Divânu Lügati’t-Türk

KAYNAK: https://www.turkbitig.com/eskiturkcesozluk.html

Eski Türkçe Sözlük – Türk dilinin, öz Türkçe’nin köklerinden, bin yıl önceki halinden, güzel kapsamlı bir eski Türkçe kelimeler dizini, Divânu Lügati’t-Türk dizini.

Diğer Kaynaklar İçin:

Dîvânu Lugâti’t-Türk (Kabalacı): https://drive.google.com/file/d/1_6LEeFuOOQLjEHeq7a35yDgJh0GvQ_fq/view?usp=sharing

Dîvânu Lugâti’t-Türk (Türk Dil Kurumu): https://drive.google.com/drive/folders/1gqyZIVDDHhW5MOQMwoyR7pjAob8T41uQ?usp=sharing

Dîvânu Lugâti’t-Türk (Türk Dil Kurumu Dizini): https://drive.google.com/drive/folders/1SM5W3Zm5A_AmBq92Jtj__PBXdAjrIQyD?usp=sharing

Dîvânu Lugâti’t-Türk (Türkiyat Mecmuası): https://drive.google.com/file/d/1AOjK1MgLn_WDbndwJvgnAiqvVegmU4oH/view?usp=sharing

Dîvânu Lugâti’t-Türk (Azerbaycan Türkçesi): https://drive.google.com/drive/folders/1IKxV-Hr4S-JL3WiTLmzeNZZWBeQZUMnG?usp=sharing

Dîvânu Lugâti’t-Türk (Kazakça): https://drive.google.com/drive/folders/1Qkbq445UpRG-MKxwwLatKDETZm7so3km?usp=sharing

Dîvânu Lugâti’t-Türk (Uygur Türkçesi): https://drive.google.com/drive/folders/1j9N4zBcbZhvw1me53O3KO4__-m4Vsf7o?usp=sharing

Dîvânu Lugâti’t-Türk (arapça) : https://drive.google.com/drive/folders/15g0bAvLFJtiRT9b9KFeeIudR5ZrJl7W6?usp=sharing

Dîvânu Lugâti’t-Türk (rusça): https://drive.google.com/drive/folders/1VOofYkZRa_H6rjInGfoQUETNJ2D3Bu2t?usp=sharing

Dîvânu Lugâti’t-Türk (ingilizce): https://drive.google.com/drive/folders/1cdCOjsmkkba1kttAzvI0sYBEM3O1_1g5?usp=sharing

Divânu Lügati’t-Türk

Not: SÖZLÜK OLARAK KULLANMAK İÇİN: Sözcüklerden birine tıklayınız ve klavyenizi kullanarak “ctrl” + “F” kısayolu ile aramak istediğiniz sözcüğü arayınız..


