Academia.eduAcademia.edu
Türkçe’de Zarflar/H.Ömer KARPUZ DENİZLİ-(2000) 2013 ISBN 975 – 97440 – 0 – 7 Kitap Dizgi: H.Ömer KARPUZ Kapak Tasarım: Barış AK Kapak Baskı ve Cilt: Yaprak Dijital Baskı Ege-Doğuş Yayınları Bu kitabın tamamlanması için benden çok gayret eden Ve beni güçlendiren Sevgili eşim Kamuran’a, Sevgili çocuklarım Osman ve Ahmet’e ÖN SÖZ Türkçe’yle ilgili yüzeysel düzeyde düşünce ileri sürmek, tartışmak kolay. Ancak onun çok derinlerinde yatan, eşsiz birikimini, gücünü anlayabilmek, anlatabilmek gerçekten son derece güç. O, tarihin karanlık dönemlerinden günümüze kadar süren oluşum ve gelişim serüveninde çok ileri düzeyde becerilerin yönlendirmeleriyle benzersiz bir dil olma özelliğini elde etti. Buna karşılık, ne yazık ki bugün ondan yeterince yararlanamıyor ve onu yabancı dillerin etkisinden koruyamıyoruz. Onu kaybedersek biz de yok oluruz. Tarihin, bu bakımdan ders alınacak yüzlerce örneği önümüzde duruyor: Diline sahip olmayan birçok millet, yok olmuş ve başka milletlerin boyunduruğuna girmekten kurtulamamıştır. Bunu sahip olduğumuz hazinenin farkında olmayışımıza bağlıyorum. Elbette böyle sürmeyecek. Artık ona gereken ilgi ve yaklaşımı gösteren ve onu baştacı eden duyarlı ve bilinçli insanların sayısı ve gücü artıyor.. Bu çalışmada, hayatımızın büyük bir kısmını onunla ve ona bağımlı olarak geçirdiğimiz ve onsuz yaşayamayacağımız, güzel dilimiz Türkçe’nin zarflarını incelemeye çalıştım. Çalışmanın düşünce aşaması yaklaşık yirmi yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. Dil düzeneğinin ve buna bağlı olarak Türkçe’nin incelik ve karmaşıklığı, öğrencilik yıllarımdan beri ilgimi çekmiştir. Gençliğin verdiği heyecanla zaman zaman onu yüceltmiş, övmüş veya aynı biçimde davranan kişilerle karşılaşmışızdır. Bununla birlikte bu incelik ve karmaşıklığı ayrıntılı bir biçimde ele alan, işleyen ve ortaya koyan çalışmaların eksikliğinden yakınmış ve eleştirilerimizi eksik etmemişizdir. Üç yıl öncesine kadar böyle çalışmaların ne kadar yoğun bir uğraşıyı gerektirdiğini, insanın tek başına bunun üstesinden gelebilmesinin ne kadar güç olduğunu tam olarak bilmediğimi ve anlamadığımı itiraf etmeliyim. İşte bu çalışma, bana bu gerçeği bizzat yakından görme ve yaşama yolunu açtı. Şimdi böyle bir çalışmaya girişme cesaretime şaşıyorum. Bu kadar geniş kapsamlı bir alanda ince ayrıntıları gözden kaçırmadan , yanlışlığa düşmeden ve eksik bırakmadan çalışmak gerçekten çok zor. Okuyucunun bu yüzden beni hoş göreceğini umuyorum. Zarflar, bir dilin en ağır yükünü çeken ve en önemli kısmını oluşturan dil birlikleridir. Eylemin gerçekleşmesiyle ilgili zaman, yer, nitelik, nicelik, neden, benzetme, doğrulama, kesinlik vd. özellikleri anlatmak için kullanılırlar. Özellikle Türkçe’nin zarfların üretilmesi ve kullanılmasındaki üstün ve benzersiz gücü onları çok önemli kılmaktadır. Bugüne kadar doğrudan zarflarla ilgili bir çalışma yapılmamış olması, dilbilgisi kitaplarında çok az ve sınırlı olarak ele alınması onların bu gücünü ortaya çıkarmamızı engellemiş, bunun yanında diğer dil birlikleri, isim, sıfat ve edatlarla karıştırılmasına neden olmuştur. İşte bizi bu çalışmaya yönelten temel neden budur. Bu kitapta Türkçe’deki zarfların yapı ve işlev bakımından özelliklerini Türkiye Türkçesi’yle yazılmış edebi metinlerden yola çıkarak belirlemeye çalıştım. Bunu gerçekleştirmeye çalışırken sınıflandırma ve sınırlandırma bakımlarından sıkıntı çektiğimi belirtmeliyim. Ancak her ne biçimde olursa olsun böyle bir incelemenin –hatta daha kapsamlısınınyapılması gerektiğine inandığım için yılmadım. Kitap, üç bölümden oluşmaktadır. Giriş başlığı altında zarfların genel olarak ve bugün Türkçe’de çözüme ulaştırılamamış sorunları, yanlışlıkları ve çelişkileri üzerinde kısaca durmaya çalıştım. Birinci Bölüm’de Zarfları, yapıları bakımından ele aldım. Yapısal özellikleri, gerek zarf öncesi duruma gerekse zarf oluşturmak için kullanılan biçimbirimlere göre belirlemeye ve sınıflandırmaya çalıştım ve örneklerle destekledim. İkinci Bölüm’de zarfları işlevleri bakımından değerlendirdim. Onun bir yandan temel olarak cümlede yüklemfiilin tamlayıcı öğesi olması, eksiltili olarak sözdizimsel yapılarda ise fiilin, sıfatın ve bir başka zarfın tamlayıcısı olması, diğer yandan özne, nesne ve eylem anlatıcıları dışındaki açık yahut kapalı olarak eylemin gerçekleşme koşullarındaki özellikleri anlatmak için kullanılmasında yüklendiği işlevler bakımından sınıflandırdım. Zarfların işlevsel özelliklerini, taradığım edebi eserlerden seçtiğim yaklaşık üç bin örnekle ve bunların yapısal özelliklerine bağlı kalarak ortaya koymaya çalıştım. Okuyucunun, bu çalışmayı Türkçe’deki zarflara bir giriş incelemesi olarak değerlendirmesini istiyorum. Gerek tarihi metinler, gerek lehçe ve ağızlar, gerekse günlük konuşma Türkçesi’ndeki zarflar da incelendiğinde belki tamamlanabilir diye düşünüyorum. İlgilenenlerin eleştiri ve önerilerini bekliyorum. Gelişme, ancak o zaman gerçekleşebilir. Çalışmanın dizim ve basımında emeği geçenlere, bir kısım metinlerin fişlenmesinde katkısı olan öğrencilerime ve özellikle bu çalışmayı gerçekleştirebilmem için gerekli alt birikim ve bakış açısının oluşmasında katkısı bulunan hocalarıma teşekkür borçlu olduğumu belirtmek isterim. Denizli H.Ömer Karpuz İÇİNDEKİLER ÖN SÖZ ..................................................................................................... 5 KISALTMALAR .................................................................................... 13 GİRİŞ. ..................................................................................................... 15 I. BÖLÜM................................................................................................ 19 YAPILARI BAKIMINDAN ZARFLAR ............................................ 19 A.TEKLİ ZARFLAR ........................................................................... 20 a.Yalın zarflar .................................................................................... 20 b.Türemiş Zarflar ............................................................................... 26 Zarf yapan ek ve/veya edatlar ......................................................... 26 B. BİRLEŞİK ZARFLAR.................................................................... 81 a.Yalın+yalın yapılı birleşik zarflar ................................................... 82 b.Türemiş+türemiş yapılı birleşik zarflar .......................................... 82 c.Yalın+türemiş/türemiş+yalın yapılı birleşik zarflar.........................84 II. BÖLÜM .............................................................................................. 85 İŞLEVLERİ BAKIMINDAN ZARFLAR ......................................... 85 A.TEK İŞLEVLİ ZARFLAR .............................................................. 86 01.NİTELEME ZARFLARI ........................................................... 87 I.Tekli niteleme zarfları ................................................................ 87 a.Yalın niteleme zarfları ............................................................ 87 b.Türemiş niteleme zarfları ...................................................... 137 II.Birleşik niteleme zarfları .......................................................... 169 a.Yalın + yalın yapılı birleşik niteleme zarfları ....................... 169 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik niteleme zarfları ................... 2 c.Yalın+ türemiş/türemiş+ yalın yapılı birleşik niteleme zarfları .............................................................................. 198 02.ZAMAN ZARFLARI ............................................................... 214 021. Zamanda belirlik ................................................................... 214 I.Tekli belirli/siz zaman zarfları .................................................. 214 a. Yalın belirli/siz zaman zarfları ............................................. 214 b.Türemiş belirli/siz zaman zarfları ......................................... 230 II.Birleşik belirli/siz zaman zarfları ............................................. 252 a.Yalın + yalın yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ........... 252 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları .. 255 c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ....................................................................... 258 022.Zamanda nicelik/süre ............................................................. 265 I.Tekli süre zarfları ..................................................................... 265 a.Yalın süre zarfları.................................................................. 265 b.Türemiş süre zarfları ............................................................. 282 II.Birleşik süre zarfları ................................................................. 299 a.Yalın + yalın yapılı birleşik süre zarfları .............................. 299 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik süre zarfları ...................... 302 c.Yalın + türemiş / türemiş + yalın yapılı süre zarfları ............ 304 03. YER-YÖNELME ZARFLARI ............................................... 307 031.Yer-yönelmede belirlik .......................................................... 307 I.Tekli belirli/siz yer-yönelme zarfları ......................................... 307 a.Yalın belirli/siz yer-yönelme zarfları ..................................... 307 b.Türemiş belirli/siz yer-yönelme zarfları ................................ 309 II. Birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ................................... 329 a.Yalın + yalın yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları .. 329 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları .................................................................................... 330 c.Yalın + türemiş / türemiş + yalın yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ............................................................... 337 032.Yer-yönelmede sınırlık ........................................................... 340 I.Tekli sınırlı/sız yer-yönelme zarfları ......................................... 340 b. Türemiş sınırlı/sız yer-yönelme zarfları ................................ 340 II.Birleşik sınırlı/sız yer-yönelme zarfları ..................................... 342 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sınırlı/sız yer-yönelme zarfları .................................................................................... 343 04.SEBEP ZARFLARI .................................................................. 345 I.Tekli sebep zarfları .................................................................... 345 a.Yalın sebep zarfları ................................................................ 345 b.Türemiş sebep zarfları ........................................................... 347 II.Birleşik sebep zarfları ............................................................... 363 a.Yalın + yalın yapılı birleşik sebep zarfları ............................. 363 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sebep zarfları .................... 364 05. NİCELİK ZARFLARI ............................................................ 367 I.Tekli Nicelik zarfları ................................................................. 367 a.Yalın nicelik zarfları .............................................................. 367 b.Türemiş nicelik zarfları .......................................................... 381 II.Birleşik belirli/siz nicelik zarfları .............................................. 388 a.Yalın + yalın yapılı birleşik nicelik zarfları ........................... 388 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik nicelik zarfları ................... 388 06.SIRALAMA ZARFLARI ......................................................... 388 I.Tekli sıralama zarfları ................................................................ 388 a.Yalın sıralama zarfları ............................................................ 388 b.Türemiş sıralama zarfları ....................................................... 391 II.Birleşik sıralama zarfları ........................................................... 396 a.Yalın + yalın yapılı birleşik sıralama zarfları ......................... 396 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sıralama zarfları ................ 396 c.Yalın + türemiş/ türemiş + yalın yapılı birleşik sıralama zarfları .................................................................................... 397 07. BİRLİKTELİK ZARFLARI................................................... 398 I.Tekli birliktelik zarfları ............................................................. 398 a.Yalın birliktelik zarfları ......................................................... 398 b.Türemiş birliktelik zarfları ..................................................... 399 II.Birleşik birliktelik zarfları ......................................................... 406 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik birliktelik zarfları .............. 406 c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik birliktelik zarfları .................................................................................... 409 08. BENZETME ZARFLARI ....................................................... 409 I.Tekli benzetme zarfları .............................................................. 409 a.Yalın benzetme zarfları .......................................................... 409 b.Türemiş benzetme zarfları ..................................................... 411 II.Birleşik benzetme zarfları ......................................................... 417 a.Yalın + yalın yapılı birleşik benzetme zarfları ....................... 417 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik benzetme zarfları .............. 418 c.Yalın + türemiş/türemiş yapılı birleşik benzetme zarfları ...... 418 09.TEKRAR ZARFLARI ............................................................. 418 I.Tekli tekrar zarfları .................................................................... 418 a.Yalın tekrar zarfları ................................................................ 418 b.Türemiş tekrar zarfları ........................................................... 420 II.Birleşik tekrar zarfları ............................................................... 422 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik tekrar zarfları .................... 422 10. KARŞILIKLILIK ZARFLARI .............................................. 423 I.Tekli karşılıklılık zarfları ........................................................... 423 a.Yalın karşılıklılık zarfları ....................................................... 423 b.Türemiş karşılıklılık zarfları .................................................. 423 II.Birleşik karşılıklılık zarfları ...................................................... 425 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik karşılıklılık zarfları ........... 425 11. KARŞITLIK ZARFLARI ....................................................... 426 I.Tekli karşıtlık zarfları ................................................................ 426 a.Yalın karşıtlık zarfları ............................................................ 426 b.Türemiş karşıtlık zarfları ....................................................... 427 II.Birleşik karşıtlık zarfları ........................................................... 435 a.Yalın + yalın yapılı birleşik karşıtlık zarfları ......................... 435 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik karşıtlık zarfları ................ 435 c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik karşıtlık zarfları .................................................................................... 436 12.VASITA ZARFLARI ............................................................... 437 I.Tekli vasıta zarfları .................................................................... 437 a.Yalın vasıta zarfları ................................................................ 437 b.Türemiş vasıta zarfları ........................................................... 437 II.Birleşik vasıta zarfları ............................................................... 442 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik vasıta zarfları .................... 442 c.Yalın + türemiş/ türemiş + yalın yapılı birleşik vasıta zarfları .................................................................................... 443 13. KARŞILAŞTIRMA ZARFLARI ........................................... 444 I.Tekli karşılaştırma zarfları ........................................................ 444 b.Türemiş karşılaştırma zarfları ................................................ 444 II.Birleşik karşılaştırma zarfları .................................................... 449 b.Türemiş + türemiş birleşik karşılaştırma zarfları ................... 449 14.GÖRELİK ZARFLARI ........................................................... 450 I.Tekli görelik zarfları...................................................................450 b.Türemiş görelik zarfları ......................................................... 450 II.Birleşik görelik zarfları ............................................................. 453 a.Yalın + yalın birleşik görelik zarfları ..................................... 453 b.Türemiş + türemiş birleşik görelik zarfları ............................ 454 15. DOĞRULAMA ZARFLARI ................................................... 454 I.Tekli doğrulama zarfları ............................................................ 454 a.Yalın doğrulama zarfları ........................................................ 454 b.Türemiş doğrulama zarfları.................................................... 456 II.Birleşik doğrulama zarfları ....................................................... 458 b.Türemiş + türemiş yapılı doğrulama zarfları ......................... 458 c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı doğrulama zarfları ..... 458 16. KESİNLİK ZARFLARI .......................................................... 459 I.Tekli kesinlik zarfları ................................................................ 459 a.Yalın kesinlik zarfları............................................................. 459 b.Türemiş kesinlik zarfları ........................................................ 463 II.Birleşik kesinlik zarfları ............................................................ 464 a.Yalın + yalın yapılı kesinlik zarfları ...................................... 464 b.Türemiş + türemiş yapılı kesinlik zarfları .............................. 464 17.YETERLİK ZARFLARI ......................................................... 465 I.Tekli yeterlik zarfları ................................................................. 465 a.Yalın yeterlik zarfları ............................................................. 465 b.Türemiş yeterlik zarfları ........................................................ 465 II.Birleşik yeterlik zarfları ............................................................ 467 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik yeterlik zarfları ................. 467 18.GÖSTERME ZARFLARI........................................................ 467 I.Tekli gösterme zarfları .............................................................. 467 a.Yalın gösterme zarfları ........................................................... 467 b.Türemiş gösterme zarfları ...................................................... 468 II.Birleşik gösterme zarfları .......................................................... 469 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik gösterme zarfları ............... 469 19.İHTİMAL ZARFLARI ............................................................ 470 I.Tekli ihtimal zarfları .................................................................. 470 a.Yalın ihtimal zarfları .............................................................. 470 b.Türemiş ihtimal zarfları ......................................................... 471 II.Birleşik ihtimal zarfları ............................................................. 473 c.Yalın + türemiş yapılı birleşik ihtimal zarfları ....................... 473 20. SINIRLANDIRMA ZARFLARI ............................................ 473 I.Tekli sınrlandırma zarfları ......................................................... 473 a.Yalın sınırlandırma zarfları .................................................... 473 b.Türemiş sınırlandırma zarfları ............................................... 474 21. ŞART ZARFLARI ................................................................... 476 I.Tekli şart zarfları ....................................................................... 476 a.Yalın şart zarfları ................................................................... 476 b.Türemiş şart zarfları ............................................................... 476 II.Birleşik şart zarfları ................................................................... 477 b.Türemiş + türemiş birleşik şart zarfları .................................. 477 22.EKLEME ZARFLARI ............................................................. 478 I.Tekli ekleme zarfları.................................................................. 478 a.Yalın ekleme zarfları .............................................................. 478 b.Türemiş ekleme zarfları ......................................................... 479 B.ÇOK İŞLEVLİ ZARFLAR ............................................................ 483 01.ZAMAN-NİTELEME ZARFLARI ......................................... 483 I.Tekli zaman-niteleme zarfları .................................................... 483 a.Yalın zaman-niteleme zarfları ................................................ 483 b.Türemiş zaman-niteleme zarfları ........................................... 487 II.Birleşik zaman-niteleme zarfları ............................................... 493 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları ... 493 c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları ......................................................... 495 02.YER-NİTELEME ZARFLARI ............................................... 496 I.Tekli yer-niteleme zarfları ......................................................... 496 a.Yalın yer-niteleme zarfları ..................................................... 496 b.Türemiş yer-niteleme zarfları ................................................ 499 II. Birleşik yer-niteleme zarfları ................................................... 501 a.Yalın + yalın yapılı birleşik yer-niteleme zarfları .................. 501 b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik yer-niteleme zarfları ......... 501 03.ZAMAN-YER ZARFLARI ...................................................... 505 I.Tekli zaman-yer zarfları ............................................................. 505 b.Türemiş zaman-yer zarfları .................................................... 505 II.Birleşik zaman-yer zarfları ......................................................... 506 b.Türemiş + türemiş yapılı zaman-yer zarfları .......................... 506 KAYNAKÇA ......................................................................................... 507 TARANAN ESERLER ......................................................................... 511 KISALTMALAR a.g.e. bkz. C Cck hlk. K Kgr KKEF N OTAL OTS S s TD TDAY TDB TDK TS vb. vd. Z +/-z vs. Adı geçen eser Bakınız Cilt Cümlecik Halk ağzında Kelime Kelime grubu Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi Dergisi Numara Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lügat Osmanlıca Türkçe Sözlük Sayı Sayfa Türk Dili (Dergisi) Türk Dili Araştırmaları Yıllığı Türk Dil Bilgisi Türk Dil Kurumu Türkçe Sözlük ve benzerleri ve diğerleri Zarf Zarf yapan morfem ve saire Ø işaretsiz morfem (Taranan eserlerle ilgili kısaltmalar, Kaynakçadan sonra verilmiştir.) GİRİŞ Dilbilgisi bakımından zarflar, fiilin gerçekleşmesi ile ilgili özellikleri bildirmek için kullanılan dil birlikleridir.1 Bunlar cümlede yüklem-fiilin tamlayıcıları olarak görevlendirilirken eksiltili yapılarda bir sıfatın, bir zarfın yahut bir fiilin önüne de getirilebilirler. Onu bir kelime çeşidi olarak değerlendirmek yanlıştır.2 Örnekler incelendiğinde zarfların sözdizimsel boyutta ortaya çıktığı görülmektedir. Türkçe’de zarflar çok geniş biçimde kullanılmaktadır. Bu durum onların gerek oluşturulma aşamasında yararlanılan dillik yapılarla ilgili olarak yapısal bakımdan gerekse işletilme ve kullanılma aşamalarında yüklenen görevlerin çokluğundan dolayı işlevsel bakımdan oldukça çeşitlilik göstermelerine sebep olmuştur. Öncelikle belirtmek gerekir ki bir dil biriminin zarflığından bahsedebilmemiz için onun bir zarf grubunda, bir kısaltma grubunda, bir birleşik fiilde yahut bir cümlede zarflık göreviyle kullanılmış olması gerekir. Esasen hepsinde Yüklem-fiilin tamlayıcısı olarak kullanılmalarına karşılık eksiltili olarak kalıplaştıklarından kelime grubu içinde de zarftan bahsediyoruz. Zarfların belirlenmesi için de onun kullanıldığı dillik yapının 1 Zarf, Arapça’dan alınma bir kelimedir. Çeşitli sözlük ve gramer kitaplarında birbirine yakın açıklamalar yer almaktadır: Ferit Devellioğlu, OTAL’inde “1. kab, kılıf, mahfaza. 2. içine mektup konulan kağıt kab. 3. gr. bir fiilin, bir sıfatın veyâ başka bir zarfın mânâsına “yer, zaman, nicelik, nitelik” gibi bakımlardan başkalık katan kelime.”; M. Nihat Özön, OTS’ünde “1. Kap, kılıf, mahfaza. 2. Mektupların içine konduğu kağıt kap. 3.(gra.) Yer ve Zamanı gösteren kelime.”; TDK TS’te “1. esk. Kap, kılıf, sarma. 2. İçine mektup veya başka kağıtlar konulan kağıttan kese. 3. İçine fincan veya bardak oturtulan metal kap. 4. gr. Bir fiilin, bir sıfatın veya bir başka zarfın anlamını zaman, yer, ölçü, nitelik, soru kavramları bakımından etkileyen kelime, belirteç.”; Muharrem Ergin, TDB’inde “Zarflar zaman, yer, hal ve mikdar isimleridir.” (s258), “Zarflar sıfatların veya başka zarfların mânâsını değiştirmekte de kullanılmakla beraber asıl kullanış sahaları fiillerdir, en çok fiillerle birlikte kullanıldıkları görülür. Bu bakımdan zarflara fiillerin sıfatları diyebiliriz.”(s.259) diye açıklanmaktadır. F.Bozkurt, Türkiye Türkçesi’nde “Belirteçler asıl olarak bir fiilin anlamını etkilerler. Bunun yanı sıra bir eylem, bir sıfat ya da bir belirtecin anlamını da etkileyebilirler.” diye açıklamaktadır. 2 Bu konuda bkz. M. Ergin, TDB, s.258; M. Durak, “Sıfat bir Sözcük Türü Değil Sözdizimsel Bir İşlevdir”, KKEF Dergisi, S. 4, s.8; F. Bozkurt, a.g.e., s.280. yeterli bütünle ele alınması zorunludur. Aksi halde tek başlarına yahut eksik yapıyla ele alındıklarında isimlerle, sıfatlarla ve edatlarla karıştırılmaları söz konusu olur.3 Örneğin bir cümlede zaman tamlayıcısı olarak kullanılabilen dün, bugün ve sabah kelimeleri tek başlarına birer zaman ismidir. Bunları bu biçimleriyle üzerlerine zarflaştırıcı ek/edat getirmeden bir cümlede zarf tamlayıcısı olarak kullanabilirken /+(n)Dan/, +leyin, /+(n/y)A kadar/ gibi ek ve/veya edatlarla zarflaştırarak da görevlendirebiliriz: 1. Ali dün Ankara’ya gitti. 2. Bugün işe yine geç kalmışsın. 3. Onunla sabahleyin yolda karşılaştım. 4. Bana düne kadar selam vermeyene bak!. Dün kelimesi, 1. cümlede doğrudan yalın isim biçimiyle zarf olarak, 4. cümlede ise +e kadar morfem birliğiyle zarflaştırılarak kullanılmıştır. Her iki kullanımda da zaman işlevli zarf tamlayanı görevindedir. 2. cümlede bugün birleşik ismi eksiz biçimiyle 3. cümlede sabah isminin +leyin morfemiyle zarflaştırılmış türevi sabahleyin, örnekleri yine zaman işlevinde zarf tamlayanı olarak kullanılmışlar. Buna karşılık eksiltili cümle yahut kelime gruplarındaki eksik kısımlar düşünülmediğinden zarfların isim, sıfat ve edatlarla karıştırılması da söz konusu olmaktadır. 5. Aradığın kitap, arkadaşımda. 6. Ne adam!. 7. Kağıttan mendil 5. cümle, “Aradığın kitabı arkadaşımda gördüm.” cümlesinin çok az 3 Zarfların isimlerle karıştırılmasına çok sık rastlanmaktadır. Bunun en önemli sebebi sanıyorum M. Ergin’in “Zarflar mânâsını değiştirdikleri unsurlara, bu arada fiillere doğrudan doğruya, çekimsiz olarak bağlanan kelimelerdir. Zarf olarak kullanılabilecek bir isim bir fiile çekim eki almadan bağlanmışsa zarf olur. Çekim eki almışsa zarf olmaz, fiilin mânâsına doğrudan doğruya tesir etmeyen, sadece onu tamamlayan bir isim unsuru olarak kalır.” ifadesidir. a.g.e. s. 259. Bunun açıklanmaya ihtiyacı vardır. Sayın M.Ergin orada Zarf+Fiil kalıplı birleşik fiillerde kullanılan zarflarla (ileri git-) cümle öğesi saydığımız yüklemfiilin tamlayıcısı olan zarf tümlecini (ileriye git-) ayırmaya çalışırken Ø morfemini göz ardı etmiştir. Halbuki bu örneklerdeki “ileri”, “ileri git-“ (aşırı davranmak) birleşik fiili yahut (ilerlemek) ZT+YF öğe birliğinde kullanılmadan bir yön ve yer adıdır. Bu kullanımlarda zarflaşmıştır. Esasen “ileriye” nin eksiltili biçimidir. Buna karşılık “ileriye” yi bir isim olarak kullanmak mümkün değildir. Çünkü /+(n/y)A/ eki onun zarflaşmasına sebep olmuştur ve onu bir sözdizimsel öğe haline getirmiştir. değiştirilmiş ve eksiltilmiş biçimi yahut “Aradığın kitap, arkadaşımda olan kitaptır.” cümlesinin eksiltilmiş bir biçimi olarak kabul edilirse arkadaşımda kelimesinin zarflığı anlaşılır. Aksi durumda arkadaşımda kelimesinin hem zarflığı, hem sıfatlığı hem de isimliği tartışılacaktır. Çünkü bu kelime, 5. cümlede yüklem-fiil olarak kullanılmıştır. Bir dil birliğinin yüklem-fiil olabilmesi için isim işlevli olması gerekliliğinden hareket edilirse ona isim denilmesi yahut bir zarfın isimleşebilmesi için önce sıfata dönüşmesi görüşünden hareketle de ona sıfat denilmesi yanlış olmaz. Halbuki her iki karar da eksik ve dolayısıyla yanlıştır. “Aradığın kitap, arkadaş +ım +da [ol-an kitap+tır].” Cümlesindeki parantez içindeki kısımlar yazıldığında arkadaşımda zarf olarak kullanılmış olur. Ancak parantez içindekiler çıkarıldığında arkadaşımda kelimesinin YF(İ/Tm(Tyn(S(Cck(ZT(Z) YF(Ø))-p(Ø)))Tnn(İ(Ø)))) şeklinde kısmi derin yapısını verebileceğimiz bir öğe olduğu görülür. Bu modellemedeki Ø morfemleri düşünülmeyince kelimeye zarf, sıfat veya isim deme ihtimali her zaman vardır. 6. cümledeki kağıttan kelimesi de yapısı incelendiğinde zarf, kullanılma yerine göre değerlendirildiğinde sıfat özelliği göstermektedir. Cümleyi “Kağıttan yapılan mendil çok güzel olmuş.” biçiminde düşünürsek kelimenin zarf olduğu anlaşılır. Ancak bugün bu kelimeyi sıfat olarak hatta +dan ekini de sıfat yapım eki olarak göstermeye çalışanlar görülmektedir. Hatta tamlamayı kağıt mendil şeklinde kullandığımızda kağıt kısmının isim olduğunu bu yüzden tamlamanın da belgisiz/takısız isim tamlaması olduğunu iddia edenler vardır. Yukarıdaki incelemede olduğu gibi bu örnekteki işaretsiz morfemleri belirlediğimizde durum daha iyi görülecektir: Kağıt +tan [yapıl- an] mendil çok güzel olmuş. Cümlesindeki parantez içindeki kısımlar yazıldığında kağıttan kelimesinin yapıl- yüklem-fiilinin tamlayanı/tümleci olarak görevlendirilmiş bir zarf olduğu görülür. Cümlecik üzerine getirilen -an sıfat-fiil ekiyle sıfatlaştırılmış ve mendil kelimesinin bir tamlayanı olarak görevlendirilmiş olur. Ancak parantez içindekiler çıkarıldığında kağıttan kelimesinin Tyn(S(Cck(ZT(Z(İ h))YF(Ø))p(Ø))) şeklinde kısmi derin yapısını verebileceğimiz bir tamlayan olduğu görülür. Bu modellemedeki Ø morfemlerini düşünmeyince kelimeye zarf veya sıfat denilebilir. Hatta +tan hal eki de Ø değerle kullanılacak olsaydı kelimeye isim denebilirdi. Her ne biçimde olursa olsun kelimeye yüklenen görev önemlidir. Yapı ile işlevin ayırt edilememesi, eksiltilerin fark edilememesi, ve bu yüzden aynı işlevde olduğu halde ayrı yapıda olduğu için farklı adlandırmalara gidilmiş olması hatta bunun da yapısal değil işlevsel adlarla yapılması büyük yanlışlara düşülmesine neden olmuştur. I. B Ö L Ü M YAPILARI BAKIMINDAN ZARFLAR Yapı kavramı genel olarak ele alındığında konu alanını oluşturan kısımları ve bunların birbiri ile bağlantı boyutunu anlatır.4 Konumuz dil ve buna bağlı olarak Türkçe’deki zarflar olduğuna göre yapı kavramının burada özel olarak belirlenmesine ihtiyacımız var. Biz zarfların yapısı ifadesi ile zarf olarak kullanılan dil birimleri oluşturan kısımları ve bunların birbiriyle birleştirilme özelliklerini anlatmak istiyoruz. Türkçe dil bilgisi kitaplarındaki zarflarla ilgili bölümlerde genellikle, yalnızca kelimeden oluşan tekli zarflar yapıları, çeşitleri, anlamları başlıklarıyla ele alınmıştır. Halbuki hem zarf olarak kullandığımız dil birlikleri yalnızca kelimelerden oluşmaz hem de çeşit yahut anlam kelimelerinin kullanılmasıyla yapılan sınıflandırmalar, sınırlandırma ve dolayısıyla belirleme bakımından kargaşa ve yetersizliğe neden olmaktadır. Bu yüzden biz burada öncelikle zarf olarak kullanılan dillik birimlerin zarf öncesi ve zarflaştıktan sonraki durumlarını ayrı ayrı ele almanın yararlı olacağı düşüncesindeyiz. Bir cümlede yüklem fiilin tamlayanı/tümleci yahut eksiltili yapılarda, örneğin zarf ve kısaltma gruplarında, birleşik fiillerde sıfat, zarf ve fiillerle kullanılan zarfları, oluşturulma özellikleri bakımından önce yalın ve türemiş bunların birbirlerine ve kullanılışlarına göre tekli ve birleşik olarak ayırabiliriz. Bunlar doğrudan zarf öncesi biçimleriyle yalın zarf olarak kullanılabilirken zarf yapma görevindeki ek ve/veya edatlar eklenerek zarflaştırıldığı biçimleriyle türemiş zarf olarak da kullanılırlar. Ayrıca gerek eksiz (yalın) gerekse ekli ve/veya edatlı (türemiş) biçimlerininse birleşik zarf olarak kullanıldığı görülmektedir. Ancak yapıların değerlendirilmesinde doğrudan zarf öncesi biçimleriyle, (eksiz ve/veya edatsız yahut işaretsiz morfem(biçimbirim)li biçimleriyle) kullanılan zarflar, ekle ve/veya edatla 4 Klaus Baumgartner-Gerd Fritz, “Yapılıkçı Metoda Giriş”, Modern Lengüistiğe Giriş, (Çev.: Prof. Dr. Mehmet Akalın), s.83. yahut morfemle zarflaştırılarak kullanılanlarla karıştırılmıştır. Örneğin kelimeden oluşan zarflar tekli-yalın, zarflaştıran bir ek almış olan kelimeler tekli-türemiş ve bunların yani yalın ve türemiş zarfların birleştirilmesinden oluşanlar da birleşik/bileşik yapıda değerlendirilmiştir. Ancak bu sınıflandırma ve adlandırma da belirgin değildir. Bu yüzden yeniden düzenlenmeye gereksinim göstermektedir. Örneğin yalın zarf ifadesi zarfın mı yoksa zarf olarak kullanılan dil unsurunun zarf öncesi yapısının mı adı olarak kullanılmaktadır? Yahut türemiş zarf ifadesi sadece bir kelimenin değil bir kelime grubu yahut bir cümleciğin bir ek ve/veya bir edatla zarflaştırılmış biçimi için de kullanılmakta mıdır? Yahut da birleşik zarf ifadesi yalnızca iki kelimenin tekrarlanmış ikileme biçimi için kullanılacaksa tekrarlanmış kelime grupları yahut cümlecikler için nasıl bir adlandırma yapılacaktır? Bu soruların tatmin edici olarak cevaplandırılabilmesi için öncelikle zarf görevinde kullanılan unsurların zarf öncesi ve zarflaştırılmış biçimlerinin tam ayırt edilmesi gereklidir; yani diğer kelime çeşitleri ile özellikle sıfatlarla karıştırılmamasına dikkat etmek zorundayız. Bunun için onların cümledeki ve eksiltili yapılardaki kullanım yeri ve görevine bakmak gerekir Yalın zarf terimini, sadece zarf öncesi biçimiyle yani zarf yapan bir ek ve/veya edat almadan zarf olarak kullanılan tek kelimeden oluşan zarflar için değil aynı durumdaki kelime grubu ve cümlecikten oluşan zarflar için de kullanırsak bir adım atmış olabiliriz. Türemiş zarf terimini de sadece ek ve/veya edatlarla zarflaşmış tek kelimeden oluşan zarflar için değil yine ek ve/veya edatlarla zarflaşmış kelime grubu ve cümlecikler için de kullanmak gerekir. Birleşik zarf terimini ise sadece ikilemeli yapılarla sınırlandırmayıp benzer işlevli olarak birden çok sayıda kelime, kelime grubu ve cümlecikten oluşan bütün zarflar için de kullanırsak sorun çözülmüş olur. I.TEKLİ ZARFLAR a.Yalın zarflar Türkiye Türkçesi’ndeki yalın zarflar, zarf öncesi kelime, kelime grubu ve cümlecik biçimlerinin zarf yapan herhangi bir morfem almadan doğrudan zarf işleviyle kullanılmasıyla ortaya çıkarlar. aa.Kelimeden oluşan yalın zarflar Kelimeden oluşan yalın zarflar, doğrudan isim veya sıfat biçimleriyle kullanılan zarflardır. Bunların sayısı Türkiye Türkçesi’nde oldukça çoktur. işlev yönünden de çeşitlilik gösteren bu zarfların incelediğimiz metinlerde 20 ayrı işlevde kullanılan örnekleri belirlenmiştir. Çoğunlukla zaman, hal, nicelik, tekrar, sebep ve yer-yönelme işleviyle kullanılmaktadırlar. Az da olsa sıralama, birliktelik ve yeterlik vs. işlevli yalın zarflara rastlanmaktadır. Benzetme işlevinde: 1928 sonbaharında Ankara’ya ilk geldiğim günlerde Ankara Kalesi benim için âdeta bir fikr-i sâbit olmuştu. (AHTBŞ5) Birliktelik işlevinde: Kızanlar, dört yandan hep abandınız. (NFKÇ385) Doğrulama işlevinde: Halil’in sümüklüböcekliğini, baykuşluğunu, gurruk kuşluğunu, ak kefene bürünüp köyün üstüne uçmasını doğru bulmayanlar, alay edenler, buna karşı da candan yürekten inananlar...[vardı] (YKYÖ49) Ekleme işlevinde: Üstelik bu iç kale büyük kervan yolları üzerinde değildir. (AHTBŞ13) Gösterme işlevinde: O gün de öyle yaptılar ve insanların en ulusu, en çok övülmüşü önde, ashap O’nun ardında olduğu halde Medine’den çıktılar. (MNBBD9) İhtimal işlevinde: Asıl yolculuğu galiba üçüncü mevki vagonlarda aramak lazım. (AHTBŞ61) Karşılıklılık işlevinde: Kaptan’ın köşesine gidip, yatağa karşılıklı oturdular. (OKYK90) Karşıtlık işlevinde: Toplarını, nâfile yerinden kımıldatma! (ÖSH29) Kesinlik işlevinde: Çay mutlaka gelmelidir. (MKYİ10) Nicelik işlevinde: Kendi evinin bir başkasının evi hâline girmesi bile onu fazla üzmemişti... (SÇRA60) Niteleme işlevinde: Besbelli bir acayip parlayan güneş altında artık iyice ısınıp, liflerini kütürdete kütürdete gerneşip damarlarında ılık ılık yürüyen suyun akışında bırakmıştır. (MKYİ9) Sebep işlevinde: Akları kıpkırmızı gözleriyle koğuşa uykulu uykulu baktı, sebepsiz güldü. (OKYK61) Sınırlandırma işlevinde: Konak yerine yalnız sadrazamın çadırı kurulabilmişti. (ÖSH9) Sıralama işlevinde: Bu gece gözlerime ilk baktığın gibi bak! (NC/GYŞ184) Tekrar işlevinde: Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla. (NFKÇ271) Yer-Niteleme işlevinde: Uzak dur uğrulardan, Senden kurtul sana kaç!. (FH/GYŞ194) Yer-Yönelme işlevinde: Bu arada dağın doruğunda buzlar ve karlar arasında yaşayan uzun boylu Horasanlı yıllık ziyâretlerini yapmış aşağı inmişti. (MNBBD19) Yeterlik işlevinde: “Babacığım, bari ben okuyum” derdim. (ATŞ/GYŞ214) Zaman işlevinde: Önceleri yakışık almaz diye düşünmüştü, şimdi de gecikti işte, söyleyemez artık. (TUYB29) Zaman-niteleme işlevinde: Bükük bedenim çabuk dikleşti. (SÇRA25) ab.Kelime grubundan oluşan yalın zarflar Bu zarflar, kelime gruplarının bir ek veya edat almadan doğrudan zarf öncesi biçimiyle kullanılmasıyla oluşurlar. Türkiye Türkçesi’ndeki kelime gruplarının hemen hepsi zarf olarak görevlendirilebilirler. Tekrar, sıralama, sebep, zaman, yer-yönelme, yer-niteleme, kesinlik, nicelik, ihtimal, karşıtlık, niteleme, benzetme, birliktelik, doğrulama, ekleme ve gösterme işlevlerinde kelime gruplarından oluşmuş zarflara sıkça rastlanır. Benzetme işlevinde: Alnına koyarken vedâ buseni, Yüzüme bu türlü bakmayacaktın! (OSO/GYŞ35) Birliktelik işlevinde: Nihâyetsiz çöllerin üstünden hep berâber Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun. (ZOS/GYŞ122) Doğrulama işlevinde: Fakat işe pek aklı ermediği daha doğrusu sağdan soldan bu işin haram olduğunu söyleyenler bulunduğu için bu hususta İstanbul’dan geldiğini bildiği hocanın fikrini almak istiyormuş. (AHTBŞ41) Ekleme işlevinde: Alelhusus kulunuz yanında Erzurumlu Abbas derler bir yiğit vardır. (AHTBŞ32) Gösterme işlevinde: Böyle böyle, Senirkent’e gelinmiş. (MNBBD159) Niteleme işlevinde: Besbelli bir acayip parlayan güneş altında artık iyice ısınıp, liflerini kütürdete kütürdete gerneşip damarlarında ılık ılık yürüyen suyun akışında bırakmıştır. (MKYİ9) Zaman-niteleme işlevinde: Tercümana: -Dilmaç bana bak, bu beyler uzun boylu anlatıyorlar. (AHTBŞ38) İhtimal işlevinde: Pek pek bir hafta, on gün sonra bitebilir, hiçbir işe yaramazdı. (OKYK45) Karşıtlık işlevinde: Onlara inat, öbür marifetlerini de sayıyordum. (HTYS71) Kesinlik işlevinde: Yatağın hiç bir zaman kabarmayacağını oradakilerin hepsi de bildikleri halde bozuntuya vermiyorlardı. (OKYK31) Nicelik işlevinde: Dedim ona, kaç kere: -Bak Ömer Ağa, nerede mor dikeni, fundalığı, papatyası bol bir çayır görsen, bil ki orası bizlerindir. (TUYB39) Sebep işlevinde: O zaman hiç kimse oynamaz ki! (OKYK38) Sıralama işlevinde: bu defa otuz üç yaşlarında genç bir adam olarak ... [gördü] (SÇRA59) Tekrar işlevinde: Bir kelebek uçuyordu kocaman, kar mavi, bir kuş kadar, suya iniyor hızla gerisin geri havaya yükseliyordu. (YKYÖ30) Yer-Niteleme işlevinde: Es rüzgar es, bucak bucak (CI/GYŞ160) Yer-Yönelme işlevinde: Bu yüzden insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı. (MNBBD49) Zaman işlevinde: Ayol nereye kayboluyor bu adam sabah sabah? (MKYİ10) ac.Cümlecikten oluşan yalın zarflar Cümlecikten oluşan yalın zarflar, bir zarf yapan ek ve/veya edat eklenmeden, doğrudan zarf görevi yüklenerek zarflaştırılmış cümlecik ve yapılardan oluşurlar. Niteleme, zaman, benzetme, sebep, şart, zamanniteleme ve vasıta işlevleriyle sıkça kullanılırken, doğrulama, ihtimal, karşıtlık ve kesinlik işlevleri yüklenmiş, cümlecikten oluşan yalın zarflara da rastlamaktayız. Benzetme işlevinde: Karanlık avluda döner bir çıkrık; Sanırsın, kundakta bir çocuk inler. (NFKÇ209) Doğrulama işlevinde: Haa, de ki, Kaya Ali’yi de yanıma meydancı alacağım, de e mi? (OKYK19) Niteleme işlevinde: Ama havalar ısınmaz mı, Nizamettin Bolayır onu bağır çağır karyolası ile sürükleyip yanı başına getirir. (HTYS31) Zaman-niteleme işlevinde: Ekmeği doğradın da çal kaşık ettin mi, oooh! (OKYK18) İhtimal işlevinde: Bu durumda çıtkırıldım bir Paris saati kim bilir kaç kere tamirciye giderdi. (HTYS73) Karşıtlık işlevinde: Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ! Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan... (NFKÇ114) Kesinlik işlevinde: Hasan ne ediyor ediyor , her gün beş on tâne kırlangıcı yakalıyor, bir ipe geriyor, böyle uçuruyor, akşam olunca da kırlangıçları her zaman değil, ipe bağlı olaraktan göğe salıveriyordu. (YKYÖ90) Sebep işlevinde: Kaldır dediniz de kaldırmadım mı? (OKYK29) Şart işlevinde: Daldırın elinizi onun özdeyiş dağarına, her duruma uygun formüller bulabilirsiniz. (HTYS67) Vasıta işlevinde: İnşallah yutarsınız. (OKYK62) Zaman işlevinde: An oluyor, bir garip duyguya varıyorum; Ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?.. (NFKÇ312) b.Türemiş Zarflar Türemiş zarflar, kelime, kelime grubu veya cümleciklere zarf yapan yahut zarflaştırıcı ek ve/veya edat gibi morfem(biçimbirim)ler eklenerek oluşturulurlar. Bunların sayısı oldukça fazladır. Burada önce bu morfemleri ele alacağız ve örneklendireceğiz daha sonra zarf öncesi yapılara göre değerlendirmeye çalışacağız. Zarf yapan morfemler Türkçe’deki yükleme/nesne hali ve ilgi/tamlayan hali dışındaki bütün hal ekleri, zarf fiil ekleri ve çekim edatları (özellikle hal ekleriyle aynı dizi(paradigma)de yer alan edatlar) eklendikleri kelime, kelime grubu yahut cümlecikleri zarflaştırırlar. Bunlar, çoğunlukla tek olarak eklenirler. Bununla birlikte aynı hal ekinin tekrarıyla oluşturulan ikilemeli ve bir hal ekiyle bir edatın birleştirilmesiyle oluşturulan ek+edat kalıplı morfem birliği örnekleri de vardır. Aşağıda bu morfemlerle ilgili örnekler verilecektir. Daha kullanışlı olacağı düşüncesiyle hangi morfemin hangi işlevde kullanıldığını göstermek için bir tablo hazırladık. Tabloda morfemlerin kullanıldığı bütün işlevler işaretlenmiştir. Ayrıca her zarf morfemi için kelime, kelime grubu ve cümlecik düzeylerinde de birer örnek verilecektir. /+(n/y)A/ + + + + + + + + + + + + + + + + + + TOPLAM MORFEMLER Yer-Niteleme Zaman-Yer YAPAN Zaman-Niteleme ZARF Niteleme Zaman Yer-Yönelme Sebep Nicelik Sıralama Birliktelik Benzetme Tekrar Karşılıklılık Karşıtlık Vasıta Karşılaştırma Görelik Doğrulama Kesinlik Yeterlik Gösterme İhtimal Sınırlandırma Şart Ekleme TABLO-1 ZARF MORFEMLERİNİN İŞLEVLERE GÖRE KULLANIMI 18 /+(n/y)A dek/ + + 2 /+(n/y)A doğru/ + + 2 + /+(n/y)A gelince/ /+(n/y)A göre/ + 1 + + + /+(n/y)A inat/ + /+(n/y)A kadar/ + + /+(n/y)A karşı/ + 3 + + + /+(n/y)A rağmen/ + + /-(y)AcA/ + + + + 3 1 + /+(n/y)A nispetle/ /Ak/(</(y)ArAk/ 1 + /+(n/y)A karşın/ /-(y)A/ 4 1 + 2 3 1 1 /-(y)AlI/ + 1 /-(y)AlI beri/ + 1 ama /+An/ + + /-(y)AndA/ + TOPLAM Yer-Niteleme Zaman-Yer MORFEMLER Zaman-Niteleme YAPAN Niteleme Zaman Yer-Yönelme Sebep Nicelik Sıralama Birliktelik Benzetme Tekrar Karşılıklılık Karşıtlık Vasıta Karşılaştırma Görelik Doğrulama Kesinlik Yeterlik Gösterme İhtimal Sınırlandırma Şart Ekleme ZARF 1 + + + 5 + + 2 /-(y)ArAk/ + 1 /-(y)ArAktAn/(hlk) + 1 /-(y)AsI/ /-(y)AsIyA/ + + 1 + + bile + bir + birlikte + /+(n)CA/ + + + + 3 + 2 1 + + + 2 + + + + + 11 /+(n)CA evvel/ + 1 /+(n)CA önce/ + 1 /+CAcIk/ (hlk) + /+CAk/ 1 + + + + + 5 /+CAnA/ (hlk) + + 2 /+CAsInA/ + + 2 + 1 /+CIlAyIn/ çünkü /+(n)DA/ + + + + + + + Daha /+(n)DAn aşağı/ TOPLAM 1 + + + + + + + + /dA/ /+(n)DAn/ Yer-Niteleme Zaman-Yer MORFEMLER Zaman-Niteleme YAPAN Niteleme Zaman Yer-Yönelme Sebep Nicelik Sıralama Birliktelik Benzetme Tekrar Karşılıklılık Karşıtlık Vasıta Karşılaştırma Görelik Doğrulama Kesinlik Yeterlik Gösterme İhtimal Sınırlandırma Şart Ekleme ZARF + + + 16 + + + + + + + + + + + + + 3 2 + + + + + + + + 16 1 /+(n)DAn başka / + 1 /+(n)DAn beri/ + 1 /+(n)DAn böyle/ + 1 /+(n)DAn doğru/ + /+(n)DAn dolayı/ /+(n)DAn evvel/ 1 + + 1 /+(n)DAn fazla/ /+(n)DAn önce/ + + /+(n)DAn ötürü/ /+(n)DAn sonra/ /+(n)DAn yana/ /+(n)DAn ziyâde/ 1 1 1 + 1 + + 2 + 1 + 1 deyin (hlk) + /-DIğInA/ /-DIğIncA/ + /-DIğIndA/ + 1 + 2 1 + + + 1 + /-DIktA/ + /-DIktAn sonra/ diye + evvel + TOPLAM 1 + /-DIğIndAn/ /-DIkçA/ Yer-Niteleme Zaman-Yer MORFEMLER Zaman-Niteleme YAPAN Niteleme Zaman Yer-Yönelme Sebep Nicelik Sıralama Birliktelik Benzetme Tekrar Karşılıklılık Karşıtlık Vasıta Karşılaştırma Görelik Doğrulama Kesinlik Yeterlik Gösterme İhtimal Sınırlandırma Şart Ekleme ZARF + 4 + 1 1 + 2 1 fakat + 1 gerçi + 1 (tıpkı…) gibi + /-(y)I/ (hlk/eski) + /+In/ + + + /-(y)Ip/ + + + 6 + 2 + /+((y)I)nAn/ /-(y)IncA/ + + + + + + + + + + 4 2 + 3 3 için ile + + + + + ile berâber + + 5 + 1 + kadar + + ki + + + + + + + + + + /+(y)lA berâber/ + /+(y)lA yan yana/ + /-mAdAn/ + + + + + + + + + 8 + 10 1 + 2 1 + 1 lâkin +leyin 3 1 /+(y)lA başbaşa/ /+lAn) (hlk) 1 + + + +lacık (hlk) 3 + -kenden /+(y)lA/ 1 + kadarınca TOPLAM 2 (hani)… işte (ya) -ken Yer-Niteleme Zaman-Yer MORFEMLER Zaman-Niteleme YAPAN Niteleme Zaman Yer-Yönelme Sebep Nicelik Sıralama Birliktelik Benzetme Tekrar Karşılıklılık Karşıtlık Vasıta Karşılaştırma Görelik Doğrulama Kesinlik Yeterlik Gösterme İhtimal Sınırlandırma Şart Ekleme ZARF + + 1 + + + + + 2 + 3 + 3 TOPLAM 2 Ya + 5 Uyarınca + 15 Sıra + + + 6 + + + 1 Sonra + 3 + + 2 Örneği 4 Önce 4 oysa/ama… ya 6 olaraktan (hlk) 5 + 10 olarak 15 Misali 7 mâdem 20 + 4 /mI/ 2 + 9 /-mAzdAn evvel/ 15 + 8 /-mAklA/ 13 + 25 /-mAk üzere/ 8 /-sA+/ + + + + + + + + + + + + + TOPLAM Yer-Niteleme Zaman-Yer Zaman-Niteleme Niteleme Zaman Yer-Yönelme Sebep Nicelik Sıralama Birliktelik Benzetme Tekrar Karşılıklılık Karşıtlık Vasıta Karşılaştırma Görelik Doğrulama Kesinlik Yeterlik Gösterme İhtimal Sınırlandırma Şart Ekleme MORFEMLER 42 YAPAN 30 ZARF /-mAdAn evvel/ + 1 /-mAdAn önce/ + 1 1 2 1 1 2 1 + 2 + 1 1 1 1 12 2 1 1 1 260 ba.Kelimeden zarf türeten morfemler /+(n/y)A/ Beyhude dolandım; boşa yoruldum (AVŞ/GYŞ16) (niteleme işlevinde) Onu görürdüm göllere girdiğinde, bıldırcın avladığımda akşama, Gelir ateşime sokulurdu, o eski bir güvercindi. Başka kimsecikler de yoktu gâliba. (ÜT/GYŞ289) (zaman işlevinde) Gittikçe boşluklara düşmekteyiz enginde; Arkadaki sahilse, fosfor bir iz hâlinde, Her ân bir parça daha uzaklaşıyor bizden. (NFKÇ213) (yer-yönelme işlevinde) Tut ki şâirsin, duramazsın kaskatı; İmdâda çağırır sevdiğin sanatı, Bildiğin şiirleri belki yüz kerre (GS/GYŞ211) (Sebep işlevinde) Bir insan böylesine küçülüp böcek haline gelemez ya, Hasan geldi. (YKYÖ63) (nicelik işlevinde) Ve ancak niyetlerinden iyiden iyiye emin olduktan sonra onu geriye göndermeye razı olur. (AHTBŞ10) (tekrar işlevinde) Bütün yalvarmalar ve yakarmalar boşuna gitmişti. (MNBBD15) (karşıtlık işlevinde) Dabaklığın ayakkabıcılık, saraçlık gibi geniş ihtiyaçları karşılayan sanatları beslemesi, belli başlı servet kaynağı olan hayvancılığa dayanması bu sanatı doğrudan doğruya köy ve aşirete bağlıyordu. (AHTBŞ35) (doğrulama işlevinde) Duysa, zâten dolmuştu, ağzını burnunu kırardı sağlama. (OKYK45) (kesinlik işlevinde) Bu akşam da sıcak yemek yiyecekler, üstüne çay içeceklerdi. (OKYK73) (ekleme işlevinde) (ta) ... /+(n/y)A dek/ Kardeşlerin yüzyıllar önce kopmuş ahları Ta sonsuza dek bu bengi gökyüzünden ayrı.(AMDŞ38) (zaman işlevinde) Çocuk buraya dek yalnız başına gelmekten ve engellenmemiş olmaktan aşırı memnundu. (HTYS46) (yer-yönelme işlevinde) /+(n/y)A doğru/ Bahara doğru Berbat da ensesini kaşıyarak 72’nci Koğuş’a döndü. (OKYK110) (zaman işlevinde) İçeriye doğru bir şeyler bıcırdadı, bıcırdadı... (OKYK112) (yer-yönelme işlevinde) /+(n/y)A göre/ Görünüşe göre böyle olması lazımdır, ama olur mu? Olabilir mi? (OKYK23) (görelik işlevinde) /+(n/y)A kadar/ Cenk akşama kadar sürdü. (ÖSH80) (zaman işlevinde) Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim tarafındansa buraya kadar gelmişti. (HTYS50) (yer-yönelme işlevinde) Verdikleri çotrayı nihâyetine kadar içti. (ÖSH15) (nicelik işlevinde) /+(n/y)A karşı/ Halil’in sümüklüböcekliğini, baykuşluğunu, gurruk kuşluğunu, ak kefene bürünüp köyün üstüne uçmasını doğru bulmayanlar, alay edenler, buna karşı da candan yürekten inananlar...[vardı] (YKYÖ49) (karşıtlık işlevinde) /+(n/y)A nispetle/ Hatta bana insanlara nispetle yakındır, Bahçemde ölen kuş, Bahçemde kefensiz gömülen kuş. (FNÇ/GYŞ26) (karşılaştırma işlevinde) /-(y)A/5 Kaya Ali’yle ötekiler çayı demliğe, cezveyi ateşe süredursunlar, başlıyorlardı fısıltıyla hararetli hararetli konuşmaya: (OKYK100) (niteleme işlevinde) ... /-(y)A/... /-(y)A/ Biraz açıkta dört karabatak dala çıka eğleşiyorlar. (HTYS) (niteleme işlevinde) Bu gömlek dikiş tutmaz hep söküle söküle; Bütüne gel deseler ve gitsek güle güle... (NFKÇ448) (sebep işlevinde) /+(n/y)AcA/ “Sen delil oluyordun şimdiyece, ben buna alıştım...” (MNBBD18) (şimdiyece hlk.) (zaman işlevinde) /+(y)ArAk/ Göremeden ama duyarak bakardı. (SÇRA63) (niteleme işlevinde) /-(y)ArAktAn/ (hlk) Ve kalp ağlayaraktan, Çekilir geri geri, Terk eder bu mahşeri.(NFKÇ222) (niteleme işlevinde) 5 Bu morfem tek başına, yalnızca birleşik fiillerde kalıplaşmış olarak kullanılmaktadır. Bugün kullanılan /-(y)A... (y)A/ morfem birliğini oluşturmuştur. /-AsIyA/ Çiçek verdi gülesiye Şiir verdi, kıyasıya Yaşaması ölesiye (CI/GYŞ160) (niteleme işlevinde) Kestane çiçekleri çıldırasıya sevdâlı Uzandılar maviye (İG/GYŞ171) (nicelik işlevinde) /+(n)CA/ Bu kayalar met ve cezire göre ya gözden kaybolurlar, ya açıkça ortaya çıkarlar. (HTYS10) (niteleme işlevinde) söyleşir evvelce biz bu tenhalarda ziyâde gülüşürdük (Aİ/GYŞ203) (zaman işlevinde) Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum. (OVK/GYŞ143) (nicelik işlevinde) Karun’ca mal yığsam ben neylerim sensiz. (ORH/GYŞ145) (benzetme işlevinde) Denize atılmış şiirdir bence Yurtsayan, yurdu bilinmeyen bir yıldız (EA/GYŞ265) (görelik işlevinde) Ve böylece Edip Hoca, o geceyi sabaha kadar Serfice tütünü içerek âşık amcayı dinlemekle geçirir. (AHTBŞ41) (gösterme işlevinde) Çocuk, hikayeleri dinliyor, dinliyor, yalnızca bir kaç kere kirpiklerini oynatıyor, üst üste, başkaca hiçbir yeri kıpırdamıyordu. (YKYÖ16) (sınırlandırma işlevinde) Ayrıca İzzeddin Keykâvus şehrin dışında bir de medrese yaptırmıştı. (AHTBŞ13) (ekleme işlevinde) /+(n)CA evvel/ Zavallı çocuk birdenbire Weimar tanrısının karşısında bulunmaktan o kadar şaşırır ki yol boyunca hatta günlerce evvel hazırladığı sevgi ve hayranlık cümlelerini unutur ve yolda gördüğü eriklerin güzelliğinden bahseder. (AHTBŞ15) (zaman işlevinde) /+(n)CA önce/ Yıllarca önce bizzat başımdan geçmiştir. (HTYS68) (zaman işlevinde) /+CAcIk/ Bkz. /+lAcIk/ Her şey şiirdir uğultusu rüzgarın Bir ırmağa usulcacık yağan kar Her gece okunan bir dua çocuklukta Gökyüzünde bölük bölük turnalar. (AB/GYŞ299) (niteleme işlevinde) /+cAk/(eski/hlk.) Bir yoksul köylüyüm, bir gün çalışamazsam aç kalırız evcek o gün. (MNBBD78) (birliktelik işlevinde) Ne pişmanlık tanır, ne af, ne mühlet; Ancak fâtihinin girer koynuna. (NFKÇ275) (kesinlik işlevinde) Kıyâmet günü yiyip ancak bitirecekler. (YKYÖ76) (yeterlik işlevinde) Yarattığım tablolar ancak beni oyalar. (MSS/GYŞ110) (sınırlandırma işlevinde) Çaylar da çabucak içilmeli, Adembabalar defolup gitmeliydiler yataklarına da, Kaptan’la yalnız kalmalıydılar. (OKYK44) (zaman ve niteleme işlevinde) /+cAnA/ hlk. Delicene esen poyraz yalımları parça parça koparıp alıp götürüyordu, köyün üstüne. (YKYÖ70) (niteleme işlevinde) /+cAsInA/ Yataktan fırlarcasına doğruldu. (OKYK110) (niteleme işlevinde) +cileyin Yitik perişandır elbet bencileyin, Pişmanlığa ırgat olup geceleyin, Günle bahtın çağrısına koşan kişi. (AMDŞ89) (benzetme işlevinde) /+(n)DA/ Dizilirler ayakta, Anne, baba ve kardeş. (NFKÇ300) (niteleme işlevinde) Kar, aralıkta başladı, şehirlere kurtlar indi. (OKYK111) (zaman işlevinde) Tanrım, ta ilk günden beri, Dünyada yerin aranır; (MFO/GYŞ116) (yer-yönelme işlevinde) Erzurum’a üç defa, üçünde de ayrı ayrı yollardan gittim. (AHTBŞ21) (sıralama işlevinde) âh, aşklar vardır şimdi amaçsız ve ereksiz birlikte dolaşırlar, yırtıcı ve hovarda... (HY/GYŞ280) (birliktelik işlevinde) Ey gölgesiz gökte uçan ak güvercinler, Rüzgârda usulca sallanan otlar, sazlar Yüce tanrıların varılmaz yalnızlığı! (ORH/GYŞ145) (vasıta işlevinde) Öyle bir devim ki, ben, hakikatte pireyim, Bir delik gösterin de, utancımdan gireyim. (NFKÇ103) (karşılaştırma işlevinde) Hakikatte bu telaşa hiç lüzum yoktu. (AHTBŞ10) (doğrulama işlevinde) İkindileri kadınlar, kırmızı kiremitli yapılarının önündeki bu yeşillikte birbirlerine sokularak ağır, uslu oturuyorlardı sözde. (OKYK85) (ihtimal işlevinde) /dA/ Git bakkaldan et al, sovan al, apteshaneye ibriğimi götür dersin, ben ikiletmem, bir de. (OKYK19) (ekleme işlevinde) daha Kırıldı oyuncağım, artık bir daha gülmem; Toz olur, toprak olur, duman olurum ölmem! (NFKÇ377) (tekrar işlevinde) (ta) /+(n)DAn/ Üsküdar çeşmesi candan su verir yaslılara, Ama ölmüşlerinin canı için sır vermez. Kamyonlar ağıldar deli, Allah’a emânet. (TSH/GYŞ259) (niteleme işlevinde) Bir yağmur gölcüğü yerde akşamdan, İçinde titrek bir yansı idamdan... (AMDŞ141) (zaman işlevinde) Baba evi kim bilir ne kadar uzaktaydı buradan... (SÇRA42) (yer-yönelme işlevinde) Zâten bu yüz elli Türk yolda açlıktan ölecekti. (ÖSH42) (sebep işlevinde) Tekrar bahar geldi, arkasından yaz. (OKYK111) (sıralama işlevinde) İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım. (TU/GYŞ221) (birliktelik işlevinde) Ve dağ bütünüyle -ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horasanlı olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden doğmuştu. (MNBBD19) (tekrar işlevinde) Nihâyet, Arslan Bey, terden ıslanmış atı ile duman içinde harp sıralarının arasında adım adım göründü. (ÖSH30) (vasıta işlevinde) Gerçekten güzelsin, efsâne değil. (HNZ/GYŞ47) (doğrulama işlevinde) Atatürk bir kaşını kaldırarak “ Evet, survivance halinde idi, survivance halinde idi” diye kendi kendine düşünür gibi tekrar etti ve hemen arkasından “ Ama bu gibi şeyler belli olmaz... o kadar emin olmayın!” dedi.