birleşik sebep zarfları ............................................................... 363
a.Yalın + yalın yapılı birleşik sebep zarfları ............................. 363
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sebep zarfları .................... 364
05. NİCELİK ZARFLARI ............................................................ 367
I.Tekli Nicelik zarfları ................................................................. 367
a.Yalın nicelik zarfları .............................................................. 367
b.Türemiş nicelik zarfları .......................................................... 381
II.Birleşik belirli/siz nicelik zarfları .............................................. 388
a.Yalın + yalın yapılı birleşik nicelik zarfları ........................... 388
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik nicelik zarfları ................... 388
06.SIRALAMA ZARFLARI ......................................................... 388
I.Tekli sıralama zarfları ................................................................ 388
a.Yalın sıralama zarfları ............................................................ 388
b.Türemiş sıralama zarfları ....................................................... 391
II.Birleşik sıralama zarfları ........................................................... 396
a.Yalın + yalın yapılı birleşik sıralama zarfları ......................... 396
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sıralama zarfları ................ 396
c.Yalın + türemiş/ türemiş + yalın yapılı birleşik sıralama
zarfları .................................................................................... 397
07. BİRLİKTELİK ZARFLARI................................................... 398
I.Tekli birliktelik zarfları ............................................................. 398
a.Yalın birliktelik zarfları ......................................................... 398
b.Türemiş birliktelik zarfları ..................................................... 399
II.Birleşik birliktelik zarfları ......................................................... 406
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik birliktelik zarfları .............. 406
c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik birliktelik
zarfları .................................................................................... 409
08. BENZETME ZARFLARI ....................................................... 409
I.Tekli benzetme zarfları .............................................................. 409
a.Yalın benzetme zarfları .......................................................... 409
b.Türemiş benzetme zarfları ..................................................... 411
II.Birleşik benzetme zarfları ......................................................... 417
a.Yalın + yalın yapılı birleşik benzetme zarfları ....................... 417
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik benzetme zarfları .............. 418
c.Yalın + türemiş/türemiş yapılı birleşik benzetme zarfları ...... 418
09.TEKRAR ZARFLARI ............................................................. 418
I.Tekli tekrar zarfları .................................................................... 418
a.Yalın tekrar zarfları ................................................................ 418
b.Türemiş tekrar zarfları ........................................................... 420
II.Birleşik tekrar zarfları ............................................................... 422
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik tekrar zarfları .................... 422
10. KARŞILIKLILIK ZARFLARI .............................................. 423
I.Tekli karşılıklılık zarfları ........................................................... 423
a.Yalın karşılıklılık zarfları ....................................................... 423
b.Türemiş karşılıklılık zarfları .................................................. 423
II.Birleşik karşılıklılık zarfları ...................................................... 425
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik karşılıklılık zarfları ........... 425
11. KARŞITLIK ZARFLARI ....................................................... 426
I.Tekli karşıtlık zarfları ................................................................ 426
a.Yalın karşıtlık zarfları ............................................................ 426
b.Türemiş karşıtlık zarfları ....................................................... 427
II.Birleşik karşıtlık zarfları ........................................................... 435
a.Yalın + yalın yapılı birleşik karşıtlık zarfları ......................... 435
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik karşıtlık zarfları ................ 435
c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik karşıtlık
zarfları .................................................................................... 436
12.VASITA ZARFLARI ............................................................... 437
I.Tekli vasıta zarfları .................................................................... 437
a.Yalın vasıta zarfları ................................................................ 437
b.Türemiş vasıta zarfları ........................................................... 437
II.Birleşik vasıta zarfları ............................................................... 442
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik vasıta zarfları .................... 442
c.Yalın + türemiş/ türemiş + yalın yapılı birleşik vasıta
zarfları .................................................................................... 443
13. KARŞILAŞTIRMA ZARFLARI ........................................... 444
I.Tekli karşılaştırma zarfları ........................................................ 444
b.Türemiş karşılaştırma zarfları ................................................ 444
II.Birleşik karşılaştırma zarfları .................................................... 449
b.Türemiş + türemiş birleşik karşılaştırma zarfları ................... 449
14.GÖRELİK ZARFLARI ........................................................... 450
I.Tekli görelik zarfları...................................................................450
b.Türemiş görelik zarfları ......................................................... 450
II.Birleşik görelik zarfları ............................................................. 453
a.Yalın + yalın birleşik görelik zarfları ..................................... 453
b.Türemiş + türemiş birleşik görelik zarfları ............................ 454
15. DOĞRULAMA ZARFLARI ................................................... 454
I.Tekli doğrulama zarfları ............................................................ 454
a.Yalın doğrulama zarfları ........................................................ 454
b.Türemiş doğrulama zarfları.................................................... 456
II.Birleşik doğrulama zarfları ....................................................... 458
b.Türemiş + türemiş yapılı doğrulama zarfları ......................... 458
c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı doğrulama zarfları ..... 458
16. KESİNLİK ZARFLARI .......................................................... 459
I.Tekli kesinlik zarfları ................................................................ 459
a.Yalın kesinlik zarfları............................................................. 459
b.Türemiş kesinlik zarfları ........................................................ 463
II.Birleşik kesinlik zarfları ............................................................ 464
a.Yalın + yalın yapılı kesinlik zarfları ...................................... 464
b.Türemiş + türemiş yapılı kesinlik zarfları .............................. 464
17.YETERLİK ZARFLARI ......................................................... 465
I.Tekli yeterlik zarfları ................................................................. 465
a.Yalın yeterlik zarfları ............................................................. 465
b.Türemiş yeterlik zarfları ........................................................ 465
II.Birleşik yeterlik zarfları ............................................................ 467
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik yeterlik zarfları ................. 467
18.GÖSTERME ZARFLARI........................................................ 467
I.Tekli gösterme zarfları .............................................................. 467
a.Yalın gösterme zarfları ........................................................... 467
b.Türemiş gösterme zarfları ...................................................... 468
II.Birleşik gösterme zarfları .......................................................... 469
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik gösterme zarfları ............... 469
19.İHTİMAL ZARFLARI ............................................................ 470
I.Tekli ihtimal zarfları .................................................................. 470
a.Yalın ihtimal zarfları .............................................................. 470
b.Türemiş ihtimal zarfları ......................................................... 471
II.Birleşik ihtimal zarfları ............................................................. 473
c.Yalın + türemiş yapılı birleşik ihtimal zarfları ....................... 473
20. SINIRLANDIRMA ZARFLARI ............................................ 473
I.Tekli sınrlandırma zarfları ......................................................... 473
a.Yalın sınırlandırma zarfları .................................................... 473
b.Türemiş sınırlandırma zarfları ............................................... 474
21. ŞART ZARFLARI ................................................................... 476
I.Tekli şart zarfları ....................................................................... 476
a.Yalın şart zarfları ................................................................... 476
b.Türemiş şart zarfları ............................................................... 476
II.Birleşik şart zarfları ................................................................... 477
b.Türemiş + türemiş birleşik şart zarfları .................................. 477
22.EKLEME ZARFLARI ............................................................. 478
I.Tekli ekleme zarfları.................................................................. 478
a.Yalın ekleme zarfları .............................................................. 478
b.Türemiş ekleme zarfları ......................................................... 479
B.ÇOK İŞLEVLİ ZARFLAR ............................................................ 483
01.ZAMAN-NİTELEME ZARFLARI ......................................... 483
I.Tekli zaman-niteleme zarfları .................................................... 483
a.Yalın zaman-niteleme zarfları ................................................ 483
b.Türemiş zaman-niteleme zarfları ........................................... 487
II.Birleşik zaman-niteleme zarfları ............................................... 493
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları ... 493
c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik
zaman-niteleme zarfları ......................................................... 495
02.YER-NİTELEME ZARFLARI ............................................... 496
I.Tekli yer-niteleme zarfları ......................................................... 496
a.Yalın yer-niteleme zarfları ..................................................... 496
b.Türemiş yer-niteleme zarfları ................................................ 499
II. Birleşik yer-niteleme zarfları ................................................... 501
a.Yalın + yalın yapılı birleşik yer-niteleme zarfları .................. 501
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik yer-niteleme zarfları ......... 501
03.ZAMAN-YER ZARFLARI ...................................................... 505
I.Tekli zaman-yer zarfları ............................................................. 505
b.Türemiş zaman-yer zarfları .................................................... 505
II.Birleşik zaman-yer zarfları ......................................................... 506
b.Türemiş + türemiş yapılı zaman-yer zarfları .......................... 506
KAYNAKÇA ......................................................................................... 507
TARANAN ESERLER ......................................................................... 511
KISALTMALAR
a.g.e.
bkz.
C
Cck
hlk.
K
Kgr
KKEF
N
OTAL
OTS
S
s
TD
TDAY
TDB
TDK
TS
vb.
vd.
Z
+/-z
vs.
Adı geçen eser
Bakınız
Cilt
Cümlecik
Halk ağzında
Kelime
Kelime grubu
Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi
Numara
Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat
Osmanlıca Türkçe Sözlük
Sayı
Sayfa
Türk Dili (Dergisi)
Türk Dili Araştırmaları Yıllığı
Türk Dil Bilgisi
Türk Dil Kurumu
Türkçe Sözlük
ve benzerleri
ve diğerleri
Zarf
Zarf yapan morfem
ve saire
Ø
işaretsiz morfem
(Taranan eserlerle ilgili kısaltmalar, Kaynakçadan sonra verilmiştir.)
GİRİŞ
Dilbilgisi bakımından zarflar, fiilin gerçekleşmesi ile ilgili özellikleri
bildirmek için kullanılan dil birlikleridir.1 Bunlar cümlede yüklem-fiilin
tamlayıcıları olarak görevlendirilirken eksiltili yapılarda bir sıfatın, bir zarfın
yahut bir fiilin önüne de getirilebilirler. Onu bir kelime çeşidi olarak
değerlendirmek yanlıştır.2 Örnekler incelendiğinde zarfların sözdizimsel
boyutta ortaya çıktığı görülmektedir.
Türkçe’de zarflar çok geniş biçimde kullanılmaktadır. Bu durum
onların gerek oluşturulma aşamasında yararlanılan dillik yapılarla ilgili
olarak yapısal bakımdan gerekse işletilme ve kullanılma aşamalarında
yüklenen görevlerin çokluğundan dolayı işlevsel bakımdan oldukça çeşitlilik
göstermelerine sebep olmuştur.
Öncelikle belirtmek gerekir ki bir dil biriminin zarflığından
bahsedebilmemiz için onun bir zarf grubunda, bir kısaltma grubunda, bir
birleşik fiilde yahut bir cümlede zarflık göreviyle kullanılmış olması
gerekir. Esasen hepsinde Yüklem-fiilin tamlayıcısı olarak kullanılmalarına
karşılık eksiltili olarak kalıplaştıklarından kelime grubu içinde de zarftan
bahsediyoruz. Zarfların belirlenmesi için de onun kullanıldığı dillik yapının
1
Zarf, Arapça’dan alınma bir kelimedir. Çeşitli sözlük ve gramer kitaplarında birbirine yakın
açıklamalar yer almaktadır: Ferit Devellioğlu, OTAL’inde “1. kab, kılıf, mahfaza. 2. içine
mektup konulan kağıt kab. 3. gr. bir fiilin, bir sıfatın veyâ başka bir zarfın mânâsına “yer,
zaman, nicelik, nitelik” gibi bakımlardan başkalık katan kelime.”; M. Nihat Özön, OTS’ünde
“1. Kap, kılıf, mahfaza. 2. Mektupların içine konduğu kağıt kap. 3.(gra.) Yer ve Zamanı
gösteren kelime.”; TDK TS’te “1. esk. Kap, kılıf, sarma. 2. İçine mektup veya başka kağıtlar
konulan kağıttan kese. 3. İçine fincan veya bardak oturtulan metal kap. 4. gr. Bir fiilin, bir
sıfatın veya bir başka zarfın anlamını zaman, yer, ölçü, nitelik, soru kavramları bakımından
etkileyen kelime, belirteç.”; Muharrem Ergin, TDB’inde “Zarflar zaman, yer, hal ve mikdar
isimleridir.” (s258), “Zarflar sıfatların veya başka zarfların mânâsını değiştirmekte de
kullanılmakla beraber asıl kullanış sahaları fiillerdir, en çok fiillerle birlikte kullanıldıkları
görülür. Bu bakımdan zarflara fiillerin sıfatları diyebiliriz.”(s.259) diye açıklanmaktadır.
F.Bozkurt, Türkiye Türkçesi’nde “Belirteçler asıl olarak bir fiilin anlamını etkilerler. Bunun
yanı sıra bir eylem, bir sıfat ya da bir belirtecin anlamını da etkileyebilirler.” diye
açıklamaktadır.
2
Bu konuda bkz. M. Ergin, TDB, s.258; M. Durak, “Sıfat bir Sözcük Türü Değil Sözdizimsel
Bir İşlevdir”, KKEF Dergisi, S. 4, s.8; F. Bozkurt, a.g.e., s.280.
yeterli bütünle ele alınması zorunludur. Aksi halde tek başlarına yahut eksik
yapıyla ele alındıklarında isimlerle, sıfatlarla ve edatlarla karıştırılmaları söz
konusu olur.3 Örneğin bir cümlede zaman tamlayıcısı olarak kullanılabilen
dün, bugün ve sabah kelimeleri tek başlarına birer zaman ismidir. Bunları
bu biçimleriyle üzerlerine zarflaştırıcı ek/edat getirmeden bir cümlede zarf
tamlayıcısı olarak kullanabilirken /+(n)Dan/, +leyin, /+(n/y)A kadar/ gibi ek
ve/veya edatlarla zarflaştırarak da görevlendirebiliriz:
1. Ali dün Ankara’ya gitti.
2. Bugün işe yine geç kalmışsın.
3. Onunla sabahleyin yolda karşılaştım.
4. Bana düne kadar selam vermeyene bak!.
Dün kelimesi, 1. cümlede doğrudan yalın isim biçimiyle zarf olarak,
4. cümlede ise +e kadar morfem birliğiyle zarflaştırılarak kullanılmıştır. Her
iki kullanımda da zaman işlevli zarf tamlayanı görevindedir. 2. cümlede
bugün birleşik ismi eksiz biçimiyle 3. cümlede sabah isminin +leyin
morfemiyle zarflaştırılmış türevi sabahleyin, örnekleri yine zaman işlevinde
zarf tamlayanı olarak kullanılmışlar. Buna karşılık eksiltili cümle yahut
kelime gruplarındaki eksik kısımlar düşünülmediğinden zarfların isim, sıfat
ve edatlarla karıştırılması da söz konusu olmaktadır.
5. Aradığın kitap, arkadaşımda.
6. Ne adam!.
7. Kağıttan mendil
5. cümle, “Aradığın kitabı arkadaşımda gördüm.” cümlesinin çok az
3
Zarfların isimlerle karıştırılmasına çok sık rastlanmaktadır. Bunun en önemli sebebi
sanıyorum M. Ergin’in “Zarflar mânâsını değiştirdikleri unsurlara, bu arada fiillere doğrudan
doğruya, çekimsiz olarak bağlanan kelimelerdir. Zarf olarak kullanılabilecek bir isim bir fiile
çekim eki almadan bağlanmışsa zarf olur. Çekim eki almışsa zarf olmaz, fiilin mânâsına
doğrudan doğruya tesir etmeyen, sadece onu tamamlayan bir isim unsuru olarak kalır.”
ifadesidir. a.g.e. s. 259. Bunun açıklanmaya ihtiyacı vardır. Sayın M.Ergin orada Zarf+Fiil
kalıplı birleşik fiillerde kullanılan zarflarla (ileri git-) cümle öğesi saydığımız yüklemfiilin
tamlayıcısı olan zarf tümlecini (ileriye git-) ayırmaya çalışırken Ø morfemini göz ardı
etmiştir. Halbuki bu örneklerdeki “ileri”, “ileri git-“ (aşırı davranmak) birleşik fiili yahut
(ilerlemek) ZT+YF öğe birliğinde kullanılmadan bir yön ve yer adıdır. Bu kullanımlarda
zarflaşmıştır. Esasen “ileriye” nin eksiltili biçimidir. Buna karşılık “ileriye” yi bir isim olarak
kullanmak mümkün değildir. Çünkü /+(n/y)A/ eki onun zarflaşmasına sebep olmuştur ve onu
bir sözdizimsel öğe haline getirmiştir.
değiştirilmiş ve eksiltilmiş biçimi yahut “Aradığın kitap, arkadaşımda olan
kitaptır.” cümlesinin eksiltilmiş bir biçimi olarak kabul edilirse arkadaşımda
kelimesinin zarflığı anlaşılır. Aksi durumda arkadaşımda kelimesinin hem
zarflığı, hem sıfatlığı hem de isimliği tartışılacaktır. Çünkü bu kelime, 5.
cümlede yüklem-fiil olarak kullanılmıştır. Bir dil birliğinin yüklem-fiil
olabilmesi için isim işlevli olması gerekliliğinden hareket edilirse ona isim
denilmesi yahut bir zarfın isimleşebilmesi için önce sıfata dönüşmesi
görüşünden hareketle de ona sıfat denilmesi yanlış olmaz. Halbuki her iki
karar da eksik ve dolayısıyla yanlıştır. “Aradığın kitap, arkadaş +ım +da
[ol-an kitap+tır].” Cümlesindeki parantez içindeki kısımlar yazıldığında
arkadaşımda zarf olarak kullanılmış olur. Ancak parantez içindekiler
çıkarıldığında arkadaşımda kelimesinin YF(İ/Tm(Tyn(S(Cck(ZT(Z)
YF(Ø))-p(Ø)))Tnn(İ(Ø))))
şeklinde
kısmi
derin
yapısını
verebileceğimiz bir öğe olduğu görülür. Bu modellemedeki Ø morfemleri
düşünülmeyince kelimeye zarf, sıfat veya isim deme ihtimali her zaman
vardır.
6. cümledeki kağıttan kelimesi de yapısı incelendiğinde zarf,
kullanılma yerine göre değerlendirildiğinde sıfat özelliği göstermektedir.
Cümleyi “Kağıttan yapılan mendil çok güzel olmuş.” biçiminde düşünürsek
kelimenin zarf olduğu anlaşılır. Ancak bugün bu kelimeyi sıfat olarak hatta
+dan ekini de sıfat yapım eki olarak göstermeye çalışanlar görülmektedir.
Hatta tamlamayı kağıt mendil şeklinde kullandığımızda kağıt kısmının isim
olduğunu bu yüzden tamlamanın da belgisiz/takısız isim tamlaması
olduğunu iddia edenler vardır. Yukarıdaki incelemede olduğu gibi bu
örnekteki işaretsiz morfemleri belirlediğimizde durum daha iyi görülecektir:
Kağıt +tan [yapıl- an] mendil çok güzel olmuş. Cümlesindeki parantez
içindeki kısımlar yazıldığında kağıttan kelimesinin yapıl- yüklem-fiilinin
tamlayanı/tümleci olarak görevlendirilmiş bir zarf olduğu görülür. Cümlecik
üzerine getirilen -an sıfat-fiil ekiyle sıfatlaştırılmış ve mendil kelimesinin bir
tamlayanı olarak görevlendirilmiş olur. Ancak parantez içindekiler
çıkarıldığında kağıttan kelimesinin Tyn(S(Cck(ZT(Z(İ h))YF(Ø))p(Ø))) şeklinde kısmi derin yapısını verebileceğimiz bir tamlayan olduğu
görülür. Bu modellemedeki Ø morfemlerini düşünmeyince kelimeye zarf
veya sıfat denilebilir. Hatta +tan hal eki de Ø değerle kullanılacak olsaydı
kelimeye isim denebilirdi.
Her ne biçimde olursa olsun kelimeye yüklenen görev önemlidir.
Yapı ile işlevin ayırt edilememesi, eksiltilerin fark edilememesi, ve bu
yüzden aynı işlevde olduğu halde ayrı yapıda olduğu için farklı
adlandırmalara gidilmiş olması hatta bunun da yapısal değil işlevsel adlarla
yapılması büyük yanlışlara düşülmesine neden olmuştur.
I. B Ö L Ü M
YAPILARI BAKIMINDAN ZARFLAR
Yapı kavramı genel olarak ele alındığında konu alanını oluşturan
kısımları ve bunların birbiri ile bağlantı boyutunu anlatır.4 Konumuz dil ve
buna bağlı olarak Türkçe’deki zarflar olduğuna göre yapı kavramının burada
özel olarak belirlenmesine ihtiyacımız var. Biz zarfların yapısı ifadesi ile
zarf olarak kullanılan dil birimleri oluşturan kısımları ve bunların birbiriyle
birleştirilme özelliklerini anlatmak istiyoruz.
Türkçe dil bilgisi kitaplarındaki zarflarla ilgili bölümlerde
genellikle, yalnızca kelimeden oluşan tekli zarflar yapıları, çeşitleri,
anlamları başlıklarıyla ele alınmıştır. Halbuki hem zarf olarak kullandığımız
dil birlikleri yalnızca kelimelerden oluşmaz hem de çeşit yahut anlam
kelimelerinin kullanılmasıyla yapılan sınıflandırmalar, sınırlandırma ve
dolayısıyla belirleme bakımından kargaşa ve yetersizliğe neden olmaktadır.
Bu yüzden biz burada öncelikle zarf olarak kullanılan dillik birimlerin zarf
öncesi ve zarflaştıktan sonraki durumlarını ayrı ayrı ele almanın yararlı
olacağı düşüncesindeyiz.
Bir cümlede yüklem fiilin tamlayanı/tümleci yahut eksiltili
yapılarda, örneğin zarf ve kısaltma gruplarında, birleşik fiillerde sıfat, zarf ve
fiillerle kullanılan zarfları, oluşturulma özellikleri bakımından önce yalın ve
türemiş bunların birbirlerine ve kullanılışlarına göre tekli ve birleşik olarak
ayırabiliriz. Bunlar doğrudan zarf öncesi biçimleriyle yalın zarf olarak
kullanılabilirken zarf yapma görevindeki ek ve/veya edatlar eklenerek
zarflaştırıldığı biçimleriyle türemiş zarf olarak da kullanılırlar. Ayrıca gerek
eksiz (yalın) gerekse ekli ve/veya edatlı (türemiş) biçimlerininse birleşik zarf
olarak kullanıldığı görülmektedir. Ancak yapıların değerlendirilmesinde
doğrudan zarf öncesi biçimleriyle, (eksiz ve/veya edatsız yahut işaretsiz
morfem(biçimbirim)li biçimleriyle) kullanılan zarflar, ekle ve/veya edatla
4
Klaus Baumgartner-Gerd Fritz, “Yapılıkçı Metoda Giriş”, Modern Lengüistiğe Giriş, (Çev.:
Prof. Dr. Mehmet Akalın), s.83.
yahut morfemle zarflaştırılarak kullanılanlarla karıştırılmıştır. Örneğin
kelimeden oluşan zarflar tekli-yalın, zarflaştıran bir ek almış olan kelimeler
tekli-türemiş ve bunların yani yalın ve türemiş zarfların birleştirilmesinden
oluşanlar da birleşik/bileşik yapıda değerlendirilmiştir. Ancak bu
sınıflandırma ve adlandırma da belirgin değildir. Bu yüzden yeniden
düzenlenmeye gereksinim göstermektedir.
Örneğin yalın zarf ifadesi zarfın mı yoksa zarf olarak kullanılan dil
unsurunun zarf öncesi yapısının mı adı olarak kullanılmaktadır? Yahut
türemiş zarf ifadesi sadece bir kelimenin değil bir kelime grubu yahut bir
cümleciğin bir ek ve/veya bir edatla zarflaştırılmış biçimi için de
kullanılmakta mıdır? Yahut da birleşik zarf ifadesi yalnızca iki kelimenin
tekrarlanmış ikileme biçimi için kullanılacaksa tekrarlanmış kelime grupları
yahut cümlecikler için nasıl bir adlandırma yapılacaktır? Bu soruların tatmin
edici olarak cevaplandırılabilmesi için öncelikle zarf görevinde kullanılan
unsurların zarf öncesi ve zarflaştırılmış biçimlerinin tam ayırt edilmesi
gereklidir; yani diğer kelime çeşitleri ile özellikle sıfatlarla
karıştırılmamasına dikkat etmek zorundayız. Bunun için onların cümledeki
ve eksiltili yapılardaki kullanım yeri ve görevine bakmak gerekir
Yalın zarf terimini, sadece zarf öncesi biçimiyle yani zarf yapan bir
ek ve/veya edat almadan zarf olarak kullanılan tek kelimeden oluşan zarflar
için değil aynı durumdaki kelime grubu ve cümlecikten oluşan zarflar için de
kullanırsak bir adım atmış olabiliriz. Türemiş zarf terimini de sadece ek
ve/veya edatlarla zarflaşmış tek kelimeden oluşan zarflar için değil yine ek
ve/veya edatlarla zarflaşmış kelime grubu ve cümlecikler için de kullanmak
gerekir. Birleşik zarf terimini ise sadece ikilemeli yapılarla sınırlandırmayıp
benzer işlevli olarak birden çok sayıda kelime, kelime grubu ve cümlecikten
oluşan bütün zarflar için de kullanırsak sorun çözülmüş olur.
I.TEKLİ ZARFLAR
a.Yalın zarflar
Türkiye Türkçesi’ndeki yalın zarflar, zarf öncesi kelime, kelime
grubu ve cümlecik biçimlerinin zarf yapan herhangi bir morfem almadan
doğrudan zarf işleviyle kullanılmasıyla ortaya çıkarlar.
aa.Kelimeden oluşan yalın zarflar
Kelimeden oluşan yalın zarflar, doğrudan isim veya sıfat
biçimleriyle kullanılan zarflardır. Bunların sayısı Türkiye Türkçesi’nde
oldukça çoktur. işlev yönünden de çeşitlilik gösteren bu zarfların
incelediğimiz metinlerde 20 ayrı işlevde kullanılan örnekleri belirlenmiştir.
Çoğunlukla zaman, hal, nicelik, tekrar, sebep ve yer-yönelme işleviyle
kullanılmaktadırlar. Az da olsa sıralama, birliktelik ve yeterlik vs. işlevli
yalın zarflara rastlanmaktadır.
Benzetme işlevinde:
1928 sonbaharında Ankara’ya ilk geldiğim günlerde Ankara Kalesi
benim için âdeta bir fikr-i sâbit olmuştu. (AHTBŞ5)
Birliktelik işlevinde:
Kızanlar, dört yandan hep abandınız. (NFKÇ385)
Doğrulama işlevinde:
Halil’in sümüklüböcekliğini, baykuşluğunu, gurruk kuşluğunu, ak
kefene bürünüp köyün üstüne uçmasını doğru bulmayanlar, alay
edenler, buna karşı da candan yürekten inananlar...[vardı]
(YKYÖ49)
Ekleme işlevinde:
Üstelik bu iç kale büyük kervan yolları üzerinde değildir.
(AHTBŞ13)
Gösterme işlevinde:
O gün de öyle yaptılar ve insanların en ulusu, en çok övülmüşü önde,
ashap O’nun ardında olduğu halde Medine’den çıktılar. (MNBBD9)
İhtimal işlevinde:
Asıl yolculuğu galiba üçüncü mevki vagonlarda aramak lazım.
(AHTBŞ61)
Karşılıklılık işlevinde:
Kaptan’ın köşesine gidip, yatağa karşılıklı oturdular. (OKYK90)
Karşıtlık işlevinde:
Toplarını, nâfile yerinden kımıldatma! (ÖSH29)
Kesinlik işlevinde:
Çay mutlaka gelmelidir. (MKYİ10)
Nicelik işlevinde:
Kendi evinin bir başkasının evi hâline girmesi bile onu fazla
üzmemişti... (SÇRA60)
Niteleme işlevinde:
Besbelli bir acayip parlayan güneş altında artık iyice ısınıp, liflerini
kütürdete kütürdete gerneşip damarlarında ılık ılık yürüyen suyun
akışında bırakmıştır. (MKYİ9)
Sebep işlevinde:
Akları kıpkırmızı gözleriyle koğuşa uykulu uykulu baktı, sebepsiz
güldü. (OKYK61)
Sınırlandırma işlevinde:
Konak yerine yalnız sadrazamın çadırı kurulabilmişti. (ÖSH9)
Sıralama işlevinde:
Bu gece gözlerime ilk baktığın gibi bak! (NC/GYŞ184)
Tekrar işlevinde:
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla. (NFKÇ271)
Yer-Niteleme işlevinde:
Uzak dur uğrulardan,
Senden kurtul sana kaç!. (FH/GYŞ194)
Yer-Yönelme işlevinde:
Bu arada dağın doruğunda buzlar ve karlar arasında yaşayan uzun
boylu Horasanlı yıllık ziyâretlerini yapmış aşağı inmişti.
(MNBBD19)
Yeterlik işlevinde:
“Babacığım, bari ben okuyum” derdim. (ATŞ/GYŞ214)
Zaman işlevinde:
Önceleri yakışık almaz diye düşünmüştü, şimdi de gecikti işte,
söyleyemez artık. (TUYB29)
Zaman-niteleme işlevinde:
Bükük bedenim çabuk dikleşti. (SÇRA25)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın zarflar
Bu zarflar, kelime gruplarının bir ek veya edat almadan doğrudan
zarf öncesi biçimiyle kullanılmasıyla oluşurlar. Türkiye Türkçesi’ndeki
kelime gruplarının hemen hepsi zarf olarak görevlendirilebilirler. Tekrar,
sıralama, sebep, zaman, yer-yönelme, yer-niteleme, kesinlik, nicelik, ihtimal,
karşıtlık, niteleme, benzetme, birliktelik, doğrulama, ekleme ve gösterme
işlevlerinde kelime gruplarından oluşmuş zarflara sıkça rastlanır.
Benzetme işlevinde:
Alnına koyarken vedâ buseni,
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın! (OSO/GYŞ35)
Birliktelik işlevinde:
Nihâyetsiz çöllerin üstünden hep berâber
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun. (ZOS/GYŞ122)
Doğrulama işlevinde:
Fakat işe pek aklı ermediği daha doğrusu sağdan soldan bu işin
haram olduğunu söyleyenler bulunduğu için bu hususta İstanbul’dan
geldiğini bildiği hocanın fikrini almak istiyormuş. (AHTBŞ41)
Ekleme işlevinde:
Alelhusus kulunuz yanında Erzurumlu Abbas derler bir yiğit vardır.
(AHTBŞ32)
Gösterme işlevinde:
Böyle böyle, Senirkent’e gelinmiş. (MNBBD159)
Niteleme işlevinde:
Besbelli bir acayip parlayan güneş altında artık iyice ısınıp, liflerini
kütürdete kütürdete gerneşip damarlarında ılık ılık yürüyen suyun
akışında bırakmıştır. (MKYİ9)
Zaman-niteleme işlevinde:
Tercümana: -Dilmaç bana bak, bu beyler uzun boylu anlatıyorlar.
(AHTBŞ38)
İhtimal işlevinde:
Pek pek bir hafta, on gün sonra bitebilir, hiçbir işe yaramazdı.
(OKYK45)
Karşıtlık işlevinde:
Onlara inat, öbür marifetlerini de sayıyordum. (HTYS71)
Kesinlik işlevinde:
Yatağın hiç bir zaman kabarmayacağını oradakilerin hepsi de
bildikleri halde bozuntuya vermiyorlardı. (OKYK31)
Nicelik işlevinde:
Dedim ona, kaç kere: -Bak Ömer Ağa, nerede mor dikeni, fundalığı,
papatyası bol bir çayır görsen, bil ki orası bizlerindir. (TUYB39)
Sebep işlevinde:
O zaman hiç kimse oynamaz ki! (OKYK38)
Sıralama işlevinde:
bu defa otuz üç yaşlarında genç bir adam olarak ... [gördü]
(SÇRA59)
Tekrar işlevinde:
Bir kelebek uçuyordu kocaman, kar mavi, bir kuş kadar, suya iniyor
hızla gerisin geri havaya yükseliyordu. (YKYÖ30)
Yer-Niteleme işlevinde:
Es rüzgar es, bucak bucak (CI/GYŞ160)
Yer-Yönelme işlevinde:
Bu yüzden insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı.
(MNBBD49)
Zaman işlevinde:
Ayol nereye kayboluyor bu adam sabah sabah? (MKYİ10)
ac.Cümlecikten oluşan yalın zarflar
Cümlecikten oluşan yalın zarflar, bir zarf yapan ek ve/veya edat
eklenmeden, doğrudan zarf görevi yüklenerek zarflaştırılmış cümlecik ve
yapılardan oluşurlar. Niteleme, zaman, benzetme, sebep, şart, zamanniteleme ve vasıta işlevleriyle sıkça kullanılırken, doğrulama, ihtimal,
karşıtlık ve kesinlik işlevleri yüklenmiş, cümlecikten oluşan yalın zarflara da
rastlamaktayız.
Benzetme işlevinde:
Karanlık avluda döner bir çıkrık;
Sanırsın, kundakta bir çocuk inler. (NFKÇ209)
Doğrulama işlevinde:
Haa, de ki, Kaya Ali’yi de yanıma meydancı alacağım, de e mi?
(OKYK19)
Niteleme işlevinde:
Ama havalar ısınmaz mı, Nizamettin Bolayır onu bağır çağır
karyolası ile sürükleyip yanı başına getirir. (HTYS31)
Zaman-niteleme işlevinde:
Ekmeği doğradın da çal kaşık ettin mi, oooh! (OKYK18)
İhtimal işlevinde:
Bu durumda çıtkırıldım bir Paris saati kim bilir kaç kere tamirciye
giderdi. (HTYS73)
Karşıtlık işlevinde:
Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ!
Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan... (NFKÇ114)
Kesinlik işlevinde:
Hasan ne ediyor ediyor , her gün beş on tâne kırlangıcı yakalıyor,
bir ipe geriyor, böyle uçuruyor, akşam olunca da kırlangıçları her
zaman değil, ipe bağlı olaraktan göğe salıveriyordu. (YKYÖ90)
Sebep işlevinde:
Kaldır dediniz de kaldırmadım mı? (OKYK29)
Şart işlevinde:
Daldırın elinizi onun özdeyiş dağarına, her duruma uygun
formüller bulabilirsiniz. (HTYS67)
Vasıta işlevinde:
İnşallah yutarsınız. (OKYK62)
Zaman işlevinde:
An oluyor, bir garip duyguya varıyorum;
Ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?.. (NFKÇ312)
b.Türemiş Zarflar
Türemiş zarflar, kelime, kelime grubu veya cümleciklere zarf yapan
yahut zarflaştırıcı ek ve/veya edat gibi morfem(biçimbirim)ler eklenerek
oluşturulurlar. Bunların sayısı oldukça fazladır. Burada önce bu morfemleri
ele alacağız ve örneklendireceğiz daha sonra zarf öncesi yapılara göre
değerlendirmeye çalışacağız.
Zarf yapan morfemler
Türkçe’deki yükleme/nesne hali ve ilgi/tamlayan hali dışındaki
bütün hal ekleri, zarf fiil ekleri ve çekim edatları (özellikle hal ekleriyle aynı
dizi(paradigma)de yer alan edatlar) eklendikleri kelime, kelime grubu yahut
cümlecikleri zarflaştırırlar. Bunlar, çoğunlukla tek olarak eklenirler. Bununla
birlikte aynı hal ekinin tekrarıyla oluşturulan ikilemeli ve bir hal ekiyle bir
edatın birleştirilmesiyle oluşturulan ek+edat kalıplı morfem birliği örnekleri
de vardır. Aşağıda bu morfemlerle ilgili örnekler verilecektir. Daha kullanışlı
olacağı düşüncesiyle hangi morfemin hangi işlevde kullanıldığını göstermek
için bir tablo hazırladık. Tabloda morfemlerin kullanıldığı bütün işlevler
işaretlenmiştir. Ayrıca her zarf morfemi için kelime, kelime grubu ve
cümlecik düzeylerinde de birer örnek verilecektir.
/+(n/y)A/
+ + + + + + +
+ + + + + + + +
+ + +
TOPLAM
MORFEMLER
Yer-Niteleme
Zaman-Yer
YAPAN
Zaman-Niteleme
ZARF
Niteleme
Zaman
Yer-Yönelme
Sebep
Nicelik
Sıralama
Birliktelik
Benzetme
Tekrar
Karşılıklılık
Karşıtlık
Vasıta
Karşılaştırma
Görelik
Doğrulama
Kesinlik
Yeterlik
Gösterme
İhtimal
Sınırlandırma
Şart
Ekleme
TABLO-1 ZARF MORFEMLERİNİN İŞLEVLERE GÖRE KULLANIMI
18
/+(n/y)A dek/
+ +
2
/+(n/y)A doğru/
+ +
2
+
/+(n/y)A gelince/
/+(n/y)A göre/
+
1
+
+ +
/+(n/y)A inat/
+
/+(n/y)A kadar/
+ +
/+(n/y)A karşı/
+
3
+
+
+
/+(n/y)A rağmen/
+
+
/-(y)AcA/
+
+
+
+
3
1
+
/+(n/y)A nispetle/
/Ak/(</(y)ArAk/
1
+
/+(n/y)A karşın/
/-(y)A/
4
1
+
2
3
1
1
/-(y)AlI/
+
1
/-(y)AlI beri/
+
1
ama
/+An/
+
+
/-(y)AndA/
+
TOPLAM
Yer-Niteleme
Zaman-Yer
MORFEMLER
Zaman-Niteleme
YAPAN
Niteleme
Zaman
Yer-Yönelme
Sebep
Nicelik
Sıralama
Birliktelik
Benzetme
Tekrar
Karşılıklılık
Karşıtlık
Vasıta
Karşılaştırma
Görelik
Doğrulama
Kesinlik
Yeterlik
Gösterme
İhtimal
Sınırlandırma
Şart
Ekleme
ZARF
1
+
+ +
5
+
+
2
/-(y)ArAk/
+
1
/-(y)ArAktAn/(hlk)
+
1
/-(y)AsI/
/-(y)AsIyA/
+
+
1
+
+
bile
+
bir
+
birlikte
+
/+(n)CA/
+ + +
+
3
+
2
1
+
+
+
2
+
+
+
+
+
11
/+(n)CA evvel/
+
1
/+(n)CA önce/
+
1
/+CAcIk/ (hlk)
+
/+CAk/
1
+
+ +
+
+
5
/+CAnA/ (hlk)
+
+
2
/+CAsInA/
+
+
2
+
1
/+CIlAyIn/
çünkü
/+(n)DA/
+
+ + + + +
+
Daha
/+(n)DAn aşağı/
TOPLAM
1
+ + + + + + + +
/dA/
/+(n)DAn/
Yer-Niteleme
Zaman-Yer
MORFEMLER
Zaman-Niteleme
YAPAN
Niteleme
Zaman
Yer-Yönelme
Sebep
Nicelik
Sıralama
Birliktelik
Benzetme
Tekrar
Karşılıklılık
Karşıtlık
Vasıta
Karşılaştırma
Görelik
Doğrulama
Kesinlik
Yeterlik
Gösterme
İhtimal
Sınırlandırma
Şart
Ekleme
ZARF
+
+ + 16
+ +
+
+ + + + + + +
+
+ +
3
2
+ +
+ + +
+ +
+
16
1
/+(n)DAn başka /
+
1
/+(n)DAn beri/
+
1
/+(n)DAn böyle/
+
1
/+(n)DAn doğru/
+
/+(n)DAn dolayı/
/+(n)DAn evvel/
1
+
+
1
/+(n)DAn fazla/
/+(n)DAn önce/
+
+
/+(n)DAn ötürü/
/+(n)DAn sonra/
/+(n)DAn yana/
/+(n)DAn ziyâde/
1
1
1
+
1
+
+ 2
+
1
+
1
deyin (hlk)
+
/-DIğInA/
/-DIğIncA/
+
/-DIğIndA/
+
1
+
2
1
+
+ +
1
+
/-DIktA/
+
/-DIktAn sonra/
diye
+
evvel
+
TOPLAM
1
+
/-DIğIndAn/
/-DIkçA/
Yer-Niteleme
Zaman-Yer
MORFEMLER
Zaman-Niteleme
YAPAN
Niteleme
Zaman
Yer-Yönelme
Sebep
Nicelik
Sıralama
Birliktelik
Benzetme
Tekrar
Karşılıklılık
Karşıtlık
Vasıta
Karşılaştırma
Görelik
Doğrulama
Kesinlik
Yeterlik
Gösterme
İhtimal
Sınırlandırma
Şart
Ekleme
ZARF
+
4
+
1
1
+
2
1
fakat
+
1
gerçi
+
1
(tıpkı…) gibi
+
/-(y)I/ (hlk/eski)
+
/+In/
+ +
+
/-(y)Ip/
+ +
+
6
+
2
+
/+((y)I)nAn/
/-(y)IncA/
+
+
+
+
+
+ +
+
+
+
4
2
+
3
3
için
ile
+
+
+
+
+
ile berâber
+
+
5
+
1
+
kadar
+
+
ki
+
+ +
+
+
+
+ +
+
+
/+(y)lA berâber/
+
/+(y)lA yan yana/
+
/-mAdAn/
+
+ + + +
+
+
+
+
8
+
10
1
+
2
1
+
1
lâkin
+leyin
3
1
/+(y)lA başbaşa/
/+lAn) (hlk)
1
+ +
+
+lacık (hlk)
3
+
-kenden
/+(y)lA/
1
+
kadarınca
TOPLAM
2
(hani)… işte (ya)
-ken
Yer-Niteleme
Zaman-Yer
MORFEMLER
Zaman-Niteleme
YAPAN
Niteleme
Zaman
Yer-Yönelme
Sebep
Nicelik
Sıralama
Birliktelik
Benzetme
Tekrar
Karşılıklılık
Karşıtlık
Vasıta
Karşılaştırma
Görelik
Doğrulama
Kesinlik
Yeterlik
Gösterme
İhtimal
Sınırlandırma
Şart
Ekleme
ZARF
+
+
1
+
+
+ +
+
2
+
3
+
3
TOPLAM
2
Ya
+
5
Uyarınca
+
15
Sıra
+ + +
6
+ + +
1
Sonra
+
3
+ +
2
Örneği
4
Önce
4
oysa/ama… ya
6
olaraktan (hlk)
5
+
10
olarak
15
Misali
7
mâdem
20
+
4
/mI/
2
+
9
/-mAzdAn evvel/
15
+
8
/-mAklA/
13
+
25
/-mAk üzere/
8
/-sA+/
+
+
+
+
+
+
+
+
+ +
+
+
+
TOPLAM
Yer-Niteleme
Zaman-Yer
Zaman-Niteleme
Niteleme
Zaman
Yer-Yönelme
Sebep
Nicelik
Sıralama
Birliktelik
Benzetme
Tekrar
Karşılıklılık
Karşıtlık
Vasıta
Karşılaştırma
Görelik
Doğrulama
Kesinlik
Yeterlik
Gösterme
İhtimal
Sınırlandırma
Şart
Ekleme
MORFEMLER
42
YAPAN
30
ZARF
/-mAdAn evvel/
+
1
/-mAdAn önce/
+
1
1
2
1
1
2
1
+
2
+
1
1
1
1
12
2
1
1
1
260
ba.Kelimeden zarf türeten morfemler
/+(n/y)A/
Beyhude dolandım; boşa yoruldum (AVŞ/GYŞ16)
(niteleme işlevinde)
Onu görürdüm göllere girdiğinde, bıldırcın avladığımda akşama,
Gelir ateşime sokulurdu, o eski bir güvercindi.
Başka kimsecikler de yoktu gâliba. (ÜT/GYŞ289) (zaman işlevinde)
Gittikçe boşluklara düşmekteyiz enginde;
Arkadaki sahilse, fosfor bir iz hâlinde,
Her ân bir parça daha uzaklaşıyor bizden. (NFKÇ213)
(yer-yönelme işlevinde)
Tut ki şâirsin, duramazsın kaskatı;
İmdâda çağırır sevdiğin sanatı,
Bildiğin şiirleri belki yüz kerre (GS/GYŞ211) (Sebep işlevinde)
Bir insan böylesine küçülüp böcek haline gelemez ya, Hasan geldi.
(YKYÖ63) (nicelik işlevinde)
Ve ancak niyetlerinden iyiden iyiye emin olduktan sonra onu geriye
göndermeye razı olur. (AHTBŞ10) (tekrar işlevinde)
Bütün yalvarmalar ve yakarmalar boşuna gitmişti. (MNBBD15)
(karşıtlık işlevinde)
Dabaklığın ayakkabıcılık, saraçlık gibi geniş ihtiyaçları karşılayan
sanatları beslemesi, belli başlı servet kaynağı olan hayvancılığa
dayanması bu sanatı doğrudan doğruya köy ve aşirete bağlıyordu.
(AHTBŞ35) (doğrulama işlevinde)
Duysa, zâten dolmuştu, ağzını burnunu kırardı sağlama. (OKYK45)
(kesinlik işlevinde)
Bu akşam da sıcak yemek yiyecekler, üstüne çay içeceklerdi.
(OKYK73) (ekleme işlevinde)
(ta) ... /+(n/y)A dek/
Kardeşlerin yüzyıllar önce kopmuş ahları
Ta sonsuza dek bu bengi gökyüzünden ayrı.(AMDŞ38)
(zaman işlevinde)
Çocuk buraya dek yalnız başına gelmekten ve engellenmemiş
olmaktan aşırı memnundu. (HTYS46) (yer-yönelme işlevinde)
/+(n/y)A doğru/
Bahara doğru Berbat da ensesini kaşıyarak 72’nci Koğuş’a döndü.
(OKYK110) (zaman işlevinde)
İçeriye doğru bir şeyler bıcırdadı, bıcırdadı... (OKYK112)
(yer-yönelme işlevinde)
/+(n/y)A göre/
Görünüşe göre böyle olması lazımdır, ama olur mu? Olabilir mi?
(OKYK23) (görelik işlevinde)
/+(n/y)A kadar/
Cenk akşama kadar sürdü. (ÖSH80) (zaman işlevinde)
Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim
tarafındansa buraya kadar gelmişti. (HTYS50)
(yer-yönelme işlevinde)
Verdikleri çotrayı nihâyetine kadar içti. (ÖSH15) (nicelik işlevinde)
/+(n/y)A karşı/
Halil’in sümüklüböcekliğini, baykuşluğunu, gurruk kuşluğunu, ak
kefene bürünüp köyün üstüne uçmasını doğru bulmayanlar, alay
edenler, buna karşı da candan yürekten inananlar...[vardı]
(YKYÖ49) (karşıtlık işlevinde)
/+(n/y)A nispetle/
Hatta bana insanlara nispetle yakındır,
Bahçemde ölen kuş,
Bahçemde kefensiz gömülen kuş. (FNÇ/GYŞ26)
(karşılaştırma işlevinde)
/-(y)A/5
Kaya Ali’yle ötekiler çayı demliğe, cezveyi ateşe süredursunlar,
başlıyorlardı fısıltıyla hararetli hararetli konuşmaya: (OKYK100)
(niteleme işlevinde)
... /-(y)A/... /-(y)A/
Biraz açıkta dört karabatak dala çıka eğleşiyorlar. (HTYS)
(niteleme işlevinde)
Bu gömlek dikiş tutmaz hep söküle söküle;
Bütüne gel deseler ve gitsek güle güle... (NFKÇ448)
(sebep işlevinde)
/+(n/y)AcA/
“Sen delil oluyordun şimdiyece, ben buna alıştım...” (MNBBD18)
(şimdiyece hlk.) (zaman işlevinde)
/+(y)ArAk/
Göremeden ama duyarak bakardı. (SÇRA63) (niteleme işlevinde)
/-(y)ArAktAn/ (hlk)
Ve kalp ağlayaraktan,
Çekilir geri geri,
Terk eder bu mahşeri.(NFKÇ222) (niteleme işlevinde)
5
Bu morfem tek başına, yalnızca birleşik fiillerde kalıplaşmış olarak kullanılmaktadır. Bugün
kullanılan /-(y)A... (y)A/ morfem birliğini oluşturmuştur.
/-AsIyA/
Çiçek verdi gülesiye
Şiir verdi, kıyasıya
Yaşaması ölesiye (CI/GYŞ160) (niteleme işlevinde)
Kestane çiçekleri çıldırasıya sevdâlı
Uzandılar maviye (İG/GYŞ171) (nicelik işlevinde)
/+(n)CA/
Bu kayalar met ve cezire göre ya gözden kaybolurlar, ya açıkça
ortaya çıkarlar. (HTYS10) (niteleme işlevinde)
söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyâde gülüşürdük (Aİ/GYŞ203) (zaman işlevinde)
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum. (OVK/GYŞ143) (nicelik işlevinde)
Karun’ca mal yığsam ben neylerim sensiz. (ORH/GYŞ145)
(benzetme işlevinde)
Denize atılmış şiirdir bence
Yurtsayan, yurdu bilinmeyen bir yıldız (EA/GYŞ265)
(görelik işlevinde)
Ve böylece Edip Hoca, o geceyi sabaha kadar Serfice tütünü içerek
âşık amcayı dinlemekle geçirir. (AHTBŞ41) (gösterme işlevinde)
Çocuk, hikayeleri dinliyor, dinliyor, yalnızca bir kaç kere
kirpiklerini oynatıyor, üst üste, başkaca hiçbir yeri kıpırdamıyordu.
(YKYÖ16) (sınırlandırma işlevinde)
Ayrıca İzzeddin Keykâvus şehrin dışında bir de medrese yaptırmıştı.
(AHTBŞ13) (ekleme işlevinde)
/+(n)CA evvel/
Zavallı çocuk birdenbire Weimar tanrısının karşısında bulunmaktan
o kadar şaşırır ki yol boyunca hatta günlerce evvel hazırladığı sevgi
ve hayranlık cümlelerini unutur ve yolda gördüğü eriklerin
güzelliğinden bahseder. (AHTBŞ15) (zaman işlevinde)
/+(n)CA önce/
Yıllarca önce bizzat başımdan geçmiştir. (HTYS68)
(zaman işlevinde)
/+CAcIk/ Bkz. /+lAcIk/
Her şey şiirdir uğultusu rüzgarın
Bir ırmağa usulcacık yağan kar
Her gece okunan bir dua çocuklukta
Gökyüzünde bölük bölük turnalar. (AB/GYŞ299)
(niteleme işlevinde)
/+cAk/(eski/hlk.)
Bir yoksul köylüyüm, bir gün çalışamazsam aç kalırız evcek o gün.
(MNBBD78) (birliktelik işlevinde)
Ne pişmanlık tanır, ne af, ne mühlet;
Ancak fâtihinin girer koynuna. (NFKÇ275) (kesinlik işlevinde)
Kıyâmet günü yiyip ancak bitirecekler. (YKYÖ76)
(yeterlik işlevinde)
Yarattığım tablolar ancak beni oyalar. (MSS/GYŞ110)
(sınırlandırma işlevinde)
Çaylar da çabucak içilmeli, Adembabalar defolup gitmeliydiler
yataklarına da, Kaptan’la yalnız kalmalıydılar. (OKYK44)
(zaman ve niteleme işlevinde)
/+cAnA/ hlk.
Delicene esen poyraz yalımları parça parça koparıp alıp
götürüyordu, köyün üstüne. (YKYÖ70) (niteleme işlevinde)
/+cAsInA/
Yataktan fırlarcasına doğruldu. (OKYK110) (niteleme işlevinde)
+cileyin
Yitik perişandır elbet bencileyin,
Pişmanlığa ırgat olup geceleyin,
Günle bahtın çağrısına koşan kişi. (AMDŞ89) (benzetme işlevinde)
/+(n)DA/
Dizilirler ayakta,
Anne, baba ve kardeş. (NFKÇ300) (niteleme işlevinde)
Kar, aralıkta başladı, şehirlere kurtlar indi. (OKYK111)
(zaman işlevinde)
Tanrım, ta ilk günden beri,
Dünyada yerin aranır; (MFO/GYŞ116)
(yer-yönelme işlevinde)
Erzurum’a üç defa, üçünde de ayrı ayrı yollardan gittim.
(AHTBŞ21) (sıralama işlevinde)
âh, aşklar vardır şimdi amaçsız ve ereksiz
birlikte dolaşırlar, yırtıcı ve hovarda... (HY/GYŞ280)
(birliktelik işlevinde)
Ey gölgesiz gökte uçan ak güvercinler,
Rüzgârda usulca sallanan otlar, sazlar
Yüce tanrıların varılmaz yalnızlığı! (ORH/GYŞ145)
(vasıta işlevinde)
Öyle bir devim ki, ben, hakikatte pireyim,
Bir delik gösterin de, utancımdan gireyim. (NFKÇ103)
(karşılaştırma işlevinde)
Hakikatte bu telaşa hiç lüzum yoktu. (AHTBŞ10)
(doğrulama işlevinde)
İkindileri kadınlar, kırmızı kiremitli yapılarının önündeki bu
yeşillikte birbirlerine sokularak ağır, uslu oturuyorlardı sözde.
(OKYK85) (ihtimal işlevinde)
/dA/
Git bakkaldan et al, sovan al, apteshaneye ibriğimi götür dersin, ben
ikiletmem, bir de. (OKYK19) (ekleme işlevinde)
daha
Kırıldı oyuncağım, artık bir daha gülmem;
Toz olur, toprak olur, duman olurum ölmem! (NFKÇ377)
(tekrar işlevinde)
(ta) /+(n)DAn/
Üsküdar çeşmesi candan su verir yaslılara,
Ama ölmüşlerinin canı için sır vermez.
Kamyonlar ağıldar deli, Allah’a emânet. (TSH/GYŞ259)
(niteleme işlevinde)
Bir yağmur gölcüğü yerde akşamdan,
İçinde titrek bir yansı idamdan... (AMDŞ141) (zaman işlevinde)
Baba evi kim bilir ne kadar uzaktaydı buradan... (SÇRA42)
(yer-yönelme işlevinde)
Zâten bu yüz elli Türk yolda açlıktan ölecekti. (ÖSH42)
(sebep işlevinde)
Tekrar bahar geldi, arkasından yaz. (OKYK111)
(sıralama işlevinde)
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım. (TU/GYŞ221)
(birliktelik işlevinde)
Ve dağ bütünüyle -ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horasanlı
olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden
doğmuştu. (MNBBD19)
(tekrar işlevinde)
Nihâyet, Arslan Bey, terden ıslanmış atı ile duman içinde harp
sıralarının arasında adım adım göründü. (ÖSH30) (vasıta işlevinde)
Gerçekten güzelsin, efsâne değil. (HNZ/GYŞ47)
(doğrulama işlevinde)
Atatürk bir kaşını kaldırarak “ Evet, survivance halinde idi,
survivance halinde idi” diye kendi kendine düşünür gibi tekrar etti
ve hemen arkasından “ Ama bu gibi şeyler belli olmaz... o kadar
emin olmayın!” dedi.(AHTBŞ46) (ekleme işlevinde)
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/6
Ve ancak niyetlerinden iyiden iyiye emin olduktan sonra onu geriye
göndermeye razı olur. (AHTBŞ10) (nicelik işlevinde)
Bu söz üstüne ev tepeden tırnağa sevindi. (SÇRA25)
(birliktelik işlevinde)
Çünkü harbin, bakımsızlığın, yüklü irsiyetlerin yiyip tükettiği bu
çehrelerde, sonradan tanıdığım ve o kadar sevdiğim Goya’nın o
zalim frekslerinde eşini görebileceğimiz bir hal vardı; bir hal ki
açıktan açığa karikatüre ve hicve gidiyordu. (AHTBŞ48)
(kesinlik işlevinde)
6
Bu kalıp diğer işlevlerde ayrılabildiği ve her bir parça benzer işlev yüklenebildiği halde
nicelik, birliktelik ve kesinlik işlevlerinde bu mümkün olamadığından kalıp olarak alınmıştır.
(ta)... /+(n)DAn beri/
Deminden beri dikilip durmuyor musun Kaptan’ın yanında?
(OKYK49) (zaman işlevinde)
/+(n)DAn böyle/
Bundan böyle on ikişer buçuktan versinler. (OKYK98)
(zaman işlevinde)
/+(n)DAn doğru/
Uzaklardan doğru düş benzeri bir tonda geldi sesi. (SÇRA67)
(yer-yönelme işlevinde)
/+(n)DAn (...) evvel/
Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel;
Bir akşamdı ki, zaman, donacak kadar güzel. (NFKÇ74)
(zaman işlevinde)
/+(n)DAn fazla/
Yaşantıdan fazla anılardan kork,
Bize gülümsüyorsa geçmiş günler; (AMDŞ149)
(karşılaştırma işlevinde)
... /+(n)DAn (...) önce/
O giderken Berbat daha atik davranıp ondan önce geldi ona.
(OKYK21) (zaman işlevinde)
/+(n)Dan ötürü/
Yaratılanı hoş görürdü yaratandan ötürü. (MNBBD80)
(sebep işlevinde)
... /+(n)DAn sonra/
Şafaktan sonra oraya vardık... (SÇRA72) (zaman işlevinde)
/+(n)Dan yana/
Ölüler evlattan yana çırpınır. (NFKÇ405) (sebep işlevinde)
/+(n)DAn ziyâde/
Dekordan ziyâde bu yerlerde birkaç yıl önce oynanmış kanlı oyunun
tesiri altındaydım. (AHTBŞ25)
(karşılaştırma işlevinde)
/-DIğIncA/
Zeytinlik, tarla, dükkân, ev onundu gerçi, dilediğince davranmak
hakkıydı ama, evinde karısı, çocukları, sırtında da yatılacak yılları
vardı daha. (OKYK84) (niteleme işlevinde)
İnsan, yaklaştığınca yaklaştığından ayrı;
Belli ki; yakınımız yoktur Allah’tan gayrı... (NFKÇ41)
(nicelik işlevinde)
/-DIkçA/
Varsın, seni ömrünce elem çemberi sarsın,
Şâir! Sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın!... (FNÇ/GYŞ31)
(niteleme işlevinde)
Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ;
Mavidir her taraf, üstün gece, altın deryâ... (YKB/GYŞ10)
(zaman işlevinde)
diye
Bir keresinde de, hiç unutmam, televizyon dizilerindeki yat kulüpleri
üyeleri gibi, son model kotra kılığında giyinmiş, çarpık gülümsemeli,
ağzı pipolu, iki yakışıklı delikanlı ve Charlie’nin Melekleri tipinde üç
manken vücutlu genç kız, diskolardan seçilmiş bir potburiyi
kendilerine fon müziği yapmış, afili afili seyrederlerken bir sabah
güm diye gelip gizli bir kayanın üstüne bindirdiler. (HTYS21)
(niteleme işlevinde)
Erkek diye taşa saplanıyoruz açıkçası! (OKYK86) (sebep işlevinde)
/+(y)en/
Tarayın lütfen belleğinizi! (HTYS86) (niteleme işlevinde)
Koyu renk tek elbisesini giyer, aslında virgülüne kadar belleğinde
ama, yine de ihtiyaten daktilolu metni iç cebinde, ortaya çıkar,
topuklarını çarptırır, başını sert ve vakur bir hareketle öne eğer,
hâzirûnu selamlar, at başına benzettiği Anadolu haritası önüne
geçerdi. (HTYS52) (sebep işlevinde)
Bu olay aynen olmuştur. (HTYS68) (benzetme işlevinde)
Benimle de hakikaten öyleymiş gibi konuşmuştu. (AHTBŞ47)
(doğrulama işlevinde)
Bir kere otomatikmiş, sonra alarm zili varmış, sonra katiyen su
geçirmezmiş. (HTYS70) (kesinlik işlevinde)
gibi
İn cin uyanmadan denizin üstü de boş gibidir. (HTYS)
(niteleme işlevinde)
Kuş gibi uçar, yıldırım gibi seğirtir, aslan gibi atılır, kaplan gibi
parçalardı. (ÖSH11) (benzetme işlevinde)
Artık eskisi gibi ata binemiyor, hatta vezirleriyle istişâre için bile
gerdûnesinden çıkamıyordu. (ÖSH9) (karşılaştırma işlevinde)
/(-DIğI) gibi/
Nizamettin Bolayır bunun kirasını olduğu gibi oğluna bırakmıştı,
Üftâde’nin itirâzına karşın. (HTYS58) (nicelik işlevinde)
Asırların hazırladığı bu kadeh olduğu gibi kalacak, içine dökülen
her şeye kendi hususi lezzetini verecektir. (AHTBŞ54)
(gösterme işlevinde)
... /-(y)I/... /-(y)I/ 7
Ağlasam, çapkınca karşıma geçer
Güldürür, sallanı sallanı kâfir... (BSE/GYŞ208)
(niteleme işlevinde)
Konuşmayı konuşmayı dilini unutacak gibi olmuştur. (MNBBD112)
(sebep işlevinde)
/+(y)In/
Bırak çalsın saz! söz, bırak çağlasın!
Ölüm mü, kalım mı aldırmaksızın...
Açarken güller duman duman son kez. (AMDŞ153)
(niteleme işlevinde)
Film deyimi ile travelling dediğimiz bu kaydırmaca içinde,
saydığımız anıtların birini aydınlatıp öbürlerini loşlukta bırakır,
sonra aydınlattığından kayıp demin loşluktaki komşusuna geçer, bu
sefer de onu vurgular. (HTYS15) (zaman işlevinde)
İlkin, dindar kişinin sorusunu cevaplandırdı. (MNBBD50)
(sıralama işlevinde)
/-(y)Ip/
Eti arslanı, Roma sütunu, Bizans bazilikasından kalma taş,
Timurlenk ve Yıldırım muharebesi, hepsi sizi dönüp dolaşıp yirmi yıl
evvelin çetin günlerine ve şifalı ağrılarına götürüyor, onun tabii
neticesi olan büyük meselelerle karşılaştırıyor. (AHTBŞ17)
(niteleme işlevinde)
7
Bu morfem birliği Anadolu ağızlarında kullanılmaktadır.
için
Efsâneler sabahıydı benim için ramazan bayramlarının sabahı.
(MNBBD190) (sebep işlevinde)
İsmail uğradığı bu ret hakaretinden hiddetlendi; intikam için
padişahın toprağından geçti. (ÖSH 60) (sebep işlevinde)
Kaleyi bırakmak sipahiler için muhakkak ölüm demekti. (ÖSH42)
(görelik işlevinde)
İle
Cümlenizin artık toz olmuş, doğa ile kaynaşmış
kafataslarınızdan ve mübârek ellerinizden sevgi ile öperim.
(HTYS15) (niteleme işlevinde)
değerli
Cümlenizin artık toz olmuş, doğa ile kaynaşmış değerli
kafataslarınızdan ve mübârek ellerinizden sevgi ile öperim.
(HTYS15) (birliktelik işlevinde)
Neden sonra konuştular onun ile. (MNBBD68)
(karşılıklılık işlevinde)
Bu da en iyi ne ile olur? (HTYS44) (vasıta işlevinde)
kadar
O köyde ne kadar kaldı anımsamıyor, Hasan. (YKYÖ62)
(zaman işlevinde)
Bitmiş veya tam diyebileceğimiz hiç bir eser bu toprağın macerasını
bu kadar güzel hulasa edemez. (AHTBŞ8) (nicelik işlevinde)
İplik gibi atlıyorsam
Makaramdan kopup çiçeklere
Sevdası ateş böceği gibi karım
Fesleğen kadar yeşil sesiyle (EU/GYŞ240) (karşılaştırma işlevinde)
kadarınca
Silmek kolay değil alın yazısını
Yaratılmışız, yaşıyoruz, karınca kaderince. (Tİ/GYŞ291)
(benzetme işlevinde) karınca kaderince(< karınca kadarınca)
/-ken/
Ey genç adam, yolumu adım adım bilirsin!
Erken gel, beni evde bulamayabilirsin! (NFKÇ467)
(zaman işlevinde)
Derken derken Timur’un Senirkent’in kapılarına gelip dayandığı
bilinmiş. (MNBBD159) (zaman ve niteleme)
ki//+ki/
Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an;
Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan. (NFKÇ118)
(doğrulama işlevinde)
Yeter ki ona topaç gibi, babalarının kanını yerde koymayacak,
yürekli oğlanlar doğursun! (OKYK25)
(yeterlik işlevinde)
Daha uzakta, Anadolu’nun şiir, gurbet kaynağı olan, halkımızın
duyuşundaki o keskin hüznün belki de sırrını veren dağlar vardı.
(AHTBŞ68) (ihtimal işlevinde)
Kaldı ki arkasındaki sofada adamın maiyeti yatıyor. (AHTBŞ41)
(ekleme işlevinde)
/+(y)lA/
Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk,
O gün başucuma karalarla gel. (NFKÇ199) (niteleme işlevinde)
Yatsıyla yatar fakir ve zengin,
Herkes uyanır sabah ezanla. (MFO/GYŞ115) (zaman işlevinde)
Acılarla büküldüm kaldım. (SÇRA29) (sebep işlevinde)
Öyle içerliyorum ki şu Bobi’ye! (OKYK91) (nicelik işlevinde)
Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık,
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;(YKKGK10)
(birliktelik işlevinde)
Hayâl, uzak, uzakta,
Eder fillerle güreş. (NFKÇ300) (karşılıklılık işlevinde)
Orada dut ağacının altında Abbas’ın ölüsünü soydular, bir taş
teknenin üstünde doktor Abbas’ın ölüsünü koyun parçalar gibi kesti
biçti, sonra da yerli yerince çuvaldızla geri dikti. (YKYÖ14)
(vasıta işlevinde)
/(-mAk)+lA/
Beklemekle geçti ömrümüz (Tİ/GYŞ291) (niteleme işlevinde)
/+(y)lA başbaşa/
O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla. (YKB/GYŞ20)
(birliktelik işlevinde)
/(+In/im)+(y)lA berâber/
Sen şimdi benimle berâber gel, yukarı çıkalım. (ÖSH39)
(birliktelik işlevinde)
Bununla berâber her şeyi o kadar büyük ve câzip gösteren büyü
artık gitmişti. (AHTBŞ7) (karşıtlık işlevinde)
/(+In/im)+(y)lA bile/
Biz seni yalnız gördük; kiminle bileydin?.. (MNBBD105)
(birliktelik işlevinde)
/(+In/im)+(y)lA bir/
Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu an
Sanki bulutlarla bir, akıyoruz. (AMDŞ76) (birliktelik işlevinde)
/(+In/im)+(y)lA birlikte/
Bizimle birlikte mutluluk, sevgiler,
Düşler, ilkbaharlar vardı, saf ezgiler...
Birden bir anda bittik. (AMDŞ70) (birliktelik işlevinde)
+leyin
Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin? (AKT/GYŞ49) (zaman işlevinde)
/+lAcIk/ (hlk) Bkz. /+CAcIk/
Arada, küçük maltızlardan biri üzerinde kaynayan bir tencereye
usullacık sokulunarak kaşla göz arasında kapak kaldırılır.
(OKYK23) (niteleme işlevinde)
+lan (hlk.)
Zorlan güzellik olmaz Halil, yavrum, dinle ananı, dedi. (YKYÖ26)
(niteleme işlevinde)
/-mAdAn/
Aklımca, çaktırmadan onurunu korumuş oluyordum. (HTYS79)
(niteleme işlevinde)
Durmadan, dişsiz ağzıyla, çocuk yalınlığında, düzgünlüğünde,
candan yürekten gülümsüyordu. (YKYÖ52) (zaman işlevinde)
misâli
İnsan bu su misâli kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. (NFKÇ398)
(benzetme işlevinde)
/+((y)I)nAn/ (hlk.)
Beni tanıştırsana şunnan. (OKYK104) (karşılıklılık işlevinde)
Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır. (AVŞ/GYŞ16) (vasıta işlevinde)
olarak8
Uzun boylu Horasan eri, yukarıdan aşağı inerken hediye olarak her
inişinde bir mendil dolusu kar getirirdi Veli Baba’ya... (MNBBD19)
(sebep işlevinde)
Ömründe ilk olarak uyumuyordu. (YKYÖ12) (sıralama işlevinde)
olaraktan (hlk.)
Uykusuzluğun, uyuyamamanın ne olduğunu ilk olaraktan öğrendi.
(YKYÖ12) (sıralama işlevinde))
önce
Bir gün, yıllar önce kaybettiği oğulcuğunu düşünde gördü.
(SÇRA59) (zaman işlevinde)
Zehriyle hep dolar, gerilirken damarlarım
Feryat eder ve bağrımı yumruklar, ağlarım;
İlk önce ıztırabı tanır senden ayrılan!.. (VMK/TDKŞ86)
(sıralama işlevinde)
örneği
8
Bu zarf, Cck+z biçiminde de değerlendirilebilirdi. Ancak kalıplaştığı için bir edat olarak
alındı.
Bir son gün hâli, bir taş taş üstüne;
Hem mide, hem ruhta bir açlık, ejder
Örneği saldırmada dört bir yöne;
Toz, duman, inilti, akıntılar, çöpler... (AMDŞ148)
(benzetme işlevinde)
/-sA+/
Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim
tarafındansa, buraya kadar gelmişti. (HTYS50) (niteleme işlevinde)
Av köpeklerinin ve bir miktar nankör kalabilmelerine karşın
kedilerin yağcılığını bir derece anlıyorum da, papağanlara nedense
daha bir tutuluyorum. (HTYS23) (sebep işlevinde)
Utanmasa, “Benden de götürür müsün?” diyecekti, ama utanıyordu.
(OKYK89) (karşıtlık işlevinde)
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perişândır? (MAE/GYŞ4)
(karşılaştırma işlevinde)
Hayata sımsıkı sarıldığımızda
İstesek de istemesek de
saatler ansızın duracak
Biliyorum. (Tİ/GYŞ291) (kesinlik işlevinde)
Kaya Ali hırsından neredeyse ağlayacaktı. (OKYK16)
(ihtimal işlevinde)
İstersen bu ölüyü, şuracığa gömeyim. (MNBBD12) (şart işlevinde)
sıra
Tavukçu parayı kapıp fırlarken, ötekiler peşi sıra seğirttiler.
(OKYK68) (sıralama işlevinde)
(+/Im/Iz/)) sıra
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin. (Aİ/GYŞ202)
(birliktelik işlevinde)
bb. Kelime grubundan zarf türeten morfemler
/+(n/y)A/
Aç açına yaşayacaklardır. (OKYK23) (niteleme işlevinde)
İneğe, danaya, sığıra, davara bir bir elini sürer, ertesi yıla elini
sürdüğü her bir davar ve her bir sığır en azından ikiz doğururdu.
(MNBBD14) (ertesi yıla hlk )(zaman işlevinde)
Barkan Bey’in emriyle sipahiler avlunun ortasındaki kuyuya
koştular. (ÖSH 47) (yer-yönelme işlevinde)
-Yapma Kaptan, dedi, alıştırma bu serserileri Allah aşkına!
(OKYK30) (sebep işlevinde)
Cephâneliğimiz ağzı ağzına barut dolu. (ÖSH41) (nicelik işlevinde)
Ölüler, ölüler arka arkaya gelir, (NFKÇ160) (sıralama işlevinde)
Destanlar içinde ve uzak bir rüyada yaşar gibi,
Şevkle yaşıyordu en büyük ve en güzel gerçeği
Şehit ruhlarıyla baş başa erlerimiz. (NÖ/GYŞ217)
(birliktelik işlevinde)
En güzel kayanın aylak martı tarafından işgal edildiğini görünce
hemen gerisin geriye eski kayalarına uçmak istediler. (HTYS)
(tekrar işlevinde)
Kader bir gün, o gurur yüklü padişahla bu sevgi ve aşk dolu insanı
yüz yüze getirdi. (MNBBD80)
(karşılıklılık işlevinde)
Boş yere ayna aranma güzelliğine sakın
Elin yüzün saçların, hepsi artık bende güzel. (ATO/GYŞ268)
(karşıtlık işlevinde)
Geriye kalan sekiz bin altına da bu kaftanı alacağım. (ÖSH66)
(vasıta işlevinde)
Bir bakıma ... Bir (başka) bakıma
Biz şimdi güzleri ayrı ayrı
Kuşları güzelsiz yüzlercesiz
Bir bakıma öldük açıkçası bu
Bir başka bakıma nedensiz evetsiz
Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu (GA/GYŞ276)
(görelik işlevinde)
Günler birbirinin üstüne eklendi ama, Zübeyde tek bir günün içinde
yaşadı. (SÇRA48) (ekleme işlevinde)
(ta)... /+(n/y)A dek/
Ne güne dek böyle gider bu devran? (NFKÇ384) (zaman işlevinde)
/+(n/y)A doğru/
Gece yarısına doğru gözler büsbütün yumuldu, uzaaak, çok
uzaklarda kalan baba evleri fasulye tenceresinden yayılan kokuyla
öne geldi. (OKYK40) (zaman işlevinde)
Bir bilinmez yönlere doğru kara ve meçhul uzayıp gidiyordu.
(MNBBD67) (yer-yönelme işlevinde)
/+(n/y)A/ gelince
Seslere gelince, asıl şaşırtıcı olan seslerdir. (HTYS8)
(sıralama işlevinde)
Sıra ona gelince, altın yüzükler bulunan elleri arasındaki bir tomar
paradan çektiği kırış kırış üç tane yüzlüğü kıvırıp oyuna sürdü:
(OKYK56) (sıralama işlevinde)
/+(n/y)A göre/
Sonra bu iş için hazırladığı küçük kartonlardan birine yarın
yapacağı işleri önem sırasına göre madde madde flamasterle yazar,
ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri yontar, bir
hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen göstererek
aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61) (niteleme işlevinde)
Mahallî âdete göre misâfirlerin berâber ağırlanması şartmış.
(AHTBŞ40)
(görelik işlevinde)
/+(n/y)A inat/
Onlara inat, öbür marifetlerini de sayıyordum. (HTYS71)
(karşıtlık işlevinde)
(ta)... /+(n/y)A kadar/
Gece yarısından çok sonraya kadar oturdular. (OKYK51)
(zaman işlevinde)
(Yeni yollarını mı düşünmede
Bu ayaklar?.. son durağına kadar
Ne uysal yürümüştür, bu ayaklar!) (AMDŞ140)
(yer-yönelme işlevinde)
... /+(n/y)A karşı/ ... +Ø
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı... (AMDŞ36) (zaman işlevinde)
Ele güne karşı övünür olmuştu. (SÇRA52)
(karşıtlık işlevinde)
/+(n/y)A karşın/
Nizamettin Bolayır bunun kirasını olduğu gibi oğluna bırakmıştı,
Üftâde’nin itirâzına karşın. (HTYS58)
(karşıtlık işlevinde)
/+(n/y)A rağmen/
Sözlerinde sert, hoyrat Tanrı çehresiyle geçen Kervankıran’a
rağmen bu türküde hiç bir büyüklük kaygısı yoktur. (AHTBŞ58)
(karşıtlık işlevinde)
/-(y)A/
Eriyorum gitgide,
Elveda her ümide,
Gurbet benliğimi de
Bitirdi bir içimde! (KKK/GYŞ60) (zaman işlevinde)
(... /-DI+/) ... /-(y)AlI/
Rozalya Ana, kendini bildi bileli bu sözdü evlerini, tarlalarını,
göklerini, sularını kuşatan. (SÇRA11) (zaman işlevinde)
(... /-DI+/) ... /-(y)AsI/
Nizamettin Bolayır oldum olası hoşlanmaz ahbap toplantılarından.
(HTYS53) (zaman işlevinde)
/-(y)ArAk/
Şaşırdı, yadırgadı ilkin, sonra etekleri zil çalarak kaptanın boynuna
sarıldı: (OKYK30) (niteleme işlevinde)
/+(y)CA/
Çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarla
Yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer. (EC/GYŞ238)
(niteleme işlevinde)
Köylü, bütün ömrünce Tanrısını bir kere bile anmamış,
peygamberin adını dahi ağzına almamış bu adamın, müslümandır
diye namazını kılmak istemedi. (MNBBD12) (zaman işlevinde)
Kim şu vurulmuş yatan, ova boyunca,
Bir kan çeşmesine açık durup avcu? (AMDŞ88)
(yer-yönelme işlevinde)
Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın! (MAE/GYŞ4)
(nicelik işlevinde)
Su üzre, heva üzre kuşlar ve balıklar dahi kendi dillerince
durmadan, dinlenmeden bunu söyleştiler. (MNBBD38)
(vasıta işlevinde)
Bir mermer istiyorum, arzumca oymak için (BKÇ/GYŞ114)
(görelik işlevinde)
(sanki) ... /+(n)CA/
Bir heykel umursamazlığı içindeydi ve sanki önümüzde akan
Yeşilırmak’ın yorgunluğunca pervasızdı. (MNBBD174)
(benzetme işlevinde)
/+cAsInA/
Gırtlağı parçalanırcasına öksürdü. (OKYK78) (niteleme işlevinde)
/+(n)DA/
İzmirli sevinçle Tavukçu’nun üstüne atıldı, bir çelmede adamı
betona yıktı. (OKYK82) (niteleme işlevinde)
Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nispetle daha çok
toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61) (zaman işlevinde)
Bu tehlikeli kalede ümeradan kimse kalmaya cesaret edemiyordu.
(ÖSH 52) (yer-yönelme işlevinde)
Bu durumda çıtkırıldım bir Paris saati kim bilir kaç kere tamirciye
giderdi. (HTYS73) (sebep işlevinde)
Pâdişahla onun hattı farksız derecede birbirine benziyordu.
(ÖSH19) (nicelik işlevinde)
Elmas Gelin, bir defasında kadına “Niye döversin şu tazecik
gelini?” diye soracak olmuştu da kadın soluya soluya üzerine
hörelenip “Sen bizim işlerimize karışma!” diye çıkışmıştı.
(SÇRA69) (sıralama işlevinde)
Gece gündüz demiyor Halil, hep ardında Ali’nin. (YKYÖ76)
(birliktelik işlevinde)
Her yanın avuçlarıma dökülüyor,
Çeşmeden akan suyun berraklığında. (AMDŞ50)
(benzetme işlevinde)
Bu vesileyle bilmediğim bir çok şeyleri öğrendiğim hâlde onu bir
türlü bulamadım. (AHTBŞ16) (karşıtlık işlevinde)
Ve dağ bütünüyle –ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horsanlı
olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden
doğmuştu. (MNBBD19) (vasıta işlevinde)
Günün birinde herhalde bir sebep halk olunacak, mapusane kapıları
açılacak, babalar, sevgililer, oğullar sılalarına kavuşacaklardı.
(OKYK24) (ihtimal işlevinde)
Hâlâ bile bu keskin realizm ötesinde, bütün imkansızlığını bilmeme
rağmen bir anlaşma noktası bulunabileceğine inanırım. (AHTBŞ5)
(ekleme işlevinde)
daha
Kalede kapalı kalanlar, Barhan Bey’in karşısında, ümitsiz bir inatla,
üç gün daha dayandılar. (ÖSH46) (zaman işlevinde)
Su dökülen yerin yalımları, su dökülür dökülmez birkaç misli daha
büyüyordu. (YKYÖ72) (nicelik işlevinde)
Ankara kalesi bu akşam saatinde bana bir milletin, târihinin ne
kadar uzun olursa olsun, birkaç büyük ana vak’anın etrâfında dönüp
dolaştığı, birkaç büyük ve mübârek rüyâya yaratıcı hamlenin ta
kendisi olan bir îmânın devâmına bağlı olduğunu bir kere daha
öğretti. (AHTBŞ20) (tekrar işlevinde)
/+(n)DAn/
Hay Allah senin müstahakını versin gibilerden içeri kaçtı.
(HTYS35) (niteleme işlevinde)
Ertesi sabahtan duşa giriyorum, ustanın uyarısı geldi aklıma.
(HTYS79) (ertesi sabahtan (hlk)) (zaman işlevinde)
Geceleri dar kapıdan çıkmaya çalışıyorlardı. (ÖSH 46)
(yer-yönelme işlevinde)
Öyle bir devim ki, ben, hakikatte pireyim,
Bir delik gösterin de, utancımdan gireyim. (NFKÇ103)
(sebep işlevinde)
Birbiri arkasından
Batan güneşler gibi,
Yelkovan ve akrebi
Döngüsünde durmadan,
Vuran kampanalarla
Geçiyor bütün günler,
Pişmanlığa sürgünler
Gibi günler ve günler... (AMDŞ71) (sıralama işlevinde)
Kızanlar, dört yandan hep abandınız!
Zeybeğin kanına ekmek bandınız! (NFKÇ385) (birliktelik işlevinde)
Yemeğin bol, sıcak kokusuyla yeni baştan sarsıldılar. (OKYK41)
(tekrar işlevinde)
Dalgınlığa filan boş verse de barışsa, sakalının altına girse,
Sölezli’nin koğuşuna çekip ikisi iki yandan otursalar kumara.
(OKYK17) (karşılıklılık işlevinde)
Hotantoca’dan Esperanto’ya kadar milyarlarca insan her yerde, her
Tanrı’nın günü, yüzlerce dilden durmadan konuşur. (HTYS16)
(vasıta işlevinde)
Hasan bu sabah her sabahkinden daha sevinçliydi. (YKYÖ72)
(karşılaştırma işlevinde)
Çarpsan kara sevdayı en azından yüz binle
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle (YBB/GYŞ283)
(yeterlik işlevinde)
Başını önüne eğmiş Eskici Baba, harıl harıl çalışıyordu ve bir
yandan da dükkâna zor sığmış iki üç kişiye yavaş, tatlı fakat içe
işleyen bir sesle Horasan’ı, Horasan’dan gelen yolları; Anadolu’yu,
Anadolu’nun Rumeli’ne uzanacak parmaklarını anlatıyordu.
(MNBBD21) (ekleme işlevinde)
/+(n)DAn aşağı/
On beş günden aşağı çıkmazmış, öyle dediler. (SÇRA48)
(zaman işlevinde)
(ta)... /+(n)Dan beri/
Buraya geldiği günden beri askeri istirahat ettiren Arslan Bey her
sabah erkenden atına biniyor, tek başına gerilerdeki ormanların
içine dalıyor, saatlerce kalıyor, gülerek dönüyor, “Hava
bozmayacak mı? Ah biraz sis olsa...” diye gözlerini gökten, kalenin
sallanan bayrağından ayıramıyordu. (ÖSH27) (zaman işlevinde)
/+(n)Dan dolayı/
Çok uzun ve çok kaba olan burnundan dolayı bu çobanın adına
halk “Burun” deyip çıkmıştır işin içinden. (MNBBD112)
(sebep işlevinde)
/+(n)Dan ötürü/
Tutmaz elim, topal ayağım uğru,
Amansız kara bahtımdan ötürü
Kan ter dolandığım yollar gölgesi. (AMDŞ122) (sebep işlevinde)
/+(n)DAn sonra/
Sen bunca didinmeden sonra hiç olacaksın.(MNBBD82)
(zaman işlevinde)
/+(n)DAn yana/
Kopmuş gidiyor dallarımdan...
Hayır, başımdan yana değil
Uykusuzluğum, ellerimden. (AMDŞ59) (sebep işlevinde)
/+(n)DAn ziyâde/
Zâten güneş o kadar sakin okadar hareketsiz bir halde alçalıyordu ki
dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyâde kulaklarımızda
toplanmıştı. (AHTBŞ69) (karşılaştırma işlevinde)
/-DIğInA/
Alabildiğine bana vermişler: “al!”
Dayanılmaz boşluğuyla bu evreni (AMDŞ145) (nicelik işlevinde)
/-DIğIncA/
Bu dağ başında, gelenler senden geliyor diye gönlümce, gücümün
yettiğince ağırladım onları. (MNBBD13) (niteleme işlevinde)
/(-DIğI) kadar/
Bu yüzden insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı.
(MNBBD49) (nicelik işlevinde)
/-DıkçA/
Gün geçtikçe birbirimize daha alıştık. (HTYS73) (zaman işlevinde)
-ek < /-(y)ArAk/
küttedek ( küt ederek) (hlk)
Küttedek kapıyı kapattı. (ÖSH81) (niteleme işlevinde)
evvel
Dört sene evvel padişah,onu sipahiler arasında görmüş, güzelliğine,
seci tavırlarına meftun olarak mahiyetine almış, kendisine birçok
hizmetler vermiş, bir sene içinde hatta çavuşbaşılığa kadar
çıkarmıştı.(ÖSH11) (zaman işlevinde)
gibi
Erzurum’da kaldığım müddetçe mahalli diyebileceğimiz musikiyi
şahsi bir macera gibi yaşamıştım. (AHTBŞ53) (niteleme işlevinde)
Boşuna sarmaz bu belini kollarım,
Gebe kalırsın her tutup öpüşümde
Ve bir gün tâze bir kanla iner kente
Bir bozkurt sürüsü gibi oğullarım. (AMDŞ87)
(benzetme işlevinde)
Bu dünyadaki gibi yersiz yurtsuz kalsaydım hâlim nice olurdu
benim? (MNBBD51) (karşılaştırma işlevinde)
(öyle) ... gibi
Öyle yeni doğmuş tay gibi bakma!.. (SÇRA16) (benzetme işlevinde)
(tıpkı) ... gibi
İşte bir kaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını
bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata
güz başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim.
(AHTBŞ24) (benzetme işlevinde)
/+((y)I)nAn/ hlk.
Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır. (AVŞ/GYŞ16)
(vasıta işlevinde)
/-(y)Ip/
Yaşanmış hayat unutulmuyor, ne de büsbütün kayboluyor, ne yapıp
yapıp bugünün veyahut dünün terkibine giriyor. (AHTBŞ15)
(niteleme işlevinde)
Durup durup düşlerini anlatırdı. (SÇRA69) (tekrar işlevinde)
için
Üsküdar çeşmesi candan su verir yaşlılara,
Ama ölmüşlerinin canı için sır vermez.
Kamyonlar ağıldar deli, Allah’a emânet. (TSH/GYŞ259)
(sebep işlevinde)
Böyle bir itham, canını devleti uğruna nezretmiş bir insan için ne
acı bir tahkir, ne acı bir küfürdü. (ÖSH19) (görelik işlevinde)
ile
Silahsız düşman, kendi lisanlarıyla tekrarladıkları bu emre bir
koyun sürüsü ululuğu ile itaat etti. (ÖSH 46) (niteleme işlevinde)
İşveyle bürünmüş tüle, bin zevk ile yorgun,
İranlı prenses gibidir şimdi Amasra. (MÇ/GYŞ197)
(sebep işlevinde)
Çekti, sol elinin başparmağı ile namlu demirini yokladı. (ÖSH55)
(vasıta işlevinde)
ile berâber
Bir yığın sezişler arasında, geniş karanlık bir suda imişim gibi, bu
su ile berâber akıyorum. (AHTBŞ67) (birliktelik işlevinde)
kadar
Bu yağmur beş dakika kadar sürdü. (ÖSH46) (zaman işlevinde)
Kapıdan iki yüz adım kadar uzaklaştı. (ÖSH43) (nicelik işlevinde)
Hiçbir şey kendi alın teri kadar bir insanı tatmin edemez.