  1. A: şaşalamayı anlatan bir edat — I, 39
  2. ABA: ayı — I, 86
  3. ABA: baba — I, 86
  4. ABA: ana — I, 86 bkz. ana, apa
  5. ABA: başı dağlarda yetişip dağlıların yediği hıyar gibi dikenli bir ot; yer mürveri, Cannabis sativa. I, 86
  6. ABAÇI: umacı, bununla çocuklar korkutulur; a ğır basma, kâbus — I, 136
  7. ABAKI: bostan korkuluğu, I, 136
  8. ABALI: bir şeyi az görme ve azımsama zamanında söylenen kelime — I, 137
  9. ABARÑ: eğer anlamına şart edatı, I, 134, 399, 442; II, 209
  10. ABIDMAK: gizlemek, saklamak — I, 216 bkz. ab ıtmak
  11. ABIMAK: gizlemek, örtmek. III, 250
  12. ABITGAN: daima gizleyen, saklayan — I, 154
  13. ABITMAK: gizlemek, saklamak, örtülmek — I, 206, 216 bkz.
  14. ABIDMAK: aç aç, karnı tok olmayan, I, 75, 79, 387, 452. 453, 517; II, 227
  15. AÇ: çağırma, ünde, ünlem edatı — I, 35
  16. AÇI: yaşlı kadın, hanım nine — I, 87 bkz. eçi
  17. AÇIG: nimet içinde yaşayış, I, 63
  18. AÇIG: hanın bahşışı — I, 63
  19. AÇIG: acı, acı olan her nesne; ekşi — I, 63, 279; II, 75, 299, 311; III, 272
  20. AÇIGLIG: bolluk içerisinde bulunan (kimse) — I, 147
  21. AÇIGLIG: ekşili, içine konanı ekşiten, I, 147 bkz. açıglık § açıglıg küp; içine konanı ekşiten küp, içinde ekşi bulunan küp — . I, 147
  22. AÇIKLIG: tutmak iyi gıdalar ile beslemek — I, 63 ,
  23. AÇIGLIK: acılık — I, 150 bkz. açıglıg
  24. AÇIGSAMAK: canı ekşi istemek — I, 279, 302
  25. AÇIGSIMAK: ekşimek, acılaşmak — I, 282
  26. AÇIK: büyük kardeş, I, 64
  27. AÇIKMAK: acıkmak — I, 21, 190
  28. AÇILMAK: açılmak — I, 193, 194; II, 71, 122 bkz. açl ınmak
  29. AÇIMAK: ekşimek, (yara, vücut) acımak — III, 252
  30. AÇINMAK: doyumluk ve yem vermek, açınmak; açılmak; açar gibi görünmek. I, 199, 200
  31. AÇIŞMAK: açmakta yardım ve yarış etmek — I, 180
  32. AÇIŞMAK: ekşimek, acılaşmak — I, 180
  33. AÇITGAN: daima ekşiten, acıtan, ekşitgen — I, 154
  34. AÇITMAK: ekşitmek; acıtmak, I, 207
  35. AÇLIK: açlık — I, 114
  36. AÇLINMAK: açılmak — I, 256, bkz. açılmak
  37. AÇLIŞMAK: açılmak . I, 239
  38. AÇMAK: açmak; aramak; fethetmek, I, 163, 354, 358; II, 188; III, 18, 217, 234, 235
  39. AÇMAK: karnı acıkmak — I, 172, 283
  40. AÇSAMAK: açmak istemek, I, 276
  41. AÇTURMAK: açtırmak, I, 218
  42. AÇUK: açık, I, 64, 94
  43. AÇUKLUG: koçak, huyu güzel — I, 147
  44. AÇUKLUK(G): açıklık, I, 150, § yüz açuklugı; yüz gülümseyişi — ı, 150 § kapug açuklugı; kapı açıklıgı. I, 150
  45. AÇURGAN: çok acıktıran, çabuk acıktıran. , I, 156; III, 68
  46. AÇURMAK: acıktırmak, aç bırakmak. I, 268
  47. ADAKLIK: üzüm çardaklarına ayak yapılacak ağaç — I, 149
  48. ADAŞ: arkadaş, dost — I, 61, bkz. adaş —
  49. ADAŞLIK: dostluk, arkadaşlık; sadakat — I, 149
  50. ADGUK: kim olduğu belli olmayan sığıntı adam — I, 99 bkz. aduk, aduk, agduk
  51. ADIN: başka, diger, ayrı — I, 45, 76, 98; III, 151, 222 bkz. ad ın, adruk, ayruk, edin
  52. ADUK: tanınmayan, bilinmeyen — I, 65 bkz. adguk, aduk, agduk
  53. AD: ipekli kumaş ve benzeri glbi dokuma cinsinden sanat eseri olan her şey — I, 79, bkz. ed,
  54. AD: iyilik ve uğur belgisi — I, 79
  55. ADAK: ayak — I, 32, 53, 59, 65, 84. 165, 181, 182. 241, 268, 342, 353, 361, 380, 382, 522; II. II, 16, 112, 131. 137, 142, 146, 158, 190. 195, 209, 215. 247, 327, 364; III, 97, 276, 280, 288, 296, 307, 337, 421, 430, 435 bkz. ayak, azak
  56. ADAKLAMAK: ayağa vurmak — I, 304
  57. ADAKLANMAK: ayaklanmak, ayak sahibl olmak — I, 293, 294
  58. ADAKLIG: ayaklı — I, 147
  59. ADAŞ: arkadaş, dost — I, 155 bkz. adaş
  60. AD: bolmak iyilik getirmek — , 79
  61. ADGIR: aygır — I, 18, 95, 152, 188, 234, 236; II. 96, 109, 153, bkz. ayg ır § ögütlüg adgır; dişisi bulunan aygır, I, 52
  62. ADGIRAK: kulakları ak, vücudunun öbür tarafları kara olan erkek geyik; dağ keçisi tekesi — 1, 144
  63. ADGIRLANMAK: aygırlaşnnak; aygır bulmak — I, 313
  64. ADIG: ayık — I, 63 § esrük adıg; sarhoş ayık — I, 63
  65. ADIG: ayı — I, 63, 84, 332 bkz. ayıg —
  66. ADIGLIG: ayısı çok olan — I, 147
  67. ADIG: merdegi ayı yavrusu — I, 480
  68. ADIKLAMAK: şaşalamak — III, 339 bkz. aduklamak —
  69. ADILMAK: ayılmak, I, 194
  70. ADIN: başka, diğer, ayrı, I, 45, 76, 98; III, 151, 222 bkz. ad ın, adrıık, ayruk, edin
  71. ADIRMAK: ayırmak — III, 228 bkz. edirmek, ödürmek, ödürmek, udurmak, üdürmek —
  72. ADIŞMAK: apışmak, ayrılmak. I, 181
  73. ADMA: bırakılan, salıverilen, başı bo; — I, 129 § adma yılkı; yaşlı olduğundan yük vurulmayan hayvan — I, 129
  74. ADNAGU: yabancı, başkası — III, 68
  75. ADNAMAK: değişmek; bozulmak — I, 288
  76. ADRI: buğday temizlemek için kullanılan araç, yaba, çatal, çatal de ğnek — I, 126; II, 22, 331
  77. ADRI: butlug bacakları açık kişi, eğri bacak, I, 126
  78. ADRIK: ayrık otu, Cynodon dactylon. I, 98, 113 bkz. ayr ık
  79. ADRILMAK: ayrılmak — I, 247
  80. ADRIM: eğerin altına iki yana konan keçe, teyelti I, 107
  81. ADRIŞ: ayrılış, ikiye ayrılan yolun başı — I, 96
  82. ADRIŞMAK: ayrışmak, birbirinden ayrılmak — I, 233, 234, 270. bkz. ayrışmak
  83. ADRUK: başka, ayrı — I, 98 bkz. adın, adın, ayruk, edin
  84. ADUK: tanınmayan, bilinnneyen, I. 65 bkz. agduk, aduk, adguk
  85. ADUKLAMAK: tanınmamak, garip görmek, yadırgamak — I, 304 bkz. adıklamak
  86. ADUT: avuç — I, 50, 83 bkz. avut
  87. ADUTLAMAK: avuçlamak — I, 298, 299
  88. AFILGU: bir deniz ağacı — III, 146 bkz. avılku
  89. AFTABI: kova — I, 432
  90. AG: iki bacak arasındaki boşluk — I, 80
  91. AGAN: er genizden laf söyleyen insan, genzek — I, 77
  92. AGARTGU: Şerbet gibi buğdaydan yapılan içki, bir çeşit buğday birası — III, 442
  93. AGDUK: bozuk, belirsiz, değişik — I, 65 bkz. aduk, aduk, adguk § agduk (ki şi); kim olduğu belli olmayan sığınti (adam) — I, 99
  94. AGI: ipek kumaş (altın veya gümüşle işlenmiş sırmalı). I, 89; II, 153
  95. AGICI: ipek kumaşları muhafaza eden kimse, hazinedar. I, 89, 136
  96. AGIL: ağıl, koyun yatağı; koyun plsliği. I, 65, 73
  97. AGIM: çıkım, yükselim — I, 75
  98. AGIR: ağır — I, 52, 53, 99; III, 68, 247
  99. AGIRLALMAK: ikram olunmak — III, 344 bkz. agırlanmak
  100. AGIRLAMAK: ağırlamak, ikram ve ihsan etmek, I, 53, 106, 300, 301; III, 344, 347
  101. AGIRLANMAK: ağırlanmak, ikram edllmek; pahalı bulunmak — I, 291, 292; III, 344 bkz. ag ırlalmak
  102. AGIRLIG: ağırlanan; — I, 45, 146 § agırlıg kişi; ağırlanan adam — I, 52
  103. AGIRLIK: ikram ağırlayış — I, 114
  104. AGIŞ: yükseliş, ; ıkı; — I, 61
  105. AGIŞMAK: yükseli; mek, çıkıçmak, çıkmakta yarış etmek, artırışmak; koğmakta yarış etmek — I, 185
  106. AGITGAN: daima çıkartan, yükselten — I, 155, 156
  107. AGITMAK: çıkarmak, yükseltmek — I, 212
  108. AGIZ: agız — I, 43, 55, 129, 193, 195, 383; II. 6, 26, 175, 188; III, 102, 110, 247, 257, 339
  109. AGIZLAMAK: ağza vurmak; ağız açmak — I, 302
  110. AGLAK: ıssız, çorak, oturulmayan yer, boş. , I, 119, 468 § aglak yer; boş yer — II. 365
  111. AGLAMAK: yalnız olmak, bo; olmak, III, 258
  112. AGLATMAK: savmak, uzaklaştırmak, ıraklaştırmak, boşaltmak, I, 265; III, 365
  113. AGMAK: çıkmak, belirmek; aşmak, yükselınek, ağmak; değişmek, başkala; mak, bozulmak, meyletmek, dönmek — I, 65, 167, 173, 309, 354; II, 43, 50, 61, 67, 68; III, 183, 219, 327
  114. AGNAMAK: (hayvanlar) yatıp debelenmek; kekemeleşmek, dili tutulmak — I, 289
  115. AGNATMAK: (hayvanları) yatırıp debelendlrmek; dili buruşturmak, dili ağırla; tırmak — I, 267
  116. AGRIG: ağrı — I, 98
  117. AGRIKANMAK: ağrısından şikâyet etmek — I, 213
  118. AGRIMAK: ağrımak, I, 46, 273, 274; III, 169
  119. AGRINMAK: ağrımak, acı duymak — I, 252
  120. AGRIŞMAK: ağrışmak, sızlaşmak, I, 235
  121. AGRITMAK: ağrıtmak — I, 261
  122. AGRUG: süñügi omurga kemiklerinin önce geleni, birincisi, ilki, I, 98
  123. AGRUK: pılı pırtı, ağırlık, yük — I, 99; III, 68
  124. AGRUKLANMAK: (bir iş veya yükü) ağırsınmak, ağır saymak — I, 313
  125. AGRUMAK: ağırlaşmak — I, 273
  126. AGSAMAK: (çıkmak, yükselmek, ağmak) istemek, I, 277
  127. AGTARILMAK: yere vurulmak, sarsılmak — I, 246 bkz. agtılmak
  128. AGTARMAK: aktarınak, devirmek, yenmek — II, 74 bkz. axtarmak
  129. AGTILMAK: yere vurulmak, sarsılmak, I, 246 bkz. agtarılmak
  130. AGU: agı, zehir, I, 89; III, 339
  131. AGUJ: ağız, memeli hayvanların doğurduğu zaman verdigi ilk süt — I, 55 bkz. aguz
  132. AGUJLUG: agzı, ilk sütü bulunan kişi, I, 146
  133. AGUKMAK: agılanmak. I, 191
  134. AGULAMAK: ağılamak, I, 310
  135. AĞURŞAK: ağırşak, I, 149
  136. AGUZ: agız, memeli hayvanların doğurduğu zaman verdigi ilk süt — I, 55 bkz. aguj
  137. AXLAMAK: göğüs geçirmek, ahlamak III, 118
  138. AXSAK: aksak, topal, I, 119
  139. AXSAK: buxsak topal ve çolaklar için söylenir. I, 465
  140. AXSAMAK: aksamak, topallamak. I, 276
  141. AXSATMAK: aksatmak, I, 262
  142. AXSUM: sarhoşlukta kavga eden — I, 116 bkz. axsuñ
  143. AXSUÑ: sarhoşlukta kavga eden — I, 116 bkz. axsum
  144. AXŞAM: akşam, I, 107
  145. AXTARMAK: aktarmak, I, 219, 516 bkz. agtarmak
  146. AJMUK: ak ; ap, I, 99 bkz. ıjmaklanmak — § ajmuk taz; başı şapla sıvanmış gibi kel I, 99
  147. AJUN: dünya, âlem — I, 41, 77, 160, 179, 407, 420, 463; II, 228, 283, 303, 335; III, 41, 52, 288, 303. 378 § bu ajun
  148. AK: ak, beyaz, I, 81, 134, 258; III, 39 bkz. örüñ, ürüñ § ak at; boz renkli at — I, 81
  149. AKA: turmak akıp durmak — I, 73
  150. AKI: eli açık, koçak, selek, cömert — I, 90
  151. AKILAMAK: selek (cömert) saymak; selekli ğe (cömertliğe) nispet etmek, seleklemek — I, 310; III, 329
  152. AKILIK: seleklik, cömertlik. III, 172
  153. AKILMAK: şaşırtmak, şaşalatmak — I, 39
  154. AKIM: akım, bir defada akacak kadar olan — I, 75
  155. AKIN: sel, akıntı. I, 15, 77, 96, 156, 212, 377; III, 39, 61, 398 § munduz ak ın; birden bire gelen sel, deli sel — I, 77 § akın munduzı; deli sel — I, 96
  156. AKINÇI: akıncı, geceleyin düşmanı basan asker, 1, 77, 134, 212
  157. AKINDI: akıntı
  158. AKIŞMAK: akışmak — I, 186
  159. AKITGAN: akıtan — I, 156
  160. AKITMAK: akıtmak; göndermek — I, 212
  161. AKIYAGAK: iç ceviz, iyi ceviz, I, 90
  162. AKLIŞMAK: akı; mak — I, 88, 241
  163. AKMAK: akmak, I, 15. 96, 168, 343, 377; II, 19, 45, 128, 228; III, 3, 39, 127, 159, 325. 398
  164. AKRU: yavaş — I, 114 bkz. akrun —
  165. AKRU: akru yavaş yavaş — I, 114
  166. AKRUN: yavaş — III, 361 bkz. akru
  167. AK: sakal saçı sakalı ağarmı; , kocalmış — I, 81
  168. AKTURMAK: aktırmak, akıtmak, I, 222; III, 17
  169. AKUR: ahır, I, 7
  170. AL: hile, al, I, 63, 81; II, 289; III, 412 bkz. yap, yup
  171. AL: hanlara bayrak, devlet adamlarının atlarına eğer örtüsü yapılan turuncu ipek kumaş, I, 81
  172. AL: al renk, III, 162
  173. ALA: acele etmeme anlamına bir kelime — I, 92; III, 26
  174. ALA: ala, alaca; ala tenli, alaca tenli ki; l kl bir çe şit deri hastalığından vücudunda alacalar olur, apraşlık. I, 81, 91 § ala at; alaca renkli, ala, k ır at — I, 81
  175. ALA: insanın içinde olan gizli ; eyler — I, 425
  176. ALAÇU: alaçuk, çadır — I, 136
  177. ALAÇULANMAK: alaçuk edinmek — III, 205
  178. ALAÑ: alan, düz ve açık yer, I, 135 bkz. añıl § alañ yazı; düz ova — I, 135
  179. ALAÑIR: geleni, tarla faresl — I, 161
  180. ALARMAK: kamaşmak (göz); kızarmak, al olmak, ala olmak, alacala şmak, I, 179
  181. ALARTMAK: belertmek (göz), yan bakmak — III, 428
  182. ALAVAN: timsah — I, 140
  183. ALÇAK: yumuşak huylu, ince ki; i, uslu — I, 41, 100
  184. ALDAMAK: aldatmak — I, 273, 472 alduzmak malını elinden aldırmak, soyulmak — II 87
  185. ALGU: alacak — I, 341
  186. ALIG: kötü, fena, alık, I, 64, 384
  187. ALIGSAMAK: almak istemek — I, 281 alık kuş gagası — I, 68
  188. ALIKMAK: alçalmak; bozulmak, azmak; kötüleşmek — I, 191, 192 bkz. alkmak
  189. ALIM: alacak; borç, I, 44, 75, 168, 188, 209, 294; II, 72, 96, 159, 176, 185, 214, 294; III, 184, 251, 288
  190. ALIMÇI: alıcı, alacaklı — I, 75, 409
  191. ALIMGA: hakanın mektuplarını Türk yazısıyle yazan kimse — I, 143 bkz. ılımga
  192. ALIMLIG: alacaklı, alacağı olan adam, I, 148, 149, 240
  193. ALIMSINMAK: alır gibi görünmek — I, 20 alın alın; cephe, dağın ön cephesl — I, 78; II, 79 alınlıg er geniş ve yüksek alınlı adam, I, 148
  194. ALINMAK: alınmak; kendi ba; ına alacağını almak. I, 22, 203; II, 159
  195. ALIŞ: borçluyu borcu yüzünden sorguya çekme. I, 62
  196. ALIŞ: su ağzı, suyun havuzdan veya suvattan döküldü ğü ağızlar. I, 62