(AHTBŞ46) (ekleme işlevinde) ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/6 Ve ancak niyetlerinden iyiden iyiye emin olduktan sonra onu geriye göndermeye razı olur. (AHTBŞ10) (nicelik işlevinde) Bu söz üstüne ev tepeden tırnağa sevindi. (SÇRA25) (birliktelik işlevinde) Çünkü harbin, bakımsızlığın, yüklü irsiyetlerin yiyip tükettiği bu çehrelerde, sonradan tanıdığım ve o kadar sevdiğim Goya’nın o zalim frekslerinde eşini görebileceğimiz bir hal vardı; bir hal ki açıktan açığa karikatüre ve hicve gidiyordu. (AHTBŞ48) (kesinlik işlevinde) 6 Bu kalıp diğer işlevlerde ayrılabildiği ve her bir parça benzer işlev yüklenebildiği halde nicelik, birliktelik ve kesinlik işlevlerinde bu mümkün olamadığından kalıp olarak alınmıştır. (ta)... /+(n)DAn beri/ Deminden beri dikilip durmuyor musun Kaptan’ın yanında? (OKYK49) (zaman işlevinde) /+(n)DAn böyle/ Bundan böyle on ikişer buçuktan versinler. (OKYK98) (zaman işlevinde) /+(n)DAn doğru/ Uzaklardan doğru düş benzeri bir tonda geldi sesi. (SÇRA67) (yer-yönelme işlevinde) /+(n)DAn (...) evvel/ Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel; Bir akşamdı ki, zaman, donacak kadar güzel. (NFKÇ74) (zaman işlevinde) /+(n)DAn fazla/ Yaşantıdan fazla anılardan kork, Bize gülümsüyorsa geçmiş günler; (AMDŞ149) (karşılaştırma işlevinde) ... /+(n)DAn (...) önce/ O giderken Berbat daha atik davranıp ondan önce geldi ona. (OKYK21) (zaman işlevinde) /+(n)Dan ötürü/ Yaratılanı hoş görürdü yaratandan ötürü. (MNBBD80) (sebep işlevinde) ... /+(n)DAn sonra/ Şafaktan sonra oraya vardık... (SÇRA72) (zaman işlevinde) /+(n)Dan yana/ Ölüler evlattan yana çırpınır. (NFKÇ405) (sebep işlevinde) /+(n)DAn ziyâde/ Dekordan ziyâde bu yerlerde birkaç yıl önce oynanmış kanlı oyunun tesiri altındaydım. (AHTBŞ25) (karşılaştırma işlevinde) /-DIğIncA/ Zeytinlik, tarla, dükkân, ev onundu gerçi, dilediğince davranmak hakkıydı ama, evinde karısı, çocukları, sırtında da yatılacak yılları vardı daha. (OKYK84) (niteleme işlevinde) İnsan, yaklaştığınca yaklaştığından ayrı; Belli ki; yakınımız yoktur Allah’tan gayrı... (NFKÇ41) (nicelik işlevinde) /-DIkçA/ Varsın, seni ömrünce elem çemberi sarsın, Şâir! Sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın!... (FNÇ/GYŞ31) (niteleme işlevinde) Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ; Mavidir her taraf, üstün gece, altın deryâ... (YKB/GYŞ10) (zaman işlevinde) diye Bir keresinde de, hiç unutmam, televizyon dizilerindeki yat kulüpleri üyeleri gibi, son model kotra kılığında giyinmiş, çarpık gülümsemeli, ağzı pipolu, iki yakışıklı delikanlı ve Charlie’nin Melekleri tipinde üç manken vücutlu genç kız, diskolardan seçilmiş bir potburiyi kendilerine fon müziği yapmış, afili afili seyrederlerken bir sabah güm diye gelip gizli bir kayanın üstüne bindirdiler. (HTYS21) (niteleme işlevinde) Erkek diye taşa saplanıyoruz açıkçası! (OKYK86) (sebep işlevinde) /+(y)en/ Tarayın lütfen belleğinizi! (HTYS86) (niteleme işlevinde) Koyu renk tek elbisesini giyer, aslında virgülüne kadar belleğinde ama, yine de ihtiyaten daktilolu metni iç cebinde, ortaya çıkar, topuklarını çarptırır, başını sert ve vakur bir hareketle öne eğer, hâzirûnu selamlar, at başına benzettiği Anadolu haritası önüne geçerdi. (HTYS52) (sebep işlevinde) Bu olay aynen olmuştur. (HTYS68) (benzetme işlevinde) Benimle de hakikaten öyleymiş gibi konuşmuştu. (AHTBŞ47) (doğrulama işlevinde) Bir kere otomatikmiş, sonra alarm zili varmış, sonra katiyen su geçirmezmiş. (HTYS70) (kesinlik işlevinde) gibi İn cin uyanmadan denizin üstü de boş gibidir. (HTYS) (niteleme işlevinde) Kuş gibi uçar, yıldırım gibi seğirtir, aslan gibi atılır, kaplan gibi parçalardı. (ÖSH11) (benzetme işlevinde) Artık eskisi gibi ata binemiyor, hatta vezirleriyle istişâre için bile gerdûnesinden çıkamıyordu. (ÖSH9) (karşılaştırma işlevinde) /(-DIğI) gibi/ Nizamettin Bolayır bunun kirasını olduğu gibi oğluna bırakmıştı, Üftâde’nin itirâzına karşın. (HTYS58) (nicelik işlevinde) Asırların hazırladığı bu kadeh olduğu gibi kalacak, içine dökülen her şeye kendi hususi lezzetini verecektir. (AHTBŞ54) (gösterme işlevinde) ... /-(y)I/... /-(y)I/ 7 Ağlasam, çapkınca karşıma geçer Güldürür, sallanı sallanı kâfir... (BSE/GYŞ208) (niteleme işlevinde) Konuşmayı konuşmayı dilini unutacak gibi olmuştur. (MNBBD112) (sebep işlevinde) /+(y)In/ Bırak çalsın saz! söz, bırak çağlasın! Ölüm mü, kalım mı aldırmaksızın... Açarken güller duman duman son kez. (AMDŞ153) (niteleme işlevinde) Film deyimi ile travelling dediğimiz bu kaydırmaca içinde, saydığımız anıtların birini aydınlatıp öbürlerini loşlukta bırakır, sonra aydınlattığından kayıp demin loşluktaki komşusuna geçer, bu sefer de onu vurgular. (HTYS15) (zaman işlevinde) İlkin, dindar kişinin sorusunu cevaplandırdı. (MNBBD50) (sıralama işlevinde) /-(y)Ip/ Eti arslanı, Roma sütunu, Bizans bazilikasından kalma taş, Timurlenk ve Yıldırım muharebesi, hepsi sizi dönüp dolaşıp yirmi yıl evvelin çetin günlerine ve şifalı ağrılarına götürüyor, onun tabii neticesi olan büyük meselelerle karşılaştırıyor. (AHTBŞ17) (niteleme işlevinde) 7 Bu morfem birliği Anadolu ağızlarında kullanılmaktadır. için Efsâneler sabahıydı benim için ramazan bayramlarının sabahı. (MNBBD190) (sebep işlevinde) İsmail uğradığı bu ret hakaretinden hiddetlendi; intikam için padişahın toprağından geçti. (ÖSH 60) (sebep işlevinde) Kaleyi bırakmak sipahiler için muhakkak ölüm demekti. (ÖSH42) (görelik işlevinde) İle Cümlenizin artık toz olmuş, doğa ile kaynaşmış kafataslarınızdan ve mübârek ellerinizden sevgi ile öperim. (HTYS15) (niteleme işlevinde) değerli Cümlenizin artık toz olmuş, doğa ile kaynaşmış değerli kafataslarınızdan ve mübârek ellerinizden sevgi ile öperim. (HTYS15) (birliktelik işlevinde) Neden sonra konuştular onun ile. (MNBBD68) (karşılıklılık işlevinde) Bu da en iyi ne ile olur? (HTYS44) (vasıta işlevinde) kadar O köyde ne kadar kaldı anımsamıyor, Hasan. (YKYÖ62) (zaman işlevinde) Bitmiş veya tam diyebileceğimiz hiç bir eser bu toprağın macerasını bu kadar güzel hulasa edemez. (AHTBŞ8) (nicelik işlevinde) İplik gibi atlıyorsam Makaramdan kopup çiçeklere Sevdası ateş böceği gibi karım Fesleğen kadar yeşil sesiyle (EU/GYŞ240) (karşılaştırma işlevinde) kadarınca Silmek kolay değil alın yazısını Yaratılmışız, yaşıyoruz, karınca kaderince. (Tİ/GYŞ291) (benzetme işlevinde) karınca kaderince(< karınca kadarınca) /-ken/ Ey genç adam, yolumu adım adım bilirsin! Erken gel, beni evde bulamayabilirsin! (NFKÇ467) (zaman işlevinde) Derken derken Timur’un Senirkent’in kapılarına gelip dayandığı bilinmiş. (MNBBD159) (zaman ve niteleme) ki//+ki/ Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an; Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan. (NFKÇ118) (doğrulama işlevinde) Yeter ki ona topaç gibi, babalarının kanını yerde koymayacak, yürekli oğlanlar doğursun! (OKYK25) (yeterlik işlevinde) Daha uzakta, Anadolu’nun şiir, gurbet kaynağı olan, halkımızın duyuşundaki o keskin hüznün belki de sırrını veren dağlar vardı. (AHTBŞ68) (ihtimal işlevinde) Kaldı ki arkasındaki sofada adamın maiyeti yatıyor. (AHTBŞ41) (ekleme işlevinde) /+(y)lA/ Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk, O gün başucuma karalarla gel. (NFKÇ199) (niteleme işlevinde) Yatsıyla yatar fakir ve zengin, Herkes uyanır sabah ezanla. (MFO/GYŞ115) (zaman işlevinde) Acılarla büküldüm kaldım. (SÇRA29) (sebep işlevinde) Öyle içerliyorum ki şu Bobi’ye! (OKYK91) (nicelik işlevinde) Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık, Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;(YKKGK10) (birliktelik işlevinde) Hayâl, uzak, uzakta, Eder fillerle güreş. (NFKÇ300) (karşılıklılık işlevinde) Orada dut ağacının altında Abbas’ın ölüsünü soydular, bir taş teknenin üstünde doktor Abbas’ın ölüsünü koyun parçalar gibi kesti biçti, sonra da yerli yerince çuvaldızla geri dikti. (YKYÖ14) (vasıta işlevinde) /(-mAk)+lA/ Beklemekle geçti ömrümüz (Tİ/GYŞ291) (niteleme işlevinde) /+(y)lA başbaşa/ O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla. (YKB/GYŞ20) (birliktelik işlevinde) /(+In/im)+(y)lA berâber/ Sen şimdi benimle berâber gel, yukarı çıkalım. (ÖSH39) (birliktelik işlevinde) Bununla berâber her şeyi o kadar büyük ve câzip gösteren büyü artık gitmişti. (AHTBŞ7) (karşıtlık işlevinde) /(+In/im)+(y)lA bile/ Biz seni yalnız gördük; kiminle bileydin?.. (MNBBD105) (birliktelik işlevinde) /(+In/im)+(y)lA bir/ Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu an Sanki bulutlarla bir, akıyoruz. (AMDŞ76) (birliktelik işlevinde) /(+In/im)+(y)lA birlikte/ Bizimle birlikte mutluluk, sevgiler, Düşler, ilkbaharlar vardı, saf ezgiler... Birden bir anda bittik. (AMDŞ70) (birliktelik işlevinde) +leyin Geceleyin bir ses böler uykumu, İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin? (AKT/GYŞ49) (zaman işlevinde) /+lAcIk/ (hlk) Bkz. /+CAcIk/ Arada, küçük maltızlardan biri üzerinde kaynayan bir tencereye usullacık sokulunarak kaşla göz arasında kapak kaldırılır. (OKYK23) (niteleme işlevinde) +lan (hlk.) Zorlan güzellik olmaz Halil, yavrum, dinle ananı, dedi. (YKYÖ26) (niteleme işlevinde) /-mAdAn/ Aklımca, çaktırmadan onurunu korumuş oluyordum. (HTYS79) (niteleme işlevinde) Durmadan, dişsiz ağzıyla, çocuk yalınlığında, düzgünlüğünde, candan yürekten gülümsüyordu. (YKYÖ52) (zaman işlevinde) misâli İnsan bu su misâli kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. (NFKÇ398) (benzetme işlevinde) /+((y)I)nAn/ (hlk.) Beni tanıştırsana şunnan. (OKYK104) (karşılıklılık işlevinde) Karnın yardım kazmayınan, belinen Yüzün yırttım tırnağınan elinen Yine beni karşıladı gülünen Benim sâdık yârim kara topraktır. (AVŞ/GYŞ16) (vasıta işlevinde) olarak8 Uzun boylu Horasan eri, yukarıdan aşağı inerken hediye olarak her inişinde bir mendil dolusu kar getirirdi Veli Baba’ya... (MNBBD19) (sebep işlevinde) Ömründe ilk olarak uyumuyordu. (YKYÖ12) (sıralama işlevinde) olaraktan (hlk.) Uykusuzluğun, uyuyamamanın ne olduğunu ilk olaraktan öğrendi. (YKYÖ12) (sıralama işlevinde)) önce Bir gün, yıllar önce kaybettiği oğulcuğunu düşünde gördü. (SÇRA59) (zaman işlevinde) Zehriyle hep dolar, gerilirken damarlarım Feryat eder ve bağrımı yumruklar, ağlarım; İlk önce ıztırabı tanır senden ayrılan!.. (VMK/TDKŞ86) (sıralama işlevinde) örneği 8 Bu zarf, Cck+z biçiminde de değerlendirilebilirdi. Ancak kalıplaştığı için bir edat olarak alındı. Bir son gün hâli, bir taş taş üstüne; Hem mide, hem ruhta bir açlık, ejder Örneği saldırmada dört bir yöne; Toz, duman, inilti, akıntılar, çöpler... (AMDŞ148) (benzetme işlevinde) /-sA+/ Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim tarafındansa, buraya kadar gelmişti. (HTYS50) (niteleme işlevinde) Av köpeklerinin ve bir miktar nankör kalabilmelerine karşın kedilerin yağcılığını bir derece anlıyorum da, papağanlara nedense daha bir tutuluyorum. (HTYS23) (sebep işlevinde) Utanmasa, “Benden de götürür müsün?” diyecekti, ama utanıyordu. (OKYK89) (karşıtlık işlevinde) Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perişândır? (MAE/GYŞ4) (karşılaştırma işlevinde) Hayata sımsıkı sarıldığımızda İstesek de istemesek de saatler ansızın duracak Biliyorum. (Tİ/GYŞ291) (kesinlik işlevinde) Kaya Ali hırsından neredeyse ağlayacaktı. (OKYK16) (ihtimal işlevinde) İstersen bu ölüyü, şuracığa gömeyim. (MNBBD12) (şart işlevinde) sıra Tavukçu parayı kapıp fırlarken, ötekiler peşi sıra seğirttiler. (OKYK68) (sıralama işlevinde) (+/Im/Iz/)) sıra İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin. (Aİ/GYŞ202) (birliktelik işlevinde) bb. Kelime grubundan zarf türeten morfemler /+(n/y)A/ Aç açına yaşayacaklardır. (OKYK23) (niteleme işlevinde) İneğe, danaya, sığıra, davara bir bir elini sürer, ertesi yıla elini sürdüğü her bir davar ve her bir sığır en azından ikiz doğururdu. (MNBBD14) (ertesi yıla hlk )(zaman işlevinde) Barkan Bey’in emriyle sipahiler avlunun ortasındaki kuyuya koştular. (ÖSH 47) (yer-yönelme işlevinde) -Yapma Kaptan, dedi, alıştırma bu serserileri Allah aşkına! (OKYK30) (sebep işlevinde) Cephâneliğimiz ağzı ağzına barut dolu. (ÖSH41) (nicelik işlevinde) Ölüler, ölüler arka arkaya gelir, (NFKÇ160) (sıralama işlevinde) Destanlar içinde ve uzak bir rüyada yaşar gibi, Şevkle yaşıyordu en büyük ve en güzel gerçeği Şehit ruhlarıyla baş başa erlerimiz. (NÖ/GYŞ217) (birliktelik işlevinde) En güzel kayanın aylak martı tarafından işgal edildiğini görünce hemen gerisin geriye eski kayalarına uçmak istediler. (HTYS) (tekrar işlevinde) Kader bir gün, o gurur yüklü padişahla bu sevgi ve aşk dolu insanı yüz yüze getirdi. (MNBBD80) (karşılıklılık işlevinde) Boş yere ayna aranma güzelliğine sakın Elin yüzün saçların, hepsi artık bende güzel. (ATO/GYŞ268) (karşıtlık işlevinde) Geriye kalan sekiz bin altına da bu kaftanı alacağım. (ÖSH66) (vasıta işlevinde) Bir bakıma ... Bir (başka) bakıma Biz şimdi güzleri ayrı ayrı Kuşları güzelsiz yüzlercesiz Bir bakıma öldük açıkçası bu Bir başka bakıma nedensiz evetsiz Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu (GA/GYŞ276) (görelik işlevinde) Günler birbirinin üstüne eklendi ama, Zübeyde tek bir günün içinde yaşadı. (SÇRA48) (ekleme işlevinde) (ta)... /+(n/y)A dek/ Ne güne dek böyle gider bu devran? (NFKÇ384) (zaman işlevinde) /+(n/y)A doğru/ Gece yarısına doğru gözler büsbütün yumuldu, uzaaak, çok uzaklarda kalan baba evleri fasulye tenceresinden yayılan kokuyla öne geldi. (OKYK40) (zaman işlevinde) Bir bilinmez yönlere doğru kara ve meçhul uzayıp gidiyordu. (MNBBD67) (yer-yönelme işlevinde) /+(n/y)A/ gelince Seslere gelince, asıl şaşırtıcı olan seslerdir. (HTYS8) (sıralama işlevinde) Sıra ona gelince, altın yüzükler bulunan elleri arasındaki bir tomar paradan çektiği kırış kırış üç tane yüzlüğü kıvırıp oyuna sürdü: (OKYK56) (sıralama işlevinde) /+(n/y)A göre/ Sonra bu iş için hazırladığı küçük kartonlardan birine yarın yapacağı işleri önem sırasına göre madde madde flamasterle yazar, ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri yontar, bir hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen göstererek aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61) (niteleme işlevinde) Mahallî âdete göre misâfirlerin berâber ağırlanması şartmış. (AHTBŞ40) (görelik işlevinde) /+(n/y)A inat/ Onlara inat, öbür marifetlerini de sayıyordum. (HTYS71) (karşıtlık işlevinde) (ta)... /+(n/y)A kadar/ Gece yarısından çok sonraya kadar oturdular. (OKYK51) (zaman işlevinde) (Yeni yollarını mı düşünmede Bu ayaklar?.. son durağına kadar Ne uysal yürümüştür, bu ayaklar!) (AMDŞ140) (yer-yönelme işlevinde) ... /+(n/y)A karşı/ ... +Ø İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı Hatırlar bir gün bir camı açtığını, Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu, Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı... (AMDŞ36) (zaman işlevinde) Ele güne karşı övünür olmuştu. (SÇRA52) (karşıtlık işlevinde) /+(n/y)A karşın/ Nizamettin Bolayır bunun kirasını olduğu gibi oğluna bırakmıştı, Üftâde’nin itirâzına karşın. (HTYS58) (karşıtlık işlevinde) /+(n/y)A rağmen/ Sözlerinde sert, hoyrat Tanrı çehresiyle geçen Kervankıran’a rağmen bu türküde hiç bir büyüklük kaygısı yoktur. (AHTBŞ58) (karşıtlık işlevinde) /-(y)A/ Eriyorum gitgide, Elveda her ümide, Gurbet benliğimi de Bitirdi bir içimde! (KKK/GYŞ60) (zaman işlevinde) (... /-DI+/) ... /-(y)AlI/ Rozalya Ana, kendini bildi bileli bu sözdü evlerini, tarlalarını, göklerini, sularını kuşatan. (SÇRA11) (zaman işlevinde) (... /-DI+/) ... /-(y)AsI/ Nizamettin Bolayır oldum olası hoşlanmaz ahbap toplantılarından. (HTYS53) (zaman işlevinde) /-(y)ArAk/ Şaşırdı, yadırgadı ilkin, sonra etekleri zil çalarak kaptanın boynuna sarıldı: (OKYK30) (niteleme işlevinde) /+(y)CA/ Çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarla Yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer. (EC/GYŞ238) (niteleme işlevinde) Köylü, bütün ömrünce Tanrısını bir kere bile anmamış, peygamberin adını dahi ağzına almamış bu adamın, müslümandır diye namazını kılmak istemedi. (MNBBD12) (zaman işlevinde) Kim şu vurulmuş yatan, ova boyunca, Bir kan çeşmesine açık durup avcu? (AMDŞ88) (yer-yönelme işlevinde) Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın! (MAE/GYŞ4) (nicelik işlevinde) Su üzre, heva üzre kuşlar ve balıklar dahi kendi dillerince durmadan, dinlenmeden bunu söyleştiler. (MNBBD38) (vasıta işlevinde) Bir mermer istiyorum, arzumca oymak için (BKÇ/GYŞ114) (görelik işlevinde) (sanki) ... /+(n)CA/ Bir heykel umursamazlığı içindeydi ve sanki önümüzde akan Yeşilırmak’ın yorgunluğunca pervasızdı. (MNBBD174) (benzetme işlevinde) /+cAsInA/ Gırtlağı parçalanırcasına öksürdü. (OKYK78) (niteleme işlevinde) /+(n)DA/ İzmirli sevinçle Tavukçu’nun üstüne atıldı, bir çelmede adamı betona yıktı. (OKYK82) (niteleme işlevinde) Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nispetle daha çok toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61) (zaman işlevinde) Bu tehlikeli kalede ümeradan kimse kalmaya cesaret edemiyordu. (ÖSH 52) (yer-yönelme işlevinde) Bu durumda çıtkırıldım bir Paris saati kim bilir kaç kere tamirciye giderdi. (HTYS73) (sebep işlevinde) Pâdişahla onun hattı farksız derecede birbirine benziyordu. (ÖSH19) (nicelik işlevinde) Elmas Gelin, bir defasında kadına “Niye döversin şu tazecik gelini?” diye soracak olmuştu da kadın soluya soluya üzerine hörelenip “Sen bizim işlerimize karışma!” diye çıkışmıştı. (SÇRA69) (sıralama işlevinde) Gece gündüz demiyor Halil, hep ardında Ali’nin. (YKYÖ76) (birliktelik işlevinde) Her yanın avuçlarıma dökülüyor, Çeşmeden akan suyun berraklığında. (AMDŞ50) (benzetme işlevinde) Bu vesileyle bilmediğim bir çok şeyleri öğrendiğim hâlde onu bir türlü bulamadım. (AHTBŞ16) (karşıtlık işlevinde) Ve dağ bütünüyle –ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horsanlı olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden doğmuştu. (MNBBD19) (vasıta işlevinde) Günün birinde herhalde bir sebep halk olunacak, mapusane kapıları açılacak, babalar, sevgililer, oğullar sılalarına kavuşacaklardı. (OKYK24) (ihtimal işlevinde) Hâlâ bile bu keskin realizm ötesinde, bütün imkansızlığını bilmeme rağmen bir anlaşma noktası bulunabileceğine inanırım. (AHTBŞ5) (ekleme işlevinde) daha Kalede kapalı kalanlar, Barhan Bey’in karşısında, ümitsiz bir inatla, üç gün daha dayandılar. (ÖSH46) (zaman işlevinde) Su dökülen yerin yalımları, su dökülür dökülmez birkaç misli daha büyüyordu. (YKYÖ72) (nicelik işlevinde) Ankara kalesi bu akşam saatinde bana bir milletin, târihinin ne kadar uzun olursa olsun, birkaç büyük ana vak’anın etrâfında dönüp dolaştığı, birkaç büyük ve mübârek rüyâya yaratıcı hamlenin ta kendisi olan bir îmânın devâmına bağlı olduğunu bir kere daha öğretti. (AHTBŞ20) (tekrar işlevinde) /+(n)DAn/ Hay Allah senin müstahakını versin gibilerden içeri kaçtı. (HTYS35) (niteleme işlevinde) Ertesi sabahtan duşa giriyorum, ustanın uyarısı geldi aklıma. (HTYS79) (ertesi sabahtan (hlk)) (zaman işlevinde) Geceleri dar kapıdan çıkmaya çalışıyorlardı. (ÖSH 46) (yer-yönelme işlevinde) Öyle bir devim ki, ben, hakikatte pireyim, Bir delik gösterin de, utancımdan gireyim. (NFKÇ103) (sebep işlevinde) Birbiri arkasından Batan güneşler gibi, Yelkovan ve akrebi Döngüsünde durmadan, Vuran kampanalarla Geçiyor bütün günler, Pişmanlığa sürgünler Gibi günler ve günler... (AMDŞ71) (sıralama işlevinde) Kızanlar, dört yandan hep abandınız! Zeybeğin kanına ekmek bandınız! (NFKÇ385) (birliktelik işlevinde) Yemeğin bol, sıcak kokusuyla yeni baştan sarsıldılar. (OKYK41) (tekrar işlevinde) Dalgınlığa filan boş verse de barışsa, sakalının altına girse, Sölezli’nin koğuşuna çekip ikisi iki yandan otursalar kumara. (OKYK17) (karşılıklılık işlevinde) Hotantoca’dan Esperanto’ya kadar milyarlarca insan her yerde, her Tanrı’nın günü, yüzlerce dilden durmadan konuşur. (HTYS16) (vasıta işlevinde) Hasan bu sabah her sabahkinden daha sevinçliydi. (YKYÖ72) (karşılaştırma işlevinde) Çarpsan kara sevdayı en azından yüz binle Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle (YBB/GYŞ283) (yeterlik işlevinde) Başını önüne eğmiş Eskici Baba, harıl harıl çalışıyordu ve bir yandan da dükkâna zor sığmış iki üç kişiye yavaş, tatlı fakat içe işleyen bir sesle Horasan’ı, Horasan’dan gelen yolları; Anadolu’yu, Anadolu’nun Rumeli’ne uzanacak parmaklarını anlatıyordu. (MNBBD21) (ekleme işlevinde) /+(n)DAn aşağı/ On beş günden aşağı çıkmazmış, öyle dediler. (SÇRA48) (zaman işlevinde) (ta)... /+(n)Dan beri/ Buraya geldiği günden beri askeri istirahat ettiren Arslan Bey her sabah erkenden atına biniyor, tek başına gerilerdeki ormanların içine dalıyor, saatlerce kalıyor, gülerek dönüyor, “Hava bozmayacak mı? Ah biraz sis olsa...” diye gözlerini gökten, kalenin sallanan bayrağından ayıramıyordu. (ÖSH27) (zaman işlevinde) /+(n)Dan dolayı/ Çok uzun ve çok kaba olan burnundan dolayı bu çobanın adına halk “Burun” deyip çıkmıştır işin içinden. (MNBBD112) (sebep işlevinde) /+(n)Dan ötürü/ Tutmaz elim, topal ayağım uğru, Amansız kara bahtımdan ötürü Kan ter dolandığım yollar gölgesi. (AMDŞ122) (sebep işlevinde) /+(n)DAn sonra/ Sen bunca didinmeden sonra hiç olacaksın.(MNBBD82) (zaman işlevinde) /+(n)DAn yana/ Kopmuş gidiyor dallarımdan... Hayır, başımdan yana değil Uykusuzluğum, ellerimden. (AMDŞ59) (sebep işlevinde) /+(n)DAn ziyâde/ Zâten güneş o kadar sakin okadar hareketsiz bir halde alçalıyordu ki dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyâde kulaklarımızda toplanmıştı. (AHTBŞ69) (karşılaştırma işlevinde) /-DIğInA/ Alabildiğine bana vermişler: “al!” Dayanılmaz boşluğuyla bu evreni (AMDŞ145) (nicelik işlevinde) /-DIğIncA/ Bu dağ başında, gelenler senden geliyor diye gönlümce, gücümün yettiğince ağırladım onları. (MNBBD13) (niteleme işlevinde) /(-DIğI) kadar/ Bu yüzden insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı. (MNBBD49) (nicelik işlevinde) /-DıkçA/ Gün geçtikçe birbirimize daha alıştık. (HTYS73) (zaman işlevinde) -ek < /-(y)ArAk/ küttedek ( küt ederek) (hlk) Küttedek kapıyı kapattı. (ÖSH81) (niteleme işlevinde) evvel Dört sene evvel padişah,onu sipahiler arasında görmüş, güzelliğine, seci tavırlarına meftun olarak mahiyetine almış, kendisine birçok hizmetler vermiş, bir sene içinde hatta çavuşbaşılığa kadar çıkarmıştı.(ÖSH11) (zaman işlevinde) gibi Erzurum’da kaldığım müddetçe mahalli diyebileceğimiz musikiyi şahsi bir macera gibi yaşamıştım. (AHTBŞ53) (niteleme işlevinde) Boşuna sarmaz bu belini kollarım, Gebe kalırsın her tutup öpüşümde Ve bir gün tâze bir kanla iner kente Bir bozkurt sürüsü gibi oğullarım. (AMDŞ87) (benzetme işlevinde) Bu dünyadaki gibi yersiz yurtsuz kalsaydım hâlim nice olurdu benim? (MNBBD51) (karşılaştırma işlevinde) (öyle) ... gibi Öyle yeni doğmuş tay gibi bakma!.. (SÇRA16) (benzetme işlevinde) (tıpkı) ... gibi İşte bir kaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata güz başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim. (AHTBŞ24) (benzetme işlevinde) /+((y)I)nAn/ hlk. Karnın yardım kazmayınan, belinen Yüzün yırttım tırnağınan elinen Yine beni karşıladı gülünen Benim sâdık yârim kara topraktır. (AVŞ/GYŞ16) (vasıta işlevinde) /-(y)Ip/ Yaşanmış hayat unutulmuyor, ne de büsbütün kayboluyor, ne yapıp yapıp bugünün veyahut dünün terkibine giriyor. (AHTBŞ15) (niteleme işlevinde) Durup durup düşlerini anlatırdı. (SÇRA69) (tekrar işlevinde) için Üsküdar çeşmesi candan su verir yaşlılara, Ama ölmüşlerinin canı için sır vermez. Kamyonlar ağıldar deli, Allah’a emânet. (TSH/GYŞ259) (sebep işlevinde) Böyle bir itham, canını devleti uğruna nezretmiş bir insan için ne acı bir tahkir, ne acı bir küfürdü. (ÖSH19) (görelik işlevinde) ile Silahsız düşman, kendi lisanlarıyla tekrarladıkları bu emre bir koyun sürüsü ululuğu ile itaat etti. (ÖSH 46) (niteleme işlevinde) İşveyle bürünmüş tüle, bin zevk ile yorgun, İranlı prenses gibidir şimdi Amasra. (MÇ/GYŞ197) (sebep işlevinde) Çekti, sol elinin başparmağı ile namlu demirini yokladı. (ÖSH55) (vasıta işlevinde) ile berâber Bir yığın sezişler arasında, geniş karanlık bir suda imişim gibi, bu su ile berâber akıyorum. (AHTBŞ67) (birliktelik işlevinde) kadar Bu yağmur beş dakika kadar sürdü. (ÖSH46) (zaman işlevinde) Kapıdan iki yüz adım kadar uzaklaştı. (ÖSH43) (nicelik işlevinde) Hiçbir şey kendi alın teri kadar bir insanı tatmin edemez. (AHTBŞ65) (karşılaştırma işlevinde) /+(y)lA/ Çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarla Yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer. (EC/GYŞ238) (niteleme işlevinde) Üzme yetişir, üzme firâkınla harâbım. (MCA/GYŞ148) (sebep işlevinde) Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece onu altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26) (birliktelik işlevinde) Anlaşıyorduk birbirimizle. (SÇRA29) (karşılıklılık işlevinde) Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nispetle daha çok toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61) (karşıtlık işlevinde) En çok af ya da bir başka yolla çıkışını düşünmek hoşuna gidiyordu. (OKYK101) (vasıta işlevinde) Sibirya’nın 40 derece soğuğunda olduğu gibi, ekvatorun cehennem sıcağında da aynı dakiklikle işlediği sınanmış. (HTYS3) (karşılaştırma işlevinde) /+(y)lA berâber/ Birdenbire kapı açıldı, tipi ve rüzgarla berâber içeriye girdi. (AHTBŞ49) (birliktelik işlevinde) /+(y)lA birlikte/ Düşüncemizin en haksız, en korkuncu; Açan o ağulu çiçek delilikte, Giren sır mezara cesetle birlikte, Şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi, Yılan ağzındaki elma... Ey, ateşi En derin yerinde gizli gizli yanan! (AMDŞ88) (birliktelik işlevinde) /+(y)lA yan yana/ Şimdi bir gökyüzüdür o Bizans çarşıları Saraylarla avlarla kölelerle yan yana (KÖ/GYŞ277) (birliktelik işlevinde) /+lAn/ (hlk.) Ölünceye kadar her gün her gün sırtından kızgın demirlen dağlanmak demektir. (YKYÖ57) (vasıta işlevinde) /-mAdAn/ Ve her Allah’ın günü böylece bıkıp usanmadan, yorulup yüksünmeden, gönlünün uyarınca odun toplamak... (MNBBD66) (niteleme işlevinde) misâli Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla Halay çeken kızlar misali kol kola. (AMDŞ36) (benzetme işlevinde) olarak9 Kendi adı ile tanınan camii bu muıhasara günlerinin hâtırası olarak yaptırmış yahut da o günlerde tâmir ettirmiş olması çok mümkündür. (AHTBŞ13) (sebep işlevinde) önce Eh işte, beş yıl önce nasılsanız öyle duruyorsunuz, içimde. (SÇRA43) (zaman işlevinde) örneği Yavrusunu yitirmiş kuşlar örneği çırpınacağım Herkes evlerine gidecek ben sokaklarda kalacağım. (KAE/GYŞ253) (benzetme işlevinde) (tıpkı) ... örneği Tıpkı batan güneş örneği, akşamüstü, Tüm güzellikleri aldı gitti dünyamdan. (AMDŞ161) (benzetme işlevinde) /-sA+/ Ara sıra da olsa, durmayan Zamana boş verip, en uçarı Sevgiyi emziren, özleyiştir... (GS/GYŞ210) (zaman işlevinde) Ölecektin nasıl olsa, Öldün alnından vurulu. (AMDŞ129) (doğrulama işlevinde) Hiç değilse bugün düşünemem Düşünemem yarın öbür gün (NC/GYŞ181) (yeterlik işlevinde) Allah yazdıysa bozsun. (OKYK88) (şart işlevinde) 9 Bkz. 8. dipnot sıra (... ardı) sıra Birbiri ardı sıra Dizilmiştir yollara, Birbiri ardı sıra; Geçiyor pişmanlığa Sürgünler gibi günler. (AMDŞ71) (sıralama işlevinde) (... yanı) sıra Vurmuş gitmiş ay ışığına; Yeşilırmağın yanı sıra. (MNBBD177) (birliktelik işlevinde) sonra Teslim olmazsanız, beş dakika sonra kalenin içinde bir canlı adam kalmaz. (ÖSH32) (zaman işlevinde) uyarınca Ve her Allah’ın günü böylece bıkıp usanmadan, yorulup yüksünmeden, gönlünün uyarınca odun toplamak... (MNBBD66) (görelik işlevinde) bc.Cümlecikten zarf türeten morfemler /+yA/ /(-(y)AcAğI)+nA/ Saatimin adı hastalıklıya çıkacağına, hastalığı ben kabûllenir göründüm. (HTYS75) (karşılaştırma işlevinde) /(-mA)+yA/ Şam her gün yeni bir fetih haberiyle seviniyor, câmiler şenleniyor, Allah’a şükretmeye koşan halkı mâbetler almıyordu. (ÖSH93) (sebep işlevinde) Türk, ölmeyi teslim olmaya tercih eder. (ÖSH39) (karşılaştırma işlevinde) /(-mAsI)+nA/ Güldük gülmesine de hep bir örnek entarimizle pamuk toplayan kadınlar olduk Ferideciğim. (SÇRA14) (karşıtlık işlevinde) /+(y)A dek/ /(-(y)IncA)+(y)A dek/ Ne çektik böyle gülünceye dek, Eh şeniz işte hep bu düğünde! (AMDŞ72) (zaman işlevinde) /+(n/y)A göre/ /(-DığI)+nA göre/ Anası öldüğüne göre sılasında bekleyeni yoktu. (OKYK24) (sebep işlevinde) Müslümanlardan da cehennemde yanacaklar olduğuna göre bu dinin Hıristiyanlıktan farkı neredeydi. (MNBBD45) (karşılaştırma işlevinde) /+(n/y)A kadar/ /(-(y)A)+yA kadar/ Nizamettin Bolayır, beş buçuğa beş kalaya kadar çalışır. (HTYS61) (zaman işlevinde) /(-(y)An)+A kadar/ Çaydanlık cızırdayana kadar konuşulmadı. (OKYK44) (zaman işlevinde) Bu sensizlik, evren bitene kadar büyük! (AMDŞ161) (nicelik işlevinde) /(-(y)IncA)+yA kadar/ Yalnız, şu karşıdaki tepelere varıncaya kadar kaleden dışarı çıkmayacağı-nıza söz veriniz. (ÖSH 42) (zaman işlevinde) /(-mA+sI/lArı)+(n/y)A karşın/ Sonra şortu ve bluzu ile denize atladı, kız arkadaşlarının engellemeye çalışmasına karşın kıyıya yüzmeye başladı. (HTYS22) (karşıtlık işlevinde) /(-mAsI)+(n/y)A rağmen/ Kazalarda o kadar büyük ve devamlı tahribat yapmıştı ki hafif ürpermelerden başka bir şey kalmamasına rağmen halk bir türlü evlerine girmek istemiyordu. (AHTBŞ44) (karşıtlık işlevinde) Sonradan öğrendiğime göre muhtelif çarşılarında on binlerce zanaatçı çalışır, saraçlarının yaptığı eğerler, bütün şark vilâyetlerine hatta Tebriz’e kadar gidermiş. (AHTBŞ25) (görelik işlevinde) ... /-(y)A/... /-(y)A/ Yolda sevdiklerini eke eke kendini Suşehri’nde veya Sivas’ta bulmuş hangi biçare, sadece hatırlamanın kuvvetiyle bu yüksekliklere erişti? (AHTBŞ55) (niteleme işlevinde) Hem uyduruyorlar, uydurduklarını bile bile, az sonra da uydurduklarını gerçeğe çevirip inanıyorlardı. (YKYÖ67) (karşıtlık işlevinde) /-(y)AlI/ Rıfkı Bey’in rekoru kırılalı ayı geçti. (HTYS) (zaman işlevinde) /-(y)AlI beri/ Ah aman ben, haminnemin incecik ölüsünü Göreli beri teneşirde, aman aman teneşirde Ölümü düşünürüm. (BA/GYŞ304) (zaman işlevinde) ama Çok ümit verici başlamıştı ama,sesi nedense yarıda söndü(HTYS35) (karşıtlık işlevinde) /-(y)AndA/ O’nunla buluşmak var, Sıra bize gelende. (NFKÇ272) (zaman işlevinde) /-(y)ArAk/ Gündüzleri, elleri arkasında, kendi kendine, tenhalarda volta vurarak Fatma’yı düşündükten başka, geceleri Adembabalar uyuduktan sonra tünediği pencereden gözlerini kırmızı kiremitli yapıya dikerek Fatma’yı, hep Fatma’yı düşünüyordu. (OKYK101) (niteleme işlevinde) /-(y)ArAktAn/ Çiçekleri sularken akşamüstü, Bol saçlı başında tembel bir örtü, Yumuşak zincirlerini sürüyerekten Eski bir şarkıyı tekrarlar, neden: (AMDŞ64) (niteleme işlevinde) bile Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur da uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku ile uyanıklık arasında bile- şişede kalanı içerdi. (MNBBD49) (karşıtlık işlevinde) /(-DIG(lAr)I)+(n)CA/ Bildiklerinde ve anlattıklarınca Veli Baba, çok yıllar önce Doğu’dan... yiğitlerin harman, güzelliklerin seyran ve velilerin devran olduğu Horasan Elleri’nden gelmiştir. (MNBBD15) (görelik işlevinde) /(-mIş)+çAnA/ (hlk.) Tozlar bulutmuşçana yol boyunca asılıp kalıyorlardı. (YKYÖ24) (benzetme işlevinde) /+CAsInA/ /(-mIş/-(A/I)r)+CAsInA/ İnsancasına, erkekçesine Bana bir bardak su dercesine Bir türlü söylemeden gidersem yanarım. (BRE/GYŞ125) (niteleme işlevinde) /hani ...(-mIş)+CAsInA/ Hani kiprit taneleri alev almışçasına avucunda sızılar acılar duydu... (SÇRA16) (benzetme işlevinde) çünkü... O eski bir güvercindi, çünkü tenhaydı şehirler, (ÜT/GYŞ289) (sebep işlevinde) /dA/ Şimdiye kadar ben sana kıyamadım da söylemedim. (YKYÖ50) (sebep işlevinde) /+(n)DA/ Büyük randevu... Bilmem nerede, saat kaçta? Tabutumun tahtası, bilmem hangi ağaçta? (NFKÇ134) (zaman işlevinde) /(-DIG(lAr)I)+ndA/ Bildiklerinde ve anlattıklarınca Veli Baba, çok yıllar önce Doğu’dan... yiğitlerin harman, güzelliklerin seyran ve velilerin devran olduğu Horasan Elleri’nden gelmiştir. (MNBBD15) (görelik işlevinde) /(-mAk)+tA/ “Vire”yi zâten bozmasını hiç düşünmeyen şövalyeler, bu teminatı vermekte10 bir beis görmediler. (ÖSH 43) (sebep işlevinde) /+(n)DAn/ /(-mA(k))+DAn/ Kethüda gibi bu sessiz, bu manasız beklemeden bütün askerler sıkılıyorlar, bir şey anlatamıyorlardı. (ÖSH27) (sebep işlevinde) İlkokul çocuklarını toparlamaya gelen minibüsün bekletilmekten hoşlanmaz. (HTYS) (sebep işlevinde) şoförü Tevekkeli atalarımız işleyen demir pas tutmaz, aşınmak paslanmaktan yeğdir dememiş. (HTYS45) (karşılaştırma işlevinde) 10 Bu zarf morfemini /-mAkta/ biçiminde de almak mümkündü. Ancak bundan gelişmiş olan şimdiki zaman eki ile karıştırılacağı için /(-mAk)+ta/ biçiminde değerlendirmek gerekir. /(-Iş(In))+DAn/ Derviş Yunus’un o el bağlayışından bu boyun büküşünden o saatte anladı. (MNBBD67) (sebep işlevinde) /+(n)DAn başka/ /(-DIk)+tAn başka/ Esrar, afyon, bıçak, şu buyla ilgisi olmadıktan başka, acından geberse kimsenin bir şeyini çalmaz, ötekiler gibi izmaritine zar atmazdı. (OKYK10) (ekleme işlevinde) /+(n)DAn ziyâde/ /(-(y)An)+DAn ziyâde/ Bir kalbim var ki benim, sevdiğinden burkulur: Kahredenden ziyâde, sevilenden korkulur. (NFKÇ217) (karşılaştırma işlevinde) Deyin (hlk.) Bkz. diye Kurulma sevdiğim güzelim deyin (AVŞ/GYŞ15) (sebep işlevinde) /-DIğIndA/ -/-DIğImdA/ Yılların çoğu sen köşende oturup düşüncelere daldığında geçti. (SÇRA59) (zaman işlevinde) Onu görürdüm göllere girdiğinde, bıldırcın avladığımda akşama Gelir ateşime sokulurdu, o eski bir güvercindi. Başka kimsecikler de yoktu galiba. (ÜT/GYŞ289) (zaman işlevinde) /-DIğIndAn/ Doğudan gelen bir Türk, Batı’da kuvvetlenen bir Türk’ü perişan etmekle ne kazanmış bilinmez bilinmesine ya, bir küffar ehli bu işten kazançlı çıktığından kardeşin kardeşe saldırması acâyip düşmüş. (MNBBD158) (sebep işlevinde) /-DIkçA/ Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık, Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;(YKKGK10) (niteleme işlevinde) Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! (YKB/GYŞ) (zaman işlevinde) Sevgimiz arttıkça sen biraz daha tedirgin olurdun. (TBYDBY13) (sebep işlevinde) /-DIktA/ Arkadan bakıldıkta taş çatlasa 55’ten fazla vermezsiniz. (HTYS31) (zaman-niteleme işlevinde) /-DIktAn sonra/ Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19) (zaman işlevinde) diye ( de- + /-(y)A/) Bkz. /-(y)A/ “boya cila yimbeş, boya cila yimbeş!” diye ağlıyor Ve daha fırça bile tutamıyor elleri. (YBB/GYŞ282) (niteleme işlevinde) Ve aslı olmayan bir şeye, Beni bunca yıl inandırdı diye, Dargın öleceğim Fuzuli’ye... (HH/GYŞ293) (sebep işlevinde) fakat Bir ishak sesi var. Kız uzaklaştı. Fakat bende o baş dönmesi var. (FNÇ/GYŞ28) (karşıtlık işlevinde) gerçi Yıllarca sürecek daha bu kavga Yatışır gerçi ölümle bizde. (HH/GYŞ292) (karşıtlık işlevinde) gibi (/-(A/I)r/) gibi/ -Bir kedi sever gibi okşasın istiyorum Parmakların saçlarımı. (AMDŞ33) (niteleme işlevinde) (/-mIş/) gibi İçerisini çabucak gözden geçirdikten sonra, aradığını bulmuş gibi haykırdı: (OKYK8) (niteleme işlevinde) (/-DIğI/) gibi İki taraf da karşısındakine kendi hayâlindeki özellikleri giydirir, işine geldiği gibi... (HTYS17) (niteleme işlevinde) Gardiyanlar kapıyı açtıkları zaman “Serseriler”, eskiden olduğu gibi kapıya saldırmadılar. (OKYK66) (benzetme işlevinde) Sibirya’nın 40 derece soğuğunda olduğu gibi, ekvatorun cehennem sıcağında da aynı dakiklikle işlediği sınanmış. (HTYS3) (karşılaştırma işlevinde) Ama Yunus Emre, bu garip derviş, çile boyunca kendi arzu ettiği gibi piştiğine inanmıyordu. (MNBBD67) (görelik işlevinde) (/-Iyor/) gibi Yerlere kazıklanmış kır atlar, yabancı kokular duyuyor gibi, sık sık başlarını kaldırarak kişniyorlar, tırnaklarıyla kazmaya çalıştıkları toprakların nemli çimenlerini otluyorlardı. (ÖSH23) (niteleme işlevinde) /+(y)In/ /(-mAksIz)+(y)In/ Geldi yorgun ve hazin, Hiç de sezdirmeksizin, Sularda kabrimizin, Yolunu açan vapor... (NFKÇ162) (niteleme işlevinde) /-(y)IncA/ Onun bu rejimine dayanamayan Üftâde, kış gelince ister istemez odasını ayırıyordu. (HTYS31) (zaman işlevinde) Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece onu altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26) (sebep işlevinde) Böyle olunca, her şey değişir, peşinde koştuğumuz muvazeneyi buluruz. (AHTBŞ66) (karşıtlık işlevinde) /-(y)Ip/ Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.(YKKGK10) (niteleme işlevinde) Kışın beyaz yakalıklı okul üniforması içinde saf birer yavrucuk görünmesini, yaz gelip de dar süveterler ve blucinler giyince, birden on yaş büyümüş bakışlarla küçük dişi pozları taslamasını ne güzel becerirler. (HTYS14) (zaman işlevinde) Dolmuş Koca Sinan’ın gözbebekleri ama, genç köylüden utanıp ağlayamamış. (MNBBD78) (sebep işlevinde) için (/-DIğI/) için Osmanlı toprağına geçtiği için özür diliyor, birbiri arkasına elçiler gönderiyordu. (ÖSH60) (sebep işlevinde) (/-DIğI/) için (midir nedir) Çocukluğumda, hep sümbül sabahlarına uyandırdığı için midir nedir ramazan bayramını daha çok severim. (MNBBD190) (sebep işlevinde) (/-mAk/) için Verse üç gün önceden hazırlığa girişecek, saç yaptıracak, işi önemseyip elbise beğenmeyecek, ele güne küçük düşmemek için kendini zora sokacak. (HTYS61) (sebep işlevinde) (/-mAsI/) için Hatta gömülmesi için yanına sokulmak lâzımdır. (AHTBŞ52) (sebep işlevinde) (... hani) ... işte (... ya) Baharda geleceğim diyordun hani? Haydi gel, daha ne bekliyorsun İşte mevsim bahar ya! (BSE/GYŞ207) (gösterme işlevinde) kadar (/-(y)AcAk/) kadar Yoksa hiç bulunmayacak kadar uzak mı Dudakları öpüşlerle dolu geceler? (AMDŞ13) (nicelik işlevinde) (/-DIğI(n)/) kadar Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma Yatakta yatmayı bildiğin kadar (CS/GYŞ261) (karşılaştırma işlevinde) /-ken/ Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH17) (niteleme işlevinde) Gün ışırken Abbas yürüdü, Anavarza kayalıklarına kadar çekildi gitti. (YKYÖ27) (zaman işlevinde) /-kenden/ Daha Halıcıoğlu’na giderkenden alıştırmış kendini. (HTYS30) (zaman işlevinde) ki Tam kapı kapanıyordu ki, boynunda antrenman çantası, elinde bir valiz, Cüneyt koştu geldi, yetişti. (HTYS38) (zaman işlevinde) Camekânlı tezgâhı o kadar dardır ki içine ancak kendi sığar, müşteri dışarda durur, konuşur. (HTYS75) (sebep işlevinde) Cesur ve onurlu diyecekler Halbuki11 suskun ve kederliyim. (İÖ/GYŞ307) (karşıtlık işlevinde) Onun yerinde ben olmalıyım ki...(...) Saklardım ağa. (OKYK39) (karşılaştırma işlevinde) Koca yılın üç yüz altmış beş tayını karşılığında alınan beş liranın üstüne kırk beş daha eklenmeliydi ki bir kilo kesmeşeker alınsın. 11 Bu örneğin kalıplaştığı düşünülebilir. (OKYK22) (yeterlik işlevinde) Islak ıslak teknede oturan deminki kız aksi bir şey söylemiş olmalı ki, oğlanlardan biri kayanın kenarına tırmandı, ona bir şamar şaklattı. (HTYS22) (ihtimal işlevinde) /+(y)lA/ /(-(y)An)+lA/ Güldü, naralar attı, hiç alışılmadık biçimde önüne gelenle şakalaştı. (OKYK103) (karşılıklılık işlevinde) /(-mAk)+lA/ Yutanlar da yutulanlar da ağız ucuyla birer: -Aleykümselâm sallamakla yetindiler. (OKYK55) (niteleme işlevinde) Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli, Çok büyük bir işi görmekle yorulmuş belli;(YKKGK11) (sebep işlevinde) /(-mAsI)+(y)lA/ Güneşin çıkmasıyla kıyılar “manzara-yı umumiye” içinde yerlerini alıverir. (HTYS13) (zaman işleviyle) /(-mAk)+(y)lA berâber/ O biçâre kerpiç evlerin bütün fakirliğini iyi bilmekle berâber kendimde olmayan bir şeyi onlarla tasavvur ederdim. (AHTBŞ5) (birliktelik işlevinde) /(-mAk)+(y)lA birlikte/ Yıllar yılı mapusane köşelerinde unutulup da yolu Âdembabaların arasına düştüğü zaman çevresini pek yadırgamamakla birlikte, onlara benzemeye çalışmıştı. (OKYK24) (karşılaştırma işlevinde) lâkin Nice revnaklı şehirler görülür dünyada, Lâkin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. (YKB/GYŞ7) (karşıtlık işlevinde) +leyin (-dik)+leyin Karlı başın yüce dedikleyin yüce, Sükûn içindeki heybetin gönlümce. (AMDŞ88) (nicelik işlevinde) /-mAdAn/ Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. (NFKÇ154) (niteleme işlevinde) Daha kapıya varmadan bu birinci sarsıntıyı o tarifi güç gürültü ile ikinci ve üçüncü sarsıntı takip etti. (AHTBŞ43) (zaman işlevinde) -mAdAn (...) evvel/ Malazgirt’te bileğinin kuvvetiyle, dehasının zoruyla bize bu aziz vatanın kapılarını açan Alparslan’ı, muharebe emrini vermeden evvel hangi kuvvetler ziyaret etti ve ona neler gösterdi? (AHTBŞ19) (zaman işlevinde) /-mAdAn önce/ Başgardiyanın yolunu tutmadan önce, Tavukçu: -Ampulü biz isteyelim, dedi. (OKYK70) (zaman işlevinde) mâdem ... Mâdem güzeldin yakmak sana düştü Yani bir sönmeyen kor cana düştü. (ATO/GYŞ267) (karşıtlık işlevinde) /-mAzdAn evvel/ Her hükmü, her kararı vermezden evvel bir kere kendi vicdanından geçirirdi. (ÖSH88) (zaman işlevinde) /mI/ Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; Nihâyet döne döne aynı noktaya vardım. (NFKÇ245) (zaman işlevinde) oysa, ama ...ya Silahlarımı da severdim, güvercini de, İnsanları da severdim, hiç görmemiştim oysa, Ama ben insandım ya, o eski bir güvercindi, O eski bir güvercindi her şeyi anlamaya. (ÜT/GYŞ289) (karşıtlık işlevinde) /-sA+/ Öldürüp de, babasının kanı yerde kalmışsa, kalıp da babasını hortlatmışsa, o hortlak da kıyamete kadar kanı yerde kaldığından, yeryüzünü her gece hortlayarak cehennem acısında çığrışarak, bin bir kılığa girerek dolaşıyorsa...[ölmeli](YKYÖ63) (sebep işlevinde) Güneşle bir tutsam girmez hizâya; Dar bulur, sığmam der, dipsiz fezâya (NFKÇ68) (karşıtlık işlevinde) Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim tarafındansa buraya kadar gelmişti. (HTYS50) (vasıta işlevinde) Ulan sizin yerinizde olsam insan diye gezmem be! (OKYK81) (karşılaştırma işlevinde) Büyük hanım hizmetimizde bir kusur olduysa affet. (SÇRA61)) (ihtimal işlevinde) Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur da uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku ile uyanıklık arasında bile- şişede kalanı içerdi. (MNBBD49) (şart işlevinde) /(+(n/y)A ... -(A/I)r)-sA+ ...-sIn/ Ne pahasına olursa olsun sözünü tutacaktı. (AHTBŞ44) (kesinlik işlevinde) (eğer) /-sA+/ (eğer) İnönü’nde genç kumandan İsmet Paşa, 1922 yılının 26 Ağustos gecesi Dumlupınar’da Başkumandan Mustafa Kemal -eğer uyudularsa- nasıl bir rüya gördüler. (AHTBŞ19) (ihtimal işlevinde) Büyük harpten önceki yıllarda Erzurum’da yaşayan Kolağası Ali Rıza Bey’de gelecek şöhretini eğer bu repertuar tamamiyle diske ve tele alınmışsa Faruk Kaleli’ye borçlu kalacaktır. (AHTBŞ60) (şart işlevinde) Yaslandığı duvarsa eğer kendisi de duvar; yaslandığı bir ağaç ise eğer kendisi de ağaç –fakat her dem gökyüzü ve her dem bütün yeryüzü- olarak günlerini geçirirdi. (MNBBD104) (şart işlevinde) /(-mAktAn)-sA+/ Azarlanmaktansa kurşun yemeye razıydı. (OKYK11) (karşılaştırma işlevinde) (nasıl) ... /-sA+/ ... O nasıl harp adamı ise ben de harp adamıyım. (ÖSH25) (karşılaştırma işlevinde) (ne zaman) ... /-sA+/ ... Ne zaman bir köy türküsü duysam Şâirliğimden utanırım. (BRE/GYŞ125) (zaman işlevinde) /-mAk üzere/ Kork! Bahar seni bir al güle döndürebilir Bir daha göstermemek üzere gökyüzünü. (AMDŞ56) (niteleme işlevinde) Ismarlananları almak üzere Tavukçu, elinde bütün bir beş liralık, koğuştan fırlarken kapıda İzmirli Kenan’a rastladı. (OKYK34) (sebep işlevinde) ya Bir insan böylesine küçülüp böcek haline gelemez ya, Hasan geldi. (YKYÖ63) (karşılaştırma işlevinde) II.BİRLEŞİK ZARFLAR Birden çok sayıda eş görevli türemiş zarfın birleştirilmesiyle oluşturulmuş zarflardır. Bunların çoğunluğu ikilemeli zarflar biçimindedirler. Birleşik zarfları belirlerken özellikle zarf öncesi yapılarıyla birleşik kelime özelliği gösteren ve zarf olarak kullanılabilen dil birliklerine dikkat etmek gerekir. Aksi halde kelime grubu ve cümlecikten oluşan yalın zarflarla karıştırılabilir. Örneğin: “...şırıl şırıl..” kelime grubu, zarf öncesi işleviyle yansımalı bir ikileme ismi, “...gider gitmez ...” ise ikileme biçiminde bir sıfat cümleciğidir ve her ikisi de birer yalın zarftır. Buna karşılık., “...yıllarca bizim tarlalarımızı süre süre...”, “...arada-sırada...”, “ ...otura-kalka...” vb ikilemeli örnekler ikişer tane, türemiş, benzer yapılı zarfın birleştirilmesi/tekrarı yoluyla oluşturulmuş birleşik zarf örnekleri olarak gösterilebilir. Birleşik zarf yapıları, daha çok hal ve zarf-fiil ekleriyle kelime, kelime grubu, cümleciklerden oluşturulan zarfların tekrarı veya birleşimleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Birleşik zarfları, Yalın+yalın, türemiş+türemiş ve yalın+türemiş / türemiş+yalın yapılarına, onları da [K+Ø], [Kgr+Ø], [Cck+Ø]; [K+z], [Kgr+z] ve [Cck+z] parçalarının birleşimlerinden oluşan yapılara ayırabliriz. İncelediğimiz metinlerden belirlediğimiz bütün kalıplar ve örnekleri işlevlerine göre zarflar kısmında, verilmiştir.Konunun anlaşılmasına yardımcı olmak için aşağıda birkaç örnek verilmiştir. a.Yalın+yalın yapılı birleşik zarflar aa.{[K+Ø] + [K+Ø]}yapılı birleşik zarflar Bâzan kupkuru, bâzan fırından yeni çıkmış, ama her zaman çamurdan farksız [tayın veriyordu]. (OKYK22) (zaman işlevinde) Hasan bir baktı, iki baktı, nasıl oldu kendisi de bilmiyor, anasını dövenlerin üstüne saldırdı. (YKYÖ13) (nicelik işlevinde) ab.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø]}yapılı birleşik zarfları Bunun için de, bütün gün koş oraya, koş buraya yorgun düşen Âdembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24) (sebep işlevinde) ac.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik zarflar Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen, Gezersin, hânümânın şen, için şen, kâinâtın şen. (MAE/GYŞ4) (niteleme işlevinde) ad.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik zarflar Bir bakıyorsun karşında ak kefene bürünmüş bir adam, bir bakmışsın bir it aya karşı ürüyor; bir bakmışsın... (YKYÖ73) (sıralama işlevinde) b.Türemiş+türemiş yapılı birleşik zarflar ba.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik zarflar ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ Büyük anneannemin masallarıyla, Kerem’den, Yunus’tan okuduğu beyitlerle, bana öğretmeye çalıştığı yıldız adlarıyla muhayyilemde büyülü hâtırası hâlâ pırıl pırıl tutuşur. (AHTBŞ21) (birliktelik işlevinde) bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik zarflar ... /+(n/y)A [kadar] ... /+(n/y)A kadar/ Bu hal, her sınıfı kendi hayatında, kendi zevkinde rahat ve müstakil bırakarak, mesut ederek İkinci Meşrutiyete hatta biraz sonrasına kadar sürer. (AHTBŞ35) (zaman işlevinde) bc.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik zarflar ... /-(y)Ip/ ... /-(y)Ip/ Tahtalara vurup vurup, kulak memelerini çekip çekip, “Bizim Albay gençlere taş çıkartır” derler. (HTYS) (niteleme işlevinde) bd.{[Cck+z] + [K+z]} yapılı birleşik zarflar ... +gibi ... /+(n)CA/ Okşar gibi, sessizce esip, çizmede rüzgar Durgun suların üstüne yer yer kırışıklar. (MÇ/GYŞ197) (niteleme işlevinde) be.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik zarflar ... /+(n)DA/ ... /+(n/y)A/ Bir kuzeye doğru kayalığın ucunda baştan başa yürüyor, sonra kayalığın ucunda geriye dönüyordu. (YKYÖ83) (yer-yönelme işlevinde) bf.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik zarflar ... /+(n)CA/ ... /+(n)CA/ Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın! (MAE/GYŞ4) c.Yalın+türemiş/türemiş+yalın yapılı birleşik zarflar ca.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik zarflar ... /+(n)DAn/ ... +Ø Eskiden taşarak güldür güldür akan bu su sonraları her şey gibi küskün akar olmuş... (SÇRA13) (sıralama işlevinde) cb..{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik zarflar ... +Ø ... /+(n/y)A/ Fikret nasıl kurulmuş, içiçe bu iklimler? (NFKÇ37) (niteleme işlevinde) Aşağı toplantı odasına indi. (HTYS57) (yer-yönelme işlevinde) cc.{[Kgr+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik zarflar ... /+(n)DAn/ ... +Ø Gün olur sürüyüp beni derbeder Bu ses rüzgârlara karışır gider. Gün olur peşimden yürür berâber, Ansızın haykırır bana: -Nerdesin? (AKT/GYŞ49) (birliktelik işlevinde) cd.{[Cck+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik zarflar ... /-(y)IncAya kadar/ ... +Ø ... +Ø Ölünceye kadar her gün her gün sırtından kızgın demirlen dağlanmak demektir. (zaman işlevinde) II. B Ö L Ü M B.İŞLEVLERİ BAKIMINDAN ZARFLAR Yapı kavramında olduğu gibi işlev kavramında da açıklık olması konuyu daha iyi biçimde ortaya koymamızı sağlayacaktır. İşlev kelimesinin görevlendirme, fonksiyon yahut kullanım karşılıklarında kullanıldığını biliyoruz. Ancak bazılarının bunu çok yanlış bir yaklaşımla anlam yerine kullandıkları da görülüyor. İşlev, genel anlamda bir bütünü oluşturan birimlerin o bütünü oluştururken yüklendikleri görev yahut bütün içerisindeki fonksiyon olarak açıklanabilir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken, söz konusu birimin başka ortamlarda yüklendiği/yüklenebileceği görevler bakımından değil yalnızca ele alındığı, ortaya çıktığı bütün içinde yüklendiği görev(ler) bakımından değerlendirilmesi zorunluluğudur. Aksi taktirde mevcut, açığa çıkan işlevle potansiyel işlev karıştırılır. Bunu daha belirgin bir biçimde ortaya koymak için söz konusu dil birliğinin yapısını, işlevini ve anlamını belirlerken nasıl davranmak gerektiğine bakmak gerekir. Dil birliğine sadece kendisini oluşturan kurucular ve bunların nasıl birleştirildikleri açısından bakılırsa yapı, o birliğin görevlendirildiği, dahil olduğu üst birliğe göre niçin görevlendirildiğine bakılırsa işlev belirlenebilir. Aksi halde işlev; yapı, anlam -ve ne anlama geldiği hala kavranamayan ve her birinin alt bölümleriyle ilgili değerlendirilmesi gereken- çeşitle hep karıştırılacaktır. Burada zarfların işlevlerini ele alacağımız için onun görevlendirildiği birlikleri iyi tanımak/belirlemek zorundayız. Yukarıda genel olarak zarfların fiille ilgili bir dil unsuru olduğuna değinmiştik. Ancak onlar bir cümlede öğe boyutunda bir ilişki söz konusu olduğunda yüklem fiilin tamamlayıcısı olurlar ve bu yüzden Zarf tümleci/tamlayıcısı şeklinde adlandırılmaları gerekir. Ancak bugün Türkçe’yle ilgili dil bilgisi kitaplarında bir yerde bu genel adla karşımıza çıkarken bir başka yerde kendisinin bir alt kümesinin adı olan Yer tamlayanı/tamlayıcısı ile birlikte kullanılmaktadır. Ayrıca cümle çözümlemelerinde Zarf tümleci adının, onunla sıkça karıştırılan, çok yanlış bir biçimde kullanılmaya devam edilen ve aynı zamanda bir yapı adı olan Edat tümleci ile birlikte kullanıldığı görülmektedir. Yine belki genel anlamda bir işlev adı olan fakat öğretilmesinde ve işletilmesinde yapısal özelliklere bakılarak ayırt edilmeye çalışılan Dolaylı tümleç ile karıştırıldığı bir gerçektir. İşte bütün bunların düzelmesi için zarfların işlevlerini ve sözdizimsel kullanımlarını iyice belirlemek zorundayız. Bu düşünceden hareketle onların işlevsel özelliklerini dikkatli bir biçimde belirlemeye çalıştık. Üzerinde çalıştığımız metin örneklerinde çoğunlukla cümle düzeyi işlevi belirlemeye yetmekteydi; ancak bazı durumlarda cümle üstü birliklere başvurmak zorunda kaldık. Özellikle aynı zarfın farklı birlikteliklerden dolayı farklı işlevler yüklendiğini gördük. Bu konuda yardımcı olması için çalışmanın sonuna bir alfabetik dizin ekledik Türkçe’deki zarflar, işlevleri bakımından büyük çeşitlilik göstermektedir. Bunları öncelikle tek işlevli ve çok işlevli oluşlarına göre iki kısımda ele aldık. A.TEK İŞLEVLİ ZARFLAR Tek işlevli zarflar, alfabetik sıralamayla benzetme, birliktelik, doğrulama, ekleme, görelik, gösterme, ihtimal, karşılaştırma, karşılıklılık, karşıtlık, kesinlik, nicelik(miktar/azlık-çokluk), niteleme(hal/durum), sebep, sınırlandırma, sıralama, şart, tekrar, vasıta, yeterlik ve zaman olarak ayrılmaktadır. Biz bu çalışmada onları sayıca genişlik ve zenginliklerine göre sıraladık. Zarfları aslında temelde iki başlık altında toplamak mümkündü: Niteleme zarfları ve Belirtme zarfları. Ancak onların bu özellikleri öncelikle fiille ilgileri bakımından değerlendirildiği taktirde aydınlanabilir. Aksi halde farklı işlevde olan benzer yapılı zarflar karıştırılabilir. Ayrıca niteleme işlevinin belirtme için de kullanıldığı düşünülürse burada vereceğimiz tek cümle örneğinde bu işlevleri her zaman sağlıklı olarak belirlememiz mümkün olamayacaktı. Dikkat edilecek olursa yukarıdaki zarf çeşitleri arasında soru zarflarını vermedik. Bunun nedeni saydığımız bütün zarfların sorulu biçimleri olmasıdır. Örneğin : benzetme-soru, karşılaştırma-soru, nitelemesoru, nicelik-soru, tekrar-soru vb. Ancak maalesef sınırlandırma ve sınıflandırma yanlışı sonucu bir çok kitapta soru zarfları diğer zarfların paralelinde, aynı dizinin bir elemanıymış gibi değerlendirilmiştir12. Bu yüzden onu ayrı bir kategoride almak gerekir. Biz soru zarflarını ilgili diğer işlevlerine göre yerleştirerek verdik. Ayrıca bölüm sonuna soru zarflarıyla ilgili kısım eklemeyi uygun bulduk. 01.NİTELEME ZARFLARI Niteleme zarfları fiilin yapılma/olma niteliklerini bildirmek için kullanılırlar. Niteleme anlamı bildiren bütün kelime, kelime grubu ve cümlecikten oluşan isimler, doğrudan yahut ek ve/veya edatlarla zarflaşmış biçimleri niteleme tamlayıcısı olarak kullanılırlar. Türkçe’de oldukça çok kullanılırlar Bu durum onların diğer zarflara göre sayıca fazla olmasına sebep olmuştur. Dilbilgisiyle ilgili eserlerde niteleme adı yanında, hal, durum ve yanlış olarak nasıllık-nicelik adları kullanılmıştır.13 I.Tekli niteleme zarfları a.Yalın niteleme zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın niteleme zarfları aç (kal-/yatıp kalk-) Birleşik fiilde. Sen aç yatıp kalkarken hangisi bir lokma ekmek verdiydi? (OKYK18) Bir yoksul köylüyüm, bir gün çalışamazsam aç kalırız evcek o gün. (MNBBD78) açık Kim şu vurulmuş yatan, ova boyunca, Bir kan çeşmesine açık durup avcu? (AMDŞ91) yazgısına açık tutacak kırallığımı açık tutacak dağ yollarına sağnaklara 12 Bkz. N. Atabay-İ.Kutluk-S.Özel, Sözcük Türleri I, s.113; R.Şimşek, Örneklerle Türkçe Sözdizimi, s.153; F.Bozkurt, Türkiye Türkçesi, s.288 ve 293; N. Koç, Yeni Dilbilgisi, s.160 13 N.Atabay,a.ge. s.104; M. Ergin, Türk Dil Bilgisi, s.261. senin bir akşamüstü çıkıp gittiğin kapı (KÖ/GYŞ278) ağır (gel-) Birleşik fiilde. Ah, omuzlarıma urba ağır gelir. (AMDŞ103) âheste Aheste çek kürekleri mehtâb uyanmasın (YKB/GYŞ9) alımlı Alımlı (oturuyor)(SÇRA48) aralık Yolda, adımlarımı çağıracak geriye, Aralık kalan kapım belki dönerim diye. (SES/GYŞ82) asılı Dallarda kırmızı çullar, sırmalı eğerler asılı duruyordu. (ÖSH23) Bir keresinde asılı kalmıştı da kayada, nasılsa kurtulmuştu ama, kurtulması çok zor olmuştu. (YKYÖ7) Yuvası dallarına asılı kaldı. (BRE/GYŞ127) aşırı Kaya Ali, bu kadarını aşırı bularak çıkıştı: (OKYK83) atik Kaptan, dün tevfikhanedeki Kara Hacı’dan altı liraya satın aldığı siyah pantolonunun cebinden çıkardığı bir avuç kağıt para içinden kırış kırış bir iki buçukluk ayırırken, atik davranan Bobi yeni bir beş liralığı kaptı, yüzüne sürmeye başladı. (OKYK53) aydın Sen, balkon çiçeklerinde durdun Anneler aydın baktı arkamızdan (KAE/GYŞ252) başka Alın tokmağı vurun davula, sabahın ilk saatlerinde sesi başka çıkar. (HTYS8) belirsiz Beyaz yelkenlerinde ölgün bir kızıllığın Titrek son akisleri dalgalandı belirsiz; (AMA/GYŞ23) beyhude ( Far. bî-hûde) Beyhude dolandım; boşa yoruldum (AVŞ/GYŞ16) Beyhude seslenir, beyhude çağlar Bir sola, bir sağa çoban çeşmesi. (FNÇ/GYŞ29) borçlu Büyük harpten önceki yıllarda Erzurum’da yaşayan Kolağası Ali Rıza Bey de gelecek şöhretini eğer bu repertuar tamamiyle, diske ve tele alınmışsa Faruk Kaleli’ye borçlu kalacaktır. (AHTBŞ60) boş Gittiler ... Bana dünyam Birdenbire boş geldi. (NFKÇ130) boş (bulun-) Birleşik fiilde. Pişirseler ve bütünüyle bir olgun insan –insan-ı kamil- olsalar bile, yine bir anları gelir, bir düşüncesiz çiğliğin dürtüsü içinde boş bulunurlar. (MNSBBD105) cevapsız Şakayı cevapsız bıraktı. (HTYS76) ciddi Tavukçu ciddi:-işim var, dedi. (OKYK35) çâresiz Anlattı çâresiz. (OKYK35) çivileme albatros adı bir gün gelecek çivileme kırların ortasına (EU/GYŞ241) dalgın Bir köşende annânem, dalgın, Kur’an okurdu; Ve karşısında annem, sessiz gergef dokurdu. (NFKÇ331) Sen artık yaslayarak kızıl bir ufka başını, Güneşlerin peşinde, dalgın bakıp gideceksin, Her yerde ve her akan suyla akıp gideceksin. (AMDŞ53) Dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal (YKBGYŞ8) dar (bul-) Birleşik fiilde Güneşle bir tutsam girmez hizaya; Dar bulur, sığmam der, dipsiz fezaya. (NFKÇ68) Gün geldi, hayat ufkunu dar buldu cihanda. (FNÇ/GYŞ30) İçim dar bulur yerimi. (SA/GYŞ105) dar (gel-) Birleşik fiilde. Ve ölüm Hıncahınç gölgeler günahlarla Dar gelir Üsküdar’a (TSH/GYŞ260) dargın Ve aslı olmayan bir şeye, Beni bunca yıl inandırdı diye, Dargın öleceğim Fuzuli’ye (HH/GYŞ293) doğru (d. oturup d. konuş-) Birleşik fiilde. İnsan doğru oturup doğru konuşmalı. (OKYK86) dolu Amasya’da Yeşilırmak, hele yazın, serin akar; dolu akar... (MNSBBD174) dört (dön-) Birleşik fiilde Yerde dört dönüyor, taşları toplayıp toplayıp atlılara savuruyordu. (YKYÖ39) dul (kal-) Birleşik fiilde. Ardınca ağlaşıyor bir kâfile genç kadın: Bunlar hep bu ölümün dul kalan emelleri. (EBK/GYŞ41) düşünceli Amasya’da Yeşilırmak düşünceli akar...(MNSBBD174) eğri Herkes, bu söz (MNSBBD40) üzerine, doğru minareyi eğri görecekti. Hakkın huzurunda eğri durulmaz Gölgene bak selvi boylum gölgene (BK/GYŞ257) garip Garip geldik, gideriz, rafa koy evi barkı! (NFKÇ441) gereksiz (bul-) Birleşik fiilde Şafak Hanım kadının hastaneye gitmesini gereksiz buluyor, söylenip duruyordu... (SÇRA57) gözsüz Gözsüz görüyorum rüyada, nasıl? (NFKÇ17) güç Yollar, sınırlar kapanmış, dışarıdan içeriye pek bir şeyler gelmiyor, memleket kendini güç besliyordu. (OKYK22) güneşsiz renkler güneşsiz öldüler (AHÇ/GYŞ102) güvenli Güvenli oturuyor. (SÇRA48) habersiz Yıldız yıldız teselli serpildi yere, Gerçek acıdan geçti habersiz geceler. (CY/GYŞ43) hareketsiz (kal-) Birleşik fiilde. At üzerinde gelen uykusu böyle, hareketsiz kalınca kaçıyordu. (ÖSH16) hayran ( Ar. hayrân) Allah bile anana hayran bakıyordur şimdi. (YKYÖ53) Bir süre durdu, böyle hayran, anasının güzelliğine baktı. (YKYÖ56) hızlı O çağda kan damarlarda hızlı dolaşır. (HTYS16) hop (h. kalk- h. otur-) Birleşik fiilde. Tarla, ev, dükkanlarından başka zeytinlik sahibi Sölezli, hop kalkıp hop oturuyordu. (OKYK75) hor (gör-) Küçük görme, hor görme, delikanlım, kendini! (ANA/GYŞ77) hortlak Beni hortlak bırakma şu dünyada. (YKYÖ75) hoş(gel-) Birleşik fiilde Gelir, Melek nöbette, Safa geldi, hoş geldi.(NFKÇ130) -Gel bakalım, hoş geldun, sefa geldun... (OKYK100) hayran Bağrım, çizgi çizgi kan; Beni seyretti hayran. (NFKÇ299) hür Köroğlu gibi hür yaşarım orda ben. (AMDŞ87) ince (ele-), sık (doku-) Birleşik fiilde. Ulus yan çizer, kuyu kazar; Ulus ince eler, sık dokur... (ME/GYŞ233) işlevsel Düşününce de hep işlevsel düşünür, somuta, pratiğe yönelik bir karar almak için düşünür. (HTYS43) iyi Görebilsin diye sonsuzluğu her yerden iyi, Seçmiş İstanbul’un ufkunda bu kutsi tepeyi .. (YKKGK10) Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma Yatakta yatmayı bildiğin kadar (CS/GYŞ261) Çamaşırı iyi yıka, ütüle, mangırı fazla verir dedim... (OKYK91) karışık Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık, / Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık .. (YKKGK10) kibar (davran-) Birleşik fiilde. Bobi kibar davranarak iki onluk aldı. (OKYK92) kokuşmuş (bul-) Birleşik fiilde. Muhakkak ki, toplumu kokuşmuş buluyorlardır. (HTYS16) küçük (gör-) Küçük görme, hor görme, delikanlım, kendini! (ANA/GYŞ77) küskün Eskiden taşarak güldür güldür akan bu su sonraları her şey gibi küskün akar olmuş... (SÇRA13) loş (gel-/kal-) Birleşik fiilde. Gittiler... Bana dünyam Birdenbire boş geldi. Seçilmiş oldu eşyam. Odalarım loş geldi. (NFKÇ130) Tek tek kalktı eşyamız, ahşap ev bomboş kaldı; Güneş gözünü yumdu, has odamız loş kaldı... (NFKÇ462) mahzun İlaç yarım, şişede, Koltuk mahzun, köşede, Ev halkı telâşede, Ölü yerde, sopsoğuk... (NFKÇ129) meraklı Evcilik oynardın telli duvaklı Ben uzaktan seyrederdim, meraklı (OŞG/GYŞ67) naçar Naçar dolaşmışım sokaklarında (CK/GYŞ168) nâ-mahrem Dolaşsın, sonra, İslâm’ın harem-gâhında nâ-mahrem... (MAE/GYŞ4) nasıl Binbir başlı kartalı nasıl taşır kanarya? (NFKÇ399) Nasıl koyup gitmeli, bu denizi bu kırları? (AMDŞ58) Odunun bile özü varken, hayvan bile içgüdüsündeki dünyayı ararken insan nasıl benliğinden, kendinden, özünden uzaklaşabilir. (MNSBBD192) nice (ol-) Birleşik fiilde. Bu dünyadaki gibi yersiz yurtsuz kalsaydım hâlim nice olurdu benim? (MNSBBD51) nişangahsız at- birleşik fiilde. Nişangahsız atmaya başladı: (OKYK90) oğlumsuz (hlk) Ben oğlumsuz bir yere gidemem. (YKYÖ35) oğulsuz Oğulsuz gideceksin Esme bacı. (YKYÖ35) onsuz Hani Ferhat onsuz olamazdı? (SÇRA60) Namaz, sancıma ilaç, yanık yerime merhem; Onsuz, ebedî hayat benim olsa istemem! (NFKÇ458) güneşler onsuz öldüler (AHÇ/GYŞ102) öyle Esintili alanda üç beş adam; Uykusuz yüzleri donuk birer cam, Bakadurmuşlar öyle... ve garibi, Hepsi ayrı ayrı asılmış gibi. (AMDŞ140) perişan Nefsimin ardından koştum perişan, Ondan bir kıl bile avlayamadım... (NFKÇ69) pervasız14 Bir mayıs sabahı olmalı, erken ve pervasız, Su yürümüş dallara ve topraklara, Bahar ve zaman akıyor damarlardan. (MNK/GYŞ250) peşin - Yutuldum. Peşin yuttum yuttum, yüz elli kuruş oldu. (OKYK38) rahat Sen sıcak döşeğinde rahat uyuyor musun? (İG/GYŞ170) rahat (bırak(ma)-) Birleşik fiilde Anasını öldürenler bu dünyada hiç rahat yüzü görmezler Hasan 14 Bu hal zarfı “erken” zaman-hal zarfıyla birleşik zarf gibi kullanılmıştır. Ağa, öteki dünyada da onları zebaniler rahat bırakmazlar! (YKYÖ57) Azdırma, rahat bırak, içimdeki deliyi; Bana sorma, benim de bilmediğim gizliyi!.. (NFKÇ309) safa/sefa (gel-) Birleşik fiilde Gelir, Melek nöbette, Safa geldi, hoş geldi.(NFKÇ130) -Gel bakalım, hoş geldun, sefa geldun... (OKYK100) sağ (kal-) Birleşik fiilde. Baban değil de babanın yerine İbrahim oğlum vurulaydı, baban da sağ kalaydı, babayiğidim, Halil’im, Halil’im, yiğidim, işte o zaman göreydin sen. (YKYÖ30) salçasız Salçasız ne tadı olur! (OKYK36) şaşkın Ardından ölüme düşen başın İki kardeş bakakalmış şaşkın. (AMDŞ108) saygılı Hasan da öylece saygılı oturdu. (YKYÖ60) sensiz Zübeyde sensiz olmaz. (SÇRA55) Kârunca mal yığsam ben neylerim sensiz. (ORH/GYŞ145) İçimi güldürmüyor sensiz ay ışıkları; Ufkundan yükselmeyen güneşler güneş değil! (ÖBU/GYŞ79) serin Amasya’da Yeşilırmak, hele yazın, serin akar; dolu akar... (MNSBBD174) Kavuşur sabaha en uzun geceler Ve serin durur her avunuş testisi. (AMDŞ93) (gerçekten) sert Ama rüzgâr gerçekten sert esiyordu. (HTYS46) sessiz Bir köşende annânem, dalgın, Kur’an okurdu; Ve karşısında annem, sessiz, gergef dokurdu. (NFKÇ331) Sessiz yaşıyor, asâletiyle, Hâlâ İçeren köyünde yer yer, Ahşap yapının zerâfetiyle İstanbul’u süsleyen o köşkler... (MFO/GYŞ115) Sessiz kalan bu yerlere menfa diyor gönül, (VMK/GYŞ86) sevimli İşletmeci müdür bu şakayı sevimli bulmuştu. (HTYS55) sıkkın (canını s. gör-) Birleşik fiilde. Bir başkasının biraz canını sıkkın mı gördü? Yüzünü güldürünceye kadar yanından ayrılmazmış. (MNSBBD77) sissiz Sissiz ben de susuz kalırdım. (AMDŞ19) susuz Sissiz ben de susuz kalırdım. (AMDŞ31) Yarın sevişeceğiz Ortancalar susuz kalmayacak artık Denizle rüzgarla Tanrı’ya varacak yelken (TSH/GYŞ258) şıp (kesil-) Birleşik fiilde. Kaptan koğuşa dönünce tekmil sululuk şıp kesildi. (OKYK83) tam Cılız vücuduma tam görünse de, İçim, bu dar yere sığılmaz diyor. (NFKÇ122) tuzlu Hâlâ tuzlu akar kanım İstiridyelerin kestiği yerden (OVK/GYŞ141) uyanık Nefes almak, her sabah uyanık (ZOS/GYŞ122) uygun (bul-) Birleşik fiilde. Kaptan’dan demeyi uygun bulmadığı için: -Üzümünü ye, bağını sorma Başefendi! dedi. (OKYK88) uykusuz Bütün geceyi uykusuz geçirmiş Sölezli sabırsızlıkla beklemektedir. (OKYK76) yabancı Burdan bildik gidenler, Yarın döner yabancı... (NFKÇ161) yalnız Babayı yalnız kodular. (SÇRA26) Hani bir resmim kalmıştı sende Onu olsun yalnız bırakma emi (İG/GYŞ169) Adam böyle yalnız, ölünceye dek, Kaldı mı dumanlar ortasında. (ÖY/GYŞ270) yan (bak-) Birleşik fiilde. Hangi öfkeyle yüzün, böyle karıştı yer yer, Sana yan mı baktılar, bir şey mi söylediler? (NFKÇ180) yaman Vapur yavaş yavaş uzaklaşırken Yaman bastı gariplik yaman. (ÖY/GYŞ269) yarım Ve hakikat bırakıyor hülyamı yarım (KKK/GYŞ59) İlaç yarım, şişede, Koltuk mahzun, köşede, Ev halkı telâşede, Ölü yerde, sopsoğuk... (NFKÇ129) yapraksız Yeşilliğine sığındığımız dallar, Yapraksız kaldı bir anda. (Tİ/GYŞ291) yorgun Yaprakların ihtişamı yerde, Dallar eğilir zemine, yorgun. (MFO/GYŞ115) yorgun (düş-) Birleşik fiilde. Bunun için de, bütün gün koş oraya koş buraya, yorgun düşen Adembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24) Deniz, sahili yumuşak okşuyor. (HTYS27) zor Başını önüne eğmiş Eskici Baba, harıl harıl çalışıyordu ve bir yandan da dükkâna zor sığmış iki üç kişiye yavaş, tatlı fakat içe işleyen bir sesle Horasan’ı, Horasan’dan gelen yolları; Anadolu’yu, Anadolu’nun Rumeli’ne uzanacak parmaklarını anlatıyordu. (MNSBBD21) Ama bu yuvaya her zaman zor inmişti. (YKYÖ7) Öyle ki kapıya kadar zor gidebildik. (AHTBŞ43) zorlu Allahu âlem, kış bu yıl zorlu geçecek! dediler. (OKYK111) ab.Kelime grubundan oluşan yalın niteleme zarfları Niye bağasına yapışık yaratılmıştır? (HTYS29) Geldim son düğüme gözüm perdeli (BKÇ/GYŞ113) Başını yukarı kaldırınca kundağı sedefli tüfeğini dala asılı gördü. (YKYÖ72) abuk sabuk Adam abuk sabuk konuşuyor, konuşuyor, sonra bakışlarından rahatsız olup Hasan’ın yakasını sözünü bitirmeden bir pişmanlık içinde bırakıyordu. (YKYÖ16) acele acele Arkadan acele acele kazulet gibi bir öğrenci ile yanında inadına süt çalığı, yerden bitme, kavruk bir gidiyor. (HTYS14) acı acı Acı acı gülümsedi. (ÖSH87) Dar kapının önünde, zırhlı oklar, çatal kurşunlarla yaralananlar acı acı inliyorlardı. (ÖSH45) (daha) açık Kubbealtı vezirlerinin tamamiyle kendi fikrinde olduğunu anlayan Sadrazam düşündüğünü daha açık söyledi.(ÖSH58) adım adım Nihâyet, Arslan Bey, terden ıslanmış atı ile duman içinde harp sıralarının arasında adım adım göründü. (ÖSH30) ağır ağır Kapıda ulu bir çınar ağacı dallarını bütün avluya yaymış, ağır ağır dalları sallanarak rüzgarlanıyordu. (YKYÖ60) Hitit heykeli’ yattığı yerden ağır ağır doğruldu. (OKYK9) Ağır ağır, kağnılar gider (CK/GYŞ165) (gayet) ağır Onun elçisi gayet ağır giyinmişti. (ÖSH66) ak ak Manisalı köylü, o taşlarda, o câmiden, yüzyıllar boyu ak ak bakar olmuş. (MNBBD79) alay alay Alay alay gelirler karların ötesinden: (HFO/GYŞ32) Ve açlar geçiyordu hep alay alay, Sonra sayısız tutsaklarım ve ordum. (AMDŞ81) alev alev Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı Alev alev sardı her tarafımı: Artık inan bana muhacir kızı. (SK/GYŞ273) alev alev (yan-) Birleşik fiilde. Elleri hep arkasında, her zamandan başka, çok başka bir pırıltıyla, içlerinden alev alev yanan gözlerini Berbat’a dikmişti. (OKYK58) allak bullak (et-) Birleşik fiilde. Tuz kokusu, katran kokusu, ter kokusu Yüreğini allak bullak etmiştir. (CK/GYŞ166) ana avrat (söv-) Birleşik fiilde. Tavukçu’nun canı yanmıştı, ama küfürün, sızlanmanın, hele ana avrat sövmenin sırası değildi. (OKYK82) apaçık Gözlerinin içinden apaçık gönlü görünüyordu; dağlar gibi ulu, ovalar gibi engin ve dolu gönlü. (MNSBBD13) apar topar Bir gün beni apar topar Mutlak dostlarım öldürür. (ATŞ/GYŞ215) (büsbütün) arkasız Büsbütün arkasız sanmayalım kendimizi. (SÇRA16) (daha) atik O giderken Berbat daha atik davranıp ondan önce geldi, ona. (OKYK21) avaz avaz (bağır-) Birleşik fiilde. Geçende komşunun çocuğunu yakalamış boynundan, çocuk avaz avaz bağırıyormuş. (HTYS47) ayak ayak Yiğit olan, efe olanlar gerçek, Ayak ayak gider çıkmaz sıradan. (AKT/GYŞ51) ayaküzeri Tenekeler çalıp çığlık çığlığa Yarı bir sevişme, ayaküzeri...(AMDŞ149) ayrı ayrı Biz şimdi güzleri ayrı ayrı Kuşları güzelsiz yüzlercesiz Bir bakıma öldük açıkçası bu Bir başka bakıma nedensiz evetsiz Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu (GA/GYŞ276) Esintili alanda üç beş adam; Uykusuz yüzleri donuk birer cam, Bakadurmuşlar öyle... ve garibi, Hepsi ayrı ayrı asılmış gibi. (AMDŞ140) Kös, kalkan, boru sesleri at kişnemelerine karışıyor; alınan emirler, verilen kumandalar yüzlerce ağız tarafından ayrı ayrı tekrarlanıyordu. (ÖSH30) basamak basamak Su iner yokuşlardan, hep basamak basamak; Benimse alın yazım, yokuşlarda susamak. (NFKÇ398) başaşağı (et-) Birleşik fiilde. Dolu bir testi idim ben, Başaşağı ettiniz beni; (AMDŞ111) başıboş Günün bir çok saatlerinde dar sokaklarında başıboş dolaşır, eski Anadolu evlerini seyrederdim. (AHTBŞ5) Burada ansızın susup kamış Koyunları başıboş bırakmış. (AMDŞ108) Tarih, kutuplara kaçmış bir fener, Buz denizlerinde çakar başıboş. (NFKÇ424) başka başka15 Bulut da kokar, o da başka başka kokar. (YKYÖ8) Her anlatışta değişir, başka başka olurdu. (OKYK51) belli belirsiz aşklar belli belirsiz yükseliyor (HY/GYŞ279) bembeyaz Timur, bembeyaz kalakalmış. (MNSBBD160) (daha) beter Gözlerini daha beter süzdü. (ÖSH64) Daha beter kızdı. (OKYK27) beşer onar Beşer onar rast geldiği eşkıyalarla tek başına vuruşarak hepsini yere serdi. (ÖSH11) 15 Bu zarf, ilk örnekte doğrudan zarf tümleci olarak görevlendirilirken ikinci örnekte birleşik fiilde zarf olarak kullanılmıştır. bilmiş bilmiş Böyle bilmiş bilmiş bakacak. (SÇRA52) bir bir Gördüm yapraklarımın bir bir döküldüğünü Baharda yaşamanın bilmedim nedir tadı. (CST/GYŞ118) Ya, demek Güzel yıldızları çalmak gecelerden; Tanrısı onları bir bir söndürecek. (AMDŞ21) Dostlarım ev eşyamdı, bir bir gitti, diyorum. (NFKÇ144) birer birer Birer birer tahtın saçağını öpüp el bağladılar. (ÖSH85) Basamaklar birer birer esnerken, Kilitli kapının düşer perdesi. (NFKÇ211) Kızlar birer birer evlendiler. (SÇRA26) birer ikişer Ağaçlar soyunurken birer ikişer, Tam kalbinin üstüne bir yaprak düşer. (GS/GYŞ211) Martılar birer ikişer toplaşıyorlar. (HTYS9) bir güzel Yerlerdi de sonra bir güzel s.lardı şuraya. (YKYÖ17) bir tuhaf Herkes bu kendini bilmez kişinin başını cellada verecek diye beklerken o gurur yüklü padişah, bir tuhaf başını eğip cevap verdi. (MNSBBD81) boğuk boğuk Gezinir boğuk boğuk Bütün gece bu sesler.(AMDŞ109) Ölemez, çıldıramaz, Ağlarlar boğuk boğuk. (NFKÇ129) (çok) bol Giyitleri ona çok bol geliyordu. (YKYÖ16) bomboş Kendisi burada, bir kabuk gibi, yüreği, düşüncesi bambaşka bir yerde öyle bomboş dolaşıyordu, ortalıkta. (YKYÖ16) Tek tek kalktı eşyamız, ahşap ev bomboş kaldı; Güneş gözünü yumdu, has odamız loş kaldı... (NFKÇ462) Bomboş bakıyordu, küp gibi. (MNSBBD105) boynu bükük Benim oğlum gider de, babasının kanlısı bir avradın, babasının yatağına bir yabancıyı sokacak, sokan bir avradın yanında boynu bükük yaşar mı? (YKYÖ22) Boynu bükük cenazeyi bekledi. (MNSBBD12) Kaptan, bir kenarda boynu bükük dikilen Kaya Ali’yi de unutmadı. (OKYK25) boyunları eğik Dört bir yana kurtlar, kuşlar, cümle yaratılmışlar boyunları eğik düşmüş. (MNBBD158) buram buram Kaybolmuş sevdiklerimiz aşkına, Allah aşkına, gök, deniz aşkına Yağsın kar üstümüze buram buram... (AMDŞ55) Biz de varız diye buram buram kokuyorlar. (HTYS64) burcu burcu Mektup burcu burcu kokuyordu, lavanta kokuyordu, kolonya kokuyordu. (OKYK96) büklüm büklüm Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur, Sırtına Sakarya’nın Türk tarihi vurulur. (NFKÇ399) cakalı cakalı Tavukçu değil de Kaya Ali’nin inadına bir cıgara yaktı, dumanı halı, kilimlerle kaplı odanın beton tavanına cakalı cakalı üfledi. (OKYK56) cayil cayil (hlk) Konuşma karşımda cayil cayil!.. (OKYK10) cıv cıv cıv Duman çekildiği, Hasan kendine geldiği zaman Anavarza kayalıklarından kurşun sesleri geliyordu, cıv, cıv, cıv... uzayarak, yankılanarak. (YKYÖ12) cıvıl cıvıl Cıvıl cıvıl gülen, oynayan çocuklar ...... Tümünüzü içten gönülden sevdim. (ATŞ/GYŞ212) Okullu kızlar, cıvıl cıvıl, bizim sokağın ucundaki liselerine doğru geçmeye başladılar. (HTYS13) ciddi ciddi Nusaybinli İskender Bora’nın damadı kendini, bu işe atadığı gün işi ciddi ciddi devralmış, üç dört hafta sonra sığınak olarak ayrılmış bodrumda yer bulup bir duvar açtırmış ve mekânı iki misli büyütmüş. (HTYS48) coşkun coşkun Bizim yırlarımızı söyleyecek coşkun coşkun. (SÇRA15) çal kaşık (et-) Birleşik fiilde. Ekmeği doğradın da çal kaşık ettin mi, oooh! (OKYK18) (daha) çabuk Okşanan bitkiler neden daha çabuk gelişiyorlar? (HTYS86) çabuk çabuk Anası çabuk çabuk sandıktan aldıklarını bir bohçaya doldurdu, hemen yola düştüler. (YKYÖ36) çakmak çakmak(gözleri ç.ç. yan-) Birleşik fiilde Gözleri çakmak çakmak yanardı anlatırken... (SÇRA69) çârnâçâr Ağına düşmüşüm artık çârnâçâr, Ben ondan kaçamam, o benden kaçar. (BSE/GYŞ208) çepçevre Sar bizi, çepçevre sar, Rahmet rüzgârı etek!..(NFKÇ62) (daha bir) çevik Merdivenleri sanki daha bir çevik çıktı. (HTYS57) çığlık çığlık Peşinden çığlık çığlık, Çakallara bağralım, Ötelim baykuşlarla. (NFKÇ175) çın çın(kulakta ç.ç. öt-/çınla-) Birleşik fiilde İpek yolu, karanfiller, tarçınlar Zamandır, kulağımda çın çın çınlar. (FH/GYŞ190) Beni yâd edermiş gibi, bütün gün Ötün kulağımda, çın çın, geceler! (NFKÇ223) çırılçıplak Azap, saçlarıma ak, Yüzüme çizgi serdi, Ruhumu, çırılçıplak, Soyup çarmıha gerdi. (NFKÇ299) Üşürdünüz ah, çırılçıplak, Ölüm döşeğinde; önledim. (AMDŞ32) Öyle köksüz günlerin gelmiş bozkır çadırlarında çırılçıplak. (FHD/GYŞ130) çifter çifter Kumrular şu pencerenin pervazına acık evvel çifter çifter konmuyor gibi. (MKYİ12) çisil çisil Bu yağmur, yerde taş ve bende kemik, Dayandıkça çisil çisil yağacak. (NFKÇ298) Yitik gönüllerin yardımcısı olur Bulutumdan çisil çisil inen huzur.(AMDŞ120) çocuksu çocuksu Kaptan elinden tuttu, yüzüne çocuksu çocuksu bakarak, bir şeyler söylemesini, çamaşırları verdiği güzel Fatma’nın nasıl karşıladığını anlatmasını bekledi. (OKYK90) (çok çok) iyi Hasan kekeledi: “Çok çok iyi uyudum” dedi yüzü kıpkırmızı kesilip yanarak. (YKYÖ62) dal dal Dalgın duyuyor rüzgarın ahengini dal dal (YKBGYŞ8) dalga dalga Dalga dalga hücum edip pişmanlıklar Unutuşun o tunç kapısını zorlar. (AMDŞ36) Kal’anın burcunda çakar işaret; Millet, dalga dalga bayrağa gelir.(NFKÇ408) Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz, Dönün takım takım, kol kol dönünüz, Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz, Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51) damla damla Süzülüp akasya dallarında gün Erir damla damla ayaklarında. (AMDŞ20) Ölüm; gözbebeklerinde halkalanmış, ecel teri diz kapaklarında damla damla toplanmış. (MNBBD160) dan dan dan Sağa sola sallanıp dan dan dan çaldı çanlar; Durmadan çaldı çanlar, durmadan çaldı çanlar. (NFKÇ119) darmadağın Uçan tüy gibi bir vurulmuş güvercinden Darmadağın, hemen geceye akacaktı. (AMDŞ83) deli deli Kolan vurup salıncağında Bir aldanışın, deli deli Gülmektesiniz; sözüm ona Yaratıkların en güzeli! (AMDŞ98) Bobi o sıra bir kucak kirli çamaşırla deli deli gelmeseydi, Nedime’nin çenesi kolay kolay durmayacaktı. (OKYK87) deli derviş Dost dost diye deli derviş gezdiğim, Bir ağladığım, bir güleyazdığım, Adını dağa taşa kazıdığım, Benim bir tânem dost, gözümün nûru! (AMDŞ122) delik deşik (........) güzeli bir sancı gibi büyütüp şiiri bir bozgun gibi yaşamak ve doğuramamak yaralar seni de delik deşik (YP/GYŞ298) delik deşik (ol-) Birleşik fiilde O, dizüstü sürünerek her tarafı kılıçla, mızrakla delik deşik olup ölünceye kadar vuruştu. (ÖSH26) denk denk Denk denk bağlattı. (ÖSH46) derbeder Gün olur sürüyüp beni derbeder Bu ses rüzgârlara karışır gider. (AKT/GYŞ49) derin derin Toprak derin derin ürperdi. (AHTBŞ70) İçini derin derin çekti. (OKYK52) dik dik Aynalar bakmayın yüzüme dik dik;(NFKÇ269) Gözlerini kaldırıp, bir kimseye, dik dik bakmazdı. (MNSBBD104) Az ileriden dik dik bakıyordu. (OKYK32) diri diri Yeniçeriler, bir kurşunla yaralanan Zondi’yi diri diri yakalamaya çok çalıştılar. (ÖSH 26) diş diş Bir kurdum ki, sizi diş diş yerim Ve gezerim her gün elbisenizde... diz üstü O, diz üstü sürünerek her tarafı kılıçla, mızrakla delik deşik olup ölünceye kadar vuruştu. (ÖSH26) Denizlerden yüzüme vuran esinde Diz üstü Tanrı’ya dua ediyordum.