(AHTBŞ65) (karşılaştırma işlevinde)
/+(y)lA/
Çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarla
Yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer. (EC/GYŞ238)
(niteleme işlevinde)
Üzme yetişir, üzme firâkınla harâbım. (MCA/GYŞ148)
(sebep işlevinde)
Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece onu
altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26)
(birliktelik işlevinde)
Anlaşıyorduk birbirimizle. (SÇRA29) (karşılıklılık işlevinde)
Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nispetle daha çok
toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61) (karşıtlık işlevinde)
En çok af ya da bir başka yolla çıkışını düşünmek hoşuna gidiyordu.
(OKYK101) (vasıta işlevinde)
Sibirya’nın 40 derece soğuğunda olduğu gibi, ekvatorun cehennem
sıcağında da aynı dakiklikle işlediği sınanmış. (HTYS3)
(karşılaştırma işlevinde)
/+(y)lA berâber/
Birdenbire kapı açıldı, tipi ve rüzgarla berâber içeriye girdi.
(AHTBŞ49) (birliktelik işlevinde)
/+(y)lA birlikte/
Düşüncemizin en haksız, en korkuncu;
Açan o ağulu çiçek delilikte,
Giren sır mezara cesetle birlikte,
Şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi,
Yılan ağzındaki elma... Ey, ateşi
En derin yerinde gizli gizli yanan! (AMDŞ88)
(birliktelik işlevinde)
/+(y)lA yan yana/
Şimdi bir gökyüzüdür o Bizans çarşıları
Saraylarla avlarla kölelerle yan yana (KÖ/GYŞ277)
(birliktelik işlevinde)
/+lAn/ (hlk.)
Ölünceye kadar her gün her gün sırtından kızgın demirlen
dağlanmak demektir. (YKYÖ57)
(vasıta işlevinde)
/-mAdAn/
Ve her Allah’ın günü böylece bıkıp usanmadan, yorulup
yüksünmeden, gönlünün uyarınca odun toplamak... (MNBBD66)
(niteleme işlevinde)
misâli
Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kol kola. (AMDŞ36) (benzetme işlevinde)
olarak9
Kendi adı ile tanınan camii bu muıhasara günlerinin hâtırası
olarak yaptırmış yahut da o günlerde tâmir ettirmiş olması çok
mümkündür. (AHTBŞ13) (sebep işlevinde)
önce
Eh işte, beş yıl önce nasılsanız öyle duruyorsunuz, içimde.
(SÇRA43) (zaman işlevinde)
örneği
Yavrusunu yitirmiş kuşlar örneği çırpınacağım
Herkes evlerine gidecek ben sokaklarda kalacağım.
(KAE/GYŞ253) (benzetme işlevinde)
(tıpkı) ... örneği
Tıpkı batan güneş örneği, akşamüstü,
Tüm güzellikleri aldı gitti dünyamdan. (AMDŞ161)
(benzetme işlevinde)
/-sA+/
Ara sıra da olsa, durmayan
Zamana boş verip, en uçarı
Sevgiyi emziren, özleyiştir... (GS/GYŞ210) (zaman işlevinde)
Ölecektin nasıl olsa,
Öldün alnından vurulu. (AMDŞ129) (doğrulama işlevinde)
Hiç değilse bugün düşünemem
Düşünemem yarın öbür gün (NC/GYŞ181) (yeterlik işlevinde)
Allah yazdıysa bozsun. (OKYK88) (şart işlevinde)
9
Bkz. 8. dipnot
sıra
(... ardı) sıra
Birbiri ardı sıra
Dizilmiştir yollara,
Birbiri ardı sıra;
Geçiyor pişmanlığa
Sürgünler gibi günler. (AMDŞ71) (sıralama işlevinde)
(... yanı) sıra
Vurmuş gitmiş ay ışığına; Yeşilırmağın yanı sıra. (MNBBD177)
(birliktelik işlevinde)
sonra
Teslim olmazsanız, beş dakika sonra kalenin içinde bir canlı
adam kalmaz. (ÖSH32) (zaman işlevinde)
uyarınca
Ve her Allah’ın günü böylece bıkıp usanmadan, yorulup
yüksünmeden, gönlünün uyarınca odun toplamak... (MNBBD66)
(görelik işlevinde)
bc.Cümlecikten zarf türeten morfemler
/+yA/
/(-(y)AcAğI)+nA/
Saatimin adı hastalıklıya çıkacağına, hastalığı ben kabûllenir
göründüm. (HTYS75) (karşılaştırma işlevinde)
/(-mA)+yA/
Şam her gün yeni bir fetih haberiyle seviniyor, câmiler şenleniyor,
Allah’a şükretmeye koşan halkı mâbetler almıyordu. (ÖSH93)
(sebep işlevinde)
Türk, ölmeyi teslim olmaya tercih eder. (ÖSH39)
(karşılaştırma işlevinde)
/(-mAsI)+nA/
Güldük gülmesine de hep bir örnek entarimizle pamuk toplayan
kadınlar olduk Ferideciğim. (SÇRA14) (karşıtlık işlevinde)
/+(y)A dek/
/(-(y)IncA)+(y)A dek/
Ne çektik böyle gülünceye dek,
Eh şeniz işte hep bu düğünde! (AMDŞ72) (zaman işlevinde)
/+(n/y)A göre/
/(-DığI)+nA göre/
Anası öldüğüne göre sılasında bekleyeni yoktu. (OKYK24)
(sebep işlevinde)
Müslümanlardan da cehennemde yanacaklar olduğuna göre bu
dinin Hıristiyanlıktan farkı neredeydi. (MNBBD45)
(karşılaştırma işlevinde)
/+(n/y)A kadar/
/(-(y)A)+yA kadar/
Nizamettin Bolayır, beş buçuğa beş kalaya kadar çalışır. (HTYS61)
(zaman işlevinde)
/(-(y)An)+A kadar/
Çaydanlık cızırdayana kadar konuşulmadı. (OKYK44)
(zaman işlevinde)
Bu sensizlik, evren bitene kadar büyük! (AMDŞ161)
(nicelik işlevinde)
/(-(y)IncA)+yA kadar/
Yalnız, şu karşıdaki tepelere varıncaya kadar kaleden dışarı
çıkmayacağı-nıza söz veriniz. (ÖSH 42) (zaman işlevinde)
/(-mA+sI/lArı)+(n/y)A karşın/
Sonra şortu ve bluzu ile denize atladı, kız arkadaşlarının
engellemeye çalışmasına karşın kıyıya yüzmeye başladı. (HTYS22)
(karşıtlık işlevinde)
/(-mAsI)+(n/y)A rağmen/
Kazalarda o kadar büyük ve devamlı tahribat yapmıştı ki hafif
ürpermelerden başka bir şey kalmamasına rağmen halk bir türlü
evlerine girmek istemiyordu. (AHTBŞ44)
(karşıtlık işlevinde)
Sonradan öğrendiğime göre muhtelif çarşılarında on binlerce
zanaatçı çalışır, saraçlarının yaptığı eğerler, bütün şark
vilâyetlerine hatta Tebriz’e kadar gidermiş. (AHTBŞ25)
(görelik işlevinde)
... /-(y)A/... /-(y)A/
Yolda sevdiklerini eke eke kendini Suşehri’nde veya Sivas’ta bulmuş
hangi biçare, sadece hatırlamanın kuvvetiyle bu yüksekliklere erişti?
(AHTBŞ55) (niteleme işlevinde)
Hem uyduruyorlar, uydurduklarını bile bile, az sonra da
uydurduklarını gerçeğe çevirip inanıyorlardı. (YKYÖ67)
(karşıtlık işlevinde)
/-(y)AlI/
Rıfkı Bey’in rekoru kırılalı ayı geçti. (HTYS) (zaman işlevinde)
/-(y)AlI beri/
Ah aman ben, haminnemin incecik ölüsünü
Göreli beri teneşirde, aman aman teneşirde
Ölümü düşünürüm. (BA/GYŞ304)
(zaman işlevinde)
ama
Çok ümit verici başlamıştı ama,sesi nedense yarıda söndü(HTYS35)
(karşıtlık işlevinde)
/-(y)AndA/
O’nunla buluşmak var,
Sıra bize gelende. (NFKÇ272) (zaman işlevinde)
/-(y)ArAk/
Gündüzleri, elleri arkasında, kendi kendine, tenhalarda volta
vurarak Fatma’yı düşündükten başka, geceleri Adembabalar
uyuduktan sonra tünediği pencereden gözlerini kırmızı kiremitli
yapıya dikerek Fatma’yı, hep Fatma’yı düşünüyordu. (OKYK101)
(niteleme işlevinde)
/-(y)ArAktAn/
Çiçekleri sularken akşamüstü,
Bol saçlı başında tembel bir örtü,
Yumuşak zincirlerini sürüyerekten
Eski bir şarkıyı tekrarlar, neden: (AMDŞ64) (niteleme işlevinde)
bile
Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur da
uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku ile
uyanıklık arasında bile- şişede kalanı içerdi. (MNBBD49)
(karşıtlık işlevinde)
/(-DIG(lAr)I)+(n)CA/
Bildiklerinde ve anlattıklarınca Veli Baba, çok yıllar önce
Doğu’dan... yiğitlerin harman, güzelliklerin seyran ve velilerin
devran olduğu Horasan Elleri’nden gelmiştir. (MNBBD15) (görelik
işlevinde)
/(-mIş)+çAnA/ (hlk.)
Tozlar bulutmuşçana yol boyunca asılıp kalıyorlardı. (YKYÖ24)
(benzetme işlevinde)
/+CAsInA/
/(-mIş/-(A/I)r)+CAsInA/
İnsancasına, erkekçesine
Bana bir bardak su dercesine
Bir türlü söylemeden gidersem yanarım. (BRE/GYŞ125)
(niteleme işlevinde)
/hani ...(-mIş)+CAsInA/
Hani kiprit taneleri alev almışçasına avucunda sızılar acılar
duydu... (SÇRA16) (benzetme işlevinde)
çünkü...
O eski bir güvercindi, çünkü tenhaydı şehirler, (ÜT/GYŞ289)
(sebep işlevinde)
/dA/
Şimdiye kadar ben sana kıyamadım da söylemedim. (YKYÖ50)
(sebep işlevinde)
/+(n)DA/
Büyük randevu... Bilmem nerede, saat kaçta?
Tabutumun tahtası, bilmem hangi ağaçta? (NFKÇ134)
(zaman işlevinde)
/(-DIG(lAr)I)+ndA/
Bildiklerinde ve anlattıklarınca Veli Baba, çok yıllar önce
Doğu’dan... yiğitlerin harman, güzelliklerin seyran ve velilerin
devran olduğu Horasan Elleri’nden gelmiştir. (MNBBD15)
(görelik işlevinde)
/(-mAk)+tA/
“Vire”yi zâten bozmasını hiç düşünmeyen şövalyeler, bu teminatı
vermekte10 bir beis görmediler. (ÖSH 43) (sebep işlevinde)
/+(n)DAn/
/(-mA(k))+DAn/
Kethüda gibi bu sessiz, bu manasız beklemeden bütün askerler
sıkılıyorlar, bir şey anlatamıyorlardı. (ÖSH27) (sebep işlevinde)
İlkokul çocuklarını toparlamaya gelen minibüsün
bekletilmekten hoşlanmaz. (HTYS) (sebep işlevinde)
şoförü
Tevekkeli atalarımız işleyen demir pas tutmaz, aşınmak
paslanmaktan yeğdir dememiş. (HTYS45) (karşılaştırma işlevinde)
10
Bu zarf morfemini /-mAkta/ biçiminde de almak mümkündü. Ancak bundan gelişmiş olan
şimdiki zaman eki ile karıştırılacağı için /(-mAk)+ta/ biçiminde değerlendirmek gerekir.
/(-Iş(In))+DAn/
Derviş Yunus’un o el bağlayışından bu boyun büküşünden o saatte
anladı. (MNBBD67) (sebep işlevinde)
/+(n)DAn başka/
/(-DIk)+tAn başka/
Esrar, afyon, bıçak, şu buyla ilgisi olmadıktan başka, acından
geberse kimsenin bir şeyini çalmaz, ötekiler gibi izmaritine zar
atmazdı. (OKYK10) (ekleme işlevinde)
/+(n)DAn ziyâde/
/(-(y)An)+DAn ziyâde/
Bir kalbim var ki benim, sevdiğinden burkulur:
Kahredenden ziyâde, sevilenden korkulur. (NFKÇ217)
(karşılaştırma işlevinde)
Deyin (hlk.) Bkz. diye
Kurulma sevdiğim güzelim deyin (AVŞ/GYŞ15) (sebep işlevinde)
/-DIğIndA/ -/-DIğImdA/
Yılların çoğu sen köşende oturup düşüncelere daldığında geçti.
(SÇRA59) (zaman işlevinde)
Onu görürdüm göllere girdiğinde, bıldırcın avladığımda akşama
Gelir ateşime sokulurdu, o eski bir güvercindi.
Başka kimsecikler de yoktu galiba. (ÜT/GYŞ289) (zaman işlevinde)
/-DIğIndAn/
Doğudan gelen bir Türk, Batı’da kuvvetlenen bir Türk’ü perişan
etmekle ne kazanmış bilinmez bilinmesine ya, bir küffar ehli bu
işten kazançlı çıktığından kardeşin kardeşe saldırması acâyip
düşmüş. (MNBBD158) (sebep işlevinde)
/-DIkçA/
Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık,
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;(YKKGK10)
(niteleme işlevinde)
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! (YKB/GYŞ)
(zaman işlevinde)
Sevgimiz arttıkça sen biraz daha tedirgin olurdun. (TBYDBY13)
(sebep işlevinde)
/-DIktA/
Arkadan bakıldıkta taş çatlasa 55’ten fazla vermezsiniz. (HTYS31)
(zaman-niteleme işlevinde)
/-DIktAn sonra/
Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu
martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur
atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19)
(zaman işlevinde)
diye ( de- + /-(y)A/) Bkz. /-(y)A/
“boya cila yimbeş, boya cila yimbeş!” diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri. (YBB/GYŞ282)
(niteleme işlevinde)
Ve aslı olmayan bir şeye,
Beni bunca yıl inandırdı diye,
Dargın öleceğim Fuzuli’ye... (HH/GYŞ293) (sebep işlevinde)
fakat
Bir ishak sesi var. Kız uzaklaştı.
Fakat bende o baş dönmesi var. (FNÇ/GYŞ28)
(karşıtlık işlevinde)
gerçi
Yıllarca sürecek daha bu kavga
Yatışır gerçi ölümle bizde. (HH/GYŞ292) (karşıtlık işlevinde)
gibi
(/-(A/I)r/) gibi/
-Bir kedi sever gibi okşasın istiyorum
Parmakların saçlarımı. (AMDŞ33) (niteleme işlevinde)
(/-mIş/) gibi
İçerisini çabucak gözden geçirdikten sonra, aradığını bulmuş gibi
haykırdı: (OKYK8) (niteleme işlevinde)
(/-DIğI/) gibi
İki taraf da karşısındakine kendi hayâlindeki özellikleri giydirir,
işine geldiği gibi... (HTYS17) (niteleme işlevinde)
Gardiyanlar kapıyı açtıkları zaman “Serseriler”, eskiden olduğu
gibi kapıya saldırmadılar. (OKYK66) (benzetme işlevinde)
Sibirya’nın 40 derece soğuğunda olduğu gibi, ekvatorun cehennem
sıcağında da aynı dakiklikle işlediği sınanmış. (HTYS3)
(karşılaştırma işlevinde)
Ama Yunus Emre, bu garip derviş, çile boyunca kendi arzu ettiği
gibi piştiğine inanmıyordu. (MNBBD67) (görelik işlevinde)
(/-Iyor/) gibi
Yerlere kazıklanmış kır atlar, yabancı kokular duyuyor gibi, sık sık
başlarını kaldırarak kişniyorlar, tırnaklarıyla kazmaya çalıştıkları
toprakların nemli çimenlerini otluyorlardı. (ÖSH23)
(niteleme işlevinde)
/+(y)In/
/(-mAksIz)+(y)In/
Geldi yorgun ve hazin,
Hiç de sezdirmeksizin,
Sularda kabrimizin,
Yolunu açan vapor... (NFKÇ162) (niteleme işlevinde)
/-(y)IncA/
Onun bu rejimine dayanamayan Üftâde, kış gelince ister istemez
odasını ayırıyordu. (HTYS31) (zaman işlevinde)
Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece
onu altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26)
(sebep işlevinde)
Böyle olunca, her şey değişir, peşinde koştuğumuz muvazeneyi
buluruz. (AHTBŞ66) (karşıtlık işlevinde)
/-(y)Ip/
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.(YKKGK10)
(niteleme işlevinde)
Kışın beyaz yakalıklı okul üniforması içinde saf birer yavrucuk
görünmesini, yaz gelip de dar süveterler ve blucinler giyince, birden
on yaş büyümüş bakışlarla küçük dişi pozları taslamasını ne güzel
becerirler. (HTYS14) (zaman işlevinde)
Dolmuş Koca Sinan’ın gözbebekleri ama, genç köylüden utanıp
ağlayamamış. (MNBBD78) (sebep işlevinde)
için
(/-DIğI/) için
Osmanlı toprağına geçtiği için özür diliyor, birbiri arkasına elçiler
gönderiyordu. (ÖSH60) (sebep işlevinde)
(/-DIğI/) için (midir nedir)
Çocukluğumda, hep sümbül sabahlarına uyandırdığı için midir
nedir ramazan bayramını daha çok severim. (MNBBD190)
(sebep işlevinde)
(/-mAk/) için
Verse üç gün önceden hazırlığa girişecek, saç yaptıracak, işi
önemseyip elbise beğenmeyecek, ele güne küçük düşmemek için
kendini zora sokacak. (HTYS61) (sebep işlevinde)
(/-mAsI/) için
Hatta gömülmesi için yanına sokulmak lâzımdır. (AHTBŞ52)
(sebep işlevinde)
(... hani) ... işte (... ya)
Baharda geleceğim diyordun hani?
Haydi gel, daha ne bekliyorsun
İşte mevsim bahar ya! (BSE/GYŞ207)
(gösterme işlevinde)
kadar
(/-(y)AcAk/) kadar
Yoksa hiç bulunmayacak kadar uzak mı
Dudakları öpüşlerle dolu geceler? (AMDŞ13) (nicelik işlevinde)
(/-DIğI(n)/) kadar
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar (CS/GYŞ261)
(karşılaştırma işlevinde)
/-ken/
Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti
karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH17)
(niteleme işlevinde)
Gün ışırken Abbas yürüdü, Anavarza kayalıklarına kadar çekildi
gitti. (YKYÖ27) (zaman işlevinde)
/-kenden/
Daha Halıcıoğlu’na giderkenden alıştırmış kendini. (HTYS30)
(zaman işlevinde)
ki
Tam kapı kapanıyordu ki, boynunda antrenman çantası, elinde bir
valiz, Cüneyt koştu geldi, yetişti. (HTYS38) (zaman işlevinde)
Camekânlı tezgâhı o kadar dardır ki içine ancak kendi sığar,
müşteri dışarda durur, konuşur. (HTYS75) (sebep işlevinde)
Cesur ve onurlu diyecekler
Halbuki11 suskun ve kederliyim. (İÖ/GYŞ307) (karşıtlık işlevinde)
Onun yerinde ben olmalıyım ki...(...) Saklardım ağa. (OKYK39)
(karşılaştırma işlevinde)
Koca yılın üç yüz altmış beş tayını karşılığında alınan beş liranın
üstüne kırk beş daha eklenmeliydi ki bir kilo kesmeşeker alınsın.
11
Bu örneğin kalıplaştığı düşünülebilir.
(OKYK22) (yeterlik işlevinde)
Islak ıslak teknede oturan deminki kız aksi bir şey söylemiş olmalı
ki, oğlanlardan biri kayanın kenarına tırmandı, ona bir şamar
şaklattı. (HTYS22) (ihtimal işlevinde)
/+(y)lA/
/(-(y)An)+lA/
Güldü, naralar attı, hiç alışılmadık biçimde önüne gelenle şakalaştı.
(OKYK103) (karşılıklılık işlevinde)
/(-mAk)+lA/
Yutanlar da yutulanlar da ağız ucuyla birer: -Aleykümselâm
sallamakla yetindiler. (OKYK55) (niteleme işlevinde)
Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir işi görmekle yorulmuş belli;(YKKGK11)
(sebep işlevinde)
/(-mAsI)+(y)lA/
Güneşin çıkmasıyla kıyılar “manzara-yı umumiye” içinde yerlerini
alıverir. (HTYS13) (zaman işleviyle)
/(-mAk)+(y)lA berâber/
O biçâre kerpiç evlerin bütün fakirliğini iyi bilmekle berâber
kendimde olmayan bir şeyi onlarla tasavvur ederdim. (AHTBŞ5)
(birliktelik işlevinde)
/(-mAk)+(y)lA birlikte/
Yıllar yılı mapusane köşelerinde unutulup da yolu Âdembabaların
arasına düştüğü zaman çevresini pek yadırgamamakla birlikte,
onlara benzemeye çalışmıştı. (OKYK24) (karşılaştırma işlevinde)
lâkin
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lâkin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. (YKB/GYŞ7)
(karşıtlık işlevinde)
+leyin
(-dik)+leyin
Karlı başın yüce dedikleyin yüce,
Sükûn içindeki heybetin gönlümce. (AMDŞ88) (nicelik işlevinde)
/-mAdAn/
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. (NFKÇ154)
(niteleme işlevinde)
Daha kapıya varmadan bu birinci sarsıntıyı o tarifi güç gürültü ile
ikinci ve üçüncü sarsıntı takip etti. (AHTBŞ43) (zaman işlevinde)
-mAdAn (...) evvel/
Malazgirt’te bileğinin kuvvetiyle, dehasının zoruyla bize bu aziz
vatanın kapılarını açan Alparslan’ı, muharebe emrini vermeden
evvel hangi kuvvetler ziyaret etti ve ona neler gösterdi? (AHTBŞ19)
(zaman işlevinde)
/-mAdAn önce/
Başgardiyanın yolunu tutmadan önce, Tavukçu: -Ampulü biz
isteyelim, dedi. (OKYK70) (zaman işlevinde)
mâdem ...
Mâdem güzeldin yakmak sana düştü
Yani bir sönmeyen kor cana düştü. (ATO/GYŞ267)
(karşıtlık işlevinde)
/-mAzdAn evvel/
Her hükmü, her kararı vermezden evvel bir kere kendi
vicdanından geçirirdi. (ÖSH88) (zaman işlevinde)
/mI/
Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım;
Nihâyet döne döne aynı noktaya vardım. (NFKÇ245)
(zaman işlevinde)
oysa, ama ...ya
Silahlarımı da severdim, güvercini de,
İnsanları da severdim, hiç görmemiştim oysa,
Ama ben insandım ya, o eski bir güvercindi,
O eski bir güvercindi her şeyi anlamaya. (ÜT/GYŞ289)
(karşıtlık işlevinde)
/-sA+/
Öldürüp de, babasının kanı yerde kalmışsa, kalıp da babasını
hortlatmışsa, o hortlak da kıyamete kadar kanı yerde kaldığından,
yeryüzünü her gece hortlayarak cehennem acısında çığrışarak, bin
bir kılığa girerek dolaşıyorsa...[ölmeli](YKYÖ63) (sebep işlevinde)
Güneşle bir tutsam girmez hizâya;
Dar bulur, sığmam der, dipsiz fezâya (NFKÇ68) (karşıtlık işlevinde)
Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim
tarafındansa buraya kadar gelmişti. (HTYS50)
(vasıta işlevinde)
Ulan sizin yerinizde olsam insan diye gezmem be! (OKYK81)
(karşılaştırma işlevinde)
Büyük hanım hizmetimizde bir kusur olduysa affet. (SÇRA61))
(ihtimal işlevinde)
Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur
da uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku
ile uyanıklık arasında bile- şişede kalanı içerdi. (MNBBD49)
(şart işlevinde)
/(+(n/y)A ... -(A/I)r)-sA+ ...-sIn/
Ne pahasına olursa olsun sözünü tutacaktı. (AHTBŞ44)
(kesinlik işlevinde)
(eğer) /-sA+/ (eğer)
İnönü’nde genç kumandan İsmet Paşa, 1922 yılının 26 Ağustos
gecesi Dumlupınar’da Başkumandan Mustafa Kemal -eğer
uyudularsa- nasıl bir rüya gördüler. (AHTBŞ19) (ihtimal işlevinde)
Büyük harpten önceki yıllarda Erzurum’da yaşayan Kolağası Ali
Rıza Bey’de gelecek şöhretini eğer bu repertuar tamamiyle diske ve
tele alınmışsa Faruk Kaleli’ye borçlu kalacaktır. (AHTBŞ60)
(şart işlevinde)
Yaslandığı duvarsa eğer kendisi de duvar; yaslandığı bir ağaç ise
eğer kendisi de ağaç –fakat her dem gökyüzü ve her dem bütün
yeryüzü- olarak günlerini geçirirdi. (MNBBD104) (şart işlevinde)
/(-mAktAn)-sA+/
Azarlanmaktansa kurşun yemeye razıydı. (OKYK11)
(karşılaştırma işlevinde)
(nasıl) ... /-sA+/ ...
O nasıl harp adamı ise ben de harp adamıyım. (ÖSH25)
(karşılaştırma işlevinde)
(ne zaman) ... /-sA+/ ...
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şâirliğimden utanırım. (BRE/GYŞ125) (zaman işlevinde)
/-mAk üzere/
Kork! Bahar seni bir al güle döndürebilir
Bir daha göstermemek üzere gökyüzünü. (AMDŞ56)
(niteleme işlevinde)
Ismarlananları almak üzere Tavukçu, elinde bütün bir beş liralık,
koğuştan fırlarken kapıda İzmirli Kenan’a rastladı. (OKYK34)
(sebep işlevinde)
ya
Bir insan böylesine küçülüp böcek haline gelemez ya, Hasan geldi.
(YKYÖ63) (karşılaştırma işlevinde)
II.BİRLEŞİK ZARFLAR
Birden çok sayıda eş görevli türemiş zarfın birleştirilmesiyle
oluşturulmuş
zarflardır.
Bunların
çoğunluğu
ikilemeli
zarflar
biçimindedirler. Birleşik zarfları belirlerken özellikle zarf öncesi yapılarıyla
birleşik kelime özelliği gösteren ve zarf olarak kullanılabilen dil birliklerine
dikkat etmek gerekir. Aksi halde kelime grubu ve cümlecikten oluşan yalın
zarflarla karıştırılabilir. Örneğin: “...şırıl şırıl..” kelime grubu, zarf öncesi
işleviyle yansımalı bir ikileme ismi, “...gider gitmez ...” ise ikileme
biçiminde bir sıfat cümleciğidir ve her ikisi de birer yalın zarftır. Buna
karşılık., “...yıllarca bizim tarlalarımızı süre süre...”, “...arada-sırada...”, “
...otura-kalka...” vb ikilemeli örnekler ikişer tane, türemiş, benzer yapılı
zarfın birleştirilmesi/tekrarı yoluyla oluşturulmuş birleşik zarf örnekleri
olarak gösterilebilir. Birleşik zarf yapıları, daha çok hal ve zarf-fiil ekleriyle
kelime, kelime grubu, cümleciklerden oluşturulan zarfların tekrarı veya
birleşimleri olarak karşımıza çıkmaktadır.
Birleşik zarfları, Yalın+yalın, türemiş+türemiş ve yalın+türemiş /
türemiş+yalın yapılarına, onları da [K+Ø], [Kgr+Ø], [Cck+Ø]; [K+z],
[Kgr+z] ve [Cck+z] parçalarının birleşimlerinden oluşan yapılara ayırabliriz.
İncelediğimiz metinlerden belirlediğimiz bütün kalıplar ve örnekleri
işlevlerine göre zarflar kısmında, verilmiştir.Konunun anlaşılmasına
yardımcı olmak için aşağıda birkaç örnek verilmiştir.
a.Yalın+yalın yapılı birleşik zarflar
aa.{[K+Ø] + [K+Ø]}yapılı birleşik zarflar
Bâzan kupkuru, bâzan fırından yeni çıkmış, ama her zaman
çamurdan farksız [tayın veriyordu]. (OKYK22) (zaman işlevinde)
Hasan bir baktı, iki baktı, nasıl oldu kendisi de bilmiyor, anasını
dövenlerin üstüne saldırdı. (YKYÖ13) (nicelik işlevinde)
ab.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø]}yapılı birleşik zarfları
Bunun için de, bütün gün koş oraya, koş buraya yorgun düşen
Âdembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24)
(sebep işlevinde)
ac.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik zarflar
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânümânın şen, için şen, kâinâtın şen. (MAE/GYŞ4)
(niteleme işlevinde)
ad.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik zarflar
Bir bakıyorsun karşında ak kefene bürünmüş bir adam, bir
bakmışsın bir it aya karşı ürüyor; bir bakmışsın... (YKYÖ73)
(sıralama işlevinde)
b.Türemiş+türemiş yapılı birleşik zarflar
ba.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik zarflar
... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
Büyük anneannemin masallarıyla, Kerem’den, Yunus’tan
okuduğu beyitlerle, bana öğretmeye çalıştığı yıldız adlarıyla
muhayyilemde büyülü hâtırası hâlâ pırıl pırıl tutuşur. (AHTBŞ21)
(birliktelik işlevinde)
bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik zarflar
... /+(n/y)A [kadar] ... /+(n/y)A kadar/
Bu hal, her sınıfı kendi hayatında, kendi zevkinde rahat ve müstakil
bırakarak, mesut ederek İkinci Meşrutiyete hatta biraz sonrasına
kadar sürer. (AHTBŞ35) (zaman işlevinde)
bc.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik zarflar
... /-(y)Ip/ ... /-(y)Ip/
Tahtalara vurup vurup, kulak memelerini çekip çekip, “Bizim
Albay gençlere taş çıkartır” derler. (HTYS) (niteleme işlevinde)
bd.{[Cck+z] + [K+z]} yapılı birleşik zarflar
... +gibi ... /+(n)CA/
Okşar gibi, sessizce esip, çizmede rüzgar
Durgun suların üstüne yer yer kırışıklar. (MÇ/GYŞ197)
(niteleme işlevinde)
be.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik zarflar
... /+(n)DA/ ... /+(n/y)A/
Bir kuzeye doğru kayalığın ucunda baştan başa yürüyor, sonra
kayalığın ucunda geriye dönüyordu. (YKYÖ83)
(yer-yönelme işlevinde)
bf.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik zarflar
... /+(n)CA/ ... /+(n)CA/
Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın! (MAE/GYŞ4)
c.Yalın+türemiş/türemiş+yalın yapılı birleşik zarflar
ca.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik zarflar
... /+(n)DAn/ ... +Ø
Eskiden taşarak güldür güldür akan bu su sonraları her şey gibi
küskün akar olmuş... (SÇRA13) (sıralama işlevinde)
cb..{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik zarflar
... +Ø ... /+(n/y)A/
Fikret nasıl kurulmuş, içiçe bu iklimler? (NFKÇ37)
(niteleme işlevinde)
Aşağı toplantı odasına indi. (HTYS57) (yer-yönelme işlevinde)
cc.{[Kgr+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik zarflar
... /+(n)DAn/ ... +Ø
Gün olur sürüyüp beni derbeder
Bu ses rüzgârlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür berâber,
Ansızın haykırır bana: -Nerdesin? (AKT/GYŞ49)
(birliktelik işlevinde)
cd.{[Cck+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik zarflar
... /-(y)IncAya kadar/ ... +Ø ... +Ø
Ölünceye kadar her gün her gün sırtından kızgın demirlen
dağlanmak demektir. (zaman işlevinde)
II. B Ö L Ü M
B.İŞLEVLERİ BAKIMINDAN ZARFLAR
Yapı kavramında olduğu gibi işlev kavramında da açıklık olması
konuyu daha iyi biçimde ortaya koymamızı sağlayacaktır. İşlev kelimesinin
görevlendirme, fonksiyon yahut kullanım karşılıklarında kullanıldığını
biliyoruz. Ancak bazılarının bunu çok yanlış bir yaklaşımla anlam yerine
kullandıkları da görülüyor.
İşlev, genel anlamda bir bütünü oluşturan birimlerin o bütünü
oluştururken yüklendikleri görev yahut bütün içerisindeki fonksiyon olarak
açıklanabilir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken, söz konusu birimin
başka ortamlarda yüklendiği/yüklenebileceği görevler bakımından değil
yalnızca ele alındığı, ortaya çıktığı bütün içinde yüklendiği görev(ler)
bakımından değerlendirilmesi zorunluluğudur. Aksi taktirde mevcut, açığa
çıkan işlevle potansiyel işlev karıştırılır. Bunu daha belirgin bir biçimde
ortaya koymak için söz konusu dil birliğinin yapısını, işlevini ve anlamını
belirlerken nasıl davranmak gerektiğine bakmak gerekir. Dil birliğine sadece
kendisini oluşturan kurucular ve bunların nasıl birleştirildikleri açısından
bakılırsa yapı, o birliğin görevlendirildiği, dahil olduğu üst birliğe göre niçin
görevlendirildiğine bakılırsa işlev belirlenebilir. Aksi halde işlev; yapı,
anlam -ve ne anlama geldiği hala kavranamayan ve her birinin alt
bölümleriyle ilgili değerlendirilmesi gereken- çeşitle hep karıştırılacaktır.
Burada zarfların işlevlerini ele alacağımız için onun
görevlendirildiği birlikleri iyi tanımak/belirlemek zorundayız. Yukarıda
genel olarak zarfların fiille ilgili bir dil unsuru olduğuna değinmiştik. Ancak
onlar bir cümlede öğe boyutunda bir ilişki söz konusu olduğunda yüklem
fiilin tamamlayıcısı olurlar ve bu yüzden Zarf tümleci/tamlayıcısı şeklinde
adlandırılmaları gerekir. Ancak bugün Türkçe’yle ilgili dil bilgisi
kitaplarında bir yerde bu genel adla karşımıza çıkarken bir başka yerde
kendisinin bir alt kümesinin adı olan Yer tamlayanı/tamlayıcısı ile birlikte
kullanılmaktadır. Ayrıca cümle çözümlemelerinde Zarf tümleci adının,
onunla sıkça karıştırılan, çok yanlış bir biçimde kullanılmaya devam edilen
ve aynı zamanda bir yapı adı olan Edat tümleci ile birlikte kullanıldığı
görülmektedir. Yine belki genel anlamda bir işlev adı olan fakat
öğretilmesinde ve işletilmesinde yapısal özelliklere bakılarak ayırt edilmeye
çalışılan Dolaylı tümleç ile karıştırıldığı bir gerçektir. İşte bütün bunların
düzelmesi için zarfların işlevlerini ve sözdizimsel kullanımlarını iyice
belirlemek zorundayız. Bu düşünceden hareketle onların işlevsel
özelliklerini dikkatli bir biçimde belirlemeye çalıştık. Üzerinde çalıştığımız
metin örneklerinde çoğunlukla cümle düzeyi işlevi belirlemeye yetmekteydi;
ancak bazı durumlarda cümle üstü birliklere başvurmak zorunda kaldık.
Özellikle aynı zarfın farklı birlikteliklerden dolayı farklı işlevler
yüklendiğini gördük. Bu konuda yardımcı olması için çalışmanın sonuna bir
alfabetik dizin ekledik
Türkçe’deki zarflar, işlevleri bakımından büyük çeşitlilik
göstermektedir. Bunları öncelikle tek işlevli ve çok işlevli oluşlarına göre iki
kısımda ele aldık.
A.TEK İŞLEVLİ ZARFLAR
Tek işlevli zarflar, alfabetik sıralamayla benzetme, birliktelik,
doğrulama, ekleme, görelik, gösterme, ihtimal, karşılaştırma, karşılıklılık,
karşıtlık, kesinlik, nicelik(miktar/azlık-çokluk), niteleme(hal/durum), sebep,
sınırlandırma, sıralama, şart, tekrar, vasıta, yeterlik ve zaman olarak
ayrılmaktadır. Biz bu çalışmada onları sayıca genişlik ve zenginliklerine
göre sıraladık.
Zarfları aslında temelde iki başlık altında toplamak mümkündü:
Niteleme zarfları ve Belirtme zarfları. Ancak onların bu özellikleri öncelikle
fiille ilgileri bakımından değerlendirildiği taktirde aydınlanabilir. Aksi halde
farklı işlevde olan benzer yapılı zarflar karıştırılabilir. Ayrıca niteleme
işlevinin belirtme için de kullanıldığı düşünülürse burada vereceğimiz tek
cümle örneğinde bu işlevleri her zaman sağlıklı olarak belirlememiz
mümkün olamayacaktı.
Dikkat edilecek olursa yukarıdaki zarf çeşitleri arasında soru
zarflarını vermedik. Bunun nedeni saydığımız bütün zarfların sorulu
biçimleri olmasıdır. Örneğin : benzetme-soru, karşılaştırma-soru, nitelemesoru, nicelik-soru, tekrar-soru vb. Ancak maalesef sınırlandırma ve
sınıflandırma yanlışı sonucu bir çok kitapta soru zarfları diğer zarfların
paralelinde, aynı dizinin bir elemanıymış gibi değerlendirilmiştir12. Bu
yüzden onu ayrı bir kategoride almak gerekir. Biz soru zarflarını ilgili diğer
işlevlerine göre yerleştirerek verdik. Ayrıca bölüm sonuna soru zarflarıyla
ilgili kısım eklemeyi uygun bulduk.
01.NİTELEME ZARFLARI
Niteleme zarfları fiilin yapılma/olma niteliklerini bildirmek için
kullanılırlar. Niteleme anlamı bildiren bütün kelime, kelime grubu ve
cümlecikten oluşan isimler, doğrudan yahut ek ve/veya edatlarla zarflaşmış
biçimleri niteleme tamlayıcısı olarak kullanılırlar. Türkçe’de oldukça çok
kullanılırlar Bu durum onların diğer zarflara göre sayıca fazla olmasına
sebep olmuştur. Dilbilgisiyle ilgili eserlerde niteleme adı yanında, hal,
durum ve yanlış olarak nasıllık-nicelik adları kullanılmıştır.13
I.Tekli niteleme zarfları
a.Yalın niteleme zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın niteleme zarfları
aç (kal-/yatıp kalk-) Birleşik fiilde.
Sen aç yatıp kalkarken hangisi bir lokma ekmek verdiydi?
(OKYK18)
Bir yoksul köylüyüm, bir gün çalışamazsam aç kalırız evcek o gün.
(MNBBD78)
açık
Kim şu vurulmuş yatan, ova boyunca,
Bir kan çeşmesine açık durup avcu? (AMDŞ91)
yazgısına açık tutacak kırallığımı
açık tutacak dağ yollarına sağnaklara
12
Bkz. N. Atabay-İ.Kutluk-S.Özel, Sözcük Türleri I, s.113; R.Şimşek, Örneklerle
Türkçe Sözdizimi, s.153; F.Bozkurt, Türkiye Türkçesi, s.288 ve 293; N. Koç, Yeni
Dilbilgisi, s.160
13
N.Atabay,a.ge. s.104; M. Ergin, Türk Dil Bilgisi, s.261.
senin bir akşamüstü çıkıp gittiğin kapı (KÖ/GYŞ278)
ağır (gel-) Birleşik fiilde.
Ah, omuzlarıma urba ağır gelir. (AMDŞ103)
âheste
Aheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın (YKB/GYŞ9)
alımlı
Alımlı (oturuyor)(SÇRA48)
aralık
Yolda, adımlarımı çağıracak geriye,
Aralık kalan kapım belki dönerim diye. (SES/GYŞ82)
asılı
Dallarda kırmızı çullar, sırmalı eğerler asılı duruyordu. (ÖSH23)
Bir keresinde asılı kalmıştı da kayada, nasılsa kurtulmuştu ama,
kurtulması çok zor olmuştu. (YKYÖ7)
Yuvası dallarına asılı kaldı. (BRE/GYŞ127)
aşırı
Kaya Ali, bu kadarını aşırı bularak çıkıştı: (OKYK83)
atik
Kaptan, dün tevfikhanedeki Kara Hacı’dan altı liraya satın aldığı
siyah pantolonunun cebinden çıkardığı bir avuç kağıt para içinden
kırış kırış bir iki buçukluk ayırırken, atik davranan Bobi yeni bir beş
liralığı kaptı, yüzüne sürmeye başladı. (OKYK53)
aydın
Sen, balkon çiçeklerinde durdun
Anneler aydın baktı arkamızdan (KAE/GYŞ252)
başka
Alın tokmağı vurun davula, sabahın ilk saatlerinde sesi başka çıkar.
(HTYS8)
belirsiz
Beyaz yelkenlerinde ölgün bir kızıllığın
Titrek son akisleri dalgalandı belirsiz; (AMA/GYŞ23)
beyhude ( Far. bî-hûde)
Beyhude dolandım; boşa yoruldum (AVŞ/GYŞ16)
Beyhude seslenir, beyhude çağlar
Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi. (FNÇ/GYŞ29)
borçlu
Büyük harpten önceki yıllarda Erzurum’da yaşayan Kolağası Ali
Rıza Bey de gelecek şöhretini eğer bu repertuar tamamiyle, diske ve
tele alınmışsa Faruk Kaleli’ye borçlu kalacaktır. (AHTBŞ60)
boş
Gittiler ... Bana dünyam
Birdenbire boş geldi. (NFKÇ130)
boş (bulun-) Birleşik fiilde.
Pişirseler ve bütünüyle bir olgun insan –insan-ı kamil- olsalar bile,
yine bir anları gelir, bir düşüncesiz çiğliğin dürtüsü içinde boş
bulunurlar. (MNSBBD105)
cevapsız
Şakayı cevapsız bıraktı. (HTYS76)
ciddi
Tavukçu ciddi:-işim var, dedi. (OKYK35)
çâresiz
Anlattı çâresiz. (OKYK35)
çivileme
albatros adı bir gün gelecek
çivileme kırların ortasına (EU/GYŞ241)
dalgın
Bir köşende annânem, dalgın, Kur’an okurdu;
Ve karşısında annem, sessiz gergef dokurdu. (NFKÇ331)
Sen artık yaslayarak kızıl bir ufka başını,
Güneşlerin peşinde, dalgın bakıp gideceksin,
Her yerde ve her akan suyla akıp gideceksin. (AMDŞ53)
Dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal (YKBGYŞ8)
dar (bul-) Birleşik fiilde
Güneşle bir tutsam girmez hizaya;
Dar bulur, sığmam der, dipsiz fezaya. (NFKÇ68)
Gün geldi, hayat ufkunu dar buldu cihanda. (FNÇ/GYŞ30)
İçim dar bulur yerimi. (SA/GYŞ105)
dar (gel-) Birleşik fiilde.
Ve ölüm
Hıncahınç gölgeler günahlarla
Dar gelir Üsküdar’a (TSH/GYŞ260)
dargın
Ve aslı olmayan bir şeye,
Beni bunca yıl inandırdı diye,
Dargın öleceğim Fuzuli’ye (HH/GYŞ293)
doğru (d. oturup d. konuş-) Birleşik fiilde.
İnsan doğru oturup doğru konuşmalı. (OKYK86)
dolu
Amasya’da Yeşilırmak, hele yazın, serin akar; dolu akar...
(MNSBBD174)
dört (dön-) Birleşik fiilde
Yerde dört dönüyor, taşları toplayıp toplayıp atlılara savuruyordu.
(YKYÖ39)
dul (kal-) Birleşik fiilde.
Ardınca ağlaşıyor bir kâfile genç kadın:
Bunlar hep bu ölümün dul kalan emelleri. (EBK/GYŞ41)
düşünceli
Amasya’da Yeşilırmak düşünceli akar...(MNSBBD174)
eğri
Herkes, bu söz
(MNSBBD40)
üzerine,
doğru
minareyi
eğri
görecekti.
Hakkın huzurunda eğri durulmaz
Gölgene bak selvi boylum gölgene (BK/GYŞ257)
garip
Garip geldik, gideriz, rafa koy evi barkı! (NFKÇ441)
gereksiz (bul-) Birleşik fiilde
Şafak Hanım kadının hastaneye gitmesini gereksiz buluyor, söylenip
duruyordu... (SÇRA57)
gözsüz
Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl? (NFKÇ17)
güç
Yollar, sınırlar kapanmış, dışarıdan içeriye pek bir şeyler gelmiyor,
memleket kendini güç besliyordu. (OKYK22)
güneşsiz
renkler güneşsiz öldüler (AHÇ/GYŞ102)
güvenli
Güvenli oturuyor. (SÇRA48)
habersiz
Yıldız yıldız teselli serpildi yere,
Gerçek acıdan geçti habersiz geceler. (CY/GYŞ43)
hareketsiz (kal-) Birleşik fiilde.
At üzerinde gelen uykusu böyle, hareketsiz kalınca kaçıyordu.
(ÖSH16)
hayran ( Ar. hayrân)
Allah bile anana hayran bakıyordur şimdi. (YKYÖ53)
Bir süre durdu, böyle hayran, anasının güzelliğine baktı. (YKYÖ56)
hızlı
O çağda kan damarlarda hızlı dolaşır. (HTYS16)
hop (h. kalk- h. otur-) Birleşik fiilde.
Tarla, ev, dükkanlarından başka zeytinlik sahibi Sölezli, hop kalkıp
hop oturuyordu. (OKYK75)
hor (gör-)
Küçük görme, hor görme, delikanlım, kendini! (ANA/GYŞ77)
hortlak
Beni hortlak bırakma şu dünyada. (YKYÖ75)
hoş(gel-) Birleşik fiilde
Gelir, Melek nöbette,
Safa geldi, hoş geldi.(NFKÇ130)
-Gel bakalım, hoş geldun, sefa geldun... (OKYK100)
hayran
Bağrım, çizgi çizgi kan;
Beni seyretti hayran. (NFKÇ299)
hür
Köroğlu gibi hür yaşarım orda ben. (AMDŞ87)
ince (ele-), sık (doku-) Birleşik fiilde.
Ulus yan çizer, kuyu kazar;
Ulus ince eler, sık dokur... (ME/GYŞ233)
işlevsel
Düşününce de hep işlevsel düşünür, somuta, pratiğe yönelik bir
karar almak için düşünür. (HTYS43)
iyi
Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi,
Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kutsi tepeyi .. (YKKGK10)
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar (CS/GYŞ261)
Çamaşırı iyi yıka, ütüle, mangırı fazla verir dedim... (OKYK91)
karışık
Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık, / Yürüyor, durmadan, insan
ve hayalet karışık .. (YKKGK10)
kibar (davran-) Birleşik fiilde.
Bobi kibar davranarak iki onluk aldı. (OKYK92)
kokuşmuş (bul-) Birleşik fiilde.
Muhakkak ki, toplumu kokuşmuş buluyorlardır. (HTYS16)
küçük (gör-)
Küçük görme, hor görme, delikanlım, kendini! (ANA/GYŞ77)
küskün
Eskiden taşarak güldür güldür akan bu su sonraları her şey gibi
küskün akar olmuş... (SÇRA13)
loş (gel-/kal-) Birleşik fiilde.
Gittiler... Bana dünyam
Birdenbire boş geldi.
Seçilmiş oldu eşyam.
Odalarım loş geldi. (NFKÇ130)
Tek tek kalktı eşyamız, ahşap ev bomboş kaldı;
Güneş gözünü yumdu, has odamız loş kaldı... (NFKÇ462)
mahzun
İlaç yarım, şişede,
Koltuk mahzun, köşede,
Ev halkı telâşede,
Ölü yerde, sopsoğuk... (NFKÇ129)
meraklı
Evcilik oynardın telli duvaklı
Ben uzaktan seyrederdim, meraklı (OŞG/GYŞ67)
naçar
Naçar dolaşmışım sokaklarında (CK/GYŞ168)
nâ-mahrem
Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem...
(MAE/GYŞ4)
nasıl
Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? (NFKÇ399)
Nasıl koyup gitmeli, bu denizi bu kırları? (AMDŞ58)
Odunun bile özü varken, hayvan bile içgüdüsündeki dünyayı ararken
insan nasıl benliğinden, kendinden, özünden uzaklaşabilir.
(MNSBBD192)
nice (ol-) Birleşik fiilde.
Bu dünyadaki gibi yersiz yurtsuz kalsaydım hâlim nice olurdu
benim? (MNSBBD51)
nişangahsız at- birleşik fiilde.
Nişangahsız atmaya başladı: (OKYK90)
oğlumsuz (hlk)
Ben oğlumsuz bir yere gidemem. (YKYÖ35)
oğulsuz
Oğulsuz gideceksin Esme bacı. (YKYÖ35)
onsuz
Hani Ferhat onsuz olamazdı? (SÇRA60)
Namaz, sancıma ilaç, yanık yerime merhem;
Onsuz, ebedî hayat benim olsa istemem! (NFKÇ458)
güneşler onsuz öldüler (AHÇ/GYŞ102)
öyle
Esintili alanda üç beş adam;
Uykusuz yüzleri donuk birer cam,
Bakadurmuşlar öyle... ve garibi,
Hepsi ayrı ayrı asılmış gibi. (AMDŞ140)
perişan
Nefsimin ardından koştum perişan,
Ondan bir kıl bile avlayamadım... (NFKÇ69)
pervasız14
Bir mayıs sabahı olmalı, erken ve pervasız,
Su yürümüş dallara ve topraklara,
Bahar ve zaman akıyor damarlardan. (MNK/GYŞ250)
peşin
- Yutuldum. Peşin yuttum yuttum, yüz elli kuruş oldu. (OKYK38)
rahat
Sen sıcak döşeğinde rahat uyuyor musun? (İG/GYŞ170)
rahat (bırak(ma)-) Birleşik fiilde
Anasını öldürenler bu dünyada hiç rahat yüzü görmezler Hasan
14
Bu hal zarfı “erken” zaman-hal zarfıyla birleşik zarf gibi kullanılmıştır.
Ağa, öteki dünyada da onları zebaniler rahat bırakmazlar!
(YKYÖ57)
Azdırma, rahat bırak, içimdeki deliyi;
Bana sorma, benim de bilmediğim gizliyi!.. (NFKÇ309)
safa/sefa (gel-) Birleşik fiilde
Gelir, Melek nöbette,
Safa geldi, hoş geldi.(NFKÇ130)
-Gel bakalım, hoş geldun, sefa geldun... (OKYK100)
sağ (kal-) Birleşik fiilde.
Baban değil de babanın yerine İbrahim oğlum vurulaydı, baban da
sağ kalaydı, babayiğidim, Halil’im, Halil’im, yiğidim, işte o zaman
göreydin sen. (YKYÖ30)
salçasız
Salçasız ne tadı olur! (OKYK36)
şaşkın
Ardından ölüme düşen başın
İki kardeş bakakalmış şaşkın. (AMDŞ108)
saygılı
Hasan da öylece saygılı oturdu. (YKYÖ60)
sensiz
Zübeyde sensiz olmaz. (SÇRA55)
Kârunca mal yığsam ben neylerim sensiz. (ORH/GYŞ145)
İçimi güldürmüyor sensiz ay ışıkları;
Ufkundan yükselmeyen güneşler güneş değil! (ÖBU/GYŞ79)
serin
Amasya’da Yeşilırmak, hele yazın, serin akar; dolu akar...
(MNSBBD174)
Kavuşur sabaha en uzun geceler
Ve serin durur her avunuş testisi. (AMDŞ93)
(gerçekten) sert
Ama rüzgâr gerçekten sert esiyordu. (HTYS46)
sessiz
Bir köşende annânem, dalgın, Kur’an okurdu;
Ve karşısında annem, sessiz, gergef dokurdu. (NFKÇ331)
Sessiz yaşıyor, asâletiyle,
Hâlâ İçeren köyünde yer yer,
Ahşap yapının zerâfetiyle
İstanbul’u süsleyen o köşkler... (MFO/GYŞ115)
Sessiz kalan bu yerlere menfa diyor gönül, (VMK/GYŞ86)
sevimli
İşletmeci müdür bu şakayı sevimli bulmuştu. (HTYS55)
sıkkın (canını s. gör-) Birleşik fiilde.
Bir başkasının biraz canını sıkkın mı gördü? Yüzünü güldürünceye
kadar yanından ayrılmazmış. (MNSBBD77)
sissiz
Sissiz ben de susuz kalırdım. (AMDŞ19)
susuz
Sissiz ben de susuz kalırdım. (AMDŞ31)
Yarın sevişeceğiz
Ortancalar susuz kalmayacak artık
Denizle rüzgarla Tanrı’ya varacak yelken (TSH/GYŞ258)
şıp (kesil-) Birleşik fiilde.
Kaptan koğuşa dönünce tekmil sululuk şıp kesildi. (OKYK83)
tam
Cılız vücuduma tam görünse de,
İçim, bu dar yere sığılmaz diyor. (NFKÇ122)
tuzlu
Hâlâ tuzlu akar kanım
İstiridyelerin kestiği yerden (OVK/GYŞ141)
uyanık
Nefes almak, her sabah uyanık (ZOS/GYŞ122)
uygun (bul-) Birleşik fiilde.
Kaptan’dan demeyi uygun bulmadığı için: -Üzümünü ye, bağını
sorma Başefendi! dedi. (OKYK88)
uykusuz
Bütün geceyi uykusuz geçirmiş Sölezli sabırsızlıkla beklemektedir.
(OKYK76)
yabancı
Burdan bildik gidenler,
Yarın döner yabancı... (NFKÇ161)
yalnız
Babayı yalnız kodular. (SÇRA26)
Hani bir resmim kalmıştı sende
Onu olsun yalnız bırakma emi (İG/GYŞ169)
Adam böyle yalnız, ölünceye dek,
Kaldı mı dumanlar ortasında. (ÖY/GYŞ270)
yan (bak-) Birleşik fiilde.
Hangi öfkeyle yüzün, böyle karıştı yer yer,
Sana yan mı baktılar, bir şey mi söylediler? (NFKÇ180)
yaman
Vapur yavaş yavaş uzaklaşırken
Yaman bastı gariplik yaman. (ÖY/GYŞ269)
yarım
Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım (KKK/GYŞ59)
İlaç yarım, şişede,
Koltuk mahzun, köşede,
Ev halkı telâşede,
Ölü yerde, sopsoğuk... (NFKÇ129)
yapraksız
Yeşilliğine sığındığımız dallar,
Yapraksız kaldı bir anda. (Tİ/GYŞ291)
yorgun
Yaprakların ihtişamı yerde,
Dallar eğilir zemine, yorgun. (MFO/GYŞ115)
yorgun (düş-) Birleşik fiilde.
Bunun için de, bütün gün koş oraya koş buraya, yorgun düşen
Adembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24)
Deniz, sahili yumuşak okşuyor. (HTYS27)
zor
Başını önüne eğmiş Eskici Baba, harıl harıl çalışıyordu ve bir
yandan da dükkâna zor sığmış iki üç kişiye yavaş, tatlı fakat içe
işleyen bir sesle Horasan’ı, Horasan’dan gelen yolları; Anadolu’yu,
Anadolu’nun Rumeli’ne uzanacak parmaklarını anlatıyordu.
(MNSBBD21)
Ama bu yuvaya her zaman zor inmişti. (YKYÖ7)
Öyle ki kapıya kadar zor gidebildik. (AHTBŞ43)
zorlu
Allahu âlem, kış bu yıl zorlu geçecek! dediler. (OKYK111)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın niteleme zarfları
Niye bağasına yapışık yaratılmıştır? (HTYS29)
Geldim son düğüme gözüm perdeli (BKÇ/GYŞ113)
Başını yukarı kaldırınca kundağı sedefli tüfeğini dala asılı gördü.
(YKYÖ72)
abuk sabuk
Adam abuk sabuk konuşuyor, konuşuyor, sonra bakışlarından
rahatsız olup Hasan’ın yakasını sözünü bitirmeden bir pişmanlık
içinde bırakıyordu. (YKYÖ16)
acele acele
Arkadan acele acele kazulet gibi bir öğrenci ile yanında inadına süt
çalığı, yerden bitme, kavruk bir gidiyor. (HTYS14)
acı acı
Acı acı gülümsedi. (ÖSH87)
Dar kapının önünde, zırhlı oklar, çatal kurşunlarla yaralananlar acı
acı inliyorlardı. (ÖSH45)
(daha) açık
Kubbealtı vezirlerinin tamamiyle kendi fikrinde olduğunu anlayan
Sadrazam düşündüğünü daha açık söyledi.(ÖSH58)
adım adım
Nihâyet, Arslan Bey, terden ıslanmış atı ile duman içinde harp
sıralarının arasında adım adım göründü. (ÖSH30)
ağır ağır
Kapıda ulu bir çınar ağacı dallarını bütün avluya yaymış, ağır ağır
dalları sallanarak rüzgarlanıyordu. (YKYÖ60)
Hitit heykeli’ yattığı yerden ağır ağır doğruldu. (OKYK9)
Ağır ağır, kağnılar gider (CK/GYŞ165)
(gayet) ağır
Onun elçisi gayet ağır giyinmişti. (ÖSH66)
ak ak
Manisalı köylü, o taşlarda, o câmiden, yüzyıllar boyu ak ak bakar
olmuş. (MNBBD79)
alay alay
Alay alay gelirler karların ötesinden: (HFO/GYŞ32)
Ve açlar geçiyordu hep alay alay,
Sonra sayısız tutsaklarım ve ordum. (AMDŞ81)
alev alev
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı:
Artık inan bana muhacir kızı. (SK/GYŞ273)
alev alev (yan-) Birleşik fiilde.
Elleri hep arkasında, her zamandan başka, çok başka bir pırıltıyla,
içlerinden alev alev yanan gözlerini Berbat’a dikmişti. (OKYK58)
allak bullak (et-) Birleşik fiilde.
Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu
Yüreğini allak bullak etmiştir. (CK/GYŞ166)
ana avrat (söv-) Birleşik fiilde.
Tavukçu’nun canı yanmıştı, ama küfürün, sızlanmanın, hele ana
avrat sövmenin sırası değildi. (OKYK82)
apaçık
Gözlerinin içinden apaçık gönlü görünüyordu; dağlar gibi ulu,
ovalar gibi engin ve dolu gönlü. (MNSBBD13)
apar topar
Bir gün beni apar topar
Mutlak dostlarım öldürür. (ATŞ/GYŞ215)
(büsbütün) arkasız
Büsbütün arkasız sanmayalım kendimizi. (SÇRA16)
(daha) atik
O giderken Berbat daha atik davranıp ondan önce geldi, ona.
(OKYK21)
avaz avaz (bağır-) Birleşik fiilde.
Geçende komşunun çocuğunu yakalamış boynundan, çocuk avaz
avaz bağırıyormuş. (HTYS47)
ayak ayak
Yiğit olan, efe olanlar gerçek,
Ayak ayak gider çıkmaz sıradan. (AKT/GYŞ51)
ayaküzeri
Tenekeler çalıp çığlık çığlığa
Yarı bir sevişme, ayaküzeri...(AMDŞ149)
ayrı ayrı
Biz şimdi güzleri ayrı ayrı
Kuşları güzelsiz yüzlercesiz
Bir bakıma öldük açıkçası bu
Bir başka bakıma nedensiz evetsiz
Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu (GA/GYŞ276)
Esintili alanda üç beş adam;
Uykusuz yüzleri donuk birer cam,
Bakadurmuşlar öyle... ve garibi,
Hepsi ayrı ayrı asılmış gibi. (AMDŞ140)
Kös, kalkan, boru sesleri at kişnemelerine karışıyor; alınan emirler,
verilen kumandalar yüzlerce ağız tarafından ayrı ayrı
tekrarlanıyordu. (ÖSH30)
basamak basamak
Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak;
Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. (NFKÇ398)
başaşağı (et-) Birleşik fiilde.
Dolu bir testi idim ben,
Başaşağı ettiniz beni; (AMDŞ111)
başıboş
Günün bir çok saatlerinde dar sokaklarında başıboş dolaşır, eski
Anadolu evlerini seyrederdim. (AHTBŞ5)
Burada ansızın susup kamış
Koyunları başıboş bırakmış.
(AMDŞ108)
Tarih, kutuplara kaçmış bir fener,
Buz denizlerinde çakar başıboş. (NFKÇ424)
başka başka15
Bulut da kokar, o da başka başka kokar. (YKYÖ8)
Her anlatışta değişir, başka başka olurdu. (OKYK51)
belli belirsiz
aşklar belli belirsiz yükseliyor (HY/GYŞ279)
bembeyaz
Timur, bembeyaz kalakalmış. (MNSBBD160)
(daha) beter
Gözlerini daha beter süzdü. (ÖSH64)
Daha beter kızdı. (OKYK27)
beşer onar
Beşer onar rast geldiği eşkıyalarla tek başına vuruşarak hepsini
yere serdi. (ÖSH11)
15
Bu zarf, ilk örnekte doğrudan zarf tümleci olarak görevlendirilirken ikinci örnekte birleşik
fiilde zarf olarak kullanılmıştır.
bilmiş bilmiş
Böyle bilmiş bilmiş bakacak. (SÇRA52)
bir bir
Gördüm yapraklarımın bir bir döküldüğünü
Baharda yaşamanın bilmedim nedir tadı. (CST/GYŞ118)
Ya, demek
Güzel yıldızları çalmak gecelerden;
Tanrısı onları bir bir söndürecek. (AMDŞ21)
Dostlarım ev eşyamdı, bir bir gitti, diyorum. (NFKÇ144)
birer birer
Birer birer tahtın saçağını öpüp el bağladılar. (ÖSH85)
Basamaklar birer birer esnerken,
Kilitli kapının düşer perdesi. (NFKÇ211)
Kızlar birer birer evlendiler. (SÇRA26)
birer ikişer
Ağaçlar soyunurken birer ikişer,
Tam kalbinin üstüne bir yaprak düşer. (GS/GYŞ211)
Martılar birer ikişer toplaşıyorlar. (HTYS9)
bir güzel
Yerlerdi de sonra bir güzel s.lardı şuraya. (YKYÖ17)
bir tuhaf
Herkes bu kendini bilmez kişinin başını cellada verecek diye
beklerken o gurur yüklü padişah, bir tuhaf başını eğip cevap verdi.
(MNSBBD81)
boğuk boğuk
Gezinir boğuk boğuk
Bütün gece bu sesler.(AMDŞ109)
Ölemez, çıldıramaz,
Ağlarlar boğuk boğuk. (NFKÇ129)
(çok) bol
Giyitleri ona çok bol geliyordu. (YKYÖ16)
bomboş
Kendisi burada, bir kabuk gibi, yüreği, düşüncesi bambaşka bir
yerde öyle bomboş dolaşıyordu, ortalıkta. (YKYÖ16)
Tek tek kalktı eşyamız, ahşap ev bomboş kaldı;
Güneş gözünü yumdu, has odamız loş kaldı... (NFKÇ462)
Bomboş bakıyordu, küp gibi. (MNSBBD105)
boynu bükük
Benim oğlum gider de, babasının kanlısı bir avradın, babasının
yatağına bir yabancıyı sokacak, sokan bir avradın yanında boynu
bükük yaşar mı? (YKYÖ22)
Boynu bükük cenazeyi bekledi. (MNSBBD12)
Kaptan, bir kenarda boynu bükük dikilen Kaya Ali’yi de unutmadı.
(OKYK25)
boyunları eğik
Dört bir yana kurtlar, kuşlar, cümle yaratılmışlar boyunları eğik
düşmüş. (MNBBD158)
buram buram
Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına,
Allah aşkına, gök, deniz aşkına
Yağsın kar üstümüze buram buram... (AMDŞ55)
Biz de varız diye buram buram kokuyorlar. (HTYS64)
burcu burcu
Mektup burcu burcu kokuyordu, lavanta kokuyordu, kolonya
kokuyordu. (OKYK96)
büklüm büklüm
Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur,
Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur. (NFKÇ399)
cakalı cakalı
Tavukçu değil de Kaya Ali’nin inadına bir cıgara yaktı, dumanı halı,
kilimlerle kaplı odanın beton tavanına cakalı cakalı üfledi.
(OKYK56)
cayil cayil (hlk)
Konuşma karşımda cayil cayil!.. (OKYK10)
cıv cıv cıv
Duman çekildiği, Hasan kendine geldiği zaman Anavarza
kayalıklarından kurşun sesleri geliyordu, cıv, cıv, cıv... uzayarak,
yankılanarak. (YKYÖ12)
cıvıl cıvıl
Cıvıl cıvıl gülen, oynayan çocuklar
......
Tümünüzü içten gönülden sevdim. (ATŞ/GYŞ212)
Okullu kızlar, cıvıl cıvıl, bizim sokağın ucundaki liselerine doğru
geçmeye başladılar. (HTYS13)
ciddi ciddi
Nusaybinli İskender Bora’nın damadı kendini, bu işe atadığı gün işi
ciddi ciddi devralmış, üç dört hafta sonra sığınak olarak ayrılmış
bodrumda yer bulup bir duvar açtırmış ve mekânı iki misli
büyütmüş. (HTYS48)
coşkun coşkun
Bizim yırlarımızı söyleyecek coşkun coşkun. (SÇRA15)
çal kaşık (et-) Birleşik fiilde.
Ekmeği doğradın da çal kaşık ettin mi, oooh! (OKYK18)
(daha) çabuk
Okşanan bitkiler neden daha çabuk gelişiyorlar? (HTYS86)
çabuk çabuk
Anası çabuk çabuk sandıktan aldıklarını bir bohçaya doldurdu,
hemen yola düştüler. (YKYÖ36)
çakmak çakmak(gözleri ç.ç. yan-) Birleşik fiilde
Gözleri çakmak çakmak yanardı anlatırken... (SÇRA69)
çârnâçâr
Ağına düşmüşüm artık çârnâçâr,
Ben ondan kaçamam, o benden kaçar. (BSE/GYŞ208)
çepçevre
Sar bizi, çepçevre sar,
Rahmet rüzgârı etek!..(NFKÇ62)
(daha bir) çevik
Merdivenleri sanki daha bir çevik çıktı. (HTYS57)
çığlık çığlık
Peşinden çığlık çığlık,
Çakallara bağralım,
Ötelim baykuşlarla. (NFKÇ175)
çın çın(kulakta ç.ç. öt-/çınla-) Birleşik fiilde
İpek yolu, karanfiller, tarçınlar
Zamandır, kulağımda çın çın çınlar. (FH/GYŞ190)
Beni yâd edermiş gibi, bütün gün
Ötün kulağımda, çın çın, geceler! (NFKÇ223)
çırılçıplak
Azap, saçlarıma ak,
Yüzüme çizgi serdi,
Ruhumu, çırılçıplak,
Soyup çarmıha gerdi. (NFKÇ299)
Üşürdünüz ah, çırılçıplak,
Ölüm döşeğinde; önledim. (AMDŞ32)
Öyle köksüz günlerin gelmiş bozkır çadırlarında çırılçıplak.
(FHD/GYŞ130)
çifter çifter
Kumrular şu pencerenin pervazına acık evvel çifter çifter konmuyor
gibi. (MKYİ12)
çisil çisil
Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik,
Dayandıkça çisil çisil yağacak. (NFKÇ298)
Yitik gönüllerin yardımcısı olur
Bulutumdan çisil çisil inen huzur.(AMDŞ120)
çocuksu çocuksu
Kaptan elinden tuttu, yüzüne çocuksu çocuksu bakarak, bir şeyler
söylemesini, çamaşırları verdiği güzel Fatma’nın nasıl karşıladığını
anlatmasını bekledi. (OKYK90)
(çok çok) iyi
Hasan kekeledi: “Çok çok iyi uyudum” dedi yüzü kıpkırmızı kesilip
yanarak. (YKYÖ62)
dal dal
Dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal (YKBGYŞ8)
dalga dalga
Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar
Unutuşun o tunç kapısını zorlar. (AMDŞ36)
Kal’anın burcunda çakar işaret;
Millet, dalga dalga bayrağa gelir.(NFKÇ408)
Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz,
Dönün takım takım, kol kol dönünüz,
Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz,
Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51)
damla damla
Süzülüp akasya dallarında gün
Erir damla damla ayaklarında. (AMDŞ20)
Ölüm; gözbebeklerinde halkalanmış, ecel teri diz kapaklarında
damla damla toplanmış. (MNBBD160)
dan dan dan
Sağa sola sallanıp dan dan dan çaldı çanlar;
Durmadan çaldı çanlar, durmadan çaldı çanlar. (NFKÇ119)
darmadağın
Uçan tüy gibi bir vurulmuş güvercinden
Darmadağın, hemen geceye akacaktı. (AMDŞ83)
deli deli
Kolan vurup salıncağında
Bir aldanışın, deli deli
Gülmektesiniz; sözüm ona
Yaratıkların en güzeli! (AMDŞ98)
Bobi o sıra bir kucak kirli çamaşırla deli deli gelmeseydi,
Nedime’nin çenesi kolay kolay durmayacaktı. (OKYK87)
deli derviş
Dost dost diye deli derviş gezdiğim,
Bir ağladığım, bir güleyazdığım,
Adını dağa taşa kazıdığım,
Benim bir tânem dost, gözümün nûru! (AMDŞ122)
delik deşik
(........)
güzeli bir sancı gibi büyütüp
şiiri bir bozgun gibi yaşamak
ve doğuramamak
yaralar seni de delik deşik (YP/GYŞ298)
delik deşik (ol-) Birleşik fiilde
O, dizüstü sürünerek her tarafı kılıçla, mızrakla delik deşik olup
ölünceye kadar vuruştu. (ÖSH26)
denk denk
Denk denk bağlattı. (ÖSH46)
derbeder
Gün olur sürüyüp beni derbeder
Bu ses rüzgârlara karışır gider. (AKT/GYŞ49)
derin derin
Toprak derin derin ürperdi. (AHTBŞ70)
İçini derin derin çekti. (OKYK52)
dik dik
Aynalar bakmayın yüzüme dik dik;(NFKÇ269)
Gözlerini kaldırıp, bir kimseye, dik dik bakmazdı. (MNSBBD104)
Az ileriden dik dik bakıyordu. (OKYK32)
diri diri
Yeniçeriler, bir kurşunla yaralanan Zondi’yi diri diri yakalamaya
çok çalıştılar. (ÖSH 26)
diş diş
Bir kurdum ki, sizi diş diş yerim
Ve gezerim her gün elbisenizde...
diz üstü
O, diz üstü sürünerek her tarafı kılıçla, mızrakla delik deşik olup
ölünceye kadar vuruştu. (ÖSH26)
Denizlerden yüzüme vuran esinde
Diz üstü Tanrı’ya dua ediyordum.(AMDŞ81)
doğru dürüst
...iskemlelerinde doğru dürüst oturamıyorlardı. (OKYK20)
dolu dizgin
Dört yıl bu dağlarda kurtlara insan etinden ziyâfetler çekilmiş, ölüm
her yana dolu dizgin saldırmış, seçmeden avlamıştı. (AHTBŞ26)
Güneş, bulutlar içinde gizlice doğarken dolu dizgin Niş’e girdi.
(ÖSH20)
domur domur(ol-) Birleşik fiilde.
Baykuş ıslanmış, büzülmüş, tüyleri domur domur olmuş, gittikçe
gözleri pörtleyen...(YKYÖ55)
dörtnal (git-) Birleşik fiilde.
Bizimkine benzemez olan illerde
Al bir at üstünde dörtnal gidiyordum. (AMDŞ81)
Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
Beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak! (NH/GYŞ62)
duman duman
Bırak çalsın saz! söz, bırak çağlasın!
Ölüm mü, kalım mı aldırmaksızın...
Açarken güller duman duman son kez. (AMDŞ153)
Bir kayadan duman duman
On iki metre atlayan
Dağ kokusuyla yüklü su. (MSS/GYŞ107)
düğüm düğüm
Ve kimse bilmezdi o zamanlar
Düğüm düğüm içinden geçenleri. (YBB/GYŞ284)
dümdüz
Kayalık aşağıdan, ovadan yukarı dümdüz yükseliyordu. (YKYÖ81)
düşünceli düşünceli
Birden efkârlanarak zarları fırlattı, kirli kasetini çıkardı, içi bit dolu
başını düşünceli düşünceli kaşırken mırıldandı: (OKYK14)
edepli edepli
Ancak o zaman hâlâ edepli edepli kolumda çalmakta olan yeni
saatimi fark edip gülümsedim. (HTYS70)
eli boş (gel(me)-) Birleşik fiilde.
Bobi de huyunu öğrendiği için sabahları eli boş gelmezdi.
(OKYK103)
el pençe divan [dur-] Birleşik fiilden eksiltilerek kullanılmıştır.
Ben dizinde el pençe divan,
Samanlık seyran. (OVK/GYŞ140)
erkeksi erkeksi
Yeter ki yanıbaşımda cıgara içsin, geceleri erkeksi erkeksi koksun
yatakta. (OKYK105)
fellik fellik
Hızır İlyas, İskender, karanlık kuyularda
Fellik fellik ararlar ölümsüzlük suyunu. (BA/GYŞ304)
fıldır fıldır (başı f. f. dön-) Birleşik fiilde
Gün ışıyıp da aşağısını görünce başı fıldır fıldır dönmeye başladı.
(YKYÖ83)
fısıl fısıl
Hasan’ın başını kucağına çekti, konuşmaya başladı fısıl fısıl: ...
(YKYÖ)86)
gacır gucur
Altımda gacır gucur,
Kişner durur cansız at...(NFKÇ124)
(benim gibi) garip
Kimi benim gibi garip dolaşır. (SA/GYŞ107)
gayri muntazam
Gündüzbey şimâlinde sabahtan beri sebat eden ve dümdar olması
muhtemel bulunan bir düşman müfrezesi sağ cenah grubunun
taarruzuyla gayri muntazam çekiliyor. (AHTBŞ18)
geniş geniş
Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz,
Dönün takım takım, kol kol dönünüz,
Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz,
Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51)
gıcım gıcım (gıcıla-) (hlk) Birleşik fiilde.
Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar (BRE/GYŞ126)
gıcır gıcır
Bir pelür kağıt alınıp formika masa gıcır gıcır silinecektir.
(MKYİ11)
Çam kokulu tahtalar, gıcır gıcır silinmiş; (NFKÇ331)
Dışarıda güçlü güneş bembeyaz karları gıcır gıcır parlatıyordu.
(OKYK112)
göz göz
pusulanın dört yanını cıgarayla göz göz yakıp pantolonunun cebine
soktu. (OKYK92)
gül gül
İlkbaharınla örülmede
Gül gül ömrümün penceresi. (AMDŞ23)
güldür güldür
Eskiden taşarak güldür güldür akan bu su sonraları her şey gibi
küskün akar olmuş... (SÇRA13)
güm güm
Çal davul çal, güm güm oynasın yürek,
Üfle zurna üfle, uzun uzun çek, (AKT/GYŞ51)
gürül gürül
Gürül gürül akmaya başladı nur gözlerimizden (BRE/GYŞ127)
(bu kadar) güzel
Bitmiş veya tam diyebilceğimiz hiç bir eser bu toprağın macerasını
bu kadar güzel hulasa edemez. (AHTBŞ8)
(ne) güzel
Kışın beyaz yakalıklı okul üniforması içinde saf birer yavrucuk
görünmesini, yaz gelip de dar süveterler ve blucinler giyince, birden
on yaş büyümüş bakışlarla küçük dişi pozları taslamasını ne güzel
becerirler. (HTYS14)
Köpekler de seni ne güzel yerlerdi. (YKYÖ17)
(ondan..., bunlardan) habersiz
Bunların yanında, bunlar ondan, o bunlardan habersiz bir de o
yoksul deli yaşarmış. (MNBBD175)
haldır haldır
Kırmızı bir kan seli haldır haldır boşandı Anavarza kayalığından,
önüne geleni alıp götüren, kayaların önüne katıp giden... (YKYÖ74)
halka halka
Gözlerim halka halka gördü bu uçan sesi. (NFKÇ119)
Gör ki düşer düşmez bu delice aşka
Aynalar da uçup kaçar halka halka. (AMDŞ137)
harf harf
Yaz derdimi, harf harf dağıt
Baksana ne hâl olmuşum! (OA/GYŞ187)
harıl harıl
Başını önüne eğmiş Eskici Baba, harıl harıl çalışıyordu ve bir
yandan da dükkâna zor sığmış iki üç kişiye yavaş, tatlı fakat içe
işleyen bir sesle Horasan’ı, Horasan’dan gelen yolları; Anadolu’yu,
Anadolu’nun Rumeli’ne uzanacak parmaklarını anlatıyordu.
(MNSBBD21)
hayâl meyâl
Gidiş o gidiş... ve kim bilir kaç yıl
Bu göç, fakiri, zengini el ele
Usulca... ve artık hiç... Hayâl meyâl
Görünmüyorlar bulutlarda bile... (AMDŞ150)
hayran hayran
Dalacağım kendimin hayran hayran seyrine, (NFKÇ121)
hemhâl
Bu süzme insan o kadar bu musikiyle hemhâl yaşamıştı ki, hâlim
yüzü, Hüseynî’den henüz kanatlanmış bir nağmeye benzerdi.
(AHTBŞ60)
hercümerc (ol-) Birleşik fiilde.
Hayâlimden geçerken şimdi; fikrim hercümerc oldu,
Selâhaddin-i Eyyûbîlerin, Fatihlerin yurdu. (MAE/GYŞ4)
(daha) hızlı
Siyah bulutlar daha hızlı geçiyor, tanyeri morlaşıyor, çiftliğin
yanından akan küçük bir derenin hüzünlü ve hafif şırıltısı
işitiliyordu. (ÖSH18)
hızlı hızlı
Hiçbir tehlike karşısında intizamını bozmayan kalbi şimdi hızlı hızlı
çarpıyordu. (ÖSH16)
homur homur (homurdan-) Birleşik fiilde
Düşmanları homur homur homurdandı. (MNSBBD39)
hortlak hortlak
Şimdi şu anda Esme eceliyle ölse, artık Halil kıyamete kadar hortlak
hortlak sürünür, hem dünya cehenneminde, hem de Allah
cehenneminde. (YKYÖ65)
horul horul
Yüklüklerde haminnemin devleri ve cinleri
Gece gündüz demez uyurlar horul horul (BA/GYŞ303)
ılgım ılgım
Yarın sevişeceğiz
Gelincikler ılgım ılgım büyüyecek
Ve bitecek gece yalnızlığı güvercinlerin (TSH/GYŞ258)
ılgıt ılgıt
Kekikler açtı açacaklar, güneşte ağır kokuları ılgıt ılgıt esiyor.
(YKYÖ7)
Bağrım açıp ılgıt ılgıt
Esen serin rüzgârlarına
İlk önce kıyılarından
Denizi seyretmişim. (CK/GYŞ168)
ıslak ıslak
Islak ıslak teknede oturan deminki kız aksi bir şey söylemiş olmalı
ki, oğlanlardan biri kayanın kenarına tırmandı, ona bir şamar
şaklattı. (HTYS22)
için için
Yüzlerinde bütün Türkistan’ın sessizliği için için kanıyordu; şimdi
kabarıp taşacaktı sanki...(MNSBBD16)
iğri iğri
Mona Roza, bugün bende bir hâl var,
Yağmur iğri iğri düşer toprağa,
Ulur aya karşı kirli çakallar... (SK/GYŞ271)
iki büklüm
Şimdi git, mahkemede hesap ver, iki büklüm; (NFKÇ331)
Kubbe vezirleri bile huzurunda iki büklüm dururlardı. (ÖSH62)
ikişer ikişer
Silahları alınan düşman ikişer ikişer bağlanıyor, takım takım
ordugahın arkasına götürülüyordu. (ÖSH32)
iplik iplik
Kedim, ayak ucuma büzülmüş, uyumakta;
İplik iplik sarıyor sükûtu bir yumakta,
Hırıl hırıl
Hırıl hırıl... (NFKÇ301)
Dağlara, denizlere, ovalara uzansaydık yağarak iplik iplik.
(AMDŞ54)
Önde yapayalnız dursan bile şimdilik,
Yollar seni bir sabah saracak iplik iplik, (CKS/GYŞ84)
iri iri
Çoban, gözleri iri iri açılmış, farkında olmadan kumlara oturup
avuçlarını sımsıkı yapıştırmış hayretle dervişlere bakıyordu.
(MNSBBD113)
Cezaevinin her günkü uğultusu içinde Berbat’la İzmirli’nin çekişen
sesleri iri iri yükseliyordu. (OKYK8)
(en) iyi
Bu da en iyi ne ile olur? (HTYS44)
iyi kötü
Tersoya düşüp ‘yek ekmeğe muhtaç’ olmaktansa, aldıklarıyla yetinir,
iyi kötü, geçinip giderdi. (OKYK75)
kaba kaba
Etli, kocaman ayaklarıyla koğuş betonunu kaba kaba çiğneyerek
Kaya Ali’nin yanına gitti. (OKYK9)
kafile kafile
Gönlümüzden esen bir uygun rüzgârla
Açılır engine kafile kafile
Vurup alnımıza serin gölgesini,
Ağustos böcekli yaza dalgasını
Bulutlar.(AMDŞ110)
kalbur kalbur
Eliyorum!
Akıl sormaya mecbur;
Gökleri kalbur kalbur
Eliyorum! (NFKÇ133)
kan ter
Tutmaz elim, topal ayağım uğru,
Amansız kara bahtımdan ötürü
Kan ter dolandığım yollar gölgesi. (AMDŞ122)
kapkara
Ay ışığında, taşın düştüğü boşluk kapkara kalmış sadece.
(MNSBBD176)
karma karış
Yürüyor karma karış düşünüyordu. (YKYÖ24)
karman çorman (ol) Birleşik fiilde.
Yöresinde dünya, kayalıklar, otlar, arılar, kelebekler, kurumuş
çiçekler karman çorman olmuş dönüyordu. (YKYÖ83)
kaskatı
Cenaze, kaskatı donmuş. (MNSBBD12)
Koca beden kaskatı kesilmişti. (OKYK111)
Tut ki şâirsin, duramazsın kaskatı;
İmdada çağırır sevdiğin sanatı,
Bildiğin şiirleri belki yüz kerre (GS/GYŞ211)
kavga dövüş
Kavga dövüş saldırırlardı. (SÇRA27)
kesik kesik
Hoca kesik kesik yürüyordu (HY/GYŞ279)
keyifli keyifli
Kapak keyifli keyifli hoplamaya başlayınca Berbat: -İndir! dedi.
(OKYK44)
kıpkırmızı ((yüzü) k. kesil-) Birleşik fiilde.
Ayşe kıpkırmızı kesildi. (OKYK87)
Hasan kekeledi: “Çok çok iyi uyudum” dedi yüzü kıpkırmızı kesilip
yanarak. (YKYÖ62)
kırgın kırgın
Tavukçu kırgın kırgın tekrarladı: (OKYK38)
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza: (SK/GYŞ273)
kırış kırış
Yenilmez yüzü ilk defa gölgelenmiş, dik alnı ilk defa kırış kırış
kırışmıştı. (MNSBBD39)
kıs kıs
Topal kıs kıs gülüyordu karşıdan bize. (AMDŞ160)
kıvrım kıvrım
İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. (NFKÇ398)
...çocukları bir onulmaz hastalığın
kıvranırlardı...(MNSBBD14)
elinde
kıvrım
kıvrım
kimsiz kimsesiz
Netmiş de o canavarların arasında anasını öyle kimsiz kimsesiz
bırakmıştı, olacak iş miydi. (YKYÖ63)
kocaman kocaman
Babasının bir yılan, kocaman , çıngıraklı bir yılan donuna girdiğini
de söylemiş olacak ki, köylüleri gözlerinin kocaman kocaman
açıldığını anımsıyor. (YKYÖ61)
kol kol
Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz,
Dönün takım takım, kol kol dönünüz,
Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz,
Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51)
kolay kolay
Fakat, hayır Ankara bu cinsten tarihi bir hülyaya kolay kolay imkan
vermiyor. (AHTBŞ17)
Bir insan, gören ve duyan insanların içinde herhangi bir insan,
dilsiz ve sağır olmadan böyle bir mihnete kolay kolay katlanamazdı.
(MNSBBD15)
Bobi o sıra bir kucak kirli çamaşırla deli deli gelmeseydi,
Nedime’nin çenesi kolay kolay durmayacaktı. (OKYK87)
korkulu
Ve her şeye baskın bir gece, korkulu
Bir Kervankıran’ın altında ilerler. (AMDŞ105)
korkunç korkunç
Sular ürperdi, eşya ürperdi, tunç ürperdi;
Çanlar, kocaman çanlar, korkunç korkunç ürperdi. (NFKÇ119)
koşar adım
Sırtımı uykuda dürtüyor bir el;
Fırla yatağından koşar adım gel!
(daha) koyu
Etrafında parlayan, uçuşan yüzünü okşayan samanın altın parıltısı
içinde kumral saçları daha koyu görünüyordu. (AHTBŞ64)
kötü kötü (söylet-) Birleşik fiilde.
-Doğruysa... ulan şimdi kötü kötü söyletecen beni... (OKYK54)
kucak kucak
Yeniçeriler, sipahiler, azaplar bu silahları kucak kucak toplayıp
tümseğin arkasına taşıdılar. (ÖSH46)
küme küme
Kırlangıçlar da birkaç gün küme küme, evlerin kapılarında
dolandılar. (YKYÖ69)
lapa lapa
aşk uzakta uluyor, yalnızlık lapa lapa
yığılıyor kapıma... âh, kendini kürerken (HY/GYŞ280)
Kar savruluyordu lapa lapa. (OKYK78)
lık lık lık
Bir şey boşalıyor lık lık lık, kadında sıcak
Bir kan gibi ta derine. (AMDŞ34)
lokma lokma (et-) Birleşik fiilde.