  197. ALIŞ: beriş bir hakkı alma ve verme. I, 62
  198. ALIŞGAN: alış (veriş) yapan — I, 518, 519
  199. ALIŞMAK: alacak almakta yardım etmek — I, 188
  200. ALKALMAK: alkışlanmak, övülmek — I, 249
  201. ALKAMAK: alkışlamak, övmek I, 284
  202. ALKAŞMAK: alkışlamak, alkışta yarış etmek — I, 237
  203. ALKINMAK: mahvolmak, yok olmak, bitmek, tükenmek I, 82, 195, 254
  204. ALKIŞ: alkış, övme. I, 97, 249, 284
  205. ALKIŞMAK: birbirini mahvetmek, yok etmek; , yok etmekte yar ış etmek I, 237
  206. ALKMAK: bozmak, mahvetmek, yiyip bitirmek, bat ırmak. III, 188, 419, 447 bkz. alıkmak
  207. ALMA: elma — I, 130 bkz. almıla
  208. ALMAK: almak — I, 40, 41, 46, 51, 53, 99, 114, 149, 168. 175, 236, 329, 367, 373, 412, 421, 440; II, 13, 24. 87, 110, 219, 294; III, 6, 155, 161, 224, 371, 372
  209. ALMILA: elma — I, 130, 138; II, 311; III, 19, 272 bkz. alma § k ımız almıla; ekşi elma — I, 366
  210. ALP: alp, yiğit, kahraman, bahadır — I, 41, 123, 125, 139, 182, 183, 237, 239, 359, 370, 388, 413, 517; II, 223, 349; III, 65, 332, 393, 406 § alp tegin; yi ğit köle — I, 413
  211. ALPAGUT: tek başına düşmana saldıran, hiçbir yandan yakalanmayan yi ğit — I, 144; III, 422
  212. ALSAMAK: almak istemek — I, 278
  213. ALSIKMAK: alınmak, soyulmak, I, 243
  214. ALTIN: aşağı, alt — I, 108, 109
  215. ALTUN: altın, I, 52, 120, 147. 165, 185, 360, 371, 399, 504; II, 24, 153, 181, 192, 205, III, 138, 251 § altun bakan; altın halka,
  216. ALTUNLAŞMAK: altın öndül koyarak bahse girmek, II, 114
  217. ALTUN: tarım büyük kadınlara verilen ungun — I, 396
  218. ALTURMAK: aldırmak — I, 223
  219. ALUÇ: şeftali I, 122
  220. ALUÇIN: yenilen boğumlu bir bitki — I, 138
  221. ALUK: kel, dazlak, I, 67
  222. ALUK: kaba, haşin, I, 67
  223. ALVIRMAK: atılmak, sıçramak, I, 226 bkz. el — virmek
  224. AMAÇ: öküz; sapan ve benzerleri gibi çiftçi ayg ıtları — I, 52
  225. AMAÇ: hedef, nişan yeri, annaç — I, 52, 333; II, 329; III, 107, 276
  226. AMAÇLAMAK: nişanlamak, nişan almak, I, 299 bkz. emeçlemek
  227. AMAÇLIK: nişan yeri — I, 150
  228. AMIR: sis, kırağı — I, 54 bkı
  229. AMRULMAK: (kaynayan tencere, insan solu ğu) senmek, çekilmek — I, 53, 248, 249 bkz. em-rülmek
  230. AMRULMAK: yatıştırmak, dindirmek. III, 428 429 bkz. amurtmak, emrülmek
  231. AMŞUY: bir çeşit sarı erik — I, 115
  232. AMUÇ: doyumluktan verilen armağan — I, 140 bkz. armagan, yarmakan amul sakin, rahat, yava ş yavaş, seğnik, kımıl — damayan; yumuşak huylu adam — I, 74; III, 131
  233. AMURTMAK: yatiştirmak, dindlrmek, seğnitmek — III, 428, 429 bkz. amrulmak, emrülmek
  234. AMUŞMAK: çıkışma veya kınamadan dolayı apışıp kalmak. I, 190
  235. ANA: ana — I, 32, 93, 169, 236, 278, 508; II, 96. 175; III, 18, 33, 210, 212. 272 bkz. aba, apa
  236. ANAÇ: küçükken büyük bir anlay ış gösteren kız; anacık — I, 52
  237. ANALAMAK: ana edinnnek, ana demek — I, 311
  238. ANÇA: o kadar, öyle, öylece — I, 63, 88, 332; III, 133, 233
  239. AND: ant, yemin — I, 42, 459
  240. ANDA: orada, onda, ondan sonra — I, 109, 125, 130. 341; II, 96; III, 144, 224, 226, 240, 251
  241. ANDAG: böyle, öyle, o kadar — 1. 37, 118, 164, 200. 321; II, 274; III, 153, 155, 186, 247, 271 andan ondan, ondan sonra, I, 108, 109, 126, 130, 223; III, 422
  242. ANDGARMAK: yemin ettirmek, ant içtirmek I, 226, 312; III, 423 bkz. añarmak
  243. ANDIG: elek, kalbur gibi şeylerln kasnağı — I, 118
  244. ANDIKMAK: ant içmek, yemln etmek — I, 42, 243
  245. ANDIN: beylerin hizmetçisi; bunların adı yazılı defter, III, 77 bkz. ay
  246. ANDIN: ondan. 1 60, 281, 317, 323; II, 12, 245, 259, 345; III, 436
  247. AÑA: değersiz, kıymetsiz I, 128
  248. AÑARMAK: yemin ettirmek, ant içirmek — I, 226 bkz. andgarmak
  249. ANI: onu, ona, I, 27, 37, 40, 54, 170, 171, 172, 176, 177, 178, 192, 207, 212. 213, 216, 217, 224. 225, 226. 260, 261. 262, 264, 266, 267. 268, 271, 275, 276, 282, 284, 287, 299, 301, 304. 305, 307, 308, 310. 311, 312, 333, 340, 352, 354, 372, 376, 395, 407, 419,
  250. ANIN: onun, onunla, ondan — I, 155, 285, 301; II, 13, 133, 153, 172, 204; III, 183, 240
  251. ANIÑ: onun — I, 27, 47, 65, 84, 87, 97, 118, 126, 143, 164. 173, 176, 178, 179, 182, 184, 186, 192, 196, 197, 200, 207, 209, 211, 213, 217, 220, 223, 226, 227, 229, 231, 233, 235, 237, 242, 243, 247, 255, 264, 267, 268, 273, 283, 284, 290, 291, 296, 310, 315, 320,
  252. ANUK: hazır — I, 18, 68, 93
  253. ANUKLAMAK: hazır bulunmak — I, 305
  254. ANUKLUK: hazırlık, hazırlanma — I, 150
  255. ANUMAK: hazırlanmak — III, 256
  256. ANUMI: cüzam hastalığı, Elephantiasis — I, 137
  257. ANUNMAK: hazırlanmak — I, 114, 206; III, 161
  258. ANUTGAN: daima hazırlıklı, hazırlayan — I, 156
  259. ANUTMAK: hazırlamak — I, 215
  260. AÑ: bir kuş adı — I, 40
  261. AÑ: yanak — I, 40
  262. AÑ: yok, değil — I, 40
  263. AÑA: ona, I, 352; III, 94
  264. AÑAR: ona — I, 35, 48, 68, 69, 79, 89, 93, 94, 114, 129, 131, 174, 177, 184, 201, 204, 206, 208, 214, 216, 223, 225. 232, 236, 238, . 261, 265, 267, 268, 271, 274, 275, 287, 290. 296, 317, 335, 362. 407, 440, 462, 486, 494; II, 26, 61, 73, 86, 117, 123, 125, 127, 130. 13
  265. AÑDIMAK: yakalamak için hile yapmak, tuzak kurmak, etraf ını sarmak I, 311, 401
  266. AÑDUZ: andız, bu otun kökü çıkarılarak atın karnı ağrıdığı zaman tedavi edilir — I, 115
  267. AÑIL: büsbütün, tamamiyle — I, 94, 135 bkz. alañ
  268. AÑILAMAK: anırmak (eşek)I, 311
  269. AÑIT: ördeğe benzer kızıl renkli bir kuş, angut, I, 93
  270. AÑITMAK: şaşırtmak, II, 274 bkz. eñitmek
  271. AÑIZ: anız, hububatın biçildikten sonra tarlada kalan köke yak ın sapları — I, 94
  272. AÑLAMAK: anlamak — I, 290
  273. AÑUT: içecek şeylerde kullanılan hunl — I, 93
  274. AP: nefi ekl gibidir — I, 34 § ap bu ap ol; ne bu ne 0. I, 34
  275. APA: ana — I, 86 bkz. aba, ana
  276. APLAN: sıçan cinsinden bir hayvanc ık — I, 120
  277. AR: kestane rengi, kumral, konural, I, 80 bkz. arsal, ars ıl — arsik
  278. ARA: ara, arasında. I, 87, 317, 511, 528; II, 17; III, 60
  279. ARALAMAK: aralamak, arasını bulmak, barıçtırmak — I, 309 bkz. arılamak
  280. ARAN: ahır, at tavlası, I, 76
  281. ARANLIG: ahırlı, ahırı olan — I, 148
  282. AR: böri sırtlan — I, 79
  283. ARÇI: heybe — I, 124, 231, 250
  284. ARDUTAL: hamamotu — I, 145 bkz. ordutal, urdutal
  285. ARGAG: balık avlamak için kullanılan ucu eğri demir, olta — I, 141
  286. ARGARMAK: yormak. I, 225 bkz. argurmak argu iki dag aras ı, uçurum — I, 127
  287. ARGUÇ: 1nsanın aldandığı nesneler — I, 95 § arguç ajun; yalanc ı (aldaticı) dünya — I, 95
  288. ARGULAMAK: arasını yarmak, geçmek — I, 317
  289. ARGUN: sıçan cinsinden, yarım arşın uzunluğunda bir hayvan — I, 120
  290. ARGURMAK: yormak, I, 486 bkz. argarmak
  291. ARGURTMAK: yordurmak — I, 229 bkz. argurturmak
  292. ARGURTURMAK: yordurmak. I, 229 bkz. argurtmak
  293. ARI: arı. I, 87; II, 329; III, 156, 276
  294. ARIG: temiz — I, 12, 18, 63, 66, 103, 230, 237. 342, 376 bkz. arr ıg
  295. ARIG: epeyce, çokça, I, 241; II, 328; III, 41
  296. ARIG: ; adır örtüsü — I, 63
  297. ARIGLAMAK: iğdiş etmek; bir şey içinden iyisini seçmek ve toplamak — I, 303
  298. ARIGLIK: temizlik — I, 149
  299. ARIK: ırmak, ark, germeç, kaş, kanal, I, 7, 65, 302, 375. 382; II, 10, 59, 135. 333, 347; III, 182, 299.
  300. ARIK: zayıf, cılız — I, 66
  301. ARIKLANMAK: (su) akarak ark yapmak, su yerde kendine ırmaklar glbi yol ve hendek açmak — I, 294
  302. ÁRIKLIG: nehirli, ırmaklı. I, 147
  303. ARILAMAK: aralamak, I, 308 bkz. aralamak
  304. ARILMAK: yerinmek, kaygılanmak; kendine kızılmak. 11 123 bkz. irilmek § sarılmak
  305. ARILMAK: kızmak, darılmak — II, 123
  306. ARIMAK: temizlemek, temiz olmak, I, 19; III, 252 bkz. ar ıtmak
  307. ARINÇU: günah — I, 134 bkz. erinçü
  308. ARINMAK: temizlenmek istemek ve yunmak; iyile şmek; ot tutunmak I, 12, 201
  309. ARIŞ: eriş, dokumanın tezgâha sarılmış olan ve uzunluğuna dikine bulunan telleri, I, 61
  310. ARIŞ: arkag eriş argaç, dokumanın yanlamasına atılan ipleri. I, 61
  311. ARIŞMAK: aldatmak, birbirini aldatmak — I, 182
  312. ARIŞMAK: eriş argaç — I, 61
  313. ARITASI: arıtacak — II, 322 § tarıg arıtası yer; buğday arıtacak yer — II, 322 § tarıg arıtası neñ; buğday arıtacak nesne — II, 322 § tarıg arıtası ogur; buğday arıtacak zaman — II, 322
  314. ARITGAN: her zaman temizleyen, ayıklayan — I, 154
  315. ARITGU: arıtacak II, 321, 322§tarıg arutgu yer; buğday arıtacak yer — II, 321 § tarıg arutgu neñ; buğday arıtacak nesne, II, 322 § tarıg arutgu ogur; buğday arıtacak zaman — II, 321
  316. ARITIŞMAK: temizlemekte yardım ve yarış etmek — II, 322
  317. ARITMAK: temizlemek, I, 19, 208 bkz. arımak
  318. ARITMAK: taşağı çıkarmak, Iğdi; etmek; çocuğu sünnet etmek; erkekleşmek — I, 208 bkz. eredmek, eretmek
  319. ARI: yagı bal, I, 87; III, 156 bkz. bal
  320. ARJU: çakal — I, 127 bkz. arzu
  321. ARJULAYU: çakal gibi — I, 127; III, 401
  322. ARK: pislik — I, 42 § temilr arkı; demir boku — I, 42
  323. ARKA: arka, sırt; sıkıntılı anlarda yardım eden kişi, yardımcı. I, 123, 128, 139
  324. ARKAÇAK: ağıza ilâç akıtmak içln kullanılan içi delik bir aygıt, akıtınaç. I, 144
  325. ARKAG: argaç; bez, halı, kilim gibi şeyler dokunurken enlemesine at ılan ip veya iplik, I, 118
  326. ARKALANMAK: arka (yani yardımcı) sahibi olmak; bir şeye sırtını vermek, dayanmak — I, 297
  327. ARKAMAK: yoklamak, arayıp taramak, I, 283, 284
  328. ARKAR: boynuzundan bı; ak yapılan dişi dağ keçisi — I, 117, 214, 421
  329. ARKAŞMAK: yük yüklemekte yardım etmek; arka arkaya gelmek (çıkmak) — I, 237, 395
  330. ARKIN: gelecek yıl, öbür yıl, I, 89 bkz. arkun
  331. ARKIN: izi gelecek yıl, öbür yıl I, 89
  332. ARKIŞ: kervan; yurdundan uzak dü; mü; olan birine gönderilen kimse, elçi, haberci, mektup — I, 97
  333. ARKIŞ: büyü, afsun — I, 249 bkz. arvaş, arvış
  334. ARKUÇI: iki kişi arasında araç olan; evlenme zamanında dünürler arasında gelip giden kişi — I, 141
  335. ARKUK: iki duvar veya iki direk aras ına çapraz olarak konulan ağaç — I, 109
  336. ARKUK: aykırı — I, 109
  337. ARKUK: kişi söz dinlemez, kalp, inatçı klmse — I, 109
  338. ARKUKLANMAK: haylazlık etmek, dikbaşlılık etmek — I, 315
  339. ARKUN: yaban aygırıyle evcil kısraktan olan at — l, 107
  340. ARKUN: gelecek yıl, öbür yıl, I, 108 bkz. arkın
  341. ARKUN: izi gelecek yıl, öbür yıl — I, 108 bkz. arkın izi
  342. ARMAGAN: hısımlara doyumluktan verilen belek — I, 140 bkz. amuç, yarmakan
  343. ARMAK: yorulmak, dermansız kalnıak — I, 148, 149, 172
  344. ARMAK: aldatmak, I, 172; III, 62 bkz. armak tevmek, armak yuvmak
  345. ARMAK: tevmek hile yapmak, aldatmak — I, 172; III, 62 bkz. armak, armak yuvmak
  346. ARMAK: yuvmak hile yapmak, aldatmak — III, 62 bkz. armak, armak tevmek
  347. ARMUT: armut — I, 95; II, 284
  348. ARMUTLANMAK: armutlanmak. I, 312
  349. ARPA: arpa, I, 123, 343; II, 121, 316
  350. ARPAGAN: arpaya benzer başağı bulunan, evini bulunmayan bir bitki, I, 140
  351. ARPALAMAK: arpa vermek — I, 316
  352. ARPALANMAK: arpalanmak, arpa sahibl olmak — I, 296
  353. ARRIG: pek temiz. I, 143 bkz. arıg
  354. ARSAL: kumral, konural, I, 105 bkz. ar, ars ıl, arsik § arsal saç; kızıla çalar saç, kumral saç — I, 105
  355. ARSALIK: hem erkekliği hem dişiliği olan bir hayvan, aslık — I, 159
  356. ARSIKMAK: aldanmak — I, 21, 242
  357. ARSIL: kestane rengi, kumral, konural — I, 80 bkz. ar, arsal, arsik
  358. ARSIK: kestane rengi, kumral, konural — I, 80 bkz. ar, arsal, ars ıl
  359. ARSLAN: arslan — I, 75, 81, 125, 153, 231, 308, 409; II, 146, 289, 312; III, 5, 92, 263, 282, 412, 418
  360. ARSLANLAYU: arslan gibi, arslanımsı — I, 142; II, 13, 138
  361. ARSU: değersiz şey — I, 127
  362. ART: sırt, dag beli ve sırtı; sarp yer, yokuş; boyun, tepe — I, 42, 247, II, 27, 179; III, 4, 143, 197, 261 § art saç; arka saç — I, 42
  363. ARTAK: bozulmuş, bozuk, I, 119; II, 40
  364. ARTAMAK: bozulmak, kötüleşmek. I, 272; II, 17; III, 358
  365. ARTAŞMAK: birbirini bozmak, I, 230, II, 219
  366. ARTATMAK: bozmak, harap etmek — I, 203, 260; II, 360
  367. ARTIG: yükletilen yükün bir dengi, I, 98
  368. ARTIG: kadın mİntanı, gögüslük. I, 98
  369. ARTILMAK: yüklemek, binmek; ardılmak, bir binit üzerine başı bir tarafa ayakları bir tarafa gelmek üzere heybe gibi ardılmak; erişilmek. I, 244; II, 335
  370. ARTINMAK: yükletmek — I, 250
