Academia.eduAcademia.edu
Divan Edebiyatı Ara tırmaları Dergisi 6, İstanbul 2011, 55-130. Emrî Divanı’nda Deyimler HASAN KAYA* The Idioms In Emri’s Divan ÖZET Klasik Türk edebiyatı airlerinin divanları deyimlerin çokça yer aldığı önemli eserlerdir. XVI. yüzyıl airi Emrî (ö. 1575)’nin Divanı da deyim zenginliği bakımından dikkat çekicidir. Bu makalede Emrî Divanı’nda 541 farklı deyimin toplam 1031 defa kullanıldığı tespit edilmi tir. Bu deyimlerin Divan’da geçtiği yerler belirtilmi , deyimlerin bazılarına örnekler verilmi tir. airin kullandığı deyimlerde görülen özellikler ile deyimlerin anlamları ortaya konmu tur.. ANAHTAR KELİMELER ABSTRACT The divans of classical Turkish literature poets are important works in which idioms can be seen very often. The Divan of the poet of 16th century Emri who dead in 1575 is noteworthy in terms of abundance. In this article, it was found that 541 different idioms had been used 1031 times in the aggregate. The place of idioms in Divan was brought out, examples were given for some idioms. The features of idioms that the poet used and the meanings of had been introduced.. KEYWORDS Klasik Türk edebiyatı, XVI. yüzyıl, Emrî Divanı, de- Classical Turkish literature, 16th century, The Divan of Emri, idioms. yimler. I. GİRİ “Genellikle gerçek anlamından az çok ayrı, ilgi çekici bir anlam taıyan kalıpla mı anlatım, tabir (Türkçe Sözlük 1998: I/576); bir kavramı, bir durumu, ya çekici bir anlatımla ya da özet bir yapı içinde belirten ve çoğunun gerçek anlamlarından ayrı bir anlamı bulunan kalıpla mı sözcük topluluğu ya da tümce (Aksoy 1988: I/52); en az iki söz varlığından olu an ve gerçek anlamları dı ında mecazî anlam ile peki tirilmi bulunan kalıpla mı söz öbeği ya da deyi (Parlatır 2010: I/1); anlatıma akıcılık, çekicilik katan, çoğunun gerçek anlamından ayrı bir anlamı bulunan, genellikle de birden çok sözcüklü dil ögesi, kalıpla mı sözcük topluluğu (Püsküllüoğlu 2006: 7); ekseriya birkaç kelime, bazen tam veya noksan bir cümle ile meramı anlatmaya yarayan; te bih, istiare, mecaz, kinaye unsurlarıyla bir eyi, bir hadiseyi tasvir ve ifade için kullanılan sözler (Millî Kütüphane Ba kanlığı 1997: I/VII)” eklindeki ta* Dr., Manisa Hasan Türek Anadolu Lisesi Edebiyat Öğretmeni, Manisa (hasanka84@hotmail.com). 56 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ nımlarda öne çıkan; deyimin iki veya daha çok sözcükten olu ması, mecazlı ve özlü bir anlatıma sahip olması ve kalıpla masıdır. I.1.Divan iirinde Deyimler Pek çok divan airinin divanında deyimler geni yer tutar. Buna rağmen divan edebiyatı metinleri deyimler bakımından yeteri kadar incelenmemi tir. Son yıllarda, giderek artan bir biçimde bu metinlerde yer alan deyimlerle ilgili çalı maların yapıldığını da belirtmeliyiz.1 Bu 1 Deyimlerle ilgili bazı çalı malar için bk. H. Dilek Batislam, “Nedim’in iirlerindeki Atasözleri ve Deyimler”, Türkoloji Ara tırmaları Dergisi, Fuat Özdemir Anısı, 1997, s. 107-123; Hatice İçel, “Necatî Beg Divanı’ndaki Deyimler”, Türklük Bilimi Ara tırmaları Dergisi, S. 15, 2004, s. 175-230; Mustafa Aksoy, “XVI. Yüzyıl uarâ Tezkireleri ile Necâtî’nin iirlerine Göre Anadolu Türk Edebî Dilinin Geli iminde Deyim ve Atasözü Kullanımı”, SDÜ Fen Edebiyat Fakültesi Sosyal Bilimler Dergisi, S. 16, 2007, s. 141-162; Dilek Erenoğlu, “Güvâhî’den Günümüze Atasözleri ve Deyimler”, Turkish Studies, S. 2/4, 2007, s. 1150-1167; Mehmet Ulucan, “Muvakkitzade Mehmed Pertev’in Divanında Atasözleri ve Deyimlerin Kullanımı”, Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 10:2, 2005, s. 49-80; Ülkü Çetinkaya, “Divan iirinde Çok Ba lu (Ziyade-Ser) Deyimi Üzerine”, Turkish Studies, S. 4/2, 2009, s. 226-245; Ozan Yılmaz, “Klasik Türk Edebiyatı’nda Bir Deyim: Ter Dü mek”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 21, 2009, s. 155-170; Yunus Kaplan, “Sâbit’in iirlerinde Atasözleri, Deyimler ve Halk Söyleyi leri”, Turkish Studies, S. 4/4, 2009, s. 599-635; M. Ziya Bağrıaçık, “Yerel Malzemeyi Önemseyen Bir air: Ahmed-i Dâi (Divanında Kullandığı Atasözleri ve Deyimler”, Turkish Studies, S. 4/5, 2009, s. 60-75; M. Nejat Sefercioğlu, “Helâkî Divanı’nda Türkçe Deyimler”, Divan Edebiyatı Ara tırmaları Dergisi, S.4, 2010, s. 155-202; Yakup Poyraz-Ayhan Tergip, “18. Yüzyıl Dîvân airlerinden Hâkim’in iirlerinde Atasözleri, Deyimler ve Halk Söyleyi leri”, Uluslararası Sosyal Ara tırmalar Dergisi, Klâsik Türk Edebiyatının Kaynakları Özel Sayısı, Prof. Dr. Turgut Karabey Armağanı, S. 3/15, s. 188-202; Sevil Öge, 15. Yüzyıl airlerinden Mesihî, Cem Sultan, Ahmed Pa a, Necatî Beg, Üsküblü İshak Çelebi ve eyhî’nin Divanlarında Atasözleri ve Deyimler, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2001; Melih Alptekin, Garib-nâme’de Deyimler ve Atasözleri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Van 2003; Nursel Uyanıker, Pervâne Beğ Mecmuasının İlk Yüz Varağında (1a-100b) Halk Kültürü ile İlgili Unsurlar (Atasözleri-Deyimler-Halk İnanı ları), Marmara Üniversitesi Türkiyat Ara tırmaları Enstitüsü, Yayımlanmamı Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 2006; Devrim Kalaycı Sevinç, 18. Yüzyıl airlerinden Sünbülzade Vehbi (Lutfiyye), Bosnalı Sabit, Enderunlu Vasıf ve Nedim’in Divan ve Mesnevilerinde Atasözleri ve Deyimler, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamı Yüksek Lisans Tezi, Edirne 2007. Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 57 çalı maların artması Türkçenin deyim zenginliğinin ortaya konması bakımından önemlidir. Çünkü bu makalede de görüleceği gibi divan airlerinin kullandığı kimi deyimler kapsamlı deyim sözlüklerinde bile henüz yer almamaktadır. Divan iirine özgü deyimleri içeren müstakil sözlüklerin hazırlanmasında da yarar olduğunu dü ünmekteyiz. Henüz bu alanda yapılan çalı malar sınırlı düzeydedir. Divan airlerinin eserlerinde deyimler üzerine yapılacak çalı malar istenilen düzeye eri tiğinde bu, bundan sonraki sözlük çalı malarına önemli ölçüde kaynak sağlayacaktır. Bu makalenin amaçlarından biri de budur. I.2. Emrî Divanı’nda Yer Alıp Deyim Sözlüklerinde Yer Almayan Deyimler Emrî Divanı’nda tespit edebildiğimiz deyimlerin anlamlarını ortaya koyarken deyimler konusunda söz sahibi temel kaynaklara müracaat ettik. Ancak deyim olduğunu dü ündüğümüz bazı kalıpların müracaat ettiğimiz bu kapsamlı kaynaklarda yer almadığını gördük. Bu kalıplar unlardır: Akçası kızıl çıkmak, aklı terk etmek, ba ı devletli, ba ına bela gelmek, ba ından yumruk indirmemek, ba tan gitmemek, berk yüzlü, boğazını çengelde görmek, boğazını urganda bulmak, dudağını di lemek, elden uçurmak, gönlüne getirmek, gözü önünde, hiçe gitmek, ırkını kesmek, kana yumak, kanlı, kazaya uğramak, kendi gözündeki çöpü görmek, kendini bilmez, kılıç tartmak, kulağa dü mek, kulağına çalmak, kulağına parmak tıkamak, kulağını yemek, kulaktan â ık etmek, kulpu elinde kalmak, mata yakın olmak, nazar dokundurmak, nefese uğramak, oyun gözetmek, ölüsü yasına ( ivenine) değmemek, ön vermemek, pahası bir pul, pahasına akçe saymak, parmağına değmemek, rüyasında (ancak) görmek, söz değmemek, söz kaçırmak, sözüne değmek, sözünün nereye gittiğini bilmemek, i ip kabarmak, ta altında kalsın, toprak (hâk) etmek, üstüne kalkmak, yaban oğlanı, yıldızı alı mamak, yoluna dökmek, yolunda pâymâl olmak, yolunda toprak (hâk) olmak, zerreye saymamak, zevali gelmek. I.3. Deyim Sözlüklerinin Sadece Bir Tanesinde Yer Alan Deyimler Ayrıca bazı deyimlerin müracaat edilen kaynakların “sadece bir tanesinde” yer aldığı görülmü tür. Bu deyimlerin de sayısı az değildir: Acı 58 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ dil vermek, aklından geçmek, aklını aldırmak, ayağını almak, ayağını pek basmak, ayak bastırmamak, bağrı kan (hûn) olmak, bağrı kebap etmek, bağrını kan (hun) etmek, ba ını kavgaya vermek, bıçağa dü mek, bir giydiğini bir daha giymemek, bir nice, can borcu, dokuz dolanmak, el uzunluğu eylemek, elden ayağa dü mek, elinden kapmak, elini göğsüne koymak, elif çekmek, ezber(e) okumak, gama dü mek, gen yakadan, göğsünü dövmek, gönüllü gönülsüz, gözden savmak, gözya ını silmek, harca sürmek, hisse almak, içi dı ına uymamak, ikrar eylemek, i asmak, kan bahasını almak, kanına hat getirmek, kanına kast etmek, kanını helal etmek, kanını yerde komamak, kara bahtlı, kara gönüllü, kara yağız, kef geçmek, kendini bilmemek, kendini yüksekte tutmak, kılıç bıçak olmak, kul etmek, kulak çekmek, kulak urmak, nakı geçmek, nal kesmek, nazına katlanmak, ortaya almak, reng eylemek, reng geçmek, sabaha diri çıkmak, sevdaya salmak, siper almak, tâkati yetmemek, ta üstünde ta kalmamak, ter dü mek/dü ürmek, yakayı kurtaramamak, yalın yüzlü, ya ı kurumak, yükünü çekmek, yüz dürmek, yüzü sulu, zebunu olmak. I.4. Emrî’nin Edebî Yönü Emrî Divanı’nda 2 kaside, 1 murabba‘, 1 muhammes, 1 müsemmen, 2 tahmis, 1 müstezad, 572 gazel, 493 mukattaat ve 1 tarih manzumesi vardır. Daha çok muammaları ve tarih dü ürmedeki ustalığıyla tanınan Emrî’nin önemli bir özelliği de kurguladığı ince hayaller ve bulduğu bakir manalardır. Tezkireler Emrî’den övgüyle söz eder (Saraç 1997: 323328; Saraç 1995: XI/164). airin ince hayal ve söylenmemi anlamlara ula ırken dili güzel ve etkili kullanması, dile hâkim olu u özellikle belirtilmelidir. Emrî, yabancı kelimeleri kullanmanın yanında Türkçe kelimelere özel önem vermi tir. Divanı’nda arkaik dediğimiz bugün kullanılmayan ancak o dönem Türkçesinde yer alan “ağ-, argaç, arı , belinle(t)-, bili -, burg-, burtar-, çel-, depren-, dirgür-, döy-, düg-, egir-, eyegüsi, eyit-, genez, gıjgur-, göger-, gönile-, göynük, göyün-, ır-, ı ılat-, ilin-,ilt-,kanık-, kımra-, kuc-, öykün-, sagrak, sanç-, sesel-, ses-, sı-, söyün-, tap ır-, ü -, yarag, yegin, yel-, yil-, yon-, yör-” gibi pek çok kelimeyi kullanması önemli bir özelliktir. Emrî’nin bir diğer özelliği iirlerinin devri ile alakalı örf ve âdetleri, günlük hayat ile alakalı birçok hususu aksettirmesidir (Saraç 1997: 331). Yukarıda ifade edildiği gibi ince hayal ve söylenmemi anlamları yakalayan airin en önemli yardımcısı dildir. air özellikle de- Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 59 yimlerin anlam zenginliğinden yararlanmı , deyimin mecaz dünyasının yanında, o mecazın gerçek anlamını da çağrı tıracak ekilde kinaye sanatının güzel örneklerini vermi tir. Bu, Emrî’nin Türkçeye hâkim olduğunun önemli bir göstergesidir. I.5. Deyimi Olu turan Kelimelerde Yer Deği tirme Emrî Divanı’nda deyimlerin önemli özelliklerinden biri, deyimlerin kalıpla mı yapılarının birçok divan airinde görüldüğü gibi vezin ve kafiye zaruretiyle deği mesidir. Yapısal deği tirmenin bir örneği deyimi devrik yapıda kullanmadır. Devrik yapının ilk örneği iki kelimeden oluan bir deyimin ikinci kelimesini önceleme, yani ba a alma eklinde karımıza çıkar: “İdinsün âdet (G.399/4); alur agzına (G.35/5); almasun agzına (M.346/1); tuta gör agızların (M.224/2); aldurdı ‘aklın (M.456/2); girer araya (Tah.2/III); virüp arka (G.546/3); dü di ayaga (G.483/2), dü düm ayaklara (G.385/1), dü di ayagına (M.331/1); götürdüm ayagı (M.7/2); basalum bagrumuza (G.557/4), basan bagrına (G.568/4); gelmeyince ba uña (G.434/4); kakdılar ba ına (G.247/4); çıkupdur ba dan (G.510/1); sarardup beñzini (G.277/3); dü di bıçaga (G.483/4); çıkdı cânumuz (G.204/1); geçüpdür cânuma (G.373/4); virme cânun (G.48/5), virürler cân (M.176); sıkıldı cânumuz (M.211); sıgmayı yazdı derisine (G.377/5); kesmez dilini (G.128/5); sunmı el (G.112/2), sunup el (G.339/4); dü mez elinden (G.536/3); gitdi elden (G.100/6); komaz elden (M.167/2); degmez eli (M.442/4); çekdüm elifler (G.67/1); çekmi elifleri (G.88/3), çekdüm elif (G.205/2, M.241), çekdüm elifleri (G.222/3, G.431/3); kapdı elden (G.93/2); girse eline (G.65/3); olur engel (G.335/2); dü er gama (G.5/4); irdi göklere (G.74/5), iri di göklere (G.294/2); getürme göñlüñe (M.442/2); açılur göñlüm (G.468/1); kalur göñli (G.259/5); baglandı göñül (G.453/3); alup göñlümi (G.236/1); yıksa göñlüñi (G.369/1); ‘aynuma gelmez (G.209/3); girdi gözine (G.278/2); i lenen günâhuñ (G.251/3); aldum haber (M.79/1); virdi harâret (G.536/3); varmasa hayrete (G.422/3); kesmege ‘ırkını (G.99/3); kurıdupdur iligini (M.279/1); gelmezsin insâfa (G.201/3), gelmeyüp insâfa (G.263/4); yüritdi hâmeyi (G.408/5); agladı kan (G.408/1), aglayam kan (G.471/3); dökdi kan (G.110/5), döker kanı (G.496/1); boyandı kana (G.162/5), boyadum kana (G.471/5); yurlar kana (G.462/1); kurıdı kanı (G.271/3); içerler kanuñı (G.482/3), içdüñ kanın (G.557/3); açukdur kapusı (G.275/4); gelüp kar u 60 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ (G.217/2), gelür kar u (M.373); çatma ebrûlaruñı (G.454/1); bilmezdi kendün (G.40/5); çeküp em îr (Muh.1/II, G.477/4); çek tîguñ (G.6/2), çekme tîg (G.74/4), çekdi tîgını (G.441/1); tartılmı kılıcı (M.85/1); koyupdur kulagına (G.416/3, G.426/5, G.513/6); açmı kulagın (G.299/3); çekdi kulak (M.248/3); ider mat (G.68/7); çekdi mîl (G.373/2); tokındurdı nazar (M.144/2); di lemi barmak (M.246/1); kılduguma pî -ke (M.151/2); virür reng (G.493/2); gösterdi rızâ (G.21/3); çekince sîneye (G.12/1, G.346/4); buldı öhret (G.28/3); dü di hâke (T.1/4), dü üpdür topraga (G.158/4); varur uyhuya (G.563/5); kalur üstinde (G.277/2); ditrer üstümde (G.328/3); yüridi üstine (M.347/2); atma yabana (G.256/4, G.305/2); yapı ursın yakasına (G.428/1), yapı ursın yakamuza (M.403); dökilse ya um (G.323/4), döküp ya um (G.412/4), dökse ya ın (G.426/1); çaldum yire (G.347/3); geçdi yirine (G.486/3); alı maz kevkebi (G.523/5); dü di yollara (G.491/4); oynadur yüregin (G.292/1), oynatdı yüregin (G.409/2); yanar yürek (G.208/3); burtardı yüzin (M.346/3); gösterür yüz (G.68/3); sürdüm yüzüm (G.89/2); urdı yüzini (G.433/5); karardı yüzi (G.271/2); sarardukça yüzüm (K.1/31), sarardursın yüzin (G.517/5); urur yüzine (G.61/5); irdi zevâle (G.186/3).” Bir diğer devrik deyim yapısı üç ve daha fazla kelimeden olu an deyimlerde yapılan öncelemelerdir: “Açık kaldı dehânı (G.547/3); agzına komı dur barmak (G.252/1), koyup agzına barmak (G.382/3), kodı barmak dehânına (M.392/1); eyledüñ altun adın bakır (M.148); getürür arkañı yire (M.389/1); ba kodı ayagına (G.9/5), ba ını ayagına korsa (G.292/5), kodı ba ayagına (G.513/2); ayagına indi kara su (G.419/3); yire komazlar ayagını (M.454/2); aluruz ayag altına (G.31/3); kebâb itmi idi bagrumı (G.403/6, G.417/5), bagrumı kıldı kebâb (G.555/3); ta basmadıysa bagrına (G.120/4); yumruk indürmez ba ından (G.259/1); kalmadı beñzinde kan (M.328/2); agzına geldi cânı (G.452/5); od dü üpdür cânına (G.507/2); duta el üstine (G.403/1); korın el gögsüme (G.388/4); kana sokardı elini (G.20/2); yüz sürer dâmânuma (G.445/5), yüzümi süre dâmenüñe (G.467/2); al ele göñlini (G.559/3), alup göñlin ele (M.262/3); kalsa açuk gözleri (G.445/4); kan boyarsa gözlerin (G.198/5); dökeyin gözüm ya ını (G.376/1); siler iken gözümüñ ya ını (G.349/4); dökildi içi yagı (G.535/2); barmak tıkadı kulagına (G.34/5); kulpı kalur destümde (G.419/4); itdüñ kül ufak (G.250/2); mâta olmı dur yakîn (G.371/5); ölüsi degmez imi îvenine (M.381/2); bir pul bahâsı (G.281/1); akça mı sayduñ bahâsına (G.428/1, M.403); tâk oldı tâkatüm (G.203/2); hâk olayın yolında (G.88/2); geldi agzuma yüregüm Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 61 (M.306/4); döker yüzi suyın (G.442/2), dökdüm yüz suyın (M.328/1); bakmaz oldı yüzüme (G.497/1).” I.6. Deyimi Olu turan Kelimeler Arasına Kelime Girmesi Emrî Divanı’ndaki deyimlerde görülen bir ba ka özellik de deyimi olu turan kelimeler arasına ba ka kelimelerin girmesidir. İki kelimeden olu an bir deyimde kelimelerin arasına bir ya da birden çok kelime girebilmektedir: “Gider ki inüñ ‘aklı (G.401/4); vire mi düzd-i sabâ aña emân (K.1/25); girme âhum ile sipihrüñ arasına (G.32/3); basdurma sâkî yâd ayak (M.248/1); kaldı hayf ayakda (G.98/3); geldi hep didükleri ben mübtelânuñ ba ına (G.435/1), geldi ey îrîn-dehen Ferhâduñ âhir ba ına (M.383/1); getürdi bînîsin burnından (M.288/3); geçdi ey ka ı kemân cânumuza (G.381/1); yanar yok benüm içün cigerümden gayrı (G.537/1); dü ürmez subha dek her eb dilinden (M.471); tola ur ehr â‘irlerinüñ dilleri (G.554/6); koma sâgarla sebû kulbını elden (G.534/5); alup göñlin ele (M.262/3); çek tîguñ ile sîneme ey serv-kad elif (G.6/2), elif kim kâmeti yâdına sînemde çekilmi dür (G.168/2); kalmaz hîç ayagumdan geri (M.315); dü se gam degül göbegüm (M.306/3); girdi gözine göñline anuñ (G.278/2); bagladum gîsû-yı mü gînüñe â üfte dili (G.467/2); virme gîsû-yı dil-âvîzine dil (G.295/1); çıkar sûzen gamın dilden (M.442/2); boyaduñ sen gözümüz (M.212); dikmi çemende nergis göz (G.219/1); gönderem dimi di size bir haber (G.193/4), gönderen dimi birisiyle haber (M.196); virdi o çihreden gül-i pür-jâleye haber (G.76/2), virelden leb-i la‘lüñ haberin (G.295/4), virdi