- Parçalasınlar kız, etimi lokma lokma etsinler... (OKYK85)
miskin miskin
Üç gündür kirli renginden korkup tadamadıkları suları kana kana
içince canlanan silahsız düşmanlar, önlerinde yayan kumandanları,
gözleri yerlerde dalkılıç sipahilerin şakaları arasından, dar kapıdan
ikişer ikişer çıkarak, geldikleri tarafa doğru miskin miskin gittiler.
(ÖSH48)
melül mahzun
Elbet garip olur garip kişinin yavuklusu;
Büker de boyuncağzını kor gider melül mahzun... (AMDŞ124)
nakış nakış
Oyar mermer sütunlara nakış nakış yüreğimi;
Gelen gider, giden görmez, budur benim üzgünlüğüm.
(OT/GYŞ227)
nasıl nasıl nasıl
“Fıkara bir kımık sabi çocuk, nasıl nasıl nasıl öldürsün anasını.”
(YKYÖ65)
ne türlü
Bir anlık emânetle ne türlü övünelim;
Gel, rahmet kapısında ağlaşıp dövünelim!.. (NFKÇ57)
nokta nokta
Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece. (NFKÇ18)
nöbet nöbet
Zina şöleninde beynin nöbet nöbet
Cehennem halayı çeken bir iskelet. (AMDŞ90)
oda oda
Renk renk hâtıralarım oda oda silindi;
Anne kokan bir Türkçe’m vardı, o da silindi. (NFKÇ373)
oluk oluk
Bu gözler günler, haftalar, aylar, yıllar geçtikçe sönükleşmiş, gergin
yüz oluk oluk kırışmıştı. (OKYK20)
ordu ordu
Gökyüzü, masmavi açmış, elenmedeydi
Başıma yıldız yıldız... ve eğlenmedeydi
Doğa; gelip gelip üstüme ordu ordu. (AMDŞ158)
öbek öbek
Gene kırlangıçlar öbek öbek evlerinin kapılarında uçmaya
başladılar. (YKYÖ69)
(biraz) öfkeli
“Ne de cırtlak zili varmış” dedi, biraz öfkeli. (HTYS76)
(pek) ölgün
Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün;
Yavrum bugün seni pek ölgün gördüm. (NFKÇ273)
ölü ölü
Ölünün ölü gözleri dün geceki gibi şaşkınlıkla açılmış öyle ölü ölü
bakıp duruyordu. (YKYÖ12)
öyle bir
Kaptan başını sallarken Berbat öyle bir baktı ki, Kaya Ali fırladı.
(OKYK32)
Baharda portakal çiçekleri öyle bir kokarmış ki kokularından insan
sarhoş olurmuş. (YKYÖ94)
paldır küldür
Bu sallanış ve o yekiniş esnasında dağ, paldır küldür eteğe,
Timurlenk’in bulunduğu düzlüğe doğru kayıp inmeğe başlamış.
(MNSBBD160)
panjur panjur
Sustu “Paramos”un mazgallarından
Şehre panjur panjur dökülen arya... (BSE/GYŞ206)
parasız pulsuz
Onlar seni parasız pulsuz komazlar. (SÇRA60)
parça parça
Gözlerindeki gurur parça parça dökülüyordu. (MNSBBD82)
Delicene esen poyraz yalımları parça parça koparıp alıp
götürüyordu, köyün üstüne. (YKYÖ70)
Bir dakika evvelki galiplerin bu acıklı bu şaşkın sükutuna parça
parça cevap verir gibi Barhan Bey, fasılalı narasına devam etti.
(ÖSH44)
paytak paytak
Kaplumbağa paytak paytak yürümeye başladı. (HTYS28)
pekâlâ
Çıkarmaya gelmiyor, kolumda olunca pekâlâ işliyor. (HTYS81)
perde perde
Nal sesleri sönüyor perde perde,
Atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde! (NH/GYŞ62)
Toz olmuş asırları hatırlatan yasını,
Akşam burada dağıtır perde perde rüzgâra, (YNN/GYŞ87)
pır pır
Yeşilırmak’ı pır pır ışıldatmış. (MNSBBD176)
Dergahta akça-kanat güvercinler
Gönül mihrabına pır pır konası. (FH/GYŞ191)
pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının (Aİ/GYŞ203)
pırıl pırıl
Büyük anneannemin masallarıyla, Kerem’den, Yunus’tan okuduğu
beyitlerle, bana öğretmeye çalıştığı yıldız adlarıyla muhayyilemde
büyülü hâtırası hâlâ pırıl pırıl tutuşur. (AHTBŞ21)
pür-neşe
Otobüs şimdi sahil boyunda altı yolcusuyla pür-neşe uçuyordu.
(HTYS38)
rahat rahat
İç eyaletlerden çok uzaklardaki bu garip kalecik mutlaka
“Kızılelma” yı alacak olan büyük ordunun gelmesini artık, birkaç yıl
daha rahat rahat bekleyebilecekti. (ÖSH48)
Onun da böyle yatağı, yorganı, yastığı olsa, o da yorganına sıcak
sıcak bürünse, öğleye kadar rahat rahat uyusa... (OKYK61)
renk renk
Eski ve yırtık mestlerin, çediklerin, çizmelerin ve çarıkların deri
kokan ağır ve nemli havasında, kapısının önünde yetiştirdiği
lâlelerin ateş kırmızısını, kadife yeşilini ve şehit kanı alını, su
beyazını renk renk toplayıp bir gönül cenneti kurmuştu.
(MNSBBD80)
rüzgar rüzgar
Güler yüzlü insanlardan çırılçıplak açlara
Rüzgar rüzgar giden sevgi bendendir. (CI/GYŞ160)
salkım saçak
Sekreter Selma hole girince sarı saçlarını bluzunun içinden dışarı
çıkarıp, salkım saçak dışarı salıverdi. (HTYS48)
sapsarı
Ayağı öpülmeyen şah gazabından sapsarı kesildi. (ÖSH68)
sarı sarı
Önce yeşil yeşil bak tohum
Sonra sarı sarı gülüver! (MCA/GYŞ146)
sarmaş dolaş
Kalede ve onun eteğine serpilmiş mahallelerde Türk velileri Roma
ve Bizans taşlarıyla sarmaş dolaş yatarlar. (AHTBŞ7)
Akan suda kuş gibi gemilerle,
Eski evler ve tenha sokaklarla,
Şarkı gibilerle, düş gibilerle
Sarmaş dolaş ... Olmaz gibi bir dünya. (AMDŞ148)
serin serin
Enginlerden bir rüzgar esmez mi serin serin
Pul pul ürperişler geçer içimden. (ZÖD/GYŞ68)
(daha) sevecen
Herkese olduğu gibi saatlere de daha sevecen davranır. (HTYS82)
sıcak sıcak
Şöyle etli bir yimek yap da sıcak sıcak yi gayri... (OKYK19)
Sıcak sıcak tüten yağlı suyunda et parçalarının yüzdüğü bir tencere
kuru fasulye! (OKYK34)
Bir şarkı sıcak sıcak yayılır ansızın (GA/GYŞ275)
(daha) sıkı
Düvenin üstünde hiç kimseye bakmadan dimdik duruyor, rüzgâr
çarptıkça vücuduna daha sıkı sarılan yırtık entarisinin içinde küçük,
ölçülü vücudu, bir midye kabuğunun düzgün inhisasiyle, birkaç sene
sonra gelişecek kadınlığının bütün güzelliklerini müjdeliyordu.
(AHTBŞ64)
sıkı sıkı
Ayrıca da çok dikkatli olmasını sıkı sıkı anlatır. (AHTBŞ40)
sımsıkı
Çoban, gözleri iri iri açılmış, farkında olmadan kumlara oturup
avuçlarını sımsıkı yapıştırmış hayretle dervişlere bakıyordu.
(MNSBBD113)
İniyor Ağrı’nın başına boz bulutlar;
Kapını sımsıkı kapa, gir de içeri. (AMDŞ94)
Hayata sımsıkı sarıldığımızda
İstesek de istemesek de
Saatler ansızın duracak
Biliyorum. (Tİ/GYŞ291)
sıra sıra
Yorulur karşısında duranlar sıra sıra. (MSS/GYŞ110)
Meydana dolmuş millet
Sıra sıra oturmuş. Ah genç kız kalbi,
Sıralara bakar elbet. (BN/GYŞ154)
sırtüstü
Arkaya, toprağın üstüne düştü, sırtüstü serildi kayalıkların arasına.
(YKYÖ84)
simsiyah
Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor;
Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler. (NFKÇ155)
sinirli sinirli
Bir o, bir öteki atıyor, ne gelirse sinirli sinirli söyleniyorlardı.
(OKYK7)
Çıktı, sinirli sinirli söylendi. (HTYS21)
sipsivri
Sonra bu iş için hazırladığı küçük kartonlardan birine yarın
yapacağı işleri önem sırasına göre madde madde flamasterle yazar,
ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri yontar, bir
hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen göstererek
aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61)
soğuk soğuk
Nicedir hep aynı mekanda ihtiyarlayan gövdesi soğuk soğuk terledi.
(SÇRA47)
Dışarıda güçlü şubat fırtınası aysız, yıldızsız karanlıkları soğuk
soğuk döverken, 72’nci Koğuşun tahtakurusu ezilmekten kan içinde
kalmış duvarları, mangaldaki kömür ateşinin marsık kokulu
sıcağıyla yavaş yavaş ısınıyordu. (OKYK40)
solgun solgun
Öyle solgun solgun dolanıyordu. (SÇRA51)
sopsoğuk16
İlaç yarım, şişede,
Koltuk mahzun, köşede,
Ev halkı telâşede,
Ölü yerde, sopsoğuk... (NFKÇ129)
sulu sulu
Koğuş betonuna sulu sulu tükürdükten sonra: -Ver parayı! dedi.
(OKYK34)
süzgün süzgün
Rüzgârların ardından,
Baktım da süzgün süzgün,
Kurşun yükünü gönlün,
Tüy gibi hafiflettim,
Denize hicret ettim... (NFKÇ222)
şakır şakır
Herkes önüne bakıyor ve şakır şakır yağmur yağıyordu. (ÖSH9)
şanlı şanlı
Kırılır da bir gün bütün dişliler,
Döner şanlı şanlı çarkımız bizim. (NFKÇ412)
16
Eksiltili kullanımdan dolayı Yüklem yerine geçmiştir.
şıkır şıkır
Hayır, Deli, şıkır şıkır atını kaşağılıyor, keyifli bir türkü söylüyordu.
(ÖSH81)
şöyle bir
İçlerinden biri arada koğuştan içeri şöyle bir dalıyor, çevresine
şöyle bir bakıyor, aradığını bulamamış gibi, tekrar çıkıp gidiyordu.
(OKYK8)
Sabahleyin çayla doldurdum, şöyle bir önüme koydum, bir kendimi
düşündüm, bir ona baktım: nispetsiz. (AHTBŞ40)
Muhsin Çelebi tahtın önünden çekilince şöyle bir etrafına baktı.
(ÖSH68)
tabaka tabaka
Bulutlar tabaka tabaka dursun, (AMDŞ42)
takım takım
Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz,
Dönün takım takım, kol kol dönünüz,
Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz,
Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51)
Silahları alınan düşman ikişer ikişer bağlanıyor, takım takım
ordugahın arkasına götürülüyordu. (ÖSH32)
takır takır
Bir çift hacı leylek bacada takır takır... (BA/GYŞ303)
tamtakır17
Ne âfâk isterim sensiz,
Ne enfüs, tamtakır hepsi! (MAE/GYŞ6)
taş taş
Ne heybettir ki: Vahdet-gâhı dinin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş! (MAE/GYŞ4)
17
Eksiltili kullanımdan dolayı yüklem yerine geçmiştir.
(daha) tatlı
-İnsan rüyada karıyla daha tatlı yatıyor. (OKYK93)
tatlı tatlı
Cıgaralar yakılmış, tatlı tatlı tüttürülüyordu. (OKYK43)
tek tek
Hep ayrılık; isteğe erince istek ölür,
Bir anda ölseler de insanlar tek tek ölür... (NFKÇ240)
teker teker
Arkadaşımla teker teker etraftaki dağları küçük tepeleri ve şurada
burada birdenbire sıcakta bir tas serin su vehmiyle bozkırın
ortasında yemyeşil bir gölge yapan küçük köyleri sayıyoruz.
(AHTBŞ17)
En küçüğünden en büyüğüne –en önemlisinden en önemsizine kadarher işçisiyle teker teker ilgilenirmiş. (MNBBD77)
tekme tokat (yerlerde t.t. yuvarlan-) Birleşik fiilde.
O zaman ana avrat, din iman sövülerek tekme tokat yerlerde
yuvarlanır, kafa yarılır, göz şişer. (OKYK23)
(büsbütün) telaşlı
Kaya Ali, büsbütün telaşlı tekrar geldi. (OKYK11)
telaşlı telaşlı
Sonra geç kalmış gibi [ceketini] çıkarırken telaşlı telaşlı konuştu.
(OKYK109)
telli duvaklı
Evcilik oynardın telli duvaklı
Ben uzaktan seyrederdim, meraklı (OŞG/GYŞ67)
ters mers (ol-) Birleşik fiilde.
Ona bakarsan Süleyman Bey, Necip Ağa, Yüzbaşı Kerim ters mers
olmuşlar! (OKYK67)
ters ters
Ne ters ters bakıyorsun? (OKYK49)
tespih tespih
Yıldızları tespih tesbih çeker de,
Namazda arka saf hizasındalar. (NFKÇ388)
tıkır tıkır
Tıkır tıkır işliyordu. (HTYS73)
tıkış tıkış
Belki muhasebe evrakının tıkış tıkış kapatıldığı dolap bile
ayaklanmıştır. (MKYİ11)
tıklım tıklım
Tıklım tıklım [dol-] (OKYK78)
tıngır mıngır
Anası tek başına kendi evlerinden kocaman bir sandığı tıngır mıngır
merdivenlerden aşağıya indiriyordu. (YKYÖ70)
Çayını tıngır mıngır karıştırmaya başladı. (OKYK45)
tıpır tıpır
Bir sırrı sürüklüyor, terlikler tıpır tıpır,
İzbe sofalarında, izbe sofalarında. (NFKÇ159)
Durmadan yağan yağmurun sayısız ve asabî damlaları tıpır tıpır
çadırın üstüne düşüyor, ordugâhın müphem uğultusu içinde sanki
hayalî bir akının uzak ve muntazam ayak seslerini duyuyordu.
(ÖSH14)
tir tir ( titre-) Birleşik fiilde.
Bu, bu, bu anadır. Bu ana nasıl ölmesin oğlunun kemikleri
mezarında tir tir titrer, zangır zangır ederken. (YKYÖ44)
Muhsin Çelebi kaba Türkçe nutkunu bağırdıkça Fârisî bilmeyen şah
kızarıyor, sararıyor, morarıyor, elinde heyecandan açamadığı nâme
tir tir titriyordu. (ÖSH69)
top top
Mavi kocaman kelebekler, top top gelip çalıya konuyorlardı.
(YKYÖ31)
toz toz
Soğuyan ağrılarımda donup sertleşen lav:
Bir bulut ordusu, düşüp toz toz
Çarpar yürek yürek
Açık denizlerde binlerce volkanik ada. (OT/GYŞ228)
tuhaf tuhaf
Uyu da turnalar gelsin rüyana,
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar:
Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona. (SK/GYŞ272)
... türlü
İnsan,
Yaşar, üç türlü şu dünyada: (OSO/GYŞ34)
başka türlü
Ama şimdi başka türlü düşünüyorum. (MNBBD191)
uğrun uğrun.
Dalgalanacak bu gövdeler gökyüzünde,
Kurtlaşacak kalbe bir kez girmiş üzüntü
Uğrun uğrun. Ölenlerse güçlü... sanki sağ. (AMDŞ160)
upuzun
Yolcular, uzanın yere upuzun;
Dayayın taşlara başlarınızı! (NFKÇ123)
Yerde upuzun yatan meydancısına uzun uzun baktıktan sonra
Berbat’a döndü. (OKYK50)
usul usul
Doğuya, Kozan’a doğru bir süre usul usul sürdü...(YKYÖ56)
Yatağın içinde usul usul tespih çekiyordu. (SÇRA66)
Ve kururken gözyaşları
Gürültüsüz bir platini
Usul usul indirir
Cellâdının damarlarına. (CS/GYŞ263)
uykulu uykulu
Akları kıpkırmızı gözleriyle koğuşa uykulu uykulu baktı, sebepsiz
güldü. (OKYK61)
(ne) uysal
(Yeni yollarını mı düşünmede
Bu ayaklar?.. son durağına kadar
Ne uysal yürümüştür, bu ayaklar!) (AMDŞ140)
üçer beşer
Kısım kapılarının açıldığı meydan yerini, kirli beton merdivenleri,
üçer beşer volta vurulan yarı karanlık dehlizleri geçip 72’nci
Koğuştan içeri girdiler. (OKYK19)
üçer üçer
Mazgallardan sızan hafif bir ziyayla aydınlanmış, dar merdivenleri
üçer üçer atladı. (ÖSH38)
üfül üfül
Rüzgârda üfül üfül
albenisiyle...(SÇRA15)
sallanıp
duracak
şanlı
geçmişin
ürkek ürkek
Ürkek ürkek dolaşıyordu evin içinde. (YKYÖ34)
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa. (SK/GYŞ271)
vıcır vıcır (uçuş-)
Kırlangıçlar köyün içine doluşmuşlar, kapıların üstünde vıcır vıcır,
yürek paralayan bir çığlıkla, telaşlı, acılı uçuşuyorlar(...)(YKYÖ69)
yalınayak/yalnayak
Bu kabına sığmaz genç gelin ikide bir yalın ayak çıkar gelir, sofanın
bir kıyısına yahut merdiven başına öksüz gözlerle oturuverirdi.
(SÇRA69)
Toprağın, koşacağım, üzerinde yalnayak; (NFKÇ121)
yalınkılıç
Deli Mehmet yalınkılıç karşısına dikildi. (ÖSH77)
yan yan
Kaya Ali bu bakışı gördü, ne demek istediğini anlayarak sinirlendi,
Berbat’a yan yan bakarak usullacık: -(.....) dedi. (OKYK51)
(öyle) yanık yanık
Öyle Yanık yanık çalıyor ki...(SÇRA70)
yapyalnız/yapayalnız
Bahtını yaşamakta bir masalın,
İşte yapyalnız üstünde bir salın;
Çekil, günah yazan melek!.. uyumuş. (AMDŞ47)
Yine yapayalnız her günkü gittiği yere doğru kaybolacaktı. (ÖSH28)
Önde yapayalnız dursan bile şimdilik,
Yollar seni bir sabah saracak iplik iplik, (CKS/GYŞ84)
yaprak yaprak
Kiremitleri yaprak yaprak alan bir rüzgar,
Ağzımdan haykıracak, uzun, gizli, çapraşık...(NFKÇ121)
Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak,
Ben aşkımla bahar getirdim sana; (AMDŞ18)
yavaş yavaş
İşte Ankara kalesi muhayyilemde dâima ömrümün en güneşli saatine
böyle yavaş yavaş çıkan büyük adamla birleşmiştir. (AHTBŞ4)
Kuru Kadı, uzakta, kara yerin üstünde daha kara bir leke gibi yavaş
yavaş ilerleyen düşman alayına dikkatle baktı. (ÖSH75)
yersiz yurtsuz (kal-) Birleşik fiilde.
Bu dünyadaki gibi yersiz yurtsuz kalsaydım halim nice olurdu
benim? (MNSBBD51)
yer yer
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan. (YKKGK9)
yersiz yurtsuz (kal-) Birleşik fiilde.
Bu dünyadaki gibi yersiz yurtsuz kalsaydım hâlim nice olurdu
benim? (MNSBBD51)
yeşil yeşil
Önce yeşil yeşil bak tohum
Sonra sarı sarı gülüver! (MCA/GYŞ146)
yığın yığın
Toplanırken göklerde bulutlar yığın yığın
Hırçın bir fırtınayı düşünüyordu deniz. (AMA/GYŞ23)
yıldız yıldız
Elindeyse yıldız yıldız hecele! (NFKÇ112)
Gökyüzü, masmavi açmış, elenmedeydi
Başıma yıldız yıldız... ve eğlenmedeydi
Doğa; gelip gelip üstüme ordu ordu. (AMDŞ158)
yol yol
Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz,
Dönün takım takım, kol kol dönünüz,
Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz,
Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51)
yorgun argın
O nemli toprağa,
Ana çöker yorgun argın. (BN/GYŞ155)
yön yön
Yön yön sarılmışım ne yana baksam;
Sarılan olur da saran olmaz mı? (NFKÇ24)
- Yumruk yumruk düğümlenirdi. (OKYK31)
yudum yudum
Kırk elli dakika da sürse, bu krallığımın her ânını yudum yudum
tadarım. (HTYS8)
yürek yürek
Soğuyan ağrılarımda donup sertleşen lav:
Bir bulut ordusu, düşüp toz toz
Çarpar yürek yürek
Açık denizlerde binlerce volkanik ada. (OT/GYŞ228)
yüzükoyun
Kaya ali hâlâ yerde, yüzükoyun yatıyordu. (OKYK50)
Bütün umutlarından o gün bir anda soyun,
Sonra kendi kendini atıver yüzükoyun,
Gömül bir deniz gibi yumuşak şiltelere. (CKS/GYŞ84)
zangır zangır (et-) Birleşik fiilde.
Bu, bu, bu anadır. Bu ana nasıl ölmesin oğlunun kemikleri
mezarında tir tir titrer, zangır zangır ederken. (YKYÖ44)
zerre zerre
Dudaklarım büküldü bıkmış gibi canımdan,
Çekildi zerre zerre damarlarımdaki kan... (ŞNB/GYŞ21)
(çok) zor (ol-) Birleşik fiilde
Bir keresinde asılı kalmıştı da kayada, nasılsa kurtulmuştu ama,
kurtulması çok zor olmuştu. (YKYÖ7)
ac.Cümlecikten oluşan yalın niteleme zarfları
Adadan inen ilk vapur güneşin ışınlarını sağ bordasına almış
geliyor.(HTYS18)
Bizimkiler ışığa gem vurur da binerler;
Yerden göğe çıkmazlar, gökten yere inerler... (NFKÇ411)
Tavus tüyünden yelpaze, kulağını dikmiş onu dinliyor, yumuşak
gövdesini kadının avuçlarında dinlendiriyordu. (SÇRA57)
Mavi gözlü, ufak tefek Boşnak Ali küçük bir duraklamadan sonra
zarları salladı salladı attı. (OKYK56)
Bahçemde süzülür giderdi bahar
Sabahının fecri vururken cama. (AMDŞ19)
Askerler, zabitlerin emriyle oldukları yerlerde bağdaş kurmuş
bekliyorlar, gürültü ediyorlardı. (ÖSH 30)
Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti
karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH 17)
bağır çağır
Ama havalar ısınmaz mı, Nizamettin Bolayır onu bağır çağır
karyolası ile sürükleyip yanı başına getirir. (HTYS31)
donmuş
Bir dahaki zemherilerde bir sabah gardiyanlar Berbat’la Kaya
Ali’yi donmuş buldular. (OKYK110)
ne ediyor ediyor
Hasan ne ediyor ediyor, her gün beş on tane kırlangıcı yakalıyor, bir
ipe geriyor, böyle uçuruyor, akşam olunca da kırlangıçları, her
zaman değil, ipe bağlı olaraktan göğe salıveriyordu. (YKYÖ10)
oralı (değil) (hlk)
Bobi de bunu sezdiği halde aldırmadı, oralı değil davrandı ilkin.
(OKYK90)
b.Türemiş niteleme zarfları
Niteleme zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/-(y)A/ (...../-(y)A/)
/+(n/y)A göre/
/-(y)ArAk/
/-(y)ArAktAn/ (hlk)
/-(y)AsIyA/
/+(n)CA/
/+(n)CacIk/
/+CAnA/(hlk)
/+CAsInA/
/+(n)DA
/+(n)DAn/
/-DIğIncA/
/-DıkçA/
/-DıktA/
diye
/+(y)en/ (Ar.)
-ek</-(y)ArAk/
(tıpkı....) gibi
/-(y)I/ (.../-(y)I/
/-(mAksIz)+(y)In/
/-(y)IncA/
/-(y)Ip/
ile
/-ken/
/+(y)lA/
/+(y)lAcIk/ (hlk)
+lan (hlk)
/-mAdAn/
/-mAklA/
/-mAk üzere/
/-sA+/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
ba.Kelimeden türemiş niteleme zarfları
/+(n/y)A/
boşa
Beyhude dolandım; boşa yoruldum (AVŞ/GYŞ16)
/-(y)A/18
Dost dost diye deli derviş gezdiğim,
Bir ağladığım, bir güleyazdığım,
Adını dağa taşa kazıdığım,
Benim bir tânem dost, gözümün nûru! (AMDŞ122)
Kaya Ali’yle ötekiler çayı demliğe, cezveyi ateşe süredursunlar,
başlıyorlardı fısıltıyla hararetli hararetli konuşmaya: (OKYK100)
nöbetleşe
Bardaklardan üçüncüsünü de Kaya Ali aldığından, geriye kalan iki
bardakla ötekiler nöbetleşe yudumlayacaklardı. (OKYK45)
ortaklaşa
Bu oda yalnız Bobi’nin değil, cezaevi kaleminde, ya da öteki
gardiyanların yardımcılığında çalıştırılan mahpus meydancıların
ortaklaşa kullandıkları, daracık, rutubet kokan bir odaydı.
(OKYK89)
/-(y)ArAktAn/ (hlk)
Ve kalp ağlayaraktan,
Çekilir geri geri,
Terk eder bu mahşeri.(NFKÇ222)
18
Genellikle birleşik fiillerde ve kalıplaşmış diye edatında kullanılmaktadır.
/-AsIyA/
gülesiye
ölesiye
Çiçek verdi gülesiye
Şiir verdi, kıyasıya
Yaşaması ölesiye (CI/GYŞ160)
/+(n)CA/
açıkça
Bu kayalar met ve cezire göre ya gözden kaybolurlar, ya açıkça
ortaya çıkarlar. (HTYS10)
ağırlığınca
Karanlık durur mu, çökecek özlemlerime ağırlığınca.
(KAE/GYŞ253)
çapkınca
Ağlasam, çapkınca karşıma geçer
Güldürür, sallanı sallanı kâfir... (BSE/GYŞ208)
çılgınca
Dinle çılgınca öten bülbülleri;
Sorma niçin düştüğünü bu derde. (CST/GYŞ120)
Alayın arkasından, çılgınca haykırarak
(......... ilerle-) (EBK/GYŞ41)
derince
Düşünülürse derince
Irak görünür görünce
Yol bir dakka miktarınca
Gidiyorum gündüz gece. (AVŞ/GYŞ19)
dilsizce
“Zehirle pişmiş aşı yemeye kimler gelir?”
Dilsizce, yalnız Allah demeye kimler gelir? (NFKÇ40)
gizlice
Güneş, bulutlar içinde gizlice doğarken dolu dizgin Niş’e girdi.
(ÖSH20)
Dudağımı gizlice çekerek dudağına,
Akşam gibi düşecek vagon basamağına
Garda beyaz, dumandan bir kadının bedeni. (SES/GYŞ82)
İhtiraslar bekleyen kimsesiz gönülleri
Gizlice sıkıyordu kızgın demirden eller. (AMA/GYŞ23)
gönülce
Hıdrellez de gönülce okunası. (FH/GYŞ191)
güzelce
Sonra hamama gider, güzelce yıkanır, yeni çamaşır, yeni üstbaşını
giyer, geçerdi beyler koğuşuna. (OKYK46)
Papazın maşlahını aldı ve kendi cüppesinin içine sardı güzelce, her
ikisini birlikte, cehennem misali kızmış olan fırının içine attı.
(MNBBD45)
habersizce
Anladım habersizce girmeyeceksin odama,
Gizlenip de ben kimim demeyeceksin. (KAE/GYŞ253)
hafifçe
Bir eli göğsündeydi ve boynu hafifçe sağ yanına eğilmişti.
(MNBBD18)
“Her şeyi biliyoruz.” Sanan bu “Horasanî” kavuklu başlar,
uğradıkları hakâretin altında hafifçe sallandılar. (ÖSH87)
Hafifçe güldü, sonra başını sallayarak yürüdü. (OKYK58)
hovardaca
“Dedim oldu” diye sevinmek boş,
Hovardaca harcanan yılları
Getirebilirsen, geri getir. (GS/GYŞ210)
kahpece
O daha anasının memesindeyken, kahpece öldürülen babasının
kanını yerde komamak için buraya düştüğünü bilmeliydi. (OKYK94)
kıpırtısızca
Kıpırtısızca dinledi. (SÇRA51)
kısaca
Kaptan kısaca anlattı. (OKYK33)
kolayca
Ama, insanların arasında, şehirde, görüyorsun ki, karlar kolayca
eriyor ve bütün korları söndüren oluyor. (MNBBD23)
nazikçe
Rozalya ak, sarı lâlelerin üzerlerini nazikçe, dokuma bir bezle örttü.
(SÇRA21)
ölgünce
Rüzgarları bin fatiha ile yüklenmiş uğuldar
On binlerin ölgünce uzaklaştığı yerde. (TSH/GYŞ259)
öylece
Ne zaman görse onu, yatağında başını öte yana dönüyor, o
gidinceye kadar öylece kalıyordu. (YKYÖ82)
Hafiften üvez rengi yüzünün bir kıyısında yaşanmamış, yaşamadığı
gençliği öylece kalakalmıştı. (SÇRA72)
Duvara asılı duran kar ve kor mendiller öylece duruyordu.
(MNBBD22)
rahatça
İnsan rahatça uyuyor... (OKYK60)
rezilce
Sevmek kimi zaman, rezilce korkuludur. (Aİ/GYŞ201)
saygılıca.
Gelen hoş geldin, merhaba deyip oturuyordu saygılıca. (YKYÖ60)
serbestçe
Sözde zavallılar serbestçe çekilip gideceklerdi. (ÖSH51)
Artık serbestçe Vire’yi konuşabiliriz. (ÖSH39)
sertçe
Kaya Ali sertçe döndü: (OKYK31)
Sertçe sordu: -İşittiklerim doğru mu Berbat? (OKYK68)
sıkıca
Urganın bir ucunu eğri denilen minarenin şerefesine sardırmıştı
sıkıca. (MNBBD40)
sinsice
Bir gülümseyiş, yanıp sönen ampul gibi,
Derinlikten sinsice ele veriyor kalbi; (AMDŞ35)
usulca
Sigaralar, kağıtlar
Arasından kayıyor usulca. (BN/GYŞ158)
Ey gölgesiz gökte uçan ak güvercinler,
Rüzgârda usulca sallanan otlar, sazlar
Yüce tanrıların varılmaz yalnızlığı! (ORH/GYŞ145)
Koyu lacivert duraklardan sonra
Kara sularının kenarından,
Usulca inebilirsin geceye. (MNK/GYŞ248)
yavaşça
Yatağı omzundan yavaşça indirdi. (OKYK29)
Sonra (......) ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri
yontar, bir hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen
göstererek aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61)
“İnsansız dağ başlarında evliyalık kolay şey kardeş” dedi yavaşça.
(MNBBD23)
yoğunca
Bir taşra öğlesini yoğunca yaşıyorum. (TU/GYŞ222)
/+CAcIk/ Bkz. /+lAcIk/
usulcacık
Her şey şiirdir uğultusu rüzgarın
Bir ırmağa usulcacık yağan kar
Her gece okunan bir dua çocuklukta
Gökyüzünde bölük bölük turnalar. (AB/GYŞ299)
Berbat’a usulcacık baktı. (OKYK30)
/+cAnA/ (hlk)
delicene
Delicene esen poyraz yalımları parça parça koparıp alıp
götürüyordu, köyün üstüne. (YKYÖ70)
/+cAsInA/
delicesine
Anasını görünce delicesine ürperiyor, titriyor, korkuyor, kendisinden
geçiyor, ondan ayrılınca bomboş kalıyordu. (YKYÖ93)
fırlarcasına
Yataktan fırlarcasına doğruldu. (OKYK110)
işlememecesine
İşleye, dura beni biraz umutlandırdıktan sonra büsbütün durdu,
işlememecesine.. (HTYS)
susmamacasına
Sonra artık susmamacasına boşandı. (OKYK17)
/+(n)DA/
ayakta
Dizilirler ayakta,
Anne, baba ve kardeş. (NFKÇ300)
Ayakta zengin ovayı seyrediyorduk. (AHTBŞ66)
boşlukta
Hepsinin yüzü solgun, saçları darmadağın
Boşlukta çırpınıyor ince, berrak elleri. (EBK/GYŞ41)
boşta
Boşta gezen bizim gönül kuşudur. (SA/GYŞ107)
telâşta19
Bilmem, neden gündelik işlerle telâştasın? (ANA/GYŞ77)
telâşede 20
İlaç yarım, şişede,
Koltuk mahzun, köşede,
Ev halkı telâşede,
Ölü yerde, sopsoğuk... (NFKÇ129)
yüksekte21
Mehmed’im sevinin, başlar yüksekte! (NFKÇ422)
..... içinde
çalım içinde
Nehirlerin akışı vardır
Çalım içinde. (SB/GYŞ174)
19
Eksiltili kullanmadan dolayı yüklem yerine geçmiştir. Bir halde bulunma bildirir.
Eksiltili kullanmadan dolayı yüklem yerine geçmiştir. Bir halde bulunma bildirir.
21
Eksiltili kullanmadan dolayı yüklem yerine geçmiştir. Bir halde bulunma bildirir.
20
hüzün içinde
Eski yurdun hüzün içinde bakan dağları
Sevindiler Türk askeri geçiyor diye. (YZO/GYŞ38)
renk içinde
Ovada ince yollar gölgeleniyor işte;
Karşıdan renk içinde solgun ay görünüyor! (ÖBU/GYŞ80)
korkular içinde
Korkular içinde
Tarla kuşlarını bekler
Tan yeri ağarıncaya kadar. (BS/GYŞ151)
(ta) /+(n)DAn/
candan
Üsküdar çeşmesi candan su verir yaslılara,
Ama ölmüşlerinin canı için sır vermez.
Kamyonlar ağıldar deli, Allah’a emânet. (TSH/GYŞ259)
Demeyiniz, bu da kim?
Öyle diyor ki, içim,
Candan aşinanızım... (NFKÇ327)
derinden
Derinden nefes alıyordu toprak
Vatan konuşuyordu. (NÖ/GYŞ217)
Sonunda ah çekeriz derinden.(MCA/GYŞ148)
Derinden uğuldarken ruhunun korkunç sesi
Açıldı gönlünde bir kızıl gayyânın dibi... (EBK/GYŞ42)
içinden
İçinden konuşacak aynalar gözlerinle. (SES/GYŞ81)
İçinden konuşuyordu. (SÇRA59)
kalpten
Dağlandım kalpten
Ve mühürlendim. (NFKÇ381)
kendiliğinden
O sadece mazisinde yaşayan bir geçmiş zaman güzeli gibi
hatıralarına kapanmış olan şehrin nabzında kendiliğinden çıkar.
(AHTBŞ108)
Servetin, çalışmanın bulunduğu yerde içtimai nizam kendiliğinden
doğar. (AHTBŞ34)
kökünden
İkincisinde şehir kökünden sarsılmıştı. (AHTBŞ27)
mahsustan
Kaya Ali gene duymadı mahsustan: (OKYK44)
nereden/nerden “Nasıl” anlamında kullanılmıştır.
-Nerden aldın onu lan? (OKYK35)
“O kadar parayı nereden bulacaksın oğlum?” (ÖSH66)
toptan
Biriktirir biriktirir, ayda, iki ayda bir yıkandığı zaman toptan
ödeşirdi. (OKYK93)
usuldan hlk.
Atının başını bıraktı, usuldan da üzengiledi. (YKYÖ59)
Adımı söyledi, usuldan. (SÇRA23)
yakından
Yakından takip ediliyor. (AHTBŞ18)
yürekten
Onu anlıyor, yürekten de dinliyordum. (YKYÖ18)
Camusçu, Hasan derken ta yürekten söylüyordu. (YKYÖ18)
/-DIğIncA/
dilediğince
Zeytinlik, tarla, dükkân, ev onundu gerçi, dilediğince davranmak
hakkıydı ama, evinde karısı, çocukları, sırtında da yatılacak yılları
vardı daha. (OKYK84)
diye
güm diye
Bir keresinde de, hiç unutmam, televizyon dizilerindeki yat kulüpleri
üyeleri gibi, son model kotra kılığında giyinmiş, çarpık gülümsemeli,
ağzı pipolu, iki yakışıklı delikanlı ve Charlie’nin Melekleri tipinde üç
manken vücutlu genç kız, diskolardan seçilmiş bir potburiyi
kendilerine fon müziği yapmış, afili afili seyrederlerken bir sabah
güm diye gelip gizli bir kayanın üstüne bindirdiler. (HTYS21)
pır diye (uç-) Birleşik fiilde.
Haminnemin can kuşu pır diye uçup gitti. (BA/GYŞ304)
/+(y)en/
lütfen
Tarayın lütfen belleğinizi! (HTYS86)
şahsen
Erzurum’da bu konuşma ustalarının birini bol bol dinlediğim
hikayeleriyle birini de şahsen tanıdım. (AHTBŞ39)
tesâdüfen
Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu
martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur
atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19)
gibi
boş gibi
İn cin uyanmadan denizin üstü de boş gibidir. (HTYS)
gereği gibi
Anlatmadıysa, Fatma da gereği gibi arkadaşlarına anlatamaz,
sevdiği adamla onlara gereği kadar kurum satamazdı. (OKYK95)
Evlerin çoğu gereği gibi tasvir edilemedi. (BN/GYŞ156)
/+(y)In/
aldırmaksızın
Bırak çalsın saz! söz, bırak çağlasın!
Ölüm mü, kalım mı aldırmaksızın...
Açarken güller duman duman son kez. (AMDŞ153)
İle
Cümlenizin artık toz olmuş, doğa ile kaynaşmış
kafataslarınızdan ve mübârek ellerinizden sevgi ile öperim.
(HTYS15)
değerli
acele ile
Tosun Bey dışarı çıkınca acele ile adamlarını buldurdu. (ÖSH14)
sıra ile
Her taraftan seller akıyor, askerler sıra ile yerlerine geliyorlar,
çadırlar kuruluyor, kazanlar indiriliyor, ötede beride ateşler
parlıyordu. (ÖSH12)
/+(y)lA/
Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk,
O gün başucuma karalarla gel. (NFKÇ199)
Neye bakacaksan yüreğinle bak;
Nerden geleceksen bir işaret ver! (BK/GYŞ257)
acıyla
Ey, taa uzaktan bana acıyla bakan yüz!
Şah’ım, en büyük günahlarım içine yaz,
Bu acıyan yüzü. Sevgi hınca dönüştü; (AMDŞ159)
aşkla
Yaşamayı böyle aşkla sevmeseydim
Sizlere şiirler nasıl yazardım... (İM/GYŞ179)
çığlıkla
Civarından çığlıkla yorgun martılar kaçtı; (AMA/GYŞ23)
coşkuyla
Coşkuyla Hasan’ı bir daha kucakladı, Hasan buz kesildi.(YKYÖ22)
dehşetle
Dervişler, suya saldıkları hırkalarının üstünde dehşetle titrediler.
(MNBBD114)
dikkatle
Niko usta gibi kös değil, dikkatle dinledi. (HTYS82)
Kuru Kadı, uzakta, kara yerin üstünde daha kara bir leke gibi yavaş
yavaş ilerleyen düşman alayına dikkatle baktı. (ÖSH75)
emniyetle
O vakit emniyetle kapıdan çıkarız. (ÖSH42)
gururla
Elindeki ampulle Kaya Ali gururla çıktı, ötekileri bulamadı.
(OKYK72)
Adembabalar yeni paketten çıkan semiz bembeyaz cıgaraya hasetle
bakıyorlardı. (OKYK65)
güçlükle
Güçlükle: “Hiç...” dedi. (MNBBD68)
hasretle
Bir karış bile yükselemem yerimden,
Hasretle büyük, geniş semalara bakarım:
Toprak beni daima çeker eteklerimden... (CKS/GYŞ85)
Uzanan yollara hasretle baktım. (AMA/GYŞ24)
Hasretle beklenen gelir mutlaka;
Sultan fikir, şanlı otağa gelir. (NFKÇ408)
haşyetle
Kapanmış, titriyor dünyaların haşyetle karşısında; (MAE/GYŞ5)
haybetle ( Ar. haybat + T. +le)
Niçin göz yaşlarım haybetle dönsün sermediyyetten? (MAE/GYŞ5)
hayretle
Çoban, gözleri iri iri açılmış, farkında olmadan kumlara oturup
avuçlarını sımsıkı yapıştırmış hayretle dervişlere bakıyordu.
(MNSBBD113)
Berbat hayretle baktı. (OKYK29)
Şah İsmail, vezirleri, kumandanları aptallaşmışlar, hayretle
bakıyorlardı. (ÖSH68)
hazla
Kaptanın gözleri elindeki cıgarada, konuşanları hazla dinliyordu.
(OKYK43)
helecanla
Yeşil kırlar arasından akıp giderken
Ağaçların helecanla çırpındı kalbi! (YZO/GYŞ38)
heyecanla
Yalınayaklarla 72’nci Koğuş’un betonuna kuvvetle basan babayiğit
iki felâket arkadaşı heyecanla sarılıp öpüştüler. (OKYK21)
hınçla
Berbat hınçla fırlarken, Kaptan etli kocaman eliyle tuttu, bırakmadı.
(OKYK47)
hırsla
Hırsla yaklaştı, kolundan çekti. (OKYK11)
Ne ellerin hırsla saban tutuşu
Ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır
Dev iştihasıyla bende kabaran aşkı
Yetmez karşılamaya. (İÖ/GYŞ306)
hışımla
Yeniçeri Ağası hışımla yanına vardı. (MNBBD81)
hızla
Bir kelebek uçuyordu kocaman, kara, mavi, bir kuş kadar, suya
iniyor hızla, gerisin geri havaya yükseliyordu. (YKYÖ30)
Orta kata inilen dolambaçlı taş merdivenin alacakaranlığına hızla
giderken söyleniyordu. (OKYK9)
Al maşlahlı genç kumandan hızla uzaklaştı. (ÖSH100)
hüsranla
Vurur mihraptan mihraba alnım şimdi hüsranla; (MAE/GYŞ5)
hüzünle
Hüzünle eğildiler. (SÇRA27)
imrentiyle
Döndü, bir kenarda imrentiyle kendisine bakan, bakmakta olan
Berbat’ı gördü. (OKYK21)
İmrentiyle bir baktı, iki baktı. (OKYK62)
incelikle
Fincanı incelikle kulpundan tutup höpürdeterek içiyordu.
(YKYÖ60)
istekle
İstekle uzadım durdum. (SÇRA25)
işveyle
İşveyle bürünmüş tüle, bin zevk ile yorgun,
İranlı prenses gibidir şimdi Amasra. (MÇ/GYŞ197)
kahkahalarla (gül-) Birleşik fiilde.
Çamaşırlar elden ele merakla dolaşıyor, şurasına burasına
bakılarak, sahibi üzerine fikirler yürütülüyor, en ayıp, belki de en
kışkırtıcı şeyler ileri süren Nedime Abla’nın sözlerine kahkahalarla
gülünüyordu. (OKYK99)
kıvançla
(....)
Ve sonradan,
Söylev’inde de kıvançla belirttiği üzere
Uzun uzun,
Tek ses, tek yürek...
Birlik ve dayançtı, zâten, (....) NE/GYŞ236)
kinle
Şimdi nereye gitsem orda ve her yerde,
Bir tiksinti, üstüme kinle yürümekte. (AMDŞ159)
korkuyla
Genç adam ceketini cebinden çıkarttığı kibrit kutusunu bir zaman
sanki bir el bombasıymış gibi korkuyla avcunda tuttu. (SÇRA16)
kuvvetle
Yalınayaklarla 72’nci Koğuş’un betonuna kuvvetle basan babayiğit
iki felâket arkadaşı heyecanla sarılıp öpüştüler. (OKYK21)
Girdik denizin koynuna, kuvvetle inandık;
En neşeli vuslat da bu, en tatlı hayat da... (MÇ/GYŞ197)
küfürle
Kapıyı küfürle açtı, arkasından: -Eh, dedi. Bir gün elime düşersin
elbet! (OKYK90)
kütürtüyle
Konak yanıyor, bazı yerleri kütürtüyle çöküyordu. (YKYÖ70)
nefretle
Sölezli’nin ana avratlı, Allah kitaplı küfürleri koğuş duvarlarında
parçalanıyor, alışkın, kumarbaz eller zarları kapıyor, atıyor,
paraları çekip alıyor, ya da yutanın önüne nefretle itiyordu.
(OKYK57)
öfkeyle
Berbat, öfkeyle karşısına dikildi, göğsünden itti. (OKYK18)
En sonunda Kerim, sözünü öfkeyle bağladı attı. (YKYÖ50)
sabırla
Sabırla pişer koruk,
Yerle bir olur doruk. (NFKÇ71)
sabırsızlıkla
Bütün geceyi uykusuz geçirmiş Sölezli sabırsızlıkla beklemektedir.
(OKYK76)
sağlıcakla (kal-) Birleşik fiilde.
“Sağlıcakla kal Kürt lokantacı” dedi. (YKYÖ58)
saygıyla
Saygıyla sustular bütün sirenler. (BK/GYŞ256)
Tel örgünün yanında katil Hilmi’ye rastlayan Berbat saygıyla durdu.
(OKYK68)
sevecenlikle
İki büyük şef şimdi birden bir küçük memurla, sevecenlikle konuşur
olmuşlardı. (HTYS56)
sevinçle
Tavukçu, İzmirli, Beton filan çevresini sevinçle aldılar. (OKYK76)
İzmirli sevinçle Tavukçu’nun üstüne atıldı, bir çelmede adamı
betona yıktı. (OKYK82)
Sevinçle gözüne soktum. (HTYS81)
sırasıyla
Vatan konuşuyordu tabyalardan;
Sıra dağlar dile geliyordu sırasıyla,
Şahlanmış bir zafer türküsü gibi
Destanlar içinde Aziziye. (NÖ/GYŞ217)
Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla. (YKB/GYŞ8)
şaşkınlıkla
Ölünün ölü gözleri dün geceki gibi şaşkınlıkla açılmış öyle ölü ölü
bakıp duruyordu. (YKYÖ12)
şüpheyle
Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın:”Yol nerede?” (YKB/GYŞ10)
Kumarcıların arkasındaki duvarın önüne boylu boyunca serilmiş,
dirsek keyfi yapan kısa, kalın adamın yumuk gözleri açıldı, ilkin,
şüpheyle baktı. (OKYK8)
telaşla
Telaşla merdivenleri indi, Abbas, sen Anavarza’ya git, beni orada
bekle, gelip şimdi seni bulurum. (YKYÖ27)
Tam ölmek üzereydim ki mürekkep kokulu parmaklar telaşla beni
ceketinin cebinden çıkarttı. (SÇRA24)
umutla
Kaptan umutla indi. (OKYK109)
ümitle
Söylersin, ağlarsın; sonra eskilere,
Deli çağlarına dönersin, ümitle... (GS/GYŞ211)
yeminle
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle
Ama her defasında geri döndüm seninle. (YBB/GYŞ284)
zorla
Onu ilk defa böyle derin bir uykuya dalmış gören yoldaşları zorla
kaldırdılar. (ÖSH81)
Kaptan, boğazlanmaya götürülüyormuş gibi, odaya zorla girdi.
(OKYK54)
Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece onu
altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26)
/+lAcIk/ (hlk) Bkz. /+CAcIk/
usullacık (hlk)
Arada, küçük maltızlardan biri üzerinde kaynayan bir tencereye
usullacık sokulunarak kaşla göz arasında kapak kaldırılır.
(OKYK23)
Tavukçu oralarda bir iki dolandıktan sonra usullacık dışarı kaydı.
(OKYK39)
+lan (hlk.)
zorlan (hlk.)
Zorlan güzellik olmaz Halil, yavrum, dinle ananı, dedi. (YKYÖ26)
/-mAdAn/
çaktırmadan
Aklımca, çaktırmadan onurunu korumuş oluyordum. (HTYS79)
düşünmeden
Padişahın “Kızıl Elma neresi?” sualine düşünmeden, “Önümüze
düşüp bizi götüreceğin yer padişahım!” cevabını verdi. (ÖSH 91)
istemeden (ver-) Birleşik fiilde.
İstemeden yirmi beş kuruş verdi bana. (OKYK37)
seçmeden
Dört yıl bu dağlarda kurtlara insan etinden ziyâfetler çekilmiş, ölüm
her yana dolu dizgin saldırmış, seçmeden avlamıştı. (AHTBŞ26)
/-mAklA/
beklemekle (ömrü beklemekle geç-) Birleşik fiilde.
Beklemekle geçti ömrümüz (Tİ/GYŞ291)
saymakla (ömrü saymakla geç-) Birleşik fiilde.
Sözde olgunlaşır ondan sonra:
“Şunu yaptım, bunu yaptım!” diyerek
Ömrü saymakla geçer. (OSO/GYŞ34)
/-sA+/
nasılsa
Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim
tarafındansa, buraya kadar gelmişti. (HTYS50)
Bir keresinde asılı kalmıştı da kayada, nasılsa kurtulmuştu ama,
kurtulması çok zor olmuştu. (YKYÖ7)
bb.Kelime grubundan türemiş niteleme zarfları
/+(n/y)A/
aç açına
Aç açına yaşayacaklardır. (OKYK23)
aç karnına
Önce aç karnına bir kaşık zeytinyağı içti, sonra ekmeğine bal sürdü.
(HTYS33)
... başına
kendi başına
Kıyıda, ıssız kıyılıklarda
Kendi başına ışıldayan su. (AB/GYŞ299)
tek başına
Bir bilinmez kaleyi fethetmek tek başına. (BKÇ/GYŞ114)
Kimse ile konuşmadan, tek başına otağ-ı hümayunu aramaya çıktı.
(ÖSH 14)
Anası tek başına kendi evlerinden kocaman bir sandığı tıngır mıngır
merdivenlerden aşağıya indiriyordu. (YKYÖ70)
yalnız başına
Çocuk buraya dek yalnız başına gelmekten ve engellenmemiş
olmaktan aşırı memnundu. (HTYS46)
çığlık çığlığa
Tenekeler çalıp çığlık çığlığa
Yarı bir sevişme ayaküzeri... (AMDŞ149)
Sonra evin içini birdenbire kadınlar, erkekler doldurdular çığlık
çığlığa. (YKYÖ12)
dört nala22 (koş-) Birleşik fiilde.
Akla gelen, düpedüz kaçmak ama
Dört nala koşan bir attır sabah
Ki bırakmaz peşimizi. (MNK/GYŞ249)
iç içe
Üstümde bir gök var mavi
Altımda ovalar zeytin yeşili içimde duygular bir iç deniz
İç içe dalgalı Akdeniz. (OT/GYŞ224)
kendi kendine
Kaptan’ı çıldırtan, kendi kendine konuşturan bir gece. (OKYK77)
Fakat bu değişme daha yavaş olacak, yere atılarak kırılan büyük
fanus yağı tükendiği için kendi kendine karararak sönecekti.
(AHTBŞ30)
22
Bu zarftaki zarf yapan biçimbirimin /+(y)lA/ eki olduğunu, nal kelimesinin sonundaki
“l”den dolayı ekteki “l” sesinin düştüğünü sanıyoruz.
kendi kendime
Kendi kendime: “İstinat noktasını bulmadıktan sonra, kuvvet, hatta
manivelâ neye yarar?” diyorum. (AHTBŞ66)
nefes nefese
Tohum altta nefes nefese
Kulağı gök gürültüsünde (MCA/GYŞ146)
O dolup boşalan göğse...
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak. (ZOS/GYŞ123)
sıkı sıkıya
Bir gece soğuk bir gece takasının içinde gocuğuna sıkı sıkıya
sarınarak oturmuş sigara içerken kahvecinin çırağı küçük Hasan
gelmiş haberi vermişti. (OKYK20)
soluk soluğa
“Gelir geçer” diye avunmak boş,
Beklemediğin, istemediğin
Geliverince soluk soluğa;
Bütün uğurlayışlar unutkan. (GS/GYŞ210)
üst üste23
Çocuk, hikâyeleri dinliyor dinliyor, yalnızca birkaç kere kirpiklerini
oynatıyor üst üste, başkaca hiçbir yeri kıpırdamıyordu. (YKYÖ16)
Üst üste çaylar, cıgaralar içildikten sonra Kaptan bir kenara çekilip
Kaya Ali’nin getirdiği süslü kağıda ıkına sıkına, zorla birkaç satır
yazdı, Fatma gibi yaladıktan sonra zarfladı, Bobi’ye teslim etti.
(OKYK97)
23
Bu zarf aynı zamanda tekrar işlevi de göstermektedir. Aslında Tekrar-Niteleme Zarfları
başlığında değerlendirmek uygun olacaktı ancak tek örnek olduğu için burada aldık.
/-(y)ArAk/
etekleri zil çalarak
Şaşırdı, yadırgadı ilkin, sonra etekleri zil çalarak kaptanın boynuna
sarıldı: (OKYK30)
sözü(nü) tartarak (söyle-) Birleşik fiilde.
Bir daha sözünü tartarak söyle! (OKYK29)
tozu dumana katarak
Taksi tozu dumana katarak tutar anasının köyünü. (OKYK103)
yaya olarak
Kalenin açılan kapısından yaya olarak en önde Barhan Bey çıktı.
(ÖSH43)
yedek olarak
Elli yıl önce Nizam bir Bulgaristan maçında yedek olarak milli
formayı bile giymişti. (HTYS)
/+(y)CA/
Çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarla
Yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer. (EC/GYŞ238)
... ardınca
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya. (YKKGK10)
(başka yerlerdekinden daha) babaca
Köylü ile bey arasındaki münasebetler, bir serhat vilayeti olduğu
için Erzurum’da başka yerlerdekinden daha babaca kurulmuştu.
(AHTBŞ35)
bir güzelce
Ahret fâniye bilmece, sen çözersin, bir güzelce. (İM/GYŞ178)
Anası tavşanı bir güzelce pişirip oğlunun ilk avına amcalarını
çağırdı. (YKYÖ24)
(biraz) hoyratça
Biraz hoyratça asılırlardı. (SÇRA28)
boylu boyunca
Kumarcıların arkasındaki duvarın önüne boylu boyunca serilmiş,
dirsek keyfi yapan kısa, kalın adamın yumuk gözleri açıldı, ilkin,
şüpheyle baktı. (OKYK8)
Halil boylu boyunca yere serildi. (YKYÖ76)
yerli yerince
Orada dut ağacının altında Abbas’ın ölüsünü soydular, bir taş
teknenin üstünde doktor Abbas’ın ölüsünü koyun parçalar gibi kesti
biçti, sonra da yerli yerince çuvaldızla geri dikti. (YKYÖ14)
/+cAsInA/
Gırtlağı parçalanırcasına öksürdü. (OKYK78)
Nizamettin Bolayır, içinde kurulu bir saat varmışcasına yaz kış hep
bu saatte uyanır. (HTYS30)
Berbat yanıbaşındaydı; daha şimdiden sağ kolu olmuşcasına..
(OKYK26)
/+(n)DA/
İzmirli sevinçle Tavukçu’nun üstüne atıldı, bir çelmede adamı
betona yıktı. (OKYK82)
Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık,
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık .. (YKKGK10)
... (/+(n/y)In/) altında
Onu hakareti altında ezmeye karar verdi. (ÖSH68)
Onun zamanla hırpalanmış, kırmızıya çalan taşları, Erzurum’un her
işçiliğe gelen o çok güzel, yumuşak taşı sert rüzgarın savurduğu
sağanak altında hayâletler gibi etrafımı almıştı. (AHTBŞ43)
... biçimde
İçlerine bir kurt düşmüş olacak ki Dursun’a da, Hasan’a da
duyuracak biçimde beddualar ettiler. (YKYÖ54)
hiç alışılmadık biçimde
Güldü, naralar attı, hiç alışılmadık biçimde önüne gelenle şakalaştı.
(OKYK103)
... hâlinde
Geniş gövdeleri ara sıra bir sarsıntı geçiriyor, adaleli boyunları
geriliyor, şöyle bir gerdan kırışla bir sineği kovalıyorlar, sonra
siyah, ıslak çeneleri gene eski yerine dönüyor, gene aynı rüya bir
iplik hâlinde ağızlarında sarkıyordu. (AHTBŞ64)
Vakit vakit inlettiği trampetle, boru seslerini akşamın hafif rüzgarı
derin bir uğultu hâlinde her tarafa yayıyor. (ÖSH)
Gittikçe boşluklara düşmekteyiz enginde;
Arkadaki sahilse, fosfor bir iz hâlinde,
Her ân bir parça daha uzaklaşıyor bizden. (NFKÇ213)
Bu gerginliğin üstünde inci ter taneleri küçücük kabarcıklar
hâlinde boncuklanıyordu. (MNBBD17)
... içinde
Bu iki Horasanlı ağaç sessizliği içinde sancıların başladığı yerden
sancıların ortasına yürüdü. (MNBBD16)
Adam abuk sabuk konuşuyor, konuşuyor, sonra bakışlarından
rahatsız olup Hasan’ın yakasını sözünü bitirmeden bir pişmanlık
içinde bırakıyordu. (YKYÖ16)
Ocağın üzerindeki kandilin titrek ve sönük aydınlığı içinde baktı.
(ÖSH16)
Gök delinmiş gibi, fasılasız, yağmurlar yağıyor ve bütün ordu
Semlin’e doğru sel, çamur, sis ve bora içinde ilerliyordu. (ÖSH9)
Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider
Toz duman içinde. (CK/GYŞ166)
kendi içinde (yaşa-) Birleşik fiilde.
Ne zamandır kendi içinde yaşayan bir şehre bakıyordu o...
(SÇRA43)
... şekilde
başka şekilde
Buluşlarında hemen hiç yanılmayan Sadrazam Keçeci Fuad Paşa ise
“Osmanlı tarihinin dibâcesi” diyerek bu mazi damgasını başka
şekilde belirtir. (AHTBŞ107)
bir başka şekilde
Erzurum gümrüğü onyedinci asır sonu tarihine bir başka şekilde de
geçer. (AHTBŞ32)
başı yerde
Esme başı yerde atlılara doğru zorla bir iki adım attı. (YKYÖ45)
bir hamlede
Umumî Harp, beş on yılda ve en iyi şartlarla değişebilecek bütün bir
hayat çerçevesini bir hamlede kırıp dağıtmıştı. (AHTBŞ31)
/+(n)DAn/
Hay Allah senin müstahakını versin gibilerden içeri kaçtı.
(HTYS35)
(o kadar) candan
Onlar zaferin kendilerine ilk gülüşü saydıkları bu şehri o kadar,
sevmişler, o kadar candan kucaklamışlar ki hâlâ taşı, toprağı bu
yükseltici ve şekil verici ihtirasın nurdan izleriyle doludur.
(AHTBŞ108)
hep birden
Maziyi hep birden düşünüyor ve kırılır gibi olan cesareti yavaş
yavaş yerine geliyordu. (ÖSH18)
/-DIğIncA/
gücü(mün) yettiğince
Bu dağ başında, gelenler senden geliyor diye gönlümce, gücümün
yettiğince ağırladım onları. (MNBBD13)
-ek < /-(y)ArAk/
küttedek ( küt ederek) (hlk)
Küttedek kapıyı kapattı. (ÖSH81)
gibi
Erzurum’da kaldığım müddetçe mahalli diyebileceğimiz musikiyi
şahsi bir macera gibi yaşamıştım. (AHTBŞ53)
avc(um)un içi gibi
Ben herkesin söylediklerini, gizlediklerini, iç düşüncelerini, dış
düşüncelerini, hepsini hepsini avcumun içi gibi tahmin ederim.
(HTYS25)
avc(un)un içi gibi (bil-) Birleşik fiilde.
Personeli avcunun içi gibi biliyordu. (HTYS50)
faltaşı gibi (gözleri f. g. açıl-) Birleşik fiilde.
Gözleri faltaşı gibi açılmış, Şehzade’nin. (MNBBD176)
(Bir) kum gibi (ufala-) Birleşik fiilde.
Beni duvar boyunca
Bir kum gibi ufalar
Odam uyku dolunca
Uyumadan sofalar. (SES/GYŞ83)
(bir) masal gibi
Ben babamla, annemle gittiğimiz siyah kehribarcıları şimdi bir
masal gibi hatırlıyorum. (AHTBŞ25)
ile
Silahsız düşman, kendi lisanlarıyla tekrarladıkları bu emre bir
koyun sürüsü ululuğu ile itaat etti. (ÖSH 46)
/+(y)lA/
Çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarla
Yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer. (EC/GYŞ238)
İkinci penaltı yine ona düşse, kaleci deminki tecrübeden sonra onun
ayak burnu yönünden aksi köşeye sıçramaya hazır bir
yaylanmayla bekler. (HTYS51)
Bu kabına sığmaz genç gelin ikide bir yalın ayak çıkar gelir, sofanın
bir kıyısına yahut merdiven başına öksüz gözlerle oturuverirdi.
(SÇRA69)
Geniş gövdeleri ara sıra bir sarsıntı geçiriyor, adaleli boyunları
geriliyor, şöyle bir gerdan kırışla bir sineği kovalıyorlar, sonra
siyah, ıslak çeneleri gene eski yerine dönüyor, gene aynı rüya bir
iplik hâlinde ağızlarında sarkıyordu. (AHTBŞ64)
Boşuna sarmaz bu belini kollarım,
Gebe kalırsın her tutup öpüşümde
Ve bir gün tâze bir kanla iner kente
Bir bozkurt sürüsü gibi oğullarım. (AMDŞ87)
Tekrar çarpmaya başlayan kalbiyle zehirli bir ateş bütün vücuduna
yayıldı. (ÖSH 55)
ağız ucuyla
Yutanlar da yutulanlar da ağız ucuyla birer: - Aleykümselâm
sallamakla yetindiler. (OKYK55)
alçak sesle
Alçak sesle bana dönüp yine pos bıyıkları arasından, “Sen de
anladın ya. Okuyamadı, uydurdu” dedi. (HTYS78)
eceliyle
Şimdi şu anda Esme eceliyle ölse artık Halil kıyâmete kadar hortlak
hortlak sürünür, hem dünya cehenneminde, hem de Allah
cehenneminde. (YKYÖ65)
elbirliğiyle
Evlerin molozunu bir kaç günde bütün köylü elbirliğiyle temizleyip
dağlardan getirtilip evlerin yerine yeniden eve başlandı. (YKYÖ72)
eli(mi)n tersiyle (it-) Birleşik fiilde
Kımıldasam
Değiştirsem yerimi
İtsem elimin tersiyle
Gider gene gelirdi. (NC/GYŞ182)
kendi elinle/eliyle
Helâlinden kendi elinle ver! (OKYK96)
Barhan Bey kendi eliyle bu askere kalenin her tarafını gezdirdi.
(ÖSH41)
son hızla
Ne var ki, bu arada iki küçük kayadaki martı da son hızla oraya
depar yapmışlardı. (HTYS19)
var hızıyla
Bir uzun toz direği ovaya düşmüş, var hızıyla doğuya seğirtiyordu.
(YKYÖ75)
yalınayaklarla
Yalınayaklarla 72’nci Koğuş’un betonuna kuvvetle basan babayiğit
iki felâket arkadaşı heyecanla sarılıp öpüştüler. (OKYK21)
yüksek sesle
Gerisini yüksek sesle söyledi: (HTYS39)
Dostlarımı hatırlarım bir bir
Sevdiklerimin adını anarım yüksek sesle. (İM/GYŞ179)
bc.Cümlecikten türemiş niteleme zarfları
/-(y)ArAk/
Gündüzleri, elleri arkasında, kendi kendine, tenhalarda volta
vurarak Fatma’yı düşündükten başka, geceleri Adembabalar
uyuduktan sonra tünediği pencereden gözlerini kırmızı kiremitli
yapıya dikerek Fatma’yı, hep Fatma’yı düşünüyordu. (OKYK101)
İşte bu kervan yolu, Erzurum’u asırlar içinde, eşrâfıyla, âyanıyla,
ulemâsıyla, esnafıyla tam bir şark ortaçağ şehri olarak kurmuştu.
(AHTBŞ30)
İşte o, bu hayırlı tabire inanmış, Mirza’nın kendini aldatmak için
ileri sürdüğü iki alayını görünce sabrını, kararını, aklını,
muhakemesini kaybederek üzerine atılmıştı. (ÖSH 52)
Sözde olgunlaşır ondan sonra:
“Şunu yaptım, bunu yaptım!” diyerek
Ömrü saymakla geçer. (OSO/GYŞ34)
/-(y)ArAktAn/
Çiçekleri sularken akşamüstü,
Bol saçlı başında tembel bir örtü,
Yumuşak zincirlerini sürüyerekten
Eski bir şarkıyı tekrarlar, neden: (AMDŞ64)
Ve kalp, ağlayaraktan,
Çekilir geri geri,
Terk eder bu mahşeri. (NFKÇ222)
Hasan ne ediyor ediyor, her gün beş on tane kırlangıcı yakalıyor, bir
ipe geriyor, böyle uçuruyor, akşam olunca da kırlangıçları, her
zaman değil, ipe bağlı olaraktan göğe salıveriyordu. (YKYÖ10)
/(-mIş/-(A/I)r)+CAsInA/
İnsancasına, erkekçesine
Bana bir bardak su dercesine
Bir türlü söylemeden gidersem yanarım. (BRE/GYŞ125)
Parmak uçları yıldızlara değmişçesine.. (SÇRA45)
/-DIkçA/
Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık,
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;(YKKGK10)
diye ( de- + /-(y)A/) Bkz. /-(y)A/
Dalacağım kendimin hayran hayran seyrine,
Diyeceğim; Bu dönen şeyler eski yerine,
Benim diye baktığım şeyler miydi bir zaman? (NFKÇ121)
“boya cila yimbeş, boya cila yimbeş!” diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri. (YBB/GYŞ282)
Dost dost diye deli derviş gezdiğim,
Bir ağladığım, bir güleyazdığım,
Adını dağa taşa kazıdığım,
Benim bir tânem dost, gözümün nûru! (AMDŞ122)
Kuru Kadı, “Vah, Deli Mehmet’miş!” diye olduğu yerde dikildi
kaldı. (ÖSH79)
Bir ikisi “Yılan yılan” diye bağırdı. (SÇRA65)
gibi
... /-(A/I)r/z gibi/
Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti
karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH17)
Yeni hayatın eşiğinde Erzurum, eskiyi, bir başka alemi hatırlar gibi
hatırlıyordu. (AHTBŞ61)
-Bir kedi sever gibi okşasın istiyorum
Parmakların saçlarımı. (AMDŞ33)
yangından kaçar gibi
Nem varsa, evim, anam,
Çocukluğum, hatıram,
Ve ne sevdalar serde,
Bıraktım gerilerde,
Kaçar gibi yangından. (NFKÇ222)
... /-(mIş) gibi/
İçerisini çabucak gözden geçirdikten sonra, aradığını bulmuş gibi
haykırdı: (OKYK8)
Bütün ova, billur döşenmiş gibi parlıyordu. (AHTBŞ69)
Zübeyde yitip giden gençliğini birdenbire anlamış gibi titredi.
(SÇRA47)
hiçbir şey olmamış gibi
Anası hiçbir şey olmamış gibi kendi işinde gücündeydi. (YKYÖ20)
... /-(DIğI) gibi/
işine geldiği gibi
İki taraf da karşısındakine kendi hayâlindeki özellikleri giydirir,
işine geldiği gibi... (HTYS17)
Kenan’ın çimento torbasını kulağından tuttuğu gibi fırlattı.
(OKYK29)
... /-(Iyor) gibi/
Yerlere kazıklanmış kır atlar, yabancı kokular duyuyor gibi, sık sık
başlarını kaldırarak kişniyorlar, tırnaklarıyla kazmaya çalıştıkları
toprakların nemli çimenlerini otluyorlardı. (ÖSH23)
/-(y)Ip/
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.(YKKGK10)
Kudüs’ü bırakıp çöle çekilmeye mecbur olacaktık. (ÖSH101)
/-ken/
Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti
karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH17)
/-mAdAn/
Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında;
Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. (NFKÇ154)
/-(mAk)lA/
Yutanlar da yutulanlar da ağız ucuyla birer: -Aleykümselâm
sallamakla yetindiler. (OKYK55)
/-mAk üzere/
Kork! Bahar seni bir al güle döndürebilir
Bir daha göstermemek üzere gökyüzünü. (AMDŞ56)
II.Birleşik niteleme zarfları
a.Yalın + yalın yapılı birleşik niteleme zarfları
ab.{[K+Ø] + [K+Ø]}yapılı birleşik niteleme zarfları
ağır
uslu
İkindileri kadınlar, kırmızı kiremitli yapılarının önündeki bu
yeşillikte birbirlerine sokularak ağır, uslu oturuyorlardı sözde.
(OKYK85)
amaçsız
kararsız
Amaçsız, kararsız oraya buraya süzülürler. (HTYS7)
asi
hür
sende yaşamalıyım deniz,
Asi ve hür (RO/GYŞ180)
atlı
yaya
Eteklerindeyiz işte. Ve bir masal
İçinden gelmişiz sana, atlı, yaya,
Attığımız okta kısmeti bulmaya. (AMDŞ89)
âşinâsız
sessiz
Ağlayın, âşinâsız, sessiz, can verenlere,
Otel odalarında, otel odalarında. (NFKÇ159)
büyük
ulu
Bu cami, gönlümdekinden de büyük ve ulu bitmeli...(MNSBBD39)
çevik
kudretli
Bazen geniş sağrısını rüzgâra vermiş bir harp gemisi gibi zaman ve
hâdiselerin denizinde çevik ve kudretli yüzer. (AHTBŞ3)
dasitanî
muharip
Ankara bana daima dasitanî ve muharip göründü. (AHTBŞ3)
dul
mahzun
Garip kişi! gez git gayrı bu dağları dul, mahzun. (AMDŞ124)
elsiz
ayaksız
Yollara düşmüşüm, elsiz, ayaksız
Türküler düzmüşüm, sözsüz, duraksız. (OŞG/GYŞ65)
ferah
delişmen
O ferah ve delişmen gözüken bir çok alınlarda
Betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır. (İÖ/GYŞ306)
güzelsiz
yüzlercesiz
Biz şimdi güzleri ayrı ayrı
Kuşları güzelsiz, yüzlercesiz
Bir bakıma öldük açıkçası bu
Bir başka bakıma nedensiz evetsiz
Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu (GA/GYŞ276)
hırçın
mağrur
Padişah, hırçın ve mağrur: “Sen bilmez misin ki” diye azarladı
Lâleli Baba’yı. (MNSBBD81)
kara
meçhûl
Bir bilinmez yönlere doğru kara ve meçhûl, uzayıp gidiyordu.
(MNSBBD67)
kaygısız
düşüncesiz
Üzerinde bir resim:
Azgın, sonsuz bir deniz;
Kaygısız, düşüncesiz,
Çalkanıyor boşlukta. (NFKÇ220)
koygun
ağır
Koyunların, keçilerin, ineklerin çanları koygun, ağır ötüyorlardı.
(YKYÖ59)
mecâlsiz
bitkin
Mecâlsiz, bitkin bıraktı. (SÇRA18)
nedensiz
evetsiz
Biz şimdi güzleri ayrı ayrı
Kuşları güzelsiz yüzlercesiz
Bir bakıma öldük açıkçası bu
Bir başka bakıma nedensiz evetsiz
Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu (GA/GYŞ276)
rahat
müstakil
Bu hal, her sınıfı kendi hayatında, kendi zevkinde rahat ve müstakil
bırakarak, mesut ederek, İkinci Meşrutiyet’e hatta biraz sonrasına
kadar sürer. (AHTBŞ35)
sessiz
çabuk
Her akşam, aynı yer, aynı saatta,
Güneşten eşyama düşen bir çubuk;
Yangın varmış gibi, yukarı katta,
Arkamdan gel diyor, sessiz ve çabuk! (NFKÇ226)
susuz
yağmursuz
Susuz, yağmursuz da kalsa yeşerteceğim. (ATŞ/GYŞ213)
şaşkın
ürkek
İçeriye doğru bir şeyler bıcırdadı bıcırdadı... Sonra şaşkın, ürkek
aşağıya baktı. (OKYK112)
telaşlı
acılı
Kırlangıçlar köyün içine doluşmuşlar, kapıların üstünde vıcır vıcır,
yürek paralayan bir çığlıkla, telaşlı, acılı uçuşuyorlar(...)(YKYÖ69)
yenilgin
yarım
(.....)
Çengiler gülmüyor ve güldürmüyor
Ordular döndü yenilgin ve yarım. (TSH/GYŞ259)
yırtıcı
hovarda
âh, aşklar vardır şimdi, amaçsız ve ereksiz
birlikte dolaşırlar; yırtıcı ve hovarda... (HY/GYŞ280)
ab.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
Bunu bilen bücürler o gelmeden, sırtlarında çantaları, ellerinde
sefer tasları, anaları tarafından çoktan kaldırıma bırakılmışlardır.
(HTYS9)
ağaç ağaç
dal dal
Sabahın ilk gün ışıklarıyla başlayan alaca aydınlığından akşamın o
esmer sisi inince bir bir ormanda ağaç ağaç, dal dal
dolaşmak...(MNSBBD66)
ana avrat (sövül-) Birleşik fiilde.
din iman (sövül-) Birleşik fiilde.
O zaman ana avrat, din iman sövülerek tekme tokat yerlerde
yuvarlanır, kafa yarılır, göz şişer. (OKYK23)
alı al
moru mor
Bir çoban bir sabah alı al, moru mor koşarak haberi köye getirdi.
(YKYÖ69)
bahtı açık
yüzü kara
Yedikule’den, Topkapı’dan, Edirnekapı’dan
Koptu devirlerin son halkası,
Düştü orta zaman:
Bahtı açık, yüzü kara. (MNK/GYŞ251)
(o kadar) büyük
[o kadar] câzip
Bununla berâber her şeyi o kadar büyük ve câzip gösteren büyü
artık gitmişti. (AHTBŞ7)
dağ dağ
yayla yayla
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Köyümüz, köylümüz, memleketimiz. (BRE/GYŞ125)
(biraz) deli
(biraz) veli
Selçuklulardan bugüne hâlâ Amasya’da Yeşilırmak hülâsa, biraz
deli biraz veli akar. (MNBBD174)
(öyle) dimdik
(öyle) upuzun
Öyle dimdik öyle upuzun duruyordu orada.(YKYÖ26)
duman duman [dön-]
inim inim [inle-]
Ben de kendimi kapmış koyvermişim,
Başım duman duman, içim inim inim. (OŞG/GYŞ65)
fırıl fırıl
fırıl fırıl
Bir göz gibi süzüyor beni camlardan gece,
Dönüyor etrafımda bir sürü kambur cüce,
Fırıl fırıl,
Fırıl fırıl... (NFKÇ301)
hırıl hırıl
hırıl hırıl
Kedim, ayak ucuma büzülmüş, uyumakta;
İplik iplik sarıyor sükûtu bir yumakta,
Hırıl hırıl,
Hırıl hırıl... (NFKÇ301)
ışıl ışıl
göz göz
Toz mu olaydım? Toprağın özü, ışıl ışıl, göz göz. (OT/GYŞ22&)
...
kara kara
Elinde düdük, kara kara dikiliyordu gene. (OKYK88)
köpük köpük
duman duman
Karıştır çayını zaman erisin;
Köpük köpük, duman duman erisin! (NFKÇ421)
lâv lâv
alev alev
Ve o düzlükte, dağdan gelen döküntüler, lâv lâv, alev alev
tümseklenmiş, tepe olup düzlükte çöreklenmiş. (MNSBBD161)
madde madde
kuru kuru
Bir hava hücûmu vukuunda alınacak önlemleri madde madde ve
kuru kuru anlatan posterleri söktürüp, yerine daha vurucu bir metin
kaleme almış (.....)tı. (HTYS48)
mırıl mırıl
mırıl mırıl
Ne olurdu, bir kadın, elleri avucumda,
Bahsetse yaşamanın tadından başucumda,
Mırıl mırıl,
Mırıl mırıl... (NFKÇ301)
yabancı yabancı
elleri ardında24
Öyle yabancı yabancı, elleri ardında durur beklerdi.(SÇRA25)
24
Bu yapıdaki +nda, kelime grubunu hal zarfı yapan bir biçimbirim değildir. Zarf öncesi
yapıda –ki yapı, yalın-iyelikli , eksiltili bir yapıdır- yer-yönelme zarfı yapmak için
kullanılmıştır.
yelken açık
yapyalnız
Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız,
Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!.. (YKB/GYŞ10)
ac.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nispetle daha çok
toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61)
ad.{[K+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
mahzun
yapayalnız
Ben gurbet rüzgarının üflediği kamışım...
Bir su başında mahzun, yapayalnız kalmışım. (NFKÇ251)
deli
Allah’a emânet
Üsküdar çeşmesi candan su verir yaslılara,
Ama ölmüşlerinin canı için sır vermez.
Kamyonlar ağıldar deli, Allah’a emânet. (TSH/GYŞ259)
tek
(böyle) sarmaş dolaş
Ölsek bile ne çıkar! Tek böyle sarmaş dolaş
Şuracıkta sabah sabah.(AMDŞ34)
ae.{[K+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
nasıl
...
Nasıl dursun, benim bîçâre gölgem,senden ayrılmış?
(MAE/GYŞ5)
af.{[Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
(gerçekten) güzel
müstesna
Hayır, gelecek olanın genç ve güzel bir kadın olmasından
memnundu ve Cavide’yi gerçekten güzel ve müstesna buluyordu.
(AHTMB20)
sımsıkı
sıcak
Sizi ölümle perçinledim
Bana ... ve sımsıkı ve sıcak; (AMDŞ32)
(daha da bir) ukala
sevimsiz
Bizim üçüncü katın ukala penceresi aşağıdan yukarı perspektifle
bana daha da bir ukala ve sevimsiz geldi birden. (HTYS27)
ag.{[Kgr+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
sarsak sarsak
.....
Karmakarışık bir söz kalabalığının içinde sarsak sarsak, kendinden
geçmiş dolanıp duruyordu. (YKYÖ51)
ah.{[Cck+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
.....
hareketsiz
Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti
karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH 17)
ai.{[Cck+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
.....
afili afili
Bir keresinde de, hiç unutmam, televizyon dizilerindeki yat kulüpleri
üyeleri gibi, son model kotra kılığında giyinmiş, çarpık gülümsemeli,
ağzı pipolu, iki yakışıklı delikanlı ve Charlie’nin Melekleri tipinde üç
manken vücutlu genç kız, diskolardan seçilmiş bir potburiyi
kendilerine fon müziği yapmış, afili afili seyrederlerken bir sabah
güm diye gelip gizli bir kayanın üstüne bindirdiler. (HTYS21)
aj.{[K+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
sinsi
sessiz
sonsuz
Yaşlandım; güneşim batıyor. Gece
Yaklaşmada sinsi, sessiz ve sonsuz. (AMDŞ152)
şâd (et-) Birleşik fiilde.
perişan (et-) Birleşik fiilde.
berbat (et-) Birleşik fiilde.
De ki –Aşktır şâd eden gönülleri;
Perişan, berbat eden gönülleri. (CST/GYŞ120)
tâze
ılık
serin
Nefes almak, içten içe, derin derin
Tâze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında. (ZOS/GYŞ122)
uzun
gizli
çapraşık
Kiremitleri yaprak yaprak alan bir rüzgar,
Ağzımdan haykıracak, uzun, gizli, çapraşık...(NFKÇ121)
ak.{[K+Ø] + [K+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
hilesiz
hurdasız
çırıl çıplak
Mis gibi insan kokar mis gibi toprak
Hilesiz, hurdasız, çırıl çıplak. (BRE/GYŞ126)
al.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
Kolları sıvalı, ayakları çıplak, başında takke hemen yukarı koştu.
(ÖSH74)
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânümânın şen, için şen, kâinâtın şen. (MAE/GYŞ4)
adım adım
el el
parmak parmak
Gün batana kadar –orada- adım adım, el el, parmak parmak camiin
yükselişini, -gözlerinde- hep susan - hiç konuşmayan- bir düşünceyle
seyredermiş. (MNBBD77)
am.{[K+Ø] + [K+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
ağlamaklı
yalnız
.....
Her zaman haşmetli Yahya Kemal’in o son zamanlarda ölümün acı
yüzü duvarlarına yapıştığı için ağlamaklı, yalnız, -ama yine de şiir
yüklü- Park Otel’deki odasında, konuştuğu vakit birdenbire
uğultusu Beyoğlu’na, Boğaz’a ve Rumeli’ye taşan Süleymaniye’deki
Bayram Sabahları, sanki Büyük Türkiye İmparatorluğu’nun, bana,
sönmeyen yıldızları gibi gelir. (MNBBD190)
an.{[K+Ø] + [Cck+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
rahat
.....
uykulu
Yatakta rahat, unutmuş, uykulu
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak. (ZOS/GYŞ123)
ao.{[Kgr+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
el pençe divan
hazır
tetik
Yaşlımız, delikanlımız, kızımız, kısrağımız;
Vatan uğrunda el pençe divan, hazır, tetik
Bu akşam taşıyla toprağıyla konuşan
Bir kahraman dinledik. (NÖ/GYŞ217)
ap.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
dimdik
upuzun
ölü
Yatıyor yatağında, dimdik, upuzun ve ölü;
Üstü, boynuna kadar bir çarşafla örtülü. (NFKÇ118)
ar.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]+ [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
(böyle) hazin
(böyle) habersiz
.....
Kaç yıl geçecek, böyle hazin, böyle habersiz,
Sen Marmara’nın göl gibi durgun bir ucunda,
Sen benden uzak, ben sana hasret? (FNÇ/GYŞ26)
as.{[Kgr+Ø] + [Cck+Ø]+ [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
“Bakar, bakar” ağlarım. (OVK/GYŞ141)
at.{[Cck+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
.....
sessiz
yumuşak25
Ulu kişi, düşüncelerin en güzeline dalmış, sessiz ve yumuşak
yürüyordu bir adım önde. (MNBBD10)
au.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
.....
.....
sinsi sinsi
Yola çıktığımız gün,
Bir sıraya dizilmiş,
Gözyaşlarını silmiş,
Bakarlar sinsi sinsi. (NFKÇ221)
25
Ve’nin kullanımıyla oluşan bağlama grubu bütün olarak kalıcı ve sözlük biçimbirimli
olmamasından dolayı ayrı ayrı değerlendirilmiştir.
av.{[K+Ø] + [K+Ø] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik
niteleme zarfları
yıkık
şaşkın
.....
.....
Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe. (NFKÇ17)
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik niteleme zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /-(y)A/... /-(y)A/
dala çıka
Biraz açıkta dört karabatak dala çıka eğleşiyorlar. (HTYS)
döne döne
Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım;
Nihâyet döne döne aynı noktaya vardım. (NFKÇ245)
döndüre döndüre
Ertesi gece tam bir tipi içinde rüzgar bizi her köşe başında
zerrelerimize kadar dağıtıyor sonra olduğumuz yerde döndüre
döndüre topluyordu. (AHTBŞ47)
düşe kalka
Bir büyüdü, bir büyüdü düşe kalka,
İmdi, yeryüzü kişiye dar, gök yuka. (AMDŞ137)
güle güle
Bu gömlek dikiş tutmaz hep söküle söküle;
Bütüne gel deseler ve gitsek güle güle... (NFKÇ448)
Mustafa: “Şimdi sen güle güle, istediğin yere git Esme” dedi.
(YKYÖ37)
istemeye istemeye
Gözlerini açtı ilkin, sonra dumanı istemeye istemeye bıraktı:
(OKYK64)
işleye dura
İşleye dura beni biraz umutlandırdıktan sonra büsbütün durdu,
işlememecesine... (HTYS81)
kana kana (iç-) Birleşik fiilde.
Üç gündür kirli renginden korkup tadamadıkları suları kana kana
içince canlanan silahsız düşmanlar, önlerinde yayan kumandanları,
gözleri yerlerde dalkılıç sipahilerin şakaları arasından, dar kapıdan
ikişer ikişer çıkarak, geldikleri tarafa doğru miskin miskin gittiler.
(ÖSH48)
katıla katıla
Katıla katıla gülüyorlardı... (MNBBD174)
kekeleye kekeleye
Birdenbire kapı açıldı, tipi ve rüzgarla beraber içeriye girdi,
kimbilir hangi başka kahveden topladığı avucundaki parayı Battal
Gazi’yi kekeleye kekeleye okuyan hocanın önüne koyarak çıktı.
(AHTBŞ49)
korka korka
Bir sel bu, ki dağdan taştan aka aka
Beni benden götürmede. Korka korka
Baktım boş gövdemin görüsüne, baka
Kaldım üç çizgimin yasıldığı ufka... (AMDŞ136)
özene bezene
De gidin siz de Allah’ın işi gücü yok da yüz tane Esme yaratsın
özene bezene. (YKYÖ90)
soluya soluya
Elmas Gelin, bir defasında kadına “Niye döversin şu tazecik
gelini?” diye soracak olmuştu da kadın soluya soluya üzerine
hörelenip “Sen bizim işlerimize karışma!” diye çıkışmıştı.
(SÇRA69)
uça ese
Ta içimden birisi gidecek uça ese...