  371. ARTIŞMAK: bir şeyi hayvana ardmak ve yükletmekte yard ım ve yarış etmek, I, 231
  372. ARTLAMAK: enseyi tokatlamak, sille vurmak, III, 443
  373. ARTMAK: artmak — III, 425
  374. ARTUÇ: ardıç, Juniperus — I, 95, 377, 412, 424
  375. ARTUÇLANMAK: ardıçlanmak, ardıçı çok olmak — I, 312
  376. ARTUK: fazla, ziyade, I, 99; II, 137
  377. ARTUKLANMAK: aşırı gitmek, I, 313 arturmak artirmak; aşırı gitmek. I, 219
  378. ARTUT: armağan, beylere vb — büyüklere at ve benzer şeylerden verilen armağan ve belek — l, 109, 114, 182
  379. ARUBAT: temirhindi, tamarinde — I, 138
  380. ARUK: yorgun — I, 66. 148, 259, 298; II, 28
  381. ARUKLAMAK: dinlenmek — I, 304, 305
  382. ARUKLUK: yorgunluk, I, 150; II, 316
  383. ARUMDUN: boya — I, 138
  384. ARUŞMAK: erimek, I, 182 bkz. erilşmek
  385. ARUT: kuru, soluk, I, 50, 133 bkz. urut § arut ot; bir y ıl önceden artan kuru ot — I, 50; II, 133
  386. ARVALMAK: büyü yapılmak, afsunlanmak — I, 249
  387. ARVAMAK: büyü yapmak, afsunlamak — I, 283
  388. ARVAŞ: büyü, afsun — I, 283 bkz. arkış, arvış
  389. ARVAŞMAK: birlikte büyü veya afsun tekerlemesi, duas ı söylemek — I, 236, 237
  390. ARVIŞ: büyü, afsun, I, 249 bkz. arkış, arva;
  391. ARZU: çakal III, 401 bkz. arju
  392. ARZULAYU: çakal gibi — III, 410
  393. AS: kakım, hermelin — I, 80 bkz. az
  394. AS: cariyelere verilen bir ad — I, 80
  395. ASIG: fayda, kazanç, kârI, 64, 494; 111. 13
  396. ASIGLIG: faydalı, kazançlı — I, 147
  397. ASILMAK: asılmak — I, 196
  398. ASILMAK: uzamak, uzatılmak, I, 196 bkz. esilmek
  399. ASINMAK: blr ; eyi çekmek, germek — I, 201 bkz. esinmek
  400. ASIŞMAK: asışmak, asmakta yardım etmek — I, 184
  401. ASLINMAK: bir şey bir şeye takılmak, I, 258, 259 bkz. eslinmek
  402. ASMAK: asmak, I, 173
  403. ASÑARMAK: haylazlaşmak, işten uzakla; mak — I, 289
  404. ASRA: alt, aşağı — I, 126
  405. ASRI: kaplan; kaplan gibl iki renkli, I, 126 bkz. esri § asr ı yışıg; iki renkli ip — I, 126
  406. ASRUŞMAK: aksırışmak. I, 234
  407. AST: sokak, I, 42
  408. ASTIN: aşağı, alt — I, 108
  409. ASTURMAK: astırmak — I, 220, 221
  410. ASURGAN: çok aksıran — I, 156
  411. ASURMAK: aksırmak — I, 178
  412. ASURTGU: aksırtan — III, 442
  413. ASURTGUK: anlayı; lı, akıllı — III, 442
  414. ASURTMAK: aksırtmak — III, 442
  415. AŞ: kenet — I, 80
  416. AŞ: yemek, aş — I, 20. 45, 75, 80. 93, 102, 156. 210, 227, 310, 318, 372. 443, 515, 516; II, 18, 73, 74, 130, 147, 158, 191, 241, 278, 299, 308, 309; III, 31, 37, 61, 64, 67, 116, 133, 185, 186, 249, 257, 261, 264, 270, 368, 382, 391, 397. 439
  417. AŞAÇ: tencere, III, 382 bkz. aşıç, eşiç
  418. AŞAK: aşağı; dağ dibi — I, 66
  419. AŞAKLAMAK: aşağılamak, küçük saymak — I, 305
  420. AŞAMAK: yemek, aş 701116^III, 253, 261
  421. AŞATMAK: yemek yedirmek — I, 210
  422. AŞBAR: saman, kepek ve ot gibi şeyler karıştırı-lıp ıslatıtarak hazırlanan hayvan yemi — I, 117; II, 351
  423. AŞGINMAK: aşınmak — I, 254
  424. AŞIÇ: tencere — I, 52, 116, 223, 248, 258, 313, 323, 327, 357, 409, 411, 514, 518; II, 12, 72, 78, 178, 201, 253, 302, 333, 356, 357; III, 142, 191 206, 249, 280, 409, 430 bkz. e şiç, aşaç
  425. AŞLAKA: aşlara, yemeklere. II, 54
  426. AŞLALMAK: kap kenetlenmek — I, 295
  427. AŞLAMAK: kap kenetlemek — I, 80 , 268
  428. AŞLATMAK: kap kenetletmek — I, 265
  429. AŞLIK: aş evi, mutfak, yenıeklik — I, 114, 373; II. 204 bkz. tar ıg
  430. AŞMAK: aşınak, bir tepeyi öbür yana geçmek — I, 173; III, 261
  431. AŞNU: önce, evveL I, 130
  432. AŞRULMAK: aşırılmak, tepeden aşırılmak — I, 247
  433. AŞSAMAK: tepeyi aşmak istemek; yemek yemek istemek — I, 277
  434. AŞSATMAK: yemek arzulatmak — I, 262
  435. AŞTAL: ogul birinin en son çocuğu — I, 105
  436. AŞU: kırmızı toprak, a; ı toprağı — I, 89
  437. AŞUK: insanın aşığı, topuğu; topuk kemiği, I, 66
  438. AŞUK: demir başlık, tulga — I, 67 bkz. yaşuk, yışıklıg
  439. AŞUKMAK: özlemek . I, 191; II, 165
  440. AŞUKMAK: özlemek — I, 191; II, 165
  441. AŞUKLAMAK: aşık kemiğine vurmak — I, 305
  442. AŞULMAK: örtülmek, örtünmek — I, 197 bkz. eşülmek
  443. AŞUMAK: koşmak, aşmak — I, 123
  444. AŞUNMAK: geçmek, aşmak — I, 202
  445. AŞUTMAK: örttürmek-I, 210 bkz. eşütmek
  446. AT: ad, isim, unvart, lakap, I, 78; III, 77, 250, 367, 384
  447. AT: at — I, 16, 34, 53, 80, 104, 115, 123, 147, 178, 184, 201, 203, 206, 225, 244, 255, 273, 275, 276, 278, 285, 289, 292, 296, 297, 300, 322, 324, 326, 329, 338, 343, 361, 363, 390, 395, 406, 417, 426, 427, 430. 436, 446, 458, 461, 470, 472, 481, 483, 491, 507, 513,
  448. ATA: baba, ata, I, 32, 86, 206. 288, 508; II, 80; III, 87, 210, 383
  449. ATAÇ: büyüklük gösteren çocuk — I, 52; II, 80 § ataç ogul; büyliklük gösteren çocuk — I, 52
  450. ATAKI: babacığım anlamına sevgi bildiren bir söz, I, 136, 262, 445; II, 120, 178, 196, 311; III, 87, 210, 212, 272, 291
  451. ATAMAK: takma ad (lakap) vermek — III, 250, 374
  452. ATAN: iğdi; edilmiş deve — I, 75
  453. ATANLANMAK: iğdiş deve sahibi olmak — I, 295
  454. ATANLIG: iğdiş edilmiş devesi olan kimse — I, 148
  455. ATASAGUN: hekim, doktor — I, 86, 403
  456. ATATMAK: atlaşmak, (tay) at olmak — I, 206, 207; III, 158
  457. AT: bırkıgı atın ve eşeğln genizden ses çıkar-ması. I, 33, 35, 53, 74, 94, 128, 155, 164, 167, 173, 175, 176, 199, 225. 227 229 267 291, 302. 304, 307, 309, 316, 328, 333, 363, 367, 381, 441, 461, 472, 486, 515; II, 3, 13, 20. 21, 74, 78, 92, 118. 137, 140. 149, 150, 177,
  458. ATGAK: karında blriken sarı su hastalığı, kay — gıdan yüz sararması. I, 118
  459. ATGAK: sarı renkte blr bitki, I, 118
  460. ATGARMAK: ata bindirmek — I, 225
  461. ATILMAK: atılmak; (çiçek) açılmak; herhangi bir şey büsbütün aynlmayarak açılmak. I, 21, 193
  462. ATIM: atıcı, nişancı, I, 75; III, 379 § atım er; nişancı, lyi atan adam, I, 75
  463. ATIM: atış, atım — III, 59
  464. ATINÇU: atılan — I, 133
  465. ATINMAK: bir tarafa atılmak, yuvarlanmak; atar gibi görünmek I, 199
  466. ATIŞ: atışma. I, 60
  467. ATIŞGAN: daima atışan, I, 157
  468. ATIŞMAK: atışmak — I, 180
  469. ATIZ: iki dere arasındaki su geçecek set — I, 54 bkz. etiz
  470. ATIZLAMAK: ark açmak; set yapmak; toprağı parçalara ayırmak, evlek yapmak, I, 301 bkz. etizlemek
  471. ATIZLANMAK: (tarla hakkında) maşalaya ayırmak, sulanmak ve ekilmek için parçalara ay ırmak — I, 292
  472. AT: kamçısı at siki I, 417
  473. ATLANMAK: ata binmek, atlanmak; bir şeyin üzerine çıkmak, atlaşmak, at haline gelmek, I, 255, 256, 285, 353; II, 254
  474. ATLAŞMAK: at ortaya koyarak bahse girmek, at ı öndül koyarak yarış etmek, II, 114, 226
  475. ATLIG: adlı, unvanlı; ulusun büyüğü, I, 79
  476. ATLIG: atlı, süvari. I, 97, 166; II, 175; III, 37, 64, 435
  477. ATMAK: atmak, I, 21, 116, 129, 160, 170, 236, 237, 280, 403, 528; II, 20 26, 221, 226, 303, 306, 326; III, 106, 356, 370, 374
  478. ATSAMAK: atmak istemek, I, 275, 280
  479. ATTIRMAK: attırmak — I, 217
  480. AV: av — I, 32
  481. AV: emir verenin emrini tanımamayı bildirir bir edat, I, 40
  482. AV(Ş)N: agaç — I, 84
  483. AVLAŞMAK: toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmak, evleşmek
  484. AVUT: avuç — I, 83 bkz. adut
  485. AV: av — I, 81
  486. AVA: acımak bildiren bir kelime — I, 89
  487. AVALAMAK: (karışıklık çıktığında) toplaşmak, üşüşmek — I, 310 bkz. avmak, avlamak
  488. AVÇI: avcı — I, 63, 311, 425
  489. AVIÇGA: kocamış klşi, ihtiyar adam — I, 143
  490. AVILKU: kırmızı meyveleri olan ve meyvesinin suyu tutmaca kat ılan, göz ağnsına ilâç yapılan ve elbise boyanan bir ağaç — I, 489 bkz. afılgu
  491. AVINÇ: alışma, avunma — I, 132; III, 449
  492. AVINÇU: avunulan, alışılan — I, 134
  493. AVINMAK: alışmak, avunmak — I, 132, 202, 263
  494. AVLALMAK: avlanmak, I, 295, 296 bkz. avlanmak
  495. AVLAMAK: avlamak — I, 287, 421; II, 45
  496. AVLAMAK: toplanmak, üşüşmek — I, 287 bkz. avmak, avalamak
  497. AVLANMAK: avlanmak, I, 298 bkz. avlalmak
  498. AVLAŞMAK: toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmak, evleşmek
  499. AVLAŞMAK: evini ortaya koyup kumaroynamak, evini öndül koymak, I, 240, 241 bkz. evle şmek
  500. AVLATMAK: avlatmak — I, 263, 265
  501. AVMAK: toplaşmak, üşüşmek; etrafını çevirmek, avlanmak, I, 174, 310; II, 137; III, 401 bkz. avalamak, avlamak
  502. AVRAN: demirci ocağı biçiminde yapılan ekmek fırını. I, 109
  503. AVRINDI: kırıntı, döküntü — I, 145
  504. AVUJGUN: deri sepilenen palamut ağacı meyvesi I, 157
  505. AVURTA: daya, süt nine — II, 144
  506. AVUS: mum, balmumu — I, 59 bkz. lav
  507. AVYA: ayva — I, 114, 311
  508. AVZURI: buğday ve arpa unu glbi şeyler karıştırılarak yapılan ekmek, karışık ekmek, I, 145
  509. AY: yılın on ikide biri olan zaman; gökteki ay, kamer — I, 82, 258. 259, 270. 288, 348, 507; II, 5, 143; III, 33 § ay evi
  510. AY: buyruğu tanımamayı bildiren bir söz, I, 40
  511. AY: hitap edatı — I, 74
  512. AY: turuncu renkte ipek kumaş — I, 40
  513. AY: beylerin hizmetçisi, kölesi; bunlar ın adı yazılı defter — II, 193; III, 77 bkz. andın
  514. AYA: avuç içi, aya — I, 85, 348
  515. AYAG: lakap, takma ad, I, 271
  516. AYAK: çanak, kâse, kadeh, I, 80, 84, 178, 265, 286. 295, 324, 375, 497; II, 17S, 346, 446; III. 15, 143, 296. 306, 371, 397 bkz. çanak
  517. AYAK: ayak — I, 84 bkz. adak, azak
  518. AYAKÇI: kâseci, çanakçı, III, 296
  519. AYAKLIG: kaseli — III, 50
  520. AYALAMAK: el ayalarını birbirine vurmak — III, 328
  521. AYAMAK: lakap vermek; korumak — I, 271
  522. AYAS: ayaz; kölelere verilen adlardan, I, 123
  523. AYA: kök açık hava, I, 123
  524. AYA: yersgü yarasa — III, 433 bkz. yarısa
  525. AYBAÑ: (er) kel (adam) — I, 116
  526. AY: bitigi askerin adıyle azığının yazıldığı defter — I, 40
  527. AYDIÑ: aydın, ay aydınlığl. I, 117
  528. AYGIR: aygır — III, 122 bkz. adgır
  529. AYIG: ayı, I, 84 bkz. adıg
  530. AYIG: ne iyi, ne fena yerine kullan ılan bir edat, iyi ve kötüye delâlet eden kelimelerde pekitme edatı — I, 84
  531. AYIK: vaat, söz verme — I, 84; II, 45
  532. AYILMAK: söylenmek — I, 268
  533. AYITGAN: soran — III, 52
  534. AYITMAK: söylemek, sormak, I, 215, 216
  535. AYLUK: ayluk öyle öyle — I, 113
  536. AYMAK: söylemek I, 36, 37, 52, 88, 89, 93, 94, 109, 110, 118. 174, 207. 321, 339, 352, 367, 377. 419, 492. 494; II, 45. 105; III, 80, 158, 208, 212, 218, 245, 357, 363, 368, 375
  537. AYRAN: ayran — I, 120
  538. AYRIK: ayrık otu — I, 113 bkz. adrık
  539. AYRIŞMAK: ayrışmak, birbirinden ayrılmak — I, 233. 234, 270 bkz. adrışmak
  540. AYRU: başka, I, 126
  541. AYRUK: başka, ayrı. I, 113, 417 bkz. adın, adın, adruk, edin
  542. AYTIG: hltap; hatır sorma — I, 113 bkz. aytış
  543. AYTILMAK: sorulmak; söylenmek — I, 270
  544. AYTINMAK: sormayı kendi üstüne almak — I, 270
  545. AYTIŞ: hatır sorma — I, 113 bkz. aytıg
  546. AYTURMAK: söyletmek I, 269
  547. AZ: uzunlamasına çizlk, tırnak yarası, I, 71 bkz. ezik, iz
  548. AZ: kakım, I, 80 bkz. as
  549. AZ: az — I, 75, 80
  550. AZAK: ayak — I, 32 bkz. adak, ayak
  551. AZAK: nereden ve kimden geldiği belli olmayan ok — II, 20 bkz. azuk
  552. AZGAN: kuş burnu, yaban gülü; ağaçların en kötüsü olup gül glbl sar ı, beyaz çiçek1eri olan bir ağaçcık, küpe gibi kırmızı meyveleri olur — I, 439
  553. AZIG: azı dişi — I, 64
  554. AZIGLAMAK: azı dişlyle ısırmak; azı dişine vurmak — I, 304
  555. AZIGLIG: azı dişi belirmiş olan — I, 147
  556. AZILMAK: azılmak. I, 196
  557. AZIMAK: sızmak; gürültüden ağır duyar olmak, III, 253
  558. AZITGAN: daima yoldan çıkaran, azdıran, I, 155
  559. AZITMAK: yoldan çıkarmak, azıtmak — I, 208, 209; II, 234
  560. AZLANMAK: azımsamak, az görmek — I, 297
  561. AZMA: taşağının derisi yarıldığı için aşamayan koç — I, 130
  562. AZMAK: azmak, yoldan çıkmak — I, 93, 173
  563. AZRAK: daha az, III, 361
  564. AZU: iki şeyden birini dilemeyi anlatır, yahut, veya — I, 88, 429
  565. AZUK: azık, I, 7, 16, 66, 342. 381
  566. AZUK: yolunu kaybeden, nereye gltti ği ve nereden geldiği belli olmayan — I, 66 bkz. azak § azuk ok; nereden geldigi ve kimin attığı belli olmayan ok — § azuk munk; kaçan, yoldan ç ıkan, azan — I, 66
  567. AZUKLANMAK: azık sahibi olmak, I, 294
  568. AZUKLUG: azığı olan, azıklı — I, 148
  569. AZUKLUK: azıklık, azık için hazırlanmış şey — I, 150, 274
  570. BAÇAK: Isa’lıların (Hıristiyanların) orucu, pehrizi — 1, 411
  571. BAÇIG: and, sözleşme. I, 371 bkz. bıçıg, bıçgas