(AMDŞ81) doğru dürüst ...iskemlelerinde doğru dürüst oturamıyorlardı. (OKYK20) dolu dizgin Dört yıl bu dağlarda kurtlara insan etinden ziyâfetler çekilmiş, ölüm her yana dolu dizgin saldırmış, seçmeden avlamıştı. (AHTBŞ26) Güneş, bulutlar içinde gizlice doğarken dolu dizgin Niş’e girdi. (ÖSH20) domur domur(ol-) Birleşik fiilde. Baykuş ıslanmış, büzülmüş, tüyleri domur domur olmuş, gittikçe gözleri pörtleyen...(YKYÖ55) dörtnal (git-) Birleşik fiilde. Bizimkine benzemez olan illerde Al bir at üstünde dörtnal gidiyordum. (AMDŞ81) Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak, Beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak! (NH/GYŞ62) duman duman Bırak çalsın saz! söz, bırak çağlasın! Ölüm mü, kalım mı aldırmaksızın... Açarken güller duman duman son kez. (AMDŞ153) Bir kayadan duman duman On iki metre atlayan Dağ kokusuyla yüklü su. (MSS/GYŞ107) düğüm düğüm Ve kimse bilmezdi o zamanlar Düğüm düğüm içinden geçenleri. (YBB/GYŞ284) dümdüz Kayalık aşağıdan, ovadan yukarı dümdüz yükseliyordu. (YKYÖ81) düşünceli düşünceli Birden efkârlanarak zarları fırlattı, kirli kasetini çıkardı, içi bit dolu başını düşünceli düşünceli kaşırken mırıldandı: (OKYK14) edepli edepli Ancak o zaman hâlâ edepli edepli kolumda çalmakta olan yeni saatimi fark edip gülümsedim. (HTYS70) eli boş (gel(me)-) Birleşik fiilde. Bobi de huyunu öğrendiği için sabahları eli boş gelmezdi. (OKYK103) el pençe divan [dur-] Birleşik fiilden eksiltilerek kullanılmıştır. Ben dizinde el pençe divan, Samanlık seyran. (OVK/GYŞ140) erkeksi erkeksi Yeter ki yanıbaşımda cıgara içsin, geceleri erkeksi erkeksi koksun yatakta. (OKYK105) fellik fellik Hızır İlyas, İskender, karanlık kuyularda Fellik fellik ararlar ölümsüzlük suyunu. (BA/GYŞ304) fıldır fıldır (başı f. f. dön-) Birleşik fiilde Gün ışıyıp da aşağısını görünce başı fıldır fıldır dönmeye başladı. (YKYÖ83) fısıl fısıl Hasan’ın başını kucağına çekti, konuşmaya başladı fısıl fısıl: ... (YKYÖ)86) gacır gucur Altımda gacır gucur, Kişner durur cansız at...(NFKÇ124) (benim gibi) garip Kimi benim gibi garip dolaşır. (SA/GYŞ107) gayri muntazam Gündüzbey şimâlinde sabahtan beri sebat eden ve dümdar olması muhtemel bulunan bir düşman müfrezesi sağ cenah grubunun taarruzuyla gayri muntazam çekiliyor. (AHTBŞ18) geniş geniş Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz, Dönün takım takım, kol kol dönünüz, Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz, Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51) gıcım gıcım (gıcıla-) (hlk) Birleşik fiilde. Uzun kavak gıcım gıcım gıcılar (BRE/GYŞ126) gıcır gıcır Bir pelür kağıt alınıp formika masa gıcır gıcır silinecektir. (MKYİ11) Çam kokulu tahtalar, gıcır gıcır silinmiş; (NFKÇ331) Dışarıda güçlü güneş bembeyaz karları gıcır gıcır parlatıyordu. (OKYK112) göz göz pusulanın dört yanını cıgarayla göz göz yakıp pantolonunun cebine soktu. (OKYK92) gül gül İlkbaharınla örülmede Gül gül ömrümün penceresi. (AMDŞ23) güldür güldür Eskiden taşarak güldür güldür akan bu su sonraları her şey gibi küskün akar olmuş... (SÇRA13) güm güm Çal davul çal, güm güm oynasın yürek, Üfle zurna üfle, uzun uzun çek, (AKT/GYŞ51) gürül gürül Gürül gürül akmaya başladı nur gözlerimizden (BRE/GYŞ127) (bu kadar) güzel Bitmiş veya tam diyebilceğimiz hiç bir eser bu toprağın macerasını bu kadar güzel hulasa edemez. (AHTBŞ8) (ne) güzel Kışın beyaz yakalıklı okul üniforması içinde saf birer yavrucuk görünmesini, yaz gelip de dar süveterler ve blucinler giyince, birden on yaş büyümüş bakışlarla küçük dişi pozları taslamasını ne güzel becerirler. (HTYS14) Köpekler de seni ne güzel yerlerdi. (YKYÖ17) (ondan..., bunlardan) habersiz Bunların yanında, bunlar ondan, o bunlardan habersiz bir de o yoksul deli yaşarmış. (MNBBD175) haldır haldır Kırmızı bir kan seli haldır haldır boşandı Anavarza kayalığından, önüne geleni alıp götüren, kayaların önüne katıp giden... (YKYÖ74) halka halka Gözlerim halka halka gördü bu uçan sesi. (NFKÇ119) Gör ki düşer düşmez bu delice aşka Aynalar da uçup kaçar halka halka. (AMDŞ137) harf harf Yaz derdimi, harf harf dağıt Baksana ne hâl olmuşum! (OA/GYŞ187) harıl harıl Başını önüne eğmiş Eskici Baba, harıl harıl çalışıyordu ve bir yandan da dükkâna zor sığmış iki üç kişiye yavaş, tatlı fakat içe işleyen bir sesle Horasan’ı, Horasan’dan gelen yolları; Anadolu’yu, Anadolu’nun Rumeli’ne uzanacak parmaklarını anlatıyordu. (MNSBBD21) hayâl meyâl Gidiş o gidiş... ve kim bilir kaç yıl Bu göç, fakiri, zengini el ele Usulca... ve artık hiç... Hayâl meyâl Görünmüyorlar bulutlarda bile... (AMDŞ150) hayran hayran Dalacağım kendimin hayran hayran seyrine, (NFKÇ121) hemhâl Bu süzme insan o kadar bu musikiyle hemhâl yaşamıştı ki, hâlim yüzü, Hüseynî’den henüz kanatlanmış bir nağmeye benzerdi. (AHTBŞ60) hercümerc (ol-) Birleşik fiilde. Hayâlimden geçerken şimdi; fikrim hercümerc oldu, Selâhaddin-i Eyyûbîlerin, Fatihlerin yurdu. (MAE/GYŞ4) (daha) hızlı Siyah bulutlar daha hızlı geçiyor, tanyeri morlaşıyor, çiftliğin yanından akan küçük bir derenin hüzünlü ve hafif şırıltısı işitiliyordu. (ÖSH18) hızlı hızlı Hiçbir tehlike karşısında intizamını bozmayan kalbi şimdi hızlı hızlı çarpıyordu. (ÖSH16) homur homur (homurdan-) Birleşik fiilde Düşmanları homur homur homurdandı. (MNSBBD39) hortlak hortlak Şimdi şu anda Esme eceliyle ölse, artık Halil kıyamete kadar hortlak hortlak sürünür, hem dünya cehenneminde, hem de Allah cehenneminde. (YKYÖ65) horul horul Yüklüklerde haminnemin devleri ve cinleri Gece gündüz demez uyurlar horul horul (BA/GYŞ303) ılgım ılgım Yarın sevişeceğiz Gelincikler ılgım ılgım büyüyecek Ve bitecek gece yalnızlığı güvercinlerin (TSH/GYŞ258) ılgıt ılgıt Kekikler açtı açacaklar, güneşte ağır kokuları ılgıt ılgıt esiyor. (YKYÖ7) Bağrım açıp ılgıt ılgıt Esen serin rüzgârlarına İlk önce kıyılarından Denizi seyretmişim. (CK/GYŞ168) ıslak ıslak Islak ıslak teknede oturan deminki kız aksi bir şey söylemiş olmalı ki, oğlanlardan biri kayanın kenarına tırmandı, ona bir şamar şaklattı. (HTYS22) için için Yüzlerinde bütün Türkistan’ın sessizliği için için kanıyordu; şimdi kabarıp taşacaktı sanki...(MNSBBD16) iğri iğri Mona Roza, bugün bende bir hâl var, Yağmur iğri iğri düşer toprağa, Ulur aya karşı kirli çakallar... (SK/GYŞ271) iki büklüm Şimdi git, mahkemede hesap ver, iki büklüm; (NFKÇ331) Kubbe vezirleri bile huzurunda iki büklüm dururlardı. (ÖSH62) ikişer ikişer Silahları alınan düşman ikişer ikişer bağlanıyor, takım takım ordugahın arkasına götürülüyordu. (ÖSH32) iplik iplik Kedim, ayak ucuma büzülmüş, uyumakta; İplik iplik sarıyor sükûtu bir yumakta, Hırıl hırıl Hırıl hırıl... (NFKÇ301) Dağlara, denizlere, ovalara uzansaydık yağarak iplik iplik. (AMDŞ54) Önde yapayalnız dursan bile şimdilik, Yollar seni bir sabah saracak iplik iplik, (CKS/GYŞ84) iri iri Çoban, gözleri iri iri açılmış, farkında olmadan kumlara oturup avuçlarını sımsıkı yapıştırmış hayretle dervişlere bakıyordu. (MNSBBD113) Cezaevinin her günkü uğultusu içinde Berbat’la İzmirli’nin çekişen sesleri iri iri yükseliyordu. (OKYK8) (en) iyi Bu da en iyi ne ile olur? (HTYS44) iyi kötü Tersoya düşüp ‘yek ekmeğe muhtaç’ olmaktansa, aldıklarıyla yetinir, iyi kötü, geçinip giderdi. (OKYK75) kaba kaba Etli, kocaman ayaklarıyla koğuş betonunu kaba kaba çiğneyerek Kaya Ali’nin yanına gitti. (OKYK9) kafile kafile Gönlümüzden esen bir uygun rüzgârla Açılır engine kafile kafile Vurup alnımıza serin gölgesini, Ağustos böcekli yaza dalgasını Bulutlar.(AMDŞ110) kalbur kalbur Eliyorum! Akıl sormaya mecbur; Gökleri kalbur kalbur Eliyorum! (NFKÇ133) kan ter Tutmaz elim, topal ayağım uğru, Amansız kara bahtımdan ötürü Kan ter dolandığım yollar gölgesi. (AMDŞ122) kapkara Ay ışığında, taşın düştüğü boşluk kapkara kalmış sadece. (MNSBBD176) karma karış Yürüyor karma karış düşünüyordu. (YKYÖ24) karman çorman (ol) Birleşik fiilde. Yöresinde dünya, kayalıklar, otlar, arılar, kelebekler, kurumuş çiçekler karman çorman olmuş dönüyordu. (YKYÖ83) kaskatı Cenaze, kaskatı donmuş. (MNSBBD12) Koca beden kaskatı kesilmişti. (OKYK111) Tut ki şâirsin, duramazsın kaskatı; İmdada çağırır sevdiğin sanatı, Bildiğin şiirleri belki yüz kerre (GS/GYŞ211) kavga dövüş Kavga dövüş saldırırlardı. (SÇRA27) kesik kesik Hoca kesik kesik yürüyordu (HY/GYŞ279) keyifli keyifli Kapak keyifli keyifli hoplamaya başlayınca Berbat: -İndir! dedi. (OKYK44) kıpkırmızı ((yüzü) k. kesil-) Birleşik fiilde. Ayşe kıpkırmızı kesildi. (OKYK87) Hasan kekeledi: “Çok çok iyi uyudum” dedi yüzü kıpkırmızı kesilip yanarak. (YKYÖ62) kırgın kırgın Tavukçu kırgın kırgın tekrarladı: (OKYK38) Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza: (SK/GYŞ273) kırış kırış Yenilmez yüzü ilk defa gölgelenmiş, dik alnı ilk defa kırış kırış kırışmıştı. (MNSBBD39) kıs kıs Topal kıs kıs gülüyordu karşıdan bize. (AMDŞ160) kıvrım kıvrım İnsan bu, su misali, kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. (NFKÇ398) ...çocukları bir onulmaz hastalığın kıvranırlardı...(MNSBBD14) elinde kıvrım kıvrım kimsiz kimsesiz Netmiş de o canavarların arasında anasını öyle kimsiz kimsesiz bırakmıştı, olacak iş miydi. (YKYÖ63) kocaman kocaman Babasının bir yılan, kocaman , çıngıraklı bir yılan donuna girdiğini de söylemiş olacak ki, köylüleri gözlerinin kocaman kocaman açıldığını anımsıyor. (YKYÖ61) kol kol Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz, Dönün takım takım, kol kol dönünüz, Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz, Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51) kolay kolay Fakat, hayır Ankara bu cinsten tarihi bir hülyaya kolay kolay imkan vermiyor. (AHTBŞ17) Bir insan, gören ve duyan insanların içinde herhangi bir insan, dilsiz ve sağır olmadan böyle bir mihnete kolay kolay katlanamazdı. (MNSBBD15) Bobi o sıra bir kucak kirli çamaşırla deli deli gelmeseydi, Nedime’nin çenesi kolay kolay durmayacaktı. (OKYK87) korkulu Ve her şeye baskın bir gece, korkulu Bir Kervankıran’ın altında ilerler. (AMDŞ105) korkunç korkunç Sular ürperdi, eşya ürperdi, tunç ürperdi; Çanlar, kocaman çanlar, korkunç korkunç ürperdi. (NFKÇ119) koşar adım Sırtımı uykuda dürtüyor bir el; Fırla yatağından koşar adım gel! (daha) koyu Etrafında parlayan, uçuşan yüzünü okşayan samanın altın parıltısı içinde kumral saçları daha koyu görünüyordu. (AHTBŞ64) kötü kötü (söylet-) Birleşik fiilde. -Doğruysa... ulan şimdi kötü kötü söyletecen beni... (OKYK54) kucak kucak Yeniçeriler, sipahiler, azaplar bu silahları kucak kucak toplayıp tümseğin arkasına taşıdılar. (ÖSH46) küme küme Kırlangıçlar da birkaç gün küme küme, evlerin kapılarında dolandılar. (YKYÖ69) lapa lapa aşk uzakta uluyor, yalnızlık lapa lapa yığılıyor kapıma... âh, kendini kürerken (HY/GYŞ280) Kar savruluyordu lapa lapa. (OKYK78) lık lık lık Bir şey boşalıyor lık lık lık, kadında sıcak Bir kan gibi ta derine. (AMDŞ34) lokma lokma (et-) Birleşik fiilde. - Parçalasınlar kız, etimi lokma lokma etsinler... (OKYK85) miskin miskin Üç gündür kirli renginden korkup tadamadıkları suları kana kana içince canlanan silahsız düşmanlar, önlerinde yayan kumandanları, gözleri yerlerde dalkılıç sipahilerin şakaları arasından, dar kapıdan ikişer ikişer çıkarak, geldikleri tarafa doğru miskin miskin gittiler. (ÖSH48) melül mahzun Elbet garip olur garip kişinin yavuklusu; Büker de boyuncağzını kor gider melül mahzun... (AMDŞ124) nakış nakış Oyar mermer sütunlara nakış nakış yüreğimi; Gelen gider, giden görmez, budur benim üzgünlüğüm. (OT/GYŞ227) nasıl nasıl nasıl “Fıkara bir kımık sabi çocuk, nasıl nasıl nasıl öldürsün anasını.” (YKYÖ65) ne türlü Bir anlık emânetle ne türlü övünelim; Gel, rahmet kapısında ağlaşıp dövünelim!.. (NFKÇ57) nokta nokta Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş, Mevsimden mevsime girdim böylece. (NFKÇ18) nöbet nöbet Zina şöleninde beynin nöbet nöbet Cehennem halayı çeken bir iskelet. (AMDŞ90) oda oda Renk renk hâtıralarım oda oda silindi; Anne kokan bir Türkçe’m vardı, o da silindi. (NFKÇ373) oluk oluk Bu gözler günler, haftalar, aylar, yıllar geçtikçe sönükleşmiş, gergin yüz oluk oluk kırışmıştı. (OKYK20) ordu ordu Gökyüzü, masmavi açmış, elenmedeydi Başıma yıldız yıldız... ve eğlenmedeydi Doğa; gelip gelip üstüme ordu ordu. (AMDŞ158) öbek öbek Gene kırlangıçlar öbek öbek evlerinin kapılarında uçmaya başladılar. (YKYÖ69) (biraz) öfkeli “Ne de cırtlak zili varmış” dedi, biraz öfkeli. (HTYS76) (pek) ölgün Akmayan yaşlarla sıcacık yüzün; Yavrum bugün seni pek ölgün gördüm. (NFKÇ273) ölü ölü Ölünün ölü gözleri dün geceki gibi şaşkınlıkla açılmış öyle ölü ölü bakıp duruyordu. (YKYÖ12) öyle bir Kaptan başını sallarken Berbat öyle bir baktı ki, Kaya Ali fırladı. (OKYK32) Baharda portakal çiçekleri öyle bir kokarmış ki kokularından insan sarhoş olurmuş. (YKYÖ94) paldır küldür Bu sallanış ve o yekiniş esnasında dağ, paldır küldür eteğe, Timurlenk’in bulunduğu düzlüğe doğru kayıp inmeğe başlamış. (MNSBBD160) panjur panjur Sustu “Paramos”un mazgallarından Şehre panjur panjur dökülen arya... (BSE/GYŞ206) parasız pulsuz Onlar seni parasız pulsuz komazlar. (SÇRA60) parça parça Gözlerindeki gurur parça parça dökülüyordu. (MNSBBD82) Delicene esen poyraz yalımları parça parça koparıp alıp götürüyordu, köyün üstüne. (YKYÖ70) Bir dakika evvelki galiplerin bu acıklı bu şaşkın sükutuna parça parça cevap verir gibi Barhan Bey, fasılalı narasına devam etti. (ÖSH44) paytak paytak Kaplumbağa paytak paytak yürümeye başladı. (HTYS28) pekâlâ Çıkarmaya gelmiyor, kolumda olunca pekâlâ işliyor. (HTYS81) perde perde Nal sesleri sönüyor perde perde, Atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde! (NH/GYŞ62) Toz olmuş asırları hatırlatan yasını, Akşam burada dağıtır perde perde rüzgâra, (YNN/GYŞ87) pır pır Yeşilırmak’ı pır pır ışıldatmış. (MNSBBD176) Dergahta akça-kanat güvercinler Gönül mihrabına pır pır konası. (FH/GYŞ191) pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının (Aİ/GYŞ203) pırıl pırıl Büyük anneannemin masallarıyla, Kerem’den, Yunus’tan okuduğu beyitlerle, bana öğretmeye çalıştığı yıldız adlarıyla muhayyilemde büyülü hâtırası hâlâ pırıl pırıl tutuşur. (AHTBŞ21) pür-neşe Otobüs şimdi sahil boyunda altı yolcusuyla pür-neşe uçuyordu. (HTYS38) rahat rahat İç eyaletlerden çok uzaklardaki bu garip kalecik mutlaka “Kızılelma” yı alacak olan büyük ordunun gelmesini artık, birkaç yıl daha rahat rahat bekleyebilecekti. (ÖSH48) Onun da böyle yatağı, yorganı, yastığı olsa, o da yorganına sıcak sıcak bürünse, öğleye kadar rahat rahat uyusa... (OKYK61) renk renk Eski ve yırtık mestlerin, çediklerin, çizmelerin ve çarıkların deri kokan ağır ve nemli havasında, kapısının önünde yetiştirdiği lâlelerin ateş kırmızısını, kadife yeşilini ve şehit kanı alını, su beyazını renk renk toplayıp bir gönül cenneti kurmuştu. (MNSBBD80) rüzgar rüzgar Güler yüzlü insanlardan çırılçıplak açlara Rüzgar rüzgar giden sevgi bendendir. (CI/GYŞ160) salkım saçak Sekreter Selma hole girince sarı saçlarını bluzunun içinden dışarı çıkarıp, salkım saçak dışarı salıverdi. (HTYS48) sapsarı Ayağı öpülmeyen şah gazabından sapsarı kesildi. (ÖSH68) sarı sarı Önce yeşil yeşil bak tohum Sonra sarı sarı gülüver! (MCA/GYŞ146) sarmaş dolaş Kalede ve onun eteğine serpilmiş mahallelerde Türk velileri Roma ve Bizans taşlarıyla sarmaş dolaş yatarlar. (AHTBŞ7) Akan suda kuş gibi gemilerle, Eski evler ve tenha sokaklarla, Şarkı gibilerle, düş gibilerle Sarmaş dolaş ... Olmaz gibi bir dünya. (AMDŞ148) serin serin Enginlerden bir rüzgar esmez mi serin serin Pul pul ürperişler geçer içimden. (ZÖD/GYŞ68) (daha) sevecen Herkese olduğu gibi saatlere de daha sevecen davranır. (HTYS82) sıcak sıcak Şöyle etli bir yimek yap da sıcak sıcak yi gayri... (OKYK19) Sıcak sıcak tüten yağlı suyunda et parçalarının yüzdüğü bir tencere kuru fasulye! (OKYK34) Bir şarkı sıcak sıcak yayılır ansızın (GA/GYŞ275) (daha) sıkı Düvenin üstünde hiç kimseye bakmadan dimdik duruyor, rüzgâr çarptıkça vücuduna daha sıkı sarılan yırtık entarisinin içinde küçük, ölçülü vücudu, bir midye kabuğunun düzgün inhisasiyle, birkaç sene sonra gelişecek kadınlığının bütün güzelliklerini müjdeliyordu. (AHTBŞ64) sıkı sıkı Ayrıca da çok dikkatli olmasını sıkı sıkı anlatır. (AHTBŞ40) sımsıkı Çoban, gözleri iri iri açılmış, farkında olmadan kumlara oturup avuçlarını sımsıkı yapıştırmış hayretle dervişlere bakıyordu. (MNSBBD113) İniyor Ağrı’nın başına boz bulutlar; Kapını sımsıkı kapa, gir de içeri. (AMDŞ94) Hayata sımsıkı sarıldığımızda İstesek de istemesek de Saatler ansızın duracak Biliyorum. (Tİ/GYŞ291) sıra sıra Yorulur karşısında duranlar sıra sıra. (MSS/GYŞ110) Meydana dolmuş millet Sıra sıra oturmuş. Ah genç kız kalbi, Sıralara bakar elbet. (BN/GYŞ154) sırtüstü Arkaya, toprağın üstüne düştü, sırtüstü serildi kayalıkların arasına. (YKYÖ84) simsiyah Üstüme camlarını, hep simsiyah, dikiyor; Gözüne mil çekilmiş bir âmâ gibi evler. (NFKÇ155) sinirli sinirli Bir o, bir öteki atıyor, ne gelirse sinirli sinirli söyleniyorlardı. (OKYK7) Çıktı, sinirli sinirli söylendi. (HTYS21) sipsivri Sonra bu iş için hazırladığı küçük kartonlardan birine yarın yapacağı işleri önem sırasına göre madde madde flamasterle yazar, ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri yontar, bir hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen göstererek aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61) soğuk soğuk Nicedir hep aynı mekanda ihtiyarlayan gövdesi soğuk soğuk terledi. (SÇRA47) Dışarıda güçlü şubat fırtınası aysız, yıldızsız karanlıkları soğuk soğuk döverken, 72’nci Koğuşun tahtakurusu ezilmekten kan içinde kalmış duvarları, mangaldaki kömür ateşinin marsık kokulu sıcağıyla yavaş yavaş ısınıyordu. (OKYK40) solgun solgun Öyle solgun solgun dolanıyordu. (SÇRA51) sopsoğuk16 İlaç yarım, şişede, Koltuk mahzun, köşede, Ev halkı telâşede, Ölü yerde, sopsoğuk... (NFKÇ129) sulu sulu Koğuş betonuna sulu sulu tükürdükten sonra: -Ver parayı! dedi. (OKYK34) süzgün süzgün Rüzgârların ardından, Baktım da süzgün süzgün, Kurşun yükünü gönlün, Tüy gibi hafiflettim, Denize hicret ettim... (NFKÇ222) şakır şakır Herkes önüne bakıyor ve şakır şakır yağmur yağıyordu. (ÖSH9) şanlı şanlı Kırılır da bir gün bütün dişliler, Döner şanlı şanlı çarkımız bizim. (NFKÇ412) 16 Eksiltili kullanımdan dolayı Yüklem yerine geçmiştir. şıkır şıkır Hayır, Deli, şıkır şıkır atını kaşağılıyor, keyifli bir türkü söylüyordu. (ÖSH81) şöyle bir İçlerinden biri arada koğuştan içeri şöyle bir dalıyor, çevresine şöyle bir bakıyor, aradığını bulamamış gibi, tekrar çıkıp gidiyordu. (OKYK8) Sabahleyin çayla doldurdum, şöyle bir önüme koydum, bir kendimi düşündüm, bir ona baktım: nispetsiz. (AHTBŞ40) Muhsin Çelebi tahtın önünden çekilince şöyle bir etrafına baktı. (ÖSH68) tabaka tabaka Bulutlar tabaka tabaka dursun, (AMDŞ42) takım takım Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz, Dönün takım takım, kol kol dönünüz, Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz, Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51) Silahları alınan düşman ikişer ikişer bağlanıyor, takım takım ordugahın arkasına götürülüyordu. (ÖSH32) takır takır Bir çift hacı leylek bacada takır takır... (BA/GYŞ303) tamtakır17 Ne âfâk isterim sensiz, Ne enfüs, tamtakır hepsi! (MAE/GYŞ6) taş taş Ne heybettir ki: Vahdet-gâhı dinin devrilip, taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş! (MAE/GYŞ4) 17 Eksiltili kullanımdan dolayı yüklem yerine geçmiştir. (daha) tatlı -İnsan rüyada karıyla daha tatlı yatıyor. (OKYK93) tatlı tatlı Cıgaralar yakılmış, tatlı tatlı tüttürülüyordu. (OKYK43) tek tek Hep ayrılık; isteğe erince istek ölür, Bir anda ölseler de insanlar tek tek ölür... (NFKÇ240) teker teker Arkadaşımla teker teker etraftaki dağları küçük tepeleri ve şurada burada birdenbire sıcakta bir tas serin su vehmiyle bozkırın ortasında yemyeşil bir gölge yapan küçük köyleri sayıyoruz. (AHTBŞ17) En küçüğünden en büyüğüne –en önemlisinden en önemsizine kadarher işçisiyle teker teker ilgilenirmiş. (MNBBD77) tekme tokat (yerlerde t.t. yuvarlan-) Birleşik fiilde. O zaman ana avrat, din iman sövülerek tekme tokat yerlerde yuvarlanır, kafa yarılır, göz şişer. (OKYK23) (büsbütün) telaşlı Kaya Ali, büsbütün telaşlı tekrar geldi. (OKYK11) telaşlı telaşlı Sonra geç kalmış gibi [ceketini] çıkarırken telaşlı telaşlı konuştu. (OKYK109) telli duvaklı Evcilik oynardın telli duvaklı Ben uzaktan seyrederdim, meraklı (OŞG/GYŞ67) ters mers (ol-) Birleşik fiilde. Ona bakarsan Süleyman Bey, Necip Ağa, Yüzbaşı Kerim ters mers olmuşlar! (OKYK67) ters ters Ne ters ters bakıyorsun? (OKYK49) tespih tespih Yıldızları tespih tesbih çeker de, Namazda arka saf hizasındalar. (NFKÇ388) tıkır tıkır Tıkır tıkır işliyordu. (HTYS73) tıkış tıkış Belki muhasebe evrakının tıkış tıkış kapatıldığı dolap bile ayaklanmıştır. (MKYİ11) tıklım tıklım Tıklım tıklım [dol-] (OKYK78) tıngır mıngır Anası tek başına kendi evlerinden kocaman bir sandığı tıngır mıngır merdivenlerden aşağıya indiriyordu. (YKYÖ70) Çayını tıngır mıngır karıştırmaya başladı. (OKYK45) tıpır tıpır Bir sırrı sürüklüyor, terlikler tıpır tıpır, İzbe sofalarında, izbe sofalarında. (NFKÇ159) Durmadan yağan yağmurun sayısız ve asabî damlaları tıpır tıpır çadırın üstüne düşüyor, ordugâhın müphem uğultusu içinde sanki hayalî bir akının uzak ve muntazam ayak seslerini duyuyordu. (ÖSH14) tir tir ( titre-) Birleşik fiilde. Bu, bu, bu anadır. Bu ana nasıl ölmesin oğlunun kemikleri mezarında tir tir titrer, zangır zangır ederken. (YKYÖ44) Muhsin Çelebi kaba Türkçe nutkunu bağırdıkça Fârisî bilmeyen şah kızarıyor, sararıyor, morarıyor, elinde heyecandan açamadığı nâme tir tir titriyordu. (ÖSH69) top top Mavi kocaman kelebekler, top top gelip çalıya konuyorlardı. (YKYÖ31) toz toz Soğuyan ağrılarımda donup sertleşen lav: Bir bulut ordusu, düşüp toz toz Çarpar yürek yürek Açık denizlerde binlerce volkanik ada. (OT/GYŞ228) tuhaf tuhaf Uyu da turnalar gelsin rüyana, Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar: Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona. (SK/GYŞ272) ... türlü İnsan, Yaşar, üç türlü şu dünyada: (OSO/GYŞ34) başka türlü Ama şimdi başka türlü düşünüyorum. (MNBBD191) uğrun uğrun. Dalgalanacak bu gövdeler gökyüzünde, Kurtlaşacak kalbe bir kez girmiş üzüntü Uğrun uğrun. Ölenlerse güçlü... sanki sağ. (AMDŞ160) upuzun Yolcular, uzanın yere upuzun; Dayayın taşlara başlarınızı! (NFKÇ123) Yerde upuzun yatan meydancısına uzun uzun baktıktan sonra Berbat’a döndü. (OKYK50) usul usul Doğuya, Kozan’a doğru bir süre usul usul sürdü...(YKYÖ56) Yatağın içinde usul usul tespih çekiyordu. (SÇRA66) Ve kururken gözyaşları Gürültüsüz bir platini Usul usul indirir Cellâdının damarlarına. (CS/GYŞ263) uykulu uykulu Akları kıpkırmızı gözleriyle koğuşa uykulu uykulu baktı, sebepsiz güldü. (OKYK61) (ne) uysal (Yeni yollarını mı düşünmede Bu ayaklar?.. son durağına kadar Ne uysal yürümüştür, bu ayaklar!) (AMDŞ140) üçer beşer Kısım kapılarının açıldığı meydan yerini, kirli beton merdivenleri, üçer beşer volta vurulan yarı karanlık dehlizleri geçip 72’nci Koğuştan içeri girdiler. (OKYK19) üçer üçer Mazgallardan sızan hafif bir ziyayla aydınlanmış, dar merdivenleri üçer üçer atladı. (ÖSH38) üfül üfül Rüzgârda üfül üfül albenisiyle...(SÇRA15) sallanıp duracak şanlı geçmişin ürkek ürkek Ürkek ürkek dolaşıyordu evin içinde. (YKYÖ34) Ulur aya karşı kirli çakallar, Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa. (SK/GYŞ271) vıcır vıcır (uçuş-) Kırlangıçlar köyün içine doluşmuşlar, kapıların üstünde vıcır vıcır, yürek paralayan bir çığlıkla, telaşlı, acılı uçuşuyorlar(...)(YKYÖ69) yalınayak/yalnayak Bu kabına sığmaz genç gelin ikide bir yalın ayak çıkar gelir, sofanın bir kıyısına yahut merdiven başına öksüz gözlerle oturuverirdi. (SÇRA69) Toprağın, koşacağım, üzerinde yalnayak; (NFKÇ121) yalınkılıç Deli Mehmet yalınkılıç karşısına dikildi. (ÖSH77) yan yan Kaya Ali bu bakışı gördü, ne demek istediğini anlayarak sinirlendi, Berbat’a yan yan bakarak usullacık: -(.....) dedi. (OKYK51) (öyle) yanık yanık Öyle Yanık yanık çalıyor ki...(SÇRA70) yapyalnız/yapayalnız Bahtını yaşamakta bir masalın, İşte yapyalnız üstünde bir salın; Çekil, günah yazan melek!.. uyumuş. (AMDŞ47) Yine yapayalnız her günkü gittiği yere doğru kaybolacaktı. (ÖSH28) Önde yapayalnız dursan bile şimdilik, Yollar seni bir sabah saracak iplik iplik, (CKS/GYŞ84) yaprak yaprak Kiremitleri yaprak yaprak alan bir rüzgar, Ağzımdan haykıracak, uzun, gizli, çapraşık...(NFKÇ121) Açılan bir gülsün sen yaprak yaprak, Ben aşkımla bahar getirdim sana; (AMDŞ18) yavaş yavaş İşte Ankara kalesi muhayyilemde dâima ömrümün en güneşli saatine böyle yavaş yavaş çıkan büyük adamla birleşmiştir. (AHTBŞ4) Kuru Kadı, uzakta, kara yerin üstünde daha kara bir leke gibi yavaş yavaş ilerleyen düşman alayına dikkatle baktı. (ÖSH75) yersiz yurtsuz (kal-) Birleşik fiilde. Bu dünyadaki gibi yersiz yurtsuz kalsaydım halim nice olurdu benim? (MNSBBD51) yer yer Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati, Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan. (YKKGK9) yersiz yurtsuz (kal-) Birleşik fiilde. Bu dünyadaki gibi yersiz yurtsuz kalsaydım hâlim nice olurdu benim? (MNSBBD51) yeşil yeşil Önce yeşil yeşil bak tohum Sonra sarı sarı gülüver! (MCA/GYŞ146) yığın yığın Toplanırken göklerde bulutlar yığın yığın Hırçın bir fırtınayı düşünüyordu deniz. (AMA/GYŞ23) yıldız yıldız Elindeyse yıldız yıldız hecele! (NFKÇ112) Gökyüzü, masmavi açmış, elenmedeydi Başıma yıldız yıldız... ve eğlenmedeydi Doğa; gelip gelip üstüme ordu ordu. (AMDŞ158) yol yol Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz, Dönün takım takım, kol kol dönünüz, Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz, Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51) yorgun argın O nemli toprağa, Ana çöker yorgun argın. (BN/GYŞ155) yön yön Yön yön sarılmışım ne yana baksam; Sarılan olur da saran olmaz mı? (NFKÇ24) - Yumruk yumruk düğümlenirdi. (OKYK31) yudum yudum Kırk elli dakika da sürse, bu krallığımın her ânını yudum yudum tadarım. (HTYS8) yürek yürek Soğuyan ağrılarımda donup sertleşen lav: Bir bulut ordusu, düşüp toz toz Çarpar yürek yürek Açık denizlerde binlerce volkanik ada. (OT/GYŞ228) yüzükoyun Kaya ali hâlâ yerde, yüzükoyun yatıyordu. (OKYK50) Bütün umutlarından o gün bir anda soyun, Sonra kendi kendini atıver yüzükoyun, Gömül bir deniz gibi yumuşak şiltelere. (CKS/GYŞ84) zangır zangır (et-) Birleşik fiilde. Bu, bu, bu anadır. Bu ana nasıl ölmesin oğlunun kemikleri mezarında tir tir titrer, zangır zangır ederken. (YKYÖ44) zerre zerre Dudaklarım büküldü bıkmış gibi canımdan, Çekildi zerre zerre damarlarımdaki kan... (ŞNB/GYŞ21) (çok) zor (ol-) Birleşik fiilde Bir keresinde asılı kalmıştı da kayada, nasılsa kurtulmuştu ama, kurtulması çok zor olmuştu. (YKYÖ7) ac.Cümlecikten oluşan yalın niteleme zarfları Adadan inen ilk vapur güneşin ışınlarını sağ bordasına almış geliyor.(HTYS18) Bizimkiler ışığa gem vurur da binerler; Yerden göğe çıkmazlar, gökten yere inerler... (NFKÇ411) Tavus tüyünden yelpaze, kulağını dikmiş onu dinliyor, yumuşak gövdesini kadının avuçlarında dinlendiriyordu. (SÇRA57) Mavi gözlü, ufak tefek Boşnak Ali küçük bir duraklamadan sonra zarları salladı salladı attı. (OKYK56) Bahçemde süzülür giderdi bahar Sabahının fecri vururken cama. (AMDŞ19) Askerler, zabitlerin emriyle oldukları yerlerde bağdaş kurmuş bekliyorlar, gürültü ediyorlardı. (ÖSH 30) Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH 17) bağır çağır Ama havalar ısınmaz mı, Nizamettin Bolayır onu bağır çağır karyolası ile sürükleyip yanı başına getirir. (HTYS31) donmuş Bir dahaki zemherilerde bir sabah gardiyanlar Berbat’la Kaya Ali’yi donmuş buldular. (OKYK110) ne ediyor ediyor Hasan ne ediyor ediyor, her gün beş on tane kırlangıcı yakalıyor, bir ipe geriyor, böyle uçuruyor, akşam olunca da kırlangıçları, her zaman değil, ipe bağlı olaraktan göğe salıveriyordu. (YKYÖ10) oralı (değil) (hlk) Bobi de bunu sezdiği halde aldırmadı, oralı değil davrandı ilkin. (OKYK90) b.Türemiş niteleme zarfları Niteleme zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /-(y)A/ (...../-(y)A/) /+(n/y)A göre/ /-(y)ArAk/ /-(y)ArAktAn/ (hlk) /-(y)AsIyA/ /+(n)CA/ /+(n)CacIk/ /+CAnA/(hlk) /+CAsInA/ /+(n)DA /+(n)DAn/ /-DIğIncA/ /-DıkçA/ /-DıktA/ diye /+(y)en/ (Ar.) -ek</-(y)ArAk/ (tıpkı....) gibi /-(y)I/ (.../-(y)I/ /-(mAksIz)+(y)In/ /-(y)IncA/ /-(y)Ip/ ile /-ken/ /+(y)lA/ /+(y)lAcIk/ (hlk) +lan (hlk) /-mAdAn/ /-mAklA/ /-mAk üzere/ /-sA+/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + - + + + + + + + + + + + + + + + + + + ba.Kelimeden türemiş niteleme zarfları /+(n/y)A/ boşa Beyhude dolandım; boşa yoruldum (AVŞ/GYŞ16) /-(y)A/18 Dost dost diye deli derviş gezdiğim, Bir ağladığım, bir güleyazdığım, Adını dağa taşa kazıdığım, Benim bir tânem dost, gözümün nûru! (AMDŞ122) Kaya Ali’yle ötekiler çayı demliğe, cezveyi ateşe süredursunlar, başlıyorlardı fısıltıyla hararetli hararetli konuşmaya: (OKYK100) nöbetleşe Bardaklardan üçüncüsünü de Kaya Ali aldığından, geriye kalan iki bardakla ötekiler nöbetleşe yudumlayacaklardı. (OKYK45) ortaklaşa Bu oda yalnız Bobi’nin değil, cezaevi kaleminde, ya da öteki gardiyanların yardımcılığında çalıştırılan mahpus meydancıların ortaklaşa kullandıkları, daracık, rutubet kokan bir odaydı. (OKYK89) /-(y)ArAktAn/ (hlk) Ve kalp ağlayaraktan, Çekilir geri geri, Terk eder bu mahşeri.(NFKÇ222) 18 Genellikle birleşik fiillerde ve kalıplaşmış diye edatında kullanılmaktadır. /-AsIyA/ gülesiye ölesiye Çiçek verdi gülesiye Şiir verdi, kıyasıya Yaşaması ölesiye (CI/GYŞ160) /+(n)CA/ açıkça Bu kayalar met ve cezire göre ya gözden kaybolurlar, ya açıkça ortaya çıkarlar. (HTYS10) ağırlığınca Karanlık durur mu, çökecek özlemlerime ağırlığınca. (KAE/GYŞ253) çapkınca Ağlasam, çapkınca karşıma geçer Güldürür, sallanı sallanı kâfir... (BSE/GYŞ208) çılgınca Dinle çılgınca öten bülbülleri; Sorma niçin düştüğünü bu derde. (CST/GYŞ120) Alayın arkasından, çılgınca haykırarak (......... ilerle-) (EBK/GYŞ41) derince Düşünülürse derince Irak görünür görünce Yol bir dakka miktarınca Gidiyorum gündüz gece. (AVŞ/GYŞ19) dilsizce “Zehirle pişmiş aşı yemeye kimler gelir?” Dilsizce, yalnız Allah demeye kimler gelir? (NFKÇ40) gizlice Güneş, bulutlar içinde gizlice doğarken dolu dizgin Niş’e girdi. (ÖSH20) Dudağımı gizlice çekerek dudağına, Akşam gibi düşecek vagon basamağına Garda beyaz, dumandan bir kadının bedeni. (SES/GYŞ82) İhtiraslar bekleyen kimsesiz gönülleri Gizlice sıkıyordu kızgın demirden eller. (AMA/GYŞ23) gönülce Hıdrellez de gönülce okunası. (FH/GYŞ191) güzelce Sonra hamama gider, güzelce yıkanır, yeni çamaşır, yeni üstbaşını giyer, geçerdi beyler koğuşuna. (OKYK46) Papazın maşlahını aldı ve kendi cüppesinin içine sardı güzelce, her ikisini birlikte, cehennem misali kızmış olan fırının içine attı. (MNBBD45) habersizce Anladım habersizce girmeyeceksin odama, Gizlenip de ben kimim demeyeceksin. (KAE/GYŞ253) hafifçe Bir eli göğsündeydi ve boynu hafifçe sağ yanına eğilmişti. (MNBBD18) “Her şeyi biliyoruz.” Sanan bu “Horasanî” kavuklu başlar, uğradıkları hakâretin altında hafifçe sallandılar. (ÖSH87) Hafifçe güldü, sonra başını sallayarak yürüdü. (OKYK58) hovardaca “Dedim oldu” diye sevinmek boş, Hovardaca harcanan yılları Getirebilirsen, geri getir. (GS/GYŞ210) kahpece O daha anasının memesindeyken, kahpece öldürülen babasının kanını yerde komamak için buraya düştüğünü bilmeliydi. (OKYK94) kıpırtısızca Kıpırtısızca dinledi. (SÇRA51) kısaca Kaptan kısaca anlattı. (OKYK33) kolayca Ama, insanların arasında, şehirde, görüyorsun ki, karlar kolayca eriyor ve bütün korları söndüren oluyor. (MNBBD23) nazikçe Rozalya ak, sarı lâlelerin üzerlerini nazikçe, dokuma bir bezle örttü. (SÇRA21) ölgünce Rüzgarları bin fatiha ile yüklenmiş uğuldar On binlerin ölgünce uzaklaştığı yerde. (TSH/GYŞ259) öylece Ne zaman görse onu, yatağında başını öte yana dönüyor, o gidinceye kadar öylece kalıyordu. (YKYÖ82) Hafiften üvez rengi yüzünün bir kıyısında yaşanmamış, yaşamadığı gençliği öylece kalakalmıştı. (SÇRA72) Duvara asılı duran kar ve kor mendiller öylece duruyordu. (MNBBD22) rahatça İnsan rahatça uyuyor... (OKYK60) rezilce Sevmek kimi zaman, rezilce korkuludur. (Aİ/GYŞ201) saygılıca. Gelen hoş geldin, merhaba deyip oturuyordu saygılıca. (YKYÖ60) serbestçe Sözde zavallılar serbestçe çekilip gideceklerdi. (ÖSH51) Artık serbestçe Vire’yi konuşabiliriz. (ÖSH39) sertçe Kaya Ali sertçe döndü: (OKYK31) Sertçe sordu: -İşittiklerim doğru mu Berbat? (OKYK68) sıkıca Urganın bir ucunu eğri denilen minarenin şerefesine sardırmıştı sıkıca. (MNBBD40) sinsice Bir gülümseyiş, yanıp sönen ampul gibi, Derinlikten sinsice ele veriyor kalbi; (AMDŞ35) usulca Sigaralar, kağıtlar Arasından kayıyor usulca. (BN/GYŞ158) Ey gölgesiz gökte uçan ak güvercinler, Rüzgârda usulca sallanan otlar, sazlar Yüce tanrıların varılmaz yalnızlığı! (ORH/GYŞ145) Koyu lacivert duraklardan sonra Kara sularının kenarından, Usulca inebilirsin geceye. (MNK/GYŞ248) yavaşça Yatağı omzundan yavaşça indirdi. (OKYK29) Sonra (......) ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri yontar, bir hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen göstererek aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61) “İnsansız dağ başlarında evliyalık kolay şey kardeş” dedi yavaşça. (MNBBD23) yoğunca Bir taşra öğlesini yoğunca yaşıyorum. (TU/GYŞ222) /+CAcIk/ Bkz. /+lAcIk/ usulcacık Her şey şiirdir uğultusu rüzgarın Bir ırmağa usulcacık yağan kar Her gece okunan bir dua çocuklukta Gökyüzünde bölük bölük turnalar. (AB/GYŞ299) Berbat’a usulcacık baktı. (OKYK30) /+cAnA/ (hlk) delicene Delicene esen poyraz yalımları parça parça koparıp alıp götürüyordu, köyün üstüne. (YKYÖ70) /+cAsInA/ delicesine Anasını görünce delicesine ürperiyor, titriyor, korkuyor, kendisinden geçiyor, ondan ayrılınca bomboş kalıyordu. (YKYÖ93) fırlarcasına Yataktan fırlarcasına doğruldu. (OKYK110) işlememecesine İşleye, dura beni biraz umutlandırdıktan sonra büsbütün durdu, işlememecesine.. (HTYS) susmamacasına Sonra artık susmamacasına boşandı. (OKYK17) /+(n)DA/ ayakta Dizilirler ayakta, Anne, baba ve kardeş. (NFKÇ300) Ayakta zengin ovayı seyrediyorduk. (AHTBŞ66) boşlukta Hepsinin yüzü solgun, saçları darmadağın Boşlukta çırpınıyor ince, berrak elleri. (EBK/GYŞ41) boşta Boşta gezen bizim gönül kuşudur. (SA/GYŞ107) telâşta19 Bilmem, neden gündelik işlerle telâştasın? (ANA/GYŞ77) telâşede 20 İlaç yarım, şişede, Koltuk mahzun, köşede, Ev halkı telâşede, Ölü yerde, sopsoğuk... (NFKÇ129) yüksekte21 Mehmed’im sevinin, başlar yüksekte! (NFKÇ422) ..... içinde çalım içinde Nehirlerin akışı vardır Çalım içinde. (SB/GYŞ174) 19 Eksiltili kullanmadan dolayı yüklem yerine geçmiştir. Bir halde bulunma bildirir. Eksiltili kullanmadan dolayı yüklem yerine geçmiştir. Bir halde bulunma bildirir. 21 Eksiltili kullanmadan dolayı yüklem yerine geçmiştir. Bir halde bulunma bildirir. 20 hüzün içinde Eski yurdun hüzün içinde bakan dağları Sevindiler Türk askeri geçiyor diye. (YZO/GYŞ38) renk içinde Ovada ince yollar gölgeleniyor işte; Karşıdan renk içinde solgun ay görünüyor! (ÖBU/GYŞ80) korkular içinde Korkular içinde Tarla kuşlarını bekler Tan yeri ağarıncaya kadar. (BS/GYŞ151) (ta) /+(n)DAn/ candan Üsküdar çeşmesi candan su verir yaslılara, Ama ölmüşlerinin canı için sır vermez. Kamyonlar ağıldar deli, Allah’a emânet. (TSH/GYŞ259) Demeyiniz, bu da kim? Öyle diyor ki, içim, Candan aşinanızım... (NFKÇ327) derinden Derinden nefes alıyordu toprak Vatan konuşuyordu. (NÖ/GYŞ217) Sonunda ah çekeriz derinden.(MCA/GYŞ148) Derinden uğuldarken ruhunun korkunç sesi Açıldı gönlünde bir kızıl gayyânın dibi... (EBK/GYŞ42) içinden İçinden konuşacak aynalar gözlerinle. (SES/GYŞ81) İçinden konuşuyordu. (SÇRA59) kalpten Dağlandım kalpten Ve mühürlendim. (NFKÇ381) kendiliğinden O sadece mazisinde yaşayan bir geçmiş zaman güzeli gibi hatıralarına kapanmış olan şehrin nabzında kendiliğinden çıkar. (AHTBŞ108) Servetin, çalışmanın bulunduğu yerde içtimai nizam kendiliğinden doğar. (AHTBŞ34) kökünden İkincisinde şehir kökünden sarsılmıştı. (AHTBŞ27) mahsustan Kaya Ali gene duymadı mahsustan: (OKYK44) nereden/nerden “Nasıl” anlamında kullanılmıştır. -Nerden aldın onu lan? (OKYK35) “O kadar parayı nereden bulacaksın oğlum?” (ÖSH66) toptan Biriktirir biriktirir, ayda, iki ayda bir yıkandığı zaman toptan ödeşirdi. (OKYK93) usuldan hlk. Atının başını bıraktı, usuldan da üzengiledi. (YKYÖ59) Adımı söyledi, usuldan. (SÇRA23) yakından Yakından takip ediliyor. (AHTBŞ18) yürekten Onu anlıyor, yürekten de dinliyordum. (YKYÖ18) Camusçu, Hasan derken ta yürekten söylüyordu. (YKYÖ18) /-DIğIncA/ dilediğince Zeytinlik, tarla, dükkân, ev onundu gerçi, dilediğince davranmak hakkıydı ama, evinde karısı, çocukları, sırtında da yatılacak yılları vardı daha. (OKYK84) diye güm diye Bir keresinde de, hiç unutmam, televizyon dizilerindeki yat kulüpleri üyeleri gibi, son model kotra kılığında giyinmiş, çarpık gülümsemeli, ağzı pipolu, iki yakışıklı delikanlı ve Charlie’nin Melekleri tipinde üç manken vücutlu genç kız, diskolardan seçilmiş bir potburiyi kendilerine fon müziği yapmış, afili afili seyrederlerken bir sabah güm diye gelip gizli bir kayanın üstüne bindirdiler. (HTYS21) pır diye (uç-) Birleşik fiilde. Haminnemin can kuşu pır diye uçup gitti. (BA/GYŞ304) /+(y)en/ lütfen Tarayın lütfen belleğinizi! (HTYS86) şahsen Erzurum’da bu konuşma ustalarının birini bol bol dinlediğim hikayeleriyle birini de şahsen tanıdım. (AHTBŞ39) tesâdüfen Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19) gibi boş gibi İn cin uyanmadan denizin üstü de boş gibidir. (HTYS) gereği gibi Anlatmadıysa, Fatma da gereği gibi arkadaşlarına anlatamaz, sevdiği adamla onlara gereği kadar kurum satamazdı. (OKYK95) Evlerin çoğu gereği gibi tasvir edilemedi. (BN/GYŞ156) /+(y)In/ aldırmaksızın Bırak çalsın saz! söz, bırak çağlasın! Ölüm mü, kalım mı aldırmaksızın... Açarken güller duman duman son kez. (AMDŞ153) İle Cümlenizin artık toz olmuş, doğa ile kaynaşmış kafataslarınızdan ve mübârek ellerinizden sevgi ile öperim. (HTYS15) değerli acele ile Tosun Bey dışarı çıkınca acele ile adamlarını buldurdu. (ÖSH14) sıra ile Her taraftan seller akıyor, askerler sıra ile yerlerine geliyorlar, çadırlar kuruluyor, kazanlar indiriliyor, ötede beride ateşler parlıyordu. (ÖSH12) /+(y)lA/ Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk, O gün başucuma karalarla gel. (NFKÇ199) Neye bakacaksan yüreğinle bak; Nerden geleceksen bir işaret ver! (BK/GYŞ257) acıyla Ey, taa uzaktan bana acıyla bakan yüz! Şah’ım, en büyük günahlarım içine yaz, Bu acıyan yüzü. Sevgi hınca dönüştü; (AMDŞ159) aşkla Yaşamayı böyle aşkla sevmeseydim Sizlere şiirler nasıl yazardım... (İM/GYŞ179) çığlıkla Civarından çığlıkla yorgun martılar kaçtı; (AMA/GYŞ23) coşkuyla Coşkuyla Hasan’ı bir daha kucakladı, Hasan buz kesildi.(YKYÖ22) dehşetle Dervişler, suya saldıkları hırkalarının üstünde dehşetle titrediler. (MNBBD114) dikkatle Niko usta gibi kös değil, dikkatle dinledi. (HTYS82) Kuru Kadı, uzakta, kara yerin üstünde daha kara bir leke gibi yavaş yavaş ilerleyen düşman alayına dikkatle baktı. (ÖSH75) emniyetle O vakit emniyetle kapıdan çıkarız. (ÖSH42) gururla Elindeki ampulle Kaya Ali gururla çıktı, ötekileri bulamadı. (OKYK72) Adembabalar yeni paketten çıkan semiz bembeyaz cıgaraya hasetle bakıyorlardı. (OKYK65) güçlükle Güçlükle: “Hiç...” dedi. (MNBBD68) hasretle Bir karış bile yükselemem yerimden, Hasretle büyük, geniş semalara bakarım: Toprak beni daima çeker eteklerimden... (CKS/GYŞ85) Uzanan yollara hasretle baktım. (AMA/GYŞ24) Hasretle beklenen gelir mutlaka; Sultan fikir, şanlı otağa gelir. (NFKÇ408) haşyetle Kapanmış, titriyor dünyaların haşyetle karşısında; (MAE/GYŞ5) haybetle ( Ar. haybat + T. +le) Niçin göz yaşlarım haybetle dönsün sermediyyetten? (MAE/GYŞ5) hayretle Çoban, gözleri iri iri açılmış, farkında olmadan kumlara oturup avuçlarını sımsıkı yapıştırmış hayretle dervişlere bakıyordu. (MNSBBD113) Berbat hayretle baktı. (OKYK29) Şah İsmail, vezirleri, kumandanları aptallaşmışlar, hayretle bakıyorlardı. (ÖSH68) hazla Kaptanın gözleri elindeki cıgarada, konuşanları hazla dinliyordu. (OKYK43) helecanla Yeşil kırlar arasından akıp giderken Ağaçların helecanla çırpındı kalbi! (YZO/GYŞ38) heyecanla Yalınayaklarla 72’nci Koğuş’un betonuna kuvvetle basan babayiğit iki felâket arkadaşı heyecanla sarılıp öpüştüler. (OKYK21) hınçla Berbat hınçla fırlarken, Kaptan etli kocaman eliyle tuttu, bırakmadı. (OKYK47) hırsla Hırsla yaklaştı, kolundan çekti. (OKYK11) Ne ellerin hırsla saban tutuşu Ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahır Dev iştihasıyla bende kabaran aşkı Yetmez karşılamaya. (İÖ/GYŞ306) hışımla Yeniçeri Ağası hışımla yanına vardı. (MNBBD81) hızla Bir kelebek uçuyordu kocaman, kara, mavi, bir kuş kadar, suya iniyor hızla, gerisin geri havaya yükseliyordu. (YKYÖ30) Orta kata inilen dolambaçlı taş merdivenin alacakaranlığına hızla giderken söyleniyordu. (OKYK9) Al maşlahlı genç kumandan hızla uzaklaştı. (ÖSH100) hüsranla Vurur mihraptan mihraba alnım şimdi hüsranla; (MAE/GYŞ5) hüzünle Hüzünle eğildiler. (SÇRA27) imrentiyle Döndü, bir kenarda imrentiyle kendisine bakan, bakmakta olan Berbat’ı gördü. (OKYK21) İmrentiyle bir baktı, iki baktı. (OKYK62) incelikle Fincanı incelikle kulpundan tutup höpürdeterek içiyordu. (YKYÖ60) istekle İstekle uzadım durdum. (SÇRA25) işveyle İşveyle bürünmüş tüle, bin zevk ile yorgun, İranlı prenses gibidir şimdi Amasra. (MÇ/GYŞ197) kahkahalarla (gül-) Birleşik fiilde. Çamaşırlar elden ele merakla dolaşıyor, şurasına burasına bakılarak, sahibi üzerine fikirler yürütülüyor, en ayıp, belki de en kışkırtıcı şeyler ileri süren Nedime Abla’nın sözlerine kahkahalarla gülünüyordu. (OKYK99) kıvançla (....) Ve sonradan, Söylev’inde de kıvançla belirttiği üzere Uzun uzun, Tek ses, tek yürek... Birlik ve dayançtı, zâten, (....) NE/GYŞ236) kinle Şimdi nereye gitsem orda ve her yerde, Bir tiksinti, üstüme kinle yürümekte. (AMDŞ159) korkuyla Genç adam ceketini cebinden çıkarttığı kibrit kutusunu bir zaman sanki bir el bombasıymış gibi korkuyla avcunda tuttu. (SÇRA16) kuvvetle Yalınayaklarla 72’nci Koğuş’un betonuna kuvvetle basan babayiğit iki felâket arkadaşı heyecanla sarılıp öpüştüler. (OKYK21) Girdik denizin koynuna, kuvvetle inandık; En neşeli vuslat da bu, en tatlı hayat da... (MÇ/GYŞ197) küfürle Kapıyı küfürle açtı, arkasından: -Eh, dedi. Bir gün elime düşersin elbet! (OKYK90) kütürtüyle Konak yanıyor, bazı yerleri kütürtüyle çöküyordu. (YKYÖ70) nefretle Sölezli’nin ana avratlı, Allah kitaplı küfürleri koğuş duvarlarında parçalanıyor, alışkın, kumarbaz eller zarları kapıyor, atıyor, paraları çekip alıyor, ya da yutanın önüne nefretle itiyordu. (OKYK57) öfkeyle Berbat, öfkeyle karşısına dikildi, göğsünden itti. (OKYK18) En sonunda Kerim, sözünü öfkeyle bağladı attı. (YKYÖ50) sabırla Sabırla pişer koruk, Yerle bir olur doruk. (NFKÇ71) sabırsızlıkla Bütün geceyi uykusuz geçirmiş Sölezli sabırsızlıkla beklemektedir. (OKYK76) sağlıcakla (kal-) Birleşik fiilde. “Sağlıcakla kal Kürt lokantacı” dedi. (YKYÖ58) saygıyla Saygıyla sustular bütün sirenler. (BK/GYŞ256) Tel örgünün yanında katil Hilmi’ye rastlayan Berbat saygıyla durdu. (OKYK68) sevecenlikle İki büyük şef şimdi birden bir küçük memurla, sevecenlikle konuşur olmuşlardı. (HTYS56) sevinçle Tavukçu, İzmirli, Beton filan çevresini sevinçle aldılar. (OKYK76) İzmirli sevinçle Tavukçu’nun üstüne atıldı, bir çelmede adamı betona yıktı. (OKYK82) Sevinçle gözüne soktum. (HTYS81) sırasıyla Vatan konuşuyordu tabyalardan; Sıra dağlar dile geliyordu sırasıyla, Şahlanmış bir zafer türküsü gibi Destanlar içinde Aziziye. (NÖ/GYŞ217) Aksetti uyanmış tepelerden sırasıyla. (YKB/GYŞ8) şaşkınlıkla Ölünün ölü gözleri dün geceki gibi şaşkınlıkla açılmış öyle ölü ölü bakıp duruyordu. (YKYÖ12) şüpheyle Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın:”Yol nerede?” (YKB/GYŞ10) Kumarcıların arkasındaki duvarın önüne boylu boyunca serilmiş, dirsek keyfi yapan kısa, kalın adamın yumuk gözleri açıldı, ilkin, şüpheyle baktı. (OKYK8) telaşla Telaşla merdivenleri indi, Abbas, sen Anavarza’ya git, beni orada bekle, gelip şimdi seni bulurum. (YKYÖ27) Tam ölmek üzereydim ki mürekkep kokulu parmaklar telaşla beni ceketinin cebinden çıkarttı. (SÇRA24) umutla Kaptan umutla indi. (OKYK109) ümitle Söylersin, ağlarsın; sonra eskilere, Deli çağlarına dönersin, ümitle... (GS/GYŞ211) yeminle Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle Ama her defasında geri döndüm seninle. (YBB/GYŞ284) zorla Onu ilk defa böyle derin bir uykuya dalmış gören yoldaşları zorla kaldırdılar. (ÖSH81) Kaptan, boğazlanmaya götürülüyormuş gibi, odaya zorla girdi. (OKYK54) Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece onu altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26) /+lAcIk/ (hlk) Bkz. /+CAcIk/ usullacık (hlk) Arada, küçük maltızlardan biri üzerinde kaynayan bir tencereye usullacık sokulunarak kaşla göz arasında kapak kaldırılır. (OKYK23) Tavukçu oralarda bir iki dolandıktan sonra usullacık dışarı kaydı. (OKYK39) +lan (hlk.) zorlan (hlk.) Zorlan güzellik olmaz Halil, yavrum, dinle ananı, dedi. (YKYÖ26) /-mAdAn/ çaktırmadan Aklımca, çaktırmadan onurunu korumuş oluyordum. (HTYS79) düşünmeden Padişahın “Kızıl Elma neresi?” sualine düşünmeden, “Önümüze düşüp bizi götüreceğin yer padişahım!” cevabını verdi. (ÖSH 91) istemeden (ver-) Birleşik fiilde. İstemeden yirmi beş kuruş verdi bana. (OKYK37) seçmeden Dört yıl bu dağlarda kurtlara insan etinden ziyâfetler çekilmiş, ölüm her yana dolu dizgin saldırmış, seçmeden avlamıştı. (AHTBŞ26) /-mAklA/ beklemekle (ömrü beklemekle geç-) Birleşik fiilde. Beklemekle geçti ömrümüz (Tİ/GYŞ291) saymakla (ömrü saymakla geç-) Birleşik fiilde. Sözde olgunlaşır ondan sonra: “Şunu yaptım, bunu yaptım!” diyerek Ömrü saymakla geçer. (OSO/GYŞ34) /-sA+/ nasılsa Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim tarafındansa, buraya kadar gelmişti. (HTYS50) Bir keresinde asılı kalmıştı da kayada, nasılsa kurtulmuştu ama, kurtulması çok zor olmuştu. (YKYÖ7) bb.Kelime grubundan türemiş niteleme zarfları /+(n/y)A/ aç açına Aç açına yaşayacaklardır. (OKYK23) aç karnına Önce aç karnına bir kaşık zeytinyağı içti, sonra ekmeğine bal sürdü. (HTYS33) ... başına kendi başına Kıyıda, ıssız kıyılıklarda Kendi başına ışıldayan su. (AB/GYŞ299) tek başına Bir bilinmez kaleyi fethetmek tek başına. (BKÇ/GYŞ114) Kimse ile konuşmadan, tek başına otağ-ı hümayunu aramaya çıktı. (ÖSH 14) Anası tek başına kendi evlerinden kocaman bir sandığı tıngır mıngır merdivenlerden aşağıya indiriyordu. (YKYÖ70) yalnız başına Çocuk buraya dek yalnız başına gelmekten ve engellenmemiş olmaktan aşırı memnundu. (HTYS46) çığlık çığlığa Tenekeler çalıp çığlık çığlığa Yarı bir sevişme ayaküzeri... (AMDŞ149) Sonra evin içini birdenbire kadınlar, erkekler doldurdular çığlık çığlığa. (YKYÖ12) dört nala22 (koş-) Birleşik fiilde. Akla gelen, düpedüz kaçmak ama Dört nala koşan bir attır sabah Ki bırakmaz peşimizi. (MNK/GYŞ249) iç içe Üstümde bir gök var mavi Altımda ovalar zeytin yeşili içimde duygular bir iç deniz İç içe dalgalı Akdeniz. (OT/GYŞ224) kendi kendine Kaptan’ı çıldırtan, kendi kendine konuşturan bir gece. (OKYK77) Fakat bu değişme daha yavaş olacak, yere atılarak kırılan büyük fanus yağı tükendiği için kendi kendine karararak sönecekti. (AHTBŞ30) 22 Bu zarftaki zarf yapan biçimbirimin /+(y)lA/ eki olduğunu, nal kelimesinin sonundaki “l”den dolayı ekteki “l” sesinin düştüğünü sanıyoruz. kendi kendime Kendi kendime: “İstinat noktasını bulmadıktan sonra, kuvvet, hatta manivelâ neye yarar?” diyorum. (AHTBŞ66) nefes nefese Tohum altta nefes nefese Kulağı gök gürültüsünde (MCA/GYŞ146) O dolup boşalan göğse... Uyumak, sevmek nefes nefese, Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak. (ZOS/GYŞ123) sıkı sıkıya Bir gece soğuk bir gece takasının içinde gocuğuna sıkı sıkıya sarınarak oturmuş sigara içerken kahvecinin çırağı küçük Hasan gelmiş haberi vermişti. (OKYK20) soluk soluğa “Gelir geçer” diye avunmak boş, Beklemediğin, istemediğin Geliverince soluk soluğa; Bütün uğurlayışlar unutkan. (GS/GYŞ210) üst üste23 Çocuk, hikâyeleri dinliyor dinliyor, yalnızca birkaç kere kirpiklerini oynatıyor üst üste, başkaca hiçbir yeri kıpırdamıyordu. (YKYÖ16) Üst üste çaylar, cıgaralar içildikten sonra Kaptan bir kenara çekilip Kaya Ali’nin getirdiği süslü kağıda ıkına sıkına, zorla birkaç satır yazdı, Fatma gibi yaladıktan sonra zarfladı, Bobi’ye teslim etti. (OKYK97) 23 Bu zarf aynı zamanda tekrar işlevi de göstermektedir. Aslında Tekrar-Niteleme Zarfları başlığında değerlendirmek uygun olacaktı ancak tek örnek olduğu için burada aldık. /-(y)ArAk/ etekleri zil çalarak Şaşırdı, yadırgadı ilkin, sonra etekleri zil çalarak kaptanın boynuna sarıldı: (OKYK30) sözü(nü) tartarak (söyle-) Birleşik fiilde. Bir daha sözünü tartarak söyle! (OKYK29) tozu dumana katarak Taksi tozu dumana katarak tutar anasının köyünü. (OKYK103) yaya olarak Kalenin açılan kapısından yaya olarak en önde Barhan Bey çıktı. (ÖSH43) yedek olarak Elli yıl önce Nizam bir Bulgaristan maçında yedek olarak milli formayı bile giymişti. (HTYS) /+(y)CA/ Çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarla Yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer. (EC/GYŞ238) ... ardınca Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya. (YKKGK10) (başka yerlerdekinden daha) babaca Köylü ile bey arasındaki münasebetler, bir serhat vilayeti olduğu için Erzurum’da başka yerlerdekinden daha babaca kurulmuştu. (AHTBŞ35) bir güzelce Ahret fâniye bilmece, sen çözersin, bir güzelce. (İM/GYŞ178) Anası tavşanı bir güzelce pişirip oğlunun ilk avına amcalarını çağırdı. (YKYÖ24) (biraz) hoyratça Biraz hoyratça asılırlardı. (SÇRA28) boylu boyunca Kumarcıların arkasındaki duvarın önüne boylu boyunca serilmiş, dirsek keyfi yapan kısa, kalın adamın yumuk gözleri açıldı, ilkin, şüpheyle baktı. (OKYK8) Halil boylu boyunca yere serildi. (YKYÖ76) yerli yerince Orada dut ağacının altında Abbas’ın ölüsünü soydular, bir taş teknenin üstünde doktor Abbas’ın ölüsünü koyun parçalar gibi kesti biçti, sonra da yerli yerince çuvaldızla geri dikti. (YKYÖ14) /+cAsInA/ Gırtlağı parçalanırcasına öksürdü. (OKYK78) Nizamettin Bolayır, içinde kurulu bir saat varmışcasına yaz kış hep bu saatte uyanır. (HTYS30) Berbat yanıbaşındaydı; daha şimdiden sağ kolu olmuşcasına.. (OKYK26) /+(n)DA/ İzmirli sevinçle Tavukçu’nun üstüne atıldı, bir çelmede adamı betona yıktı. (OKYK82) Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık, Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık .. (YKKGK10) ... (/+(n/y)In/) altında Onu hakareti altında ezmeye karar verdi. (ÖSH68) Onun zamanla hırpalanmış, kırmızıya çalan taşları, Erzurum’un her işçiliğe gelen o çok güzel, yumuşak taşı sert rüzgarın savurduğu sağanak altında hayâletler gibi etrafımı almıştı. (AHTBŞ43) ... biçimde İçlerine bir kurt düşmüş olacak ki Dursun’a da, Hasan’a da duyuracak biçimde beddualar ettiler. (YKYÖ54) hiç alışılmadık biçimde Güldü, naralar attı, hiç alışılmadık biçimde önüne gelenle şakalaştı. (OKYK103) ... hâlinde Geniş gövdeleri ara sıra bir sarsıntı geçiriyor, adaleli boyunları geriliyor, şöyle bir gerdan kırışla bir sineği kovalıyorlar, sonra siyah, ıslak çeneleri gene eski yerine dönüyor, gene aynı rüya bir iplik hâlinde ağızlarında sarkıyordu. (AHTBŞ64) Vakit vakit inlettiği trampetle, boru seslerini akşamın hafif rüzgarı derin bir uğultu hâlinde her tarafa yayıyor. (ÖSH) Gittikçe boşluklara düşmekteyiz enginde; Arkadaki sahilse, fosfor bir iz hâlinde, Her ân bir parça daha uzaklaşıyor bizden. (NFKÇ213) Bu gerginliğin üstünde inci ter taneleri küçücük kabarcıklar hâlinde boncuklanıyordu. (MNBBD17) ... içinde Bu iki Horasanlı ağaç sessizliği içinde sancıların başladığı yerden sancıların ortasına yürüdü. (MNBBD16) Adam abuk sabuk konuşuyor, konuşuyor, sonra bakışlarından rahatsız olup Hasan’ın yakasını sözünü bitirmeden bir pişmanlık içinde bırakıyordu. (YKYÖ16) Ocağın üzerindeki kandilin titrek ve sönük aydınlığı içinde baktı. (ÖSH16) Gök delinmiş gibi, fasılasız, yağmurlar yağıyor ve bütün ordu Semlin’e doğru sel, çamur, sis ve bora içinde ilerliyordu. (ÖSH9) Kamyonlar gelir geçer, kamyonlar gider Toz duman içinde. (CK/GYŞ166) kendi içinde (yaşa-) Birleşik fiilde. Ne zamandır kendi içinde yaşayan bir şehre bakıyordu o... (SÇRA43) ... şekilde başka şekilde Buluşlarında hemen hiç yanılmayan Sadrazam Keçeci Fuad Paşa ise “Osmanlı tarihinin dibâcesi” diyerek bu mazi damgasını başka şekilde belirtir. (AHTBŞ107) bir başka şekilde Erzurum gümrüğü onyedinci asır sonu tarihine bir başka şekilde de geçer. (AHTBŞ32) başı yerde Esme başı yerde atlılara doğru zorla bir iki adım attı. (YKYÖ45) bir hamlede Umumî Harp, beş on yılda ve en iyi şartlarla değişebilecek bütün bir hayat çerçevesini bir hamlede kırıp dağıtmıştı. (AHTBŞ31) /+(n)DAn/ Hay Allah senin müstahakını versin gibilerden içeri kaçtı. (HTYS35) (o kadar) candan Onlar zaferin kendilerine ilk gülüşü saydıkları bu şehri o kadar, sevmişler, o kadar candan kucaklamışlar ki hâlâ taşı, toprağı bu yükseltici ve şekil verici ihtirasın nurdan izleriyle doludur. (AHTBŞ108) hep birden Maziyi hep birden düşünüyor ve kırılır gibi olan cesareti yavaş yavaş yerine geliyordu. (ÖSH18) /-DIğIncA/ gücü(mün) yettiğince Bu dağ başında, gelenler senden geliyor diye gönlümce, gücümün yettiğince ağırladım onları. (MNBBD13) -ek < /-(y)ArAk/ küttedek ( küt ederek) (hlk) Küttedek kapıyı kapattı. (ÖSH81) gibi Erzurum’da kaldığım müddetçe mahalli diyebileceğimiz musikiyi şahsi bir macera gibi yaşamıştım. (AHTBŞ53) avc(um)un içi gibi Ben herkesin söylediklerini, gizlediklerini, iç düşüncelerini, dış düşüncelerini, hepsini hepsini avcumun içi gibi tahmin ederim. (HTYS25) avc(un)un içi gibi (bil-) Birleşik fiilde. Personeli avcunun içi gibi biliyordu. (HTYS50) faltaşı gibi (gözleri f. g. açıl-) Birleşik fiilde. Gözleri faltaşı gibi açılmış, Şehzade’nin. (MNBBD176) (Bir) kum gibi (ufala-) Birleşik fiilde. Beni duvar boyunca Bir kum gibi ufalar Odam uyku dolunca Uyumadan sofalar. (SES/GYŞ83) (bir) masal gibi Ben babamla, annemle gittiğimiz siyah kehribarcıları şimdi bir masal gibi hatırlıyorum. (AHTBŞ25) ile Silahsız düşman, kendi lisanlarıyla tekrarladıkları bu emre bir koyun sürüsü ululuğu ile itaat etti. (ÖSH 46) /+(y)lA/ Çizeriz yeryüzünü kaygısız ayaklarla Yüzümüzdür bir yağmur ağırlığınca düşer. (EC/GYŞ238) İkinci penaltı yine ona düşse, kaleci deminki tecrübeden sonra onun ayak burnu yönünden aksi köşeye sıçramaya hazır bir yaylanmayla bekler. (HTYS51) Bu kabına sığmaz genç gelin ikide bir yalın ayak çıkar gelir, sofanın bir kıyısına yahut merdiven başına öksüz gözlerle oturuverirdi. (SÇRA69) Geniş gövdeleri ara sıra bir sarsıntı geçiriyor, adaleli boyunları geriliyor, şöyle bir gerdan kırışla bir sineği kovalıyorlar, sonra siyah, ıslak çeneleri gene eski yerine dönüyor, gene aynı rüya bir iplik hâlinde ağızlarında sarkıyordu. (AHTBŞ64) Boşuna sarmaz bu belini kollarım, Gebe kalırsın her tutup öpüşümde Ve bir gün tâze bir kanla iner kente Bir bozkurt sürüsü gibi oğullarım. (AMDŞ87) Tekrar çarpmaya başlayan kalbiyle zehirli bir ateş bütün vücuduna yayıldı. (ÖSH 55) ağız ucuyla Yutanlar da yutulanlar da ağız ucuyla birer: - Aleykümselâm sallamakla yetindiler. (OKYK55) alçak sesle Alçak sesle bana dönüp yine pos bıyıkları arasından, “Sen de anladın ya. Okuyamadı, uydurdu” dedi. (HTYS78) eceliyle Şimdi şu anda Esme eceliyle ölse artık Halil kıyâmete kadar hortlak hortlak sürünür, hem dünya cehenneminde, hem de Allah cehenneminde. (YKYÖ65) elbirliğiyle Evlerin molozunu bir kaç günde bütün köylü elbirliğiyle temizleyip dağlardan getirtilip evlerin yerine yeniden eve başlandı. (YKYÖ72) eli(mi)n tersiyle (it-) Birleşik fiilde Kımıldasam Değiştirsem yerimi İtsem elimin tersiyle Gider gene gelirdi. (NC/GYŞ182) kendi elinle/eliyle Helâlinden kendi elinle ver! (OKYK96) Barhan Bey kendi eliyle bu askere kalenin her tarafını gezdirdi. (ÖSH41) son hızla Ne var ki, bu arada iki küçük kayadaki martı da son hızla oraya depar yapmışlardı. (HTYS19) var hızıyla Bir uzun toz direği ovaya düşmüş, var hızıyla doğuya seğirtiyordu. (YKYÖ75) yalınayaklarla Yalınayaklarla 72’nci Koğuş’un betonuna kuvvetle basan babayiğit iki felâket arkadaşı heyecanla sarılıp öpüştüler. (OKYK21) yüksek sesle Gerisini yüksek sesle söyledi: (HTYS39) Dostlarımı hatırlarım bir bir Sevdiklerimin adını anarım yüksek sesle. (İM/GYŞ179) bc.Cümlecikten türemiş niteleme zarfları /-(y)ArAk/ Gündüzleri, elleri arkasında, kendi kendine, tenhalarda volta vurarak Fatma’yı düşündükten başka, geceleri Adembabalar uyuduktan sonra tünediği pencereden gözlerini kırmızı kiremitli yapıya dikerek Fatma’yı, hep Fatma’yı düşünüyordu. (OKYK101) İşte bu kervan yolu, Erzurum’u asırlar içinde, eşrâfıyla, âyanıyla, ulemâsıyla, esnafıyla tam bir şark ortaçağ şehri olarak kurmuştu. (AHTBŞ30) İşte o, bu hayırlı tabire inanmış, Mirza’nın kendini aldatmak için ileri sürdüğü iki alayını görünce sabrını, kararını, aklını, muhakemesini kaybederek üzerine atılmıştı. (ÖSH 52) Sözde olgunlaşır ondan sonra: “Şunu yaptım, bunu yaptım!” diyerek Ömrü saymakla geçer. (OSO/GYŞ34) /-(y)ArAktAn/ Çiçekleri sularken akşamüstü, Bol saçlı başında tembel bir örtü, Yumuşak zincirlerini sürüyerekten Eski bir şarkıyı tekrarlar, neden: (AMDŞ64) Ve kalp, ağlayaraktan, Çekilir geri geri, Terk eder bu mahşeri. (NFKÇ222) Hasan ne ediyor ediyor, her gün beş on tane kırlangıcı yakalıyor, bir ipe geriyor, böyle uçuruyor, akşam olunca da kırlangıçları, her zaman değil, ipe bağlı olaraktan göğe salıveriyordu. (YKYÖ10) /(-mIş/-(A/I)r)+CAsInA/ İnsancasına, erkekçesine Bana bir bardak su dercesine Bir türlü söylemeden gidersem yanarım. (BRE/GYŞ125) Parmak uçları yıldızlara değmişçesine.. (SÇRA45) /-DIkçA/ Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık, Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;(YKKGK10) diye ( de- + /-(y)A/) Bkz. /-(y)A/ Dalacağım kendimin hayran hayran seyrine, Diyeceğim; Bu dönen şeyler eski yerine, Benim diye baktığım şeyler miydi bir zaman? (NFKÇ121) “boya cila yimbeş, boya cila yimbeş!” diye ağlıyor Ve daha fırça bile tutamıyor elleri. (YBB/GYŞ282) Dost dost diye deli derviş gezdiğim, Bir ağladığım, bir güleyazdığım, Adını dağa taşa kazıdığım, Benim bir tânem dost, gözümün nûru! (AMDŞ122) Kuru Kadı, “Vah, Deli Mehmet’miş!” diye olduğu yerde dikildi kaldı. (ÖSH79) Bir ikisi “Yılan yılan” diye bağırdı. (SÇRA65) gibi ... /-(A/I)r/z gibi/ Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH17) Yeni hayatın eşiğinde Erzurum, eskiyi, bir başka alemi hatırlar gibi hatırlıyordu. (AHTBŞ61) -Bir kedi sever gibi okşasın istiyorum Parmakların saçlarımı. (AMDŞ33) yangından kaçar gibi Nem varsa, evim, anam, Çocukluğum, hatıram, Ve ne sevdalar serde, Bıraktım gerilerde, Kaçar gibi yangından. (NFKÇ222) ... /-(mIş) gibi/ İçerisini çabucak gözden geçirdikten sonra, aradığını bulmuş gibi haykırdı: (OKYK8) Bütün ova, billur döşenmiş gibi parlıyordu. (AHTBŞ69) Zübeyde yitip giden gençliğini birdenbire anlamış gibi titredi. (SÇRA47) hiçbir şey olmamış gibi Anası hiçbir şey olmamış gibi kendi işinde gücündeydi. (YKYÖ20) ... /-(DIğI) gibi/ işine geldiği gibi İki taraf da karşısındakine kendi hayâlindeki özellikleri giydirir, işine geldiği gibi... (HTYS17) Kenan’ın çimento torbasını kulağından tuttuğu gibi fırlattı. (OKYK29) ... /-(Iyor) gibi/ Yerlere kazıklanmış kır atlar, yabancı kokular duyuyor gibi, sık sık başlarını kaldırarak kişniyorlar, tırnaklarıyla kazmaya çalıştıkları toprakların nemli çimenlerini otluyorlardı. (ÖSH23) /-(y)Ip/ Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya.(YKKGK10) Kudüs’ü bırakıp çöle çekilmeye mecbur olacaktık. (ÖSH101) /-ken/ Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH17) /-mAdAn/ Sokaktayım, kimsesiz bir sokak ortasında; Yürüyorum, arkama bakmadan yürüyorum. (NFKÇ154) /-(mAk)lA/ Yutanlar da yutulanlar da ağız ucuyla birer: -Aleykümselâm sallamakla yetindiler. (OKYK55) /-mAk üzere/ Kork! Bahar seni bir al güle döndürebilir Bir daha göstermemek üzere gökyüzünü. (AMDŞ56) II.Birleşik niteleme zarfları a.Yalın + yalın yapılı birleşik niteleme zarfları ab.{[K+Ø] + [K+Ø]}yapılı birleşik niteleme zarfları ağır uslu İkindileri kadınlar, kırmızı kiremitli yapılarının önündeki bu yeşillikte birbirlerine sokularak ağır, uslu oturuyorlardı sözde. (OKYK85) amaçsız kararsız Amaçsız, kararsız oraya buraya süzülürler. (HTYS7) asi hür sende yaşamalıyım deniz, Asi ve hür (RO/GYŞ180) atlı yaya Eteklerindeyiz işte. Ve bir masal İçinden gelmişiz sana, atlı, yaya, Attığımız okta kısmeti bulmaya. (AMDŞ89) âşinâsız sessiz Ağlayın, âşinâsız, sessiz, can verenlere, Otel odalarında, otel odalarında. (NFKÇ159) büyük ulu Bu cami, gönlümdekinden de büyük ve ulu bitmeli...(MNSBBD39) çevik kudretli Bazen geniş sağrısını rüzgâra vermiş bir harp gemisi gibi zaman ve hâdiselerin denizinde çevik ve kudretli yüzer. (AHTBŞ3) dasitanî muharip Ankara bana daima dasitanî ve muharip göründü. (AHTBŞ3) dul mahzun Garip kişi! gez git gayrı bu dağları dul, mahzun. (AMDŞ124) elsiz ayaksız Yollara düşmüşüm, elsiz, ayaksız Türküler düzmüşüm, sözsüz, duraksız. (OŞG/GYŞ65) ferah delişmen O ferah ve delişmen gözüken bir çok alınlarda Betondan tanrılara kulluğun zırhı vardır. (İÖ/GYŞ306) güzelsiz yüzlercesiz Biz şimdi güzleri ayrı ayrı Kuşları güzelsiz, yüzlercesiz Bir bakıma öldük açıkçası bu Bir başka bakıma nedensiz evetsiz Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu (GA/GYŞ276) hırçın mağrur Padişah, hırçın ve mağrur: “Sen bilmez misin ki” diye azarladı Lâleli Baba’yı. (MNSBBD81) kara meçhûl Bir bilinmez yönlere doğru kara ve meçhûl, uzayıp gidiyordu. (MNSBBD67) kaygısız düşüncesiz Üzerinde bir resim: Azgın, sonsuz bir deniz; Kaygısız, düşüncesiz, Çalkanıyor boşlukta. (NFKÇ220) koygun ağır Koyunların, keçilerin, ineklerin çanları koygun, ağır ötüyorlardı. (YKYÖ59) mecâlsiz bitkin Mecâlsiz, bitkin bıraktı. (SÇRA18) nedensiz evetsiz Biz şimdi güzleri ayrı ayrı Kuşları güzelsiz yüzlercesiz Bir bakıma öldük açıkçası bu Bir başka bakıma nedensiz evetsiz Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu (GA/GYŞ276) rahat müstakil Bu hal, her sınıfı kendi hayatında, kendi zevkinde rahat ve müstakil bırakarak, mesut ederek, İkinci Meşrutiyet’e hatta biraz sonrasına kadar sürer. (AHTBŞ35) sessiz çabuk Her akşam, aynı yer, aynı saatta, Güneşten eşyama düşen bir çubuk; Yangın varmış gibi, yukarı katta, Arkamdan gel diyor, sessiz ve çabuk! (NFKÇ226) susuz yağmursuz Susuz, yağmursuz da kalsa yeşerteceğim. (ATŞ/GYŞ213) şaşkın ürkek İçeriye doğru bir şeyler bıcırdadı bıcırdadı... Sonra şaşkın, ürkek aşağıya baktı. (OKYK112) telaşlı acılı Kırlangıçlar köyün içine doluşmuşlar, kapıların üstünde vıcır vıcır, yürek paralayan bir çığlıkla, telaşlı, acılı uçuşuyorlar(...)(YKYÖ69) yenilgin yarım (.....) Çengiler gülmüyor ve güldürmüyor Ordular döndü yenilgin ve yarım. (TSH/GYŞ259) yırtıcı hovarda âh, aşklar vardır şimdi, amaçsız ve ereksiz birlikte dolaşırlar; yırtıcı ve hovarda... (HY/GYŞ280) ab.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları Bunu bilen bücürler o gelmeden, sırtlarında çantaları, ellerinde sefer tasları, anaları tarafından çoktan kaldırıma bırakılmışlardır. (HTYS9) ağaç ağaç dal dal Sabahın ilk gün ışıklarıyla başlayan alaca aydınlığından akşamın o esmer sisi inince bir bir ormanda ağaç ağaç, dal dal dolaşmak...(MNSBBD66) ana avrat (sövül-) Birleşik fiilde. din iman (sövül-) Birleşik fiilde. O zaman ana avrat, din iman sövülerek tekme tokat yerlerde yuvarlanır, kafa yarılır, göz şişer. (OKYK23) alı al moru mor Bir çoban bir sabah alı al, moru mor koşarak haberi köye getirdi. (YKYÖ69) bahtı açık yüzü kara Yedikule’den, Topkapı’dan, Edirnekapı’dan Koptu devirlerin son halkası, Düştü orta zaman: Bahtı açık, yüzü kara. (MNK/GYŞ251) (o kadar) büyük [o kadar] câzip Bununla berâber her şeyi o kadar büyük ve câzip gösteren büyü artık gitmişti. (AHTBŞ7) dağ dağ yayla yayla Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla Köyümüz, köylümüz, memleketimiz. (BRE/GYŞ125) (biraz) deli (biraz) veli Selçuklulardan bugüne hâlâ Amasya’da Yeşilırmak hülâsa, biraz deli biraz veli akar. (MNBBD174) (öyle) dimdik (öyle) upuzun Öyle dimdik öyle upuzun duruyordu orada.(YKYÖ26) duman duman [dön-] inim inim [inle-] Ben de kendimi kapmış koyvermişim, Başım duman duman, içim inim inim. (OŞG/GYŞ65) fırıl fırıl fırıl fırıl Bir göz gibi süzüyor beni camlardan gece, Dönüyor etrafımda bir sürü kambur cüce, Fırıl fırıl, Fırıl fırıl... (NFKÇ301) hırıl hırıl hırıl hırıl Kedim, ayak ucuma büzülmüş, uyumakta; İplik iplik sarıyor sükûtu bir yumakta, Hırıl hırıl, Hırıl hırıl... (NFKÇ301) ışıl ışıl göz göz Toz mu olaydım? Toprağın özü, ışıl ışıl, göz göz. (OT/GYŞ22&) ... kara kara Elinde düdük, kara kara dikiliyordu gene. (OKYK88) köpük köpük duman duman Karıştır çayını zaman erisin; Köpük köpük, duman duman erisin! (NFKÇ421) lâv lâv alev alev Ve o düzlükte, dağdan gelen döküntüler, lâv lâv, alev alev tümseklenmiş, tepe olup düzlükte çöreklenmiş. (MNSBBD161) madde madde kuru kuru Bir hava hücûmu vukuunda alınacak önlemleri madde madde ve kuru kuru anlatan posterleri söktürüp, yerine daha vurucu bir metin kaleme almış (.....)tı. (HTYS48) mırıl mırıl mırıl mırıl Ne olurdu, bir kadın, elleri avucumda, Bahsetse yaşamanın tadından başucumda, Mırıl mırıl, Mırıl mırıl... (NFKÇ301) yabancı yabancı elleri ardında24 Öyle yabancı yabancı, elleri ardında durur beklerdi.