Ama ben, ben artık gidemeyeceğim. (ZÖD/GYŞ70)
vura kıra
İran’a, Turan’a kadar vura kıra girer, namına birçok şanlar,
şerefler ilave ederdi. (ÖSH 18)
.. /+CAsInA/ ... /+CAsInA/
insancasına (hlk)
erkekçesine (hlk)
İnsancasına, erkekçesine
Bana bir bardak su dercesine
Bir türlü söylemeden gidersem yanarım. (BRE/GYŞ125)
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
içten içe
Ama sığırı ve davarı önünde kıra çıktı mı kurdundan kuşuna,
çiçeğinden böceğine, ağacından dalına varıncaya kadar bir gizli
konuşmanın iç ürperten ve baş döndüren sihrini öğrenmiş, içten içe
duymuştur. (MNBBD112)
inceden inceye
Hepsini de anlattıydım, ama hiçbirini senin gibi inceden inceye
sormadıydı. (OKYK92)
İnceden inceye tahkikat yapıldı. (ÖSH83)
tepeden tırnağa
Oğlu vurulduğunda tepeden tırnağa karalara bürünmüştü ya, bu
kuşağı çıkaramamıştı. (YKYÖ30)
Geliyormuş erkekler evlerine, anasını tepeden
soyuyorlarmış, başlıyorlarmış işe, ... (YKYÖ87)
Tepeden tırnağa korkuya kesmişti. (YKYÖ34)
tırnağa
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A kadar/
tepeden tırnağa kadar
Padişah, orduya getirdiği kaplan postlu, kurt taçlı çekirdek
mahmuzlu, tekne kalkanlı, tepeden tırnağa kadar demire gark
olmuş, elleri Kostaniçeli, ak kızıl bayraklı “ emsali görülmemiş
mükemmel alayı ile iki gün evvel teveccühünü kazanan Rumeli
Beylerbeyi’ne sordu.(ÖSH86)
... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/
candan yürekten
Halil’in sümüklüböcekliğini, baykuşluğunu, gurruk kuşluğunu, ak
kefene bürünüp köyün üstüne uçmasını doğru bulmayanlar, alay
edenler, buna karşı da candan yürekten inananlar...[vardı]
(YKYÖ49)
içten
gönülden
Cıvıl cıvıl gülen, oynayan çocuklar
(........)
Tümünüzü içten gönülden sevdim. (ATŞ/GYŞ212)
... /-DIkçA/... /-DIkçA/
Varsın, seni ömrünce elem çemberi sarsın,
Şâir! Sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın!... (FNÇ/GYŞ31)
... /-(y)I/... /-(y)I/ (hlk)26
donduru donduru ( ver-) hlk. Birleşik fiilde.
Korkunç fırtına, yollarını yitirenleri donduru donduru verdi
sallanı sallanı hlk.
Ağlasam, çapkınca karşıma geçer
Güldürür, sallanı sallanı kâfir... (BSE/GYŞ208)
26
Bu zarf morfem birliği, ... +/-(y)A/... +/-(y)A/ zarf morfem birliğinin eski ve bugünkü
Anadolu ağızlarında kullanılan biçimidir.
... /-(y)Ip/... /-(y)Ip/
dönüp dolaşıp
Eti arslanı, Roma sütunu, Bizans bazilikasından kalma taş,
Timurlenk ve Yıldırım muharebesi, hepsi sizi dönüp dolaşıp yirmi yıl
evvelin çetin günlerine ve şifalı ağrılarına götürüyor, onun tabii
neticesi olan büyük meselelerle karşılaştırıyor. (AHTBŞ17)
Geniş göğsü inip inip kalkıyordu. (OKYK13)
... +ile ... /+(n)DAn/
... ile
candan
Sıtk ile candan anana bakmış bir kişi bu dünyada da cennettedir,
öteki dünyada da... (YKYÖ53)
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
fısıltıyla
nazla
Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri,
İhtiyar ağaçlı, kuytu bahçelerden
Ay ışığı gibi sürüklenip giden;
Geceye bırakıp yorgun erkekleri
Salınan etekler fısıltıyla, nazla. (AMDŞ36)
nefretle
aşkla
Kin duyulmuş bir gün, sevilmiş bir gün
Dudaklar, nefretle, aşkla öptüğün... (AMDŞ139)
öfkeyle
fısıltıyla
Kayalıklarda ne kadar kartal varsa hepsi havalanmışlar, öfkeyle,
fısıltıyla örenlerin üstünde dönüyorlardı. (YKYÖ69)
sabırla
özenle
Dar dar sokakların pencerelerinde
Birer kuş oturmuş ihtiyar kızlardan,
Sabırla, özenle ruhun kederinde
Örerler bir kara kefen yıldızlardan. (AMDŞ105)
sevinçle
şaşkınlıkla
Kaptan’ın Hitit heykeli sevinçle, şaşkınlıkla sarsıldı. (OKYK96)
... /-mAdAn/... /+(y)ArAk/
göremeden
duyarak
Göremeden ama duyarak bakardı. (SÇRA63)
... /-mAdAn/... /+(n)CA/
ürkmeden
yavaşça
Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun! (ZOS/GYŞ122)
... /-mAdAn/... /-mAdAn/
bıkmadan usanmadan
İnsanın, böyle hiç konuşmayan bir arkadaşı olması, bıkmadan
usanmadan da onu dinlemesi ne iyi. (YKYÖ11)
bilmeden düşünmeden
Al güllerle donanmış bir bahardı gözünde
O kıpkızıl gayyâ ki kaynıyordu özünde,
Bilmeden düşünmeden, bazan rüya sanırken...
yemeden içmeden
Yemeden içmeden yatarmış. (SÇRA72)
bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /+(n/y)A ... /+(n/y)A/
diz dize
soluk soluğa
Görüşme günlerinde gelir, avlunun kıyısında bir yana çekilirler, diz
dize, soluk soluğa. (OKYK79)
... /+(n)DA/ ... /+(n/y)A/
... içinde
dörtnala
Karanlığın, yağmurun, rüzgarın içinde dörtnala
(ÖSH15)
uzaklaştı.
... /+(n)DA ... /+(n)DA/
kan içinde
... içinde
Hele Şark... kan içinde, ateş, zulüm içinde kıvranıyordu. (ÖSH59)
... /-(y)Ip/... /-(y)Ip/
Tahtalara vurup vurup, kulak memelerini çekip çekip, “Bizim
Albay gençlere taş çıkartır” derler. (HTYS)
ne yapıp yapıp
Yaşanmış hayat unutulmuyor, ne de büsbütün kayboluyor, ne yapıp
yapıp bugünün veyahut dünün terkibine giriyor. (AHTBŞ15)
Kaya Ali’nin aklından neler geçebileceğini kestiren Berbat’sa
karşısındaki bu engeli ne yapıp yapıp ortadan kaldırmak için en
uygun ânı kolluyordu. (OKYK45)
... /+(y)lA/ ... /+(n/y)A/
..... +la
kendi kendine
Deruni lisanla kendi kendine sordu. (ÖSH89)
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
Şimdi bile Hasanım, beni evine götür de ananı göreyim, şimdi bile
bu yarım gözle, böyle yaşlı, yarım gözle anana bakmak günahtır
ama, sıtkile candan bakınca ne gücün kalmışsa, onu gözlerine
toplayıp Esme’ye bakınca insan doğruuu cennete gider, sen beni al
şimdi evine götür. (YKYÖ53)
Malazgirt’te bileğinin kuvvetiyle, dehasının zoruyla bize bu aziz
vatanın kapılarını açan Alparslan’ı, muharebe emrini vermeden
evvel hangi kuvvetler ziyaret etti ve ona neler gösterdi? (AHTBŞ19)
(öylesine) canla [öylesine] başla
Şafak Hanım Zübeyde’nin bavulunu öylesine canla başla
hazırlıyordu ki demek şu tutsaklık hücresinin boşalması o kadar
önemliydi onlar için. (SÇRA60)
... /-mAdAn/ ... (/-DIğI/)+gibi
... –madan
kaldırdığı gibi
Toprağa ve ustaların yonttuğu öteki taşların yanına bırakıyormuş
gibi yapıp, -bırakmadan- kaldırdığı gibi ilk aldığı yere geri
götürüyormuş. (MNBBD78)
... /-mAdAn/... /-mAdAn/
bıkıp usanmadan
yorulup yüksünmeden
Ve her Allah’ın günü böylece bıkıp usanmadan, yorulup
yüksünmeden, gönlünün uyarınca odun toplamak... (MNBBD66)
bc.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /-(y)A/... /-(y)A/
... eke eke
Yolda sevdiklerini eke eke kendini Suşehri’nde veya Sivas’ta bulmuş
hangi biçare, sadece hatırlamanın kuvvetiyle bu yüksekliklere erişti?
(AHTBŞ55)
... otlata otlata
İşte bir kaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını
bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata
güz başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim.
(AHTBŞ24)
... /-(y)ArAk/... /-(y)ArAk/
İhtiyarlıkta tanır dünyayı:
“kahpe dünya diyerek,
“Hey gidi dünya” diyerek,
Ömrü sövmekle geçer. (OSO/GYŞ34)
Bu hal, her sınıfı kendi hayatında, kendi zevkinde rahat ve
müstakil bırakarak, mesut ederek İkinci Meşrutiyete hatta biraz
sonrasına kadar sürer. (AHTBŞ35)
O günlerde rüyalarıma ak sakallı piri faniler, elleri asalı ulu kişiler
girer, bunlar sakallarını tutarak veya asalarına dayanarak
düşünceye dalar, sonra sırlarını demeden yürüyüp giderlerdi.
(SÇRA67)
... /-mAdAn/... /-mAdAn//
Hiç kimseye tek kuruş vermeden, hiç kimseye duyurmadan Güzel
Fatma’yla Kaptan’ı karşılaştırdı. (OKYK105)
... /-(y)ArAk/... /(-mAk)+lA/
Ve böylece Edip Hoca, o geceyi sabaha kadar Serfice tütünü içerek
âşık amcayı dinlemekle geçirir. (AHTBŞ41)
bd.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
içlerinden
kendi kendilerine
İçlerinden, kendi kendilerine:
Şu karşı ev tekin değil, diyorlar. (NFKÇ209)
... /+(y)lA/ ... /+(n/y)A/
özenle
yan yana
Vidaları özenle yan yana dizdi. (HTYS76)
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
şaşkınlıkla
... +yla
Üstüne eğildi, uzun uzun yüzüne baktı, şaşkınlıkla, bir çocuk
yalınlığıyla... (YKYÖ51)
... /-sA+/ ... /+(y)lA/
nasılsa
... +le
Lütfi nasılsa, inanılmaz bir atiklikle Hasan’ın elinden kurtuldu,
kaçmaya başladı. (YKYÖ17)
be.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /+(n/y)A/ ... /+(n)DAn/
dörtnala
inceden
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden. (AMDŞ55)
... +gibi ... /+(n)DAn/
.....
içinden
Şikayetsiz aşıklar
Gibi içinden yanar,
Fâni günleri anar,
Sabaha erir mangal... (NFKÇ325)
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
... +le
amanla
Küçük büyük harple, amanla şimdiye kadar elli kale alan bu
kahraman sevgili Akka’sının can çekişmesine dayanamıyor, geceli
gündüzlü az kuvvetleriyle bu çok düşmana saldırıyordu. (ÖSH 98)
bf.{[Kgr+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... +gibi ... /-(A/I)r/z)+gibi/
Geldin Rast’ta karar gibi,
Boy-pos Evc’e firar gibi,
El bir makam arar gibi,
Bir sazdan mı geliyorsun? (ZÖD/GYŞ71)
Bazen de tam tersi, bir medyum gibi, uykuda gezer gibi kalkarsınız
yatağınızdan. (HTYS84)
... +ile ... +diye
Uyku sersemliği ile “Hey canına kurban olduğum medeniyet,
telefonları bile erken saatte surdinli çalıyor” diye ahizeye uzandım.
(HTYS70)
/-mAdAn/ ... /-(y)ArAk/
bıkıp usanmadan
... -arak
Bebek mızıldanır, Elmas Gelin, bıkıp usanmadan kendi hayat
hikayesini, halk hikayelerine karıştırarak anlatan Nigar’a “Kız
şuna süt ver!..” derdi. (SÇRA69)
bg.{[Cck+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /-(y)ArAk/ ... +diye
Hâtırayı a’sını uzatarak hâtıraaaa diye telaffuz ediyor.(HTYS40)
... +diye ... /+(y)lA/
... diye
öfkeyle
Mustafa: “Nerde Hasan?” diye öfkeyle ona sordu. (YKYÖ39)
... diye
umutla
Ha bulduk, ha bulunuyor diye, umutla günlerini dolduruyordu
büyükana. (YKYÖ30)
... +gibi ... /+(n)CA/
...gibi
sessizce
Okşar gibi, sessizce esip, çizmede rüzgar
Durgun suların üstüne yer yer kırışıklar. (MÇ/GYŞ197)
... +gibi ... /+(y)lA/
...gibi
içtenlikle
Güldü, gençlik günlerinin ta içinde imiş gibi içtenlikle güldü.
(HTYS55)
bh.{[Cck+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /-(y)Ip/... /+(y)lA/
Bunu da öyle uzun boylu düşünüp değil içgüdüsüyle bulmuştur.
(HTYS46)
Hiç kimseyle bir tek sözcük bile konuşmuyor, yalnızca boynunu
büküp candan yürekten bir havayla karşısındakini dinliyordu.
(YKYÖ16)
bi.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /-(y)A/ ... /-(y)A/ ... /+(n)CA/
duya duya
yavaşça
Bir gün, sönük göğsüme düştüğü vakit başım,
Benden ayrılıyormuş gibi bir can yoldaşım,
Gittikçe uzaklaşan bu sesi duya duya,
Yavaşça dalacağım, o kalkılmaz uykuya... (NFKÇ214)
... /-(y)A/ ... /-(y)A/ ... /+(y)lA/
ıkına sıkına
zorla
Üst üste çaylar, cıgaralar içildikten sonra Kaptan bir kenara çekilip
Kaya Ali’nin getirdiği süslü kağıda ıkına sıkına, zorla birkaç satır
yazdı, Fatma gibi yaladıktan sonra zarfladı, Bobi’ye teslim etti.
(OKYK97)
bj.{[Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/
Hep bir ağıtla, bir sevgiyle, bir bedduayla karşılıyordu onu.
(YKYÖ37)
bk.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /-mAdAn/ ... /-mAdAn/... /+(n/y)A/
söyleşmeden
dilleşmeden
gönül gönüle
Ve, yemekten sonra, söyleşmeden, dilleşmeden –gönül gönülehalleştiler. (MNBBD68)
bl.{[Kgr+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /+(n)DA/ ... /-(n/y)A/ ... /+(n/y)A/
... +de
güle söyleşe
Gruplar hâlinde güle söyleşe girerler kapıdan. (HTYS47)
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/
... +yla
yarımlıkla
yetimlikle
Hep o duyguyla, yarımlıkla, yetimlikle bakınırdı çevresine.
(SÇRA11)
bm.{[Kgr+z] + [Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... /+(n)DAn/ ... /-(y)A/... /-(y)A/
canı yürekten
doya doya
Ananı canı yürekten, onun güzelliğini doya doya seyretmiş bir kişi
cehenneme gidemez.
bn.{[Cck+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /-(y)Ip/ ... /-mAdAn/ ... +gibi
... -ıp
kıpırdamadan
ölü gibi
Hasan, bunu duyunca, elleriyle yüzünü kapatıp eve koştu, kendini
sedire atıp kıpırdamadan ölü gibi orada durdu kaldı. (YKYÖ65)
bo.{[Cck+z] + [Cck+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... /-(y)ArAk/ ... /-(y)ArAk/ ... /+(y)lA/
...-yerek
...-yerek
sövmekle (ömrü s. geç-) Birleşik fiilde.
İhtiyarlıkta tanır dünyayı:
“kahpe dünya” diyerek,
“Hey gidi dünya” diyerek,
Ömrü sövmekle geçer. (OSO/GYŞ34)
... /-mAdAn/ ... /-mAdAn/ ... /-mAdAn/
... -madan
... -madan
kıpırdamadan
Hasan dinledi... hiç bir yere bakmadan, yüzünde en küçük bir
değişme olmadan, kıpırdamadan, gözleri kırış kırış kaymak
bağlamış suda. (YKYÖ30)
bp.{[Cck+z] + [K+z]} + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... +gibi ... /+(y)lA/ ... /+(n/y)A/
... gibi
şevkle
başbaşa
Destanlar içinde ve uzak bir rüyada yaşar gibi,
Şevkle yaşıyordu en büyük ve en güzel gerçeği
Şehit ruhlarıyla başbaşa erlerimiz. (NÖ/GYŞ217)
br.{[Kgr+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... /+(n)DA/... /-mAdAn/ ... /-(y)A/ ... /-(y)A/
iki diz üstünde
durmadan
sallana sallana
Yıpranmış kitap ve isli lamba, kahvenin peykesine konmuş üstü mum
lekeleriyle dolu, küçük ve tahtadan bir iskemlenin üzerindeydi ve
adam bu rahlenin önünde, iki diz üstünde, durmadan sallana
sallana hikâyesini okuyordu. (AHTBŞ48)
bs.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik
niteleme zarfları
... /-(y)ArAk/ ... /-(y)ArAk/ ... /-(y)ArAk/ ... /-(y)A/ ... /-(y)A/
alçalarak
yükselerek
dönerek,
bağrışa çağrışa
Tüm asılmışların ruhlar sürüsü
Tamusal bir koroyla, dişi erkek,
Alçalarak, yükselerek, dönerek,
İlenirlerdi bağrışa çağrışa
Hem asılana, hem asan nebbaşa: (AMDŞ141)
bt.{[Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı
birleşik niteleme zarfları
... /+(y)lA/ ... /+(n)DA/... /+(n)DA/ ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/
... +yla
... +nda
... +nde
candan yürekten
Durmadan, dişsiz ağzıyla, çocuk yalınlığında, düzgünlüğünde,
candan yürekten gülümsüyordu. (YKYÖ52)
bu.{[Cck+z] + [Cck+z] + [Cck+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z] +
[K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... +gibi ... +gibi ... +gibi ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ ... /-(y)A/
... gibi
... gibi
... gibi
kana kana
doya doya
Koklar gibi, maviliği, rüzgarı öper gibi
Ananın sütünü emer gibi,
Kana kana, doya doya ...[nefes al-] (ZOS/GYŞ123)
c.Yalın+ türemiş/türemiş+ yalın yapılı birleşik niteleme zarfları
cca.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /+(n)Dan/ ... +Ø
incecikten
buğulu
Sabah uykusuna dalmış bir kız gibi incecikten buğulu akar.
(MNSBBD174)
inceden ince
Sonunu düşünmez inceden ince. (OŞG/GYŞ67)
uzlet gibi
yalnız
Gurbet yayının okları geçmiş de içinden
Günlerce uzakta,
Yorgun biri uzlet gibi yalnız yaşamakta. (FNÇ/GYŞ27)
ccb.{[K+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... +Ø ... /+(n)DAn/
derin
içten
Vardı, Anavarza kayalığına bir taşın üstüne oturdu, gün batıyordu,
ağıdını derin, içten sürdürdü. (YKYÖ31)
ccc.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /+(n/y)A/ ... +Ø
tek başına
.....
Anafartalar ve Dumlupınar’ın kahramanı son muharebenin
sabahında tek başına, ağzında sigarası bir tepeye doğru ağır ağır ve
düşünceli çıkar. (AHTBŞ41)
... /+(n/y)A göre/ ... +Ø
önem sırasına göre
madde madde
Sonra bu iş için hazırladığı küçük kartonlardan birine yarın
yapacağı işleri önem sırasına göre madde madde flamasterle yazar,
ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri yontar, bir
hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen göstererek
aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61)
... /+(n)CA/ ... Ø
bir iyice(hlk)
apaçık
Bir iyice, apaçık biliyordu. (YKYÖ63)
... /+(n)DA/ ... +Ø
... +da
(uyur gibi) sakin
Kesik başı koltuğunda, uyur gibi sakin yatıyordu. (ÖSH80)
... halinde
ağır ağır
Geçerken dün yoldan, ruhumu saran
Bir gölge halinde ve ağır ağır;
Tanıdım; o, yâdı hoş zamanlardan
Seven ve yaşayan bir hatıradır. (AMDŞ19)
... içinde
başı dik
Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler. (NFKÇ158)
... içinde
belli belirsiz
Dindar adam, bir ululanma ve bir azamet içinde belli belirsiz
gülümsedi ve sâdece: “Biliyorum.” dedi. (MNBBD50)
... /+(n)DAn/ ... +Ø
(daha) yakından
(daha) iyi
Realiteyi daha yakından, daha iyi görüyoruz. (AHTBŞ67)
... /+(y)lA/ ... +Ø
... +yla
çalımlı çalımlı
Yanı başında çatık kaşlarıyla çalımlı çalımlı dikilen Berbat’a
döndü: (OKYK67)
yalınayaklarıyla
don gömlek
Yalınayaklarıyla, don gömlek çıktı oturdu pencereye. (OKYK109)
ccd.{[Kgr+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... +Ø ... /+(n)DA/
sık sık
... hâlinde
Bu esnâda ağzından sık sık ve tek bir kelime hâlinde bir harf
çıkardı: “Elif!..” (MNBBD113)
... +Ø ... /-DIğIncA/
bir bir
gücü yettiğince
Tanrı misâfiri diye gelenleri bir bir ve gücü yettiğince ağırladı.
(MNBBD13)
... +Ø ... /+(y)lA/
Kız, gözleri dalgın, elindeki değnekle yere rast gele bir şeyler
çiziyor. (HTYS17)
... +Ø ... /+(n/y)A/
.....
kendi kendine
Gündüzleri, elleri arkasında, kendi kendine, tenhalarda volta
vurarak Fatma’yı düşündükten başka, geceleri Adembabalar
uyuduktan sonra tünediği pencereden gözlerini kırmızı kiremitli
yapıya dikerek Fatma’yı, hep Fatma’yı düşünüyordu. (OKYK101)
cce.{[Cck+Ø] + [Cck+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... +Ø ... /-(y)ArAk/
Kapıda ulu bir çınar ağacı dallarını bütün avluya yaymış, ağır ağır
dalları sallanarak rüzgarlanıyordu. (YKYÖ60)
ccf.{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... +Ø ... /+(n/y)A/
nasıl
içiçe
Fikret nasıl kurulmuş, içiçe bu iklimler? (NFKÇ37)
... +Ø ... +ile
nasıl
... ile
On beş sene sonra tekrar onunla karşılaşınca adetâ tanıyamamış
hatta nasıl, hangi edep ile konuşacağını şaşırmıştı. (AHTMB19)
... +Ø ... /+(n)DA/
yalnız
toplu halde
Köylüler, yalnız, toplu halde onunla nerede karşılaşırlarsa
karşılaşsınlar, ona bir söz söylemeden geçmiyorlardı. (YKYÖ65)
ccg.{[K+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
.../+(n)CA/... +Ø
sinsice
için için
Ağamsın kardaşımsın der
Gülerek kalbime girer
Sinsice, için için yer
Beni dostlarım öldürür. (ATŞ/GYŞ215)
iyice
açık açık
Bunu iyice, açık açık, günlerce düşünmüştü. (YKYÖ63)
.../+(y)lA/... +Ø
fısıltıyla
hararetli hararetli
Kaya Ali’yle ötekiler çayı demliğe, cezveyi ateşe süredursunlar,
başlıyorlardı fısıltıyla hararetli hararetli konuşmaya. (OKYK100)
cch.{[Kgr+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... +Ø .../+(n)CA/
dizüstü
saygılıca
Herkes dizüstü saygılıca oturmuştu. (YKYÖ60)
... +Ø .../+(n)DAn/
(seninle) sarmaş dolaş
kökten
Seninle sarmaş dolaş, kökten bozuldu denge; (NFKÇ331)
cci.{[Kgr+Ø] + [Cck+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... +Ø ... /-(y)Ip/
Dört ayrı sofra, dört ayrı zengin ve nefis yemeklerle dolu, yavaş
yavaş, süzüle süzüle inip, dört kişinin önüne kuruldu. (MNBBD)
... +Ø ... /(-mAksIz)+(y)In/
yorgun
hazin
...(-meksiz)in
Geldi yorgun ve hazin,
Hiç de sezdirmeksizin,
Sularda kabrimizin,
Yolunu açan vapor... (NFKÇ162)
ccj.{[Cck+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /-(y)ArAK/ ... +Ø
...-yerek
pervasız
Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız,
Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!.. (YKB/GYŞ10)
... /-mAdAn/ ... +Ø
...-madan
utangaç
Hasan hiç
(YKYÖ61)
kimseye
bakamadan,
utangaç
oturdu
sofraya.
cck.{[Cck+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /-(y)ArAk/ ... +Ø
...-yarak
arsız arsız
Onlar her gün birkaç sefer çağrılırlar, sırasına göre dayak, küfür
yer, enselerini kaşıyarak, arsız arsız gülerlerdi. (OKYK11)
...yarak
yapayalnız
Fatma’nın cezaevi yakınlarındaki mahallelerden birinde bir ev
kiralayarak yapayalnız oturması olmazdı. (OKYK101)
... /-mAdAn/ ... +Ø
... -meden
tembel tembel
Hiç acele etmeden, tembel tembel sordu. (OKYK8)
... -madan
dimdik
Düvenin üstünde hiç kimseye bakmadan, dimdik duruyor, rüzgâr
çarptıkça vücuduna daha sıkı sarılan yırtık entarisinin içinde küçük,
ölçülü vücudu, bir midye kabuğunun düzgün inhisasiyle, birkaç sene
sonra gelişecek kadınlığının bütün güzelliklerini müjdeliyordu.
(AHTBŞ64)
ccl.{[Cck+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... +Ø... /+(n)DA/
.....
kan ter içinde
Oğlanlar gömlekleri, fularları
uğraşıyorlardı. (HTYS22)
fırlatmış
kan
ter
içinde
ccm.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... /+(n/y)A/ .... +Ø ... /+(y)lA/
omuz omuza
.....
(nadir görülen bir) dikkatle
Omuz omuza yüzlerinde, bilhassa gözlerinde acayip bir parıltı,
nadir görülen bir dikkatle onu dinliyorlardı. (AHTBŞ48)
ccn.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/... +Ø
içten içe
derin derin
Nefes almak, içten içe, derin derin
Tâze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında. (ZOS/GYŞ122)
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ ... +Ø
... +le
... +le
yaprak yaprak
Her ısırdığım meyvayla bitiyor
Neşe mevsimi... Gönlüm! Yaz gidiyor
Güneşle, denizle ve yaprak yaprak. (AMDŞ25)
cco.{[K+z] + [Kgr+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... /+(n)CA/... +Ø ... /+(n)CA/
öylece
.....
kıpırtısızca
M.Ali toprağın üzerinde öylece gözleri yarı kapalı, kıpırtısızca
kalıvermişti de anasının tiz çığlıkları üzerine ayılmış, can bağı bu
çığlıklara tutunmuş ve gözlerini açmıştı... (SÇRA53)
ccp.{[K+z] + [z+Cck+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... +gibi ... tıpkı+ ... +gibi ... +Ø
adam gibi
(tıpkı bir) adammış gibi
gort gort
Adam gibi de, tıpkı bir adammış gibi de gort gort dolanıyor köyün
içinde... (YKYÖ80)
ccr.{[Kgr+z] + [K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... +gibi ... /+(n)DAn/ ... +Ø
.....
incecikten
buğulu
Sabah uykusuna dalmış bir kız gibi incecikten buğulu akar.
(MNBBD174)
... +gibi ... /+(y)lA/ ... +Ø
... gibi
heybetle
hâkim
Kötü düşünceler, hırçın ve kıskanç homurtular karşısında câmi, -o
ulu ve koca Süleymâniye- bir yavru arslan gibi heybetle ve hâkim
büyüyordu. (MNBBD39)
ccs.{[Kgr+z] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... /+(n/y)A/... +Ø ... +Ø
el ele
üçlü
tek
İşte, Ahmet’ler, Mehmet’ler ve de Durmuş’lar
El ele, üçlü -ya tek- çarmıha vurmuşlar
Karşı kıyıya geçecek gemicileri. (AMDŞ161)
... /+(n)DA/... +Ø ... +Ø
... +nda
dinç
levent
Karşısında Tosun Bey, bir eli kalçasında, dinç ve levent duruyor,
gülümsüyordu. (ÖSH20)
... /+(y)lA/ ... +Ø ... +Ø
... +yle
kıvrak
dimdik
Bir ulu kavak inceliğiyle, kıvrak, dimdik yürüyordu. (MNSBBD17)
... +gibi ... +Ø ... +Ø
... gibi
sokulgan
kıvrak
Erkek susamış yılan gibi, sokulgan, kıvrak
Uzanıyor gözlerine.
Bir şey boşalıyor lık lık lık, kadında sıcak
Bir kan gibi ta derine. (AMDŞ34)
cct.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... /+(y)lA/ ... +Ø ... +Ø
(insan yaşamından daha da) hızla
(bunca) çabuk
nasıl
Her şey değişiyor, kalbimiz bile,
Ama yüzyıllarla besli bir şehir
İnsan yaşamından daha da hızla
Bunca çabuk nasıl yok olabilir? (AMDŞ150)
ccu.{[Kgr+Ø] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları
... Ø ... /-(y)A/ ... /-(y)A/
yavaş yavaş
süzüle süzüle
Dört ayrı sofra, dört ayrı zengin ve nefis yemeklerle dolu, yavaş
yavaş, süzüle süzüle inip, dört kişinin önüne kuruldu. (MNBBD)
ccv.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... /+(n/y)A/ ... +Ø ... +Ø
kendi kendine
.....
.....
Dergâhta, öteki dervişlerden uzakta, kendi kendine –ve hep gözleri
yerde, hep kendine çevrilmiş, gözleri- saatlerce otururdu.
(MNBBD104)
ccy.{[Kgr+Ø] + [Cck+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... Ø ... +Ø ... /+(n)DA/
.....
.....
hayret içinde
Penceresindeki adam
Yüzünde ne sevinç, ne gam,
Alabildiğine geniş
Gözlerini ufka dikmiş
Sanki bir ebediyete
Bakmada hayret içinde. (AMDŞ45)
ccz.{[Kgr+z] + [Cck+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... +gibi ... +Ø ... +Ø
deli gibi (bağır-) Birleşik fiilde.
.....
bas bas (bağır-) Birleşik fiilde.
Deli gibi, kendinden geçmiş, bas bas bağırıyordu.(YKYÖ64)
cda.{[Cck+z] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... /-(y)ArAk/ ... +Ø ... +Ø
... -arak
vakarlı
saygılı
Elindeki değneğe dayanarak bizimle vakarlı, saygılı konuştu.
(AHTBŞ65)
cdb{[Cck+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... /(-(A/I)r)+cAsInA/ ... Ø ... Ø
... +casına
duygu duygu
kanat kanat
Çiçek niyazlar içinde,
Dal’ın türküsü bembeyaz,
Serpil serpil duyuyorum,
Bardaktan boşanırcasına,
Kopmuş takvimlere inat,
Duygu duygu, kanat kanat,
Ellerime kar yağıyor. (FH/GYŞ193)
... (/-(A/I)r/)+gibi ... Ø ... Ø
At divanı yapar gibi bir ayağı yerde, bir ayağı üzengide “Ağalar!”
dedi. (ÖSH28)
cdc.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... +Ø ... +Ø ... /+(n)CA/
.....
.....
sessizce
Hazreti Ali, boynunu bükmüş, gözleri bir görünmeyen varlığa
dalmış, sessizce oturuyordu. (MNBBD45)
cdd.{[K+Ø] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme
zarfları
... +Ø ... /+(n)CA/... /-mAdAn/ ... /-mAdAn/
öyle
keyifsizce
yemeden içmeden
Öyle, keyifsizce yemeden içmeden yatarmış. (SÇRA72)
cde.{[K+Ø] + [K+Ø] + [Kgr+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik
niteleme zarfları
... +Ø ... +Ø ... /+(y)CA/ ... +Ø
(.....) isteksiz
[.....] kısık
(.....) keyfince
[.....] rahat
Önce sesinin pürüzünü temizleyen profesyonel bir hâfız gibi biraz
isteksiz ve kısık, ama sonra gitgide açılarak sesi temizlenince
keyfince ve rahat...[öttü]. (HTYS36)
cdf.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik
niteleme zarfları
... /+(n/y)A/ ... +Ø ... +Ø... +Ø
tek başına
.....
ağır ağır
düşünceli
Anafartalar ve Dumlupınar’ın kahramanı son muharebenin
sabahında tek başına, ağzında sigarası bir tepeye doğru ağır ağır ve
düşünceli çıkar. (AHTBŞ4)
cdg.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [Cck+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik
niteleme zarfları
... +Ø ... +Ø ... /+(y)ArAk/... +Ø
.....
.....
... +arak
yavaş yavaş
Elleri arkasında27, başı önüne eğik, bastığı siyah kaplama taşlarına
görmez bir dikkatle bakarak yavaş yavaş yürüdü. (ÖSH74)
cdh.{[Cck+z] + [Cck+z] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik
niteleme zarfları
... /-(y)ArAk/ ... /-(y)ArAk/ ... +Ø ... +Ø
... –yarak
... -yarak
üzgün
gönülsüz
Temel atma günü, Sultan Süleyman, sağından solundan
söylenenleri duyarak, duyup bir karara varamayarak, üzgün ve
gönülsüz, düşünüp duruyordu. (MNSBBD39)
27
Bu yapıdaki +nda, kelime grubunu hal zarfı yapan bir biçimbirim değildir. Zarf öncesi
yapıda -ki yapı, yalın-iyelikli , eksiltili bir yapıdır- yer-yönelme zarfı yapmak için
kullanılmıştır.
cdi.{[Cck+Ø] + [Cck+z] + [Cck+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik
niteleme zarfları
... +Ø ... /–(y)Ip/ ...+Ø ... /+(y)lA/
.....
... -up
.....
hayretle
Çoban, gözleri iri iri açılmış, farkında olmadan kumlara oturup
avuçlarını sımsıkı yapıştırmış, hayretle dervişlere bakıyordu.
(MNSBBD113)
cdj.{[Cck+z] + [Cck+z] + [Cck+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik
niteleme zarfları
... /-(y)A ... -(y)A/ ... /-(y)ArAk/ ... +Ø
... –e ... –e
... -arak
yalnayak
Göğüslerini yelken gibi gere gere
Ve kollarını doğan güneşe açarak
Büyük suyu özleyen çocuklar, yalnayak
Koşarlar dalgaların koştuğu yere. (AMDŞ75)
cdk.{[Kgr+z] + [K+Ø] + [Kgr+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø} yapılı
birleşik niteleme zarfları
... /+(n)CA/... +Ø ... +Ø ... +Ø ... +Ø
(pek) garipçe
ıssız
otsuz ocaksız
akılsız
ayvazsız
Pek garipçe kaldım köyümde ıssız,
Otsuz ocaksız, akılsız,ayvazsız. (AMDŞ122)
02.ZAMAN ZARFLARI
Zaman zarfları, fiilin yapılma/olma zaman ve süresini bildirmek için
kullanılırlar. Zaman anlamı bildiren bütün kelime, kelime grubu ve
cümlecikten oluşan isimlerin yalın biçimleri, yahut ek ve/veya edatlarla
zarflaşmış biçimleri zaman tamlayıcıları olarak kullanılırlar. Bunları fiilin
gerçekleşme zamanına bağlı olarak belirlik (belirlilik/belirsizlik) ve fiilin
gerçekleşme süresine bağlı olarak süre zarfları diye ikiye ayırabiliriz.
021. Zamanda belirlik
I. Tekli belirli/siz zaman zarfları
a. Yalın belirli/siz zaman zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın belirli/siz zaman zarfları
akşam
Akşam koğuşa dönen kaptan ne yatağının farkına vardı, ne de
yorganla ötekilerin. (OKYK108)
Akşam yatar, sabah kalkar başıboş... (NFKÇ424)
Toz olmuş asırları hatırlatan yasını,
Akşam burada dağıtır perde perde rüzgâra, (YNN/GYŞ87)
akşamları
Benim doğduğum köyleri
Akşamları eşkıyalar basardı, (CK/GYŞ164)
Ufacık avuçlarından akşamları akan ter,
Tuz yerine geçti evleri yemeğinde. (BN/GYŞ157)
derhal
İsteği, derhal kabul olundu. (MNBBD45)
dün
Dün arkandan atıp tutanlar, para kokusunu alınca yüzüne gülüp
seni avlamaya hazırlanıyorlar. (OKYK18)
Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan
Oydu, bir bakışta tanıdım onu; (AMDŞ19)
Dün yine günümüz geçti berâber,
Gece de yanında kalasım geldi! (YZO/GYŞ39)
gece
Dün yine günümüz geçti berâber,
Gece de yanında kalasım geldi! (YZO/GYŞ39)
Bir güneş istiyorum, gece bende kalacak. (BKÇ/GYŞ114)
Sevgilim gel
Gece bahçeye,
Ah, gel geceye; (AMDŞ49)
geceleri
Geceleri dar kapıdan çıkmaya çalışıyorlardı. (ÖSH 46)
Çocuğum uyuma geceleri. (FHD/GYŞ133)
Geceleri usulca sarsıp uyandırdı o ak tülbentli hayâl, “Kalk kızım,
kalk!” dedi. (SÇRA51)
gündüz
Gündüz yumuşak kumların üstünde uzandık;
Hem yaktı güneş, hem de güzel tenlere yandık. (MÇ/GYŞ197)
gündüzleri
Cânan ki gündüzleri gelmez,
Akşam görünür havz üzerinde. (AH/GYŞ13)
Gündüzleri, elleri arkasında, kendi kendine, tenhalarda volta
vurarak Fatma’yı düşündükten başka, geceleri Âdembabalar
uyuduktan sonra tünediği pencereden gözlerini kırmızı kiremitli
yapıya dikerek Fatma’yı, hep Fatma’yı düşünüyordu. (OKYK101)
İkindileri
İkindileri kadınlar, kırmızı kiremitli yapılarının önündeki bu
yeşillikte birbirlerine sokularak ağır, uslu oturuyorlardı sözde.
(OKYK85)
imdi
Bir büyüdü, bir büyüdü düşe kalka,
İmdi, yeryüzü kişiye dar, gök yuka. (AMDŞ137)
önceleri
Biliyorum, böyle değildin önceleri
Türküler söylerdin sıcak. (YBB/GYŞ285)
sabah
Akşam yatar, sabah kalkar başıboş... (NFKÇ424)
sabahları
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel. (CS/GYŞ261)
Bobi de huyunu öğrendiği için sabahları eli boş gelmezdi.
(OKYK103)
sonra
Dostluğumuz uzun sürdü, sonra da birbirimizi yitirdik. (YKYÖ19)
Vâkıa sonra arkasını kaleye verdi. (ÖSH53)
Dolaşsın, sonra, İslâm’ın haremgâhında nâmahrem...
(MAE/GYŞ4)
şimdi
Ben babamla, annemle gittiğimiz siyah kehribarcıları şimdi bir
masal gibi hatırlıyorum. (AHTBŞ25)
Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın,
Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın? (AMDŞ63)
Ne heybettir ki: Vahdet-gâhı dinin devrilip, taş taş,
Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş!
(MAE/GYŞ4)
tam
Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,
Yolu tam dönerken arkana bak da,
Köşede bir lâhza kalıver gitsin! (NFKÇ200)
yeni
İkisi de çocukluktan yeni kurtulmuş, delikanlılığa yakın çağlarını
yaşıyorlardı. (MNBBD16)
-Yeni düşmedi, ama yeni kalınlaştı. (OKYK87)
Üftâde sardunyaları, fesleğenleri yeni sulamış olacak. (HTYS64)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın belirli/siz zaman zarfları
... akşam
Uludağ etekleri al ipekten bu akşam; (ÖBU/GYŞ80)
O akşam Üsküdar’a döndü. (ÖSH70)
akşamüstü
Yazgısına açık tutacak kırallığımı
Açık tutacak dağ yollarına sağnaklara
Senin bir akşamüstü çıkıp gittiğin kapı (KÖ/GYŞ278)
Ya Ahmed’im, ya Mehmed’im, ya da Durmuş’um,
Bu akşamüstü bu kıyıda oturmuşum. (AMDŞ161)
akşam üstleri
Aklıma kadeh tutuşları geliyor
Çiçek pasajında akşam üstleri
... an
o an
Onun asıl değer verdiği, sakladığı, koruduğu sevgisinin ak bir
manolya tâzeliğinde kaldığını düşündüm o an... (SÇRA73)
bir ara
Bir ara ufacık bir serçe kuşu bir an Kaptan’ın penceresine kondu.
(OKYK112)
Bir ara otların hışırtısını unutmuş, yüreği hop etmişti. (SÇRA70)
Bir ara yunus gibi daldı çıktı. (HTYS30)
bir aralık
Anası, onu bir aralık kucaklayıp öpmek istedi. (YKYÖ22)
bu sefer
Biraz evvel şövalye saflarının arasından bedenlere teslim teklif eden
Türkçe ses, bu sefer bedenlerden aşağıya, pusulara yatmış yeni
muhasırlara haykırdı: “Kaleyi size bırakacağız. Vire’yi konuşalım.”
(ÖSH45)
Film deyimi ile travelling dediğimiz bu kaydırmaca içinde,
saydığımız anıtların birini aydınlatıp öbürlerini loşlukta bırakır,
sonra aydınlattığından kayıp demin loşluktaki komşusuna geçer, bu
sefer de onu vurgular. (HTYS15)
Verdiği îzahlara göre, tasavvuf târihinde mühim yeri olması lâzım
gelen bu Erdede Sultanı bu sefer Ankara’da epeyce aradım.
(AHTBŞ16)
... dem
bu dem
Akşam, yine akşam, yine akşam,
Göllerde bu dem bir kamış olsam. (AH/GYŞ12)
o dem
O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın?
Toprağın altındaki saklambaçta var mısın? (NFKÇ147)
devir devir
Evlerin içi devir devir değişti. (BN/GYŞ155)
(en) erken
Büyülü masallar limanında
En erken kalkan gemi benim
Rüzgarımda deniz kızları (EU/GYŞ239)
er geç
Geldiğim yerlere er geç dönebilsem (AD/GYŞ205)
Er geç bir tarafta karşılarına çıkıyor, sofrasını açıyor, “Buyurun!”
diyordu. (AHTBŞ28)
... evvel
biraz evvel
Biraz evvel şövalye saflarının arasından bedenlere teslim teklif eden
Türkçe ses, bu sefer bedenlerden aşağıya, pusulara yatmış yeni
muhasırlara haykırdı: “Kaleyi size bırakacağız. Vire’yi konuşalım.”
(ÖSH45)
... gece(ler)(si/i)
İnönü’nde genç kumandan İsmet Paşa, 1922 yılının 26 Ağustos
gecesi Dumlupınar’da Başkumandan Mustafa Kemal eğer –
uyudularsa- nasıl bir rüya gördüler. (AHTBŞ19)
bazı geceler
Bazı geceler Nigar’ın sözleri aklına düşüyordu. (SÇRA70)
bir gece
Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece onu
altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26)
bu gece
Gönlümün göklerinde keyfince uç bu gece. (NC/GYŞ184)
ertesi gece
Ertesi gece tam bir tipi içinde rüzgar bizi her köşe başında
zerrelerimize kadar dağıtıyor sonra olduğumuz yerde döndüre
döndüre topluyordu. (AHTBŞ47)
o gece
-Yattum o gece Ziba’da. Sabahtan kalktum, er. (OKYK47)
O gece, sabaha kadar uyuyamadı, anasının yüzüne bakamadı.
(YKYÖ31)
(biraz) geç
Kaptan biraz geç: -Alalım mangal, çaydanlık, tencere... dedi.
(OKYK32)
Bir gün de bakarsın yel eser, dal eğilir;
“Çok geç!”28 diyecek kadar zamanım var yok. (CY/GYŞ44)
... (/+(n/y)In/) gün(ü)
bir gün
Bir gün de bakarsın yel eser, dal eğilir;
“Çok geç!” diyecek kadar zamanım var yok. (CY/GYŞ44)
Bütün sevgileri atıp içimden
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden
Ta derinden bir gün bana “Gel!” desin. (AKT/GYŞ49)
Bir gün, yıllar önce kaybettiği oğulcuğunu düşünde gördü.
(SÇRA59)
28
geç burada yüklem olarak kullanılmıştır. Bu durum, eksiltili kullanımdan
kaynaklanmaktadır. Derin yapıya bakıldığında kelimenin zarflığı anlaşılır.
bugün
Çiy damlası, gül goncası, taptâze bahar...
Hâlâ bugün içmiş gibi sarhoşluğu var. (CY/GYŞ43)
“Tanrım, Yunus Emre aşkına bugün de doyur” der idik...
(MNBBD69)
Bugün kaleyi alacağız. (ÖSH98)
bugüne bugün
Bugüne bugün ihtiyarlara da bir işlev verilmek gerek her evde.
(HTYS24)
Ağamın yüz elli lirası geldi bugüne bugün. (OKYK27)
devrisi gün hlk.
Devrisi gün Abbas gene geldi. (YKYÖ26)
ertesi gün
Ertesi gün ona yolda rast geldik. (AHTBŞ64)
İşte o kızdan bu kumaş
Her yanı kıpkırmızı yaş,
Ertesi gün geldi geri (MSS/GYŞ112)
evvelki gün
Evvelki gün anasından yüz elli gelmiş. (OKYK53)
günlerden bir gün
Günlerden bir gün Medine’nin ünlü sıcağı daha da arttı ve alınan
her soluk, bir kızgın kum tânesi olup soluk borusuna dizilir oldu.
(MNBBD9)
Günlerden bir gün
Durup dururken
Can kuşudur havalandı içimden (BRE/GYŞ127)
geçen gün
Ben hangi kaleye gittimse geri dönmemişim, daha geçen gün iki
küçük topla Boza Kalesini yerle bir ettim. (ÖSH31)
kıyamet günü
Bilmiyorsan iyice bil...
Benim vasfımdır ey gafil,
Kıyamet günü İsrâfil,
Ve... İzâ zülziletil arz!.. (NYG/GYŞ246)
ne gün hlk.
Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna;
Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna?
o gün
O gün de öyle yaptılar ve insanların en ulusu, en çok övülmüşü
önde, ashap O’nun ardında olduğu halde Medine’den çıktılar.
(MNBBD9)
Ferruhşah, o gün adamlarını ihtiyar Doğan’a gönderdi. (ÖSH96)
Bütün umutlarından o gün bir anda soyun,
Sonra kendi kendini atıver yüzükoyun,
Gömül bir deniz gibi yumuşak şiltelere. (CKS/GYŞ84)
gün dönümü
Batmış mı tutulmuş mu güneş, gün dönümü
Panjurları örtülen bu tek pencerede?
gün ortası
Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor. (BN/GYŞ158)
... önce
az önce
Az önce geldikleri dehlizlerin alacakaranlığından geçip indikleri
merdivenleri çıkarak 72’nci Koğuş’a döndüler. (OKYK38)
... saat
ossaat hlk.
Yarım yamalak bilgisinin sırtına binip ve sadece mantığına sığınıp
ahkâm kesmeye kalkan dostunuz, Hamlet’ten bu bilgece uyarıyı
duyan Horatio misâli, kuyruğunu kıstırıp hizâya gelecektir ossaat.
(HTYS67)
... sabah
bir sabah
Bir sabah Kaya Ali, Tavukçu’ya göz kırptı: (OKYK108)
Önde yapayalnız dursan bile şimdilik,
Yollar seni bir sabah saracak iplik iplik. (CKS/GYŞ84)
Bir sabah dere kıyısına inmişti, hani..(SÇRA70)
ertesi sabah
Öyle ki akşamleyin sürüleriyle dağ yoluna çıktığını gördüğümüz kıl
abalı Bingöl çobanlarına ertesi sabah gene rast gelince bu kıl
abalar, üzerimde âdeta yıldız ışıklarından örülmüş bir harmonî tesiri
yaptılar ve sürünün koyunları, babamın kitapları arasında
seyrettiğim kâinat haritasının o muhteşem ve hoyrat bakışlı koçu
gibi, içimi ürperme ve hayretle doldurdular. (AHTBŞ24)
sabah sabah
Hani sabah sabah aç karnına harmanlık gidermek için hiç de fena
kaçmazdı. (OKYK62)
Onun her zaman en korkunç anısıdır bu kurşunlu gece, bu yankılar,
bu sabah sabah kartalların süzülmeleri. (YKYÖ8)
... sene(ler)
Zâten o seneler Ankara memurlarının çoğu, resmi dairelerde hatta
vekâletlerde kalıyorlardı. (AHTBŞ6)
... sıra
Kaptanla dargın oldukları
yalvarmamıştı. (OKYK45)
sıra
az
zılgıtını
yememiş,
az
o sıra
Bobi o sıra bir kucak kirli çamaşırla deli deli gelmeseydi,
Nedime’nin çenesi kolay kolay durmayacaktı. (OKYK87)
... sonra/sonraları
az sonra
Çalı az sonra som maviye kesti, işlemeli mavi, kara, som mavi.
(YKYÖ31)
biraz sonra
Biraz sonra durdurulması imkansız bir Türkistan seli veya fırtınası
başlayabilirdi. (MNBBD16)
Ve günün birinde bu toprağın yeni sahipleri içinden yetişen saf
yürekli bir köylü çocuğu, Roma’nın zafer mabedi ve biraz sonra da
Bizans bazilikası olan bu âbidenin yanıbaşına muhacir bir kuş gibi
yerleşti. (AHTBŞ9)
İskender Paşa biraz sonra otağa girdi. (ÖSH90)
çok sonraları
Nenemin ve dedemin, duâyı andıran ve gecelere bürünmüş sesleri,
daracık çocuk dünyamı efsâneler genişliğinde açarken çok sonraları
bana nasıl bir yaşama gücü vereceklerini bilmemişimdir.
(MNBBD191)
... vakit(ler)/vakti
Biliyorum, ayıp ve mânâsız
Ama peşlerinden gidiyorum
Gezmeye çıktıkları vakit
Ana kız. (BN/GYŞ154)
Her zaman haşmetli Yahya Kemal’in o son zamanlarda ölümün acı
yüzü duvarlarına yapıştığı için ağlamaklı, yalnız, -ama yine de şiir
yüklü- Park Otel’deki odasında, konuştuğu vakit birdenbire
uğultusu Beyoğlu’na, Boğaz’a ve Rumeli’ye taşan Süleymaniye’deki
Bayram Sabahları, sanki Büyük Türkiye İmparatorluğu’nun, bana,
sönmeyen yıldızları gibi gelir. (MNBBD190)
Bir gün sönük göğsüme düştüğü vakit başım,
Benden ayrılıyormuş gibi bir can yoldaşım,
gittikçe uzaklaşan bu sesi duya duya,
Yavaşça dalacağım, o kalkılmaz uykuya... (NFKÇ212)
batı vakti
Dağın ardında güneş battı
Çömelmiş kapı eşiğinde
Anam yün eğirir batı vakti. (AMDŞ95)
bir vakitler
Bir vakitler Van Kalesi’nin fethinde gösterdiği yararlılıkla nasıl
padişahın gözüne girmişti! (ÖSH52)
Hatırımda, bir vakitler güldüğüm. (ÖA/GYŞ200)
Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim
tarafındansa buraya kadar gelmişti. (HTYS50)
geç vakit
Dolaşma, ey derbeder, haydi git bu yollardan,
Geçmeyin, ah geçmeyin geç vakit bu yollardan,
Duymak istemezseniz ademin havasını. (YNN/GYŞ87)
gurup vakti
-Git bu mevsimde, gurup vakti,
-Cihangir’den bak! (YKB/GYŞ11)
her akşam vakti
Şimdi beni sokak sokak her akşam vakti
Dolaştıran “Dişi Kartal”, sen misin? (YBB/GYŞ282)
med vakti
Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, tâ çenemde su. (NFKÇ20)
o vakit
Bir öğrene görsün aşkı
Ağacı o vakit seyredin (MCA/GYŞ147)
O vakit emniyetle kapıdan çıkarız. (ÖSH42)
(daha) yeni
Daha tanyerleri yeni ışımıştı. (YKYÖ12)
Yemek yemeye daha yeni başlamıştı. (YKYÖ16)
...yıl
bu yıl
Allahu âlem, kış bu yıl zorlu geçecek! dediler. (OKYK111)
ertesi yıl
Veli Baba’nın oturduğu kaya kovuğunun bir köşesine asar, o mendil
dolusu kor orada ertesi yıl uzun boylu Horasanlı gelinceye kadar
erimeden o mendilin içinde durur, kaya kovuğunu serin tutardı.
(MNBBD19)
o yıl
O yıl kış her yıldan çok oldu. (OKYK110)
... zaman(lar)
Gardiyanlar kapıyı açtıkları zaman “Serseriler”, eskiden olduğu
gibi kapıya saldırmadılar. (OKYK66)
Eski Cinis beylerinin torunları, muhacirlikten sonra baba
yurtlarına döndükleri zaman yemek için bir çuval bulgurla,
Kars’tan tedârik ettikleri bir çift öküzle işe başlamışlardı.
(AHTBŞ63)
Üsküdar’a girdiği zaman Muhsin Çelebi’nin cebinde tek bir akçe
kalmamıştı. (ÖSH69)
Biriktirir, ayda iki ayda bir, yıkandığı zaman toptan ödeşirdi.
(OKYK93)
Nihâyet güneş iki dağın arasında kaybolacağı zaman, son iki ışık,
olduğumuz yere kadar uzandı. (AHTBŞ70)
Çelebi, kalkıp gideceği zaman “Ben satın almak istiyorum oğlum,
kaftanın burada mı?” dedi. (ÖSH70)
bir zaman
Söylediğim masal değil,
Atları, kahraman
Aşil burda sulardı bir zaman. (MSS/GYŞ108)
Diyeceğim; Bu dönen şeyler eski yerine,
Benim diye baktığım şeyler miydi bir zaman? (NFKÇ121)
Boğaz’ın bir kıyısında, aydınlık
Pencerelerde –her bulutun yoluBir mevsim, seninle başbaşa kaldık,
Yaşadıktı bir zaman İstanbul’u. (AMDŞ148)
bir zamanlar
Hafta sonunda müdürden hastane dümeniyle aldığı kapı kağıdını
kullanarak çıkıyor, geneleve gediyor, bir zamanlar gene böyle
hastane dümeniyle çıkıp tanıdığı hemşerisi Kocamustafapaşalı
Necla’yla buluşuyor... (OKYK93)
Râviyân-ı ahbâr ve nâkilân-ı esrâr olanlar şöyle rivâyet ederler ki,
bir zamanlar neresi olursa olsun Allah’ın dağlarından ve
yaylalarından birinde bir er kişi yaşıyordu, ermiş kişi...
(MNBBD11)
Hatta bir zamanlar ittihat ve Terakki’nin faal bir âzası olarak
Meşrutiyet’in ilk yıllarında Arnavutluk’a gönderilen Heyet-i Nâsıha
arasında o da vardı. (AHTBŞ40)
ilk zamanlar
Ferhat ilk zamanlar Anadolu ilçelerinde küçük memurlukların
getirdiği saygılardan uzak kalmanın ezikliğini duymuyor değildi.
(SÇRA41)
ne zaman
Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak? (NFKÇ404)
Ne zaman, nereden gelmişti. (MNBBD14)
Kim bilir nerde ne zaman
Ettiğin iyiliği anlarım
Ne kadar güzelsin görürüm (NC/GYŞ181)
o zaman
Baban değil de babanın yerine İbrahim oğlum vurulaydı, baban da
sağ kalaydı, babayiğidim, Halil’im, Halil’im, yiğidim, işte o zaman
göreydin sen. (YKYÖ30)
O zaman anlarsın belki benim ne demek istediğimi. (SÇRA67)
Sevginle uzandım uç dallara tâ
Meyveler o zaman bu yana düştü. (ATO/GYŞ267)
o zamanlar
Ve kimse bilmezdi o zamanlar
Düğüm düğüm içinden geçenleri (YBB/GYŞ284)
O zamanlar o kadar olurdu resimler... (SÇRA67)
Şehzâde Bayezid ise, o zamanlar dinden, diyânetten uzak,
yaşıtlarıyla zevke ve sefâya dalmış. (MNBBD175)
ac. Cümlecikten oluşan yalın belirli/siz zaman zarfları
Pişirseler ve bütünüyle bir olgun insan –insan-ı kamil- olsalar bile,
yine bir anları gelir, bir düşüncesiz çiğliğin dürtüsü içinde boş
bulunurlar. (MNBBD105)
Halbuki İsmail Mirza haini, daha kalenin kapısından çıkar çıkmaz
hepsini, çoluk çocuk, kadın, ihtiyar, hepsini doğramış, bir tek cana
olsun aman vermemişti. (ÖSH 51)
Gör ki düşer düşmez bu delice aşka
Aynalar da uçup kaçar halka halka. (AMDŞ137)
Ne zaman ki ölümle can çatışır,
Bitişir hayat çemberinde uçlar. (HH/GYŞ292)
Orta kata tam inmişlerdi, müdürün kısa boylu, kedi kadar tıkız
odacısına rastladılar. (OKYK52)
Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona:
Saat on ikidir, söndü lâmbalar. (SK/GYŞ272)
Su dökülen yerin yalımları, su dökülür dökülmez birkaç misli daha
büyüyordu. (YKYÖ72)
an oluyor
An oluyor, bir garip duyguya varıyorum;
Ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?.. (NFKÇ312)
gün geldi
Gün geldi, Muhammed’le nebi hâline girdi. (FNÇ/GYŞ30)
gün gelir
Gün gelir, Veysel’i bağrına basar. (AYŞ/GYŞ17)
gün olmuş
Gün olmuş, Koca Sinan, eline kazma kürek almış çalışmış.
(MNBBD78)
b.Türemiş belirli/siz zaman zarfları
Belirli/siz zaman zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+(n/y)A doğru/
/+(n/y)A karşı/
/-(y)AndA
/+(n)CA/
/+(n)CA evvel/
/+(n)CA önce/
/+(n)DA/
/+(n)Dan/
/+(n)DAn evvel/
/+(n)DAn önce/
/+(n)DAn sonra/
/-DIğIndA/../DIğImdA/
/-DıktAn sonra/
evvel
/+(y)ın
/-(y)IncA/
/-(y)Ip/
/-ken/
/-kenden/
ki
/+(y)lA/
/-leyin/
/-mAdAn/
/-mAdAn evvel/
/-mAdAn önce/
/(-mAsI)+ylA/
/-mAzdAn evvel/
/mI/
önce
(Ne zaman..)+/-sA+/
sonra
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
ba. Kelimeden türemiş belirli/siz zaman zarfları
/+(n/y)A/
akşama
Onu görürdüm göllere girdiğinde, bıldırcın avladığımda akşama,
Gelir ateşime sokulurdu, o eski bir güvercindi.
Başka kimsecikler de yoktu gâliba. (ÜT/GYŞ289)
-Sonra... akşama fasulye yemeği yiyeceğiz! (OKYK37)
Akşama eve döndüler. (YKYÖ24)
sabaha
Şikayetsiz aşıklar
Gibi içinden yanar,
Fâni günleri anar,
Sabaha erir mangal... (NFKÇ325)
/+(n/y)A doğru/
Bahara doğru Berbat da ensesini kaşıyarak 72’nci Koğuş’a döndü.
(OKYK110
/+(n)CA/
evvelce
söyleşir
evvelce biz bu tenhalarda
ziyâde gülüşürdük (Aİ/GYŞ203)
önce
Hazreti Ali, önce hiçbir cevap vermedi. (MNBBD45)
Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce;
Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce. (NFKÇ187)
Beni önce o fesli adam bulmuştu. (SÇRA23)
/+(n)CA evvel/
Zavallı çocuk birdenbire Weimar tanrısının karşısında bulunmaktan
o kadar şaşırır ki yol boyunca hatta günlerce evvel hazırladığı sevgi
ve hayranlık cümlelerini unutur ve yolda gördüğü eriklerin
güzelliğinden bahseder. (AHTBŞ15)
/+(n)CA önce/
Yıllarca önce bizzat başımdan geçmiştir. (HTYS68)
/+(n)DA/
Kar, aralıkta başladı, şehirlere kurtlar indi. (OKYK111)
Seferlerde sedefli cura ile kahramanlık destanları söyler, sulh
zamanında gayet çelebice hikmetler dolu gazeller, kasideler yazardı.
(ÖSH12)
arada
İçlerinden biri arada koğuştan içeri şöyle bir dalıyor, çevresine
şöyle bir bakıyor, aradığını bulamamış gibi, tekrar çıkıp gidiyordu.
(OKYK8)
baharda
Gördüm yapraklarımın bir bir döküldüğünü
Baharda yaşamanın bilmedim nedir tadı. (CST/GYŞ118)
Baharda geleceğim diyordun hani?
Haydi gel, daha ne bekliyorsun
İşte mevsim bahar ya! (BSE/GYŞ207)
Kışın bu saatte henüz gecenin bir parçasıdır, baharda
alacakaranlık. (HTYS30)
bayramda
Anadolu’nun o pek nâdir yumuşayan nâdir gülen yüzü, ramazanda
uhrevileşip, bayramda dinlenirdi. (MNBBD190)
dönüşte
Dönüşte yedi bin liraya iade etmek şartıyla Toroğlu’ndan meşhur
Pembe İncili Kaftan’ı da aldı. (ÖSH67)
geçende
Geçende komşunun çocuğunu yakalamış boynundan, çocuk avaz
avaz bağırıyormuş. (HTYS47)
Geçende bir mektup aldım... (SÇRA8)
geçmişte
Evlerin çoğunda dirlik düzen,
Kalan bir hâtıra oldu geçmişte. (BN/GYŞ156)
güzde
Hızla dönen şu mavi var ya üstümüzde
Ve gülü tutuşturan şu kırmızı, güzde,
Şu yıldızlar, akan sevgiler, su ve orman,
İnsan, hayvan... ne varsa uzaktan yakından. (AMDŞ161)
ramazanda
Anadolu’nun o pek nâdir yumuşayan nâdir gülen yüzü, ramazanda
uhrevileşip, bayramda dinlenirdi. (MNBBD190)
sonunda
Allah vardı, günün birinde elbet bir sebep yaratır, ya af, ya da
çağdaş cezaevlerinden birine yollanır, sonunda Fatma’sına
kavuşurdu. (OKYK101)
Öttü sonunda hazret. (HTYS36)
yarıda
Çok umut verici başlamıştı, ama sesi nedense yarıda söndü.
(HTYS35)
/+(n)DAn/
akşamdan
Bir yağmur gölcüğü yerde akşamdan,
İçinde titrek bir yansı idamdan... (AMDŞ141)
ardından
Ardından ölüme düşen başın
İki kardeş baka kalmış şaşkın. (AMDŞ108)
baştan
Bunu baştan göze alıyorum. (HTYS85)
Niye baştan söylemedin bunu? (AHTBŞ41)
erkenden
Erkenden Zübeyde’nin kapısına dikildi. (SÇRA50)
eskiden
Eskiden taşarak güldür güldür akan bu su sonraları her şey gibi
küskün akar olmuş... (SÇRA13)
Ama aldırma, eskiden de böyleymiş bu, şimdi bozuldu sanma.
(MNBBD82)
Efendi, eskiden kervan gelir, bütün kumanyasını burada düzer, şehre
para dolardı. (AHTBŞ31)
evvelden
Çünkü her şey evvelden tanzim edilmişti. (AHTBŞ37)
önceden
Sensizliğin azabını duydum da önceden
Kalbim son aşkımın, dedim, artık mezarıdır. (VMK/GYŞ86)
sabahtan
Sabahtan onun için işbaşı yaptım. (MNBBD78)
sonradan
(....)
Ve sonradan,
Söylev’inde de kıvançla belirttiği üzere
Uzun uzun,
Tek ses, tek yürek...
Birlik ve dayançtı, zâten, (....) NE/GYŞ236)
Sonradan öğrendiğime göre, muhtelif çarşılarında on binlerce
zanaatçı çalışır, saraçlarının yaptığı eğerler bütün şark vilâyetlerine
hatta Tebriz’e kadar gidermiş. (AHTBŞ25)
Şehirden kaçmak isterken sular zâten kararmıştı;
Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı. (MAE/GYŞ3)
şimdiden
Berbat yanıbaşındaydı; daha şimdiden sağ kolu olmuşcasına..
(OKYK26)
Ama ben şimdiden hiçim; senden çok daha önce... (MNBBD82)
Ruhum gün doğunca sönecek gibi,
Şimdiden ediyor hayata veda. (NFKÇ304)
... /+(n)CA/ önceden
Her şey yerinde sanki o yıllarca önceden,
Her şey, biraz aşağıdaki Çıkmaz Sokak Başı,
Mescit ve bahçesindeki birkaç mezar taşı. (HFO/GYŞ33)
/+(n)DAn (...) evvel/
bundan ... evvel
Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel;
Bir akşamdı ki, zaman, donacak kadar güzel. (NFKÇ74)
... /+(n)DAn (...) önce/
Senden yüzyıl önce gelüp, dünyada
Seni bekliyorum, o gün bu gündür...
Gâhî gurbetlerde, gâhî sılada (OŞG/GYŞ66)
O giderken Berbat daha atik davranıp ondan önce geldi ona.
(OKYK21)
... /+(n)DAn sonra/
Şafaktan sonra oraya vardık... (SÇRA72)
Ve, yemekten sonra söyleşmeden, dilleşmeden –gönül gönülehalleştiler. (MNBBD68)
bundan sonra
Bundan sonra da iyice bir sessizlik oldu uzun bir süre köyde.
(YKYÖ37)
neden sonra
Anladım farkı neden sonra
Tohumdan başka şeymiş bitki. (MCA/GYŞ146)
Neden sonra yüzünde gerilen Türkistan sessizliği yumuşadı.
(MNBBD17)
Kaptan başını çevirdi, dumanlı gözleriyle baktı, neden sonra Kaya
Ali’yi tanıyarak gülümsedi. (OKYK109)
/+(y)In/
demin
Film deyimi ile travelling dediğimiz bu kaydırmaca içinde,
saydığımız anıtların birini aydınlatıp öbürlerini loşlukta bırakır,
sonra aydınlattığından kayıp demin loşluktaki komşusuna geçer, bu
sefer de onu vurgular. (HTYS15)
Demin çeneni kırmadım mıydı senin? (OKYK51)
Söyledi söyleyenler demin... (ANA/GYŞ73)
gündüzün
Bırakın nâşımı yerde gündüzün,
Gölgemi alın da kaçın geceler! (NFKÇ223)
öğleyin
Şimdi yirmi katırın yükünü birden alan kamyon, sabahleyin
Trabzon’dan kalkıyor, öğleyin buraya geliyor. (AHTBŞ31)
kışın
Kışın beyaz yakalıklı okul üniforması içinde saf birer yavrucuk
görünmesini, yaz gelip de dar süveterler ve blucinler giyince, birden
on yaş büyümüş bakışlarla küçük dişi pozları taslamasını ne güzel
becerirler. (HTYS14)
-İsteyen toplasın binlerce arşın,
-Karlardan kışın. (AKT/GYŞ49)
Ama kışın akın güç olur beyim. (ÖSH36)
yarın
Yarın, şüphesiz hava yine bozulacak, orduda hastalık başlayacaktı.
(ÖSH100)
Yarın sevişeceğiz
Ortancalar susuz kalmayacak artık
Denizle rüzgarla Tanrı’ya varacak yelken. (TSH/GYŞ258)
Burdan bildik gidenler,
Yarın döner yabancı... (NFKÇ161)
yazın
Amasya’da Yeşilırmak, hele yazın serin akar; dolu akar...
(MNBBD174)
/-ken/
erken
Ey genç adam, yolumu adım adım bilirsin!
Erken gel, beni evde bulamayabilirsin! (NFKÇ467)
Erken gelişmiş bir gotik kemer, Ulu Cami’de bizi gerçekten üzerinde
durulacak bir meselesiyle karşılaştırır. (AHTBŞ50)
/+(y)lA/
akşamla
Akşamla ebedi kızlar anne oldu. (AMDŞ41)
ezanla (kalk-) Birleşik fiilde.
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla. (NFKÇ271)
güneşle (uyan-) Birleşik fiilde.
Yarın, şafak vakti, içine sinsin,
Güneşle uyanan kuşların huyu. (NFKÇ329)
vaktiyle
Vaktiyle düşmandan vire ile aldık. (ÖSH)
Oğlu II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in veziri o çok zâlim, olabildiğine
hâris Sâdeddin Köpek rakipleri olan ümerâyı pâdişahın zaafından
istifâde ederek bir bir ortadan kaldırırken emir-ül-ümerâ Tâceddin
Pervâneyi de vaktiyle bir muganniye ile nikahsız yaşadığı
bahânesiyle Konya ulemâsından aldığı bir fetvâ ile burada recm
ettirir. (AHTBŞ14)
yatsıyla (yat-) Birleşik fiilde.
Yatsıyla yatar fakir ve zengin,
Herkes uyanır sabah ezanla. (MFO/GYŞ115)
+leyin
akşamleyin
Öyle ki akşamleyin sürüleriyle dağ yoluna çıktığını gördüğümüz kıl
abalı Bingöl çobanlarına ertesi sabah gene rast gelince bu kıl
abalar, üzerimde âdeta yıldız ışıklarından örülmüş bir harmonî tesiri
yaptılar ve sürünün koyunları, babamın kitapları arasında
seyrettiğim kâinat haritasının o muhteşem ve hoyrat bakışlı koçu
gibi, içimi ürperme ve hayretle doldurdular. (AHTBŞ24)
geceleyin
Geceleyin bir ses böler uykumu,
İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin? (AKT/GYŞ49)
Yitik, perişandır elbet bencileyin
Pişmanlığa ırgat olup geceleyin
Günle bahtın çağrısına koşan kişi. (AMDŞ89)
Geceleyin, koskoca şehrin lambalarını.
Bir keskin üfleyişim söndürmeye yetecek; (NFKÇ121)
sabahleyin
Sabahleyin çayla doldurdum, şöyle bir önüme koydum, bir kendimi
düşündüm, bir ona baktım: nispetsiz. (AHTBŞ40)
Şimdi yirmi katırın yükünü birden alan kamyon, sabahleyin
Trabzon’dan kalkıyor, öğleyin buraya geliyor. (AHTBŞ31)
önce
Bir gün, yıllar önce kaybettiği oğulcuğunu düşünde gördü.
(SÇRA59)
Yıllar önce, babasını kan gütme yüzünden rıhtım kahvesinde
vurdukları günün gecesi kara haber tez ulaşmış evi ciğerinden
yakmıştı. (OKYK20)
bb.Kelime grubundan türemiş belirli/siz zaman zarfları
/+(n/y)A/
ertesi yıla hlk
İneğe, danaya, sığıra, davara bir bir elini sürer, ertesi yıla elini
sürdüğü her bir davar ve her bir sığır en azından ikiz doğururdu.
(MNBBD14)
/+(n/y)A doğru/
Gece yarısına doğru gözler büsbütün yumuldu, uzaaak, çok
uzaklarda kalan baba evleri fasulye tenceresinden yayılan kokuyla
öne geldi. (OKYK40)
/+(n)DA/
Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nispetle daha çok
toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61)
Boşuna sarmaz bu belini kollarım,
Gebe kalırsın her tutup öpüşümde
Ve bir gün tâze bir kanla iner kente
Bir bozkurt sürüsü gibi oğullarım. (AMDŞ87)
Bununla beraber bu ilk karşılaşmada içime ekilen yıkılış hissi beni
tamamiyle bırakmadı. (AHTBŞ43)
Yeni hayatın eşiğinde Erzurum, eskiyi, bir başka alemi hatırlar gibi
hatırlıyordu. (AHTBŞ61)
... anda
Yeşilırmak’ın akışı, taşın düştüğü anda durmuş, birden.
(MNBBD176)
bu anda
Kim bilir bu anda ben neredeyim
Belki de uzanıp tutmak istediğim göklerin içindeyim.(OT/GYŞ224)
hiç ummadıkları anda
Hiç ummadıkları anda af olmuş, açılmış kapılar, millet sevdiklerine
kavuşmuş. (OKYK101)
işte o anda
İşte o anda bir mucize oldu. (HTYS81)
o anda
Bir alev yükseldi o anda bütün fırını doldurdu. (MNBBD45)
şu anda
“Şu iki adam, şu anda değişen durumlarını bilselerdi ne yaparlardı
acaba?” diyordu. (MNBBD51)
... demde
bu demde
Sıtkı’m olan olmuş bize âlemde,
Âlemde kurtuluş yoktur bu demde. (BSE/GYŞ208)
o demde
O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner,
Azrâil’e “hoş geldin!” diyebilmekte hüner...(NFKÇ148)
... ara(sın)da
Birden gülümseyen yüzün
Sabahların aynasında
Ve beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında. (AHT/GYŞ53)
bu arada29
Tabii bu arada gözler kolumdaki yeni saate ilişiyordu. (HTYS71)
Bu arada, dağın doruğunda buzlar ve karlar arasında yaşayan uzun
boylu Horasanlı yıllık ziyâretlerini yapmış, aşağı inmişti.
(MNBBD19)
bir keresinde
Bir keresinde Kemer Tatil Köyü’nün iskelesinde, saat meraklısı bir
hanım, onu eline alıp muayene ederken denize düşürdü. (HTYS73)
Bir keresinde anası unutmuş da, git buradan, adam anasını bu halde
hiç seyr eyler mi, demiş. (YKYÖ88)
bu esnâda
Bu esnâda ağzından sık sık ve tek bir kelime hâlinde bir harf
çıkardı: “Elif!..” (MNBBD113)
Palanganın ruhu, neşesi, keyfi olan iki arkadaş, bu esnada tuhaf
tuhaf laflar söyleyip yine herkesi güldürüyordu. (ÖSH75)
günün birinde
Ve günün birinde bu toprağın yeni sahipleri içinden yetişen saf
yürekli bir köylü çocuğu, Roma’nın zafer mabedi ve biraz sonra da
Bizans bazilikası olan bu âbidenin yanıbaşına muhacir bir kuş gibi
yerleşti. (AHTBŞ9)
Allah vardı, günün birinde elbet bir sebep yaratır, ya af, ya da
çağdaş cezaevlerinden birine yollanır, sonunda Fatmasına
kavuşurdu. (OKYK101)
her defasında
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle
Ama her defasında geri döndüm seninle. (YBB/GYŞ284)
29
Bu zarf, belirsiz bir zaman zarfı işlevi yanında zamanda birliktelik işlevi de göstermektedir.
her devirde
Her devirde bir fitne fesat çıkar ya, 1402 yıllarında da Büyük
Türkiye İmparatorluğu içinde fitne fesatlar varmış. (MNBBD160)
... gün(ler)de/gününde
mahşer gününde
İnsan bir yanınca Kerem misâli yanmalı,
Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı. (AMDŞ65)
o günlerde
O günlerde çocukluğumdan beri bildiğim ve sevdiğim Erzurum’da
herkesin tanıdığı kıt’alarını bir çok defa dinlediğim Geyik
Destanı’nın tamamını bulurum hülyâsına kapılmıştım. (AHTBŞ47)
O günlerde rüyalarıma ak sakallı piri faniler, elleri asalı ulu kişiler
girer, bunlar sakallarını tutarak veya asalarına dayanarak
düşünceye dalar, sonra sırlarını demeden yürüyüp giderlerdi.
(SÇRA67)
... içinde
İşte bu kervan yolu, Erzurum’u asırlar içinde, eşrâfıyla, âyanıyla,
ulemâsıyla, esnafıyla tam bir şark ortaçağ şehri olarak kurmuştu.
(AHTBŞ30)
ilk adımda
Bunca yıldır, tırmanan bunca huzursuz ayağın içinde bir çift yabancı
ayak, ilk adımda bütün dağı fethetmiş gibiydi. (MNBBD16)
kış ortasında
Kış ortasında çerçeveler kırılıp parçalanarak koğuşun ortasında
yakıldı, ısınıldı. (OKYK107)
o çağda
O çağda kan damarlarda hızlı dolaşır. (HTYS16)
sabahın köründe
Allah’ın günü imam olan kocasıyla sabahın köründe kalkmış.
(HTYS33)
tam bu esnada
Tam bu esnada kapıdan kısa boylu, pala bıyıklı, tıknaz bir çavuş
girdi. (ÖSH37)
... saatler(in)de/saatte
Ya sen! Ey sen! esen dallar arasından
Bir parıltı gibi görünüp kaybolan
Ne istersin benden akşam saatlerinde? (AMDŞ37)
Alın tokmağı vurun davula, sabahın ilk saatlerinde sesi başka çıkar.
(HTYS8)
bu saatlerde
Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor. (YKKGK10)
o saatte
Derviş Yunus’un o el bağlayışından, bu boyun büküşünden o saatte
anladı. (MNBBD67)
... sıra(lar)da
Bastonuyla çalıları, otları yokladığı sırada duyarlı baston sanki
kadına orada otların ve toprağın rengini almış upuzun nakış nakış
bir yılanı haber verdi. (SÇRA65)
Tam dalacağı sırada birdenbire sıçradı. (ÖSH16)
bu sırada
Olanlar da bu sırada olmuş işte. (MNBBD159)
o sıralarda
Bu korkuya o sıralarda Erzurum’a gelen Atatürk son verdi.
(AHTBŞ44)
tam bu sırada
Tam bu sırada saatin zili çalmaz mı!.. (HTYS76)
(...) sonunda
hafta sonunda
Hafta sonunda müdürden hastane dümeniyle aldığı kapı kağıdını
kullanarak çıkıyor, geneleve gediyor, bir zamanlar gene böyle
hastane dümeniyle çıkıp tanıdığı hemşerisi Kocamustafapaşalı
Necla’yla buluşuyor... (OKYK93)
(.../+(n/y)In/) vaktinde
gecenin bir vaktinde
Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur da
uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku ile
uyanıklık arasında bile- şişede kalanı içerdi. (MNBBD49)
... zaman(lar)da
böyle zamanlarda
Böyle zamanlarda hiçbir şey sorulamazdı. Sorulursa ya duymaz, ya
da dinamit gibi patlardı. (OKYK102)
Böyle zamanlarda Zübeyde’nin dökme gibi pilavları, zerdeleri,
güveçleri yenirdi. (SÇRA49)
son zamanlarda
Her zaman haşmetli Yahya Kemal’in o son zamanlarda ölümün acı
yüzü duvarlarına yapıştığı için ağlamaklı, yalnız, -ama yine de şiir
yüklü- Park Otel’deki odasında, konuştuğu vakit birdenbire uğultusu
Beyoğlu’na, Boğaz’a ve Rumeli’ye taşan Süleymaniye’deki Bayram
Sabahları, sanki Büyük Türkiye İmparatorluğu’nun, bana, sönmeyen
yıldızları gibi gelir. (MNBBD190)
Alıngan mı olmuştu son zamanlarda, yoksa insanlar gerçekten böyle
miydi? (SÇRA60)
... zaman(ın)da
Seferlerde sedefli cura ile kahramanlık destanları söyler, sulh
zamanında gayet çelebice hikmetler dolu gazeller, kasideler yazardı.
(ÖSH12)
/+(n)DAn/
ertesi sabahtan (hlk)
Ertesi sabahtan duşa giriyorum, ustanın uyarısı geldi aklıma.
(HTYS79)
... önceden
Verse üç gün önceden hazırlığa girişecek, saç yaptıracak, işi
önemseyip elbise beğenmeyecek, ele güne küçük düşmemek için
kendini zora sokacak. (HTYS61)
/+(n)DAn sonra/
Sen bunca didinmeden sonra hiç olacaksın.(MNBBD82)
Dün öğleden sonra evde miydiniz? (PS,Yal.,3)
Saat 6.30 dan sonra Metris Tepe’den gördüğüm vaziyet: Gündüzbey
şimalinde sabahtan beri sebat eden ve dümdar olması muhtemel
bulunan bir düşman müfrezesi sağ cenah grubunun taarruzuyla
gayri muntazam çekiliyor. (AHTBŞ18)
o günden sonra
O tepeye Senirkentli, o günden sonra Engel Tepesi demiş.
(MNBBD161)
O günden sonra ne terekleriyle ilgileniyor, ne Rozalya’nın yaktığı
ateşte ısınmaya geliyor, ne yüzü gülüyor, ne de görünüyordu.
(SÇRA19)
evvel
Dört sene evvel padişah,onu sipahiler arasında görmüş, güzelliğine,
seci tavırlarına meftun olarak mahiyetine almış, kendisine birçok
hizmetler vermiş, bir sene içinde hatta çavuşbaşılığa kadar
çıkarmıştı.(ÖSH11)
İki gün evvel Kars Kapısı’nda bütün şehir halkı ile berâber
karşıladığımız adam, liseye gelir gelmez berâberindeki “huzuru
mutâd zevâtın” arasından âdeta sıyrılarak aramıza girdi.
(AHTBŞ44)
Padişah, orduya getirdiği kaplan postlu, kurt taçlı çekirdek
mahmuzlu, tekne kalkanlı, tepeden tırnağa kadar demire gark olmuş,
elleri Kostaniçeli, ak kızıl bayraklı “ emsali görülmemiş mükemmel
alayı ile iki gün evvel teveccühünü kazanan Rumeli Beylerbeyi’ne
sordu.(ÖSH86)
önce
Eh işte, beş yıl önce nasılsanız öyle duruyorsunuz, içimde.
(SÇRA43)
Dekordan ziyâde bu yerlerde birkaç yıl önce oynanmış kanlı oyunun
tesiri altındaydım. (AHTBŞ25)
Elli yıl önce Nizam bir Bulgaristan maçında yedek olarak milli
formayı bile giymişti. (HTYS)
Bildiklerinde ve anlattıklarınca Veli Baba, çok yıllar önce
Doğu’dan... yiğitlerin harman, güzelliklerin seyran ve velilerin
devran olduğu Horasan ellerinden gelmişti. (MNBBD15)
sonra
... dakika sonra
Teslim olmazsanız, beş dakika sonra kalenin içinde bir canlı
adam kalmaz. (ÖSH32)
... gün sonra
Pek pek bir hafta on gün sonra bitebilir, hiçbir işe yaramazdı.
(OKYK45)
İşte bir kaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını
bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata güz
başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim.
(AHTBŞ24)
Şimdi Vire’yi reddedip teslim olmazsanız üç gün sonra susuzluktan
öleceksiniz. (ÖSH44)
... yıl sonra
Mimarbaşı Sinan, bir yıl sonra, neredeyse, nerden çıktıysa, çıkıp
geldi. (MNBBD39)
On yıl sonra köy, ekinleriyle, hayvanlarıyla yeniden
kurulmuştu.(AHTBŞ63)
... sene sonra
On beş sene sonra tekrar onunla karşılaşınca adetâ tanıyamamış
hatta nasıl, hangi edep ile konuşacağını şaşırmıştı. (AHTMB19)
bir süre sonra
Avlunun kapısında bir an durdu, anasının uyuduğu odanın
penceresine daldı, bir süre sonra atını usulca sürdü, yola çıktı.
(YKYÖ56)
Bir süre sonra kalktı. (MNBBD45)
bir zaman sonra
Üç dervişten biri el açıp dua etti bir zaman sonra. (MNBBD)
nice zaman sonra
Nice zaman sonra çıktık yeryüzüne balam. (SÇRA14)
bc. Cümlecikten türemiş belirli/siz zaman zarfları
/-(y)AndA/
O’nunla buluşmak var,
Sıra bize gelende. (NFKÇ272)
/+(n)DA/
saat kaçta?
Büyük randevu... Bilmem nerede, saat kaçta?
Tabutumun tahtası, bilmem hangi ağaçta? (NFKÇ134)
/-DIğIndA/
Bittiğinde ikisinin de içinde bir parça yorgunluk vardı. (MNBBD18)
Yılların çoğu sen köşende oturup düşüncelere daldığında geçti.
(SÇRA59)
/-DIktAn sonra/
Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu
martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur
atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19)
Ve çocuk gittikten sonra
Böyle kalır mıydı ağaç? (ANA/GYŞ76)
Tavukçu oralarda bir iki dolandıktan sonra usullacık dışarı kaydı.
(OKYK39)
/-(y)IncA/
Olmayınca tekne hafiflesin diye kızları indirdiler. (HTYS21)
On beş sene sonra tekrar onunla karşılaşınca adetâ tanıyamamış
hatta nasıl, hangi edep ile konuşacağını şaşırmıştı. (AHTMB19)
Köy toplanınca yeniden geleneklerini, türkülerini bulmuştu.
(AHTBŞ64)
... gelince
Onun bu rejimine dayanamayan Üftâde, kış gelince ister istemez
odasını ayırıyordu. (HTYS31)
günü gelince
Dağın orta belinde yerleşen kısa boylu Horasan Eri de –Veli Babaaynı şekilde günü gelince yukarı çıkmış, gönül ve ruh yoldaşını
ziyârette kusur etmemişti.
/-(y)Ip/
Kışın beyaz yakalıklı okul üniforması içinde saf birer yavrucuk
görünmesini, yaz gelip de dar süveterler ve blucinler giyince, birden
on yaş büyümüş bakışlarla küçük dişi pozları taslamasını ne güzel
becerirler. (HTYS14)
/-ken/
Saatimin su geçirmezliğine yüzde yüz inanırken benden ona
sarsılmaz bir güven ve moral geçiyordu. (HTYS85)
gün ışırken
Gün ışırken Abbas yürüdü, Anavarza kayalıklarına kadar çekildi
gitti. (YKYÖ27)
(tam) ... /-ken/
Tam bunun ön hesapları ile uğraşırken Nusaybinli İskender
Bora’nın teklifi ile karşılaşmıştı. (HTYS44)
/-kenden/
Daha Halıcıoğlu’na giderkenden alıştırmış kendini. (HTYS30)
ki
Koridordan dönüyordu ki, müdürün kapısı açıldı. (HTYS54)
O gittikten sonradır ki homurtularla yer değiştiriyordu. (YKYÖ82)
Tam kapı kapanıyordu ki, boynunda antrenman çantası, elinde bir
valiz, Cüneyt koştu geldi, yetişti. (HTYS38)
/(-mAsI)+(y)lA/
Güneşin çıkmasıyla kıyılar “manzara-yı umumiye” içinde yerlerini
alıverir. (HTYS13)
/-mAdAn/
Dedemden yâdigâr olan bu evi,
Kışın fırtınası, yazın alevi
Daha ben doğmadan ihtiyarlatmış. (YZO/GYŞ37)
Daha kapıya varmadan bu birinci sarsıntıyı o tarifi güç gürültü ile
ikinci ve üçüncü sarsıntı takip etti. (AHTBŞ43)
çok geçmeden
Haftalardan beri Bobi’yle kararlaştırdıkları gibi, Fatma çıkıp
gidecek, çok geçmeden dönecek, cezaevi yakınlarındaki
mahallelerden birinde bir oda tutacak, annesini, olmazsa Kaptan’ın
annesini getirtip birlikte oturacaklardı. (OKYK106)
İn cin uyanmadan
İn cin uyanmadan denizin üstü de boş gibidir. (HTYS7)
/-mAdAn (...) evvel/
Böylece hikayeyi yazmayı düşünmeden çok evvel bu acayip adam,
muhayyilemde nizamını ve dostluğunu kaybetmiş tabiatla
kendiliğinden birleşmişti. (AHTBŞ47)
Malazgirt’te bileğinin kuvvetiyle, dehasının zoruyla bize bu aziz
vatanın kapılarını açan Alparslan’ı, muharebe emrini vermeden
evvel hangi kuvvetler ziyaret etti ve ona neler gösterdi? (AHTBŞ19)
/-mAdAn önce/
Başgardiyanın yolunu tutmadan önce, Tavukçu: -Ampulü biz
isteyelim, dedi. (OKYK70)
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifâyetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce. (OVK/GYŞ143)
Daha jagging modası çıkmadan da önce... [alışıktı]. (HTYS38)
/-mAzdAn evvel/
Her hükmü, her kararı vermezden evvel bir kere kendi
vicdanından geçirirdi. (ÖSH88)
(Ne zaman) ... /-sA+/ ...