kudûmı haberin (G.467/3), virdiler tugyân-ı e kümden haber (M.395/1); oldum gam u endûh-ı miyânuñla hayâl (G.303/2); kaldı tî e agzına barmak sokup hayrân (G.14/3); bitürdi gülsitân içre i in (G.165/5); tutar anuñ kanı (G.557/3); döküpdür anda kan (G.360/3); kanıkmı gussanuñ kanına (G.37/4); içdi surâhi çe müñ kanumı (G.499/4); kopar fitne çogaldıkda kıyâmet (G.61/2); kaldı bu hasret kıyâmete (G.509/1); girdi ‘aceb koynuña (M.13); eylemi di âte -i mihrüñ yakup eczâmı kül (G.250/2); oldı Emrînüñ begüm eczâsı kül (G.571/7); oldı hep ma‘lûm (M.307/1); ider dördinci evde mihri eh mat (G.68/2); itmedi bülbül mâtem (M.381/2); almamı dur bâg-ı devrândan 62 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ gül-i ra‘nâ murâd (G.73/4); kesüp biri biri yanına na‘l (G.312/3), kesmi ol ebrû-yı ham mâh-ı nevüñ cismine na‘l (M.243); bulupdur ser-nigûn zevrakla deryâdan necât (G.58/1), bulmaz âte den necât (G.60/4); indi gicesi üstine nûr (G.111/2); ala kanumdan reng (G.290/2); virse agyâr-ı siyeh-rûya selâm (M.342/1); dü elden ka laruñ sevdâsına (M.236/1); kalkmı dı hat-ı sebz ile anuñ üstine (M.347/2); idüp hâmede yir (M.131/1); dü ük imi i lemedi sitâremüz (G.221/1); sarardı hep yüz (G.219/3); döndürür Emrînüñ ayva ile nârence yüzin (G.270/5); virür ey dil saña zahmet (G.62/4); iri di aña zevâl (G.297/2); ola bir ‘avratuñ zebûnı (G.548/3); çekse n'ola zencîre (G.124/5).” Dikkat edilirse yukarıdaki deyimlerde hem deyimi olu turan kelimelerin yer deği tirdiği hem de bu kelimelerin arasına kelime ya da kelimelerin girdiği görülür. Az da olsa bazı örneklerde deyimi olu turan kelimelerin yeri deği tirilmeden sadece araya kelime ya da kelimelerin girdiği görülür: “Altında anuñ bu mübtelâ kalmaz (G.217/3); beñzümüñ hîn-ı helâkümde sarardugı (G.290/2); cânuñı elbette vir (G.313/3), cânumı em îrüñe virdüm (G.421/5); cânı bir dil-rübâya ısmarla (G.506/1); göñlümden ey ka ı kemân tîrüñ geçer (G.98/4); ‘aynına sen bir katrece gelmezsin (G.338/4); kar u u kadar turdı (G.419/3); barmakla hilâli gösterür (G.546/2); üstüme yalıñ kılıçla geldi (G.375/2); yüzine bu sözleri her gâh dirin (M.335/1).” Üç ve daha fazla kelimeden olu an deyimlerde de deyimi olu turan kelimelerin arasına kelime ya da kelimelerin girdiği görülmektedir: “Komazdı lâle agzına engü t-i hayreti (G.422/3); kızıl çıkdı dirîgâ akçası (M.267/3); eyledüm bâzâr-ı ‘ı kuñda senüñ bagrum kebâb (G.46/4); ta ı ko bârî basalum bagrumuza (G.557/4); ba üzre kıldı Mecnûn cây (G.483/3); hô degül sıhhatle ba um (M.333/2); birine halk biñ katar (G.78/5); od dü er pervânenüñ cânına (G.123/4); oldı ciger pâre kebâb (G.152/4); turur çemende diken üzre (G.31/5); dökdi o merdüm ecel deri (G.515/2); egri oturur kendüsi ammâ sözi togru (G.421/4); elden komadum yâr etegin (G.385/1); dökdüm ruhı nakında göz nûrın (M.238/2); görmez olupdur nergis-i bâguñ gözi (G.526/2); hâk ile eylerse ‘aceb mi yeksân (K.1/13); uymaz ey gonca gül-i ra‘nânuñ içi ta ına (M.383/2); kanına ‘â ıklaruñ la‘lüñ getürdi çünki hat (Müs.1/V); kasd itdi la‘lüñ kanuma (G.445/3); yirde komaz Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 63 ehl-i ‘ı kuñ kanını (M.479/1); tutma ey ser kendüñi yüksekde (M.255); su koysa dîde-i giryân ocagına (G.513/4); olursa bize öñ ayak (G.31/3); su gibi sâfî dilinde her zamân okur revân (K.2/18).” Üç ve daha fazla kelimeden olu an yukarıdaki örneklerde araya kelime girmesinin dı ında deyimi olu turan kelimelerin sırası da deği mi tir. Çok az olmakla birlikte bazı misallerde araya kelime girse de deyimi olu turan kelimelerin sırası deği mez: “Beñzi eyvânuñ neden zerd oldugın (M.11/2); gözinüñ ya larını dür gibi dökdi (G.465/3); ocaguña dîde-i ‘â ık su koyar (G.135/3).” I.7. Deyimlerde Deği iklik veya Deyimin Yerine Farklı Deyim Kullanımı Emrî Divanı’nda günümüzde kullanılan bazı deyimlerin farklı ekilde kullanıldığı da görülür. airin, bunların bir kısmında günümüzde a ağıda verilen ekliyle bilinen deyimin yerine o dönemde bilinen ve aynı anlama gelen benzer bir deyimi ya da deyimin benzer bir biçimini kullandığı söylenebilir. Ayrıca bazı deyimlerde yer alan kelimelerin e anlamlısı ya da yakın anlamlısı ile yer deği tirdiği; airin vezin, kafiye ve çe itli söz sanatları için deyimleri kısaltma ya da deyimlerin kelimelerini farklı ekilde kullanarak deyimlerde bazı deği iklikler yapmakta bir mahsur görmediği de söylenmelidir. Buna göre air “Adı sanı belirsiz” yerine “adı sanı yok” (G.183/3); “akıldan çıkmamak” yerine “akıl içinde mekân tutmak” (G.455/5); “aklı dağılmak” yerine “akl u fikri târumâr olmak” (Müs.I/I); “aklını ba ından almak” yerine “aklını almak” (G.249/1, G.275/5, G.413/2, M.199, M.340/1); “altında kalmak” yerine “altından çıkamamak” (G.277/2); “aradan çekilmek” yerine “aradan çıkmak” (G.506/1); “arkasını dayamak” ya da “arka(sını) vermek” yerine “arkası olmak” (G.128/3); “ayağına kara su inmek” yerine “ayağına su inmek” (G.237/2); “bahse girmek” yerine “bahse dü mek” (G.172/2); “ba ını alıp gitmek” yerine “ba ını alıp kaçmak” (G.13/3); “bir ayağı çukurda olmak” yerine “ayağı çukurda” (G.263/4); “bire bin katmak” yerine “birine bin katmak” (G.78/5); “çalmadık kapı bırakmamak” yerine “çalmadık yer bırakmamak” (M.124/1); “dili durmamak” yerine “ağzı durmamak” (M.54/1); “dili tutulmak” yerine “ağzı tutulmak” (G.165/4); “dünyayı ba ına dar eylemek” yerine “dünyayı dar 64 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ eylemek” (G.387/4); “eğri oturup doğru konu mak” yerine “eğri oturur ama sözü doğru” (G.421/4); “eline geçmek” yerine “eline girmek” (G.65/3, G.289/5); “elini kana bulamak” yerine “elini kana sokmak” (G.20/2); “gizli din ta ımak” yerine “gizli din tutmak” (G.527/1); “gözü açık gitmek” yerine “gözleri açık kalmak” (G.445/4); “gözünde olmamak” yerine “gözüne (‘aynına) gelmemek” (G.209/3, G.338/4); “gözünün önüne gelmek” yerine “gözüne gelmek” (G.43/5); “gözünü kan bürümek” yerine “gözünü kan boyamak” (G.198/5); “içinin yağı erimek” yerine “içinin yağı dökülmek” (G.535/2); “kafası kızmak” yerine “kellesi kızmak” (G.40/1); “kalem oynatmak” yerine “kalem yürütmek” (G.277/5, G.408/5); “kan ter içinde kalmak” veya “kan tere batmak” yerine “kan terlemek” (G.176/5, G.392/5, M.248/2); “kanına susamak” yerine “kanına kanıkmak” (G.37/4); “kendini bilmez” yerine “özünü bilmez” (G.77/5); “kılı kırk yarmak” yerine “kılı bin yarmak” (G.302/5); “pabucu dama atılmak” yerine “ba mağı (ayakkabısı) dama atılmak” (G.212/3); “pi mi a a soğuk su katmak” yerine “pi mi a ı bozmak” (G.278/4); “parmağı ağzında kalmak” yerine “ağzına parmak sokmak/komak” (G.14/3, G.252/1, G.382/3, G.422/3, M.392/1); “pe ke çekmek” yerine “pe ke kılmak” (M.151/2); “sırtını yere getirmek” yerine “arkasını yere getirmek” (M.389/1); “üstüne titremek” yerine “üstünde titremek” (G.328/3); “yere göğe koymamak” yerine “ayağını yere koymamak” (M.454/2); “yedi kat yerin dibine geçmek” yerine “yedi kat yere geçmek” (G.304/2); “yüz yüze gelmek” yerine “yüze yüz gelmek” (G.172/3) veya “yüze yüz olmak” (M.172/1) deyimini kullanmı tır. I.8. Yardımcı Fiil Kullanılan Deyimler Yardımcı fiille kurulan deyimlerde air, “etmek, eylemek, kılmak, olmak” yardımcı fiillerini kullanırken a ağıdaki örneklerde de görüleceği gibi “bağrı kebap etmek/eylemek/kılmak, bağrını kan (hûn) etmek/eylemek, çâk-i girîbân etmek/eylemek, eksik etmemek/eylememek, el uzunluğu etmek/eylemek, fark edilmek/olunmak, göz etmek/eylemek, hâk etmek/eylemek/kılmak” vb. deyimlerde aynı deyimde zaman zaman yardımcı fiilli deği tirmi tir. Yardımcı fiil kullanılan deyimler unlardır: Altın adını bakır eylemek (M.148); ayıp etmek (M.231/2); aklı terk etmek (G.347/6); bağrı kebap etmek (G.403/6, G.417/5); Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 65 bağrı kebap eylemek (G.46/4); bağrı kebap kılmak (G.555/3); bağrını kan (hûn) etmek (G.407/1); bağrını kan (hûn) eylemek (Müs.I/III); ba ı ho olmak (G.498/4); ba ı ho olmamak (M.333/2); bir olmak (G.270/1); borç eylemek (G.551/5); ciğer kebap olmak (G.152/4), çâk-i girîbân etmek (G.540/1, G.561/4); çâk-i girîbân eylemek (G.318/2, G.450/4); girîbânını çâk kılsa (G.462/3); dünyayı (ba ına) dar eylemek (G.387/4); eksik etmemek (M.313/2); eksik eylememek (M.116/2); eksik olmamak (G.91/4, G.170/2); el uzunluğu etmek (G.295/3); el uzunluğu eylemek (G.10/4); engel olmak (G.335/2); ezber eylemek (K.2/18); fark etmek (G.378/2, G.394/2, M.484); fark olunmak (G.328/2, G.473/4); göz etmek (G.41/2); göz eylemek (G.304/1, M.14/1, M.421/1); göz kulak olmak (G.439/3); gubâr olmak (G.30/1); hâk etmek (G.403/1); hâk eylemek (G.58/2, G.130/2); hâk kılmak (G.518/3); hâk olmak (G.438/5, G.459/5, M.107/2, M.255/1, M.422); hâk ile yeksan eylemek K.1/13); hâke yeksan eylemek (G.376/4); haram olmak (M.350); hayal olmak (G.303/2); ikrar eylemek (G.502/4); kanına kast etmek (G.445/3); kanını helal etmek (G.477/4); kanlı bıçaklı olmak (G.476/5); kılıç bıçak olmak (G.439/1); kul etmek (G.554/1); kul olmak (G.14/1); kulaktan â ık etmek (G.123/5, M.461/1); kulaktan â ık olmak (G.479/4); kül etmek (M.218/4, M.277/1); kül eylemek (G.250/2, G.298/2); kül olmak (G.139/4, G.571/7); kül ufak etmek (G.250/2); malum olmak (G.479/3, G.546/4, M.307/1); mat etmek (G.68/2, G.68/7); mata yakın olmak (G.371/5); matem etmek (M.381/2); minnet etmek (G.73/1); önayak olmak (G.31/3); pazar(lık) etmek (G.244/3, G.501/3, M.177/1, M.184/1); pe ke kılmak (M.151/2); reng eylemek (G.27/5); serke lik etmek (G.289/4); tâkati tâk olmak (G.203/2); toprak olmak (M.362/3); yer etmek (G.100/5, G.423/2, M.131/1, M.244/2, M.289/4); yol etmek (M.158/4); yolunda paymal olmak (G.288/1); yolunda hâk olmak (G.88/2, M.422); yüz karalığı etmek (G.177/5); yüze yüz olmak (M.172/1); zebunu olmak (G.548/3); zindan olmak (G.209/1). I.9. Deyimlerde Arapça ve Farsça Kelimeler Emrî, deyimlerde genellikle Türkçe kelimeleri tercih etmekle birlikte bazı deyimlerde vezin, kafiye ve çe itli söz sanatları zaruretiyle Türkçe kelimelerin e anlamlısı olan Farsça ve Arapça kelimeleri de kullanmı tır: “Acı sühan (G.401/1); dehânı açık kalmak (G.392/1, G.547/3); 66 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ dehân açmamak (G.474/3); ağzına engü t komak (G.422/3), dehânına parmak komak (M.392/1); aklı târumâr olmak (Müs.I/I); Hudâ’ya ısmarlamak (G.506/1); kadem çekmek (G.346/5); cüdâ dü mek (G.50/1, G.240/3, G.266/2, G.406/1); bağrı hûn olmak (G.118/1); bağrını hûn etmek/eylemek (Müs.I/III, G.407/1); benzi zerd olmak (M.11/2); ba üstünde cây kılmak (G.483/3); bir katre (G.43/2, G.80/1, G.320/1, G.323/3, G.324/4, G.338/4, G.484/5, M.18/2, M.69, M.71); bir pâre (G.59/3, G.281/5, G.469/5); dâmanına yüz sürmek (G.445/5, G.467/2); dil bağlamak (G.104/2, G.467/2); dil vermek (Tah.1/II, G.110/4, G.295/1, G.417/4); dilden çıkarmak (G.131/5, M.442/2); dilden geçirmek (G.545/1); çe m-i bed değmek (G.467/1), nazar değmek (G.564/5); nazardan dü mek (M.478/3); ‘aynına gelmemek (G.209/2, G.209/3, G.338/4); iğne yutmu kelbe dönmek (G.48/3, M.20); hâme yürütmek (G.408/5); kanlar kay’ etmek (G.58/3); baht-ı siyâh (G.558/2); ebrû çatmak (G.454/1); tîg çekmek (G.6/2, G.74/4, G.441/1, M.225); em ir çekmek (Muh.1/II, G.477/4); tîgden geçmek (G.327/4); gû una koymak (G.173/4); kulpu destinde kalmak (G.419/4); ölüsü îvenine değmemek (M.381/2); penbe atmak (G.539/5); seng-dil (G.558/3); hâke dü mek (T.1/4); hâk etmek/eylemek/kılmak (G.58/2, G.130/2, G.403/1, G.518/3); gubâr olmak (G.30/1), hâk olmak (G.438/5, G.459/5, M.107/2, M.255/1, M.422); çâk-i girîbân etmek/eylemek (G.215/5, G.318/2, G.450/4, G.462/3, G.540/1); hâk ile yeksân eylemek (K.1/13), hâke yeksân eylemek (G.376/4); kevkebi alı mamak (G.523/5); sitâresi dü ük (G.221/1); yolunda hâk olmak (G.88/2, M.422); ruhsâr sürmek (M.205); rûyu sararmak (G.12/3), ruhsâr-ı zerd (G.12/6).” Divan’da dikkati çeken bir özellik de deyimler bakımından oldukça zengin olmasına rağmen atasözlerinin aynı yoğunlukta yer almayı ıdır. Deyimlerle kıyaslandığında Emrî, atasözlerini fazla kullanmamı tır. I.10. Yöntem Emrî Divanı’nda kullanılan deyimler, eserin ba tan sona dikkatli bir ekilde taranmasıyla tespit edilmi tir. Buna göre Divan’da 541 farklı deyim toplam 1031 defa kullanılmı tır. Ancak yine de dikkatimizden kaçan deyimlerin bulunması muhtemeldir. A ağıda deyimler harf sırasına göre verilirken önce deyim yazılmı , hemen ardından deyimin geç- Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 67 tiği yerler belirtilmi , sonra deyimin anlamı ortaya konmu ve deyim ve anlamı ile ilgili ba vurulan kaynaklar verilmi tir. Verilen örneklerde M. A. Yekta Saraç’ın metni esas alınmı , metnin okunu ve imlasına müdahale edilmemi tir. Makale sınırlarını a acağı için deyimlerin çoğuna örnek verilmemi ; divan iirine özgü, günümüzde az kullanılan, daha az bilinen bazı deyimlere birer beyit ya da bent örnek olarak verilebilmi tir. Deyimin geçtiği yerler iir ve beyit/bent numarası verilerek (K.1/18, G.245/3, M.287/1 gibi) belirtilmi tir. Referans iirlerde “K.: Kaside, Mur.: Murabba, Muh.: Muhammes, Müs.: Müsemmen, Tah.: Tahmis, Müst.: Müstezad, G.: Gazel, M.: Mukatta‘, T.: Tarih” eklinde kısaltmalar kullanılmı tır. Deyimin anlamı ortaya konulurken yukarıda da belirtildiği gibi deyim sözlükleri kaynak olarak kullanılmı , verilen anlamın sonunda ilgili deyim ve anlamı hangi kaynaklarda yer alıyorsa sayfa içi dipnotla belirtilmi , bu dipnotlarda yazarların soyadları harf sırasına göre verilmi tir. E. Kemal Eyüboğlu’nun sözlüğünde deyim anlamları verilmediğinden bu kaynaktan yalnızca deyimin yer alıp almadığına bakılmı tır. Sayfa içi dipnotlarda deyim sözlükleri kaynak olarak gösterilirken yazarın ad ve soyadının ba harfiyle kısaltma yapılmı , basım tarihi gereksiz bir tekrar olu turacağı için yazılmamı tır. Buna göre “ÖAA: Ömer Asım Aksoy 1984, EKE: E. Kemal Eyüboğlu 1973, İP: İsmail Parlatır 2008, AP: Ali Püsküllüoğlu 2006, MES: M. Ertuğrul Saraçba ı 2010, MAT: M. Ali Tanyeri 1999” eklinde kısaltmalar kullanılmı tır. Deyim sözlüklerinde yer almayan deyimlerin anlamları, airin kullanımından yola çıkılarak ortaya konmu tur. Deyimlerle ilgili çalı malarda yer almasını önemsediğimiz, verilen örneklerin nesir eklinde günümüz Türkçesine aktarılması, yine makale sınırlarını hayli a acağı için verilememi tir. 68 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ II. EMRÎ DİVANI’NDAKİ DEYİMLER Emrî Divanı’nda tespit edebildiğimiz deyimler unlardır: Acı dil vermek: Acı söz söylemek (MAT: 9). Acı diller virüben Emrîye cân virsün dimi Hey ne îrîn söylemi la‘l-i eker-güftârın öp (G.57/5) Acı söz (G.42/3, G.66/3, G.401/1): Söyleneni üzecek, dokunaklı söz; sert, kırıcı, ağır söz; (AP: 14; MES: I/18; MAT: 9). Âdet edinmek (G.399/4): Bir eyi yapmayı huy ve alı kanlık hâline getirmek (İP: II/31; AP: 21; MES: I/29). Adı sanı belirsiz (yok) (G.183/3): Ne olduğunu, nerede olduğunu bilen yok; kimin nesi olduğu bilinmeyen (ÖAA: II/532; EKE: II/4; İP: II/28; AP: 25; MES: I/31). Adım atmamak (G.520/3): Bir yere kesinlikle gitmemek; birini, bir yeri aramamak; o yerden dı arı hiç çıkmamak (ÖAA: II/531; İP: II/31; AP: 23; MES: I/32). Ağır ol (G.133/3): Soğukkanlılığını yitirme, sabırlı davran, ağırba lılığı elden bırakma; hiç acele etme (EKE: II/5; İP: II/35; AP: 29; MES: I/40). Ağız açmak (G.128/4, G.524/2, M.8, M.294): Konu maya ba lamak, söz söylemek; azarlamak, paylamak (EKE: II/5; İP: II/36; MES: I/42). Ağız (dehân) açmamak (G.256/2, G.474/3): Söylemesi beklendiği halde hiçbir ey söylememek (ÖAA: II/535; İP: II/36; AP: 29; MES: I/42; MAT: 13). Ağız eğmek: Yalvarırcasına bir ey istemek, yalvar yakar olmak (ÖAA: II/536; İP: II/37; AP: 31; MES: I/43; MAT: 14). Ey güne mâh-ı neve gösterme ebrûñı gelür Kar uña agzın eger bir agzı egridür hilâl (M.289/2) Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 69 Ağzı (dehânı) açık kalmak (G.392/1, G.525/1, G.547/3, M.422): Hayretten a mak, a ırıp kalmak (ÖAA: II/539; EKE: II/7; İP: II/39; AP: 33; MES: I/46; MAT: 14). Goncaya esrâr-ı la‘lüñden kokulatmı nesîm Agzı açuk kaldugın ‘ayb itme kan hayrân imi (M.231/2) Ağzı/dili durmamak (M.54/1): Sürekli konu arak gevezelik etmek; söylenmemesi gereken eyleri de söylemek (EKE: II/138; İP: II/297; AP: 281; MES: I/364). Ağzı/dili tutulmak (G.165/4): A ırı korku, sevinç a kınlık gibi durumlarda söz söyleyemez olmak (ÖAA: II/722; EKE: II/138; İP: II/300; AP: 283; MES: I/364; MAT: 88). Ağzı var dili yok (G.395/5): Pek sessiz, çok az konu ur, kimseye kar ılık vermez, kendi hâlinde; derdini anlatamayan (ÖAA: II/546; EKE: II/9; İP: II/48; AP: 34; MES: I/48; MAT: 19). Ağzına almak (G.35/5, G.59/4, G.268/3): Adından söz etmek, söylemek (EKE: II/7; İP: II/41; MES: I/46). Ağzına almamak (M.346/1): Söz konusu etmemek, anmamak (EKE: II/9; İP: II/41; MES: I/49; MAT: 14). Ağzına parmak koymak/sokmak (G.14/3, G.252/1, G.422/3, M.392/1): Pek çok a mak, a kınlıktan bakakalmak; hayretler içinde kalmak (ÖAA: II/1006; EKE: II/356; İP: II/709; AP: 656; MES: II/957; MAT: 209). Geldi nây-ı nâleme bezmüñde âheng itmege Hayrete vardı koyup agzına barmak nây-zen (G.382/3) Ağzına söğmek (G.384/3): Ağzının payını vermek, hakaret etmek (EKE: II/10; İP: II/46-47, 349, 353; MES: I/56). Söverem didi kim diler dilber Agzuma sögmege behâne arar (G.202/4) Ağzını tutmak (G.524/2, M.224/2): Yerli yersiz konu mamak, sır saklamak; kötü söz söylemekten kaçınmak; bir konuda istenmeyen dü üncelerin açığa çıkmasını bir ekilde önlemek (ÖAA: II/546; EKE: II/12; İP: II/48; AP: 43; MES: I/55; MAT: 17). 