(SÇRA25) 24 Bu yapıdaki +nda, kelime grubunu hal zarfı yapan bir biçimbirim değildir. Zarf öncesi yapıda –ki yapı, yalın-iyelikli , eksiltili bir yapıdır- yer-yönelme zarfı yapmak için kullanılmıştır. yelken açık yapyalnız Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız, Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız, Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!.. (YKB/GYŞ10) ac.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nispetle daha çok toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61) ad.{[K+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları mahzun yapayalnız Ben gurbet rüzgarının üflediği kamışım... Bir su başında mahzun, yapayalnız kalmışım. (NFKÇ251) deli Allah’a emânet Üsküdar çeşmesi candan su verir yaslılara, Ama ölmüşlerinin canı için sır vermez. Kamyonlar ağıldar deli, Allah’a emânet. (TSH/GYŞ259) tek (böyle) sarmaş dolaş Ölsek bile ne çıkar! Tek böyle sarmaş dolaş Şuracıkta sabah sabah.(AMDŞ34) ae.{[K+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları nasıl ... Nasıl dursun, benim bîçâre gölgem,senden ayrılmış? (MAE/GYŞ5) af.{[Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları (gerçekten) güzel müstesna Hayır, gelecek olanın genç ve güzel bir kadın olmasından memnundu ve Cavide’yi gerçekten güzel ve müstesna buluyordu. (AHTMB20) sımsıkı sıcak Sizi ölümle perçinledim Bana ... ve sımsıkı ve sıcak; (AMDŞ32) (daha da bir) ukala sevimsiz Bizim üçüncü katın ukala penceresi aşağıdan yukarı perspektifle bana daha da bir ukala ve sevimsiz geldi birden. (HTYS27) ag.{[Kgr+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları sarsak sarsak ..... Karmakarışık bir söz kalabalığının içinde sarsak sarsak, kendinden geçmiş dolanıp duruyordu. (YKYÖ51) ah.{[Cck+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ..... hareketsiz Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH 17) ai.{[Cck+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ..... afili afili Bir keresinde de, hiç unutmam, televizyon dizilerindeki yat kulüpleri üyeleri gibi, son model kotra kılığında giyinmiş, çarpık gülümsemeli, ağzı pipolu, iki yakışıklı delikanlı ve Charlie’nin Melekleri tipinde üç manken vücutlu genç kız, diskolardan seçilmiş bir potburiyi kendilerine fon müziği yapmış, afili afili seyrederlerken bir sabah güm diye gelip gizli bir kayanın üstüne bindirdiler. (HTYS21) aj.{[K+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları sinsi sessiz sonsuz Yaşlandım; güneşim batıyor. Gece Yaklaşmada sinsi, sessiz ve sonsuz. (AMDŞ152) şâd (et-) Birleşik fiilde. perişan (et-) Birleşik fiilde. berbat (et-) Birleşik fiilde. De ki –Aşktır şâd eden gönülleri; Perişan, berbat eden gönülleri. (CST/GYŞ120) tâze ılık serin Nefes almak, içten içe, derin derin Tâze, ılık, serin, Duymak havayı bağrında. (ZOS/GYŞ122) uzun gizli çapraşık Kiremitleri yaprak yaprak alan bir rüzgar, Ağzımdan haykıracak, uzun, gizli, çapraşık...(NFKÇ121) ak.{[K+Ø] + [K+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları hilesiz hurdasız çırıl çıplak Mis gibi insan kokar mis gibi toprak Hilesiz, hurdasız, çırıl çıplak. (BRE/GYŞ126) al.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları Kolları sıvalı, ayakları çıplak, başında takke hemen yukarı koştu. (ÖSH74) Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen, Gezersin, hânümânın şen, için şen, kâinâtın şen. (MAE/GYŞ4) adım adım el el parmak parmak Gün batana kadar –orada- adım adım, el el, parmak parmak camiin yükselişini, -gözlerinde- hep susan - hiç konuşmayan- bir düşünceyle seyredermiş. (MNBBD77) am.{[K+Ø] + [K+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ağlamaklı yalnız ..... Her zaman haşmetli Yahya Kemal’in o son zamanlarda ölümün acı yüzü duvarlarına yapıştığı için ağlamaklı, yalnız, -ama yine de şiir yüklü- Park Otel’deki odasında, konuştuğu vakit birdenbire uğultusu Beyoğlu’na, Boğaz’a ve Rumeli’ye taşan Süleymaniye’deki Bayram Sabahları, sanki Büyük Türkiye İmparatorluğu’nun, bana, sönmeyen yıldızları gibi gelir. (MNBBD190) an.{[K+Ø] + [Cck+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları rahat ..... uykulu Yatakta rahat, unutmuş, uykulu Yanında karına uzatıp bir kolu, Nefes almak. (ZOS/GYŞ123) ao.{[Kgr+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları el pençe divan hazır tetik Yaşlımız, delikanlımız, kızımız, kısrağımız; Vatan uğrunda el pençe divan, hazır, tetik Bu akşam taşıyla toprağıyla konuşan Bir kahraman dinledik. (NÖ/GYŞ217) ap.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları dimdik upuzun ölü Yatıyor yatağında, dimdik, upuzun ve ölü; Üstü, boynuna kadar bir çarşafla örtülü. (NFKÇ118) ar.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]+ [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları (böyle) hazin (böyle) habersiz ..... Kaç yıl geçecek, böyle hazin, böyle habersiz, Sen Marmara’nın göl gibi durgun bir ucunda, Sen benden uzak, ben sana hasret? (FNÇ/GYŞ26) as.{[Kgr+Ø] + [Cck+Ø]+ [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları Ben zavallı, Ben yıllardır denize hasret, “Bakar, bakar” ağlarım. (OVK/GYŞ141) at.{[Cck+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ..... sessiz yumuşak25 Ulu kişi, düşüncelerin en güzeline dalmış, sessiz ve yumuşak yürüyordu bir adım önde. (MNBBD10) au.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ..... ..... sinsi sinsi Yola çıktığımız gün, Bir sıraya dizilmiş, Gözyaşlarını silmiş, Bakarlar sinsi sinsi. (NFKÇ221) 25 Ve’nin kullanımıyla oluşan bağlama grubu bütün olarak kalıcı ve sözlük biçimbirimli olmamasından dolayı ayrı ayrı değerlendirilmiştir. av.{[K+Ø] + [K+Ø] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları yıkık şaşkın ..... ..... Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın, Benliğim bir kazan ve aklım kepçe. (NFKÇ17) b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik niteleme zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)A/... /-(y)A/ dala çıka Biraz açıkta dört karabatak dala çıka eğleşiyorlar. (HTYS) döne döne Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; Nihâyet döne döne aynı noktaya vardım. (NFKÇ245) döndüre döndüre Ertesi gece tam bir tipi içinde rüzgar bizi her köşe başında zerrelerimize kadar dağıtıyor sonra olduğumuz yerde döndüre döndüre topluyordu. (AHTBŞ47) düşe kalka Bir büyüdü, bir büyüdü düşe kalka, İmdi, yeryüzü kişiye dar, gök yuka. (AMDŞ137) güle güle Bu gömlek dikiş tutmaz hep söküle söküle; Bütüne gel deseler ve gitsek güle güle... (NFKÇ448) Mustafa: “Şimdi sen güle güle, istediğin yere git Esme” dedi. (YKYÖ37) istemeye istemeye Gözlerini açtı ilkin, sonra dumanı istemeye istemeye bıraktı: (OKYK64) işleye dura İşleye dura beni biraz umutlandırdıktan sonra büsbütün durdu, işlememecesine... (HTYS81) kana kana (iç-) Birleşik fiilde. Üç gündür kirli renginden korkup tadamadıkları suları kana kana içince canlanan silahsız düşmanlar, önlerinde yayan kumandanları, gözleri yerlerde dalkılıç sipahilerin şakaları arasından, dar kapıdan ikişer ikişer çıkarak, geldikleri tarafa doğru miskin miskin gittiler. (ÖSH48) katıla katıla Katıla katıla gülüyorlardı... (MNBBD174) kekeleye kekeleye Birdenbire kapı açıldı, tipi ve rüzgarla beraber içeriye girdi, kimbilir hangi başka kahveden topladığı avucundaki parayı Battal Gazi’yi kekeleye kekeleye okuyan hocanın önüne koyarak çıktı. (AHTBŞ49) korka korka Bir sel bu, ki dağdan taştan aka aka Beni benden götürmede. Korka korka Baktım boş gövdemin görüsüne, baka Kaldım üç çizgimin yasıldığı ufka... (AMDŞ136) özene bezene De gidin siz de Allah’ın işi gücü yok da yüz tane Esme yaratsın özene bezene. (YKYÖ90) soluya soluya Elmas Gelin, bir defasında kadına “Niye döversin şu tazecik gelini?” diye soracak olmuştu da kadın soluya soluya üzerine hörelenip “Sen bizim işlerimize karışma!” diye çıkışmıştı. (SÇRA69) uça ese Ta içimden birisi gidecek uça ese... Ama ben, ben artık gidemeyeceğim. (ZÖD/GYŞ70) vura kıra İran’a, Turan’a kadar vura kıra girer, namına birçok şanlar, şerefler ilave ederdi. (ÖSH 18) .. /+CAsInA/ ... /+CAsInA/ insancasına (hlk) erkekçesine (hlk) İnsancasına, erkekçesine Bana bir bardak su dercesine Bir türlü söylemeden gidersem yanarım. (BRE/GYŞ125) ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ içten içe Ama sığırı ve davarı önünde kıra çıktı mı kurdundan kuşuna, çiçeğinden böceğine, ağacından dalına varıncaya kadar bir gizli konuşmanın iç ürperten ve baş döndüren sihrini öğrenmiş, içten içe duymuştur. (MNBBD112) inceden inceye Hepsini de anlattıydım, ama hiçbirini senin gibi inceden inceye sormadıydı. (OKYK92) İnceden inceye tahkikat yapıldı. (ÖSH83) tepeden tırnağa Oğlu vurulduğunda tepeden tırnağa karalara bürünmüştü ya, bu kuşağı çıkaramamıştı. (YKYÖ30) Geliyormuş erkekler evlerine, anasını tepeden soyuyorlarmış, başlıyorlarmış işe, ... (YKYÖ87) Tepeden tırnağa korkuya kesmişti. (YKYÖ34) tırnağa ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A kadar/ tepeden tırnağa kadar Padişah, orduya getirdiği kaplan postlu, kurt taçlı çekirdek mahmuzlu, tekne kalkanlı, tepeden tırnağa kadar demire gark olmuş, elleri Kostaniçeli, ak kızıl bayraklı “ emsali görülmemiş mükemmel alayı ile iki gün evvel teveccühünü kazanan Rumeli Beylerbeyi’ne sordu.(ÖSH86) ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ candan yürekten Halil’in sümüklüböcekliğini, baykuşluğunu, gurruk kuşluğunu, ak kefene bürünüp köyün üstüne uçmasını doğru bulmayanlar, alay edenler, buna karşı da candan yürekten inananlar...[vardı] (YKYÖ49) içten gönülden Cıvıl cıvıl gülen, oynayan çocuklar (........) Tümünüzü içten gönülden sevdim. (ATŞ/GYŞ212) ... /-DIkçA/... /-DIkçA/ Varsın, seni ömrünce elem çemberi sarsın, Şâir! Sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın!... (FNÇ/GYŞ31) ... /-(y)I/... /-(y)I/ (hlk)26 donduru donduru ( ver-) hlk. Birleşik fiilde. Korkunç fırtına, yollarını yitirenleri donduru donduru verdi sallanı sallanı hlk. Ağlasam, çapkınca karşıma geçer Güldürür, sallanı sallanı kâfir... (BSE/GYŞ208) 26 Bu zarf morfem birliği, ... +/-(y)A/... +/-(y)A/ zarf morfem birliğinin eski ve bugünkü Anadolu ağızlarında kullanılan biçimidir. ... /-(y)Ip/... /-(y)Ip/ dönüp dolaşıp Eti arslanı, Roma sütunu, Bizans bazilikasından kalma taş, Timurlenk ve Yıldırım muharebesi, hepsi sizi dönüp dolaşıp yirmi yıl evvelin çetin günlerine ve şifalı ağrılarına götürüyor, onun tabii neticesi olan büyük meselelerle karşılaştırıyor. (AHTBŞ17) Geniş göğsü inip inip kalkıyordu. (OKYK13) ... +ile ... /+(n)DAn/ ... ile candan Sıtk ile candan anana bakmış bir kişi bu dünyada da cennettedir, öteki dünyada da... (YKYÖ53) ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ fısıltıyla nazla Ya sizler! ey geçmiş zaman etekleri, İhtiyar ağaçlı, kuytu bahçelerden Ay ışığı gibi sürüklenip giden; Geceye bırakıp yorgun erkekleri Salınan etekler fısıltıyla, nazla. (AMDŞ36) nefretle aşkla Kin duyulmuş bir gün, sevilmiş bir gün Dudaklar, nefretle, aşkla öptüğün... (AMDŞ139) öfkeyle fısıltıyla Kayalıklarda ne kadar kartal varsa hepsi havalanmışlar, öfkeyle, fısıltıyla örenlerin üstünde dönüyorlardı. (YKYÖ69) sabırla özenle Dar dar sokakların pencerelerinde Birer kuş oturmuş ihtiyar kızlardan, Sabırla, özenle ruhun kederinde Örerler bir kara kefen yıldızlardan. (AMDŞ105) sevinçle şaşkınlıkla Kaptan’ın Hitit heykeli sevinçle, şaşkınlıkla sarsıldı. (OKYK96) ... /-mAdAn/... /+(y)ArAk/ göremeden duyarak Göremeden ama duyarak bakardı. (SÇRA63) ... /-mAdAn/... /+(n)CA/ ürkmeden yavaşça Ürkmeden su içsinler yavaşça, susun, susun! (ZOS/GYŞ122) ... /-mAdAn/... /-mAdAn/ bıkmadan usanmadan İnsanın, böyle hiç konuşmayan bir arkadaşı olması, bıkmadan usanmadan da onu dinlemesi ne iyi. (YKYÖ11) bilmeden düşünmeden Al güllerle donanmış bir bahardı gözünde O kıpkızıl gayyâ ki kaynıyordu özünde, Bilmeden düşünmeden, bazan rüya sanırken... yemeden içmeden Yemeden içmeden yatarmış. (SÇRA72) bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n/y)A ... /+(n/y)A/ diz dize soluk soluğa Görüşme günlerinde gelir, avlunun kıyısında bir yana çekilirler, diz dize, soluk soluğa. (OKYK79) ... /+(n)DA/ ... /+(n/y)A/ ... içinde dörtnala Karanlığın, yağmurun, rüzgarın içinde dörtnala (ÖSH15) uzaklaştı. ... /+(n)DA ... /+(n)DA/ kan içinde ... içinde Hele Şark... kan içinde, ateş, zulüm içinde kıvranıyordu. (ÖSH59) ... /-(y)Ip/... /-(y)Ip/ Tahtalara vurup vurup, kulak memelerini çekip çekip, “Bizim Albay gençlere taş çıkartır” derler. (HTYS) ne yapıp yapıp Yaşanmış hayat unutulmuyor, ne de büsbütün kayboluyor, ne yapıp yapıp bugünün veyahut dünün terkibine giriyor. (AHTBŞ15) Kaya Ali’nin aklından neler geçebileceğini kestiren Berbat’sa karşısındaki bu engeli ne yapıp yapıp ortadan kaldırmak için en uygun ânı kolluyordu. (OKYK45) ... /+(y)lA/ ... /+(n/y)A/ ..... +la kendi kendine Deruni lisanla kendi kendine sordu. (ÖSH89) ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ Şimdi bile Hasanım, beni evine götür de ananı göreyim, şimdi bile bu yarım gözle, böyle yaşlı, yarım gözle anana bakmak günahtır ama, sıtkile candan bakınca ne gücün kalmışsa, onu gözlerine toplayıp Esme’ye bakınca insan doğruuu cennete gider, sen beni al şimdi evine götür. (YKYÖ53) Malazgirt’te bileğinin kuvvetiyle, dehasının zoruyla bize bu aziz vatanın kapılarını açan Alparslan’ı, muharebe emrini vermeden evvel hangi kuvvetler ziyaret etti ve ona neler gösterdi? (AHTBŞ19) (öylesine) canla [öylesine] başla Şafak Hanım Zübeyde’nin bavulunu öylesine canla başla hazırlıyordu ki demek şu tutsaklık hücresinin boşalması o kadar önemliydi onlar için. (SÇRA60) ... /-mAdAn/ ... (/-DIğI/)+gibi ... –madan kaldırdığı gibi Toprağa ve ustaların yonttuğu öteki taşların yanına bırakıyormuş gibi yapıp, -bırakmadan- kaldırdığı gibi ilk aldığı yere geri götürüyormuş. (MNBBD78) ... /-mAdAn/... /-mAdAn/ bıkıp usanmadan yorulup yüksünmeden Ve her Allah’ın günü böylece bıkıp usanmadan, yorulup yüksünmeden, gönlünün uyarınca odun toplamak... (MNBBD66) bc.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)A/... /-(y)A/ ... eke eke Yolda sevdiklerini eke eke kendini Suşehri’nde veya Sivas’ta bulmuş hangi biçare, sadece hatırlamanın kuvvetiyle bu yüksekliklere erişti? (AHTBŞ55) ... otlata otlata İşte bir kaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata güz başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim. (AHTBŞ24) ... /-(y)ArAk/... /-(y)ArAk/ İhtiyarlıkta tanır dünyayı: “kahpe dünya diyerek, “Hey gidi dünya” diyerek, Ömrü sövmekle geçer. (OSO/GYŞ34) Bu hal, her sınıfı kendi hayatında, kendi zevkinde rahat ve müstakil bırakarak, mesut ederek İkinci Meşrutiyete hatta biraz sonrasına kadar sürer. (AHTBŞ35) O günlerde rüyalarıma ak sakallı piri faniler, elleri asalı ulu kişiler girer, bunlar sakallarını tutarak veya asalarına dayanarak düşünceye dalar, sonra sırlarını demeden yürüyüp giderlerdi. (SÇRA67) ... /-mAdAn/... /-mAdAn// Hiç kimseye tek kuruş vermeden, hiç kimseye duyurmadan Güzel Fatma’yla Kaptan’ı karşılaştırdı. (OKYK105) ... /-(y)ArAk/... /(-mAk)+lA/ Ve böylece Edip Hoca, o geceyi sabaha kadar Serfice tütünü içerek âşık amcayı dinlemekle geçirir. (AHTBŞ41) bd.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ içlerinden kendi kendilerine İçlerinden, kendi kendilerine: Şu karşı ev tekin değil, diyorlar. (NFKÇ209) ... /+(y)lA/ ... /+(n/y)A/ özenle yan yana Vidaları özenle yan yana dizdi. (HTYS76) ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ şaşkınlıkla ... +yla Üstüne eğildi, uzun uzun yüzüne baktı, şaşkınlıkla, bir çocuk yalınlığıyla... (YKYÖ51) ... /-sA+/ ... /+(y)lA/ nasılsa ... +le Lütfi nasılsa, inanılmaz bir atiklikle Hasan’ın elinden kurtuldu, kaçmaya başladı. (YKYÖ17) be.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n/y)A/ ... /+(n)DAn/ dörtnala inceden Kardır yağan üstümüze geceden, Yağmurlu karanlık bir düşünceden, Ormanın uğultusuyla birlikte Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte Kar yağıyor üstümüze, inceden. (AMDŞ55) ... +gibi ... /+(n)DAn/ ..... içinden Şikayetsiz aşıklar Gibi içinden yanar, Fâni günleri anar, Sabaha erir mangal... (NFKÇ325) ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ ... +le amanla Küçük büyük harple, amanla şimdiye kadar elli kale alan bu kahraman sevgili Akka’sının can çekişmesine dayanamıyor, geceli gündüzlü az kuvvetleriyle bu çok düşmana saldırıyordu. (ÖSH 98) bf.{[Kgr+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +gibi ... /-(A/I)r/z)+gibi/ Geldin Rast’ta karar gibi, Boy-pos Evc’e firar gibi, El bir makam arar gibi, Bir sazdan mı geliyorsun? (ZÖD/GYŞ71) Bazen de tam tersi, bir medyum gibi, uykuda gezer gibi kalkarsınız yatağınızdan. (HTYS84) ... +ile ... +diye Uyku sersemliği ile “Hey canına kurban olduğum medeniyet, telefonları bile erken saatte surdinli çalıyor” diye ahizeye uzandım. (HTYS70) /-mAdAn/ ... /-(y)ArAk/ bıkıp usanmadan ... -arak Bebek mızıldanır, Elmas Gelin, bıkıp usanmadan kendi hayat hikayesini, halk hikayelerine karıştırarak anlatan Nigar’a “Kız şuna süt ver!..” derdi. (SÇRA69) bg.{[Cck+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)ArAk/ ... +diye Hâtırayı a’sını uzatarak hâtıraaaa diye telaffuz ediyor.(HTYS40) ... +diye ... /+(y)lA/ ... diye öfkeyle Mustafa: “Nerde Hasan?” diye öfkeyle ona sordu. (YKYÖ39) ... diye umutla Ha bulduk, ha bulunuyor diye, umutla günlerini dolduruyordu büyükana. (YKYÖ30) ... +gibi ... /+(n)CA/ ...gibi sessizce Okşar gibi, sessizce esip, çizmede rüzgar Durgun suların üstüne yer yer kırışıklar. (MÇ/GYŞ197) ... +gibi ... /+(y)lA/ ...gibi içtenlikle Güldü, gençlik günlerinin ta içinde imiş gibi içtenlikle güldü. (HTYS55) bh.{[Cck+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)Ip/... /+(y)lA/ Bunu da öyle uzun boylu düşünüp değil içgüdüsüyle bulmuştur. (HTYS46) Hiç kimseyle bir tek sözcük bile konuşmuyor, yalnızca boynunu büküp candan yürekten bir havayla karşısındakini dinliyordu. (YKYÖ16) bi.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ ... /+(n)CA/ duya duya yavaşça Bir gün, sönük göğsüme düştüğü vakit başım, Benden ayrılıyormuş gibi bir can yoldaşım, Gittikçe uzaklaşan bu sesi duya duya, Yavaşça dalacağım, o kalkılmaz uykuya... (NFKÇ214) ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ ... /+(y)lA/ ıkına sıkına zorla Üst üste çaylar, cıgaralar içildikten sonra Kaptan bir kenara çekilip Kaya Ali’nin getirdiği süslü kağıda ıkına sıkına, zorla birkaç satır yazdı, Fatma gibi yaladıktan sonra zarfladı, Bobi’ye teslim etti. (OKYK97) bj.{[Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ Hep bir ağıtla, bir sevgiyle, bir bedduayla karşılıyordu onu. (YKYÖ37) bk.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-mAdAn/ ... /-mAdAn/... /+(n/y)A/ söyleşmeden dilleşmeden gönül gönüle Ve, yemekten sonra, söyleşmeden, dilleşmeden –gönül gönülehalleştiler. (MNBBD68) bl.{[Kgr+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n)DA/ ... /-(n/y)A/ ... /+(n/y)A/ ... +de güle söyleşe Gruplar hâlinde güle söyleşe girerler kapıdan. (HTYS47) ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... +yla yarımlıkla yetimlikle Hep o duyguyla, yarımlıkla, yetimlikle bakınırdı çevresine. (SÇRA11) bm.{[Kgr+z] + [Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n)DAn/ ... /-(y)A/... /-(y)A/ canı yürekten doya doya Ananı canı yürekten, onun güzelliğini doya doya seyretmiş bir kişi cehenneme gidemez. bn.{[Cck+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)Ip/ ... /-mAdAn/ ... +gibi ... -ıp kıpırdamadan ölü gibi Hasan, bunu duyunca, elleriyle yüzünü kapatıp eve koştu, kendini sedire atıp kıpırdamadan ölü gibi orada durdu kaldı. (YKYÖ65) bo.{[Cck+z] + [Cck+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)ArAk/ ... /-(y)ArAk/ ... /+(y)lA/ ...-yerek ...-yerek sövmekle (ömrü s. geç-) Birleşik fiilde. İhtiyarlıkta tanır dünyayı: “kahpe dünya” diyerek, “Hey gidi dünya” diyerek, Ömrü sövmekle geçer. (OSO/GYŞ34) ... /-mAdAn/ ... /-mAdAn/ ... /-mAdAn/ ... -madan ... -madan kıpırdamadan Hasan dinledi... hiç bir yere bakmadan, yüzünde en küçük bir değişme olmadan, kıpırdamadan, gözleri kırış kırış kaymak bağlamış suda. (YKYÖ30) bp.{[Cck+z] + [K+z]} + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +gibi ... /+(y)lA/ ... /+(n/y)A/ ... gibi şevkle başbaşa Destanlar içinde ve uzak bir rüyada yaşar gibi, Şevkle yaşıyordu en büyük ve en güzel gerçeği Şehit ruhlarıyla başbaşa erlerimiz. (NÖ/GYŞ217) br.{[Kgr+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n)DA/... /-mAdAn/ ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ iki diz üstünde durmadan sallana sallana Yıpranmış kitap ve isli lamba, kahvenin peykesine konmuş üstü mum lekeleriyle dolu, küçük ve tahtadan bir iskemlenin üzerindeydi ve adam bu rahlenin önünde, iki diz üstünde, durmadan sallana sallana hikâyesini okuyordu. (AHTBŞ48) bs.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)ArAk/ ... /-(y)ArAk/ ... /-(y)ArAk/ ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ alçalarak yükselerek dönerek, bağrışa çağrışa Tüm asılmışların ruhlar sürüsü Tamusal bir koroyla, dişi erkek, Alçalarak, yükselerek, dönerek, İlenirlerdi bağrışa çağrışa Hem asılana, hem asan nebbaşa: (AMDŞ141) bt.{[Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(y)lA/ ... /+(n)DA/... /+(n)DA/ ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ ... +yla ... +nda ... +nde candan yürekten Durmadan, dişsiz ağzıyla, çocuk yalınlığında, düzgünlüğünde, candan yürekten gülümsüyordu. (YKYÖ52) bu.{[Cck+z] + [Cck+z] + [Cck+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +gibi ... +gibi ... +gibi ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ ... gibi ... gibi ... gibi kana kana doya doya Koklar gibi, maviliği, rüzgarı öper gibi Ananın sütünü emer gibi, Kana kana, doya doya ...[nefes al-] (ZOS/GYŞ123) c.Yalın+ türemiş/türemiş+ yalın yapılı birleşik niteleme zarfları cca.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n)Dan/ ... +Ø incecikten buğulu Sabah uykusuna dalmış bir kız gibi incecikten buğulu akar. (MNSBBD174) inceden ince Sonunu düşünmez inceden ince. (OŞG/GYŞ67) uzlet gibi yalnız Gurbet yayının okları geçmiş de içinden Günlerce uzakta, Yorgun biri uzlet gibi yalnız yaşamakta. (FNÇ/GYŞ27) ccb.{[K+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø ... /+(n)DAn/ derin içten Vardı, Anavarza kayalığına bir taşın üstüne oturdu, gün batıyordu, ağıdını derin, içten sürdürdü. (YKYÖ31) ccc.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n/y)A/ ... +Ø tek başına ..... Anafartalar ve Dumlupınar’ın kahramanı son muharebenin sabahında tek başına, ağzında sigarası bir tepeye doğru ağır ağır ve düşünceli çıkar. (AHTBŞ41) ... /+(n/y)A göre/ ... +Ø önem sırasına göre madde madde Sonra bu iş için hazırladığı küçük kartonlardan birine yarın yapacağı işleri önem sırasına göre madde madde flamasterle yazar, ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri yontar, bir hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen göstererek aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61) ... /+(n)CA/ ... Ø bir iyice(hlk) apaçık Bir iyice, apaçık biliyordu. (YKYÖ63) ... /+(n)DA/ ... +Ø ... +da (uyur gibi) sakin Kesik başı koltuğunda, uyur gibi sakin yatıyordu. (ÖSH80) ... halinde ağır ağır Geçerken dün yoldan, ruhumu saran Bir gölge halinde ve ağır ağır; Tanıdım; o, yâdı hoş zamanlardan Seven ve yaşayan bir hatıradır. (AMDŞ19) ... içinde başı dik Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece, Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler. (NFKÇ158) ... içinde belli belirsiz Dindar adam, bir ululanma ve bir azamet içinde belli belirsiz gülümsedi ve sâdece: “Biliyorum.” dedi. (MNBBD50) ... /+(n)DAn/ ... +Ø (daha) yakından (daha) iyi Realiteyi daha yakından, daha iyi görüyoruz. (AHTBŞ67) ... /+(y)lA/ ... +Ø ... +yla çalımlı çalımlı Yanı başında çatık kaşlarıyla çalımlı çalımlı dikilen Berbat’a döndü: (OKYK67) yalınayaklarıyla don gömlek Yalınayaklarıyla, don gömlek çıktı oturdu pencereye. (OKYK109) ccd.{[Kgr+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø ... /+(n)DA/ sık sık ... hâlinde Bu esnâda ağzından sık sık ve tek bir kelime hâlinde bir harf çıkardı: “Elif!..” (MNBBD113) ... +Ø ... /-DIğIncA/ bir bir gücü yettiğince Tanrı misâfiri diye gelenleri bir bir ve gücü yettiğince ağırladı. (MNBBD13) ... +Ø ... /+(y)lA/ Kız, gözleri dalgın, elindeki değnekle yere rast gele bir şeyler çiziyor. (HTYS17) ... +Ø ... /+(n/y)A/ ..... kendi kendine Gündüzleri, elleri arkasında, kendi kendine, tenhalarda volta vurarak Fatma’yı düşündükten başka, geceleri Adembabalar uyuduktan sonra tünediği pencereden gözlerini kırmızı kiremitli yapıya dikerek Fatma’yı, hep Fatma’yı düşünüyordu. (OKYK101) cce.{[Cck+Ø] + [Cck+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø ... /-(y)ArAk/ Kapıda ulu bir çınar ağacı dallarını bütün avluya yaymış, ağır ağır dalları sallanarak rüzgarlanıyordu. (YKYÖ60) ccf.{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø ... /+(n/y)A/ nasıl içiçe Fikret nasıl kurulmuş, içiçe bu iklimler? (NFKÇ37) ... +Ø ... +ile nasıl ... ile On beş sene sonra tekrar onunla karşılaşınca adetâ tanıyamamış hatta nasıl, hangi edep ile konuşacağını şaşırmıştı. (AHTMB19) ... +Ø ... /+(n)DA/ yalnız toplu halde Köylüler, yalnız, toplu halde onunla nerede karşılaşırlarsa karşılaşsınlar, ona bir söz söylemeden geçmiyorlardı. (YKYÖ65) ccg.{[K+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları .../+(n)CA/... +Ø sinsice için için Ağamsın kardaşımsın der Gülerek kalbime girer Sinsice, için için yer Beni dostlarım öldürür. (ATŞ/GYŞ215) iyice açık açık Bunu iyice, açık açık, günlerce düşünmüştü. (YKYÖ63) .../+(y)lA/... +Ø fısıltıyla hararetli hararetli Kaya Ali’yle ötekiler çayı demliğe, cezveyi ateşe süredursunlar, başlıyorlardı fısıltıyla hararetli hararetli konuşmaya. (OKYK100) cch.{[Kgr+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø .../+(n)CA/ dizüstü saygılıca Herkes dizüstü saygılıca oturmuştu. (YKYÖ60) ... +Ø .../+(n)DAn/ (seninle) sarmaş dolaş kökten Seninle sarmaş dolaş, kökten bozuldu denge; (NFKÇ331) cci.{[Kgr+Ø] + [Cck+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø ... /-(y)Ip/ Dört ayrı sofra, dört ayrı zengin ve nefis yemeklerle dolu, yavaş yavaş, süzüle süzüle inip, dört kişinin önüne kuruldu. (MNBBD) ... +Ø ... /(-mAksIz)+(y)In/ yorgun hazin ...(-meksiz)in Geldi yorgun ve hazin, Hiç de sezdirmeksizin, Sularda kabrimizin, Yolunu açan vapor... (NFKÇ162) ccj.{[Cck+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)ArAK/ ... +Ø ...-yerek pervasız Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız, Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız, Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!.. (YKB/GYŞ10) ... /-mAdAn/ ... +Ø ...-madan utangaç Hasan hiç (YKYÖ61) kimseye bakamadan, utangaç oturdu sofraya. cck.{[Cck+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)ArAk/ ... +Ø ...-yarak arsız arsız Onlar her gün birkaç sefer çağrılırlar, sırasına göre dayak, küfür yer, enselerini kaşıyarak, arsız arsız gülerlerdi. (OKYK11) ...yarak yapayalnız Fatma’nın cezaevi yakınlarındaki mahallelerden birinde bir ev kiralayarak yapayalnız oturması olmazdı. (OKYK101) ... /-mAdAn/ ... +Ø ... -meden tembel tembel Hiç acele etmeden, tembel tembel sordu. (OKYK8) ... -madan dimdik Düvenin üstünde hiç kimseye bakmadan, dimdik duruyor, rüzgâr çarptıkça vücuduna daha sıkı sarılan yırtık entarisinin içinde küçük, ölçülü vücudu, bir midye kabuğunun düzgün inhisasiyle, birkaç sene sonra gelişecek kadınlığının bütün güzelliklerini müjdeliyordu. (AHTBŞ64) ccl.{[Cck+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø... /+(n)DA/ ..... kan ter içinde Oğlanlar gömlekleri, fularları uğraşıyorlardı. (HTYS22) fırlatmış kan ter içinde ccm.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n/y)A/ .... +Ø ... /+(y)lA/ omuz omuza ..... (nadir görülen bir) dikkatle Omuz omuza yüzlerinde, bilhassa gözlerinde acayip bir parıltı, nadir görülen bir dikkatle onu dinliyorlardı. (AHTBŞ48) ccn.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/... +Ø içten içe derin derin Nefes almak, içten içe, derin derin Tâze, ılık, serin, Duymak havayı bağrında. (ZOS/GYŞ122) ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ ... +Ø ... +le ... +le yaprak yaprak Her ısırdığım meyvayla bitiyor Neşe mevsimi... Gönlüm! Yaz gidiyor Güneşle, denizle ve yaprak yaprak. (AMDŞ25) cco.{[K+z] + [Kgr+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n)CA/... +Ø ... /+(n)CA/ öylece ..... kıpırtısızca M.Ali toprağın üzerinde öylece gözleri yarı kapalı, kıpırtısızca kalıvermişti de anasının tiz çığlıkları üzerine ayılmış, can bağı bu çığlıklara tutunmuş ve gözlerini açmıştı... (SÇRA53) ccp.{[K+z] + [z+Cck+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +gibi ... tıpkı+ ... +gibi ... +Ø adam gibi (tıpkı bir) adammış gibi gort gort Adam gibi de, tıpkı bir adammış gibi de gort gort dolanıyor köyün içinde... (YKYÖ80) ccr.{[Kgr+z] + [K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +gibi ... /+(n)DAn/ ... +Ø ..... incecikten buğulu Sabah uykusuna dalmış bir kız gibi incecikten buğulu akar. (MNBBD174) ... +gibi ... /+(y)lA/ ... +Ø ... gibi heybetle hâkim Kötü düşünceler, hırçın ve kıskanç homurtular karşısında câmi, -o ulu ve koca Süleymâniye- bir yavru arslan gibi heybetle ve hâkim büyüyordu. (MNBBD39) ccs.{[Kgr+z] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n/y)A/... +Ø ... +Ø el ele üçlü tek İşte, Ahmet’ler, Mehmet’ler ve de Durmuş’lar El ele, üçlü -ya tek- çarmıha vurmuşlar Karşı kıyıya geçecek gemicileri. (AMDŞ161) ... /+(n)DA/... +Ø ... +Ø ... +nda dinç levent Karşısında Tosun Bey, bir eli kalçasında, dinç ve levent duruyor, gülümsüyordu. (ÖSH20) ... /+(y)lA/ ... +Ø ... +Ø ... +yle kıvrak dimdik Bir ulu kavak inceliğiyle, kıvrak, dimdik yürüyordu. (MNSBBD17) ... +gibi ... +Ø ... +Ø ... gibi sokulgan kıvrak Erkek susamış yılan gibi, sokulgan, kıvrak Uzanıyor gözlerine. Bir şey boşalıyor lık lık lık, kadında sıcak Bir kan gibi ta derine. (AMDŞ34) cct.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(y)lA/ ... +Ø ... +Ø (insan yaşamından daha da) hızla (bunca) çabuk nasıl Her şey değişiyor, kalbimiz bile, Ama yüzyıllarla besli bir şehir İnsan yaşamından daha da hızla Bunca çabuk nasıl yok olabilir? (AMDŞ150) ccu.{[Kgr+Ø] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... Ø ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ yavaş yavaş süzüle süzüle Dört ayrı sofra, dört ayrı zengin ve nefis yemeklerle dolu, yavaş yavaş, süzüle süzüle inip, dört kişinin önüne kuruldu. (MNBBD) ccv.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n/y)A/ ... +Ø ... +Ø kendi kendine ..... ..... Dergâhta, öteki dervişlerden uzakta, kendi kendine –ve hep gözleri yerde, hep kendine çevrilmiş, gözleri- saatlerce otururdu. (MNBBD104) ccy.{[Kgr+Ø] + [Cck+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... Ø ... +Ø ... /+(n)DA/ ..... ..... hayret içinde Penceresindeki adam Yüzünde ne sevinç, ne gam, Alabildiğine geniş Gözlerini ufka dikmiş Sanki bir ebediyete Bakmada hayret içinde. (AMDŞ45) ccz.{[Kgr+z] + [Cck+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +gibi ... +Ø ... +Ø deli gibi (bağır-) Birleşik fiilde. ..... bas bas (bağır-) Birleşik fiilde. Deli gibi, kendinden geçmiş, bas bas bağırıyordu.(YKYÖ64) cda.{[Cck+z] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)ArAk/ ... +Ø ... +Ø ... -arak vakarlı saygılı Elindeki değneğe dayanarak bizimle vakarlı, saygılı konuştu. (AHTBŞ65) cdb{[Cck+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /(-(A/I)r)+cAsInA/ ... Ø ... Ø ... +casına duygu duygu kanat kanat Çiçek niyazlar içinde, Dal’ın türküsü bembeyaz, Serpil serpil duyuyorum, Bardaktan boşanırcasına, Kopmuş takvimlere inat, Duygu duygu, kanat kanat, Ellerime kar yağıyor. (FH/GYŞ193) ... (/-(A/I)r/)+gibi ... Ø ... Ø At divanı yapar gibi bir ayağı yerde, bir ayağı üzengide “Ağalar!” dedi. (ÖSH28) cdc.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø ... +Ø ... /+(n)CA/ ..... ..... sessizce Hazreti Ali, boynunu bükmüş, gözleri bir görünmeyen varlığa dalmış, sessizce oturuyordu. (MNBBD45) cdd.{[K+Ø] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø ... /+(n)CA/... /-mAdAn/ ... /-mAdAn/ öyle keyifsizce yemeden içmeden Öyle, keyifsizce yemeden içmeden yatarmış. (SÇRA72) cde.{[K+Ø] + [K+Ø] + [Kgr+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø ... +Ø ... /+(y)CA/ ... +Ø (.....) isteksiz [.....] kısık (.....) keyfince [.....] rahat Önce sesinin pürüzünü temizleyen profesyonel bir hâfız gibi biraz isteksiz ve kısık, ama sonra gitgide açılarak sesi temizlenince keyfince ve rahat...[öttü]. (HTYS36) cdf.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n/y)A/ ... +Ø ... +Ø... +Ø tek başına ..... ağır ağır düşünceli Anafartalar ve Dumlupınar’ın kahramanı son muharebenin sabahında tek başına, ağzında sigarası bir tepeye doğru ağır ağır ve düşünceli çıkar. (AHTBŞ4) cdg.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [Cck+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø ... +Ø ... /+(y)ArAk/... +Ø ..... ..... ... +arak yavaş yavaş Elleri arkasında27, başı önüne eğik, bastığı siyah kaplama taşlarına görmez bir dikkatle bakarak yavaş yavaş yürüdü. (ÖSH74) cdh.{[Cck+z] + [Cck+z] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)ArAk/ ... /-(y)ArAk/ ... +Ø ... +Ø ... –yarak ... -yarak üzgün gönülsüz Temel atma günü, Sultan Süleyman, sağından solundan söylenenleri duyarak, duyup bir karara varamayarak, üzgün ve gönülsüz, düşünüp duruyordu. (MNSBBD39) 27 Bu yapıdaki +nda, kelime grubunu hal zarfı yapan bir biçimbirim değildir. Zarf öncesi yapıda -ki yapı, yalın-iyelikli , eksiltili bir yapıdır- yer-yönelme zarfı yapmak için kullanılmıştır. cdi.{[Cck+Ø] + [Cck+z] + [Cck+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... +Ø ... /–(y)Ip/ ...+Ø ... /+(y)lA/ ..... ... -up ..... hayretle Çoban, gözleri iri iri açılmış, farkında olmadan kumlara oturup avuçlarını sımsıkı yapıştırmış, hayretle dervişlere bakıyordu. (MNSBBD113) cdj.{[Cck+z] + [Cck+z] + [Cck+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /-(y)A ... -(y)A/ ... /-(y)ArAk/ ... +Ø ... –e ... –e ... -arak yalnayak Göğüslerini yelken gibi gere gere Ve kollarını doğan güneşe açarak Büyük suyu özleyen çocuklar, yalnayak Koşarlar dalgaların koştuğu yere. (AMDŞ75) cdk.{[Kgr+z] + [K+Ø] + [Kgr+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø} yapılı birleşik niteleme zarfları ... /+(n)CA/... +Ø ... +Ø ... +Ø ... +Ø (pek) garipçe ıssız otsuz ocaksız akılsız ayvazsız Pek garipçe kaldım köyümde ıssız, Otsuz ocaksız, akılsız,ayvazsız. (AMDŞ122) 02.ZAMAN ZARFLARI Zaman zarfları, fiilin yapılma/olma zaman ve süresini bildirmek için kullanılırlar. Zaman anlamı bildiren bütün kelime, kelime grubu ve cümlecikten oluşan isimlerin yalın biçimleri, yahut ek ve/veya edatlarla zarflaşmış biçimleri zaman tamlayıcıları olarak kullanılırlar. Bunları fiilin gerçekleşme zamanına bağlı olarak belirlik (belirlilik/belirsizlik) ve fiilin gerçekleşme süresine bağlı olarak süre zarfları diye ikiye ayırabiliriz. 021. Zamanda belirlik I. Tekli belirli/siz zaman zarfları a. Yalın belirli/siz zaman zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın belirli/siz zaman zarfları akşam Akşam koğuşa dönen kaptan ne yatağının farkına vardı, ne de yorganla ötekilerin. (OKYK108) Akşam yatar, sabah kalkar başıboş... (NFKÇ424) Toz olmuş asırları hatırlatan yasını, Akşam burada dağıtır perde perde rüzgâra, (YNN/GYŞ87) akşamları Benim doğduğum köyleri Akşamları eşkıyalar basardı, (CK/GYŞ164) Ufacık avuçlarından akşamları akan ter, Tuz yerine geçti evleri yemeğinde. (BN/GYŞ157) derhal İsteği, derhal kabul olundu. (MNBBD45) dün Dün arkandan atıp tutanlar, para kokusunu alınca yüzüne gülüp seni avlamaya hazırlanıyorlar. (OKYK18) Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan Oydu, bir bakışta tanıdım onu; (AMDŞ19) Dün yine günümüz geçti berâber, Gece de yanında kalasım geldi! (YZO/GYŞ39) gece Dün yine günümüz geçti berâber, Gece de yanında kalasım geldi! (YZO/GYŞ39) Bir güneş istiyorum, gece bende kalacak. (BKÇ/GYŞ114) Sevgilim gel Gece bahçeye, Ah, gel geceye; (AMDŞ49) geceleri Geceleri dar kapıdan çıkmaya çalışıyorlardı. (ÖSH 46) Çocuğum uyuma geceleri. (FHD/GYŞ133) Geceleri usulca sarsıp uyandırdı o ak tülbentli hayâl, “Kalk kızım, kalk!” dedi. (SÇRA51) gündüz Gündüz yumuşak kumların üstünde uzandık; Hem yaktı güneş, hem de güzel tenlere yandık. (MÇ/GYŞ197) gündüzleri Cânan ki gündüzleri gelmez, Akşam görünür havz üzerinde. (AH/GYŞ13) Gündüzleri, elleri arkasında, kendi kendine, tenhalarda volta vurarak Fatma’yı düşündükten başka, geceleri Âdembabalar uyuduktan sonra tünediği pencereden gözlerini kırmızı kiremitli yapıya dikerek Fatma’yı, hep Fatma’yı düşünüyordu. (OKYK101) İkindileri İkindileri kadınlar, kırmızı kiremitli yapılarının önündeki bu yeşillikte birbirlerine sokularak ağır, uslu oturuyorlardı sözde. (OKYK85) imdi Bir büyüdü, bir büyüdü düşe kalka, İmdi, yeryüzü kişiye dar, gök yuka. (AMDŞ137) önceleri Biliyorum, böyle değildin önceleri Türküler söylerdin sıcak. (YBB/GYŞ285) sabah Akşam yatar, sabah kalkar başıboş... (NFKÇ424) sabahları Sabahları acıktığı için haklı Gününü kazanıp kurtardı diye güzel. (CS/GYŞ261) Bobi de huyunu öğrendiği için sabahları eli boş gelmezdi. (OKYK103) sonra Dostluğumuz uzun sürdü, sonra da birbirimizi yitirdik. (YKYÖ19) Vâkıa sonra arkasını kaleye verdi. (ÖSH53) Dolaşsın, sonra, İslâm’ın haremgâhında nâmahrem... (MAE/GYŞ4) şimdi Ben babamla, annemle gittiğimiz siyah kehribarcıları şimdi bir masal gibi hatırlıyorum. (AHTBŞ25) Bilmem şimdi hâlâ bu ilk kocanda mısın, Hâlâ dağları karlı Erzincan’da mısın? (AMDŞ63) Ne heybettir ki: Vahdet-gâhı dinin devrilip, taş taş, Sürünsün şimdi milyonlarca me’vâsız kalan dindaş! (MAE/GYŞ4) tam Yürü, gölgen seni uğurlamakta, Küçülüp küçülüp kaybol ırakta, Yolu tam dönerken arkana bak da, Köşede bir lâhza kalıver gitsin! (NFKÇ200) yeni İkisi de çocukluktan yeni kurtulmuş, delikanlılığa yakın çağlarını yaşıyorlardı. (MNBBD16) -Yeni düşmedi, ama yeni kalınlaştı. (OKYK87) Üftâde sardunyaları, fesleğenleri yeni sulamış olacak. (HTYS64) ab.Kelime grubundan oluşan yalın belirli/siz zaman zarfları ... akşam Uludağ etekleri al ipekten bu akşam; (ÖBU/GYŞ80) O akşam Üsküdar’a döndü. (ÖSH70) akşamüstü Yazgısına açık tutacak kırallığımı Açık tutacak dağ yollarına sağnaklara Senin bir akşamüstü çıkıp gittiğin kapı (KÖ/GYŞ278) Ya Ahmed’im, ya Mehmed’im, ya da Durmuş’um, Bu akşamüstü bu kıyıda oturmuşum. (AMDŞ161) akşam üstleri Aklıma kadeh tutuşları geliyor Çiçek pasajında akşam üstleri ... an o an Onun asıl değer verdiği, sakladığı, koruduğu sevgisinin ak bir manolya tâzeliğinde kaldığını düşündüm o an... (SÇRA73) bir ara Bir ara ufacık bir serçe kuşu bir an Kaptan’ın penceresine kondu. (OKYK112) Bir ara otların hışırtısını unutmuş, yüreği hop etmişti. (SÇRA70) Bir ara yunus gibi daldı çıktı. (HTYS30) bir aralık Anası, onu bir aralık kucaklayıp öpmek istedi. (YKYÖ22) bu sefer Biraz evvel şövalye saflarının arasından bedenlere teslim teklif eden Türkçe ses, bu sefer bedenlerden aşağıya, pusulara yatmış yeni muhasırlara haykırdı: “Kaleyi size bırakacağız. Vire’yi konuşalım.” (ÖSH45) Film deyimi ile travelling dediğimiz bu kaydırmaca içinde, saydığımız anıtların birini aydınlatıp öbürlerini loşlukta bırakır, sonra aydınlattığından kayıp demin loşluktaki komşusuna geçer, bu sefer de onu vurgular. (HTYS15) Verdiği îzahlara göre, tasavvuf târihinde mühim yeri olması lâzım gelen bu Erdede Sultanı bu sefer Ankara’da epeyce aradım. (AHTBŞ16) ... dem bu dem Akşam, yine akşam, yine akşam, Göllerde bu dem bir kamış olsam. (AH/GYŞ12) o dem O dem çocuklar gibi sevinçten zıplar mısın? Toprağın altındaki saklambaçta var mısın? (NFKÇ147) devir devir Evlerin içi devir devir değişti. (BN/GYŞ155) (en) erken Büyülü masallar limanında En erken kalkan gemi benim Rüzgarımda deniz kızları (EU/GYŞ239) er geç Geldiğim yerlere er geç dönebilsem (AD/GYŞ205) Er geç bir tarafta karşılarına çıkıyor, sofrasını açıyor, “Buyurun!” diyordu. (AHTBŞ28) ... evvel biraz evvel Biraz evvel şövalye saflarının arasından bedenlere teslim teklif eden Türkçe ses, bu sefer bedenlerden aşağıya, pusulara yatmış yeni muhasırlara haykırdı: “Kaleyi size bırakacağız. Vire’yi konuşalım.” (ÖSH45) ... gece(ler)(si/i) İnönü’nde genç kumandan İsmet Paşa, 1922 yılının 26 Ağustos gecesi Dumlupınar’da Başkumandan Mustafa Kemal eğer – uyudularsa- nasıl bir rüya gördüler. (AHTBŞ19) bazı geceler Bazı geceler Nigar’ın sözleri aklına düşüyordu. (SÇRA70) bir gece Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece onu altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26) bu gece Gönlümün göklerinde keyfince uç bu gece. (NC/GYŞ184) ertesi gece Ertesi gece tam bir tipi içinde rüzgar bizi her köşe başında zerrelerimize kadar dağıtıyor sonra olduğumuz yerde döndüre döndüre topluyordu. (AHTBŞ47) o gece -Yattum o gece Ziba’da. Sabahtan kalktum, er. (OKYK47) O gece, sabaha kadar uyuyamadı, anasının yüzüne bakamadı. (YKYÖ31) (biraz) geç Kaptan biraz geç: -Alalım mangal, çaydanlık, tencere... dedi. (OKYK32) Bir gün de bakarsın yel eser, dal eğilir; “Çok geç!”28 diyecek kadar zamanım var yok. (CY/GYŞ44) ... (/+(n/y)In/) gün(ü) bir gün Bir gün de bakarsın yel eser, dal eğilir; “Çok geç!” diyecek kadar zamanım var yok. (CY/GYŞ44) Bütün sevgileri atıp içimden Varlığımı yalnız ona verdim ben, Elverir ki bir gün bana derinden Ta derinden bir gün bana “Gel!” desin. (AKT/GYŞ49) Bir gün, yıllar önce kaybettiği oğulcuğunu düşünde gördü. (SÇRA59) 28 geç burada yüklem olarak kullanılmıştır. Bu durum, eksiltili kullanımdan kaynaklanmaktadır. Derin yapıya bakıldığında kelimenin zarflığı anlaşılır. bugün Çiy damlası, gül goncası, taptâze bahar... Hâlâ bugün içmiş gibi sarhoşluğu var. (CY/GYŞ43) “Tanrım, Yunus Emre aşkına bugün de doyur” der idik... (MNBBD69) Bugün kaleyi alacağız. (ÖSH98) bugüne bugün Bugüne bugün ihtiyarlara da bir işlev verilmek gerek her evde. (HTYS24) Ağamın yüz elli lirası geldi bugüne bugün. (OKYK27) devrisi gün hlk. Devrisi gün Abbas gene geldi. (YKYÖ26) ertesi gün Ertesi gün ona yolda rast geldik. (AHTBŞ64) İşte o kızdan bu kumaş Her yanı kıpkırmızı yaş, Ertesi gün geldi geri (MSS/GYŞ112) evvelki gün Evvelki gün anasından yüz elli gelmiş. (OKYK53) günlerden bir gün Günlerden bir gün Medine’nin ünlü sıcağı daha da arttı ve alınan her soluk, bir kızgın kum tânesi olup soluk borusuna dizilir oldu. (MNBBD9) Günlerden bir gün Durup dururken Can kuşudur havalandı içimden (BRE/GYŞ127) geçen gün Ben hangi kaleye gittimse geri dönmemişim, daha geçen gün iki küçük topla Boza Kalesini yerle bir ettim. (ÖSH31) kıyamet günü Bilmiyorsan iyice bil... Benim vasfımdır ey gafil, Kıyamet günü İsrâfil, Ve... İzâ zülziletil arz!.. (NYG/GYŞ246) ne gün hlk. Nerede kardeşlerin, cömert Nil, yeşil Tuna; Giden şanlı akıncı, ne gün döner yurduna? o gün O gün de öyle yaptılar ve insanların en ulusu, en çok övülmüşü önde, ashap O’nun ardında olduğu halde Medine’den çıktılar. (MNBBD9) Ferruhşah, o gün adamlarını ihtiyar Doğan’a gönderdi. (ÖSH96) Bütün umutlarından o gün bir anda soyun, Sonra kendi kendini atıver yüzükoyun, Gömül bir deniz gibi yumuşak şiltelere. (CKS/GYŞ84) gün dönümü Batmış mı tutulmuş mu güneş, gün dönümü Panjurları örtülen bu tek pencerede? gün ortası Kimi de gün ortası yanıma sokuluyor. (BN/GYŞ158) ... önce az önce Az önce geldikleri dehlizlerin alacakaranlığından geçip indikleri merdivenleri çıkarak 72’nci Koğuş’a döndüler. (OKYK38) ... saat ossaat hlk. Yarım yamalak bilgisinin sırtına binip ve sadece mantığına sığınıp ahkâm kesmeye kalkan dostunuz, Hamlet’ten bu bilgece uyarıyı duyan Horatio misâli, kuyruğunu kıstırıp hizâya gelecektir ossaat. (HTYS67) ... sabah bir sabah Bir sabah Kaya Ali, Tavukçu’ya göz kırptı: (OKYK108) Önde yapayalnız dursan bile şimdilik, Yollar seni bir sabah saracak iplik iplik. (CKS/GYŞ84) Bir sabah dere kıyısına inmişti, hani..(SÇRA70) ertesi sabah Öyle ki akşamleyin sürüleriyle dağ yoluna çıktığını gördüğümüz kıl abalı Bingöl çobanlarına ertesi sabah gene rast gelince bu kıl abalar, üzerimde âdeta yıldız ışıklarından örülmüş bir harmonî tesiri yaptılar ve sürünün koyunları, babamın kitapları arasında seyrettiğim kâinat haritasının o muhteşem ve hoyrat bakışlı koçu gibi, içimi ürperme ve hayretle doldurdular. (AHTBŞ24) sabah sabah Hani sabah sabah aç karnına harmanlık gidermek için hiç de fena kaçmazdı. (OKYK62) Onun her zaman en korkunç anısıdır bu kurşunlu gece, bu yankılar, bu sabah sabah kartalların süzülmeleri. (YKYÖ8) ... sene(ler) Zâten o seneler Ankara memurlarının çoğu, resmi dairelerde hatta vekâletlerde kalıyorlardı. (AHTBŞ6) ... sıra Kaptanla dargın oldukları yalvarmamıştı. (OKYK45) sıra az zılgıtını yememiş, az o sıra Bobi o sıra bir kucak kirli çamaşırla deli deli gelmeseydi, Nedime’nin çenesi kolay kolay durmayacaktı. (OKYK87) ... sonra/sonraları az sonra Çalı az sonra som maviye kesti, işlemeli mavi, kara, som mavi. (YKYÖ31) biraz sonra Biraz sonra durdurulması imkansız bir Türkistan seli veya fırtınası başlayabilirdi. (MNBBD16) Ve günün birinde bu toprağın yeni sahipleri içinden yetişen saf yürekli bir köylü çocuğu, Roma’nın zafer mabedi ve biraz sonra da Bizans bazilikası olan bu âbidenin yanıbaşına muhacir bir kuş gibi yerleşti. (AHTBŞ9) İskender Paşa biraz sonra otağa girdi. (ÖSH90) çok sonraları Nenemin ve dedemin, duâyı andıran ve gecelere bürünmüş sesleri, daracık çocuk dünyamı efsâneler genişliğinde açarken çok sonraları bana nasıl bir yaşama gücü vereceklerini bilmemişimdir. (MNBBD191) ... vakit(ler)/vakti Biliyorum, ayıp ve mânâsız Ama peşlerinden gidiyorum Gezmeye çıktıkları vakit Ana kız. (BN/GYŞ154) Her zaman haşmetli Yahya Kemal’in o son zamanlarda ölümün acı yüzü duvarlarına yapıştığı için ağlamaklı, yalnız, -ama yine de şiir yüklü- Park Otel’deki odasında, konuştuğu vakit birdenbire uğultusu Beyoğlu’na, Boğaz’a ve Rumeli’ye taşan Süleymaniye’deki Bayram Sabahları, sanki Büyük Türkiye İmparatorluğu’nun, bana, sönmeyen yıldızları gibi gelir. (MNBBD190) Bir gün sönük göğsüme düştüğü vakit başım, Benden ayrılıyormuş gibi bir can yoldaşım, gittikçe uzaklaşan bu sesi duya duya, Yavaşça dalacağım, o kalkılmaz uykuya... (NFKÇ212) batı vakti Dağın ardında güneş battı Çömelmiş kapı eşiğinde Anam yün eğirir batı vakti. (AMDŞ95) bir vakitler Bir vakitler Van Kalesi’nin fethinde gösterdiği yararlılıkla nasıl padişahın gözüne girmişti! (ÖSH52) Hatırımda, bir vakitler güldüğüm. (ÖA/GYŞ200) Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim tarafındansa buraya kadar gelmişti. (HTYS50) geç vakit Dolaşma, ey derbeder, haydi git bu yollardan, Geçmeyin, ah geçmeyin geç vakit bu yollardan, Duymak istemezseniz ademin havasını. (YNN/GYŞ87) gurup vakti -Git bu mevsimde, gurup vakti, -Cihangir’den bak! (YKB/GYŞ11) her akşam vakti Şimdi beni sokak sokak her akşam vakti Dolaştıran “Dişi Kartal”, sen misin? (YBB/GYŞ282) med vakti Nizam köpürüyor, med vakti deniz; Nizam köpürüyor, tâ çenemde su. (NFKÇ20) o vakit Bir öğrene görsün aşkı Ağacı o vakit seyredin (MCA/GYŞ147) O vakit emniyetle kapıdan çıkarız. (ÖSH42) (daha) yeni Daha tanyerleri yeni ışımıştı. (YKYÖ12) Yemek yemeye daha yeni başlamıştı. (YKYÖ16) ...yıl bu yıl Allahu âlem, kış bu yıl zorlu geçecek! dediler. (OKYK111) ertesi yıl Veli Baba’nın oturduğu kaya kovuğunun bir köşesine asar, o mendil dolusu kor orada ertesi yıl uzun boylu Horasanlı gelinceye kadar erimeden o mendilin içinde durur, kaya kovuğunu serin tutardı. (MNBBD19) o yıl O yıl kış her yıldan çok oldu. (OKYK110) ... zaman(lar) Gardiyanlar kapıyı açtıkları zaman “Serseriler”, eskiden olduğu gibi kapıya saldırmadılar. (OKYK66) Eski Cinis beylerinin torunları, muhacirlikten sonra baba yurtlarına döndükleri zaman yemek için bir çuval bulgurla, Kars’tan tedârik ettikleri bir çift öküzle işe başlamışlardı. (AHTBŞ63) Üsküdar’a girdiği zaman Muhsin Çelebi’nin cebinde tek bir akçe kalmamıştı. (ÖSH69) Biriktirir, ayda iki ayda bir, yıkandığı zaman toptan ödeşirdi. (OKYK93) Nihâyet güneş iki dağın arasında kaybolacağı zaman, son iki ışık, olduğumuz yere kadar uzandı. (AHTBŞ70) Çelebi, kalkıp gideceği zaman “Ben satın almak istiyorum oğlum, kaftanın burada mı?” dedi. (ÖSH70) bir zaman Söylediğim masal değil, Atları, kahraman Aşil burda sulardı bir zaman. (MSS/GYŞ108) Diyeceğim; Bu dönen şeyler eski yerine, Benim diye baktığım şeyler miydi bir zaman? (NFKÇ121) Boğaz’ın bir kıyısında, aydınlık Pencerelerde –her bulutun yoluBir mevsim, seninle başbaşa kaldık, Yaşadıktı bir zaman İstanbul’u. (AMDŞ148) bir zamanlar Hafta sonunda müdürden hastane dümeniyle aldığı kapı kağıdını kullanarak çıkıyor, geneleve gediyor, bir zamanlar gene böyle hastane dümeniyle çıkıp tanıdığı hemşerisi Kocamustafapaşalı Necla’yla buluşuyor... (OKYK93) Râviyân-ı ahbâr ve nâkilân-ı esrâr olanlar şöyle rivâyet ederler ki, bir zamanlar neresi olursa olsun Allah’ın dağlarından ve yaylalarından birinde bir er kişi yaşıyordu, ermiş kişi... (MNBBD11) Hatta bir zamanlar ittihat ve Terakki’nin faal bir âzası olarak Meşrutiyet’in ilk yıllarında Arnavutluk’a gönderilen Heyet-i Nâsıha arasında o da vardı. (AHTBŞ40) ilk zamanlar Ferhat ilk zamanlar Anadolu ilçelerinde küçük memurlukların getirdiği saygılardan uzak kalmanın ezikliğini duymuyor değildi. (SÇRA41) ne zaman Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak? (NFKÇ404) Ne zaman, nereden gelmişti. (MNBBD14) Kim bilir nerde ne zaman Ettiğin iyiliği anlarım Ne kadar güzelsin görürüm (NC/GYŞ181) o zaman Baban değil de babanın yerine İbrahim oğlum vurulaydı, baban da sağ kalaydı, babayiğidim, Halil’im, Halil’im, yiğidim, işte o zaman göreydin sen. (YKYÖ30) O zaman anlarsın belki benim ne demek istediğimi. (SÇRA67) Sevginle uzandım uç dallara tâ Meyveler o zaman bu yana düştü. (ATO/GYŞ267) o zamanlar Ve kimse bilmezdi o zamanlar Düğüm düğüm içinden geçenleri (YBB/GYŞ284) O zamanlar o kadar olurdu resimler... (SÇRA67) Şehzâde Bayezid ise, o zamanlar dinden, diyânetten uzak, yaşıtlarıyla zevke ve sefâya dalmış. (MNBBD175) ac. Cümlecikten oluşan yalın belirli/siz zaman zarfları Pişirseler ve bütünüyle bir olgun insan –insan-ı kamil- olsalar bile, yine bir anları gelir, bir düşüncesiz çiğliğin dürtüsü içinde boş bulunurlar. (MNBBD105) Halbuki İsmail Mirza haini, daha kalenin kapısından çıkar çıkmaz hepsini, çoluk çocuk, kadın, ihtiyar, hepsini doğramış, bir tek cana olsun aman vermemişti. (ÖSH 51) Gör ki düşer düşmez bu delice aşka Aynalar da uçup kaçar halka halka. (AMDŞ137) Ne zaman ki ölümle can çatışır, Bitişir hayat çemberinde uçlar. (HH/GYŞ292) Orta kata tam inmişlerdi, müdürün kısa boylu, kedi kadar tıkız odacısına rastladılar. (OKYK52) Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona: Saat on ikidir, söndü lâmbalar. (SK/GYŞ272) Su dökülen yerin yalımları, su dökülür dökülmez birkaç misli daha büyüyordu. (YKYÖ72) an oluyor An oluyor, bir garip duyguya varıyorum; Ben bu sefil dünyada acep ne arıyorum?.. (NFKÇ312) gün geldi Gün geldi, Muhammed’le nebi hâline girdi. (FNÇ/GYŞ30) gün gelir Gün gelir, Veysel’i bağrına basar. (AYŞ/GYŞ17) gün olmuş Gün olmuş, Koca Sinan, eline kazma kürek almış çalışmış. (MNBBD78) b.Türemiş belirli/siz zaman zarfları Belirli/siz zaman zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+(n/y)A doğru/ /+(n/y)A karşı/ /-(y)AndA /+(n)CA/ /+(n)CA evvel/ /+(n)CA önce/ /+(n)DA/ /+(n)Dan/ /+(n)DAn evvel/ /+(n)DAn önce/ /+(n)DAn sonra/ /-DIğIndA/../DIğImdA/ /-DıktAn sonra/ evvel /+(y)ın /-(y)IncA/ /-(y)Ip/ /-ken/ /-kenden/ ki /+(y)lA/ /-leyin/ /-mAdAn/ /-mAdAn evvel/ /-mAdAn önce/ /(-mAsI)+ylA/ /-mAzdAn evvel/ /mI/ önce (Ne zaman..)+/-sA+/ sonra MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + + + + + + + + + - + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + - ba. Kelimeden türemiş belirli/siz zaman zarfları /+(n/y)A/ akşama Onu görürdüm göllere girdiğinde, bıldırcın avladığımda akşama, Gelir ateşime sokulurdu, o eski bir güvercindi. Başka kimsecikler de yoktu gâliba. (ÜT/GYŞ289) -Sonra... akşama fasulye yemeği yiyeceğiz! (OKYK37) Akşama eve döndüler. (YKYÖ24) sabaha Şikayetsiz aşıklar Gibi içinden yanar, Fâni günleri anar, Sabaha erir mangal... (NFKÇ325) /+(n/y)A doğru/ Bahara doğru Berbat da ensesini kaşıyarak 72’nci Koğuş’a döndü. (OKYK110 /+(n)CA/ evvelce söyleşir evvelce biz bu tenhalarda ziyâde gülüşürdük (Aİ/GYŞ203) önce Hazreti Ali, önce hiçbir cevap vermedi. (MNBBD45) Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce; Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce. (NFKÇ187) Beni önce o fesli adam bulmuştu. (SÇRA23) /+(n)CA evvel/ Zavallı çocuk birdenbire Weimar tanrısının karşısında bulunmaktan o kadar şaşırır ki yol boyunca hatta günlerce evvel hazırladığı sevgi ve hayranlık cümlelerini unutur ve yolda gördüğü eriklerin güzelliğinden bahseder. (AHTBŞ15) /+(n)CA önce/ Yıllarca önce bizzat başımdan geçmiştir. (HTYS68) /+(n)DA/ Kar, aralıkta başladı, şehirlere kurtlar indi. (OKYK111) Seferlerde sedefli cura ile kahramanlık destanları söyler, sulh zamanında gayet çelebice hikmetler dolu gazeller, kasideler yazardı. (ÖSH12) arada İçlerinden biri arada koğuştan içeri şöyle bir dalıyor, çevresine şöyle bir bakıyor, aradığını bulamamış gibi, tekrar çıkıp gidiyordu. (OKYK8) baharda Gördüm yapraklarımın bir bir döküldüğünü Baharda yaşamanın bilmedim nedir tadı. (CST/GYŞ118) Baharda geleceğim diyordun hani? Haydi gel, daha ne bekliyorsun İşte mevsim bahar ya! (BSE/GYŞ207) Kışın bu saatte henüz gecenin bir parçasıdır, baharda alacakaranlık. (HTYS30) bayramda Anadolu’nun o pek nâdir yumuşayan nâdir gülen yüzü, ramazanda uhrevileşip, bayramda dinlenirdi. (MNBBD190) dönüşte Dönüşte yedi bin liraya iade etmek şartıyla Toroğlu’ndan meşhur Pembe İncili Kaftan’ı da aldı. (ÖSH67) geçende Geçende komşunun çocuğunu yakalamış boynundan, çocuk avaz avaz bağırıyormuş. (HTYS47) Geçende bir mektup aldım... (SÇRA8) geçmişte Evlerin çoğunda dirlik düzen, Kalan bir hâtıra oldu geçmişte. (BN/GYŞ156) güzde Hızla dönen şu mavi var ya üstümüzde Ve gülü tutuşturan şu kırmızı, güzde, Şu yıldızlar, akan sevgiler, su ve orman, İnsan, hayvan... ne varsa uzaktan yakından. (AMDŞ161) ramazanda Anadolu’nun o pek nâdir yumuşayan nâdir gülen yüzü, ramazanda uhrevileşip, bayramda dinlenirdi. (MNBBD190) sonunda Allah vardı, günün birinde elbet bir sebep yaratır, ya af, ya da çağdaş cezaevlerinden birine yollanır, sonunda Fatma’sına kavuşurdu. (OKYK101) Öttü sonunda hazret. (HTYS36) yarıda Çok umut verici başlamıştı, ama sesi nedense yarıda söndü. (HTYS35) /+(n)DAn/ akşamdan Bir yağmur gölcüğü yerde akşamdan, İçinde titrek bir yansı idamdan... (AMDŞ141) ardından Ardından ölüme düşen başın İki kardeş baka kalmış şaşkın. (AMDŞ108) baştan Bunu baştan göze alıyorum. (HTYS85) Niye baştan söylemedin bunu? (AHTBŞ41) erkenden Erkenden Zübeyde’nin kapısına dikildi. (SÇRA50) eskiden Eskiden taşarak güldür güldür akan bu su sonraları her şey gibi küskün akar olmuş... (SÇRA13) Ama aldırma, eskiden de böyleymiş bu, şimdi bozuldu sanma. (MNBBD82) Efendi, eskiden kervan gelir, bütün kumanyasını burada düzer, şehre para dolardı. (AHTBŞ31) evvelden Çünkü her şey evvelden tanzim edilmişti. (AHTBŞ37) önceden Sensizliğin azabını duydum da önceden Kalbim son aşkımın, dedim, artık mezarıdır. (VMK/GYŞ86) sabahtan Sabahtan onun için işbaşı yaptım. (MNBBD78) sonradan (....) Ve sonradan, Söylev’inde de kıvançla belirttiği üzere Uzun uzun, Tek ses, tek yürek... Birlik ve dayançtı, zâten, (....) NE/GYŞ236) Sonradan öğrendiğime göre, muhtelif çarşılarında on binlerce zanaatçı çalışır, saraçlarının yaptığı eğerler bütün şark vilâyetlerine hatta Tebriz’e kadar gidermiş. (AHTBŞ25) Şehirden kaçmak isterken sular zâten kararmıştı; Pek ıssız bir karanlık sonradan vâdiyi sarmıştı. (MAE/GYŞ3) şimdiden Berbat yanıbaşındaydı; daha şimdiden sağ kolu olmuşcasına.. (OKYK26) Ama ben şimdiden hiçim; senden çok daha önce... (MNBBD82) Ruhum gün doğunca sönecek gibi, Şimdiden ediyor hayata veda. (NFKÇ304) ... /+(n)CA/ önceden Her şey yerinde sanki o yıllarca önceden, Her şey, biraz aşağıdaki Çıkmaz Sokak Başı, Mescit ve bahçesindeki birkaç mezar taşı. (HFO/GYŞ33) /+(n)DAn (...) evvel/ bundan ... evvel Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel; Bir akşamdı ki, zaman, donacak kadar güzel. (NFKÇ74) ... /+(n)DAn (...) önce/ Senden yüzyıl önce gelüp, dünyada Seni bekliyorum, o gün bu gündür... Gâhî gurbetlerde, gâhî sılada (OŞG/GYŞ66) O giderken Berbat daha atik davranıp ondan önce geldi ona. (OKYK21) ... /+(n)DAn sonra/ Şafaktan sonra oraya vardık... (SÇRA72) Ve, yemekten sonra söyleşmeden, dilleşmeden –gönül gönülehalleştiler. (MNBBD68) bundan sonra Bundan sonra da iyice bir sessizlik oldu uzun bir süre köyde. (YKYÖ37) neden sonra Anladım farkı neden sonra Tohumdan başka şeymiş bitki. (MCA/GYŞ146) Neden sonra yüzünde gerilen Türkistan sessizliği yumuşadı. (MNBBD17) Kaptan başını çevirdi, dumanlı gözleriyle baktı, neden sonra Kaya Ali’yi tanıyarak gülümsedi. (OKYK109) /+(y)In/ demin Film deyimi ile travelling dediğimiz bu kaydırmaca içinde, saydığımız anıtların birini aydınlatıp öbürlerini loşlukta bırakır, sonra aydınlattığından kayıp demin loşluktaki komşusuna geçer, bu sefer de onu vurgular. (HTYS15) Demin çeneni kırmadım mıydı senin? (OKYK51) Söyledi söyleyenler demin... (ANA/GYŞ73) gündüzün Bırakın nâşımı yerde gündüzün, Gölgemi alın da kaçın geceler! (NFKÇ223) öğleyin Şimdi yirmi katırın yükünü birden alan kamyon, sabahleyin Trabzon’dan kalkıyor, öğleyin buraya geliyor. (AHTBŞ31) kışın Kışın beyaz yakalıklı okul üniforması içinde saf birer yavrucuk görünmesini, yaz gelip de dar süveterler ve blucinler giyince, birden on yaş büyümüş bakışlarla küçük dişi pozları taslamasını ne güzel becerirler. (HTYS14) -İsteyen toplasın binlerce arşın, -Karlardan kışın. (AKT/GYŞ49) Ama kışın akın güç olur beyim. (ÖSH36) yarın Yarın, şüphesiz hava yine bozulacak, orduda hastalık başlayacaktı. (ÖSH100) Yarın sevişeceğiz Ortancalar susuz kalmayacak artık Denizle rüzgarla Tanrı’ya varacak yelken. (TSH/GYŞ258) Burdan bildik gidenler, Yarın döner yabancı... (NFKÇ161) yazın Amasya’da Yeşilırmak, hele yazın serin akar; dolu akar... (MNBBD174) /-ken/ erken Ey genç adam, yolumu adım adım bilirsin! Erken gel, beni evde bulamayabilirsin! (NFKÇ467) Erken gelişmiş bir gotik kemer, Ulu Cami’de bizi gerçekten üzerinde durulacak bir meselesiyle karşılaştırır. (AHTBŞ50) /+(y)lA/ akşamla Akşamla ebedi kızlar anne oldu. (AMDŞ41) ezanla (kalk-) Birleşik fiilde. Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla. (NFKÇ271) güneşle (uyan-) Birleşik fiilde. Yarın, şafak vakti, içine sinsin, Güneşle uyanan kuşların huyu. (NFKÇ329) vaktiyle Vaktiyle düşmandan vire ile aldık. (ÖSH) Oğlu II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in veziri o çok zâlim, olabildiğine hâris Sâdeddin Köpek rakipleri olan ümerâyı pâdişahın zaafından istifâde ederek bir bir ortadan kaldırırken emir-ül-ümerâ Tâceddin Pervâneyi de vaktiyle bir muganniye ile nikahsız yaşadığı bahânesiyle Konya ulemâsından aldığı bir fetvâ ile burada recm ettirir. (AHTBŞ14) yatsıyla (yat-) Birleşik fiilde. Yatsıyla yatar fakir ve zengin, Herkes uyanır sabah ezanla. (MFO/GYŞ115) +leyin akşamleyin Öyle ki akşamleyin sürüleriyle dağ yoluna çıktığını gördüğümüz kıl abalı Bingöl çobanlarına ertesi sabah gene rast gelince bu kıl abalar, üzerimde âdeta yıldız ışıklarından örülmüş bir harmonî tesiri yaptılar ve sürünün koyunları, babamın kitapları arasında seyrettiğim kâinat haritasının o muhteşem ve hoyrat bakışlı koçu gibi, içimi ürperme ve hayretle doldurdular. (AHTBŞ24) geceleyin Geceleyin bir ses böler uykumu, İçim ürpermeyle dolar: -Nerdesin? (AKT/GYŞ49) Yitik, perişandır elbet bencileyin Pişmanlığa ırgat olup geceleyin Günle bahtın çağrısına koşan kişi. (AMDŞ89) Geceleyin, koskoca şehrin lambalarını. Bir keskin üfleyişim söndürmeye yetecek; (NFKÇ121) sabahleyin Sabahleyin çayla doldurdum, şöyle bir önüme koydum, bir kendimi düşündüm, bir ona baktım: nispetsiz. (AHTBŞ40) Şimdi yirmi katırın yükünü birden alan kamyon, sabahleyin Trabzon’dan kalkıyor, öğleyin buraya geliyor. (AHTBŞ31) önce Bir gün, yıllar önce kaybettiği oğulcuğunu düşünde gördü. (SÇRA59) Yıllar önce, babasını kan gütme yüzünden rıhtım kahvesinde vurdukları günün gecesi kara haber tez ulaşmış evi ciğerinden yakmıştı. (OKYK20) bb.Kelime grubundan türemiş belirli/siz zaman zarfları /+(n/y)A/ ertesi yıla hlk İneğe, danaya, sığıra, davara bir bir elini sürer, ertesi yıla elini sürdüğü her bir davar ve her bir sığır en azından ikiz doğururdu. (MNBBD14) /+(n/y)A doğru/ Gece yarısına doğru gözler büsbütün yumuldu, uzaaak, çok uzaklarda kalan baba evleri fasulye tenceresinden yayılan kokuyla öne geldi. (OKYK40) /+(n)DA/ Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nispetle daha çok toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61) Boşuna sarmaz bu belini kollarım, Gebe kalırsın her tutup öpüşümde Ve bir gün tâze bir kanla iner kente Bir bozkurt sürüsü gibi oğullarım. (AMDŞ87) Bununla beraber bu ilk karşılaşmada içime ekilen yıkılış hissi beni tamamiyle bırakmadı. (AHTBŞ43) Yeni hayatın eşiğinde Erzurum, eskiyi, bir başka alemi hatırlar gibi hatırlıyordu. (AHTBŞ61) ... anda Yeşilırmak’ın akışı, taşın düştüğü anda durmuş, birden. (MNBBD176) bu anda Kim bilir bu anda ben neredeyim Belki de uzanıp tutmak istediğim göklerin içindeyim.(OT/GYŞ224) hiç ummadıkları anda Hiç ummadıkları anda af olmuş, açılmış kapılar, millet sevdiklerine kavuşmuş. (OKYK101) işte o anda İşte o anda bir mucize oldu. (HTYS81) o anda Bir alev yükseldi o anda bütün fırını doldurdu. (MNBBD45) şu anda “Şu iki adam, şu anda değişen durumlarını bilselerdi ne yaparlardı acaba?” diyordu. (MNBBD51) ... demde bu demde Sıtkı’m olan olmuş bize âlemde, Âlemde kurtuluş yoktur bu demde. (BSE/GYŞ208) o demde O demde ki, perdeler kalkar, perdeler iner, Azrâil’e “hoş geldin!” diyebilmekte hüner...(NFKÇ148) ... ara(sın)da Birden gülümseyen yüzün Sabahların aynasında Ve beni çıldırtan hüzün İki bakış arasında. (AHT/GYŞ53) bu arada29 Tabii bu arada gözler kolumdaki yeni saate ilişiyordu. (HTYS71) Bu arada, dağın doruğunda buzlar ve karlar arasında yaşayan uzun boylu Horasanlı yıllık ziyâretlerini yapmış, aşağı inmişti. (MNBBD19) bir keresinde Bir keresinde Kemer Tatil Köyü’nün iskelesinde, saat meraklısı bir hanım, onu eline alıp muayene ederken denize düşürdü. (HTYS73) Bir keresinde anası unutmuş da, git buradan, adam anasını bu halde hiç seyr eyler mi, demiş. (YKYÖ88) bu esnâda Bu esnâda ağzından sık sık ve tek bir kelime hâlinde bir harf çıkardı: “Elif!..” (MNBBD113) Palanganın ruhu, neşesi, keyfi olan iki arkadaş, bu esnada tuhaf tuhaf laflar söyleyip yine herkesi güldürüyordu. (ÖSH75) günün birinde Ve günün birinde bu toprağın yeni sahipleri içinden yetişen saf yürekli bir köylü çocuğu, Roma’nın zafer mabedi ve biraz sonra da Bizans bazilikası olan bu âbidenin yanıbaşına muhacir bir kuş gibi yerleşti. (AHTBŞ9) Allah vardı, günün birinde elbet bir sebep yaratır, ya af, ya da çağdaş cezaevlerinden birine yollanır, sonunda Fatmasına kavuşurdu. (OKYK101) her defasında Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle Ama her defasında geri döndüm seninle. (YBB/GYŞ284) 29 Bu zarf, belirsiz bir zaman zarfı işlevi yanında zamanda birliktelik işlevi de göstermektedir. her devirde Her devirde bir fitne fesat çıkar ya, 1402 yıllarında da Büyük Türkiye İmparatorluğu içinde fitne fesatlar varmış. (MNBBD160) ... gün(ler)de/gününde mahşer gününde İnsan bir yanınca Kerem misâli yanmalı, Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı. (AMDŞ65) o günlerde O günlerde çocukluğumdan beri bildiğim ve sevdiğim Erzurum’da herkesin tanıdığı kıt’alarını bir çok defa dinlediğim Geyik Destanı’nın tamamını bulurum hülyâsına kapılmıştım. (AHTBŞ47) O günlerde rüyalarıma ak sakallı piri faniler, elleri asalı ulu kişiler girer, bunlar sakallarını tutarak veya asalarına dayanarak düşünceye dalar, sonra sırlarını demeden yürüyüp giderlerdi. (SÇRA67) ... içinde İşte bu kervan yolu, Erzurum’u asırlar içinde, eşrâfıyla, âyanıyla, ulemâsıyla, esnafıyla tam bir şark ortaçağ şehri olarak kurmuştu. (AHTBŞ30) ilk adımda Bunca yıldır, tırmanan bunca huzursuz ayağın içinde bir çift yabancı ayak, ilk adımda bütün dağı fethetmiş gibiydi. (MNBBD16) kış ortasında Kış ortasında çerçeveler kırılıp parçalanarak koğuşun ortasında yakıldı, ısınıldı. (OKYK107) o çağda O çağda kan damarlarda hızlı dolaşır. (HTYS16) sabahın köründe Allah’ın günü imam olan kocasıyla sabahın köründe kalkmış. (HTYS33) tam bu esnada Tam bu esnada kapıdan kısa boylu, pala bıyıklı, tıknaz bir çavuş girdi. (ÖSH37) ... saatler(in)de/saatte Ya sen! Ey sen! esen dallar arasından Bir parıltı gibi görünüp kaybolan Ne istersin benden akşam saatlerinde? (AMDŞ37) Alın tokmağı vurun davula, sabahın ilk saatlerinde sesi başka çıkar. (HTYS8) bu saatlerde Bu saatlerde Süleymaniye tarih oluyor. (YKKGK10) o saatte Derviş Yunus’un o el bağlayışından, bu boyun büküşünden o saatte anladı. (MNBBD67) ... sıra(lar)da Bastonuyla çalıları, otları yokladığı sırada duyarlı baston sanki kadına orada otların ve toprağın rengini almış upuzun nakış nakış bir yılanı haber verdi. (SÇRA65) Tam dalacağı sırada birdenbire sıçradı. (ÖSH16) bu sırada Olanlar da bu sırada olmuş işte. (MNBBD159) o sıralarda Bu korkuya o sıralarda Erzurum’a gelen Atatürk son verdi. (AHTBŞ44) tam bu sırada Tam bu sırada saatin zili çalmaz mı!.. (HTYS76) (...) sonunda hafta sonunda Hafta sonunda müdürden hastane dümeniyle aldığı kapı kağıdını kullanarak çıkıyor, geneleve gediyor, bir zamanlar gene böyle hastane dümeniyle çıkıp tanıdığı hemşerisi Kocamustafapaşalı Necla’yla buluşuyor... (OKYK93) (.../+(n/y)In/) vaktinde gecenin bir vaktinde Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur da uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku ile uyanıklık arasında bile- şişede kalanı içerdi. (MNBBD49) ... zaman(lar)da böyle zamanlarda Böyle zamanlarda hiçbir şey sorulamazdı. Sorulursa ya duymaz, ya da dinamit gibi patlardı. (OKYK102) Böyle zamanlarda Zübeyde’nin dökme gibi pilavları, zerdeleri, güveçleri yenirdi. (SÇRA49) son zamanlarda Her zaman haşmetli Yahya Kemal’in o son zamanlarda ölümün acı yüzü duvarlarına yapıştığı için ağlamaklı, yalnız, -ama yine de şiir yüklü- Park Otel’deki odasında, konuştuğu vakit birdenbire uğultusu Beyoğlu’na, Boğaz’a ve Rumeli’ye taşan Süleymaniye’deki Bayram Sabahları, sanki Büyük Türkiye İmparatorluğu’nun, bana, sönmeyen yıldızları gibi gelir. (MNBBD190) Alıngan mı olmuştu son zamanlarda, yoksa insanlar gerçekten böyle miydi? (SÇRA60) ... zaman(ın)da Seferlerde sedefli cura ile kahramanlık destanları söyler, sulh zamanında gayet çelebice hikmetler dolu gazeller, kasideler yazardı. (ÖSH12) /+(n)DAn/ ertesi sabahtan (hlk) Ertesi sabahtan duşa giriyorum, ustanın uyarısı geldi aklıma. (HTYS79) ... önceden Verse üç gün önceden hazırlığa girişecek, saç yaptıracak, işi önemseyip elbise beğenmeyecek, ele güne küçük düşmemek için kendini zora sokacak. (HTYS61) /+(n)DAn sonra/ Sen bunca didinmeden sonra hiç olacaksın.