Ne zaman bir köy türküsü duysam
Şâirliğimden utanırım. (BRE/GYŞ125)
Ne zaman görse onu, yatağında başını öte yana dönüyor, o
gidinceye kadar öylece kalıyordu. (YKYÖ82)
Rozalya Ana, ne zaman kızdan, gelinden söz etse o çekinmesiz
adam utanır, şapkasını düzeltir kalkar giderdi. (SÇRA12)
II.Birleşik belirli/siz zaman zarfları
a.Yalın + yalın yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
aa.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
dün
akşam
Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
(MAE/GYŞ3)
evvelâ
sonra.
Fakat evvelâ Ankara Lisesi’nde, sonra Gazi Terbiye Enstitüsü’nde o
kadar cemiyetli bir hayatımız vardı ki bir türlü bırakamadım.
(AHTBŞ6)
gece ... gündüz ...
Gece herifini koynuna çek yat, gündüz gel burda bizi ayıpla.
(OKYK86)
geceleri
sabahları
Geceleri, sabahları evde yatakta kıstırıyordu Hasan’ı Kerim.
(YKYÖ50)
ab.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman
zarfları
ertesi akşam
iş dönüşü
Ertesi akşam iş dönüşü, denize girerken, birden bir ürküntü geldi
içime. (HTYS)
ertesi günü
sabah sabah
Geceyi İstanbul’da, Sirkeci ya da Tepebaşı’ndaki bir otelde geçirip
ertesi günü sabah sabah atlıyorlar kocaman bir vapura.
(OKYK102)
ac.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman
zarfları
gel zaman git zaman
Gel zaman git zaman durdu soğuklar. (MNBBD12)
ad.{[K+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman
zarfları
sabah
akşam
gece
Böyle aynı noktanın
Üstünde saatlerce,
Benliğime eğilsem,
Sabah, akşam ve gece,
Ortasında odanın,
Karanlıkla çevrilsem,
Bir çözülmez bilmece;
Hep sayı, harf ve hece... (NFKÇ339)
ae.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz
zaman zarfları
... zaman
... zaman
... zaman
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim. (NFKÇ227)
af.{[K+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
hemen
ertesi günü
Bereket versin hemen ertesi günü müdür Cevad Dursunoğlu ile
karşılaştım. (AHTBŞ43)
yarın
şafak vakti
Yarın, şafak vakti içine sinsin,
Güneşle uyanan kuşların huyu. (NFKÇ329)
ag.{[Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
her sabah
erken
Süzülür odama her sabah erken,
Bir gümüş ve yayvan tepside gülen
Gözlerinin daha uyku ucunda; (AMDŞ64)
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
... /+(n/y)A/... /+(n/y)A/
bahara
seneye
Bahara mı biterdi, seneye mi? (SÇRA15)
bb.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman
zarfları
... /-DIğIndA/ ... /-DIğImdA/
Onu görürdüm göllere girdiğinde, bıldırcın avladığımda akşama
Gelir ateşime sokulurdu, o eski bir güvercindi.
Başka kimsecikler de yoktu galiba. (ÜT/GYŞ289)
... /-(y)IncA/... /-(y)IncA/
Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce;
Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce. (NFKÇ187)
... /-(y)IncA/... /-mAdAn/
Beni bir duvar boyunca
Bir kum gibi ufalar
Odam uyku dolunca
Uyumadan sofalar. (SES/GYŞ83)
... /-ken/ ... /(-DI)+mI/
Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım;
Nihâyet döne döne aynı noktaya vardım. (NFKÇ245)
bc.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
... /+(n)DA/... /+(n)DA/
ayda
iki ayda
Biriktirir, ayda iki ayda bir, yıkandığı zaman toptan ödeşirdi.
(OKYK93)
... /+(n)DAn/... /+(n)DAn/
akşamdan
... +den
Akşamdan, belki de bir kaç gün önceden anasına belli etmeden bir
heybe hazırlamıştı, içi yiyecek doluydu. (YKYÖ56)
bd.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
... /+(n)DA/... /+(n)DA/
1928 sonbaharında, Ankara’ya ilk geldiğim günlerde Ankara
Kalesi benim için âdeta bir fikr-i sâbit olmuştu. (AHTBŞ5)
... /+(n)DA/... /+(y)lA/
... +de
vaktiyle
Gerçeği budur ki Anadolu’nun fakirliğinde, vaktiyle kendi hastalığı
olan ve insanını asırlarca tahrip eden sıtmaya benzer bir şey vardır.
(AHTBŞ5)
be.{[K+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
... /+(n/y)A doğru/ ... /-DığIndA/
Kaptan öğleye doğru, koğuşa döndüğünde bembeyaz duvarlarla
karşılaşınca sevindi. (OKYK82)
... /+(n)CA önce/ ... /-ken/
yıllarca önce
... -ken
Yıllarca önce, babasını limon kahvesinden çıkarken vuranların
amca oğullarını vurmuş, yüzünü olsun tanımadığı babasının öcünü
almıştı. (OKYK11)
... +leyin ... /-(y)IncA/
sabahleyin
...-ınca
Ben ellerimi severim sabahleyin uyanınca (EU/GYŞ239)
bf.{[Cck+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
... /-ken/ ... /+(n)DA/
... –ken
günün birinde
Misafir kaldığı bir Arnavut beyinin evinde iken, günün birinde
Bey’in dağ kabilelerinden birinin reisi olan uzak akrabasının bütün
maiyetiyle konağa geldiğini görürler. (AHTBŞ40)
... /-mAdAn/ ... /+(n)DA/
Biliyorsun, Amasya’da, İkinci Bayezid, daha padişah olmadan,
şehzâdeliğinde valilik yapmıştı. (MNBBD175)
... /(-mAsI)+ylA/ ... /+(n)DA/
... +yla
o sırada
Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu
martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur
atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19)
... /(-DI) +mI// ... /-sA+/
... mu
nerdeyse
Dört buçuk oldu mu, kadın memurlar boyanmak, taranmak için
tuvaletin önünde kuyruk olurlar nerdeyse. (HTYS61)
bg.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman
zarfları
... /+(n)DA/... /+(n)DA/... /+(n)DA/
Ramazanda, bayramda, kandil gecelerinde
Sanki şehrin ruhudur yükselir nur içinde. (CST/GYŞ118)
bh.{[Cck+z] + [Cck+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik
belirli/siz zaman zarfları
... /-(y)A/ ... /-(y)A/ ... /+(n)CA/... /+(n)CA/
kaçı kaç geçe
kaça kaç kala
(ya) erkence
(ya) geççe
Bilmem, kaçı kaç geçe,
Bilmem, kaça kaç kala,
Ya erkence, ya geççe,
Sıram gelir, hoppala! (NFKÇ124)
c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik belirli/siz
zaman zarfları
ca.{[K+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
... +Ø ... /+(y)lA/
sabah
ezanla
Yatsıyla yatar fakir ve zengin,
Herkes uyanır sabah ezanla. (MFO/GYŞ115)
cb.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
... /+(n)DAn/ ... +Ø
sabahtan
er
-Yattum o gece Ziba’da. Sabahtan kalktum, er. (OKYK47)
... +leyin ...+Ø
öğleyin ...
gece ...
Öğleyin azaldı, gece hiç kalmadı. (HTYS75)
cc.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman
zarfları
... /+(n/y)A doğru/... +Ø
Akşam üstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hâli;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acayip, kuşların hâli. (OVK/GYŞ142)
... /+(n/y)A karşı/ ... +Ø
... +a karşı
bir gün
İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı
Hatırlar bir gün bir camı açtığını,
Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu,
Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı... (AMDŞ36)
... /+(n)DA/... +Ø
bir sabah
Bir dahaki zemherilerde bir sabah gardiyanlar Berbat’la Kaya
Ali’yi donmuş buldular. (OKYK110)
cd.{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
.... +Ø ... /+(n)DA/
daha
sağlığında
Daha sağlığında hareket o kadar genişler ki İkinci Murat yanı
başında gelişen bu manevi saltanattan ürkerek şeyhi Ankara’dan
Edirne’ye getirtir. (AHTBŞ10)
şimdi
şu anda
Şimdi şu anda Esme eceliyle ölse artık Halil kıyâmete kadar hortlak
hortlak sürünür, hem dünya cehenneminde, hem de Allah
cehenneminde. (YKYÖ65)
Her şey şiirdir, şimdi şu anda
Ak kağıt üstünde dolanan elim
Karşıki avluda salınan söğüt
Yandaki odada uyuyan bebeğim. (AB/GYŞ299)
ce.{[K+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
... /+(n)CA önce/ ... +Ø
yıllarca önce
.....
Yıllarca önce, memlekette komşuluk ettikleri sıra, dağ yolunda
sıkıştırdığı Hatice’yi hatırladı. (OKYK58)
yıllar önce
.....
Yıllar önce, babasını kan gütme yüzünden rıhtım kahvesinde
vurdukları günün gecesi kara haber tez ulaşmış evi ciğerinden
yakmıştı. (OKYK20)
... /+(y)In/ ... +Ø
yarın
şafak vakti
Yarın, şafak vakti, içine sinsin,
Güneşle uyanan kuşların huyu. (NFKÇ329)
cf.{[Kgr+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
... +Ø ... /+(n)DAn/
her sabah
erkenden
Buraya geldiği günden beri askeri istirahat ettiren Arslan Bey her
sabah erkenden atına biniyor, tek başına gerilerdeki ormanların
içine dalıyor, saatlerce kalıyor, gülerek dönüyor, “Hava
bozmayacak mı? Ah biraz sis olsa...” diye gözlerini gökten, kalenin
sallanan bayrağından ayıramıyordu. (ÖSH27)
... +Ø ... /+(n/y)A doğru/
ertesi gün
öğleye doğru
Ertesi gün öğleye doğru temiz çamaşırlarla gelen Bobi’ye ilkin bunu
sordu. (OKYK95)
... +Ø ... /+(y)In/
bugün
yarın.
Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen,
Gezersin, hânümânın şen, için şen, kâinâtın şen. (MAE/GYŞ4)
bugün olmazsa yarın
Uzansın gerçeğe, bugün olmazsa yarın
Sana söylenenler, senin anlattıkların... (GS/GYŞ209)
cg.{[K+Ø] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
... +Ø .../-DIktAn sonra/
geceleri
... -dıktan sonra
Gündüzleri, elleri arkasında, kendi kendine, tenhalarda volta
vurarak Fatma’yı düşündükten başka, geceleri Adembabalar
uyuduktan sonra tünediği pencereden gözlerini kırmızı kiremitli
yapıya dikerek Fatma’yı, hep Fatma’yı düşünüyordu. (OKYK101)
ch.{[Kgr+Ø] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman
zarfları
... +Ø ... /-ken/
... sabahı
... -ken
Arife sabahı, herkes uyurken, o, her vakitki gibi yine uyanıktı.
(ÖSH74)
... vakti
... -ken
Bir ikindi vakti lisede otururken boğuk bir gürültü ile yerimizden
fırladık. (AHTBŞ43)
ci.{[Cck+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları
... /-ken/ ... +Ø
çocukken
şimdi
Çocukken de şimdi de ... [bakınırdı] (SÇRA11)
cj.{[K+Ø] + [K+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman
zarfları
... +Ø ... +Ø ... /+(n)DA/
sabah
akşam
öğlende
Sabah, akşam, öğlende,
Aklım büyük şölende. (NFKÇ272)
ck.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman
zarfları
... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ ... +Ø
erinde gecinde
bir gün
Esme de biliyordu erinde gecinde bir gün öldürüleceğini.
(YKYÖ35)
cl.{[Kgr+Ø] + [K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz
zaman zarfları
... +Ø ... /+(y)In/ ... +Ø
bugün
yarın
öbür gün
Hiç değilse bugün düşünemem
Düşünemem yarın öbür gün (NC/GYŞ181)
cm.{[Kgr+Ø] + [Kgr+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz
zaman zarfları
... +Ø ... /+(n/y)A doğru/ ... /-ken/
(aynı) akşam
gece yarısına doğru
... -ken
Aynı akşam, gece yarısına doğru, Germeşevi’nden lüks
lambalarıyla inerken gözlerimin önünde o eski alem canlandı.
(AHBŞ64)
cn.{[Kgr+Ø] + [Kgr+z] + [Kgr+z] + [Cck+z] + [Cck+z]} yapılı
birleşik belirli/siz zaman zarfları
... +Ø ... /+(n)DA/... /+(n)DA/ ... /-ken/ ... /-ken/
O gün, o ilk yazda, kışın ilk yaza dönen gününde –gün akşama
ererken- o garip derviş getirdiği odunlara bakarken, aynı zamanda,
bir yoğruluşun sonunda, yeni bir kalıba döküldüğünü de
hissediyordu. (MNBBD66)
co.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [K+z] + [Kgr+z] + [Cck+z]} yapılı
birleşik belirli/siz zaman zarfları
... +Ø ... +Ø ... /-ken/ ... /+(n)DA/... /-ken/
günlerden bir gün
bir sabah
erken
... +nde
... -ken
Ve günlerden bir gün bir sabah erken
Kuşluk vaktinde, bülbüller öterken
Kentin meydanında bir darağacı. (AMDŞ140)
022.Zamanda nicelik/süre
I.Tekli süre zarfları
a.Yalın süre zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın süre zarfları
artık
O kadar tutarlılık aramayın artık. (HTYS41)
Haydi artık uyuyan destanını uyandır!.. (ANA/GYŞ77)
Sensizliğin azabını duydum da önceden
Kalbim son aşkımın, dedim, artık mezarıdır. (VMK/GYŞ86)
az
Cezanın dolmasına az kaldı. (OKYK100)
azcık
Dur azcık dinleneyim. (SÇRA69)
bâzan/bâzen
Bâzan ellerinde gümüş bir tasla
Ümitler yaklaşır bize bin nazla,
“Kapa gözlerini!”, der, “uyu hazla!..”
Sızarken camlardan ince bir yağmur. (AMDŞ46)
Bâzen geniş sağrısını rüzgâra vermiş bir harp gemisi gibi zaman ve
hâdiselerin denizinde çevik ve kudretli yüzer. (AHTBŞ3)
Bâzen bir matematikçi keskinliği ile uyanırsınız yatağınızda.
(HTYS84)
bazı
Gönlüm bir hülyaya bazı dalar da
Düşünür derim ki: Bu odalarda
Kim bilir kaç kişi oturmuş, yatmış ... (YZO/GYŞ37)
biteviye
Ne ellerin hırsla saban tutuşu
Ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahr
Dev iştihasıyla bende kabaran aşkı
Yetmez karşılamaya. (İÖ/GYŞ306)
Her gece ya bir gitar ya bir mandolin
Biteviye, hüzünlü bir şarkı söyler. (AMDŞ105)
çok
Bu hikâye üzerine sonraları çok düşündüm. (AHTBŞ42)
Şaşkınlığı çok sürmedi. (ÖSH17)
çokluk
Kadın çokluk uysal 0lur aşağıdan alır. (HTYS17)
Satarlardı çokluk. (OKYK22)
daha30
Otobüs daha ortalarda yoktu. (HTYS38)
Bütün memlekette daha bir eşi yoktu. (ÖSH18)
“boya cila yimbeş, boya cila yimbeş!” diye ağlıyor
Ve daha fırça bile tutamıyor elleri. (YBB/GYŞ282)
dâima
İşte Ankara kalesi muhayyilemde dâima ömrümün en güneşli saatine
böyle yavaş yavaş çıkan büyük adamla birleşmiştir. (AHTBŞ4)
Bir karış bile yükselemem yerimden,
Hasretle büyük, geniş semalara bakarım:
Toprak beni dâima çeker eteklerimden... (CKS/GYŞ85)
Dâima kulağında bir ayak sesi işitir gibi olur, genç kahyasını
çağırırdı.
gayrı
Garip kişi! Gez git gayrı bu dağları dul, mahzun. (AMDŞ124)
30
Zaman zarfı olarak olumsuz yüklemlerle kullanılır.
Gayrı bu köhne evde oturulmazdı. (SÇRA28)
Şöyle etli bir yimek yap da sıcak sıcak yi gayrı... (OKYK19)
ha
Ha bulduk, ha bulunuyor diye, umutla günlerini dolduruyordu
büyükana. (YKYÖ30)
hemen
Hekimler ölüm nehriyle kaplanmış bu er meydanının hemen terkine
lüzum gösterdiler. (ÖSH 97)
Hemen toparladı kendini; “Sus, söyleme!...” dedi. (MNBBD18)
Anası çabuk çabuk sandıktan aldıklarını bir bohçaya doldurdu,
hemen yola düştüler. (YKYÖ36)
hâlâ
Yürü: Hâlâ, ne diye oyunda, oynaştasın?
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın! (ANA/GYŞ77)
Yarı yarıya donmuştu, ama kalbi hâlâ atıyordu. (OKYK110)
Çiy damlası, gül goncası, taptâze bahar...
Hâlâ bugün içmiş gibi sarhoşluğu var. (CY/GYŞ43)
henüz
Hiç tanımadığı dehâlı çocuklar müstakbel zaferlerin kumandanları
henüz söylenmemiş şiirlerin şâirleri, henüz yükselmemiş şâheser
yapıların mimarları, henüz duyulmamış nağmelerin bestekârları,
etrafında, henüz açmamış bir fecrin gülleri gibi dolaşmıyorlar
mıydı? (AHTBŞ19)
Yıllardır edilen dua gerçekleşmedi henüz. (Tİ/GYŞ291)
Henüz başka horozların ötüşüne gereksinme duymuyordu şükür.
(HTYS35)
hep
Cirit oyunlarında, güreşlerde, mübârezelerde hep birinci geliyordu.
(ÖSH19)
Bir dervişti; boynu bükük dururdu hep. (MNBBD104)
Kumara oturdu mu hep kazanmalı. (OKYK38)
hiç
İhtiyar kadın hiç beklemiyordur. (OKYK102)
Fukaraya, zayıflara, gariplere bakar, sofrasında hiç misâfir eksik
olmazdı. (ÖSH63)
muttasıl
Sesleniyorlardı bana muttasıl:
“Bacaklarım nasıl? Gözlerim nasıl?” (AMDŞ139)
nihâyet
Nihâyet Kale’ye çıktık. (AHTBŞ68)
Nihâyet, Arslan Bey, terden ıslanmış atı ile duman içinde harp
sıralarının arasında adım adım göründü. (ÖSH30)
Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
(MAE/GYŞ3)
şimdilik
Erkekler azlıktaydı şimdilik. (SÇRA10)
Önde yapayalnız dursan bile şimdilik,
Yollar seni bir sabah saracak iplik iplik. (CKS/GYŞ84)
uzun
Yemek uzun sürdü. (YKYÖ55)
Dostluğumuz uzun sürdü, sonra da birbirimizi yitirdik. (YKYÖ19)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın süre zarfları
... akşam
her akşam
Her akşam peşinde götürür bizi,
Aşarken dağları bir bir, bulutlar. (AMDŞ79)
hemen her akşam
Rozalya Ana hemen her akşam Batur Can’ın akordiyonunun sesiyle
akşamı bulurdu. (SÇRA12)
... an
bir an
Bir ara ufacık bir serçe kuşu bir an Kaptan’ın penceresine kondu.
(OKYK112)
Avlunun kapısında bir an durdu, anasının uyuduğu odanın
penceresine daldı, bir süre sonra atını usulca sürdü, yola çıktı.
(YKYÖ56)
her an
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan. (YKKGK9)
Bir bölünmez ki, insan, onu zaman bölüyor;
İnsan her an dirilip her sâniye ölüyor... (NFKÇ100)
arada bir
Yüzünde kara sarı bir renk arada bir değişiyordu. (YKYÖ16)
Arada bir nedense duruyor. (HTYS28)
ara sıra
Yalnız ara sıra su içerdi. (ÖSH50)
Ara sıra onu da gittikleri yerlere götürürlerdi. (SÇRA44)
Geniş gövdeleri ara sıra bir sarsıntı geçiriyor, adaleli boyunları
geriliyor, şöyle bir gerdan kırışla bir sineği kovalıyorlar, sonra
siyah, ıslak çeneleri gene eski yerine dönüyor, gene aynı rüya bir
iplik hâlinde ağızlarında sarkıyordu. (AHTBŞ64)
bazı bazı
Bazı bazı Lütfi gibi iğrenç bir herif onun karşısına geçiyor, ağzına
geleni söylüyordu çocuğa. (YKYÖ16)
Bazı bazı bağırırmışım... (OKYK60)
Suda yıldızların parıltısıdır,
Bu karanlıkta, bazı bazı çakan. (AH/GYŞ13)
biraz
Çünkü adam birden: “Yeter eğlendiğin, gel biraz da benimle otur,
bak sana suyu göstereceğim” demiş ve aldığı koca bir taşı kaldırıp
ırmağa atmış. (MNBBD176)
Muhsin Çelebi biraz durdu. (ÖSH64)
Al tut ellerimi bebek
Tut biraz! (CK/GYŞ164)
bir hayli
Bir hayli yürüdüler. (MNBBD45)
bir lahzâ
Tüy yastıklar gibi rahat taşımız,
Birleşsin bir lâhza orda başımız! (NFKÇ123)
Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,
Yolu tam dönerken arkana bak da,
Köşede bir lâhza kalıver gitsin! (NFKÇ200)
... boyu
“Girne gümrüğüne bir girişimiz var, e katılırsınız görseniz... Gani
Bey, Dr. Aslan’a gitti Bükreş’te... Seni ben de kurtaramam!” demiş
gibi o geziyi yeni baştan, bir daha, baştan, bir yıl boyu yaşarlar.
(HTYS53)
Personel iki gün boyu bu yeni posteri konuştu. (HTYS48)
çağlar boyu
Tanrı’ya küskün mezar taşları çağlar boyu
İstanbul’u dinler ve bağışlar yeni baştan. (TSH/GYŞ260)
ömürler boyu
Onlar ki, at üzre ömürler boyu,
Türk’ün Rum’a giden yolu oldular. (NYG/GYŞ242)
yüzyıllar boyu
Manisalı köylü, o taşlarda, o câmiden, yüzyıllar boyu ak ak bakar
olmuş. (MNBBD79)
... dakika
Kırk elli dakika da sürse, bu krallığımın her anını yudum yudum
tadarım. (HTYS8)
bir dakika
Şunu bir dakika içeri bıraksana! (OKYK98)
gece gündüz
Gece gündüz kalenin siperlerine ok, ateş yağdırıyorlar, büyük
hendekleri dolduruyorlardı. (ÖSH98)
geceli gündüzlü
Küçük büyük harple, amanla şimdiye kadar elli kale alan bu
kahraman sevgili Akka’sının can çekişmesine dayanamıyor, geceli
gündüzlü az kuvvetleriyle bu çok düşmana saldırıyordu. (ÖSH 98)
... gece
bütün gece
Gezinir boğuk boğuk
Bütün gece bu sesler. (AMDŞ109)
gün gece
Bundan böyle gün gece senin için dua edeceğim kızım. (SÇRA51)
her gece
Zaman zaman taş ve tuğla duvarları arkasında bir hisarın
Gezinirse de, ay gibi, avluları her gece; bu, tutsakların
Acılara, özlemlere vurgunluğu ve olmazı araması. (AMDŞ69)
Uyuyor mu limanda her gece sallanarak,
Altundan çivilerle çakılmış gemilerin?... (ÖBU/GYŞ79)
Efkârını dağıtmıyor şimdi, her gece,
Ardarda içtiğin sigara
Ve başıboş akan ırmaklar gibi,
Dalıp dalıp gidiyorsun yollara. (YBB/GYŞ285)
... gün(ü)
Allah’ın günü
Allah’ın günü imam olan kocasıyla sabahın köründe kalkmış.
(HTYS33)
bir gün
Daha bir sabi çocuk Hasan, büyüseydi, büyük olsaydı, anası da olsa,
o Esme’yi bir gün yaşatır mıydı? (YKYÖ65)
birkaç gün
Kırlangıçlar da birkaç gün küme küme evlerin kapılarında
dolandılar, umudu kesmiş olacaklar ki bundan sonra köyde bir tek
kırlangıç bile gözükmedi. (YKYÖ69)
bütün gün
Bunun için de, bütün gün koş oraya, koş buraya yorgun düşen
Âdembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24)
Beni yâd edermiş gibi, bütün gün
Ötün kulağımda çın çın geceler! (NFKÇ223)
her gün
Şam her gün yeni bir fetih haberiyle seviniyor, camiler şenleniyor,
Allah’a şükretmeye koşan halkı mabetler almıyordu. (ÖSH93)
Sölezli kumardan her gün iki yüz üç yüz alıyor da... (OKYK43)
her Allah’ın günü
Ve her Allah’ın günü böylece bıkıp usanmadan, yorulup
yüksünmeden, gönlünün uyarınca odun toplamak... (MNBBD66)
her Tanrı’nın günü
Hotantoca’dan Esperanto’ya kadar milyarlarca insan her yerde, her
Tanrı’nın günü, yüzlerce dilden durmadan konuşur. (HTYS16)
kimi gün
Kimi gün fırtına, kasırga, boran...
Kimi gün de seher yeli oldular. (NYG/GYŞ242)
habire hlk.
Benim yerinde durmaz iri gençliğim habire boy atıyordu. (SÇRA25)
her dem
Ashap, Ulu Peygamber’in işâretini beklerdi her dem. (MNBBD9)
hiç mi hiç31
Kocaya varsa da başka köylere gitse bir daha Hasan’ı hiç mi hiç
görmeyecekti. (YKYÖ9)
Orda bir kuş var, bir dalın ucunda,
Bir hava, pır pır, kavalın ucunda
Çağırmaktan hiç mi hiç usanmıyor. (AMDŞ154)
ilelebet
Bu nimetler insana ilelebet verilmemiş. (HTYS15)
... saat
31
Bu zarf, kullanım amacına göre nicelik zarfı olarak da işletilebilir.
her saat
Döksem de her saat ecel terini
Kimseler alamaz benden yerini (NC/GYŞ183)
... sâniye
bir sâniye
Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın:“Yol nerede?” (YKB/GYŞ10)
her sâniye
Bir bölünmez ki, insan, onu zaman bölüyor;
İnsan her an dirilip her sâniye ölüyor... (NFKÇ102)
sık sık
Onun hayatını ana tarafından torunu olan Dursunoğlu’ndan sık sık
dinledim. (AHTBŞ42)
Kardeşimin çocukları sık sık gelip giderler. (SÇRA60)
kaç ay
Hapiste kaç ay kaldık şimdi iyice anımsayamıyorum, kaldığımız
sürece Hasan benden başka kimseyle konuşmadı. (YKYÖ18)
... mevsim
dört mevsim
Kutu gibi evleri olacaktı bir gün,
Bacasından dört mevsim duman tütecekti. (ÖY/GYŞ270)
kaç mevsim
Kaç mevsim bekleyim daha kapında,
Ayağımda zincir, boynumda kement? (NFKÇ383)
... müddet
uzun müddet
Şehir uzun müddet şehzâdenin dâvasını tutar. (AHTBŞ13)
ne denli
Ruhumuz Boğaz’da, o eski yerde,
Yeni akımları umursamadan,
Bir hayalet gibi pencerelerde
Ne denli beklese de... hiç bir zaman. (AMDŞ151)
ömrübillah
Ömrübillah güneşi üzerine doğurmamış olmakla övünüyor.
(HTYS8)
... saat
Çeyrek saat kan tere bata çıka uğraştığı halde yatak bir türlü
kabarmadı. (OKYK31)
... süre
bir süre
Bir süre durdu, böyle hayran, anasının güzelliğine baktı. (YKYÖ56)
uzun bir süre
Bundan sonra da iyice bir sessizlik oldu uzun bir süre köyde.
(YKYÖ37)
(öyle) uzun boylu
Bunu da öyle uzun boylu düşünüp değil, içgüdüsüyle bulmuştur.
(HTYS46)
... vakit
beş vakit
Bir gün izin verse Huda,
Beş vakit olunsa edâ,
Fatih’in Ayasofya’da,
İlk defa kıldığı namaz!.. (NYG/GYŞ245)
her vakit
Her vakit böyle hoş bir akşam olmaz;
Be koştur içkici, bize içki sun! (AMDŞ153)
vakit vakit
Vakit vakit inlettiği trampetle, boru seslerini akşamın hafif rüzgarı
derin bir uğultu hâlinde her tarafa yayıyor. (ÖSH)
yaz kış
Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar açardı baharla. (AMDŞ63)
Yaz kış yürüyerek [giderler]. (HTYS24)
... yıl(ı)
bunca yıl
Ve aslı olmayan bir şeye,
Beni bunca yıl inandırdı diye,
Dargın öleceğim Fuzuli’ye... (HH/GYŞ293)
çok yıl
Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada
Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan. (YKB/GYŞ7)
koca yıl
Artık koca yıl bir tek tayın almamacasına yaşayacaklardır.
(OKYK23)
yıllar yılı
Boyuna cıgara tâzeleyerek yıllar yılı ulaşmak istediklerine
ulaşmışçasına düşünüyor, tertemiz şubat göğündeki pırıl pırıl ay,
avlunun bir kenarındaki kırmızı kiremitli yapı, daha ötelerde dalgalı
bir deniz karmakarışıklığını hatırlatan kalabalık ağaçlar, iki gümüş
çizgi gibi parlayan tren rayları, çatılar, duvarlar, şu bu yüreğinden
neşeli bir türkü gibi geçiyordu. (OKYK95)
Hasan, ama yıllar yılı konuşmayı öğrenmiş, kendini eğitmişti.
(YKYÖ18)
Yıllar yılı nice yağmurlar, fırtınalar yemiş, nice sıcak soğuk sulara
dalıp çıkmış, iki gün iki gece deniz dibinde kalmış aslan saatim şimdi
iki kıytırık yağmur damlasının önünde pes etsin, olacak iş mi bu?
(HTYS79)
yüz yıllar yılı
İnsanlar yüz yıllar yılı evler yaptılar. (BN/GYŞ155)
... zaman
bir zaman
Genç adam ceketinin cebinden çıkarttığı kibrit kutusunu bir zaman
sanki bir el bombasıymış gibi korkuyla avucunda tuttu. (SÇRA16)
Bir zaman kendini karşındaki rüyaya bırak! (YKB/GYŞ11)
Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
(MAE/GYŞ3)
bunca zaman
Bunca zaman kahrımı çektiniz. (SÇRA61)
Ey Tanrım; sen bunca zaman bana bunca misafir gönderdin.
(MNBBD13)
çoğu zaman
Çoğu zaman gemiyle deniz tutmuş olarak atardı kendini İstanbul’a.
(SÇRA67)
O kaşlar çoğu zaman düz burnun üzerinde el ele veriyorlar.
(HTYS68)
çok zaman
Zübeyde çok zaman unutuluyordu köşesinde. (SÇRA58)
her zaman
Onun her zaman en korkunç anısıdır bu kurşunlu gece, bu yankılar,
bu sabah sabah kartalların süzülmeleri. (YKYÖ8)
Horasan ellerinin her zaman yakan güneşi gözlerinde; yıldız ışıklı
gecelerin ıslak karanlığı saçlarında yer etmişti. (MNBBD16)
hiçbir zaman
Bunu hiçbir zaman izâh edemem. (AHTBŞ5)
Kim bilir, belki de buradan hiçbir zaman çıkamayacak, Fatma’sına
kavuşamayacaktı. (OKYK102)
kimi zaman
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur. (Aİ/GYŞ201)
Kimi zaman o tarladayken terini sile sile veya bastonuna dayanıp da
aşağı yoldan gelen kocamış birini görür, hemen o yana koşar.
(SÇRA68)
Kimi zaman, alır onu bir güveysiz, göksel gelin arabası
Gider; sonra getirir ilk ışıklarla geri, ve kızoğlan kız hep.
(AMDŞ69)
uzun zaman
Bakışlar birbirinden uzun zaman ayrılmadı. (OKYK21)
Yattım coşkun çimenler üstünde uzun zaman. (AMDŞ56)
zaman zaman
Ağaçlar da zaman zaman kendilerini düşünürler. (SÇRA25)
Zaman zaman taş ve tuğla duvarları arkasında bir hisarın
Gezinirse de, ay gibi, avluları her gece; bu, tutsakların
Acılara, özlemlere vurgunluğu ve olmazı araması. (AMDŞ69)
Muhakkak benimkidir, uykuda zaman zaman
Uzaktan bir hıçkırık duyarsa kulakların. (MÇ/GYŞ199)
ac.Cümlecikten oluşan yalın süre zarfları
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir32,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir. (YKKGK9)
Onlar da işte iki yazdır padişahın gelmesini bekliyorlardı. (ÖSH35)
On senedir at sırtından inmiyordu. (ÖSH18)
Tam dört asırdır Müslümanlık,
Cansız etiket markasında. (NFKÇ429)
Bu kısa yol üç gündür bitip tükenmiyordu. (ÖSH9)
aylardır
Aylardır sıcak yemek yüzü görmemişti. (OKYK34)
bunca yıldır
Bunca yıldır, tırmanan bunca huzursuz ayağın içinde bir çift
yabancı ayak, ilk adımda bütün dağı fethetmiş gibiydi. (MNBBD16)
çoktan beridir33
Çoktan beridir alınyazım avcumda:
Çözdüm yol alırken yarısında çoğunu. (CY/GYŞ43)
epeydir
Epeydir büyükanası da onunla konuşmuyordu. (YKYÖ82)
günlerdir
“Artık yeter. Günün birinde tersoya gelip yek ekmeğe muhtaç
olmaktan korkuyorum!” demeyi kendine yediremeyeceği için, belki
32
Bu zarfı cümlecikten oluşan yalın bir zarf olarak göstermemizin nedeni “+dir”
ekidir. Şiirde kullanılmış olması nedeniyle bu ek alışılmamış biçimde Gecenin
bitmeğe yüz tuttuğu andan beri kısmını bir yüklem olarak işletmeye imkan
vermiştir. Aslında “+dir” siz olarak değerlendirilirse Kelime grubundan türemiş
sınırlı bir zaman zarfıdır: (Z(Kgr dan beri)). Diğer örneklerde ise /+DIr/ doğrudan
isimlerin üzerine getirilmiş ve zarf olarak kulnmaya imkan vermiştir. Bu örneklere
bakıldığında da görülebileceği gibi /+DIr/ kaldırıldığında zarf olarak kullanma
imkanı da kalkmaktadır. Bunların cümlecik olarak değerlendirilmesi derin yapı ile
ilgidir.
33
Bkz. 32. dipnot.
de tersoya gelecek, günlerdir yuttuklarını yitirecekti. (OKYK76)
gün olur
Gün olur sürüyüp beni derbeder,
Bu ses rüzgârlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür berâber,
Ansızın haykırır bana: -Nerdesin? (AKT/GYŞ49)
kaç gündür
Kaç gündür ben de bunu söyleyecektim söyleyemiyordum.
(OKYK54)
kırk yılda bir olsun
Ne o gözlerin dolmuş yoksa ağlıyor musun
Kırk yılda bir olsun beni anıyor musun (İG/GYŞ170)
ne zamandır
Ne zamandır kendi içinde yaşayan bir şehre bakıyordu o...
(SÇRA43)
nicedir
Nicedir hep aynı mekanda ihtiyarlayan gövdesi soğuk soğuk terledi.
(SÇRA47)
o gün bugündür
Bu tüfekle o gün bugündür vurmadığı canlı kalmamıştı. (YKYÖ9)
Senden yüzyıl önce gelüp, dünyada
Seni bekliyorum, o gün bu gündür...
Gâhî gurbetlerde, gâhî sılada (OŞG/GYŞ66)
uzun süredir
Uzun süredir orada durduğu belliydi. (MNBBD10)
yıllardır
Yıllardır edilen dua gerçekleşmedi henüz. (Tİ/GYŞ291)
Yıllardır söylenmemiştir bu sözler, söylenmez de. (SÇRA49)
Yıllardır ki bir kılıcım kapalı kında,
Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi; (KKK/GYŞ59)
zamandır
İpek yolu, karanfiller, tarçınlar,
Zamandır, kulağımda çın çın çınlar. (FH/GYŞ190)
b.Türemiş süre zarfları
Süre zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/-(y)A/
/+(n/y)AcA/ (hlk.)
/+(n/y)A dek/
/+(n/y)A doğru/
/+(n/y)A kadar
/-(y)AlI/
/-(y)AlI beri/
/-(y)AsI/
/+(n)CA/
/+(n)DA/
daha
/+(n)DAn/
/+(n)DAn aşağı/
/+(n)DAn beri/
/+(n)DAn böyle/
/-DıkçA/
/-Dıktan sonra/
kadar
/-ken/
ki
/-mAdAn/
(Ne zaman..)+/-sA+/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
ba.Kelimeden türemiş süre zarfları
/+(n/y)A/
boyuna
Boyuna cıgara tâzeleyerek yıllar yılı ulaşmak istediklerine
ulaşmışçasına düşünüyor, tertemiz şubat göğündeki pırıl pırıl ay,
avlunun bir kenarındaki kırmızı kiremitli yapı, daha ötelerde dalgalı
bir deniz karmakarışıklığını hatırlatan kalabalık ağaçlar, iki gümüş
çizgi gibi parlayan tren rayları, çatılar, duvarlar, şu bu yüreğinden
neşeli bir türkü gibi geçiyordu. (OKYK95)
Babası tramvaycıydı,
(SÇRA28)
bilet
keserdi
boy(u)na,
tramvaylarda.
senesine
Şafak Hanım, senesine büyük oğulu doğurmuştu, değil mi?
(SÇRA43)
şimdiye
Belki o şimdiye anasını öldürmüştür. (YKYÖ63)
(ta) ... /+(n/y)A/
ta kıyamete
İsterse ta kıyamete
İlle Seni
Ki bu aşk başka nedir. (AMDŞ28)
/+(n/y)AcA/
şimdiyece hlk.
“Sen delil oluyordun şimdiyece, ben buna alıştım...” (MNBBD18)
(ta) ... /+(n/y)A dek/
(ta) sonsuza dek
Kardeşlerin yüzyıllar önce kopmuş ahları
Ta sonsuza dek bu bengi gökyüzünden ayrı.(AMDŞ38)
/+(n/y)A doğru/
sonuna doğru
Sonuna doğru çeşit çeşit renkler her yanınızı esrarlı bir şafak
ışığıyla sararlar. (AHTBŞ58)
/+(n/y)A kadar/
akşama kadar
Cenk akşama kadar sürdü. (ÖSH80)
düne kadar
Düne kadar küs bir insanın böyle birdenbire sokulup başköşeye
geçmesine ifrit oluyordu. (OKYK45)
kıyamete kadar
Öldürüp de, babasının kanı yerde kalmışsa, kalıp da babasını
hortlatmışsa, o hortlak da kıyamete kadar kanı yerde kaldığından,
yeryüzünü her gece hortlayarak cehennem acısında çığrışarak, bin
bir kılığa girerek dolaşıyorsa... [ölmeli](YKYÖ63)
öğleye kadar
Öğleye kadar durdular. (ÖSH78)
O gece sabaha kadar uyuyamadı, anasının yüzüne bakamadı.
(YKYÖ31)
sabahlara kadar
Kaptan’a kumar için açılamamış ama sabahlara kadar cıgara
üstüne cıgara içerek neler düşünmemişti. (OKYK52)
şimdiye kadar
Küçük büyük harple, amanla şimdiye kadar elli kale alan bu
kahraman sevgili Akka’sının can çekişmesine dayanamıyor, geceli
gündüzlü az kuvvetleriyle bu çok düşmana saldırıyordu. (ÖSH 98)
Şimdiye kadar Sölezli’nin, Süleyman Bey’in, ötekilerin çamaşırını
ben götürdüm bu karıya. (OKYK91)
Şimdiye kadar ben sana kıyamadım da söylemedim. (YKYÖ50)
/+(n)CA/
asırlarca
Gerçeği budur ki Anadolu’nun fakirliğinde vaktiyle kendi hastalığı
olan ve insanını asırlarca tahrip eden sıtmaya benzer bir şey vardır.
(AHTBŞ5)
Asırlarca bu havuz rengimle mayalanmaz
Çeşme gibi aksa da kafamdaki boyalar. (MSS/GYŞ110)
Ahi Şerafettin’in türbesini asırlarca Greko-Romen arslanları bir
nöbetçi sadâkatiyle beklerler... (AHTBŞ8)
aylarca
Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe,
Deliler köyünden bir menzil aşkın
Her fikir içimde bir çift kelepçe. (NFKÇ17)
bayramlarca
Benim gözlerim de üstünüzde olsun, bayramlarca. (MNBBD192)
epeyce
Bu teklifin müzâkeresi de epeyce sürdü. (ÖSH43)
Zaman epeyce ilerlemiş. (SÇRA43)
Verdiği îzahlara göre, tasavvuf târihinde mühim yeri olması lâzım
gelen bu Erdede Sultanı bu sefer Ankara’da epeyce aradım.
(AHTBŞ16)
günlerce
Kumara kendini kaptırdı da başladı mı, yutsun, yutulsun, günlerce
sürer giderdi. (OKYK84)
Günlerce ne gördüm, ne de bir kimseye sordum;
“Yarab! Hele kalp ağrılarım durdu.” diyordum. (YKB/GYŞ8)
Gurbet yayının okları geçmiş de içinden
Günlerce uzakta,
Yorgun biri uzlet gibi yalnız yaşamakta. (FNÇ/GYŞ27)
haftalarca
Ağlayan kahya, haftalarca örtülü kapakları açtı. (ÖSH54)
saatlerce
Buraya geldiği günden beri askeri istirahat ettiren Arslan Bey her
sabah erkenden atına biniyor, tek başına gerilerdeki ormanların
içine dalıyor, saatlerce kalıyor, gülerek dönüyor, “Hava
bozmayacak mı? Ah biraz sis olsa...” diye gözlerini gökten, kalenin
sallanan bayrağından ayıramıyordu. (ÖSH27)
Dergâhta, öteki dervişlerden uzakta, kendi kendine –ve hep gözleri
yerde, hep kendine çevrilmiş, gözleri- saatlerce otururdu.
(MNBBD104)
Böyle aynı noktanın
Üstünde saatlerce,
Benliğime eğilsem,
Sabah, akşam ve gece,
Ortasında odanın,
Karanlıkla çevrilsem,
Bir çözülmez bilmece;
Hep sayı, harf ve hece... (NFKÇ339)
senelerce
Çünkü Ruslar senelerce o evin bahçesinde domuz beslemişlerdi.
(SÇRA21)
yıllarca
Yıllarca süren muharebenin hudutsuz meydanındaki en son nokta, en
ileri kale, padişahın emriyle ona emanet edilmişti. (ÖSH 36)
Bir ihtiyar adamdan bahsettiler ki yıllarca pencere önünden
ayrılmamıştı. (AHTBŞ27)
Yıllarca sürecek daha bu kavga
Yatışır gerçi ölümle bizde. (HH/GYŞ292)
/+(n)DA/
arada
İçlerinden biri arada koğuştan içeri şöyle bir dalıyor, çevresine
şöyle bir bakıyor, aradığını bulamamış gibi, tekrar çıkıp gidiyordu.
(OKYK8)
Arada, küçücük maltızlardan biri üzerinde kaynayan bir tencereye
usullacık sokulunarak kaşla göz arasında kapak kaldırılır.
(OKYK23)
Küçük bir kapla durmadan teknenin suyunu boşaltıyor, arada inip
çocuklara gereç uzatıyordu. (HTYS23)
ayda
Ayda bin beş yüz lira kira getiriyor. (HTYS58)
günde34
Öyle ki aynı fıkrayı herkesin âdeta zarûri olarak günde birkaç defa
birbirine rastladığı bu şehirde bir saat içinde yirmi kişi birden size
anlatabilirdi. (AHTBŞ7)
Devlet baba her hükümlü gibi onlara da günde kara biber tayın
veriyordu. (OKYK22)
sonunda
Her ağızda, her telde fânilik dırıltısı
Sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı... (NFKÇ108)
Sonunda “ siz gidin asıl o çobanı bulun, ne varsa onda var...”
dedi. (MNBBD13)
Sonunda pencerelere ulaştım. (SÇRA25)
34
Bu zarf “günde birkaç defa” biçimiyle alınabilirdi. Ancak bu yapı henüz kalıplaşma
sürecini bitirmemiş olduğundan ayrı ayrı ele alındı. “birkaç defa” kısmı, nicelik zarfı olarak
değerlendirildi.
yakında
Seni öldüren, diyordu büyükana, seni öldüren yakında evlenecek.
(YKYÖ31)
Çünkü Tosun Bey bu cesaretiyle yakında beylerbeyi olacak, vezirlik
için çok beklemeyecek... ihtimal... evet, ihtimal daha sakalına kır
düşmeden padişahın mührüne nail olacaktı. (ÖSH11)
/+(n)DAn/
birazdan
Gökler çökecek birazdan... (DC/GYŞ301)
Birazdan Migros gelir, mahallenin hanımları, hizmetçileri kuyruğu
girer. (HTYS26)
Oraya
yatışmamış
nabzı,
öksürme
korkuları,
incitme
çekingenlikleriyle sanki birazdan çıkıp yine köyüne dönecekmiş gibi
iğreti ilişirdi. (SÇRA60)
çoktan
Nenem ve dedem, çoktan öldü. (MNBBD191)
Birçokları etraflarında uğuldayan hayatla çoktan bağını kesmiş
eserlerdi. (AHTBŞ49)
Kenan böyle şeyleri çoktan unutmuştu. (OKYK30)
(ta)... /+(n)DAn beri/
deminden beri35
Deminden beri dikilip durmuyor musun Kaptan’ın yanında?
(OKYK49)
35
Bu zarftaki demin sözcüğü de bir zarftır. Buna rağmen bu dem+inden beri olarak
ayıramadık. Bu örnekteki kullanıma karşın /+(n)Dan beri/ zarf yapıcısı, deminle benzeri
yapıdaki yazın, kışın zarfları üzerine getirilememekte, yaz ve kış biçimlerine getirilmektedir:
yazdan beri, kıştan beri.
haftalardan beri
Haftalardan beri Bobi’yle kararlaştırdıkları gibi, Fatma çıkıp
gidecek, çok geçmeden dönecek, cezaevi yakınlarındaki
mahallelerden birinde bir oda tutacak, annesini, olmazsa, Kaptan’ın
annesini getirtip birlikte oturacaklardı. (OKYK106)
öteden beri
Şövalye olmuşlar Köroğlu olmuşlar
Öteden beri (SB/GYŞ174)
sabahtan beri
Saat 6.30 dan sonra Metris Tepe’den gördüğüm vaziyet: Gündüzbey
şimalinde sabahtan beri sebat eden ve dümdar olması muhtemel
bulunan bir düşman müfrezesi sağ cenah grubunun taarruzuyla
gayri muntazam çekiliyor. (AHTBŞ18)
Kuru Kadı sabahtan beri yemek yememiş, su içmemiş, durup
dinlenmemişti. (ÖSH80)
yıllardan beri
Yıllardan beri düşünüp dururdu. (MNBBD44)
Ta İstanbul’dan beri padişahtan bir konak ileri gidiyor, yolları
düzeltiyor, otağ-ı hümâyunu kurduruyordu. (ÖSH10)
/+(n)DAn böyle/
bundan böyle
Bundan böyle on ikişer buçuktan versinler. (OKYK98)
Bundan böyle gün gece senin için dua edeceğim kızım. (SÇRA51)
Onun içindir ki bundan böyle her zincir kırılışının başında
Ankara’nın adı geçecek ve her hürriyet mücâdelesi Sakarya!da,
İnönü’nde, Afyon’da, Kütahya ve Bursa yollarında ölenlerin ruhuna
kendiliğinden ithaf edilmiş bir dua olacaktır. (AHTBŞ4)
/+(n)DAn sonra/
yıllardan sonra
Fakat ancak yıllardan sonra onunla yeniden karşılaşınca taşıdığı
ıstırap yükünü anlayabildim. (AHTBŞ53)
/-DIkçA/
gittikçe
Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ;
Mavidir her taraf, üstün gece, altın deryâ... (YKB/GYŞ10)
Mor dağlar gittikçe koyulaşıyor, gittikçe kararıyordu. (ÖSH23)
Gittikçe boşluklara düşmekteyiz enginde;
Arkadaki sahilse, fosfor bir iz hâlinde,
Her ân bir parça daha uzaklaşıyor bizden. (NFKÇ213)
kadar
ne kadar
O köyde ne kadar kaldı anımsamıyor, Hasan. (YKYÖ62)
/+(y)lA/
haftalarla
Bir gölgenin üstünde didinmek haftalarla. (MSS/GYŞ110)
zamanla
Onun zamanla hırpalanmış, kırmızıya çalan taşları, Erzurum’un her
işçiliğe gelen o çok güzel, yumuşak taşı sert rüzgarın savurduğu
sağanak altında hayâletler gibi etrafımı almıştı. (AHTBŞ43)
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hâtırada kalan şey değişmez zamanla. (AMDŞ63)
/-mAdAn/
durmadan
Durmadan, dişsiz ağzıyla, çocuk yalınlığında, düzgünlüğünde,
candan yürekten gülümsüyordu. (YKYÖ52)
Ne mutlu bir rüzgâr gibi varlığı
Durmadan bir emel peşinde koşmak! (AKT/GYŞ50)
Yağmur durmadan yağıyordu. (ÖSH12)
bb.Kelime grubundan türemiş süre zarfları
/-(y)A/
gitgide
Eriyorum gitgide,
Elveda her ümide,
Gurbet benliğimi de
Bitirdi bir içimde! (KKK/GYŞ60)
Başka bir çerçevedir, gitgide, dünya artık. (YKB/GYŞ10)
Gitgide annene benziyorsun. (SÇRA58)
(ta)... /+(n/y)A dek/
ne güne dek
Ne güne dek böyle gider bu devran? (NFKÇ384)
(ta)... /+(n/y)A kadar/
Gece yarısından çok sonraya kadar oturdular. (OKYK51)
Ben iki saate kadar geleceğim. (ÖSH28)
Aldırmayarak işe girişir; yemek zamanına
müritleriyle beraber çalışır. (AHTBŞ11)
kadar
Şeyh’in
(ta) haşre kadar
Şi’rin sesi fâş etmese Kur’an’da muhakkak,
İnsanlığa meçhûl idi ta haşre kadar Hak. (FNÇ/GYŞ30)
o zamana kadar
Belki ben pencereleri takarım o zamana kadar. (SÇRA9)
tan yeri ağarıncaya kadar36
Korkular içinde
Tarla kuşlarını bekler
Tan yeri ağarıncaya kadar. (BS/GYŞ151)
(... /-DI+/) ... /-(y)AlI/
kendini bildi bileli
Rozalya Ana, kendini bildi bileli bu sözdü evlerini, tarlalarını,
göklerini, sularını kuşatan. (SÇRA11)
... oldu olalı
Kırlangıç hiç yakalanmaz, bu köy köy oldu olalı yalnız Hasana
kırlangıç yakalamıştı. (YKYÖ10)
(... /-DI+/) ... /-(y)AsI/
oldum olası
Nizamettin Bolayır oldum olası hoşlanmaz ahbap toplantılarından.
(HTYS53)
/+(n)CA/
... boyunca
İşte birkaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını
bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata güz
başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim.
(AHTBŞ24)
36
Bu zarf, Cck+z yapısında olmasına karşın tan yeri ağar- birleşik fiil olduğu için Kgr+z
yapısında değerlendirilmiştir.
Ama Yunus Emre, bu garip derviş, çile boyunca kendi arzu ettiği
gibi piştiğine inanmıyordu. (MNBBD67)
öm(ü)r(ün) boyunca
İlkin, size içkiyi tattırdım:
Ömür boyunca sarhoşsunuz;
Ne açsınız artık ne susuz. (AMDŞ31)
Ömrün boyunca başının üstünde sallanıp durur. (BRE/GYŞ128)
... müddetçe
Erzurum’da kaldığım müddetçe mahalli diyebileceğimiz musikiyi
şahsi bir macera gibi yaşamıştım. (AHTBŞ53)
İnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar. (YKB/GYŞ10)
bütün ömrünce
Köylü, bütün ömrünce Tanrısını bir kere bile anmamış,
peygamberin adını dahi ağzına almamış bu adamın, müslümandır
diye namazını kılmak istemedi. (MNBBD12)
ömrün(üz)ce
Varsın, seni ömrünce elem çemberi sarsın,
Şâir! Sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın!.. (FNÇ/GYŞ31)
Ömrünüzce gezdiğiniz,
Ordan oraya askerlik, memurluk, başka işler,
Birdenbire,
İstasyon akasyalarının kokusu
Treniniz kalkıp gider. (CAK/GYŞ175)
... süre(sin)ce
Hapiste kaç ay kaldık şimdi iyice anımsayamıyorum, kaldığımız
sürece Hasan benden başka kimseyle konuşmadı. (YKYÖ18)
Hasan çabuk çabuk yemeğini yemiş bitirmişti, Kürt konuştuğu
sürece. (YKYÖ57)
/+(n)DA/
Bir ayda vardık oralara. (SÇRA14)
Her anlatışta değişir, başka başka olurdu. (OKYK51)
Uzun boylu Horasan eri, yukarıdan aşağı inerken hediye olarak her
inişinde bir mendil dolusu kar getirirdi Veli Baba’ya... (MNBBD19)
Evlerin molozunu bir kaç günde bütün köylü elbirliğiyle temizleyip
dağlardan getirtilip evlerin yerine yeniden eve başlandı. (YKYÖ72)
İşledim üç günde bakın:
Solmuş ümit yaprağının
Üstüne her duygumu ben. (MSS/GYŞ112)
bir anda
Bu kokular Kaptan’ı bir anda sarhoş etmiş, gerilere, yılların
gerilerindeki kimbilir hangi genelevin tıpkı böyle kokan yatak
odasına alıp götürmüştü. (OKYK96)
Hep ayrılık; isteğe erince istek ölür,
Bir anda ölseler de insanlar tek tek ölür... (NFKÇ240)
bir içimde
Eriyorum gitgide,
Elveda her ümide,
Gurbet benliğimi de
Bitirdi bir içimde!
en sonunda
En sonunda Kerim, sözünü öfkeyle bağladı attı. (YKYÖ50)
... içinde
Fakat o, burasını bir kaç gün içinde zaptedeceğini iyice biliyordu.
(ÖSH24)
Öyle ki aynı fıkrayı herkesin âdeta zaruri olarak günde birkaç defa
birbirine rastladığı bu şehirde bir saat içinde yirmi kişi birden size
anlatabilirdi. (AHTBŞ7)
Dört sene evvel padişah onu sipahiler arasında görmüş, güzelliğine,
seci tavırlarına meftun olarak mahiyetine almış, kendisine bir çok
hizmetler vermiş, bir sene içinde hatta çavuşbaşılığa kadar
çıkarmıştı. (ÖSH11)
Gidilip gelinse bile, istenilen erzak bulunsa bile, geçen zaman
içinde ne yenilirdi, ne içilirdi. (MNBBD169)
ömründe37
Böyle göğsü ileride, kabarık, başı yukarı kalkık bir adamı ömründe
ilk defa görüyordu. (ÖSH62)
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir defa Kâzım’ın türküsünü dinleyen... (BRE/GYŞ126)
her seferinde
Her seferinde evdeki duvar saatimin hatırını sormayı unutmaz.
(HTYS82)
Her seferinde de söküp sattılar. (OKYK72)
Halil’in ondan isteklerini de acıklı, ağlamaklı bir sesle söylüyordu
her seferinde. (YKYÖ49)
... süre(sin)de
Az bir sürede bütün köy bu kurşunları sıkanın Hasan olduğunu
öğrendi. (YKYÖ24)
37
Bu zarflar,“ömründe ilk defa” ve “ömründe bir defa” biçimleriyle alınabilirdi. Ancak bu
yapılar henüz kalıplaşma süreçlerini bitirmemiş olduklarından ayrı ayrı ele alındı. “ilk defa”
ve “bir defa” kısımları sıralama zarfı olarak değerlendirildi.
... zaman(ın)da
kısa zamanda
Saatimin ünü kısa zamanda yayıldı. (HTYS72)
daha
Kalede kapalı kalanlar, Barhan Bey’in karşısında, ümitsiz bir inatla,
üç gün daha dayandılar. (ÖSH46)
/+(n)DAn aşağı/
On beş günden aşağı çıkmazmış, öyle dediler. (SÇRA48)
(ta)... /+(n)Dan beri/
Buraya geldiği günden beri askeri istirahat ettiren Arslan Bey her
sabah erkenden atına biniyor, tek başına gerilerdeki ormanların
içine dalıyor, saatlerce kalıyor, gülerek dönüyor, “Hava
bozmayacak mı? Ah biraz sis olsa...” diye gözlerini gökten, kalenin
sallanan bayrağından ayıramıyordu. (ÖSH27)
O günlerde çocukluğumdan beri bildiğim ve sevdiğim Erzurum’da
herkesin tanıdığı kıt’alarını bir çok defa dinlediğim Geyik
Destanı’nın tamamını bulurum hülyâsına kapılmıştım. (AHTBŞ47)
Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri
Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında. (NFKÇ157)
Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri,
Dolaşıyor dışarda, gün batışından beri. (NFKÇ212)
Tanrım, ta ilk günden beri,
Dünyada yerin aranır; (MFO/GYŞ116)
Cumhuriyet, yirmi yıldan beri bir çok şeyler yaptı. (AHTBŞ66)
ne zamandan beri
-Ne zamandan beri [ağan]? (OKYK17)
/-DıkçA/
gün geçtikçe
Gün geçtikçe birbirimize daha alıştık. (HTYS73)
kadar
Bu yağmur beş dakika kadar sürdü. (ÖSH46)
Bu zelzele bir ay kadar sürdü. (AHTBŞ44)
/-sA+/
ara sıra da olsa
Ara sıra da olsa, durmayan
Zamana boş verip, en uçarı
Sevgiyi emziren, özleyiştir... (GS/GYŞ210)
bc.Cümlecikten türemiş süre zarfları
/(-(y)IncA)+(y)A dek/
Ne çektik böyle gülünceye dek,
Eh şeniz işte hep bu düğünde! (AMDŞ72)
/(-(y)A)+(n/y)A kadar/
Nizamettin Bolayır, beş buçuğa beş kalaya kadar çalışır. (HTYS61)
/(-(y)An)+(n/y)A kadar/
Çaydanlık cızırdayana kadar konuşulmadı. (OKYK44)
Gün batana kadar –orada- adım adım, el el, parmak parmak camiin
yükselişini, -gözlerinde hep susan- hiç konuşmayan bir düşünceyleseyredermiş. (MNBBD77)
/(-(y)IncA)+(y)A kadar/
Yalnız, şu karşıdaki tepelere varıncaya kadar kaleden dışarı
çıkmayacağı-nıza söz veriniz. (ÖSH 42)
Şakır sessizliği bozmadan
Kanatları altın kuşlar
Güneş batıncaya kadar. (AMDŞ45)
Ne zaman görse onu, yatağında başını öte yana dönüyor, o
gidinceye kadar öylece kalıyordu. (YKYÖ82)
(... /-DI+/) ... /-(y)AlI/
Rıfkı Bey’in rekoru kırılalı ayı geçti. (HTYS)
Kötü günler mi geçti ben görmeyeli (AD/GYŞ204)
Kapılmayı göğün maviliğine,
Bir güneşle bütün bir gün mutluluğu
Unutalı yıllar geçmiş aradan. (HH/GYŞ293)
Öğrenmek istedim sevdim seveli. (BKÇ/GYŞ113)
/-(y)AlI beri/
Ah aman ben, haminnemin incecik ölüsünü
Göreli beri teneşirde, aman aman teneşirde
Ölümü düşünürüm. (BA/GYŞ304)
/-DIktAn (...) sonra/
Nitekim o kadar güçlükle Cinis’i kurduktan on dört yıl kadar sonra
bir eşkıya baskınına uğramış gene tohumdan hayvana, halıdan
elbiseye kadar ne varsa elden gitmişti. (AHTBŞ63)
/-DIkçA/
Düşündükçe ensesinde soğuk bir satırın sarih temasını duyar gibi
olurdu. (ÖSH50)
Bir damla bal tatsa, tadına hasret;
Peşinden koştukça ufuk ilerde. (NFKÇ33)
ömr(üm) oldukça
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! (YKB/GYŞ)
ki
yıllar var ki
Arıyorum yıllar var ki ben onu,
Âşıkıyım beni çağıran bu sesin. (AKT/GYŞ49)
II.Birleşik süre zarfları
a.Yalın + yalın yapılı birleşik süre zarfları
aa.{[K+Ø] + [K+Ø]}yapılı birleşik süre zarfları
bâzı ... bâzı ...
Bâzı bir yapraktı, bâzı bir rüzgar.
bâzan... bâzan...
Bâzan kupkuru, bâzan fırından yeni çıkmış, ama her zaman
çamurdan farksız [tayın veriyordu]. (OKYK22)
bâzen
dâima
Bu ayna bazen ufak ilâvelerle fakat dâima büyük çizgilerine sâdık
kalarak bütün XVII. Asır Türkiyesini verir. (AHTBŞ15)
gâh/kâh/gâhî ... gâh/kâh/gâhî ...
Şaşar Veysel işbu hâle
gâh ağlaya gâhî güle
Yetişmek için menzile
Gidiyorum gündüz gece. (AVŞ/GYŞ45)
Senden yüzyıl önce gelüp, dünyada
Seni bekliyorum, o gün bu gündür...
Gâhî gurbetlerde, gâhî sılada (OŞG/GYŞ66)
Kâh ısıtır, kâh soldurur eşyayı
En güzel güneş. (ME/GYŞ233)
Kâh bir “makine” içinde rüzgârla ettim yarış
Kâh uslu bir at sırtında dik yamaçlar aştım. (HNZ/GYŞ45)
oldu bitti
Bu herifleri oldu bitti sevmediğinden azarladı: -Ne var? Ne
dikiliyorsunuz? (OKYK90)
ab.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]}yapılı birleşik süre zarfları
... gün ...gün
her gün her gün
Her gün her gün böyle sözleri dinlemek için köye çıkıyor...
(YKYÖ67)
o gün bu gün
O gün bu gün size özendim
Her yerde; hava, toprak, deniz. (AMDŞ31)
... gün, ... gece
Abbas candarmalarla bir gün, bir gece çarpıştı. (YKYÖ27)
Yıllar yılı nice yağmurlar, fırtınalar yemiş, nice sıcak soğuk sulara
dalıp çıkmış, iki gün iki gece deniz dibinde kalmış aslan saatim
şimdi iki kıytırık yağmur damlasının önünde pes etsin, olacak iş mi
bu? (HTYS79)
üç gün, üç gece
Bütün köy onu üç gün, üç gece aramışlar bulamamışlar. (YKYÖ15)
Üç gün, üç gece böyle oldu. (MNBBD68)
ömür boyu
gündüz gece
Yolum yoluna yönelmiş, ömür boyu, gündüz gece. (İM/GYŞ178)
... saat, ... saat
Bir saat, bir buçuk saat, öylece konuşmadan kaldılar. (OKYK58)
ac.{[Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları
her gün
biteviye
Her gün biteviye bu ihtiyar kentin kaldırımlarına yağar mavi tüyler.
ad.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik
süre zarfları
bunca gün
bunca ay
bunca yıl
hep
Bunca gün, bunca ay, bunca yıl hep babasını konuşmuşların
ağzından bir çift söz duyulmuyor artık babası üstüne. (YKYÖ80)
ae.{[Kgr+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik süre
zarfları
...
bahar
yaz
kış
Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir Pazar tatili
Bahar, yaz, kış. (ZOS/GYŞ123)
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik süre zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik süre zarfları
... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/
arada sırada
Arada sırada yüzündeki kızgınlık gidiyor, onun yerine ağlamsı bir
hal geliyordu. (YKYÖ75)
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
bayramdan bayrama
Bayramdan bayrama bir beyaz ekmek görürdük. (ATŞ/GYŞ214)
günden güne
Günden güne arttı derdim. (AVŞ/GYŞ18)
haftadan haftaya
Haftadan haftaya gelmeli, yiyecek, temiz çamaşır getirmeli...
(OKYK58)
sabahtan akşama
Şu bahçeyi dolaştırın
Sabahtan akşama. (CE/GYŞ138)
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A kadar/
beşikten (...) tabuta kadar
Yalnızız, beşikten tut, tabuta kadar yalnız;
Ülfet, kara yalnızlık madeninde bir yaldız... (NFKÇ250)
bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik süre zarfları
... /+(n/y)A [kadar] ... /+(n/y)A kadar/
Bu hal, her sınıfı kendi hayatında, kendi zevkinde rahat ve müstakil
bırakarak, mesut ederek İkinci Meşrutiyete hatta biraz sonrasına
kadar sürer. (AHTBŞ35)
(ta)... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
... +ndan bu yana
Böylesi kuşakları ta kızlığından bu yana bağlardı büyükana.
(YKYÖ30)
Vurulduğu geceden bu yana baban beni kovalıyor. (YKYÖ75)
bir günden bir güne
Kırışmıştı, ama bir günden bir güne “Babanı öldürenleri unut,
onları Allah’a havâle et. [dememiş] (OKYK20)
o günden bu yana
O günden bu yana bu kara parçasına İncir Burnu dediler.
(MNBBD114)
bc.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik süre zarfları
... /(-(y)An)+(n/y)A / ... /(-(y)An)+(n/y)A kadar/
“İzin verilene, dilin çözülene kadar kimseyle konuşmayacaksın!”
(MNBBD18)
... /-ken/ ... /-ken/
Sen sağ iken hem de bu evde iken anam seni bırakmaz. (YKYÖ33)
bd.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik süre
zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/... /+(n)Dan/ ... /+(n/y)A/
günden güne
geceden geceye
Böylece, günden güne ve geceden geceye kendisi de farkında
olmadan bir bilinmeyen zenginliğin sırrıyla dolmağa başlamıştır.
(MNBBD112)
c.Yalın + türemiş / türemiş + yalın yapılı süre zarfları
ca.{[K+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik süre zarfları
... +Ø ... /+(n)CA/
bazan
saatlerce
Yer yer ayıp resimler, ayıp sözler yazılı kirli duvarların önlerine
serilip yatanlarsa, yarı örtük gözleriyle kimbilir ne düşünerek, bazan
saatlerce uzanıyor, acıkıp susayınca, ya da su dökecekleri geldi mi
koğuştan çıkıyorlardı. (OKYK8)
cb.{[Kgr+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik süre zarfları
...+Ø ... /+(n)CA/
Bütün bir kış, kışların içinde en azılı bir kış boyunca bu derviş, bu
dergahtan böyle girmişti. (MNBBD66)
... +Ø ... /+(n)DA/
her an
her nefeste
Göğüsleri her an ve her nefeste,
Rahmet vecdesiyle dolu oldular. (NYG/GYŞ243)
yaz kış
hep bu saatte
Nizamettin Bolayır, içinde kurulu bir saat varmışcasına yaz kış hep
bu saatte uyanır. (HTYS30)
cc.{[Kgr+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik süre zarfları
... +Ø değil ... /+DAn beri/
(sâde) bugün değil eskiden beri
Ama sâde bugün değil eskiden beri [övünürler]. (HTYS69)
... +Ø ... /-mAdAn/
geceli gündüzlü
durmadan
Bizi, kırbaçlayarak geceli gündüzlü
Sürüklüyorsun durmadan savaştan savaşa. (AMDŞ160)
cd.{[Kgr+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları
... /+(n)DA/ ... +Ø
ömründe38
daha39
Lâkin ömründe daha bir kaside yazmamıştı. (ÖSH63)
ce.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/...+Ø
Üst üste
(tam) kırk gün kırk gece
Ben ölünce etsin dostlarım bayram;
Üst üste tam kırk gün, kırk gece düğün! (NFKÇ117)
cf.{[K+z] + [Kgr+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/...+Ø
38
Genellikle olumsuz yüklemlerle kullanılır.
39
Zaman zarfı olarak olumsuz yüklemlerle kullanılır.
hâlâ
Selçuklulardan bugüne hâlâ Amasya’da Yeşilırmak hülâsa, biraz
deli biraz veli akar. (MNBBD174)
cg.{[Kgr+Ø] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik süre zarfları
... +Ø ... /+(n)DAn ... +(n/y)A kadar/
her gün
sabahtan akşama kadar
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zâten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarından Afrika dahil. (CS/GYŞ262)
ch.{[Cck+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları
... /-(y)IncAyA kadar/ ... +Ø ... +Ø
ölünceye kadar
her gün her gün
Ölünceye kadar her gün her gün sırtından kızgın demirlen
dağlanmak demektir.
03. YER-YÖNELME ZARFLARI
Yer- yönelme zarfları, fiilin yapılma/olma yerini veya yönünü
bildirmek için kullanılırlar. Bunlar yer ve yön anlamı bildiren, bütün kelime,
kelime grubu ve cümlecikten oluşan isimlere /+(y/n)A/, /+(n)CA/, /+(n)DA/,
/+(n)DAn/, /+(y/n)A dek/, /+(y/n)A doğru/, /+(y/n)A kadar/
morfem(biçimbirim) veya morfem birlikleri getirilerek oluşturulurlar ve
cümlede yer-yönelme tamlayıcıları olarak kullanılırlar. Bunları
bulunma/yerleşme, yaklaşma, yönelme, hedef, girişlik, çıkışlık, ayrılma,
uzaklaşma ve ilgi görevlerine bağlı olarak belirlik ve sınırlık özelliklerine
göre ayırabiliriz.
031.Yer-yönelmede belirlik
I.Tekli belirli/siz yer-yönelme zarfları
a.Yalın belirli/siz yer-yönelme zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın belirli/siz yer-yönelme zarfları
aşağı
Bu arada dağın doruğunda buzlar ve karlar arasında yaşayan uzun
boylu Horasanlı yıllık ziyâretlerini yapmış aşağı inmişti.
(MNBBD19)
Sonra bu iş için hazırladığı küçük kartonlardan birine yarın
yapacağı işleri önem sırasına göre madde madde flamasterle yazar,
ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri yontar, bir
hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen göstererek
aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61)
dışarı
Tavukçu oralarda bir iki dolandıktan sonra usullacık dışarı kaydı.
(OKYK39)
Kapının karşısındaki şu gördüğünüz tümsekte elli kişi yaylım ateşi
açsa, dışarı kimse çıkamaz. (ÖSH40)
Kibritini başparmağı ile işâret parmağının yayıyla dışarı fırlattı.
(HTYS42)
geri
Geri çekilindi, yol açıldı. (OKYK28)
içeri
İçeri girdiğinde Eskici Baba, küçük çocuklar için çedikler dikiyordu.
(MNBBD21)
Şunu bir dakika içeri bıraksana! (OKYK98)
Ona ne şüphe, der gibi çenemi içeri alıp, kaşlarımı kaldırıyorum.
(HTYS71)
ileri
Kılıcı ileri fırladı. (ÖSH79)
Som gümüşten sular üstünde giderken ileri
Ta uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri. (YKB/GYŞ10)
ileri (sür-) Birleşik fiilde.
Çamaşırlar elden ele merakla dolaşıyor, şurasına burasına
bakılarak, sahibi üzerine fikirler yürütülüyor, en ayıp, belki de en
kışkırtıcı şeyler ileri süren Nedime Abla’nın sözlerine kahkahalarla
gülünüyordu. (OKYK99)
yukarı
Kolları sıvalı, ayakları çıplak, başında takke hemen yukarı koştu.
(ÖSH74)
Mühendis Bey otomobiline yürüdü, yukarı baktı, karısına el etti:
(MNBBD24)
Dağın orta belinde yerleşen kısa boylu Horasan Eri’de –Veli Babaaynı şekilde günü gelince yukarı çıkmış, gönül ve ruh yoldaşını
ziyârette kusur etmemişti. (MNBBD19)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın belirli/siz yer-yönelme
zarfları
kıyı bucak (kaç-) Birleşik fiilde.
Bu yüzden insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı.
(MNBBD49)
b.Türemiş belirli/siz yer-yönelme zarfları
Belirli/siz yer-yönelme zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
(ta) ... /+(n/y)A/
/+(n/y)A doğru/
(ta) ... /+(n)DA/
(ta) ... /+(n)DAn/
/+(n)DAn doğru/
KELİME
KELİME
GRUBU
CÜMLECİK
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
-
ba.Kelimeden türemiş belirli/siz yer-yönelme zarfları
(ta) ... /+(n/y)A/
Gittikçe boşluklara düşmekteyiz enginde;
Arkadaki sahilse, fosfor bir iz hâlinde,
Her ân bir parça daha uzaklaşıyor bizden. (NFKÇ213)
Kudüs’ü bırakıp çöle çekilmeye mecbur olacaktık. (ÖSH101)
Bir kelebek uçuyordu kocaman, kara mavi, bir kuş kadar, suya
iniyor hızla gerisin geri havaya yükseliyordu. (YKYÖ30)
Efendi eskiden kervan gelir, bütün kumanyasını burada düzer, şehre
para dolardı. (AHTBŞ31)
Kar, aralıkta başladı; şehirlere kurtlar indi. (OKYK11
buraya
Buraya yerleşmişlerdi. (SÇRA41)
(ta) derine
Bir şey boşalıyor lık lık lık, kadında sıcak
Bir kan gibi ta derine. (AMDŞ34)
dışarıya
Kendi dışarıya hiç çıkmaz, kimseyle görüşmez, kimseyle tanışmazdı.
(ÖSH94)
Dışarıya süzüldü. (SÇRA44)
Kapının tahta çatlaklarına gözlerini uydurup dışarıya baktılar.
(OKYK98)
geriye
Akşam rüzgârları der ki Ali’ye:
“Gözler ileriye, gönül geriye!..” (KKK/GYŞ58)
Onları geriye püskürtür. (HTYS14)
içeriye
Birdenbire kapı açıldı, tipi ve rüzgarla berâber içeriye girdi.
(AHTBŞ49)
içerlere
İçerlere seslendi. (SÇRA44)
ileriye
Akşam rüzgârları der ki Ali’ye:
“Gözler ileriye, gönül geriye!..” (KKK/GYŞ58)
nerelere
Bu rüzgâr, bu mûcizeli gemi ile insanı nerelere götürmez.
(AHTBŞ17)
nereye
Nereye varsak, oraya gelecek bizimle Sakine... (SÇRA10)
Kocasını nereye, nasıl götürdüğünü, nerede, nasıl gömdüğünü
sordular. (MNBBD13)
Bırak her şeyi nereye gidiyorum? (ZOS/GYŞ121)
öne
Koyu renk tek elbisesini giyer, aslında virgülüne kadar belleğinde
ama, yine de ihtiyaten daktilolu metni iç cebinde, ortaya çıkar,
topuklarını çarptırır, başını sert ve vakur bir hareketle öne eğer,
hâzirûnu selamlar, at başına benzettiği Anadolu haritası önüne
geçerdi. (HTYS52)
oraya
Oraya
yatışmamış
nabzı,
öksürme
korkuları,
incitme
çekingenlikleriyle sanki birazdan çıkıp yine köyüne dönecekmiş gibi
iğreti ilişirdi. (SÇRA60)
Nereye varsak, oraya gelecek bizimle Sakine... (SÇRA10)
oralara
-Belki sıkılır daralır da sen de gelmek istersin oralara.
(SÇRA61)
ortalığa
Ortalığa, terkedilmiş şehirlerin ıssızlığı çökerdi... (SÇRA10)
ortaya
Koyu renk tek elbisesini giyer, aslında virgülüne kadar belleğinde
ama, yine de ihtiyaten daktilolu metni iç cebinde, ortaya çıkar,
topuklarını çarptırır, başını sert ve vakur bir hareketle öne eğer,
hâzirûnu selamlar, at başına benzettiği Anadolu haritası önüne
geçerdi. (HTYS52)
şuraya
Külümüz şuraya yığılmalı ve rüzgâr onları tohumlar gibi saçmalı
şuralara. (SÇRA16)
şuralara
Külümüz şuraya yığılmalı ve rüzgâr onları tohumlar gibi saçmalı
şuralara. (SÇRA16)
yukarıya
İhtiyar, kafasını yukarıya kaldırdı. (ÖSH10)
/+(n/y)A doğru/
İçeriye doğru bir şeyler bıcırdadı, bıcırdadı... (OKYK112)
Otağ kapısının dışındaki kapıcıların öğrettikleri gibi, tahta doğru
gitti. (ÖSH90)
Anafartalar ve Dumlupınar’ın kahramanı, son muharebenin
sabahında tek başına, ağzında sigarası, bir tepeye doğru ağır ağır
ve düşünceli çıkar. (AHTBŞ4)
(ta) ... /+(n)DA/
Yıllar yılı akılda kalabilir miydi? (OKYK12)
Süslenmiş gemiler geçse açıktan,
Sanırım gittiği diyar bendedir. (NFKÇ64)
Tanrım, ta ilk günden beri,
Dünyada yerin aranır; (MFO/GYŞ116)
Bütün gün evde patlayan kadın nerde boşalsın? (HTYS53)
Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir. (YKKGK9)
Bundan sonra da iyice bir sessizlik oldu uzun bir süre köyde.
(YKYÖ37)
Biricik selâmet yolu tarihte,
“Sormayın, görmeyin, geçin!”den gelir. (NFKÇ409)
Ufukta pas tuttu birdenbire yaz;
Gün çabucak geçti, akşam tez oldu. (NFKÇ328)
arada
Arada evlat hasreti olmamalıydı. (SÇRA41)
arkalarda
Arkalarda şehirler,
Kıvılcımdan, dumandan,
Hasretten daha ılık,
Ses geliyor ormandan... (NFKÇ179)
boşlukta
Üzerinde bir resim:
Azgın, sonsuz bir deniz;
Kaygısız, düşüncesiz,
Çalkanıyor boşlukta. (NFKÇ220)
burada/burda
Efendi eskiden kervan gelir, bütün kumanyasını burada düzer, şehre
para dolardı. (AHTBŞ31)
Burada toprakla, balçıkla, sorumluluğunu duyduğu çadır evlerin
insanlarıyla, komşuların sümüklü küçük çocuklarıyla yaşıyordu.
(SÇRA10)
Ne yapıyorsun burda? (SÇRA45)
buralarda
Buralarda oyalanmayın! (SÇRA62)
dışarda
Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri,
Dolaşıyor dışarda gün batışından beri. (NFKÇ212)
Camekânlı tezgahı o kadar dardır ki içine ancak kendi sığar, müşteri
dışarda durur. (HTYS75)
geride
Ve rüzgâr üfürüyor,
Geride dumanları. (NFKÇ337)
Bahşişini alır, mektubu verir, çayını, kahvesini bol bol cıgarasını
içer, ille Kaya Ali’nin ters ters bakışını geride bırakıp basar giderdi.
(OKYK103)
görünürlerde
Şu karıya öyle içerliyorum ki, dedi, ulan inek karı, görünürlerde
kimseler yok. (OKYK98)
ırakta
Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,
Yolu tam dönerken arkana bak da,
Köşede bir lâhza kalıver gitsin! (NFKÇ200)
içeride
Nedime’yle ötekiler içeride kalmışlardı. (OKYK98)
ilerde
Bir damla bal tatsa, tadına hasret;
Peşinden koştukça ufuk ilerde. (NFKÇ33)
nerede/nerde
Kim bilir bu anda ben neredeyim
Belki de uzanıp tutmak istediğim göklerin içindeyim.
(OT/GYŞ224)
Bir de Ali amcası vardı, nerede acaba? (YKYÖ63)
Nerede o has ekmek, bir kuruşa okkası;
Nerde o ağız tadı, eski reçel hokkası?... (NFKÇ456)
Sen bu doyulmaz evrendesin;
Ama nerdesin? Hangi pınar
Başında, hangi ormandasın? (AMDŞ121)
Bütün gün evde patlayan kadın nerde boşalsın? (HTYS53)
orada
İşte gençliğimiz: ta uzaklara,
Çok uzaklara bak. Orada belki. (AMDŞ148)
oralarda
Tavukçu oralarda bir iki dolandıktan sonra usullacık dışarı kaydı.
(OKYK39)
ortada
Kefensiz bir cenâze, çırılçıplak, ortada... (NFKÇ331)
ortalıkta
Kendisi burada, bir kabuk gibi, yüreği düşüncesi bambaşka bir yerde
öyle bomboş dolaşıyordu ortalıkta. (YKYÖ16)
önde
Önde asker adımı gibi hızlı hızlı yürüyen, hiç yüzü gülmeyen,
gözlüklü ve sivilceli biri var, yalnız gidiyor. (HTYS13)
ötede
Gençliği ötede kalmıştı. (SÇRA10)
Su gümüş bir buğuda sallanıyordu, ötede. (YKYÖ30)
orada/orda
Orada kim duruyor? (SÇRA45)
O dağlar, hani her gün doğar ya güneş,
Orada. Orada egemen o iklim. (AMDŞ87)
Telaşla merdivenleri indi, Abbas, sen Anavarza’ya git, beni orada
bekle, gelip şimdi seni bulurum. (YKYÖ27)
Tüy yastıklar gibi rahat taşımız,
Birleşsin bir lahzâ orda başımız! (NFKÇ123)
Efendi orda bir damlacık
huzursuzlukları... (SÇRA57)
kalmış,
yüzünde
beklemenin
Köroğlu gibi hür yaşarım orda ben. (AMDŞ87)
oralarda
Aman aç kalırsın oralarda... (SÇRA9)
ortada
Ne ağacım, ne öteki ağaçlar ne de köhne konak vardı ortada...
(SÇRA29)
ortalıkta
Evet bir tren garı vardı ve ortalıkta çatırdamayan, kırılmayan bir
buz parıltısı. (SÇRA41)
şuracıkta
Ölsek bile ne çıkar! Tek böyle sarmaş dolaş
Şuracıkta sabah sabah (AMDŞ34)
şurada
Bakın, demiş şurada bütün şehri saran bir taşlık var. (AHTBŞ38)
şuralarda
-Ah bir dükkâncık açaydık şuralarda... (SÇRA8)
uzakta
Gurbet yayının okları geçmiş de içinden
Günlerce uzakta,
Yorgun biri uzlet gibi yalnız yaşamakta. (FNÇ/GYŞ27)
Geceleri uzakta mı dururlar böyle? (OVK/GYŞ142)
Hayâl, uzak, uzakta,
Eder fillerle güreş. (NFKÇ300)
yerinde (durama-) Birleşik fiilde.
Yerinde duramıyordu. (OKYK8)
(ta) aşağıda
Ta aşağıdaki kocaman ırmak bir derecik gibi kalmıştı. (YKYÖ83)
(ta) uzaklarda
Uzaklarda uçuşuyordu havaya asılı kalmış dalgalanıyordu eski bir
yol gibi. (YKYÖ30)
Som gümüşten sular üstünde giderken ileri
Ta uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri. (YKB/GYŞ10)
(ta) ... /+(n)DAn/
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya. (YKKGK10)
Barhan Bey, yalınkılıç sipâhilerle kapıdan girdi. (ÖSH46)
açıktan
Süslenmiş gemiler geçse açıktan,
Sanırım gittiği diyar bendedir. (NFKÇ64)
Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal; (YKB/GYŞ8)
aradan
“Ya aradan çekil yahut kabullenme bir başkasını kurban...”
(SÇRA56)
Ayna düştü, hayâl, perdelerdeki
Bir akisçik gibi çıktı aradan. (NFKÇ31)
buradan/burdan
Baba evi kim bilir ne kadar uzaktaydı buradan... (SÇRA42)
Şam burdan çok uzak mıydı? (SÇRA69)
derinden
Uyan yârim, sesler geldi derinden,
Karanlık oynadı, koptu yerinden; (NFKÇ201)
dıştan
Dıştan onlar gibi sâdedir. (AHTBŞ50)
içten
Görünmez bıçakla içten vurgunsun. (NFKÇ273)
karşıdan
Topal kıs kıs gülüyordu karşıdan, bize (AMDŞ160)
Ovada ince yollar gölgeleniyor işte;
Karşıdan renk içinde solgun ay görünüyor! (ÖBU/GYŞ80)
Bizden göründüğü sırasıyla Topkapı Sarayı, Aya İrini, Süleymaniye,
Ayasofya, Beyazıt ve solda önde hepsinden de zarif Sultanahmet,
filmcilerin o pek sevdiği, karşıdan yatık ışık almaya başladılar.
(HTYS14)
kenardan
Anam dene ayıklardı kenardan. (ATŞ/GYŞ214)
nereden
Nereden geldiği belli olmayan, derin bir gürültü, sis içinde
kaynıyor, ileri, geri yaklaşıyor, uzaklaşıyor, dalgalanıyordu.
(ÖSH30)
ortadan (kaldır-) Birleşik fiilde.