  572. BAÇIG: kılmak andlaşmak, ahidleşmek. I, 371
  573. BADAR: gürültülü ses anlatan bir kelime, tekrarlanarak kullan ılır, “patır patır” gibidir — l, 360
  574. BADAR: kılmak sesle çarpmak, itmek — I, 349
  575. BADGAMAK: güreşte ayak yakalamak, çelme vurmak, III, 288, 289 bkz. bagdamak
  576. BADIÇ: asma çardağı — I, 502 bkz. badıç
  577. BADIÇLIK: yıgaç üzüm asmalarına çardak yapılmak üzere ayrılan agaç, I, 502
  578. BADIÇ: asma çardağı, I, 295 bkz. badıç
  579. BADRARN: bayram, sevinç ve eğlence günü — III, 176 bkz. bedrem, beyrem
  580. BAG: bağ, düğüm, bağlanacak ip vb. ; odun vb, ba ğlamları — I, 409; II, 21; III, 152, 153
  581. BAG: bağ, üzüm asması — III, 152, 212
  582. BAGDAMAK: güreşte sarmaya almak, sarmalamak, ayak yakalamak, çelme vurmak, II, 364; III, 276, 277, 289 bkz. badgamak
  583. BAGDATMAK: güreşte sarmaya aldırmak — II, 327, 364, 365
  584. BAGIR: bagır; karaciğer — I, 272, 360; III, 85, 255 § ya bagr ı; yayın orta yeri, I, 360
  585. BAGIRÇAK: eşek semeri — I, 502
  586. BAGIRDAK: kadın göğüslüğü . I, 502
  587. BAGIRLAK: bağırtlak denen kuş, Pterocles, 1, 503, 505
  588. BAGIRLAMAK: bağrına vurmak; yayın tutamagını düzeltmek — III, 331
  589. BAGIRLANMAK: pıhtılaşmak, akar şey koyulaşmak, II, 264
  590. BAGIRLIG: kimseyi dinlemeyen — I, 494 § bedük
  591. BAGIRLIG: bagırsak merhametli; gönül alıcı — I, 502
  592. BAGIRSAMAK: canı ciğer istemek — III, 332
  593. BAGIRSUK: bağırsak — I, 502
  594. BAGIŞ: parmakların ve başka uzuvların ek yerleri; kamış ve benzerlerinin boğumları, I, 367
  595. BAGIŞLALMAK: bağışlanmak — III, 344 bkz. bagışlanmak
  596. BAGIŞLAMAK: bağışlamak — III, 334, 355
  597. BAGIŞLANMAK: bağışlanmak — III, 344 bkz. bagışlalmak
  598. BAGLAMAK: bağlamak — III, 292, 309 bkz. boglamak
  599. BAGLANMAK: bağlanmak — II, 238 bkz. boglanmak
  600. BAGLATMAK: baglatmak, bohçalatmak, II, 341
  601. BAGNA: merdiven basamağı — I, 434
  602. BAGRAM: kum geniş büyük kumluk yer, I, 484
  603. BAGRIKMAK: bağrı (ciğeri) göğüs kemiklerlne yapışmak — II, 227
  604. BAKA: kurbağa, I, 73; III, 226 § müriğüz baka; kaplumbağa — III, 226
  605. BAKAÇUK: bakanın küçültmesi, küçük baka; e ğe kemiği lle kol arasındaki et parçası — III, 226
  606. BAKAN: halka, toka — I, 399, 432 bkz. k ılide §altun bakan; altın halka — I, 339
  607. BAKANAK: çatal tırnaklıların iki tırnakları arası ve iki tırnaktan her biri — III, 177 bkz. bakayak
  608. BAKANLIG: halkalı, tokalı, I, 499 § bakanlıg kadış; halkalı, tokalı kayış — I, 499
  609. BAKANUK: at tırnaklarının ortasındaki tümsecik et parçası — III, 177 bkz. bakayuk
  610. BAKATURMAK: baka durmak — I, 73
  611. BAKAYAK: çatal tırnaklıların iki tırnakları arası ve iki tırnaktan her blri — III, 177 bkz. bakanak
  612. BAKAYUK: at tırnaklarının ortasındaki tümsecik, et parçası — III, 177 bkz. bakanuk
  613. BAKIG: bakma, bakış — I, 373
  614. BAKILMAK: bakılmak — II, 131
  615. BAKINMAK: bir şeyin sonuna bakmak ve düşünmek; beklemek, II, 142, 160
  616. BAKIR: Çin parası — I, 361
  617. BAKIR: bakır- I, 360
  618. BAKIRLIG: bakırlı, I, 495 § bakırlıg tag; bakırlı dag — I, 495
  619. BAKIRMAK: bağırmak — III, 186
  620. BAKIR: sokum Merih yıldızı — I, 361, 398; III, 40
  621. BAKIŞ: bakış, bakışma, gözle birbirine bakış — I, 367
  622. BAKIŞGAN: herkese göz ucu ile bakan — I, 519
  623. BAKIŞMAK: bakışmak (göz ucu ile)I, 170, 183; II, 103
  624. BAKITMAK: baktırmak, bakıtmak — II, 308
  625. BAKKU: tepe, yüksekçe yer — III, 226 bkz. baku
  626. BAKLAN: kuzı taze ve semiz kuzu — I, 444
  627. BAKMAK: bakmak — I, 102, 192, 340, 425; II, 16, 26, 33, 144, 250. 292; III, 23, 194. 272, 295, 440
  628. BAKU: tepe, yüksekçe yer, yoku ş — III, 219, 226 bkz. bakku
  629. BAKURMAK: baktırmak — II, 83
  630. BAL: bal, II, 267, 354; 111. 103, 156. 338 bkz. ar ı yagı
  631. BALA: kuş ve hayvan yavrusu — II, 274; III, 91, 232
  632. BALA: bir adamın içlerinde (çok kere çiftlik i şlerlnde) yardımcısı, çırağı — III, 232
  633. BALALAMAK: kuş yavrulamak — III, 92
  634. BALÇIK: balçık, sıvık çamur — 1. 248, 267
  635. BALDIR: çağı başında yapı1an iş ya da ilk olarak meydana gelen şey — I, 456
  636. BALDIR: üvey — I, 456 § baldır ogul; üvey oğul — 1, 456 § baldır kız; üvey kız — I, 456
  637. BALDIR: dağın burun gibi çıkan yeri — I, 456
  638. BALDIR: kuzu llk doğan kuzu — I, 456
  639. BALDIR: tarıg ilkbahar başında ekilen ekin — I, 456
  640. BALDIZ: karının kendinden kilçük kız kardeşi — 1, 457; III, 7
  641. BALDU: balta, I, 14, 418; III, 421
  642. BALIG: yaralı, I, 192, 242, 252, 407
  643. BALIK: çamur — I, 248 bkz.
  644. BALK: balık kale, şehir — I, 379
  645. BALIK: balık — 1. 73, 379; II, 216, 231, 233, 349
  646. BALIKÇIN: balıkçıl kuşu, I, 512
  647. BALIKLANMAK: balıklanmak; çamurlanmak; bir yerde kale yap ılrnak — II, 265
  648. BALIKLIG: çamurlu yer, I, 498
  649. BALIKLIG: balığı olan, balıklı — I, 498, 501
  650. BALIKMAK: yaralanmak — II, 119
  651. BALIKSAMAK: balık yemek istemek — III, 334
  652. BALK: çamur — I, 379 bkz. balık
  653. BALMAK: bağlanmak, II, 27 bkz. banmak
  654. BALU: balu — ninni — III, 232
  655. BAMAK: bağlamak; örgü yapmak, III, 224, 247, 250
  656. BANDAL: ağaçtan omuz başı şeklinde çıkarılan parça, bunu çocuklar al ıp yakarlar, geceleyin közünü blrbirlerine atarlar, Buna “ot bandal” denir — Çevgen oyununda oynan ır. I, 482
  657. BANMAK: bağlanmak, II, 27 bkz. balmak
  658. BANZI: bağ bozulduktan sonra asmaların üzerindeki üzüm kınntıları, neferneme — I, 422
  659. BAÑ: bağırma — III, 355
  660. BAR: var, mevcut. I, 44, 47, 84. 320, 341, 360, 373, 375, 427; II, 28, 40; III, 15, 147
  661. BAR: büyük — III, 147
  662. BARAGAN: çok varan, çok giden — I, 24, 33
  663. BARAK: çok tüylü kôpek — 1. 377
  664. BARAKLIG: köpeği olan kişi — I, 497, 501
  665. BARASI: varılacak, gidilecek — I, 33 § baras ı yer; gidilecek yer — I, 33
  666. BARÇA: bütün, hep — I, 210, 236, 399, 417; II, 213, 216, 312; III, 322
  667. BARÇIN: — ipekli kumaş — I, 153, 175, 216, 358, 509; III, 17, 28. 143, 156, 335, 338, 394 § yolak barç ın; ; yol yol çizgili ipek kumaş — III, 17
  668. BARDAÇI: gidici, varan — I, 24; II, 32, 48. 49
  669. BARDUKI: vardığı, varışı — II, 42; III, 309
  670. BARGALI: kaldı gideyazdı — I, 22
  671. BARGAN: mersin ağacı yemişi — I, 438 bkz. bazgan
  672. BARGAN: varan, giden, gidicl — II, 53
  673. BARGU: varılacak, gidilecek, I, 33; III, 211 §bargu yer; gidilecek yer — I, 33
  674. BARGUÇI: varıcı, gidici — II, 49, 54
  675. BARGULUK: gitmeyi hakeden (kimse) — I, 24; II, 56
  676. BARIG: kokmuş şey (yalnız kullanılmaz) — I, 372bkz. bırıg
  677. BARIG: gidiş — I, 24, 26, 27, 371; II, 55, 57, 58
  678. BARIGLI: varmayı, gitmeyi, dileyen; varmak, gitmek üzere olan (kimse) — I, 25; II, 57
  679. BARIGSAMAK: varmak, gitmek istemek — I, 281; III, 333 bkz. barsamak
  680. BARILMAK: varılmak, gidilmek — II, 130, 139
  681. BARIMSINMAK: gider gibi görünmek — II, 258, 259, 260
  682. BARINMAK: gider varır görünmek — II, 141, 158
  683. BARINMAK: aybaşı kanı boşanmak — II, 141
  684. BARIŞLIG: varılan, gidilen (yer); konuk odas ı, I, 370
  685. BARIŞMAK: birbirine gitmek, gitmekte yardım ve yarış etmek — II, 94
  686. BARK: bark, mülk-III, 333
  687. BARKIN: kişi kendini yolundan hiç bir şeyin alıkoymadığı yolcu — I, 440
  688. BARLIG: mallı, zengln — III, 438
  689. BARMAK: peyda olmak; vermek — III, 155 bkz. bermek
  690. BARMAK: varmak, gitmek. I, 20, 22, 24, 26, 27, 37, 38, 40, 43, 46, 66, 74, 85, 87 , 88, 96, 134, 167, 281, 294, 319, 327, 340, 354, 371, 384, 392. 398, 399, 403, 423, 430, 435, 445, 484; II, 6, 31, 32, 34, 35, 36, 38, 40, 42, 43, 45, 46. 47, 49, 53, 55, 58, 59, 60,
  691. BAR: mu var mış I, 430, 462
  692. BARS: pars, I, 344 bkz. pars
  693. BARS: pire, bit gibi ha/vanların ısırmasından hasıl olan kabarti — I, 348
  694. BARSAMAK: varmak, gitmek istemek, I, 281 bkz. bar ıgsamak
  695. BARS: bolmak kabarmak, I, 348
  696. BARS: yılı Türkler’in on ikili hayvan takvimindeki y ıllardan biri, pars yılı. I, 344, 346
  697. BART: su içilen bardak; şarap ve benzeri akıcı nesnelerin ölçüsü — I, 341 bkz. yart
  698. BART: burt tutmak ansızın her yandan yakalamak, I, 341 bkz. yart yurt tutmak
  699. BARTURMAK: vardırmak, göndermek I, 20; II, 171, 179; III, 424
  700. BARUÇI: varıcı, gidici — II, 52
  701. BAR: yigde iri iğde, Zizypha rubra — III, 147
  702. BASA: sonra — III, 224
  703. BASAN: ölü gömüldükten sonra yenilen yemek — I, 398, 399
  704. BASAR: dağ sarımsağı — I, 360
  705. BASARLIG: tag sarımsaklı dağ — I, 494
  706. BASIG: gece baskını yapılacak olan ve ansızın düşmanın yakalanacağı yer — I, 372
  707. BASIKMAK: düşman tarafından basılmak II, 116 bkz. bassıkmak basınçak er zayıf görülen, önem verilmeyen adam — I, 501
  708. BASINMAK: zayıf görmek; basmak; kahretmek, II, 116, 142, 165
  709. BASIŞMAK: basmakta yardım etmek — II, 100, 101
  710. BASMAK: basmak, üzerine çökmek, yıkrnak — I, 434, 516; II, 10, 74, 119, 165
  711. BASRUK: baskı, basrık — I, 466
  712. BASSIKMAK: basılmak, baskına uğramak, II, 116, 119, 228 bkz. basıkmak
  713. BASTURMAK: bastırmak; bağlamayı ve bastırmayı emretmek; bastırılmak — II, 171
  714. BASU: demir tokmak, III, 224
  715. BASURMAK: bastırmak, II, 77
  716. BASUT: yardım; arka; acıyan; yardımcı — I, 354, 459
  717. Baş: baş — I, 59, 70, 100. 102, 107, 125, 160, 171, 179, 193, 259, 273, 274, 290, 305, 307, 313, 336, 349, 384. 397, 399, 439, 492; II, 24, 105, 112, 135, 152, 153, 178, 179, 191, 233, 234, 281, 283, 293. 312, 326, 356; III, 9, 58, 64, 126, 133, 151. 169, 217, 230
  718. Baş: yara — I, 191, 192, 272. 386; II, 72, 240, 291, 294, 317; III, 53, 62, 85, 96, 151, 283, 301, 406
  719. BaşAK: okun veya mızragın ucuna geçirilen demir, temren; ok temreni, ok ba; a ğı — I, 378; II, 14, 129, 328; III, 220
  720. BaşAK: pabuç, I, 378; III, 417 bkz. başmak
  721. BaşAKLAMAK: başak, demir uç takmak, III, 337
  722. BaşAKLANMAK: ok temrenlemek, oka temren takılmak — II, 264. 265
  723. BaşAKLIG: başlı, temrenli — I, 497
  724. BaşAMAK: kertik yapmak, kertiklemek; agaçlar birbirine dayal ı olarak konmak . III, 265, 266
  725. BaşGAK: oyluk kemiklerinin üstü — I, 470
  726. BaşGAN: 50-100 rıtl ağırlığında büyük bir balık — I, 438
  727. BaşGIL: başı ak — I, 481 bkz. başıl § başgıl yılkı; başı ak, dört ayaklı hayvan — I, 481
  728. BaşIL: tepesinde beyazı bulunan. I, 392 bkz. başgıl § başıl koy; tepesinde beyazı bulunan koyun — I, 392
  729. BaşLAG: başıboş, bırakılmış — I, 461 § başlag yılkı; başıboş bırakılmış hayvan — I, 461 bkz. boş yılkı
  730. BaşLAMAK: başlamak, kılavuzluk etmek, komutanlık etmek, III, 291, 292
  731. BaşLANMAK: başlanmak; yönelmek; hayvan dağa doğru sürülmek; başaklanmak — II, 238; III; 235
  732. BaşLATMAK: başlatmak, II, 341
  733. BaşLIG: başlı, III, 227
  734. BaşLIG: yaralı — II, 172
  735. BaşMAK: pabuç — I, 378, 466; III, 417 bkz. ba şak
  736. BaşMAKLANMAK: başmak sahibi olmak, II, 274
  737. BaşNAK: er başında tulgası, eğninde zırhı olmayan kimse — I, 466
  738. BaşTAR: orak — I, 455
  739. BATGA: üzerinde külâh yapmak için yünve keçe kesilen tahta — I, 424
  740. BATIG: batak; ırmak ve ırmağa benzer ; eylerin derin olan yerleri — I, 371
  741. BATLAMAK: kolalamak — III, 291 bkz. patlamak
  742. BATMAK: batmak, gözden kaybolmak, I, 528; II, 128, 293, 294
  743. BATMAN: batman — I, 444
  744. BATMUL: kara bibere benzer bir bitki, darü fülfül — I, 481 bkz. bibIi, butmul
  745. BATRAK: ucuna bir ipek parçası takılan mızrak — I, 465 bkz. bayrak
  746. BATRUŞ: bulanık, koyulaşmış (çorba vb — hakkında), I, 459 § batruş suv; bulanık su — I, 459
  747. BATRUŞMAK: birbirini batırmak, batırışmak. II, 203
  748. BATSIG: batı, garp — I, 463 § kün batsıg; gün batısı — I, 463
  749. BATURGAN: saklayan (kimse) — I, 515
  750. BATURMAK: saklamak; batırmak; bağlatnnak — II, 73; III, 192
  751. BAY: zengin, I, 349; III, 158, 239
  752. BAYA: az önce, I, 37
  753. BAYBAYUK: kelebek kuşu — III, 179
  754. BAYIK: doğru söz — III, 166
  755. BAYIN: koyu kırmızı, gelincik çiçeği rengi — III, 20 bkz. yipin, yipkil, yipkin
  756. BAYNAK: pislik, gübre. III, 175
  757. BAYRAK: bayrak — II, 205; III, 183 bkz. batrak
  758. BAYUMAK: zenginlemek, zenginleşmek. III, 274, 406
  759. BAYUTMAK: zenginletnıek — II, 325