(MNBBD82) Dün öğleden sonra evde miydiniz? (PS,Yal.,3) Saat 6.30 dan sonra Metris Tepe’den gördüğüm vaziyet: Gündüzbey şimalinde sabahtan beri sebat eden ve dümdar olması muhtemel bulunan bir düşman müfrezesi sağ cenah grubunun taarruzuyla gayri muntazam çekiliyor. (AHTBŞ18) o günden sonra O tepeye Senirkentli, o günden sonra Engel Tepesi demiş. (MNBBD161) O günden sonra ne terekleriyle ilgileniyor, ne Rozalya’nın yaktığı ateşte ısınmaya geliyor, ne yüzü gülüyor, ne de görünüyordu. (SÇRA19) evvel Dört sene evvel padişah,onu sipahiler arasında görmüş, güzelliğine, seci tavırlarına meftun olarak mahiyetine almış, kendisine birçok hizmetler vermiş, bir sene içinde hatta çavuşbaşılığa kadar çıkarmıştı.(ÖSH11) İki gün evvel Kars Kapısı’nda bütün şehir halkı ile berâber karşıladığımız adam, liseye gelir gelmez berâberindeki “huzuru mutâd zevâtın” arasından âdeta sıyrılarak aramıza girdi. (AHTBŞ44) Padişah, orduya getirdiği kaplan postlu, kurt taçlı çekirdek mahmuzlu, tekne kalkanlı, tepeden tırnağa kadar demire gark olmuş, elleri Kostaniçeli, ak kızıl bayraklı “ emsali görülmemiş mükemmel alayı ile iki gün evvel teveccühünü kazanan Rumeli Beylerbeyi’ne sordu.(ÖSH86) önce Eh işte, beş yıl önce nasılsanız öyle duruyorsunuz, içimde. (SÇRA43) Dekordan ziyâde bu yerlerde birkaç yıl önce oynanmış kanlı oyunun tesiri altındaydım. (AHTBŞ25) Elli yıl önce Nizam bir Bulgaristan maçında yedek olarak milli formayı bile giymişti. (HTYS) Bildiklerinde ve anlattıklarınca Veli Baba, çok yıllar önce Doğu’dan... yiğitlerin harman, güzelliklerin seyran ve velilerin devran olduğu Horasan ellerinden gelmişti. (MNBBD15) sonra ... dakika sonra Teslim olmazsanız, beş dakika sonra kalenin içinde bir canlı adam kalmaz. (ÖSH32) ... gün sonra Pek pek bir hafta on gün sonra bitebilir, hiçbir işe yaramazdı. (OKYK45) İşte bir kaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata güz başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim. (AHTBŞ24) Şimdi Vire’yi reddedip teslim olmazsanız üç gün sonra susuzluktan öleceksiniz. (ÖSH44) ... yıl sonra Mimarbaşı Sinan, bir yıl sonra, neredeyse, nerden çıktıysa, çıkıp geldi. (MNBBD39) On yıl sonra köy, ekinleriyle, hayvanlarıyla yeniden kurulmuştu.(AHTBŞ63) ... sene sonra On beş sene sonra tekrar onunla karşılaşınca adetâ tanıyamamış hatta nasıl, hangi edep ile konuşacağını şaşırmıştı. (AHTMB19) bir süre sonra Avlunun kapısında bir an durdu, anasının uyuduğu odanın penceresine daldı, bir süre sonra atını usulca sürdü, yola çıktı. (YKYÖ56) Bir süre sonra kalktı. (MNBBD45) bir zaman sonra Üç dervişten biri el açıp dua etti bir zaman sonra. (MNBBD) nice zaman sonra Nice zaman sonra çıktık yeryüzüne balam. (SÇRA14) bc. Cümlecikten türemiş belirli/siz zaman zarfları /-(y)AndA/ O’nunla buluşmak var, Sıra bize gelende. (NFKÇ272) /+(n)DA/ saat kaçta? Büyük randevu... Bilmem nerede, saat kaçta? Tabutumun tahtası, bilmem hangi ağaçta? (NFKÇ134) /-DIğIndA/ Bittiğinde ikisinin de içinde bir parça yorgunluk vardı. (MNBBD18) Yılların çoğu sen köşende oturup düşüncelere daldığında geçti. (SÇRA59) /-DIktAn sonra/ Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19) Ve çocuk gittikten sonra Böyle kalır mıydı ağaç? (ANA/GYŞ76) Tavukçu oralarda bir iki dolandıktan sonra usullacık dışarı kaydı. (OKYK39) /-(y)IncA/ Olmayınca tekne hafiflesin diye kızları indirdiler. (HTYS21) On beş sene sonra tekrar onunla karşılaşınca adetâ tanıyamamış hatta nasıl, hangi edep ile konuşacağını şaşırmıştı. (AHTMB19) Köy toplanınca yeniden geleneklerini, türkülerini bulmuştu. (AHTBŞ64) ... gelince Onun bu rejimine dayanamayan Üftâde, kış gelince ister istemez odasını ayırıyordu. (HTYS31) günü gelince Dağın orta belinde yerleşen kısa boylu Horasan Eri de –Veli Babaaynı şekilde günü gelince yukarı çıkmış, gönül ve ruh yoldaşını ziyârette kusur etmemişti. /-(y)Ip/ Kışın beyaz yakalıklı okul üniforması içinde saf birer yavrucuk görünmesini, yaz gelip de dar süveterler ve blucinler giyince, birden on yaş büyümüş bakışlarla küçük dişi pozları taslamasını ne güzel becerirler. (HTYS14) /-ken/ Saatimin su geçirmezliğine yüzde yüz inanırken benden ona sarsılmaz bir güven ve moral geçiyordu. (HTYS85) gün ışırken Gün ışırken Abbas yürüdü, Anavarza kayalıklarına kadar çekildi gitti. (YKYÖ27) (tam) ... /-ken/ Tam bunun ön hesapları ile uğraşırken Nusaybinli İskender Bora’nın teklifi ile karşılaşmıştı. (HTYS44) /-kenden/ Daha Halıcıoğlu’na giderkenden alıştırmış kendini. (HTYS30) ki Koridordan dönüyordu ki, müdürün kapısı açıldı. (HTYS54) O gittikten sonradır ki homurtularla yer değiştiriyordu. (YKYÖ82) Tam kapı kapanıyordu ki, boynunda antrenman çantası, elinde bir valiz, Cüneyt koştu geldi, yetişti. (HTYS38) /(-mAsI)+(y)lA/ Güneşin çıkmasıyla kıyılar “manzara-yı umumiye” içinde yerlerini alıverir. (HTYS13) /-mAdAn/ Dedemden yâdigâr olan bu evi, Kışın fırtınası, yazın alevi Daha ben doğmadan ihtiyarlatmış. (YZO/GYŞ37) Daha kapıya varmadan bu birinci sarsıntıyı o tarifi güç gürültü ile ikinci ve üçüncü sarsıntı takip etti. (AHTBŞ43) çok geçmeden Haftalardan beri Bobi’yle kararlaştırdıkları gibi, Fatma çıkıp gidecek, çok geçmeden dönecek, cezaevi yakınlarındaki mahallelerden birinde bir oda tutacak, annesini, olmazsa Kaptan’ın annesini getirtip birlikte oturacaklardı. (OKYK106) İn cin uyanmadan İn cin uyanmadan denizin üstü de boş gibidir. (HTYS7) /-mAdAn (...) evvel/ Böylece hikayeyi yazmayı düşünmeden çok evvel bu acayip adam, muhayyilemde nizamını ve dostluğunu kaybetmiş tabiatla kendiliğinden birleşmişti. (AHTBŞ47) Malazgirt’te bileğinin kuvvetiyle, dehasının zoruyla bize bu aziz vatanın kapılarını açan Alparslan’ı, muharebe emrini vermeden evvel hangi kuvvetler ziyaret etti ve ona neler gösterdi? (AHTBŞ19) /-mAdAn önce/ Başgardiyanın yolunu tutmadan önce, Tavukçu: -Ampulü biz isteyelim, dedi. (OKYK70) Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel, Kelimelerinse kifâyetsiz olduğunu Bu derde düşmeden önce. (OVK/GYŞ143) Daha jagging modası çıkmadan da önce... [alışıktı]. (HTYS38) /-mAzdAn evvel/ Her hükmü, her kararı vermezden evvel bir kere kendi vicdanından geçirirdi. (ÖSH88) (Ne zaman) ... /-sA+/ ... Ne zaman bir köy türküsü duysam Şâirliğimden utanırım. (BRE/GYŞ125) Ne zaman görse onu, yatağında başını öte yana dönüyor, o gidinceye kadar öylece kalıyordu. (YKYÖ82) Rozalya Ana, ne zaman kızdan, gelinden söz etse o çekinmesiz adam utanır, şapkasını düzeltir kalkar giderdi. (SÇRA12) II.Birleşik belirli/siz zaman zarfları a.Yalın + yalın yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları aa.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları dün akşam Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım; Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. (MAE/GYŞ3) evvelâ sonra. Fakat evvelâ Ankara Lisesi’nde, sonra Gazi Terbiye Enstitüsü’nde o kadar cemiyetli bir hayatımız vardı ki bir türlü bırakamadım. (AHTBŞ6) gece ... gündüz ... Gece herifini koynuna çek yat, gündüz gel burda bizi ayıpla. (OKYK86) geceleri sabahları Geceleri, sabahları evde yatakta kıstırıyordu Hasan’ı Kerim. (YKYÖ50) ab.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ertesi akşam iş dönüşü Ertesi akşam iş dönüşü, denize girerken, birden bir ürküntü geldi içime. (HTYS) ertesi günü sabah sabah Geceyi İstanbul’da, Sirkeci ya da Tepebaşı’ndaki bir otelde geçirip ertesi günü sabah sabah atlıyorlar kocaman bir vapura. (OKYK102) ac.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları gel zaman git zaman Gel zaman git zaman durdu soğuklar. (MNBBD12) ad.{[K+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları sabah akşam gece Böyle aynı noktanın Üstünde saatlerce, Benliğime eğilsem, Sabah, akşam ve gece, Ortasında odanın, Karanlıkla çevrilsem, Bir çözülmez bilmece; Hep sayı, harf ve hece... (NFKÇ339) ae.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... zaman ... zaman ... zaman Böylece bir lâhza kaldığım zaman, Geceyi koynuma aldığım zaman, Gözlerim kapanıp daldığım zaman, Yeniden yollara düzülmekteyim. (NFKÇ227) af.{[K+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları hemen ertesi günü Bereket versin hemen ertesi günü müdür Cevad Dursunoğlu ile karşılaştım. (AHTBŞ43) yarın şafak vakti Yarın, şafak vakti içine sinsin, Güneşle uyanan kuşların huyu. (NFKÇ329) ag.{[Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları her sabah erken Süzülür odama her sabah erken, Bir gümüş ve yayvan tepside gülen Gözlerinin daha uyku ucunda; (AMDŞ64) b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /+(n/y)A/... /+(n/y)A/ bahara seneye Bahara mı biterdi, seneye mi? (SÇRA15) bb.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /-DIğIndA/ ... /-DIğImdA/ Onu görürdüm göllere girdiğinde, bıldırcın avladığımda akşama Gelir ateşime sokulurdu, o eski bir güvercindi. Başka kimsecikler de yoktu galiba. (ÜT/GYŞ289) ... /-(y)IncA/... /-(y)IncA/ Kâinatta ne varsa suda yaşadı önce; Üstümüzden su geçer doğunca ve ölünce. (NFKÇ187) ... /-(y)IncA/... /-mAdAn/ Beni bir duvar boyunca Bir kum gibi ufalar Odam uyku dolunca Uyumadan sofalar. (SES/GYŞ83) ... /-ken/ ... /(-DI)+mI/ Çocukken gün battı mı, bir köşede ağlardım; Nihâyet döne döne aynı noktaya vardım. (NFKÇ245) bc.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /+(n)DA/... /+(n)DA/ ayda iki ayda Biriktirir, ayda iki ayda bir, yıkandığı zaman toptan ödeşirdi. (OKYK93) ... /+(n)DAn/... /+(n)DAn/ akşamdan ... +den Akşamdan, belki de bir kaç gün önceden anasına belli etmeden bir heybe hazırlamıştı, içi yiyecek doluydu. (YKYÖ56) bd.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /+(n)DA/... /+(n)DA/ 1928 sonbaharında, Ankara’ya ilk geldiğim günlerde Ankara Kalesi benim için âdeta bir fikr-i sâbit olmuştu. (AHTBŞ5) ... /+(n)DA/... /+(y)lA/ ... +de vaktiyle Gerçeği budur ki Anadolu’nun fakirliğinde, vaktiyle kendi hastalığı olan ve insanını asırlarca tahrip eden sıtmaya benzer bir şey vardır. (AHTBŞ5) be.{[K+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /+(n/y)A doğru/ ... /-DığIndA/ Kaptan öğleye doğru, koğuşa döndüğünde bembeyaz duvarlarla karşılaşınca sevindi. (OKYK82) ... /+(n)CA önce/ ... /-ken/ yıllarca önce ... -ken Yıllarca önce, babasını limon kahvesinden çıkarken vuranların amca oğullarını vurmuş, yüzünü olsun tanımadığı babasının öcünü almıştı. (OKYK11) ... +leyin ... /-(y)IncA/ sabahleyin ...-ınca Ben ellerimi severim sabahleyin uyanınca (EU/GYŞ239) bf.{[Cck+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /-ken/ ... /+(n)DA/ ... –ken günün birinde Misafir kaldığı bir Arnavut beyinin evinde iken, günün birinde Bey’in dağ kabilelerinden birinin reisi olan uzak akrabasının bütün maiyetiyle konağa geldiğini görürler. (AHTBŞ40) ... /-mAdAn/ ... /+(n)DA/ Biliyorsun, Amasya’da, İkinci Bayezid, daha padişah olmadan, şehzâdeliğinde valilik yapmıştı. (MNBBD175) ... /(-mAsI)+ylA/ ... /+(n)DA/ ... +yla o sırada Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19) ... /(-DI) +mI// ... /-sA+/ ... mu nerdeyse Dört buçuk oldu mu, kadın memurlar boyanmak, taranmak için tuvaletin önünde kuyruk olurlar nerdeyse. (HTYS61) bg.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /+(n)DA/... /+(n)DA/... /+(n)DA/ Ramazanda, bayramda, kandil gecelerinde Sanki şehrin ruhudur yükselir nur içinde. (CST/GYŞ118) bh.{[Cck+z] + [Cck+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ ... /+(n)CA/... /+(n)CA/ kaçı kaç geçe kaça kaç kala (ya) erkence (ya) geççe Bilmem, kaçı kaç geçe, Bilmem, kaça kaç kala, Ya erkence, ya geççe, Sıram gelir, hoppala! (NFKÇ124) c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ca.{[K+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... +Ø ... /+(y)lA/ sabah ezanla Yatsıyla yatar fakir ve zengin, Herkes uyanır sabah ezanla. (MFO/GYŞ115) cb.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /+(n)DAn/ ... +Ø sabahtan er -Yattum o gece Ziba’da. Sabahtan kalktum, er. (OKYK47) ... +leyin ...+Ø öğleyin ... gece ... Öğleyin azaldı, gece hiç kalmadı. (HTYS75) cc.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /+(n/y)A doğru/... +Ø Akşam üstüne doğru, kış vakti; Bir hasta odasının penceresinde; Yalnız bende değil yalnızlık hâli; Deniz de karanlık, gökyüzü de; Bir acayip, kuşların hâli. (OVK/GYŞ142) ... /+(n/y)A karşı/ ... +Ø ... +a karşı bir gün İnsan, yağmur kokan bir sabaha karşı Hatırlar bir gün bir camı açtığını, Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu, Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı... (AMDŞ36) ... /+(n)DA/... +Ø bir sabah Bir dahaki zemherilerde bir sabah gardiyanlar Berbat’la Kaya Ali’yi donmuş buldular. (OKYK110) cd.{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları .... +Ø ... /+(n)DA/ daha sağlığında Daha sağlığında hareket o kadar genişler ki İkinci Murat yanı başında gelişen bu manevi saltanattan ürkerek şeyhi Ankara’dan Edirne’ye getirtir. (AHTBŞ10) şimdi şu anda Şimdi şu anda Esme eceliyle ölse artık Halil kıyâmete kadar hortlak hortlak sürünür, hem dünya cehenneminde, hem de Allah cehenneminde. (YKYÖ65) Her şey şiirdir, şimdi şu anda Ak kağıt üstünde dolanan elim Karşıki avluda salınan söğüt Yandaki odada uyuyan bebeğim. (AB/GYŞ299) ce.{[K+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /+(n)CA önce/ ... +Ø yıllarca önce ..... Yıllarca önce, memlekette komşuluk ettikleri sıra, dağ yolunda sıkıştırdığı Hatice’yi hatırladı. (OKYK58) yıllar önce ..... Yıllar önce, babasını kan gütme yüzünden rıhtım kahvesinde vurdukları günün gecesi kara haber tez ulaşmış evi ciğerinden yakmıştı. (OKYK20) ... /+(y)In/ ... +Ø yarın şafak vakti Yarın, şafak vakti, içine sinsin, Güneşle uyanan kuşların huyu. (NFKÇ329) cf.{[Kgr+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... +Ø ... /+(n)DAn/ her sabah erkenden Buraya geldiği günden beri askeri istirahat ettiren Arslan Bey her sabah erkenden atına biniyor, tek başına gerilerdeki ormanların içine dalıyor, saatlerce kalıyor, gülerek dönüyor, “Hava bozmayacak mı? Ah biraz sis olsa...” diye gözlerini gökten, kalenin sallanan bayrağından ayıramıyordu. (ÖSH27) ... +Ø ... /+(n/y)A doğru/ ertesi gün öğleye doğru Ertesi gün öğleye doğru temiz çamaşırlarla gelen Bobi’ye ilkin bunu sordu. (OKYK95) ... +Ø ... /+(y)In/ bugün yarın. Bugün bir yemyeşil vâdi, yarın bir kıpkızıl gülşen, Gezersin, hânümânın şen, için şen, kâinâtın şen. (MAE/GYŞ4) bugün olmazsa yarın Uzansın gerçeğe, bugün olmazsa yarın Sana söylenenler, senin anlattıkların... (GS/GYŞ209) cg.{[K+Ø] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... +Ø .../-DIktAn sonra/ geceleri ... -dıktan sonra Gündüzleri, elleri arkasında, kendi kendine, tenhalarda volta vurarak Fatma’yı düşündükten başka, geceleri Adembabalar uyuduktan sonra tünediği pencereden gözlerini kırmızı kiremitli yapıya dikerek Fatma’yı, hep Fatma’yı düşünüyordu. (OKYK101) ch.{[Kgr+Ø] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... +Ø ... /-ken/ ... sabahı ... -ken Arife sabahı, herkes uyurken, o, her vakitki gibi yine uyanıktı. (ÖSH74) ... vakti ... -ken Bir ikindi vakti lisede otururken boğuk bir gürültü ile yerimizden fırladık. (AHTBŞ43) ci.{[Cck+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /-ken/ ... +Ø çocukken şimdi Çocukken de şimdi de ... [bakınırdı] (SÇRA11) cj.{[K+Ø] + [K+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... +Ø ... +Ø ... /+(n)DA/ sabah akşam öğlende Sabah, akşam, öğlende, Aklım büyük şölende. (NFKÇ272) ck.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ ... +Ø erinde gecinde bir gün Esme de biliyordu erinde gecinde bir gün öldürüleceğini. (YKYÖ35) cl.{[Kgr+Ø] + [K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... +Ø ... /+(y)In/ ... +Ø bugün yarın öbür gün Hiç değilse bugün düşünemem Düşünemem yarın öbür gün (NC/GYŞ181) cm.{[Kgr+Ø] + [Kgr+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... +Ø ... /+(n/y)A doğru/ ... /-ken/ (aynı) akşam gece yarısına doğru ... -ken Aynı akşam, gece yarısına doğru, Germeşevi’nden lüks lambalarıyla inerken gözlerimin önünde o eski alem canlandı. (AHBŞ64) cn.{[Kgr+Ø] + [Kgr+z] + [Kgr+z] + [Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... +Ø ... /+(n)DA/... /+(n)DA/ ... /-ken/ ... /-ken/ O gün, o ilk yazda, kışın ilk yaza dönen gününde –gün akşama ererken- o garip derviş getirdiği odunlara bakarken, aynı zamanda, bir yoğruluşun sonunda, yeni bir kalıba döküldüğünü de hissediyordu. (MNBBD66) co.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [K+z] + [Kgr+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik belirli/siz zaman zarfları ... +Ø ... +Ø ... /-ken/ ... /+(n)DA/... /-ken/ günlerden bir gün bir sabah erken ... +nde ... -ken Ve günlerden bir gün bir sabah erken Kuşluk vaktinde, bülbüller öterken Kentin meydanında bir darağacı. (AMDŞ140) 022.Zamanda nicelik/süre I.Tekli süre zarfları a.Yalın süre zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın süre zarfları artık O kadar tutarlılık aramayın artık. (HTYS41) Haydi artık uyuyan destanını uyandır!.. (ANA/GYŞ77) Sensizliğin azabını duydum da önceden Kalbim son aşkımın, dedim, artık mezarıdır. (VMK/GYŞ86) az Cezanın dolmasına az kaldı. (OKYK100) azcık Dur azcık dinleneyim. (SÇRA69) bâzan/bâzen Bâzan ellerinde gümüş bir tasla Ümitler yaklaşır bize bin nazla, “Kapa gözlerini!”, der, “uyu hazla!..” Sızarken camlardan ince bir yağmur. (AMDŞ46) Bâzen geniş sağrısını rüzgâra vermiş bir harp gemisi gibi zaman ve hâdiselerin denizinde çevik ve kudretli yüzer. (AHTBŞ3) Bâzen bir matematikçi keskinliği ile uyanırsınız yatağınızda. (HTYS84) bazı Gönlüm bir hülyaya bazı dalar da Düşünür derim ki: Bu odalarda Kim bilir kaç kişi oturmuş, yatmış ... (YZO/GYŞ37) biteviye Ne ellerin hırsla saban tutuşu Ne fabrikalarda biteviye üretilmekte olan kahr Dev iştihasıyla bende kabaran aşkı Yetmez karşılamaya. (İÖ/GYŞ306) Her gece ya bir gitar ya bir mandolin Biteviye, hüzünlü bir şarkı söyler. (AMDŞ105) çok Bu hikâye üzerine sonraları çok düşündüm. (AHTBŞ42) Şaşkınlığı çok sürmedi. (ÖSH17) çokluk Kadın çokluk uysal 0lur aşağıdan alır. (HTYS17) Satarlardı çokluk. (OKYK22) daha30 Otobüs daha ortalarda yoktu. (HTYS38) Bütün memlekette daha bir eşi yoktu. (ÖSH18) “boya cila yimbeş, boya cila yimbeş!” diye ağlıyor Ve daha fırça bile tutamıyor elleri. (YBB/GYŞ282) dâima İşte Ankara kalesi muhayyilemde dâima ömrümün en güneşli saatine böyle yavaş yavaş çıkan büyük adamla birleşmiştir. (AHTBŞ4) Bir karış bile yükselemem yerimden, Hasretle büyük, geniş semalara bakarım: Toprak beni dâima çeker eteklerimden... (CKS/GYŞ85) Dâima kulağında bir ayak sesi işitir gibi olur, genç kahyasını çağırırdı. gayrı Garip kişi! Gez git gayrı bu dağları dul, mahzun. (AMDŞ124) 30 Zaman zarfı olarak olumsuz yüklemlerle kullanılır. Gayrı bu köhne evde oturulmazdı. (SÇRA28) Şöyle etli bir yimek yap da sıcak sıcak yi gayrı... (OKYK19) ha Ha bulduk, ha bulunuyor diye, umutla günlerini dolduruyordu büyükana. (YKYÖ30) hemen Hekimler ölüm nehriyle kaplanmış bu er meydanının hemen terkine lüzum gösterdiler. (ÖSH 97) Hemen toparladı kendini; “Sus, söyleme!...” dedi. (MNBBD18) Anası çabuk çabuk sandıktan aldıklarını bir bohçaya doldurdu, hemen yola düştüler. (YKYÖ36) hâlâ Yürü: Hâlâ, ne diye oyunda, oynaştasın? Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın! (ANA/GYŞ77) Yarı yarıya donmuştu, ama kalbi hâlâ atıyordu. (OKYK110) Çiy damlası, gül goncası, taptâze bahar... Hâlâ bugün içmiş gibi sarhoşluğu var. (CY/GYŞ43) henüz Hiç tanımadığı dehâlı çocuklar müstakbel zaferlerin kumandanları henüz söylenmemiş şiirlerin şâirleri, henüz yükselmemiş şâheser yapıların mimarları, henüz duyulmamış nağmelerin bestekârları, etrafında, henüz açmamış bir fecrin gülleri gibi dolaşmıyorlar mıydı? (AHTBŞ19) Yıllardır edilen dua gerçekleşmedi henüz. (Tİ/GYŞ291) Henüz başka horozların ötüşüne gereksinme duymuyordu şükür. (HTYS35) hep Cirit oyunlarında, güreşlerde, mübârezelerde hep birinci geliyordu. (ÖSH19) Bir dervişti; boynu bükük dururdu hep. (MNBBD104) Kumara oturdu mu hep kazanmalı. (OKYK38) hiç İhtiyar kadın hiç beklemiyordur. (OKYK102) Fukaraya, zayıflara, gariplere bakar, sofrasında hiç misâfir eksik olmazdı. (ÖSH63) muttasıl Sesleniyorlardı bana muttasıl: “Bacaklarım nasıl? Gözlerim nasıl?” (AMDŞ139) nihâyet Nihâyet Kale’ye çıktık. (AHTBŞ68) Nihâyet, Arslan Bey, terden ıslanmış atı ile duman içinde harp sıralarının arasında adım adım göründü. (ÖSH30) Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım; Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. (MAE/GYŞ3) şimdilik Erkekler azlıktaydı şimdilik. (SÇRA10) Önde yapayalnız dursan bile şimdilik, Yollar seni bir sabah saracak iplik iplik. (CKS/GYŞ84) uzun Yemek uzun sürdü. (YKYÖ55) Dostluğumuz uzun sürdü, sonra da birbirimizi yitirdik. (YKYÖ19) ab.Kelime grubundan oluşan yalın süre zarfları ... akşam her akşam Her akşam peşinde götürür bizi, Aşarken dağları bir bir, bulutlar. (AMDŞ79) hemen her akşam Rozalya Ana hemen her akşam Batur Can’ın akordiyonunun sesiyle akşamı bulurdu. (SÇRA12) ... an bir an Bir ara ufacık bir serçe kuşu bir an Kaptan’ın penceresine kondu. (OKYK112) Avlunun kapısında bir an durdu, anasının uyuduğu odanın penceresine daldı, bir süre sonra atını usulca sürdü, yola çıktı. (YKYÖ56) her an Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan. (YKKGK9) Bir bölünmez ki, insan, onu zaman bölüyor; İnsan her an dirilip her sâniye ölüyor... (NFKÇ100) arada bir Yüzünde kara sarı bir renk arada bir değişiyordu. (YKYÖ16) Arada bir nedense duruyor. (HTYS28) ara sıra Yalnız ara sıra su içerdi. (ÖSH50) Ara sıra onu da gittikleri yerlere götürürlerdi. (SÇRA44) Geniş gövdeleri ara sıra bir sarsıntı geçiriyor, adaleli boyunları geriliyor, şöyle bir gerdan kırışla bir sineği kovalıyorlar, sonra siyah, ıslak çeneleri gene eski yerine dönüyor, gene aynı rüya bir iplik hâlinde ağızlarında sarkıyordu. (AHTBŞ64) bazı bazı Bazı bazı Lütfi gibi iğrenç bir herif onun karşısına geçiyor, ağzına geleni söylüyordu çocuğa. (YKYÖ16) Bazı bazı bağırırmışım... (OKYK60) Suda yıldızların parıltısıdır, Bu karanlıkta, bazı bazı çakan. (AH/GYŞ13) biraz Çünkü adam birden: “Yeter eğlendiğin, gel biraz da benimle otur, bak sana suyu göstereceğim” demiş ve aldığı koca bir taşı kaldırıp ırmağa atmış. (MNBBD176) Muhsin Çelebi biraz durdu. (ÖSH64) Al tut ellerimi bebek Tut biraz! (CK/GYŞ164) bir hayli Bir hayli yürüdüler. (MNBBD45) bir lahzâ Tüy yastıklar gibi rahat taşımız, Birleşsin bir lâhza orda başımız! (NFKÇ123) Yürü, gölgen seni uğurlamakta, Küçülüp küçülüp kaybol ırakta, Yolu tam dönerken arkana bak da, Köşede bir lâhza kalıver gitsin! (NFKÇ200) ... boyu “Girne gümrüğüne bir girişimiz var, e katılırsınız görseniz... Gani Bey, Dr. Aslan’a gitti Bükreş’te... Seni ben de kurtaramam!” demiş gibi o geziyi yeni baştan, bir daha, baştan, bir yıl boyu yaşarlar. (HTYS53) Personel iki gün boyu bu yeni posteri konuştu. (HTYS48) çağlar boyu Tanrı’ya küskün mezar taşları çağlar boyu İstanbul’u dinler ve bağışlar yeni baştan. (TSH/GYŞ260) ömürler boyu Onlar ki, at üzre ömürler boyu, Türk’ün Rum’a giden yolu oldular. (NYG/GYŞ242) yüzyıllar boyu Manisalı köylü, o taşlarda, o câmiden, yüzyıllar boyu ak ak bakar olmuş. (MNBBD79) ... dakika Kırk elli dakika da sürse, bu krallığımın her anını yudum yudum tadarım. (HTYS8) bir dakika Şunu bir dakika içeri bıraksana! (OKYK98) gece gündüz Gece gündüz kalenin siperlerine ok, ateş yağdırıyorlar, büyük hendekleri dolduruyorlardı. (ÖSH98) geceli gündüzlü Küçük büyük harple, amanla şimdiye kadar elli kale alan bu kahraman sevgili Akka’sının can çekişmesine dayanamıyor, geceli gündüzlü az kuvvetleriyle bu çok düşmana saldırıyordu. (ÖSH 98) ... gece bütün gece Gezinir boğuk boğuk Bütün gece bu sesler. (AMDŞ109) gün gece Bundan böyle gün gece senin için dua edeceğim kızım. (SÇRA51) her gece Zaman zaman taş ve tuğla duvarları arkasında bir hisarın Gezinirse de, ay gibi, avluları her gece; bu, tutsakların Acılara, özlemlere vurgunluğu ve olmazı araması. (AMDŞ69) Uyuyor mu limanda her gece sallanarak, Altundan çivilerle çakılmış gemilerin?... (ÖBU/GYŞ79) Efkârını dağıtmıyor şimdi, her gece, Ardarda içtiğin sigara Ve başıboş akan ırmaklar gibi, Dalıp dalıp gidiyorsun yollara. (YBB/GYŞ285) ... gün(ü) Allah’ın günü Allah’ın günü imam olan kocasıyla sabahın köründe kalkmış. (HTYS33) bir gün Daha bir sabi çocuk Hasan, büyüseydi, büyük olsaydı, anası da olsa, o Esme’yi bir gün yaşatır mıydı? (YKYÖ65) birkaç gün Kırlangıçlar da birkaç gün küme küme evlerin kapılarında dolandılar, umudu kesmiş olacaklar ki bundan sonra köyde bir tek kırlangıç bile gözükmedi. (YKYÖ69) bütün gün Bunun için de, bütün gün koş oraya, koş buraya yorgun düşen Âdembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24) Beni yâd edermiş gibi, bütün gün Ötün kulağımda çın çın geceler! (NFKÇ223) her gün Şam her gün yeni bir fetih haberiyle seviniyor, camiler şenleniyor, Allah’a şükretmeye koşan halkı mabetler almıyordu. (ÖSH93) Sölezli kumardan her gün iki yüz üç yüz alıyor da... (OKYK43) her Allah’ın günü Ve her Allah’ın günü böylece bıkıp usanmadan, yorulup yüksünmeden, gönlünün uyarınca odun toplamak... (MNBBD66) her Tanrı’nın günü Hotantoca’dan Esperanto’ya kadar milyarlarca insan her yerde, her Tanrı’nın günü, yüzlerce dilden durmadan konuşur. (HTYS16) kimi gün Kimi gün fırtına, kasırga, boran... Kimi gün de seher yeli oldular. (NYG/GYŞ242) habire hlk. Benim yerinde durmaz iri gençliğim habire boy atıyordu. (SÇRA25) her dem Ashap, Ulu Peygamber’in işâretini beklerdi her dem. (MNBBD9) hiç mi hiç31 Kocaya varsa da başka köylere gitse bir daha Hasan’ı hiç mi hiç görmeyecekti. (YKYÖ9) Orda bir kuş var, bir dalın ucunda, Bir hava, pır pır, kavalın ucunda Çağırmaktan hiç mi hiç usanmıyor. (AMDŞ154) ilelebet Bu nimetler insana ilelebet verilmemiş. (HTYS15) ... saat 31 Bu zarf, kullanım amacına göre nicelik zarfı olarak da işletilebilir. her saat Döksem de her saat ecel terini Kimseler alamaz benden yerini (NC/GYŞ183) ... sâniye bir sâniye Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın:“Yol nerede?” (YKB/GYŞ10) her sâniye Bir bölünmez ki, insan, onu zaman bölüyor; İnsan her an dirilip her sâniye ölüyor... (NFKÇ102) sık sık Onun hayatını ana tarafından torunu olan Dursunoğlu’ndan sık sık dinledim. (AHTBŞ42) Kardeşimin çocukları sık sık gelip giderler. (SÇRA60) kaç ay Hapiste kaç ay kaldık şimdi iyice anımsayamıyorum, kaldığımız sürece Hasan benden başka kimseyle konuşmadı. (YKYÖ18) ... mevsim dört mevsim Kutu gibi evleri olacaktı bir gün, Bacasından dört mevsim duman tütecekti. (ÖY/GYŞ270) kaç mevsim Kaç mevsim bekleyim daha kapında, Ayağımda zincir, boynumda kement? (NFKÇ383) ... müddet uzun müddet Şehir uzun müddet şehzâdenin dâvasını tutar. (AHTBŞ13) ne denli Ruhumuz Boğaz’da, o eski yerde, Yeni akımları umursamadan, Bir hayalet gibi pencerelerde Ne denli beklese de... hiç bir zaman. (AMDŞ151) ömrübillah Ömrübillah güneşi üzerine doğurmamış olmakla övünüyor. (HTYS8) ... saat Çeyrek saat kan tere bata çıka uğraştığı halde yatak bir türlü kabarmadı. (OKYK31) ... süre bir süre Bir süre durdu, böyle hayran, anasının güzelliğine baktı. (YKYÖ56) uzun bir süre Bundan sonra da iyice bir sessizlik oldu uzun bir süre köyde. (YKYÖ37) (öyle) uzun boylu Bunu da öyle uzun boylu düşünüp değil, içgüdüsüyle bulmuştur. (HTYS46) ... vakit beş vakit Bir gün izin verse Huda, Beş vakit olunsa edâ, Fatih’in Ayasofya’da, İlk defa kıldığı namaz!.. (NYG/GYŞ245) her vakit Her vakit böyle hoş bir akşam olmaz; Be koştur içkici, bize içki sun! (AMDŞ153) vakit vakit Vakit vakit inlettiği trampetle, boru seslerini akşamın hafif rüzgarı derin bir uğultu hâlinde her tarafa yayıyor. (ÖSH) yaz kış Yaz kış yeşil bir saksı ıtır pencerede; Bahçende akasyalar açardı baharla. (AMDŞ63) Yaz kış yürüyerek [giderler]. (HTYS24) ... yıl(ı) bunca yıl Ve aslı olmayan bir şeye, Beni bunca yıl inandırdı diye, Dargın öleceğim Fuzuli’ye... (HH/GYŞ293) çok yıl Yaşamıştır derim, en hoş ve uzun rüyada Sende çok yıl yaşayan, sende ölen, sende yatan. (YKB/GYŞ7) koca yıl Artık koca yıl bir tek tayın almamacasına yaşayacaklardır. (OKYK23) yıllar yılı Boyuna cıgara tâzeleyerek yıllar yılı ulaşmak istediklerine ulaşmışçasına düşünüyor, tertemiz şubat göğündeki pırıl pırıl ay, avlunun bir kenarındaki kırmızı kiremitli yapı, daha ötelerde dalgalı bir deniz karmakarışıklığını hatırlatan kalabalık ağaçlar, iki gümüş çizgi gibi parlayan tren rayları, çatılar, duvarlar, şu bu yüreğinden neşeli bir türkü gibi geçiyordu. (OKYK95) Hasan, ama yıllar yılı konuşmayı öğrenmiş, kendini eğitmişti. (YKYÖ18) Yıllar yılı nice yağmurlar, fırtınalar yemiş, nice sıcak soğuk sulara dalıp çıkmış, iki gün iki gece deniz dibinde kalmış aslan saatim şimdi iki kıytırık yağmur damlasının önünde pes etsin, olacak iş mi bu? (HTYS79) yüz yıllar yılı İnsanlar yüz yıllar yılı evler yaptılar. (BN/GYŞ155) ... zaman bir zaman Genç adam ceketinin cebinden çıkarttığı kibrit kutusunu bir zaman sanki bir el bombasıymış gibi korkuyla avucunda tuttu. (SÇRA16) Bir zaman kendini karşındaki rüyaya bırak! (YKB/GYŞ11) Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım; Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. (MAE/GYŞ3) bunca zaman Bunca zaman kahrımı çektiniz. (SÇRA61) Ey Tanrım; sen bunca zaman bana bunca misafir gönderdin. (MNBBD13) çoğu zaman Çoğu zaman gemiyle deniz tutmuş olarak atardı kendini İstanbul’a. (SÇRA67) O kaşlar çoğu zaman düz burnun üzerinde el ele veriyorlar. (HTYS68) çok zaman Zübeyde çok zaman unutuluyordu köşesinde. (SÇRA58) her zaman Onun her zaman en korkunç anısıdır bu kurşunlu gece, bu yankılar, bu sabah sabah kartalların süzülmeleri. (YKYÖ8) Horasan ellerinin her zaman yakan güneşi gözlerinde; yıldız ışıklı gecelerin ıslak karanlığı saçlarında yer etmişti. (MNBBD16) hiçbir zaman Bunu hiçbir zaman izâh edemem. (AHTBŞ5) Kim bilir, belki de buradan hiçbir zaman çıkamayacak, Fatma’sına kavuşamayacaktı. (OKYK102) kimi zaman Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur. (Aİ/GYŞ201) Kimi zaman o tarladayken terini sile sile veya bastonuna dayanıp da aşağı yoldan gelen kocamış birini görür, hemen o yana koşar. (SÇRA68) Kimi zaman, alır onu bir güveysiz, göksel gelin arabası Gider; sonra getirir ilk ışıklarla geri, ve kızoğlan kız hep. (AMDŞ69) uzun zaman Bakışlar birbirinden uzun zaman ayrılmadı. (OKYK21) Yattım coşkun çimenler üstünde uzun zaman. (AMDŞ56) zaman zaman Ağaçlar da zaman zaman kendilerini düşünürler. (SÇRA25) Zaman zaman taş ve tuğla duvarları arkasında bir hisarın Gezinirse de, ay gibi, avluları her gece; bu, tutsakların Acılara, özlemlere vurgunluğu ve olmazı araması. (AMDŞ69) Muhakkak benimkidir, uykuda zaman zaman Uzaktan bir hıçkırık duyarsa kulakların. (MÇ/GYŞ199) ac.Cümlecikten oluşan yalın süre zarfları Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir32, Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir. (YKKGK9) Onlar da işte iki yazdır padişahın gelmesini bekliyorlardı. (ÖSH35) On senedir at sırtından inmiyordu. (ÖSH18) Tam dört asırdır Müslümanlık, Cansız etiket markasında. (NFKÇ429) Bu kısa yol üç gündür bitip tükenmiyordu. (ÖSH9) aylardır Aylardır sıcak yemek yüzü görmemişti. (OKYK34) bunca yıldır Bunca yıldır, tırmanan bunca huzursuz ayağın içinde bir çift yabancı ayak, ilk adımda bütün dağı fethetmiş gibiydi. (MNBBD16) çoktan beridir33 Çoktan beridir alınyazım avcumda: Çözdüm yol alırken yarısında çoğunu. (CY/GYŞ43) epeydir Epeydir büyükanası da onunla konuşmuyordu. (YKYÖ82) günlerdir “Artık yeter. Günün birinde tersoya gelip yek ekmeğe muhtaç olmaktan korkuyorum!” demeyi kendine yediremeyeceği için, belki 32 Bu zarfı cümlecikten oluşan yalın bir zarf olarak göstermemizin nedeni “+dir” ekidir. Şiirde kullanılmış olması nedeniyle bu ek alışılmamış biçimde Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beri kısmını bir yüklem olarak işletmeye imkan vermiştir. Aslında “+dir” siz olarak değerlendirilirse Kelime grubundan türemiş sınırlı bir zaman zarfıdır: (Z(Kgr  dan beri)). Diğer örneklerde ise /+DIr/ doğrudan isimlerin üzerine getirilmiş ve zarf olarak kulnmaya imkan vermiştir. Bu örneklere bakıldığında da görülebileceği gibi /+DIr/ kaldırıldığında zarf olarak kullanma imkanı da kalkmaktadır. Bunların cümlecik olarak değerlendirilmesi derin yapı ile ilgidir. 33 Bkz. 32. dipnot. de tersoya gelecek, günlerdir yuttuklarını yitirecekti. (OKYK76) gün olur Gün olur sürüyüp beni derbeder, Bu ses rüzgârlara karışır gider. Gün olur peşimden yürür berâber, Ansızın haykırır bana: -Nerdesin? (AKT/GYŞ49) kaç gündür Kaç gündür ben de bunu söyleyecektim söyleyemiyordum. (OKYK54) kırk yılda bir olsun Ne o gözlerin dolmuş yoksa ağlıyor musun Kırk yılda bir olsun beni anıyor musun (İG/GYŞ170) ne zamandır Ne zamandır kendi içinde yaşayan bir şehre bakıyordu o... (SÇRA43) nicedir Nicedir hep aynı mekanda ihtiyarlayan gövdesi soğuk soğuk terledi. (SÇRA47) o gün bugündür Bu tüfekle o gün bugündür vurmadığı canlı kalmamıştı. (YKYÖ9) Senden yüzyıl önce gelüp, dünyada Seni bekliyorum, o gün bu gündür... Gâhî gurbetlerde, gâhî sılada (OŞG/GYŞ66) uzun süredir Uzun süredir orada durduğu belliydi. (MNBBD10) yıllardır Yıllardır edilen dua gerçekleşmedi henüz. (Tİ/GYŞ291) Yıllardır söylenmemiştir bu sözler, söylenmez de. (SÇRA49) Yıllardır ki bir kılıcım kapalı kında, Kimsesizlik dört yanımda bir duvar gibi; (KKK/GYŞ59) zamandır İpek yolu, karanfiller, tarçınlar, Zamandır, kulağımda çın çın çınlar. (FH/GYŞ190) b.Türemiş süre zarfları Süre zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /-(y)A/ /+(n/y)AcA/ (hlk.) /+(n/y)A dek/ /+(n/y)A doğru/ /+(n/y)A kadar /-(y)AlI/ /-(y)AlI beri/ /-(y)AsI/ /+(n)CA/ /+(n)DA/ daha /+(n)DAn/ /+(n)DAn aşağı/ /+(n)DAn beri/ /+(n)DAn böyle/ /-DıkçA/ /-Dıktan sonra/ kadar /-ken/ ki /-mAdAn/ (Ne zaman..)+/-sA+/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + + + + + + + - + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + - ba.Kelimeden türemiş süre zarfları /+(n/y)A/ boyuna Boyuna cıgara tâzeleyerek yıllar yılı ulaşmak istediklerine ulaşmışçasına düşünüyor, tertemiz şubat göğündeki pırıl pırıl ay, avlunun bir kenarındaki kırmızı kiremitli yapı, daha ötelerde dalgalı bir deniz karmakarışıklığını hatırlatan kalabalık ağaçlar, iki gümüş çizgi gibi parlayan tren rayları, çatılar, duvarlar, şu bu yüreğinden neşeli bir türkü gibi geçiyordu. (OKYK95) Babası tramvaycıydı, (SÇRA28) bilet keserdi boy(u)na, tramvaylarda. senesine Şafak Hanım, senesine büyük oğulu doğurmuştu, değil mi? (SÇRA43) şimdiye Belki o şimdiye anasını öldürmüştür. (YKYÖ63) (ta) ... /+(n/y)A/ ta kıyamete İsterse ta kıyamete İlle Seni Ki bu aşk başka nedir. (AMDŞ28) /+(n/y)AcA/ şimdiyece hlk. “Sen delil oluyordun şimdiyece, ben buna alıştım...” (MNBBD18) (ta) ... /+(n/y)A dek/ (ta) sonsuza dek Kardeşlerin yüzyıllar önce kopmuş ahları Ta sonsuza dek bu bengi gökyüzünden ayrı.(AMDŞ38) /+(n/y)A doğru/ sonuna doğru Sonuna doğru çeşit çeşit renkler her yanınızı esrarlı bir şafak ışığıyla sararlar. (AHTBŞ58) /+(n/y)A kadar/ akşama kadar Cenk akşama kadar sürdü. (ÖSH80) düne kadar Düne kadar küs bir insanın böyle birdenbire sokulup başköşeye geçmesine ifrit oluyordu. (OKYK45) kıyamete kadar Öldürüp de, babasının kanı yerde kalmışsa, kalıp da babasını hortlatmışsa, o hortlak da kıyamete kadar kanı yerde kaldığından, yeryüzünü her gece hortlayarak cehennem acısında çığrışarak, bin bir kılığa girerek dolaşıyorsa... [ölmeli](YKYÖ63) öğleye kadar Öğleye kadar durdular. (ÖSH78) O gece sabaha kadar uyuyamadı, anasının yüzüne bakamadı. (YKYÖ31) sabahlara kadar Kaptan’a kumar için açılamamış ama sabahlara kadar cıgara üstüne cıgara içerek neler düşünmemişti. (OKYK52) şimdiye kadar Küçük büyük harple, amanla şimdiye kadar elli kale alan bu kahraman sevgili Akka’sının can çekişmesine dayanamıyor, geceli gündüzlü az kuvvetleriyle bu çok düşmana saldırıyordu. (ÖSH 98) Şimdiye kadar Sölezli’nin, Süleyman Bey’in, ötekilerin çamaşırını ben götürdüm bu karıya. (OKYK91) Şimdiye kadar ben sana kıyamadım da söylemedim. (YKYÖ50) /+(n)CA/ asırlarca Gerçeği budur ki Anadolu’nun fakirliğinde vaktiyle kendi hastalığı olan ve insanını asırlarca tahrip eden sıtmaya benzer bir şey vardır. (AHTBŞ5) Asırlarca bu havuz rengimle mayalanmaz Çeşme gibi aksa da kafamdaki boyalar. (MSS/GYŞ110) Ahi Şerafettin’in türbesini asırlarca Greko-Romen arslanları bir nöbetçi sadâkatiyle beklerler... (AHTBŞ8) aylarca Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın, Benliğim bir kazan ve aklım kepçe, Deliler köyünden bir menzil aşkın Her fikir içimde bir çift kelepçe. (NFKÇ17) bayramlarca Benim gözlerim de üstünüzde olsun, bayramlarca. (MNBBD192) epeyce Bu teklifin müzâkeresi de epeyce sürdü. (ÖSH43) Zaman epeyce ilerlemiş. (SÇRA43) Verdiği îzahlara göre, tasavvuf târihinde mühim yeri olması lâzım gelen bu Erdede Sultanı bu sefer Ankara’da epeyce aradım. (AHTBŞ16) günlerce Kumara kendini kaptırdı da başladı mı, yutsun, yutulsun, günlerce sürer giderdi. (OKYK84) Günlerce ne gördüm, ne de bir kimseye sordum; “Yarab! Hele kalp ağrılarım durdu.” diyordum. (YKB/GYŞ8) Gurbet yayının okları geçmiş de içinden Günlerce uzakta, Yorgun biri uzlet gibi yalnız yaşamakta. (FNÇ/GYŞ27) haftalarca Ağlayan kahya, haftalarca örtülü kapakları açtı. (ÖSH54) saatlerce Buraya geldiği günden beri askeri istirahat ettiren Arslan Bey her sabah erkenden atına biniyor, tek başına gerilerdeki ormanların içine dalıyor, saatlerce kalıyor, gülerek dönüyor, “Hava bozmayacak mı? Ah biraz sis olsa...” diye gözlerini gökten, kalenin sallanan bayrağından ayıramıyordu. (ÖSH27) Dergâhta, öteki dervişlerden uzakta, kendi kendine –ve hep gözleri yerde, hep kendine çevrilmiş, gözleri- saatlerce otururdu. (MNBBD104) Böyle aynı noktanın Üstünde saatlerce, Benliğime eğilsem, Sabah, akşam ve gece, Ortasında odanın, Karanlıkla çevrilsem, Bir çözülmez bilmece; Hep sayı, harf ve hece... (NFKÇ339) senelerce Çünkü Ruslar senelerce o evin bahçesinde domuz beslemişlerdi. (SÇRA21) yıllarca Yıllarca süren muharebenin hudutsuz meydanındaki en son nokta, en ileri kale, padişahın emriyle ona emanet edilmişti. (ÖSH 36) Bir ihtiyar adamdan bahsettiler ki yıllarca pencere önünden ayrılmamıştı. (AHTBŞ27) Yıllarca sürecek daha bu kavga Yatışır gerçi ölümle bizde. (HH/GYŞ292) /+(n)DA/ arada İçlerinden biri arada koğuştan içeri şöyle bir dalıyor, çevresine şöyle bir bakıyor, aradığını bulamamış gibi, tekrar çıkıp gidiyordu. (OKYK8) Arada, küçücük maltızlardan biri üzerinde kaynayan bir tencereye usullacık sokulunarak kaşla göz arasında kapak kaldırılır. (OKYK23) Küçük bir kapla durmadan teknenin suyunu boşaltıyor, arada inip çocuklara gereç uzatıyordu. (HTYS23) ayda Ayda bin beş yüz lira kira getiriyor. (HTYS58) günde34 Öyle ki aynı fıkrayı herkesin âdeta zarûri olarak günde birkaç defa birbirine rastladığı bu şehirde bir saat içinde yirmi kişi birden size anlatabilirdi. (AHTBŞ7) Devlet baba her hükümlü gibi onlara da günde kara biber tayın veriyordu. (OKYK22) sonunda Her ağızda, her telde fânilik dırıltısı Sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı... (NFKÇ108) Sonunda “ siz gidin asıl o çobanı bulun, ne varsa onda var...” dedi. (MNBBD13) Sonunda pencerelere ulaştım. (SÇRA25) 34 Bu zarf “günde birkaç defa” biçimiyle alınabilirdi. Ancak bu yapı henüz kalıplaşma sürecini bitirmemiş olduğundan ayrı ayrı ele alındı. “birkaç defa” kısmı, nicelik zarfı olarak değerlendirildi. yakında Seni öldüren, diyordu büyükana, seni öldüren yakında evlenecek. (YKYÖ31) Çünkü Tosun Bey bu cesaretiyle yakında beylerbeyi olacak, vezirlik için çok beklemeyecek... ihtimal... evet, ihtimal daha sakalına kır düşmeden padişahın mührüne nail olacaktı. (ÖSH11) /+(n)DAn/ birazdan Gökler çökecek birazdan... (DC/GYŞ301) Birazdan Migros gelir, mahallenin hanımları, hizmetçileri kuyruğu girer. (HTYS26) Oraya yatışmamış nabzı, öksürme korkuları, incitme çekingenlikleriyle sanki birazdan çıkıp yine köyüne dönecekmiş gibi iğreti ilişirdi. (SÇRA60) çoktan Nenem ve dedem, çoktan öldü. (MNBBD191) Birçokları etraflarında uğuldayan hayatla çoktan bağını kesmiş eserlerdi. (AHTBŞ49) Kenan böyle şeyleri çoktan unutmuştu. (OKYK30) (ta)... /+(n)DAn beri/ deminden beri35 Deminden beri dikilip durmuyor musun Kaptan’ın yanında? (OKYK49) 35 Bu zarftaki demin sözcüğü de bir zarftır. Buna rağmen bu dem+inden beri olarak ayıramadık. Bu örnekteki kullanıma karşın /+(n)Dan beri/ zarf yapıcısı, deminle benzeri yapıdaki yazın, kışın zarfları üzerine getirilememekte, yaz ve kış biçimlerine getirilmektedir: yazdan beri, kıştan beri. haftalardan beri Haftalardan beri Bobi’yle kararlaştırdıkları gibi, Fatma çıkıp gidecek, çok geçmeden dönecek, cezaevi yakınlarındaki mahallelerden birinde bir oda tutacak, annesini, olmazsa, Kaptan’ın annesini getirtip birlikte oturacaklardı. (OKYK106) öteden beri Şövalye olmuşlar Köroğlu olmuşlar Öteden beri (SB/GYŞ174) sabahtan beri Saat 6.30 dan sonra Metris Tepe’den gördüğüm vaziyet: Gündüzbey şimalinde sabahtan beri sebat eden ve dümdar olması muhtemel bulunan bir düşman müfrezesi sağ cenah grubunun taarruzuyla gayri muntazam çekiliyor. (AHTBŞ18) Kuru Kadı sabahtan beri yemek yememiş, su içmemiş, durup dinlenmemişti. (ÖSH80) yıllardan beri Yıllardan beri düşünüp dururdu. (MNBBD44) Ta İstanbul’dan beri padişahtan bir konak ileri gidiyor, yolları düzeltiyor, otağ-ı hümâyunu kurduruyordu. (ÖSH10) /+(n)DAn böyle/ bundan böyle Bundan böyle on ikişer buçuktan versinler. (OKYK98) Bundan böyle gün gece senin için dua edeceğim kızım. (SÇRA51) Onun içindir ki bundan böyle her zincir kırılışının başında Ankara’nın adı geçecek ve her hürriyet mücâdelesi Sakarya!da, İnönü’nde, Afyon’da, Kütahya ve Bursa yollarında ölenlerin ruhuna kendiliğinden ithaf edilmiş bir dua olacaktır. (AHTBŞ4) /+(n)DAn sonra/ yıllardan sonra Fakat ancak yıllardan sonra onunla yeniden karşılaşınca taşıdığı ıstırap yükünü anlayabildim. (AHTBŞ53) /-DIkçA/ gittikçe Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ; Mavidir her taraf, üstün gece, altın deryâ... (YKB/GYŞ10) Mor dağlar gittikçe koyulaşıyor, gittikçe kararıyordu. (ÖSH23) Gittikçe boşluklara düşmekteyiz enginde; Arkadaki sahilse, fosfor bir iz hâlinde, Her ân bir parça daha uzaklaşıyor bizden. (NFKÇ213) kadar ne kadar O köyde ne kadar kaldı anımsamıyor, Hasan. (YKYÖ62) /+(y)lA/ haftalarla Bir gölgenin üstünde didinmek haftalarla. (MSS/GYŞ110) zamanla Onun zamanla hırpalanmış, kırmızıya çalan taşları, Erzurum’un her işçiliğe gelen o çok güzel, yumuşak taşı sert rüzgarın savurduğu sağanak altında hayâletler gibi etrafımı almıştı. (AHTBŞ43) Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın; Hâtırada kalan şey değişmez zamanla. (AMDŞ63) /-mAdAn/ durmadan Durmadan, dişsiz ağzıyla, çocuk yalınlığında, düzgünlüğünde, candan yürekten gülümsüyordu. (YKYÖ52) Ne mutlu bir rüzgâr gibi varlığı Durmadan bir emel peşinde koşmak! (AKT/GYŞ50) Yağmur durmadan yağıyordu. (ÖSH12) bb.Kelime grubundan türemiş süre zarfları /-(y)A/ gitgide Eriyorum gitgide, Elveda her ümide, Gurbet benliğimi de Bitirdi bir içimde! (KKK/GYŞ60) Başka bir çerçevedir, gitgide, dünya artık. (YKB/GYŞ10) Gitgide annene benziyorsun. (SÇRA58) (ta)... /+(n/y)A dek/ ne güne dek Ne güne dek böyle gider bu devran? (NFKÇ384) (ta)... /+(n/y)A kadar/ Gece yarısından çok sonraya kadar oturdular. (OKYK51) Ben iki saate kadar geleceğim. (ÖSH28) Aldırmayarak işe girişir; yemek zamanına müritleriyle beraber çalışır. (AHTBŞ11) kadar Şeyh’in (ta) haşre kadar Şi’rin sesi fâş etmese Kur’an’da muhakkak, İnsanlığa meçhûl idi ta haşre kadar Hak. (FNÇ/GYŞ30) o zamana kadar Belki ben pencereleri takarım o zamana kadar. (SÇRA9) tan yeri ağarıncaya kadar36 Korkular içinde Tarla kuşlarını bekler Tan yeri ağarıncaya kadar. (BS/GYŞ151) (... /-DI+/) ... /-(y)AlI/ kendini bildi bileli Rozalya Ana, kendini bildi bileli bu sözdü evlerini, tarlalarını, göklerini, sularını kuşatan. (SÇRA11) ... oldu olalı Kırlangıç hiç yakalanmaz, bu köy köy oldu olalı yalnız Hasana kırlangıç yakalamıştı. (YKYÖ10) (... /-DI+/) ... /-(y)AsI/ oldum olası Nizamettin Bolayır oldum olası hoşlanmaz ahbap toplantılarından. (HTYS53) /+(n)CA/ ... boyunca İşte birkaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata güz başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim. (AHTBŞ24) 36 Bu zarf, Cck+z yapısında olmasına karşın tan yeri ağar- birleşik fiil olduğu için Kgr+z yapısında değerlendirilmiştir. Ama Yunus Emre, bu garip derviş, çile boyunca kendi arzu ettiği gibi piştiğine inanmıyordu. (MNBBD67) öm(ü)r(ün) boyunca İlkin, size içkiyi tattırdım: Ömür boyunca sarhoşsunuz; Ne açsınız artık ne susuz. (AMDŞ31) Ömrün boyunca başının üstünde sallanıp durur. (BRE/GYŞ128) ... müddetçe Erzurum’da kaldığım müddetçe mahalli diyebileceğimiz musikiyi şahsi bir macera gibi yaşamıştım. (AHTBŞ53) İnsan âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar. (YKB/GYŞ10) bütün ömrünce Köylü, bütün ömrünce Tanrısını bir kere bile anmamış, peygamberin adını dahi ağzına almamış bu adamın, müslümandır diye namazını kılmak istemedi. (MNBBD12) ömrün(üz)ce Varsın, seni ömrünce elem çemberi sarsın, Şâir! Sen üzüldükçe ve öldükçe yaşarsın!.. (FNÇ/GYŞ31) Ömrünüzce gezdiğiniz, Ordan oraya askerlik, memurluk, başka işler, Birdenbire, İstasyon akasyalarının kokusu Treniniz kalkıp gider. (CAK/GYŞ175) ... süre(sin)ce Hapiste kaç ay kaldık şimdi iyice anımsayamıyorum, kaldığımız sürece Hasan benden başka kimseyle konuşmadı. (YKYÖ18) Hasan çabuk çabuk yemeğini yemiş bitirmişti, Kürt konuştuğu sürece. (YKYÖ57) /+(n)DA/ Bir ayda vardık oralara. (SÇRA14) Her anlatışta değişir, başka başka olurdu. (OKYK51) Uzun boylu Horasan eri, yukarıdan aşağı inerken hediye olarak her inişinde bir mendil dolusu kar getirirdi Veli Baba’ya... (MNBBD19) Evlerin molozunu bir kaç günde bütün köylü elbirliğiyle temizleyip dağlardan getirtilip evlerin yerine yeniden eve başlandı. (YKYÖ72) İşledim üç günde bakın: Solmuş ümit yaprağının Üstüne her duygumu ben. (MSS/GYŞ112) bir anda Bu kokular Kaptan’ı bir anda sarhoş etmiş, gerilere, yılların gerilerindeki kimbilir hangi genelevin tıpkı böyle kokan yatak odasına alıp götürmüştü. (OKYK96) Hep ayrılık; isteğe erince istek ölür, Bir anda ölseler de insanlar tek tek ölür... (NFKÇ240) bir içimde Eriyorum gitgide, Elveda her ümide, Gurbet benliğimi de Bitirdi bir içimde! en sonunda En sonunda Kerim, sözünü öfkeyle bağladı attı. (YKYÖ50) ... içinde Fakat o, burasını bir kaç gün içinde zaptedeceğini iyice biliyordu. (ÖSH24) Öyle ki aynı fıkrayı herkesin âdeta zaruri olarak günde birkaç defa birbirine rastladığı bu şehirde bir saat içinde yirmi kişi birden size anlatabilirdi. (AHTBŞ7) Dört sene evvel padişah onu sipahiler arasında görmüş, güzelliğine, seci tavırlarına meftun olarak mahiyetine almış, kendisine bir çok hizmetler vermiş, bir sene içinde hatta çavuşbaşılığa kadar çıkarmıştı. (ÖSH11) Gidilip gelinse bile, istenilen erzak bulunsa bile, geçen zaman içinde ne yenilirdi, ne içilirdi. (MNBBD169) ömründe37 Böyle göğsü ileride, kabarık, başı yukarı kalkık bir adamı ömründe ilk defa görüyordu. (ÖSH62) Nasıl unutur nasıl Ömründe bir defa Kâzım’ın türküsünü dinleyen... (BRE/GYŞ126) her seferinde Her seferinde evdeki duvar saatimin hatırını sormayı unutmaz. (HTYS82) Her seferinde de söküp sattılar. (OKYK72) Halil’in ondan isteklerini de acıklı, ağlamaklı bir sesle söylüyordu her seferinde. (YKYÖ49) ... süre(sin)de Az bir sürede bütün köy bu kurşunları sıkanın Hasan olduğunu öğrendi. (YKYÖ24) 37 Bu zarflar,“ömründe ilk defa” ve “ömründe bir defa” biçimleriyle alınabilirdi. Ancak bu yapılar henüz kalıplaşma süreçlerini bitirmemiş olduklarından ayrı ayrı ele alındı. “ilk defa” ve “bir defa” kısımları sıralama zarfı olarak değerlendirildi. ... zaman(ın)da kısa zamanda Saatimin ünü kısa zamanda yayıldı. (HTYS72) daha Kalede kapalı kalanlar, Barhan Bey’in karşısında, ümitsiz bir inatla, üç gün daha dayandılar. (ÖSH46) /+(n)DAn aşağı/ On beş günden aşağı çıkmazmış, öyle dediler. (SÇRA48) (ta)... /+(n)Dan beri/ Buraya geldiği günden beri askeri istirahat ettiren Arslan Bey her sabah erkenden atına biniyor, tek başına gerilerdeki ormanların içine dalıyor, saatlerce kalıyor, gülerek dönüyor, “Hava bozmayacak mı? Ah biraz sis olsa...” diye gözlerini gökten, kalenin sallanan bayrağından ayıramıyordu. (ÖSH27) O günlerde çocukluğumdan beri bildiğim ve sevdiğim Erzurum’da herkesin tanıdığı kıt’alarını bir çok defa dinlediğim Geyik Destanı’nın tamamını bulurum hülyâsına kapılmıştım. (AHTBŞ47) Fahişe yataklardan kaçtığın günden beri Erimiş ruhlarınız bir derdin potasında. (NFKÇ157) Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri, Dolaşıyor dışarda, gün batışından beri. (NFKÇ212) Tanrım, ta ilk günden beri, Dünyada yerin aranır; (MFO/GYŞ116) Cumhuriyet, yirmi yıldan beri bir çok şeyler yaptı. (AHTBŞ66) ne zamandan beri -Ne zamandan beri [ağan]? (OKYK17) /-DıkçA/ gün geçtikçe Gün geçtikçe birbirimize daha alıştık. (HTYS73) kadar Bu yağmur beş dakika kadar sürdü. (ÖSH46) Bu zelzele bir ay kadar sürdü. (AHTBŞ44) /-sA+/ ara sıra da olsa Ara sıra da olsa, durmayan Zamana boş verip, en uçarı Sevgiyi emziren, özleyiştir... (GS/GYŞ210) bc.Cümlecikten türemiş süre zarfları /(-(y)IncA)+(y)A dek/ Ne çektik böyle gülünceye dek, Eh şeniz işte hep bu düğünde! (AMDŞ72) /(-(y)A)+(n/y)A kadar/ Nizamettin Bolayır, beş buçuğa beş kalaya kadar çalışır. (HTYS61) /(-(y)An)+(n/y)A kadar/ Çaydanlık cızırdayana kadar konuşulmadı. (OKYK44) Gün batana kadar –orada- adım adım, el el, parmak parmak camiin yükselişini, -gözlerinde hep susan- hiç konuşmayan bir düşünceyleseyredermiş. (MNBBD77) /(-(y)IncA)+(y)A kadar/ Yalnız, şu karşıdaki tepelere varıncaya kadar kaleden dışarı çıkmayacağı-nıza söz veriniz. (ÖSH 42) Şakır sessizliği bozmadan Kanatları altın kuşlar Güneş batıncaya kadar. (AMDŞ45) Ne zaman görse onu, yatağında başını öte yana dönüyor, o gidinceye kadar öylece kalıyordu. (YKYÖ82) (... /-DI+/) ... /-(y)AlI/ Rıfkı Bey’in rekoru kırılalı ayı geçti. (HTYS) Kötü günler mi geçti ben görmeyeli (AD/GYŞ204) Kapılmayı göğün maviliğine, Bir güneşle bütün bir gün mutluluğu Unutalı yıllar geçmiş aradan. (HH/GYŞ293) Öğrenmek istedim sevdim seveli. (BKÇ/GYŞ113) /-(y)AlI beri/ Ah aman ben, haminnemin incecik ölüsünü Göreli beri teneşirde, aman aman teneşirde Ölümü düşünürüm. (BA/GYŞ304) /-DIktAn (...) sonra/ Nitekim o kadar güçlükle Cinis’i kurduktan on dört yıl kadar sonra bir eşkıya baskınına uğramış gene tohumdan hayvana, halıdan elbiseye kadar ne varsa elden gitmişti. (AHTBŞ63) /-DIkçA/ Düşündükçe ensesinde soğuk bir satırın sarih temasını duyar gibi olurdu. (ÖSH50) Bir damla bal tatsa, tadına hasret; Peşinden koştukça ufuk ilerde. (NFKÇ33) ömr(üm) oldukça Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! (YKB/GYŞ) ki yıllar var ki Arıyorum yıllar var ki ben onu, Âşıkıyım beni çağıran bu sesin. (AKT/GYŞ49) II.Birleşik süre zarfları a.Yalın + yalın yapılı birleşik süre zarfları aa.{[K+Ø] + [K+Ø]}yapılı birleşik süre zarfları bâzı ... bâzı ... Bâzı bir yapraktı, bâzı bir rüzgar. bâzan... bâzan... Bâzan kupkuru, bâzan fırından yeni çıkmış, ama her zaman çamurdan farksız [tayın veriyordu]. (OKYK22) bâzen dâima Bu ayna bazen ufak ilâvelerle fakat dâima büyük çizgilerine sâdık kalarak bütün XVII. Asır Türkiyesini verir. (AHTBŞ15) gâh/kâh/gâhî ... gâh/kâh/gâhî ... Şaşar Veysel işbu hâle gâh ağlaya gâhî güle Yetişmek için menzile Gidiyorum gündüz gece. (AVŞ/GYŞ45) Senden yüzyıl önce gelüp, dünyada Seni bekliyorum, o gün bu gündür... Gâhî gurbetlerde, gâhî sılada (OŞG/GYŞ66) Kâh ısıtır, kâh soldurur eşyayı En güzel güneş. (ME/GYŞ233) Kâh bir “makine” içinde rüzgârla ettim yarış Kâh uslu bir at sırtında dik yamaçlar aştım. (HNZ/GYŞ45) oldu bitti Bu herifleri oldu bitti sevmediğinden azarladı: -Ne var? Ne dikiliyorsunuz? (OKYK90) ab.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]}yapılı birleşik süre zarfları ... gün ...gün her gün her gün Her gün her gün böyle sözleri dinlemek için köye çıkıyor... (YKYÖ67) o gün bu gün O gün bu gün size özendim Her yerde; hava, toprak, deniz. (AMDŞ31) ... gün, ... gece Abbas candarmalarla bir gün, bir gece çarpıştı. (YKYÖ27) Yıllar yılı nice yağmurlar, fırtınalar yemiş, nice sıcak soğuk sulara dalıp çıkmış, iki gün iki gece deniz dibinde kalmış aslan saatim şimdi iki kıytırık yağmur damlasının önünde pes etsin, olacak iş mi bu? (HTYS79) üç gün, üç gece Bütün köy onu üç gün, üç gece aramışlar bulamamışlar. (YKYÖ15) Üç gün, üç gece böyle oldu. (MNBBD68) ömür boyu gündüz gece Yolum yoluna yönelmiş, ömür boyu, gündüz gece. (İM/GYŞ178) ... saat, ... saat Bir saat, bir buçuk saat, öylece konuşmadan kaldılar. (OKYK58) ac.{[Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları her gün biteviye Her gün biteviye bu ihtiyar kentin kaldırımlarına yağar mavi tüyler. ad.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları bunca gün bunca ay bunca yıl hep Bunca gün, bunca ay, bunca yıl hep babasını konuşmuşların ağzından bir çift söz duyulmuyor artık babası üstüne. (YKYÖ80) ae.{[Kgr+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları ... bahar yaz kış Nefes almak, kolunda bir sevgili, Kırlarda, bütün bir Pazar tatili Bahar, yaz, kış. (ZOS/GYŞ123) b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik süre zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik süre zarfları ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ arada sırada Arada sırada yüzündeki kızgınlık gidiyor, onun yerine ağlamsı bir hal geliyordu. (YKYÖ75) ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ bayramdan bayrama Bayramdan bayrama bir beyaz ekmek görürdük. (ATŞ/GYŞ214) günden güne Günden güne arttı derdim. (AVŞ/GYŞ18) haftadan haftaya Haftadan haftaya gelmeli, yiyecek, temiz çamaşır getirmeli... (OKYK58) sabahtan akşama Şu bahçeyi dolaştırın Sabahtan akşama. (CE/GYŞ138) ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A kadar/ beşikten (...) tabuta kadar Yalnızız, beşikten tut, tabuta kadar yalnız; Ülfet, kara yalnızlık madeninde bir yaldız... (NFKÇ250) bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik süre zarfları ... /+(n/y)A [kadar] ... /+(n/y)A kadar/ Bu hal, her sınıfı kendi hayatında, kendi zevkinde rahat ve müstakil bırakarak, mesut ederek İkinci Meşrutiyete hatta biraz sonrasına kadar sürer. (AHTBŞ35) (ta)... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ ... +ndan bu yana Böylesi kuşakları ta kızlığından bu yana bağlardı büyükana. (YKYÖ30) Vurulduğu geceden bu yana baban beni kovalıyor. (YKYÖ75) bir günden bir güne Kırışmıştı, ama bir günden bir güne “Babanı öldürenleri unut, onları Allah’a havâle et. [dememiş] (OKYK20) o günden bu yana O günden bu yana bu kara parçasına İncir Burnu dediler. (MNBBD114) bc.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik süre zarfları ... /(-(y)An)+(n/y)A / ... /(-(y)An)+(n/y)A kadar/ “İzin verilene, dilin çözülene kadar kimseyle konuşmayacaksın!” (MNBBD18) ... /-ken/ ... /-ken/ Sen sağ iken hem de bu evde iken anam seni bırakmaz. (YKYÖ33) bd.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik süre zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/... /+(n)Dan/ ... /+(n/y)A/ günden güne geceden geceye Böylece, günden güne ve geceden geceye kendisi de farkında olmadan bir bilinmeyen zenginliğin sırrıyla dolmağa başlamıştır. (MNBBD112) c.Yalın + türemiş / türemiş + yalın yapılı süre zarfları ca.{[K+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik süre zarfları ... +Ø ... /+(n)CA/ bazan saatlerce Yer yer ayıp resimler, ayıp sözler yazılı kirli duvarların önlerine serilip yatanlarsa, yarı örtük gözleriyle kimbilir ne düşünerek, bazan saatlerce uzanıyor, acıkıp susayınca, ya da su dökecekleri geldi mi koğuştan çıkıyorlardı. (OKYK8) cb.{[Kgr+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik süre zarfları ...+Ø ... /+(n)CA/ Bütün bir kış, kışların içinde en azılı bir kış boyunca bu derviş, bu dergahtan böyle girmişti. (MNBBD66) ... +Ø ... /+(n)DA/ her an her nefeste Göğüsleri her an ve her nefeste, Rahmet vecdesiyle dolu oldular. (NYG/GYŞ243) yaz kış hep bu saatte Nizamettin Bolayır, içinde kurulu bir saat varmışcasına yaz kış hep bu saatte uyanır. (HTYS30) cc.{[Kgr+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik süre zarfları ... +Ø değil ... /+DAn beri/ (sâde) bugün değil eskiden beri Ama sâde bugün değil eskiden beri [övünürler]. (HTYS69) ... +Ø ... /-mAdAn/ geceli gündüzlü durmadan Bizi, kırbaçlayarak geceli gündüzlü Sürüklüyorsun durmadan savaştan savaşa. (AMDŞ160) cd.{[Kgr+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları ... /+(n)DA/ ... +Ø ömründe38 daha39 Lâkin ömründe daha bir kaside yazmamıştı. (ÖSH63) ce.{[Kgr+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/...+Ø Üst üste (tam) kırk gün kırk gece Ben ölünce etsin dostlarım bayram; Üst üste tam kırk gün, kırk gece düğün! (NFKÇ117) cf.{[K+z] + [Kgr+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/...+Ø 38 Genellikle olumsuz yüklemlerle kullanılır. 39 Zaman zarfı olarak olumsuz yüklemlerle kullanılır. hâlâ Selçuklulardan bugüne hâlâ Amasya’da Yeşilırmak hülâsa, biraz deli biraz veli akar. (MNBBD174) cg.{[Kgr+Ø] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik süre zarfları ... +Ø ... /+(n)DAn ... +(n/y)A kadar/ her gün sabahtan akşama kadar Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar Zâten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar Bütün kara parçalarından Afrika dahil. (CS/GYŞ262) ch.{[Cck+z] + [Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik süre zarfları ... /-(y)IncAyA kadar/ ... +Ø ... +Ø ölünceye kadar her gün her gün Ölünceye kadar her gün her gün sırtından kızgın demirlen dağlanmak demektir. 03. YER-YÖNELME ZARFLARI Yer- yönelme zarfları, fiilin yapılma/olma yerini veya yönünü bildirmek için kullanılırlar. Bunlar yer ve yön anlamı bildiren, bütün kelime, kelime grubu ve cümlecikten oluşan isimlere /+(y/n)A/, /+(n)CA/, /+(n)DA/, /+(n)DAn/, /+(y/n)A dek/, /+(y/n)A doğru/, /+(y/n)A kadar/ morfem(biçimbirim) veya morfem birlikleri getirilerek oluşturulurlar ve cümlede yer-yönelme tamlayıcıları olarak kullanılırlar. Bunları bulunma/yerleşme, yaklaşma, yönelme, hedef, girişlik, çıkışlık, ayrılma, uzaklaşma ve ilgi görevlerine bağlı olarak belirlik ve sınırlık özelliklerine göre ayırabiliriz. 