70 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Ağzının payını vermek: bk. Ağzına söğmek. Ağzının suyu akmak: Çok beğenmek, elde etmeyi istemek, a ırı imrenmek (ÖAA: II/545; EKE: II/12; İP: II/47; AP: 42; MES: I/56; MAT: 17). Dökilen jâle degül la‘l-i lebüñ vasfın ider Agzı suyın akıdur goncalaruñ bâd-ı sabâ (G.19/2) Akçası kızıl çıkmak: Değersiz bulunmak; beklendiği kadar değer görmemek. Metâ‘ı mihrüñe ey mâh nakd-i e ki satmı dum Kızıl çıkdı dirîgâ akçası hep çe m-i pür-hûnuñ (M.267/3) Akıl içinde mekân tutmak: Unutmamak, akılda tutmak; sürekli hatırlanmak (EKE: II/15; İP: II/53; AP: 47; MES: I/64). ‘Aklum içinde mekân tutdı hayâli ka uñun Emriyâ râ gibi kim yazıla idrâk içre (G.455/5) Akıldan çıkmamak/gitmemek: bk. Akıl içinde mekân tutmak. Aklı ba ından gitmek (M.268/2): Bilincini yitirmek, bayılmak; hayretten, sevinçten veya korkudan ne yapacağını bilememek (ÖAA: II/552; EKE: II/16; İP: II/57; AP: 51; MES: I/67; MAT: 21). Aklı dağılmak: bk. Aklı fikri târumâr olmak. Aklı fikri târumâr olmak (Müs.I/I): Kafası karı ık olmak, dü ünceyi belli bir konu, sorun üzerinde toparlayamamak (EKE: II/16; İP: II/57; AP: 51; MES: I/68). Aklı gitmek (G.386/2, G.401/4, G.445/2, G.519/4): Hayretten a ırmak, korkmak; hayran olmak, çok beğenmek; bilincini yitirmek (ÖAA: II/553; EKE: II/17; İP: II/58; AP: 52; MES: I/68). Aklı komak: Aklıyla hareket etmemek. Ayrıca bk. Aklı terk etmek. ‘Aklı kodum cünûn yolın tutdum Yol bilen kârbâna katlanmaz (G.220/2) Aklı terk etmek: Aklıyla hareket etmemek, kendinden geçmek. Ayrıca bk. Aklı komak, Aklından geçmek. Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 71 ‘Akl u sabrı terk idüp dîvâne olsam tañ mıdur Leylî-i zülfine anuñçün giriftâr olmı am (G.347/6) Aklından geçmek: Aklıyla hareket etmemek, kendinden geçmek, sarho olmak (EKE: II/17). Ayrıca bk. Aklı komak, Aklı terk etmek. ‘Arak görse lebinde ‘akl u cânından geçer Emrî Ziyâde mest olur âdem ‘arak-âmîz olan mülden (G.393/5) Aklını aldırmak (M.456/2): Deli gibi olmak, aklını kaybetmek (MES: I/73). Aklını (ba ından) almak (G.249/1, G.275/5, G.413/2, M.199, M.340/1): Hayrette bırakmak, çok a ırtmak; çekiciliği ve güzelliğiyle büyülemek; aklını ba ından almak (ÖAA: II/555; EKE: II/18; İP: II/61; AP: 55; MES: I/73; MAT: 20). Allah’a (Huda’ya) ısmarlamak (G.506/1): Bir i i veya kimseyi Allah’a havale etmek, Allah’a emanet etmek (EKE: II/24; MES: I/97). Altın adını bakır eylemek: Kötü i ler yaparak temiz ve parlak ününü karartmak, eski iyi adını uygunsuz davranı larıyla kötüye çevirmek (ÖAA: II/568; EKE: II/25; İP: II/85; AP: 76; MES: I/103; MAT: 24). Nihânî içdügüñ kıldı yüzüñde tâb-ı mül zâhir Be sôfî rûy-ı zerdüñ eyledüñ altun adın bakır (M.148) Altında kalmak: bk. Altından çıkamamak. Altında kalmamak (G.217/3): Kar ılığını vermek, gördüğü iyilik veya kötülüğü kar ılıksız bırakmamak (ÖAA: II/568; İP: II/83; AP: 77; MES: I/104; MAT: 25). Altından çıkamamak: Ezilmek, ezilip büzülmek, mahcup olmak; kar ılık verememek (İP: II/83; AP: 76; MES: I/104). Çıkarma yüksege âhum degüldür bir metâ‘ ey çarh Kalur üstinde altından çıkamazsın sakın anuñ (G.277/2) 72 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Aman vermemek: Huzursuz etmek, göz açtırmamak; acımayıp öldürmek, canını almak (ÖAA: II/571; EKE: II/26; İP: II/88; AP: 80; MES: I/107; MAT: 25). Zer-ni ân hançerini aldı elinden bîdüñ Sokmayınca vire mi düzd-i sabâ aña emân (K.1/25) Aradan çıkmak/çekilmek (G.506/1): Aradan çekilmek, uzakla mak; ili iğini kesmek; herhangi bir i yapılırken i i ba kalarına bırakmak (EKE: II/28; İP: II/97; AP: 90; MES: I/118; MAT: 26). Araya girmek (G.32/3, Tah.2/III): Aralarında anla mazlık bulunan iki ki iyi uzla tırmaya çalı mak; iki ki inin arasındaki bir i e karı mak; bir i yapılmaktayken ona engel olacak ba ka bir ey çıkmak (ÖAA: II/579; EKE: II/29; İP: II/98; AP: 93; MES: I/120; MAT: 27). Arkası olmak (G.128/3): Birinin himayesine girmek, koruyuculuğuna güvenmek, ondan güç almak (ÖAA: II/583; EKE: II/30; İP: II/104; AP: 100; MES: I/125; MAT: 28). Ayrıca bk. Arka(sını) vermek. Arkasını dayamak: bk. Arkası olmak. Arkasını sığamak/sıva(zla)mak: Beğendiğini ok ayarak göstermek; birini övmek; iltifat etmek (ÖAA: II/583; EKE: II/125; İP: II/104; AP: 100). ‘U âkı n'ola çigner ise atı her zamân Ol eh-süvâr-ı hüsn anuñ arkasın sıgar (G.78/2) Arka(sını) vermek (G.546/3, M.29/2): Birinin himayesine girmek, koruyuculuğuna güvenmek, ondan güç almak; bir eye yaslanmak (ÖAA: II/583; EKE: II/30; İP: II/104; AP: 100-101; MES: I/126; MAT: 28). Ayrıca bk. Arkası olmak. Arkasını/sırtını yere getirmek (M.389/1): Güre te rakibini sırtüstü yere yatırarak yenmek; üstün gelmek; alt etmek (EKE: II/30; İP: II/767; AP: 100; MES: II/1028). A ka dü mek (G.147/5): Sevdalanmak, â ık olmak, tutulmak (EKE: II/32; İP: II/112; AP: 106; MES: I/132). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 73 Ayağa dü mek (G.483/2): Acz içinde kalmak, kuvvetten dü mek, kıymetini kaybetmek, hakir olmak; sıradanla tırmak; bir i e ilgisiz ve yetkisiz kimseler karı mak (EKE: II/35; İP: II/122; MES: I/141; MAT: 30). Ayağı çukurda (olmak) (G.263/4): Ya ayacak çok az zamanı kalmı olmak, çok ya lanmı olmak (ÖAA: II/642; EKE: II/79; İP: II/186; AP: 175; MES: I/216). Ayağına ba koymak (G.292/5, G.513/2): Ayağına kapanmak, yalvarmak (EKE: II/36; MAT: 33). Kûy-ı yâra vardugıyçün ba kodı ayagına Sanma derd ü mihnet itdi kaddin Emrînüñ dü-tâ (G.9/5) Ayağına dü mek (G.327/3, G.385/1, G.525/3, M.28/1, M.284/2, M.331/1): Yalvar yakar olmak; ayağına kapanmak (EKE: II/37; İP: II/124; AP: 116; MES: I/143; MAT: 34). Ayagına dü dügüm görmi nifâk itmi rakîb Dôst incinmi baña errin görüñ ol dü menüñ (M.265/2) Ayağına gelmek (G.216/3): Bir kimse ya da ey, kendisinin yanına gelmek; alçakgönüllülük göstererek birinin yanına gitmek; kısmetine çıkmak; beklenmedik bir nimete ermek (ÖAA: II/596; EKE: II/38; İP: II/124; AP: 116; MAT: 31). Ayağına kara su inmek (G.237/2): Çok dola maktan, birini arayıp sormaktan, yol yürümekten veya uzun süre ayakta beklemekten dolayı çok yorulmak (ÖAA: II/597; EKE: II/38; İP: II/129; AP: 117; MES: I/143; MAT: 36). Hâl-i ruhsâruña kar u u kadar turdı ezel Merdüm-i dîdemüñ ayagına indi kara su (G.419/3) Ayağını almak (M.257): Aleyhte bulunarak kuvvet ve itibardan dü mek; çelme takıp yere sermek (MAT: 36). Ayagın almaga kasd itdi çünkim sâkiyâ yârân Tutılur duhter-i rezle safâ bezminde peymâne (G.510/4) 74 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Ayağını (kadem) çekmek: Sürekli gittiği bir yere artık gitmez olmak; ilgiyi kesmek (ÖAA: II/597; EKE: II/38-39; İP: II/125; AP: 118; MES: I/144; MAT: 32). Çü bildüm bu fenâ mülküñ bekâsı yok bir el öñdin Ayak ayak fenâ iklîmine Emrî kadem çekdüm (G.346/5) Ayağını kesmek: Bir yere artık pek gitmez olmak; ba kasını bir yere artık uğramaz duruma getirmek, gitmesini ve uğramasını engellemek (ÖAA: II/598; EKE: II/39; İP: II/125; AP: 118; MES: I/144; MAT: 32). Gözüm evinden ayagını kesdi le ker-i hâb Kılıcın anda asaldan hayâl-i müjgânuñ (G.285/2) Ayağını pek basmak: Ayağını sağlam basmak, bir konuda kararlı olmak, diretmek (EKE: II/39). Cânumı bûseye bâzâr ideyin sun elüñi Yiter ey Yûsuf-ı gül-çihre ayaguñ pek bas (G.244/3) Ayağını yere koymamak: Nasıl ağırlayacağını, nasıl memnun edeceğini bilmemek, çok değer vermek (EKE: II/426; İP: II/914; AP: 806; MES: II/1208). Meyl ideli arâba lebüñ buldı i‘tibâr Bezm-i safâda yire komazlar ayagını (M.454/2) Ayağının altına almak (G.31/3): Birini yere yatırıp tekme ile dövmek; yararlanabileceği eyi hor görüp tepmek (ÖAA: II/598; EKE: II/39; İP: II/126; AP: 118; MES: I/145). Ayağının tozu (türâbı) olmak: Bir ba kasına kul köle olmak, onun her emrini yerine getirmek (ÖAA: II/599; EKE: II/39; İP: II/127; MES: I/146). Nâfe hâk-i kademin ba da götürürken anuñ Zülf-i yâra dir ayaguñ tozıyın hatt-ı gubâr (G.129/3) Ayağının tozuyla (G.396/2): Uzak bir yerden veya yoldan gelir gelmez, henüz dinlenmeden ve yerle meden (ÖAA: II/598; EKE: II/39; İP: II/126; MES: I/146; MAT: 33). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 75 Ayak bastırmamak (M.248/1): Gelmesine izin vermemek, bir yere girmesini engellemek (EKE: II/40). Ayak dolamak/dola tırmak: Yürümekte olan bir i e engel çıkarmak, bir kimseyi kötü duruma dü ürecek söz veya davranı ta bulunmak (ÖAA: II/601; MAT: 36). Tolu iç dirse eger bezmde agyâr saña İçeyin dime sen ayak tolar ey yâr saña (M.3) Ayak götürmek: Ko mak; çekilip gitmek, ayağını çekmek (EKE: II/40-41; MAT: 37). Götürdüm ayagı devr-i zemâne bezminden Tarîka girdüm eyâ eyh himmet eyle baña (M.7/2) Ayak teri (G.550/1): Gelip i yapan kimseye verilen ücret, hizmet ücreti (EKE: II/41; MAT: 36). Rindlerden nakd-i cân ayak teri alur müdâm evk bâzârında sâkî kim ayak dellâlıdur (M.83/2) Ayakta kalmak (G.98/3): Oturacak yer bulamamak; oturulacak yer olduğu halde ayakta beklemek; i leri kötü gitmesine rağmen yıkılmamak; i i ilerletemeyip yarıda bırakmak (ÖAA: II/602; İP: II/130; AP: 122; MES: I/149; MAT: 37). Ayrı (cüdâ) dü mek (G.50/1, G.240/3, G.266/2, G.406/1): Birbirinden uzakta kalmak, ayrı ayrı yerlerde olmak; dü ünce ve davranı ça uyu mamak (EKE: II/42; İP: II/134; AP: 129; MES: I/154). Bağrı kan (hûn) olmak: Çok dert ve acı çekmek (EKE: II/45). Çarh-ı ser-ke dest-i âhumdan zebûn olmı -durur Kâmeti iki bükilmi bagrı hûn olmı -durur (G.118/1) Bağrı katı (G.542/2): Duygusuz, acımasız, katı yürekli (ÖAA: II/915; EKE: II/391; İP: II/821; AP: 738; MES: I/163). Ayrıca bk. Ta bağırlı, Ta yürekli/kalpli. Bağrı kebap etmek/eylemek/kılmak (G.46/4, G.403/6, G.417/5): Çok acı çekmek, derinden üzüntü duymak, bağrı yanmak (EKE: II/45). 76 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Âte -i gurbet egerçi bagrumı kıldı kebâb Câm-ı la‘lînden arâb-ı hô -güvâr egler beni (G.555/3) Bağrı yanık/yanık bağırlı (G.3/4, M.81): Çok dert, acı çekmi , sıkıntılı günler ya amı (kimse) (ÖAA: II/611; EKE: II/45; İP: II/140; AP: 135; MES: I/163; MAT: 40). Bağrına basmak (G.10/5, G.87/4, G.279/1, G.335/1, G.494/2, G.557/4, G.568/4, M.127): Kucağına almak, kollarıyla sıkıca sarmak; birini sevgi ve efkatle yanına alıp korumak, yeti tirmek (ÖAA: II/611; EKE: II/46; İP: II/140; AP: 135; MES: I/164; MAT: 40). Bağrına ta basmak (G.120/4, G.557/4): Hiçbir tepki göstermeden her türlü sıkıntıya, acıya ve zorluğa katlanmak; acısını içine gömmek (ÖAA: II/611; EKE: II/46; İP: II/140; AP: 135; MES: I/164; MAT: 40). Bağrını delmek (G.151/4, G.262/4, G.356/1): Acısı içine i lemek, derinden yaralamak (ÖAA: II/611; EKE: II/47; İP: II/140; AP: 135; MES: I/164; MAT: 55). Bağrını kan (hun) etmek/eylemek (Müs.I/III): Çok acı çektirmek (EKE: II/48). ol dem ki gamuñ bagrumı hûñ itdi sitemden Gözüm ya ı hûn-âbe olup akar o demden (G.407/1) Bahis tutu mak/Bahse girmek: bk. Bahse dü mek. Bahse dü mek: Herhangi bir konudaki görü ünde veya iddiasında haklı çıkmak için iddiaya giri mek; bir yarı çerçevesinde sözlü anla ma yapmak (ÖAA: II/611; İP: II/141; AP: 135; MES: I/164165; MAT: 40). Meger câdû gözüñ sâhir saçuñla bahse dü mi ler Ki biri sihr ile tîr itse mûyı biri mâr eyler (G.172/2) Ba çatmak: Bir araya gelmek, ba ba a vermek (EKE: II/52; MAT: 54). Kemân-ebrûlaruñ kim ba çatup kâmet dü-tâ itmi San iki hasmdur yeñmi biri birini yâ itmi (G.228/1) Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 77 Ba çekmek (G.356/5): Ba kaldırmak, buyruk dinlememek, isyan etmek; öncülük etmek, ilk adımı atmak; halayın ba ında oyunu yönetmek (ÖAA: II/617; EKE: II/52; İP: II/151; AP: 144; MES: I/174; MAT: 59). Ayrıca bk. Serke lik etmek. Ba indirmek: İtaat etmek, söz dinlemek (EKE: II/54; MES: I/174; MAT: 55). Sihrde basmı -durur hôd anı mü gîn ka laruñ Pes niçün ba indürür yâ çe müñüñ câzûsına (G.436/3) Ba koymak (G.425/3): Bir amaca varmak için ölümü göze almak, bir uğurda kendini adamak (ÖAA: II/627; EKE: II/55; İP: II/163; AP: 156; MES: I/175; MAT: 49). Ba üstünde tutmak: bk. Ba üstünde yer vermek. Ba üstünde yer vermek (yeri var): Saygılı davranmak, çok iyi ağırlamak, el üstünde tutmak, değer vermek (ÖAA: II/629; EKE: II/56; İP: II/164; AP: 157; MES: I/176; MAT: 51). ebîh oldugıçün Leylî saçına Ba üzre kıldı Mecnûn cây zâga (G.483/3) Ba vermek (M.113/2): Buğday, arpa gibi bitkiler büyüyüp ba akları belirmek; (çıban) olgunla mak (ÖAA: II/629; EKE: II/57; İP: II/165; AP: 157; MES: I/176). Ba a çıkarmak (G.50/5, G.537/5): Bir i i ba arıyla sonuçlandırmak; çok yüz vermek, ımartmak (ÖAA: II/615; EKE: II/57; İP: II/148; AP: 142; MES: I/176). Ba ı devletli: Uğurlu, talihli, bahtı açık kimse. Ba ı devletlü kuldur ol ki âhâ Ayaguña ide zîr ü zeber ruh (G.68/5) Ba ı ho olmak: İyi geçinmek, uyumlu olmak; bir eyden ho lanmak (ÖAA: II/619; EKE: II/60; İP: II/153; AP: 147; MES: I/179). ‘I k esrârın yiyen la‘lüñe meyl itse n'ola Çünki ba ı hô olur hayrânlaruñ tatlu ile (G.498/4) 78 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Ba ı ho olmamak: İyi geçinememek, uyumlu olmamak; bir eyden ho lanmamak (ÖAA: II/619; EKE: II/60; İP: II/153; AP: 147; MES: I/179). Hô degül sıhhatle ba um derde ögretdi mizâc Saglık ile zindegânî idemem derd isterin (M.333/2) Ba ına bela(yı satın) almak (G.4/5): Sıkıntı ve üzüntü verici olduğu sonradan anla ılan bir i e kendi isteği ile giri mi olmak; durup dururken belalı bir i e kalkı mak (ÖAA: II/620; EKE: II/61; İP: II/154; AP: 147; MES: I/182). Ba ına bela gelmek (G.468/2): Sıkıntı ve üzüntü verici bir i le kar ıla mak. Ba (ın)a gelmek (G.434/4, G.435/1, G.494/3, M.383/1): İstenmeyen, üzücü bir olay veya durumla kar ıla mak; kötü bir duruma uğramak (ÖAA: II/616; EKE: II/62; İP: II/156; AP: 149; MES: I/184; MAT: 44). Ba ına gün doğmak (G.382/1): Talihi yâr olmak, i i hep yolunda gitmek (EKE: II/62-63; MAT: 53). Bekle kûyını ola kim çıka yâruñ göresin Ba uña gün toga ey dil der-i dil-dâruñda (G.452/3) Ba ına kakmak (G.247/4): Yapılan bir iyiliği sürekli olarak söyleyerek bıktırmak (ÖAA: II/616; EKE: II/63; İP: II/156; AP: 149; MES: I/185; MAT: 48). Ba ına ü mek/ü ü mek (G.122/2): Çabucak etrafına toplanmak (EKE: II/64; MES: I/185). Ba ından yumruk indirmemek: Sürekli eziyet etmek. Yumruk indürmez ba ından ben gedânuñ e -perüñ Zahmuma kan agladur ey meh dil ile hançerüñ (G.259/1) Ba ını alıp gitmek/kaçmak (G.13/3, G.327/1): Kimseye danı madan, haber vermeden ve gideceği yeri söylemeden ortadan kaybolmak (ÖAA: II/623; EKE: II/66-67; İP: II/159; AP: 152; MES: I/188; MAT: 46). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 79 Ba ını ezmek (G.127/1): Birini kımıldanamaz, canlanamaz ve kötülük yapamaz duruma sokmak (ÖAA: II/624; EKE: II/68; İP: II/160; AP: 153; MES: I/189; MAT: 47). Ba ını kavgaya vermek: Kavgaya karı mak, tartı mak (EKE: II/68). Fem-i cânâne içün kim ki cidâl eyler ise Emriyâ yok yire ol ba ını gavgâya virür (G.143/5) Ba ını vermek (G.188/5): Ülküsünü gerçekle tirmeye çalı tığı için öldürülmek, ölümü göze almak, kendini feda etmek (ÖAA: II/625; EKE: II/69; İP: II/161; AP: 154; MES: I/190; MAT: 51). Ba tan ayağa (G.17/2, G.227/4, G.242/4): Ba tan a ağı, ba tan sona kadar, bütünüyle (ÖAA: II/628; EKE: II/70; İP: II/30; AP: 157; MES: I/192; MAT: 50). Ba tan çıkarmak (G.74/2): Ayartmak, doğru yoldan çıkarmak, kötü yola sürüklemek (ÖAA: II/628; EKE: II/70-71; İP: II/164; AP: 157; MES: I/193; MAT: 51). Ba tan çıkmak (G.510/1): Doğru yoldan ayrılmak, ahlâkı bozulmak, kötü yola sürüklenmek (EKE: II/71-72; İP: II/164; AP: 157; MES: I/193). Ba tan gitmemek (K.2/23): Ba ından atamamak, kurtulamamak. Ba mağı/pabucu dama atılmak: Gözden dü mek, ikinci plana itilmek, artık değer verilmemek (ÖAA: II/1001; EKE: II/355; İP: II/701; AP: 649; MES: I/947; MAT: 209). Hilâli añma anuñ ba magı tama atılmı dur Gümi na‘leynüñe irmez güne ba maguña degmez (G.212/3) Belaya dü mek (G.83/2): Çok kötü bir durumla, beklenmeyen bir bela ile kar ıla mak (ÖAA: II/631; EKE: II/74; İP: II/170; AP: 161; MES: I/198). Belaya girmek/uğramak: bk. Belaya dü mek. Belini bükmek (G.243/4): Büyük üzüntü ve çaresizlik içinde bırakmak (ÖAA: II/632; EKE: II/75; İP: II/169; AP: 162; MES: I/199; MAT: 57). 