  760. BAZ: yat, yabancı, garip. III, 148, 159 bkz. yat
  761. BAZGAN: mersin ağacının yemişi — I, ”18bkz. bargan
  762. BE: koyun melemesi bildirir — III, 206
  763. BEÇEL: sünnet edilmiş kadın; hadım edilmiş erkek; iğdiş edilmiş at ve başka hayvanlar — 1. 392
  764. BEÇKEM: alâmet, belge; ipekten veya yaban s ığırı kuyruğundan yapılan alâmet olup savaş günlerinde yiğitler takınırlar — I, 483 bkz. perçem
  765. BEÇKEMLENMEK: savaş gününde ve başka günlerde belge takınmak — II, 277
  766. BEÇKÜM: evin sofası — I, 484
  767. BEDÜK: büyük, I, 93, 360, 385, 499. 500 bkz. bedük
  768. BEDÜKLEMEK: büyük saymak — III, 340
  769. BEDÜMEK: büyümek — I, 319; III, 359
  770. BEDER: burhan heykel — I, 436 bkz. bedez burhan, burhan, furxan
  771. BEDHEZ: burhan heykel — I, 436 bkz. beder burhan, burhan, furxan
  772. BEDIZLIG: ev süslü ev — I, 507
  773. BEDMEK: göz zayıf görmek — III, 439
  774. BEDREM: bayram, sevinç ve eğlence günü. I, 263, 484; III, 176 bkz. badram, beyrem § bedrem yer gönül açan yer — I, 484
  775. BEDÜK: büyük — I, 94 bkz. bedük
  776. BEDÜTMEK: büyütmek, II, 300, 301
  777. BEG: bey, koca, evli erkek, I, 22, 35, 48, 49, 54, 64, 70, 78, 81, 82, 89, 97, 103, 168, 178, 182, 185, 199, 206, 212, 240, 249, 260, 274, 285, 287, 296, 300, 301, 302, 304, 320, 358, 362, 376, 378, 421. 424, 428, 462, 466, 486, 521; II, 8, 9, 10, 19, 21, 38, 75, 84,
  778. BEGEÇ: beyceğiz (küçültme ile birlikte acıma ve sevme bildirir I, 357
  779. BEGLEMEK: bey saymak, bey diye ad vermek — III, 292, 293
  780. BEGLENMEK: kadın evlenmek, koca sahibl olmak, koca edinmek — II, 239, 254
  781. BEGLIG: beylik — I, 362
  782. BEGSIK: bey gibı, beye benzer, III, 128
  783. BEK: muhkem, kavi, pek, sailam, sıkı — I, 333, 349, 455; III, 11 bkz. berk
  784. BEK: bekeç tekinlerin sanı — I, 357
  785. BEKIŞMEK: pekişmek, sağlamlaşmak. II, 105 bkz. beküşmek
  786. BEKITMEK: pekitmek, sağlamlaştırmak II, 309 bkz. bekütmek
  787. BEKLEMEK: beklemek, gözetmek; saklamak, hapsetmek; pekitmek; kapatmak — I, 504; III, 292, 445 bkz. berklemek
  788. BEKLENMEK: bekişmek, sağlamlaşmak; kapanmak, kapatılmak; saklannnak — II, 239
  789. BEKLEŞMEK: muahede yapmak, ahitleşmek; kapatmakta y»rdım etmek; beklemekte, gözetlemekte yardım etmek, II, 203, 204
  790. BEKLETMEK: bağlatmak; hapsettirmek; bekletmek, gözettirmek — II, 341
  791. BEKMES: pekmez — I, 440, 459 bkz. pekmes
  792. BEKNI: buğday, darı, arpa gibl şeylerden yapılan içki; boza — I, 434; III, 60, 81
  793. BEKREŞMEK: pekişmek. III, 278 bkz. bekrişmek
  794. BEKRIŞMEK: peklimek — III, 278 bkz. bekreşmek
  795. BEK: turmak yerinde, sağlam durmak, I, 455
  796. BEKÜMEK: berkişmek — III, 270
  797. BEKÜŞMEK: pekişmek, sağlamlaşmak. II, 105 bkz. bekişmek
  798. BEKÜT: gizli, saklı — III, 8 bkz. yaşut (yalnız kullanılmaz “yaşut” ile birlikte gelir)
  799. BEKÜTMEK: pekitmek, sağlamlaştırmak. II, 309 bkz. bekitmek
  800. BELEK: armağan, konuğun hısımlarına getirdiği armağan, bir yerden başka yere gönderilen armağan. I, 385, 408
  801. BELEKLEMEK: armağan kılmak, vermek, hediye etmek, I, 307; III, 340 bkz. beliklemek
  802. BELELMEK: batmak, bir şeye bulanmak, III, 196
  803. BELEMEK: koyun melemek — III, 206, 270
  804. BELGÜ: alâmet, nişan, im, belge, I, 427, 428
  805. BELGÜLÜG: belli- I, 354, 384, 528; II, 40; III, 160
  806. BELGÜRMEK: meydana çıkmak, belirnnek, açığa çıkmak — 1. 387; II, 172
  807. BELIK: yara yoklamak için kullanılan mil — I, 385
  808. BELIK: fitil, kandil fitill — I, 267, 385; II, 323
  809. BELIKLEMEK: armağan kılmak — I, 304 bkz. beleklemek
  810. BELIKLIK: kebez fitillik, fitll yapmak için hazırlanmış olan pamuk — I, 510
  811. BELIÑ: düşman gelmesi yüzünden halka düşen ürküntü ve korku — III, 370
  812. BELIÑÇI: çok korkak, çok ürkek — III, 371
  813. BELIÑLEMEK: belinlemek, korku ile uykusundan s ıçramak, hayvan habersizce bir şeyden korkup sıçrayarak ürkmek, III, 409
  814. BEL: kılmak bir kimseye dileğinden çok yemek vermek — III, 133
  815. BEN: ben — I, 31, 339 bkz. men
  816. BENEK: bakır para, I, 386
  817. BENEK: tane, habbe — I, 386
  818. BERGE: kamçı, III, 323 bkz. berke
  819. BERK: muhafaza edilmiş, tahkim edilmiş, sağlam — I, 349; III, 445 bkz. bek
  820. BERKE: döğme, sürmek için kullanılan deynek, kamçı — I, 427 bkz. berge
  821. BERKITMEK: berkitmek, sağlamlaştırmak — II, 340
  822. BERKLEMEK: saklamak, hapsetmek — III, 445, 446 bkz. beklemek
  823. BERKELENMEK: kanla dolmak; kamçı sahibi olmak, III, 201, 202
  824. BERKLETMEK: korutmak, muhafaza ettirmek, korumakla emretmek — III, 424
  825. BERTINMEK: berelenmek; el yorgunluğu peyda etmek, II, 237
  826. BERTIŞMEK: sertleşmek, birbirini kesmek ve yaralamak, II, 203
  827. BERTLENMEK: hırkalanmak, hırka giymek — III, 200 bkz. bertülenmek
  828. BERTMEK: berelemek — III, 425
  829. BERTÜ: hırka, pardesü — I, 416 bkz. partu bertülenmek h ırkalanmak, hırka giymek — III, 200 bkz. bertlenmek
  830. BERÜ: beri, tarafına. I, 35, 219; II, 55, 259; III, 65, 212, 245
  831. BESBEL: bir tel iplik, bir söğüm iplik I, 481
  832. BEŞ: sayıda beş — I, 121. 132; III. 125, 449
  833. BEŞINÇ: sayıda beşinci — I, 132; III, 449
  834. BEYREM: bayram, sevinç ve eğlence günü. I, 484; III, 176 bkz. badram, bedrem
  835. BEZEK: nakış, I, 385, 412; II, 99
  836. BEZELMEK: bezenmek, nakışlanmak. II, 131 bkz. bezenmek
  837. BEZEMEK: bezemek, nakışlamak. III, 263
  838. BEZENMEK: süslenmek, bezenmek — II, 142, 155 bkz. bezelmek
  839. BEZEŞMEK: nakşetmekte yardım ve yarış etmek, II, 99
  840. BEZETGEN: daima bezeten — II, 319
  841. BEZETMEK: bezetmek, süsletmek, II, 305, 318
  842. BEZGEK: titreme, tltreticl sitma — II, 289, 305 bkz. bezig
  843. BEZIG: titreme. , 385 bkz. bezgek
  844. BEZINÇ: ipek ve yün yumağı — III, 373
  845. B(E)Z(I)NÇ: dalları ve yaprakları kızıl olup, bağlarda biten ve ilâç olarak yenen bir bitki — III, 373
  846. BEZITMEK: Titretmek II, 305
  847. BEZMEK: titremek — I, 385; II, 8
  848. BEG: koca — III, 133 bkz. beg bel bel, III, 133
  849. BELEMEK: belemek, beşige bağlamak; bu!aştırmak, III, 270
  850. BERGIL: borç, verecek — I, 427
  851. BERIGLI: vermek isteyen, II, 58
  852. BERIGSEMEK: vermek istemek; vere yazmak — III, 334
  853. BERILMEK: verilmek — II, 131
  854. BERIM: verim, borç, verecek, I, 409; II, 185, 214; III, 288
  855. BERIMÇI: borçlu, I, 75, 409
  856. BERIMLIG: verimli; borçlu — I, 240
  857. BERIŞMEK: verişmek II, 94, 95
  858. BERMEK: vermek, gelmek bkz. barmak — I, 35, 63, 79, 97, 102. 120, 128, 130, 131, 210, 219. 243 274, 320, 321, 354, 357, 459, 498; II, 61, 83. 249, 343; III, 14, 46, 129, 133, 145, 166, 180, 212, 217, 220, 222, 226, 333, 355, 359, 362, 364, 371, 372, 448, 449
  859. BERT: efendisinin köleden her yıl aldığı vergi — I, 341
  860. BEŞIK: (beşik) beşik, I, 236, 248, 261, 275, 408; III, 58, 78, 185
  861. BEŞIKLIĞ: uragut beşikli, emzikli kadın — I, 509
  862. BEZ: bez; etle deri arasında bulunan bez — III, 123
  863. BIÇASI: biçecek, kesecek — I, 14; II, 70 § y ıgaç bıçası neñ
  864. BIÇGAS: üluslar vb — arasında yapılan and ve bağlantı — I, 459 bkz. baçıg, bıçıg
  865. BIÇGIL: eldeki, ayaktaki çatlaklar, b ıçılgın; yerdeki yarıklar ve çatlaklıklar — I, 480 bkz. bıçılgan § bıçgıl yer
  866. BIÇGU: bıçkı, bıçak, I, 13; II, 69
  867. BIÇGUÇ: makas, sındı — I, 452
  868. BIÇIG: and, sözleşme — I, 371 bkz
  869. BIÇILGAN: elde, ayakta ve yeryüzünde olan yar ıklıklar I, 519 bkz. bıçgıl
  870. BIÇILMAK: kesilmek, blçilmek — I, 15; II, 122, 356
  871. BIÇIM: kesim, dilim, I, 15, 395
  872. BIÇINMAK: kendi için doğramak; kendini dograr gibi göstermek; kendi ba şına doğramak — II, 141
  873. BIÇIŞ: büyüklerin konukluğuna, düğününe, davetine gidenlere verilen ipekll kuma ş — I, 366
  874. BIÇIŞMAK: biçmekte ve kesmekte yardım ve yarış etmek, II. 91, 92
  875. BIÇMA: biçme, kesme, I, 431 § bıçma yorınçga; biçilmiş yonca — I, 431
  876. BIÇMAK: kesmek, kestirmek I, 13, 15, 282, 338, 427, 434; II, 4, 268
  877. BIÇTURMAK: biçtirmek, kestirmek — II, 171
  878. BIÇUK: keslk, parçalanmış her çeyin yarısı, buçuk — I, 377
  879. BIDIK: bıyık, I, 377
  880. BIGRIG: çuval, dağarcık, tulum gibi ; eylerin tıka basa dolu olmasından sonra bu gibi şeylerde olan girinti ve çıkıntı — I, 461 bkz. bıgrıl,
  881. BUGRIL: bıgrıl tulum ve benzeri kapların dolunca hasıl ettiği büküntü, girinti ve çıkıntı — I, 481 bkz. bugrıl,
  882. BIGRIG: bıkın böğür, boş böğür, I, 399
  883. BILDIR: bıldır, geçen yıl, I, 456
  884. BIRIG: kokmuş — I, 372 bkz. barıg
  885. BIRKIG: atin veya eşeğin genizden ses çıkarması — I, 461 § at bırkıgı; atın ve eşeğin genizden ses çıkarması — I, 33
  886. BIRKIRMAK: homurdanmak, genizden ses çıkarmak — II, 171
  887. BIRUK: teşrifatçı, hakanın yanına, aşamasına göre büyükleri alan ve yer gösteren adarn ın adı — (aslı buyruktur), I, 378
  888. BI: kısrak, III, 88, 206. 310
  889. BI: böy denen böcek — III, 206 bkz. bög, böy
  890. BIBLI: darü fülfül 430 bkz. batmul, butmul
  891. BIÇEK: bıçak — I, 384, 473; II, 176, 196, 231, 260, 262, 271, 293, 310, 317, 325; III, 18. 82, 91, 126, 169. 254, 270, 273, 299, 350, 420, 442
  892. BIÇEKLEMEK: bıçaklamak, bıçakla vurmak. III, 340
  893. BIÇEKLENMEK: bıçak sahibi olmak — II, 265
  894. BIÇIN: maymun — I, 346, 409
  895. BIÇIN: yılı Türkler’in on ikili yıllarından biri. I, 346, 409
  896. BILDÜZMEK: bildirmek, öğretmek — II, 202
  897. BILE: ile, beraber. I, 44, 82, 100, 170, 237, 242, 248, 354, 389, 417, 430, 434, 469, 528; II, 5, 22, 28, 79, 97, 128, 176, 212, 214, 215, 219, 226, 343; III, 11, 15, 22, 66, 71, 101, 166, 392, 393, 443
  898. BILEGÜ: bileği — I, 447
  899. BILEK: bilek, I, 325, 385, 518; II, 148, 214
  900. BILEKLIG: bilekli, güçlü kuvvetli — I, 509, 511
  901. BILEMEK: bilemek, II. 260, 325; III, 270, 272
  902. BILEMSINMEK: biler görünmek — II, 260, 262
  903. BILETMEK: biletmek — II, 310, 325
  904. BILEZÜK: vez)k, I, 518; II, 82
  905. BILEZÜKLENMEK: bllezik takınmak — III, 205
  906. BILGE: bilge, hakim; akıllı, bilgin, alim — I, II, 51. 88, 207, 385, 388, 419. 428; III, 45, 46, 59, 137, 155, 158, 212, 303, 370, 380, 440 § bilge beg; bilgin, ak ıllı ve hakim bey — I, 428 § bügü
  907. BILGE: akıllı kişi, I, 428 § külüg bilge; ünlü ki şi — 1. 428
  908. BILGEDMEK: akıllanmak — II, 340, 341 bkz. bilgetmek
  909. BILGELENMEK: akıllanmak, akıllılaşmak — III, 202
  910. BILGETMEK: akıllanmak — II, 340 bkz. bilgedmek
  911. BILGIMSINMEK: kendini akıllı gösternnek — III, 202
  912. BILIG: akıl, us; hikmet; bilgi — I, 61, 89, 92, 119, 140, 232, 252, 261, 385, 386, 467. 511; II, 22, 148. 243; III, 81, 228, 358, 385, 393
  913. BILIGIN: bilgi ile, II, 91
  914. BILIGLIG: bilgili — I, 510
  915. BILIGSEMEK: akıllanmak; akıllı olmak istemek — III, 334
  916. BILIGSLZLIK: bilgisizlik — I, 440
  917. BILIMSINMEK: bilir görünmek — I, 262
  918. BILINÇEK: bir zaman sonra hırsızın veya başkasının elinde bulunan her çalınmış malın adı — I, 510 § bilinçek neñ
  919. BILINMEK: kendi işini bilmek; itiraf etmek; bilinmek, anla şılmak — II, 23, 143, 228
  920. BILIŞ: biliş, tanış; bilen, bilici — I, 12, 367
  921. BILIŞMEK: bilişmek, tanışmak, II, 107; III, 71, 188
  922. BILMEDÜK: bilinmemiş, tanınmamış, bilinmeyen, tanınmayan — III, 160
  923. BILMEK: bilmek I, . 11, 12, 22, 38, 44, 63, 127, 212, 300, 332, 394, 425, 456, 510; II, 22; III, 20, 222, 233, 259, 359, 372
  924. BILMIŞ: bilinmiş, tanınmış, bilinen tanınan — III, 160
  925. BILSIKMEK: bilinmek I, 21
  926. BILTÜRMEK: ögretmek, bildirmek — II, 176
  927. BIR: bir — I, 15, 48, 50, 75, 107, 185, 186, 187, 189, 196, 219, 231, 232, 237, 239, 241, 258, 274, 283, 288, 296, 318, 321, 322, 329, 341, 349, 358, 369, 373. 382, 385, 387, 389. 391, 395, 396, 397, 398, 427, 429. 444, 523; II, 26, 42, 89, 92, 93, 94, 103, 107,
  928. BIRIN: birin birer birer — III, 360
  929. BIRINÇ: sayıda birinciIII, 373
  930. BIRLE: ile, beraber — I, 49, 61, 157, 167, 177, 180. 181, 182, 184, 185, 186, 190, 221, 231, 233, 234, 235, 236, 237, 240, 242, 333, 367, 371, 414, 424, 430, 474, 518, 519, 520; II, 3, 26, 77, 87, 88, 89, 91, 92, 93, 95, 96, 97, 98, 99, 100, 102, 106, 107, 108, III,
  931. BIRTEM: uzun müddet — I, 484
  932. BISTE: tecimeni evinde konuklatıp onun mallarını satıveren ve koyunlarını toplayan ve tecimen giderken yirmi koyunda bir alan şahıs — III, 71