031.Yer-yönelmede belirlik I.Tekli belirli/siz yer-yönelme zarfları a.Yalın belirli/siz yer-yönelme zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın belirli/siz yer-yönelme zarfları aşağı Bu arada dağın doruğunda buzlar ve karlar arasında yaşayan uzun boylu Horasanlı yıllık ziyâretlerini yapmış aşağı inmişti. (MNBBD19) Sonra bu iş için hazırladığı küçük kartonlardan birine yarın yapacağı işleri önem sırasına göre madde madde flamasterle yazar, ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri yontar, bir hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen göstererek aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61) dışarı Tavukçu oralarda bir iki dolandıktan sonra usullacık dışarı kaydı. (OKYK39) Kapının karşısındaki şu gördüğünüz tümsekte elli kişi yaylım ateşi açsa, dışarı kimse çıkamaz. (ÖSH40) Kibritini başparmağı ile işâret parmağının yayıyla dışarı fırlattı. (HTYS42) geri Geri çekilindi, yol açıldı. (OKYK28) içeri İçeri girdiğinde Eskici Baba, küçük çocuklar için çedikler dikiyordu. (MNBBD21) Şunu bir dakika içeri bıraksana! (OKYK98) Ona ne şüphe, der gibi çenemi içeri alıp, kaşlarımı kaldırıyorum. (HTYS71) ileri Kılıcı ileri fırladı. (ÖSH79) Som gümüşten sular üstünde giderken ileri Ta uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri. (YKB/GYŞ10) ileri (sür-) Birleşik fiilde. Çamaşırlar elden ele merakla dolaşıyor, şurasına burasına bakılarak, sahibi üzerine fikirler yürütülüyor, en ayıp, belki de en kışkırtıcı şeyler ileri süren Nedime Abla’nın sözlerine kahkahalarla gülünüyordu. (OKYK99) yukarı Kolları sıvalı, ayakları çıplak, başında takke hemen yukarı koştu. (ÖSH74) Mühendis Bey otomobiline yürüdü, yukarı baktı, karısına el etti: (MNBBD24) Dağın orta belinde yerleşen kısa boylu Horasan Eri’de –Veli Babaaynı şekilde günü gelince yukarı çıkmış, gönül ve ruh yoldaşını ziyârette kusur etmemişti. (MNBBD19) ab.Kelime grubundan oluşan yalın belirli/siz yer-yönelme zarfları kıyı bucak (kaç-) Birleşik fiilde. Bu yüzden insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı. (MNBBD49) b.Türemiş belirli/siz yer-yönelme zarfları Belirli/siz yer-yönelme zarfı yapan morfemler MORFEMLER MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI (ta) ... /+(n/y)A/ /+(n/y)A doğru/ (ta) ... /+(n)DA/ (ta) ... /+(n)DAn/ /+(n)DAn doğru/ KELİME KELİME GRUBU CÜMLECİK + + + + + + + + + - - ba.Kelimeden türemiş belirli/siz yer-yönelme zarfları (ta) ... /+(n/y)A/ Gittikçe boşluklara düşmekteyiz enginde; Arkadaki sahilse, fosfor bir iz hâlinde, Her ân bir parça daha uzaklaşıyor bizden. (NFKÇ213) Kudüs’ü bırakıp çöle çekilmeye mecbur olacaktık. (ÖSH101) Bir kelebek uçuyordu kocaman, kara mavi, bir kuş kadar, suya iniyor hızla gerisin geri havaya yükseliyordu. (YKYÖ30) Efendi eskiden kervan gelir, bütün kumanyasını burada düzer, şehre para dolardı. (AHTBŞ31) Kar, aralıkta başladı; şehirlere kurtlar indi. (OKYK11 buraya Buraya yerleşmişlerdi. (SÇRA41) (ta) derine Bir şey boşalıyor lık lık lık, kadında sıcak Bir kan gibi ta derine. (AMDŞ34) dışarıya Kendi dışarıya hiç çıkmaz, kimseyle görüşmez, kimseyle tanışmazdı. (ÖSH94) Dışarıya süzüldü. (SÇRA44) Kapının tahta çatlaklarına gözlerini uydurup dışarıya baktılar. (OKYK98) geriye Akşam rüzgârları der ki Ali’ye: “Gözler ileriye, gönül geriye!..” (KKK/GYŞ58) Onları geriye püskürtür. (HTYS14) içeriye Birdenbire kapı açıldı, tipi ve rüzgarla berâber içeriye girdi. (AHTBŞ49) içerlere İçerlere seslendi. (SÇRA44) ileriye Akşam rüzgârları der ki Ali’ye: “Gözler ileriye, gönül geriye!..” (KKK/GYŞ58) nerelere Bu rüzgâr, bu mûcizeli gemi ile insanı nerelere götürmez. (AHTBŞ17) nereye Nereye varsak, oraya gelecek bizimle Sakine... (SÇRA10) Kocasını nereye, nasıl götürdüğünü, nerede, nasıl gömdüğünü sordular. (MNBBD13) Bırak her şeyi nereye gidiyorum? (ZOS/GYŞ121) öne Koyu renk tek elbisesini giyer, aslında virgülüne kadar belleğinde ama, yine de ihtiyaten daktilolu metni iç cebinde, ortaya çıkar, topuklarını çarptırır, başını sert ve vakur bir hareketle öne eğer, hâzirûnu selamlar, at başına benzettiği Anadolu haritası önüne geçerdi. (HTYS52) oraya Oraya yatışmamış nabzı, öksürme korkuları, incitme çekingenlikleriyle sanki birazdan çıkıp yine köyüne dönecekmiş gibi iğreti ilişirdi. (SÇRA60) Nereye varsak, oraya gelecek bizimle Sakine... (SÇRA10) oralara -Belki sıkılır daralır da sen de gelmek istersin oralara. (SÇRA61) ortalığa Ortalığa, terkedilmiş şehirlerin ıssızlığı çökerdi... (SÇRA10) ortaya Koyu renk tek elbisesini giyer, aslında virgülüne kadar belleğinde ama, yine de ihtiyaten daktilolu metni iç cebinde, ortaya çıkar, topuklarını çarptırır, başını sert ve vakur bir hareketle öne eğer, hâzirûnu selamlar, at başına benzettiği Anadolu haritası önüne geçerdi. (HTYS52) şuraya Külümüz şuraya yığılmalı ve rüzgâr onları tohumlar gibi saçmalı şuralara. (SÇRA16) şuralara Külümüz şuraya yığılmalı ve rüzgâr onları tohumlar gibi saçmalı şuralara. (SÇRA16) yukarıya İhtiyar, kafasını yukarıya kaldırdı. (ÖSH10) /+(n/y)A doğru/ İçeriye doğru bir şeyler bıcırdadı, bıcırdadı... (OKYK112) Otağ kapısının dışındaki kapıcıların öğrettikleri gibi, tahta doğru gitti. (ÖSH90) Anafartalar ve Dumlupınar’ın kahramanı, son muharebenin sabahında tek başına, ağzında sigarası, bir tepeye doğru ağır ağır ve düşünceli çıkar. (AHTBŞ4) (ta) ... /+(n)DA/ Yıllar yılı akılda kalabilir miydi? (OKYK12) Süslenmiş gemiler geçse açıktan, Sanırım gittiği diyar bendedir. (NFKÇ64) Tanrım, ta ilk günden beri, Dünyada yerin aranır; (MFO/GYŞ116) Bütün gün evde patlayan kadın nerde boşalsın? (HTYS53) Gecenin bitmeğe yüz tuttuğu andan beridir, Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir. (YKKGK9) Bundan sonra da iyice bir sessizlik oldu uzun bir süre köyde. (YKYÖ37) Biricik selâmet yolu tarihte, “Sormayın, görmeyin, geçin!”den gelir. (NFKÇ409) Ufukta pas tuttu birdenbire yaz; Gün çabucak geçti, akşam tez oldu. (NFKÇ328) arada Arada evlat hasreti olmamalıydı. (SÇRA41) arkalarda Arkalarda şehirler, Kıvılcımdan, dumandan, Hasretten daha ılık, Ses geliyor ormandan... (NFKÇ179) boşlukta Üzerinde bir resim: Azgın, sonsuz bir deniz; Kaygısız, düşüncesiz, Çalkanıyor boşlukta. (NFKÇ220) burada/burda Efendi eskiden kervan gelir, bütün kumanyasını burada düzer, şehre para dolardı. (AHTBŞ31) Burada toprakla, balçıkla, sorumluluğunu duyduğu çadır evlerin insanlarıyla, komşuların sümüklü küçük çocuklarıyla yaşıyordu. (SÇRA10) Ne yapıyorsun burda? (SÇRA45) buralarda Buralarda oyalanmayın! (SÇRA62) dışarda Hep bu ayak sesleri, hep bu ayak sesleri, Dolaşıyor dışarda gün batışından beri. (NFKÇ212) Camekânlı tezgahı o kadar dardır ki içine ancak kendi sığar, müşteri dışarda durur. (HTYS75) geride Ve rüzgâr üfürüyor, Geride dumanları. (NFKÇ337) Bahşişini alır, mektubu verir, çayını, kahvesini bol bol cıgarasını içer, ille Kaya Ali’nin ters ters bakışını geride bırakıp basar giderdi. (OKYK103) görünürlerde Şu karıya öyle içerliyorum ki, dedi, ulan inek karı, görünürlerde kimseler yok. (OKYK98) ırakta Yürü, gölgen seni uğurlamakta, Küçülüp küçülüp kaybol ırakta, Yolu tam dönerken arkana bak da, Köşede bir lâhza kalıver gitsin! (NFKÇ200) içeride Nedime’yle ötekiler içeride kalmışlardı. (OKYK98) ilerde Bir damla bal tatsa, tadına hasret; Peşinden koştukça ufuk ilerde. (NFKÇ33) nerede/nerde Kim bilir bu anda ben neredeyim Belki de uzanıp tutmak istediğim göklerin içindeyim. (OT/GYŞ224) Bir de Ali amcası vardı, nerede acaba? (YKYÖ63) Nerede o has ekmek, bir kuruşa okkası; Nerde o ağız tadı, eski reçel hokkası?... (NFKÇ456) Sen bu doyulmaz evrendesin; Ama nerdesin? Hangi pınar Başında, hangi ormandasın? (AMDŞ121) Bütün gün evde patlayan kadın nerde boşalsın? (HTYS53) orada İşte gençliğimiz: ta uzaklara, Çok uzaklara bak. Orada belki. (AMDŞ148) oralarda Tavukçu oralarda bir iki dolandıktan sonra usullacık dışarı kaydı. (OKYK39) ortada Kefensiz bir cenâze, çırılçıplak, ortada... (NFKÇ331) ortalıkta Kendisi burada, bir kabuk gibi, yüreği düşüncesi bambaşka bir yerde öyle bomboş dolaşıyordu ortalıkta. (YKYÖ16) önde Önde asker adımı gibi hızlı hızlı yürüyen, hiç yüzü gülmeyen, gözlüklü ve sivilceli biri var, yalnız gidiyor. (HTYS13) ötede Gençliği ötede kalmıştı. (SÇRA10) Su gümüş bir buğuda sallanıyordu, ötede. (YKYÖ30) orada/orda Orada kim duruyor? (SÇRA45) O dağlar, hani her gün doğar ya güneş, Orada. Orada egemen o iklim. (AMDŞ87) Telaşla merdivenleri indi, Abbas, sen Anavarza’ya git, beni orada bekle, gelip şimdi seni bulurum. (YKYÖ27) Tüy yastıklar gibi rahat taşımız, Birleşsin bir lahzâ orda başımız! (NFKÇ123) Efendi orda bir damlacık huzursuzlukları... (SÇRA57) kalmış, yüzünde beklemenin Köroğlu gibi hür yaşarım orda ben. (AMDŞ87) oralarda Aman aç kalırsın oralarda... (SÇRA9) ortada Ne ağacım, ne öteki ağaçlar ne de köhne konak vardı ortada... (SÇRA29) ortalıkta Evet bir tren garı vardı ve ortalıkta çatırdamayan, kırılmayan bir buz parıltısı. (SÇRA41) şuracıkta Ölsek bile ne çıkar! Tek böyle sarmaş dolaş Şuracıkta sabah sabah (AMDŞ34) şurada Bakın, demiş şurada bütün şehri saran bir taşlık var. (AHTBŞ38) şuralarda -Ah bir dükkâncık açaydık şuralarda... (SÇRA8) uzakta Gurbet yayının okları geçmiş de içinden Günlerce uzakta, Yorgun biri uzlet gibi yalnız yaşamakta. (FNÇ/GYŞ27) Geceleri uzakta mı dururlar böyle? (OVK/GYŞ142) Hayâl, uzak, uzakta, Eder fillerle güreş. (NFKÇ300) yerinde (durama-) Birleşik fiilde. Yerinde duramıyordu. (OKYK8) (ta) aşağıda Ta aşağıdaki kocaman ırmak bir derecik gibi kalmıştı. (YKYÖ83) (ta) uzaklarda Uzaklarda uçuşuyordu havaya asılı kalmış dalgalanıyordu eski bir yol gibi. (YKYÖ30) Som gümüşten sular üstünde giderken ileri Ta uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri. (YKB/GYŞ10) (ta) ... /+(n)DAn/ Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya, Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya. (YKKGK10) Barhan Bey, yalınkılıç sipâhilerle kapıdan girdi. (ÖSH46) açıktan Süslenmiş gemiler geçse açıktan, Sanırım gittiği diyar bendedir. (NFKÇ64) Baktım süzülüp geçti açıktan iki sandal; (YKB/GYŞ8) aradan “Ya aradan çekil yahut kabullenme bir başkasını kurban...” (SÇRA56) Ayna düştü, hayâl, perdelerdeki Bir akisçik gibi çıktı aradan. (NFKÇ31) buradan/burdan Baba evi kim bilir ne kadar uzaktaydı buradan... (SÇRA42) Şam burdan çok uzak mıydı? (SÇRA69) derinden Uyan yârim, sesler geldi derinden, Karanlık oynadı, koptu yerinden; (NFKÇ201) dıştan Dıştan onlar gibi sâdedir. (AHTBŞ50) içten Görünmez bıçakla içten vurgunsun. (NFKÇ273) karşıdan Topal kıs kıs gülüyordu karşıdan, bize (AMDŞ160) Ovada ince yollar gölgeleniyor işte; Karşıdan renk içinde solgun ay görünüyor! (ÖBU/GYŞ80) Bizden göründüğü sırasıyla Topkapı Sarayı, Aya İrini, Süleymaniye, Ayasofya, Beyazıt ve solda önde hepsinden de zarif Sultanahmet, filmcilerin o pek sevdiği, karşıdan yatık ışık almaya başladılar. (HTYS14) kenardan Anam dene ayıklardı kenardan. (ATŞ/GYŞ214) nereden Nereden geldiği belli olmayan, derin bir gürültü, sis içinde kaynıyor, ileri, geri yaklaşıyor, uzaklaşıyor, dalgalanıyordu. (ÖSH30) ortadan (kaldır-) Birleşik fiilde. Sadeddin bu son rakibi ortadan kaldırmak için elinde fetva, iki günde Konya’dan Ankara’ya o zamana göre yıldırım süratiyle gelir ve şehrin ayak takımını yarı beline kadar toprağa gömülü bu kumandanı öldürmeğe ... mecbur eder. (AHTBŞ14) önden Önden gidene bir kurşun, Aldı bayrağı ikinci... (AMDŞ129) öteden Öteden Temir Can’ın karısı seslenmekteydi. (SÇRA22) sıradan Yiğit olan, efe olanlar gerçek, Ayak ayak gider çıkmaz sıradan. (AKT/GYŞ51) şurdan A... amma yapıyorsun ha!.. Hadi ulan bas git şurdan! (OKYK98) uzaktan Muhakkak benimkidir, uykunda zaman zaman Uzaktan bir hıçkırık duyarsa kulakların. (MÇ/GYŞ199) Hasan’ın uzaktan falına bakıyor, bana iletiyor, ben de Hasan’a söylüyordum. (YKYÖ18) Evcilik oynardın telli duvaklı Ben uzaktan seyrederdim, meraklı. (OŞG/GYŞ67) yerinden Uyan yârim, sesler geldi derinden, Karanlık oynadı, koptu yerinden; İlk ışık, kapının eşiklerinden, Şimdi bir gölgeyi kovmak üzredir. (NFKÇ201) (taa) buradan Mermerin üstüne düştüğünde taa buradan, en küçük bir parçası bile kalmaz, un ufak olur. (YKYÖ81) (taa) uzaktan Ey, taa uzaktan bana acıyla bakan yüz! Şah’ım, en büyük günahlarım içine yaz, Bu acıyan yüzü. Sevgi hınca dönüştü; (AMDŞ159) /+(n)DAn doğru/ Uzaklardan doğru düş benzeri bir tonda geldi sesi. (SÇRA67) Çıplak bozkırdan doğru esiyor serin bir rüzgâr, Boşaltıyor toprağa son özsuyunu asmalar Kesik bir damardan kan damlıyor gibi, muttasıl. (AMDŞ54) bb.Kelime grubundan türemiş belirli/siz yer-yönelme zarfları (ta) ... /+(n/y)A/ Barkan Bey’in emriyle sipahiler avlunun ortasındaki kuyuya koştular. (ÖSH 47) Küçük büyük harple, amanla şimdiye kadar elli kale alan bu kahraman sevgili Akka’sının can çekişmesine dayanamıyor, geceli gündüzlü az kuvvetleriyle bu çok düşmana saldırıyordu. (ÖSH 98) Tekrar çarpmaya başlayan kalbiyle zehirli bir ateş bütün vücuduna yayıldı. (ÖSH 55) Zincire vurulmuş, hareketsiz yatarken başkalarının yaptığı cinayeti karışmadan seyreder gibi ellerinin hıyanetine bakakaldı. (ÖSH 17) Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya Giriyor, birbiri ardınca, ilahi yapıya. (YKKGK10) Silahsız düşman, kendi lisanlarıyla tekrarladıkları bu emre bir koyun sürüsü ululuğu ile itaat etti. (ÖSH 46) Mühendis Bey otomobiline yürüdü, yukarı baktı, karısına el etti: (MNBBD24) Yalnız, şu karşıdaki tepelere varıncaya kadar kaleden dışarı çıkmayacağınıza söz veriniz. (ÖSH42) (... /+(n/y)In/) arasına Boylanan otların arasına daldı. (SÇRA64) (... /+(n/y)In/) arkasına Yeniçeriler, sipahiler, azaplar bu silahları kucak kucak toplayıp tümseğin arkasına taşıdılar. (ÖSH46) (... /+(n/y)In/) içine Camekânlı tezgahı o kadar dardır ki içine ancak kendi sığar, müşteri dışarda durur. (HTYS75) Ey, taa uzaktan bana acıyla bakan yüz! Şah’ım, en büyük günahlarım içine yaz, Bu acıyan yüzü. Sevgi hınca dönüştü; (AMDŞ159) Papazın maşlahını aldı ve kendi cüppesinin içine sardı güzelce, her ikisini birlikte, cehennem misali kızmış olan fırının içine attı. (MNBBD45) (... /+(n/y)In/)ortasına Kartal ölüleri düşüyordu, yalım halkasının ortasına... Kırlangıç ölüleri... çığlık çığlığa. (YKYÖ70) (... /+(n/y)In/) önüne Koyu renk tek elbisesini giyer, aslında virgülüne kadar belleğinde ama, yine de ihtiyaten daktilolu metni iç cebinde, ortaya çıkar, topuklarını çarptırır, başını sert ve vakur bir hareketle öne eğer, hâzirûnu selamlar, at başına benzettiği Anadolu haritası önüne geçerdi. (HTYS52) (... /+im/+(n/y)In/) üstüme/üstüne Abbas’ın sevdası üstüne çıkarılmış türküler daha söyleniyordu. (YKYÖ27) Şimdi nereye gitsem orda ve her yerde, Bir tiksinti, üstüme kinle yürümekte. (AMDŞ159) İzmirli sevinçle Tavukçu’nun üstüne atıldı, bir çelmede adamı betona yıktı. (OKYK82) (... /+(n/y)In/) üzerine Halk gözünde kazandığı değer yüzünden üzerine bir ululuk gelmişti. (MNBBD49) Bu hikaye üzerine sonraları çok düşündüm. (AHTBŞ42) Yıldız Dağı’nın dibinde, gecenin dört bir yandan getirip çadırımızın üzerine yıktığı bin türlü ses ve uğultu arasında ben hep bu dağın şöyle bir gördüğüm mağrur ve dumanlı başını düşünmüştüm. (AHTBŞ23) ... yana bu yana Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmak’ın içinden, suda ve ışıkta yunup arınmış bir ses: “Bâyezid ... hey Bâyezid ... biraz da bu yana gel bakalım...” (MNBBD179) Sevginle uzandım uç dallara ta Meyveler o zaman bu yana düştü. (ATO/GYŞ267) dört bir yana Dört bir yana kurtlar, kuşlar, cümle yaratılmışlar boyunları eğik düşmüş. (MNBBD158) hangi yana Hangi yana baksam onu görüyorum: öte yana Ne zaman görse onu, yatağında başını öte yana dönüyor, o gidinceye kadar öylece kalıyordu. (YKYÖ82) (... /+(n/y)In/) yanı başına Ama havalar ısınmaz mı, Nizamettin Bolayır onu bağır çağır karyolası ile sürükleyip yanı başına getirir. (HTYS31) ... yöne dört bir yöne Bir son gün hâli, bir taş taş üstüne; Hem mide, hem ruhta bir açlık, ejder Örneği saldırmada dört bir yöne; Toz, duman, inilti, akıntılar, çöpler... (AMDŞ148) Sevginle uzandım uç dallara ta Meyveler o zaman bu yana düştü. (ATO/GYŞ267) Kaleden elli kişi ile bir anda kopan Mahmut Ağa, kale kapısının ta karşısındaki tepeye fırlayıverdi. (ÖSH43)  Bu örnekteki zarf, “ta kale kapısının karşısındaki tepeye” biçiminde olmalıydı. Bu durumda “ta ... +ye” zarf yapıcısı, “kale kapısının karşısındaki tepe” tamlamasını zarflaştırmış olur. Örnekteki biçimi doğru alacak olursak “ta” biçimbiriminin “+ye” biçimbirimiyle kalıp oluşturması gerçekleşmeyecek, “..+nın ...+sı” kalıplaşmasından dolayı “karşısında...” kelimesindeki “+da” ile ilişkilendirme zorunluluğuna ve yanlışlığına düşülecektir. /+(n/y)A doğru/ Bir bilinmez yönlere doğru kara ve meçhul uzayıp gidiyordu. (MNBBD67) Aşağıda, ta aşağıda, dipte, karlar üzerinde gördüğü bir tâneye doğru kendini bıraktı. (OKYK112) (ta) ... /+(n)DA/ Bu tehlikeli kalede ümeradan kimse kalmaya cesaret edemiyordu. (ÖSH 52) Dağın orta belinde yerleşen kısa boylu Horasan Eri’de –Veli Babaaynı şekilde günü gelince yukarı çıkmış, gönül ve ruh yoldaşını ziyârette kusur etmemişti. (MNBBD19) Ve sor ona –en güzel gece hangi bahçede dolaşır Hangi tepede rüzgâr kaç oğlak doğurur Kaç akrep sokar yeni emzirilmiş umuduZamanın örümceği boğarken kozasından çıkan kurdu. (TT/GYŞ314) Her şey şiirdir, şimdi şu anda Ak kağıt üstünde dolanan elim Karşıki avluda salınan söğüt Yandaki odada uyuyan bebeğim. (AB/GYŞ299) Canını padişah ve devlet uğrunda vermeye ahdetmemiş miydi? (ÖSH 19) Ta düş barınmaz tepelerinde umutsuzluğun Bir görüntünü yarattım, belki senden de güzel (ATO/GYŞ268) Ta karşı bayırlarda tutuşmuş iki üç cam, (YKB/GYŞ8) ... arasında Bunlar arasında Yayla Türküsü’nü başta sayabiliriz. (AHTBŞ55) İçerdeki tozlu, kurt yeniği dolaplar arasında geçmişin hikâyeleri dolanıyor. (SÇRA74) Yine onun söyledikleri arasında Bursalı İsmâil Hakkı’nın bir Celvetî nefesi vardı ki, hem güftesi hem bestesi ile unutulmaması lâzım gelen eserler arasındadır. (AHTBŞ60) ardında Ardında onunla yürüyen, onunla duran ayak seslerinin varlığından haberliydi. (SÇRA65) baş köşede Baş köşede sırma koltuk sahipsiz... (NFKÇ385) (... /+(n/y)In/) başucunda Varmış Abbas’ın başucunda durmuş onun açık kara gözlerine bakmış, “eyvaah, Abbas,” demiş. (YKYÖ14) bir kenarda Kaptan, bir kenarda boynu bükük dikilen Kaya Ali’yi de unutmadı. (OKYK25) (... /+(n/y)In/) etrafında Hiç tanımadığı dehâlı çocuklar müstakbel zaferlerin kumandanları henüz söylenmemiş şiirlerin şâirleri, henüz yükselmemiş şâheser yapıların mimarları, henüz duyulmamış nağmelerin bestekârları, etrafında, henüz açmamış bir fecrin gülleri gibi dolaşmıyorlar mıydı? (AHTBŞ19) Etrafında parlayan, uçuşan yüzünü okşayan samanın altın parıltısı içinde kumral saçları daha koyu görünüyordu. (AHTBŞ64) her köşede Öyle bir sokak ki, bu Her köşede bir kadın; Geçene, öz yolcusu Gibi bakar... Anladın... her yerde O gün bu gün size özendim Her yerde; hava, toprak, deniz. (AMDŞ31) Aşkın uyumadığı her yerde söylenir (ÜT/GYŞ290) Gitsem de her yerde biraz vardır Hatırda zamansız bir plâk (EC/GYŞ237) (... /+(n/y)In/) içersinde Fakat onun yerine içersinde başka bir şey diriliyordu. (SÇRA45) (... /+(n/y)In/) içinde Kutsal bir ses diye içinde saklanmıştır. (MNBBD112) Yatağın içinde usul usul tespih çekiyordu. (SÇRA66) Kim bilir bu anda ben neredeyim Belki de uzanıp tutmak istediğim göklerin içindeyim. (OT/GYŞ224) Soyunun sopunun içinde mesut bir Kitab-ı Mukaddes ihtiyarı sandık. (AHTBŞ65) Her devirde bir fitne fesat çıkar ya, 1402 yıllarında da Büyük Türkiye İmparatorluğu içinde fitne fesatlar varmış. (MNBBD160) Düvenin üstünde hiç kimseye bakmadan dimdik duruyor, rüzgâr çarptıkça vücuduna daha sıkı sarılan yırtık entarisinin içinde küçük, ölçülü vücudu, bir midye kabuğunun düzgün inhisasiyle, birkaç sene sonra gelişecek kadınlığının bütün güzelliklerini müjdeliyordu. (AHTBŞ64) (... /+(n/y)In/) karşısında Bir köşende annânem, dalgın, Kur’an okurdu; Ve karşısında annem, sessiz, gergef dokurdu. (NFKÇ331) köşe(n)de (otur-) Birleşik fiilde. Yılların çoğu sen köşende oturup düşüncelere daldığında geçti. (SÇRA59) (en) önde Sonra bu iş için hazırladığı küçük kartonlardan birine yarın yapacağı işleri önem sırasına göre madde madde flamasterle yazar, ucu körleşen kurşun kalemlerini kalemtıraşla sipsivri yontar, bir hizaya dizer, yavaşça kalkar, en önde olmamaya özen göstererek aşağı iner, servis minibüsüne biner. (HTYS61) (... /+(n/y)In/) önünde Uzaktan kaldırdıkları toz duman önünde birtakım süvâriler koşuyordu. (ÖSH54) gözümün önünde O kadar ki Sinan denilince gözümün önünde son derece nispetli yontulmuş bir mücevher dizisine benzeyen irili ufaklı binaları ta Macaristan içerisinden başlayarak Akdeniz’e ve Basra Körfezi’ne kadar iner. (AHTBŞ15) (daha) ötelerde Boyuna cıgara tazeleyerek yıllar yılı ulaşmak istediklerine ulaşmışçasına düşünüyor, tertemiz şubat göğündeki pırıl pırıl ay, avlunun bir kenarındaki kırmızı kiremitli yapı, daha ötelerde dalgalı bir deniz karmakarışıklığını hatırlatan kalabalık ağaçlar, iki gümüş çizgi gibi parlayan tren rayları, çatılar, duvarlar, şu bu yüreğinden neşeli bir türkü gibi geçiyordu. (OKYK95) (daha) uzakta Daha uzakta, Anadolu’nun şiir, gurbet kaynağı olan, halkımızın duyuşundaki o keskin hüznün belki de sırrını veren dağlar vardı. (AHTBŞ68) (ne kadar) uzakta Baba evi kim bilir ne kadar uzaktaydı buradan... (SÇRA42) uzakta mı uzakta Ufka bakarlar; Ölüm uzakta mı uzakta... Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta... (NFKÇ143) (uzaaak, çok) uzaklarda Gece yarısına doğru gözler büsbütün yumuldu, uzaaak, çok uzaklarda kalan baba evleri fasulye tenceresinden yayılan kokuyla öne geldi. (OKYK40) (... /+im/(n/y)In/) üstünde/üstümüzde Hızla dönen şu mavi var ya üstümüzde Ve gülü tutuşturan şu kırmızı, güzde, Şu yıldızlar, akan sevgiler, su ve orman, İnsan, hayvan... ne varsa uzaktan yakından. (AMDŞ161) Her şey şiirdir, şimdi şu anda Ak kağıt üstünde dolanan elim Karşıki avluda salınan söğüt Yandaki odada uyuyan bebeğim. (AB/GYŞ299) Kayağın üstünde mor kayalıklar ta bulutlara kadar yükseliyordu. (YKYÖ59) Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19) Bir gölgenin üstünde didinmek haftalarla. (MSS/GYŞ110) Dervişler, suya saldıkları hırkalarının üstünde dehşetle titrediler. (MNBBD114) (... /+(n/y)In/) üzerinde O kaşlar çoğu zaman düz burnun üzerinde el ele veriyorlar. (HTYS68) Ama o, kumardan başka, ne karı, ne de çocuklarının, hatta tarlalarıyla çiftliğinin, mandırasının bile üzerinde durmuyordu. (OKYK55) Arada, küçücük maltızlardan biri üzerinde kaynayan bir tencereye usullacık sokularak kaşla göz arasında kapak kaldırılır... (OKYK23) M.Ali, toprağın üzerinde öylece gözleri yarı kapalı, kıpırtısızca kalıvermişti de anasının tiz çığlıkları üzerine ayılmış, can bağı bu çığlıklara tutunmuş ve gözlerini açmıştı... (SÇRA53) (... /+(n/y)In/) yanı başında/başımda Yanı başında çatık kaşlarıyla çalımlı çalımlı dikilen Berbat’a döndü: (OKYK67) Daha sağlığında hareket o kadar genişler ki İkinci Murat yanı başında gelişen bu manevi saltanattan ürkerek şeyhi Ankara’dan Edirne’ye getirtir. (AHTBŞ10) Sevdiğim gülüyor yanı başımda. (CST/GYŞ119) ((Ta)... /+(n/y)In/) yanı başında Ta yanı başında durup da böyle Hasretini çektiğin şeylere hasret gitmek! (ZÖD/GYŞ68) /+(n)DAn/ Geceleri dar kapıdan çıkmaya çalışıyorlardı. (ÖSH 46) ardından Ben koşarım ardından, tutamam. (SÇRA67) her taraftan Her taraftan seller akıyor, askerler sıra ile yerlerine geliyorlar, çadırlar kuruluyor, kazanlar indiriliyor, ötede beride ateşler parlıyordu. (ÖSH12) içinden Gurbet yayının okları geçmiş de içinden Günlerce uzakta, Yorgun biri uzlet gibi yalnız yaşamakta. (FNÇ/GYŞ27) (... /+(n/y)In/) peş(ler)inden Bir damla bal tatsa, tadına hasret; Peşinden koştukça ufuk ilerde. (NFKÇ33) Peşinden çığlık çığlık, Çakallara bağralım, Ötelim baykuşlarla. (NFKÇ175) Biliyorum ayıp ve manasız Ama peşlerinden gidiyorum Gezmeye çıktıkları vakit Ana kız. (BN/GYŞ154) (pek) uzaktan Nihâyet bir gece pek uzaktan Niş’in aydınlıklarını gördü. (ÖSH15) ... yandan dört bir yandan Yıldız Dağı’nın dibinde, gecenin dört bir yandan getirip çadırımızın üzerine yıktığı bin türlü ses ve uğultu arasında ben hep bu dağın şöyle bir gördüğüm mağrur ve dumanlı başını düşünmüştüm. (AHTBŞ23) her yandan Hepsi her yandan terslediler: (OKYK108) II. Birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları a.Yalın + yalın yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları aa.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ileri geri Nereden geldiği belli olmayan, derin bir gürültü, sis içinde kaynıyor, ileri, geri yaklaşıyor, uzaklaşıyor, dalgalanıyordu. (ÖSH30) b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ... /+(n/y)A/... /+(n/y)A/ Dost dost diye deli derviş gezdiğim, Bir ağladığım, bir güleyazdığım Adını dağa taşa kazıdığım Benim bir tânem dost, gözümün nuru! (AMDŞ122) aşağıya ... +e Artık iyice aşağıya, şehire inmem gerek... böyle buyurdu.” (MNBBD20) oraya buraya Bunun için de, bütün gün koş oraya, koş buraya yorgun düşen Âdembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24) Öfkelenmiş, delirmiş bir el, ta yukarılara, ustunlara kadar, orta direkten fırlayıp yuvaları aşağı indiriyor, indirip fırlatıyor oraya buraya, sonra koşarak başka bir eve, ahıra, samanlığa... (YKYÖ68) Amaçsız, kararsız oraya buraya süzülürler. (HTYS7) ... /+(n/y)A doğru/... /+(n/y)A doğru/ Ali, babasının tabancasını çekmiş, doğrultmuş onlara doğru, Hasan’a doğru, Hasan korkuyor yumuluyor... (YKYÖ77) ... /+(n)DA/ ... /+(n/y)A/ ... +da geriye Yolda adımlarımı çağıracak geriye, Aralık kalan kapım belki dönerim diye. (SES/GYŞ82) ... /+(n)DA/... /+(n)DA/ Geceleri, sabahları evde, yatakta kıstırıyordu Hasan’ı Kerim, ... (YKYÖ50) Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmak’ın içinden, suda ve ışıkta yunup arınmış bir ses: “Bâyezid ... hey Bâyezid ... biraz da bu yana gel bakalım...” (MNBBD179) orda burda Çocuklar, gitgide masallaşan Nigar’ı orda burda dolanırken hâlâ ararlardı... (SÇRA71) ötede beride Her taraftan seller akıyor, askerler sıra ile yerlerine geliyorlar, çadırlar kuruluyor, kazanlar indiriliyor, ötede, beride ateşler parlıyordu. (ÖSH12) solda önde Bizden göründüğü sırasıyla Topkapı Sarayı, Aya İrini, Süleymaniye, Ayasofya, Beyazıt ve solda, önde hepsinden de zarif Sultanahmet, filmcilerin o pek sevdiği, karşıdan yatık ışık almaya başladılar. (HTYS14) şurada burada Arkadaşımla teker teker etraftaki dağları küçük tepeleri ve şurada burada birdenbire sıcakta bir tas serin su vehmiyle bozkırın ortasında yemyeşil bir gölge yapan küçük köyleri sayıyoruz. (AHTBŞ17) yeninde yöresinde Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur da uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku ile uyanıklık arasında bile- şişede kalanı içerdi. (MNBBD49) ... /+(n)DAn/ (ta) ... /+(n/y)A/ Daha sağlığında hareket o kadar genişler ki İkinci Murat yanı başında gelişen bu manevi saltanattan ürkerek şeyhi Ankara’dan Edirne’ye getirtir. (AHTBŞ10) elden ele Çamaşırlar elden ele merakla dolaşıyor, şurasına burasına bakılarak, sahibi üzerine fikirler yürütülüyor, en ayıp, belki de en kışkırtıcı şeyler ileri süren Nedime Abla’nın sözlerine kahkahalarla gülünüyordu. (OKYK99) ... +dan geriye Ne kalır geriye parçalanmış dünyandan. (AHA/GZŞ231) ... /+(n)DAn/ aşağıya Biraz evvel şövalye saflarının arasından bedenlere teslim teklif eden Türkçe ses, bu sefer bedenlerden aşağıya pusulara yatmış yeni muhasırlara haykırdı.: (ÖSH45) oradan (taa) aşağıya Bir gün de oradan taa aşağıya atacak babası Hasan’ı. (YKYÖ82) ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ uzaktan yakından Hızla dönen şu mavi var ya üstümüzde Ve gülü tutuşturan şu kırmızı, güzde, Şu yıldızlar, akan sevgiler, su ve orman, İnsan, hayvan... ne varsa uzaktan yakından. (AMDŞ161) bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/ Bu kabına sığmaz genç gelin ikide bir yalın ayak çıkar gelir, sofanın bir kıyısına yahut merdiven başına öksüz gözlerle oturuverirdi. (SÇRA69) Yüreğindeki olanca kanı beynine, beynindeki olanca kanı yüreğine taşımakta zorluk çekiyordu. (MNBBD17) bir yana ... bir yana ... Çeci bir yana, samanı bir yana ayırınca Nasıl sevinirdim... (ATŞ/GYŞ214) eline ayağına (kapan-) Birleşik fiilde. Kaptan eline ayağına kapandı Bobi’nin. (OKYK104) o yana ... bu yana ... O yana döner, bu yana döner, gagası ile sırtını, kuyruğunu sıvazlar, karinasını şişirip kurulur. (HTYS12) şurasına burasına Çamaşırlar elden ele merakla dolaşıyor, şurasına burasına bakılarak, sahibi üzerine fikirler yürütülüyor, en ayıp, belki de en kışkırtıcı şeyler ileri süren Nedime Abla’nın sözlerine kahkahalarla gülünüyordu. (OKYK99) üstüne başına -Ulan üstüne başına ilişmeyin bâri be insafsızlar! (OKYK108) ... /+(n)DA/... /+(n/y)A/ bir yana Görüşme günlerinde gelir, avlunun kıyısında bir yana çekilirler, diz dize soluk soluğa. (OKYK79) ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ Belki ben bundan sonra bir daha kalkamam, oğlum Halil’in kanını yerde koyarsanız bu dünyada da öteki dünyada da ak südüm size haram olsun. (YKYÖ14) Bu arada, dağın doruğunda buzlar ve karlar arasında yaşayan uzun boylu Horasanlı yıllık ziyâretlerini yapmış, aşağı inmişti. (MNBBD19) Her ağızda, her telde fânilik dırıltısı Sonunda tek bir şarkı, tabutun gıcırtısı... (NFKÇ108) bir yanımda ... bir yanımda ... Bir yanımda yasaklar soyunur, Bir yanımda kuşlar, kuşlar uçar. (MNK/GYŞ247) bc.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları (ta) ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/ İşte gençliğimiz: ta uzaklara, Çok uzaklara bak. Orada belki. (AMDŞ148) ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A doğru/ aşağıya Aşağıya, memleketimize doğru çekilip gideceğiz. (ÖSH42) geriye Peygamber durmuş ve hafifçe geriye, ashâbına doğru dönmüştü. (MNBBD10) ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ orda Orda bir kuş var, bir dalın ucunda, Bir hava, pır pır, kavalın ucunda Çağırmaktan hiç mi hiç usanmıyor. (AMDŞ154) Şimdi nereye gitsem orda ve her yerde, Bir tiksinti, üstüme kinle yürümekte. (AMDŞ159) uzakta ..... +in üstünde Kuru Kadı, uzakta, kara yerin üstünde daha kara bir leke gibi yavaş yavaş ilerleyen düşman alayına dikkatle baktı. (ÖSH75) ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A doğru/ oradan ..... +e doğru Tıpkı ilk fâtihler gibi oradan Anadolu’nun içine doğru yürür; oradan başlayarak yurdumuzu milletimizin tarihi hakları adına yeni baştan fethederiz. (AHTBŞ68) (ta) ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ (ta) uzaktan ..... +den Gelirler ta uzaktan, karların ötesinden. (HFO/GYŞ32) bd.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ... /+(n)DA/ ... /+(n/y)A/ geriye Bir kuzeye doğru kayalığın ucunda baştan başa yürüyor, sonra kayalığın ucunda geriye dönüyordu. (YKYÖ83) ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ Ama, insanların arasında, şehirde, görüyorsun ki, karlar kolayca eriyor ve bütün korları söndüren oluyor. (MNBBD23) ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A doğru/ Bir sıcak çağıldıyordu, Anavarza kayalıklarından akarsuya doğru. (YKYÖ29) Daha Kop Dağı’nın başı beyazlanmadan Palandöken sırtları kaşlarını çatmadan önce, Erzincan’dan gelen siyah üzümün renginden yaylanın üstünden cenuba doğru akan kuş sürülerinden vaktin yaklaştığını anlayan tecrübeliler, kürkçüyü çağırırlarmış. (HTYS37) be.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz yeryönelme zarfları ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ Gayede, sebepte ve bahanede; O var! (NFKÇ32) bf.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz yeryönelme zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ ... /+(n)DAn/ derinden derine Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmak’ın içinden, suda ve ışıkta yunup arınmış bir ses: “Bâyezid ... hey Bâyezid ... biraz da bu yana gel bakalım...” (MNBBD179) bg.{[Kgr+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz yeryönelme zarfları ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/ Öfkelenmiş, delirmiş bir el, ta yukarılara, ustunlara kadar, orta direkten fırlayıp yuvaları aşağı indiriyor, indirip fırlatıyor oraya buraya, sonra koşarak başka bir eve, ahıra, samanlığa... (YKYÖ68) bh.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ... /+(n)DA/ (ta) ... /+(n)DA) ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ Onun içindir ki bundan böyle her zincir kırılışının başında Ankara’nın adı geçecek ve her hürriyet mücâdelesi Sakarya’da, İnönü’nde, Afyon’da, Kütahya ve Bursa yollarında ölenlerin ruhuna kendiliğinden ithaf edilmiş bir dua olacaktır. (AHTBŞ4) ... (/+(n/y)In/) üzerinde Aşağıda, ta aşağıda, dipte, karlar üzerinde gördüğü bir tâneye doğru kendini bıraktı. (OKYK112) bi.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ Ormanlardan, derelerden, köprülerden, tepelerden, uçurumlardan şimşek gibi geçti. (ÖSH15) c.Yalın + türemiş / türemiş + yalın yapılı birleşik belirli/siz yeryönelme zarfları ca.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları /+(n/y)A/ ... +Ø ... /+(n/y)A/ yukarı “Haydi gidelim şuna yukarı” dedi Ali. (YKYÖ75) /+(n)DAn/ ... +Ø ... /+(n)DAn/ aşağı Nihâyet, “vire” şartını anlamak için silahlarının bedenlerden aşağı atmaya karar verdiler. (ÖSH 46) hepsini Bayırdan aşağı anasının seslenmelerine aldırmadan inmeğe koyulmuştu. (SÇRA56) İçimde sanki sen esersin Tanrım! Garip kişi kuş ola, Seni bir yerde bulmak için Kendini dağdan aşağı sala. (AMDŞ121) yukarıdan aşağı Uzun boylu Horasan eri, yukarıdan aşağı inerken hediye olarak her inişinde bir mendil dolusu kar getirirdi Veli Baba’ya... (MNBBD19) ... /+(n)DAn/ dışarı Yalnız, şu karşıdaki tepelere varıncaya kadar kaleden dışarı çıkmayacağınıza söz veriniz. (ÖSH 42) ... /+(n)DAn/ içeri İçlerinden biri arada koğuştan içeri şöyle bir dalıyor, çevresine şöyle bir bakıyor, aradığını bulamamış gibi, tekrar çıkıp gidiyordu. (OKYK8) Kapıdan silahsız bir düşman askeri içeri alındı. (ÖSH41) cb.{[K+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ... /+(n)DAn/ ... +Ø ... /+(n)DAn/ ileri Ta İstanbul’dan beri padişahtan bir konak ileri gidiyor, yolları düzeltiyor, otağ-ı hümâyunu kurduruyordu. (ÖSH10) cc.{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları ... +Ø ... /+(n/y)A/ aşağı Aşağı toplantı odasına indi. (HTYS57) cd.{[Kgr+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik belirli/siz yer-yönelme zarfları /+(n)DAn/ ... +Ø ... /+(n)DAn/ aşağı Ne ise... Türk elçi gönderseydi mutlaka kafasını keser, bedeninden aşağı fırlatırlardı. (ÖSH25) ... /+(n)DAn/ dışarı ... /+(n/y)In/ içinden dışarı Sekreter Selma hole girince sarı saçlarını bluzunun içinden dışarı çıkarıp, salkım saçak dışarı salıverdi. (HTYS48) ... /+(n)DAn/ içeri Yolun geçidini kar kesti ve aç kurtlar Bahçenden içeri süzülür geceleri. (AMDŞ94) Mutfağa geçerken, Üftâde’nin aralık duran kapısından içeri baktı. (HTYS32) Kısım kapılarının açıldığı meydan yerini, kirli beton merdivenleri, üçer beşer volta vurulan yarı karanlık dehlizleri geçip 72’nci Koğuş’tan içeri girdiler. (OKYK19) ce.{[K+Ø] + [K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı birleşik belirli/siz yeryönelme zarfları ... +Ø ... +Ø ... /+(n/y)A/ İleri geri İleri, geri, üç konağa birden gidiyor, uykusuzluk, yorgunluk nedir bilmiyordu. (ÖSH11) 032.Yer-yönelmede sınırlık I. Tekli sınırlı/sız yer-yönelme zarfları b. Türemiş sınırlı/sız yer-yönelme zarfları Sınırlı/sız yer-yönelme zarfı yapan morfemler MORFEMLER (ta) ... /+(n/y)A/ /+(n)DA/ (ta) ... /+(n)Dan/ (başlayarak) /+(n)CA/ (ta) ... /+(n/y)A kadar (ta) ... /+(n/y)A dek/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + - + + + + - - ba.Kelimeden türemiş sınırlı/sız yer-yönelme zarfları /+(n/y)A/ göze (al-) Birleşik fiilde. Kaybedenlerse sonuna kadar gitmeyi göze almış görünüyorlardı. (OKYK76) öne Gece yarısına doğru gözler büsbütün yumuldu, uzaaak, çok uzaklarda kalan baba evleri fasulye tenceresinden yayılan kokuyla öne geldi. (OKYK40) (ta) ... /+(n/y)A dek/ Çocuk buraya dek yalnız başına gelmekten ve engellenmemiş olmaktan aşırı memnundu. (HTYS46) Varacağım deyişine gündüz gündüz, Varacağım Tanrıya dek, Soluğumda soluğun. (FHD/GYŞ131) Yerlere dek40 bir giyside, selvi boylu, samur saçlı, gözler elâ; Ses çıkarmaz ayakları yürürken, varla yok arası, ve hâlâ Solmamış bir gül elinde, ilk bahçeden alınma, bir kırmızı gül; Ne kokusu uçmuş... İşte bitmezlik bu! Aşk bu işte; kutlu, eskil! (AMDŞ69) Ta(a) sonsuzluğa dek Sınırım yok, taa sonsuzluğa dek yürürüm. (AMDŞ161) (ta) ... /+(n/y)A kadar/ Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim tarafındansa buraya kadar gelmişti. (HTYS50) Oralara kadar yorulacaksın... (SÇRA57) Kayağın üstünde mor kayalıklar ta bulutlara kadar yükseliyordu. (YKYÖ59) Muvaffak olamadı, giderken onu ta sofaya kadar teşyi etti. (ÖSH67) bb.Kelime grubundan türemiş sınırlı/sız yer-yönelme zarfları /+(n/y)A kadar/ Dört sene evvel padişah onu sipahiler arasında görmüş, güzelliğine, seci tavırlarına meftun olarak mahiyetine almış, kendisine birçok hizmetler vermiş, bir sene içinde hatta çavuşbaşılığa kadar çıkarmıştı. (ÖSH 11) (Yeni yollarını mı düşünmede 40 Bu zarf, eksilti dolayısıyla sıfat işlevini de yüklenmiştir. Bu ayaklar?.. son durağına kadar Ne uysal yürümüştür, bu ayaklar!) (AMDŞ140) Bu hâl, padişah babası Fâtih Sultan’ın kulağına kadar ulaşmış. (MNBBD175) Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız, Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervasız, Yürü! Hür maviliğin bittiği son hadde kadar!.. (YKB/GYŞ10) ... (/+(n/y)In/) üstüne kadar Gözlerinin üstüne kadar eğilmiş yusufiyesini geri attı. (ÖSH85) /+(n)CA/ ... boyunca Yaşadım sanırım ben orda bir zaman, Çıplak atlarda bir kadınla yan yana Bozkırlar boyunca çıkmışız akına. (AMDŞ130) Beni duvar boyunca Bir kum gibi ufalar Odam uyku dolunca Uyumadan sofalar. (SES/GYŞ83) Kim şu vurulmuş yatan, ova boyunca, Bir kan çeşmesine açık durup avcu? (AMDŞ88) Tozlar bulutmuşçana yol boyunca asılıp kalıyorlardı. (YKYÖ24) II. Birleşik sınırlı/sız yer-yönelme zarfları b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sınırlı/sız yer-yönelme zarfları ba.{[(z+)K+z] + [(z+)K+z]} yapılı birleşik sınırlı/sız yeryönelme zarfları (ta) ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A kadar/ İran’a, Turan’a kadar vura kıra girer, namına birçok şanlar, şerefler ilave ederdi. (ÖSH 18) Öfkelenmiş, delirmiş bir el, ta yukarılara, ustunlara kadar, orta direkten fırlayıp yuvaları aşağı indiriyor, indirip fırlatıyor oraya buraya, sonra koşarak başka bir eve, ahıra, samanlığa... (YKYÖ68) ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ Sadeddin bu son rakibi ortadan kaldırmak için elinde fetva, iki günde Konya’dan Ankara’ya o zamana göre yıldırım süratiyle gelir ve şehrin ayak takımını yarı beline kadar toprağa gömülü bu kumandanı öldürmeğe ... mecbur eder. (AHTBŞ14) baştan başa Bir kuzeye doğru kayalığın ucunda baştan başa yürüyor, sonra kayalığın ucunda geriye dönüyordu. (YKYÖ83) dilden dile Dilden dile vardı ulaştı. (MNBBD38) elden ele Bu ferman elden ele geçti. (MNBBD38) ordan oraya Ömrünüzce gezdiğiniz, Ordan oraya askerlik, memurluk, başka işler, Birdenbire, İstasyon akasyalarının kokusu Treniniz kalkıp gider. (CAK/GYŞ175) ... /+(n)DAn/ (ta) ... /+(n/y)A kadar/ Hotantoca’dan Esperanto’ya kadar milyarlarca insan her yerde, her Tanrı’nın günü, yüzlerce dilden durmadan konuşur. (HTYS16) Seni boydan boya sevmişim Ta Kars’a kadar Edirne’den Toprağını, taşını, dağlarını Fırsat buldukça övmüşüm. (TU/GYŞ220) bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sınırlı/sız yer-yönelme zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ Gidip gelir o saraydan o saraya... (SÇRA26) bir uçtan bir uca İşte karşımdasın çiçekli bir dal gibi Ufku bir uçtan bir uca kuşatan hilâl gibi (OT/GYŞ224) bc.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sınırlı/sız yer-yönelme zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ Nasıl on senede Malazgirt’ten Akdeniz kıyılarına bu toprağın tanımadığı ve tatmadığı bir ideali taşıdı. (AHTBŞ19) bd.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik sınırlı/sız yer-yönelme zarfları ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A kadar/ Sonradan öğrendiğime göre muhtelif çarşılarında on binlerce zanaatçı çalışır, saraçlarının yaptığı eğerler, bütün şark vilâyetlerine hatta Tebriz’e kadar gidermiş. (AHTBŞ25) be.{[z+Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sınırlı/sız yer-yönelme zarfları (ta) ... /+(n)DAn/ (başlayarak) ... /+(n/y)A ... /+(n/y)A kadar/ O kadar ki Sinan denilince gözümün önünde son derece nispetli yontulmuş bir mücevher dizisine benzeyen irili ufaklı binaları ta Macaristan içerisinden başlayarak Akdeniz’e ve Basra Körfezi’ne kadar iner. (AHTBŞ15) 04.SEBEP ZARFLARI I.Tekli sebep zarfları a.Yalın sebep zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın sebep zarfları ne Ne ters ters bakıyorsun? (OKYK49) “Yak bizi, hadi ne duruyorsun?..” (SÇRA18) Baharda geleceğim diyordun hani? Haydi gel, daha ne bekliyorsun İşte mevsim bahar ya! (BSE/GYŞ207) nedensiz Nedensiz sevindi. (HTYS42) sebepsiz Akları kıpkırmızı gözleriyle koğuşa uykulu uykulu baktı, sebepsiz güldü. (OKYK61) tevekkeli Tevekkeli atalarımız işleyen demir pas paslanmaktan yeğdir dememiş. (HTYS45) tutmaz, ab.Kelime grubundan oluşan yalın sebep zarfları o zaman O zaman hiç kimse oynamaz ki! (OKYK38) aşınmak ac.Cümlecikten oluşan yalın sebep zarfları Kaldır dediniz de kaldırmadım mı? (OKYK29) Onun içindir41 ki bundan böyle her zincir kırılışının başında Ankara’nın adı geçecek ve her hürriyet mücâdelesi Sakarya!da, İnönü’nde, Afyon’da, Kütahya ve Bursa yollarında ölenlerin ruhuna kendiliğinden ithaf edilmiş bir dua olacaktır. (AHTBŞ4) b.Türemiş sebep zarfları Sebep zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+(n/y)A göre/ /-(y)A/ .../-(y)A/ /-(y)ArAk/ /+(n)CA/ çünkü /dA/ /+(n)DA/ /+(n)DAn/ /+(n)DAn dolayı/ /+(n)DAn ötürü/ /+(n)DAn yana/ deyin /-DIğIndAn/ /-DIkçA/ diye /+(y)en/ /-(y)I/ .../-(y)I/ /-(y)IncA/ 41 Bkz. 32. dipnot. MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + + + - + + + + + + - + + + + + + + + + + + /-(y)Ip/ için ile ki /+(y)lA/ mâdem /-mAk üzere/ olarak /-sA+/ + + + + + + + + - + + + + + + + ba.Kelimeden türemiş sebep zarfları /+(n/y)A/ boşuna Boşuna söylememiş bunu Shakespeare ustamız. imdâda (çağır-) Birleşik fiilde. Tut ki şâirsin, duramazsın kaskatı; İmdâda çağırır sevdiğin sanatı, Bildiğin şiirleri belki yüz kerre (GS/GYŞ211) niye “Niye gitsin, niye gitsin onun gibi yüz tâne güzel varmış köyünde.” (YKYÖ90) Niye baştan söylemedin bunu? (AHTBŞ41) Ne bilecekti niye istediğini... (OKYK9) şerefe Vilâyet merkezlerinde ziyâfetten ziyâfete konarak şerefe kadeh kaldırmak,... (HNZ/GYŞ45) /+(n)DAn/ açlıktan Zâten bu yüz elli Türk yolda açlıktan ölecekti. (ÖSH42) korkudan Sarı, kocaman ağızlı, korkudan kıyâmeti koparan ... [kırlangıç yavruları] (YKYÖ68) meraktan Hasan meraktan çatlayacak. (YKYÖ81) neden Çiçekleri sularken akşamüstü, Bol saçlı başında tembel bir örtü, Yumuşak zincirlerini sürüyerekten Eski bir şarkıyı tekrarlar, neden: (AMDŞ64) O yıldızların neden Anadolu insanını ve bayramlarını zengin ışıklarıyla aydınlatmadığını; neden soluk ve fukara ışıklarını Anadolu’ya sakladığını düşünürdüm. (MNBBD190) Ölür de her yanımız, Sağ kalır, neden gözler? (NFKÇ125) nereden Rahmetli Paşa nereden de o lafı söylemiş. (HTYS80) ondan Aşkın bedendeki titrek eliyim Ondan böyle oldum, sanma deliyim. (NC/GYŞ183) Nusaybinli İskender Bora’nın teklif ettiği bu işi de ondan kabul etmişti zâten. (HTYS45) sevinçten Sevinçten ağlayacaktı. (OKYK83) soğuktan Başta Beton, Fitil, Tavukçu, İzmirli tam on Âdembaba soğuktan donarak öldü. (OKYK110) susuzluktan Şimdi Vire’yi reddedip teslim olmazsanız üç gün sonra susuzluktan öleceksiniz. (ÖSH44) şaşkınlıktan Ve şaşkınlıktan, koskoca ve iri açılan binlerce gözün önünde pâdişah atından indi. (MNBBD82) şundan Geçmemiş olamazdı, şundan olamazdı, çünkü –bakın şimdi hatırladım- Türkçesi bozuk mihmandarım “su geçirmez” deyimini beceremeyip “su yutmaz” demişti de, gülmüş, doğrultmuştum. (HTYS83) uğultudan (...) Uğultudan fark edilmez olunca konuştuğum Kadınların sâhiden doğurduğuna Toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum. (İÖ/GYŞ306) üzüntüden Evlatlar âileye âsi işte, Bir çığ ki kopmuş gider, üzüntüden. (BN/GYŞ156) yersizlikten Aşıklar gece gündüz dinlemezler, yersizlikten bazen sabah saatlerinde de burayı kullanıyorlar. (HTYS) /+(n)DAn ötürü/ Yaratılanı hoş görürdü yaratandan ötürü. (MNBBD80) /+(n)DAn yana/ Ölüler evlattan yana çırpınır. (NFKÇ405) diye Erkek diye taşa saplanıyoruz açıkçası! (OKYK86) Güneş diye kalpteki güneşi söndürdüler. (NFKÇ411) ne diye -Ha ne diye dövdün buni, da! (OKYK50) “Hoca ne diye beğenmedin bu güzel bardakları?” diye soran dostuna o dik sesiyle: “Hakkı.” Demiş “bardaklar güzel ama bana uymuyor.” (AHTBŞ40) Yürü: Hâlâ, ne diye oyunda, oynaştasın? Fâtih’in İstanbul’u fethettiği yaştasın! (ANA/GYŞ77) /+(y)en/ ihtiyaten Koyu renk tek elbisesini giyer, aslında virgülüne kadar belleğinde ama, yine de ihtiyaten daktilolu metni iç cebinde, ortaya çıkar, topuklarını çarptırır, başını sert ve vakur bir hareketle öne eğer, hâzirûnu selamlar, at başına benzettiği Anadolu haritası önüne geçerdi. (HTYS52) /(+im/nIn)/ için/+çin Efsâneler sabahıydı benim için ramazan bayramlarının sabahı. (MNBBD190) Zil çalacak ... Siz derslere gireceksiniz bir bir Zil çalacak, ziller çalacak benimçin, ...(ZÖD/GYŞ70) İsmail uğradığı bu ret hakaretinden hiddetlendi; intikam için padişahın toprağından geçti. (ÖSH 60) Şafak Hanım Zübeyde’nin bavulunu öylesine canla başla hazırlıyordu ki demek şu tutsaklık hücresinin boşalması o kadar önemliydi onlar için. (SÇRA60) Çünkü Tosun Bey bu cesaretiyle yakında beylerbeyi olacak, vezirlik için çok beklemeyecek... ihtimal... evet, ihtimal daha sakalına kır düşmeden padişahın mührüne nail olacaktı. (ÖSH11) bunun için Bunun için de, bütün gün koş oraya, koş buraya yorgun düşen Âdembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24) Fakat belki de bunun için bizi sırrın ta ortasına atar. (AHTBŞ59) Bunun için binalarına, ticâret ve savaş filosu gemilerine, şehircilik plânlarına bir bakmak yeter. (HTYS72) ne için İdâreden ne için çağrılabileceğini kestirmeye çalıştı. (OKYK9) niçin Mevsim niçin ölgün, bahçelere sor! (NFKÇ385) Niçin “Başla” demiyor, peşin kendi başlayıp yolu açmıyordu? (OKYK42) Kalbim niçin bu kadar yabancı sen niye yoksun? (EB/GYŞ295) onun için Fakat gün gece ve onun için artık fark etmeyen gündüz karanlıklarında da Zübeyde’nin kafasına şu soru takılırdı: (SÇRA42) /+(y)lA/ Cezaevi haberle çalkalanıyordu. (OKYK66) Acılarla büküldüm kaldım. (SÇRA29) Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perişândır? (MAE/GYŞ4) merakla Merakla: “Bırak!..” dedi. (MNBBD81) Çamaşırlar elden ele merakla dolaşıyor, şurasına burasına bakılarak, sahibi üzerine fikirler yürütülüyor, en ayıp, belki de en kışkırtıcı şeyler ileri süren Nedime Abla’nın sözlerine kahkahalarla gülünüyordu. (OKYK99) Selahaddin merakla “Nasıl yaktı?” diye tekrar sordu. (ÖSH99) özellikle Ben demedi özellikle. (HTYS41) olarak42 Uzun boylu Horasan eri, yukarıdan aşağı inerken hediye olarak her inişinde bir mendil dolusu kar getirirdi Veli Baba’ya... (MNBBD19) /-sA+/ nedense Av köpeklerinin ve bir miktar nankör kalabilmelerine karşın kedilerin yağcılığını bir derece anlıyorum da, papağanlara nedense daha bir tutuluyorum. (HTYS23) Çok ümit verici başlamıştı ama, sesi nedense yarıda söndü. (HTYS35) öyleyse Öyle bir anlattım ki, dayanamadı, bir mektup yazayım öyleyse, dedi... (OKYK95) bb.Kelime grubundan türemiş sebep zarfları /+(n/y)A/ ... adına Tıpkı ilk fâtihler gibi oradan Anadolu’nun içine doğru yürür; oradan başlayarak yurdumuzu, milletimizin târihî hakları adına yeni 42 Bu zarf, Cck+z biçiminde de değerlendirilebilirdi. Ancak kalıplaştığı için bir edat olarak alındı. baştan fethederiz. (AHTBŞ68) Padişahımız Süleyman Gazi aşkına şu sözümü dinleyiniz. (ÖSH 77) Tıpkı ilk fâtihler gibi oradan Anadolu’nun içine doğru yürür; oradan başlayarak yurdumuzu milletimizin tarihi hakları adına yeni baştan fethederiz. (AHTBŞ68) Allah aşkına -Yapma Kaptan, dedi, alıştırma bu serserileri Allah aşkına! (OKYK30) bir bakıma Bunun için Timurlenk’in Senirkent’e uğraması bir bakıma hayırlı olmuş. (MNBBD159) ne güne (dur-) Birleşik fiilde. Yoksa Kaptan’ın Rize köylerinden birindeki kırış kırış annesi ne güne duruyordu. (OKYK101) ... uğruna Bir iman istiyorum uğruna baş koyacak. (BKÇ/GYŞ114) Böyle bir itham, canını devleti uğruna nezr etmiş bir insan için ne acı bir tahkir, ne acı bir küfürdü. (ÖSH19) ... üstüne/üzerine/üzre Her gün duanın üstüne bir sofra hazır hale geldi.(MNBBD68) M.Ali toprağın üzerinde öylece gözleri yarı kapalı, kıpırtısızca kalıvermişti de anasının tiz çığlıkları üzerine ayılmış, can bağı bu çığlıklara tutunmuş ve gözlerini açmıştı... (SÇRA53) Üç kız, babalarının ölümü üzerine şapkaları, uzun mantolarıyla çıkıp geldiler. (SÇRA27) Uzun boylu Horasan eri, ünü bütün çevreyi saran Veli Baba’yı orada bırakıp ulu buyruk üzerine şehre indi. (MNBBD20) Derviş Yunus, bu izin üzre artık geceye dönen akşam üstü dergâhtan çıktı. (MNBBD67) bu söz üstüne Şeyh susmadı; susması gerekti bu söz üstüne, halbuki susmadı. (MNBBD105) Bu söz üstüne ev tepeden tırnağa sevindi. (SÇRA25) bu söz üzerine Herkes, bu söz üzerine doğru minâreyi eğri görecekti. (MNBBD40) ... yere nâfile yere Nâfile yere kanınızı döktürmeyin. (ÖSH31) boş yere Doğrulun mezarlarınızdan Boş yere harcadığım günler. (AMDŞ82) /+(n)DA/ Bu durumda çıtkırıldım bir Paris saati kim bilir kaç kere tamirciye giderdi. (HTYS73) /+(n)DAn/ Öyle bir devim ki, ben, hakikatte pireyim, Bir delik gösterin de, utancımdan gireyim. (NFKÇ103) Hayır, gelecek olanın genç ve güzel bir kadın olmasından memnundu ve Cavide’yi gerçekten güzel ve müstesna buluyordu. (AHTMB20) Öbür burçtaki düşman, korkusundan kaçmaya başladı. (ÖSH99) Kaya Ali hırsından neredeyse ağlayacaktı. (OKYK16) İsmail uğradığı bu ret hakaretinden hiddetlendi; intikam için padişahın toprağından geçti. (ÖSH60) ... yüzden bu yüzden Bu yüzden insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı. (MNBBD49) Bu yüzden küçük bir pırlantaya benzeyen güzelliğini ben ancak Erzurum’a üçüncü gidişimde duyabildim. (AHTBŞ52) Bu yüzden de kendisini kuşlara, böceklere vurmuştu. (YKYÖ11) o yüzden O yüzden günleri, haftaları saymaktan vazgeçmişti. (SÇRA70) ... yüzünden Bırak onu da evine gitsin, başına bir iş açacaksın bu sürtük yüzünden... (YKYÖ26) Necati Özmeriç Paşa ikinci ayında gut yüzünden yürüyemez oldu. (HTYS45) Halk gözünde kazandığı değer yüzünden üzerine bir ululuk gelmişti. (MNBBD49) Yıllar önce, babasını kan gütme yüzünden rıhtım kahvesinde vurdukları günün gecesi kara haber tez ulaşmış evi ciğerinden yakmıştı. (OKYK20) Şu saadet yüzünden açmışız aramızı Bu ağaçtan, bu yıldızdan, bu kuştan. (MCA/GYŞ147) Hasan çok çok kötü bir iş yapmıştı, anaydı, anaydı ya, onun yüzünden de hortlayan, olmadık hâllere düşen babaydı. (YKYÖ49) Çekip gitmek diyemiyorum hep senin yüzünden (KAE/GYŞ253) bunun yüzünden Bir tânesi bunun yüzünden içerde yatıyor. (YKYÖ26) /+(n)DAn dolayı/ Çok uzun ve çok kaba olan burnundan dolayı bu çobanın adına halk “Burun” deyip çıkmıştır işin içinden. (MNBBD112) Hasan bu davranıştan dolayı değişivermişti bir anda. (YKYÖ61) /+(n)DAn ötürü/ Tutmaz elim, topal ayağım uğru, Amansız kara bahtımdan ötürü Kan ter dolandığım yollar gölgesi. (AMDŞ122) için Üsküdar çeşmesi candan su verir yaşlılara, Ama ölmüşlerinin canı için sır vermez. Kamyonlar ağıldar deli, Allah’a emânet. (TSH/GYŞ259) ile İşveyle bürünmüş tüle, bin zevk ile yorgun, İranlı prenses gibidir şimdi Amasra. (MÇ/GYŞ197) Daha sâde bir planla yapılmış olan Ulu Câmi, beş beşikli içi ile mağrip câmilerini hatırlatır. (AHTBŞ50) /+(y)lA/ Yüzün bir sebepsiz korkuyla uçuk, O gün başucuma karalarla gel. (NFKÇ199) Üzme yetişir, üzme firâkınla harâbım. (MCA/GYŞ148) Saat 6.30 dan sonra Metris Tepe’den gördüğüm vaziyet: Gündüzbey şimalinde sabahtan beri sebat eden ve dümdar olması muhtemel bulunan bir düşman müfrezesi sağ cenah grubunun taarruzuyla gayri muntazam çekiliyor. (AHTBŞ18) Ben, misâfir odasındaki kapı, Dostlarla, tanıdıklarla canciğer, Sahte gülüşlerle perişan; (MNK/GYŞ247) ... /-DIğI/ bahanesiyle Oğlu II. Gıyâseddin Keyhüsrev’in veziri o çok zâlim, olabildiğine hâris Sâdeddin Köpek rakipleri olan ümerâyı pâdişahın zaafından istifâde ederek bir bir ortadan kaldırırken emir-ül-ümerâ Tâceddin Pervâneyi de vaktiyle bir muganniye ile nikahsız yaşadığı bahânesiyle Konya ulemâsından aldığı bir fetvâ ile burada recm ettirir. (AHTBŞ14) bu gidişle Şu motor bu gidişle gizli kayaya bindirecek. (HTYS24) ... dolayısıyla Horoz yarışı dolayısıyla bu sabaha ortak çok. (HTYS38) ... vesilesiyle Gürcüce’ye çevrilip Tiflis’te basılan bir kitabım vesilesiyle oradaydım. (HTYS69) olarak43 Kendi adı ile tanınan camii bu muıhasara günlerinin hâtırası olarak yaptırmış yahut da o günlerde tâmir ettirmiş olması çok mümkündür. (AHTBŞ13) 43 Bkz. 32. dipnot bc.Cümlecikten türemiş sebep zarfları /(-mA(ğ))+(/n/y)A/ Şam her gün yeni bir fetih haberiyle seviniyor, câmiler şenleniyor, Allah’a şükretmeye koşan halkı mâbetler almıyordu. (ÖSH93) Bu tecrübeler arasında Türk mimarisi de kendine bir üslûp yaratmağa çalışıyordu. (AHTBŞ6) Öyle kocaman ki giyeceği hırka Ne makas var onu biçmeye, ne culka. (AMDŞ137) Demek okumağa gitti İncinar İstanbul’a... (SÇRA9) /(-DığI)+nA göre/ Anası öldüğüne göre sılasında bekleyeni yoktu. (OKYK24) çünkü... O eski bir güvercindi, çünkü tenhaydı şehirler, (ÜT/GYŞ289) Geçmemiş olamazdı, şundan olamazdı, çünkü –bakın şimdi hatırladım- Türkçesi bozuk mihmandarım “su geçirmez” deyimini beceremeyip “su yutmaz” demişti de, gülmüş, doğrultmuştum. (HTYS83) Düşman galiba burasını yalnız müdafaa için yapmış, çünkü hem kapısı çok dar hem de bir meydana doğru açılmıyor. (ÖSH40) /dA/ De gidin siz de Allah’ın işi gücü yok da yüz tane Esme yaratsın özene bezene. (YKYÖ90) Şimdiye kadar ben sana kıyamadım da söylemedim. (YKYÖ50) /(-mAk)+tA/ “Vire”yi zâten bozmasını hiç düşünmeyen şövalyeler, bu teminatı vermekte bir beis görmediler. (ÖSH 43) Yüreğindeki olanca kanı beynine, beynindeki olanca kanı yüreğine taşımakta zorluk çekiyordu. (MNBBD17) /-DIğIndAn/ Doğudan gelen bir Türk, Batı’da kuvvetlenen bir Türk’ü perişan etmekle ne kazanmış bilinmez bilinmesine ya, bir küffar ehli bu işten kazançlı çıktığından kardeşin kardeşe saldırması acâyip düşmüş. (MNBBD158) Öldürüp de, babasının kanı yerde kalmışsa, kalıp da babasını hortlatmışsa, o hortlak da kıyamete kadar kanı yerde kaldığından, yeryüzünü her gece hortlayarak cehennem acısında çığrışarak, bin bir kılığa girerek dolaşıyorsa... [ölmeli](YKYÖ63) Diplerde toprak, un yumuşaklığında olduğundan köklerimin tutunduğu yerden hiç acı duymadan sıyrıldım. (SÇRA23) /(-mA(k))+DAn/ Kethüda gibi bu sessiz, bu manasız beklemeden bütün askerler sıkılıyorlar, bir şey anlatamıyorlardı. (ÖSH27) İlkokul çocuklarını toparlamaya bekletilmekten hoşlanmaz. (HTYS) gelen minibüsün şoförü Günün birinde tersoya gelip yek yemeğe muhtaç olmaktan korkuyorum. (OKYK76) deyin (hlk.) Bkz. diye Kurulma sevdiğim güzelim deyin (AVŞ/GYŞ15) /-DIkçA/ Sevgimiz arttıkça sen biraz daha tedirgin olurdun. (TBYDBY13) diye “Yapacak çok daha önemli işleri olan bir insanım” diye kesip attı. (HTYS) Ve aslı olmayan bir şeye, Beni bunca yıl inandırdı diye, Dargın öleceğim Fuzuli’ye... (HH/GYŞ293) Kutsal bir ses diye içinde saklanmıştır. (MNBBD112) Köylü, bütün ömrünce Tanrısını bir kere bile anmamış, peygamberin adını dahi ağzına almamış bu adamın, müslümandır diye namazını kılmak istemedi. (MNBBD12) Sabahları acıktığı için haklı Gününü kazanıp kurtardı diye güzel (CS/GYŞ261) ne olur ne olmaz diye Fakat hemen herkes ne olur ne olmaz diye çadırda kalmasını tavsiye ediyordu. (AHTBŞ44) /-(y)IncA/ Hasan, bunu duyunca, elleriyle yüzünü kapatıp eve koştu, kendini sedire atıp kıpırdamadan ölü gibi orada durdu kaldı. (YKYÖ65) Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece onu altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26) Bak o doğunca itibârımız, bereketimiz, malımız nasıl da çoğaldı? (SÇRA53) /-(y)Ip/ Dolmuş Koca Sinan’ın gözbebekleri ama, genç köylüden utanıp ağlayamamış. (MNBBD78) /-DIğI/ için Osmanlı toprağına geçtiği için özür diliyor, birbiri arkasına elçiler gönderiyordu. (ÖSH60) Sabahları acıktığı için haklı Gününü kazanıp kurtardı diye güzel (CS/GYŞ261) Başka bir şey yapamadığı için sâdece hatırlatıyordu. (AHTBŞ28) /-DIğI/ için (midir nedir) Çocukluğumda, hep sümbül sabahlarına uyandırdığı için midir nedir ramazan bayramını daha çok severim. (MNBBD190) /-mAk/ için Verse üç gün önceden hazırlığa girişecek, saç yaptıracak, işi önemseyip elbise beğenmeyecek, ele güne küçük düşmemek için kendini zora sokacak. (HTYS61) -Ve bir Bayrak dalgalanmak için -Rüzgâr bekliyor. (ANA/GYŞ73) Sanki günahlarımı semâya yazmak için Yontulmuş kalemlerdir upuzun minâreler. (CST/GYŞ118) Uykusunu kaçırmak için konuşmaya başladı. (YKYÖ61) /-mAsI/ için Hatta gömülmesi için yanına sokulmak lâzımdır. (AHTBŞ52) ki Camekânlı tezgâhı o kadar dardır ki içine ancak kendi sığar, müşteri dışarda durur, konuşur. (HTYS75) Kuru Kadı, gittikçe öyle serseri, öyle perişan, öyle perişan oldu ki ... kendisini o kadar seven Vali Ahmet Bey bile Budin’den gelince, onun hallerine dayanamadı. (ÖSH82) İçlerine bir kurt düşmüş olacak ki Dursun’a da, Hasan’a da duyuracak biçimde beddualar ettiler. (YKYÖ54) Zâten güneş o kadar sakin o kadar hareketsiz bir halde alçalıyordu ki dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyâde kulaklarımızda toplanmıştı. (AHTBŞ69) Babasının bir yılan, kocaman , çıngıraklı bir yılan donuna girdiğini de söylemiş olacak ki, köylüleri gözlerinin kocaman kocaman açıldığını anımsıyor. (YKYÖ61) /(-mAk)+lA/ Yüzü dünyada yiğit yüzlerinin en güzeli, Çok büyük bir işi görmekle yorulmuş belli;(YKKGK11) Ömrübillah güneşi üzerine doğurmamış olmakla övünüyor. (HTYS8) mâdem ... Mâdem güzeldin yakmak sana düştü Yani bir sönmeyen kor cana düştü. (ATO/GYŞ267) (/-mAk/) üzere Ismarlananları almak üzere Tavukçu, elinde bütün bir beş liralık, koğuştan fırlarken kapıda İzmirli Kenan’a rastladı. (OKYK34) İşin fenası şu idi: Bu hayat bir daha dönmemek üzere kaybolmuştu. (AHTBŞ30) II.Birleşik sebep zarfları a.Yalın + yalın yapılı birleşik sebep zarfları aa.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø]}yapılı birleşik sebep zarfları koş oraya, koş buraya Bunun için de, bütün gün koş oraya, koş buraya yorgun düşen Âdembabaların uykuya geçmesini beklemek lâzımdı. (OKYK24) b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sebep zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik sebep zarfları ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ söküle söküle Bu gömlek dikiş tutmaz hep söküle söküle; Bütüne gel deseler ve gitsek güle güle... (NFKÇ448) ... /+(n/y)A/ ... (/+In/im/) için kime kimin için Kime, kimin için, kimden medet umacaktı? (MNBBD68) ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ sevinçten heyecandan Sevinçten, heyecandan gözleri yaşardı. (ÖSH57) ... /-(y)I/ ... /-(y)I/ (hlk.) konuşmayı konuşmayı (hlk.) Konuşmayı konuşmayı dilini unutacak gibi olmuştur. (MNBBD112) ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ içkilerle âlemlerle İçkilerle âlemlerle kendini unutursun ancak, zamanı durduramazsın. (MNBBD176) korkuyla saygıyla Korkuyla, saygıyla ürkerek yaklaşıyordu ona en yırtık, en soytarı mahpus bile. (YKYÖ16) şaşkınlıkla korkuyla Gözleri şaşkınlıkla, korkuyla alabildiğine açılmış. (OKYK101) bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sebep zarfları ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/ Ver güzelim ver yiğidim ver Pir aşkına, fakir aşkına (MCA/GYŞ146) Mukarripler, vezirler, cellatlar, muharipler sabrına, tahammülüne şaşıyorlardı. (ÖSH69) hükümdarlarının ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ ... yüzünden ... yüzünden Asma Esme yüzünden, onun sevdası yüzünden bu yörelerde çok ünlenmişti. (YKYÖ26) ... /+(n)DAn yana/ ... /+(n)DAn/ Kopmuş gidiyor dallarımdan... Hayır, başımdan yana değil Uykusuzluğum, ellerimden. (AMDŞ59) bc.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik sebep zarfları ... /(-(y)IşI)+(n)DAn/ ... /(-(y)IşI)+(n)DAn/ Derviş Yunus’un o el bağlayışından bu boyun büküşünden o saatte anladı. (MNBBD67) ... diye ... diye Bu mu? Bu başlamak onun adıyla Yalın bir söz olsun diye Sonsuz bir yaz olsun diye (Öİ/GYŞ288) ... /-mAk/ için ... /-mAk/ için Zâten ben Evliya Çelebi’yi tenkit etmek için değil, ona inanmak için okurum. (AHTBŞ16) bd.{[z+Cck] + [z+Cck]} yapılı birleşik sebep zarfları çünkü .... çünkü .... Seviyorum bu toprakları, Çünkü tanıyorum, Çünkü bu toprağın ateşiyle yanıyorum, Bu toprağın derdini duyuyorum ta... (HNZ/GYŞ45) be.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sebep zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ Sanırım çoğu evden, ana babalarından yakınır. (HTYS13) ... için ... için Çarçabuk, câmiin yanına, bir hamam yaptırtmış... işçiler için, genç işçiler için daha çok. (MNBBD78) bf.{[Kgr+z] + [K+z]} yapılı birleşik sebep zarfları ... /+(n)DAn dolayı/ ... /+(n/y)lA/ Nihâyet karşısındakini kandıramadığını gören âşık misâfir bu mâsum arzusuna set çeken Hoca’yı inadından dolayı küfürle itham ederek tabancaya sarıldı. (AHTBŞ41) bg.{[K+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik sebep zarfları ... /+(n/y)A/ ... /(-mA(k))+tA/ inadına ... -makta Hatta öğle tatilinde voleybol ya da çift kale oynayan gençler, topu onun önüne mahsus yuvarlasalar bile, o inadına, usta ayakları ile afili bir vuruş yerine topu eline alıp geri atmakta ısrar ediyordu. (HTYS50) bh.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik sebep zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ Terden, yağmurdan ve hareketten bu mum mühür yerinden oynamıştı. (ÖSH16) bi.{[Cck+z] + [Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik sebep zarfları ... /-sA+/ ... /-sA+/ ... /-sA+/ Öldürüp de, babasının kanı yerde kalmışsa, kalıp da babasını hortlatmışsa, o hortlak da kıyamete kadar kanı yerde kaldığından, yeryüzünü her gece hortlayarak cehennem acısında çığrışarak, bin bir kılığa girerek dolaşıyorsa... [ölmeli](YKYÖ63) 05.NİCELİK ZARFLARI I.Tekli Nicelik zarfları a.Yalın nicelik zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın nicelik zarfları az Bu burjuvazi değilse bile partizanın ve çarşının şehri idâresi demektir ki şark târihinde az tesâdüf edilir. (AHTBŞ15) Kaptan’la dargın oldukları yalvarmamıştı. (OKYK45) sıra az zılgıtını yememiş, az Az yanımda kal, çocukluğum, Temiz yürekli, uysal çocukluğum... (ZOS/GYŞ121) az [gel-] birleşik fiilde. Sezar’a çok gelen dünya... Yavuz Sultan Selim’e az... (NYG/GYŞ246) aşırı Çocuk buraya dek yalnız başına gelmekten ve engellenmemiş olmaktan aşırı memnundu. (HTYS46) azıcık Azıcık ferahladı. (ÖSH89) bir Dost dost diye deli derviş gezdiğim, Bir ağladığım, bir güleyazdığım Adını dağa taşa kazıdığım Benim bir tânem dost, gözümün nuru! (AMDŞ122) Bir öldün de beni binbir öldürdün! (NFKÇ385) Bir gidilip bir gelinecektir. (MKYİ12) biraz Belki de bu kapalı kış aylarının beslediği sohbet yüzünden hemen her Erzurumlu nükteci, biraz hicivcidir. (AHTBŞ38) Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmak’ın içinden, suda ve ışıkta yunup arınmış bir ses: “Bâyezid ... hey Bâyezid ... biraz da bu yana gel bakalım...” (MNBBD179) Biraz eğildi. (ÖSH73) birazcık Hasan birazcık sıkılarak: .... “Benim adım da Hasan, aşağı Anavarza’dan, çolaklardan olurum.” [dedi] (YKYÖ60) bütün Altı buçuk yıl emeğim; Gönlüm, elim, göz bebeğim Eskidi sırtında bütün. çok Müjdeyi verdiyse çok mu önemliydi? (OKYK15) Yeniçeriler, bir kurşunla yaralanan Zondi’yi diri diri yakalamaya çok çalıştılar. (ÖSH 26) Asma Esme yüzünden, onun sevdası yüzünden bu yörelerde çok ünlenmişti. (YKYÖ26) çok (gel-) birleşik fiilde. Sezar’a çok gelen dünya... Yavuz Sultan Selim’e az... (NYG/GYŞ246) daha Günlerden bir gün Medine’nin ünlü sıcağı daha da arttı ve alınan her soluk, bir kızgın kum tânesi olup soluk borusuna dizilir oldu. (MNBBD9) Fakat bu değişme daha yavaş olacak, yere atılarak kırılan büyük fanus yağı tükendiği için kendi kendine karararak sönecekti. (AHTBŞ30) Yüzündeki kırışıklıklar daha artmış, gözleri daha yitirmiştir nurunu. (OKYK102) deliksiz durup köşe başında deliksiz dinlesem. (Aİ/GYŞ202) en Yakutiye’nin içi plan bakımından Doğu Anadolu’nun en dikkate değer eseridir. (AHTBŞ50) En yakın kasabaya ancak iki üç günde gidebilirdi. (ÖSH37) En çok af ya da bir başka yolla çıkışını düşünmek hoşuna gidiyordu. (OKYK101) fazla Fazla ağrıyor kolum, yok yok başım... (GS/GYŞ209) Kendi evinin bir başkasının evi hâline girmesi bile onu fazla üzmemişti... (SÇRA60) Çamaşırı iyi yıka, ütüle, mangırı fazla verir dedim... (OKYK91) fena Sürmeli’den fena korkmuştu Aysel. (OKYK78) gâyet Gâyet uzak, gâyet karanlık şeyler düşünüyor. (ÖSH58) hayli 72’nci Koğuş’a yatakla yorganın girişi hayli cümbüşlü oldu. (OKYK28) O yağmurda otobüs kuyruğunda hayli bekledim. (HTYS79) hep Gözyaşı bir tarla, hep yoncalanmış... (NFKÇ422) hiç Şimdiye kadar hiç girmemişti. (OKYK54) Geldi yorgun ve hazin, Hiç de sezdirmeksizin, Sularda kabrimizin, Yolunu açan vapor... (NFKÇ162) Hiç tanımadığı dehâlı çocuklar müstakbel zaferlerin kumandanları henüz söylenmemiş şiirlerin şâirleri, henüz yükselmemiş şâheser yapıların mimarları, henüz duyulmamış nağmelerin bestekârları, etrafında, henüz açmamış bir fecrin gülleri gibi dolaşmıyorlar mıydı? (AHTBŞ19) kısa (kes-) birleşik fiilde. Kaptan kısa kesmek istedi. (OKYK30) kıt Kazma ile dövmeyince kıt verdi. (AVŞ/GYŞ16) nâdir Anadolu’nun o pek nâdir yumuşayan nâdir gülen yüzü, ramazanda uhrevileşip, bayramda dinlenirdi. (MNBBD190) nasıl Yarabbi, nasıl güzeldi o serüven! (AMDŞ70) Bak o doğunca itibârımız, bereketimiz, malımız nasıl da çoğaldı? (SÇRA53) Bu gece ne kadar hoş yıldızlar nasıl parlak (NC/GYŞ184) ne Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla! (AMDŞ63) Bulutlar ne güzel bulutlardır onlar, Hep öyle başımın üstünde dursunlar Menekşe rengi, kan rengi, toprak rengi... (AMDŞ88) öyle Bunu da öyle uzun boylu düşünüp değil içgüdüsüyle bulmuştur. (HTYS46) pek Evliya Çelebi’nin Ankarası, muasırı olan yahut sonradan gelen seyyahlarınkine pek benzemez. (AHTBŞ16) Bütün dünyaya küskündüm, dün akşam pek bunalmıştım; Nihâyet, bir zaman kırlarda gezmiş, köyde kalmıştım. (MAE/GYŞ3) Bu tâkipte Dergâh-ı âli mensuplarından ve pâdişahın gözdelerinden pek genç bir kahraman olan Tosun Bey yine kendini gösterdi. (ÖSH10) sık Aynı vapurda giderler de sık rastlaşmazlar. (HTYS45) tamâmen Fakat papazın maşlahı yoktu; tamâmen yanmıştı, kül olmuştu. (MNBBD46) tekmil Bizi parçalarlar tekmil. (OKYK85) yarı Kısım kapılarının açıldığı meydan yerini, kirli beton merdivenleri, üçer beşer volta vurulan yarı karanlık dehlizleri geçip 72’nci Koğuş’tan içeri girdiler. (OKYK19) Yer yer ayıp resimler, ayıp sözler yazılı kirli duvarların önlerine serilip yatanlarsa, yarı örtük gözleriyle kimbilir ne düşünerek, bazan saatlerce uzanıyor, acıkıp susayınca, ya da su dökecekleri geldi mi koğuştan çıkıyorlardı. (OKYK8) ziyâde evvelce biz bu tenhalarda ziyâde gülüşürdük (Aİ/GYŞ203) ab.Kelime grubundan oluşan yalın nicelik zarfları adamakıllı Kesenin ağzını da adamakıllı açmıştı. (OKYK100) adım adım Ey genç adam, yolumu adım adım bilirsin! (NFKÇ467) (pek) az Sıla hasreti bu kadar geniş bir bayrağı pek az açmıştır. (AHTBŞ55) az çok O gece yıldız dağının eteğinde yatarken, benim çocuk hayâlim, bugün bile ne olduğunu bilmediğim, fakat hangi derin kaynaklardan geldiğini az çok tahmin edebildiğim bu tesirin altında idi. (AHTBŞ24) az daha Az daha sokuluyor yanına. (OKYK101) (daha) beter Kemerli bağrışmalarıyla ölümü hatırlatan küfürbaz karga sürüleri, bulutlu donuk hüznünü daha beter arttırıyordu. (ÖSH23) ... bir bin bir Bir öldün de beni bin bir öldürdün! (NFKÇ385) binde bir Binde bir daldığı yerlerden sıyrılır, işinin ateşini söndürecek bir şeyler istermiş. (SÇRA72) daha bir Av köpeklerinin ve bir miktar nankör kalabilmelerine karşın kedilerin yağcılığını bir derece anlıyorum da, papağanlara nedense daha bir tutuluyorum. (HTYS23) Bizim üçüncü katın ukala penceresi aşağıdan yukarı perspektifle bana daha da bir ukâla ve sevimsiz geldi birden. (HTYS27) ikide bir Bu kabına sığmaz genç gelin ikide bir yalın ayak çıkar gelir, sofanın bir kıyısına yahut merdiven başına öksüz gözlerle oturuverirdi. (SÇRA69) şöyle bir Yıldız Dağı’nın dibinde, gecenin dört bir yandan getirip çadırımızın üzerine yıktığı bin türlü ses ve uğultu arasında ben hep bu dağın şöyle bir gördüğüm mağrur ve dumanlı başını düşünmüştüm. (AHTBŞ23) bir adım Bir adım ilerledi. (ÖSH88) bir derece Yazın bir derece anlıyorum da, dışarda rüzgâr sulu karı savururken, karayel kıyılarda ıslıklar çalarken, üstelik de su karadan daha ılık iken, kayanın üstünde sırtını karayelin ayazına vermenin âlemi nedir, kestiremiyorum. (HTYS12) bir iki Tavukçu oralarda bir iki dolandıktan sonra usullacık dışarı kaydı. (OKYK39) Ama keyfini bitirip bir iki çırpındıktan sonra havalanan mutlu martının havalanmasıyla, o sırada tesâdüfen başının üstünde tur atan aylak martılardan biri fırsatı değerlendirdi. (HTYS19) bir karış Bir karış bile yükselemem yerimden, Hasretle büyük, geniş semalara bakarım: Toprak beni dâima çeker eteklerimden... (CKS/GYŞ85) bir miktar Av köpeklerinin ve bir miktar nankör kalabilmelerine karşın kedilerin yağcılığını bir derece anlıyorum da, papağanlara nedense daha bir tutuluyorum. (HTYS23) bol bol Bahşişini alır, mektubu verir, çayını, kahvesini, bol bol, cıgarasını içer, ille Kaya Ali’nin ters ters bakışını geride bırakıp basar giderdi. (OKYK103) Dönün dalga dalga, yol yol dönünüz, Dönün takım takım, kol kol dönünüz, Geniş geniş dönün, bol bol dönünüz, Dönün, bağışlasın sizi yaradan! (AKT/GYŞ51) Erzurum’da bu konuşma ustalarının birini bol bol dinlediğim hikayeleriyle birini de şahsen tanıdım. (AHTBŞ39) büsbütün Halis yün yerine bir takım paçavralarla ne idüğü belirsiz kıtıklar, kabarmak şöyle dursun, uğraştıkça büsbütün topaklanıyordu. (OKYK31) Yaşanmış hayat unutulmuyor, ne de büsbütün kayboluyor, ne yapıp yapıp bugünün veyahut dünün terkibine giriyor. (AHTBŞ15) Büsbütün arkasız sanmayalım kendimizi. (SÇRA16) bütün bütün Ortalık bütün bütün kararıyor, gece oluyordu. (ÖSH26) çanak çanak (ye-) Birleşik fiilde. Çanak çanak yerdik. (SÇRA9) (daha) çok Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nispetle daha çok toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61) (en) çok En çok af ya da bir başka yolla çıkışını düşünmek hoşuna gidiyordu. (OKYK101) Siz inanmayın başka şeye Ben en çok sevmesini bilirim. (İM/GYŞ179) çok çok Hasan kekeledi: “Çok çok iyi uyudum” dedi yüzü kıpkırmızı kesilip yanarak. (YKYÖ62) Hasan çok çok kötü bir iş yapmıştı, anaydı, anaydı ya, onun yüzünden de hortlayan, olmadık hâllere düşen babaydı. (YKYÖ49) ... defa(lar) Erzurum’a üç defa, üçünde de ayrı ayrı yollardan gittim. (AHTBŞ21) birçok defa Birçok defa gazâ etmiştir. (ÖSH61) Atatürk’ü Konya’da, Ankara’da, İstanbul’da birçok defa gördüm. (AHTBŞ47) bir defa Hangi deredeysen bir defa seslen (BK/GYŞ255) Gün saltanatıyle gitti mi bir defa Yalnızlığımızla doldurup her yeri Bir renk çığlığı içinde bahçemizden, Bir el çıkarmaya başlar bohçamızdan Lavanta çiçeği kokan kederleri; (AMDŞ36) Nasıl unutur nasıl Ömründe bir defa44 Kâzım’ın türküsünü dinleyen... (BRE/GYŞ126) birkaç defa Ve o günkü iltifâtının verdiği rahatlıkla birkaç defa elini de öptüm. (AHTBŞ47) Öyle ki aynı fıkrayı, herkesin âdeta zarûri olarak günde birkaç 44 Bu zarf “ömründe birkaç defa” biçimiyle alınabilirdi. Ancak bu yapı henüz kalıplaşma sürecini bitirmemiş olduğundan ayrı ayrı ele alındı. “ömründe” kısmı, sürekli zaman zarfı olarak değerlendirildi. defa45 birbirine rastladığı bu şehirde bir saat içinde yirmi kişi birden size anlatabilirdi. (AHTBŞ7) çok defa Çok defa sâkin beyaz duvarların arkasından yerleri sarsan patlamalar duyulurdu. (ÖSH94) Çok defa Ankara ovasına bakarken Hacı Bayram’ın ömrünün sonuna kadar müritleriyle ekip biçtiği tarlaları düşünürüm. (AHTBŞ10) kaç defa Kaç defa Cebeci’de veya Kale’de bu evlerden birinde oturmağı düşündüm. (AHTBŞ6) Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle Ama her defasında geri döndüm seninle. (YBB/GYŞ284) kaç defalar Kendi isteyerek kalmış, kaç defalar düşmanı bozmuştu. (ÖSH52) dirhem dirhem (hatırını d.d. say-) Birleşik fiilde. Ağamız senin hatırını dirhem dirhem sayıyor. (OKYK49) (en) fazla Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla. (AMDŞ63) (On yıl daha) fazla On yıl daha fazla ihtiyarladı... (SÇRA54) ( Ne) güzel Bu maviyi biliyorum, Boğaz’dan, Ne güzel yakışmış gözlerinize. (NÖ/GYŞ219) 45 Bu zarf “günde birkaç defa” biçimiyle alınabilirdi. Ancak bu yapı henüz kalıplaşma sürecini bitirmemiş olduğundan ayrı ayrı ele alındı. “günde” kısmı, sürekli zaman zarfı olarak değerlendirildi. hemen hiç Buluşlarında hemen hiç yanılmayan Sadrazam Keçeci Fuad Paşa ise “Osmanlı tarihinin dibâcesi” diyerek bu mazi damgasını başka şekilde belirtir. (AHTBŞ107) kat kat Gözler ve gönüllerde, bu efsun ile, hilkat Yükseldi, derinleşti ve enginledi kat kat. (FNÇ/GYŞ30) ... kere/kerre/kerecik bin bir kere Anasının güzelliğini bin bir kere bir daha bir daha söyledi. (YKYÖ87) birkaç kere Çocuk, hikâyeleri dinliyor dinliyor, yalnızca birkaç kere kirpiklerini oynatıyor üst üste, başkaca hiçbir yeri kıpırdamıyordu. (YKYÖ16) bir kere Yolda karşılaştığımız tanıdıklarla, durup konuşuyor, her açık dükkâna bir kere uğruyorduk. (AHTBŞ68) kaç kere Bu durumda çıtkırıldım bir Paris saati kim bilir kaç kere tamirciye giderdi. (HTYS73) Ben babanla Adana’ya gidip iki kişi tek başımıza kaç kere bar kapatmıştık. (YKYÖ57) Kaç kere verdik Başçavuş. (OKYK72) daha bir kerre Baktım: Konuşurken daha bir kerre güzeldin, İstanbul’u duydum daha bir kerre sesinde. (YKB/GYŞ7) bir kerecik Bana, yakan gözlerle bir kerecik baktınız; Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız! (NFKÇ75) ... kez bir kez Gökyüzü çatladı mı bir kez, bölündü mü yıldızlar Kükreyip yuvarlandı mı açık denizler Uğuldadı mı gömütler, toza döndü mü dağlar Gün ışığı ne ki bu ölümlü kişiye! (OT/GYŞ226) İster Ahmet, ister Mehmet, isterse Durmuş, Doğa’nın tekerleğine bir kez vurulmuş Dönecek, dönecek, dönecek bu işkence... (AMDŞ158) kıl payı Dinin emirlerinden kıl payı bile ayrılmaz, bütün davranışlarını bu emirlere göre ayarlardı. (MNBBD49) kucak kucak Selâm olsun kucak kucak (AVŞ/GYŞ18) mızrak boyu (yaklaş-) Birleşik fiilde. Güneş mızrak boyu yaklaştı ufka. (NFKÇ113) milyon milyon Sümüklüböcekler ak düğmeler gibi her ota, çiçeğe, çalıya, ağaca, yaprağa sıvanmışlardı milyon milyon. (YKYÖ84) Milyon milyon bana bakın (SB/GYŞ173) (iki) misli Nusaybinli İskender Bora’nın damadı kendini, bu işe atadığı gün işi ciddi ciddi devralmış, üç dört hafta sonra sığınak olarak ayrılmış bodrumda yer bulup bir duvar açtırmış ve mekânı iki misli büyütmüş. (HTYS48) (pek) nâdir Anadolu’nun o pek nâdir yumuşayan nâdir gülen yüzü, ramazanda uhrevileşip, bayramda dinlenirdi. (MNBBD190) ... sefer birkaç sefer Onlar her gün birkaç sefer çağrılırlar, sırasına göre dayak, küfür yer, enselerini kaşıyarak arsız arsız gülerlerdi. (OKYK11) bir sefer bir sefer alıştılar mı bitti. (OKYK30) çoğu sefer İdâreden çağrılanlarsa çoğu sefer böyle ‘b.lukları’ olanlardı. (OKYK10) sık sık Yerlere kazıklanmış kır atlar, yabancı kokular duyuyor gibi, sık sık başlarını kaldırarak kişniyorlar, tırnaklarıyla kazmaya çalıştıkları toprakların nemli çimenlerini otluyorlardı. (ÖSH23) Zâten ninemin sık sık hatırlayışları yüzünden bu yolculuk biraz da onun namına yapılıyor gibiydi. (AHTBŞ22) son derece Zâten sadrazam, onun vâzifesini hakkıyla îfa edeceğinden son derece emindi. (ÖSH70) Bütün gelenekte olduğu gibi kadınlar burada da son derece muhafazakâr idiler. (AHTBŞ34) yer yer Hangi öfkeyle yüzün böyle karıştı yer yer, Sana yan mı baktılar, bir şey mi söylediler? (NFKÇ180) Zâten Bursa için yazdıklarında yer yer bir aşk neşidesinin coşkunluğu hissedilir. (AHTBŞ107) Bir mucizenin lutfuna ermiş gibi, yer yer, Can buldu asasıyla dokundukça şekiller: (FNÇ/GYŞ30) yüz kerre Tut ki şâirsin, duramazsın kaskatı; İmdâda çağırı sevdiğin sanatı, Bildiğin şiirleri belki yüz kerre (GS/GYŞ211) yüz yüz Yook avantaysa yüz yüz girerdi. (OKYK46) (daha) ziyâde Yağmur durmuyor daha ziyâde şiddetleniyordu. (ÖSH10) Daha ziyâde fantastik bir sergüzeştin etrafında toplanır. (AHTBŞ22) b.Türemiş nicelik zarfları Nicelik zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /-(y)AsIyA/ /+(n)CA/ /+(n)DA/ /+(n)Dan ...