80 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Benzi sararmak (Müst.1/4, G.277/3, G.290/2, M.1/2, M.11/2, M.151/1): Sıkıntıdan, üzüntüden veya korkudan yüzünün rengi deği mek (EKE: II/76; İP: II/173; MES: I/202). Ayrıca bk. Yüzü sararmak. Benzi uçmak (M.466): Korkudan, heyecandan birdenbire benzi sararmak; yüzünün rengi solmak (ÖAA: II/635; EKE: II/76; İP: II/173; AP: 165; MES: I/202). Benzinde kan kalmamak (M.328/2): Yüzü sararıp solmak (İP: II/173; AP: 165). Berk yüzlü (G.190/4): Utanması olmayan; nerede ne yapacağını bilmeyen; ho olmayan davranı lar sergileyen. Gül ‘ârızuñla olsa mu‘ârız ‘aceb degül Bir berk yüzlü ne edeb ü ne hayâsı var (G.87/3) Bıçağa dü mek (G.237/1): Ölmek, hayatına son vermek (EKE: II/77). Müjemde e k-i merdüm-zâdum ey yâr Cefâya döymeyüp dü di bıçaga (G.483/4) Bir alay (G.183/3, G.545/2, M.488): Bir sürü, pek çok (AP: 175; MES: I/214). Bir arada (G.21/4, G.47/1): Topluca, hep birlikte (AP: 175; MES: I/215). Bir ara(lık) (M.247/1): Az bir süre; bir fırsat dü ünce, i ler arasında; geçmi te kalan bir zaman (ÖAA: II/642; AP: 175; MES: I/215). Bir avuç (G.410/3): Bir avucu dolduracak kadar; az sayıda, çok az (ÖAA: II/642; İP: II/186; AP: 175; MES: I/216; MAT: 59). Bir ayağı çukurda olmak: bk. Ayağı çukurda (olmak). Bir bir (G.216/2): Ayrı ayrı, teker teker, birer birer (ÖAA: II/643; AP: 176; MES: I/217; MAT: 59). Bir dahi/daha (G.39/2): İkinci kez, bir kez daha; hiçbir zaman, asla (ÖAA: II/644; AP: 178; MES: I/218). Bir damla (katre) (G.43/2, G.80/1, G.320/1, G.323/3, G.324/4, G.338/4, G.484/5, M.18/2, M.69, M.71): (Sıvı için) Pek az, azı- Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 81 cık; (çocuk için) pek küçük, küçücük (ÖAA: II/645; AP: 178; MES: I/219). Bir giydiğini bir daha giymemek: Çok sayıda giysisi olmak, sürekli farklı eyler giymek (MES: I/221). Sâkî ol mey kanı kim devrinde tâc-ı la‘lden Hîç bir kez geydügin bir dahi geymezmi habâb (G.39/2) Bir iki (G.61/4, G.77/5, G.98/5, G.111/5, G.153/5, G.162/1, G.231/3, G.248/1, G.256/5, G.282/4, G.306/1, G.392/4, G.448/3, M.103, M.428/2): Birden çok ama dörtten az sayıda, çok az sayıda, birkaç (ÖAA: II/647; AP: 181; MES: I/223). Bir karı (G.245/1, G.245/4, G.469/1, M.389/2): (Boy için) Çok kısa; (alan için) çok az; (sakal için) çok uzun (EKE: II/82; AP: 182; MES: I/224). Bir nice (G.10/3, G.184/2, G.522/2, G.543/5, M.28/1, M.170, M.460): Epey, bir hayli, birçok (AP: 183). Bir olmak (G.270/1): Bir araya gelmek, i birliği yapmak; söylemekten yorulmak (EKE: II/83; AP: 183; MES: I/226). Bir parça (pâre) (G.59/3, G.281/5, G.469/5): Çok az, biraz, azıcık (AP: 184; MES: I/227). Birbirine girmek (G.223/3, G.485/2, M.268/3): Aralarında kavga çıkıp birbirlerine iddetle saldırmak; anla amamak, dövü mek; karı mak, çözülmeyecek duruma gelmek (ÖAA: II/643; EKE: II/80; İP: II/195; AP: 177; MES: I/232). Birine/bire bin katmak (G.78/5): Olan bir eyi çok abartarak anlatmak, bir olayı ya da ba kasının sözünü aktarırken birçok ey eklemek; bir konuyu çok abartmak (ÖAA: II/646; EKE: II/84; İP: II/189; AP: 179; MES: I/232-233). Boğazını çengelde görmek: Bir kabahatinden dolayı asılmak. Zülfüñe zer gösterüp cevlân urur tâvûs-ı bâg Bir gün ola kim bogazın görevüz çengâlda (G.443/2) Boğazını urganda bulmak: Bir suçundan dolayı idam edilmek. Emrî dil-i miskînüñ o zülfe tola urmı Bir gün sen anuñ bogazın urganda bulursın (G.405/5) 82 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Borç eylemek (G.551/5): Borç almak, borçlanmak (ÖAA: II/656; AP: 194; MES: I/243). Boynunu urmak (G.446/1): Kellesini uçurmak, ba ını keserek öldürmek (ÖAA: II/660; EKE: II/88; İP: II/210; AP: 199; MES: I/249; MAT: 63). Boyun eğmek/eğmemek (G.151/5, G.308/2, M.219/2): Kabullenmek, isteyerek veya istemeyerek uymak, katlanmak; muhtaç olmak (ÖAA: II/618; EKE: II/88; İP: II/210; AP: 201; MES: I/251; MAT: 62). Burnundan gelmek/getirmek (G.95/3, M.288/3): Elde edilen güzel bir durumu, kazanılan güzel bir eyi arkasından gelen kötü eyler ve sıkıntılar yüzünden kendisine zehir etmek (ÖAA: II/665; EKE: II/90; İP: II/217; AP: 208; MES: I/260). Can atmak (G.476/3): Çok arzu ettiği bir eyi veya durumu elde etmeye çalı mak, bir eye eri meyi çok istemek (ÖAA: II/671; EKE: II/92-93; İP: II/224; AP: 215; MES: I/268; MAT: 66). Can borcu (M.135/3): Canını kurtarana borçlu olmak (EKE: II/94). Can çeki mek (G.111/3): Son nefesini vermek veya ölmek üzere olmak; tükenmek, bitmek (ÖAA: II/671; EKE: II/94; İP: II/225; AP: 216; MES: I/269; MAT: 67). Can ısmarlamak: Ruhunu teslim etmek, ölmek (EKE: II/95; MAT: 71). Cânı bir dil-rübâya ısmarla Aradan çık Hüdâya ısmarla (G.506/1) Can nakdini/metaını almak (G.277/1, M.407/2): (Allah) Öldürmek, ölümünü tayin etmek; canını verdirecek kadar memnun etmek; a ırı sıkıntıya sokmak (ÖAA: II/674; EKE: II/107; İP: II/230; AP: 219; MES: I/279). Ayrıca bk. Canını almak. Sâhibin bogazlayup alur metâ‘-ı cânını ‘I k bâzârında bir bogaz kesendür hançeri (G.550/2) Canı ağzına gelmek: Büyük bir felaket veya tehlike kar ısında ölecekmi gibi bir korkuya kapılmak; a ırı duygulanmak, çok he- Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 83 yecanlanmak (ÖAA: II/672; İP: II/227; AP: 217; MES: I/274; MAT: 67). Emrînüñ dün sanemâ agzına geldi cânı Bir kez öpince seni la‘l-i güher-bâruñda (G.452/5) Can(ı) çıkmak (G.5/5, G.204/1, G.541/3): Çok yorulmak veya bitkin duruma dü mek; ölmek, son nefesini vermek; yaptığı bir i te çok güçlük çekmek (ÖAA: II/673; EKE: II/103; İP: II/227; AP: 218; MES: I/275; MAT: 68). Canı sıkılmak (M.211): Bir i yapamamaktan veya bir eyle uğra mamaktan dolayı sıkıntı duymak, huzursuz olmak; bir olaya üzülmek; huzuru bozulmak; öfkelenmek, kızmak (ÖAA: II/676; EKE: II/103; İP: II/231; AP: 221; MES: I/276; MAT: 71). Canına/yüreğine/içine ate (od) dü mek (G.123/4): Çok büyük bir acının, üzüntünün etkisi içinde bulunmak; yüreği yanmak (ÖAA: II/869; EKE: II/105; İP: II/483; AP: 464; MES: I/631). Ayrıca bk. Yüreği yanmak. em‘-i bezmüñ u‘lesi ‘aksi degüldür câmda Âte -i la‘lüñ gamından od dü üpdür cânına (G.507/2) Can(ın)a geçmek/i lemek (G.373/4, G.381/1): Etkisi altına almak, çok etkilemek; söz, davranı , bir kimseye çok dokunmak; bir durumun acısını derinden duymak; içine i lemek (ÖAA: II/870; EKE: II/104-105; İP: II/229; AP: 465; MES: I/277; MAT: 68). Derd okı peykânlarından cânuma geçdi benüm Cânumı al ey ecel tek eyle bir dermân baña (G.16/4) Can(ın)dan geçmek (G.188/5, G.393/5): Ölmek; ölümü göze almak; ölümü ister duruma gelmek (ÖAA: II/671; EKE: II/106; İP: II/230; AP: 217; MES: I/279; MAT: 72). Canını acıtmak (G.66/5): Birine acı vermek veya onu rencide etmek; birinin gövdesinin herhangi bir yerini acıtacak bir ey yapmak (ÖAA: II/674; EKE: II/107; İP: II/230; AP: 219; MES: I/279; MAT: 69). 84 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Canını almak (G.305/1, G.305/2, G.451/1, G.451/2, G.502/4): (Allah) Öldürmek, ölümünü tayin etmek; canını verdirecek kadar memnun etmek; a ırı sıkıntıya sokmak (ÖAA: II/674; EKE: II/107; İP: II/230; AP: 219; MES: I/279). Ayrıca bk. Can nakdini/metaını almak. Canını vermek (Tah.1/II-III, G.23/3, G.33/4, G.48/5, G.57/5, G.85/2, G.185/5, G.195/5, G.208/5, G.227/5, G.242/5, G.247/4, G.272/5, G.279/1, G.293/5, G.313/3, G.382/2, G.421/5, G.451/2, G.495/3, G.514/1, M.176): Ölmek; biri için kendini feda etmek, ölümü bile göze almak; hiçbir ey esirgememek; çok sevdiği ve istediği bir eye a ırı dü kün olmak (ÖAA: II/675; EKE: II/107-108; İP: II/231; AP: 220; MES: I/280; MAT: 70). Ciğer kebap olmak: Büyük acı ya amak, yüreği yanmak, acı içinde kıvranmak (ÖAA: II/682; EKE: II/110; İP: II/242; AP: 229; MES: I/290). Gözümüñ ya ı arâb oldı ciger pâre kebâb ‘Ay ü nû eyleyici bir dil-i ‘ayyâ um var (G.152/4) Ciğeri yanmak (G.537/1): Büyük bir acıya uğramak, çok üzülmek; aniden büyük bir acı veya felaket ile kar ıla mak; çok susamak (ÖAA: II/682; EKE: II/111-112; İP: II/241; AP: 229; MES: I/290; MAT: 74). Çâk-i girîbân etmek/eylemek: bk. Yaka yırtmak. Çalmadık yer/kapı bırakmamak (M.124/1): Herkese, her yola ba vurmak (AP: 234; MES: I/297). Çok ba lı (olmak) (G.115/2, G.119/1, G.406/6): Ba kaldırmak, söz dinlememek, istediği gibi hareket etmek; zalim, bir i te usta, dolandırıcı, hırsız (EKE: II/120; Çetinkaya 2009: 226-245). ‘Â ıkuñ öldür diyü yâruñ ayagına dü er Fitnede çok ba lu yok zülf-i ‘abîr-ef ân gibi (G.525/3) Dağ üstü bağ: Keyfi yerinde olmak, her muradına ula mı olmak (EKE: II/122; MAT: 80). Ben ol Mecnûn-ı eydâyam ki mihnet kûhsârında Hayâl-i kadd ü hadd-i yâr ile dâg üzre bâgum var (G.197/2) Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 85 Damga vurmak (G.224/2): Damgalamak, damga ile i aretlemek; iz bırakmak (İP: II/275; MES: I/332). Dem çekmek (G.346/2): Ku lar, uzun süreli ve güzel ezgiler çıkarmak, ötmek; içki içmek (ÖAA: II/711; EKE: II/127; İP: II/283; AP: 267; MES: I/343; MAT: 82). Dem urmak (G.92/5, G.567/5): Belli bir konu üzerinde konu mak, fikir yürütmek; olmayacak ya da gücünü a an bir konu üzerinde konu mak; nefes etmek, okuyup üflemek (EKE: II/127128; İP: II/284; AP: 268; MES: I/344; MAT: 82). Derisine sığmamak: Gururlu davranmak, böbürlenmek, çok kibirli olmak (ÖAA: II/714; İP: II/288; AP: 271). Hâl-i pür mûyına beñzetdüm çün Emrî nâfeyi Sıgmayı yazdı derisine ferahdan mü g-i çîn (G.377/5) Dik gelmek (G.95/5, G.245/1): Kar ı gelmek; boyun eğmeyip ba kaldırmak, kafa tutmak (EKE: II/134; MAT: 84). Ey kara gözlü kirpügüñ üstüme dik gelür Senden beni kesem mi sanur ol bıçag-ile (G.427/2) Diken üstünde durmak (G.31/5): Sürekli tedirginlik duymak; her an kalkacakmı gibi oturmak (ÖAA: II/718; EKE: II/135; İP: II/294; AP: 276-277; MES: I/359). Dil uzatmak (G.133/4, G.326/4, G.338/4): Laf atmak, saygısızca sözlerle birini kötülemek; iftirada bulunmak (ÖAA: II/723; EKE: II/136; İP: II/301; AP: 284; MES: I/361; MAT: 88). Dile gelmek (G.165/4): Hakkında dedikodu yapılmak, konu ulmak; önce konu mazken konu maya ba lamak (ÖAA: II/719; EKE: II/137; İP: II/296; AP: 279; MES: I/362). Dili dola mak (G.554/6): A ırı korku, heyecan, ate li hastalık, sarho luk gibi durumlarda neler söyleyeceğini a ırarıp karı tırmak; söyleyeceğinin düzeni bozulmak (ÖAA: II/720; EKE: II/138; İP: II/297; AP: 280; MES: I/364; MAT: 86). Dilinden dü ürmemek (M.471): Sürekli aynı ki i veya konu üzerinde konu mak, diline dolamak (ÖAA: II/721; EKE: II/138; İP: II/298; AP: 281; MES: I/366; MAT: 86). 86 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Dilini kesmek (G.128/5): Konu mamak, susmak, söz söylememek; susturmak (ÖAA: II/722; EKE: II/139; İP: II/299; AP: 282; MES: I/367; MAT: 87). Di bilemek: Birine kızarak kötülük yapmak istemek veya acısını çıkarmak için fırsat kollamak; öcünü almak için çok istek duymak (ÖAA: II/725; EKE: II/142; İP: II/304; AP: 286; MES: I/371; MAT: 88). Kaddüñe öykündügin i itdi im âduñ meger Kesmege ‘ırkını anuñ erre dâyim di biler (G.99/3) Dokuz dolanmak (G.545/5): Her tarafı dola mak, çok dola mak, her yere bakmak (EKE: II/144-145). Çarhı tokuz tolanur hüsnüñe hem-tâ görimez Dün ü gün mâh cüdâ mihr-i cihân-tâb cüdâ (G.22/3) Dudağını di lemek: Çok a ırmak, hayretler içinde kalmak, hayran olmak. Goncalar içre degüldür jâle gördükde seni Di lemi dür hayretinden leblerini gülsitân (M.345/4) Dünyayı (ba ına) dar eylemek (G.387/4): Bir kimseyi çok sıkıntılı bir duruma sokmak (EKE: II/152; MES: I/399; Türkçe Sözlük I: 655). Ecel ter(ler)i dökmek (G.78/1. G.515/2): Tehlikeli bir durum kar ısında kalıp çok korkmak; zor duruma dü mekten bunalım geçirmek; kendini ölecekmi gibi hissetmek (ÖAA: II/742; EKE: II/154; İP: II/327; AP: 308; MES: I/405; MAT: 93). Eğri oturup doğru konu mak: Gerçeği ve doğruyu olduğu gibi söylemek (ÖAA: II/744; EKE: II/155; İP: II/330). Ebrû-yı hamuñ kâmetüñe serv-i sehî dir Egri oturur kendüsi ammâ sözi togru (G.421/4) Eksik etmemek/eylememek (M.116/2, M.313/2): Her zaman bulundurmak; uzun ara vermemek (ÖAA: II/747; EKE: II/156; AP: 312; MES: I/411). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 87 Eksik olmamak (G.91/4, G.170/2): Her zaman bulunur olmak, her zaman var olmak (ÖAA: II/747; İP: II/333; AP: 313; MES: I/411; MAT: 95). El altında (G.270/2): Her zaman kolayca bulunabilecek yerde, istenildiği zaman kullanılmak üzere hazır (ÖAA: II/748; EKE: II/157; İP: II/334; AP: 314; MES: I/412; MAT: 95). El çekmek (G.115/4): Kararından vazgeçmek, karı mamak; yapmakta olduğu bir i i artık yapmama durumuna geçmek (ÖAA: II/749; EKE: II/158-159; İP: II/335; AP: 315; MES: I/414; MAT: 96). Ayrıca bk. El yumak (yıkamak). El sunmak (G.112/2, G.276/5, G.339/4, M.14/2): Elini uzatmak; yakla mak istemek (ÖAA: II/764; EKE: II/161; İP: II/349; AP: 331; MES: I/416; MAT: 102). Dürc-i dîdemden hayâl-i yâr dürr-i ter siler El sunar rahm idüp ol hûnî gözüm ya ın siler (G.99/1) El uzatmak (Tah.2/V, G.119/4): Birine dokunmaya veya bir hakkı almaya kalkı mak; yardım etmek, destek vermek; kendisine ait olmayan bir ey üzerinde hak iddia etmek; el ile dokunmak (ÖAA: II/765; EKE: II/161; İP: II/350; AP: 332; MES: I/417; MAT: 102-103). El uzunluğu etmek/eylemek (G.295/3): Hırsızlık yapmak (EKE: II/161). Zülfi el uzunlıgın eyler anuñçün ey göñül Mühri altında tutar la‘lin dehân-ı dil-rübâ (G.10/4) El üstünde tutmak (G.308/1, G.403/1): Bir kimseye gerekli saygı ve sevgiyi göstermek (ÖAA: II/765; EKE: II/161-162; İP: II/350; AP: 332; MES: I/417). El vermek (M.6, M.143/3): Yardımda bulunmak, destek çıkmak; tarikatlarda mür it, müride ba kalarına yol gösterme izni vermek; halk hekimliği gibi konularda yetki vermek (ÖAA: II/765; EKE: II/162; İP: II/350; AP: 332; MES: I/417; MAT: 104-105). Geyinüp hırka-i miskîsin el virseydi ol kâkül Olurdı ‘ömri oldugınca dervî i anuñ sünbül (M.288/1) 88 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ El yumak: Kararından vazgeçmek, karı mamak; yapmakta olduğu bir i i artık yapmama durumuna geçmek; bir eyle ilgisini kesmek (ÖAA: II/749; EKE: II/162-163; İP: II/335; AP: 332; MES: I/418; MAT: 103). Ayrıca bk. El çekmek. ebnem ü bâd ile sohbetden idüp istigfâr Yine el yudı etek silkdi gül ende çenâr (M.208) Elden ayağa dü mek: Ayak altına dü mek, sarho olmak (EKE: II/163). Göñlüm müjeñde câna varmı bıçaga dü mi Mey içüp anuñ içün elden ayaga dü mi (G.237/1) Elden bırakmamak/dü ürmemek: bk. Elden komamak. Elden dü memek (G.536/3): Bir eyle sürekli ilgilenmek, elde tutmak, sahip olmak (ÖAA: II/758; EKE: II/164; İP: II/336; AP: 316; MES: I/429; MAT: 100). Elden gitmek (G.100/6): Yerine gelmemek üzere yitirilmek, ondan yoksun kalınmak; bir eyi kaybetmek (ÖAA: II/751; EKE: II/164; İP: II/337; AP: 317; MES: I/420; MAT: 97). Elden komamak (G.534/5, M.167/2): Bir eyle sürekli ilgilenmek, elde tutmak, sahip olmak; ondan vazgeçmemek (EKE: II/164165; İP: II/336; MES: I/419). Dü düm ayaklara elden komadum yâr etegin Gerçi yârum komadı bir nefes agyâr etegin (G.385/1) Elden uçurmak: Elinden gitmek; elinden kaçmak, kaçırmak. Murg-ı hüsnini nigâr elden uçurdı Emrî Kara telden yine yapar aña hat bu kafesi (G.536/5) Ele gelmek/gelmemek (G.107/2): El ile tutulabilir olmak, tutabilmek; elde etmek (ÖAA: II/752; EKE: II/165; İP: II/338; AP: 318; MES: I/421). Ele girmek/girmemek (G.385/5): Ele geçmemek, elde edilmemek; ele geçmemek, elde edilmemek (EKE: II/165-166; MES: I/421). Eli ayağı: Birinin her i ine yarayan, yardımcısı (EKE: II/167; AP: 320; MES: I/423). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 89 Koma sâgarla sebû kulbını elden Emrî Zurefâ bezminüñ anlardur eli ayagı (G.534/5) Eli değmemek (M.442/4): Bir i i yapmaya vakit bulamamak, fırsatı olmamak (ÖAA: II/756; EKE: II/167; İP: II/341; AP: 322; MES: I/425; MAT: 99). Ayrıca bk. Eli ermemek. Eli ermek/ermemek (G.499/3, G.509/1): Bir i i yapmaya zaman ve fırsat bulmak; yapabilmek, ula abilmek; zaman ve fırsat bulamamak; yapamamak, ula amamak (ÖAA: II/756; EKE: II/168; İP: II/341; AP: 322; MES: I/425; MAT: 100; Türkçe Sözlük I: 691). Ayrıca bk. Eli değmemek. Elinden kapmak (G.93/2): Elinden almak, birini sahip olduğu bir eyden yoksun bırakmak; elinden ve iradesinden çıkmak (MES: I/429). Eline girmek/geçmek (G.65/3, G.289/5): Ele geçirmek, elde etmek; kazanmak, bulmak, yakalamak (EKE: II/171; İP: II/344; AP: 325-326; MES: I/431). Elini göğsüne koymak: Ellerini göğsünde birle tirip saygı göstermek (EKE: II/171-172). Rakîbe sanma ta‘zîmen korın el gögsüme cânâ Kef-i destümle andan dâg-ı ‘ı kuñ eylerin pinhân (G.388/4) Elini kana sokmak/bulamak (G.20/2): Birini yaralamak veya öldürmek (ÖAA: II/760; EKE: II/172; İP: II/345; AP: 326; MES: I/432). Elif çekmek (G.6/2, G.67/1, G.88/3, G.168/2, G.193/3, G.205/2, G.222/3, G.301/3, G.431/3, M.153/1): Elif harfi gibi göğüste boylamasına yara açmak (MAT: 100). Gögsüme çekdüm elif üstine yakdum tâze dâg Sen gül içün lâlelerle sînem itdüm re k-i bâg (M.241) Engel olmak (G.335/2): Bir i in gerçekle mesini önlemek, engellemek; bir i i geciktirmek (AP: 334; MES: I/438). Esip savurmak/yağmak (M.246/2): Aniden kızarak etrafa korku salmak; azarlayıcı bir tavırla bağırmak (ÖAA: II/769; EKE: II/174; İP: II/356; AP: 337; MES: I/442). 