Academia.eduAcademia.edu
EZİP GEÇMEK, YAKIP YIKMAK Fernanda Eberstadt 22 Mayıs 1994 (Gece - Bilge Karasu. Yazarla birlikte Güneli Gün tarafından çevrilmiştir. 142 sayfa. Baton Rouge: Louisiana State University Press. $19.95.) Orta çağ tasavvuf şairi Yunus Emre’den 20. Yüzyıl modernisti Nazım Hikmet’e kadar Türk edebiyatı büyük edebi kişilikler ortaya çıkardıysa, bu gelenek çok yakın zamana kadar neredeyse hep şiirsel olmuştur. Türkler arasında şiir, dini düşünce, tarih, sosyal eleştiri ve hatta politik anlaşmazlıklarda doğal olarak kullanılan bir araç olmuştur. Tarihçiler 19. Yüzyılın sonlarında Fransız romanlarının ülkeye geldiği ve Ermeniler tarafından çevrildiği döneme kadar Türkiye’de düzyazı okurunun pek bulunmadığını belirtmişlerdir. Bugün bile, Latife Tekin ve Orhan Pamuk gibi genç yazarların yükselişine rağmen Türk romanı Batı kurgu edebiyatına benzemez, daha ziyade masalsı bir yapıdadır. Bilge Karasu'nun totaliter devletin rahatsız edici bir alegorisi olan "Gece ”si, Türk siyasi masalının tadını örnekler. 1930'da İstanbul'da doğan ve Ankara'da felsefe öğreten Karasu, Türkiye'nin en saygın yazarlarından biridir. "Gece", 1970'lerde, Türkiye'nin askeri diktatörlükler ile sokak devrimi arasında parçalandığı ve birçok Türk aydınının cezaevine gönderildiği dönemde yazılmıştır. Ancak Karasu'nun mekânı isimsizdir. "Gece işçileri" olarak bilinen Kızıl Muhafızların rastgele terör yarattığı totaliter bir şehir. "Ellerinde aletler, geceleri hazırlık yaparak sokaklarda sayıları gittikçe artarak dolaşıyorlar. Taşıdıkları aletler, iyice tabaklanmış postlardan kesilmiş, keresteden oyulmuş veya reçinelerden kalıplanmış demirden yapılmıştır. Ezmek, kırmak, delmek, oymak, bükmek ve koparmak için kullanılırlar. Ayrıca yakmak ve kırmak için." Karasu'nun hikâyesinde isimsiz bir yazar, şimdi bir hükümet yöneticisi ve mistik-otoriter Güneş hareketinde müdür olan eski bir okul arkadaşı tarafından soruşturma altındadır. Yazarı takip eden bir erkek ve bir kadın iki ajandan erkek, yazarın sevgilisi olurken, müdürün eski karısı olan kadın öldürülür. Ajan sevgilisinin eşlik ettiği yazar, yurtdışında bilinmeyen bir saldırgan tarafından bıçaklandığı, uluslararası bir konferansa davet edilir. Kitap ilerledikçe, bu karakterler parçalanır ve adeta bir kâbusun içinde birleşirler. Yazar sorar: "Bütün bunları yazmak bir kişinin delirmesini engelleyebilir mi?" Romanın ahlaki merkezinde, her şeye izin veren Süpermen felsefesi ile müdür ve yazar arasındaki muhalefet yatıyor ve yenilgiye uğrayan ve itaatkâr olan yazar, eski okul arkadaşını öyle bir dinginlikle çıldırtıyor ki " sürekli bir hükümsüzlük durumunda yaşıyor." Gerçekten de, Karasu'nun kitabında üstü kapalı bir kahramanlık varsa bu, yazarın onu öldürmek için görevlendirildiğinden şüphe duyduğu ajanın kendisine duyduğu cinsel aşkı kabul etmeye istekli olmasındadır. "Gece”, kesinlikle post-modernist bir eserdir. Yapısı - önceki metinlere ilişkin dipnotların eşlik ettiği çeşitli günlüklerden alınmış kısımlar – ve çoklu, isimsiz ve muğlak yazarların kullanımı, kaos atmosferini yoğunlaştırmak için bir araya gelerek, yazarın herhangi bir otorite olasılığını baltalar. Karakteristik bir bölüm şöyledir: "Kararını veremeyen yazar mı yoksa karakter mi? Kitapta yalnızca tek bir birinci şahıs anlatıcı karakter mi yoksa en az iki kişi mi vardır? Belirsiz sayıda konuşmacıdan ne derece yararlanabilirim veya geleneksel bir ifade oluşturmak için karakterlerin tutarsızlığının önemi ne derecedir? “Okuyucunun kafasını karıştırmalıyım; kafası karışmalı ve korkmalı."Karasu'nun sade, eliptik düzyazısı ve centilmen üslubu, kendisi ve genç Türk-Amerikan romancıların en havalısı olan Güneli Gün tarafından başarılı bir şekilde tercüme edilmiştir. Karasu'nun post-modern hileleri zaman zaman masalının gücünü azaltır. Sonunda, tüm inceliği ve becerisiyle, "Gece" nin anlatı şaşırtmacaları, ahlaki savunmasını gölgede bırakmakla tehdit eder ve okuyucuyu korkutmaktan ziyade, onun kafasını karıştırabilir.