  933. BISTIK: eğrilmek üzere hazırlanmış, atılmış pamuk sümeği I, 476 bkz. pistik
  934. BISTIK: fitil-I, 476 bkz. pistik
  935. BIT: bit — I, 320, III, 291 § tarıg biti tahıl biti — I, 320
  936. BITI: gökten inen kitaplardan her biri. III, 217
  937. BITIG: yazma, yazı, bkz. bitik
  938. BITIGÜ: Türk diviti ve başka divitler. III, 174
  939. BITIK: kitap; mektup, yazma, yazı, yazış; yazılı şey, kâğıt, |, 71, 156, 186, 197, 202, 212, 226, 232, 302, 384, 459; II, 7, 21, 39, 75, 88, 95, 113, 119. 127, 131, 133, 139, 140, 145. 149, 160, 298, 318, 320, 321, 325, 333; III, 59. 64, 94, 105, 254, 305, 353, 43
  940. BITIK(G): muska, afsun, üfrük — I, 384; III, 164
  941. BITIKLIG: yazı yazılacak nesne sahibi — I, 508, 511
  942. BITIKLIK: yazı yazılmak için hazırlenan şey — I, 508
  943. BITILGEN: daima yazılan — I, 521
  944. BITILMEK: yazılmak. II, 119, 139, 160; III, 119
  945. BITİMEK: yazmak — II, 325
  946. BITINMEK: yazılmak, yazınmak, kendisi için başkasının yardımı olmaksızın yazmak, II, 139, 140, 141, 160
  947. BITIŞMEK: yazmakta yardım ve yarış etmek — II, 88, 113
  948. BITIŞMEK: ikrar etmek, II, 88
  949. BITITDECI: yazdırıcı. II, 318
  950. BITITEÇI: yazdırıcı — II, 318
  951. BITITGÜ: yazdıracak — II, 321 § bitig bititgü oruñ; yazı’ yazdıracak yer — II, 321
  952. BITITKÜÇI: yazdırıcı. II, 318
  953. BITITMEK: yazdırmak — II, 298, 299, 312, 325
  954. BITITMIŞ: yazılmış — II, 320 § bititmiş bitik; yazılmış yazı, eser — II, 320
  955. BITLEMEK: bit aramak — III, 291
  956. BITRIK: fıstık — 1. 476 bkz. buturgak
  957. BITRIK: kadınların avret yerinde bulunan dilcik, d ılak — I, 476
  958. BIZ: biz, I, 24, 25, 46, 94, 325, 341, 452, 509; II, 61, 66. 68, 274; III, 370 bkz. miz
  959. BIZI: ekmeğin üzerinde yanmaktan dolayı peyda olan siyahlık — III, 223
  960. BOD: boy — I, 412 bkz. bod
  961. BODUG: renk; boya — I, 175 bkz. bodug
  962. BOD: boy, kamet — III, 121, 216 bkz. bod
  963. BOD: toy kuşu — III, 121
  964. BOD: misk ile râmek’ten yapılan şey — III, 121 §bod moncuk; cariyelerin misk ile râmekten yaparak takındıkları boncuk — III, 121
  965. BODLUG: boylu, III, 121, 138, 156
  966. BODUG: boya; kına — II, II, 304 bkz. bodug
  967. BODUMAK: boyamak; yapıştırmak — III, 260
  968. BOG: bohça, boğ, eşya konan heybe — II, 133, 141; III, 127
  969. BOGARMAK: ağaca kertik kertmek, II, 80 bkz. bogramak
  970. BOGAZ: boğaz, I, 364; II, 244 bkz. boguz
  971. BOGIM: boğum — I, 395 bkz. bogum, bogun
  972. BOGLAMAK: boğlamak, bohçalamak — III, 292 bkz. baglamak
  973. BOGLANMAK: bohçalanmak, II, 239 bkz. baglanmak
  974. BOGLUNMAK: boğulmak, II, 239
  975. BOGMAK: boğmak, I, 86; II, 14, 24, 173; III, 406
  976. BOGMAK: gömlek düğmesi. I, 466
  977. BOGMAK: gerdanlık, gelin gerdanlığı — I, 466
  978. BOGMAKLALMAK: düğmelenmek — III, 350 bkz. bogmaklamak, bogmaklanmak
  979. BOGMAKLAMAK: düğmelenmek — III, 350, 351bkz. bogmaklalmak, bogmaklanmak bogmaklanmak
  980. BOGNAKLANMAK: bulut parça parça olmak — II, 274
  981. BOGRA: her hayvanın aygırı, boğa, deve aygırı, pohur — I, 187, 188, 420, 443, 521, 11. 223, 287, 334; III, 254, 282, 293
  982. BOGRALANMAK: pohurlanmak, pohurlaşmak — III, 200, 201
  983. BOGRAMAK: ağaçta kertik kertmek — II, 80; III, 277 bkz. bogarmak
  984. BOGRUŞMAK: ağaç yontmakta yardım ve yarış etmek — II, 203
  985. BOGSUK: kölelerin boyunlanna geçirilen lâle — I, 465 bkz. bohsuk
  986. BOGTURMAK: boğdurmak, II, 171
  987. BOGULMAK: boğulmak, II, 131
  988. BOGUM: boğum — I, 399 bkz. bogım, bogun
  989. BOGUN: boğum — I, 399 bkz. bogım, bogum
  990. BOGUNDI: hayvanların sidikliği, mesane (yalnız hayvanların, insanların değil) . 1, 449 bogunmak
  991. BOGURDA: saç kıvırcık saç — I, 488
  992. BOGUŞMAK: birbirini boğmak — II, 101
  993. BOG(U)Z: boğaz — II, 24, 130, 290, 306; III, 264 bkz. bogaz
  994. BOXSUK: kölelerin boyunlarına geçirilen lâle — I, 465 bkz. bogsuk
  995. BOXSUKLANMAK: eli boynuna bağlanmak — II, 272
  996. BOXTAY: elbise bohçası, heybesi — III, 239 bkz; boxtuy
  997. BOXTUY: elbise bohçası, heybesi — III, 239 bkz. boxtay
  998. BOK: bok — III, 129
  999. BOKA: boğa — II, 79; III, 226
  1000. BOKADMAK: boğalanmak, boğa olmak, II, 308 bkz. bokatmak
  1001. BOKATMAK: boğalanmak, boğa 0111^. II, 308 bkz. bokadmak
  1002. BOKLAMAK: boklamak, pislemek — III, 292
  1003. BOLGU: olma, oluş — I, 139
  1004. BOLMAGU: olmayacak (iş vb. ) — § boldiñ erinç
  1005. BOLMAGU: ; olmayacak bir şey oldun — III, 245
  1006. BOLMAK: olmak — I, 26, 36, 37, 42, 47, 49, 51, 53, 54, 55, 59, 62, 64, 66, 69, 75, 79, 82, 89, 92, 93, 95, 104, 115, 138, 139, 186, 192, 200, 205, , 219, 243, 250, 251, 252, 288. 307, 309, 318, 322, 325, 326, 330, 333, 342, 348, 349, 358, 369, 390, 400, 402, 410, 42
  1007. BOLMIŞ: olmuş — I, 93 § bolmuş aş; olmuş (pişmiş) yemek — I, 93
  1008. BOLUŞ: sözle yardım — I, 367
  1009. BOLUŞ: kılmak sözle yardım etmek — I, 367
  1010. BOLUŞMAK: birinden yana çıkmak, birinin dileğine uymak — II, 108
  1011. BOR: şarap, süci — III, 119, 121
  1012. BORGUY: üflenerek öttürülen boru — III, 241
  1013. BORI: ok ucuna geçirilen temren oyu ğu halkası; hokka ve taş gibi şeylerin yarılmaması için ağızlarına geçirilen halka — III, 220
  1014. BORIK: huy, gidiş — I, 378 bkz. yorık, yoruk
  1015. BOŞ: boş hür, ergin; boşanmış; sölpük, pörsük gevşek; salıverilmiş, boşaltılmış. I, 330; III, 124, 125 § boş yılkı; başıboş salınmış hayvan sürüsü, I, 330 bkz. ba şlag yılkı — I, 461 § ol işler boş; o kadın boştur; — o kadını boşadı, bıraktı, unuttu, I, 330
  1016. BOŞANMAK: (kadın) boşamak, bağı çözülmek, II, 142
  1017. BOŞATMAK: boşaltmak; çözmek, çözülmek, bırakılmak, (kadın) boşatmak — II, 306, 307
  1018. BOŞGUNMAK: boş kalmak, boş olmak, işten yorulmak — II, 238 bkz. boşunmak
  1019. BOŞ: kılmak bırakmak, azat etmek, I, 330
  1020. BOŞLAGLANMAK: kızmak, öğüt tutmanıak — II, 272
  1021. BOŞUG: hanın, elçiye dönmesi için izin vermesi, izin — I, 372 §
  1022. BOŞUG: aşı izin yemeği, I, 372
  1023. BOŞUGU: salıverme zamanı, I, 446
  1024. BOŞUMAK: boşalmak; boşanmak, çôzulmek, gevşemek; izln verip bırakmak; boşamak — III, 266
  1025. BOŞUNMAK: boşalmak — II, 238 bkz. boşgunmak
  1026. BOŞUTGAN: çok yumuşaklık (ishal) veren, çok yumuşatan — I, 514
  1027. BOŞUTMAK: bırakmak, boş bırakmak, serbest bırakmak; yumuşaklık, (ishal) vermek, I, 210
  1028. BOTU: potuk, deve yavrusu — I, 120; II, 341 bkz. botuk
  1029. BOTUK: potuk, deve yavrusu — III, 218 bkz. botu
  1030. BOY: boy, ulus, kavim, kabile, aşiret; hısım — I, 44, 51, 237, 238, 338; II, 209, 274, 316; III, 141
  1031. BOY: yenilen bir ot, poy otu — III, 141
  1032. BOYIN: boyun, tutamak, III, 169 bkz. boyun
  1033. BOYMAŞMAK: dolaşmak, açılmamak (ip gibi şeyler ve işler), karışmak — III, 194
  1034. BOYMUL: boynunda beyazlık olan hayvan, moymul — III, 176
  1035. BOYNAK: dağ boynu, belen — III, 175
  1036. BOYNAK: yılana ağı veren keler, III, 175
  1037. BOYNAMAK: kurulmak, gururlanmak, böbürlen-mek, mağrur olmak, dik başlı o1mak — I, 226; III. 377
  1038. BOYNATMAK: dik başlılık ettirmek — II, 357
  1039. BOYUN: boyun — I, 127, 213, 370, 518; II, 3, 74, 76, 164, 180, 218, 219, 233, 235, 236; III, 194, 230, 248, 288, 325. 427, 431 bkz. boyın
  1040. BOYUNDURUK: boyunduruk — III, 179
  1041. BOYUNLAMAK: boyuna vurmak — III, 145
  1042. BOZ: boz reflk — II, 12; III, 122, 224
  1043. BOZLAMAK: ses vermek, bağırmak; bozlamak — I, 120; III, 291
  1044. BOZLATMAK: böğürtmek, II, 341
  1045. BOZMAK: bozmak, yıkmak — II, 8
  1046. BOZUK: bozuk, kırık yıkık, I, 378
  1047. BOZULMAK: bozulmak, yıkılmak — II, 131
  1048. BOZUŞMAK: bozmakta yardım ve yarış etmek, II, 99
  1049. BÖG: bir çeşit örümcek, böğ — III, 131, 141 bkz. bi, böy
  1050. BÖGRÜL: bögrü ak olan hayvan — I, 481 § bögrül at; bö ğürleri ak olan at — I, 481
  1051. BÖGÜR: böğrek, böbrek — I, 316
  1052. BÖGÜRLEMEK: böğüre vurmak; harp safını karşılaşmadan sağ veya soldan vurup yenmek — III, 332, 345
  1053. BÖK: aşığın sırtının, tümseğinin yukarı gelmesi, III, 130 bkz. çik bök
  1054. BÖKE: turmak bükülmek, eğilmek III, 231
  1055. BÖKMEK: eğilerek yere kapanmak, yemekten b ıkıp, doyup usanmak, bıkmak, gözü doymak, kanmak. II, 18, 19 bkz. bükmek
  1056. BÖKÜTMEK: doyurmak, bıktırmak II, 309
  1057. BÖLÜK: bölük-I, 385
  1058. BÖLÜKMEK: hayvanlar bölüklere aynlmak — II, 118
  1059. BÖÑ: iri yarı, yoğun, obur — III, 354
  1060. BÖÑ: ağır bir şeyin düşmesiyle çıkan ses — III, 354
  1061. BÖRI: kurt — I, 36
  1062. BÖRK: başlık, külâh, börk, I, 349; II, 93, 281, 303; III, 175, 200, 336, 351, 361 § kuturma
  1063. BÖRK: önde, arkada iki kanadı bulunan külâh — I, 490 § sukarlaç börk uzun külâh — I, 493 § kad ıglıg börk kenarlı, kıyılı külãh — I, 496
  1064. BÖRKÇI: takkeci, serpuşçu, külâh yapan ve satan — I, 26; II, 41, 52
  1065. BÖRLEYÜ: kurt gibi I, 189
  1066. BÖRÜÑ: suların yerde yaptığı yarıklar — III, 370
  1067. BÖY: bir çeşit örümcek — III, 141, 206 bkz. bi, bög
  1068. BÖZ: bez — I, 21, 49, 117, 152, 382, 477; II, 129, 308, 337, 345, 365; III, 51, 69, 101, 122, 198, 208, 291, 296, 352
  1069. BU: bu — I, 34, 36, 46, 49, 64, 72, 74, 77, 94, 126, 128, 132, 136, 141, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 186, 190, 193, 197, 204, 230, 235, 238, 244, 246, 253, 255, 259, 266, 270, 288, 291, 292, 294, 297, 313, 315, 318, 323, 326, 329, 340, 362, 373, 374, 376, 391,
  1070. BU: buğ, buhar, bugu — III, 206
  1071. BUÇ: buç kuşun ötmesi için “güzel güzel” yerinde söylenen bir söz, II, 290
  1072. BUÇGAK: bucak; açı, zaviye ve benzeri — I, 465
  1073. BUÇGAK: kesilmiş hayvan derisinden çarık yapılan uçlar — I, 465
  1074. BUÇGAK: kutur — I, 465
  1075. BUÇGAKLANMAK: köşelenmek — II, 273
  1076. BUÇI: bir çeşit kubuz; iyi ses veren, çok inleyen ut — III, 173, 219
  1077. BUÇ: kubuz inleyen utlardan bir ut — III, 173
  1078. BUDGAY: buğday — III, 240 bkz. bugday
  1079. BUDUN: halk, ulus kavim, I, 155, 238, 239. 241, 352, 438, 439; II, 216, 223, 250; III, 398, 420 bkz. budun, buyun § budun başkanı
  1080. BUDUNLUG: bukunlug ulusu, oymağı olan — I, 499
  1081. BUDURSIN: bıldırcın — I, 513
  1082. BUDMAK: buymak, donmak ve ölmek — III, 439
  1083. BUDUN: halk, kavim, ulus — I, 45, 231. 398, 466, 512; II, 110, 127, 211, 216; III, 4, 47, 69. 75, 80, 90, 147, 185 bkz. budun, buyun
  1084. BUDUŞMAK: bir şey açılmak, ayrılmak (eğri bacaklar gibi), ap; ak olmak — II, 93
  1085. BUDUTMAK: soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. yudutmak
  1086. BUGA: Hindistan’dan getirilen bir ilâç, III, 224
  1087. BUGDAY: buğday — II, 235, 319, 363; III, 4, 73, 240, 254, 325 bkz. budgay
  1088. BUGRIL: tulum ve tuluma benzer dolu kapların hasıl ettiği büküntü, girinti ve çıkıntı. I, 481 bkz. bıgrıg, bıgrıl
  1089. BUXSAMAK: kabul etmemek; zorla yapmak — III, 284
  1090. BUXSATMAK: dik başlılık ettirmek, II, 335
  1091. BUXSI: pişmiş buğday ile badem içl üzerine bal ve süt ile yap ılmı; bulamaç dökülerek meydana getirilen bir yemek — I, 423
  1092. BUXSUM: boza, darıdan yapılan bir içki — I, 485
  1093. BUJIN: çöpleme denilen ağılı bir ot — I, 398
  1094. BUK: içi boş şeylerin yere düşerken çıkardıkları ses — III, 129
  1095. BUKAÇ: su kabı, topraktan yapılan çömlek ve benzeri şeyler, I, 357, 411
  1096. BUKAGU: hırsızların ellerlne vurulan kelepçe — I, 446
  1097. BUKAK: kuş kursagı. II, 285
  1098. BUKMAK: bükmek, kıvırmak, II, 16
  1099. BUKRAMAK: hayvan sıçramak, çamışlık etmek — III, 279 bkz. bukrımak
  1100. BUKRIMAK: hayvan sıçramak, çamışlık etmek — III, 279 bkz. bukramak
  1101. BUKUK: çiçek topluluğu; çiçek tomurcuğu. II, 285
  1102. BUKUK: boğazın iki yanında deri ile et arasında peyda olan et bezleri — II, 285
  1103. BUKUKLANMAK: tomurcuklanmak, kabarmak — I, 437; II, 285
  1104. BUKUKLUG: er boğazı urlu adam, I, 497
  1105. BUKULMAK: bükülmek, burkulmak, toplannnak — II, 131, 132
  1106. BUKUNMAK: bükmek, kıvırmak — II, 142, 143
  1107. BUKURMAK: indirmek — II, 82, 83
  1108. BUKURSI: sapan demiri. III, 242
  1109. BULADMAK: tencere buğusunda pişirtmek — II, 310 bkz. bulatmak
  1110. BULAK: at boyu kısa, sırtı geniş at — I, 379
  1111. BULAMAK: pişirmek — III, 270
  1112. BULAN: Kıpçak illerinde avlanan büyük bir yaban hayvan ı — I, 413
  1113. BULATMAK: tencere buğusunda pişirtmek — II, 310 bkz. buladmak