90 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Eteğine yapı mak: bk. Eteğini elden komamak. Eteğini elden komamak: Eteğine yapı mak, yardım istemek, koruyuculuğu altına girmek istemek (ÖAA: II/772; EKE: II/176; İP: II/360; AP: 341; MES: I/449). Dü düm ayaklara elden komadum yâr etegin Gerçi yârum komadı bir nefes agyâr etegin (G.385/1) Etek silkmek: İlgilenmemek, üzerinde durmamak; uzakla tığını belirtmek (ÖAA: II/773; EKE: II/176; İP: II/339; AP: 341). ebnem ü bâd ile sohbetden idüp istigfâr Yine el yudı etek silkdi gül ende çenâr (M.208) Ezber eylemek (K.2/18): Ezberleyerek akılda tutmak (İP: II/366; MES: I/457-458). Ezber(e) okumak (G.19/4): Bir yazıyı eksiksiz olarak ve bir yere bakmadan okumak (MES: I/458). Fark edilmek/olunmak (G.328/2, G.473/4): Seçilip ayırt edilmek, ayrımsanmak; anla ılmak; sezilmek (ÖAA: II/779; İP: II/369; AP: 349; MES: I/462; MAT: 108). Fark etmek (G.378/2, G.394/2, M.484): Anlamak, sezmek, ayrımında olmak; görmek, seçmek; eskisinden ba ka bir duruma gelmek, deği mek; farkını anlamak (ÖAA: II/779; EKE: II/178; İP: II/369; AP: 349; MES: I/462; MAT: 108). Fırsat beklemek/gözlemek/kollamak (G.210/1): Yapmak istediği i için uygun bir zaman, durum ya da ko ul olu masını beklemek, en elveri li durumu, ko ulu, zaman kollamak (ÖAA: II/783; EKE: II/181; İP: II/376; AP: 354; MES: I/469-470). Gam çekmek (K.1/9, G.15/1, G.231/2, G.297/1, G.369/1, G.502/5, M.1/2, M.474): Hüzünlenmek, tasalanmak, üzülmek (ÖAA: II/787; EKE: II/185; İP: II/382; AP: 362; MES: I/480; MAT: 110). Gam yememek: Tasa etmemek, kaygı çekmemek, üzülmemek (ÖAA: II/788; EKE: II/185-186; İP: II/382; MAT: 110). Nasîbi olmadugına halîlüm hân-ı vasluñdan İnanma gam yimem dirse rakîb it gibi cân besler (G.175/2) Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 91 Gama dü mek (G.5/4): Hüzünlenmek, tasalanmak, acı çekmek (EKE: II/186). Geceyi gündüze katmak (G.287/2): Sürekli, aralıksız çalı mak, gece gündüz dememek (ÖAA: II/789; EKE: II/187; İP: II/385; AP: 365; MES: I/485; MAT: 110). Gen yakadan: Uzaktan, ıraktan; yaka bağır açık olarak (Çavu oğlu 1998: 98-104; MAT: 111). Bu ceyb-i çâk ile ‘â ık geçinme geñ yakadan Yarar sabâ sakın ey gül alur girîbânuñ (M.258/2) Geri kalmamak (M.315): Yapmaktan çekinmemek, kaçınmamak, vazgeçmemek; birinden daha a ağı ve daha az ba arılı olmamak (ÖAA: II/793; İP: II/390; AP: 370; MES: I/492; MAT: 112). Gizli din tutmak/ta ımak: Görünü ünden farklı bir inanca ve anlayı a sahip olmak (ÖAA: II/796; EKE: II/189; İP: II/393; AP: 374; MES: I/497). Gizlü dîn tutardı zülfüñ dime kim bî-dîn idi Ey cemâli Ka‘be nûr olsun yiri miskîn idi (G.527/1) Göbeği dü mek: Göbek deliğinin kapanmasıyla göbeğinde fıtık olu mak (ÖAA: II/797; İP: II/393; AP: 375; MES: I/498). Görince nâfe saçın didi âhû-yı mü gîn Senüñ yüküñ çekerin dü se gam degül göbegüm (M.306/3) Göğsünü dövmek (G.473/1): Hayıflanmak, yazıklanmak (EKE: II/190). Göğsünü germek (G.98/5): Hiçbir eyden çekinmemek; kendine güvenmek; övünmek (ÖAA: II/798; EKE: II/190; İP: II/395; AP: 376; MAT: 113). Göğüs germek (G.214/5, G.217/5): Pek çok güçlüğe kar ı koymak, dayanmak, kendini siper etmek (ÖAA: II/798; EKE: II/191; İP: II/395; AP: 376; MES: I/500; MAT: 113). Göklere çıkmak/ermek/eri mek (G.74/5, G.276/6, G.294/2): Pek çok yükselmek (EKE: II/190; AP: 377; MES: I/501). Gönlüne getirmek (M.442/2): Gönlünde yer vermek. 92 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Zülfi sevdâsını göñlüme getürdüm Emrî Mürdeyem sanki mezâruma iletdüm ‘amelüm (G.349/5) Gönlüne/kalbine girmek (G.142/2, G.278/2, M.264/2, M.448): Birinin sevgisini kazanmak, kalbine girmek (EKE: II/196; İP: II/533; AP: 510; MES: I/505). Gönlü kalmak (G.259/5): İsteyip de edinemediği bir eyde hâlâ umudu olmak, gözü kalmak; gücenmek (ÖAA: II/800; EKE: II/194; İP: II/397; AP: 378; MES: I/503; MAT: 115). Gönlünü ele almak (G.282/5, G.559/3): İltifat etmek, güleryüz göstermek, ilgilenmek (EKE: II/194; MAT: 121). ‘Ukde-i kalbin açar her gâh alup göñlin ele Zülf-i mü gîn zîr-i desti olmasun mı ânenüñ (M.262/3) Gönlünü kapmak/kaptırmak (G.93/2): Birine tutulmak, â ık olmak; birini a ırı derecede sevmek (ÖAA: II/803; EKE: II/197; İP: II/398; AP: 379; MES: I/505). Gönül açmak (G.468/1): İnsanın iç sıkıntısını ortadan kaldırmak, iç açmak (ÖAA: II/802; EKE: II/193, 197; İP: II/399; AP: 380; MES: I/506; MAT: 117). Gönül (dil) bağlamak (G.104/2, G.453/3, G.467/2, G.486/2): Tutulmak, yürekten sevmek, sevgi ile bağlanmak (ÖAA: II/803; EKE: II/199; İP: II/399; AP: 380; MES: I/506; MAT: 120). Ayrıca bk. Gönül (dil) vermek. Gönül (dil) vermek (Tah.1/II, G.110/4, G.295/1, G.417/4): Birine tutulmak, â ık olmak, a kla bağlanmak (ÖAA: II/803; EKE: II/202-203; İP: II/401; AP: 382; MES: I/509; MAT: 121). Ayrıca bk. Gönül (dil) bağlamak. Gönül yıkmak: Birini çok üzecek ve yürekten acıtacak bir davranı ta bulunmak, gücendirmek, gönül kırmak (EKE: II/203-204; İP: II/401; MAT: 121). Yâr yıksa göñlüñi gam çekme ey â ık sevin Seng-i bî-dâd ile bünyâd eylemek ister evin (G.369/1) Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 93 Gönülden (dilden) çıkarmak (G.131/5): Artık sevmez, anmaz olmak; sevgisini sürdürmemek (ÖAA: II/802; EKE: II/204; AP: 381; MES: I/509). Reh-i tecrîde sâlik ol çıkar sûzen gamın dilden Getürme göñlüñe ya‘nî hayâl-i gamze-i yârı (M.442/2) Gönülden (dilden) geçmek/geçirmek (G.98/4, G.127/3, G.545/1): Bir eyin olmasını veya bir ey yapmayı istemek; aklından geçirmek, dü ünmek, tasarlamak (EKE: II/204; İP: II/397; AP: 379; MES: I/504; MAT: 115). Gönüllü gönülsüz: Yarı istekli yarı isteksiz, pek istekli olmayarak (AP: 382). Göñül götürürdi kapuña varmaga zâhid Varur gelür oldı hele göñüllü göñülsüz (M.218/3) Gönül(ünü) almak (G.236/1, G.486/2, M.191/1): Birini sevindirmek; kırılan bir kimseyi güzel sözle, uygun davranı la, bir armağanla ho nut etmek (ÖAA: II/802; EKE: II/198; İP: II/399; AP: 380; MES: I/505; MAT: 119-120). Görecek gözü olmamak: Görmek istememek, nefret etmek; dikkati belirli bir noktaya bağlamak ve onun dı ındaki eyleri görmemek (EKE: II/205; AP: 382; MES: I/509). Revzeninden göreli yâr nazar-bâzlıgın Göricek gözleri yok çe m-i güher-bârı göñül (G.307/4) Görünmez kaza (M.282/1): Hiç umulmadık, beklenmedik zamanda ve biçimde ba a gelen kaza (EKE: II/205; AP: 384; MES: I/510). Göz/nazar değmek (G.433/4, G.467/1, G.564/5, M.421/2): Uğursuzluk, kötülük getirdiğine inanılan, kıskanç ya da hayran bakı lar dolayısıyla fena bir duruma dü mek, nazara gelmek (ÖAA: II/807; EKE: II/207; İP: II/405; AP: 388; MES: I/514; MAT: 123). Ayrıca bk. Göze gelmek. Göz boncuğu (G.266/5, G.433/4, G.504/4, M.421/2): Göz değmesin diye takılan, göz biçiminde ve mavi renkli boncuk; nazar boncuğu (EKE: II/207; AP: 388; MES: I/514). 94 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Göz boyamak (M.212): Kötü bir eyi iyi gibi göstererek aldatmak, kandırmak, avutmak (ÖAA: II/807; EKE: II/207; İP: II/405; AP: 388; MES: I/514; MAT: 122). Göz dikmek (G.219/1): Bir eyi her halde ele geçirmek istemek; ona sürekli olarak bakıp durmak (ÖAA: II/808; EKE: II/207-208; İP: II/406; AP: 401; MES: I/514; MAT: 124). Göz etmek/eylemek (G.41/2, G.304/1, M.14/1, M.421/1): Göz i aretleriyle isteklerini anlatmak, gözle i aret vermek (ÖAA: II/809; EKE: II/208; AP: 390; MES: I/515; MAT: 124). Göz göre (G.295/1): Herkesin gözü önünde, açıkça (ÖAA: II/810; EKE: II/208; İP: II/407; AP: 390; MES: I/515). Göz kırpmak (G.49/1): Göz kapağını kapatıp açmak; göz açıp kapayarak i aret vermek (ÖAA: II/810-811; EKE: II/209; İP: II/408; AP: 391; MES: I/516). Göz kulak olmak (G.439/3): Korunması gereken kimseyi ya da eyi görüp gözetmek; kollamak, bakmak; görme ve i itme yoluyla öğrenmeye, bilgi edinmeye çalı mak (ÖAA: II/811; EKE: II/210; İP: II/409; AP: 391; MES: I/516; MAT: 125). Göz nuru dökmek: İnce, değerli bir ürün meydana getirmek için gözleri çok yoran bir dikkat ve titizlikle uzun süre çalı mak ve i üretmek (ÖAA: II/813; EKE: II/210; İP: II/412; AP: 395; MES: I/517). ol kadar dökdüm ruhı nak ında göz nûrın gice Yir yüzi agarmı idi geldi ol hur îd-ve (M.238/2) Gözden çıkarmak (G.162/3): Bir malının gitmesine razı olmak, yokluğuna katlanmak, elden çıkarmaya hazırlanmak (ÖAA: II/808; EKE: II/21; İP: II/405; AP: 388; MES: I/518). Gözden (nazardan) dü mek (M.478/3): Eski itibarı kalmamak, sevgi ve ilgiyi yitirmek (ÖAA: II/808; EKE: II/213; İP: II/406; AP: 388; MES: I/518). Gözden savmak (G.335/2): Gönülden çıkarmak, artık sevmez ve anmaz olmak; görmek istememek (MAT: 132). Harîm-i çe müñe koyma gelürse anı gözden sav Saña gaflet virür ‘ömrüñ ugurlar kalma hâb ile (G.475/4) Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 95 Göze/nazara gelmek (G.32/4): Nazar değmek, kötülüğe uğramak (ÖAA: II/807; EKE: II/214; İP: II/405; AP: 390; MES: I/520). Ayrıca bk. Göz değmek. Gözle yemek (G.377/3): Birine, bir eye a ırı istekle ve dik dik bakmak, gözlerini ondan alamamak; göz değdirmek (ÖAA: II/813; EKE: II/214; İP: II/420; AP: 395; MES: I/520; MAT: 126). Yaralar gözle yidiler bu ten-i mecrûhumı Sînesine çekdi diyü hançerin cânânenüñ (M.262/2) Gözleri açık kalmak: Gerçekle mesini çok istediği bir arzusuna ula amadan ölmek (ÖAA: II/814; EKE: II/216; İP: II/413; AP: 395; MES: I/526). Hasret ile ölse ‘â ık kalsa açuk gözleri Dirile tu olsa çe mi ger leb-i cânânuma (G.445/4) Gözü açık gitmek: bk. Gözleri açık kalmak. Gözünüz aydın (G.416/6): Kavu tuğun sevinçli gün ya da sevindirici olay kutlu olsun, tebrik ederim (ÖAA: II/818; EKE: II/217; İP: II/416; MES: I/532). Gözü görmemek (G.406/2, G.526/2): Çok beğendiği veya istediği bir eyden ba kası ile ilgilenmemek; öfke ve kızgınlıktan dolayı en kötü eyleri yapabilecek duruma gelmek (ÖAA: II/816; EKE: II/217, 223; İP: II/415; AP: 397; MES: I/528). Gözü kanlı (G.421/6): Çok öfkeli, gözünü kan bürümü ; katil (EKE: II/218; MES: I/529). Hûn-ı siri k ü nâl-i dil ile benüm bu gün Yalıñ yaraklu bir gözi kanlu dil-âveri (G.515/4) Gözü önünde (G.360/5): Gözleriyle görmek, bizzat ahit olmak. Gözünde olmamak: bk. Gözüne (‘aynına) gelmemek. Gözüne gelmek: Bir eyi zihinde canlandırmak, tasarlamak, hatırlamak; görür gibi olmak (EKE: II/223; AP: 403; MES: I/538). ‘Aks-i la‘li gözde iken na‘ra-i mestânemi Gû idüp dimi gözine geldi Emrînüñ serâb (G.43/5) 96 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Gözüne (‘aynına) gelmemek (G.209/2, G.338/4): Söz konusu eye sahip olma tutkusu içinde bulunmamak; önem vermemek; hiçbir eye değer verecek durumda olmamak (ÖAA: II/819; EKE: II/223; İP: II/416; AP: 399; MES: I/532). Dâg-ı gamdur cânuma bâg-ı cinânuñ gülleri Âb-ı Kevser ‘aynuma gelmez leb-i dil-dârsuz (G.209/3) Göz(ün)e girmek (G.278/2, M.264/2): Hareketleriyle ve yetenekleriyle herkesin ilgisini çekmek; sevgi, önem ve güven kazanmak; kendini a ırı derecede beğendirmek (ÖAA: II/809, 819; EKE: II/214; İP: II/407, 417; AP: 390, 400; MES: I/520, 533-534). Gözünü açmak (G.8/6, G.531/2, G.566/1): Uyanık ve dikkatli olmak; bir kimseyi uyararak gerçekleri görmesine yardımcı olmak (EKE: II/224-225; MES: I/534; MAT: 130). Gözünü kan boyamak/bürümek (G.198/5): Gözleri kan çanağına dönmek; birini öldürecek kadar öfkelenmek (ÖAA: II/821; EKE: II/226; İP: II/418; AP: 402; MES: I/536; MAT: 130). Gözünün önüne gelmek: bk. Gözüne gelmek. Gözya ı dökmek (G.119/5, G.284/2, G.376/1, G.465/3): Ağlamak (ÖAA: II/824; İP: II/420; AP: 405; MES: I/538; MAT: 132). Gözya ını silmek (G.99/1, G.201/2, G.333/6, G.349/4, M.112): Acımak, yardımda bulunmak (EKE: II/227). Gün görmek (G.334/3): Bolluk, esenlik, rahat ve huzur içinde ya amak (ÖAA: II/828; EKE: II/229; İP: II/426; AP: 411; MES: I/544; MAT: 135). Gün görmemek (M.60/3): Dert ve sıkıntı içinde ya amak; rahat ve mutluluk yüzü görmemek (ÖAA: II/828; EKE: II/229; İP: II/426; AP: 411). Gün göstermemek (G.537/3, M.119): Rahat yüzü göstermemek, dert ve sıkıntı içinde ya atmak (EKE: II/229; MES: I/544). Günah i lemek (G.251/3): Günah sayılan davranı larda bulunmak, günaha girmek (ÖAA: II/827; EKE: II/230; İP: II/428; AP: 409; MES: I/545). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 97 Günahı (yazugu) boynuna (G.269/3): Sorumluluk bende değil! Ben karı mam; bu bir suç ise sorumlusu odur (ÖAA: II/826; EKE: II/230; İP: II/428; AP: 409; MES: I/546). Haber almak (G.298/4, M.79/1): Bilgi edinmek, (bir durum) bilgi olarak kendisine bildirilmi olmak, kendisine haber ula mak (ÖAA: II/833; İP: II/434; AP: 416; MES: I/554; MAT: 137). Haber göndermek (G.193/4, M.196): Bilgi ula tırmak, herhangi bir araçla bilgi sunmak veya iletmek (İP: II/434; MES: I/554). Haber vermek (G.76/2, G.295/4, G.309/3, G.467/3, M.334/1, M.395/1, M.441, M.453/2): Bir durumu bildirmek, duyurmak; bir olayın, bir durumun belirtisi olmak (ÖAA: II/833; İP: II/434; AP: 417; MES: I/555; MAT: 137). Hâk ile yeksan eylemek: (Yapı ehir vb.) Temelinden yıkıp harap etmek veya olmak; yerle bir etmek (ÖAA: II/1117; EKE: II/234; İP: II/437; AP: 420; MES: I/559; MAT: 139). Ayrıca bk. Hâke yeksan eylemek. Her dırahtı çemenüñ mâlik-i dînâr-durur Zeri ger hâk ile eylerse ‘aceb mi yeksân (K.1/13) Hâke yeksan eylemek: (Yapı ehir vb.) Temelinden yıkıp harap etmek veya olmak; yerle bir etmek (ÖAA: II/1117; EKE: II/234; İP: II/437; AP: 420; MES: I/559; MAT: 139). Ayrıca bk. Hâk ile yeksan eylemek. Ben gubârı hâke yeksân eylemi dür dest-i gam Bâd-ı âhum lutf idüp geldi götürdi hâkden (G.376/4) Haram olmak (M.350): Bir eyden gerektiği gibi yararlanamamak, bir ey eline geçmez olmak; uygun dü memek (ÖAA: II/842; İP: II/446; AP: 427; MES: I/571; MAT: 140). Hararet vermek (G.536/3): Vücut ısısını yükseltmek; susatmak (ÖAA: II/842; EKE: II/238; İP: II/446; AP: 428; MAT: 141). Harca sürmek (M.99): Telef etmek, harcamak, öldürmek (MAT: 140). Gördi gam basmı ten-i pür-dâgumı gerd-i fenâ Harca sürmek istedi gencîne-i medfûn sanup (G.51/2) 98 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Harf atmak: Söz söylemek, söz atmak, laf atmak; uzaktan dokunacak söz söyleyip i ittirmek (ÖAA: II/843; EKE: II/238; İP: II/447; MES: I/572; MAT: 140). Togrısına yañuldum okına elif didüm Harf atdı Emriyâ baña ol ka ları kemân (G.354/5) Hayal olmak (G.303/2): Gerçekle tirilememek, gerçekle mesi sağlanamamak; geçmi te kalmak, hatıra olmak (İP: II/455; AP: 437; MES: I/585). Hayran kalmak (G.14/3, M.422): Güzel durumu ya da davranı ları kar ısında beğeni duymak, takdir etmek (EKE: II/242; MES: I/590). Hayrete batmak (G.13/2): Çok a ırmak, a ırıp kalmak (İP: II/458; AP: 440; MES: I/590). Hayrete dü mek: bk. Hayrete varmak, Hayrete batmak. Hayrete varmak (G.354/3, G.359/4, G.382/3, G.422/3): Çok a ırmak, a ırıp kalmak (İP: II/458; AP: 440; MES: I/590). Görüp mâh-ı nev-i ebrûñı ah am hayrete varmı Dehân-ı çarhda ey meh hilâl engü t-i hayretdür (G.158/3) Hiçe gitmek: Yok yerine sayılmak, yok gibi olmak. Ölicek hîçe gider geçsün dir iseñ mihnete Emriyâ cânı leb-i cânânuma vir dirile (G.446/5) Hisse almak (G.530/5): Pay çıkarmak, yararlı bir ders almak (İP: II/470). Ho geldin (G.442/4): Bir yere yeni geleni kar ılarken söylenen nezaket, esenleme sözü (ÖAA: II/860; İP: II/472; MES: I/610). Ho görmek (G.288/5): Toleranslı davranmak, kusuru sorun yapmamak, anlayı la kar ılamak (ÖAA: II/860; EKE: II/247; İP: II/472; AP: 454; MES: I/610-611; MAT: 146). Ho tutmak (G.15/7): Birinin gönlüne göre davranmak, incinmemesine dikkat etmek (ÖAA: II/861; EKE: II/247; İP: II/472; AP: 454; MES: I/611; MAT: 146). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 99 Irkını kesmek: Soyunu kurutmak. Kaddüñe öykündügin i itdi im âduñ meger Kesmege ‘ırkını anuñ erre dâyim di biler (G.99/3) İçi dı ına uymamak: İçi ba ka, dı ı ba ka olmak; göründüğü gibi olmamak (EKE: II/251). Zerd-rûyını görüp sanma derûnı hâlîdür Uymaz ey gonca gül-i ra‘nânuñ içi ta ına (M.383/2) İçine (ciğerine, yüreğine) i lemek: bk. Can(ın)a geçmek. İçinin yağı dökülmek/erimek (G.535/2): Korkulacak bir durum meydana gelecek diye kaygı çekmek, derinde üzülmek (ÖAA: II/871; EKE: II/253; İP: II/937; AP: 466; MES: I/634). İğne yutmu ite dönmek (M.20): Bitkin duruma dü mek, a ırı derecede zayıflamak (ÖAA: II/874; EKE: II/254; İP: II/489; AP: 469; MES: I/638; MAT: 149). Fikr-i müjgânun dü elden kalbine İgne yutmı kelbe dönmi dür rakîb (G.48/3) İkide bir (M.131/4): Sıkça, sık olarak (ÖAA: II/875; EKE: II/257; İP: II/492; AP: 470; MAT: 150). İki büklüm (olmak): bk. İki bükülmek. İki bükülmek (G.22/4, G.434/2): Ya lılık, hastalık, saygı gösterme gibi nedenlerle beli beli bükülmek; iki kat olmak (ÖAA: II/875; EKE: II/255; İP: II/491; AP: 470; MES: I/640). Çarh-ı ser-ke dest-i âhumdan zebûn olmı -durur Kâmeti iki bükilmi bagrı hûn olmı -durur (G.118/1) İkrar eylemek (G.502/4): Açık açık söylemek, dile getirmek (İP: II/494). İliğini/kanını kurutmak (M.279/1): İnsanı canından bezdirecek ölçüde sıkıntı ve eziyet vermek (ÖAA: II/905; EKE: II/257; İP: II/496; AP: 474; MES: I/648; MAT: 151). İmana gelmek (G.302/4): İslâm dinini kabul etmek; en sonunda gerçeği dile getirmek; ba tan kar ı çıktığı bir eyi sonradan be- 100 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ nimsemek (ÖAA: II/879; EKE: II/258; İP: II/497; AP: 476; MES: I/651; MAT: 151). İnsafa gelmek (G.201/3, G.263/4): Olumlu ve ılımlı yakla mak; öfkesi yatı mak, acımasız tutumunu bırakmak (EKE: II/260; İP: II/501; MES: I/656). İ asmak: Üstün olmak, üstün görünmek (MAT: 153). Emrî rakîbi as resen-i dûd-ı âh ile Maksûd bir i asmak ise rûzgârda (G.501/5) İ ini bitirmek (G.165/5): Yapılması kendisinden beklenen i i sona erdirmek; birini artık i yapamayacak güçsüzlüğe uğratmak; öldürmek, hayatına son vermek (ÖAA: II/887; EKE: II/265; İP: II/509; AP: 488; MAT: 154). İt canlı: Bütün sıkıntılara ve acılara katlanabilen (ÖAA: II/891; EKE: II/266; İP: II/513; AP: 493; MES: I/679). Rakîbüñ itine cânum diseñ incinmezüz zîrâ Biz ey âhû ezelden bilürüz it cânludur agyâr (G.150/3) İyilik görmek/görmemek (G.304/5, G.406/7): Maddî ve manevî anlamda yardım almak; almamak (İP: II/516; MES: I/684). Kalbini (kalp i esini) kırmak (G.558/3): Söylediği bir sözle ya da davranı larıyla bir kimseyi incitmek, gücendirmek, üzmek (ÖAA: II/900; EKE: II/272; İP: II/533; AP: 510; MES: II/710; MAT: 157-158). Kalem çekmek (G.463/5): Bir yazının, bir kaydın gereksiz ya da geçersiz olduğunu belirtmek üzere üstünü çizmek; kalemle yazmak (EKE: 273; İP: II/531; AP: 511; MES: II/712). Ben ol sultân-ı ‘ı kam dûd-ı âhumdan ‘alem çekdüm Melâmet defteri erkâmına evvel kalem çekdüm (G.346/1) Kalem parmaklı: Parmakları güzel, düzgün, buru uksuz ve uzunca (kimse) (EKE: II/273; AP: 512; MES: II/712). Bir kalem barmaklu âfetdür kamı okuñ senüñ Öldüri yazdı beni bir niçe kez ey ka ı yâ (G.10/3) Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 101 Kalem yürütmek/oynatmak (G.408/5): Yazı yazmak; bir yazıyı düzeltmek; yazılmı bir yazı üstünde deği iklik yapmak (ÖAA: II/901; EKE: II/273; İP: II/531; AP: 512; MES: II/712). Yazılmı da bozılmı çünki yokdur neyki ey Emrî Kalem yüritdügi ba umda tîri ol ka ı yânuñ (G.277/5) Kan tutmak (K.2/8, G.557/3): Kan görünce bayılmak; adam öldüren kimse, ok geçirmek, dizinin bağı çözülüp cinayet yerinden kaçamamak; ansızın ölmek (ÖAA: II/907; EKE: II/279; İP: II/539; AP: 519; MES: II/720; MAT: 161). Kan ağlamak (Tah.1/IV, G.114/4, G.127/2, G.203/1, G.247/5, G.259/1, G.298/3, G.303/5, G.322/2, G.323/1, G.336/3, G.345/3, G.352/4, G.383/1, G.393/4, G.408/1, G.471/3, G.523/1, G.567/3, M.1/2, M.236/2): Derin acı ve üzüntü duymak, içi yanmak, çok yakınmak (ÖAA: II/903; EKE: II/274-275; İP: II/535; AP: 515; MES: II/717; MAT: 158). Kan bahası: Birini yaralayan ya da öldürenden alınıp yaralanan ya da ölenin ailesine verilen para, diyet, kan ödeği (EKE: II/276; MAT: 158). ol bâde kim ebîh-i leb-i cân-fezâsı var Bir katresi hezâr Cemüñ kan bahâsı var (M.69) Kan bahasını almak: Kan diyetini, kan borcunu almak (EKE: II/276). La‘lüñe öykünmegin emdi meyi bir bâde-nû Kan bahâsın aldı ammâ hürmet itdi mey-fürû (M.227/1) Kan dökmek (G.110/5, G.241/5, G.360/3-4, G.403/3, G.417/2, G.418/4, G.496/1, M.118, M.154, M.336/2): Yaralamak ya da ölüme yol açmak, cana kıymak; yaralanmak ya da ölmek (ÖAA: II/904; EKE: II/276; İP: II/536; AP: 516; MES: II/718719; MAT: 159). Kan kusmak (G.58/3): Derinden ve ruhen çok acı, sıkıntı ve eziyet çekmek (ÖAA: II/906; EKE: II/278; İP: II/538; AP: 518; MES: II/719; MAT: 160). 102 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Kan ter içinde kalmak/Kan tere batmak: bk. Kan terlemek. Kan terlemek (G.392/5, M.248/2): Çok terlemek; sırılsıklam ter içinde kalmak (ÖAA: II/907; EKE: II/279; İP: II/539; AP: 519; MES: II/720). Jâle degül ey Emrî görüp rûy-ı nigârı Kan terledi utandı kızardı gül-i ahmer (G.176/5) Kan yala mak: Eski bir geleneğe göre karde olmak için iki kimse birbirinin birer damla kanını yalamak (EKE: II/280; MAT: 161). Kan yala up lebüñ ile sâgar Oldılar ey sanem birâderler (M.192/1) Kan yutmak (G.389/5, G.538/2, M.118): Acıya ve eziyete dayanmak, tahammül etmek; bir sebeple çok acı ve eziyet çekmek (EKE: II/280-281; MES: II/721). Kana boyamak/bulanmak (G.3/4, G.22/2, G.145/5, G.162/5, G.349/4, G.471/5, M.150): Kan içinde bırakmak, kanla doldurmak (EKE: II/281, 312; İP: II/535; AP: 515; MES: II/721). Ayrıca bk. Kana yumak. Kana yumak (G.122/5, G.264/1, G.269/8, G.295/2, G.337/3, G.376/2, G.462/1, G.512/1, G.567/3): Kan içinde bırakmak. Emrî gonca lebine öykündi Agzını kana yudı bâd anuñ (G.287/5) Kanı kurumak: Bıkmak, usanmak; bitkin, cansız duruma gelmek (EKE: II/284; MES: II/723). La‘lüñ öykündügini leblerüñe i idicek Gevdesinde kurıdı kanı ‘akîk-i Yemenüñ (G.271/3) Kan(ın)a girmek (G.86/2, G.446/1, G.482/5): Birinin öldürülmesine sebep olmak veya öldürtmek; bir eyi ziyan etmek; kandırmak (ÖAA: II/905; EKE: II/281-282; İP: II/537; AP: 517; MES: II/724; MAT: 164). Kanına hat getirmek: Ölüm fermanını getirmek (MAT: 159). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 103 Kâmetüñ bâlâdur ey servüm miyânuñdur vasat Safha-i güldür ‘izâruñ leblerüñ mü gîn nukat Levh-i dilden yuyamaz hattuñ eger olursa at La‘lüñ üzre yazdı Kevser sûresin gûyâ galat Kim kazıtdı ey cemâli mushafum safhañda hat Kanına ‘â ıklaruñ la‘lüñ getürdi çünki hat Bir gün ola Emrî içün diyeler ey sebz-hat Bir hatı sebzüñ gamından dil-figâr olmı -durur (Müs.1/V) Kanına kanıkmak/susamak: Ölümüne yol açacak denli tehlikeli eyler yapmak, belasını aramak; öldürmeyi isteyecek kadar birine dü man olmak (ÖAA: II/905; EKE: II/286; İP: II/537; AP: 517; MES: II/724; MAT: 164). Mey kanıkmı gussanuñ kanına bir hûnî diyü Gam hisârı kal‘a bir tôp-ı hevâyîdür habâb (G.37/4) Kanına kast etmek (G.445/3): Kanını dökmek istemek (EKE: II/286). Kanını helal etmek: Canını vermeye, kanını onun için dökmeye hazır olmak (EKE: II/287). Ne kanlu demdür ol dem kim çeküp em îr-i müjgânuñ Harâmî gözlerüñ diye hemân kanuñ helâl eyle (G.477/4) Kan(ını) içmek (G.41/2, G.80/2, G.320/1, G.354/4, G.482/3, G.499/4, G.557/3): Birini öldürmek; kan dökmekten çekinmemek, bunu hırsla yapmak (EKE: II/277-278; MES: II/719, 724). Kanını yerde komamak: Öcünü almak (MES: II/724). Kaldurur kanumla âlûde görüp dâmânını Bilürüz hak yirde komaz ehl-i ‘ı kuñ kanını (M.479/1) Kanlı (G.435/4, M.154, M.192/2): Kan dökücü, katil; kan davalısı. Kanlı bıçaklı olmak: Aralarında büyük bir kan davası olmak, birbirini öldürecek kadar dü man olmak (ÖAA: II/906; EKE: II/288289; İP: II/540; AP: 518; MES: II/724; MAT: 164). Hayâlin gamzesin tenhâ görürsin diyü ey Emrî Müjem kanlu bıçaklu oldı çe m-i hûn-fe ân ile (G.476/5) 104 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Kapısı açık (olmak) (G.275/4): Herkesle barı ık olmak; her isteyen evine konuk gelmek (ÖAA: II/908; EKE: II/290; İP: II/543; AP: 522; MES: II/729). Kara baht (baht-ı siyâh) (G.159/5, G.558/2): Kötü talih (EKE: II/291-292; MES: II/731). Kara bahtlı (G.327/3): anssız, kısmetsiz (MES: II/731). Kara çul giymek: Bir felaket dolayısıyla siyah örtü bağlanmak, siyah elbise giymek; yas tutmak; bir durumdan dolayı pek çok üzülmek (ÖAA: II/910; EKE: II/292; İP: II/545; AP: 525; MES: II/734; MAT: 167). Ayrıca bk. Kara(lar) giymek. Hattı geldi gitdi ey dil hüsn-i bi-hemtâ-yı dôst Kara çul geydi anuñçün ‘ârız-ı zîbâ-yı dôst (M.34) Kara gönüllü: Acımasız, acı duymayan, acıya duyarsız (EKE: II/292). Hey ne kara göñüllü o zülfüñ dil-i ‘u âk Bir târına asılsa kılı kımramaz aslâ (G.27/2) Kara sürmek: Karalamak; suçlamak, suçlu ilan etmek (EKE: II/293; MES: II/733). Mâhuñ yüzine kara sürüp gezdürür felek Öykündi var ise yine yâruñ yanagına (G.426/3) Kara yağız (G.103/3, G.361/2): Karaya yakın, esmer (MES: II/733). Kara yazılı (G.398/4, M.310/2): Bedbaht, talihsiz, bahtı kara (EKE: II/293; MAT: 167). Kara yüzlü (G.524/1): Utanç verici i ler yapan, lekeli (EKE: II/293; AP: 526; MES: II/734). Ruh-ı dil-dârı kabz itmi bir iki kara yüzlüler Kiminüñ adı kâküldür kiminüñ hatt u hâl olmı (G.231/3) Kara(lar) giymek (G.383/5): Bir felaket dolayısıyla siyah örtü bağlanmak, siyah elbise giymek; yas tutmak; bir durumdan dolayı pek çok üzülmek (ÖAA: II/910; EKE: II/292, 294; İP: II/545; AP: 525; MES: II/734; MAT: 167). Ayrıca bk. Kara çul giymek. Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 105 Kar ı durmak (G.237/2, G.419/3, G.565/2): Güçlüye boyun eğmemek, direnmek (ÖAA: II/913; EKE: II/295; İP: II/550; AP: 529; MES: II/741; MAT: 168). Kar ı gelmek (G.217/2, M.373, M.389/1): Boyun eğmeyip ba kaldırmak, kafa tutmak; dı arıdan gelen kimseyi kar ılamaya gitmek, istikbal etmek (ÖAA: II/914; EKE: II/295; İP: II/550; AP: 529; MES: II/741; MAT: 168). Kar ı koymak (G.457/5, G.546/3): Sert bir davranı la ya da güç kullanarak engel olmaya çalı mak, diklenmek, boyun eğmemek (ÖAA: II/914; EKE: II/295; İP: II/550; AP: 529; MES: II/742). Ka çatmak (G.454/1): Kızgınlığını, öfkesini ka larını birbirine yakla tırarak belli etmek; sinirlenmek (EKE: II/296; İP: II/551; AP: 530; MES: II/743-744). Kazaya uğramak (M.164/1): Umulmadık olumsuz bir durumla kar ıla mak. Kef geçmek: Hayrete dü mek, kendinden geçmek; mala, mülke a ırı derecede dü kün olmak (MAT: 170). Emrî gamzeñ tîri üzre cân virüben kef geçer Ya‘nî sen ka ı kemânuñ kulı kurbânı geçer (G.195/5) Kellesi/kafası kızmak (G.40/1): Öfkelenmek, kızmak (ÖAA: II/898; EKE: II/299; İP: II/525; AP: 504; MES: II/702). Kendi gözündeki çöpü görmek: Kendi hatasını görmek, kendine bakmak. Nergis çü ta‘n idemez aña olmasun melûl Kendü gözindeki çöpi görsün efendi ol (M.299) Kendinden geçmek (G.561/3): Bilincini yitirmek, bayılmak; bir ey kar ısında ço kuya kapılmak, a ırı duygulanmak; uykuya dalmak; nefsini öldürmek (ÖAA: II/921; EKE: II/301; İP: II/562; AP: 540; MES: II/760-761; MAT: 172). Kendine yon(t)mak: Eline geçen fırsattan yararlanarak hep kendi çıkarı için çalı mak ve kazanç sağlamak (ÖAA: II/971; EKE: II/301; İP: II/563; AP: 541; MES: II/762; MAT: 173). 106 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Kendüye yondugıçün ol kodılar ta ında Kasr-ı ‘ı kuñ içine koymadılar kûhkeni (M.490/2) Kendini bilmemek: Aklı ba ında olmamak; bilinci yerinde olmamak; sarho olmak (EKE: II/302). Ahter-i burc-ı vefâyam ben didükde Emriyâ Mest idi bilmezdi kendün ol cemâli âfitâb (G.40/5) Kendini bilmez (G.77/5): Aklı ba ında olmayan; nerede, nasıl davranacağını, ne söyleyeceğini bilmeyen; sarho . Kendini yüksekte tutmak (M.255): Kendini büyük görmek, büyüklenmek (EKE: II/304). Kıl yarmak: Çok titizlik göstermek, titiz ve ayrıntılı bir biçimde incelemek (ÖAA: II/928; EKE: II/306; İP: II/571; AP: 549; MES: II/776; MAT: 176). Ayrıca bk. Kılı bin yarmak. Zülfden yüzüñe gelmi ser-i mûdur dehenüñ Kıl yarar sözde anuñçün leb-i ekker- ikenüñ (G.271/1) Kılı bin/kırk yarmak: Çok titizlik göstermek, titiz ve ayrıntılı bir biçimde incelemek (ÖAA: II/928; EKE: II/307; İP: II/571; AP: 549; MES: II/776; MAT: 176). Ayrıca bk. Kıl yarmak. Bir kılı biñ yardı tab‘-ı mû- ikâfum Emriyâ Bagladı ol mû-miyân vasfında bir ince hayâl (G.302/5) Kılı kımramamak: Bir olay kar ısında ilgisiz kalmak, aldırı etmemek (ÖAA: II/928; EKE: II/307; İP: II/571; AP: 549; MES: II/776). Hey ne kara göñüllü o zülfüñ dil-i ‘u âk Bir târına asılsa kılı kımramaz aslâ (G.27/2) Kılını kıpırdatmamak: bk. Kılı kımramamak. Kılıç bıçak olmak: Birbiriyle kılıç çekerek kavga etmek, sava mak (EKE: II/308). Gamzeler birle o kâtil pür yarag olmı yine Ehl-i ‘ı k ile meded kılıç bıçag olmı yine (G.439/1) Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 107 Kılıç ( em îr, tîg) çekmek (Muh.1/II, G.6/2, G.74/4, G.430/4, G.441/1, G.477/4, M.225): Saldırıya geçmek ya da selam durmak amacıyla kılıcı kınından çıkarmak (EKE: II/308; İP: II/572; AP: 549; MES: II/776). Kılıç tartmak: Birisini öldürmek için kılıca sarılmak; kılıcını hazırlamak; kılıcını bir eye, birine kar ı hazır etmek. Fitnenüñ atılmı okı gamze-i meftûnıdur Câna tartılmı kılıcı ebrû-yı mevzûnıdur (M.85/1) Kılıçtan geçmek/geçirmek (G.327/4, G.542/3): Çok sayıda insanı kılıç kullanarak öldürmek (ÖAA: II/927; EKE: II/308; İP: II/572; AP: 549; MES: II/776; MAT: 176). Kıpkızıl divane: Kaçkın, zırdeli (ÖAA: II/933; EKE: II/308-309; İP: II/580; AP: 556; MES: II/788; MAT: 177). Gonca la‘l-i yârun olmı kıpkızıl dîvânesi Âb-ı ebnem sanma kim akar dehânından lü‘âb (G.36/4) Kıyamet kopmak (G.61/2): Kıyamet günü gelmek; bir yerde çok gürültü ve patırtı olmak (EKE: II/310-311; İP: II/578; AP: 555; MES: II/786). Kıyamete kalmak: Bir i in veya sorunun çözümü Allah’a kalmak; çözüm imkânı bulunmamak (EKE: II/311; İP: II/578; AP: 554; MES: II/786). İrdi ecel el irmedi sen serv-kâmete ‘Ömrüm n'idem ki kaldı bu hasret kıyâmete (G.509/1) Koynuna girmek (G.178/1, M.138): Biriyle gizlice yatmak (İP: II/590; AP: 564; MES: II/803). Koynunda yılan beslemek (G.175/5): Bir yakınından, iyilik yaptığı birinden kötülük görmek (İP: II/590; AP: 564; MES: II/803). Kök salmak (G.275/2): Sorunlar büyümek, yayılmak, köklenmek; bir yere iyice yerle mek (ÖAA: II/938; EKE: II/315; İP: II/592; AP: 565; MES: II/804). Köküne kibrit suyu dökmek/Kökünü kurutmak: bk. Kökünü güne göstermek/sermek. 108 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Kökünü güne göstermek/sermek (G.134/3): Bir daha olu amayacak, ortaya çıkamayacak bir biçimde yok etmek (ÖAA: II/938; EKE: II/315; İP: II/592; AP: 565; MES: II/805). Serv öykünürse yâra leb-i cûy-bârda Ey bâd anuñ kökin güne göster kenârda (G.501/1) Kul etmek (G.554/1): Birini kendine mecbur bırakıp tâbi kılmak (EKE: II/317). Kul olmak (G.14/1, G.345/5, G.463/1): Birine kar ı büyük saygı ve sevgi beslemek; ona kar ı her fedakârlığı yapmaya hazır olmak; bağlanmak (EKE: II/317; İP: II/597; AP: 574; MES: II/814). Kulağa dü mek (ağızdan): Herkes tarafından duyulmak, sır ortaya çıkmak. Dimi dehânı vasfın gonca çemende verde Sırr-ı nihânum ey dil femden kulaga dü mi (G.237/4) Kulağına çalmak (G.569/2): Kulağına gelmek, duymak. Kulağına değmek/değmemek: Kulağına gelmek, duymak; kulağına gelmemek, duymamak (EKE: II/318; MES: II/815). Figânum gökde meh deryâda mâhî gû ına irdi ‘Aceb bilsem niçün ey gül senüñ kulagına degmez (G.212/4) Kulağına (gû una) koymak (G.151/1, G.173/4, G.416/3, G.426/5): Sırası gelince hatırlaması için birine bir ey söylemek; iyice anlatmak, telkinde bulunmak (ÖAA: II/942; EKE: II/319; İP: II/598; AP: 572; MES: II/816; MAT: 183). Gül ‘andelîbe kar u yüzin dürdi Emriyâ Kim bildi jâleler ne koyupdur kulagına (G.513/6) Kulağına parmak tıkamak (G.34/5): Kulağını kapatmak, duymak istememek, duymamak. Kulağını çekmek (M.454/1): Ceza olarak kulağını tutup bükerek çekmek; uyarmak için hafif bir ceza vermek; bir daha yapmamasını sağlayacak yolda öğütleyip darılmak (ÖAA: II/943; EKE: II/319; İP: II/599; AP: 572; MES: II/817; MAT: 184). Kulağını yemek: Sesiyle rahatsızlık vermek, sesiyle bıktırmak. Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 109 Dehânına alup gül-bergi bîhûde figân itmez Yüzüñ hecrinde nâleyle kulagın yir gülüñ bülbül (M.288/2) Kulağını açmak (G.299/3): Söylenene dikkat etmek, dikkatle dinlemek (ÖAA: II/943; EKE: II/319; İP: II/599; AP: 572; MES: II/817). Kulak çekmek: Çok beğenmek (EKE: II/320). Gû vâruñ k'oldı dürr-i lutf ile âreste Gördi çün lutf-ı bînâgû uñ senüñ çekdi kulak (M.248/3) Kulak urmak (M.353): Kulak tutmak, dinlemek (EKE: II/321). Kulaktan â ık etmek (G.123/5): Anlattıklarıyla birine â ık olmasını sağlamak. İdüp ta‘rîf gül-i rûy-ı nigârı Kulakdan ‘â ık itmi dür hezârı (M.461/1) Kulaktan â ık olmak (Müst.1/3): Yalnızca kendisine anlatılanlarla görmeden birine kar ı sevgi beslemek (ÖAA: II/944; EKE: II/321; İP: II/600; AP: 573; MES: II/819; MAT: 184). Görür hüsn ehlinüñ rûyın göñül gayrıya meyl itmez Kulakdan ‘â ık olmı dur gülüñ bülbül hezârına (G.479/4) Kulpu elinde kalmak: Talihsiz olmak; bahtı müsaade etmemek. Her neye ursam elüm kulpı kalur destümde Gördi bir ahs didi bezmde kaldurma sebû (G.419/4) Kurban olmak (G.195/3, M.283/1): Uğruna ıztırap, üzüntü, sıkıntı çekmek; ölmek; kendini feda etmek (EKE: II/322-323; İP: II/602; AP: 575; MES: II/821). Kuru sevda: Kar ılıksız a k (EKE: II/324; MES: II/825). Dîde sarf itdi ya um nakdin kurı sevdâlara Zülfi devrinde dil-i miskîn benüm nem n'eyledi (G.551/4) Kuyruğuna basmak (G.269/1): Birini inciterek onun saldırıda bulunmasına sebep olmak (ÖAA: II/948; EKE: II/326; İP: II/607; AP: 579; MES: II/829; MAT: 189). 