+(n/y)A/ /+(n/y)A kadar/ Daha /-DIğInA/ /-DIğIncA/ Gibi Kadar /+(y)lA/ -leyin MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + - - + + + + + - + + + - + + + ba.Kelimeden türemiş nicelik zarfları /+(n/y)A/ böylesine Bir insan böylesine küçülüp böcek haline gelemez ya, Hasan geldi. (YKYÖ63) öylesine Esme öylesine dalmıştı ki onların geldiğinden haberi olmadı. (YKYÖ45) Ben, geniş karyolanın yanında Geceleri iple çeken kapı, Gündüzleri öylesine tedirgin; (MNK/GYŞ247) Şafak Hanım Zübeyde’nin bavulunu öylesine canla başla hazırlıyordu ki demek şu tutsaklık hücresinin boşalması o kadar önemliydi onlar için. (SÇRA60) /+(n/y)A kadar/ nihâyetine kadar Verdikleri çotrayı nihâyetine kadar içti. (ÖSH15) /-AsIyA/ çıldırasıya Kestane çiçekleri çıldırasıya sevdâlı Uzandılar maviye (İG/GYŞ171) /+(n)CA/ bunca Çoklarından düşüyor da bunca (BN/GYŞ157) Her şey değişiyor, kalbimiz bile, Ama yüzyıllarla besli bir şehir İnan yaşamından daha da hızla Bunca çabuk nasıl yok olabilir? (AMDŞ150) Eskiden şehir bunca dolu olmadığından tren sesi ötelerden seçilirdi. (SÇRA42) dağlarca İnsan sevgisi, ölüm korkusu uç uca Hayata tutku dağlarca da olsa Bu yürek bir gün soğuyacak. (Tİ/GYŞ291) dönümlerce Pamuk, susam, buğday, çeltik tarlaları Çukurova’da dönümlerce uzanıyordu. (YKYÖ20) epeyce Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum; Anlatamıyorum. (OVK/GYŞ143) At yamacı çıkarken epeyce zorlandı. (YKYÖ59) Verdiği izahlara göre tasavvuf tarihinde mühim yeri olması lâzım gelen Erdede Sultan’ı bu sefer Ankara’da epeyce aradım. (AHTBŞ16) iyice Hapiste kaç ay kaldık şimdi iyice anımsayamıyorum, kaldığımız sürece Hasan benden başka kimseyle konuşmadı. (YKYÖ18) Hâsıl iyice benzeşmiştik, övür olmuştuk. (HTYS74) Fakat o, burasını bir kaç gün içinde zaptedeceğini iyice biliyordu. (ÖSH24) nice Kanıyor Haçlıların yağması evler dolusu Nice çırpınsa Leander boşuna, Yılan efsânesi doymuş, susuyor Kız Kulesi. (TSH/GYŞ259) onca Seni düşünürüm, düşünürüm, yan karanlıklarda, dal, Anlarım onca. (FHD/GYŞ129) /-DIğIncA/ İnsan, yaklaştığınca yaklaştığından ayrı; Belli ki; yakınımız yoktur Allah’tan gayrı... (NFKÇ41) (/-DIğI/) gibi olduğu gibi Nizamettin Bolayır bunun kirasını olduğu gibi oğluna bırakmıştı, Üftâde’nin itirâzına karşın. (HTYS58) Bir çok yerlerde toprak çatlamış, köyler olduğu gibi yıkılmıştı. (AHTBŞ44) kadar bu kadar Bitmiş veya tam diyebileceğimiz hiç bir eser bu toprağın macerasını bu kadar güzel hulasa edemez. (AHTBŞ8) ne kadar Seyahatlerine doğruluğundan şüphe ettirecek derecede lâtif ve mizâhî bir rüya ile başlayan Evliya Çelebi’nin rüyalarına ne kadar inanabiliriz? (AHTBŞ16) Ne kadar yalnızız şu akşam vakti, Bir selâm bile yok artık verilen; (AMDŞ150) Bu gece ne kadar hoş yıldızlar nasıl parlak (NC/GYŞ184) o kadar Zâten güneş o kadar sâkin o kadar hareketsiz bir hâlde alçalıyordu ki dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyâde kulaklarımızda toplanmıştı. (AHTBŞ69) Şafak Hanım Zübeyde’nin bavulunu öylesine canla başla hazırlıyordu ki demek şu tutsaklık hücresinin boşalması o kadar önemliydi onlar için. (SÇRA60) Daha sağlığında hareket o kadar genişler ki İkinci Murat yanı başında gelişen bu manevi saltanattan ürkerek, şeyhi Ankara’dan Edirne’ye getirtir. (AHTBŞ10) /+(y)lA/ bütünüyle Ve dağ bütünüyle -ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horasanlı olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden doğmuştu. (MNBBD19) öyle Öyle içerliyorum ki şu Bobi’ye! (OKYK91) Koparırken elin tâze meyvaları Öyle kolaydı ki yaşıyorum demek. (AMDŞ91) Öyle yanık yanık çalıyor ki... (SÇRA70) tamamiyle Büyük harpten önceki yıllarda Erzurum’da yaşayan Kolağası Ali Rıza Bey’de gelecek şöhretini eğer bu repertuar tamamiyle diske ve tele alınmışsa Faruk Kaleli’ye borçlu kalacaktır. (AHTBŞ60) Bununla beraber bu ilk karşılaşmada içime ekilen yıkılış hissi beni tamamiyle bırakmadı. (AHTBŞ43) bb.Kelime grubundan türemiş nicelik zarfları /+(n/y)A/ ağzı ağzına Cephâneliğimiz ağzı ağzına barut dolu. (ÖSH41) yarı yarıya Yarı yarıya donmuştu, ama kalbi hâlâ atıyordu. (OKYK110) Köylüler hemen işe koyulup yuvaları yerlerine geri yerleştirdiler ya, kırlangıç yavruları yarı yarıya ölmüşlerdi. (YKYÖ69) /+(n)DA/ ...derecede Seyahatlerine doğruluğundan şüphe ettirecek derecede lâtif ve mizâhî bir rüya ile başlayan Evliya Çelebi’nin rüyalarına ne kadar inanabiliriz? (AHTBŞ16) Yüzündeki Türkistan sessizliği kopacak derecede gerilmişti. (MNBBD17) ... derecede farksız derecede Pâdişahla onun hattı farksız derecede birbirine benziyordu. (ÖSH19) korkunç derecede Kokuyordu! Korkunç derecede kokuyordu hem de. (MNBBD10) ... hâlde fena hâlde Tosun Bey fena hâlde sinirlendi. (ÖSH13) daha bir parça daha Gittikçe boşluklara düşmekteyiz enginde; Arkadaki sahilse, fosfor bir iz hâlinde, Her an bir parça daha uzaklaşıyor bizden. (NFKÇ213) birkaç misli daha Su dökülen yerin yalımları, su dökülür dökülmez birkaç misli daha büyüyordu. (YKYÖ72) /-DIğInA/ alabildiğine Alabildiğine bana vermişler: “al!” Dayanılmaz boşluğuyla bu evreni (AMDŞ145) (/-DIğI/) kadar avazları çıktığı kadar (bağır(t)-) Birleşik fiilde. Avazları çıktığı kadar “Heya, mola, yisa!” diye bağırt. (ÖSH29) mümkün olduğu kadar Bu yüzden insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı. (MNBBD49) kadar Gözlerin kararan yollarda üzgün Ve bir zambak kadar beyazdır yüzün. (AMDŞ20) Kapıdan iki yüz adım kadar uzaklaştı. (ÖSH43) bir o kadar İstanbul, bir o kadar daha İstanbul görünüyordu gözüne ve dünya bir o kadar daha küçük. canım kadar Beni iyi dinle, ben senin babanı canım kadar severdim. (YKYÖ57) mümkün olduğu kadar Bu yüzden, insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı. (MNBBD49) bc.Cümlecikten türemiş nicelik zarfları /(-(y)An)+(y)A kadar/ Bu sensizlik, evren bitene kadar büyük! (AMDŞ161) /-(y)AcAk/) kadar Yoksa hiç bulunmayacak kadar uzak mı Dudakları öpüşlerle dolu geceler? (AMDŞ13) (-dik)+leyin Karlı başın yüce dedikleyin yüce, Sükûn içindeki heybetin gönlümce. (AMDŞ88) II.Birleşik belirli/siz nicelik zarfları a.Yalın + yalın yapılı birleşik nicelik zarfları ab.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik nicelik zarfları bir iki Hasan bir baktı, iki baktı, nasıl oldu kendisi de bilmiyor, anasını dövenlerin üstüne saldırdı. (YKYÖ13) İmrentiyle bir baktı, iki baktı. (OKYK62) bir öyle Topkapı Sarayı bir öyle büyük, İstanbul bir öyle büyük. (MNBBD80) b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik nicelik zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik nicelik zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ iyiden iyiye Ve ancak niyetlerinden iyiden iyiye emin olduktan sonra onu geriye göndermeye razı olur. (AHTBŞ10) ... kadar ... kadar ne kadar Ne kadar değiştim, Rabbim ne kadar! (BS/GYŞ151) bb.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik nicelik zarfları ... /+(n)CA/ ... /+(n)CA/ binlerce yüzbinlerce Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın! (MAE/GYŞ4) 06.SIRALAMA ZARFLARI I.Tekli sıralama zarfları a.Yalın sıralama zarfları aa.Kelime halindeki yalın sıralama zarfları evvel Evvel giden ahbaba selam olsun erenler (YKB/TDKŞ9) evvelâ Evvelâ: “Şunu sevdim, bunu sevdim!” diyerek Ömrü sevmekle geçer! [yaşar] (OSO/TDKŞ34) Kaleyi alan galipler aman verdikleri mağluplarının bu garip hareketlerinden evvelâ bir şey anlamadılar. (ÖSH43) ilk Bu gece gözlerime ilk baktığın gibi bak! (NC/TDKŞ184) nihayet Nihayet, Arslan Bey, terden ıslanmış atı ile duman içinde harp sıralarının arasında adım adım göründü. (ÖSH30) Nihayet dayanamayıp Şeyh Zeyneddin-i Hâfi’nin yanına gitmek için Osmancık Medresesi’ndeki müderrisliğini bırakıp yola çıkar. (AHTBŞ11) peşin Peşin söyle çayı, sonra. (OKYK95) -Yutuldum. Peşin yuttum yuttum yüz elli kuruş oldu. (OKYK38) ab.Kelime grubundan oluşan yalın sıralama zarfları en son Geldi çattı en son ölmek. (CST/TDKŞ117) ... defa bu defa bu defa otuz üç yaşlarında genç bir adam olarak ... [gördü] (SÇRA59) ilk defa46 Böyle göğsü ileride, kabarık, başı yukarı kalkık bir adamı ömründe ilk defa görüyordu. (ÖSH62) Yenilmez yüzü ilk defa gölgelenmiş, dik alnı ilk defa kırış kırış kırışmıştı. (MNBBD39) Atatürk’ü ilk defa Erzurum’da gördüm. (AHTBŞ44) son defa 46 Bkz. 44. dipnot Hoyrat bir rüzgar uçurdu saçlarını, Kadın son defa “elveda” dedi, Yüzünde umutsuz günlerin hüznü vardı Ve dumanlı dumanlıydı gözleri. (ÖY/TDKŞ269) Bu mavi göğü bu beyaz bulutları artık son defa görüyordu. (ÖSH54) ... kez bu kez Bir fermanıyla cihanı titreten Hünkâr, bu kez ağzını açmadı. (MNBBD39) son kez Bırak çalsın saz! söz, bırak çağlasın! Ölüm mü, kalım mı aldırmaksızın... Açarken güller duman duman son kez. (AMDŞ153) ... sefer bu sefer Bu sefer ölüm, geride kendinden başka hiç bir canlı şey koymamak ister gibi şehre saldırmıştı. (AHTBŞ27) Fakat peygamber durmuştu bu sefer. (MNBBD10) (en) sonra O tutuşmuş başın en sonra unutturdu bana; (FKÇ/TDKŞ28) sonraları Bu hikâye üzerine sonraları çok düşündüm. (AHTBŞ42) Sonraları bir de slide merakına düştüler. (HTYS53) b.Türemiş sıralama zarfları Sıralama zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+(n/y)A gelince/ /+(n)DA/ /+(n)Dan/ /+(y)In/ olarak olaraktan önce sıra MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + + + + + + - ba.Kelimeden türemiş sıralama zarfları (sıra) ... /+(n/y)A gelince/ Kadınlara gelince, duru, beyaz ten üzerine simsiyah saçlar, kirpikler ve kaşlar düşünün. (HTYS68) Seslere gelince, asıl şaşırtıcı olan seslerdir. (HTYS8) Sıra ona gelince, altın yüzükler bulunan elleri arasındaki bir tomar paradan çektiği kırış kırış üç tane yüzlüğü kıvırıp oyuna sürdü: (OKYK56) /+(n)DA/ Birincisinde yüz otuz iki bin olan nüfus, yüz bine inmişti. (AHTBŞ27) İkincisinde şehir kökünden sarsılmıştı. (AHTBŞ27) Erzurum’a üç defa, üçünde de ayrı ayrı yollardan gittim. (AHTBŞ21) başta Bunlar arasında Yayla Türküsü’nü başta sayabiliriz. (AHTBŞ55) sonunda Öyle zayıfladım ki sonunda herkül oldum. (NFKÇ376) -Zararı sonunda bize dokunmasın da... (OKYK91) Sonunda ah çekeriz derinden. (MCA/TDKŞ148) sonuncuda Sonuncuda artık bütün yavrular ölmüştü. (YKYÖ69) /+(n)DAn/ arkasından Tekrar bahar geldi, arkasından yaz. (OKYK111) /+(y)In/ ilkin İlkin, dindar kişinin sorusunu cevaplandırdı. (MNBBD50) Çirkindiniz ilkin, tek ve pis. (AMDŞ32) Ertesi gün öğleye doğru temiz çamaşırlarla gelen Bobi’ye ilkin bunu sordu. (OKYK95) olarak ilk (defa) olarak Galiba ilk defa olarak da bir atom bombası tehlikesini ciddiye aldı. (HTYS48) Hasan ilk olarak konuşuyordu. (YKYÖ18) son olarak Son olarak yine Aydanur belirdi. (HTYS60) olaraktan (hlk.) ilk olaraktan Uykusuzluğun, uyuyamamanın ne olduğunu ilk olaraktan öğrendi. (YKYÖ12) önce ilk önce Zehriyle hep dolar, gerilirken damarlarım Feryat eder ve bağrımı yumruklar, ağlarım; İlk önce ıztırabı tanır senden ayrılan!.. (VMK/TDKŞ86) İlk önce aklına ben gelmeliyim Dalda saçma yemiş bir kuş görürsen (NC/TDKŞ183) İlk önce şehrin yıkıldığını zannettik. (AHTBŞ44) sıra peşi sıra Tavukçu parayı (OKYK68) kapıp fırlarken, ötekiler peşi sıra seğirttiler. bb.Kelime grubundan türemiş sıralama zarfları /+(n/y)A/ ardarda Adımlar işte ardarda, Gayrıca beklemek olmaz. (FH/GYŞ192) Efkârını dağıtmıyor şimdi, her gece, Ardarda içtiğin sigara Ve başıboş akan ırmaklar gibi, Dalıp dalıp gidiyorsun yollara. (YBB/GYŞ285) arka arkaya Ölüler, ölüler arka arkaya gelir, (NFKÇ160) birbiri arkasına Osmanlı toprağına geçtiği için özür diliyor, birbiri arkasına elçiler gönderiyordu. (ÖSH60) /+(n)DA/ bir defasında Elmas Gelin, bir defasında kadına “Niye döversin şu tazecik gelini?” diye soracak olmuştu da kadın soluya soluya üzerine hörelenip “Sen bizim işlerimize karışma!” diye çıkışmıştı. (SÇRA69) bir keresinde Bir keresinde Halil onu izledi. (YKYÖ27) en başta En başta toprak sahipleri gelirdi. (AHTBŞ34) en önde Kalenin açılan kapısından yaya olarak en önde Barhan Bey çıktı. (ÖSH43) en sonunda En sonunda varmışsın bir erzincanlıya. (AMDŞ63) her defasında Her defasında, geç, gafletten vecde; O var! (NFKÇ32) Bursa’ya birkaç defa gittim ve her defasında kendimi daha ilk adımda bir efsâneye çok benzeyen bu tarihin içinde buldum. (AHTBŞ108) /+(n)DAn/ birbiri arkasından Birbiri arkasından Batan güneşler gibi, Yelkovan ve akrebi Döngüsünde durmadan, Vuran kampanalarla Geçiyor bütün günler, Pişmanlığa sürgünler Gibi günler ve günler... (AMDŞ71) sıra birbiri ardı sıra Birbiri ardı sıra Dizilmiştir yollara, Birbiri ardı sıra; Geçiyor pişmanlığa Sürgünler gibi günler. (AMDŞ71) II.Birleşik sıralama zarfları a.Yalın + yalın yapılı birleşik sıralama zarfları aa.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik sıralama zarfları önce ... sonra ... Önce yeşil yeşil bak tohum Sonra sarı sarı gülüver (MCA/TDKŞ146) Önce baygın bir iniltiydi yamaçtan duyulan, Sonra bir gölge belirmişti kuş uçmaz yoldan: (FNÇ/TDKŞ27) Geceye ateş çiçekler açtırmak Önce Galib’e sonra bana düştü. (ATO/TDKŞ267) Önce aç karnına bir kaşık zeytinyağı içti; sonra ekmeğine bal sürdü. (HTYS33) ab.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik sıralama zarfları bir bakıyorsun ... bir bakmışsın ... bir bakmışsın47 Bir bakıyorsun karşında ak kefene bürünmüş bir adam, bir bakmışsın bir it aya karşı ürüyor; bir bakmışsın... (YKYÖ73) b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik sıralama zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik sıralama zarfları ... /+(y)In/ ... /+(n)DAn/ ilkin ... arkasından ... Küçük bir gemici feneriyle ışıyan kahvede ilkin korkunç, ciğerden kavrayan bir küfür, arkasından dört el tabanca patladı. (OKYK20) bb.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik sıralama zarfları ... /+(n)DAn/... /+(n)DAn/ bir taraftan ... bir taraftan Hakikatte şehir bir taraftan da millî mücâdeledeki hayatına devam ediyor, bir taraftan da yeni baştan yapılıyordu. (AHTBŞ6) 47 Bu zarf birliği cümlede bağlama görevi yapmaktadır. Bu yüzden edat gibi değerlendirilebilir; ancak cümleyi “bir bakmışsın ... [görüyorsun], bir bakmışsın ... [görünüyor] ...” biçiminin eksitili yapısı olarak düşündüğümüzde zarflıkları anlaşılmaktadır. c. Yalın + türemiş/ Türemiş + yalın yapılı birleşik sıralama zarfları ca.{[K+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik sıralama zarfları ... +Ø ... /+(n)DAn/ sonra ... arkasından ... Sonra dört bin oldu, arkasından sekiz bin. (OKYK46) Sonra alışma, tanışma, doyuşma ve ... bıkışma gelir arkasından. (HTYS17) cb.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik sıralama zarfları ... /+(n)DAn/ ... +Ø eskiden ... sonraları Eskiden taşarak güldür güldür akan bu su sonraları her şey gibi küskün akar olmuş... (SÇRA13) ... /+(y)In/ ... +Ø ilkin ... sonra ... Elini ağır ağır uzattı, ilkin ekmeğinden kopardığı lokmayı ağzına attı, sonra yapıştı kaşığının sapına, başladı. (OKYK42) Gözlerini açtı ilkin, sonra dumanı istemeye istemeye bıraktı: (OKYK64) Az sonra Bobi’nin çamaşırlarla kapıya geldiğini, kapıyı çaldığını, açılan kapıda ilkin kadın gardiyanı, sonra da Fatma’yı gördü. (OKYK97) 07.BİRLİKTELİK ZARFLARI I.Tekli birliktelik zarfları a.Yalın birliktelik zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın birliktelik zarfları berâber Dalgalar, yürüyünüz, arayalım berâber, Başımızı dövecek yalçın kayalıkları!.. (NFKÇ181) Mahallî âdete göre misâfirlerin berâber ağırlanması şartmış. (AHTBŞ40) Dün yine günümüz geçti berâber, Gece de yanında kalasım geldi! (YZO/GYŞ39) hep Kızanlar, dört yandan hep abandınız. (NFKÇ385) ab.Kelime grubundan oluşan yalın birliktelik zarfları hep berâber Nihâyetsiz çöllerin üstünden hep berâber Geçerken bulmadılar ne bir ot ne bir yosun. (ZOS/GYŞ122) b.Türemiş birliktelik zarfları Birliktelik zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+cAk/ /+(n)DA/ /+(n)DAn/ /+(n)DAn.+(n/y)A/ İle ile beraber /+(y)lA/ /+(y)lA baş başa/ /+(y)lA beraber/ /+(y)lA bile/ /+(y)lA bir/ /+(y)lA birlikte/ /+(y)lA yan yana/ ...(yanı) sıra MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + + - ba.Kelimeden türemiş birliktelik zarfları /+cAk/(hlk.) evcek hlk. Bir yoksul köylüyüm, bir gün çalışamazsam aç kalırız evcek o gün. (MNBBD78) /+(n)DA/ berâberlikte Sevgi tohumu berâberlikte yeşerir yiğidim. (MNBBD159) birlikte âh, aşklar vardır şimdi amaçsız ve ereksiz birlikte dolaşırlar, yırtıcı ve hovarda... (HY/GYŞ280) Birlikte merdivenler inip alacakaranlık dehlizden geçtikten sonra cezaevinin sokağa açılan büyük demir kapısına geldiler. (OKYK35) Bunlar hep bu saatte işe birlikte giderler. (HTYS24) /+(n)DAn/ birden İkisi birden dikildi. (OKYK36) İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım. (TU/GYŞ221) Şimdi yirmi katırın yükünü birden alan kamyon, sabahleyin Trabzon’dan kalkıyor, öğleyin buraya geliyor. (AHTBŞ31) ile Cümlenizin artık toz olmuş, doğa ile kaynaşmış değerli kafataslarınızdan ve mübârek ellerinizden sevgi ile öperim. (HTYS15) /(+(n)In/im)+(y)lA/ “Benimle geliniz” dedi papaza. (MNBBD45) İnsan çilesini almaz oldu aklım Soyun, şehrin sana giydirdiği gömlekten, Yakın dostlarına bahs aç ölmekten Ve gel benimle kaçalım, kaçalım... (AMDŞ87) Üç buçuk saat bizimle kaldı. (AHTBŞ45) Nereye varsak, oraya gelecek bizimle Sakine... (SÇRA10) Gel, seninle yüce dağlara çıkalım, Gör, kartalların havada akışını. (AMDŞ87) Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle Ama her defasında geri döndüm seninle. (YBB/GYŞ284) “Defterdâra gönder, onunla konuşsunlar.” (ÖSH51) Biraz daha her şeyle haşır neşir, Biraz daha kendimle bilişmemiz, Biraz daha seninle baş başa, bir... Biraz daha gök, biraz daha deniz. (AMDŞ152) Ömrünüzde bir yaprak çiçek yok dökülmemiş, Hangi zerreniz var ki hicranla örülmemiş. (ŞNB/GYŞ21) Bu sükunette karıştıkça karanlıkla ışık, Yürüyor, durmadan, insan ve hayalet karışık;(YKKGK10) Bin dokuz yüz otuz dokuz: Karanlıkların içinde Ölülerle yaşıyoruz. (AMDŞ116) /+(y)lA başbaşa/ O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla. (YKB/GYŞ20) /(+In/im)+(y)lA berâber/ Sen şimdi benimle berâber gel, yukarı çıkalım. (ÖSH39) -Sızlarsak bizimle beraber sızlar, -Kardeşim rüzgar. (AKT/GYŞ49) Tâceddin Pervâne, Sâdeddin Köpek’in emirler arasında yaptığı temizliğin başında onunla berâbermiş. (AHTBŞ14) Zaman denizlerinde onunla berâber yüzmeğe hazırlanıyorum. (AHTBŞ17) /(+In/im)+(y)lA bile/ Biz seni yalnız gördük; kiminle bileydin?.. (MNBBD105) /(+In/im)+(y)lA bir/ Evler, ağaçlar, sular, ben ve bu an Sanki bulutlarla bir, akıyoruz. (AMDŞ76) /(+In/im)+(y)lA birlikte/ Kardır yağan üstümüze geceden, Yağmurlu karanlık bir düşünceden, Ormanın uğultusuyla birlikte Ve dörtnala, dümdüz bir mavilikte Kar yağıyor üstümüze, inceden. (AMDŞ55) Bizimle birlikte mutluluk, sevgiler, Düşler, ilkbaharlar vardı, saf ezgiler... Birden bir anda bittik. (AMDŞ70) (/+Im(Iz)/) sıra İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin. (Aİ/GYŞ202) yanımız sıra Taşıyor mutluluğu bulutlar Yanımız sıra... (ŞÖ/GYŞ185) bb.Kelime grubundan türemiş birliktelik zarfları /+(n/y)A/ başbaşa Destanlar içinde ve uzak bir rüyada yaşar gibi, Şevkle yaşıyordu en büyük ve en güzel gerçeği Şehit ruhlarıyla başbaşa erlerimiz. (NÖ/GYŞ217) Baş başa kaldığımız sahildeki günleri Salı Pazar demeden üstüme saç bu gece. (NC/GYŞ184) diz dize Önemli olan, hafta ziyaretlerinde temiz çamaşır, yiyecek getirmesi, hâli vakti yerinde tutuklular gibi cezaevi bahçesinin bir köşesinde diz dize oturmalarıydı. (OKYK58) diz dize (gel-) Birleşik fiilde. İçimizde sonsuz çalkanan deniz, Gülümseyen yüzü kaderin bize, Yıldızların altın bahçesindeyiz, Ebediyetinle geldik diz dize. (AHT/GYŞ55) el ele Gökyüzüm gündüzüyle, gecesiyle, Sen güzelim aşkıyla, neşesiyle Uyumlu, esgin, el ele, ikiniz, Mutlarla bezer, gönendirirsiniz Ömrümü, kıyısında bir akşamın. (AMDŞ68) el ele (tutuş-) Birleşik fiilde. El ele tutuşun hep birleşiniz, Sizinle öğünür elbet bu vatan (AKT/GYŞ51) kanat kanada Kapıların ağzına kırlangıçlar kanat kanada birikmişlerdi. (YKYÖ68) kol kola Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla Halay çeken kızlar misali kol kola. (AMDŞ36) omuz omuza Bir nefer olmuşum Fatih’in ordusunda Yürüyorum omuz omuza sipahilerle. (MNK/GYŞ251) /+(n)DA/ Gece gündüz demiyor Halil, hep ardında Ali’nin. (YKYÖ76) ... arasında Yıldız Dağı’nın dibinde, gecenin dört bir yandan getirip çadırımızın üzerine yıktığı bin türlü ses ve uğultu arasında ben hep bu dağın şöyle bir gördüğüm mağrur ve dumanlı başını düşünmüştüm. (AHTBŞ23) berâberinde Bütün genç muharipleri Ahmet Bey berâberinde götürmüştü. (ÖSH73) Ses bir kartal gibi süzülüp yükseldikçe ruhumuzu da berâberinde sürüklüyor. (AHTBŞ55) bir arada İkinizi bir arada öldürecektim. (YKYÖ77) 1914’te iki şey, Umûmî Harp ve yeni zamanlar, bir arada gelmişti. (AHTBŞ31) hep birlikte Kaya Ali, Tavukçu, İzmirli filan hep birlikte başgardiyana gidip bir teneke yanmış kireç aldılar. (OKYK82) Hep birlikte götürdüler. (SÇRA63) /+(n)DAn/ (hep) bir ağızdan Sanki hepsi bir anda deli oldular, bir ağızdan “Acı bize kapıyı aç!.. “ diye bağırmaya başladı. (ÖSH77) Bütün köy hep bir ağızdan söylüyor. (YKYÖ80) dört (bir) yandan Hasan’ı sarmışlardı, kuşatmışlardı dört bir yandan. (YKYÖ11) Kızanlar, dört yandan hep abandınız! Zeybeğin kanına ekmek bandınız! (NFKÇ385) ile berâber Bir yığın sezişler arasında, geniş karanlık bir suda imişim gibi, bu su ile berâber akıyorum. (AHTBŞ67) /+(y)lA/ Esme’ye aşık olmuştu Halil, Esme kendisini istemeyince bir gece onu altı kişiyle babasının evinden zorla kaçırdı. (YKYÖ26) Küçük büyük harple, amanla şimdiye kadar elli kale alan bu kahraman sevgili Akka’sının can çekişmesine dayanamıyor, geceli gündüzlü az kuvvetleriyle bu çok düşmana saldırıyordu. (ÖSH 98) Biraz daha her şeyle haşır neşir, Biraz daha kendimle bilişmemiz, Biraz daha seninle baş başa, bir... Biraz daha gök, biraz daha deniz. (AMDŞ152) Öyle ki akşamleyin sürüleriyle dağ yoluna çıktığını gördüğümüz kıl abalı Bingöl çobanlarına ertesi sabah gene rast gelince bu kıl abalar, üzerimde âdeta yıldız ışıklarından örülmüş bir harmonî tesiri yaptılar ve sürünün koyunları, babamın kitapları arasında seyrettiğim kâinat haritasının o muhteşem ve hoyrat bakışlı koçu gibi, içimi ürperme ve hayretle doldurdular. (AHTBŞ24) Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm. (BRE/GYŞ125) /+(y)lA berâber/ Karnlık ormanlara, sarp yokuşlara, uçurumlu dağlara alışkın olmayan nakliye develeri yedekçileriyle berâber kaybolmuşlardı. (ÖSH9) Birdenbire kapı açıldı, tipi ve rüzgarla berâber içeriye girdi. (AHTBŞ49) /+(y)lA birlikte/ Düşüncemizin en haksız, en korkuncu; Açan o ağulu çiçek delilikte, Giren sır mezara cesetle birlikte, Şüphe; o bin çeşit çilenin yemişi, Yılan ağzındaki elma... Ey, ateşi En derin yerinde gizli gizli yanan! (AMDŞ88) /+(y)lA yan yana/ Şimdi bir gökyüzüdür o Bizans çarşıları Saraylarla avlarla kölelerle yan yana (KÖ/GYŞ277) (... yanı(m)) sıra Vurmuş gitmiş ay ışığına; Yeşilırmağın yanı sıra. (MNBBD177) Sâkin ve ıslak vezirler, büyük kavuklarındaki parlak tuğları sallayarak gözleri yerlerde altın tekerleklerin yanı sıra yürüyorlardı. (ÖSH10) (hemen) yanım sıra Başım esen, gönlümse şen, Hemen yanım sıra bahtım. (AMDŞ125) bc.Cümlecikten türemiş birliktelik zarfları /(-mAk)+(y)lA berâber/ O biçâre kerpiç evlerin bütün fakirliğini iyi bilmekle berâber kendimde olmayan bir şeyi onlarla tasavvur ederdim. (AHTBŞ5) II.Birleşik birliktelik zarfları b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik birliktelik zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik birliktelik zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ tepeden tırnağa Bu söz üstüne ev tepeden tırnağa sevindi. (SÇRA25) ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ Ben, misâfir odasındaki kapı, Dostlarla, tanıdıklarla canciğer, Sahte gülüşlerle perişan; (MNK/GYŞ247) Gökyüzüm gündüzüyle, gecesiyle, Sen güzelim aşkıyla, neşesiyle Uyumlu, esgin, el ele, ikiniz, Mutlarla bezer, gönendirirsiniz Ömrümü, kıyısında bir akşamın. (AMDŞ68) hırlısıyla hırsızıyla Kadınından erkeğine, erkeğinden kadınına, çocuğundan yaşlısına bütün şehirli hırlısıyla hırsızıyla eskici dükkânına girip çıkar oldu. (MNBBD20) bb.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik birliktelik zarfları ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ Büyük anneannemin masallarıyla, Kerem’den, Yunus’tan okuduğu beyitlerle, bana öğretmeye çalıştığı yıldız adlarıyla muhayyilemde büyülü hâtırası hâlâ pırıl pırıl tutuşur. (AHTBŞ21) bc.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik birliktelik zarfları ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ İşte bu kervan yolu, Erzurum’u asırlar içinde, eşrâfıyla, âyanıyla, ulemâsıyla, esnafıyla tam bir şark ortaçağ şehri olarak kurmuştu. (AHTBŞ30) bd.{[K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik birliktelik zarfları ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ büyüğüyle küçüğüyle delisiyle dolusuyla ulusuyla velisiyle Yabancıya baş eğmek utanç verici değildir diye her şehir, büyüğüyle küçüğüyle, delisiyle dolusuyla, ulusuyla velisiyle, Timurlenk daha şehrin kapısına gelmeden çıkar karşılar, istikbâl edermiş. (MNBBD159) be.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik birliktelik zarfları ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ Burada toprakla, balçıkla, sorumluluğunu duyduğu çadır evlerin insanlarıyla, komşuların sümüklü küçük çocuklarıyla yaşıyordu. (SÇRA10) bf.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik birliktelik zarfları ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ Ben babamla, annemle gittiğimiz siyah kehribarcıları şimdi bir masal gibi hatırlıyorum. (AHTBŞ25) Ve dağ bütünüyle -ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horasanlı olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden doğmuştu. (MNBBD19) c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik birliktelik zarfları ca.{[K+z] + [K+Ø]} hâlindek birleşik birliktelik zarfları /(+(n)In/im)+lA baş başa/ ... +Ø ... +le baş başa bir Biraz daha her şeyle haşır neşir, Biraz daha kendimle birleşmemiz, Biraz daha seninle baş başa, bir... Biraz daha gök, biraz daha deniz. (AMDŞ152) cb.{[Kgr+z] + [K+Ø]} hâlindek birleşik birliktelik zarfları ... /+(n)DAn/ ... +Ø peşimden berâber Gün olur sürüyüp beni derbeder Bu ses rüzgârlara karışır gider. Gün olur peşimden yürür berâber, Ansızın haykırır bana: -Nerdesin? (AKT/GYŞ49) 08.BENZETME ZARFLARI I.Tekli benzetme zarfları a.Yalın benzetme zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın benzetme zarfları âdeta 1928 sonbaharında Ankara’ya ilk geldiğim günlerde Ankara Kalesi benim için âdeta bir fikr-i sâbit olmuştu. (AHTBŞ5) Bir başkası Beton’u âdeta azarladı. (OKYK61) Âdeta ar asyar bunu. (HTYS43) gûya Evet, kafam çatlıyor, gûya ulvî hastalık; Bendedir, duymadığı dertlerle kalabalık. (NFKÇ403) öyle Bulutlar ne güzel bulutlardır onlar, Hep öyle başımın üstünde dursunlar, menekşe rengi, kan rengi, toprak rengi... (AMDŞ88) ab.Kelime grubundan oluşan yalın benzetme zarfları bu türlü Alnına koyarken vedâ buseni, Yüzüme bu türlü bakmayacaktın! (OSO/GYŞ35) düpedüz Akla gelen düpedüz kaçmak ama Dört nala koşan bir attır sabah Ki bırakmaz peşimizi. (MNK/GYŞ249) iki çeşme (iki göz i.ç. ak-) Birleşik fiilde. İki göz iki çeşme aka dursun... (AMDŞ42) ac.Cümlecikten oluşan yalın benzetme zarfları farz et Farz et denize çıktım, Su biter, derdim bitmez. (NFKÇ293) sanırsın Karanlık avluda döner bir çıkrık; Sanırsın, kundakta bir çocuk inler. (NFKÇ209) sözüm ona Melâhat Zigana sözüm ona utandı. (HTYS35) b.Türemiş benzetme zarfları Benzetme zarfı yapan morfemler MORFEMLER MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU /+(n)CA/ +çana /+cAsInA/ +cileyin /+(n)DA/ /+(y)en/ gibi ... Kadarınca örneği misali Tıpkı ... gibi/örneği/misali + + + + + + + - + + + + + + + + + - ba.Kelimeden türemiş benzetme zarfları /+(n)CA/ Karun’ca Karun’ca mal yığsam ben neylerim sensiz. (ORH/GYŞ145) öylece Öylece yapıldı. (OKYK83) /+cileyin/ bencileyin Yitik perişandır elbet bencileyin, Pişmanlığa ırgat olup geceleyin, Günle bahtın çağrısına koşan kişi. (AMDŞ89) /+(y)en/ aynen Bu olay aynen olmuştur. (HTYS68) gibi Sona kalmışlarsa biz gibi yenik. (AMDŞ150) Kuş gibi uçar, yıldırım gibi seğirtir, aslan gibi atılır, kaplan gibi parçalardı. (ÖSH11) Kethüda gibi bu sessiz, bu manasız beklemeden bütün askerler sıkılıyorlar, bir şey anlatamıyorlardı. (ÖSH 27) arslanlar gibi (kükre-) Birleşik fiilde. Dün arslanlar gibi kükremişlerdi, Bugün destanların malı oldular. (NYG/GYŞ243) deli gibi (git-) Birleşik fiilde. Neydi o deli gibi gidişimiz, Bembeyaz köpüklerle, açıklara. (OVK/GYŞ141) dev gibi Üstün çile, dev gibi gelip çattı birden! Tos!!! (NFKÇ403) dinamit gibi (patla-) Birleşik fiilde. Böyle zamanlarda hiçbir şey sorulamazdı. Sorulursa ya duymaz, ya da dinamit gibi patlardı. (OKYK102) şimşek gibi( geç-) Birleşik fiilde. Ormanlardan, derelerden, köprülerden, tepelerden, uçurumlardan şimşek gibi geçti. (ÖSH15) taş gibi (don-) Birleşik fiilde. Esme taş gibi dondu. (YKYÖ50) tüy gibi (hafiflet-) Birleşik fiilde. Rüzgârların ardından, Baktım da süzgün süzgün, Kurşun yükünü gönlün, Tüy gibi hafiflettim. (NFKÇ222) yağ gibi (kay-) Birleşik fiilde. Yağ gibi kaydı. (SÇRA28) yel gibi (es-) Birleşik fiilde. Bilemem. Esmersin ama güzelsin, Gözlerinde mutluluğu gülersin, Ama benden sızan bu keder niçin Bilemem. Keder de yel gibi eser (AMDŞ26) yunus gibi (dalıp çık-) Birleşik fiilde. Bir ara yunus gibi daldı çıktı. (HTYS30) (/+In/im/) gibi “Bizim gibi yap!” diyerek deniz kıyısına indiler. (MNBBD113) kadarınca karınca kaderince(< karınca kadarınca) Silmek kolay değil alın yazısını Yaratılmışız, yaşıyoruz, karınca kaderince. (Tİ/GYŞ291) örneği Bir son gün hâli, bir taş taş üstüne; Hem mide, hem ruhta bir açlık, ejder Örneği saldırmada dört bir yöne; Toz, duman, inilti, akıntılar, çöpler... (AMDŞ148) misâli İnsan bir yanınca Kerem misâli yanmalı, Uykudan bile mahşer gününde uyanmalı. (AMDŞ65) İnsan bu su misâli kıvrım kıvrım akar ya; Bir yanda akan benim, öbür yanda Sakarya. (NFKÇ398) bb.Kelime grubundan türemiş benzetme zarfları /+(n)CA/ Bir heykel umursamazlığı içindeydi ve sanki önümüzde akan Yeşilırmak’ın yorgunluğunca pervasızdı. (MNBBD174) /+(n)DA/ Her yanın avuçlarıma dökülüyor, Çeşmeden akan suyun berraklığında. (AMDŞ50) aynı şekilde Dağın orta belinde yerleşen kısa boylu Horasan eri de –Veli Babaaynı şekilde yukarı çıkmış, gönül ve ruh yoldaşını ziyârette kusur etmemişti. (MNBBD19) Eğer böyle bir şey lâzımsa vatanın her tepesinde aynı şekilde tahayyül ve tasavvur etmem îcâb eden bir insanla bu kale bende nasıl birleştiler? (AHTBŞ5) gibi Boşuna sarmaz bu belini kollarım, Gebe kalırsın her tutup öpüşümde Ve bir gün tâze bir kanla iner kente Bir bozkurt sürüsü gibi oğullarım. (AMDŞ87) Kaşıkçı kuşu, bir planör gibi iniş yaptı suya. (HTYS) Boyuna cıgara tâzeleyerek yıllar yılı ulaşmak istediklerine ulaşmışcasına düşünüyor, trtemiz şubat göğündeki pırıl pırıl ay, avlunun bir kenarındaki kırmızı kiremitli yapı, daha ötelerde dalgalı bir deniz karmakarışıklığını hatırlatan kalabalık ağaçlar, iki gümüş çizgi gibi parlayan tren rayları, çatılar, duvarlar, şu bu yüreğinden neşeli bir türkü gibi geçiyordu. (OKYK95) Ölünün kanlarının üstünde dolaşıyorlardı, bir hoş, vızıltısız, yeşil, acı keskin bıçak ağzı gibi.(YKYÖ13) Öyle ki akşamleyin sürüleriyle dağ yoluna çıktığını gördüğümüz kıl abalı Bingöl çobanlarına ertesi sabah gene rast gelince bu kıl abalar, üzerimde âdeta yıldız ışıklarından örülmüş bir harmonî tesiri yaptılar ve sürünün koyunları, babamın kitapları arasında seyrettiğim kâinat haritasının o muhteşem ve hoyrat bakışlı koçu gibi, içimi ürperme ve hayretle doldurdular. (AHTBŞ24) Sesi sivrisinek vızıltısı gibiydi.48 (YKYÖ81) Hâlâ bir toprak tanrısı gibi sağlamdı. (AHBŞ65) (bir) gölge gibi (geç-) Birleşik fiilde. Dün, bir gölge gibi geçti yanımdan Oydu, bir bakışta tanıdım onu; (AMDŞ19) her zamanki gibi Pencereye her zamanki gibi tünedi, kalın bilekli kollarını demirlerin arasından geçirerek, Fatma’nın gittiği yollara dikti gözlerini. (OKYK108) kuru yaprak gibi (eline düş-) Birleşik fiilde. Ümidim yılların seline düştü, Saçının en titrek teline düştü, Kuru yaprak gibi eline düştü, İstersen rüzgara salıver gitsin! (NFKÇ200) (bir) kuş gibi (hafifle-) Birleşik fiilde. Niçin o anda hepsi, Bir kuş gibi hafifler, Arkadan geleyim der? (NFKÇ223) (bir) sel gibi (ak-) Birleşik fiilde. Ben gideyim, yol gitsin, ben gideyim, yol gitsin; 48 Bu örnek, Sesi sivrisinek vızıltısı gibi çıkıyordu cümlesinin eksilti biçimi olarak düşünülmelidir. Bu yüzden zarf, cümlenin yüklem-fiili olarak kullanılmıştır. İki yanımdan aksın, bir sel gibi fenerler. (NFKÇ155) misâli Zaman, bir su misâli akıp gitti. (MNBBD20) Yarım yamalak bilgisinin sırtına binip ve sadece mantığına sığınıp ahkâm kesmeye kalkan dostunuz, Hamlet’ten bu bilgece uyarıyı duyan Horatio misâli, kuyruğunu kıstırıp hizâya gelecektir ossaat. (HTYS67) Aşklar uçup gitmiş olmalı bir yazla Halay çeken kızlar misali kolkola. (AMDŞ36) örneği Yavrusunu yitirmiş kuşlar örneği çırpınacağım Herkes evlerine gidecek ben sokaklarda kalacağım. (KAE/GYŞ253) tıpkı ... gibi Tıpkı hikâyede bacağını kaybeden adamın en lüzumsuz eşyasını araması gibi yeniden canlana şuur bir türlü esaslının üzerinde duramıyor, teferruat üzerinde geziniyordu. (AHTBŞ29) İşte bir kaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata güz başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim. (AHTBŞ24) Tıpkı yaklaşılmış bir cennet gibi duruyordu. (ÖSH56) tıpkı ... örneği Tıpkı batan güneş örneği, akşamüstü, Tüm güzellikleri aldı gitti dünyamdan. (AMDŞ161) bc.Cümlecikten türemiş benzetme zarfları /(-mIş)+çAnA/ (hlk.) Tozlar bulutmuşçana yol boyunca asılıp kalıyorlardı. (YKYÖ24) /hani ...(-mIş)+CAsInA/ Hani kiprit taneleri alev almışçasına avucunda sızılar acılar duydu... (SÇRA16) (/-DIğI/) gibi Gardiyanlar kapıyı açtıkları zaman “Serseriler”, eskiden olduğu gibi kapıya saldırmadılar. (OKYK66) Haftalardan beri Bobi’yle kararlaştırdıkları gibi Fatma çıkıp gidecek, çok geçmeden dönecek, cezaevi yakınlarındaki mahallelerden birinde bir oda tutacak, annesini, olmazsa, Kaptan’ın annesini getirtip birlikte oturacaklar. (OKYK106) Herkese olduğu gibi saatlere de daha sevecen davranır. (HTYS82) (sanki) ... gibi Genç adam ceketini cebinden çıkarttığı kibrit kutusunu bir zaman sanki bir el bombasıymış gibi korkuyla avucunda tuttu. (SÇRA16) II.Birleşik benzetme zarfları a.Yalın + yalın yapılı birleşik benzetme zarfları aa.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik benzetme zarfları (biraz) deli (biraz) veli Selçuklulardan bugüne hâlâ, Amasya’da Yeşilırmak hülâsa, biraz deli, biraz veli akar. (MNBBD174) b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik benzetme zarfları ba.{[K+z] + [Kgr+z]} yapısındaki birleşik benzetme zarfları ... gibi ... gibi Ben büyük şarkıları severim; büyük olsun, Deniz gibi, gökyüzü gibi her şey ve mahzun. c.Yalın + türemiş/türemiş yapılı birleşik benzetme zarfları ca.{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapısındaki birleşik benzetme zarfları ... +Ø ... gibi böyle49 ... gibi “Ordu, Kosova’ya giderken de böyle bizim gibi yiyeceksiz kalmış, yine böyle bir sarıca kadın, küçücük tenceresinden kepçe kepçe çorba dağıtmış...” (MNBBD170) öyle50 ... gibi Öyle yeni doğmuş tay gibi bakma!.. (SÇRA16) 09.TEKRAR ZARFLARI I.Tekli tekrar zarfları a.Yalın tekrar zarfları 49 Böyle aslında bir gösterme zarfıdır. Burada bizim gibi zarfıyla anlatılan benzetme bilgisini göstermektedir. Ancak iki zarf bir birlik oluşturduğundan burada değerlendirilmiştir. 50 Bkz. 49. dipnot aa.Kelimeden oluşan yalın tekrar zarfları gene Gene öyle yaptı. (SÇRA61) Berbat, gene emretti. (OKYK31) O şehirde gene şarkılar söyleniyordur Karşılık görmemiş sevgiler üstüne. (İG/GYŞ170) geri Geri yerine koydu. (YKYÖ9) Toprağa ve ustaların yonttuğu öteki taşların yanına bırakıyormuş gibi yapıp, -bırakmadan- kaldırdığı gibi ilk aldığı yere geri götürüyormuş. (MNBBD78) Kaç defa çıkıp gittim buralardan yeminle Ama her defasında geri döndüm seninle. (YBB/GYŞ284) yine İkinci penaltı yine ona düşse, kaleci deminki tecrübeden sonra onun ayak burnu yönünden aksi köşeye sıçramaya hazır bir yaylanmayla bekler. (HTYS51) Akşam, yine toplandı derinde... (AH/GYŞ13) “Ordu, Kosova’ya giderken de böyle bizim gibi yiyeceksiz kalmış, yine böyle bir sarıca kadın, küçücük tenceresinden kepçe kepçe çorba dağıtmış...” (MNBBD170) tekrar Ve tekrar uyuyayım ve kalkayım ezanla. (NFKÇ271) On beş sene sonra tekrar onunla karşılaşınca adetâ tanıyamamış hatta nasıl, hangi edep ile konuşacağını şaşırmıştı. (AHTMB19) Salahaddin merakla “Nasıl yaktı?” diye tekrar sordu. (ÖSH99) ab.Kelime grubundan oluşan yalın tekrar zarfları gerisin geri Bir kelebek uçuyordu kocaman, kar mavi, bir kuş kadar, suya iniyor hızla gerisin geri havaya yükseliyordu. (YKYÖ30) tekrar tekrar Pusulayı tekrar tekrar öptü, kokladı. (OKYK96) b.Türemiş tekrar zarfları Tekrar zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ daha /+(n)DAn/ /-(y)Ip/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + - - ba.Kelimeden türemiş tekrar zarfları /+(n/y)A/ geriye Ve ancak niyetlerinden iyiden iyiye emin olduktan sonra onu geriye göndermeye razı olur. (AHTBŞ10) Bir keresinde ta Kozan üstüne Farsağa kadar, bir çobana arkadaş olup gitmiş sonra da geriye dönmüştü. (YKYÖ11) daha bir daha Kırıldı oyuncağım, artık bir daha gülmem; Toz olur, toprak olur, duman olurum ölmem! (NFKÇ377) Bir daha kendini zorladı. (ÖSH54) İşin fenası şu idi: Bu hayat bir daha dönmemek üzere kaybolmuştu. (AHTBŞ30) Böyle güzel kaç fırsat bir daha ele geçer (NC/GYŞ184) Dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak, Beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak! NH/GYŞ62) /+(n)DAn/ yeniden Yeniden yarattı seni gizli bir el! (AMDŞ50) Ve dağ bütünüyle -ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horasanlı olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden doğmuştu. (MNBBD19) Köy toplanınca yeniden geleneklerini türkülerini bulmuştu. (AHTBŞ64) bb.Kelime grubundan türemiş tekrar zarfları /+(n/y)A/ gerisin geriye En güzel kayanın aylak martı tarafından işgal edildiğini görünce hemen gerisin geriye eski kayalarına uçmak istediler. (HTYS) üst üste Bilirim kimse içemez Üst üste, aynı pınardan. (AHT/GYŞ54) Bilge sokağına varamıyorum üst üste ölmemek için. (KAE/GYŞ253) daha bir kere daha Ankara kalesi bu akşam saatinde bana bir milletin, târihinin ne kadar uzun olursa olsun, birkaç büyük ana vak’anın etrâfında dönüp dolaştığı, birkaç büyük ve mübârek rüyâya yaratıcı hamlenin ta kendisi olan bir îmânın devâmına bağlı olduğunu bir kere daha öğretti. (AHTBŞ20) Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar (CS/GYŞ262) /+(n)DAn/ yeni baştan Yemeğin bol, sıcak kokusuyla yeni baştan sarsıldılar. (OKYK41) Çünkü Büyük Harb’in getirdiği felâket olmasa bile, gene bu çarşı sönecek, bu esnaf dağılacak ve şehir kendi bünyesini yeni baştan kuracak olan yeni bir çalışma şeklini bulana kadar gene küçülecek, köyleşecekti. (AHTBŞ30) Dünyalar nice nice; Yavaşça ölebilsem, Yeni baştan dirilsem, Duysam, görsem ve bilsem! (NFKÇ339) II.Birleşik tekrar zarfları b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik tekrar zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik tekrar zarfları ... daha... daha bir daha, bir daha Açılsın şu kapı, Açılsın şu oda bir daha, bir daha... (CE/GYŞ138) Sonsuzsun bu ak güzelliğinle! Ölüp, ölüp de her an sevginle Dirilmek... bir, bir daha, bir daha... (AMDŞ9) Anasının güzelliğini bin bir kere bir daha bir daha söyledi. (YKYÖ87) ... /-(y)Ip/ ... /-(y)Ip/ durup durup Durup durup düşlerini anlatırdı. (SÇRA69) bb.{[Kgr+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik tekrar zarfları ... /+(n)DAn/ ... daha ... /+(n)DAn/ yeni baştan bir daha baştan “Girne gümrüğüne bir girişimiz var, e katılırsınız görseniz... Gani Bey, Dr. Aslan’a gitti Bükreş’te... Seni ben de kurtaramam!” demiş gibi o geziyi yeni baştan, bir daha, baştan, bir yıl boyu yaşarlar. (HTYS53) 10.KARŞILIKLILIK ZARFLARI I.Tekli karşılıklılık zarfları a.Yalın karşılıklılık zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın karşılıklılık zarfları karşılıklı Kaptan’ın köşesine gidip, yatağa karşılıklı oturdular. (OKYK90) b.Türemiş karşılıklılık zarfları Karşılıklılık zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+(n)DA/ /+(n)DAn/ ile /+(y)lA/ /+(y(I))nAn/ hlk. MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + - + - ba.Kelimeden türemiş karşılıklılık zarfları (/+(n)In/im/) ile Neden sonra konuştular onun ile. (MNBBD68) /+(y)lA/ Hayâl, uzak, uzakta, Eder fillerle güreş. (NFKÇ300) kimlerle Kimlerle görüşürdü? (MNBBD14) kimseyle “İzin verilene, dilin çözülene kadar kimseyle konuşmayacaksın!” (MNBBD18) Kendi dışarıya hiç çıkmaz, kimseyle görüşmez, kimseyle tanışmazdı. (ÖSH94) /+(y(I))nAn/ (hlk.) Beni tanıştırsana şunnan. (OKYK104) bb.Kelime grubundan türemiş karşılıklılık zarfları /+(n/y)A/ göğüs göğse (ver-) Birleşik fiilde O fırça bu kutuyla göğüs göğse verince Parmaklarım yaklaşır yarınki tablolara. (MSS/GYŞ110) yüz yüze (gel-) Birleşik fiilde. Kader bir gün, o gurur yüklü padişahla bu sevgi ve aşk dolu insanı yüz yüze getirdi. (MNBBD80) /+(n)DAn/ iki yandan Dalgınlığa filan boş verse de barışsa, sakalının altına girse, Sölezli’nin koğuşuna çekip ikisi iki yandan otursalar kumara. (OKYK17) İkisi iki yandan başladılar: (OKYK80) /+(y)lA/ Hapiste kaç ay kaldık şimdi iyice anımsayamıyorum, kaldığımız sürece Hasan benden başka kimseyle konuşmadı. (YKYÖ18) Anlaşıyorduk birbirimizle. (SÇRA29) bc.Cümlecikten türemiş karşılıklılık zarfları /+(y)lA/ önüne gelenle Güldü, naralar attı, hiç alışılmadık biçimde önüne gelenle şakalaştı. (OKYK103) II.Birleşik karşılıklılık zarfları b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik karşılıklılık zarfları ba.{[K+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik karşılıklılık zarfları ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ Gece gelmiş yıldızlarla, pırıl pırıl yanan ayla söyleşmiştir. (MNBBD112) 11.KARŞITLIK ZARFLARI I.Tekli karşıtlık zarfları a.Yalın karşıtlık zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın karşıtlık zarfları meğer Meğer efendisini görmüş. (HTYS23) nâfile Toplarını, nâfile yerinden kımıldatma! (ÖSH29) oysa Oysa her şeyin başı kalıtım. (HTYS31) Oysa ikisi iki yandan şanslarını deneseler... (OKYK46) ab.Kelime grubundan oluşan yalın karşıtlık zarfları tam tersi ... tam tersi, “Babanın kanını yerde korsan sütüm haram olsun. ... diye kışkırtmıştı. (OKYK20) Bâzen de tam tersi, bir medyum gibi, uykuda gezer gibi kalkarsınız yatağınızdan. (HTYS84) ac.Cümlecikten oluşan yalın karşıtlık zarfları Bu kış kıyâmette, o buz gibi betonda bir gömlekle yatar kalkarlar da gene bir şey olmaz. (OKYK72) Çarık nasıl gözenir bilirdim de Yazı nasıl yazılır bilmezdim... (ATŞ/GYŞ213) böyledir de Böyledir de ölüme kimse inanmaz hâlâ! Ne tabutu taşıyan, ne de toprağı kazan... (NFKÇ114) b.Türemiş karşıtlık zarfları Karşıtlık zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+(n/y)A karşı/ /+(n/y)A karşın/ (oysa) ...ama /+(n/y)A rağmen/ /+(y)lA berâber/ /+(n/y)A inat/ bile /+(n)DA/ /-DIğI halde/ fakat gerçi /-(y)IncA/ /+(y)lA/ lâkin mâdem... /-sA+/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + - + + + + + + + - + + + + + + + + + + + + ba.Kelimeden türemiş karşıtlık zarfları /+(n/y)A/ boşuna (git-) Birleşik fiilde. Bütün yalvarmalar ve yakarmalar boşuna gitmişti. (MNBBD15) Gelirse “komşu”ya cinnet, Boşuna eyleme minnet... (NYG/GYŞ246) Boşuna sarmaz bu belini kollarım, Gebe kalırsın her tutup öpüşümde Ve bir gün tâze bir kanla iner kente Bir bozkurt sürüsü gibi oğullarım. (AMDŞ87) inadına İnadına suyun altına altına tuttum. (HTYS70) /+(n/y)A karşı/ buna karşı Halil’in sümüklüböcekliğini, baykuşluğunu, gurruk kuşluğunu, ak kefene bürünüp köyün üstüne uçmasını doğru bulmayanlar, alay edenler, buna karşı da candan yürekten inananlar...[vardı] (YKYÖ49) /+(y)lA berâber/ bununla berâber Bununla berâber her şeyi o kadar büyük ve câzip gösteren büyü artık gitmişti. (AHTBŞ7) /-sA+/ isterseniz İsterseniz hayat aşını verin; Sayılı nimetler bal olsa yemem! (NFKÇ23) utanmasa Utanmasa, “Benden de götürür müsün?” diyecekti, ama utanıyordu. (OKYK89) bb.Kelime grubundan türemiş karşıtlık zarfları /+(n/y)A/ boşu boşuna Boşu boşuna çözmeğe çalıştım. (ÖSH67) Can(ım) pahasına Canım pahasına inci çıkardım. (BKÇ/GYŞ113) ... (/+(n/y)In/) yere/yerine Hatta öğle tatilinde voleybol ya da çift kale oynayan gençler, topu onun önüne mahsus yuvarlasalar bile, o inadına, usta ayakları ile afili bir vuruş yerine topu eline alıp geri atmakta ısrar ediyordu. (HTYS50) Ah, beni vursalar bir kuş yerine!.. (SK/GYŞ272) boş yere Boş yere ayna aranma güzelliğine sakın Elin yüzün saçların, hepsi artık bende güzel. (ATO/GYŞ268) Günler tutsak gecelere, Ben de sana ey bir ömrüm, Ben de sana ve boş yere. (AMDŞ115) onun yerine Arada sırada yüzündeki kızgınlık gidiyor, onun yerine ağlamsı bir hal geliyordu. (YKYÖ75) Fakat onun yerine içersinde başka bir şey diriliyordu. (SÇRA45) ... (/+(n/y)In/) inadına Tavukçu değil de Kaya Ali’nin inadına bir cigara yaktı, dumanı halı, kilimlerle kaplı odanın beton tavanına cakalı cakalı üfledi. (OKYK56) /+(n/y)A inat/ Çiçek niyazlar içinde, Dal’ın türküsü bembeyaz, Serpil serpil duyuyorum, Bardaktan boşanırcasına, Kopmuş takvimlere inat, Duygu duygu, kanat kanat, Ellerime kar yağıyor. (FH/GYŞ193) Onlara inat, öbür marifetlerini de sayıyordum. (HTYS71) /+(n/y)A karşı/ Dobaklar şeyhinin arkasında İstanbul’da bile XVII, XVIII. asır ihtilâllerinde iki azgın ocağa karşı kuvvetini zaman zaman gösteren çarşısı gelirdi. (AHTBŞ35) Ama Koca Sinan’ın pırıl pırıl gözbebeklerine karşı yalan söyleyememiş. (MNBBD78) Fakat yalnız bir emre karşı itaat göstermezler. (ÖSH39) ele güne karşı Ele güne karşı övünür olmuştu. (SÇRA52) /+(n/y)A karşın/ Nizamettin Bolayır bunun kirasını olduğu gibi oğluna bırakmıştı, Üftâde’nin itirâzına karşın. (HTYS58) /+(n/y)A rağmen/ Sözlerinde sert, hoyrat Tanrı çehresiyle geçen Kervankıran’a rağmen bu türküde hiç bir büyüklük kaygısı yoktur. (AHTBŞ58) her şeye rağmen Kar mı yağdı güvendiğin dağlara Seni de bir türlü onduramadı mı kader Üzme kendini her şeye rağmen Dünya yaşanmaya değer. (İG/GYŞ170) Her şeye rağmen hür, müstakil yaşamak irâdesi, ilkin bu kartal yuvasında kanatlanır. (AHTBŞ67) /+(n)DA/ ... halde ... /-DIG(I/Im/In(Iz)/lArI/ halde Yatağın hiç bir zaman kabarmayacağını oradakilerin hepsi de bildikleri halde bozuntuya vermiyorlardı. (OKYK31) Bu vesileyle bilmediğim bir çok şeyleri öğrendiğim hâlde onu bir türlü bulamadım. (AHTBŞ16) Evliya’nın Hacı Bayram-ı Veli için bir hatim başladığı hâlde kendisini unutmasına üzülen Erdede Sultan gece onun rüyasına girmekle kalmaz. (AHTBŞ16) o hâlde O hâlde ben düşmanla Vire’yi konuşacağım. (ÖSH40) ... karşısında Kötü düşünceler, hırçın ve kıskanç homurtular karşısında câmi, -o ulu ve koca Süleymâniye- bir yavru arslan gibi heybetle ve hâkim büyüyordu. (MNBBD39) ... /-(y)AcAğI/ yerde Fakat Ak Şemseddin darılıp gideceği yerde şehrin kapısının köpekleriyle ve onların çanağından karnını doyurur. (AHTBŞ11) /+(y)lA/ ... /+(n/y)A/ nisbetle Bu üçüncü gidişimde Erzurum’u bir öncekine nisbetle daha çok toparlanmış, gelişmiş buldum. (AHTBŞ61) bc.Cümlecikten türemiş karşıtlık zarfları /(-mAsI)+(n/y)A/ Güldük gülmesine de hep bir örnek entarimizle pamuk toplayan kadınlar olduk Ferideciğim. (SÇRA14) /(-mA+sI/lArı)+(n/y)A karşın/ Sonra şortu ve bluzu ile denize atladı, kız arkadaşlarının engellemeye çalışmasına karşın kıyıya yüzmeye başladı. (HTYS22) 72 yaşında olmasına karşın midesi fırlak değildi. (HTYS31) Av köpeklerinin ve bir miktar nankör kalabilmelerine karşın kedilerin yağcılığını bir derece anlıyorum da, papağanlara nedense daha bir tutuluyorum. (HTYS23) /(-mAsI)+(n/y)A rağmen/ Kazalarda o kadar büyük ve devamlı tahribat yapmıştı ki hafif ürpermelerden başka bir şey kalmamasına rağmen halk bir türlü evlerine girmek istemiyordu. (AHTBŞ44) Çok arzulamasına rağmen Üftâde o zaman yarbay olan Albayla evlendiğinde elbet beyaz gelinlik giyip çatılmış kılıçlar altından geçemezdi. (HTYS32) ama Çok ümit verici başlamıştı ama,sesi nedense yarıda söndü(HTYS35) Dolmuş, Koca Sinan’ın gözbebekleri ama, genç köylüden utanıp ağlayamamış. (MNBBD78) Kırışmıştı ama bir günden bir güne “Babanı öldürenleri unut, onları Allah’a havâle et. [dememiş] (OKYK20) Yarı yarıya donmuştu ama kalbi hâlâ atıyordu. (OKYK110) bile Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur da uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku ile uyanıklık arasında bile-51 şişede kalanı içerdi. (MNBBD49) fakat Bir ishak sesi var. Kız uzaklaştı. Fakat bende o baş dönmesi var. (FNÇ/GYŞ28) gerçi Yıllarca sürecek daha bu kavga Yatışır gerçi ölümle bizde. (HH/GYŞ292) /-(y)IncA/ böyle olunca Böyle olunca, her şey değişir, peşinde koştuğumuz muvazeneyi buluruz. (AHTBŞ66) lâkin Nice revnaklı şehirler görülür dünyada, Lâkin efsunlu güzellikleri sensin yaratan. (YKB/GYŞ7) 51 Bu zarf, yapısındaki uyku ile uyanıklık arasında, kısmı Türkçe’de genellikle uyku ile uyanıklık arasındayken biçiminde kullanılmaktadır. Burada eksiltili olarak kullanılmıştır. Bundan dolayı cümlecik olarak değerlendirdik. Zâten bu kısmın zaman işleviyle, yine eksiltili biçimiyle cümlecikte yüklem-fiil olarak kullanılması bunu güçlendirmektedir. Ayrıca +da’dan dolayı yapısal bakımdan kelime grubu olarak değerlendirme imkanımızda ortadan kalkmıştır. /+ki/ halbuki52 Cesur ve onurlu diyecekler Halbuki suskun ve kederliyim. (İÖ/GYŞ307) Halbuki akın için askerlerinden bir kısmını ayırsa, düşman hemen haber alacak, fazla kuvvetle kaleye yüklenecekti. (ÖSH36) Halbuki vallahi beceremiyorum. (OKYK78) /-sA+/ (bile/dahi/de) Güneşle bir tutsam girmez hizâya; Dar bulur, sığmam der, dipsiz fezâya (NFKÇ68) Göreceğim, duyacağım, seveceğim Öldürseler bile ölmeyeceğim... (ATŞ/GYŞ212) Ey ömrün en güzel türküsü aldanış! Aldan, gelmiş olsa bile ümitsiz kış; (AMDŞ37) Penaltı kaçırmaya gelince, anlatsa bile, her kadın gibi onu da anlamayacaktı. (HTYS66) Hatta öğle tatilinde voleybol ya da çift kale oynayan gençler, topu onun önüne mahsus yuvarlasalar bile, o inadına, usta ayakları ile afili bir vuruş yerine topu eline alıp geri atmakta ısrar ediyordu. (HTYS50) Pişirseler ve bütünüyle bir olgun insan –insan-ı kamil- olsalar bile, yine bir anları gelir, bir düşüncesiz çiğliğin dürtüsü içinde boş bulunurlar. (MNBBD105) Harman zamanıysa bile iş güç dururdu. (MNBBD190) Eğri bile olsa böyle düzelmezdi. (MNBBD40) 52 Bu örnek kalıplaşmıştır. Bu hallerini, ağıtlarını dağ gibi bir oğlu öldürülmüşse de yadırgıyordu. (YKYÖ21) İnsan sevgisi, ölüm korkusu uç uca Hayata tutku dağlarca da olsa Bu yürek bir gün soğuyacak. (Tİ/GYŞ291) Döksem de her saat ecel terini Kimseler alamaz benden yerini. (NC/GYŞ183) Görmeseniz de zâten ben bildiğimi okurum. (HTYS16) taş çatlasa Arkadan bakıldıkta taş çatlasa 55’ten fazla vermezsiniz. (HTYS31) II.Birleşik karşıtlık zarfları a.Yalın + yalın yapılı birleşik karşıtlık zarfları aa.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı birleşik karşıtlık zarfları ammavelâkin (< amma + lâkin) Başkası, başka bir insan olaydı Esme’nin yerinde anam da olsa öldürürdüm seni hortlaklıktan kurtarmak için, ammavelâkin Esme’yi öldüremem, öldüremem Halil, öldüremem. (YKYÖ76) b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik karşıtlık zarfları ba.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik karşıtlık zarfları ... /-(y)A/ ... /-(y)A/ Hem uyduruyorlar, uydurduklarını bile bile, az sonra da uydurduklarını gerçeğe çevirip inanıyorlardı. (YKYÖ67) ... /-(A/I)r+-sA+ ...-sIn/ ... /-(A/I)r+-sA+ ...-sIn/ Yirminci yüzyıl, ne kadar katı olursa olsun; doktrinler, ideolojiler muhayyel bir huzur ve umut vaadi ile insanları nasıl birbirine yedirmeye çalışırsa çalışsın yüzyılların en zavallısı olmaktan kurtulamayacaktır. (MNBBD192) ... gerçi , ... ama Zeytinlik, tarla, dükkân, ev onundu gerçi, dilediğince davranmak hakkıydı ama, evinde karısı, çocukları, sırtında da yatılacak yılları vardı daha. (OKYK84) /-sA+/ (bile/dahi/de) ... /-sA+/ (bile/dahi/de) Gidilip gelinse bile, istenilen erzak bulunsa bile geçen zaman içinde ne yenilirdi, ne içilirdi. (MNBBD169) Bir türlü, ne yapsa, nereye gitse bu kuşatmadan kurtulamıyordu bir türlü. (YKYÖ11) ... /-(y)A+(-(y)dI+)/ ... /-sA+/ (Düzensiz kullanım). Başkası, başka bir insan olaydı Esme’nin yerinde anam da olsa öldürürdüm seni hortlaklıktan kurtarmak için, ammavelâkin Esme’yi öldüremem, öldüremem Halil, öldüremem. (YKYÖ76) ...oysa, ama ...ya Silahlarımı da severdim, güvercini de, İnsanları da severdim, hiç görmemiştim oysa, Ama ben insandım ya, o eski bir güvercindi, O eski bir güvercindi her şeyi anlamaya. (ÜT/GYŞ289) bb.{Cck+z] + [K+z]} yapılı birleşik karşıtlık zarfları ... /-(y)AcAğI/+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/ yerine “Allah böyle oğul vereceğine, yerine bir kara taş verseymiş daha iyi olurmuş.” (YKYÖ65) c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik karşıtlık zarfları ca.{[Cck+z] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik karşıtlık zarfları ... ama ... +Ø ne çâre Akıl darmadağın, kalp pare pare Âşıkım, ustayım ama, ne çâre Sana lâyık şiiri yazamıyorum. (BKÇ/GYŞ114) 12.VASITA ZARFLARI I.Tekli vasıta zarfları a.Yalın vasıta zarfları ac.Cümlecikten oluşan yalın vasıta zarfları inşallah İnşallah yutarsınız. (OKYK62) b.Türemiş vasıta zarfları Vasıta zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+(n)CA/ /+(n)DA/ /+(n)Dan/ /+(y)lA/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + + - /+(y)lAn/ /+((y)I)nAn/ İle /-sA+/ + + - + + + - + ba.Kelimeden türemiş vasıta zarfları /+(n)DA/ Ey gölgesiz gökte uçan ak güvercinler, Rüzgârda usulca sallanan otlar, sazlar Yüce tanrıların varılmaz yalnızlığı! (ORH/GYŞ145) Açılırdı rüzgârda kısa eteklerin; Açık saçık şarkılar söylerdin en fazla. (AMDŞ63) /+(n)DAn/ Nihâyet, Arslan Bey, terden ıslanmış atı ile duman içinde harp sıralarının arasında adım adım göründü. (ÖSH30) ile ne ile Bu da en iyi ne ile olur? (HTYS44) /+(y)lA/ O biçâre kerpiç evlerin bütün fakirliğini iyi bilmekle berâber kendimde olmayan bir şeyi onlarla tasavvur ederdim. (AHTBŞ5) Orada dut ağacının altında Abbas’ın ölüsünü soydular, bir taş teknenin üstünde doktor Abbas’ın ölüsünü koyun parçalar gibi kesti biçti, sonra da yerli yerince çuvaldızla geri dikti. (YKYÖ14) Yıkılmış hânümânlar yerde işkenceyle kıvransın; Serilmiş gövdeler, binlerce, yüzbinlerce doğransın! (MAE/GYŞ4) kiminle Paşa, teslim teklifini kiminle gönderdi? (ÖSH25) neyle Peki evin duvarını neyle öreceğim? (SÇRA9) bb.Kelime grubundan türemiş vasıta zarfları /+(n/y)A/ Geriye kalan sekiz bin altına da bu kaftanı alacağım. (ÖSH66) /+(n)CA/ Su üzre, heva üzre kuşlar ve balıklar dahi kendi dillerince durmadan, dinlenmeden bunu söyleştiler. (MNBBD38) /+(n)DA/ Horasan’ın batısında bir yeni ve bir büyük Türkiye doğum sancılarında dinleniyordu. (MNBBD16) Ve dağ bütünüyle –ve bütün çevre yanıyla, insanlarıyla- Horsanlı olmuş, Horasan’dan esen yelin serinliğinde yenilenmiş, yeniden doğmuştu. (MNBBD19) ... karşılığında Koca yılın üç yüz altmış beş tayını karşılığında alınan beş liranın üstüne kırk beş daha eklenmeliydi ki bir kilo kesmeşeker alınsın. (OKYK22) ... sâye((si)n)de bu sâyede Bu sâyede haftasını doldurmadan şehrin ve meselelerin içine girdim. (AHTBŞ43) sâyende [İflâhını] kestik sâyende... (OKYK68) (onun) sâyesinde Uykunun altın olduğu askerlik günlerinde, onun sâyesinde pek iyi sonuçlar elde ettim. (TBYDBY70) /+(n)DAn/ Etrafını saran gürültüden53 hücumun kalede de başladığını anladı. (ÖSH 30) Hotantoca’dan Esperanto’ya kadar milyarlarca insan her yerde, her Tanrı’nın günü, yüzlerce dilden durmadan konuşur. (HTYS16) ... tarafından Bunu bilen bücürler o gelmeden, sırtlarında çantaları, ellerinde sefer tasları, anaları tarafından çoktan kaldırıma bırakılmışlardır. (HTYS9) /+((y)I)nAn/(hlk.) Karnın yardım kazmayınan, belinen Yüzün yırttım tırnağınan elinen Yine beni karşıladı gülünen Benim sâdık yârim kara topraktır. (AVŞ/GYŞ16) ile Çekti, sol elinin başparmağı ile namlu demirini yokladı. (ÖSH55) Bu rüzgâr, bu mûcizeli gemi ile insanı nerelere götürmez. (AHTBŞ17) /+(y)lA/ En çok af ya da bir başka yolla çıkışını düşünmek hoşuna gidiyordu. (OKYK101) 53 Bu zarf aynı zamanda sebep işlevi de göstermektedir. Asilzadeler,şövalyeler birbirlerinin yüzlerine bakmaya cesaret edemedikleri ani bir ölüm darbesiyle vurulmuş gibi oldukları yerde donup kaldılar. (ÖSH 34) Yeniçeriler, bir kurşunla yaralanan Zondi’yi diri diri yakalamaya çok çalıştılar. (ÖSH 26) Soframıza konmuş bu doyulmaz yemek Niçin bir zehirli kaşıkla yenmede? (AMDŞ91) Anadolu, geçirdiği tecrübelerle yıkılmamış, sâdece ders almıştı. (AHTB64) Sen ey, oyununu en güzel oynayan! Hangi kıvılcımla fışkırttın ruhundan Bir gün söndürdüğümüz kutsal ateşi? (AMDŞ92) Silahsız düşman, kendi lisanlarıyla tekrarladıkları bu emre bir koyun sürüsü ululuğu ile itaat etti. (ÖSH 46) Küçük bir kapla durmadan teknenin suyunu boşaltıyor, arada bir inip çocuklara gereç uzatıyordu. (HTYS23) Asırlarca bu havuz rengimle mayalanmaz Çeşme gibi aksa da kafamdaki boyalar. (MSS/GYŞ110) Askerler, zabitlerin emriyle oldukları yerlerde bağdaş kurmuş bekliyorlar, gürültü ediyorlardı. (ÖSH 30) ... vasıtasıyla Barhan Bey, tercüman vasıtasıyla dedi ki: (ÖSH47) /+lAn/ (hlk.) Ölünceye kadar her gün her gün sırtından kızgın demirlen dağlanmak demektir. (YKYÖ57) bc.Cümlecikten türemiş vasıta zarfları /-sA+/ ... tarafındansa Bir vakitler ki penaltılarının tutulmaz olduğu nasılsa, kim tarafındansa buraya kadar gelmişti. (HTYS50) II.Birleşik vasıta zarfları b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik vasıta zarfları ba.{ [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik vasıta zarfları ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmağın içinden, suda ve ışıkta yunup arınmış bir ses: “Bayezid... heyy Bayezid... biraz da bu yana gel bakalım...” (MNBBD179) ... /+((y)I)nAn/ ... /+((y)I)nAn/(hlk.) Karnın yardım kazmayınan, belinen Yüzün yırttım tırnağınan elinen Yine beni karşıladı gülünen Benim sâdık yârim kara topraktır. (AVŞ/GYŞ16) ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ Yarı sevişeceğiz Ortancalar susuz kalmayacak artık Denizle rüzgârla Tanrı’ya varacak yelken. (TSH/GYŞ258) Ölümsüz gündüzünüz güneşle ve tuzla Kekik kokularına karıyor Zaman’ı. (ORH/GYŞ145) bb.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik vasıta zarfları ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ ... /+(y)lA/ Yepyeni müjdeler getiriyor gün, Işık ışık, sesle, renkle, kokuyla (OA/GYŞ188) bc.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik vasıta zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n)DAn/ Daha Kop Dağı’nın başı beyazlanmadan Palandöken sırtları kaşlarını çatmadan önce, Erzincan’dan gelen siyah üzümün renginden, yaylanın üstünden cenuba doğru akan kuş sürülerinden vaktin yaklaştığını anlayan tecrübeliler, kürkçüyü çağırırlarmış. (HTYS37) c.Yalın + türemiş/ türemiş + yalın yapılı birleşik vasıta zarfları ca.