Sadeddin bu son rakibi ortadan kaldırmak için elinde fetva, iki
günde Konya’dan Ankara’ya o zamana göre yıldırım süratiyle gelir
ve şehrin ayak takımını yarı beline kadar toprağa gömülü bu
kumandanı öldürmeğe ... mecbur eder. (AHTBŞ14)
önden
Önden gidene bir kurşun,
Aldı bayrağı ikinci... (AMDŞ129)
öteden
Öteden Temir Can’ın karısı seslenmekteydi. (SÇRA22)
sıradan
Yiğit olan, efe olanlar gerçek,
Ayak ayak gider çıkmaz sıradan. (AKT/GYŞ51)
şurdan
A... amma yapıyorsun ha!.. Hadi ulan bas git şurdan! (OKYK98)
uzaktan
Muhakkak benimkidir, uykunda zaman zaman
Uzaktan bir hıçkırık duyarsa kulakların. (MÇ/GYŞ199)
Hasan’ın uzaktan falına bakıyor, bana iletiyor, ben de Hasan’a
söylüyordum. (YKYÖ18)
Evcilik oynardın telli duvaklı
Ben uzaktan seyrederdim, meraklı. (OŞG/GYŞ67)
yerinden
Uyan yârim, sesler geldi derinden,
Karanlık oynadı, koptu yerinden;
İlk ışık, kapının eşiklerinden,
Şimdi bir gölgeyi kovmak üzredir. (NFKÇ201)
(taa) buradan
Mermerin üstüne düştüğünde taa buradan, en küçük bir parçası bile
kalmaz, un ufak olur. (YKYÖ81)
(taa) uzaktan
Ey, taa uzaktan bana acıyla bakan yüz!
Şah’ım, en büyük günahlarım içine yaz,
Bu acıyan yüzü. Sevgi hınca dönüştü; (AMDŞ159)
/+(n)DAn doğru/
Uzaklardan doğru düş benzeri bir tonda geldi sesi. (SÇRA67)
Çıplak bozkırdan doğru esiyor serin bir rüzgâr,
Boşaltıyor toprağa son özsuyunu asmalar
Kesik bir damardan kan damlıyor gibi, muttasıl. (AMDŞ54)
bb.Kelime grubundan türemiş belirli/siz yer-yönelme zarfları
(ta) ... /+(n/y)A/
Barkan Bey’in emriyle sipahiler avlunun ortasındaki kuyuya
koştular. (ÖSH 47)
Küçük büyük harple, amanla şimdiye kadar elli kale alan bu
kahraman sevgili Akka’sının can çekişmesine dayanamıyor, geceli
gündüzlü az kuvvetleriyle bu çok düşmana saldırıyordu. (ÖSH 98)
Tekrar çarpmaya başlayan kalbiyle zehirli bir ateş bütün vücuduna
yayıldı. (ÖSH 55)
Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti
karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH 17)
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya
Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya. (YKKGK10)
Silahsız düşman, kendi lisanlarıyla tekrarladıkları bu emre bir
koyun sürüsü ululuğu ile itaat etti. (ÖSH 46)
Mühendis Bey otomobiline yürüdü, yukarı baktı, karısına el etti:
(MNBBD24)
Yalnız, şu karşıdaki tepelere varıncaya kadar kaleden dışarı
çıkmayacağınıza söz veriniz. (ÖSH42)
(... /+(n/y)In/) arasına
Boylanan otların arasına daldı. (SÇRA64)
(... /+(n/y)In/) arkasına
Yeniçeriler, sipahiler, azaplar bu silahları kucak kucak toplayıp
tümseğin arkasına taşıdılar. (ÖSH46)
(... /+(n/y)In/) içine
Camekânlı tezgahı o kadar dardır ki içine ancak kendi sığar,
müşteri dışarda durur. (HTYS75)
Ey, taa uzaktan bana acıyla bakan yüz!
Şah’ım, en büyük günahlarım içine yaz,
Bu acıyan yüzü. Sevgi hınca dönüştü; (AMDŞ159)
Papazın maşlahını aldı ve kendi cüppesinin içine sardı güzelce, her
ikisini birlikte, cehennem misali kızmış olan fırının içine attı.
(MNBBD45)
(... /+(n/y)In/)ortasına
Kartal ölüleri düşüyordu, yalım halkasının ortasına... Kırlangıç
ölüleri... çığlık çığlığa. (YKYÖ70)
(... /+(n/y)In/) önüne
Koyu renk tek elbisesini giyer, aslında virgülüne kadar belleğinde
ama, yine de ihtiyaten daktilolu metni iç cebinde, ortaya çıkar,
topuklarını çarptırır, başını sert ve vakur bir hareketle öne eğer,
hâzirûnu selamlar, at başına benzettiği Anadolu haritası önüne
geçerdi. (HTYS52)
(... /+im/+(n/y)In/) üstüme/üstüne
Abbas’ın sevdası üstüne çıkarılmış türküler daha söyleniyordu.
(YKYÖ27)
Şimdi nereye gitsem orda ve her yerde,
Bir tiksinti, üstüme kinle yürümekte. (AMDŞ159)
İzmirli sevinçle Tavukçu’nun üstüne atıldı, bir çelmede adamı
betona yıktı. (OKYK82)
(... /+(n/y)In/) üzerine
Halk gözünde kazandığı değer yüzünden üzerine bir ululuk gelmişti.
(MNBBD49)
Bu hikaye üzerine sonraları çok düşündüm. (AHTBŞ42)
Yıldız Dağı’nın dibinde, gecenin dört bir yandan getirip çadırımızın
üzerine yıktığı bin türlü ses ve uğultu arasında ben hep bu dağın
şöyle bir gördüğüm mağrur ve dumanlı başını düşünmüştüm.
(AHTBŞ23)
... yana
bu yana
Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmak’ın içinden, suda ve ışıkta
yunup arınmış bir ses: “Bâyezid ... hey Bâyezid ... biraz da bu yana
gel bakalım...” (MNBBD179)
Sevginle uzandım uç dallara ta
Meyveler o zaman bu yana düştü. (ATO/GYŞ267)
dört bir yana
Dört bir yana kurtlar, kuşlar, cümle yaratılmışlar boyunları eğik
düşmüş. (MNBBD158)
hangi yana
Hangi yana baksam onu görüyorum:
öte yana
Ne zaman görse onu, yatağında başını öte yana dönüyor, o
gidinceye kadar öylece kalıyordu. (YKYÖ82)
(... /+(n/y)In/) yanı başına
Ama havalar ısınmaz mı, Nizamettin Bolayır onu bağır çağır
karyolası ile sürükleyip yanı başına getirir. (HTYS31)
... yöne
dört bir yöne
Bir son gün hâli, bir taş taş üstüne;
Hem mide, hem ruhta bir açlık, ejder
Örneği saldırmada dört bir yöne;
Toz, duman, inilti, akıntılar, çöpler... (AMDŞ148)
Sevginle uzandım uç dallara ta
Meyveler o zaman bu yana düştü. (ATO/GYŞ267)
Kaleden elli kişi ile bir anda kopan Mahmut Ağa, kale kapısının ta
karşısındaki tepeye fırlayıverdi. (ÖSH43)
Bu örnekteki zarf, “ta kale kapısının karşısındaki tepeye” biçiminde olmalıydı. Bu
durumda “ta ... +ye” zarf yapıcısı, “kale kapısının karşısındaki tepe” tamlamasını
zarflaştırmış olur. Örnekteki biçimi doğru alacak olursak “ta” biçimbiriminin “+ye”
biçimbirimiyle kalıp oluşturması gerçekleşmeyecek, “..+nın ...+sı” kalıplaşmasından dolayı
“karşısında...” kelimesindeki “+da” ile ilişkilendirme zorunluluğuna ve yanlışlığına
düşülecektir.
/+(n/y)A doğru/
Bir bilinmez yönlere doğru kara ve meçhul uzayıp gidiyordu.
(MNBBD67)
Aşağıda, ta aşağıda, dipte, karlar üzerinde gördüğü bir tâneye
doğru kendini bıraktı. (OKYK112)
(ta) ... /+(n)DA/
Bu tehlikeli kalede ümeradan kimse kalmaya cesaret edemiyordu.
(ÖSH 52)
Dağın orta belinde yerleşen kısa boylu Horasan Eri’de –Veli Babaaynı şekilde günü gelince yukarı çıkmış, gönül ve ruh yoldaşını
ziyârette kusur etmemişti. (MNBBD19)
Ve sor ona –en güzel gece hangi bahçede dolaşır
Hangi tepede rüzgâr kaç oğlak doğurur
Kaç akrep sokar yeni emzirilmiş umuduZamanın örümceği boğarken kozasından çıkan kurdu.
(TT/GYŞ314)
Her şey şiirdir, şimdi şu anda
Ak kağıt üstünde dolanan elim
Karşıki avluda salınan söğüt
Yandaki odada uyuyan bebeğim. (AB/GYŞ299)
Canını padişah ve devlet uğrunda vermeye ahdetmemiş miydi?
(ÖSH 19)
Ta düş barınmaz tepelerinde umutsuzluğun
Bir görüntünü yarattım, belki senden de güzel (ATO/GYŞ268)
Ta karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam, (YKB/GYŞ8)
... arasında
Bunlar arasında Yayla Türküsü’nü başta sayabiliriz. (AHTBŞ55)
İçerdeki tozlu, kurt yeniği dolaplar arasında geçmişin hikâyeleri
dolanıyor. (SÇRA74)
Yine onun söyledikleri arasında Bursalı İsmâil Hakkı’nın bir
Celvetî nefesi vardı ki, hem güftesi hem bestesi ile unutulmaması
lâzım gelen eserler arasındadır. (AHTBŞ60)
ardında
Ardında onunla yürüyen, onunla duran ayak seslerinin varlığından
haberliydi. (SÇRA65)
baş köşede
Baş köşede sırma koltuk sahipsiz... (NFKÇ385)
(... /+(n/y)In/) başucunda
Varmış Abbas’ın başucunda durmuş onun açık kara gözlerine
bakmış, “eyvaah, Abbas,” demiş. (YKYÖ14)
bir kenarda
Kaptan, bir kenarda boynu bükük dikilen Kaya Ali’yi de unutmadı.
(OKYK25)
(... /+(n/y)In/) etrafında
Hiç tanımadığı dehâlı çocuklar müstakbel zaferlerin kumandanları
henüz söylenmemiş şiirlerin şâirleri, henüz yükselmemiş şâheser
yapıların mimarları, henüz duyulmamış nağmelerin bestekârları,
etrafında, henüz açmamış bir fecrin gülleri gibi dolaşmıyorlar
mıydı? (AHTBŞ19)
Etrafında parlayan, uçuşan yüzünü okşayan samanın altın parıltısı
içinde kumral saçları daha koyu görünüyordu. (AHTBŞ64)
her köşede
Öyle bir sokak ki, bu
Her köşede bir kadın;
Geçene, öz yolcusu
Gibi bakar... Anladın...
her yerde
O gün bu gün size özendim
Her yerde; hava, toprak, deniz. (AMDŞ31)
Aşkın uyumadığı her yerde söylenir (ÜT/GYŞ290)
Gitsem de her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plâk (EC/GYŞ237)
(... /+(n/y)In/) içersinde
Fakat onun yerine içersinde başka bir şey diriliyordu. (SÇRA45)
(... /+(n/y)In/) içinde
Kutsal bir ses diye içinde saklanmıştır. (MNBBD112)
Yatağın içinde usul usul tespih çekiyordu. (SÇRA66)
Kim bilir bu anda ben neredeyim
Belki de uzanıp tutmak istediğim göklerin içindeyim.
(OT/GYŞ224)
Soyunun sopunun içinde mesut bir Kitab-ı Mukaddes ihtiyarı
sandık. (AHTBŞ65)
Her devirde bir fitne fesat çıkar ya, 1402 yıllarında da Büyük
Türkiye İmparatorluğu içinde fitne fesatlar varmış. (MNBBD160)
Düvenin üstünde hiç kimseye bakmadan dimdik duruyor, rüzgâr
çarptıkça vücuduna daha sıkı sarılan yırtık entarisinin içinde
küçük, ölçülü vücudu, bir midye kabuğunun düzgün inhisasiyle,
birkaç sene sonra gelişecek kadınlığının bütün güzelliklerini
müjdeliyordu. (AHTBŞ64)
(... /+(n/y)In/) karşısında
Bir köşende annânem, dalgın, Kur’an okurdu;
Ve karşısında annem, sessiz, gergef dokurdu. (NFKÇ331)
köşe(n)de (otur-) Birleşik fiilde.
Yılların çoğu sen köşende oturup düşüncelere daldığında geçti.
(SÇRA59)
(en) önde
Sonra bu iş için hazırladığı küçük kartonlardan birine yarın
yapacağı işleri önem sırasına göre madde madde flamasterle yazar,
ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri yontar, bir
hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen göstererek
aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61)
(... /+(n/y)In/) önünde
Uzaktan kaldırdıkları toz duman önünde birtakım süvâriler
koşuyordu. (ÖSH54)
gözümün önünde
O kadar ki Sinan denilince gözümün önünde son derece nispetli
yontulmuş bir mücevher dizisine benzeyen irili ufaklı binaları ta
Macaristan içerisinden başlayarak Akdeniz’e ve Basra Körfezi’ne
kadar iner. (AHTBŞ15)
(daha) ötelerde
Boyuna cıgara tazeleyerek yıllar yılı ulaşmak istediklerine
ulaşmışçasına düşünüyor, tertemiz şubat göğündeki pırıl pırıl ay,
avlunun bir kenarındaki kırmızı kiremitli yapı, daha ötelerde dalgalı
bir deniz karmakarışıklığını hatırlatan kalabalık ağaçlar, iki gümüş
çizgi gibi parlayan tren rayları, çatılar, duvarlar, şu bu yüreğinden
neşeli bir türkü gibi geçiyordu. (OKYK95)
(daha) uzakta
Daha uzakta, Anadolu’nun şiir, gurbet kaynağı olan, halkımızın
duyuşundaki o keskin hüznün belki de sırrını veren dağlar vardı.
(AHTBŞ68)
(ne kadar) uzakta
Baba evi kim bilir ne kadar uzaktaydı buradan... (SÇRA42)
uzakta mı uzakta
Ufka bakarlar; Ölüm uzakta mı uzakta...
Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta... (NFKÇ143)
(uzaaak, çok) uzaklarda
Gece yarısına doğru gözler büsbütün yumuldu, uzaaak, çok
uzaklarda kalan baba evleri fasulye tenceresinden yayılan kokuyla
öne geldi. (OKYK40)
(... /+im/(n/y)In/) üstünde/üstümüzde
Hızla dönen şu mavi var ya üstümüzde
Ve gülü tutuşturan şu kırmızı, güzde,
Şu yıldızlar, akan sevgiler, su ve orman,
İnsan, hayvan... ne varsa uzaktan yakından. (AMDŞ161)
Her şey şiirdir, şimdi şu anda
Ak kağıt üstünde dolanan elim
Karşıki avluda salınan söğüt
Yandaki odada uyuyan bebeğim. (AB/GYŞ299)
Kayağın üstünde mor kayalıklar ta bulutlara kadar yükseliyordu.
(YKYÖ59)
Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu
martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur
atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19)
Bir gölgenin üstünde didinmek haftalarla. (MSS/GYŞ110)
Dervişler, suya saldıkları hırkalarının üstünde dehşetle titrediler.
(MNBBD114)
(... /+(n/y)In/) üzerinde
O kaşlar çoğu zaman düz burnun üzerinde el ele veriyorlar.
(HTYS68)
Ama o, kumardan başka, ne karı, ne de çocuklarının, hatta
tarlalarıyla çiftliğinin, mandırasının bile üzerinde durmuyordu.
(OKYK55)
Arada, küçücük maltızlardan biri üzerinde kaynayan bir tencereye
usullacık sokularak kaşla göz arasında kapak kaldırılır... (OKYK23)
M.Ali, toprağın üzerinde öylece gözleri yarı kapalı, kıpırtısızca
kalıvermişti de anasının tiz çığlıkları üzerine ayılmış, can bağı bu
çığlıklara tutunmuş ve gözlerini açmıştı... (SÇRA53)
(... /+(n/y)In/) yanı başında/başımda
Yanı başında çatık kaşlarıyla çalımlı çalımlı dikilen Berbat’a
döndü: (OKYK67)
Daha sağlığında hareket o kadar genişler ki İkinci Murat yanı
başında gelişen bu manevi saltanattan ürkerek şeyhi Ankara’dan
Edirne’ye getirtir. (AHTBŞ10)
Sevdiğim gülüyor yanı başımda. (CST/GYŞ119)
((Ta)... /+(n/y)In/) yanı başında
Ta yanı başında durup da böyle
Hasretini çektiğin şeylere hasret gitmek! (ZÖD/GYŞ68)
/+(n)DAn/
Geceleri dar kapıdan çıkmaya çalışıyorlardı. (ÖSH 46)
ardından
Ben koşarım ardından, tutamam. (SÇRA67)
her taraftan
Her taraftan seller akıyor, askerler sıra ile yerlerine geliyorlar,
çadırlar kuruluyor, kazanlar indiriliyor, ötede beride ateşler
parlıyordu. (ÖSH12)
içinden
Gurbet yayının okları geçmiş de içinden
Günlerce uzakta,
Yorgun biri uzlet gibi yalnız yaşamakta. (FNÇ/GYŞ27)
(... /+(n/y)In/) peş(ler)inden
Bir damla bal tatsa, tadına hasret;
Peşinden koştukça ufuk ilerde. (NFKÇ33)
Peşinden çığlık çığlık,
Çakallara bağralım,
Ötelim baykuşlarla. (NFKÇ175)
Biliyorum ayıp ve manasız
Ama peşlerinden gidiyorum
Gezmeye çıktıkları vakit
Ana kız. (BN/GYŞ154)
(pek) uzaktan
Nihâyet bir gece pek uzaktan Niş’in aydınlıklarını gördü. (ÖSH15)
... yandan
dört bir yandan
Yıldız Dağı’nın dibinde, gecenin dört bir yandan getirip çadırımızın
üzerine yıktığı bin türlü ses ve uğultu arasında ben hep bu dağın
şöyle bir gördüğüm mağrur ve dumanlı başını düşünmüştüm.
(AHTBŞ23)
her yandan
Hepsi her yandan terslediler: (OKYK108)
II. Birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları
a.Yalın + yalın yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları
aa.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme
zarfları
ileri
geri
Nereden geldiği belli olmayan, derin bir gürültü, sis içinde kaynıyor,
ileri, geri yaklaşıyor, uzaklaşıyor, dalgalanıyordu. (ÖSH30)
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme
zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme
zarfları
... /+(n/y)A/... /+(n/y)A/
Dost dost diye deli derviş gezdiğim,
Bir ağladığım, bir güleyazdığım
Adını dağa taşa kazıdığım
Benim bir tânem dost, gözümün nuru! (AMDŞ122)
aşağıya
... +e
Artık iyice aşağıya, şehire inmem gerek... böyle buyurdu.”
(MNBBD20)
oraya buraya
Bunun için de, bütün gün koş oraya, koş buraya yorgun düşen
Âdembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24)
Öfkelenmiş, delirmiş bir el, ta yukarılara, ustunlara kadar, orta
direkten fırlayıp yuvaları aşağı indiriyor, indirip fırlatıyor oraya
buraya, sonra koşarak başka bir eve, ahıra, samanlığa... (YKYÖ68)
Amaçsız, kararsız oraya buraya süzülürler. (HTYS7)
... /+(n/y)A doğru/... /+(n/y)A doğru/
Ali, babasının tabancasını çekmiş, doğrultmuş onlara doğru,
Hasan’a doğru, Hasan korkuyor yumuluyor... (YKYÖ77)
... /+(n)DA/ ... /+(n/y)A/
... +da
geriye
Yolda adımlarımı çağıracak geriye,
Aralık kalan kapım belki dönerim diye. (SES/GYŞ82)
... /+(n)DA/... /+(n)DA/
Geceleri, sabahları evde, yatakta kıstırıyordu Hasan’ı Kerim, ...
(YKYÖ50)
Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmak’ın içinden, suda ve ışıkta
yunup arınmış bir ses: “Bâyezid ... hey Bâyezid ... biraz da bu yana
gel bakalım...” (MNBBD179)
orda burda
Çocuklar, gitgide masallaşan Nigar’ı orda burda dolanırken hâlâ
ararlardı... (SÇRA71)
ötede beride
Her taraftan seller akıyor, askerler sıra ile yerlerine geliyorlar,
çadırlar kuruluyor, kazanlar indiriliyor, ötede, beride ateşler
parlıyordu. (ÖSH12)
solda
önde
Bizden göründüğü sırasıyla Topkapı Sarayı, Aya İrini, Süleymaniye,
Ayasofya, Beyazıt ve solda, önde hepsinden de zarif Sultanahmet,
filmcilerin o pek sevdiği, karşıdan yatık ışık almaya başladılar.
(HTYS14)
şurada burada
Arkadaşımla teker teker etraftaki dağları küçük tepeleri ve şurada
burada birdenbire sıcakta bir tas serin su vehmiyle bozkırın
ortasında yemyeşil bir gölge yapan küçük köyleri sayıyoruz.
(AHTBŞ17)
yeninde yöresinde
Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur da
uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku ile
uyanıklık arasında bile- şişede kalanı içerdi. (MNBBD49)
... /+(n)DAn/ (ta) ... /+(n/y)A/
Daha sağlığında hareket o kadar genişler ki İkinci Murat yanı
başında gelişen bu manevi saltanattan ürkerek şeyhi Ankara’dan
Edirne’ye getirtir. (AHTBŞ10)
elden ele
Çamaşırlar elden ele merakla dolaşıyor, şurasına burasına
bakılarak, sahibi üzerine fikirler yürütülüyor, en ayıp, belki de en
kışkırtıcı şeyler ileri süren Nedime Abla’nın sözlerine kahkahalarla
gülünüyordu. (OKYK99)
... +dan
geriye
Ne kalır geriye parçalanmış dünyandan. (AHA/GZŞ231)
... /+(n)DAn/ aşağıya
Biraz evvel şövalye saflarının arasından bedenlere teslim teklif eden
Türkçe ses, bu sefer bedenlerden aşağıya pusulara yatmış yeni
muhasırlara haykırdı.: (ÖSH45)
oradan (taa) aşağıya
Bir gün de oradan taa aşağıya atacak babası Hasan’ı.
(YKYÖ82)
... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/
uzaktan yakından
Hızla dönen şu mavi var ya üstümüzde
Ve gülü tutuşturan şu kırmızı, güzde,
Şu yıldızlar, akan sevgiler, su ve orman,
İnsan, hayvan... ne varsa uzaktan yakından. (AMDŞ161)
bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme
zarfları
... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/
Bu kabına sığmaz genç gelin ikide bir yalın ayak çıkar gelir, sofanın
bir kıyısına yahut merdiven başına öksüz gözlerle oturuverirdi.
(SÇRA69)
Yüreğindeki olanca kanı beynine, beynindeki olanca kanı yüreğine
taşımakta zorluk çekiyordu. (MNBBD17)
bir yana ... bir yana ...
Çeci bir yana, samanı bir yana ayırınca
Nasıl sevinirdim... (ATŞ/GYŞ214)
eline ayağına (kapan-) Birleşik fiilde.
Kaptan eline ayağına kapandı Bobi’nin. (OKYK104)
o yana ... bu yana ...
O yana döner, bu yana döner, gagası ile sırtını, kuyruğunu sıvazlar,
karinasını şişirip kurulur. (HTYS12)
şurasına burasına
Çamaşırlar elden ele merakla dolaşıyor, şurasına burasına
bakılarak, sahibi üzerine fikirler yürütülüyor, en ayıp, belki de en
kışkırtıcı şeyler ileri süren Nedime Abla’nın sözlerine kahkahalarla
gülünüyordu. (OKYK99)
üstüne başına
-Ulan üstüne başına ilişmeyin bâri be insafsızlar! (OKYK108)
... /+(n)DA/... /+(n/y)A/
bir yana
Görüşme günlerinde gelir, avlunun kıyısında bir yana çekilirler, diz
dize soluk soluğa. (OKYK79)
... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/
Belki ben bundan sonra bir daha kalkamam, oğlum Halil’in kanını
yerde koyarsanız bu dünyada da öteki dünyada da ak südüm size
haram olsun. (YKYÖ14)
Bu arada, dağın doruğunda buzlar ve karlar arasında yaşayan
uzun boylu Horasanlı yıllık ziyâretlerini yapmış, aşağı inmişti.
(MNBBD19)
Her ağızda, her telde fânilik dırıltısı
Sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı... (NFKÇ108)
bir yanımda ... bir yanımda ...
Bir yanımda yasaklar soyunur,
Bir yanımda kuşlar, kuşlar uçar. (MNK/GYŞ247)
bc.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme
zarfları
(ta) ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/
İşte gençliğimiz: ta uzaklara,
Çok uzaklara bak. Orada belki. (AMDŞ148)
... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A doğru/
aşağıya
Aşağıya, memleketimize doğru çekilip gideceğiz. (ÖSH42)
geriye
Peygamber durmuş ve hafifçe geriye, ashâbına doğru dönmüştü.
(MNBBD10)
... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/
orda
Orda bir kuş var, bir dalın ucunda,
Bir hava, pır pır, kavalın ucunda
Çağırmaktan hiç mi hiç usanmıyor. (AMDŞ154)
Şimdi nereye gitsem orda ve her yerde,
Bir tiksinti, üstüme kinle yürümekte. (AMDŞ159)
uzakta
..... +in üstünde
Kuru Kadı, uzakta, kara yerin üstünde daha kara bir leke gibi yavaş
yavaş ilerleyen düşman alayına dikkatle baktı. (ÖSH75)
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A doğru/
oradan
..... +e doğru
Tıpkı ilk fâtihler gibi oradan Anadolu’nun içine doğru yürür;
oradan başlayarak yurdumuzu milletimizin tarihi hakları adına yeni
baştan fethederiz. (AHTBŞ68)
(ta) ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/
(ta) uzaktan
..... +den
Gelirler ta uzaktan, karların ötesinden. (HFO/GYŞ32)
bd.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme
zarfları
... /+(n)DA/ ... /+(n/y)A/
geriye
Bir kuzeye doğru kayalığın ucunda baştan başa yürüyor, sonra
kayalığın ucunda geriye dönüyordu. (YKYÖ83)
... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/
Ama, insanların arasında, şehirde, görüyorsun ki, karlar kolayca
eriyor ve bütün korları söndüren oluyor. (MNBBD23)
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A doğru/
Bir sıcak çağıldıyordu, Anavarza kayalıklarından akarsuya doğru.
(YKYÖ29)
Daha Kop Dağı’nın başı beyazlanmadan Palandöken sırtları
kaşlarını çatmadan önce, Erzincan’dan gelen siyah üzümün
renginden yaylanın üstünden cenuba doğru akan kuş sürülerinden
vaktin yaklaştığını anlayan tecrübeliler, kürkçüyü çağırırlarmış.
(HTYS37)
be.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz yeryönelme zarfları
... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/
Gayede, sebepte ve bahanede;
O var! (NFKÇ32)
bf.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz yeryönelme zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ ... /+(n)DAn/
derinden derine
Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmak’ın içinden, suda ve ışıkta
yunup arınmış bir ses: “Bâyezid ... hey Bâyezid ... biraz da bu yana
gel bakalım...” (MNBBD179)
bg.{[Kgr+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz yeryönelme zarfları
... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/
Öfkelenmiş, delirmiş bir el, ta yukarılara, ustunlara kadar, orta
direkten fırlayıp yuvaları aşağı indiriyor, indirip fırlatıyor oraya
buraya, sonra koşarak başka bir eve, ahıra, samanlığa...
(YKYÖ68)
bh.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz
yer-yönelme zarfları
... /+(n)DA/ (ta) ... /+(n)DA) ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/
Onun içindir ki bundan böyle her zincir kırılışının başında
Ankara’nın adı geçecek ve her hürriyet mücâdelesi Sakarya’da,
İnönü’nde, Afyon’da, Kütahya ve Bursa yollarında ölenlerin
ruhuna kendiliğinden ithaf edilmiş bir dua olacaktır. (AHTBŞ4)
... (/+(n/y)In/) üzerinde
Aşağıda, ta aşağıda, dipte, karlar üzerinde gördüğü bir tâneye
doğru kendini bıraktı. (OKYK112)
bi.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik
belirli/siz yer-yönelme zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/
Ormanlardan, derelerden, köprülerden, tepelerden,
uçurumlardan şimşek gibi geçti. (ÖSH15)
c.Yalın + türemiş / türemiş + yalın yapılı birleşik belirli/siz yeryönelme zarfları
ca.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme
zarfları
/+(n/y)A/ ... +Ø
... /+(n/y)A/ yukarı
“Haydi gidelim şuna yukarı” dedi Ali. (YKYÖ75)
/+(n)DAn/ ... +Ø
... /+(n)DAn/ aşağı
Nihâyet, “vire” şartını anlamak için silahlarının
bedenlerden aşağı atmaya karar verdiler. (ÖSH 46)
hepsini
Bayırdan aşağı anasının seslenmelerine aldırmadan inmeğe
koyulmuştu. (SÇRA56)
İçimde sanki sen esersin
Tanrım! Garip kişi kuş ola,
Seni bir yerde bulmak için
Kendini dağdan aşağı sala. (AMDŞ121)
yukarıdan aşağı
Uzun boylu Horasan eri, yukarıdan aşağı inerken hediye olarak her
inişinde bir mendil dolusu kar getirirdi Veli Baba’ya... (MNBBD19)
... /+(n)DAn/ dışarı
Yalnız, şu karşıdaki tepelere varıncaya kadar kaleden dışarı
çıkmayacağınıza söz veriniz. (ÖSH 42)
... /+(n)DAn/ içeri
İçlerinden biri arada koğuştan içeri şöyle bir dalıyor, çevresine
şöyle bir bakıyor, aradığını bulamamış gibi, tekrar çıkıp gidiyordu.
(OKYK8)
Kapıdan silahsız bir düşman askeri içeri alındı. (ÖSH41)
cb.{[K+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme
zarfları
... /+(n)DAn/ ... +Ø
... /+(n)DAn/ ileri
Ta İstanbul’dan beri padişahtan bir konak ileri gidiyor, yolları
düzeltiyor, otağ-ı hümâyunu kurduruyordu. (ÖSH10)
cc.{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme
zarfları
... +Ø ... /+(n/y)A/
aşağı
Aşağı toplantı odasına indi. (HTYS57)
cd.{[Kgr+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme
zarfları
/+(n)DAn/ ... +Ø
... /+(n)DAn/ aşağı
Ne ise... Türk elçi gönderseydi mutlaka kafasını keser, bedeninden
aşağı fırlatırlardı. (ÖSH25)
... /+(n)DAn/ dışarı
... /+(n/y)In/ içinden dışarı
Sekreter Selma hole girince sarı saçlarını bluzunun içinden dışarı
çıkarıp, salkım saçak dışarı salıverdi. (HTYS48)
... /+(n)DAn/ içeri
Yolun geçidini kar kesti ve aç kurtlar
Bahçenden içeri süzülür geceleri. (AMDŞ94)
Mutfağa geçerken, Üftâde’nin aralık duran kapısından içeri
baktı. (HTYS32)
Kısım kapılarının açıldığı meydan yerini, kirli beton merdivenleri,
üçer beşer volta vurulan yarı karanlık dehlizleri geçip 72’nci
Koğuş’tan içeri girdiler. (OKYK19)
ce.{[K+Ø] + [K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz yeryönelme zarfları
... +Ø ... +Ø ... /+(n/y)A/
İleri
geri
İleri, geri, üç konağa birden gidiyor, uykusuzluk, yorgunluk nedir
bilmiyordu. (ÖSH11)
032.Yer-yönelmede sınırlık
I. Tekli sınırlı/sız yer-yönelme zarfları
b. Türemiş sınırlı/sız yer-yönelme zarfları
Sınırlı/sız yer-yönelme zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
(ta) ... /+(n/y)A/
/+(n)DA/
(ta) ... /+(n)Dan/
(başlayarak)
/+(n)CA/
(ta) ... /+(n/y)A kadar
(ta) ... /+(n/y)A dek/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
-
-
ba.Kelimeden türemiş sınırlı/sız yer-yönelme zarfları
/+(n/y)A/
göze (al-) Birleşik fiilde.
Kaybedenlerse sonuna kadar gitmeyi göze almış görünüyorlardı.
(OKYK76)
öne
Gece yarısına doğru gözler büsbütün yumuldu, uzaaak, çok
uzaklarda kalan baba evleri fasulye tenceresinden yayılan kokuyla
öne geldi. (OKYK40)
(ta) ... /+(n/y)A dek/
Çocuk buraya dek yalnız başına gelmekten ve engellenmemiş
olmaktan aşırı memnundu. (HTYS46)
Varacağım deyişine gündüz gündüz,
Varacağım Tanrıya dek,
Soluğumda soluğun. (FHD/GYŞ131)
Yerlere dek40 bir giyside, selvi boylu, samur saçlı, gözler elâ;
Ses çıkarmaz ayakları yürürken, varla yok arası, ve hâlâ
Solmamış bir gül elinde, ilk bahçeden alınma, bir kırmızı gül;
Ne kokusu uçmuş... İşte bitmezlik bu! Aşk bu işte; kutlu, eskil!
(AMDŞ69)
Ta(a) sonsuzluğa dek
Sınırım yok, taa sonsuzluğa dek yürürüm. (AMDŞ161)
(ta) ... /+(n/y)A kadar/
Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim
tarafındansa buraya kadar gelmişti. (HTYS50)
Oralara kadar yorulacaksın... (SÇRA57)
Kayağın üstünde mor kayalıklar ta bulutlara kadar yükseliyordu.
(YKYÖ59)
Muvaffak olamadı, giderken onu ta sofaya kadar teşyi etti. (ÖSH67)
bb.Kelime grubundan türemiş sınırlı/sız yer-yönelme zarfları
/+(n/y)A kadar/
Dört sene evvel padişah onu sipahiler arasında görmüş, güzelliğine,
seci tavırlarına meftun olarak mahiyetine almış, kendisine birçok
hizmetler vermiş, bir sene içinde hatta çavuşbaşılığa kadar
çıkarmıştı. (ÖSH 11)
(Yeni yollarını mı düşünmede
40
Bu zarf, eksilti dolayısıyla sıfat işlevini de yüklenmiştir.
Bu ayaklar?.. son durağına kadar
Ne uysal yürümüştür, bu ayaklar!) (AMDŞ140)
Bu hâl, padişah babası Fâtih Sultan’ın kulağına kadar ulaşmış.
(MNBBD175)
Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,
Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız,
Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!.. (YKB/GYŞ10)
... (/+(n/y)In/) üstüne kadar
Gözlerinin üstüne kadar eğilmiş yusufiyesini geri attı. (ÖSH85)
/+(n)CA/
... boyunca
Yaşadım sanırım ben orda bir zaman,
Çıplak atlarda bir kadınla yan yana
Bozkırlar boyunca çıkmışız akına. (AMDŞ130)
Beni duvar boyunca
Bir kum gibi ufalar
Odam uyku dolunca
Uyumadan sofalar. (SES/GYŞ83)
Kim şu vurulmuş yatan, ova boyunca,
Bir kan çeşmesine açık durup avcu? (AMDŞ88)
Tozlar bulutmuşçana yol boyunca asılıp kalıyorlardı. (YKYÖ24)
II. Birleşik sınırlı/sız yer-yönelme zarfları
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sınırlı/sız yer-yönelme
zarfları
ba.{[(z+)K+z] + [(z+)K+z]} yapılı birleşik sınırlı/sız yeryönelme zarfları
(ta) ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A kadar/
İran’a, Turan’a kadar vura kıra girer, namına birçok şanlar,
şerefler ilave ederdi. (ÖSH 18)
Öfkelenmiş, delirmiş bir el, ta yukarılara, ustunlara kadar, orta
direkten fırlayıp yuvaları aşağı indiriyor, indirip fırlatıyor oraya
buraya, sonra koşarak başka bir eve, ahıra, samanlığa... (YKYÖ68)
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
Sadeddin bu son rakibi ortadan kaldırmak için elinde fetva, iki
günde Konya’dan Ankara’ya o zamana göre yıldırım süratiyle gelir
ve şehrin ayak takımını yarı beline kadar toprağa gömülü bu
kumandanı öldürmeğe ... mecbur eder. (AHTBŞ14)
baştan başa
Bir kuzeye doğru kayalığın ucunda baştan başa yürüyor, sonra
kayalığın ucunda geriye dönüyordu. (YKYÖ83)
dilden dile
Dilden dile vardı ulaştı. (MNBBD38)
elden ele
Bu ferman elden ele geçti. (MNBBD38)
ordan oraya
Ömrünüzce gezdiğiniz,
Ordan oraya askerlik, memurluk, başka işler,
Birdenbire,
İstasyon akasyalarının kokusu
Treniniz kalkıp gider. (CAK/GYŞ175)
... /+(n)DAn/ (ta) ... /+(n/y)A kadar/
Hotantoca’dan Esperanto’ya kadar milyarlarca insan her yerde,
her Tanrı’nın günü, yüzlerce dilden durmadan konuşur. (HTYS16)
Seni boydan boya sevmişim
Ta Kars’a kadar Edirne’den
Toprağını, taşını, dağlarını
Fırsat buldukça övmüşüm. (TU/GYŞ220)
bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sınırlı/sız yer-yönelme
zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
Gidip gelir o saraydan o saraya... (SÇRA26)
bir uçtan bir uca
İşte karşımdasın çiçekli bir dal gibi
Ufku bir uçtan bir uca kuşatan hilâl gibi (OT/GYŞ224)
bc.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sınırlı/sız yer-yönelme
zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
Nasıl on senede Malazgirt’ten Akdeniz kıyılarına bu toprağın
tanımadığı ve tatmadığı bir ideali taşıdı. (AHTBŞ19)
bd.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik sınırlı/sız yer-yönelme
zarfları
... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A kadar/
Sonradan öğrendiğime göre muhtelif çarşılarında on binlerce
zanaatçı çalışır, saraçlarının yaptığı eğerler, bütün şark
vilâyetlerine hatta Tebriz’e kadar gidermiş. (AHTBŞ25)
be.{[z+Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sınırlı/sız
yer-yönelme zarfları
(ta) ... /+(n)DAn/ (başlayarak) ... /+(n/y)A ... /+(n/y)A kadar/
O kadar ki Sinan denilince gözümün önünde son derece nispetli
yontulmuş bir mücevher dizisine benzeyen irili ufaklı binaları ta
Macaristan içerisinden başlayarak Akdeniz’e ve Basra Körfezi’ne
kadar iner. (AHTBŞ15)
04.SEBEP ZARFLARI
I.Tekli sebep zarfları
a.Yalın sebep zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın sebep zarfları
ne
Ne ters ters bakıyorsun? (OKYK49)
“Yak bizi, hadi ne duruyorsun?..” (SÇRA18)
Baharda geleceğim diyordun hani?
Haydi gel, daha ne bekliyorsun
İşte mevsim bahar ya! (BSE/GYŞ207)
nedensiz
Nedensiz sevindi. (HTYS42)
sebepsiz
Akları kıpkırmızı gözleriyle koğuşa uykulu uykulu baktı, sebepsiz
güldü. (OKYK61)
tevekkeli
Tevekkeli atalarımız işleyen demir pas
paslanmaktan yeğdir dememiş. (HTYS45)
tutmaz,
ab.Kelime grubundan oluşan yalın sebep zarfları
o zaman
O zaman hiç kimse oynamaz ki! (OKYK38)
aşınmak
ac.Cümlecikten oluşan yalın sebep zarfları
Kaldır dediniz de kaldırmadım mı? (OKYK29)
Onun içindir41 ki bundan böyle her zincir kırılışının başında
Ankara’nın adı geçecek ve her hürriyet mücâdelesi Sakarya!da,
İnönü’nde, Afyon’da, Kütahya ve Bursa yollarında ölenlerin ruhuna
kendiliğinden ithaf edilmiş bir dua olacaktır. (AHTBŞ4)
b.Türemiş sebep zarfları
Sebep zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+(n/y)A göre/
/-(y)A/ .../-(y)A/
/-(y)ArAk/
/+(n)CA/
çünkü
/dA/
/+(n)DA/
/+(n)DAn/
/+(n)DAn dolayı/
/+(n)DAn ötürü/
/+(n)DAn yana/
deyin
/-DIğIndAn/
/-DIkçA/
diye
/+(y)en/
/-(y)I/ .../-(y)I/
/-(y)IncA/
41
Bkz. 32. dipnot.
MORFEMİN
EKLENDİĞİ
ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
/-(y)Ip/
için
ile
ki
/+(y)lA/
mâdem
/-mAk üzere/
olarak
/-sA+/
+
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
ba.Kelimeden türemiş sebep zarfları
/+(n/y)A/
boşuna
Boşuna söylememiş bunu Shakespeare ustamız.
imdâda (çağır-) Birleşik fiilde.
Tut ki şâirsin, duramazsın kaskatı;
İmdâda çağırır sevdiğin sanatı,
Bildiğin şiirleri belki yüz kerre (GS/GYŞ211)
niye
“Niye gitsin, niye gitsin onun gibi yüz tâne güzel varmış köyünde.”
(YKYÖ90)
Niye baştan söylemedin bunu? (AHTBŞ41)
Ne bilecekti niye istediğini... (OKYK9)
şerefe
Vilâyet merkezlerinde ziyâfetten ziyâfete konarak şerefe kadeh
kaldırmak,... (HNZ/GYŞ45)
/+(n)DAn/
açlıktan
Zâten bu yüz elli Türk yolda açlıktan ölecekti. (ÖSH42)
korkudan
Sarı, kocaman ağızlı, korkudan kıyâmeti koparan ... [kırlangıç
yavruları] (YKYÖ68)
meraktan
Hasan meraktan çatlayacak. (YKYÖ81)
neden
Çiçekleri sularken akşamüstü,
Bol saçlı başında tembel bir örtü,
Yumuşak zincirlerini sürüyerekten
Eski bir şarkıyı tekrarlar, neden: (AMDŞ64)
O yıldızların neden Anadolu insanını ve bayramlarını zengin
ışıklarıyla aydınlatmadığını; neden soluk ve fukara ışıklarını
Anadolu’ya sakladığını düşünürdüm. (MNBBD190)
Ölür de her yanımız,
Sağ kalır, neden gözler? (NFKÇ125)
nereden
Rahmetli Paşa nereden de o lafı söylemiş. (HTYS80)
ondan
Aşkın bedendeki titrek eliyim
Ondan böyle oldum, sanma deliyim. (NC/GYŞ183)
Nusaybinli İskender Bora’nın teklif ettiği bu işi de ondan kabul
etmişti zâten. (HTYS45)
sevinçten
Sevinçten ağlayacaktı. (OKYK83)
soğuktan
Başta Beton, Fitil, Tavukçu, İzmirli tam on Âdembaba soğuktan
donarak öldü. (OKYK110)
susuzluktan
Şimdi Vire’yi reddedip teslim olmazsanız üç gün sonra susuzluktan
öleceksiniz. (ÖSH44)
şaşkınlıktan
Ve şaşkınlıktan, koskoca ve iri açılan binlerce gözün önünde
pâdişah atından indi. (MNBBD82)
şundan
Geçmemiş olamazdı, şundan olamazdı, çünkü –bakın şimdi
hatırladım- Türkçesi bozuk mihmandarım “su geçirmez” deyimini
beceremeyip “su yutmaz” demişti de, gülmüş, doğrultmuştum.
(HTYS83)
uğultudan
(...)
Uğultudan fark edilmez olunca konuştuğum
Kadınların sâhiden doğurduğuna
Toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum. (İÖ/GYŞ306)
üzüntüden
Evlatlar âileye âsi işte,
Bir çığ ki kopmuş gider, üzüntüden. (BN/GYŞ156)
yersizlikten
Aşıklar gece gündüz dinlemezler, yersizlikten bazen sabah
saatlerinde de burayı kullanıyorlar. (HTYS)
/+(n)DAn ötürü/
Yaratılanı hoş görürdü yaratandan ötürü. (MNBBD80)
/+(n)DAn yana/
Ölüler evlattan yana çırpınır. (NFKÇ405)
diye
Erkek diye taşa saplanıyoruz açıkçası! (OKYK86)
Güneş diye kalpteki güneşi söndürdüler. (NFKÇ411)
ne diye
-Ha ne diye dövdün buni, da! (OKYK50)
“Hoca ne diye beğenmedin bu güzel bardakları?” diye soran
dostuna o dik sesiyle: “Hakkı.” Demiş “bardaklar güzel ama bana
uymuyor.” (AHTBŞ40)
Yürü: Hâlâ, ne diye oyunda, oynaştasın?
Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın! (ANA/GYŞ77)
/+(y)en/
ihtiyaten
Koyu renk tek elbisesini giyer, aslında virgülüne kadar belleğinde
ama, yine de ihtiyaten daktilolu metni iç cebinde, ortaya çıkar,
topuklarını çarptırır, başını sert ve vakur bir hareketle öne eğer,
hâzirûnu selamlar, at başına benzettiği Anadolu haritası önüne
geçerdi. (HTYS52)
/(+im/nIn)/ için/+çin
Efsâneler sabahıydı benim için ramazan bayramlarının sabahı.
(MNBBD190)
Zil çalacak ... Siz derslere gireceksiniz bir bir
Zil çalacak, ziller çalacak benimçin, ...(ZÖD/GYŞ70)
İsmail uğradığı bu ret hakaretinden hiddetlendi; intikam için
padişahın toprağından geçti. (ÖSH 60)
Şafak Hanım Zübeyde’nin bavulunu öylesine canla başla
hazırlıyordu ki demek şu tutsaklık hücresinin boşalması o kadar
önemliydi onlar için. (SÇRA60)
Çünkü Tosun Bey bu cesaretiyle yakında beylerbeyi olacak, vezirlik
için çok beklemeyecek... ihtimal... evet, ihtimal daha sakalına kır
düşmeden padişahın mührüne nail olacaktı. (ÖSH11)
bunun için
Bunun için de, bütün gün koş oraya, koş buraya yorgun düşen
Âdembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24)
Fakat belki de bunun için bizi sırrın ta ortasına atar. (AHTBŞ59)
Bunun için binalarına, ticâret ve savaş filosu gemilerine, şehircilik
plânlarına bir bakmak yeter. (HTYS72)
ne için
İdâreden ne için çağrılabileceğini kestirmeye çalıştı. (OKYK9)
niçin
Mevsim niçin ölgün, bahçelere sor! (NFKÇ385)
Niçin “Başla” demiyor, peşin kendi başlayıp yolu açmıyordu?
(OKYK42)
Kalbim niçin bu kadar yabancı sen niye yoksun? (EB/GYŞ295)
onun için
Fakat gün gece ve onun için artık fark etmeyen gündüz
karanlıklarında da Zübeyde’nin kafasına şu soru takılırdı:
(SÇRA42)
/+(y)lA/
Cezaevi haberle çalkalanıyordu. (OKYK66)
Acılarla büküldüm kaldım. (SÇRA29)
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perişândır? (MAE/GYŞ4)
merakla
Merakla: “Bırak!..” dedi. (MNBBD81)
Çamaşırlar elden ele merakla dolaşıyor, şurasına burasına
bakılarak, sahibi üzerine fikirler yürütülüyor, en ayıp, belki de en
kışkırtıcı şeyler ileri süren Nedime Abla’nın sözlerine kahkahalarla
gülünüyordu. (OKYK99)
Selahaddin merakla “Nasıl yaktı?” diye tekrar sordu. (ÖSH99)
özellikle
Ben demedi özellikle. (HTYS41)
olarak42
Uzun boylu Horasan eri, yukarıdan aşağı inerken hediye olarak her
inişinde bir mendil dolusu kar getirirdi Veli Baba’ya... (MNBBD19)
/-sA+/
nedense
Av köpeklerinin ve bir miktar nankör kalabilmelerine karşın
kedilerin yağcılığını bir derece anlıyorum da, papağanlara nedense
daha bir tutuluyorum. (HTYS23)
Çok ümit verici başlamıştı ama, sesi nedense yarıda söndü.
(HTYS35)
öyleyse
Öyle bir anlattım ki, dayanamadı, bir mektup yazayım öyleyse,
dedi... (OKYK95)
bb.Kelime grubundan türemiş sebep zarfları
/+(n/y)A/
... adına
Tıpkı ilk fâtihler gibi oradan Anadolu’nun içine doğru yürür; oradan
başlayarak yurdumuzu, milletimizin târihî hakları adına yeni
42
Bu zarf, Cck+z biçiminde de değerlendirilebilirdi. Ancak kalıplaştığı için bir edat olarak
alındı.
baştan fethederiz. (AHTBŞ68)
Padişahımız Süleyman Gazi aşkına şu sözümü dinleyiniz. (ÖSH 77)
Tıpkı ilk fâtihler gibi oradan Anadolu’nun içine doğru yürür; oradan
başlayarak yurdumuzu milletimizin tarihi hakları adına yeni baştan
fethederiz. (AHTBŞ68)
Allah aşkına
-Yapma Kaptan, dedi, alıştırma bu serserileri Allah aşkına!
(OKYK30)
bir bakıma
Bunun için Timurlenk’in Senirkent’e uğraması bir bakıma hayırlı
olmuş. (MNBBD159)
ne güne (dur-) Birleşik fiilde.
Yoksa Kaptan’ın Rize köylerinden birindeki kırış kırış annesi ne
güne duruyordu. (OKYK101)
... uğruna
Bir iman istiyorum uğruna baş koyacak. (BKÇ/GYŞ114)
Böyle bir itham, canını devleti uğruna nezr etmiş bir insan için ne
acı bir tahkir, ne acı bir küfürdü. (ÖSH19)
... üstüne/üzerine/üzre
Her gün duanın üstüne bir sofra hazır hale geldi.(MNBBD68)
M.Ali toprağın üzerinde öylece gözleri yarı kapalı, kıpırtısızca
kalıvermişti de anasının tiz çığlıkları üzerine ayılmış, can bağı bu
çığlıklara tutunmuş ve gözlerini açmıştı... (SÇRA53)
Üç kız, babalarının ölümü üzerine şapkaları, uzun mantolarıyla
çıkıp geldiler. (SÇRA27)
Uzun boylu Horasan eri, ünü bütün çevreyi saran Veli Baba’yı
orada bırakıp ulu buyruk üzerine şehre indi. (MNBBD20)
Derviş Yunus, bu izin üzre artık geceye dönen akşam üstü dergâhtan
çıktı. (MNBBD67)
bu söz üstüne
Şeyh susmadı; susması gerekti bu söz üstüne, halbuki susmadı.
(MNBBD105)
Bu söz üstüne ev tepeden tırnağa sevindi. (SÇRA25)
bu söz üzerine
Herkes, bu söz üzerine doğru minâreyi eğri görecekti. (MNBBD40)
... yere
nâfile yere
Nâfile yere kanınızı döktürmeyin. (ÖSH31)
boş yere
Doğrulun mezarlarınızdan
Boş yere harcadığım günler. (AMDŞ82)
/+(n)DA/
Bu durumda çıtkırıldım bir Paris saati kim bilir kaç kere tamirciye
giderdi. (HTYS73)
/+(n)DAn/
Öyle bir devim ki, ben, hakikatte pireyim,
Bir delik gösterin de, utancımdan gireyim. (NFKÇ103)
Hayır, gelecek olanın genç ve güzel bir kadın olmasından
memnundu ve Cavide’yi gerçekten güzel ve müstesna buluyordu.
(AHTMB20)
Öbür burçtaki düşman, korkusundan kaçmaya başladı. (ÖSH99)
Kaya Ali hırsından neredeyse ağlayacaktı. (OKYK16)
İsmail uğradığı bu ret hakaretinden hiddetlendi; intikam için
padişahın toprağından geçti. (ÖSH60)
... yüzden
bu yüzden
Bu yüzden insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı.
(MNBBD49)
Bu yüzden küçük bir pırlantaya benzeyen güzelliğini ben ancak
Erzurum’a üçüncü gidişimde duyabildim. (AHTBŞ52)
Bu yüzden de kendisini kuşlara, böceklere vurmuştu. (YKYÖ11)
o yüzden
O yüzden günleri, haftaları saymaktan vazgeçmişti. (SÇRA70)
... yüzünden
Bırak onu da evine gitsin, başına bir iş açacaksın bu sürtük
yüzünden... (YKYÖ26)
Necati Özmeriç Paşa ikinci ayında gut yüzünden yürüyemez oldu.
(HTYS45)
Halk gözünde kazandığı değer yüzünden üzerine bir ululuk
gelmişti. (MNBBD49)
Yıllar önce, babasını kan gütme yüzünden rıhtım kahvesinde
vurdukları günün gecesi kara haber tez ulaşmış evi ciğerinden
yakmıştı. (OKYK20)
Şu saadet yüzünden açmışız aramızı
Bu ağaçtan, bu yıldızdan, bu kuştan. (MCA/GYŞ147)
Hasan çok çok kötü bir iş yapmıştı, anaydı, anaydı ya, onun
yüzünden de hortlayan, olmadık hâllere düşen babaydı. (YKYÖ49)
Çekip gitmek diyemiyorum hep senin yüzünden (KAE/GYŞ253)
bunun yüzünden
Bir tânesi bunun yüzünden içerde yatıyor. (YKYÖ26)
/+(n)DAn dolayı/
Çok uzun ve çok kaba olan burnundan dolayı bu çobanın adına
halk “Burun” deyip çıkmıştır işin içinden. (MNBBD112)
Hasan bu davranıştan dolayı değişivermişti bir anda. (YKYÖ61)
/+(n)DAn ötürü/
Tutmaz elim, topal ayağım uğru,
Amansız kara bahtımdan ötürü
Kan ter dolandığım yollar gölgesi. (AMDŞ122)
için
Üsküdar çeşmesi candan su verir yaşlılara,
Ama ölmüşlerinin canı için sır vermez.
Kamyonlar ağıldar deli, Allah’a emânet. (TSH/GYŞ259)
ile
İşveyle bürünmüş tüle, bin zevk ile yorgun,
İranlı prenses gibidir şimdi Amasra. (MÇ/GYŞ197)
Daha sâde bir planla yapılmış olan Ulu Câmi, beş beşikli içi ile
mağrip câmilerini hatırlatır. (AHTBŞ50)
/+(y)lA/
Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk,
O gün başucuma karalarla gel. (NFKÇ199)
Üzme yetişir, üzme firâkınla harâbım. (MCA/GYŞ148)
Saat 6.30 dan sonra Metris Tepe’den gördüğüm vaziyet: Gündüzbey
şimalinde sabahtan beri sebat eden ve dümdar olması muhtemel
bulunan bir düşman müfrezesi sağ cenah grubunun taarruzuyla
gayri muntazam çekiliyor. (AHTBŞ18)
Ben, misâfir odasındaki kapı,
Dostlarla, tanıdıklarla canciğer,
Sahte gülüşlerle perişan; (MNK/GYŞ247)
... /-DIğI/ bahanesiyle
Oğlu II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in veziri o çok zâlim, olabildiğine
hâris Sâdeddin Köpek rakipleri olan ümerâyı pâdişahın zaafından
istifâde ederek bir bir ortadan kaldırırken emir-ül-ümerâ Tâceddin
Pervâneyi de vaktiyle bir muganniye ile nikahsız yaşadığı
bahânesiyle Konya ulemâsından aldığı bir fetvâ ile burada recm
ettirir. (AHTBŞ14)
bu gidişle
Şu motor bu gidişle gizli kayaya bindirecek. (HTYS24)
... dolayısıyla
Horoz yarışı dolayısıyla bu sabaha ortak çok. (HTYS38)
... vesilesiyle
Gürcüce’ye çevrilip Tiflis’te basılan bir kitabım vesilesiyle
oradaydım. (HTYS69)
olarak43
Kendi adı ile tanınan camii bu muıhasara günlerinin hâtırası
olarak yaptırmış yahut da o günlerde tâmir ettirmiş olması çok
mümkündür. (AHTBŞ13)
43
Bkz. 32. dipnot
bc.Cümlecikten türemiş sebep zarfları
/(-mA(ğ))+(/n/y)A/
Şam her gün yeni bir fetih haberiyle seviniyor, câmiler şenleniyor,
Allah’a şükretmeye koşan halkı mâbetler almıyordu. (ÖSH93)
Bu tecrübeler arasında Türk mimarisi de kendine bir üslûp
yaratmağa çalışıyordu. (AHTBŞ6)
Öyle kocaman ki giyeceği hırka
Ne makas var onu biçmeye, ne culka. (AMDŞ137)
Demek okumağa gitti İncinar İstanbul’a... (SÇRA9)
/(-DığI)+nA göre/
Anası öldüğüne göre sılasında bekleyeni yoktu. (OKYK24)
çünkü...
O eski bir güvercindi, çünkü tenhaydı şehirler, (ÜT/GYŞ289)
Geçmemiş olamazdı, şundan olamazdı, çünkü –bakın şimdi
hatırladım- Türkçesi bozuk mihmandarım “su geçirmez” deyimini
beceremeyip “su yutmaz” demişti de, gülmüş, doğrultmuştum.
(HTYS83)
Düşman galiba burasını yalnız müdafaa için yapmış, çünkü hem
kapısı çok dar hem de bir meydana doğru açılmıyor. (ÖSH40)
/dA/
De gidin siz de Allah’ın işi gücü yok da yüz tane Esme yaratsın
özene bezene. (YKYÖ90)
Şimdiye kadar ben sana kıyamadım da söylemedim. (YKYÖ50)
/(-mAk)+tA/
“Vire”yi zâten bozmasını hiç düşünmeyen şövalyeler, bu teminatı
vermekte bir beis görmediler. (ÖSH 43)
Yüreğindeki olanca kanı beynine, beynindeki olanca kanı yüreğine
taşımakta zorluk çekiyordu. (MNBBD17)
/-DIğIndAn/
Doğudan gelen bir Türk, Batı’da kuvvetlenen bir Türk’ü perişan
etmekle ne kazanmış bilinmez bilinmesine ya, bir küffar ehli bu
işten kazançlı çıktığından kardeşin kardeşe saldırması acâyip
düşmüş. (MNBBD158)
Öldürüp de, babasının kanı yerde kalmışsa, kalıp da babasını
hortlatmışsa, o hortlak da kıyamete kadar kanı yerde kaldığından,
yeryüzünü her gece hortlayarak cehennem acısında çığrışarak, bin
bir kılığa girerek dolaşıyorsa... [ölmeli](YKYÖ63)
Diplerde toprak, un yumuşaklığında olduğundan köklerimin
tutunduğu yerden hiç acı duymadan sıyrıldım. (SÇRA23)
/(-mA(k))+DAn/
Kethüda gibi bu sessiz, bu manasız beklemeden bütün askerler
sıkılıyorlar, bir şey anlatamıyorlardı. (ÖSH27)
İlkokul çocuklarını toparlamaya
bekletilmekten hoşlanmaz. (HTYS)
gelen
minibüsün
şoförü
Günün birinde tersoya gelip yek yemeğe muhtaç olmaktan
korkuyorum. (OKYK76)
deyin (hlk.) Bkz. diye
Kurulma sevdiğim güzelim deyin (AVŞ/GYŞ15)
/-DIkçA/
Sevgimiz arttıkça sen biraz daha tedirgin olurdun. (TBYDBY13)
diye
“Yapacak çok daha önemli işleri olan bir insanım” diye kesip attı.
(HTYS)
Ve aslı olmayan bir şeye,
Beni bunca yıl inandırdı diye,
Dargın öleceğim Fuzuli’ye... (HH/GYŞ293)
Kutsal bir ses diye içinde saklanmıştır. (MNBBD112)
Köylü, bütün ömrünce Tanrısını bir kere bile anmamış, peygamberin
adını dahi ağzına almamış bu adamın, müslümandır diye namazını
kılmak istemedi. (MNBBD12)
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel (CS/GYŞ261)
ne olur ne olmaz diye
Fakat hemen herkes ne olur ne olmaz diye çadırda kalmasını tavsiye
ediyordu. (AHTBŞ44)
/-(y)IncA/
Hasan, bunu duyunca, elleriyle yüzünü kapatıp eve koştu, kendini
sedire atıp kıpırdamadan ölü gibi orada durdu kaldı. (YKYÖ65)
Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece
onu altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26)
Bak o doğunca itibârımız, bereketimiz, malımız nasıl da çoğaldı?
(SÇRA53)
/-(y)Ip/
Dolmuş Koca Sinan’ın gözbebekleri ama, genç köylüden utanıp
ağlayamamış. (MNBBD78)
/-DIğI/ için
Osmanlı toprağına geçtiği için özür diliyor, birbiri arkasına elçiler
gönderiyordu. (ÖSH60)
Sabahları acıktığı için haklı
Gününü kazanıp kurtardı diye güzel (CS/GYŞ261)
Başka bir şey yapamadığı için sâdece hatırlatıyordu. (AHTBŞ28)
/-DIğI/ için (midir nedir)
Çocukluğumda, hep sümbül sabahlarına uyandırdığı için midir
nedir ramazan bayramını daha çok severim. (MNBBD190)
/-mAk/ için
Verse üç gün önceden hazırlığa girişecek, saç yaptıracak, işi
önemseyip elbise beğenmeyecek, ele güne küçük düşmemek için
kendini zora sokacak. (HTYS61)
-Ve bir Bayrak dalgalanmak için
-Rüzgâr bekliyor. (ANA/GYŞ73)
Sanki günahlarımı semâya yazmak için
Yontulmuş kalemlerdir upuzun minâreler. (CST/GYŞ118)
Uykusunu kaçırmak için konuşmaya başladı. (YKYÖ61)
/-mAsI/ için
Hatta gömülmesi için yanına sokulmak lâzımdır. (AHTBŞ52)
ki
Camekânlı tezgâhı o kadar dardır ki içine ancak kendi sığar,
müşteri dışarda durur, konuşur. (HTYS75)
Kuru Kadı, gittikçe öyle serseri, öyle perişan, öyle perişan oldu ki ...
kendisini o kadar seven Vali Ahmet Bey bile Budin’den gelince, onun
hallerine dayanamadı. (ÖSH82)
İçlerine bir kurt düşmüş olacak ki Dursun’a da, Hasan’a da
duyuracak biçimde beddualar ettiler. (YKYÖ54)
Zâten güneş o kadar sakin o kadar hareketsiz bir halde alçalıyordu
ki dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyâde kulaklarımızda
toplanmıştı. (AHTBŞ69)
Babasının bir yılan, kocaman , çıngıraklı bir yılan donuna
girdiğini de söylemiş olacak ki, köylüleri gözlerinin kocaman
kocaman açıldığını anımsıyor. (YKYÖ61)
/(-mAk)+lA/
Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli,
Çok büyük bir işi görmekle yorulmuş belli;(YKKGK11)
Ömrübillah güneşi üzerine doğurmamış olmakla övünüyor.
(HTYS8)
mâdem ...
Mâdem güzeldin yakmak sana düştü
Yani bir sönmeyen kor cana düştü. (ATO/GYŞ267)
(/-mAk/) üzere
Ismarlananları almak üzere Tavukçu, elinde bütün bir beş liralık,
koğuştan fırlarken kapıda İzmirli Kenan’a rastladı. (OKYK34)
İşin fenası şu idi: Bu hayat bir daha dönmemek üzere kaybolmuştu.
(AHTBŞ30)
II.Birleşik sebep zarfları
a.Yalın + yalın yapılı birleşik sebep zarfları
aa.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø]}yapılı birleşik sebep zarfları
koş oraya, koş buraya
Bunun için de, bütün gün koş oraya, koş buraya yorgun düşen
Âdembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24)
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sebep zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik sebep zarfları
... /-(y)A/ ... /-(y)A/
söküle söküle
Bu gömlek dikiş tutmaz hep söküle söküle;
Bütüne gel deseler ve gitsek güle güle... (NFKÇ448)
... /+(n/y)A/ ... (/+In/im/) için
kime
kimin için
Kime, kimin için, kimden medet umacaktı? (MNBBD68)
... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/
sevinçten
heyecandan
Sevinçten, heyecandan gözleri yaşardı. (ÖSH57)
... /-(y)I/ ... /-(y)I/ (hlk.)
konuşmayı konuşmayı (hlk.)
Konuşmayı konuşmayı dilini unutacak gibi olmuştur. (MNBBD112)
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
içkilerle âlemlerle
İçkilerle âlemlerle kendini unutursun ancak, zamanı durduramazsın.
(MNBBD176)
korkuyla
saygıyla
Korkuyla, saygıyla ürkerek yaklaşıyordu ona en yırtık, en soytarı
mahpus bile. (YKYÖ16)
şaşkınlıkla
korkuyla
Gözleri şaşkınlıkla, korkuyla alabildiğine açılmış. (OKYK101)
bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sebep zarfları
... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/
Ver güzelim ver yiğidim ver
Pir aşkına, fakir aşkına (MCA/GYŞ146)
Mukarripler, vezirler, cellatlar, muharipler
sabrına, tahammülüne şaşıyorlardı. (ÖSH69)
hükümdarlarının
... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/
... yüzünden
... yüzünden
Asma Esme yüzünden, onun sevdası yüzünden bu yörelerde çok
ünlenmişti. (YKYÖ26)
... /+(n)DAn yana/ ... /+(n)DAn/
Kopmuş gidiyor dallarımdan...
Hayır, başımdan yana değil
Uykusuzluğum, ellerimden. (AMDŞ59)
bc.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik sebep zarfları
... /(-(y)IşI)+(n)DAn/ ... /(-(y)IşI)+(n)DAn/
Derviş Yunus’un o el bağlayışından bu boyun büküşünden o saatte
anladı. (MNBBD67)
... diye ... diye
Bu mu? Bu başlamak onun adıyla
Yalın bir söz olsun diye
Sonsuz bir yaz olsun diye (Öİ/GYŞ288)
... /-mAk/ için ... /-mAk/ için
Zâten ben Evliya Çelebi’yi tenkit etmek için değil, ona inanmak
için okurum. (AHTBŞ16)
bd.{[z+Cck] + [z+Cck]} yapılı birleşik sebep zarfları
çünkü .... çünkü ....
Seviyorum bu toprakları,
Çünkü tanıyorum,
Çünkü bu toprağın ateşiyle yanıyorum,
Bu toprağın derdini duyuyorum ta... (HNZ/GYŞ45)
be.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sebep zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/
Sanırım çoğu evden, ana babalarından yakınır. (HTYS13)
... için ... için
Çarçabuk, câmiin yanına, bir hamam yaptırtmış... işçiler için, genç
işçiler için daha çok. (MNBBD78)
bf.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik sebep zarfları
... /+(n)DAn dolayı/ ... /+(n/y)lA/
Nihâyet karşısındakini kandıramadığını gören âşık misâfir bu
mâsum arzusuna set çeken Hoca’yı inadından dolayı küfürle itham
ederek tabancaya sarıldı. (AHTBŞ41)
bg.{[K+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik sebep zarfları
... /+(n/y)A/ ... /(-mA(k))+tA/
inadına
... -makta
Hatta öğle tatilinde voleybol ya da çift kale oynayan gençler, topu
onun önüne mahsus yuvarlasalar bile, o inadına, usta ayakları ile
afili bir vuruş yerine topu eline alıp geri atmakta ısrar ediyordu.
(HTYS50)
bh.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik sebep zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/
Terden, yağmurdan ve hareketten bu mum mühür yerinden
oynamıştı. (ÖSH16)
bi.{[Cck+z] + [Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik sebep zarfları
... /-sA+/ ... /-sA+/ ... /-sA+/
Öldürüp de, babasının kanı yerde kalmışsa, kalıp da babasını
hortlatmışsa, o hortlak da kıyamete kadar kanı yerde kaldığından,
yeryüzünü her gece hortlayarak cehennem acısında çığrışarak, bin
bir kılığa girerek dolaşıyorsa... [ölmeli](YKYÖ63)
05.NİCELİK ZARFLARI
I.Tekli Nicelik zarfları
a.Yalın nicelik zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın nicelik zarfları
az
Bu burjuvazi değilse bile partizanın ve çarşının şehri idâresi
demektir ki şark târihinde az tesâdüf edilir. (AHTBŞ15)
Kaptan’la dargın oldukları
yalvarmamıştı. (OKYK45)
sıra
az
zılgıtını
yememiş,
az
Az yanımda kal, çocukluğum,
Temiz yürekli, uysal çocukluğum... (ZOS/GYŞ121)
az [gel-] birleşik fiilde.
Sezar’a çok gelen dünya...
Yavuz Sultan Selim’e az... (NYG/GYŞ246)
aşırı
Çocuk buraya dek yalnız başına gelmekten ve engellenmemiş
olmaktan aşırı memnundu. (HTYS46)
azıcık
Azıcık ferahladı. (ÖSH89)
bir
Dost dost diye deli derviş gezdiğim,
Bir ağladığım, bir güleyazdığım
Adını dağa taşa kazıdığım
Benim bir tânem dost, gözümün nuru! (AMDŞ122)
Bir öldün de beni binbir öldürdün! (NFKÇ385)
Bir gidilip bir gelinecektir. (MKYİ12)
biraz
Belki de bu kapalı kış aylarının beslediği sohbet yüzünden hemen
her Erzurumlu nükteci, biraz hicivcidir. (AHTBŞ38)
Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmak’ın içinden, suda ve ışıkta
yunup arınmış bir ses: “Bâyezid ... hey Bâyezid ... biraz da bu yana
gel bakalım...” (MNBBD179)
Biraz eğildi. (ÖSH73)
birazcık
Hasan birazcık sıkılarak: .... “Benim adım da Hasan, aşağı
Anavarza’dan, çolaklardan olurum.” [dedi] (YKYÖ60)
bütün
Altı buçuk yıl emeğim;
Gönlüm, elim, göz bebeğim
Eskidi sırtında bütün.
çok
Müjdeyi verdiyse çok mu önemliydi? (OKYK15)
Yeniçeriler, bir kurşunla yaralanan Zondi’yi diri diri yakalamaya
çok çalıştılar. (ÖSH 26)
Asma Esme yüzünden, onun sevdası yüzünden bu yörelerde çok
ünlenmişti. (YKYÖ26)
çok (gel-) birleşik fiilde.
Sezar’a çok gelen dünya...
Yavuz Sultan Selim’e az... (NYG/GYŞ246)
daha
Günlerden bir gün Medine’nin ünlü sıcağı daha da arttı ve alınan
her soluk, bir kızgın kum tânesi olup soluk borusuna dizilir oldu.
(MNBBD9)
Fakat bu değişme daha yavaş olacak, yere atılarak kırılan büyük
fanus yağı tükendiği için kendi kendine karararak sönecekti.
(AHTBŞ30)
Yüzündeki kırışıklıklar daha artmış, gözleri daha yitirmiştir nurunu.
(OKYK102)
deliksiz
durup köşe başında deliksiz dinlesem. (Aİ/GYŞ202)
en
Yakutiye’nin içi plan bakımından Doğu Anadolu’nun en dikkate
değer eseridir. (AHTBŞ50)
En yakın kasabaya ancak iki üç günde gidebilirdi. (ÖSH37)
En çok af ya da bir başka yolla çıkışını düşünmek hoşuna gidiyordu.
(OKYK101)
fazla
Fazla ağrıyor kolum, yok yok başım... (GS/GYŞ209)
Kendi evinin bir başkasının evi hâline girmesi bile onu fazla
üzmemişti... (SÇRA60)
Çamaşırı iyi yıka, ütüle, mangırı fazla verir dedim... (OKYK91)
fena
Sürmeli’den fena korkmuştu Aysel. (OKYK78)
gâyet
Gâyet uzak, gâyet karanlık şeyler düşünüyor. (ÖSH58)
hayli
72’nci Koğuş’a yatakla yorganın girişi hayli cümbüşlü oldu.
(OKYK28)
O yağmurda otobüs kuyruğunda hayli bekledim. (HTYS79)
hep
Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış... (NFKÇ422)
hiç
Şimdiye kadar hiç girmemişti. (OKYK54)
Geldi yorgun ve hazin,
Hiç de sezdirmeksizin,
Sularda kabrimizin,
Yolunu açan vapor... (NFKÇ162)
Hiç tanımadığı dehâlı çocuklar müstakbel zaferlerin kumandanları
henüz söylenmemiş şiirlerin şâirleri, henüz yükselmemiş şâheser
yapıların mimarları, henüz duyulmamış nağmelerin bestekârları,
etrafında, henüz açmamış bir fecrin gülleri gibi dolaşmıyorlar
mıydı? (AHTBŞ19)
kısa (kes-) birleşik fiilde.
Kaptan kısa kesmek istedi. (OKYK30)
kıt
Kazma ile dövmeyince kıt verdi. (AVŞ/GYŞ16)
nâdir
Anadolu’nun o pek nâdir yumuşayan nâdir gülen yüzü, ramazanda
uhrevileşip, bayramda dinlenirdi. (MNBBD190)
nasıl
Yarabbi, nasıl güzeldi o serüven! (AMDŞ70)
Bak o doğunca itibârımız, bereketimiz, malımız nasıl da çoğaldı?
(SÇRA53)
Bu gece ne kadar hoş yıldızlar nasıl parlak (NC/GYŞ184)
ne
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla! (AMDŞ63)
Bulutlar ne güzel bulutlardır onlar,
Hep öyle başımın üstünde dursunlar
Menekşe rengi, kan rengi, toprak rengi... (AMDŞ88)
öyle
Bunu da öyle uzun boylu düşünüp değil içgüdüsüyle bulmuştur.
(HTYS46)
pek
Evliya Çelebi’nin Ankarası, muasırı olan yahut sonradan gelen
seyyahlarınkine pek benzemez. (AHTBŞ16)
Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım;
Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım.
(MAE/GYŞ3)
Bu tâkipte Dergâh-ı âli mensuplarından ve pâdişahın gözdelerinden
pek genç bir kahraman olan Tosun Bey yine kendini gösterdi.
(ÖSH10)
sık
Aynı vapurda giderler de sık rastlaşmazlar. (HTYS45)
tamâmen
Fakat papazın maşlahı yoktu; tamâmen yanmıştı, kül olmuştu.
(MNBBD46)
tekmil
Bizi parçalarlar tekmil. (OKYK85)
yarı
Kısım kapılarının açıldığı meydan yerini, kirli beton merdivenleri,
üçer beşer volta vurulan yarı karanlık dehlizleri geçip 72’nci
Koğuş’tan içeri girdiler. (OKYK19)
Yer yer ayıp resimler, ayıp sözler yazılı kirli duvarların önlerine
serilip yatanlarsa, yarı örtük gözleriyle kimbilir ne düşünerek, bazan
saatlerce uzanıyor, acıkıp susayınca, ya da su dökecekleri geldi mi
koğuştan çıkıyorlardı. (OKYK8)
ziyâde
evvelce biz bu tenhalarda
ziyâde gülüşürdük (Aİ/GYŞ203)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın nicelik zarfları
adamakıllı
Kesenin ağzını da adamakıllı açmıştı. (OKYK100)
adım adım
Ey genç adam, yolumu adım adım bilirsin! (NFKÇ467)
(pek) az
Sıla hasreti bu kadar geniş bir bayrağı pek az açmıştır. (AHTBŞ55)
az çok
O gece yıldız dağının eteğinde yatarken, benim çocuk hayâlim,
bugün bile ne olduğunu bilmediğim, fakat hangi derin kaynaklardan
geldiğini az çok tahmin edebildiğim bu tesirin altında idi.
(AHTBŞ24)
az daha
Az daha sokuluyor yanına. (OKYK101)
(daha) beter
Kemerli bağrışmalarıyla ölümü hatırlatan küfürbaz karga sürüleri,
bulutlu donuk hüznünü daha beter arttırıyordu. (ÖSH23)
... bir
bin bir
Bir öldün de beni bin bir öldürdün! (NFKÇ385)
binde bir
Binde bir daldığı yerlerden sıyrılır, işinin ateşini söndürecek bir
şeyler istermiş. (SÇRA72)
daha bir
Av köpeklerinin ve bir miktar nankör kalabilmelerine karşın
kedilerin yağcılığını bir derece anlıyorum da, papağanlara nedense
daha bir tutuluyorum. (HTYS23)
Bizim üçüncü katın ukala penceresi aşağıdan yukarı perspektifle
bana daha da bir ukâla ve sevimsiz geldi birden. (HTYS27)
ikide bir
Bu kabına sığmaz genç gelin ikide bir yalın ayak çıkar gelir, sofanın
bir kıyısına yahut merdiven başına öksüz gözlerle oturuverirdi.
(SÇRA69)
şöyle bir
Yıldız Dağı’nın dibinde, gecenin dört bir yandan getirip çadırımızın
üzerine yıktığı bin türlü ses ve uğultu arasında ben hep bu dağın
şöyle bir gördüğüm mağrur ve dumanlı başını düşünmüştüm.
(AHTBŞ23)
bir adım
Bir adım ilerledi. (ÖSH88)
bir derece
Yazın bir derece anlıyorum da, dışarda rüzgâr sulu karı savururken,
karayel kıyılarda ıslıklar çalarken, üstelik de su karadan daha ılık
iken, kayanın üstünde sırtını karayelin ayazına vermenin âlemi
nedir, kestiremiyorum. (HTYS12)
bir iki
Tavukçu oralarda bir iki dolandıktan sonra usullacık dışarı kaydı.
(OKYK39)
Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu
martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur
atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19)
bir karış
Bir karış bile yükselemem yerimden,
Hasretle büyük, geniş semalara bakarım:
Toprak beni dâima çeker eteklerimden... (CKS/GYŞ85)
bir miktar
Av köpeklerinin ve bir miktar nankör kalabilmelerine karşın
kedilerin yağcılığını bir derece anlıyorum da, papağanlara nedense
daha bir tutuluyorum. (HTYS23)
bol bol
Bahşişini alır, mektubu verir, çayını, kahvesini, bol bol, cıgarasını
içer, ille Kaya Ali’nin ters ters bakışını geride bırakıp basar giderdi.
(OKYK103)
Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz,
Dönün takım takım, kol kol dönünüz,
Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz,
Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51)
Erzurum’da bu konuşma ustalarının birini bol bol dinlediğim
hikayeleriyle birini de şahsen tanıdım. (AHTBŞ39)
büsbütün
Halis yün yerine bir takım paçavralarla ne idüğü belirsiz kıtıklar,
kabarmak şöyle dursun, uğraştıkça büsbütün topaklanıyordu.
(OKYK31)
Yaşanmış hayat unutulmuyor, ne de büsbütün kayboluyor, ne yapıp
yapıp bugünün veyahut dünün terkibine giriyor. (AHTBŞ15)
Büsbütün arkasız sanmayalım kendimizi. (SÇRA16)
bütün bütün
Ortalık bütün bütün kararıyor, gece oluyordu. (ÖSH26)
çanak çanak (ye-) Birleşik fiilde.
Çanak çanak yerdik. (SÇRA9)
(daha) çok
Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nispetle daha çok
toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61)
(en) çok
En çok af ya da bir başka yolla çıkışını düşünmek hoşuna gidiyordu.
(OKYK101)
Siz inanmayın başka şeye
Ben en çok sevmesini bilirim. (İM/GYŞ179)
çok çok
Hasan kekeledi: “Çok çok iyi uyudum” dedi yüzü kıpkırmızı kesilip
yanarak. (YKYÖ62)
Hasan çok çok kötü bir iş yapmıştı, anaydı, anaydı ya, onun
yüzünden de hortlayan, olmadık hâllere düşen babaydı. (YKYÖ49)
... defa(lar)
Erzurum’a üç defa, üçünde de ayrı ayrı yollardan gittim.
(AHTBŞ21)
birçok defa
Birçok defa gazâ etmiştir. (ÖSH61)
Atatürk’ü Konya’da, Ankara’da, İstanbul’da birçok defa gördüm.
(AHTBŞ47)
bir defa
Hangi deredeysen bir defa seslen (BK/GYŞ255)
Gün saltanatıyle gitti mi bir defa
Yalnızlığımızla doldurup her yeri
Bir renk çığlığı içinde bahçemizden,
Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan
Lavanta çiçeği kokan kederleri; (AMDŞ36)
Nasıl unutur nasıl
Ömründe bir defa44 Kâzım’ın türküsünü dinleyen... (BRE/GYŞ126)
birkaç defa
Ve o günkü iltifâtının verdiği rahatlıkla birkaç defa elini de öptüm.
(AHTBŞ47)
Öyle ki aynı fıkrayı, herkesin âdeta zarûri olarak günde birkaç
44
Bu zarf “ömründe birkaç defa” biçimiyle alınabilirdi. Ancak bu yapı henüz kalıplaşma
sürecini bitirmemiş olduğundan ayrı ayrı ele alındı. “ömründe” kısmı, sürekli zaman zarfı
olarak değerlendirildi.
defa45 birbirine rastladığı bu şehirde bir saat içinde yirmi kişi birden
size anlatabilirdi. (AHTBŞ7)
çok defa
Çok defa sâkin beyaz duvarların arkasından yerleri sarsan
patlamalar duyulurdu. (ÖSH94)
Çok defa Ankara ovasına bakarken Hacı Bayram’ın ömrünün
sonuna kadar müritleriyle ekip biçtiği tarlaları düşünürüm.
(AHTBŞ10)
kaç defa
Kaç defa Cebeci’de veya Kale’de bu evlerden birinde oturmağı
düşündüm. (AHTBŞ6)
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle
Ama her defasında geri döndüm seninle. (YBB/GYŞ284)
kaç defalar
Kendi isteyerek kalmış, kaç defalar düşmanı bozmuştu. (ÖSH52)
dirhem dirhem (hatırını d.d. say-) Birleşik fiilde.
Ağamız senin hatırını dirhem dirhem sayıyor. (OKYK49)
(en) fazla
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla. (AMDŞ63)
(On yıl daha) fazla
On yıl daha fazla ihtiyarladı... (SÇRA54)
( Ne) güzel
Bu maviyi biliyorum, Boğaz’dan,
Ne güzel yakışmış gözlerinize. (NÖ/GYŞ219)
45
Bu zarf “günde birkaç defa” biçimiyle alınabilirdi. Ancak bu yapı henüz kalıplaşma
sürecini bitirmemiş olduğundan ayrı ayrı ele alındı. “günde” kısmı, sürekli zaman zarfı olarak
değerlendirildi.
hemen hiç
Buluşlarında hemen hiç yanılmayan Sadrazam Keçeci Fuad Paşa
ise “Osmanlı tarihinin dibâcesi” diyerek bu mazi damgasını başka
şekilde belirtir. (AHTBŞ107)
kat kat
Gözler ve gönüllerde, bu efsun ile, hilkat
Yükseldi, derinleşti ve enginledi kat kat. (FNÇ/GYŞ30)
... kere/kerre/kerecik
bin bir kere
Anasının güzelliğini bin bir kere bir daha bir daha söyledi.
(YKYÖ87)
birkaç kere
Çocuk, hikâyeleri dinliyor dinliyor, yalnızca birkaç kere kirpiklerini
oynatıyor üst üste, başkaca hiçbir yeri kıpırdamıyordu. (YKYÖ16)
bir kere
Yolda karşılaştığımız tanıdıklarla, durup konuşuyor, her açık
dükkâna bir kere uğruyorduk. (AHTBŞ68)
kaç kere
Bu durumda çıtkırıldım bir Paris saati kim bilir kaç kere tamirciye
giderdi. (HTYS73)
Ben babanla Adana’ya gidip iki kişi tek başımıza kaç kere bar
kapatmıştık. (YKYÖ57)
Kaç kere verdik Başçavuş. (OKYK72)
daha bir kerre
Baktım: Konuşurken daha bir kerre güzeldin,
İstanbul’u duydum daha bir kerre sesinde. (YKB/GYŞ7)
bir kerecik
Bana, yakan gözlerle bir kerecik baktınız;
Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız! (NFKÇ75)
... kez
bir kez
Gökyüzü çatladı mı bir kez, bölündü mü yıldızlar
Kükreyip yuvarlandı mı açık denizler
Uğuldadı mı gömütler, toza döndü mü dağlar
Gün ışığı ne ki bu ölümlü kişiye! (OT/GYŞ226)
İster Ahmet, ister Mehmet, isterse Durmuş,
Doğa’nın tekerleğine bir kez vurulmuş
Dönecek, dönecek, dönecek bu işkence... (AMDŞ158)
kıl payı
Dinin emirlerinden kıl payı bile ayrılmaz, bütün davranışlarını bu
emirlere göre ayarlardı. (MNBBD49)
kucak kucak
Selâm olsun kucak kucak (AVŞ/GYŞ18)
mızrak boyu (yaklaş-) Birleşik fiilde.
Güneş mızrak boyu yaklaştı ufka. (NFKÇ113)
milyon milyon
Sümüklüböcekler ak düğmeler gibi her ota, çiçeğe, çalıya, ağaca,
yaprağa sıvanmışlardı milyon milyon. (YKYÖ84)
Milyon milyon bana bakın (SB/GYŞ173)
(iki) misli
Nusaybinli İskender Bora’nın damadı kendini, bu işe atadığı gün işi
ciddi ciddi devralmış, üç dört hafta sonra sığınak olarak ayrılmış
bodrumda yer bulup bir duvar açtırmış ve mekânı iki misli
büyütmüş. (HTYS48)
(pek) nâdir
Anadolu’nun o pek nâdir yumuşayan nâdir gülen yüzü, ramazanda
uhrevileşip, bayramda dinlenirdi. (MNBBD190)
... sefer
birkaç sefer
Onlar her gün birkaç sefer çağrılırlar, sırasına göre dayak, küfür
yer, enselerini kaşıyarak arsız arsız gülerlerdi. (OKYK11)
bir sefer
bir sefer alıştılar mı bitti. (OKYK30)
çoğu sefer
İdâreden çağrılanlarsa çoğu sefer böyle ‘b.lukları’ olanlardı.
(OKYK10)
sık sık
Yerlere kazıklanmış kır atlar, yabancı kokular duyuyor gibi, sık sık
başlarını kaldırarak kişniyorlar, tırnaklarıyla kazmaya çalıştıkları
toprakların nemli çimenlerini otluyorlardı. (ÖSH23)
Zâten ninemin sık sık hatırlayışları yüzünden bu yolculuk biraz da
onun namına yapılıyor gibiydi. (AHTBŞ22)
son derece
Zâten sadrazam, onun vâzifesini hakkıyla îfa edeceğinden son
derece emindi. (ÖSH70)
Bütün gelenekte olduğu gibi kadınlar burada da son derece
muhafazakâr idiler. (AHTBŞ34)
yer yer
Hangi öfkeyle yüzün böyle karıştı yer yer,
Sana yan mı baktılar, bir şey mi söylediler? (NFKÇ180)
Zâten Bursa için yazdıklarında yer yer bir aşk neşidesinin
coşkunluğu hissedilir. (AHTBŞ107)
Bir mucizenin lutfuna ermiş gibi, yer yer,
Can buldu asasıyla dokundukça şekiller: (FNÇ/GYŞ30)
yüz kerre
Tut ki şâirsin, duramazsın kaskatı;
İmdâda çağırı sevdiğin sanatı,
Bildiğin şiirleri belki yüz kerre (GS/GYŞ211)
yüz yüz
Yook avantaysa yüz yüz girerdi. (OKYK46)
(daha) ziyâde
Yağmur durmuyor daha ziyâde şiddetleniyordu. (ÖSH10)
Daha ziyâde fantastik bir sergüzeştin etrafında toplanır.