110 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Kül etmek/eylemek (G.250/2, G.298/2, M.218/4, M.277/1): Yakıp kavurmak; birinin varını yoğunu yok etmek; parasını pulunu yemek (EKE: II/327; İP: II/611; AP: 581; MES: II/832). Kül olmak (G.139/4, G.571/7): Tamamen yanmak; varını yoğunu kaybetmek, elde bir ey kalmamak; bir acı dolayısıyla pek çok üzüntü çekmek (ÖAA: II/951; EKE: II/327; İP: II/611; AP: 582; MES: II/833; MAT: 190). Kül ufak etmek/olmak: Çok küçük parçalara ayırmak/ayrılmak (AP: 582; MES: II/833). Eylemi di âte -i mihrüñ yakup eczâmı kül Hurd idüp seng-i cefâlarla sen itdüñ kül ufak (G.250/2) Külahını havaya atmak: Mutluluktan havalara uçmak, çok sevinmek (ÖAA: II/950; EKE: II/328; AP: 581; MES: II/834; MAT: 190). Yüz sürdi meh ü mihr o ehüñ hâk-i derine Her birisi atdı külehin çarh-ı berîne (G.486/1) Malum olmak (G.479/3, G.546/4, M.307/1): İçine doğmak; olacağı önceden kestirmek, sezmek (ÖAA: II/870; İP: II/629; AP: 595; MES: II/856-857). Mat etmek (G.68/2, G.68/7): Satranç oyununda yenmek; bir tartı ma sonunda kar ısındakini cevap veremez duruma dü ürmek; bozmak; yenmek (ÖAA: II/962; EKE: II/333; İP: II/633; AP: 600; MES: II/862; MAT: 192). Mata yakın olmak (G.371/5): Yenilmek üzere olmak. Matem etmek (M.381/2): Çok acı çekmek, yas tutmak; çekilen acı ve üzüntüyü hareketleriyle belli etmek (ÖAA: II/1109; EKE: II/420; İP: II/902; AP: 799; MES: II/862; MAT: 192). Matem tutmak (G.88/1): Çok acı çekmek, yas tutmak; çekilen acı ve üzüntüyü hareketleriyle belli etmek (ÖAA: II/1109; EKE: II/420; İP: II/902; AP: 799; MES: II/862; MAT: 192). Mekân tutmak (G.455/5, G.559/3): Bir yere yerle mek (AP: 602; MES: II/865-866). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 111 Meydana/ortaya çıkmak (G.543/1): Belli olmak, belirmek, anla ılmak; ortaya çıkmak; ortada kendini göstermek (ÖAA: II/966; EKE: II/335; İP: II/682; AP: 605; MES: II/873; MAT: 193). Mil çekmek (G.373/2): Birinin gözlerini kızgın i le kör etmek (İP: II/643; MES: II/877). Tîrüñi gördi ki zahmuñ gözle yir anuñ fitîl Dîdesine mîl çekdi ey kemân-ebrû hemîn (G.377/3) Mim koymak: Unutulmaması için i aret koymak; önemli bularak üstünde ısrarla durmak (ÖAA: II/968; EKE: II/336; İP: II/644; AP: 607; MES: II/877). Ol leb üzre gaybdan bir mîm komı lar fem degül Ruhdan la‘li mukaddem oldugın eyler beyân (G.363/3) Minnet etmek (G.73/1): Yaltaklanmak, boyun eğip yalvarmak (EKE: II/336; İP: II/644). Murat almak/almamak (G.73/2): İsteğine, arzusuna, dileğine kavu mak/ kavu amamak (EKE: II/338; İP: II/648; AP: 609; MES: II/882). Çihresi zerd içi pür-hûndur benüm gibi meger Almamı dur bâg-ı devrândan gül-i ra‘nâ murâd (G.73/4) Müjde vermek (G.467/3): Bir kimseye sevindirici, mutlu bir haberi ula tırmak (İP: II/649; MES: II/884). Nakı geçmek: Oyun etmek, kurnazlıkla birini aldatmak, hile yapmak (MAT: 196). Bir hayâl ignesidür gamze-i dil-dûz-ı nigâr Gözi anuñla dil-i ‘â ıka çok nak geçer (G.132/3) Nal kesmek (G.130/4, G.301/5, G.302/3, G.312/3, M.243): Göğsünü nal eklinde dağlamak (MAT: 198). Dâg yakmı ‘ı kuña gün na‘l kesmi mâh-ı nev Tekye-i ‘ı kuñda mihr ü meh iki abdâldür (G.103/2) Nâra yakmak: Bir kimseye ve kendine zarar vermek, zararı dokunmak (EKE: II/340; İP: II/657; AP: 614; MES: II/891). 112 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Beni nâra yakup her katre e küm dâne-i nâr it Dir isem gevher-ef ân la‘lüñe yâkût-ı rümmânî (G.540/3) Nazar dokundurmak: Göz değdirmek. Hâl-i ruhsârı karardugı bu kim Merdüm-i dîde tokındurdı nazar (M.144/2) Nazına katlanmak (G.202/5): İstenen her eyi artlar ne olursa olsun yapmak veya yerine getirmek (İP: II/659). Ne çare (G.55/4, G.79/4, G.278/4): Elden bir ey gelmez, çaresi yok (ÖAA: II/973; İP: II/660; AP: 616; MES: II/894; MAT: 197). Ne (kara) günlere kaldık (G.511/5): Eski düzenler, yöntemler değti; imdi çok kötü bir düzen ve yöntem var; niçin böyle durumlara dü tük? (ÖAA: II/976; EKE: II/341; İP: II/661; AP: 618; MAT: 198;). Ne yüzle (G.29/4, M.292/2): Hiç utanıp sıkılmadan (EKE: II/342; AP: 623; MES: II/901). Necat bulmak (G.58/1, G.60/4): Kurtulmak, özgür kalmak (İP: II/664; MES: II/901). Nefese uğramak: Büyüye maruz kalmak. Sâgar-ı meyde i üp çatladı bir demde habâb Lebüñ içün nefese ugradı var ise arâb (G.53/1) Nevbet/nöbet beklemek/tutmak: Bir yeri veya bir kimseyi korumak amacıyla gözetlemek, bulunduğu yerden belli bir süre için ayrılmamak; sıra ile beklemek (ÖAA: II/981; İP: II/670; MES: II/909). ehr-i cânı seng-i mihnetle gam itmi dür hisâr Nâlemüzle biz beden burcında nevbet beklerüz (G.210/2) Nihayet bulmak (M.164/4): Sona ermek, sonuçlanmak; tükenmek, bitmek (İP: II/667; MES: II/906). Nur inmek (G.111/2): Kutsal bir yere gökten İlâhî bir ı ık yağmak (EKE: II/344; İP: II/671; MES: II/910). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 113 Ocağına su koymak (G.260/4, G.513/4): Ocağını söndürmek, evini barkını yıkmak, çoluk çocuğunu yok etmek (EKE: II/346; MES: II/915; MAT: 200). Âte -i hecr-i ruhuñla beni yandurma iñen Hazer it ocaguña dîde-i ‘â ık su koyar (G.135/3) Olur olmaz (G.570/5): Sıradan; kim olduğu, niteliği belirsiz; önemsiz, yersiz; iyi mi kötü mü olduğuna bakılmaksızın seçilen ey (ÖAA: II/986; EKE: II/348-349; İP: II/677; AP: 631; MES: II/919; MAT: 202). Ortaya almak (G.69/1-5): Her tarafını çevirmek, ku atmak (İP: II/681). Oyun gözetmek: Birini oyuna getirmek için fırsat kollamak. Ba uñı top gibi çalmaga oyun gözedür Gâfil olma ki hilâl almı ele çevgânı (G.531/3) Oyun oynamak (G.409/3): Birini aldatmak, tuzağa dü ürmek (ÖAA: II/991; EKE: II/350; İP: II/685; AP: 638; MES: II/929; MAT: 203). Ölüsü yasına ( ivenine) değmemek: Değer vermemek; ölümü için üzülmemek. Gül-i pejmürde içün itmedi bülbül mâtem Bildi anuñ ölüsi degmez imi îvenine (M.381/2) Ömrü oldukça (G.328/5, M.288/1): Ya adıkça, ya adığı sürece (İP: II/693; MES: II/938). Ön vermemek (G.458/5): Yol vermemek; önünü, yolunu kesmek. Önayak olmak (G.31/3): Topluca yapılan ya da yapılacak olan bir i in ba latıcısı ve yol göstericisi durumunda olmak; bir i e ilkin ba layıp herkesi arkasından sürüklemek (ÖAA: II/996; EKE: II/353; İP: II/696; AP: 643; MES: II/939; MAT: 206). Önüne dü mek (G.332/6): Birinin önünden gitmek; yol göstermek, rehberlik etmek (ÖAA: II/996; EKE: II/353; İP: II/695; AP: 644; MAT: 206). 114 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Öpüp ba ına komak (G.4/5): Bir nimeti veya kutsal sayılan bir varlığı saygıyla el üstünde tutmak; bir eyi memnunlukla kar ılamak, saygıyla kar ılamak, lütuf saymak (ÖAA: II/998; EKE: II/353-354; İP: II/697; AP: 645; MES: II/941; MAT: 207). Pahası bir pul (G.281/1): Hiçbir değeri bulunmamak, çok değersiz olmak. Egerçi em‘ yalıñ yüzlü bir güzel kuldur Saña mı beñzer ol anuñ bahâsı bir puldur (M.203) Pahasına akçe saymak (M.403): Para ödemek; satın almak. Gül ende her gülüñ yapı ursın yakasına Ey jâle yohsa akça mı sayduñ bahâsına (G.428/1) Pamuk (penbe) atmak (G.539/5): Yay ve tokmakla pamuğu ditmek (İP: II/704; MES: II/950). Parmağı ağzında kalmak: bk. Ağzına parmak sokmak. Parmağına değmemek (birinin) (G.211/1, G.211/5, G.212/1): Değerli olmamak; birinden çok değersiz olmak. Parmak di lemek (M.284/1): Pek çok a mak, hayret etmek, hayretler içinde kalmak (ÖAA: II/1006; İP: II/709; AP: 656; MES: II/957; MAT: 210). Ayrıca bk. Parmak ısırmak. Degül lâle letâfet gül eninde gonca-i zanbak Görince bînî-i sîmîn-i yârı di lemi barmak (M.246/1) Parmak ısırmak: Büyük bir a kınlık içinde olmak, hayrette kalmak (ÖAA: II/1006; EKE: II/357; İP: II/711; AP: 657; MES: II/958; MAT: 210). Ayrıca bk. Parmak di lemek. Göricek ka uñ hamın barmak ısırdı mâh-ı nev Ey hilâl-ebrû afak sanma bula dı kan aña (G.14/4) Parmakla gösterilmek (G.28/3, G.546/2): Az bulunmak, değerli görülmek; seçkin veya ünlü olmak (ÖAA: II/1007; EKE: II/357; İP: II/711; AP: 657; MES: II/959). Pazar(lık) etmek (G.244/3, G.501/3, M.177/1, M.184/1): Bir eyin fiyatı üzerinde kar ılıklı çeki mek; herhangi bir konuda anla mak için görü me yapmak (İP: II/715; AP: 660; MES: II/964). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 115 Pençesini burmak: Kolunu bükmek, yenmek (EKE: II/358; MAT: 211). Gâlibâ halkuñ budur devrildi gün didükleri ems-i ‘asruñ pençesin burduñ yed-i beyzâ ile (G.448/2) Perde inmek (gözüne) (M.198): Gözde katarakt olu mak; gizlemek, örtmek (EKE: II/224; İP: II/716; AP: 661-662; MES: II/965). Pe ke kılmak/çekmek (M.151/2): Bir kimseye yaranmak için kendisinin ya da ba kasının malını armağan olarak sunmak; verilmemesi gereken bir eyi uygunsuz bir amaçla veya yersiz olarak vermek (ÖAA: II/1011; EKE: II/359; İP: II/719; AP: 664; MES: II/968; MAT: 211). Pi mi a a soğuk su katmak: bk. Pi mi a ı bozmak. Pi mi a ı bozmak: Yoluna girmi olan ya da sonuçlanmak üzere olan bir i i bozacak davranı ta bulunmak; yürümekte olan bir i i engellemek (ÖAA: II/1013; EKE: II/360; İP: II/721; AP: 666; MES: II/972). Tenümde yara bitmi ken yine üstine zahm urdı Gelüp bi mi a ı bozdı ne çâre tîr-i bürrânuñ (G.278/4) Ramak kaldı (G.256/5): Çok az kaldı, az kalsın olacaktı (ÖAA: II/1017; EKE: II/362; İP: II/728; AP: 673; MES: II/982; MAT: 213). Reng eylemek (G.27/5): Hile yapmak, oyun etmek, aldatmak (EKE: II/362). Reng geçmek (M.289/4): Hile yapmak, oyun etmek, kurnazlık ile birini aldatmak (MAT: 213). Ya umı bir reng ile ol la‘l hûnîn eylemi Reng geçmi aña gerçi lîk rengîn eylemi (G.225/1) Renk almak (G.76/3, G.290/2, M.117/1): Deği ik ve yeni bir renk kazanmak; yeniden canlanmak; niteliği deği mek (İP: II/730; AP: 674; MES: II/984). Renk vermek (G.94/5, G.493/2, M.37/2, M.395/3): Canlılık veya deği iklik kazandırmak; duygularını, dü üncelerini veya ba ka 116 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ bir durumunu belli etmek; aldatmak (EKE: II/362; İP: II/731; AP: 674; MAT: 214). Rıza göstermek (G.21/3): Razı olmak, uygun bulmak, kar ı çıkmamak (İP: II/732; MES: II/986). Rüyasında (ancak) görmek (G.41/3): Bir imkân olmamak. eyin gerçekle mesine Sabaha diri çıkmak: Dü üne dü üne, hiç uyumadan sabahı etmek; uyumayarak sabahlamak (MES: II/992). Emriyâ gice sabâha diri çıkdı encüm Göz yumup uyumadı nâle-i eb-gîrüñden (G.381/5) Saf bağlamak (G.154/3, G.448/4): Saf saf durmak, sıra sıra olmak; sava a hazır olmak üzere gemiler sıraya dizilmek (EKE: II/365; İP: II/739; MES: II/996). Selam vermek (M.342/1): Selamlamak, esenlik dilemek; ba ını sağ ve sol omuzlarına çevirerek namazı bitirmek (ÖAA: II/1030; İP: II/753; AP: 689; MES: II/1012; MAT: 218). Serke lik etmek (G.289/4): Ba kaldırmak, buyruk dinlememek, isyan etmek; öncülük etmek, ilk adımı atmak; halk oyunlarında halayın ba ında oyunu yönetmek (ÖAA: II/617; EKE: II/52; İP: II/151; AP: 144; MES: I/174; MAT: 59). Ayrıca bk. Ba çekmek. Sesini kesmek (G.356/3): Konu mamak, söylemekte iken susmak; bir ki iyi artık söyletmemek (ÖAA: II/1033; EKE: II/371; İP: II/758; AP: 693; MES: II/1018; MAT: 219). Sevdasına dü mek (M.236/1): Gerçekle tirmeyi çok istediği bir i i ba arma çabası içinde olmak; bir eyi amaçlamak, ba armaya çalı mak; â ık olmak (ÖAA: II/1033; EKE: II/371; İP: II/759; AP: 694; MES: II/1018; MAT: 219). Sevdaya salmak (M.163/2, G.319/6): Â ık etmek (EKE: II/371). Silip süpürmek (M.256): Evi, ortalığı temizlemek; ne var ne yoksa hepsini yemek; ne var ne yoksa hepsini alıp götürmek (ÖAA: II/1038; EKE: II/373; İP: II/769; AP: 701; MES: II/1030; MAT: 219). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 117 Sineye çekmek (G.12/1, G.127/3, G.346/4, M.262/2): Kötü bir davranı , söz veya olaya ister istemez katlanmak; göğsüne yaslamak, kucaklamak (ÖAA: II/1038; EKE: II/374; İP: II/769; AP: 701; MES: II/1031; MAT: 220). Siper almak (G.91/3): Bir yeri veya eyi siper olarak kullanarak gizlenmek (İP: II/771). Söz açmak (G.198/3, G.397/6): Bir konuya giri yapmak; bir konu veya ki i üzerinde konu maya ba lamak (ÖAA: II/1043; EKE: II/376-377; İP: II/780; AP: 708; MES: II/1042; MAT: 220-221). Söz/laf atmak (M.74/2): Sözle sata mak; birisine, dokunacak uygunsuz söz söyleyip i ittirmek (ÖAA: II/952; EKE: II/377; İP: II/616; AP: 709; MES: II/1043; MAT: 221). Söz atar nâvek-i kâtil müje-i cânâna Okçılar anuñ içün agzını yurlar kana (G.462/1) Söz değmemek: Söz dü memek. Dime ‘u âk içre yâra bir sözüñe degmedük Ey rakîb erbâb-ı dil yanında söz degmez saña (G.13/5) Söz kaçırmak: Sözün nereye gittiğini bilmeden söylemek; sözünü bilmemek. eker dimi leb-i îrîn-i yâra söz kaçırmı dur Sözinüñ kanda gitdügini bilmez tûti-i gûyâ (G.26/4) Sözüne değmek (G.13/5): Birinden ya da bir eyden söz etmek; biri üzerine konu mak. Sözünün nereye gittiğini bilmemek (G.26/4): Sonunu dü ünmeden konu mak; söylediklerinin neler getireceğini bilmeden söylemek. Su basmak (M.78/1): Sular altında kalmak, her yanı suyla dolmak (İP: II/786; MES: II/1051). Su gibi ezberlemek (M.145): Yanlı sız ve hızlı okuyabilecek kadar ezberlemek (ÖAA: II/1048; EKE: II/380; İP: II/787; AP: 715; MES: II/1052). 118 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Su gibi (revân) okumak: Bir yazıyı veya kitabı hızlı, kolay ve yanlı sız okumak (ÖAA: II/1048; İP: II/787; AP: 715; MES: II/1052). Su gibi sâfî dilinde her zamân okur revân Eylemi bu matla‘ı ey sebz-hatt ezber çemen (K.2/18) Suçunu bağı lamak (G.201/5): Bir kimseye i lediği suçun cezasını vermemek, suçunu affetmek (EKE: II/381; İP: II/791; MES: II/1054). i e çekmek (G.36/3): Vücut ağrılarını dindirmek amacıyla içinde alev yakılarak havası seyreltilen özel bir i eyi veya bardağı sırta uygulamak (ÖAA: II/1060; İP: II/809; AP: 729-730; MES: II/1078; MAT: 228). i ip kabarmak: Gururlanmak, böbürlenmek. Habâb-ı mey niçün i üp kabarmasuñ ki bezmüñde İder bâd-ı hevâdan günde bir la‘l efseri peydâ (G.26/3) öhret bulmak (G.28/3): Me hur olmak, üne kavu mak (İP: II/809; MES: II/1078). öyle ki/kim (G.1/4, G.16/3, G.26/5, G.33/2, G.146/2, G.151/4, G.172/5): Açıklamak gerekirse, açıklayayım (ÖAA: II/1061; AP: 730; MES: II/1079). Tâkat getirmek/getirmemek (G.355/1): Acı ve sıkıntılara dayanmak, katlanmak, tahammül etmek/etmemek (EKE: II/387; İP: II/813; MES: II/1087). Gördi tâbı hüsnüme tâkat getürmez hâss u ‘âm Sâye saldı ilticâ içün bu zülf-i ‘anberîn (G.371/4) Tâkati tâk olmak: Dayanamamak, gücü yeterli olmamak (İP: II/813; MES: II/1087). Ayrıca bk. Tâkati yetmemek. Tâk oldı tâkatüm gam-ı ebrû-yı yâr ile Döndi harâb manzaraya dîde hâbsuz (G.203/2) Tâkati yetmemek (G.459/1): Dayanamamak, gücü yeterli olmamak (İP: II/813). Ayrıca bk. Tâkati tâk olmak. Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 119 Ta altında kalsın (M.377/2): “Ölsün, yok olsun” eklinde bir beddua sözü. Ta bağırlı (G.153/4): Katı yürekli, hiç acıması olmayan, duygusuz (ÖAA: II/915; EKE: II/230; İP: II/821; AP: 738; MES: II/1095). Ayrıca bk. Bağrı katı, Ta yürekli/kalpli. Ta üstünde ta kalmamak: Tümüyle yıkılıp yerle bir olmak (EKE: II/391). Emrî binâ-yı ‘ı ka halel ire korkarın Ta üzre ta ı kalmadı Ferhâddan berî (G.520/5) Ta yürekli/kalpli (G.558/3): Acıklı eylerden üzüntü duymayan, duygusuz, katı yürekli (ÖAA: II/915; EKE: II/391; İP: II/821; AP: 738; MES: II/1095). Ayrıca bk. Bağrı katı, Ta bağırlı. Ta a tutmak (G.435/1): Üst üste ta atmak, aralıksız ta lamak; sürekli ele tirmek (ÖAA: II/1066; EKE: II/392; İP: II/820; AP: 737; MES: II/1095; MAT: 229). Ter dü mek/dü ürmek (G.45/1, G.288/4, M.75, M.465): Küsmek, gücenmek, öfkelenmek; sıkılmak, kıskanmak, aciz bırakmak; sıkıntı verip terletmek (MAT: 232; Yılmaz 2009: 155-170). Kendüyi rûy-ı ‘arak-nâküñe beñzetdügiçün Ter dü üp jâle yapı dı yüzine verd-i terüñ (M.263/3) Tırnağına değmemek (G.212/1): Kıymet bakımından çok daha a ağı olmak (İP: II/840; AP: 751). Toprağa (hâke) dü mek (T.1/4, G.235/5): Vefat ederek mezara konulmak, ölmek ve defnedilmek (EKE: II/398; İP: II/844; MES: II/1125). Egerçi girye cenginde dü üpdür topraga çogı Sipâh-ı e k-i çe müm yine ey eh bî-nihâyetdür (G.158/4) Toprak (hâk) etmek/eylemek/kılmak (G.130/2, G.403/1, G.518/3, M.370/1): Öldürmek. Nâle eylerken lebüñçün gam beni hâk eylese Ney- eker ola türâbumda biten her bir nebât (G.58/2) 120 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Toprak (gubâr, hâk) olmak (G.30/1, G.438/5, G.459/5, M.107/2, M.255/1, M.362/3, M.422): Mezara gömülmek, ölmek; öldükten sonra bedeni çürüyüp toprağa karı mak (İP: II/844; AP: 754; MES: II/1125). Tuzağa dü mek (G.237/5): Birilerince hazırlanan hileli, kötü bir duruma uğramak (ÖAA: II/1079; EKE: II/401; İP: II/849; AP: 758; MES: II/1131). Uykuya varmak (G.563/5): Yava yava uykuya dalmak; sakin, sessiz ve hareketsiz bir ortam olu turmak (EKE: II/405; İP: II/862; AP: 768; MES: II/1146). Üstünde kalmak (G.277/2): Bir mal veya i açık artırma yoluyla kendisinde kalmak; yerine getirememek, borçlu kalmak; suçlanmak (ÖAA: II/1089; EKE: II/406; İP: II/868; AP: 773; MES: II/1154). Üstünde/üstüne titremek (G.328/3): Çok sevdiği bir eye veya kimseye zarar gelmemesini istemek, onu koruma altına almak (ÖAA: II/1091; EKE: II/407-408; İP: II/870; AP: 775; MES: II/1157; MAT: 238). Üstüne gelmek (G.375/2, G.427/2): Üstüne varmak, saldırmak; bir ey yapılırken veya konu ulurken çıkagelmek; bir eyi yapması için zorlamak (ÖAA: II/1091; EKE: II/407; İP: II/869; AP: 774775; MES: II/1156; MAT: 238). Üstüne kalkmak: Üzerine gitmek. Kalkmı dı hat-ı sebz ile anuñ üstine çok Yüridi üstine ol serv-i revân yatdı çemen (M.347/2) Üstüne varmak (Müst.1/2): Bir eyi baskı yaparak istemek, ısrarcı olmak; üstüne doğru gitmek ya da saldırmak; kadın, evli bir kadının kocasıyla evlenmek (ÖAA: II/1092; EKE: II/408; İP: II/871; AP: 776; MES: II/1157). Üstüne yürümek (M.347/2): Korkutmak, yıldırmak amacıyla saldıracakmı gibi yapmak; üstüne doğru saldırırcasına gitmek (ÖAA: II/1092; EKE: II/408; İP: II/871; AP: 777; MES: II/1158; MAT: 239). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 121 Vücuda gelmek (G.390/2): Ortaya çıkmak, olu mak, meydana gelmek (İP: II/883; MES: II/1172). Vücuda getirmek (G.407/2): Ortaya koymak, meydana getirmek, var etmek (EKE: II/410; İP: II/883; MES: II/1172). Yaban oğlanı: Geli igüzel yeti mi , eğitilmemi genç (Dilçin 1983: 229). Tekye-i ‘ı kda Mecnûn nice pîrem diye kim Olmamı dur o yaban oglanı dahi ‘âkil (G.304/3) Yabana atmak (G.223/1, G.305/2): Değer vermemek, önemsiz görmek, itibar etmemek (ÖAA: II/1099; EKE: II/411; İP: II/886; AP: 787; MES: II/1174; MAT: 241). Tîrüñi atma yabana baña at didüm idi Nesnemüz yok didi ol ûh yabana atacak (G.256/4) Yabana gitmek: Bo a harcanmak (AP: 787; MES: II/1174). O derde dökilen kanum yabana gitdi sanurdum Heder olmamı ey Emrî anı ol hâk-i der sormı (G.241/5) Yaka yırtmak (G.215/5, G.318/2, G.450/4, G.462/3, G.540/1): Büyük bir üzüntü ve çaresizlik içinde bulunmak (EKE: II/412; MAT: 241). Yâr ‘aksin görüp âyînede kıldı yaka çâk ‘Aksi hem yârı görüp çâk-i girîbân itdi (G.561/4) Yakasına yapı mak (G.428/1, M.403): Usandıracak denli ve sürekli bir biçimde ondan bir ey istemek; ısrarla bir eyler sorup öğrenmek; dövü mek için onu tutup bırakmamak (ÖAA: II/1102; EKE: II/412; İP: II/891; AP: 790; MES: II/1178; MAT: 242). Yakayı kurtaramamak (G.510/2): Elinden kurtulamamak (EKE: II/412). Yalın yüzlü (G.89/1, G.346/4, G.527/4, M.203): Parlak yüzlü, güzel, gösteri li, alımlı (EKE: II/415). Bir dilber-i âhen-dil bir hûb yalıñ yüzlü Cân virse n'ola cânâ dil hançerüñ üstinde (G.495/3) 122 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Yanıp yakılmak (G.281/2, G.491/5): Çok üzücü ve derin bir acı ile sızlanmak, yürekten yanmak; derdini anlatıp ikayet etmek (ÖAA: II/1106; EKE: II/417-418; İP: II/898; AP: 795; MES: II/1188; MAT: 244). Yara açmak (G.161/2, G.516/3, M.141, M.229/1): Vücutta yara olu masına sebep olmak; büyük acı ve üzüntü vermek, ruhen yaralamak (ÖAA: II/1107; EKE: II/419; İP: II/899; AP: 796; MES: II/1190). Yarım ağızla: Bir eyi geçi tirerek dile getirmek; tam istekli olmayarak yarı ister yarı istemez biçimde, içten gelmeyerek (ÖAA: II/1108; EKE: II/419; İP: II/901; AP: 798; MES: II/1192; MAT: 245). Nîm-besteyle bu ben hastasını itmedi yâd Yarım agızla beni añmadı ol gonca-dehân (G.380/4) Yas tutmak: bk. Matem tutmak. Ya dökmek (G.63/5, G.70/3, G.214/3, G.272/2, G.323/3-5, G.340/1, G.388/2, G.412/4, G.426/1, G.513/1): Ağlamak, gözlerinden ya damlamak (ÖAA: II/1109; EKE: II/420; İP: II/903; AP: 800; MES: II/1194). Ya ı kurumak (G.323/1): Çok ağlamaktan gözlerinden ya gelmez olmak (EKE: II/420). Yedi kat yere geçmek (G.304/2): Çok utanmak, mahcup olmak (EKE: II/422; MES: II/1201). Yedi kat yerin dibine geçmek: bk. Yedi kat yere geçmek. Yele vermek: Bo yere dağıtmak, savurmak, bo a harcamak (ÖAA: II/1113; EKE: II/423-424; İP: II/908; AP: 803; MES: II/1202; MAT: 246). Yile virdi Emriyâ âhum gubâr-ı cismümi ‘Azm-i kûy-ı yâr idersem görmeye kimse tozum (M.318/3) Yeler onmaz: Sürekli ko u turan, kalıcı bir i yapmayan pek onmaz ve iyi kazanç elde edemez, iflah olmaz (ÖAA: II/1113; İP: II/909; AP: 803; MES: II/1202; MAT: 246). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 123 Emriyâ zülf-i perî ânına el urmak neden Ol perî- ânuñ sabâ gibi yiler oñmaz levend (G.71/5) Yer bulmak (G.415/3): Bir yere yerle mek, oturacak yer sağlamak (EKE: II/424; MES: II/1205; MAT: 247). Yer etmek (G.100/5, G.423/2, M.131/1, M.244/2, M.289/4): İz bırakmak; iyice yerle mek; yer tutmak (ÖAA: II/1115; EKE: II/424; İP: II/914; AP: 806; MES: II/1206; MAT: 249). Yer öpmek (G.127/4): Önemli bir kimsenin veya büyüğün önünde eğilmek, temenna etmek (ÖAA: II/1117; EKE: II/424; İP: II/918; AP: 810; MES: II/1206; MAT: 250). Yere çalmak (G.347/3, G.543/4): Yere atmak veya vurmak, yere fırlatmak; ha lamak, hakaret etmek (EKE: II/425; İP: II/913; MES: II/1208). Yere geçmek/batmak (M.124/1): Yok olmak; çok utanmak (ÖAA: II/1115; EKE: II/425-426; İP: II/913; AP: 806; MES: II/1208). Yere göğe koymamak: bk. Ayağını yere koymamak. Yerin kulağı var: Gizli olarak söylenen bir söz umulmadık bir biçimde ba kalarınca duyulabilir (EKE: II/426; İP: II/917; MES: II/1209). Beñzetme nak -ı pây-ı seg-i yâra yir gülin Nâ-geh i ide incine yirüñ kulagı var (M.68/2) Yerine geçmek (G.486/3): Yerini almak; bulunmayan bir nesnenin veya kavramın yerine kullanılabilmek (ÖAA: II/1116; EKE: II/426; İP: II/915; AP: 808; MES: II/1211). Yerine koymak (G.355/2): Öyle kabul etmek, gibi görmek; kırılan, kaybolan veya elden çıkan bir eyin benzerini sağlamak (ÖAA: II/1116; EKE: II/427; İP: II/916; AP: 808; MES: II/1211). Yerle bir etmek: bk. Hâk ile yeksan eylemek, Hâke yeksan eylemek. Yıldızı alı mamak: Yıldızı barı mamak, anla amamak. Katre-i e küm girür yire gider çarha erer Ya um ile âhumuñ Emrî alı maz kevkebi (G.523/5) 124 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Yıldızı dü ük (G.526/3): Bahtsız, talihsiz; gözden dü mü (ÖAA: II/1119; EKE: II/429; İP: II/921; AP: 812; MES: II/1215; MAT: 251). Subha dek agladuk bu eb togmadı mâh-pâremüz Yılduzumuz dü ük imi i lemedi sitâremüz (G.221/1) Yok yere (G.143/5, G.353/1, M.292/1): Bo una, bo u bo una, gereği yokken (ÖAA: II/1121; EKE: II/430; İP: II/922; AP: 814; MES: II/1218; MAT: 252). Yol etmek (M.158/4): Bir yere sürekli olarak gitmek (ÖAA: II/1122; EKE: II/431; AP: 816; MES: II/1220). Yol göstermek (G.118/4): Ne yapılacağını, nasıl davranılacağını öğretmek; öğüt vermek; yardımda bulunmak; akıl vermek (ÖAA: II/1122; EKE: II/431; İP: II/924; AP: 816; MES: II/1220). Yol tutmak (G.220/2): Belli bir yol izlemek; ya ayı ını, davranı larını kendine göre bir düzen içinde sürdürmek; yoldan geçenlere engel olmak (ÖAA: II/1123; EKE: II/431; İP: II/925; AP: 817; MES: II/1221; MAT: 256). Yola/yollara dü mek (G.491/4): Bir yere gitmek üzere bulunduğu yerden ayrılıp yol almaya ba lamak; önemli bir durumun gerektirmesiyle zorunlu olarak yola çıkmak ya da yol yol dola mak (ÖAA: II/1121; EKE: II/431-432; İP: II/923; AP: 815; MES: II/1222). Yollarda kalmak (G.543/1): Varacağı yere birtakım engeller yüzünden zamanında gidememek; yolda zaman yitirmek (EKE: II/433; İP: II/925; AP: 817; MES: II/1223-1224). Yoluna dökmek (G.334/4): Yolu üstüne sermek; uğruna feda etmek. Yolunda pâymâl olmak: Uğruna kendini feda etmek. Kâ ey dil ikeste-hâl olsañ ‘I k yolında pâymâl olsañ (G.288/1) Yolunda toprak (hâk) olmak (G.339/1, M.422): Yolunda kendini feda etmek, uğrunda ölmek. Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 125 âyed ki atı ugraya üstüme meyl ide Hâk olayın yolında ki bitsün giyâhlar (G.88/2) Yükünü çekmek (M.306/3): Bütün ağırlığını ta ımak, her türlü sıkıntıya ve eziyete katlanmak (İP: II/933). Yüreği ağzına gelmek (M.306/4): Ansızın, beklenmedik bir durum kar ısında kalarak çok korkmak, heyecanlanmak veya ürkmek (ÖAA: II/1129; EKE: II/439; İP: II/934; AP: 825; MES: II/1234; MAT: 258). Yüreği kopmak (G.432/4): Çok korkmak, yüreği kalkmak, heyecanlanmak (EKE: II/440; AP: 826; MAT: 259). Yüreği oynamak (G.292/1, G.409/2): Birdenbire heyecanlanmak veya korkmak (ÖAA: II/1131; EKE: II/440-441; İP: II/937; AP: 827; MES: II/1237; MAT: 260). Yüreği/içi yanmak (G.208/3): Büyük bir felakete uğramak; büyük bir acı duyarak çok üzülmek; çok susamak (ÖAA: II/1131; EKE: II/442; İP: II/485; AP: 828; MES: II/1238; MAT: 149). Ayrıca bk. Canına ate dü mek. Yüz burtarmak: Yüz ifadesi ile memnun olmadığını göstermek, yüzünü buru turmak (ÖAA: II/1137; Dilçin 1983, 41; EKE: II/455; İP: II/944; AP: 835; MES: II/1249). Sanma pür-mevc oldı bahr öykündügiyçün ya uma Bâd-ı âhum pek tokındı aña burtardı yüzin (M.346/3) Yüz çevirmek/döndürmek (G.164/4, G.270/5, G.324/2, G.435/5, M.22/1): Dostluğu, yakınlığı ve ilgiyi kesmek, ilgilenmemek (ÖAA: II/1132; EKE: II/446-447; İP: II/940; AP: 830; MES: II/1241; MAT: 261). Yüz dürmek (G.513/6): Surat asmak, yüz buru turmak (MAT: 262). Gül ‘andelîbe kar u yüzin dürdi Emriyâ Kim bile jâleler ne koyupdur kulagına (G.426/5) Yüz göstermek (G.68/3, Muh.1/IV, G.278/2): Ortaya çıkmak, kendini göstermek (ÖAA: II/618; EKE: II/447; İP: II/151; AP: 830; MES: II/1242; MAT: 263). 126 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Yüz karalığı (etmek): Utanılacak bir ey yapmak (EKE: II/447; MES: II/1242). Ne yüz karalıgın itdi bu Emrî-i miskîn K'özüñden eyledüñ anı cüdâ o kâkül-vâr (G.177/5) Yüz suyu dökmek (G.56/5, G.442/2, M.328/1): Gururunu ayaklar altına alacak kadar çok yalvarmak; kendini zorlayarak ricada bulunmak (ÖAA: II/1133; EKE: II/448-449; İP: II/941; AP: 831; MAT: 263). Sarsar nesîm-i bâg u dü er sanma jâleler Yüzi suyın döker yire ‘ı kuñda lâleler (M.74/1) Yüz sürmek (G.57/2, G.78/1, G.89/2, G.101/2, G.266/1, G.272/4, G.333/4, G.338/3, G.474/4, G.486/1, M.205): Kutsal veya saygın birinin huzuruna çıkarken ayağına doğru eğilmek, saygı göstermek (ÖAA: II/1134; EKE: II/449-450; İP: II/941; AP: 831; MES: II/1242-1243; MAT: 264). Suçın bagı la Emrînüñ tapuña yüz süre geldi İder yüz meskenet birle tevâzu‘lar gedâlıklar (G.201/5) Yüz tutmak (G.23/1, G.100/4): Olgunla maya ba lamak, olmak üzere bulunmak; zamanla ekil ve renk deği tirmek; yönelmek (ÖAA: II/1134; EKE: II/450; İP: II/941; AP: 831; MES: II/1243; MAT: 264). Yüz tutup cevre dime mihr ü meh olmaz baña râm Mâh avcuñda durur mihr elüñ altında senüñ (G.270/2) Yüz vurmak (G.424/1): Sığınmak, yardım dilemek, yönelmek; kutsal ve değerli saymak; saygı göstermek; ba vurmak (EKE: II/451; MES: II/1243). Gör harîm-i hüsn içre hâl-i ‘anber-fâmını San Bilâl urdı yüzini Ka‘benüñ dîvârına (G.433/5) Yüz yüze gelmek: bk. Yüze yüz gelmek. Yüze yüz gelmek (G.172/3): Birdenbire kar ıla mak, kar ısına çıkmak; bir araya gelmek (ÖAA: II/914; İP: II/947; AP: 838; MES: II/1243; MAT: 269). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 127 Yüze yüz olmak (M.172/1): Birdenbire kar ıla mak, kar ısına çıkmak; bir araya gelmek (ÖAA: II/914; İP: II/947; AP: 838; MES: II/1243; MAT: 269). Yüzü kara (G.90/4, G.469/3, G.494/3, G.505/1): Utanılacak bir durumu olan (ÖAA: II/1135; EKE: II/452-453; İP: II/942; AP: 832; MES: II/1245; MAT: 265). Yüzü kararmak: Yaptığı i ten veya bir hatadan dolayı utanmak, sıkılmak (EKE: II/455; İP: II/942; AP: 833). Ayrıca bk. Yüzü kızarmak. Kendüyi kâkül-i mü gînüñe te bîh idicek Bu hatâ ile karardı yüzi mü g-i Hotenüñ (G.271/2) Yüzü kızarmak (G.366/4): Yaptığı i ten veya bir hatadan dolayı utanmak, sıkılmak (EKE: II/455; İP: II/942; AP: 833). Ayrıca bk. Yüzü kararmak. Yüzü sararmak (K.1/31, G.12/3, G.12/6, G.219/3, G.493/2, G.517/5): Sıkıntıdan, üzüntüden veya korkudan yüzünün rengi deği mek (EKE: II/453; İP: II/173; MES: I/202). Ayrıca bk. Benzi sararmak. Yüzü sulu: Güzel, asil yüzlü, yüzü nurlu (MAT: 270). Emriyâ jâle-i ter gül ruhını zeyn itmi Hûblar içre kanı ancılayın yüzi sulu (G.419/5) Yüzü yerde (olmak): Mahcup olarak, utanarak; alçakgönüllü (ÖAA: II/1139; EKE: II/453-454; İP: II/946; AP: 837; MES: II/1247). Olsa ey gonca yüzi yirde n'ola yir gülinüñ Reng virmi dür ana mihr-i ‘izâruñ kat kat (M.37/2) Yüzüne bakılmaz (M.280): Sevimsiz, çok çirkin (EKE: II/454; İP: II/943; AP: 834; MES: II/1248). Yüzüne bakmamak (G.110/2, G.497/1): Ciddi görmemek, önem ve değer vermemek; bir kimseye darılmak, onunla bir daha konu mamak (ÖAA: II/1136; EKE: II/454; İP: II/943; AP: 834; MES: II/1248; MAT: 266). 128 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Yüzüne (kar ı) söylemek (M.335/1): Kar ısındakinden hiç çekinmeden söylemek; arkasından konu mamak (ÖAA: II/1136; EKE: II/455; İP: II/944; AP: 834; MES: II/1249; MAT: 266). Yüzüne vurmak/çarpmak (bir eyi) (G.61/5, M.388/1): Kabahatini, kusurunu yüzüne kar ı söyleyip kendisini ayıplamak (ÖAA: II/1137; EKE: II/455; İP: II/943; AP: 835; MES: II/1249; MAT: 266). Yüzünü ek itmek: bk. Yüz burtarmak. Zahmet vermek (G.62/4): Yük olmak, sıkıntı vermek, eziyet etmek (İP: II/949; MES: II/1253). Zayıf dü mek (G.204/5, G.427/4): Zayıflamak, güçsüzle mek; saygınlığını veya maddî gücünü yitirmek (İP: II/953; AP: 840; MES: II/1257). Zebunu olmak: Birine tutulmak, çok sevmek, a ırı dü kün olmak (İP: II/954). Meydân-ı ‘ı k içinde Mecnûnı añma baña Er midür ol kim ola bir ‘avratuñ zebûnı (G.548/3) Zerreye saymamak: Zerre kadar değer vermemek, değersiz görmek. Âfitâb-ı ‘âlem-ârâsın tenezzül eyleme Zerre-i nâçîzüñe sayma o mâh-ı enveri (G.517/2) Zeval bulmak: bk. Zevale ermek. Zevale ermek/eri mek (G.186/3, G.297/2, G.538/4): Sona ermek, bozulup yok olmak, çökmek (İP: II/956; MES: II/1259). Zevali gelmek (M.282/2): Yok olması, sona ermesi, batması yakla mak. Zincire çekmek/vurmak (G.124/5): Zincire bağlamak; birinin elini, ayağını ya da boynunu zincirle bağlamak (EKE: II/458; İP: II/960; MES: II/1266). Zindan etmek (G.159/4): Bir yeri ya anmaz duruma getirmek, zevk alınmaz hâle sokmak; dünyasını karartmak (İP: II/960; MES: II/1267). Emrî Dîvânı’nda Deyimler ● 129 Zindan olmak (G.209/1): Ya anmaz duruma gelmek; dünyası kararmak; çok karanlık bir duruma gelmek (ÖAA: II/1144; İP: II/960; AP: 845; MES: II/1267). III. SONUÇ 1. Emrî Divanı’nda 541 farklı deyimin toplam 1031 defa kullanıldığı görülmü tür. Bu sayı eserin deyimler bakımından zengin olduğunu gösterir. Bu deyimlerin bazılarının kapsamlı deyim sözlüklerinde bile yer almadığı bu çalı mada ortaya konmu tur. 2. Muammaları ve tarih dü ürmedeki ustalığı ile tanınan Emrî, deyimleri yaygın ve etkili bir ekilde kullanmasıyla da dikkati çekmektedir. 3. airin eserindeki deyim zenginliği Türkçeye hâkim olduğunu gösterir. 4. Divan’da vezin ve kafiye zaruretiyle zaman zaman deyimi olu turan kelimelerin yerlerinin deği tiği ve deyimi olu turan kelimeler arasına kelime ya da kelimelerin girdiği görülmektedir. Bazen deyimin vezin, kafiye veya söz sanatları için deği tirildiği, kısaltıldığı örneklere rastlanmaktadır. air, yardımcı fiil kullandığı deyimlerin yardımcı fiilini zaman zaman deği tirip farklı bir yardımcı fiil kullanmı tır. 5. Deyimlerde genellikle Türkçe kelimeler tercih edilse de bazen kelimelerin Arapça ve Farsça kar ılıkları da kullanılmı tır. 6. Deyim bakımından oldukça zengin olan Divan’da atasözlerinin az sayıda yer alması dikkati çekicidir. 7. Divan iirinde deyimler konusunda hem makale hem sözlük düzeyinde çalı malara ihtiyaç olduğu ortadadır. Buradan hareketle divan iiri metinlerinin deyimler açısından etraflıca incelenmesi hem bundan sonraki sözlük çalı malarına kaynak sağlayacaktır. 130 ● DİVAN EDEBİYATI ARAŞTIRMALARI DERGİSİ Kaynakça AKSOY Ömer Asım (1984), Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü I-II, Ankara: İnkılâp Yay. ÇAVU OĞLU Mehmed (1998), “Gen Yakadan”, Divanlar Arasında, Ankara: Akçağ Yay., s. 98-104. ÇETİNKAYA Ülkü (2009), “Divan iirinde Çok Ba lu (Ziyade-Ser) Deyimi Üzerine”, Turkish Studies, S. 4/2 Winter, s. 226-245. DİLÇİN Cem (1983), Yeni Tarama Sözlüğü, Ankara: TDK Yay. EYÜBOĞLU E. Kemal (1973), On Üçüncü Yüzyıldan Günümüze Kadar iirde ve Halk Dilinde Atasözleri ve Deyimler II, Deyimler-(Tâbirler), İstanbul: Doğan Karde Matbaacılık. Millî Kütüphane Ba kanlığı (1997): Türk Atasözleri ve Deyimleri I-II, İstanbul: MEB Yay. PARLATIR İsmail (2008), Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü I-II, Ankara: Yargı Yay. PÜSKÜLLÜOĞLU Ali (2006), Türkçe Deyimler Sözlüğü, Ankara: Arkada Yay. SARAÇ M. A. Yekta, Emrî Dîvânı, Kültür ve Turizm Bakanlığı ekitap: Ankara, http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/dosya/1-128327/h/ giris-emridivani.pdf, http://ekitap.kulturturizm.gov.tr/ dosya/1128328/h/emridivani.pdf, (01.07.2011). SARAÇ M. A. Yekta (1997), “Emrî’nin Hayatı ve Edebî Ki iliği”, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Mecmuası, c. 20, s. 315-331. Saraç M. A. Yekta (1995), “Emrî, Emrullah”, DİA XI, İstanbul: Türkiye Diyanet Vakfı Yay., s. 164. SARAÇBA I M. Ertuğrul (2010), Örnekleriyle Büyük Deyimler Sözlüğü I-II, İstanbul: Yapı Kredi Yay. TANYERİ M. Ali (1999), Örnekleriyle Divan iirinde Deyimler, Ankara: Akçağ Yay. Türkçe Sözlük I-II (1998), Ankara: TDK Yay. YILMAZ Ozan (2009), “Klasik Türk Edebiyatı’nda Bir Deyim: Ter Dü mek”, Türk Kültürü İncelemeleri Dergisi, S. 21, s. 155-170.