{[K+z] + [K+Ø]} yapılı birleşik vasıta zarfları ... /+(y)lA/ ... +Ø .../+(y)lA/ filan Bu işin pek öyle gardiyanlarla filan olacak zor yanı yoktu. (OKYK105) 13.KARŞILAŞTIRMA ZARFLARI I.Tekli karşılaştırma zarfları b.Türemiş karşılaştırma zarfları Karşılaştırma zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+(n/y)A göre/ /+(n/y)A nispetle/ /+(n)DA/ /+(n)Dan/ /+(n)Dan fazla/ /+(n)Dan ziyade/ gibi kadar ki /+(y)lA/ /+(y)lA birlikte/ /-sA+/ ya MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + - + + + + + - ba.Kelimeden türemiş karşılaştırma zarfları /+(n/y)A nispetle/ Hatta bana insanlara nispetle yakındır, Bahçemde ölen kuş, Bahçemde kefensiz gömülen kuş. (FNÇ/GYŞ26) + + + + + + + + + /+(n)DA/ Öyle bir devim ki, ben, hakikatte pireyim, Bir delik gösterin de, utancımdan gireyim. (NFKÇ103) /+(n)DAn fazla/ Yaşantıdan fazla anılardan kork, Bize gülümsüyorsa geçmiş günler; (AMDŞ149) /+(n)DAn ziyâde/ Dekordan ziyâde bu yerlerde birkaç yıl önce oynanmış kanlı oyunun tesiri altındaydım. (AHTBŞ25) gibi Esrar, afyon, bıçak, şu buyla ilgisi olmadıktan başka, acından geberse kimsenin bir şeyini çalmaz, ötekiler gibi izmaritine zar atmazdı. (OKYK10) eskisi gibi Artık eskisi gibi ata binemiyor, hatta vezirleriyle istişâre için bile gerdûnesinden çıkamıyordu. (ÖSH9) (/+(n)In/) kadar İplik gibi atlıyorsam Makaramdan kopup çiçeklere Sevdası ateş böceği gibi karım Fesleğen kadar yeşil sesiyle (EU/GYŞ240) Ah, sen ey, ölüm kadar sonsuz olan Ve dar bir tabut gibi rahat uyku! (AMDŞ44) Ağamız senin kadar bilmiyor mu? (OKYK80) eskisi kadar Beş yıldır görmediğini düşünmek artık eskisi kadar sızı vermiyordu ona. (SÇRA44) /-sA+/ öyleyse Öyleyse zulacılık yaptın! (OKYK10) Güller neden öyleyse coşup çağlamasınlar? (FNÇ/GYŞ30) Neden öyleyse mâtemlerle eyyâmın perişândır? (MAE/GYŞ4) yoksa Yoksa Kaptan yatak mı alacaktı onlara? (OKYK82) Niye ellerin soğuk yoksa üşüyor musun Mutluluğun peşinde hâlâ koşuyor musun (İG/GYŞ170) Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa, Arzı boynuzunda taşıyan öküz. (NFKÇ19) bb.Kelime grubundan türemiş karşılaştırma zarfları /+(n)DAn / Hasan bu sabah her sabahkinden daha sevinçliydi. (YKYÖ72) /+(n)DAn ziyâde/ Zâten güneş o kadar sakin okadar hareketsiz bir halde alçalıyordu ki dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyâde kulaklarımızda toplanmıştı. (AHTBŞ69) gibi Bu dünyadaki gibi yersiz yurtsuz kalsaydım hâlim nice olurdu benim? (MNBBD51) Devlet baba, her hükümlü gibi onlara da günde kara birer tayın veriyordu. (OKYK22) kadar Hiçbir şey kendi alın teri kadar bir insanı tatmin edemez. (AHTBŞ65) Gemi yüzü görmeyen bir limanın hüznünü Kimsesiz gönlüm kadar hiçbir gönül duymadı. (CST/GYŞ119) /+(y)lA/ Sibirya’nın 40 derece soğuğunda olduğu gibi, ekvatorun cehennem sıcağında da aynı dakiklikle işlediği sınanmış. (HTYS3) bc.Cümlecikten türemiş karşılaştırma zarfları /(-(y)AcAğI)+(n/y)A/ Saatimin adı hastalıklıya çıkacağına, hastalığı ben kabûllenir göründüm. (HTYS75) /(-mA)+(n/y)A/ Türk, ölmeyi teslim olmaya tercih eder. (ÖSH39) /(-DIğI)+(n/y)A göre/ Müslümanlardan da cehennemde yanacaklar olduğuna göre bu dinin Hıristiyanlıktan farkı neredeydi. (MNBBD45) /(-mAk)+(n)DAn/ Tevekkeli atalarımız işleyen demir pas paslanmaktan yeğdir dememiş. (HTYS45) tutmaz, /(-(y)An)+(n)DAn ziyâde/ Bir kalbim var ki benim, sevdiğinden burkulur: Kahredenden ziyâde, sevilenden korkulur. (NFKÇ217) aşınmak (/-DIğI/) gibi Sibirya’nın 40 derece soğuğunda olduğu gibi, ekvatorun cehennem sıcağında da aynı dakiklikle işlediği sınanmış. (HTYS3) (/-DIGI(n)/) kadar Aydınca düşünmeyi iyi biliyorsun eksik olma Yatakta yatmayı bildiğin kadar (CS/GYŞ261) ki Onun yerinde ben olmalıyım ki...(...) Saklardım ağa. (OKYK39) /(-mAk)+(y)lA birlikte/ Yıllar yılı mapusane köşelerinde unutulup da yolu Âdembabaların arasına düştüğü zaman çevresini pek yadırgamamakla birlikte, onlara benzemeye çalışmıştı. (OKYK24) /-sA+/ Ulan sizin yerinizde olsam insan diye gezmem be! (OKYK81) /(-mAktAn)-sA+/ Azarlanmaktansa kurşun yemeye razıydı. (OKYK11) Oğlum yanımda yokken yaşamaktansa, oğlum yanımdayken ölmek daha iyi. (YKYÖ33) Tersoya düşüp ‘yek ekmeğe muhtaç’ olmaktansa, aldıklarıyla yetinir, iyi kötü, geçinip giderdi. (OKYK75) (nasıl) ... /-sA+/ (... öyle) O nasıl harp adamı ise ben de harp adamıyım. (ÖSH25) Ş. Hanım evin ikinci hanımı olarak gelişinde nasıl candan bir sarılışla Zübeyde’yle kucaklaşmışsa gene öyle yaptı. (SÇRA61) ya Bir insan böylesine küçülüp böcek haline gelemez ya, Hasan geldi. (YKYÖ63) II.Birleşik karşılaştırma zarfları b.Türemiş + türemiş birleşik karşılaştırma zarfları ba.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik karşılaştırma zarfları ... /-sA+/ .../-sA+/ Sağır değildiyse, dilsiz değildiyse konuşmağa nasıl tahammül edebiliyor, köylülerin yalvarışlarını, minnet ve şükran çağrılarını nasıl duymazlığa gelebiliyordu? (MNBBD15) bb.{[Cck+z] + [Cck+z] karşılaştırma zarfları + [K+z]} yapısındaki birleşik ... /nasıl(...)-sA+/ ... /nasıl(...)-sA+/ ... /+(n)cA/ ... -sa ... -sa öylece Gökteki yıldızları nasıl görüyorsa, avucunun içini –açıp bakmadan- nasıl biliyorsa, Derviş Yunus, bu yolları da bilirdi öylece. (MNBBD67) cb.{[Cck+z] + [K+Ø]} yapısındaki birleşik karşılaştırma zarfları ... /nasıl(...)-sA+/ ... +Ø ... -sanız öyle Eh işte, beş yıl önce nasılsanız öyle duruyorsunuz, içimde. (SÇRA43) 14.GÖRELİK ZARFLARI I.Tekli görelik zarfları b.Türemiş görelik zarfları Görelik zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+(n/y)A göre/ /+(n)CA/ /+(n)DA/ gibi için uyarınca MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + - + + + + + + + + - ba.Kelimeden türemiş görelik zarfları /+(n/y)A göre/ Mevsim yazdı; yaza göre giyinmişti. (MNBBD22) buna göre Buna göre Ferhat’ın çevresi biraz daha genişliyordu. (SÇRA50) görünüşe göre Görünüşe göre böyle olması lazımdır, ama olur mu? Olabilir mi? (OKYK23) ona göre Ne yapmak niyetindeysen açıl bana, ona göre karar verelim. (OKYK33) /+(n)CA/ Bence pirinç olmalı! (OKYK15) Denize atılmış şiirdir bence Yurtsayan, yurdu bilinmeyen bir yıldız (EA/GYŞ265) Bence kuş soyunun en pespâyesi papağandır. (HTYS24) Pâdişah onca pek mukaddesti. (ÖSH13) Telefon konuşması onca burada bitmeli idi, ama oğlunun öyle bir niyeti yoktu. (HTYS58) (/+(n)In/im/) için Ninemin üç eteği benim için ulaşılmaz bir şey olmuştu da rüyalarımda havada uça uça dâireler çizip gelir, ben koşarım ardından tutamam. (SÇRA67) Kaleyi bırakmak sipahiler için muhakkak ölüm demekti. (ÖSH42) bb.Kelime grubundan türemiş görelik zarfları /+(n/y)A göre/ Dinin emirlerinden kıl payı bile ayrılmaz, bütün davranışlarını bu emirlere göre ayarlardı. (MNBBD49) Mahallî âdete göre misâfirlerin berâber ağırlanması şartmış. (AHTBŞ40) Bu kayalar met ve cezire göre ya gözden kaybolurlar, ya açıkça ortaya çıkarlar. (HTYS10) Mevsimine göre bu kahvaltıya bahçesinde yetiştirdiği domatesler, havuçlar, turplar, salatalıklar da katılır. (HTYS33) Verdiği îzâhlara göre tasavvuf târihinde mühim yeri olması lâzım gelen bu Erdede Sultan’ı bu sefer Ankara’da epeyce aradım. (AHTBŞ16) gönlüme göre Kim ne derse desin inanmayın Gönlüme göre olmaz biliyorum (İM/GYŞ179) /+(n)CA/ aklımca/aklımızca Aklımca çaktırmadan onurunu korumuş oluyordum. (HTYS) Aşk, yoksun sen, seni biz uydurduk, Saatleri unuttuk, aklımızca zamanı durdurduk. (HH/GYŞ293) arzumca Bir mermer istiyorum, arzumca oymak için (BKÇ/GYŞ114) gönlümce Karlı başın yüce dedikleyin yüce Sükûn içindeki heybetin gönlümce. (AMDŞ88) Aya haber Sal çıksın bu gece; Görünsün şöyle gönlümce. (CST/GYŞ120) Bu dağ başında, gelenler senden geliyor diye gönlümce, gücümün yettiğince ağırladım onları. (MNBBD13) keyfince Çeliyorum! Ey nefs keyfince dayat! Bir çelmelik hayat! Çeliyorum! (NFKÇ133) Gönlümün göklerinde keyfince uç bu gece (NC/GYŞ184) Ömrüm oldukça, gönül tahtıma keyfince kurul! (YKB/GYŞ7) için Rozalya Ana için değişen bir şey yoktu. (SÇRA10) Böyle bir itham, canını devleti uğruna nezretmiş bir insan için ne acı bir tahkir, ne acı bir küfürdü. (ÖSH19) (/+(n/y)In/) uyarınca gönlünün uyarınca Ve her Allah’ın günü böylece bıkıp usanmadan, yorulup yüksünmeden, gönlünün uyarınca odun toplamak... (MNBBD66) bc.Cümlecikten türemiş görelik zarfları /(-DIGI(m))+(n/y)A göre/ Sonradan öğrendiğime göre muhtelif çarşılarında on binlerce zanaatçı çalışır, saraçlarının yaptığı eğerler, bütün şark vilâyetlerine hatta Tebriz’e kadar gidermiş. (AHTBŞ25) (/-DIğI/) gibi Ama Yunus Emre, bu garip derviş, çile boyunca kendi arzu ettiği gibi piştiğine inanmıyordu. (MNBBD67) II.Birleşik görelik zarfları a.Yalın + yalın birleşik görelik zarfları aa.{[Cck+Ø] + [Cck+Ø]} yapılı birleşik görelik zarfları ister ... ister ... İster yesin, ister satsınlar! (OKYK22) b.Türemiş + türemiş birleşik görelik zarfları ba.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı birleşik görelik zarfları /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/ bir bakıma ... bir (başka) bakıma Biz şimdi güzleri ayrı ayrı Kuşları güzelsiz yüzlercesiz Bir bakıma öldük açıkçası bu Bir başka bakıma nedensiz evetsiz Unutmaya yaşıyoruz günleri doğru mu (GA/GYŞ276) bb.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik görelik zarfları /(-DIG(lAr)I)+(n)DA/ ... /(-DIG(lAr)I)+(n)CA/ Bildiklerinde ve anlattıklarınca Veli Baba, çok yıllar önce Doğu’dan... yiğitlerin harman, güzelliklerin seyran ve velilerin devran olduğu Horasan Elleri’nden gelmiştir. (MNBBD15) 15.DOĞRULAMA ZARFLARI I.Tekli doğrulama zarfları a.Yalın doğrulama zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın doğrulama zarfları doğru -Doğru, ama idare etmez. (OKYK28) doğru (bul-) Birleşik fiilde. Halil’in sümüklüböcekliğini, baykuşluğunu, gurruk kuşluğunu, ak kefene bürünüp köyün üstüne uçmasını doğru bulmayanlar, alay edenler, buna karşı da candan yürekten inananlar...[vardı] (YKYÖ49) elbet/elbette Elbet garip olur garip kişinin yavuklusu; Büker de boyuncağzını kor gider melül mahzun... (AMDŞ124) Allah vardı, günün birinde elbet bir sebep yaratır, ya af, ya da çağdaş cezaevlerinden birine yollanır, sonunda Fatma’sına kavuşurdu. (OKYK101) El ele tutuşun, hep birleşiniz, Sizinle öğünür elbet bu vatan (AKT/GYŞ51) “Zavallı” sizin değil elbette benim adım... (ŞNB/GYŞ22) Ağlar çocuk, elbette ağlar, ağlayacak... (CE/GYŞ138) Bekleyeceğim elbette Gelişini, Yaşamak başka nedir; (AMDŞ28) evet Çünkü Tosun Bey bu cesaretiyle yakında beylerbeyi olacak, vezirlik için çok beklemeyecek... ihtimal... evet, ihtimal daha sakalına kır düşmeden padişahın mührüne nail olacaktı. (ÖSH11) Çaldık evet... (OKYK37) gerçek “Efendi, bu sözleri gerçek mi söylersin?” (SÇRA47) Yiğit olan, efe olanlar gerçek Ayak ayak gider çıkmaz sıradan. (AKT/GYŞ51) hayır Hayır, hayır yalan bütün bunlar! (BSE/GYŞ206) hele Günlerce ne gördüm, ne de bir kimseye sordum. Yarab! Hele kalp ağrılarım durdu.” diyordum. (YKB/GYŞ8) sahi Sahi trenlerin sesleri neden duyulmuyor? (SÇRA42) ab.Kelime grubundan oluşan yalın doğrulama zarfları daha doğrusu Fakat işe pek aklı ermediği daha doğrusu sağdan soldan bu işin haram olduğunu söyleyenler bulunduğu için bu hususta İstanbul’dan geldiğini bildiği hocanın fikrini almak istiyormuş. (AHTBŞ41) ac.Cümlecikten oluşan yalın doğrulama zarfları e mi? Haa, de ki, Kaya Ali’yi de yanıma meydancı alacağım, de e mi? (OKYK19) b.Türemiş doğrulama zarfları Doğrulama zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+(n)DA/ /+(n)DAn/ /+(y)en/ ki /-sA+/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + - + - - ba.Kelimeden türemiş doğrulama zarfları /+(n)DA/ hakikatte Hakikatte bu telaşa hiç lüzum yoktu. (AHTBŞ10) Hakikatte şehir bir taraftan da millî mücâdeledeki hayatına devam ediyor, bir taraftan da yeni baştan yapılıyordu. (AHTBŞ6) /+(n)DAn/ gerçekten Erken gelişmiş bir gotik kemer, Ulu cami’de bizi gerçekten üzerinde durulacak bir meselesiyle karşılaştırır. (AHTBŞ50) Ama rüzgar gerçekten sert esiyordu. (HTYS46) Gerçekten güzelsin, efsâne değil. (HNZ/GYŞ47) sâhiden (...) Uğultudan fark edilmez olunca konuştuğum Kadınların sâhiden doğurduğuna Toprağın da sürüldüğüne inanmıyorum. (İÖ/GYŞ306) Sanki ferman sâhiden ateş almış, vücudunu yakıyordu. (ÖSH17) /+(y)en/ hakikaten Benimle de hakikaten öyleymiş gibi konuşmuştu. (AHTBŞ47) zâten Zâten o seneler Ankara memurlarının çoğu, resmi dairelerde hatta vekâletlerde kalıyorlardı. (AHTBŞ6) Zâten bu yüz elli Türk yolda açlıktan ölecekti. (ÖSH42) ki belli ki Sarkık dudaklarında asılı titrek bir an; Belli ki, birdenbire gitmiş çırpınamadan. (NFKÇ118) bc.Kelime grubundan türemiş doğrulama zarfları /-sA+/ nasıl olsa Ölecektin nasıl olsa, Öldün alnından vurulu. (AMDŞ129) II.Birleşik doğrulama zarfları b.Türemiş + türemiş yapılı doğrulama zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı doğrulama zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ doğrudan doğruya Dabaklığın ayakkabıcılık, saraçlık gibi geniş ihtiyaçları karşılayan sanatları beslemesi, belli başlı servet kaynağı olan hayvancılığa dayanması bu sanatı doğrudan doğruya köy ve aşirete bağlıyordu. (AHTBŞ35) c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı doğrulama zarfları ca.{[K+Ø] + [Kgr+z]} yapılı doğrulama zarfları ... +Ø ... /-sA+/ hoş nasıl olsa Hoş, nasıl olsa hesaplaşacakları, burnundan getireceği gün gelecekti. (OKYK42) 16.KESİNLİK ZARFLARI I.Tekli kesinlik zarfları a.Yalın kesinlik zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın kesinlik zarfları asla Onlar ki, hem gâzi, hem şehitlerdir. Asla denilemez, ölü oldular. (NYG/GYŞ243) Güneşte asla karanlık yoktu, dediler. (CZ/GYŞ296) doğru Şimdi bile Hasanım, beni evine götür de ananı göreyim, şimdi bile bu yarım gözle, böyle yaşlı, yarım gözle anana bakmak günahtır ama, sıtk ile candan bakınca ne gücün kalmışsa, onu gözlerine toplayıp Esme’ye bakınca insan doğruuu cennete gider, sen beni al şimdi evine götür. (YKYÖ53) hiç Düşman ordusundan kaçıp kendisine iltica edenlere hiç aman vermez, “Hâin her yerde hâindir” diye hemen boynunu vurdururdu. (ÖSH26) İlle İlle biri ustayı yalancı çıkarsın istiyordum. (HTYS82) Sölezli, ille Sölezli küplere bindi. (OKYK66) İlle geçmiyor günüm, günüm,günüm? (OŞG/GYŞ65) muhakkak Kaleyi bırakmak sipâhiler için muhakkak ölüm demekti. (ÖSH42) “Üçüncü defa evlensen muhakkak Şâkir olur kocanın adı” diye takılır Tapucu Hakkı Bey. (HTYS54) Şi’rin sesi fâş etmese Kur’an’da muhakkak, İnsanlığa meçhul idi ta haşre kadar Hak. (FNÇ/GYŞ30) mutlak Bir gün beni apar topar Mutlak dostlarım öldürür. (ATŞ/GYŞ215) mutlaka Fatma’dan mutlaka bir mektup getirmiştir. (OKYK103) Hasretle beklenen gelir mutlaka; Sultan fikir, şanlı otağa gelir. (NFKÇ408) Daha kocamandım bir devden mutlaka; (AMDŞ136) sakın Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın: “Yol nerede?” (YKB/GYŞ10) Sakın bana laf söyletme! (ÖSH54) şüphesiz Eğer behemehal cevap vermem icap eden çok sarih sualler karşısında kalmasaydım şüphesiz ben de o gün bu gence benzerdim. (AHTBŞ46) Erzurum Lisesi’nin beyaz badanalı, tek kanepesi kırık muallimler odasında bana sorduğu suallere cevap verirken zihnim şüphesiz onunla çok doluydu. (AHTBŞ45) tam Üzerinde kocaman fasulye tenceresinin keyifli dumanlar salarak kaynadığı mangal, koğuşun tam ortasındaydı. (OKYK40) Yürü, gölgen seni uğurlamakta, Küçülüp küçülüp kaybol ırakta, Yolu tam dönerken arkana bak da, Köşede bir lâhza kalıver gitsin! (NFKÇ200) Orta kata tam inmişlerdi, müdürün kısa boylu, kedi kadar tıkız odacısına rastladılar. (OKYK52) ab.Kelime grubundan oluşan yalın kesinlik zarfları behemehal Eğer behemehal cevap vermem icap eden çok sarih sualler karşısında kalmasaydım şüphesiz ben de o gün bu gence benzerdim. (AHTBŞ46) bir türlü54 Erzurum taşı dururken çimentonun kullanılmasını bir türlü aklım almaz.(AHTBŞ69) Hasan’ı bir türlü yakalayıp konuşamıyor, hortlağın emanetini onun oğluna iletemiyordu. (YKYÖ50) Kazalarda o kadar büyük ve devamlı tahribat yapmıştı ki hafif ürpermelerden başka bir şey kalmamasına rağmen halk bir türlü evlerine girmek istemiyordu. (AHTBŞ44) büsbütün İşleye dura beni biraz umutlandırdıktan sonra büsbütün durdu, işlememecesine... (HTYS81) düpedüz O sözlerle düpedüz anasını kastediyordu. (YKYÖ22) hiç bir zaman Ruhumuz Boğaz’da, o eski yerde, Yeni akımları umursamadan, Bir hayalet gibi pencerelerde Ne denli beklese de... hiç bir zaman. (AMDŞ151) Yatağın hiç bir zaman kabarmayacağını oradakilerin hepsi de bildikleri halde bozuntuya vermiyorlardı. (OKYK31) 54 Bu zarf olumsuz fiillerle kullanılır. yüzde yüz Saatimin su geçirmezliğine yüzde yüz inanırken benden ona sarsılmaz bir güven ve moral geçiyordu. (HTYS85) ac.Cümlecikten oluşan yalın kesinlik zarfları ister istemez Zâten güneş o kadar sâkin o kadar hareketsiz bir hâlde alçalıyordu ki dikkatimiz ister istemez gözlerimizden ziyâde kulaklarımızda toplanmıştı. (AHTBŞ69) Onun bu rejimine dayanamayan karısı Üftâde, kış gelince ister istemez odasını ayırıyordu. (HTYS31) ne ediyor ediyor Hasan ne ediyor ediyor , her gün beş on tâne kırlangıcı yakalıyor, bir ipe geriyor, böyle uçuruyor, akşam olunca da kırlangıçları her zaman değil, ipe bağlı olaraktan göğe salıveriyordu. (YKYÖ90) ne yapar yapar Berbat ne yapar yapar oturtur! (OKYK60) taş çatlasa Arakan bakıldıkta taş çatlasa 55’ten fazla vermezsiniz. yutsun yutulsun Kumara kendini kaptırdı da başladı mı, yutsun yutulsun, günlerce sürer giderdi. (OKYK84) b.Türemiş kesinlik zarfları Kesinlik zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+cAk/(eski) /+(n)DAn/ /+(y)en/ /-sA+/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + - ba.Kelimeden türemiş kesinlik zarfları /+(n/y)A/ sağlama (hlk.) Duysa, zâten dolmuştu, ağzını burnunu kırardı sağlama. (OKYK45) /+cAk/(eski) ancak Bu his şehrin etrâfında ve ona hâkim tepelerden bakarken pek küçük farklarla ancak değişir. (AHTBŞ3) Ne pişmanlık tanır, ne af, ne mühlet; Ancak fâtihinin girer koynuna. (NFKÇ275) /+(y)en/ katiyen Bir kere otomatikmiş, sonra alarm zili varmış, sonra katiyen su geçirmezmiş. (HTYS70) mecbûren İçinden, “Beni mecbûren ayakta hürmet vaziyetinde tutmak istiyorlar gâliba...” dedi. (ÖSH68) bc. Kelime grubundan türemiş kesinlik zarfları /(+(n/y)A ... -(A/I)r)-sA+ ...-sIn/ ne pahasına olursa olsun Ne pahasına olursa olsun sözünü tutacaktı. (AHTBŞ44) II.Birleşik kesinlik zarfları a.Yalın + yalın yapılı kesinlik zarfları aa.{[K+Ø] + [K+Ø]} yapılı kesinlik zarfları mutlaka mutlaka Ama şu herifi mutlaka mutlaka marizlemeliydi. (OKYK45) b.Türemiş + türemiş yapılı kesinlik zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı kesinlik zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ açıktan açığa Çünkü harbin, bakımsızlığın, yüklü irsiyetlerin yiyip tükettiği bu çehrelerde, sonradan tanıdığım ve o kadar sevdiğim Goya’nın o zalim frekslerinde eşini görebileceğimiz bir hal vardı; bir hal ki açıktan açığa karikatüre ve hicve gidiyordu. (AHTBŞ48) bb.{[K+z] + [K+z]} yapılı kesinlik zarfları ... /-sA+/ /dA/ ... /-sA+/ /dA/ Hayata sımsıkı sarıldığımızda İstesek de istemesek de saatler ansızın duracak Biliyorum. (Tİ/GYŞ291) 17.YETERLİK ZARFLARI I.Tekli yeterlik zarfları a.Yalın yeterlik zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın yeterlik zarfları bâri -Ulan üstüne başına ilişmeyin bâri be insafsızlar! (OKYK108) Bâri boşalsa, canı yanmayacak. (HTYS53) “Babacığım, bari ben okuyum” derdim. (ATŞ/GYŞ214) keşki Olumsuz fiillerle kullanılır. Oğlum Hasan büyümüş ya, keşki büyümez olaydı, ben hortladıktan, mezarımda duramadıktan sonra, zebâniler beni onun yüzünden gece gündüz dağlarlarken, keşki bir oğlum olmayaydı. (YKYÖ47) b.Türemiş yeterlik zarfları Yeterlik zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+cAk/(eski) /+(n)DAn/ ki /-sA+/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + - ba.Kelimeden türemiş yeterlik zarfları /+cAk/(eski) + + + - ancak Kıyâmet günü yiyip ancak bitirecekler. (YKYÖ76) ki yeter ki Yeter ki ona topaç gibi, babalarının kanını yerde koymayacak, yürekli oğlanlar doğursun! (OKYK25) Her mihnet kabulüm, yeter ki Gün eksilmesin penceremden. (CST/GYŞ117) bb.Kelime grubundan türemiş yeterlik zarfları /+(n)DAn/ en azından Çarpsan kara sevdayı en azından yüz binle Nasıl bağlandığımı anlarsın kemendinle (YBB/GYŞ283) İneğe, davara, sığır bir bir elini sürer, ertesi yıla elini sürdüğü her bir davar ve her bir sığır en azından ikiz doğururdu. (MNBBD14) /-sA+/ hiç değilse Hiç değilse gözü görmüyor, gönlü katlanıyor. (HTYS34) Hiç değilse bugün düşünemem Düşünemem yarın öbür gün (NC/GYŞ181 “Beni hiç değilse cehennemine kabul ediyorsun...” (MNBBD50) hiç olmazsa Ama kalbim çatlayacak yalnızlıkta, Hiç olmazsa bir ayna ver bana Tanrım! (AMDŞ145) İç kalenin eteklerinde hiç olmazsa bugünkü vaziyetlerinde şehre büyük bir şey ilave etmezler. (AHTBŞ14) Alsalar, hiç olmazsa boğazım çıkardı. (OKYK78) bc.Cümlecikten türemiş yeterlik zarfları ki Koca yılın üç yüz altmış beş tayını karşılığında alınan beş liranın üstüne kırk beş daha eklenmeliydi ki bir kilo kesmeşeker alınsın. (OKYK22) II.Birleşik yeterlik zarfları b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik yeterlik zarfları ba.{[Kgr+z] + [Kgr+z]} yapılı yeterlik zarfları /+(n)DAn/... /-sA+/ en azından hiç değilse Kaptan’ın başından geçenleri her biri en azından, hiç değilse yirmişer otuzar sefer dinlemişlerdi.(OKYK) 18.GÖSTERME ZARFLARI I.Tekli gösterme zarfları a.Yalın gösterme zarfları aa.Kelimeden oluşan gösterme zarfları55 böyle İkilikte ekin bile yetişmez, kin yeşerir, diken yetişir bu böyle biline. (MNBBD159) 55 Kelimeden oluşan gösterme zarfları oluşum süreçlerine bakıldığında türemiş olarak değerlendirilebilirdi. Ancak bugün bu kelimelerden böyle, öyle ve şöyle kelimelerini hem sıfat olarak hem zarf olarak kullanırken /+(n)CA/ ekiyle de zarflaştırarak kullanmaktayız. Ve çocuk gittikten sonra Böyle kalır mıydı ağaç? ANA/GYŞ76) Gam çekme, böyle gitmez bu devran. (NFKÇ408) Ta yanıbaşında durup da böyle Hasretini çektiğin şeylere hasret gitmek! (ZÖD/GYŞ68) Biliyorum, böyle değildin önceleri Türküler söylerdin sıcak. (YBB/GYŞ285) işte Ovada ince yollar gölgeleniyor işte; Karşıdan renk içinde solgun ay görünüyor! (ÖBU/GYŞ80) öyle O gün de öyle yaptılar ve insanların en ulusu, en çok öğülmüşü önde, ashap O’nun ardında olduğu halde Medine’den çıktılar. (MNBBD9) şöyle Cevat Dursunoğlu’na yeni transit yolu açıldığı zaman fırıncı Hasan adında bir Erzurumlu şöyle demiş. (AHTBŞ31) ab.Kelime grubundan oluşan gösterme zarfları böyle böyle Böyle böyle, Senirkent’e gelinmiş. (MNBBD159) b.Türemiş gösterme zarfları Gösterme zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n)CA/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + - - /-(DIğI) gibi/ hani... (ya) işte ...ya - - + + + ba.Kelimeden türemiş gösterme zarfları /+(n)CA/ böylece Ve böylece Edip Hoca, o geceyi sabaha kadar Serfice tütünü içerek âşık amcayı dinlemekle geçirir. (AHTBŞ41) Böylece bir lâhza kaldığım zaman, Geceyi koynuma aldığım zaman, Gözlerim kapanıp daldığım zaman, Yeniden yollara düzülmekteyim. (NFKÇ227) Böylece bizi bir kere daha tutup kurşuna diziyorlar Zâten bizi her gün sabahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar Bütün kara parçalarında, Afrika dâhil. (CS/GYŞ262) bc.Cümlecikten türemiş gösterme zarfları (/-DIğI/) gibi olduğu gibi Asırların hazırladığı bu kadeh olduğu gibi kalacak, için dökülen her şeye kendi hususi lezzetini verecektir. (AHTBŞ54) II.Birleşik gösterme zarfları b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik gösterme zarfları ba.{[Cck+z] + [z+Cck+z]} yapılı birleşik gösterme zarfları (... hani) ... işte (... ya) (...) hani (...) (...) işte(...) ... ya Baharda geleceğim diyordun hani? Haydi gel, daha ne bekliyorsun İşte mevsim bahar ya! (BSE/GYŞ207) 19.İHTİMAL ZARFLARI I. Tekli ihtimal zarfları a.Yalın ihtimal zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın ihtimal zarfları galiba Galiba ilk defa olarak da bir atom bombası tehlikesini ciddiye aldı. (HTYS48) Asıl yolculuğu galiba üçüncü mevki vagonlarda aramak lazım. (AHTBŞ61) Hatırlamıyordu, ama vardı galiba, bir şeyi olacaktı. (OKYK12) ihtimal Çünkü Tosun Bey bu cesaretiyle yakında beylerbeyi olacak, vezirlik için çok beklemeyecek... ihtimal... evet, ihtimal daha sakalına kır düşmeden padişahın mührüne nail olacaktı. (ÖSH11) ab.Kelime grubundan oluşan yalın ihtimal zarfları aşağı yukarı Geçen sefer de aşağı yukarı böyle çıkmıştı. (HTYS57) hemen hemen Bu yolculukların birincisinde hemen hemen çocuk denecek bir yaştaydım. (AHTBŞ21) pek pek Pek pek bir hafta, on gün sonra bitebilir, hiçbir işe yaramazdı. (OKYK45) ac.Cümlecikten oluşan yalın ihtimal zarfları kim bilir Bu durumda çıtkırıldım bir Paris saati kim bilir kaç kere tamirciye giderdi. (HTYS73) 72’nci Koğuş kim bilir kaçıncı uykusunda, horluyordu. (OKYK94) b.Türemiş ihtimal zarfları İhtimal zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n)DA/ ki//+ki/ (eğer)... /-sA+/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + - + + ba.Kelimeden türemiş ihtimal zarfları /+(n)DA/ sözde İkindileri kadınlar, kırmızı kiremitli yapılarının önündeki bu yeşillikte birbirlerine sokularak ağır, uslu oturuyorlardı sözde. (OKYK85) /+ki/ belki Daha uzakta, Anadolu’nun şiir, gurbet kaynağı olan, halkımızın duyuşundaki o keskin hüznün belki de sırrını veren dağlar vardı. (AHTBŞ68) Olmak ya da olmamak belki (AMDŞ32) Bilmem, niçin ben ağlıyorum, belki hastayım! (HFO/GYŞ33) sanki Gövdem! sanki bir su yürümüş bir arka, Bir sel bu, ki dağdan taştan aka aka Beni benden götürmede. (.....) (AMDŞ136) Bir sırdı bu can, sanki yine sır olmuştu. (MNBBD69) Sanki vurmuş da onun bir kara sevda başına, Kahramanlar gibi yalnız çıkıyor dağ başına. (FNÇ/TDKÇ28) /-sA+/ neredeyse Kaya Ali hırsından neredeyse ağlayacaktı. (OKYK16) Neredeyse saate bile kızacaktı. (HTYS42) bb.Kelime grubundan türemiş ihtimal zarfları /+(n)DA/ herhalde Sorsaydım söylerdi herhalde Soramadım (CK/GYŞ167) Günün birinde herhalde bir sebep halk olunacak, mapusane kapıları açılacak, babalar, sevgililer, oğullar sılalarına kavuşacaklardı. (OKYK24) bc.Cümlecikten türemiş ihtimal zarfları ki Islak ıslak teknede oturan deminki kız aksi bir şey söylemiş olmalı ki, oğlanlardan biri kayanın kenarına tırmandı, ona bir şamar şaklattı. (HTYS22) (eğer) /-sA+/ Büyük hanım hizmetimizde bir kusur olduysa affet. (SÇRA61)) İnönü’nde genç kumandan İsmet Paşa, 1922 yılının 26 Ağustos gecesi Dumlupınar’da Başkumandan Mustafa Kemal -eğer uyudularsa- nasıl bir rüya gördüler. (AHTBŞ19) II.Birleşik ihtimal zarfları c.Yalın + türemiş yapılı birleşik ihtimal zarfları ca.{[Cck+Ø] + [K+z]} yapılı birleşik ihtimal zarfları ... +Ø ... /+ki/ kim bilir belki de Kim bilir, belki de buradan hiçbir zaman çıkamayacak, Fatma’sına kavuşamayacaktı. (OKYK102) 20.SINIRLANDIRMA ZARFLARI56 I.Tekli sınrlandırma zarfları 56 Sınırlandırma zarfları sayıca çok olmamalarına karşın sık kullanılan zarflardandır. Zaman ve yer-yönelme zarflarının sınırlanmış olanlarıyla karıştırılabilir. Bu yüzden yalnızca fiilin, yahut eksiltili yapılarda sıfat veya zarfların doğrudan sınırlandırılmış olmasına dikkat etmek gerekir. a.Yalın sınırlandırma zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın sınırlandırma zarfları sâde Eşyayı tanırken hepimiz sâde dışından Esrarına yol bulduk onun anlatışında. (FNÇ/GYŞ30) Zâten fikir sormuyor, sâde bu işe, hocanın razı olmasını bir nevi fetva istiyor. (AHTBŞ41) Ama yaptığı iş sâde bu değil fabrikada. (HTYS48) salt Anasının köyden salt kendisini bırakıp gitmemesi onun onurunu okşuyordu. (YKYÖ11) yalnız Konak yerine yalnız sadrazamın çadırı kurulabilmişti. (ÖSH9) Ölmüş herkes gibi ölen insan, Yalnız ayaklar kalmış yaşayan. (AMDŞ108) Bütün sevgileri atıp içimden Varlığımı yalnız ona verdim ben, Elverir ki bir gün bana derinden Ta derinden bir gün bana “Gel” desin. (AKT/GYŞ49) b.Türemiş sınırlandırma zarfları Sınırlandırma zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n)cA/ /+cAk/(eski) MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + - - ba.Kelimeden türemiş sınırlandırma zarfları /+(n)CA/ sâdece Anadolu, geçirdiği tecrübelerle yıkılmamış, sâdece ders almıştı. (AHTB64) Dindar adam, bir ululanma ve bir azamet içinde belli belirsiz gülümsedi ve sâdece: “Biliyorum.” dedi. (MNBBD50) Fakat çevrede yaşayanlar, sâdece çobanlar değildi; sâdece yoksul oduncular, köylüler ve yolcular değildi. (MNBBD15) yalnızca Çocuk, hikayeleri dinliyor, dinliyor, yalnızca bir kaç kere kirpiklerini oynatıyor, üst üste, başkaca hiçbir yeri kıpırdamıyordu. (YKYÖ16) Hiç kimseyle bie tek sözcük bile konuşmuyor, yalnızca boynunu büküp candan yürekten bir havayla karşısındakini dinliyordu. (YKYÖ16) /+cAk/ (eski) ancak Yarattığım tablolar ancak beni oyalar. (MSS/GYŞ110) 21.ŞART ZARFLARI57 I.Tekli şart zarfları a.Yalın şart zarfları ac.Cümlecikten oluşan yalın şart zarfları Daldırın elinizi onun özdeyiş dağarına, her duruma uygun formüller bulabilirsiniz. (HTYS67) b.Türemiş şart zarfları Şart zarfı yapan morfemler MORFEMLER (eğer) ... /-sA+/ (eğer) MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + ba. Kelimeden türemiş şart zarfları /-sA+/ istersen(iz) 57 Yalnızca cümleciklerden gelişen bir zarf türüdür. Çoğunlukla /-sA+/ ekiyle yapıldıkları görülür. Nadiren emir kipi veya istek kipinin de şart işlevli zarf olarak kullanıldığı görülür. Şart cümleciklerinin dilek-şartlı biçiminin basit(muzari) ve bildirme-şartlı biçiminin bütün kullanımlarındaki şahıs ekleri ile dilek-şartlı biçiminin hem i- fiili(ek fiil) hem de hikaye ve rivayet ekleri kendilerinden önce yüklenmiş olan zarf işlevini değiştirmemektedir. Örnek: .....gelsem ...., .....gülseydiniz ..., .....gitseymişiz ..., .....oturacaksak ..., .....gönderiyorsanız ..., .....getirmeliysem ..., .....Türk’sek ..., .....çocuk idiyse(3.t.şh) ... vb. Ayrıca /-sA+/ ekinin şart zarfı işlevi yüklenmemiş, örneğin özne, nesne yahut diğer zarf biçimleriyle zarf görevi yüklenmiş biçimlerini birbirine karıştırmamak gerekir. Yalnızca şekle bakıldığında bunların karıştırıldığı görülmektedir. Örnek: Ahmetse geldi. Denizliyi ise sevemedim. Evlerinde ise hasar yokmuş. İstersen bu ölüyü, şuracığa gömeyim. (MNBBD12) bc.Cümlecikten türemiş şart zarfları (eğer) ... /-sA+/ (eğer) Gayrı kodunsa bul beni Ne bir yapım, ne taptuğum... (AMDŞ126) İkinci penaltı yine ona düşse, kaleci deminki tecrübeden sonra onun ayak burnu yönünden aksi köşeye sıçramaya hazır bir yaylanmayla bekler. (HTYS51) Gecenin bir vaktinde, sızıp kaldığı bir duvar dibinden geçen olur da uyandırırsa yeninde yöresinde sakladığı bir şişeyi çıkarır –uyku ile uyanıklık arasında bile- şişede kalanı içerdi. (MNBBD49) Şimdi Vire’yi reddedip teslim olmazsanız üç gün sonra susuzluktan öleceksiniz. (ÖSH44) Büyük harpten önceki yıllarda Erzurum’da yaşayan Kolağası Ali Rıza Bey’de gelecek şöhretini eğer bu repertuar tamamiyle diske ve tele alınmışsa Faruk Kaleli’ye borçlu kalacaktır. (AHTBŞ60) Yaslandığı duvarsa eğer kendisi de duvar; yaslandığı bir ağaç ise eğer kendisi de ağaç –fakat her dem gökyüzü ve her dem bütün yeryüzü- olarak günlerini geçirirdi. (MNBBD104) Köylere de uğradıysa eğer Islak, karanlık odalarda beşik sallamıştır. (CK/GYŞ166) Allah yazdıysa Allah yazdıysa bozsun. (OKYK88) II.Birleşik şart zarfları b.Türemiş + türemiş birleşik şart zarfları ba.{[Cck+z] + [Cck+z]} haldeki birleşik şart zarfları ... /-sA+/ ... /-sA+/ Bilse bilse Timurlenk bilir. (MNBBD158) Görmesem ölürüm, fakat görsem de, Öldürür, sallanı sallanı kâfir!.. (BSE/GYŞ208) ... /-sA+/ ... /-sA+/ ... (/mI?/)58 Daha bir sabi çocuk Hasan, büyüseydi, büyük olsaydı, anası da olsa, o Esme’yi bir gün yaşatır mıydı? (YKYÖ65) 22.EKLEME ZARFLARI I.Tekli ekleme zarfları a.Yalın ekleme zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın ekleme zarfları başka İndik de dünyaya karanlıklardan, Sıra sıra mezar, başka ne gördük? (NFKÇ115) dahası Her evde, ahırda, samanlıkta bir kırlangıç yuvası, dahası da bir kaç kırlangıç yuvası olurdu. (YKYÖ68) haa hlk. Haa, de ki, Kaya Ali’yi de yanıma meydancı alacağım, de e mi? (OKYK19) hatta 58 Bu örnekteki şart zarfı, /mI/ soru edatıyla birlikte kullanılınca cümleye olumsuzluk işlevi yüklenmektedir. Hatta sırtıma Şah İsmail’in ömründe görmediği ağır bir şey giyeceğim. (ÖSH66) Hatta gömülmesi için yanına sokulmak lâzımdır. (AHTBŞ52) sonra Ve açlar geçiyordu hep alay alay, Sonra sayısız tutsaklarım ve ordum. (AMDŞ81) -Sonra... akşama fasulye yemeği yiyeceğiz! (OKYK37) üstelik Üstelik haber salmış “Gelemem” diye. (MNBBD160) Üstelik bu iç kale büyük kervan yolları üzerinde değildir. (AHTBŞ13) Şimdi anımsadı, üstelik hiç de şaka olsun diye söylememişti. (HTYS56) ab.Kelime grubundan oluşan yalın ekleme zarfları alelhusus Alelhusus kulunuz yanında Erzurumlu Abbas derler bir yiğit vardır. (AHTBŞ32) b.Türemiş ekleme zarfları Ekleme zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+(n)CA/ /+(n)DA/ /+(n)DAn/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + - /+(n)DAn başka/ /-ken/ ki + + - + - ba.Kelimeden türemiş ekleme zarfları /+(n/y)A/ üstüne Bu akşam da sıcak yemek yiyecekler, üstüne çay içeceklerdi. (OKYK73) /+(n)CA/ ayrıca Ayrıca İzzeddin Keykâvus şehrin dışında bir de medrese yaptırmıştı. (AHTBŞ13) Haydan gelen parayla değil, yaban elinde kafa emeğimle kazanılmış bir armağan olduğu için, ayrıca övünüyordum. (HTYS73) gayrıca Adımlar işte ardarda, Gayrıca beklemez olmaz. (FH/GYŞ192) /dA/ bir de Git bakkaldan et al, sovan al, apteshaneye ibriğimi götür dersin, ben ikiletmem, bir de. (OKYK19) Sonraları bir de slide merakına düştüler. (HTYS53) /+(n)DAn/ arkasından Kapıyı küfürle açtı, arkasından: -Eh, dedi. Bir gün elime düşersin elbet! (OKYK90) Atatürk bir kaşını kaldırarak “ Evet, survivance halinde idi, survivance halinde idi” diye kendi kendine düşünür gibi tekrar etti ve hemen arkasından “ Ama bu gibi şeyler belli olmaz... o kadar emin olmayın!” dedi. (AHTBŞ46) ki kaldı ki Kaldı ki arkasındaki sofada adamın maiyeti yatıyor. (AHTBŞ41) Kaldı ki, saatler çamaşırlara da benzemez. (HTYS86) bb.Kelime grubundan türemiş ekleme zarfları /+(n/y)A/ ... üstüne Günler birbirinin üstüne eklendi ama, Zübeyde tek bir günün içinde yaşadı. (SÇRA48) Koca yılın üç yüz altmış beş tayını karşılığında alınan beş liranın üstüne kırk beş daha eklenmeliydi ki bir kilo kesmeşeker alınsın. (OKYK22) Kaptan’a kumar için açılamamış, ama sabahlara kadar cıgara üstüne cıgara içerek neler düşünmemişti! (OKYK52) Fışkırdı bir pınar gibi dünya yüzüne Işıltılar... güzellik güzellik üstüne... Bütün yaşamı saracak gibi gümrahtı. (AMDŞ83) Öfkeden bir deri bir kemik, kendi kendini yiyor, para için köye haber üstüne haber yolluyordu. (OKYK84) Ve uçtu tepemden birdenbire dam; Gök devrildi, künde üstüne künde... (NFKÇ16) Bir son gün hâli, bir taş taş üstüne59; Hem mide, hem ruhta bir açlık, ejder Örneği saldırmada dört bir yöne; Toz, duman, inilti, akıntılar, çöpler... (AMDŞ148) üst üste Çocuk, hikayeleri dinliyor, dinliyor, yalnızca bir kaç kere kirpiklerini oynatıyor, üst üste başkaca hiçbir yeri kıpırdamıyordu. (YKYÖ16) Ne kadar göz bebeği varsa üst üste gelse Yine aynı manzara, ayrı görüş herkese. (NFKÇ361) ... üzerine bunun üzerine Bunun üzerine Veli dediler ona. (MNBBD15) /+(n)DA/ aynı zamanda O gün, o ilk yazda, kışın ilk yaza dönen gününde –gün akşama ererken- o garip derviş getirdiği odunlara bakarken, aynı zamanda, bir yoğruluşun sonunda, yeni bir kalıba döküldüğünü de hissediyordu. (MNBBD66) ... ötesinde Hâlâ bile bu keskin realizm ötesinde, bütün imkansızlığını bilmeme rağmen bir anlaşma noktası bulunabileceğine inanırım. (AHTBŞ5) 59 Bu örnekte geçen taş üstüne ekleme zarfı, elsiltili kullanım yüzünden, derin yapıda zarf olmasına karşın yüklem işleviyle kullanılmıştır. Bu, derin yapıda önce “Taş(lar), taş(lar) üstüne konuldu.” gibi bir cümlede zarfken cümlenin yüklem-fiili eksiltilerek taş taş üstüne deyiminde yükleme dönüştürülmüş, bu şiirde de başına bir sıfatı getirilince bir taş, taş üstüne[dir] (Ö YF) yapısına dönüşmüştür. /+(n)DAn/ bir yandan da Başını önüne eğmiş Eskici Baba, harıl harıl çalışıyordu ve bir yandan da dükkâna zor sığmış iki üç kişiye yavaş, tatlı fakat içe işleyen bir sesle Horasan’ı, Horasan’dan gelen yolları; Anadolu’yu, Anadolu’nun Rumeli’ne uzanacak parmaklarını anlatıyordu. (MNBBD21) bc.Cümleden türemiş ekleme zarfları /(-DIk)+DAn başka/ Esrar, afyon, bıçak, şu buyla ilgisi olmadıktan başka, acından geberse kimsenin bir şeyini çalmaz, ötekiler gibi izmaritine zar atmazdı. (OKYK10) B.ÇOK İŞLEVLİ ZARFLAR Bu zarflar, aynı anda birden çok işlevde kullanılmaktadır. Özellikle metnin gelişinden bir işlev öne çıkarılabilir. Ancak bu işlevi tam olarak belirleyebilmek için yalnızca zarfın geçtiği cümleye bakmak yetmez. Bir önceki cümleye hatta daha önceki cümlelere de bakmak gerekebilir. Biz burada zarfı geçtiği cümlede verdiğimiz için birden çok işlevi göz önüne aldık. Zaten potansiyel olarak da birden çok işleve uygun olduklarından bu başlık altında vermeyi uygun bulduk. Bunlar, zaman-niteleme, yer-niteleme ve zaman-yer zarflarıdır. 01.ZAMAN-NİTELEME ZARFLARI I.Tekli zaman-niteleme zarfları a.Yalın zaman-niteleme zarfları aa. Kelimeden oluşan yalın zaman-niteleme zarfları apansız Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, Yitirmiş öpücükleri, Payı yok, apansız inen akşamdan. (AA/GYŞ230) acele Kaptan’ı acele çağır. (OKYK9) çabuk Bükük bedenim çabuk dikleşti. (SÇRA25) Biliyorum, beni yaşatmazsınız, çabuk öldürün de kurtulayım. (YKYÖ75) derhâl Mimarlık, meselâ mûsikîde, şiirde, resimde olduğu gibi bize derhâl hayatı veren bir sanat değildir. (AHTBŞ50) erken60 Bir mayıs sabahı olmalı, erken ve pervasız, Su yürümüş dallara ve topraklara, Bahar ve zaman akıyor damarlardan. (MNK/GYŞ250) fasılasız Gök delinmiş gibi, fasılasız, yağmurlar yağıyor ve bütün ordu Semlin’e doğru sel, çamur, sis ve bora içinde ilerliyordu. (ÖSH9) geç (kal-) Birleşik fiilde. Sonra geç kalmış gibi [ceketini] çıkarırken telaşlı telaşlı konuştu. OKYK109) hemen Şurasını hemen söyleyeyim ki Erzurum’un istikbâli böyle bir gelişmeye elverişlidir. (AHTBŞ30) Kolları sıvalı, ayakları çıplak, başında takke hemen yukarı koştu. ÖSH74) sonrasız 60 Bu zaman-hal zarfı “pervasız” hal zarfıyla birleşik zarf gibi kullanılmıştır. Has bahçesi yorgun sarayında Daralan ufkunu imzalarken Sonrasız ağlıyor Üçüncü Selim. (TSH/GYŞ259) sonsuz İçimizde sonsuz çalkanan deniz, Gülümseyen yüzü kaderin bize, Yıldızların altın bahçesindeyiz, Ebediyetinle geldik diz dize. (AHT/GYŞ55) tez/tiz (eski) Yıllar önce babasını kan gütme yüzünden rıhtım kahvesinde vurdukları günün gecesi kara haber tez ulaşmış evi ciğerinden yakmıştı. (OKYK20) “Tiz Efendimizin özengisine sarıl...”(MNSBBD81) Gün çabucak geçti, akşam tez oldu. (NFKÇ330) vakitsiz Neden böyle vakitsiz enginlere çıkışlar? (AMA/GYŞ23) ab. Kelime grubundan oluşan yalın zaman-niteleme zarfları bir çabuk Bir çabuk inivermişti merdivenlerden. (SÇRA71) çabuk çabuk Zaman çabuk çabuk geçiyor Mona: Saat on ikidir, söndü lâmbalar. (SK/GYŞ272) çarçabuk Çarçabuk, camiin yanına, bir hamam yaptırtmış... işçiler için; genç işçiler için daha çok. (MNSBBD78) Rozalya bu kendine karşı çıkan âsi telleri çarçabuk şapkasının içine sıkıştırdı. (SÇRA22) gündüz gündüz Varacağım deyişine gündüz gündüz, Varacağım Tanrı’ya dek, Soluğumda soluğun. (FHD/GYŞ131) hababam Haminnem yalnızlığı hababam dokur. (BA/GYŞ303) ne çabuk Sözünü ne çabuk unuttun Marya? (BSE/GYŞ207) uzun boylu Tercümana: -Dilmaç bana bak, bu beyler uzun boylu anlatıyorlar. (AHTBŞ38) uzun uzun İhtiyar Bey, bütün memlekette kahramanlığı dillere destan olan bu al yanaklı, gür bıyıklı, dağ parçası heybetli, cesur, güzel bahadıra ıslak gözleriyle uzun uzun baktı. (ÖSH21) Çalar, bir odada uzun uzun Çingene pembesinin iş saati (MNK/GYŞ248) Uzun tırnaklı, pis eller tencerenin içini sıyırdı, tencerenin bakırı uzun uzun yalandı, hatta. (OKYK42) yavaş yavaş İşte Ankara kalesi muhayyilemde daima ömrümün en güneşli saatine böyle yavaş yavaş çıkan büyük adamla birleşmiştir. (AHTBŞ41) Dışarıda güçlü şubat fırtınası aysız, yıldızsız karanlıkları soğuk soğuk döverken, 72’nci Koğuşun tahtakurusu ezilmekten kan içinde kalmış duvarları, mangaldaki kömür ateşinin marsık kokulu sıcağıyla yavaş yavaş ısınıyordu. (OKYK40) Vapur yavaş yavaş uzaklaşırken Yaman bastı gariplik yaman. (ÖY/GYŞ269) yeni yeni Yeni yeni tüterken ocakların dumanı -Kadın en büyük kuvvet erkeğinin işinde Erkekleri kaçtı, kadınları kaçtı Evler dilsiz şikâyet kaçmışların peşinde. (BN/GYŞ157) Büyük yeni bir hayat bildim Yeni yeni bildim yoksa ölüyordu bir şey. Bir insan binası yıkılıyordu durmadan. (CZ/GYŞ296) yudum yudum Yalnız şehvet tüten çimenler üstüne Dökülen bu siyah musiki, bu cömert içki Beni mest ediyor, yudum yudum (BS/GYŞ152) ac. Cümlecikten oluşan yalın zaman-niteleme zarfları Ekmeği doğradın da çal kaşık ettin mi, oooh! (OKYK18) Kaya Ali’yle ötekiler çayı demliğe, cezveyi ateşe süredursunlar, başlıyorlardı fısıltıyla hararetli hararetli konuşmaya: (OKYK100) b.Türemiş zaman-niteleme zarfları Zaman-niteleme zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /-AndA/ /-AsIyA/ /+cAk/(eski) /+(n)DA/ /+(n)DAn/ /-DIkçA/ /-DIktA/ /+(y)In/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + - + + + + - /-(y)IncA/ /-ken/ /+(y)lA/ /-mAdAn/ /mI/ (eğer)... /-sA+/ + + - - + + + + + ba.Kelimeden türemiş zaman-niteleme zarfları /+cAk/ (eski) çabucak Çaylar da çabucak içilmeli, Adembabalar defolup gitmeliydiler yataklarına da, Kaptan’la yalnız kalmalıydılar. (OKYK44) Gün çabucak geçti, akşam tez oldu. (NFKÇ330) Zübeyde’nin öfkesi ve nefreti çabucak acımayla yer değiştirmişti. (SÇRA54) /+(n)DA/ lâhzada Paket lâhzada kapışıldı. (OKYK65) /+(n)DAn/ birden Birden efkârlanarak zarları fırlattı, kirli kasetini çıkardı, içi bit dolu başını düşünceli düşünceli kaşırken mırıldandı: (OKYK14) Her tarafı birden ateş sarmıştı. (ÖSH98) Birden gülümseyen yüzün Sabahların aynasında Ve beni çıldırtan hüzün İki bakış arasında. (AHT/GYŞ53) tezden Tezden sevdirdi kendini. (SÇRA56) Vatan bir hâtıra, kadın bir misal; Sen ulaşmaya bak, sonsuza, tezden! (NFKÇ /+(y)In/ ansızın Tam gözü doldurduğu gün, Sevgiden almış gibi hız Ansızın evlendi o kız. (MSS/GYŞ111) Sonsuz bir cihan gördü ansızın hayâlinde: (EBK/GYŞ42) Vakitsiz bir aydınlık, Marmaris’te, Ordugâh’ı, ağaç dallarından başlayıp aydınlatıverdi ansızın. (MNSBBD169) /-ken/ Bir tutamlık ışık kaldı akşama, Derken bir yarasa asıldı cama; (AMDŞ139) Derken ihtilaller oldu. (SÇRA29) /+(y)lA/ sabırla Meyvalar sabırla olgunlaşırmış. (SK/GYŞ273) zamanla Zamanla anlıyor insan dünyayı. (OVK/GYŞ143) Bilinmez dünya hâli bu Zamanla değişebilir insan. (İG/GYŞ169) bb.Kelime grubundan türemiş zaman-niteleme zarfları /+(n/y)A/ sıcağı sıcağına Bobi sıcağı sıcağına 72’nci Koğuşa koştu, Kaptan’ı buldu. (OKYK104) /+(n)DA/ aynı zamanda Yürüdüm aynı zamanda. (AVŞ/GYŞ19) bir anda Sanki hepsi bir anda deli oldular, bir ağızdan “Aç bize kapıyı, aç!..” diye bağırmaya başladılar. (ÖSH77) Kaybolur hepsi de bir anda kararmakla batı. (YKB/GYŞ11) At sürdü bekâ mülküne Fatih’le bir anda. (FNÇ/GYŞ30) bir çırpıda Berbat’a göstermeden Kaptan’a sokuldu, bir çırpıda anlattı. (OKYK38) Bir çırpıda geçerek Ve atlayarak ... (Yönel-) (ANZ/GYŞ46) bir lâhzada Bir lâhzada bir panjur açılmış gibi yazdan Bir bestenin engin sesi yükseldi Boğaz’dan. (YKB/GYŞ8) bir nefeste Ey sükûtun bir nefeste Yaktığı billûr âvize! (AHT/GYŞ54) ilk adımda Dağ daha ilk adımda, b u iki çift ayağın huzurunu hissetti. (MNSBBD16) kaşla göz arasında Arada, küçücük maltızlardan biri üzerinde kaynayan bir tencereye usullacık sokulunarak kaşla göz arasında kapak kaldırılır. (OKYK23) (Bu) kış kıyâmette Bu kış kıyâmette, o buz gibi betonda bir gömlekle yatar kalkarlar da gene bir şey olmaz. (OKYK72) tam zamanında Kimsesizlerin sahibi güneş tam zamanında yetişti. (OKYK111) (Çok değil) ... /+(n)DA/ Çok değil birkaç zarda iflahları kesilip enselerini kaşıyarak dönüyorlardı 72’nci koğuşa. (OKYK23) bc.Cümlecikten türemiş zaman-niteleme zarfları /-AsIyA/ ölesiye Çiçek verdi gülesiye Şiir verdi, kıyasıya Yaşaması ölesiye (CI/GYŞ160) /-(y)AndA/ Göz akıllı olmalı Ne ki görmüş görende Enlemeli boylamalı Ne ki bulmuş bulanda (CSA/GYŞ149) /-DIkçA/ Bu gözler günler, haftalar, aylar, yıllar geçtikçe sönükleşmiş, gergin yüz oluk oluk kırışmıştı. (OKYK20) Muhsin Çelebi kaba Türkçe nutkunu bağırdıkça Fârisî bilmeyen şah kızarıyor, sararıyor, morarıyor, elinde heyecandan açamadığı nâme tir tir titriyordu. (ÖSH69) fırsat buldukça Toprağını, taşını, dağlarını Fırsat buldukça övmüşüm. (TU/GYŞ220) aklına estikçe Sırası değil deme Aklına estikçe “Açlık” kelimesini kondur. (SB/GYŞ173) /-DIktA/ Arkadan bakıldıkta taş çatlasa 55’ten fazla vermezsiniz. (HTYS31) /-(y)IncA/ O hızla dağları Ferhat yarınca Başlamış akmaya çoban çeşmesi... (FNÇ/GYŞ29) Kalbimi duyarım balıklar soluyunca mavilerde (EU/GYŞ239) Kışın beyaz yakalıklı okul üniforması içinde saf birer yavrucuk görünmesini, yaz gelip de dar süveterler ve blucinler giyince, birden on yaş büyümüş bakışlarla küçük dişi pozları taslamasını ne güzel becerirler. (HTYS14) ha deyince ha deyince göçebe evi sırtında ha deyince yelkenler fora uzaktan bir ünün çağrılışıydı usul usul ama hiç durmadan usul usul ama çoğala çoğala (Öİ/GYŞ287) /-ken/ Sen yanımda yokken gezemiyorum. (BKÇ/GYŞ113) Yeşil kırlar arasından akıp giderken Ağaçların helecanla çırpındı kalbi! (YZO/GYŞ38) /-mAdAn/ durmadan Sağa sola sallanıp dan dan dan çaldı çanlar; Durmadan çaldı çanlar, durmadan çaldı çanlar. (NFKÇ121) Küçük bir kapla durmadan teknenin suyunu boşaltıyor, arada inip çocuklara gereç uzatıyordu. (HTYS23) hiç durmadan Her şey bu yolda yokluğa hiç durmadan giden! (HFO/GYŞ33) Hiç durmadan yağmur yağıyordu. (ÖSH10) ... /(-DI) mI ...(-DI)/ Bir başkasının biraz canını sıkkın mı gördü, yüzünü güldürünceye kadar yanından ayrılmazmış. (MNSBBD77) Ekmeği doğradın da çal kaşık ettin mi, oooh! (OKYK18) Kumara kendini kaptırdı da başladı mı, yutsun, yutulsun, günlerce sürer giderdi. (OKYK84) /-sA+/ Öl dese ölürler, gidin filanı vurun dese ikiletmezlerdi. (OKYK76) Böyle zamanlarda hiçbir şey sorulamazdı. Sorulursa ya duymaz, ya da dinamit gibi patlardı. (OKYK102) II.Birleşik zaman-niteleme zarfları b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları ba.{[K+z] + [K+z]} yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ karda kışta Üç hurda otomobille, karda kışta Yollara düşerek Sivas’tan... (NE/GYŞ235) ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A/ birdenbire “Ölümden sonrası” havsalasına sığamıyor, âdem tasavvuru gibi birdenbire kararıyordu. (ÖSH50) Hangi zindanda havasızlıktan boğulduktan sonra ruh birdenbire bu geniş, bu hür havaya kavuşur. (AHTBŞ55) Hani birdenbire bazen bütün etrafımızı Sapsarı bir şüphe sarar ya, İşte öylesine berbat bir hâl var. (BSE/GYŞ206) ... /-ken/ ... /-ken/ derken Derken derken Timur’un Senirkent’in kapılarına gelip dayandığı bilinmiş. (MNBBD159) bb.{[Cck+z] + [Cck+z]} yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları ... /-(y)IncA/ ... /-(DI) mI/ Yer yer ayıp resimler, ayıp sözler yazılı kirli duvarların önlerine serilip yatanlarsa, yarı örtük gözleriyle kim bilir ne düşünerek, bazan saatlerce uzanıyor, acıkıp susayınca, ya da su dökecekleri geldi mi koğuştan çıkıyorlardı. (OKYK8) ... /-ken/ ... /-ken/ Odunun bile özü varken, hayvan bile içgüdüsündeki dünyayı ararken insan nasıl benliğinden, kendinden, özünden uzaklaşabilir. (MNSBBD192) Ve bir gün...gün ışırken daha, işbaşı yeni yapılmışken, Manisa köylerinden henüz bıyığı terlemiş bir genç işçinin, akıl almayan bir garip çalışma içinde bocaladığını görmüş Koca Sinan. (MNSBBD78) bir gülün biraz daha gül, bir hüznün biraz daha hüzün oluşu gibiydik ayrıyken de, birlikteyken de... yaşadık: bir kayboluşun kayboluşu .. (HY/GYŞ279) ... /-mAdAn/ ... /-mAdAn/ durmadan dinlenmeden Su üzre, hava üzre kuşlar ve balıklar dahi kendi dillerince durmadan dinlenmeden bunu söyleştiler. (MNSBBD38) c.Yalın + türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları ca.{[Kgr+Ø] + [Cck+z]} yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları ... +Ø ... /-mAdAn//-(y)A ... -(y)A/ azar azar hiç durmadan ..... bir dal gibi uzadı bir yaprak gibi yeşerdi azar azar ama hiç durmadan azar azar ama çoğala çoğala (Öİ/GYŞ286) usul usul hiç durmadan ha deyince göçebe evi sırtında ha deyince yelkenler fora uzaktan bir ünün çağrılışıydı usul usul ama hiç durmadan usul usul ama çoğala çoğala (Öİ/GYŞ287) cb.{[z+Cck+z] + [Kgr+Ø]} yapılı birleşik zaman-niteleme zarfları eğer ... /-sA+/ eğer .... -sa o zaman Eğer Bobi gelip de “Seninki diyor...” diye başlarsa, o zaman işin rengi değişir, asık yüzünün morluğu uçup gidiverirdi. (OKYK103) 02.YER-NİTELEME ZARFLARI I.Tekli yer-niteleme zarfları a.Yalın yer-niteleme zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın yer-niteleme zarfları uzak (bak-/dur-/git-) Birleşik fiillerde. Öyle, uzak bakma yüzüme Seni artık yolundan döndürecek değilim (İG/GYŞ) Uzak dur uğrulardan, Senden kurtul sana kaç!. (FH/GYŞ194) Almak için uzak gitme topraktan (AVŞ/GYŞ17) ab.Kelime grubundan oluşan yalın yer-niteleme zarfları bucak bucak Es rüzgar es, bucak bucak (CI/GYŞ160) dağ dağ Dağ dağ o güzel ses bütün etrafı gezindi. (YKB/GYŞ8) ... den ayrı (düş-) Birleşik fiilde. Boşluklarda seni arıyor Dağ bir yanda, kişi bir yanda: Bir yaralı hayvan bağırıyor Senden ayrı düşen insanda. (AMDŞ121) sürüden ayrı (düş-) Ölmüş o, ayrı düşmüş sürüden, Ayakları dışarda örtüden. (AMDŞ108) ... den uzak Nasıl yaşayacağım ey deniz, senden uzak?.. (ÖBU/TDKÇ79) diyar diyar Çiy düşmeden ya da güneş doğmadan Bin terkime diyar diyar gidelim. (BK/GYŞ255) geri geri Ayırmak olmaz artık Bir kalbi bir taraktan; Ve kalp, ağlayaraktan, Çekilir geri geri, Terk eder bu mahşeri. (NFKÇ222) Geri geri gitti. (ÖSH91) gurbet gurbet Gurbet gurbet öten bir tren sesi Ve son kampanayla başlaya özlemin (İG/GYŞ169) (mümkün olduğu kadar) kıyı bucak Bu yüzden, insanlardan mümkün olduğu kadar kıyı bucak kaçardı. (MNBBD49) konak konak Konak konak ilerledikçe bu yeni elçinin debdebesi, dârâtı hele incili kaftanının şöhreti bütün Anadolu’dan geçerek Şah İsmail’in diyarına taşıyordu. köşe bucak Dolaştırın her yanı köşe bucak... (CE/GYŞ138) menzil menzil İşte bir kaç gün sonra Erzurum’a bu duygularla, tıpkı koyunlarını bütün bir yaz boyunca menzil menzil bu otlaklarda otlata otlata güz başında şehre getiren Cizre ve Bingöl çobanları gibi girdim. (AHTBŞ24) sokak sokak Şimdi beni sokak sokak her akşam vakti Dolaştıran “Dişi Kartal” sen misin? (YBB/GYŞ282) uzak uzak Bir gece de ben duydum iniltisini, uzak uzak durmuş inildiyordu babam. (YKYÖ45) Duyun çatırtısını uzak uzak Bizans yıkıldı Malazgirt’te... (CE/GYŞ137) ... üzre Onlar ki, at üzre ömürler boyu, Türk’ün Rum’a giden yolu oldular. (NYG/GYŞ242) yer yer Yer yer ayıp resimler, ayıp sözler yazılı kirli duvarların önlerine serilip yatanlarsa, yarı örtük gözleriyle kim bilir ne düşünerek, bazan saatlerce uzanıyor, acıkıp susayınca, ya da su dökecekleri geldi mi koğuştan çıkıyorlardı. (OKYK8) Ki vadiden bütün, yer yer, eninler çağlayıp durdu. (MAE/GYŞ3) Ve körler gibi, sanki elleriyle derinde Yitmiş hayallerini arıyorlardı yer yer. (AMDŞ106) yöre yöre Birlik ve dayançtı, zâten, İmeceye yatkın Anadolu’da yöre yöre, Destânî bir güç ve kahredici bir erke Dönüşerek Hürriyeti sağlayan Türk’e Ve kayıtsız şartsız egemenliği getiren! (NE/GYŞ236) b.Türemiş yer-niteleme zarfları Yer-niteleme zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n/y)A/ /+(n/y)A karşı/ /+(n)CA/ /+(n)DA/ /+(n)DAn/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + + + + + + + + + - ba.Kelimeden türemiş yer-niteleme zarfları /+(n)CA/ ardınca Ardınca ağlaşıyor bir kâfile genç kadın: Bunlar hep bu ölümün dul kalan emelleri. (EBK/GYŞ41) /+(n)DAn/ nereden Bu çimen, taze sağılmış süt, koyun sürüsü, kır çiçeği kokusunu, bu dalga dalga büyük dağlar rüzgarını nereden bulmuştur? (AHTBŞ55) bb.Kelime grubundan türemiş yer-niteleme zarfları /+(n/y)A/ bir sıraya (dizil-) Birleşik fiilde. Yola çıktığımız gün, Bir sıraya dizilmiş, Gözyaşlarını silmiş, Bakarlar sinsi sinsi. (NFKÇ221) /+(n/y)A karşı/ Arada sırada sarı it kıçının üstüne oturup başını havaya kaldırıyor aya karşı uluyordu. (YKYÖ73) Gör ki, gün batınca yıldızlara karşı Salınışı Ağaçların; söylenecek nesi varsa, Nesi yoksa apaçık –ölü ya da sağ. (AMDŞ135) /+(n)CA/ “Gönlünü Şirin’in aşkı sarınca “Yol almış hayatın ufuklarınca “O hızla dağları Ferhat yarınca “Başlamış akmaya çoban çeşmesi...” (FNÇ/GYŞ29) (ta) ... /+(n)DA/ Nizam köpürüyor, med vakti deniz; Nizam köpürüyor, tâ çenemde su. (NFKÇ20) ... içinde Atatürk her şart içinde kendisini empoze edenlerdendi. (AHTBŞ45) ... (/+(n/y)In/) gözü önünde Müfreze nöbetçilerinin gözü önünde, Koydan yıldızları çalmışlar bir bir, Yine birkaç çımacı, birkaç palarya. (BSE/GYŞ207) yerli yerinde Kasabam Irmak Ve bütün anlattıklarım Duruyor yerli yerinde (AHA/GYŞ232) /+(n)DAn/ içinden İçinden, “Beni mecburen ayakta, hürmet vaziyetinde tutmak istiyorlar galiba...” dedi. (ÖSH68) II. Birleşik yer-niteleme zarfları a.Yalın + yalın yapılı birleşik yer-niteleme zarfları aa.{[Kgr+Ø] + [Kgr+Ø]}yapılı birleşik yer-niteleme zarfları oda oda kapı kapı Kulübeler, evler, hanlar, apartmanlar Bölüşüldü oda oda, bölüşüldü kapı kapı (BN/GYŞ157) b.Türemiş + türemiş yapılı birleşik yer-niteleme zarfları ba.{[K+z] + [K+z]}yapılı birleşik yer-niteleme zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A / baştan başa Ve sanki uykuma baştan başa gül rengi Kanatlarını açmada bir altın devir. (AMDŞ13) baştan sona Anadolu’m baştan sona yanık düşmüş. (MNBBD158) boydan boya Hava boydan boya binlerce hayaletle dolu... (YKKGK10) Oda boydan boya sedirlerle kuşatılmıştı. (YKYÖ60) Seni boydan boya sevmişim Ta Kars’a kadar Edirne’den Toprağını, taşını, dağlarını Fırsat buldukça övmüşüm. (TU/GYŞ220) derinden derine Derinden derine ırmaklar ağlar, Uzaktan uzağa çoban çeşmesi. (FNÇ/GYŞ29) Şöyle derinden derine, sanki Yeşilırmağın içinden, suda ve ışıkta yunup arınmış bir ses: “Bayezid... heyy Bayezid... biraz da bu yana gel bakalım...” (MNBBD179) elden ele (dolaş-) Birleşik fiilde. İki bardaksa elden ele dolaşıyordu. (OKYK46) uzaktan uzağa Tavukçu uzaktan uzağa bakıyor, Kaptan’ın cıgarasına el atıp atmayacağını merak ediyordu. (OKYK65) Derinden derine ırmaklar ağlar, Uzaktan uzağa çoban çeşmesi. (FNÇ/GYŞ29) Kalın sesli biri uzaktan uzağa “Mapusane Çeşmesi”ni söylüyordu. (OKYK93) bb.{[K+z] + [Kgr+z]}yapılı birleşik yer-niteleme zarfları ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ ayakta ... +de İçinden, “Beni mecburen ayakta, hürmet vaziyetinde tutmak istiyorlar galiba...” dedi. (ÖSH68) ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A karşı/ Ya arkasından, ya da yüzüne karşı ..[söz söyle-] (YKYÖ65) ... /+(n)DAn/ (ta) ... /+(n)DAn/ derinden ... (/+(n/y)In/) içinden Yankılanır derinden Boş mağralar içinden; Daha duru teninden Sesler, dupduru sesler. (AMDŞ109) derinden ta derinden Elverir ki bir gün bana derinden Ta derinden bir gün bana “Gel” desin. (AKT/GYŞ49) tepeden (bak-) Birleşik fiilde. Ve ulu dağlar gibi gerdan kıran atının üstünde Mustafa alkışlara tepeden taa tepeden bakıyordu. (MNBBD81) bc.{[Kgr+z] + [Kgr+z]}yapılı birleşik yer-niteleme zarfları ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A / üstüne üstüne (gel-) Birleşik fiilde. Üstüne üstüne geliyordu. (YKYÖ33) ... /+(n)DA/ ... /+(n/y)A / ... (/+(n/y)In/) içinde yan yana Ve Eskici Baba’nın kılı bile kıpırdamıyor, şu yaşlı, sakallı, yorgun derviş duvara çakşır asar gibi karı ve koru mendiller içinde yan yana asıyordu. (MNBBD21) ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA / ... (/+(n/y)In/) içinde ... (/+(n/y)In/) ortasında Harp yıllarının iskelet takırtılarıyla dolu dünyası içinde, dört bir yanı kavrayan yangın ortasında onlar benim için yeni bir âlemin, asıl insanlığın dersini verir gibiydiler. (AHTBŞ65) bd.{[Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z] + [Kgr+z]}yapılı birleşik yer-niteleme zarfları ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A dek/... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A/ ... /+(n/y)A kadar/ can(ım)a ciğer(im)e dek ( işle-) Birleşik fiilde. sapına kadar Canıma ciğerime dek işlemiş Canıma ciğerime Sapına kadar (BRE/GYŞ124) b.Yalın + Türemiş/türemiş + yalın yapılı birleşik yer-niteleme zarfları bd.{[K+z] + [K+z] + [Kgr+Ø]}yapılı birleşik yer-niteleme zarfları ... /+(n)DAn/ ... /+(n/y)A / ... +Ø baştan başa karış karış Ben bu yurdu baştan başa, Karış karış Gezdim, dolaştım. (HNZ/GYŞ45) 03.ZAMAN-YER ZARFLARI I.Tekli zaman-yer zarfları a.Yalın zaman-yer zarfları aa.Kelimeden oluşan yalın zaman-yer zarfları uzak (bak-/dur-/git-) Birleşik fiillerde. Öyle, uzak bakma yüzüme Seni artık yolundan döndürecek değilim (İG/GYŞ) Uzak dur uğrulardan, Senden kurtul sana kaç!. (FH/GYŞ194) Almak için uzak gitme topraktan (AVŞ/GYŞ17) b.Türemiş zaman-yer zarfları Zaman-yer zarfı yapan morfemler MORFEMLER /+(n)DA/ /+(n)DAn sonra/ MORFEMİN EKLENDİĞİ ZARF ÖNCESİ DİLLİK YAPI KELİME KELİME CÜMLECİK GRUBU + - + + - ba.Kelimeden türemiş yalın zaman-yer zarfları /+(n)DA/ Elinden tutup tam uçurumun ağzında dolaştırıyor, karanlıkta. (YKYÖ82) Zindan iki hece, Mehmet’im lafta! (NFKÇ420) Sırtımı uykuda dürtüyor bir el; Fırla yatağından koşar adım gel! (NFKÇ31) Zâten bu yüz elli Türk, yolda açlıktan ölecekti. (ÖSH42) yalnızlıkta Ama kalbim çatlayacak yalnızlıkta, Hiç olmazsa bir ayna ver bana, tanrım! (AMDŞ145) bb.Kelime grubundan türemiş zaman-yer zarfları /+(n)DA/ bu halde Bir keresinde anası unutmuş da, git buradan, adam anasını bu halde hiç seyr eyler mi, demiş. (YKYÖ88) /+(n)DAn sonra/ Bu dağlardan sonra Aşık Kerem benim için bir hayâlet yolcu gibi, kervanımıza takılmıştı. (AHTBŞ22) II.Birleşik zaman-yer zarfları b.Türemiş + türemiş yapılı zaman-yer zarfları ba.{[K+z] + [K+z] + [K+z]} yapılı birleşik zaman-yer zarfları ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ ... /+(n)DA/ Cirit oyunlarında, güreşlerde, mübarezelerde hep birinci geliyordu. (ÖSH19) KAYNAKÇA “Çıkma Durumunda “den” Halinde Sözcüklerin Tümcede Türlü Kullanışları”, Türk Dili, XXIV, N.235 Ankara, 1971, s.34-37. Adalı, Oya, Türkiye Türkçesinde Biçimbirimler, Ankara, 1979. Aksan, Doğan, “Türk Dili Zengin Bir Dil midir?”, Türk Dili XXVI, N.248, Ankara 1972, s.111-124. ___________, Her Yönüyle Dil, Ana Çizgilerle Dilbilim 3 cilt, Ankara, 1977-1982. ___________, Türkçenin Gücü, Ankara, 1987. ___________, “Türkçe Araştırmalarında Yeni Yollar” TDAY, Belleten 1969 (2. Baskı), Ankara, 1989. ___________, Türkçe’nin Sözvarlığı, Ankara 1996. ___________, Türkiye Türkçesinin Dünü, Bugünü, Yarını, Ankara, 2000. Arat, Reşit Rahmetli, “Türkçe’de Cihet Mefhumu ve Bununla İlgili Tabirler” Türkiyat Mecmuası, C. XIV, 1964, İstanbul, 1965 Atabay, Neşe- İbrahim Kutluk- Sevgi Özel, Sözcük Türleri І, Ankara, 1976, s.94-114. Atalay, Besim, Türkçe’de Kelime Yapma Yolları,İstanbul, 1946. Banguoğlu, Tahsin, Türkçenin Grameri, İstanbul, 1974. Bartsch, Renate, “Subcategorization of adn0minal and adverbial modifiers” Formal Semantics of Natural Langauge, Cambridge Üni, Oxford, 1975, s.175-187. Başkan, Özcan, Lengüistik Metodu. İstanbul, 1967. Baumgartner, Klaus-Gerg Fritz, “Yapılıkçı Metoda Giriş” Modern Lengüistiğe Giriş -Lengüistik Yapılıkçılık- (Çev : Mehmet Akalın) İzmir, 1983, s.81-88. Bayrav, Süheyla, Yapısal Dilbilimi, İstanbul, 1998. Bilgegil, M. Kaya, Türkçe Dilbilgisi, Ankara, 1964. Bozkurt, Fuat, Türkiye Türkçesi, İstanbul, 1995. Chomsky, Noam, Aspects of the Theory of Syntax, USA, Massachusetts, 1967. _____________, “Deep Structure, Surface Structure, and Semantic Interpretation” Semantics, An Interdisciplinary Reader in Philosophy, Linguistics and Psychology. USA, 1975. Acarlar, Kevser, Crystal, David, Develi, Hayati, Linguistics, (Second Edition), 1971. “-sA Eki Nedir? Kip mi, Zarf-Fiil mi?” İlmi Araştırmalar, İstanbul, 1995, s.92-94. Dilaçar, A. , Türk Diline Genel Bir Bakış, Ankara, 1964. Dizdaroğlu, Hikmet, Türkçede Sözcük Yapma Yolları, Ankara, 1962. ________________, Tümcebilgisi, Ankara, 1974. Durak, Mustafa, “Sıfat Bir Sözcük Türü Değil Sözdizimsel Bir İşlevdir”, AÜ Kazımkarabekir Eğitim Fakültesi Dergisi S.4 –Dil Bilimi ve Dil Öğretimi Özel Sayısı, Erzurum, 2000, s.8-18. Duran, Suzan, Türkçe’de Cihet ve Mekan Gösteren Ek ve Sözler, TDAY 1956, (2. basım) s.1-110. Hatipoğlu, Vecihe, Türkçenin Sözdizimi, Ankara, 1972. _______________, Türkçenin Ekleri, Ankara, 1981. _______________, Türk Dilinde İkileme, 2. basım, Ankara, 1981. Ediskun, Haydar, Türk Dilbilgisi. İstanbul, 1985. Emre,Ahmet Cevat, Türk Dilbilgisi, Türkçenin Bugünkü ve Geçmişteki Gelişimleri Üzerine Gramer Denemesi, İstanbul, 1945. Ergin, Muharrem, Türk Dilbilgisi, İstanbul, 1972. Gemalmaz, Efrasiyap, Standart Türkiye Türkçesinin Enformatik Değerleri ve Bu Değerlerin İhtiyaç Halinde Bu Dilin Gelişimine Muhtemel Etkileri, Erzurum, 1982. Gencan, Tahir Nejat, Dilbilgisi, 2. baskı, İstanbul, 1962. ________________, “Edatlar ve Tümleçleri” Türk Dili, XVII, N.198, Ankara, 1968, s.680-684. Gödekli, Oya, A Lingistic Study of Adverbs with Special Reference to their usage in Contemporary Modern Turkish and English (Doktora tezi), Ankara, 1979. Hacıeminoğlu, Necmettin, Türk Dilinde Edatlar,-Yazı dilinde-İstanbul,1984. Karahan, Leyla, Türkçede Söz Dizimi -Cümle Tahlilleri-, Ankara, 1991. Karaörs, Metin, Türkçenin Söz Dizimi ve Cümle Tahlilleri, Kayseri, 1978. Karpuz, H.Ömer, “Türkiye Türkçesinin Sözdizimiyle İlgili Çalışmaların Dilbilimi Metodolojisi Bakımından Değerlendirilmesi ve Bazı Teklifler” TDK 3. Uluslararası Türk Dili Kurultayı (1996), Ankara, 1999, s.625-639. ______________, ______________, Kastovsky, Dieter, ______________, Kaynak, Oya , Koç, Nurettin, Koç, Sabri, Korkmaz, Zeynep, ______________, Kuruoğlu, Güliz, Kükey, Mazhar, Lewis, David, Martinet, Alfred, Sezer, Ayhan. Sezgin, Fatin, Şimşek, Râsim, “Türkiye Türkçesinde Zarf Yapan Morfemlerin İşlevsel dağılımları”, TDK 4. Uluslararası Türk Dili Kurultayı, 2000, İzmir-Çeşme. “Türkiye Türkçe’sindeki Zarfların İşlevsel ve Yapısal Özellikleri”, Eskişehir Osmangazi Üni. Sosyal Bilimler Dergisi S.1, Eskişehir 2001. “Morfem Seviyesinin Tahlili” Modern Lengüistiğe Giriş -Lengüistik Yapılıkçılık- (Çev : Mehmet Akalın) İzmir, 1983, s. 110-117. “Morfem Seviyesinin İzahı” Modern Lengüistiğe Giriş -Lengüistik Yapılıkçılık- (Çev : Mehmet Akalın) İzmir, 1983, s.118-126. “Türkçede Bağlaçlar” Türk Dili XIX, N.209, Ankara, 1969, s.697-705. Yeni Dilbilgisi, İstanbul, 1990. Syntax and Semantics of Adverbial Clauses in English (Doktora tezi) Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1982. Türkçe’de Eklerin Kullanılış Şekilleri ve Ek Kalıplaşması Olayları, Ankara, 1962. “Türkiye Türkçesindeki –madan, -meden, -madın, -medin, Zarf-Fiil Ekinin Yapısı Üzerine” Türkoloji Dergisi II,III, Ankara, 1965-1966. “Time Reference in Turkish Conditional Sentences” (9-10 Ağustos 1984), Türk Dilbilimi Konferansı Bildirileri, İstanbul, 1986. Türkçenin Sözdizimi. Ankara, 1975. “Adverbs of Quantification” Formal Semantics of Natural Langauge, Cambridge Üni, Oxford 1975, s.3-15. İşlevsel Genel Dilbilim, Ankara, 1985. “Üretimsel-Dönüşümlü Dilbilgisinin Türkçeye Uygulanması Üzerine Bir Gözlem”, TDAY-Belleten 1978-79, Ankara, 1981, s.165-172. “Türkçe Metinlerin Bazı Ölçülebilir Özellikleri”, Beşinci Milletler Arası Türkoloji Kongresi, Tebliğler I. Türk Dili C.1. İstanbul, 1985, s.223-242. Örneklerle Türkçe Sözdizimi, Trabzon, 1987. Tekin, Talat, Uzun, Nadir Engin, _______________, Üstünova, Kerime, (Komisyon) “Daha Zarfının Anlam ve Kullanılışları” Türk Dili, VII, N.83, Ankara, 1958, s.560-562. Ana Çizgileriyle Chomsky Dilbilgisi ve Türkçe, Ankara, 1998. Türkiye Türkçesinde Sözlüksel Yapı (Doktora tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1993. “Eksilti ya da Sıfır Tekrar” Uludağ Üniversitesi FenEdebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, C.1, S.1, Bursa, 1999, s.93-105. TÜRKÇE SÖZLÜK, 2. Cilt, Yeni Baskı, TDK Yay., Ankara, 1988. TARANAN ESERLER (Kısaltmaları ile birlikte) AHTBŞ AHTMB AMDŞ HTYS MKYİ MNBBD NFKÇ OKYK ÖSH SÇRA TBYDBY TUYB YKKGK YKYÖ GYŞ Tanpınar, A. Hamdi, Beş Şehir, İstanbul, 1994. ________________, Mahur Beste, (üçüncü basım), İstanbul, 1995. Dıranas, A. Muhip, Şiirler, İstanbul, 1995. Taner, Haldun, Yalıda Sabah, Ankara, 1999. Kutlu, Mustafa, Yoksulluk İçimizde, (Dördüncü baskı), İstanbul, 1996. Sepetçioğlu, M.Necati, Bir Büyülü Dünya Ki, İstanbul, 1990. Kısakürek N. Fazıl, Çile, İstanbul, 1991. Kemal, Orhan, 72’nci Koğuş, İstanbul, 1999. Seyfeddin, Ömer, Hikayeler, İstanbul,1992 Çokum, Sevinç, Rozalya Ana, İstanbul, 1997. Buğra, Tarık, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, İstanbul 1998. Uyar, Tomris, Yürekte Bukağı, İstanbul, 1985. Kemal, Yahya, Kendi Gök Kubbemiz, (beşinci basılış), 1974. Kemal, Yaşar, Yılanı Öldürseler,(beşinci basım), İstanbul, 1999. (TDK, Komisyon) Güzel Yazılar, Şiirler, (ikinci baskı), Ankara, 2000.(Bu eserdeki 98 şaire ait şiirler taranmıştır.) GÜZEL YAZILAR, ŞİİRLER’DEKİ ŞAİRLERİN KISALTMALARI: AA: Ahmet Arif, AB: Ataol Behramoğlu, AH: Ahmed Haşim, AHA: Ayhan HÜNALP, AHÇ: Asaf Halet Çelebi, AHT:Ahmet Hamdi Tanpınar Aİ: Atilla İlhan, AKT: Ahmet Kutsi Tecer, AMA: Ali Mümtaz Arolat, AMD: Ahmet Muhip Dıranas, ANA: Arif Nihat Asya, ATO: A.Turan Oflazoğlu, ATŞ: Ahmet Tufan Şentürk, AVŞ: Aşık Veysel Şatıroğlu, BA: Beşir Ayvazoğlu, BK: Bahattin Karakoç, BKÇ: Behçet Kemal Çağlar, BN: Behçet Necatigil, BRE: Bedri Rahmi Eyuboğlu, BS: Baki Süha Ediboğlu, BSE: Bekir Sıtkı Erdoğan, CAK: Ceyhun Atıf Kansu, CE: Coşkun Ertepınar, CI: Cahit Irgat, CK: Cahit Külebi, CKS: Cevdet Kudret Solok, CS: Cemal Süreya, CSA: Celâl Sılay, CST: Cahit Sıtkı Tarancı, CY: Cemal Yeşil, CZ: Cahit Zarifoğlu, DC: Dilaver Cebeci, EA: Ece Ayhan, EB: Erdem Beyazıt, EBK: Enis Behiç Koryürek, EC: Edip Cansever, EE: Ebubekir Eroğlu, EU: Ercüment Uçarı, FH: Feyzi Halıcı, FHD: Fazıl Hüsnü Dağlarca, FNÇ: Faruk Nafiz Çamlıbel, GA: Gülten Akın, GS: Gültekin Samanoğlu, HFO: Halit Fahri Ozansoy, HH: Husrev Hatemi, HNZ: HalideNusret Zorlutuna, HS: Halil Soyuer, HY: Hilmi Yavuz, İB: İlhan Berk, İG: İlhan Geçer, İM: İbrahim Minnetoğlu, İÖ: İsmet Özel, KAE: Kerim Aydın Erdem, KKK: Kemalettin Kâmi Kamu, KÖ: Kemal Özer, MAE: Mehmed Akif Ersoy, MCA: Melih Cevdet Anday, MÇ: Mehmet Çınarlı, ME: Metin Eloğlu, MFO: Munis Faik Ozansoy, MNK: Mustafa Necati Karaer, MSS: Mustafa Seyit Sutüven, NC: Necati Cumalı, NE: Nüzhet Erman, NFK: Necip Fazıl Kısakürek, NH: Nazım Hikmet, NÖ: Nurettin Özdemir, NYG: N. Yıldırım Gençosmanoğlu, OA: Osman Atilla, ORH: Oktay Rıfat Horozcu, OSO: Orhan Seyfi Orhon, OŞG: Orhan Şaik Gökyay, OVK: Orhan Veli Kanık, OT: Osman Türkay, ÖA: Özdemir Asaf, ÖBŞ: Ömer Bedrettin Uşaklı, Öİ: Özdemir İnce, ÖY: Özker Yaşın, RO: Rüştü Onur, SA: Sabahattin Ali, SB: Salâh Birsel, SEB: Sabri Esat Sıyavuşgil, SK: Sezai Karakoç, ŞNB: Şükufe Nihal Başar, ŞÖ: Şinasi Özdenoğlu, Tİ: Türkan İldeniz, TNN: Yaşar Nabi Nayır, TSH: Talat Sait Halman, TT: Tuğrul Tanyol, TU: Turgut Uyar, ÜT: Ülkü Tamer, VMK: Vasfi Mahir Kocatürk, YBB: Yavuz Bülent Bakiler, YKB: Yahya Kemal Beyatlı, YP: Yüksel Pazarkaya, YZO: Yusuf Ziya Ortaç, ZOS: Ziya Osman Saba, ZÖD: Zeki Ömer Defne.