(AHTBŞ22)
b.Türemiş nicelik zarfları
Nicelik zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/-(y)AsIyA/
/+(n)CA/
/+(n)DA/
/+(n)Dan
...+(n/y)A/
/+(n/y)A kadar/
Daha
/-DIğInA/
/-DIğIncA/
Gibi
Kadar
/+(y)lA/
-leyin
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
-
-
+
+
+
+
+
-
+
+
+
-
+
+
+
ba.Kelimeden türemiş nicelik zarfları
/+(n/y)A/
böylesine
Bir insan böylesine küçülüp böcek haline gelemez ya, Hasan geldi.
(YKYÖ63)
öylesine
Esme öylesine dalmıştı ki onların geldiğinden haberi olmadı.
(YKYÖ45)
Ben, geniş karyolanın yanında
Geceleri iple çeken kapı,
Gündüzleri öylesine tedirgin; (MNK/GYŞ247)
Şafak Hanım Zübeyde’nin bavulunu öylesine canla başla
hazırlıyordu ki demek şu tutsaklık hücresinin boşalması o kadar
önemliydi onlar için. (SÇRA60)
/+(n/y)A kadar/
nihâyetine kadar
Verdikleri çotrayı nihâyetine kadar içti. (ÖSH15)
/-AsIyA/
çıldırasıya
Kestane çiçekleri çıldırasıya sevdâlı
Uzandılar maviye (İG/GYŞ171)
/+(n)CA/
bunca
Çoklarından düşüyor da bunca (BN/GYŞ157)
Her şey değişiyor, kalbimiz bile,
Ama yüzyıllarla besli bir şehir
İnan yaşamından daha da hızla
Bunca çabuk nasıl yok olabilir? (AMDŞ150)
Eskiden şehir bunca dolu olmadığından tren sesi ötelerden seçilirdi.
(SÇRA42)
dağlarca
İnsan sevgisi, ölüm korkusu uç uca
Hayata tutku dağlarca da olsa
Bu yürek bir gün soğuyacak. (Tİ/GYŞ291)
dönümlerce
Pamuk, susam, buğday, çeltik tarlaları Çukurova’da dönümlerce
uzanıyordu. (YKYÖ20)
epeyce
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum. (OVK/GYŞ143)
At yamacı çıkarken epeyce zorlandı. (YKYÖ59)
Verdiği izahlara göre tasavvuf tarihinde mühim yeri olması lâzım
gelen Erdede Sultan’ı bu sefer Ankara’da epeyce aradım.
(AHTBŞ16)
iyice
Hapiste kaç ay kaldık şimdi iyice anımsayamıyorum, kaldığımız
sürece Hasan benden başka kimseyle konuşmadı. (YKYÖ18)
Hâsıl iyice benzeşmiştik, övür olmuştuk. (HTYS74)
Fakat o, burasını bir kaç gün içinde zaptedeceğini iyice biliyordu.
(ÖSH24)
nice
Kanıyor Haçlıların yağması evler dolusu
Nice çırpınsa Leander boşuna,
Yılan efsânesi doymuş, susuyor Kız Kulesi. (TSH/GYŞ259)
onca
Seni düşünürüm, düşünürüm, yan karanlıklarda, dal,
Anlarım onca. (FHD/GYŞ129)
/-DIğIncA/
İnsan, yaklaştığınca yaklaştığından ayrı;
Belli ki; yakınımız yoktur Allah’tan gayrı... (NFKÇ41)
(/-DIğI/) gibi
olduğu gibi
Nizamettin Bolayır bunun kirasını olduğu gibi oğluna bırakmıştı,
Üftâde’nin itirâzına karşın. (HTYS58)
Bir çok yerlerde toprak çatlamış, köyler olduğu gibi yıkılmıştı.
(AHTBŞ44)
kadar
bu kadar
Bitmiş veya tam diyebileceğimiz hiç bir eser bu toprağın macerasını
bu kadar güzel hulasa edemez. (AHTBŞ8)
ne kadar
Seyahatlerine doğruluğundan şüphe ettirecek derecede lâtif ve
mizâhî bir rüya ile başlayan Evliya Çelebi’nin rüyalarına ne kadar
inanabiliriz? (AHTBŞ16)
Ne kadar yalnızız şu akşam vakti,
Bir selâm bile yok artık verilen; (AMDŞ150)
Bu gece ne kadar hoş yıldızlar nasıl parlak (NC/GYŞ184)
o kadar
Zâten güneş o kadar sâkin o kadar hareketsiz bir hâlde alçalıyordu
ki dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyâde kulaklarımızda
toplanmıştı. (AHTBŞ69)
Şafak Hanım Zübeyde’nin bavulunu öylesine canla başla
hazırlıyordu ki demek şu tutsaklık hücresinin boşalması o kadar
önemliydi onlar için. (SÇRA60)
Daha sağlığında hareket o kadar genişler ki İkinci Murat yanı
başında gelişen bu manevi saltanattan ürkerek, şeyhi Ankara’dan
Edirne’ye getirtir. (AHTBŞ10)
/+(y)lA/
bütünüyle
Ve dağ bütünüyle -ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horasanlı
olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden
doğmuştu. (MNBBD19)
öyle
Öyle içerliyorum ki şu Bobi’ye! (OKYK91)
Koparırken elin tâze meyvaları
Öyle kolaydı ki yaşıyorum demek. (AMDŞ91)
Öyle yanık yanık çalıyor ki... (SÇRA70)
tamamiyle
Büyük harpten önceki yıllarda Erzurum’da yaşayan Kolağası Ali
Rıza Bey’de gelecek şöhretini eğer bu repertuar tamamiyle diske ve
tele alınmışsa Faruk Kaleli’ye borçlu kalacaktır. (AHTBŞ60)
Bununla beraber bu ilk karşılaşmada içime ekilen yıkılış hissi beni
tamamiyle bırakmadı. (AHTBŞ43)
bb.Kelime grubundan türemiş nicelik zarfları
/+(n/y)A/
ağzı ağzına
Cephâneliğimiz ağzı ağzına barut dolu. (ÖSH41)
yarı yarıya
Yarı yarıya donmuştu, ama kalbi hâlâ atıyordu. (OKYK110)
Köylüler hemen işe koyulup yuvaları yerlerine geri yerleştirdiler ya,
kırlangıç yavruları yarı yarıya ölmüşlerdi. (YKYÖ69)
/+(n)DA/
...derecede
Seyahatlerine doğruluğundan şüphe ettirecek derecede lâtif ve
mizâhî bir rüya ile başlayan Evliya Çelebi’nin rüyalarına ne kadar
inanabiliriz? (AHTBŞ16)
Yüzündeki Türkistan sessizliği kopacak derecede gerilmişti.
(MNBBD17)
... derecede
farksız derecede
Pâdişahla onun hattı farksız derecede birbirine benziyordu.
(ÖSH19)
korkunç derecede
Kokuyordu! Korkunç derecede kokuyordu hem de. (MNBBD10)
... hâlde
fena hâlde
Tosun Bey fena hâlde sinirlendi. (ÖSH13)
daha
bir parça daha
Gittikçe boşluklara düşmekteyiz enginde;
Arkadaki sahilse, fosfor bir iz hâlinde,
Her an bir parça daha uzaklaşıyor bizden. (NFKÇ213)
birkaç misli daha
Su dökülen yerin yalımları, su dökülür dökülmez birkaç misli daha
büyüyordu. (YKYÖ72)
/-DIğInA/
alabildiğine
Alabildiğine bana vermişler: “al!”
Dayanılmaz boşluğuyla bu evreni (AMDŞ145)
(/-DIğI/) kadar
avazları çıktığı kadar (bağır(t)-) Birleşik fiilde.
Avazları çıktığı kadar “Heya, mola, yisa!” diye bağırt. (ÖSH29)
mümkün olduğu kadar
Bu yüzden insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı.
(MNBBD49)
kadar
Gözlerin kararan yollarda üzgün
Ve bir zambak kadar beyazdır yüzün. (AMDŞ20)
Kapıdan iki yüz adım kadar uzaklaştı. (ÖSH43)
bir o kadar
İstanbul, bir o kadar daha İstanbul görünüyordu gözüne ve dünya
bir o kadar daha küçük.
canım kadar
Beni iyi dinle, ben senin babanı canım kadar severdim. (YKYÖ57)
mümkün olduğu kadar
Bu yüzden, insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı.
(MNBBD49)
bc.Cümlecikten türemiş nicelik zarfları
/(-(y)An)+(y)A kadar/
Bu sensizlik, evren bitene kadar büyük! (AMDŞ161)
/-(y)AcAk/) kadar
Yoksa hiç bulunmayacak kadar uzak mı
Dudakları öpüşlerle dolu geceler? (AMDŞ13)
(-dik)+leyin
Karlı başın yüce dedikleyin yüce,
Sükûn içindeki heybetin gönlümce. (AMDŞ88)
II.Birleşik belirli/siz nicelik zarfları
a.Yalın + yalın yapılı birleşik nicelik zarfları
ab.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik nicelik zarfları
bir
iki
Hasan bir baktı, iki baktı, nasıl oldu kendisi de bilmiyor, anasını
dövenlerin üstüne saldırdı. (YKYÖ13)
İmrentiyle bir baktı, iki baktı. (OKYK62)
bir
öyle
Topkapı Sarayı bir öyle büyük, İstanbul bir öyle büyük.
(MNBBD80)
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik nicelik zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik nicelik zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
iyiden iyiye
Ve ancak niyetlerinden iyiden iyiye emin olduktan sonra onu geriye
göndermeye razı olur. (AHTBŞ10)
... kadar ... kadar
ne kadar
Ne kadar değiştim, Rabbim ne kadar! (BS/GYŞ151)
bb.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik nicelik zarfları
... /+(n)CA/ ... /+(n)CA/
binlerce
yüzbinlerce
Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın! (MAE/GYŞ4)
06.SIRALAMA ZARFLARI
I.Tekli sıralama zarfları
a.Yalın sıralama zarfları
aa.Kelime halindeki yalın sıralama zarfları
evvel
Evvel giden ahbaba selam olsun erenler (YKB/TDKŞ9)
evvelâ
Evvelâ:
“Şunu sevdim, bunu sevdim!” diyerek
Ömrü sevmekle geçer! [yaşar] (OSO/TDKŞ34)
Kaleyi alan galipler aman verdikleri mağluplarının bu garip
hareketlerinden evvelâ bir şey anlamadılar. (ÖSH43)
ilk
Bu gece gözlerime ilk baktığın gibi bak! (NC/TDKŞ184)
nihayet
Nihayet, Arslan Bey, terden ıslanmış atı ile duman içinde harp
sıralarının arasında adım adım göründü. (ÖSH30)
Nihayet dayanamayıp Şeyh Zeyneddin-i Hâfi’nin yanına gitmek için
Osmancık Medresesi’ndeki müderrisliğini bırakıp yola çıkar.
(AHTBŞ11)
peşin
Peşin söyle çayı, sonra. (OKYK95)
-Yutuldum. Peşin yuttum yuttum yüz elli kuruş oldu. (OKYK38)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın sıralama zarfları
en son
Geldi çattı en son ölmek. (CST/TDKŞ117)
... defa
bu defa
bu defa otuz üç yaşlarında genç bir adam olarak ... [gördü]
(SÇRA59)
ilk defa46
Böyle göğsü ileride, kabarık, başı yukarı kalkık bir adamı ömründe
ilk defa görüyordu. (ÖSH62)
Yenilmez yüzü ilk defa gölgelenmiş, dik alnı ilk defa kırış kırış
kırışmıştı. (MNBBD39)
Atatürk’ü ilk defa Erzurum’da gördüm. (AHTBŞ44)
son defa
46
Bkz. 44. dipnot
Hoyrat bir rüzgar uçurdu saçlarını,
Kadın son defa “elveda” dedi,
Yüzünde umutsuz günlerin hüznü vardı
Ve dumanlı dumanlıydı gözleri. (ÖY/TDKŞ269)
Bu mavi göğü bu beyaz bulutları artık son defa görüyordu. (ÖSH54)
... kez
bu kez
Bir fermanıyla cihanı titreten Hünkâr, bu kez ağzını açmadı.
(MNBBD39)
son kez
Bırak çalsın saz! söz, bırak çağlasın!
Ölüm mü, kalım mı aldırmaksızın...
Açarken güller duman duman son kez. (AMDŞ153)
... sefer
bu sefer
Bu sefer ölüm, geride kendinden başka hiç bir canlı şey koymamak
ister gibi şehre saldırmıştı. (AHTBŞ27)
Fakat peygamber durmuştu bu sefer. (MNBBD10)
(en) sonra
O tutuşmuş başın en sonra unutturdu bana; (FKÇ/TDKŞ28)
sonraları
Bu hikâye üzerine sonraları çok düşündüm. (AHTBŞ42)
Sonraları bir de slide merakına düştüler. (HTYS53)
b.Türemiş sıralama zarfları
Sıralama zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+(n/y)A gelince/
/+(n)DA/
/+(n)Dan/
/+(y)In/
olarak
olaraktan
önce
sıra
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
ba.Kelimeden türemiş sıralama zarfları
(sıra) ... /+(n/y)A gelince/
Kadınlara gelince, duru, beyaz ten üzerine simsiyah saçlar, kirpikler
ve kaşlar düşünün. (HTYS68)
Seslere gelince, asıl şaşırtıcı olan seslerdir. (HTYS8)
Sıra ona gelince, altın yüzükler bulunan elleri arasındaki bir tomar
paradan çektiği kırış kırış üç tane yüzlüğü kıvırıp oyuna sürdü:
(OKYK56)
/+(n)DA/
Birincisinde yüz otuz iki bin olan nüfus, yüz bine inmişti.
(AHTBŞ27)
İkincisinde şehir kökünden sarsılmıştı. (AHTBŞ27)
Erzurum’a üç defa, üçünde de ayrı ayrı yollardan gittim.
(AHTBŞ21)
başta
Bunlar arasında Yayla Türküsü’nü başta sayabiliriz. (AHTBŞ55)
sonunda
Öyle zayıfladım ki sonunda herkül oldum. (NFKÇ376)
-Zararı sonunda bize dokunmasın da... (OKYK91)
Sonunda ah çekeriz derinden. (MCA/TDKŞ148)
sonuncuda
Sonuncuda artık bütün yavrular ölmüştü. (YKYÖ69)
/+(n)DAn/
arkasından
Tekrar bahar geldi, arkasından yaz. (OKYK111)
/+(y)In/
ilkin
İlkin, dindar kişinin sorusunu cevaplandırdı. (MNBBD50)
Çirkindiniz ilkin, tek ve pis. (AMDŞ32)
Ertesi gün öğleye doğru temiz çamaşırlarla gelen Bobi’ye ilkin bunu
sordu. (OKYK95)
olarak
ilk (defa) olarak
Galiba ilk defa olarak da bir atom bombası tehlikesini ciddiye aldı.
(HTYS48)
Hasan ilk olarak konuşuyordu. (YKYÖ18)
son olarak
Son olarak yine Aydanur belirdi. (HTYS60)
olaraktan (hlk.)
ilk olaraktan
Uykusuzluğun, uyuyamamanın ne olduğunu ilk olaraktan öğrendi.
(YKYÖ12)
önce
ilk önce
Zehriyle hep dolar, gerilirken damarlarım
Feryat eder ve bağrımı yumruklar, ağlarım;
İlk önce ıztırabı tanır senden ayrılan!.. (VMK/TDKŞ86)
İlk önce aklına ben gelmeliyim
Dalda saçma yemiş bir kuş görürsen (NC/TDKŞ183)
İlk önce şehrin yıkıldığını zannettik. (AHTBŞ44)
sıra
peşi sıra
Tavukçu parayı
(OKYK68)
kapıp fırlarken, ötekiler peşi sıra seğirttiler.
bb.Kelime grubundan türemiş sıralama zarfları
/+(n/y)A/
ardarda
Adımlar işte ardarda,
Gayrıca beklemek olmaz. (FH/GYŞ192)
Efkârını dağıtmıyor şimdi, her gece,
Ardarda içtiğin sigara
Ve başıboş akan ırmaklar gibi,
Dalıp dalıp gidiyorsun yollara. (YBB/GYŞ285)
arka arkaya
Ölüler, ölüler arka arkaya gelir, (NFKÇ160)
birbiri arkasına
Osmanlı toprağına geçtiği için özür diliyor, birbiri arkasına elçiler
gönderiyordu. (ÖSH60)
/+(n)DA/
bir defasında
Elmas Gelin, bir defasında kadına “Niye döversin şu tazecik
gelini?” diye soracak olmuştu da kadın soluya soluya üzerine
hörelenip “Sen bizim işlerimize karışma!” diye çıkışmıştı.
(SÇRA69)
bir keresinde
Bir keresinde Halil onu izledi. (YKYÖ27)
en başta
En başta toprak sahipleri gelirdi. (AHTBŞ34)
en önde
Kalenin açılan kapısından yaya olarak en önde Barhan Bey çıktı.
(ÖSH43)
en sonunda
En sonunda varmışsın bir erzincanlıya. (AMDŞ63)
her defasında
Her defasında, geç, gafletten vecde;
O var! (NFKÇ32)
Bursa’ya birkaç defa gittim ve her defasında kendimi daha ilk
adımda bir efsâneye çok benzeyen bu tarihin içinde buldum.
(AHTBŞ108)
/+(n)DAn/
birbiri arkasından
Birbiri arkasından
Batan güneşler gibi,
Yelkovan ve akrebi
Döngüsünde durmadan,
Vuran kampanalarla
Geçiyor bütün günler,
Pişmanlığa sürgünler
Gibi günler ve günler... (AMDŞ71)
sıra
birbiri ardı sıra
Birbiri ardı sıra
Dizilmiştir yollara,
Birbiri ardı sıra;
Geçiyor pişmanlığa
Sürgünler gibi günler. (AMDŞ71)
II.Birleşik sıralama zarfları
a.Yalın + yalın yapılı birleşik sıralama zarfları
aa.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik sıralama zarfları
önce ... sonra ...
Önce yeşil yeşil bak tohum
Sonra sarı sarı gülüver (MCA/TDKŞ146)
Önce baygın bir iniltiydi yamaçtan duyulan,
Sonra bir gölge belirmişti kuş uçmaz yoldan: (FNÇ/TDKŞ27)
Geceye ateş çiçekler açtırmak
Önce Galib’e sonra bana düştü. (ATO/TDKŞ267)
Önce aç karnına bir kaşık zeytinyağı içti; sonra ekmeğine bal sürdü.
(HTYS33)
ab.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik sıralama
zarfları
bir bakıyorsun ... bir bakmışsın ... bir bakmışsın47
Bir bakıyorsun karşında ak kefene bürünmüş bir adam, bir
bakmışsın bir it aya karşı ürüyor; bir bakmışsın... (YKYÖ73)
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sıralama zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik sıralama zarfları
... /+(y)In/ ... /+(n)DAn/
ilkin ... arkasından ...
Küçük bir gemici feneriyle ışıyan kahvede ilkin korkunç, ciğerden
kavrayan bir küfür, arkasından dört el tabanca patladı. (OKYK20)
bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sıralama zarfları
... /+(n)DAn/... /+(n)DAn/
bir taraftan ... bir taraftan
Hakikatte şehir bir taraftan da millî mücâdeledeki hayatına devam
ediyor, bir taraftan da yeni baştan yapılıyordu. (AHTBŞ6)
47
Bu zarf birliği cümlede bağlama görevi yapmaktadır. Bu yüzden edat gibi
değerlendirilebilir; ancak cümleyi “bir bakmışsın ... [görüyorsun], bir bakmışsın ...
[görünüyor] ...” biçiminin eksitili yapısı olarak düşündüğümüzde zarflıkları anlaşılmaktadır.
c. Yalın + türemiş/ Türemiş + yalın yapılı birleşik sıralama
zarfları
ca.{[K+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik sıralama zarfları
... +Ø ... /+(n)DAn/
sonra ... arkasından ...
Sonra dört bin oldu, arkasından sekiz bin. (OKYK46)
Sonra alışma, tanışma, doyuşma ve ... bıkışma gelir arkasından.
(HTYS17)
cb.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik sıralama zarfları
... /+(n)DAn/ ... +Ø
eskiden ... sonraları
Eskiden taşarak güldür güldür akan bu su sonraları her şey gibi
küskün akar olmuş... (SÇRA13)
... /+(y)In/ ... +Ø
ilkin ... sonra ...
Elini ağır ağır uzattı, ilkin ekmeğinden kopardığı lokmayı ağzına
attı, sonra yapıştı kaşığının sapına, başladı. (OKYK42)
Gözlerini açtı ilkin, sonra dumanı istemeye istemeye bıraktı:
(OKYK64)
Az sonra Bobi’nin çamaşırlarla kapıya geldiğini, kapıyı çaldığını,
açılan kapıda ilkin kadın gardiyanı, sonra da Fatma’yı gördü.
(OKYK97)
07.BİRLİKTELİK ZARFLARI
I.Tekli birliktelik zarfları
a.Yalın birliktelik zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın birliktelik zarfları
berâber
Dalgalar, yürüyünüz, arayalım berâber,
Başımızı dövecek yalçın kayalıkları!.. (NFKÇ181)
Mahallî âdete göre misâfirlerin berâber ağırlanması şartmış.
(AHTBŞ40)
Dün yine günümüz geçti berâber,
Gece de yanında kalasım geldi! (YZO/GYŞ39)
hep
Kızanlar, dört yandan hep abandınız. (NFKÇ385)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın birliktelik zarfları
hep berâber
Nihâyetsiz çöllerin üstünden hep berâber
Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun. (ZOS/GYŞ122)
b.Türemiş birliktelik zarfları
Birliktelik zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+cAk/
/+(n)DA/
/+(n)DAn/
/+(n)DAn.+(n/y)A/
İle
ile beraber
/+(y)lA/
/+(y)lA baş başa/
/+(y)lA beraber/
/+(y)lA bile/
/+(y)lA bir/
/+(y)lA birlikte/
/+(y)lA yan yana/
...(yanı) sıra
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
ba.Kelimeden türemiş birliktelik zarfları
/+cAk/(hlk.)
evcek hlk.
Bir yoksul köylüyüm, bir gün çalışamazsam aç kalırız evcek o gün.
(MNBBD78)
/+(n)DA/
berâberlikte
Sevgi tohumu berâberlikte yeşerir yiğidim. (MNBBD159)
birlikte
âh, aşklar vardır şimdi amaçsız ve ereksiz
birlikte dolaşırlar, yırtıcı ve hovarda... (HY/GYŞ280)
Birlikte merdivenler inip alacakaranlık dehlizden geçtikten sonra
cezaevinin sokağa açılan büyük demir kapısına geldiler. (OKYK35)
Bunlar hep bu saatte işe birlikte giderler. (HTYS24)
/+(n)DAn/
birden
İkisi birden dikildi. (OKYK36)
İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım. (TU/GYŞ221)
Şimdi yirmi katırın yükünü birden alan kamyon, sabahleyin
Trabzon’dan kalkıyor, öğleyin buraya geliyor. (AHTBŞ31)
ile
Cümlenizin artık toz olmuş, doğa ile kaynaşmış değerli
kafataslarınızdan ve mübârek ellerinizden sevgi ile öperim.
(HTYS15)
/(+(n)In/im)+(y)lA/
“Benimle geliniz” dedi papaza. (MNBBD45)
İnsan çilesini almaz oldu aklım
Soyun, şehrin sana giydirdiği gömlekten,
Yakın dostlarına bahs aç ölmekten
Ve gel benimle kaçalım, kaçalım... (AMDŞ87)
Üç buçuk saat bizimle kaldı. (AHTBŞ45)
Nereye varsak, oraya gelecek bizimle Sakine... (SÇRA10)
Gel, seninle yüce dağlara çıkalım,
Gör, kartalların havada akışını. (AMDŞ87)
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle
Ama her defasında geri döndüm seninle. (YBB/GYŞ284)
“Defterdâra gönder, onunla konuşsunlar.” (ÖSH51)
Biraz daha her şeyle haşır neşir,
Biraz daha kendimle bilişmemiz,
Biraz daha seninle baş başa, bir...
Biraz daha gök, biraz daha deniz. (AMDŞ152)
Ömrünüzde bir yaprak çiçek yok dökülmemiş,
Hangi zerreniz var ki hicranla örülmemiş. (ŞNB/GYŞ21)
Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık,
Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;(YKKGK10)
Bin dokuz yüz otuz dokuz:
Karanlıkların içinde
Ölülerle yaşıyoruz. (AMDŞ116)
/+(y)lA başbaşa/
O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla. (YKB/GYŞ20)
/(+In/im)+(y)lA berâber/
Sen şimdi benimle berâber gel, yukarı çıkalım. (ÖSH39)
-Sızlarsak bizimle beraber sızlar,
-Kardeşim rüzgar. (AKT/GYŞ49)
Tâceddin Pervâne, Sâdeddin Köpek’in emirler arasında yaptığı
temizliğin başında onunla berâbermiş. (AHTBŞ14)
Zaman denizlerinde onunla berâber yüzmeğe hazırlanıyorum.
(AHTBŞ17)
/(+In/im)+(y)lA bile/
Biz seni yalnız gördük; kiminle bileydin?.. (MNBBD105)
/(+In/im)+(y)lA bir/
Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu an
Sanki bulutlarla bir, akıyoruz. (AMDŞ76)
/(+In/im)+(y)lA birlikte/
Kardır yağan üstümüze geceden,
Yağmurlu karanlık bir düşünceden,
Ormanın uğultusuyla birlikte
Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte
Kar yağıyor üstümüze, inceden. (AMDŞ55)
Bizimle birlikte mutluluk, sevgiler,
Düşler, ilkbaharlar vardı, saf ezgiler...
Birden bir anda bittik. (AMDŞ70)
(/+Im(Iz)/) sıra
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin. (Aİ/GYŞ202)
yanımız sıra
Taşıyor mutluluğu bulutlar
Yanımız sıra... (ŞÖ/GYŞ185)
bb.Kelime grubundan türemiş birliktelik zarfları
/+(n/y)A/
başbaşa
Destanlar içinde ve uzak bir rüyada yaşar gibi,
Şevkle yaşıyordu en büyük ve en güzel gerçeği
Şehit ruhlarıyla başbaşa erlerimiz. (NÖ/GYŞ217)
Baş başa kaldığımız sahildeki günleri
Salı Pazar demeden üstüme saç bu gece. (NC/GYŞ184)
diz dize
Önemli olan, hafta ziyaretlerinde temiz çamaşır, yiyecek getirmesi,
hâli vakti yerinde tutuklular gibi cezaevi bahçesinin bir köşesinde
diz dize oturmalarıydı. (OKYK58)
diz dize (gel-) Birleşik fiilde.
İçimizde sonsuz çalkanan deniz,
Gülümseyen yüzü kaderin bize,
Yıldızların altın bahçesindeyiz,
Ebediyetinle geldik diz dize. (AHT/GYŞ55)
el ele
Gökyüzüm gündüzüyle, gecesiyle,
Sen güzelim aşkıyla, neşesiyle
Uyumlu, esgin, el ele, ikiniz,
Mutlarla bezer, gönendirirsiniz
Ömrümü, kıyısında bir akşamın. (AMDŞ68)
el ele (tutuş-) Birleşik fiilde.
El ele tutuşun hep birleşiniz,
Sizinle öğünür elbet bu vatan (AKT/GYŞ51)
kanat kanada
Kapıların ağzına kırlangıçlar kanat kanada birikmişlerdi.
(YKYÖ68)
kol kola
Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kol kola. (AMDŞ36)
omuz omuza
Bir nefer olmuşum Fatih’in ordusunda
Yürüyorum omuz omuza sipahilerle. (MNK/GYŞ251)
/+(n)DA/
Gece gündüz demiyor Halil, hep ardında Ali’nin. (YKYÖ76)
... arasında
Yıldız Dağı’nın dibinde, gecenin dört bir yandan getirip çadırımızın
üzerine yıktığı bin türlü ses ve uğultu arasında ben hep bu dağın
şöyle bir gördüğüm mağrur ve dumanlı başını düşünmüştüm.
(AHTBŞ23)
berâberinde
Bütün genç muharipleri Ahmet Bey berâberinde götürmüştü.
(ÖSH73)
Ses bir kartal gibi süzülüp yükseldikçe ruhumuzu da berâberinde
sürüklüyor. (AHTBŞ55)
bir arada
İkinizi bir arada öldürecektim. (YKYÖ77)
1914’te iki şey, Umûmî Harp ve yeni zamanlar, bir arada gelmişti.
(AHTBŞ31)
hep birlikte
Kaya Ali, Tavukçu, İzmirli filan hep birlikte başgardiyana gidip bir
teneke yanmış kireç aldılar. (OKYK82)
Hep birlikte götürdüler. (SÇRA63)
/+(n)DAn/
(hep) bir ağızdan
Sanki hepsi bir anda deli oldular, bir ağızdan “Acı bize kapıyı aç!..
“ diye bağırmaya başladı. (ÖSH77)
Bütün köy hep bir ağızdan söylüyor. (YKYÖ80)
dört (bir) yandan
Hasan’ı sarmışlardı, kuşatmışlardı dört bir yandan. (YKYÖ11)
Kızanlar, dört yandan hep abandınız!
Zeybeğin kanına ekmek bandınız! (NFKÇ385)
ile berâber
Bir yığın sezişler arasında, geniş karanlık bir suda imişim gibi, bu
su ile berâber akıyorum. (AHTBŞ67)
/+(y)lA/
Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece onu
altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26)
Küçük büyük harple, amanla şimdiye kadar elli kale alan bu
kahraman sevgili Akka’sının can çekişmesine dayanamıyor, geceli
gündüzlü az kuvvetleriyle bu çok düşmana saldırıyordu. (ÖSH 98)
Biraz daha her şeyle haşır neşir,
Biraz daha kendimle bilişmemiz,
Biraz daha seninle baş başa, bir...
Biraz daha gök, biraz daha deniz. (AMDŞ152)
Öyle ki akşamleyin sürüleriyle dağ yoluna çıktığını gördüğümüz kıl
abalı Bingöl çobanlarına ertesi sabah gene rast gelince bu kıl
abalar, üzerimde âdeta yıldız ışıklarından örülmüş bir harmonî tesiri
yaptılar ve sürünün koyunları, babamın kitapları arasında
seyrettiğim kâinat haritasının o muhteşem ve hoyrat bakışlı koçu
gibi, içimi ürperme ve hayretle doldurdular. (AHTBŞ24)
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm. (BRE/GYŞ125)
/+(y)lA berâber/
Karnlık ormanlara, sarp yokuşlara, uçurumlu dağlara alışkın
olmayan nakliye develeri yedekçileriyle berâber kaybolmuşlardı.
(ÖSH9)
Birdenbire kapı açıldı, tipi ve rüzgarla berâber içeriye girdi.
(AHTBŞ49)
/+(y)lA birlikte/
Düşüncemizin en haksız, en korkuncu;
Açan o ağulu çiçek delilikte,
Giren sır mezara cesetle birlikte,
Şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi,
Yılan ağzındaki elma... Ey, ateşi
En derin yerinde gizli gizli yanan! (AMDŞ88)
/+(y)lA yan yana/
Şimdi bir gökyüzüdür o Bizans çarşıları
Saraylarla avlarla kölelerle yan yana (KÖ/GYŞ277)
(... yanı(m)) sıra
Vurmuş gitmiş ay ışığına; Yeşilırmağın yanı sıra. (MNBBD177)
Sâkin ve ıslak vezirler, büyük kavuklarındaki parlak tuğları
sallayarak gözleri yerlerde altın tekerleklerin yanı sıra
yürüyorlardı. (ÖSH10)
(hemen) yanım sıra
Başım esen, gönlümse şen,
Hemen yanım sıra bahtım. (AMDŞ125)
bc.Cümlecikten türemiş birliktelik zarfları
/(-mAk)+(y)lA berâber/
O biçâre kerpiç evlerin bütün fakirliğini iyi bilmekle berâber
kendimde olmayan bir şeyi onlarla tasavvur ederdim. (AHTBŞ5)
II.Birleşik birliktelik zarfları
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik birliktelik zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik birliktelik zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
tepeden tırnağa
Bu söz üstüne ev tepeden tırnağa sevindi. (SÇRA25)
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
Ben, misâfir odasındaki kapı,
Dostlarla, tanıdıklarla canciğer,
Sahte gülüşlerle perişan; (MNK/GYŞ247)
Gökyüzüm gündüzüyle, gecesiyle,
Sen güzelim aşkıyla, neşesiyle
Uyumlu, esgin, el ele, ikiniz,
Mutlarla bezer, gönendirirsiniz
Ömrümü, kıyısında bir akşamın. (AMDŞ68)
hırlısıyla hırsızıyla
Kadınından erkeğine, erkeğinden kadınına, çocuğundan yaşlısına
bütün şehirli hırlısıyla hırsızıyla eskici dükkânına girip çıkar oldu.
(MNBBD20)
bb.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik birliktelik zarfları
... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
Büyük anneannemin masallarıyla, Kerem’den, Yunus’tan
okuduğu beyitlerle, bana öğretmeye çalıştığı yıldız adlarıyla
muhayyilemde büyülü hâtırası hâlâ pırıl pırıl tutuşur. (AHTBŞ21)
bc.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik birliktelik
zarfları
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
İşte bu kervan yolu, Erzurum’u asırlar içinde, eşrâfıyla, âyanıyla,
ulemâsıyla, esnafıyla tam bir şark ortaçağ şehri olarak kurmuştu.
(AHTBŞ30)
bd.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı
birleşik birliktelik zarfları
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
büyüğüyle küçüğüyle
delisiyle dolusuyla
ulusuyla velisiyle
Yabancıya baş eğmek utanç verici değildir diye her şehir, büyüğüyle
küçüğüyle, delisiyle dolusuyla, ulusuyla velisiyle, Timurlenk daha
şehrin kapısına gelmeden çıkar karşılar, istikbâl edermiş.
(MNBBD159)
be.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik
birliktelik zarfları
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
Burada toprakla, balçıkla, sorumluluğunu duyduğu çadır evlerin
insanlarıyla, komşuların sümüklü küçük çocuklarıyla yaşıyordu.
(SÇRA10)
bf.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik birliktelik zarfları
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
Ben babamla, annemle gittiğimiz siyah kehribarcıları şimdi bir
masal gibi hatırlıyorum. (AHTBŞ25)
Ve dağ bütünüyle -ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horasanlı
olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden
doğmuştu. (MNBBD19)
c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik birliktelik zarfları
ca.{[K+z] + [K+Ø]} hâlindek birleşik birliktelik zarfları
/(+(n)In/im)+lA baş başa/ ... +Ø
... +le baş başa
bir
Biraz daha her şeyle haşır neşir,
Biraz daha kendimle birleşmemiz,
Biraz daha seninle baş başa, bir...
Biraz daha gök, biraz daha deniz. (AMDŞ152)
cb.{[Kgr+z] + [K+Ø]} hâlindek birleşik birliktelik zarfları
... /+(n)DAn/ ... +Ø
peşimden
berâber
Gün olur sürüyüp beni derbeder
Bu ses rüzgârlara karışır gider.
Gün olur peşimden yürür berâber,
Ansızın haykırır bana: -Nerdesin? (AKT/GYŞ49)
08.BENZETME ZARFLARI
I.Tekli benzetme zarfları
a.Yalın benzetme zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın benzetme zarfları
âdeta
1928 sonbaharında Ankara’ya ilk geldiğim günlerde Ankara Kalesi
benim için âdeta bir fikr-i sâbit olmuştu. (AHTBŞ5)
Bir başkası Beton’u âdeta azarladı. (OKYK61)
Âdeta ar asyar bunu. (HTYS43)
gûya
Evet, kafam çatlıyor, gûya ulvî hastalık;
Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık. (NFKÇ403)
öyle
Bulutlar ne güzel bulutlardır onlar,
Hep öyle başımın üstünde dursunlar,
menekşe rengi, kan rengi, toprak rengi... (AMDŞ88)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın benzetme zarfları
bu türlü
Alnına koyarken vedâ buseni,
Yüzüme bu türlü bakmayacaktın! (OSO/GYŞ35)
düpedüz
Akla gelen düpedüz kaçmak ama
Dört nala koşan bir attır sabah
Ki bırakmaz peşimizi. (MNK/GYŞ249)
iki çeşme (iki göz i.ç. ak-) Birleşik fiilde.
İki göz iki çeşme aka dursun... (AMDŞ42)
ac.Cümlecikten oluşan yalın benzetme zarfları
farz et
Farz et denize çıktım,
Su biter, derdim bitmez. (NFKÇ293)
sanırsın
Karanlık avluda döner bir çıkrık;
Sanırsın, kundakta bir çocuk inler. (NFKÇ209)
sözüm ona
Melâhat Zigana sözüm ona utandı. (HTYS35)
b.Türemiş benzetme zarfları
Benzetme zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
/+(n)CA/
+çana
/+cAsInA/
+cileyin
/+(n)DA/
/+(y)en/
gibi
... Kadarınca
örneği
misali
Tıpkı ...
gibi/örneği/misali
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
ba.Kelimeden türemiş benzetme zarfları
/+(n)CA/
Karun’ca
Karun’ca mal yığsam ben neylerim sensiz. (ORH/GYŞ145)
öylece
Öylece yapıldı. (OKYK83)
/+cileyin/
bencileyin
Yitik perişandır elbet bencileyin,
Pişmanlığa ırgat olup geceleyin,
Günle bahtın çağrısına koşan kişi. (AMDŞ89)
/+(y)en/
aynen
Bu olay aynen olmuştur. (HTYS68)
gibi
Sona kalmışlarsa biz gibi yenik. (AMDŞ150)
Kuş gibi uçar, yıldırım gibi seğirtir, aslan gibi atılır, kaplan gibi
parçalardı. (ÖSH11)
Kethüda gibi bu sessiz, bu manasız beklemeden bütün askerler
sıkılıyorlar, bir şey anlatamıyorlardı. (ÖSH 27)
arslanlar gibi (kükre-) Birleşik fiilde.
Dün arslanlar gibi kükremişlerdi,
Bugün destanların malı oldular. (NYG/GYŞ243)
deli gibi (git-) Birleşik fiilde.
Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara. (OVK/GYŞ141)
dev gibi
Üstün çile, dev gibi gelip çattı birden! Tos!!! (NFKÇ403)
dinamit gibi (patla-) Birleşik fiilde.
Böyle zamanlarda hiçbir şey sorulamazdı. Sorulursa ya duymaz, ya
da dinamit gibi patlardı. (OKYK102)
şimşek gibi( geç-) Birleşik fiilde.
Ormanlardan, derelerden, köprülerden, tepelerden, uçurumlardan
şimşek gibi geçti. (ÖSH15)
taş gibi (don-) Birleşik fiilde.
Esme taş gibi dondu. (YKYÖ50)
tüy gibi (hafiflet-) Birleşik fiilde.
Rüzgârların ardından,
Baktım da süzgün süzgün,
Kurşun yükünü gönlün,
Tüy gibi hafiflettim. (NFKÇ222)
yağ gibi (kay-) Birleşik fiilde.
Yağ gibi kaydı. (SÇRA28)
yel gibi (es-) Birleşik fiilde.
Bilemem. Esmersin ama güzelsin,
Gözlerinde mutluluğu gülersin,
Ama benden sızan bu keder niçin
Bilemem. Keder de yel gibi eser (AMDŞ26)
yunus gibi (dalıp çık-) Birleşik fiilde.
Bir ara yunus gibi daldı çıktı. (HTYS30)
(/+In/im/) gibi
“Bizim gibi yap!” diyerek deniz kıyısına indiler. (MNBBD113)
kadarınca
karınca kaderince(< karınca kadarınca)
Silmek kolay değil alın yazısını
Yaratılmışız, yaşıyoruz, karınca kaderince. (Tİ/GYŞ291)
örneği
Bir son gün hâli, bir taş taş üstüne;
Hem mide, hem ruhta bir açlık, ejder
Örneği saldırmada dört bir yöne;
Toz, duman, inilti, akıntılar, çöpler... (AMDŞ148)
misâli
İnsan bir yanınca Kerem misâli yanmalı,
Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı. (AMDŞ65)
İnsan bu su misâli kıvrım kıvrım akar ya;
Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. (NFKÇ398)
bb.Kelime grubundan türemiş benzetme zarfları
/+(n)CA/
Bir heykel umursamazlığı içindeydi ve sanki önümüzde akan
Yeşilırmak’ın yorgunluğunca pervasızdı. (MNBBD174)
/+(n)DA/
Her yanın avuçlarıma dökülüyor,
Çeşmeden akan suyun berraklığında. (AMDŞ50)
aynı şekilde
Dağın orta belinde yerleşen kısa boylu Horasan eri de –Veli Babaaynı şekilde yukarı çıkmış, gönül ve ruh yoldaşını ziyârette kusur
etmemişti. (MNBBD19)
Eğer böyle bir şey lâzımsa vatanın her tepesinde aynı şekilde
tahayyül ve tasavvur etmem îcâb eden bir insanla bu kale bende
nasıl birleştiler? (AHTBŞ5)
gibi
Boşuna sarmaz bu belini kollarım,
Gebe kalırsın her tutup öpüşümde
Ve bir gün tâze bir kanla iner kente
Bir bozkurt sürüsü gibi oğullarım. (AMDŞ87)
Kaşıkçı kuşu, bir planör gibi iniş yaptı suya. (HTYS)
Boyuna cıgara tâzeleyerek yıllar yılı ulaşmak istediklerine
ulaşmışcasına düşünüyor, trtemiz şubat göğündeki pırıl pırıl ay,
avlunun bir kenarındaki kırmızı kiremitli yapı, daha ötelerde dalgalı
bir deniz karmakarışıklığını hatırlatan kalabalık ağaçlar, iki gümüş
çizgi gibi parlayan tren rayları, çatılar, duvarlar, şu bu yüreğinden
neşeli bir türkü gibi geçiyordu. (OKYK95)
Ölünün kanlarının üstünde dolaşıyorlardı, bir hoş, vızıltısız, yeşil,
acı keskin bıçak ağzı gibi.(YKYÖ13)
Öyle ki akşamleyin sürüleriyle dağ yoluna çıktığını gördüğümüz kıl
abalı Bingöl çobanlarına ertesi sabah gene rast gelince bu kıl
abalar, üzerimde âdeta yıldız ışıklarından örülmüş bir harmonî tesiri
yaptılar ve sürünün koyunları, babamın kitapları arasında
seyrettiğim kâinat haritasının o muhteşem ve hoyrat bakışlı koçu
gibi, içimi ürperme ve hayretle doldurdular. (AHTBŞ24)
Sesi sivrisinek vızıltısı gibiydi.48 (YKYÖ81)
Hâlâ bir toprak tanrısı gibi sağlamdı. (AHBŞ65)
(bir) gölge gibi (geç-) Birleşik fiilde.
Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan
Oydu, bir bakışta tanıdım onu; (AMDŞ19)
her zamanki gibi
Pencereye her zamanki gibi tünedi, kalın bilekli kollarını demirlerin
arasından geçirerek, Fatma’nın gittiği yollara dikti gözlerini.
(OKYK108)
kuru yaprak gibi (eline düş-) Birleşik fiilde.
Ümidim yılların seline düştü,
Saçının en titrek teline düştü,
Kuru yaprak gibi eline düştü,
İstersen rüzgara salıver gitsin! (NFKÇ200)
(bir) kuş gibi (hafifle-) Birleşik fiilde.
Niçin o anda hepsi,
Bir kuş gibi hafifler,
Arkadan geleyim der? (NFKÇ223)
(bir) sel gibi (ak-) Birleşik fiilde.
Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin;
48
Bu örnek, Sesi sivrisinek vızıltısı gibi çıkıyordu cümlesinin eksilti biçimi olarak
düşünülmelidir. Bu yüzden zarf, cümlenin yüklem-fiili olarak kullanılmıştır.
İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler. (NFKÇ155)
misâli
Zaman, bir su misâli akıp gitti. (MNBBD20)
Yarım yamalak bilgisinin sırtına binip ve sadece mantığına sığınıp
ahkâm kesmeye kalkan dostunuz, Hamlet’ten bu bilgece uyarıyı
duyan Horatio misâli, kuyruğunu kıstırıp hizâya gelecektir ossaat.
(HTYS67)
Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla
Halay çeken kızlar misali kolkola. (AMDŞ36)
örneği
Yavrusunu yitirmiş kuşlar örneği çırpınacağım
Herkes evlerine gidecek ben sokaklarda kalacağım.
(KAE/GYŞ253)
tıpkı ... gibi
Tıpkı hikâyede bacağını kaybeden adamın en lüzumsuz eşyasını
araması gibi yeniden canlana şuur bir türlü esaslının üzerinde
duramıyor, teferruat üzerinde geziniyordu. (AHTBŞ29)
İşte bir kaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını
bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata
güz başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim.
(AHTBŞ24)
Tıpkı yaklaşılmış bir cennet gibi duruyordu. (ÖSH56)
tıpkı ... örneği
Tıpkı batan güneş örneği, akşamüstü,
Tüm güzellikleri aldı gitti dünyamdan. (AMDŞ161)
bc.Cümlecikten türemiş benzetme zarfları
/(-mIş)+çAnA/ (hlk.)
Tozlar bulutmuşçana yol boyunca asılıp kalıyorlardı. (YKYÖ24)
/hani ...(-mIş)+CAsInA/
Hani kiprit taneleri alev almışçasına avucunda sızılar acılar
duydu... (SÇRA16)
(/-DIğI/) gibi
Gardiyanlar kapıyı açtıkları zaman “Serseriler”, eskiden olduğu
gibi kapıya saldırmadılar. (OKYK66)
Haftalardan beri Bobi’yle kararlaştırdıkları gibi Fatma çıkıp
gidecek, çok geçmeden dönecek, cezaevi yakınlarındaki
mahallelerden birinde bir oda tutacak, annesini, olmazsa, Kaptan’ın
annesini getirtip birlikte oturacaklar. (OKYK106)
Herkese olduğu gibi saatlere de daha sevecen davranır. (HTYS82)
(sanki) ... gibi
Genç adam ceketini cebinden çıkarttığı kibrit kutusunu bir zaman
sanki bir el bombasıymış gibi korkuyla avucunda tuttu. (SÇRA16)
II.Birleşik benzetme zarfları
a.Yalın + yalın yapılı birleşik benzetme zarfları
aa.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik benzetme zarfları
(biraz) deli
(biraz) veli
Selçuklulardan bugüne hâlâ, Amasya’da Yeşilırmak hülâsa, biraz
deli, biraz veli akar. (MNBBD174)
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik benzetme zarfları
ba.{[K+z] + [Kgr+z]} yapısındaki birleşik benzetme zarfları
... gibi ... gibi
Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun,
Deniz gibi, gökyüzü gibi her şey ve mahzun.
c.Yalın + türemiş/türemiş yapılı birleşik benzetme zarfları
ca.{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapısındaki birleşik benzetme zarfları
... +Ø ... gibi
böyle49
... gibi
“Ordu, Kosova’ya giderken de böyle bizim gibi yiyeceksiz kalmış,
yine böyle bir sarıca kadın, küçücük tenceresinden kepçe kepçe
çorba dağıtmış...” (MNBBD170)
öyle50
... gibi
Öyle yeni doğmuş tay gibi bakma!.. (SÇRA16)
09.TEKRAR ZARFLARI
I.Tekli tekrar zarfları
a.Yalın tekrar zarfları
49
Böyle aslında bir gösterme zarfıdır. Burada bizim gibi zarfıyla anlatılan benzetme
bilgisini göstermektedir. Ancak iki zarf bir birlik oluşturduğundan burada
değerlendirilmiştir.
50
Bkz. 49. dipnot
aa.Kelimeden oluşan yalın tekrar zarfları
gene
Gene öyle yaptı. (SÇRA61)
Berbat, gene emretti. (OKYK31)
O şehirde gene şarkılar söyleniyordur
Karşılık görmemiş sevgiler üstüne. (İG/GYŞ170)
geri
Geri yerine koydu. (YKYÖ9)
Toprağa ve ustaların yonttuğu öteki taşların yanına bırakıyormuş
gibi yapıp, -bırakmadan- kaldırdığı gibi ilk aldığı yere geri
götürüyormuş. (MNBBD78)
Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle
Ama her defasında geri döndüm seninle. (YBB/GYŞ284)
yine
İkinci penaltı yine ona düşse, kaleci deminki tecrübeden sonra onun
ayak burnu yönünden aksi köşeye sıçramaya hazır bir yaylanmayla
bekler. (HTYS51)
Akşam, yine toplandı derinde... (AH/GYŞ13)
“Ordu, Kosova’ya giderken de böyle bizim gibi yiyeceksiz kalmış,
yine böyle bir sarıca kadın, küçücük tenceresinden kepçe kepçe
çorba dağıtmış...” (MNBBD170)
tekrar
Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla. (NFKÇ271)
On beş sene sonra tekrar onunla karşılaşınca adetâ tanıyamamış
hatta nasıl, hangi edep ile konuşacağını şaşırmıştı. (AHTMB19)
Salahaddin merakla “Nasıl yaktı?” diye tekrar sordu. (ÖSH99)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın tekrar zarfları
gerisin geri
Bir kelebek uçuyordu kocaman, kar mavi, bir kuş kadar, suya iniyor
hızla gerisin geri havaya yükseliyordu. (YKYÖ30)
tekrar tekrar
Pusulayı tekrar tekrar öptü, kokladı. (OKYK96)
b.Türemiş tekrar zarfları
Tekrar zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
daha
/+(n)DAn/
/-(y)Ip/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
-
-
ba.Kelimeden türemiş tekrar zarfları
/+(n/y)A/
geriye
Ve ancak niyetlerinden iyiden iyiye emin olduktan sonra onu geriye
göndermeye razı olur. (AHTBŞ10)
Bir keresinde ta Kozan üstüne Farsağa kadar, bir çobana arkadaş
olup gitmiş sonra da geriye dönmüştü. (YKYÖ11)
daha
bir daha
Kırıldı oyuncağım, artık bir daha gülmem;
Toz olur, toprak olur, duman olurum ölmem! (NFKÇ377)
Bir daha kendini zorladı. (ÖSH54)
İşin fenası şu idi: Bu hayat bir daha dönmemek üzere kaybolmuştu.
(AHTBŞ30)
Böyle güzel kaç fırsat bir daha ele geçer (NC/GYŞ184)
Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
Beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak! NH/GYŞ62)
/+(n)DAn/
yeniden
Yeniden yarattı seni gizli bir el! (AMDŞ50)
Ve dağ bütünüyle -ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horasanlı
olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden
doğmuştu. (MNBBD19)
Köy toplanınca yeniden geleneklerini türkülerini bulmuştu.
(AHTBŞ64)
bb.Kelime grubundan türemiş tekrar zarfları
/+(n/y)A/
gerisin geriye
En güzel kayanın aylak martı tarafından işgal edildiğini görünce
hemen gerisin geriye eski kayalarına uçmak istediler. (HTYS)
üst üste
Bilirim kimse içemez
Üst üste, aynı pınardan. (AHT/GYŞ54)
Bilge sokağına varamıyorum üst üste ölmemek için.
(KAE/GYŞ253)
daha
bir kere daha
Ankara kalesi bu akşam saatinde bana bir milletin, târihinin ne
kadar uzun olursa olsun, birkaç büyük ana vak’anın etrâfında dönüp
dolaştığı, birkaç büyük ve mübârek rüyâya yaratıcı hamlenin ta
kendisi olan bir îmânın devâmına bağlı olduğunu bir kere daha
öğretti. (AHTBŞ20)
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar (CS/GYŞ262)
/+(n)DAn/
yeni baştan
Yemeğin bol, sıcak kokusuyla yeni baştan sarsıldılar. (OKYK41)
Çünkü Büyük Harb’in getirdiği felâket olmasa bile, gene bu çarşı
sönecek, bu esnaf dağılacak ve şehir kendi bünyesini yeni baştan
kuracak olan yeni bir çalışma şeklini bulana kadar gene küçülecek,
köyleşecekti. (AHTBŞ30)
Dünyalar nice nice;
Yavaşça ölebilsem,
Yeni baştan dirilsem,
Duysam, görsem ve bilsem! (NFKÇ339)
II.Birleşik tekrar zarfları
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik tekrar zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik tekrar zarfları
... daha... daha
bir daha, bir daha
Açılsın şu kapı,
Açılsın şu oda bir daha, bir daha... (CE/GYŞ138)
Sonsuzsun bu ak güzelliğinle!
Ölüp, ölüp de her an sevginle
Dirilmek... bir, bir daha, bir daha... (AMDŞ9)
Anasının güzelliğini bin bir kere bir daha bir daha söyledi.
(YKYÖ87)
... /-(y)Ip/ ... /-(y)Ip/
durup durup
Durup durup düşlerini anlatırdı. (SÇRA69)
bb.{[Kgr+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik tekrar zarfları
... /+(n)DAn/ ... daha ... /+(n)DAn/
yeni baştan
bir daha
baştan
“Girne gümrüğüne bir girişimiz var, e katılırsınız görseniz... Gani Bey, Dr.
Aslan’a gitti Bükreş’te... Seni ben de kurtaramam!” demiş gibi o geziyi yeni
baştan, bir daha, baştan, bir yıl boyu yaşarlar. (HTYS53)
10.KARŞILIKLILIK ZARFLARI
I.Tekli karşılıklılık zarfları
a.Yalın karşılıklılık zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın karşılıklılık zarfları
karşılıklı
Kaptan’ın köşesine gidip, yatağa karşılıklı oturdular. (OKYK90)
b.Türemiş karşılıklılık zarfları
Karşılıklılık zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+(n)DA/
/+(n)DAn/
ile
/+(y)lA/
/+(y(I))nAn/ hlk.
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
-
+
-
ba.Kelimeden türemiş karşılıklılık zarfları
(/+(n)In/im/) ile
Neden sonra konuştular onun ile. (MNBBD68)
/+(y)lA/
Hayâl, uzak, uzakta,
Eder fillerle güreş. (NFKÇ300)
kimlerle
Kimlerle görüşürdü? (MNBBD14)
kimseyle
“İzin verilene, dilin çözülene kadar kimseyle konuşmayacaksın!”
(MNBBD18)
Kendi dışarıya hiç çıkmaz, kimseyle görüşmez, kimseyle tanışmazdı.
(ÖSH94)
/+(y(I))nAn/ (hlk.)
Beni tanıştırsana şunnan. (OKYK104)
bb.Kelime grubundan türemiş karşılıklılık zarfları
/+(n/y)A/
göğüs göğse (ver-) Birleşik fiilde
O fırça bu kutuyla göğüs göğse verince
Parmaklarım yaklaşır yarınki tablolara. (MSS/GYŞ110)
yüz yüze (gel-) Birleşik fiilde.
Kader bir gün, o gurur yüklü padişahla bu sevgi ve aşk dolu insanı
yüz yüze getirdi. (MNBBD80)
/+(n)DAn/
iki yandan
Dalgınlığa filan boş verse de barışsa, sakalının altına girse,
Sölezli’nin koğuşuna çekip ikisi iki yandan otursalar kumara.
(OKYK17)
İkisi iki yandan başladılar: (OKYK80)
/+(y)lA/
Hapiste kaç ay kaldık şimdi iyice anımsayamıyorum, kaldığımız
sürece Hasan benden başka kimseyle konuşmadı. (YKYÖ18)
Anlaşıyorduk birbirimizle. (SÇRA29)
bc.Cümlecikten türemiş karşılıklılık zarfları
/+(y)lA/
önüne gelenle
Güldü, naralar attı, hiç alışılmadık biçimde önüne gelenle şakalaştı.
(OKYK103)
II.Birleşik karşılıklılık zarfları
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik karşılıklılık zarfları
ba.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik karşılıklılık zarfları
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
Gece gelmiş yıldızlarla, pırıl pırıl yanan ayla söyleşmiştir.
(MNBBD112)
11.KARŞITLIK ZARFLARI
I.Tekli karşıtlık zarfları
a.Yalın karşıtlık zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın karşıtlık zarfları
meğer
Meğer efendisini görmüş. (HTYS23)
nâfile
Toplarını, nâfile yerinden kımıldatma! (ÖSH29)
oysa
Oysa her şeyin başı kalıtım. (HTYS31)
Oysa ikisi iki yandan şanslarını deneseler... (OKYK46)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın karşıtlık zarfları
tam tersi
... tam tersi, “Babanın kanını yerde korsan sütüm haram olsun. ...
diye kışkırtmıştı. (OKYK20)
Bâzen de tam tersi, bir medyum gibi, uykuda gezer gibi kalkarsınız
yatağınızdan. (HTYS84)
ac.Cümlecikten oluşan yalın karşıtlık zarfları
Bu kış kıyâmette, o buz gibi betonda bir gömlekle yatar kalkarlar
da gene bir şey olmaz. (OKYK72)
Çarık nasıl gözenir bilirdim de
Yazı nasıl yazılır bilmezdim... (ATŞ/GYŞ213)
böyledir de
Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ!
Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan... (NFKÇ114)
b.Türemiş karşıtlık zarfları
Karşıtlık zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+(n/y)A karşı/
/+(n/y)A karşın/
(oysa) ...ama
/+(n/y)A rağmen/
/+(y)lA berâber/
/+(n/y)A inat/
bile
/+(n)DA/
/-DIğI halde/
fakat
gerçi
/-(y)IncA/
/+(y)lA/
lâkin
mâdem...
/-sA+/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
+
ba.Kelimeden türemiş karşıtlık zarfları
/+(n/y)A/
boşuna (git-) Birleşik fiilde.
Bütün yalvarmalar ve yakarmalar boşuna gitmişti. (MNBBD15)
Gelirse “komşu”ya cinnet,
Boşuna eyleme minnet... (NYG/GYŞ246)
Boşuna sarmaz bu belini kollarım,
Gebe kalırsın her tutup öpüşümde
Ve bir gün tâze bir kanla iner kente
Bir bozkurt sürüsü gibi oğullarım. (AMDŞ87)
inadına
İnadına suyun altına altına tuttum. (HTYS70)
/+(n/y)A karşı/
buna karşı
Halil’in sümüklüböcekliğini, baykuşluğunu, gurruk kuşluğunu, ak
kefene bürünüp köyün üstüne uçmasını doğru bulmayanlar, alay
edenler, buna karşı da candan yürekten inananlar...[vardı]
(YKYÖ49)
/+(y)lA berâber/
bununla berâber
Bununla berâber her şeyi o kadar büyük ve câzip gösteren büyü
artık gitmişti. (AHTBŞ7)
/-sA+/
isterseniz
İsterseniz hayat aşını verin;
Sayılı nimetler bal olsa yemem! (NFKÇ23)
utanmasa
Utanmasa, “Benden de götürür müsün?” diyecekti, ama utanıyordu.
(OKYK89)
bb.Kelime grubundan türemiş karşıtlık zarfları
/+(n/y)A/
boşu boşuna
Boşu boşuna çözmeğe çalıştım. (ÖSH67)
Can(ım) pahasına
Canım pahasına inci çıkardım. (BKÇ/GYŞ113)
... (/+(n/y)In/) yere/yerine
Hatta öğle tatilinde voleybol ya da çift kale oynayan gençler, topu
onun önüne mahsus yuvarlasalar bile, o inadına, usta ayakları ile
afili bir vuruş yerine topu eline alıp geri atmakta ısrar ediyordu.
(HTYS50)
Ah, beni vursalar bir kuş yerine!.. (SK/GYŞ272)
boş yere
Boş yere ayna aranma güzelliğine sakın
Elin yüzün saçların, hepsi artık bende güzel. (ATO/GYŞ268)
Günler tutsak gecelere,
Ben de sana ey bir ömrüm,
Ben de sana ve boş yere. (AMDŞ115)
onun yerine
Arada sırada yüzündeki kızgınlık gidiyor, onun yerine ağlamsı bir
hal geliyordu. (YKYÖ75)
Fakat onun yerine içersinde başka bir şey diriliyordu. (SÇRA45)
... (/+(n/y)In/) inadına
Tavukçu değil de Kaya Ali’nin inadına bir cigara yaktı, dumanı
halı, kilimlerle kaplı odanın beton tavanına cakalı cakalı üfledi.
(OKYK56)
/+(n/y)A inat/
Çiçek niyazlar içinde,
Dal’ın türküsü bembeyaz,
Serpil serpil duyuyorum,
Bardaktan boşanırcasına,
Kopmuş takvimlere inat,
Duygu duygu, kanat kanat,
Ellerime kar yağıyor. (FH/GYŞ193)
Onlara inat, öbür marifetlerini de sayıyordum. (HTYS71)
/+(n/y)A karşı/
Dobaklar şeyhinin arkasında İstanbul’da bile XVII, XVIII. asır
ihtilâllerinde iki azgın ocağa karşı kuvvetini zaman zaman gösteren
çarşısı gelirdi. (AHTBŞ35)
Ama Koca Sinan’ın pırıl pırıl gözbebeklerine karşı yalan
söyleyememiş. (MNBBD78)
Fakat yalnız bir emre karşı itaat göstermezler. (ÖSH39)
ele güne karşı
Ele güne karşı övünür olmuştu. (SÇRA52)
/+(n/y)A karşın/
Nizamettin Bolayır bunun kirasını olduğu gibi oğluna bırakmıştı,
Üftâde’nin itirâzına karşın. (HTYS58)
/+(n/y)A rağmen/
Sözlerinde sert, hoyrat Tanrı çehresiyle geçen Kervankıran’a
rağmen bu türküde hiç bir büyüklük kaygısı yoktur. (AHTBŞ58)
her şeye rağmen
Kar mı yağdı güvendiğin dağlara
Seni de bir türlü onduramadı mı kader
Üzme kendini her şeye rağmen
Dünya yaşanmaya değer. (İG/GYŞ170)
Her şeye rağmen hür, müstakil yaşamak irâdesi, ilkin bu kartal
yuvasında kanatlanır. (AHTBŞ67)
/+(n)DA/
... halde
... /-DIG(I/Im/In(Iz)/lArI/ halde
Yatağın hiç bir zaman kabarmayacağını oradakilerin hepsi de
bildikleri halde bozuntuya vermiyorlardı. (OKYK31)
Bu vesileyle bilmediğim bir çok şeyleri öğrendiğim hâlde onu bir
türlü bulamadım. (AHTBŞ16)
Evliya’nın Hacı Bayram-ı Veli için bir hatim başladığı hâlde
kendisini unutmasına üzülen Erdede Sultan gece onun rüyasına
girmekle kalmaz. (AHTBŞ16)
o hâlde
O hâlde ben düşmanla Vire’yi konuşacağım. (ÖSH40)
... karşısında
Kötü düşünceler, hırçın ve kıskanç homurtular karşısında câmi, -o
ulu ve koca Süleymâniye- bir yavru arslan gibi heybetle ve hâkim
büyüyordu. (MNBBD39)
... /-(y)AcAğI/ yerde
Fakat Ak Şemseddin darılıp gideceği yerde şehrin kapısının
köpekleriyle ve onların çanağından karnını doyurur. (AHTBŞ11)
/+(y)lA/
... /+(n/y)A/ nisbetle
Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nisbetle daha çok
toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61)
bc.Cümlecikten türemiş karşıtlık zarfları
/(-mAsI)+(n/y)A/
Güldük gülmesine de hep bir örnek entarimizle pamuk toplayan
kadınlar olduk Ferideciğim. (SÇRA14)
/(-mA+sI/lArı)+(n/y)A karşın/
Sonra şortu ve bluzu ile denize atladı, kız arkadaşlarının
engellemeye çalışmasına karşın kıyıya yüzmeye başladı. (HTYS22)
72 yaşında olmasına karşın midesi fırlak değildi. (HTYS31)
Av köpeklerinin ve bir miktar nankör kalabilmelerine karşın
kedilerin yağcılığını bir derece anlıyorum da, papağanlara nedense
daha bir tutuluyorum. (HTYS23)
/(-mAsI)+(n/y)A rağmen/
Kazalarda o kadar büyük ve devamlı tahribat yapmıştı ki hafif
ürpermelerden başka bir şey kalmamasına rağmen halk bir türlü
evlerine girmek istemiyordu. (AHTBŞ44)
Çok arzulamasına rağmen Üftâde o zaman yarbay olan Albayla
evlendiğinde elbet beyaz gelinlik giyip çatılmış kılıçlar altından
geçemezdi. (HTYS32)
ama
Çok ümit verici başlamıştı ama,sesi nedense yarıda söndü(HTYS35)
Dolmuş, Koca Sinan’ın gözbebekleri ama, genç köylüden utanıp
ağlayamamış. (MNBBD78)
Kırışmıştı ama bir günden bir güne “Babanı öldürenleri unut, onları
Allah’a havâle et. [dememiş] (OKYK20)
Yarı yarıya donmuştu ama kalbi hâlâ atıyordu. (OKYK110)
bile
Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur da
uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku ile
uyanıklık arasında bile-51 şişede kalanı içerdi. (MNBBD49)
fakat
Bir ishak sesi var. Kız uzaklaştı.
Fakat bende o baş dönmesi var. (FNÇ/GYŞ28)
gerçi
Yıllarca sürecek daha bu kavga
Yatışır gerçi ölümle bizde. (HH/GYŞ292)
/-(y)IncA/
böyle olunca
Böyle olunca, her şey değişir, peşinde koştuğumuz muvazeneyi
buluruz. (AHTBŞ66)
lâkin
Nice revnaklı şehirler görülür dünyada,
Lâkin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. (YKB/GYŞ7)
51
Bu zarf, yapısındaki uyku ile uyanıklık arasında, kısmı Türkçe’de genellikle uyku ile
uyanıklık arasındayken biçiminde kullanılmaktadır. Burada eksiltili olarak kullanılmıştır.
Bundan dolayı cümlecik olarak değerlendirdik. Zâten bu kısmın zaman işleviyle, yine eksiltili
biçimiyle cümlecikte yüklem-fiil olarak kullanılması bunu güçlendirmektedir. Ayrıca
+da’dan dolayı yapısal bakımdan kelime grubu olarak değerlendirme imkanımızda ortadan
kalkmıştır.
/+ki/
halbuki52
Cesur ve onurlu diyecekler
Halbuki suskun ve kederliyim. (İÖ/GYŞ307)
Halbuki akın için askerlerinden bir kısmını ayırsa, düşman hemen
haber alacak, fazla kuvvetle kaleye yüklenecekti. (ÖSH36)
Halbuki vallahi beceremiyorum. (OKYK78)
/-sA+/ (bile/dahi/de)
Güneşle bir tutsam girmez hizâya;
Dar bulur, sığmam der, dipsiz fezâya (NFKÇ68)
Göreceğim, duyacağım, seveceğim
Öldürseler bile ölmeyeceğim... (ATŞ/GYŞ212)
Ey ömrün en güzel türküsü aldanış!
Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz kış; (AMDŞ37)
Penaltı kaçırmaya gelince, anlatsa bile, her kadın gibi onu da
anlamayacaktı. (HTYS66)
Hatta öğle tatilinde voleybol ya da çift kale oynayan gençler, topu
onun önüne mahsus yuvarlasalar bile, o inadına, usta ayakları ile
afili bir vuruş yerine topu eline alıp geri atmakta ısrar ediyordu.
(HTYS50)
Pişirseler ve bütünüyle bir olgun insan –insan-ı kamil- olsalar bile,
yine bir anları gelir, bir düşüncesiz çiğliğin dürtüsü içinde boş
bulunurlar. (MNBBD105)
Harman zamanıysa bile iş güç dururdu. (MNBBD190)
Eğri bile olsa böyle düzelmezdi. (MNBBD40)
52
Bu örnek kalıplaşmıştır.
Bu hallerini, ağıtlarını dağ gibi bir oğlu öldürülmüşse de
yadırgıyordu. (YKYÖ21)
İnsan sevgisi, ölüm korkusu uç uca
Hayata tutku dağlarca da olsa
Bu yürek bir gün soğuyacak. (Tİ/GYŞ291)
Döksem de her saat ecel terini
Kimseler alamaz benden yerini. (NC/GYŞ183)
Görmeseniz de zâten ben bildiğimi okurum. (HTYS16)
taş çatlasa
Arkadan bakıldıkta taş çatlasa 55’ten fazla vermezsiniz. (HTYS31)
II.Birleşik karşıtlık zarfları
a.Yalın + yalın yapılı birleşik karşıtlık zarfları
aa.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik karşıtlık zarfları
ammavelâkin (< amma + lâkin)
Başkası, başka bir insan olaydı Esme’nin yerinde anam da olsa
öldürürdüm seni hortlaklıktan kurtarmak için, ammavelâkin
Esme’yi öldüremem, öldüremem Halil, öldüremem. (YKYÖ76)
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik karşıtlık zarfları
ba.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik karşıtlık zarfları
... /-(y)A/ ... /-(y)A/
Hem uyduruyorlar, uydurduklarını bile bile, az sonra da
uydurduklarını gerçeğe çevirip inanıyorlardı. (YKYÖ67)
... /-(A/I)r+-sA+ ...-sIn/ ... /-(A/I)r+-sA+ ...-sIn/
Yirminci yüzyıl, ne kadar katı olursa olsun; doktrinler, ideolojiler
muhayyel bir huzur ve umut vaadi ile insanları nasıl birbirine
yedirmeye çalışırsa çalışsın yüzyılların en zavallısı olmaktan
kurtulamayacaktır. (MNBBD192)
... gerçi , ... ama
Zeytinlik, tarla, dükkân, ev onundu gerçi, dilediğince davranmak
hakkıydı ama, evinde karısı, çocukları, sırtında da yatılacak yılları
vardı daha. (OKYK84)
/-sA+/ (bile/dahi/de) ... /-sA+/ (bile/dahi/de)
Gidilip gelinse bile, istenilen erzak bulunsa bile geçen zaman içinde
ne yenilirdi, ne içilirdi. (MNBBD169)
Bir türlü, ne yapsa, nereye gitse bu kuşatmadan kurtulamıyordu bir
türlü. (YKYÖ11)
... /-(y)A+(-(y)dI+)/ ... /-sA+/ (Düzensiz kullanım).
Başkası, başka bir insan olaydı Esme’nin yerinde anam da olsa
öldürürdüm seni hortlaklıktan kurtarmak için, ammavelâkin Esme’yi
öldüremem, öldüremem Halil, öldüremem. (YKYÖ76)
...oysa, ama ...ya
Silahlarımı da severdim, güvercini de,
İnsanları da severdim, hiç görmemiştim oysa,
Ama ben insandım ya, o eski bir güvercindi,
O eski bir güvercindi her şeyi anlamaya. (ÜT/GYŞ289)
bb.{Cck+z] + [K+z]} yapılı birleşik karşıtlık zarfları
... /-(y)AcAğI/+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/
yerine
“Allah böyle oğul vereceğine, yerine bir kara taş verseymiş daha iyi
olurmuş.” (YKYÖ65)
c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik karşıtlık
zarfları
ca.{[Cck+z] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik karşıtlık zarfları
... ama ... +Ø
ne çâre
Akıl darmadağın, kalp pare pare
Âşıkım, ustayım ama, ne çâre
Sana lâyık şiiri yazamıyorum. (BKÇ/GYŞ114)
12.VASITA ZARFLARI
I.Tekli vasıta zarfları
a.Yalın vasıta zarfları
ac.Cümlecikten oluşan yalın vasıta zarfları
inşallah
İnşallah yutarsınız. (OKYK62)
b.Türemiş vasıta zarfları
Vasıta zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+(n)CA/
/+(n)DA/
/+(n)Dan/
/+(y)lA/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
+
-
/+(y)lAn/
/+((y)I)nAn/
İle
/-sA+/
+
+
-
+
+
+
-
+
ba.Kelimeden türemiş vasıta zarfları
/+(n)DA/
Ey gölgesiz gökte uçan ak güvercinler,
Rüzgârda usulca sallanan otlar, sazlar
Yüce tanrıların varılmaz yalnızlığı! (ORH/GYŞ145)
Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin;
Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla. (AMDŞ63)
/+(n)DAn/
Nihâyet, Arslan Bey, terden ıslanmış atı ile duman içinde harp
sıralarının arasında adım adım göründü. (ÖSH30)
ile
ne ile
Bu da en iyi ne ile olur? (HTYS44)
/+(y)lA/
O biçâre kerpiç evlerin bütün fakirliğini iyi bilmekle berâber
kendimde olmayan bir şeyi onlarla tasavvur ederdim. (AHTBŞ5)
Orada dut ağacının altında Abbas’ın ölüsünü soydular, bir taş
teknenin üstünde doktor Abbas’ın ölüsünü koyun parçalar gibi kesti
biçti, sonra da yerli yerince çuvaldızla geri dikti. (YKYÖ14)
Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın;
Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın! (MAE/GYŞ4)
kiminle
Paşa, teslim teklifini kiminle gönderdi? (ÖSH25)
neyle
Peki evin duvarını neyle öreceğim? (SÇRA9)
bb.Kelime grubundan türemiş vasıta zarfları
/+(n/y)A/
Geriye kalan sekiz bin altına da bu kaftanı alacağım. (ÖSH66)
/+(n)CA/
Su üzre, heva üzre kuşlar ve balıklar dahi kendi dillerince
durmadan, dinlenmeden bunu söyleştiler. (MNBBD38)
/+(n)DA/
Horasan’ın batısında bir yeni ve bir büyük Türkiye doğum
sancılarında dinleniyordu. (MNBBD16)
Ve dağ bütünüyle –ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horsanlı
olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden
doğmuştu. (MNBBD19)
... karşılığında
Koca yılın üç yüz altmış beş tayını karşılığında alınan beş liranın
üstüne kırk beş daha eklenmeliydi ki bir kilo kesmeşeker alınsın.
(OKYK22)
... sâye((si)n)de
bu sâyede
Bu sâyede haftasını doldurmadan şehrin ve meselelerin içine girdim.
(AHTBŞ43)
sâyende
[İflâhını] kestik sâyende... (OKYK68)
(onun) sâyesinde
Uykunun altın olduğu askerlik günlerinde, onun sâyesinde pek iyi
sonuçlar elde ettim. (TBYDBY70)
/+(n)DAn/
Etrafını saran gürültüden53 hücumun kalede de başladığını anladı.
(ÖSH 30)
Hotantoca’dan Esperanto’ya kadar milyarlarca insan her yerde, her
Tanrı’nın günü, yüzlerce dilden durmadan konuşur. (HTYS16)
... tarafından
Bunu bilen bücürler o gelmeden, sırtlarında çantaları, ellerinde
sefer tasları, anaları tarafından çoktan kaldırıma bırakılmışlardır.
(HTYS9)
/+((y)I)nAn/(hlk.)
Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır. (AVŞ/GYŞ16)
ile
Çekti, sol elinin başparmağı ile namlu demirini yokladı. (ÖSH55)
Bu rüzgâr, bu mûcizeli gemi ile insanı nerelere götürmez.
(AHTBŞ17)
/+(y)lA/
En çok af ya da bir başka yolla çıkışını düşünmek hoşuna gidiyordu.
(OKYK101)
53
Bu zarf aynı zamanda sebep işlevi de göstermektedir.
Asilzadeler,şövalyeler birbirlerinin yüzlerine bakmaya cesaret
edemedikleri ani bir ölüm darbesiyle vurulmuş gibi oldukları yerde
donup kaldılar. (ÖSH 34)
Yeniçeriler, bir kurşunla yaralanan Zondi’yi diri diri yakalamaya
çok çalıştılar. (ÖSH 26)
Soframıza konmuş bu doyulmaz yemek
Niçin bir zehirli kaşıkla yenmede? (AMDŞ91)
Anadolu, geçirdiği tecrübelerle yıkılmamış, sâdece ders almıştı.
(AHTB64)
Sen ey, oyununu en güzel oynayan!
Hangi kıvılcımla fışkırttın ruhundan
Bir gün söndürdüğümüz kutsal ateşi? (AMDŞ92)
Silahsız düşman, kendi lisanlarıyla tekrarladıkları bu emre bir
koyun sürüsü ululuğu ile itaat etti. (ÖSH 46)
Küçük bir kapla durmadan teknenin suyunu boşaltıyor, arada bir
inip çocuklara gereç uzatıyordu. (HTYS23)
Asırlarca bu havuz rengimle mayalanmaz
Çeşme gibi aksa da kafamdaki boyalar. (MSS/GYŞ110)
Askerler, zabitlerin emriyle oldukları yerlerde bağdaş kurmuş
bekliyorlar, gürültü ediyorlardı. (ÖSH 30)
... vasıtasıyla
Barhan Bey, tercüman vasıtasıyla dedi ki: (ÖSH47)
/+lAn/ (hlk.)
Ölünceye kadar her gün her gün sırtından kızgın demirlen
dağlanmak demektir. (YKYÖ57)
bc.Cümlecikten türemiş vasıta zarfları
/-sA+/
... tarafındansa
Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim
tarafındansa buraya kadar gelmişti. (HTYS50)
II.Birleşik vasıta zarfları
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik vasıta zarfları
ba.{ [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik vasıta zarfları
... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/
Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmağın içinden, suda ve ışıkta
yunup arınmış bir ses: “Bayezid... heyy Bayezid... biraz da bu yana
gel bakalım...” (MNBBD179)
... /+((y)I)nAn/ ... /+((y)I)nAn/(hlk.)
Karnın yardım kazmayınan, belinen
Yüzün yırttım tırnağınan elinen
Yine beni karşıladı gülünen
Benim sâdık yârim kara topraktır. (AVŞ/GYŞ16)
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
Yarı sevişeceğiz
Ortancalar susuz kalmayacak artık
Denizle rüzgârla Tanrı’ya varacak yelken. (TSH/GYŞ258)
Ölümsüz gündüzünüz güneşle ve tuzla
Kekik kokularına karıyor Zaman’ı. (ORH/GYŞ145)
bb.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik vasıta zarfları
... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/
Yepyeni müjdeler getiriyor gün,
Işık ışık, sesle, renkle, kokuyla (OA/GYŞ188)
bc.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik vasıta zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/
Daha Kop Dağı’nın başı beyazlanmadan Palandöken sırtları
kaşlarını çatmadan önce, Erzincan’dan gelen siyah üzümün
renginden, yaylanın üstünden cenuba doğru akan kuş
sürülerinden vaktin yaklaştığını anlayan tecrübeliler, kürkçüyü
çağırırlarmış. (HTYS37)
c.Yalın + türemiş/ türemiş + yalın yapılı birleşik vasıta zarfları
ca.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik vasıta zarfları
... /+(y)lA/ ... +Ø
.../+(y)lA/ filan
Bu işin pek öyle gardiyanlarla filan olacak zor yanı yoktu.
(OKYK105)
13.KARŞILAŞTIRMA ZARFLARI
I.Tekli karşılaştırma zarfları
b.Türemiş karşılaştırma zarfları
Karşılaştırma zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+(n/y)A göre/
/+(n/y)A nispetle/
/+(n)DA/
/+(n)Dan/
/+(n)Dan fazla/
/+(n)Dan ziyade/
gibi
kadar
ki
/+(y)lA/
/+(y)lA birlikte/
/-sA+/
ya
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
+
-
ba.Kelimeden türemiş karşılaştırma zarfları
/+(n/y)A nispetle/
Hatta bana insanlara nispetle yakındır,
Bahçemde ölen kuş,
Bahçemde kefensiz gömülen kuş. (FNÇ/GYŞ26)
+
+
+
+
+
+
+
+
+
/+(n)DA/
Öyle bir devim ki, ben, hakikatte pireyim,
Bir delik gösterin de, utancımdan gireyim. (NFKÇ103)
/+(n)DAn fazla/
Yaşantıdan fazla anılardan kork,
Bize gülümsüyorsa geçmiş günler; (AMDŞ149)
/+(n)DAn ziyâde/
Dekordan ziyâde bu yerlerde birkaç yıl önce oynanmış kanlı oyunun
tesiri altındaydım. (AHTBŞ25)
gibi
Esrar, afyon, bıçak, şu buyla ilgisi olmadıktan başka, acından
geberse kimsenin bir şeyini çalmaz, ötekiler gibi izmaritine zar
atmazdı. (OKYK10)
eskisi gibi
Artık eskisi gibi ata binemiyor, hatta vezirleriyle istişâre için bile
gerdûnesinden çıkamıyordu. (ÖSH9)
(/+(n)In/) kadar
İplik gibi atlıyorsam
Makaramdan kopup çiçeklere
Sevdası ateş böceği gibi karım
Fesleğen kadar yeşil sesiyle (EU/GYŞ240)
Ah, sen ey, ölüm kadar sonsuz olan
Ve dar bir tabut gibi rahat uyku! (AMDŞ44)
Ağamız senin kadar bilmiyor mu? (OKYK80)
eskisi kadar
Beş yıldır görmediğini düşünmek artık eskisi kadar sızı vermiyordu
ona. (SÇRA44)
/-sA+/
öyleyse
Öyleyse zulacılık yaptın! (OKYK10)
Güller neden öyleyse coşup çağlamasınlar? (FNÇ/GYŞ30)
Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perişândır? (MAE/GYŞ4)
yoksa
Yoksa Kaptan yatak mı alacaktı onlara? (OKYK82)
Niye ellerin soğuk yoksa üşüyor musun
Mutluluğun peşinde hâlâ koşuyor musun (İG/GYŞ170)
Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz. (NFKÇ19)
bb.Kelime grubundan türemiş karşılaştırma zarfları
/+(n)DAn /
Hasan bu sabah her sabahkinden daha sevinçliydi. (YKYÖ72)
/+(n)DAn ziyâde/
Zâten güneş o kadar sakin okadar hareketsiz bir halde alçalıyordu ki
dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyâde kulaklarımızda
toplanmıştı. (AHTBŞ69)
gibi
Bu dünyadaki gibi yersiz yurtsuz kalsaydım hâlim nice olurdu
benim? (MNBBD51)
Devlet baba, her hükümlü gibi onlara da günde kara birer tayın
veriyordu. (OKYK22)
kadar
Hiçbir şey kendi alın teri kadar bir insanı tatmin edemez.
(AHTBŞ65)
Gemi yüzü görmeyen bir limanın hüznünü
Kimsesiz gönlüm kadar hiçbir gönül duymadı. (CST/GYŞ119)
/+(y)lA/
Sibirya’nın 40 derece soğuğunda olduğu gibi, ekvatorun cehennem
sıcağında da aynı dakiklikle işlediği sınanmış. (HTYS3)
bc.Cümlecikten türemiş karşılaştırma zarfları
/(-(y)AcAğI)+(n/y)A/
Saatimin adı hastalıklıya çıkacağına, hastalığı ben kabûllenir
göründüm. (HTYS75)
/(-mA)+(n/y)A/
Türk, ölmeyi teslim olmaya tercih eder. (ÖSH39)
/(-DIğI)+(n/y)A göre/
Müslümanlardan da cehennemde yanacaklar olduğuna göre bu
dinin Hıristiyanlıktan farkı neredeydi. (MNBBD45)
/(-mAk)+(n)DAn/
Tevekkeli atalarımız işleyen demir pas
paslanmaktan yeğdir dememiş. (HTYS45)
tutmaz,
/(-(y)An)+(n)DAn ziyâde/
Bir kalbim var ki benim, sevdiğinden burkulur:
Kahredenden ziyâde, sevilenden korkulur. (NFKÇ217)
aşınmak
(/-DIğI/) gibi
Sibirya’nın 40 derece soğuğunda olduğu gibi, ekvatorun cehennem
sıcağında da aynı dakiklikle işlediği sınanmış. (HTYS3)
(/-DIGI(n)/) kadar
Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma
Yatakta yatmayı bildiğin kadar (CS/GYŞ261)
ki
Onun yerinde ben olmalıyım ki...(...) Saklardım ağa. (OKYK39)
/(-mAk)+(y)lA birlikte/
Yıllar yılı mapusane köşelerinde unutulup da yolu Âdembabaların
arasına düştüğü zaman çevresini pek yadırgamamakla birlikte,
onlara benzemeye çalışmıştı. (OKYK24)
/-sA+/
Ulan sizin yerinizde olsam insan diye gezmem be! (OKYK81)
/(-mAktAn)-sA+/
Azarlanmaktansa kurşun yemeye razıydı. (OKYK11)
Oğlum yanımda yokken yaşamaktansa, oğlum yanımdayken ölmek
daha iyi. (YKYÖ33)
Tersoya düşüp ‘yek ekmeğe muhtaç’ olmaktansa, aldıklarıyla
yetinir, iyi kötü, geçinip giderdi. (OKYK75)
(nasıl) ... /-sA+/ (... öyle)
O nasıl harp adamı ise ben de harp adamıyım. (ÖSH25)
Ş. Hanım evin ikinci hanımı olarak gelişinde nasıl candan bir
sarılışla Zübeyde’yle kucaklaşmışsa gene öyle yaptı. (SÇRA61)
ya
Bir insan böylesine küçülüp böcek haline gelemez ya, Hasan geldi.
(YKYÖ63)
II.Birleşik karşılaştırma zarfları
b.Türemiş + türemiş birleşik karşılaştırma zarfları
ba.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik karşılaştırma zarfları
... /-sA+/ .../-sA+/
Sağır değildiyse, dilsiz değildiyse konuşmağa nasıl tahammül
edebiliyor, köylülerin yalvarışlarını, minnet ve şükran çağrılarını
nasıl duymazlığa gelebiliyordu? (MNBBD15)
bb.{[Cck+z] + [Cck+z]
karşılaştırma zarfları
+
[K+z]}
yapısındaki
birleşik
... /nasıl(...)-sA+/ ... /nasıl(...)-sA+/ ... /+(n)cA/
... -sa
... -sa
öylece
Gökteki yıldızları nasıl görüyorsa, avucunun içini –açıp
bakmadan- nasıl biliyorsa, Derviş Yunus, bu yolları da bilirdi
öylece. (MNBBD67)
cb.{[Cck+z] + [K+Ø]} yapısındaki birleşik karşılaştırma
zarfları
... /nasıl(...)-sA+/ ... +Ø
... -sanız
öyle
Eh işte, beş yıl önce nasılsanız öyle duruyorsunuz, içimde.
(SÇRA43)
14.GÖRELİK ZARFLARI
I.Tekli görelik zarfları
b.Türemiş görelik zarfları
Görelik zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+(n/y)A göre/
/+(n)CA/
/+(n)DA/
gibi
için
uyarınca
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
-
+
+
+
+
+
+
+
+
-
ba.Kelimeden türemiş görelik zarfları
/+(n/y)A göre/
Mevsim yazdı; yaza göre giyinmişti. (MNBBD22)
buna göre
Buna göre Ferhat’ın çevresi biraz daha genişliyordu. (SÇRA50)
görünüşe göre
Görünüşe göre böyle olması lazımdır, ama olur mu? Olabilir mi?
(OKYK23)
ona göre
Ne yapmak niyetindeysen açıl bana, ona göre karar verelim.
(OKYK33)
/+(n)CA/
Bence pirinç olmalı! (OKYK15)
Denize atılmış şiirdir bence
Yurtsayan, yurdu bilinmeyen bir yıldız (EA/GYŞ265)
Bence kuş soyunun en pespâyesi papağandır. (HTYS24)
Pâdişah onca pek mukaddesti. (ÖSH13)
Telefon konuşması onca burada bitmeli idi, ama oğlunun öyle bir
niyeti yoktu. (HTYS58)
(/+(n)In/im/) için
Ninemin üç eteği benim için ulaşılmaz bir şey olmuştu da
rüyalarımda havada uça uça dâireler çizip gelir, ben koşarım
ardından tutamam. (SÇRA67)
Kaleyi bırakmak sipahiler için muhakkak ölüm demekti. (ÖSH42)
bb.Kelime grubundan türemiş görelik zarfları
/+(n/y)A göre/
Dinin emirlerinden kıl payı bile ayrılmaz, bütün davranışlarını bu
emirlere göre ayarlardı. (MNBBD49)
Mahallî âdete göre misâfirlerin berâber ağırlanması şartmış.
(AHTBŞ40)
Bu kayalar met ve cezire göre ya gözden kaybolurlar, ya açıkça
ortaya çıkarlar. (HTYS10)
Mevsimine göre bu kahvaltıya bahçesinde yetiştirdiği domatesler,
havuçlar, turplar, salatalıklar da katılır. (HTYS33)
Verdiği îzâhlara göre tasavvuf târihinde mühim yeri olması lâzım
gelen bu Erdede Sultan’ı bu sefer Ankara’da epeyce aradım.
(AHTBŞ16)
gönlüme göre
Kim ne derse desin inanmayın
Gönlüme göre olmaz biliyorum (İM/GYŞ179)
/+(n)CA/
aklımca/aklımızca
Aklımca çaktırmadan onurunu korumuş oluyordum. (HTYS)
Aşk, yoksun sen, seni biz uydurduk,
Saatleri unuttuk, aklımızca zamanı durdurduk. (HH/GYŞ293)
arzumca
Bir mermer istiyorum, arzumca oymak için (BKÇ/GYŞ114)
gönlümce
Karlı başın yüce dedikleyin yüce
Sükûn içindeki heybetin gönlümce. (AMDŞ88)
Aya haber Sal çıksın bu gece;
Görünsün şöyle gönlümce. (CST/GYŞ120)
Bu dağ başında, gelenler senden geliyor diye gönlümce, gücümün
yettiğince ağırladım onları. (MNBBD13)
keyfince
Çeliyorum!
Ey nefs keyfince dayat!
Bir çelmelik hayat!
Çeliyorum! (NFKÇ133)
Gönlümün göklerinde keyfince uç bu gece (NC/GYŞ184)
Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! (YKB/GYŞ7)
için
Rozalya Ana için değişen bir şey yoktu. (SÇRA10)
Böyle bir itham, canını devleti uğruna nezretmiş bir insan için ne
acı bir tahkir, ne acı bir küfürdü. (ÖSH19)
(/+(n/y)In/) uyarınca
gönlünün uyarınca
Ve her Allah’ın günü böylece bıkıp usanmadan, yorulup
yüksünmeden, gönlünün uyarınca odun toplamak... (MNBBD66)
bc.Cümlecikten türemiş görelik zarfları
/(-DIGI(m))+(n/y)A göre/
Sonradan öğrendiğime göre muhtelif çarşılarında on binlerce
zanaatçı çalışır, saraçlarının yaptığı eğerler, bütün şark
vilâyetlerine hatta Tebriz’e kadar gidermiş. (AHTBŞ25)
(/-DIğI/) gibi
Ama Yunus Emre, bu garip derviş, çile boyunca kendi arzu ettiği
gibi piştiğine inanmıyordu. (MNBBD67)
II.Birleşik görelik zarfları
a.Yalın + yalın birleşik görelik zarfları
aa.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik görelik zarfları
ister ... ister ...
İster yesin, ister satsınlar! (OKYK22)
b.Türemiş + türemiş birleşik görelik zarfları
ba.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik görelik zarfları
/+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/
bir bakıma ... bir (başka) bakıma
Biz şimdi güzleri ayrı ayrı
Kuşları güzelsiz yüzlercesiz
Bir bakıma öldük açıkçası bu
Bir başka bakıma nedensiz evetsiz
Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu (GA/GYŞ276)
bb.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik görelik zarfları
/(-DIG(lAr)I)+(n)DA/ ... /(-DIG(lAr)I)+(n)CA/
Bildiklerinde ve anlattıklarınca Veli Baba, çok yıllar önce
Doğu’dan... yiğitlerin harman, güzelliklerin seyran ve velilerin
devran olduğu Horasan Elleri’nden gelmiştir. (MNBBD15)
15.DOĞRULAMA ZARFLARI
I.Tekli doğrulama zarfları
a.Yalın doğrulama zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın doğrulama zarfları
doğru
-Doğru, ama idare etmez. (OKYK28)
doğru (bul-) Birleşik fiilde.
Halil’in sümüklüböcekliğini, baykuşluğunu, gurruk kuşluğunu, ak
kefene bürünüp köyün üstüne uçmasını doğru bulmayanlar, alay
edenler, buna karşı da candan yürekten inananlar...[vardı]
(YKYÖ49)
elbet/elbette
Elbet garip olur garip kişinin yavuklusu;
Büker de boyuncağzını kor gider melül mahzun... (AMDŞ124)
Allah vardı, günün birinde elbet bir sebep yaratır, ya af, ya da
çağdaş cezaevlerinden birine yollanır, sonunda Fatma’sına
kavuşurdu. (OKYK101)
El ele tutuşun, hep birleşiniz,
Sizinle öğünür elbet bu vatan (AKT/GYŞ51)
“Zavallı” sizin değil elbette benim adım... (ŞNB/GYŞ22)
Ağlar çocuk, elbette ağlar, ağlayacak... (CE/GYŞ138)
Bekleyeceğim elbette
Gelişini,
Yaşamak başka nedir; (AMDŞ28)
evet
Çünkü Tosun Bey bu cesaretiyle yakında beylerbeyi olacak, vezirlik
için çok beklemeyecek... ihtimal... evet, ihtimal daha sakalına kır
düşmeden padişahın mührüne nail olacaktı. (ÖSH11)
Çaldık evet... (OKYK37)
gerçek
“Efendi, bu sözleri gerçek mi söylersin?” (SÇRA47)
Yiğit olan, efe olanlar gerçek
Ayak ayak gider çıkmaz sıradan. (AKT/GYŞ51)
hayır
Hayır, hayır yalan bütün bunlar! (BSE/GYŞ206)
hele
Günlerce ne gördüm, ne de bir kimseye sordum.
Yarab! Hele kalp ağrılarım durdu.” diyordum. (YKB/GYŞ8)
sahi
Sahi trenlerin sesleri neden duyulmuyor? (SÇRA42)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın doğrulama zarfları
daha doğrusu
Fakat işe pek aklı ermediği daha doğrusu sağdan soldan bu işin
haram olduğunu söyleyenler bulunduğu için bu hususta İstanbul’dan
geldiğini bildiği hocanın fikrini almak istiyormuş. (AHTBŞ41)
ac.Cümlecikten oluşan yalın doğrulama zarfları
e mi?
Haa, de ki, Kaya Ali’yi de yanıma meydancı alacağım, de e mi?
(OKYK19)
b.Türemiş doğrulama zarfları
Doğrulama zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+(n)DA/
/+(n)DAn/
/+(y)en/
ki
/-sA+/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
-
+
-
-
ba.Kelimeden türemiş doğrulama zarfları
/+(n)DA/
hakikatte
Hakikatte bu telaşa hiç lüzum yoktu. (AHTBŞ10)
Hakikatte şehir bir taraftan da millî mücâdeledeki hayatına devam
ediyor, bir taraftan da yeni baştan yapılıyordu. (AHTBŞ6)
/+(n)DAn/
gerçekten
Erken gelişmiş bir gotik kemer, Ulu cami’de bizi gerçekten üzerinde
durulacak bir meselesiyle karşılaştırır. (AHTBŞ50)
Ama rüzgar gerçekten sert esiyordu. (HTYS46)
Gerçekten güzelsin, efsâne değil. (HNZ/GYŞ47)
sâhiden
(...)
Uğultudan fark edilmez olunca konuştuğum
Kadınların sâhiden doğurduğuna
Toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum. (İÖ/GYŞ306)
Sanki ferman sâhiden ateş almış, vücudunu yakıyordu. (ÖSH17)
/+(y)en/
hakikaten
Benimle de hakikaten öyleymiş gibi konuşmuştu. (AHTBŞ47)
zâten
Zâten o seneler Ankara memurlarının çoğu, resmi dairelerde hatta
vekâletlerde kalıyorlardı. (AHTBŞ6)
Zâten bu yüz elli Türk yolda açlıktan ölecekti. (ÖSH42)
ki
belli ki
Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an;
Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan. (NFKÇ118)
bc.Kelime grubundan türemiş doğrulama zarfları
/-sA+/
nasıl olsa
Ölecektin nasıl olsa,
Öldün alnından vurulu. (AMDŞ129)
II.Birleşik doğrulama zarfları
b.Türemiş + türemiş yapılı doğrulama zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı doğrulama zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
doğrudan doğruya
Dabaklığın ayakkabıcılık, saraçlık gibi geniş ihtiyaçları karşılayan
sanatları beslemesi, belli başlı servet kaynağı olan hayvancılığa
dayanması bu sanatı doğrudan doğruya köy ve aşirete bağlıyordu.
(AHTBŞ35)
c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı doğrulama zarfları
ca.{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı doğrulama zarfları
... +Ø ... /-sA+/
hoş
nasıl olsa
Hoş, nasıl olsa hesaplaşacakları, burnundan getireceği gün
gelecekti. (OKYK42)
16.KESİNLİK ZARFLARI
I.Tekli kesinlik zarfları
a.Yalın kesinlik zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın kesinlik zarfları
asla
Onlar ki, hem gâzi, hem şehitlerdir.
Asla denilemez, ölü oldular. (NYG/GYŞ243)
Güneşte asla karanlık yoktu, dediler. (CZ/GYŞ296)
doğru
Şimdi bile Hasanım, beni evine götür de ananı göreyim, şimdi bile
bu yarım gözle, böyle yaşlı, yarım gözle anana bakmak günahtır
ama, sıtk ile candan bakınca ne gücün kalmışsa, onu gözlerine
toplayıp Esme’ye bakınca insan doğruuu cennete gider, sen beni al
şimdi evine götür. (YKYÖ53)
hiç
Düşman ordusundan kaçıp kendisine iltica edenlere hiç aman
vermez, “Hâin her yerde hâindir” diye hemen boynunu vurdururdu.
(ÖSH26)
İlle
İlle biri ustayı yalancı çıkarsın istiyordum. (HTYS82)
Sölezli, ille Sölezli küplere bindi. (OKYK66)
İlle geçmiyor günüm, günüm,günüm? (OŞG/GYŞ65)
muhakkak
Kaleyi bırakmak sipâhiler için muhakkak ölüm demekti. (ÖSH42)
“Üçüncü defa evlensen muhakkak Şâkir olur kocanın adı” diye
takılır Tapucu Hakkı Bey. (HTYS54)
Şi’rin sesi fâş etmese Kur’an’da muhakkak,
İnsanlığa meçhul idi ta haşre kadar Hak. (FNÇ/GYŞ30)
mutlak
Bir gün beni apar topar
Mutlak dostlarım öldürür. (ATŞ/GYŞ215)
mutlaka
Fatma’dan mutlaka bir mektup getirmiştir. (OKYK103)
Hasretle beklenen gelir mutlaka;
Sultan fikir, şanlı otağa gelir. (NFKÇ408)
Daha kocamandım bir devden mutlaka; (AMDŞ136)
sakın
Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın: “Yol nerede?” (YKB/GYŞ10)
Sakın bana laf söyletme! (ÖSH54)
şüphesiz
Eğer behemehal cevap vermem icap eden çok sarih sualler
karşısında kalmasaydım şüphesiz ben de o gün bu gence benzerdim.
(AHTBŞ46)
Erzurum Lisesi’nin beyaz badanalı, tek kanepesi kırık muallimler
odasında bana sorduğu suallere cevap verirken zihnim şüphesiz
onunla çok doluydu. (AHTBŞ45)
tam
Üzerinde kocaman fasulye tenceresinin keyifli dumanlar salarak
kaynadığı mangal, koğuşun tam ortasındaydı. (OKYK40)
Yürü, gölgen seni uğurlamakta,
Küçülüp küçülüp kaybol ırakta,
Yolu tam dönerken arkana bak da,
Köşede bir lâhza kalıver gitsin! (NFKÇ200)
Orta kata tam inmişlerdi, müdürün kısa boylu, kedi kadar tıkız
odacısına rastladılar. (OKYK52)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın kesinlik zarfları
behemehal
Eğer behemehal cevap vermem icap eden çok sarih sualler
karşısında kalmasaydım şüphesiz ben de o gün bu gence benzerdim.
(AHTBŞ46)
bir türlü54
Erzurum taşı dururken çimentonun kullanılmasını bir türlü aklım
almaz.(AHTBŞ69)
Hasan’ı bir türlü yakalayıp konuşamıyor, hortlağın emanetini onun
oğluna iletemiyordu. (YKYÖ50)
Kazalarda o kadar büyük ve devamlı tahribat yapmıştı ki hafif
ürpermelerden başka bir şey kalmamasına rağmen halk bir türlü
evlerine girmek istemiyordu. (AHTBŞ44)
büsbütün
İşleye dura beni biraz umutlandırdıktan sonra büsbütün durdu,
işlememecesine... (HTYS81)
düpedüz
O sözlerle düpedüz anasını kastediyordu. (YKYÖ22)
hiç bir zaman
Ruhumuz Boğaz’da, o eski yerde,
Yeni akımları umursamadan,
Bir hayalet gibi pencerelerde
Ne denli beklese de... hiç bir zaman. (AMDŞ151)
Yatağın hiç bir zaman kabarmayacağını oradakilerin hepsi de
bildikleri halde bozuntuya vermiyorlardı. (OKYK31)
54
Bu zarf olumsuz fiillerle kullanılır.
yüzde yüz
Saatimin su geçirmezliğine yüzde yüz inanırken benden ona
sarsılmaz bir güven ve moral geçiyordu. (HTYS85)
ac.Cümlecikten oluşan yalın kesinlik zarfları
ister istemez
Zâten güneş o kadar sâkin o kadar hareketsiz bir hâlde alçalıyordu
ki dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyâde kulaklarımızda
toplanmıştı. (AHTBŞ69)
Onun bu rejimine dayanamayan karısı Üftâde, kış gelince ister
istemez odasını ayırıyordu. (HTYS31)
ne ediyor ediyor
Hasan ne ediyor ediyor , her gün beş on tâne kırlangıcı yakalıyor,
bir ipe geriyor, böyle uçuruyor, akşam olunca da kırlangıçları her
zaman değil, ipe bağlı olaraktan göğe salıveriyordu. (YKYÖ90)
ne yapar yapar
Berbat ne yapar yapar oturtur! (OKYK60)
taş çatlasa
Arakan bakıldıkta taş çatlasa 55’ten fazla vermezsiniz.
yutsun yutulsun
Kumara kendini kaptırdı da başladı mı, yutsun yutulsun, günlerce
sürer giderdi. (OKYK84)
b.Türemiş kesinlik zarfları
Kesinlik zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+cAk/(eski)
/+(n)DAn/
/+(y)en/
/-sA+/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
-
ba.Kelimeden türemiş kesinlik zarfları
/+(n/y)A/
sağlama (hlk.)
Duysa, zâten dolmuştu, ağzını burnunu kırardı sağlama. (OKYK45)
/+cAk/(eski)
ancak
Bu his şehrin etrâfında ve ona hâkim tepelerden bakarken pek küçük
farklarla ancak değişir. (AHTBŞ3)
Ne pişmanlık tanır, ne af, ne mühlet;
Ancak fâtihinin girer koynuna. (NFKÇ275)
/+(y)en/
katiyen
Bir kere otomatikmiş, sonra alarm zili varmış, sonra katiyen su
geçirmezmiş. (HTYS70)
mecbûren
İçinden, “Beni mecbûren ayakta hürmet vaziyetinde tutmak
istiyorlar gâliba...” dedi. (ÖSH68)
bc. Kelime grubundan türemiş kesinlik zarfları
/(+(n/y)A ... -(A/I)r)-sA+ ...-sIn/
ne pahasına olursa olsun
Ne pahasına olursa olsun sözünü tutacaktı. (AHTBŞ44)
II.Birleşik kesinlik zarfları
a.Yalın + yalın yapılı kesinlik zarfları
aa.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı kesinlik zarfları
mutlaka
mutlaka
Ama şu herifi mutlaka mutlaka marizlemeliydi. (OKYK45)
b.Türemiş + türemiş yapılı kesinlik zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı kesinlik zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
açıktan açığa
Çünkü harbin, bakımsızlığın, yüklü irsiyetlerin yiyip tükettiği bu
çehrelerde, sonradan tanıdığım ve o kadar sevdiğim Goya’nın o
zalim frekslerinde eşini görebileceğimiz bir hal vardı; bir hal ki
açıktan açığa karikatüre ve hicve gidiyordu. (AHTBŞ48)
bb.{[K+z] + [K+z]} yapılı kesinlik zarfları
... /-sA+/ /dA/ ... /-sA+/ /dA/
Hayata sımsıkı sarıldığımızda
İstesek de istemesek de
saatler ansızın duracak
Biliyorum. (Tİ/GYŞ291)
17.YETERLİK ZARFLARI
I.Tekli yeterlik zarfları
a.Yalın yeterlik zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın yeterlik zarfları
bâri
-Ulan üstüne başına ilişmeyin bâri be insafsızlar! (OKYK108)
Bâri boşalsa, canı yanmayacak. (HTYS53)
“Babacığım, bari ben okuyum” derdim. (ATŞ/GYŞ214)
keşki Olumsuz fiillerle kullanılır.
Oğlum Hasan büyümüş ya, keşki büyümez olaydı, ben hortladıktan,
mezarımda duramadıktan sonra, zebâniler beni onun yüzünden gece
gündüz dağlarlarken, keşki bir oğlum olmayaydı. (YKYÖ47)
b.Türemiş yeterlik zarfları
Yeterlik zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+cAk/(eski)
/+(n)DAn/
ki
/-sA+/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
-
ba.Kelimeden türemiş yeterlik zarfları
/+cAk/(eski)
+
+
+
-
ancak
Kıyâmet günü yiyip ancak bitirecekler. (YKYÖ76)
ki
yeter ki
Yeter ki ona topaç gibi, babalarının kanını yerde koymayacak,
yürekli oğlanlar doğursun! (OKYK25)
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden. (CST/GYŞ117)
bb.Kelime grubundan türemiş yeterlik zarfları
/+(n)DAn/
en azından
Çarpsan kara sevdayı en azından yüz binle
Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle (YBB/GYŞ283)
İneğe, davara, sığır bir bir elini sürer, ertesi yıla elini sürdüğü her
bir davar ve her bir sığır en azından ikiz doğururdu. (MNBBD14)
/-sA+/
hiç değilse
Hiç değilse gözü görmüyor, gönlü katlanıyor. (HTYS34)
Hiç değilse bugün düşünemem
Düşünemem yarın öbür gün (NC/GYŞ181
“Beni hiç değilse cehennemine kabul ediyorsun...” (MNBBD50)
hiç olmazsa
Ama kalbim çatlayacak yalnızlıkta,
Hiç olmazsa bir ayna ver bana Tanrım! (AMDŞ145)
İç kalenin eteklerinde hiç olmazsa bugünkü vaziyetlerinde şehre
büyük bir şey ilave etmezler. (AHTBŞ14)
Alsalar, hiç olmazsa boğazım çıkardı. (OKYK78)
bc.Cümlecikten türemiş yeterlik zarfları
ki
Koca yılın üç yüz altmış beş tayını karşılığında alınan beş liranın
üstüne kırk beş daha eklenmeliydi ki bir kilo kesmeşeker alınsın.
(OKYK22)
II.Birleşik yeterlik zarfları
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik yeterlik zarfları
ba.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı yeterlik zarfları
/+(n)DAn/... /-sA+/
en azından
hiç değilse
Kaptan’ın başından geçenleri her biri en azından, hiç değilse
yirmişer otuzar sefer dinlemişlerdi.(OKYK)
18.GÖSTERME ZARFLARI
I.Tekli gösterme zarfları
a.Yalın gösterme zarfları
aa.Kelimeden oluşan gösterme zarfları55
böyle
İkilikte ekin bile yetişmez, kin yeşerir, diken yetişir bu böyle biline.
(MNBBD159)
55
Kelimeden oluşan gösterme zarfları oluşum süreçlerine bakıldığında türemiş olarak
değerlendirilebilirdi. Ancak bugün bu kelimelerden böyle, öyle ve şöyle kelimelerini hem sıfat
olarak hem zarf olarak kullanırken /+(n)CA/ ekiyle de zarflaştırarak kullanmaktayız.
Ve çocuk gittikten sonra
Böyle kalır mıydı ağaç? ANA/GYŞ76)
Gam çekme, böyle gitmez bu devran. (NFKÇ408)
Ta yanıbaşında durup da böyle
Hasretini çektiğin şeylere hasret gitmek! (ZÖD/GYŞ68)
Biliyorum, böyle değildin önceleri
Türküler söylerdin sıcak. (YBB/GYŞ285)
işte
Ovada ince yollar gölgeleniyor işte;
Karşıdan renk içinde solgun ay görünüyor! (ÖBU/GYŞ80)
öyle
O gün de öyle yaptılar ve insanların en ulusu, en çok öğülmüşü
önde, ashap O’nun ardında olduğu halde Medine’den çıktılar.
(MNBBD9)
şöyle
Cevat Dursunoğlu’na yeni transit yolu açıldığı zaman fırıncı Hasan
adında bir Erzurumlu şöyle demiş. (AHTBŞ31)
ab.Kelime grubundan oluşan gösterme zarfları
böyle böyle
Böyle böyle, Senirkent’e gelinmiş. (MNBBD159)
b.Türemiş gösterme zarfları
Gösterme zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n)CA/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
-
-
/-(DIğI) gibi/
hani... (ya)
işte ...ya
-
-
+
+
+
ba.Kelimeden türemiş gösterme zarfları
/+(n)CA/
böylece
Ve böylece Edip Hoca, o geceyi sabaha kadar Serfice tütünü içerek
âşık amcayı dinlemekle geçirir. (AHTBŞ41)
Böylece bir lâhza kaldığım zaman,
Geceyi koynuma aldığım zaman,
Gözlerim kapanıp daldığım zaman,
Yeniden yollara düzülmekteyim. (NFKÇ227)
Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar
Zâten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar
Bütün kara parçalarında, Afrika dâhil. (CS/GYŞ262)
bc.Cümlecikten türemiş gösterme zarfları
(/-DIğI/) gibi
olduğu gibi
Asırların hazırladığı bu kadeh olduğu gibi kalacak, için dökülen her
şeye kendi hususi lezzetini verecektir. (AHTBŞ54)
II.Birleşik gösterme zarfları
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik gösterme zarfları
ba.{[Cck+z] + [z+Cck+z]} yapılı birleşik gösterme zarfları
(... hani) ... işte (... ya)
(...) hani (...)
(...) işte(...) ... ya
Baharda geleceğim diyordun hani?
Haydi gel, daha ne bekliyorsun
İşte mevsim bahar ya! (BSE/GYŞ207)
19.İHTİMAL ZARFLARI
I. Tekli ihtimal zarfları
a.Yalın ihtimal zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın ihtimal zarfları
galiba
Galiba ilk defa olarak da bir atom bombası tehlikesini ciddiye aldı.
(HTYS48)
Asıl yolculuğu galiba üçüncü mevki vagonlarda aramak lazım.
(AHTBŞ61)
Hatırlamıyordu, ama vardı galiba, bir şeyi olacaktı. (OKYK12)
ihtimal
Çünkü Tosun Bey bu cesaretiyle yakında beylerbeyi olacak, vezirlik
için çok beklemeyecek... ihtimal... evet, ihtimal daha sakalına kır
düşmeden padişahın mührüne nail olacaktı. (ÖSH11)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın ihtimal zarfları
aşağı yukarı
Geçen sefer de aşağı yukarı böyle çıkmıştı. (HTYS57)
hemen hemen
Bu yolculukların birincisinde hemen hemen çocuk denecek bir
yaştaydım. (AHTBŞ21)
pek pek
Pek pek bir hafta, on gün sonra bitebilir, hiçbir işe yaramazdı.
(OKYK45)
ac.Cümlecikten oluşan yalın ihtimal zarfları
kim bilir
Bu durumda çıtkırıldım bir Paris saati kim bilir kaç kere tamirciye
giderdi. (HTYS73)
72’nci Koğuş kim bilir kaçıncı uykusunda, horluyordu. (OKYK94)
b.Türemiş ihtimal zarfları
İhtimal zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n)DA/
ki//+ki/
(eğer)... /-sA+/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
-
+
+
ba.Kelimeden türemiş ihtimal zarfları
/+(n)DA/
sözde
İkindileri kadınlar, kırmızı kiremitli yapılarının önündeki bu
yeşillikte birbirlerine sokularak ağır, uslu oturuyorlardı sözde.
(OKYK85)
/+ki/
belki
Daha uzakta, Anadolu’nun şiir, gurbet kaynağı olan, halkımızın
duyuşundaki o keskin hüznün belki de sırrını veren dağlar vardı.
(AHTBŞ68)
Olmak ya da olmamak belki (AMDŞ32)
Bilmem, niçin ben ağlıyorum, belki hastayım! (HFO/GYŞ33)
sanki
Gövdem! sanki bir su yürümüş bir arka,
Bir sel bu, ki dağdan taştan aka aka
Beni benden götürmede. (.....) (AMDŞ136)
Bir sırdı bu can, sanki yine sır olmuştu. (MNBBD69)
Sanki vurmuş da onun bir kara sevda başına,
Kahramanlar gibi yalnız çıkıyor dağ başına. (FNÇ/TDKÇ28)
/-sA+/
neredeyse
Kaya Ali hırsından neredeyse ağlayacaktı. (OKYK16)
Neredeyse saate bile kızacaktı. (HTYS42)
bb.Kelime grubundan türemiş ihtimal zarfları
/+(n)DA/
herhalde
Sorsaydım söylerdi herhalde
Soramadım (CK/GYŞ167)
Günün birinde herhalde bir sebep halk olunacak, mapusane kapıları
açılacak, babalar, sevgililer, oğullar sılalarına kavuşacaklardı.
(OKYK24)
bc.Cümlecikten türemiş ihtimal zarfları
ki
Islak ıslak teknede oturan deminki kız aksi bir şey söylemiş olmalı
ki, oğlanlardan biri kayanın kenarına tırmandı, ona bir şamar
şaklattı. (HTYS22)
(eğer) /-sA+/
Büyük hanım hizmetimizde bir kusur olduysa affet. (SÇRA61))
İnönü’nde genç kumandan İsmet Paşa, 1922 yılının 26 Ağustos
gecesi Dumlupınar’da Başkumandan Mustafa Kemal -eğer
uyudularsa- nasıl bir rüya gördüler. (AHTBŞ19)
II.Birleşik ihtimal zarfları
c.Yalın + türemiş yapılı birleşik ihtimal zarfları
ca.{[Cck+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik ihtimal zarfları
... +Ø ... /+ki/
kim bilir
belki de
Kim bilir, belki de buradan hiçbir zaman çıkamayacak, Fatma’sına
kavuşamayacaktı. (OKYK102)
20.SINIRLANDIRMA ZARFLARI56
I.Tekli sınrlandırma zarfları
56
Sınırlandırma zarfları sayıca çok olmamalarına karşın sık kullanılan zarflardandır. Zaman
ve yer-yönelme zarflarının sınırlanmış olanlarıyla karıştırılabilir. Bu yüzden yalnızca fiilin,
yahut eksiltili yapılarda sıfat veya zarfların doğrudan sınırlandırılmış olmasına dikkat etmek
gerekir.
a.Yalın sınırlandırma zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın sınırlandırma zarfları
sâde
Eşyayı tanırken hepimiz sâde dışından
Esrarına yol bulduk onun anlatışında. (FNÇ/GYŞ30)
Zâten fikir sormuyor, sâde bu işe, hocanın razı olmasını bir nevi
fetva istiyor. (AHTBŞ41)
Ama yaptığı iş sâde bu değil fabrikada. (HTYS48)
salt
Anasının köyden salt kendisini bırakıp gitmemesi onun onurunu
okşuyordu. (YKYÖ11)
yalnız
Konak yerine yalnız sadrazamın çadırı kurulabilmişti. (ÖSH9)
Ölmüş herkes gibi ölen insan,
Yalnız ayaklar kalmış yaşayan. (AMDŞ108)
Bütün sevgileri atıp içimden
Varlığımı yalnız ona verdim ben,
Elverir ki bir gün bana derinden
Ta derinden bir gün bana “Gel” desin. (AKT/GYŞ49)
b.Türemiş sınırlandırma zarfları
Sınırlandırma zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n)cA/
/+cAk/(eski)
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
-
-
ba.Kelimeden türemiş sınırlandırma zarfları
/+(n)CA/
sâdece
Anadolu, geçirdiği tecrübelerle yıkılmamış, sâdece ders almıştı.
(AHTB64)
Dindar adam, bir ululanma ve bir azamet içinde belli belirsiz
gülümsedi ve sâdece: “Biliyorum.” dedi. (MNBBD50)
Fakat çevrede yaşayanlar, sâdece çobanlar değildi; sâdece yoksul
oduncular, köylüler ve yolcular değildi. (MNBBD15)
yalnızca
Çocuk, hikayeleri dinliyor, dinliyor, yalnızca bir kaç kere
kirpiklerini oynatıyor, üst üste, başkaca hiçbir yeri kıpırdamıyordu.
(YKYÖ16)
Hiç kimseyle bie tek sözcük bile konuşmuyor, yalnızca boynunu
büküp candan yürekten bir havayla karşısındakini dinliyordu.
(YKYÖ16)
/+cAk/ (eski)
ancak
Yarattığım tablolar ancak beni oyalar. (MSS/GYŞ110)
21.ŞART ZARFLARI57
I.Tekli şart zarfları
a.Yalın şart zarfları
ac.Cümlecikten oluşan yalın şart zarfları
Daldırın elinizi onun özdeyiş dağarına, her duruma uygun
formüller bulabilirsiniz. (HTYS67)
b.Türemiş şart zarfları
Şart zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
(eğer) ... /-sA+/
(eğer)
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
ba. Kelimeden türemiş şart zarfları
/-sA+/
istersen(iz)
57
Yalnızca cümleciklerden gelişen bir zarf türüdür. Çoğunlukla /-sA+/ ekiyle yapıldıkları
görülür. Nadiren emir kipi veya istek kipinin de şart işlevli zarf olarak kullanıldığı görülür.
Şart cümleciklerinin dilek-şartlı biçiminin basit(muzari) ve bildirme-şartlı biçiminin bütün
kullanımlarındaki şahıs ekleri ile dilek-şartlı biçiminin hem i- fiili(ek fiil) hem de hikaye ve
rivayet ekleri kendilerinden önce yüklenmiş olan zarf işlevini değiştirmemektedir. Örnek:
.....gelsem ...., .....gülseydiniz ..., .....gitseymişiz ..., .....oturacaksak ..., .....gönderiyorsanız ...,
.....getirmeliysem ..., .....Türk’sek ..., .....çocuk idiyse(3.t.şh) ... vb.
Ayrıca /-sA+/ ekinin şart zarfı işlevi yüklenmemiş, örneğin özne, nesne yahut diğer
zarf biçimleriyle zarf görevi yüklenmiş biçimlerini birbirine karıştırmamak gerekir. Yalnızca
şekle bakıldığında bunların karıştırıldığı görülmektedir. Örnek: Ahmetse geldi. Denizliyi ise
sevemedim. Evlerinde ise hasar yokmuş.
İstersen bu ölüyü, şuracığa gömeyim. (MNBBD12)
bc.Cümlecikten türemiş şart zarfları
(eğer) ... /-sA+/ (eğer)
Gayrı kodunsa bul beni
Ne bir yapım, ne taptuğum... (AMDŞ126)
İkinci penaltı yine ona düşse, kaleci deminki tecrübeden sonra onun
ayak burnu yönünden aksi köşeye sıçramaya hazır bir yaylanmayla
bekler. (HTYS51)
Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur
da uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku
ile uyanıklık arasında bile- şişede kalanı içerdi. (MNBBD49)
Şimdi Vire’yi reddedip teslim olmazsanız üç gün sonra susuzluktan
öleceksiniz. (ÖSH44)
Büyük harpten önceki yıllarda Erzurum’da yaşayan Kolağası Ali
Rıza Bey’de gelecek şöhretini eğer bu repertuar tamamiyle diske ve
tele alınmışsa Faruk Kaleli’ye borçlu kalacaktır. (AHTBŞ60)
Yaslandığı duvarsa eğer kendisi de duvar; yaslandığı bir ağaç ise
eğer kendisi de ağaç –fakat her dem gökyüzü ve her dem bütün
yeryüzü- olarak günlerini geçirirdi. (MNBBD104)
Köylere de uğradıysa eğer
Islak, karanlık odalarda beşik sallamıştır. (CK/GYŞ166)
Allah yazdıysa
Allah yazdıysa bozsun. (OKYK88)
II.Birleşik şart zarfları
b.Türemiş + türemiş birleşik şart zarfları
ba.{[Cck+z] + [Cck+z]} haldeki birleşik şart zarfları
... /-sA+/ ... /-sA+/
Bilse bilse Timurlenk bilir. (MNBBD158)
Görmesem ölürüm, fakat görsem de,
Öldürür, sallanı sallanı kâfir!.. (BSE/GYŞ208)
... /-sA+/ ... /-sA+/ ... (/mI?/)58
Daha bir sabi çocuk Hasan, büyüseydi, büyük olsaydı, anası da
olsa, o Esme’yi bir gün yaşatır mıydı? (YKYÖ65)
22.EKLEME ZARFLARI
I.Tekli ekleme zarfları
a.Yalın ekleme zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın ekleme zarfları
başka
İndik de dünyaya karanlıklardan,
Sıra sıra mezar, başka ne gördük? (NFKÇ115)
dahası
Her evde, ahırda, samanlıkta bir kırlangıç yuvası, dahası da bir kaç
kırlangıç yuvası olurdu. (YKYÖ68)
haa hlk.
Haa, de ki, Kaya Ali’yi de yanıma meydancı alacağım, de e mi?
(OKYK19)
hatta
58
Bu örnekteki şart zarfı, /mI/ soru edatıyla birlikte kullanılınca cümleye olumsuzluk işlevi
yüklenmektedir.
Hatta sırtıma Şah İsmail’in ömründe görmediği ağır bir şey
giyeceğim. (ÖSH66)
Hatta gömülmesi için yanına sokulmak lâzımdır. (AHTBŞ52)
sonra
Ve açlar geçiyordu hep alay alay,
Sonra sayısız tutsaklarım ve ordum. (AMDŞ81)
-Sonra... akşama fasulye yemeği yiyeceğiz! (OKYK37)
üstelik
Üstelik haber salmış “Gelemem” diye. (MNBBD160)
Üstelik bu iç kale büyük kervan yolları üzerinde değildir.
(AHTBŞ13)
Şimdi anımsadı, üstelik hiç de şaka olsun diye söylememişti.
(HTYS56)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın ekleme zarfları
alelhusus
Alelhusus kulunuz yanında Erzurumlu Abbas derler bir yiğit vardır.
(AHTBŞ32)
b.Türemiş ekleme zarfları
Ekleme zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+(n)CA/
/+(n)DA/
/+(n)DAn/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
-
/+(n)DAn başka/
/-ken/
ki
+
+
-
+
-
ba.Kelimeden türemiş ekleme zarfları
/+(n/y)A/
üstüne
Bu akşam da sıcak yemek yiyecekler, üstüne çay içeceklerdi.
(OKYK73)
/+(n)CA/
ayrıca
Ayrıca İzzeddin Keykâvus şehrin dışında bir de medrese yaptırmıştı.
(AHTBŞ13)
Haydan gelen parayla değil, yaban elinde kafa emeğimle kazanılmış
bir armağan olduğu için, ayrıca övünüyordum. (HTYS73)
gayrıca
Adımlar işte ardarda,
Gayrıca beklemez olmaz. (FH/GYŞ192)
/dA/
bir de
Git bakkaldan et al, sovan al, apteshaneye ibriğimi götür dersin, ben
ikiletmem, bir de. (OKYK19)
Sonraları bir de slide merakına düştüler. (HTYS53)
/+(n)DAn/
arkasından
Kapıyı küfürle açtı, arkasından:
-Eh, dedi. Bir gün elime düşersin elbet! (OKYK90)
Atatürk bir kaşını kaldırarak “ Evet, survivance halinde idi,
survivance halinde idi” diye kendi kendine düşünür gibi tekrar etti
ve hemen arkasından “ Ama bu gibi şeyler belli olmaz... o kadar
emin olmayın!” dedi. (AHTBŞ46)
ki
kaldı ki
Kaldı ki arkasındaki sofada adamın maiyeti yatıyor. (AHTBŞ41)
Kaldı ki, saatler çamaşırlara da benzemez. (HTYS86)
bb.Kelime grubundan türemiş ekleme zarfları
/+(n/y)A/
... üstüne
Günler birbirinin üstüne eklendi ama, Zübeyde tek bir günün içinde
yaşadı. (SÇRA48)
Koca yılın üç yüz altmış beş tayını karşılığında alınan beş liranın
üstüne kırk beş daha eklenmeliydi ki bir kilo kesmeşeker alınsın.
(OKYK22)
Kaptan’a kumar için açılamamış, ama sabahlara kadar cıgara
üstüne cıgara içerek neler düşünmemişti! (OKYK52)
Fışkırdı bir pınar gibi dünya yüzüne
Işıltılar... güzellik güzellik üstüne...
Bütün yaşamı saracak gibi gümrahtı. (AMDŞ83)
Öfkeden bir deri bir kemik, kendi kendini yiyor, para için köye haber
üstüne haber yolluyordu. (OKYK84)
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde... (NFKÇ16)
Bir son gün hâli, bir taş taş üstüne59;
Hem mide, hem ruhta bir açlık, ejder
Örneği saldırmada dört bir yöne;
Toz, duman, inilti, akıntılar, çöpler... (AMDŞ148)
üst üste
Çocuk, hikayeleri dinliyor, dinliyor, yalnızca bir kaç kere
kirpiklerini oynatıyor, üst üste başkaca hiçbir yeri kıpırdamıyordu.
(YKYÖ16)
Ne kadar göz bebeği varsa üst üste gelse
Yine aynı manzara, ayrı görüş herkese. (NFKÇ361)
... üzerine
bunun üzerine
Bunun üzerine Veli dediler ona. (MNBBD15)
/+(n)DA/
aynı zamanda
O gün, o ilk yazda, kışın ilk yaza dönen gününde –gün akşama
ererken- o garip derviş getirdiği odunlara bakarken, aynı zamanda,
bir yoğruluşun sonunda, yeni bir kalıba döküldüğünü de
hissediyordu. (MNBBD66)
... ötesinde
Hâlâ bile bu keskin realizm ötesinde, bütün imkansızlığını bilmeme
rağmen bir anlaşma noktası bulunabileceğine inanırım. (AHTBŞ5)
59
Bu örnekte geçen taş üstüne ekleme zarfı, elsiltili kullanım yüzünden, derin yapıda zarf
olmasına karşın yüklem işleviyle kullanılmıştır. Bu, derin yapıda önce “Taş(lar), taş(lar)
üstüne konuldu.” gibi bir cümlede zarfken cümlenin yüklem-fiili eksiltilerek taş taş üstüne
deyiminde yükleme dönüştürülmüş, bu şiirde de başına bir sıfatı getirilince bir taş, taş
üstüne[dir] (Ö YF) yapısına dönüşmüştür.
/+(n)DAn/
bir yandan da
Başını önüne eğmiş Eskici Baba, harıl harıl çalışıyordu ve bir
yandan da dükkâna zor sığmış iki üç kişiye yavaş, tatlı fakat içe
işleyen bir sesle Horasan’ı, Horasan’dan gelen yolları; Anadolu’yu,
Anadolu’nun Rumeli’ne uzanacak parmaklarını anlatıyordu.
(MNBBD21)
bc.Cümleden türemiş ekleme zarfları
/(-DIk)+DAn başka/
Esrar, afyon, bıçak, şu buyla ilgisi olmadıktan başka, acından
geberse kimsenin bir şeyini çalmaz, ötekiler gibi izmaritine zar
atmazdı. (OKYK10)
B.ÇOK İŞLEVLİ ZARFLAR
Bu zarflar, aynı anda birden çok işlevde kullanılmaktadır. Özellikle
metnin gelişinden bir işlev öne çıkarılabilir. Ancak bu işlevi tam olarak
belirleyebilmek için yalnızca zarfın geçtiği cümleye bakmak yetmez. Bir
önceki cümleye hatta daha önceki cümlelere de bakmak gerekebilir. Biz
burada zarfı geçtiği cümlede verdiğimiz için birden çok işlevi göz önüne
aldık. Zaten potansiyel olarak da birden çok işleve uygun olduklarından bu
başlık altında vermeyi uygun bulduk. Bunlar, zaman-niteleme, yer-niteleme
ve zaman-yer zarflarıdır.
01.ZAMAN-NİTELEME ZARFLARI
I.Tekli zaman-niteleme zarfları
a.Yalın zaman-niteleme zarfları
aa. Kelimeden oluşan yalın zaman-niteleme zarfları
apansız
Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin,
Yitirmiş öpücükleri,
Payı yok, apansız inen akşamdan. (AA/GYŞ230)
acele
Kaptan’ı acele çağır. (OKYK9)
çabuk
Bükük bedenim çabuk dikleşti. (SÇRA25)
Biliyorum, beni yaşatmazsınız, çabuk öldürün de kurtulayım.
(YKYÖ75)
derhâl
Mimarlık, meselâ mûsikîde, şiirde, resimde olduğu gibi bize derhâl
hayatı veren bir sanat değildir. (AHTBŞ50)
erken60
Bir mayıs sabahı olmalı, erken ve pervasız,
Su yürümüş dallara ve topraklara,
Bahar ve zaman akıyor damarlardan. (MNK/GYŞ250)
fasılasız
Gök delinmiş gibi, fasılasız, yağmurlar yağıyor ve bütün ordu
Semlin’e doğru sel, çamur, sis ve bora içinde ilerliyordu. (ÖSH9)
geç (kal-) Birleşik fiilde.
Sonra geç kalmış gibi [ceketini] çıkarırken telaşlı telaşlı konuştu.
OKYK109)
hemen
Şurasını hemen söyleyeyim ki Erzurum’un istikbâli böyle bir
gelişmeye elverişlidir. (AHTBŞ30)
Kolları sıvalı, ayakları çıplak, başında takke hemen yukarı koştu.
ÖSH74)
sonrasız
60
Bu zaman-hal zarfı “pervasız” hal zarfıyla birleşik zarf gibi kullanılmıştır.
Has bahçesi yorgun sarayında
Daralan ufkunu imzalarken
Sonrasız ağlıyor Üçüncü Selim. (TSH/GYŞ259)
sonsuz
İçimizde sonsuz çalkanan deniz,
Gülümseyen yüzü kaderin bize,
Yıldızların altın bahçesindeyiz,
Ebediyetinle geldik diz dize. (AHT/GYŞ55)
tez/tiz (eski)
Yıllar önce babasını kan gütme yüzünden rıhtım kahvesinde
vurdukları günün gecesi kara haber tez ulaşmış evi ciğerinden
yakmıştı. (OKYK20)
“Tiz Efendimizin özengisine sarıl...”(MNSBBD81)
Gün çabucak geçti, akşam tez oldu. (NFKÇ330)
vakitsiz
Neden böyle vakitsiz enginlere çıkışlar? (AMA/GYŞ23)
ab. Kelime grubundan oluşan yalın zaman-niteleme zarfları
bir çabuk
Bir çabuk inivermişti merdivenlerden. (SÇRA71)
çabuk çabuk
Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona:
Saat on ikidir, söndü lâmbalar. (SK/GYŞ272)
çarçabuk
Çarçabuk, camiin yanına, bir hamam yaptırtmış... işçiler için; genç
işçiler için daha çok. (MNSBBD78)
Rozalya bu kendine karşı çıkan âsi telleri çarçabuk şapkasının içine
sıkıştırdı. (SÇRA22)
gündüz gündüz
Varacağım deyişine gündüz gündüz,
Varacağım Tanrı’ya dek,
Soluğumda soluğun. (FHD/GYŞ131)
hababam
Haminnem yalnızlığı hababam dokur. (BA/GYŞ303)
ne çabuk
Sözünü ne çabuk unuttun Marya? (BSE/GYŞ207)
uzun boylu
Tercümana: -Dilmaç bana bak, bu beyler uzun boylu anlatıyorlar.
(AHTBŞ38)
uzun uzun
İhtiyar Bey, bütün memlekette kahramanlığı dillere destan olan bu
al yanaklı, gür bıyıklı, dağ parçası heybetli, cesur, güzel bahadıra
ıslak gözleriyle uzun uzun baktı. (ÖSH21)
Çalar, bir odada uzun uzun
Çingene pembesinin iş saati (MNK/GYŞ248)
Uzun tırnaklı, pis eller tencerenin içini sıyırdı, tencerenin bakırı
uzun uzun yalandı, hatta. (OKYK42)
yavaş yavaş
İşte Ankara kalesi muhayyilemde daima ömrümün en güneşli saatine
böyle yavaş yavaş çıkan büyük adamla birleşmiştir. (AHTBŞ41)
Dışarıda güçlü şubat fırtınası aysız, yıldızsız karanlıkları soğuk
soğuk döverken, 72’nci Koğuşun tahtakurusu ezilmekten kan içinde
kalmış duvarları, mangaldaki kömür ateşinin marsık kokulu
sıcağıyla yavaş yavaş ısınıyordu. (OKYK40)
Vapur yavaş yavaş uzaklaşırken
Yaman bastı gariplik yaman. (ÖY/GYŞ269)
yeni yeni
Yeni yeni tüterken ocakların dumanı
-Kadın en büyük kuvvet erkeğinin işinde
Erkekleri kaçtı, kadınları kaçtı
Evler dilsiz şikâyet kaçmışların peşinde. (BN/GYŞ157)
Büyük yeni bir hayat bildim
Yeni yeni bildim yoksa ölüyordu bir şey.
Bir insan binası yıkılıyordu durmadan. (CZ/GYŞ296)
yudum yudum
Yalnız şehvet tüten çimenler üstüne
Dökülen bu siyah musiki, bu cömert içki
Beni mest ediyor, yudum yudum (BS/GYŞ152)
ac. Cümlecikten oluşan yalın zaman-niteleme zarfları
Ekmeği doğradın da çal kaşık ettin mi, oooh! (OKYK18)
Kaya Ali’yle ötekiler çayı demliğe, cezveyi ateşe süredursunlar,
başlıyorlardı fısıltıyla hararetli hararetli konuşmaya: (OKYK100)
b.Türemiş zaman-niteleme zarfları
Zaman-niteleme zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/-AndA/
/-AsIyA/
/+cAk/(eski)
/+(n)DA/
/+(n)DAn/
/-DIkçA/
/-DIktA/
/+(y)In/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
-
+
+
+
+
-
/-(y)IncA/
/-ken/
/+(y)lA/
/-mAdAn/
/mI/
(eğer)... /-sA+/
+
+
-
-
+
+
+
+
+
ba.Kelimeden türemiş zaman-niteleme zarfları
/+cAk/ (eski)
çabucak
Çaylar da çabucak içilmeli, Adembabalar defolup gitmeliydiler
yataklarına da, Kaptan’la yalnız kalmalıydılar. (OKYK44)
Gün çabucak geçti, akşam tez oldu. (NFKÇ330)
Zübeyde’nin öfkesi ve nefreti çabucak acımayla yer değiştirmişti.
(SÇRA54)
/+(n)DA/
lâhzada
Paket lâhzada kapışıldı. (OKYK65)
/+(n)DAn/
birden
Birden efkârlanarak zarları fırlattı, kirli kasetini çıkardı, içi bit dolu
başını düşünceli düşünceli kaşırken mırıldandı: (OKYK14)
Her tarafı birden ateş sarmıştı. (ÖSH98)
Birden gülümseyen yüzün
Sabahların aynasında
Ve beni çıldırtan hüzün
İki bakış arasında. (AHT/GYŞ53)
tezden
Tezden sevdirdi kendini. (SÇRA56)
Vatan bir hâtıra, kadın bir misal;
Sen ulaşmaya bak, sonsuza, tezden! (NFKÇ
/+(y)In/
ansızın
Tam gözü doldurduğu gün,
Sevgiden almış gibi hız
Ansızın evlendi o kız. (MSS/GYŞ111)
Sonsuz bir cihan gördü ansızın hayâlinde: (EBK/GYŞ42)
Vakitsiz bir aydınlık, Marmaris’te, Ordugâh’ı, ağaç dallarından
başlayıp aydınlatıverdi ansızın. (MNSBBD169)
/-ken/
Bir tutamlık ışık kaldı akşama,
Derken bir yarasa asıldı cama; (AMDŞ139)
Derken ihtilaller oldu. (SÇRA29)
/+(y)lA/
sabırla
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış. (SK/GYŞ273)
zamanla
Zamanla anlıyor insan dünyayı. (OVK/GYŞ143)
Bilinmez dünya hâli bu
Zamanla değişebilir insan. (İG/GYŞ169)
bb.Kelime grubundan türemiş zaman-niteleme zarfları
/+(n/y)A/
sıcağı sıcağına
Bobi sıcağı sıcağına 72’nci Koğuşa koştu, Kaptan’ı buldu.
(OKYK104)
/+(n)DA/
aynı zamanda
Yürüdüm aynı zamanda. (AVŞ/GYŞ19)
bir anda
Sanki hepsi bir anda deli oldular, bir ağızdan “Aç bize kapıyı, aç!..”
diye bağırmaya başladılar. (ÖSH77)
Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı. (YKB/GYŞ11)
At sürdü bekâ mülküne Fatih’le bir anda. (FNÇ/GYŞ30)
bir çırpıda
Berbat’a göstermeden Kaptan’a sokuldu, bir çırpıda anlattı.
(OKYK38)
Bir çırpıda geçerek
Ve atlayarak ... (Yönel-) (ANZ/GYŞ46)
bir lâhzada
Bir lâhzada bir panjur açılmış gibi yazdan
Bir bestenin engin sesi yükseldi Boğaz’dan. (YKB/GYŞ8)
bir nefeste
Ey sükûtun bir nefeste
Yaktığı billûr âvize! (AHT/GYŞ54)
ilk adımda
Dağ daha ilk adımda, b u iki çift ayağın huzurunu hissetti.
(MNSBBD16)
kaşla göz arasında
Arada, küçücük maltızlardan biri üzerinde kaynayan bir tencereye
usullacık sokulunarak kaşla göz arasında kapak kaldırılır.
(OKYK23)
(Bu) kış kıyâmette
Bu kış kıyâmette, o buz gibi betonda bir gömlekle yatar kalkarlar da
gene bir şey olmaz. (OKYK72)
tam zamanında
Kimsesizlerin sahibi güneş tam zamanında yetişti. (OKYK111)
(Çok değil) ... /+(n)DA/
Çok değil birkaç zarda iflahları kesilip enselerini kaşıyarak
dönüyorlardı 72’nci koğuşa. (OKYK23)
bc.Cümlecikten türemiş zaman-niteleme zarfları
/-AsIyA/
ölesiye
Çiçek verdi gülesiye
Şiir verdi, kıyasıya
Yaşaması ölesiye (CI/GYŞ160)
/-(y)AndA/
Göz akıllı olmalı
Ne ki görmüş görende
Enlemeli boylamalı
Ne ki bulmuş bulanda (CSA/GYŞ149)
/-DIkçA/
Bu gözler günler, haftalar, aylar, yıllar geçtikçe sönükleşmiş,
gergin yüz oluk oluk kırışmıştı. (OKYK20)
Muhsin Çelebi kaba Türkçe nutkunu bağırdıkça Fârisî bilmeyen
şah kızarıyor, sararıyor, morarıyor, elinde heyecandan açamadığı
nâme tir tir titriyordu. (ÖSH69)
fırsat buldukça
Toprağını, taşını, dağlarını
Fırsat buldukça övmüşüm. (TU/GYŞ220)
aklına estikçe
Sırası değil deme
Aklına estikçe
“Açlık” kelimesini kondur. (SB/GYŞ173)
/-DIktA/
Arkadan bakıldıkta taş çatlasa 55’ten fazla vermezsiniz. (HTYS31)
/-(y)IncA/
O hızla dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmaya çoban çeşmesi... (FNÇ/GYŞ29)
Kalbimi duyarım balıklar soluyunca mavilerde (EU/GYŞ239)
Kışın beyaz yakalıklı okul üniforması içinde saf birer yavrucuk
görünmesini, yaz gelip de dar süveterler ve blucinler giyince, birden
on yaş büyümüş bakışlarla küçük dişi pozları taslamasını ne güzel
becerirler. (HTYS14)
ha deyince
ha deyince göçebe evi sırtında
ha deyince yelkenler fora
uzaktan bir ünün çağrılışıydı
usul usul ama hiç durmadan
usul usul ama çoğala çoğala (Öİ/GYŞ287)
/-ken/
Sen yanımda yokken gezemiyorum. (BKÇ/GYŞ113)
Yeşil kırlar arasından akıp giderken
Ağaçların helecanla çırpındı kalbi! (YZO/GYŞ38)
/-mAdAn/
durmadan
Sağa sola sallanıp dan dan dan çaldı çanlar;
Durmadan çaldı çanlar, durmadan çaldı çanlar. (NFKÇ121)
Küçük bir kapla durmadan teknenin suyunu boşaltıyor, arada inip
çocuklara gereç uzatıyordu. (HTYS23)
hiç durmadan
Her şey bu yolda yokluğa hiç durmadan giden! (HFO/GYŞ33)
Hiç durmadan yağmur yağıyordu. (ÖSH10)
... /(-DI) mI ...(-DI)/
Bir başkasının biraz canını sıkkın mı gördü, yüzünü güldürünceye
kadar yanından ayrılmazmış. (MNSBBD77)
Ekmeği doğradın da çal kaşık ettin mi, oooh! (OKYK18)
Kumara kendini kaptırdı da başladı mı, yutsun, yutulsun, günlerce
sürer giderdi. (OKYK84)
/-sA+/
Öl dese ölürler, gidin filanı vurun dese ikiletmezlerdi. (OKYK76)
Böyle zamanlarda hiçbir şey sorulamazdı. Sorulursa ya duymaz, ya
da dinamit gibi patlardı. (OKYK102)
II.Birleşik zaman-niteleme zarfları
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları
... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/
karda kışta
Üç hurda otomobille, karda kışta
Yollara düşerek Sivas’tan... (NE/GYŞ235)
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/
birdenbire
“Ölümden sonrası” havsalasına sığamıyor, âdem tasavvuru gibi
birdenbire kararıyordu. (ÖSH50)
Hangi zindanda havasızlıktan boğulduktan sonra ruh birdenbire bu
geniş, bu hür havaya kavuşur. (AHTBŞ55)
Hani birdenbire bazen bütün etrafımızı
Sapsarı bir şüphe sarar ya,
İşte öylesine berbat bir hâl var. (BSE/GYŞ206)
... /-ken/ ... /-ken/
derken
Derken derken Timur’un Senirkent’in kapılarına gelip dayandığı
bilinmiş. (MNBBD159)
bb.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları
... /-(y)IncA/ ... /-(DI) mI/
Yer yer ayıp resimler, ayıp sözler yazılı kirli duvarların önlerine
serilip yatanlarsa, yarı örtük gözleriyle kim bilir ne düşünerek,
bazan saatlerce uzanıyor, acıkıp susayınca, ya da su dökecekleri
geldi mi koğuştan çıkıyorlardı. (OKYK8)
... /-ken/ ... /-ken/
Odunun bile özü varken, hayvan bile içgüdüsündeki dünyayı
ararken insan nasıl benliğinden, kendinden, özünden uzaklaşabilir.
(MNSBBD192)
Ve bir gün...gün ışırken daha, işbaşı yeni yapılmışken, Manisa
köylerinden henüz bıyığı terlemiş bir genç işçinin, akıl almayan bir
garip çalışma içinde bocaladığını görmüş Koca Sinan.
(MNSBBD78)
bir gülün biraz daha gül,
bir hüznün biraz daha hüzün
oluşu gibiydik
ayrıyken de, birlikteyken de...
yaşadık: bir kayboluşun kayboluşu .. (HY/GYŞ279)
... /-mAdAn/ ... /-mAdAn/
durmadan dinlenmeden
Su üzre, hava üzre kuşlar ve balıklar dahi kendi dillerince
durmadan dinlenmeden bunu söyleştiler. (MNSBBD38)
c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik zaman-niteleme
zarfları
ca.{[Kgr+Ø] + [Cck+z]} yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları
... +Ø ... /-mAdAn//-(y)A ... -(y)A/
azar azar
hiç durmadan
.....
bir dal gibi uzadı
bir yaprak gibi yeşerdi
azar azar ama hiç durmadan
azar azar ama çoğala çoğala (Öİ/GYŞ286)
usul usul
hiç durmadan
ha deyince göçebe evi sırtında
ha deyince yelkenler fora
uzaktan bir ünün çağrılışıydı
usul usul ama hiç durmadan
usul usul ama çoğala çoğala (Öİ/GYŞ287)
cb.{[z+Cck+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik zaman-niteleme
zarfları
eğer ... /-sA+/
eğer .... -sa
o zaman
Eğer Bobi gelip de “Seninki diyor...” diye başlarsa, o zaman işin
rengi değişir, asık yüzünün morluğu uçup gidiverirdi. (OKYK103)
02.YER-NİTELEME ZARFLARI
I.Tekli yer-niteleme zarfları
a.Yalın yer-niteleme zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın yer-niteleme zarfları
uzak (bak-/dur-/git-) Birleşik fiillerde.
Öyle, uzak bakma yüzüme
Seni artık yolundan döndürecek değilim (İG/GYŞ)
Uzak dur uğrulardan,
Senden kurtul sana kaç!. (FH/GYŞ194)
Almak için uzak gitme topraktan (AVŞ/GYŞ17)
ab.Kelime grubundan oluşan yalın yer-niteleme zarfları
bucak bucak
Es rüzgar es, bucak bucak (CI/GYŞ160)
dağ dağ
Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi. (YKB/GYŞ8)
... den ayrı (düş-) Birleşik fiilde.
Boşluklarda seni arıyor
Dağ bir yanda, kişi bir yanda:
Bir yaralı hayvan bağırıyor
Senden ayrı düşen insanda. (AMDŞ121)
sürüden ayrı (düş-)
Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden,
Ayakları dışarda örtüden. (AMDŞ108)
... den uzak
Nasıl yaşayacağım ey deniz, senden uzak?.. (ÖBU/TDKÇ79)
diyar diyar
Çiy düşmeden ya da güneş doğmadan
Bin terkime diyar diyar gidelim. (BK/GYŞ255)
geri geri
Ayırmak olmaz artık
Bir kalbi bir taraktan;
Ve kalp, ağlayaraktan,
Çekilir geri geri,
Terk eder bu mahşeri. (NFKÇ222)
Geri geri gitti. (ÖSH91)
gurbet gurbet
Gurbet gurbet öten bir tren sesi
Ve son kampanayla başlaya özlemin (İG/GYŞ169)
(mümkün olduğu kadar) kıyı bucak
Bu yüzden, insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı.
(MNBBD49)
konak konak
Konak konak ilerledikçe bu yeni elçinin debdebesi, dârâtı hele incili
kaftanının şöhreti bütün Anadolu’dan geçerek Şah İsmail’in diyarına
taşıyordu.
köşe bucak
Dolaştırın her yanı köşe bucak... (CE/GYŞ138)
menzil menzil
İşte bir kaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını
bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata güz
başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim.
(AHTBŞ24)
sokak sokak
Şimdi beni sokak sokak her akşam vakti
Dolaştıran “Dişi Kartal” sen misin? (YBB/GYŞ282)
uzak uzak
Bir gece de ben duydum iniltisini, uzak uzak durmuş inildiyordu
babam. (YKYÖ45)
Duyun çatırtısını uzak uzak
Bizans yıkıldı Malazgirt’te... (CE/GYŞ137)
... üzre
Onlar ki, at üzre ömürler boyu,
Türk’ün Rum’a giden yolu oldular. (NYG/GYŞ242)
yer yer
Yer yer ayıp resimler, ayıp sözler yazılı kirli duvarların önlerine
serilip yatanlarsa, yarı örtük gözleriyle kim bilir ne düşünerek,
bazan saatlerce uzanıyor, acıkıp susayınca, ya da su dökecekleri
geldi mi koğuştan çıkıyorlardı. (OKYK8)
Ki vadiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu. (MAE/GYŞ3)
Ve körler gibi, sanki elleriyle derinde
Yitmiş hayallerini arıyorlardı yer yer. (AMDŞ106)
yöre yöre
Birlik ve dayançtı, zâten,
İmeceye yatkın Anadolu’da yöre yöre,
Destânî bir güç ve kahredici bir erke
Dönüşerek
Hürriyeti sağlayan Türk’e
Ve kayıtsız şartsız egemenliği getiren! (NE/GYŞ236)
b.Türemiş yer-niteleme zarfları
Yer-niteleme zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n/y)A/
/+(n/y)A karşı/
/+(n)CA/
/+(n)DA/
/+(n)DAn/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
+
+
+
+
+
+
+
+
-
ba.Kelimeden türemiş yer-niteleme zarfları
/+(n)CA/
ardınca
Ardınca ağlaşıyor bir kâfile genç kadın:
Bunlar hep bu ölümün dul kalan emelleri. (EBK/GYŞ41)
/+(n)DAn/
nereden
Bu çimen, taze sağılmış süt, koyun sürüsü, kır çiçeği kokusunu, bu
dalga dalga büyük dağlar rüzgarını nereden bulmuştur?
(AHTBŞ55)
bb.Kelime grubundan türemiş yer-niteleme zarfları
/+(n/y)A/
bir sıraya (dizil-) Birleşik fiilde.
Yola çıktığımız gün,
Bir sıraya dizilmiş,
Gözyaşlarını silmiş,
Bakarlar sinsi sinsi. (NFKÇ221)
/+(n/y)A karşı/
Arada sırada sarı it kıçının üstüne oturup başını havaya kaldırıyor
aya karşı uluyordu. (YKYÖ73)
Gör ki, gün batınca yıldızlara karşı
Salınışı
Ağaçların; söylenecek nesi varsa,
Nesi yoksa apaçık –ölü ya da sağ. (AMDŞ135)
/+(n)CA/
“Gönlünü Şirin’in aşkı sarınca
“Yol almış hayatın ufuklarınca
“O hızla dağları Ferhat yarınca
“Başlamış akmaya çoban çeşmesi...” (FNÇ/GYŞ29)
(ta) ... /+(n)DA/
Nizam köpürüyor, med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, tâ çenemde su. (NFKÇ20)
... içinde
Atatürk her şart içinde kendisini empoze edenlerdendi. (AHTBŞ45)
... (/+(n/y)In/) gözü önünde
Müfreze nöbetçilerinin gözü önünde,
Koydan yıldızları çalmışlar bir bir,
Yine birkaç çımacı, birkaç palarya. (BSE/GYŞ207)
yerli yerinde
Kasabam
Irmak
Ve bütün anlattıklarım
Duruyor yerli yerinde (AHA/GYŞ232)
/+(n)DAn/
içinden
İçinden, “Beni mecburen ayakta, hürmet vaziyetinde tutmak
istiyorlar galiba...” dedi. (ÖSH68)
II. Birleşik yer-niteleme zarfları
a.Yalın + yalın yapılı birleşik yer-niteleme zarfları
aa.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]}yapılı birleşik yer-niteleme zarfları
oda oda
kapı kapı
Kulübeler, evler, hanlar, apartmanlar
Bölüşüldü oda oda, bölüşüldü kapı kapı (BN/GYŞ157)
b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik yer-niteleme zarfları
ba.{[K+z] + [K+z]}yapılı birleşik yer-niteleme zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A /
baştan başa
Ve sanki uykuma baştan başa gül rengi
Kanatlarını açmada bir altın devir. (AMDŞ13)
baştan sona
Anadolu’m baştan sona yanık düşmüş. (MNBBD158)
boydan boya
Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu... (YKKGK10)
Oda boydan boya sedirlerle kuşatılmıştı. (YKYÖ60)
Seni boydan boya sevmişim
Ta Kars’a kadar Edirne’den
Toprağını, taşını, dağlarını
Fırsat buldukça övmüşüm. (TU/GYŞ220)
derinden derine
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi. (FNÇ/GYŞ29)
Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmağın içinden, suda ve ışıkta
yunup arınmış bir ses: “Bayezid... heyy Bayezid... biraz da bu yana
gel bakalım...” (MNBBD179)
elden ele (dolaş-) Birleşik fiilde.
İki bardaksa elden ele dolaşıyordu. (OKYK46)
uzaktan uzağa
Tavukçu uzaktan uzağa bakıyor, Kaptan’ın cıgarasına el atıp
atmayacağını merak ediyordu. (OKYK65)
Derinden derine ırmaklar ağlar,
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi. (FNÇ/GYŞ29)
Kalın sesli biri uzaktan uzağa “Mapusane Çeşmesi”ni söylüyordu.
(OKYK93)
bb.{[K+z] + [Kgr+z]}yapılı birleşik yer-niteleme zarfları
... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/
ayakta
... +de
İçinden, “Beni mecburen ayakta, hürmet vaziyetinde tutmak
istiyorlar galiba...” dedi. (ÖSH68)
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A karşı/
Ya arkasından, ya da yüzüne karşı ..[söz söyle-] (YKYÖ65)
... /+(n)DAn/ (ta) ... /+(n)DAn/
derinden
... (/+(n/y)In/) içinden
Yankılanır derinden
Boş mağralar içinden;
Daha duru teninden
Sesler, dupduru sesler. (AMDŞ109)
derinden
ta derinden
Elverir ki bir gün bana derinden
Ta derinden bir gün bana “Gel” desin. (AKT/GYŞ49)
tepeden (bak-) Birleşik fiilde.
Ve ulu dağlar gibi gerdan kıran atının üstünde Mustafa alkışlara
tepeden taa tepeden bakıyordu. (MNBBD81)
bc.{[Kgr+z] + [Kgr+z]}yapılı birleşik yer-niteleme zarfları
... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A /
üstüne üstüne (gel-) Birleşik fiilde.
Üstüne üstüne geliyordu. (YKYÖ33)
... /+(n)DA/ ... /+(n/y)A /
... (/+(n/y)In/) içinde
yan yana
Ve Eskici Baba’nın kılı bile kıpırdamıyor, şu yaşlı, sakallı, yorgun
derviş duvara çakşır asar gibi karı ve koru mendiller içinde yan
yana asıyordu. (MNBBD21)
... /+(n)DA/ ... /+(n)DA /
... (/+(n/y)In/) içinde
... (/+(n/y)In/) ortasında
Harp yıllarının iskelet takırtılarıyla dolu dünyası içinde, dört bir
yanı kavrayan yangın ortasında onlar benim için yeni bir âlemin,
asıl insanlığın dersini verir gibiydiler. (AHTBŞ65)
bd.{[Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z]}yapılı
birleşik yer-niteleme zarfları
... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A dek/... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A kadar/
can(ım)a ciğer(im)e dek ( işle-) Birleşik fiilde.
sapına kadar
Canıma ciğerime dek işlemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar (BRE/GYŞ124)
b.Yalın + Türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik yer-niteleme
zarfları
bd.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+Ø]}yapılı birleşik yer-niteleme
zarfları
... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A / ... +Ø
baştan başa
karış karış
Ben bu yurdu baştan başa,
Karış karış
Gezdim, dolaştım. (HNZ/GYŞ45)
03.ZAMAN-YER ZARFLARI
I.Tekli zaman-yer zarfları
a.Yalın zaman-yer zarfları
aa.Kelimeden oluşan yalın zaman-yer zarfları
uzak (bak-/dur-/git-) Birleşik fiillerde.
Öyle, uzak bakma yüzüme
Seni artık yolundan döndürecek değilim (İG/GYŞ)
Uzak dur uğrulardan,
Senden kurtul sana kaç!. (FH/GYŞ194)
Almak için uzak gitme topraktan (AVŞ/GYŞ17)
b.Türemiş zaman-yer zarfları
Zaman-yer zarfı yapan morfemler
MORFEMLER
/+(n)DA/
/+(n)DAn sonra/
MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF
ÖNCESİ DİLLİK YAPI
KELİME
KELİME
CÜMLECİK
GRUBU
+
-
+
+
-
ba.Kelimeden türemiş yalın zaman-yer zarfları
/+(n)DA/
Elinden tutup tam uçurumun ağzında dolaştırıyor, karanlıkta.
(YKYÖ82)
Zindan iki hece, Mehmet’im lafta! (NFKÇ420)
Sırtımı uykuda dürtüyor bir el;
Fırla yatağından koşar adım gel! (NFKÇ31)
Zâten bu yüz elli Türk, yolda açlıktan ölecekti. (ÖSH42)
yalnızlıkta
Ama kalbim çatlayacak yalnızlıkta,
Hiç olmazsa bir ayna ver bana, tanrım! (AMDŞ145)
bb.Kelime grubundan türemiş zaman-yer zarfları
/+(n)DA/
bu halde
Bir keresinde anası unutmuş da, git buradan, adam anasını bu halde
hiç seyr eyler mi, demiş. (YKYÖ88)
/+(n)DAn sonra/
Bu dağlardan sonra Aşık Kerem benim için bir hayâlet yolcu gibi,
kervanımıza takılmıştı. (AHTBŞ22)
II.Birleşik zaman-yer zarfları
b.Türemiş + türemiş yapılı zaman-yer zarfları
ba.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik zaman-yer zarfları
... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/
Cirit oyunlarında, güreşlerde, mübarezelerde hep birinci geliyordu.
(ÖSH19)
KAYNAKÇA
“Çıkma Durumunda “den” Halinde Sözcüklerin
Tümcede Türlü Kullanışları”, Türk Dili, XXIV,
N.235 Ankara, 1971, s.34-37.
Adalı, Oya,
Türkiye Türkçesinde Biçimbirimler, Ankara, 1979.
Aksan, Doğan,
“Türk Dili Zengin Bir Dil midir?”, Türk Dili XXVI,
N.248, Ankara 1972, s.111-124.
___________,
Her Yönüyle Dil, Ana Çizgilerle Dilbilim 3 cilt,
Ankara, 1977-1982.
___________,
Türkçenin Gücü, Ankara, 1987.
___________,
“Türkçe Araştırmalarında Yeni Yollar” TDAY,
Belleten 1969 (2. Baskı), Ankara, 1989.
___________,
Türkçe’nin Sözvarlığı, Ankara 1996.
___________,
Türkiye Türkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını, Ankara,
2000.
Arat, Reşit Rahmetli, “Türkçe’de Cihet Mefhumu ve Bununla İlgili
Tabirler” Türkiyat Mecmuası, C. XIV, 1964, İstanbul, 1965
Atabay, Neşe- İbrahim Kutluk- Sevgi Özel, Sözcük Türleri І, Ankara, 1976,
s.94-114.
Atalay, Besim,
Türkçe’de Kelime Yapma Yolları,İstanbul, 1946.
Banguoğlu, Tahsin,
Türkçenin Grameri, İstanbul, 1974.
Bartsch, Renate,
“Subcategorization of adn0minal and adverbial
modifiers” Formal Semantics of Natural Langauge,
Cambridge Üni, Oxford, 1975, s.175-187.
Başkan, Özcan,
Lengüistik Metodu. İstanbul, 1967.
Baumgartner, Klaus-Gerg Fritz, “Yapılıkçı Metoda Giriş” Modern
Lengüistiğe Giriş -Lengüistik Yapılıkçılık- (Çev :
Mehmet Akalın) İzmir, 1983, s.81-88.
Bayrav, Süheyla,
Yapısal Dilbilimi, İstanbul, 1998.
Bilgegil, M. Kaya,
Türkçe Dilbilgisi, Ankara, 1964.
Bozkurt, Fuat,
Türkiye Türkçesi, İstanbul, 1995.
Chomsky, Noam,
Aspects of the Theory of Syntax, USA,
Massachusetts, 1967.
_____________,
“Deep Structure, Surface Structure, and Semantic
Interpretation” Semantics, An Interdisciplinary
Reader in Philosophy, Linguistics and Psychology.
USA, 1975.
Acarlar, Kevser,
Crystal, David,
Develi, Hayati,
Linguistics, (Second Edition), 1971.
“-sA Eki Nedir? Kip mi, Zarf-Fiil mi?” İlmi
Araştırmalar, İstanbul, 1995, s.92-94.
Dilaçar, A. ,
Türk Diline Genel Bir Bakış, Ankara, 1964.
Dizdaroğlu, Hikmet, Türkçede Sözcük Yapma Yolları, Ankara, 1962.
________________, Tümcebilgisi, Ankara, 1974.
Durak, Mustafa,
“Sıfat Bir Sözcük Türü Değil Sözdizimsel Bir
İşlevdir”, AÜ Kazımkarabekir Eğitim Fakültesi
Dergisi S.4 –Dil Bilimi ve Dil Öğretimi Özel Sayısı,
Erzurum, 2000, s.8-18.
Duran, Suzan,
Türkçe’de Cihet ve Mekan Gösteren Ek ve Sözler,
TDAY 1956, (2. basım) s.1-110.
Hatipoğlu, Vecihe,
Türkçenin Sözdizimi, Ankara, 1972.
_______________,
Türkçenin Ekleri, Ankara, 1981.
_______________,
Türk Dilinde İkileme, 2. basım, Ankara, 1981.
Ediskun, Haydar,
Türk Dilbilgisi. İstanbul, 1985.
Emre,Ahmet Cevat,
Türk Dilbilgisi, Türkçenin Bugünkü ve Geçmişteki
Gelişimleri Üzerine Gramer Denemesi, İstanbul,
1945.
Ergin, Muharrem,
Türk Dilbilgisi, İstanbul, 1972.
Gemalmaz, Efrasiyap, Standart Türkiye Türkçesinin Enformatik Değerleri
ve Bu Değerlerin İhtiyaç Halinde Bu Dilin
Gelişimine Muhtemel Etkileri, Erzurum, 1982.
Gencan, Tahir Nejat, Dilbilgisi, 2. baskı, İstanbul, 1962.
________________, “Edatlar ve Tümleçleri” Türk Dili, XVII, N.198,
Ankara, 1968, s.680-684.
Gödekli, Oya,
A Lingistic Study of Adverbs with Special
Reference to their usage in Contemporary Modern
Turkish and English (Doktora tezi), Ankara, 1979.
Hacıeminoğlu, Necmettin, Türk Dilinde Edatlar,-Yazı dilinde-İstanbul,1984.
Karahan, Leyla,
Türkçede Söz Dizimi -Cümle Tahlilleri-, Ankara,
1991.
Karaörs, Metin,
Türkçenin Söz Dizimi ve Cümle Tahlilleri, Kayseri,
1978.
Karpuz, H.Ömer,
“Türkiye
Türkçesinin
Sözdizimiyle
İlgili
Çalışmaların Dilbilimi Metodolojisi Bakımından
Değerlendirilmesi ve Bazı Teklifler” TDK 3.
Uluslararası Türk Dili Kurultayı (1996), Ankara,
1999, s.625-639.
______________,
______________,
Kastovsky, Dieter,
______________,
Kaynak, Oya ,
Koç, Nurettin,
Koç, Sabri,
Korkmaz, Zeynep,
______________,
Kuruoğlu, Güliz,
Kükey, Mazhar,
Lewis, David,
Martinet, Alfred,
Sezer, Ayhan.
Sezgin, Fatin,
Şimşek, Râsim,
“Türkiye Türkçesinde Zarf Yapan Morfemlerin
İşlevsel dağılımları”, TDK 4. Uluslararası Türk Dili
Kurultayı, 2000, İzmir-Çeşme.
“Türkiye Türkçe’sindeki Zarfların İşlevsel ve
Yapısal Özellikleri”, Eskişehir Osmangazi Üni.
Sosyal Bilimler Dergisi S.1, Eskişehir 2001.
“Morfem Seviyesinin Tahlili” Modern Lengüistiğe
Giriş -Lengüistik Yapılıkçılık- (Çev : Mehmet
Akalın) İzmir, 1983, s. 110-117.
“Morfem Seviyesinin İzahı” Modern Lengüistiğe
Giriş -Lengüistik Yapılıkçılık- (Çev : Mehmet
Akalın) İzmir, 1983, s.118-126.
“Türkçede Bağlaçlar” Türk Dili XIX, N.209,
Ankara, 1969, s.697-705.
Yeni Dilbilgisi, İstanbul, 1990.
Syntax and Semantics of Adverbial Clauses in
English (Doktora tezi) Hacettepe Üniversitesi Sosyal
Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1982.
Türkçe’de Eklerin Kullanılış Şekilleri ve Ek
Kalıplaşması Olayları, Ankara, 1962.
“Türkiye Türkçesindeki –madan, -meden, -madın,
-medin, Zarf-Fiil Ekinin Yapısı Üzerine” Türkoloji
Dergisi II,III, Ankara, 1965-1966.
“Time Reference in Turkish Conditional Sentences”
(9-10 Ağustos 1984), Türk Dilbilimi Konferansı
Bildirileri, İstanbul, 1986.
Türkçenin Sözdizimi. Ankara, 1975.
“Adverbs of Quantification” Formal Semantics of
Natural Langauge, Cambridge Üni, Oxford 1975,
s.3-15.
İşlevsel Genel Dilbilim, Ankara, 1985.
“Üretimsel-Dönüşümlü
Dilbilgisinin
Türkçeye
Uygulanması Üzerine Bir Gözlem”, TDAY-Belleten
1978-79, Ankara, 1981, s.165-172.
“Türkçe Metinlerin Bazı Ölçülebilir Özellikleri”,
Beşinci Milletler Arası Türkoloji Kongresi,
Tebliğler I. Türk Dili C.1. İstanbul, 1985, s.223-242.
Örneklerle Türkçe Sözdizimi, Trabzon, 1987.
Tekin, Talat,
Uzun, Nadir Engin,
_______________,
Üstünova, Kerime,
(Komisyon)
“Daha Zarfının Anlam ve Kullanılışları” Türk Dili,
VII, N.83, Ankara, 1958, s.560-562.
Ana Çizgileriyle Chomsky Dilbilgisi ve Türkçe,
Ankara, 1998.
Türkiye Türkçesinde Sözlüksel Yapı (Doktora tezi),
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü,
Ankara, 1993.
“Eksilti ya da Sıfır Tekrar” Uludağ Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.1, S.1,
Bursa, 1999, s.93-105.
TÜRKÇE SÖZLÜK, 2. Cilt, Yeni Baskı, TDK Yay.,
Ankara, 1988.
TARANAN ESERLER
(Kısaltmaları ile birlikte)
AHTBŞ
AHTMB
AMDŞ
HTYS
MKYİ
MNBBD
NFKÇ
OKYK
ÖSH
SÇRA
TBYDBY
TUYB
YKKGK
YKYÖ
GYŞ
Tanpınar, A. Hamdi, Beş Şehir, İstanbul, 1994.
________________, Mahur Beste,
(üçüncü basım), İstanbul, 1995.
Dıranas, A. Muhip,
Şiirler, İstanbul, 1995.
Taner, Haldun, Yalıda Sabah, Ankara, 1999.
Kutlu, Mustafa, Yoksulluk İçimizde, (Dördüncü
baskı), İstanbul, 1996.
Sepetçioğlu, M.Necati, Bir Büyülü Dünya Ki,
İstanbul, 1990.
Kısakürek N. Fazıl, Çile, İstanbul, 1991.
Kemal, Orhan, 72’nci Koğuş, İstanbul, 1999.
Seyfeddin, Ömer, Hikayeler, İstanbul,1992
Çokum, Sevinç, Rozalya Ana, İstanbul, 1997.
Buğra, Tarık, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, İstanbul
1998.
Uyar, Tomris, Yürekte Bukağı, İstanbul, 1985.
Kemal, Yahya, Kendi Gök Kubbemiz, (beşinci
basılış), 1974.
Kemal, Yaşar, Yılanı Öldürseler,(beşinci basım),
İstanbul, 1999.
(TDK, Komisyon) Güzel Yazılar, Şiirler, (ikinci
baskı), Ankara, 2000.(Bu eserdeki 98 şaire ait şiirler
taranmıştır.)
GÜZEL YAZILAR, ŞİİRLER’DEKİ ŞAİRLERİN KISALTMALARI:
AA: Ahmet Arif, AB: Ataol Behramoğlu, AH: Ahmed Haşim, AHA: Ayhan
HÜNALP, AHÇ: Asaf Halet Çelebi, AHT:Ahmet Hamdi Tanpınar
Aİ: Atilla İlhan, AKT: Ahmet Kutsi Tecer, AMA: Ali Mümtaz Arolat,
AMD: Ahmet Muhip Dıranas, ANA: Arif Nihat Asya, ATO: A.Turan
Oflazoğlu, ATŞ: Ahmet Tufan Şentürk, AVŞ: Aşık Veysel Şatıroğlu,
BA: Beşir Ayvazoğlu, BK: Bahattin Karakoç, BKÇ: Behçet Kemal Çağlar,
BN: Behçet Necatigil, BRE: Bedri Rahmi Eyuboğlu, BS: Baki Süha
Ediboğlu, BSE: Bekir Sıtkı Erdoğan, CAK: Ceyhun Atıf Kansu,
CE: Coşkun Ertepınar, CI: Cahit Irgat, CK: Cahit Külebi, CKS: Cevdet
Kudret Solok, CS: Cemal Süreya, CSA: Celâl Sılay, CST: Cahit Sıtkı
Tarancı, CY: Cemal Yeşil, CZ: Cahit Zarifoğlu, DC: Dilaver Cebeci,
EA: Ece Ayhan, EB: Erdem Beyazıt, EBK: Enis Behiç Koryürek, EC: Edip
Cansever, EE: Ebubekir Eroğlu, EU: Ercüment Uçarı, FH: Feyzi Halıcı,
FHD: Fazıl Hüsnü Dağlarca, FNÇ: Faruk Nafiz Çamlıbel, GA: Gülten Akın,
GS: Gültekin Samanoğlu, HFO: Halit Fahri Ozansoy, HH: Husrev Hatemi,
HNZ: HalideNusret Zorlutuna, HS: Halil Soyuer, HY: Hilmi Yavuz,
İB: İlhan Berk, İG: İlhan Geçer, İM: İbrahim Minnetoğlu, İÖ: İsmet Özel,
KAE: Kerim Aydın Erdem, KKK: Kemalettin Kâmi Kamu, KÖ: Kemal
Özer, MAE: Mehmed Akif Ersoy, MCA: Melih Cevdet Anday,
MÇ: Mehmet Çınarlı, ME: Metin Eloğlu, MFO: Munis Faik Ozansoy,
MNK: Mustafa Necati Karaer, MSS: Mustafa Seyit Sutüven, NC: Necati
Cumalı, NE: Nüzhet Erman, NFK: Necip Fazıl Kısakürek, NH: Nazım
Hikmet, NÖ: Nurettin Özdemir, NYG: N. Yıldırım Gençosmanoğlu,
OA: Osman Atilla, ORH: Oktay Rıfat Horozcu, OSO: Orhan Seyfi Orhon,
OŞG: Orhan Şaik Gökyay, OVK: Orhan Veli Kanık, OT: Osman Türkay,
ÖA: Özdemir Asaf, ÖBŞ: Ömer Bedrettin Uşaklı, Öİ: Özdemir İnce,
ÖY: Özker Yaşın, RO: Rüştü Onur, SA: Sabahattin Ali, SB: Salâh Birsel,
SEB: Sabri Esat Sıyavuşgil, SK: Sezai Karakoç, ŞNB: Şükufe Nihal Başar,
ŞÖ: Şinasi Özdenoğlu, Tİ: Türkan İldeniz, TNN: Yaşar Nabi Nayır,
TSH: Talat Sait Halman, TT: Tuğrul Tanyol, TU: Turgut Uyar, ÜT: Ülkü
Tamer, VMK: Vasfi Mahir Kocatürk, YBB: Yavuz Bülent Bakiler,
YKB: Yahya Kemal Beyatlı, YP: Yüksel Pazarkaya, YZO: Yusuf Ziya
Ortaç, ZOS: Ziya Osman Saba, ZÖD: Zeki Ömer Defne.