  1114. BULDUKMAK: bulunmak — II, 227
  1115. BULDUNI: içerisine yaş ya da kuru üzüm konan hoşmerim — I, 492
  1116. BULDUR: buldur güldür güldür, I, 456
  1117. BULDUR: buldur etmek güldür güldür etmek — l, 456
  1118. BULDUZMAK: buldurmak — II, 202
  1119. BULGAK: düşman gelmesi yüzünden halk arasına düşen karışıklık — I, 467 bkz. bulga;
  1120. BULGAK: bulanık — III, 320 bkz. bulgayuk
  1121. BULGAMA: yağsız ve tatsız bulamaç — I, 491
  1122. BULGAMAK: bulandırmak, karıştırmak, bulanıp kusayaznnak; öfkelendirmek — III, 289, 320
  1123. BULGAMAK: can sıkmak (yalnız kullanılmaz). III, 291 § bulgamak telgemek can s ıkmak — III, 291
  1124. BULGANMAK: bulanmak; kızmak, öfkelenmek; karışmak, II, 238, 242; III, 21
  1125. BULGAŞ: düşman gelmesi üzerine halk arasına düşen karışıklık. I, 460 bkz. bulgak
  1126. BULGAYUK: bulanık — III, 179 bkz. bulgak
  1127. BULGUNA: ılgın ağacına benzer gevrek, kırmızı bir agaçtır, develer yer, I, 492 bkz. malguna
  1128. BULIT: bulut — I, 138, 139, 173, 186, 212, 251. 257, 258, 354, 376; II, 222, 223; III, 50, 147, 282, 298, 319, 398 bkz. bulut
  1129. BULITLANMAK: bulutlanmak — II, 264
  1130. BULMADUK: bulunmamı; — I, 419
  1131. BULMAK: bulmak — I, 123, 215, 304, 360, 384, 398, 407, 445, 463, 508; II, 21, 22. 29, 316; III, 12, 90, 440
  1132. BULMIŞ: bulunmuş — III, 361
  1133. BULNAMAK: esir etmek, tutsak etmek — I, 60, III, 29, 301
  1134. BULNATMAK: esir ettirnnek — II, 350
  1135. BULUN: esir, tutsak, I, 215, 307, 399; II, 150, 307; III, 63, 85, 97
  1136. BULUÑ: köşe, bucak, zavlye — II, 371
  1137. BULUNMAK: bulunmak — II, 143
  1138. BULUŞ: kişinin yaptığı bir işten elde ettiği kazancı, kâr — I, 367
  1139. BULUŞMAK: buluşmak, II, 107, 110
  1140. BULUT: bulut — III, 39, 190, 217 bkz. bul ıt
  1141. BURBAG: işi uzatma, işi yarına bırakma, sürüncemede bırakma — I, 461 bkz. yurbag
  1142. BURBALMAK: karışmak, II, 228, 229
  1143. BURBAMAK: işi sallamak, savsaklamak, üzerine du şmemek — III, 275 bkz. buybamak, yubalmak, yubamak, yubanmak
  1144. BURBaşMAK: karışmak — II, 203, 227
  1145. BURBATMAK: karıştırmak ve geciktirmek — II, 327 bkz. yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamak, yuplamak
  1146. BURÇAK: burçak — I, 466
  1147. BURÇAK: ter taneleri — I, 466
  1148. BURÇAKLANMAK: burçaklanmak; (akar hakkında) tane tane akmak, burçak burçak olmak, l, 466; II, 273, 279
  1149. BURDUZ: bahçe, bostan — I, 457 (öz Türkçe de ğil)
  1150. BURXAN: put, buda — I, 343, 436, III, 84 bkz. beder burhan, bedez burhan, furhan
  1151. BURIŞ: deride ve elblsedeki buruşukluk, I, 367 bkz. burkug
  1152. BURKI: ekşi yüz, kırışık I, 18, 427
  1153. BURKITMAK: (yüz) buruşturmak, ekşitnnek — II, 339
  1154. BURKUG: deri ve deri gibi şeylerin büzülmesi — I, 461 bkz. bur ış
  1155. BURKURMAK: buruşmak, büzülmek. II, 171, 188
  1156. BURMAK: kokmak (iyi), buğusu yükselmek, buğulanmak — II, 6; III, 180
  1157. BURSLAN: aslında “bebür” denen hayvan; erkek ad ı — III, 418
  1158. BURT: kâbus, karabasan — I, 341; II, 10 § köti burt; kâbus, I, 341
  1159. BURTA: altın kırıntıları. I, 416
  1160. BURTALAMAK: altın varaklar veya kınntılar yapıştırmak — III, 351, 352
  1161. BURTALANMAK: altın kırıklan lle süslenmek — III, 200
  1162. BURUN: burun, öne doğru çıkınti yapan yer; önce — I, 375, 398, 412, 515. 518, 524, II, 85, 313; III, 107, 273 § kıval burun
  1163. BURUNDUK: /ular, buruna geçirilen yular, burunduruk, I, 501; II, 16 buru ışg ok atımı yer — llt, 370
  1164. BURUNLAMAK: buruna vurmak, III, 341, 342 buruşmak (yüz) buru; mak — II, 94 burutmak buğulandırmak, kokutarak yellenmek — II, 302
  1165. BUŞAK: içi sıkıntılı, mükedder I, 154, 378 bkz. buşgan, puşak
  1166. BUŞGAN: içi sıkıntılı, mükedder — I, 154 bkz. buşak, puşak
  1167. BUŞGUT: çırak — I, 451
  1168. BUŞGUTLANMAK: çırak, çömez sahibi olmak — II, 270 bkz. tu şgutlanmak
  1169. BUŞMAK: sıkılmak, can sıkılmak, usanmak — I, 373; II, 12, 145; III, 262 bkz. pu şmak
  1170. BUŞUG: can sıkıntısı. I, 373 bkz. puşug
  1171. BUŞULGAN: (ş) eli işe yatkın — III, 53
  1172. BUŞURMAK: can sıkmak — II, 78
  1173. BUT: but, I, 254; III, 120
  1174. BUT: değerli ve büyük peruze — III, 120
  1175. BUT: büyük bir adamın armağanını getirene verilen bahşiş, III, 120
  1176. BUTAK: budak, dal — I, 44, 159, 168, 277, 377; II, 264 bkz. but ık
  1177. BUTAKLAMAK: budamak — III, 336, 337 bkz. butıklamak, butımak
  1178. BUTAKLANMAK: budaklanmak, tomurcuklanmak, kollar ı ayrılmak. II, 264, 269
  1179. BUTANMAK: budanmak — II, 141
  1180. BUTAR: hasır dokumasında kullanılan ip, I, 360
  1181. BUTIK: budak, dal, ağaç — I, 377; III, 19, 55, 58, 78, 83, 95 bkz. butak
  1182. BUTIK: küçük testi, kırba, boduç — I, 377
  1183. BUTIK: atın ayak derisi çıkarılarak yapılan tulum, I, 377
  1184. BUTIKLAMAK: budamak — III, 336, 337 bkz. butaklamak, but ımak
  1185. BUTIMAK: budamak — III, 337
  1186. BUTLAMAK: buduna varmak; budunu ısırmak, III, 291
  1187. BUTLU: devenin burnuna geçirilen burunsal ık; (deve) burnundaki yumuşak yer, I, 430; II, 16
  1188. BUTMUL: karabibere benzer bir bitki, darü fülfül I, 481 bkz. batmul, bibli
  1189. BUTURGAK: pıtrak, fıstık biçlminde çengelli bir diken-I, 502 bkz. bitrik
  1190. BUYBAMAK: savsaklamak, yüz üstü bırakmak — III, 310 bkz. burbamak, yubamak
  1191. BUYUN: kavim, ulus — III, 169 bkz. budun, budun
  1192. BUYURMAK: buyurmak, emretmek III, 186 buz buz, I, 186, 353, 425; II, 214, 346; III, 123, 297
  1193. BUZAGU: buzağı I, 59, 446, 528; III, 91
  1194. BUZAGULAMAK: buzağılamak, buzağı doğurmak — III, 91
  1195. BUZLUK: buzluk, içerisine buz konularak yaz için saklanan yer, I, 466
  1196. BUZTILI: sıçan gibi küçük bir hayvan — I, 446
  1197. BÜDIK: oynayış, zıplayış, raks — I, 412 bkz. büdik
  1198. BÜDIK: oyun, raks, III, 259 bkz. büdik
  1199. BÜDIMEK: oynamak, raksetmek, III, 259
  1200. BÜDÜŞMEK: oyunda ve raksta yarışmak. II, 93
  1201. BÜDÜTMEK: oynatmak. II, 302
  1202. BÜGDE: hançer — I, 31, 418; III, 272 bkz. bükte
  1203. BÜGDELEMEK: hançerlemek, III, 352 bkz. bükdelemek
  1204. BÜGLÜNMEK: toplanmak, birikmek. II, 239
  1205. BÜGMEK: durdurmak, hareketine mani olmak; kapanmak, sed çekilmek, toplanmak; bükülmek, I, 100; II, 19 bkz. bükmek
  1206. BÜGRI: (bukri) eğri büğrü — I, 219. 420
  1207. BÜGÜ: bilgin, akıllı, hakim. I, 428; III, 228, 303 bkz. bükü
  1208. BÜGÜ: bilge akıllı — III, 228
  1209. BÜGÜLMEK: büğenmek, önü büğenerek toplanmak ve çoğalmak — II, 132
  1210. BÜGÜŞMEK: su büğemekte yardım ve yarış etmek, II, 105
  1211. BÜK: bük , sık ağaçlık — I, 245, 260, 333
  1212. BÜK: köşe, bucak, I, 333
  1213. BÜK: tomurcuk. I, 233
  1214. BÜKDELEMEK: hançerlemek. III, 352 bkz. bügdelemek
  1215. BÜKE: ejderha, büyük yılan — III, 227
  1216. BÜKEN: karpuz, hint kavunu — I, 399
  1217. BÜKIN: erliksiz, puluç, I, 399
  1218. BÜKLÜNMEK: kıvrılmak — II, 239
  1219. BÜKMEK: durdurmak, toplanmak, bükmek I, 100 bkz. bügmek
  1220. BÜKMEK: yere kapanmak, yemekten doyup, usanmak, doymak, kanmak, II, 18, 19 bkz. bökmek
  1221. BILKSEK: kadının göğsü ile boynu arasında gerdanlık takılan yeri. I, 476
  1222. BÜKSÜKLENMEK: kızda meme tomurmak — II, 277
  1223. BÜKSÜLMEK: çatlamak, yanlmak — II, 229
  1224. BÜKTE: hançer-I, 31 bkz. bügde
  1225. BÜKTEL: orta boylu (insan hakkında); yassı arkalı, oturamaklı (at hakkında). I, 481
  1226. BÜKTIR: dağlardaki çukur ve sert yerler; da ğların inişli çıkışlı yerleri, I, 455, 456
  1227. BÜKÜ: bilgin, akıllı, hakim. III, 228 bkz. bügü
  1228. BÜKÜ: bilge bilgin, akılli, hâkim. III, 228
  1229. BÜKÜLMEK: bükülmek; kesilmek — I, 437; II, 132, 285
  1230. BÜKÜM: etük kadın pabucu, I, 395 bkz. mükim, mükin
  1231. BÜKÜN: kör bağırsak — I, 399
  1232. BÜKÜŞMEK: bükmekte yardım etmek, II, 105
  1233. BÜL: zaman geçerek eskiyen herhangi bir şey, 1, 335 § bül at; ayakları sekili olan, ayaklarında aklık bulunan at — I, 335 § bül tarıg; üzerinden yıllar geçerek tadı bozulan tahıl — I, 335
  1234. BÜN: çorba, I, 31 bkz. mün
  1235. BÜRGE: pire — I, 427
  1236. BÜRGE: kişi bir yerde durmayan, zevzek, taşkın kimse I, 427
  1237. BÜRGELENMEK: öfkeden pire gibi sıçramak, pirelenmek. III, 202
  1238. BÜRME: don, torba gibi şeylerin ağı — II, 94
  1239. BÜRMEK: büzmek — II, 6
  1240. BÜRÜK: sofra başı, şalvar uçkuru gibı şeylerde bulunan yuvar-lak ip ve iplikler — I, 385
  1241. BÜRÜLMEK: buruşturulmak, bükülmek. II, 131
  1242. BÜRÜNÇÜK: bürüncük, kadın baş örtüsü — I, 510; II, 151
  1243. BÜRÜNMEK: bürünmek. II, 141
  1244. BÜRÜŞMEK: yuvarlak ; ey dikmekte yardım etmek, II, 94
  1245. BÜSKEÇ: çörek — I, 452 bkz. püşkel
  1246. BÜSTELI: kara pazı denen sebze, I, 493 bkz. püstüli
  1247. BÜŞINÇEK: üzüm salkımı, I, 506
  1248. BÜTE: çok anlamına bir kelime; kısa zaman, III, 217 bkz. kibe
  1249. BÜTKÜ: kaka, büyük abdest (çocuklara söylenir) — I, 430
  1250. BÜTMEK: ses kısılmak, alçalmak; borcu veya alaca ğı gerçekleşmek; yara kapanmak; sona ermek, yok olmak; bir şeye inanmak, ikrar etmek — I, 219; II, 294; III, 137, 166. 240
  1251. BÜTMEK: bitmek (nüşvü nema), yaratılmak, doğmak — II, 294
  1252. BÜTMIŞ: kapanmış, iyileşmiş (yara) — I, 245 bkz. yetmiş
  1253. BÜTRÜŞMEK: muhâkeme olmak ve şahit getirmek. II, 203
  1254. BÜTSEMEK: iyileşmeğe yaklaşmak — III, 284
  1255. BÜTÜGE: patlıcan, I, 447
  1256. BÜTÜN: doğru, dürüst, sahih; bütün — I, 224, 398
  1257. BÜTÜNLEMEK: gerçekliğini aramak, III, 341
  1258. BÜTÜRMEK: sağaltmak, sağlam hale koymak; alacağını tanıklamak, ispat etmek — II, 72, 73 bkz. pötürmek;
  1259. CILDAY: atların gögsünde çıkan bir hastalık. III, 240 bkz. çildek
  1260. CIGI: sağlam (dikişte) — III, 229 bkz. yi, yigi
  1261. CINCÜ: inci. I, 31, 417; III, 30, 229 bkz. yincü yinçü, yünçü
  1262. CUGDU:
  1263. DEVENIN: uzamış olan 10/11. I, 31 bkz.
  1264. YOGDU, : yogru, yogruy,
  1265. YUGDU, :
  1266. CÜVÜT: boya, III, 16Î
  1267. ÇA: benzetme edatı — III, 207 bkz. çe çabak Türk gölünde bulunan ufak bir bal ık — I, 381
  1268. ÇABAK: er soysuz, mayası bozuk, sütsüz adam, I, 381
  1269. ÇAÇIR: çadır — I, 406 bkz. çaşır, çatır
  1270. ÇADAN: çiyan, kuyruğu örü, akrep — I, 409; III, 367
  1271. ÇAFLI: şahin — I, 431
  1272. ÇAG: çug gürültü, çar çur — III, 128
  1273. ÇAGI: gürültü — III, 225 bkz. çogı, çugı
  1274. ÇAGIG: kamçı, sırım II, 210 bkz. çavıg
  1275. ÇAGILAMAK: bağırmak, çağırmak. III, 324 bkz. çogılamak
  1276. ÇAGILAMAK: çağlamak. III, 324 bkz. jagılamak, şagılamak
  1277. ÇAGIR: şarap, şıra — I, 363; II, 336; III, 286, 385
  1278. ÇAGIR: dar yol, küçük yol, çığır — I, 363 bkz. çıgır
  1279. ÇAGIRLAMAK: şıra yapmak; şıra içmek — III, 331
  1280. ÇAGIRLANMAK: şıra veya şarap sahibi olmak — II, 267
  1281. ÇAGIRLIG: şaraplı, şarabı olan — I, 494
  1282. ÇAGLANMAK: börtmek; yarı pişmek (et) — II, 245
  1283. ÇAGMUR: şalgam — I, 16, 457 bkz. çamgur
  1284. ÇAGRI: doğan kuşu; çakır ku; u — I, 421; II, 343; III, 332
  1285. ÇAGRUK: sertleşen, katila; an — I, 469
  1286. ÇAXA: çakmak, I, 9
  1287. ÇAXŞAK: dağ tepelerindeki taşlık yer — I, 469
  1288. ÇAXŞAK: kurutulmuş kaysı, üzüm gibi meyveler, I, 469
  1289. ÇAXŞAMAK: çağıl çuğul etmek, takılan süs eşyası ses vermek — III, 286
  1290. ÇAXŞU: filiz herç çakses anlatan bir söz — I, 333
  1291. ÇAK: bir şeyin özunü, aynını bildiren kelime, “tam, işte, aynı” sözleri gibi — I, 333
  1292. ÇAK: çuk odun, ceviz, kemik gibi çeylerin k ırılmasından çıkan ses, I, 333
  1293. ÇAK: çuk etmek odun, ceviz, kemik gibi şeyler kırılırken ses çıkarmak — I, 333
  1294. ÇAK: etmek ses çıkarmak — I, 333
  1295. ÇAKILMAK: çakılmak; ateş çakmak; eri; tirilmek — II, 133
  1296. ÇAKINMAK: çakınmak, kendisi için çakmak — II, 149
  1297. ÇAKIR: gök gözlü, çakır gözlü, çakır — I, 363
  1298. ÇAKIŞMAK: çakmakta yardım ve yarış etmek — II, 104
  1299. ÇAKLANMAK: çalkamak — I, 513
  1300. ÇAKMAK: çakmak; erişmek, II, 17, 23; III, 26
  1301. ÇAKMAK: (kuş) aşağı inmek — III, 46 bkz. çokmak, çukmak
  1302. ÇAKMAK: çakmak (yakma aracı) — I, 469; II, 17, 104, 133, 149, 181; III, 26
  1303. ÇAKRAK: kel, daz, 1. 469
  1304. ÇAKRATMAK: gözü çakırlaştırmak — II, 334
  1305. ÇAKRIŞMAK: çağrışmak — II, 209
  1306. ÇAKTURMAK: çaktırmak; iki kişiyi kızı; tırmak — II, 181
  1307. ÇAL: alaca, kır — III, 156
  1308. ÇALAÑ: geveze, bağıran, çalçene — III, 371 § çalañ ba şı; çalçene, bağıran kişi — III, 371
  1309. ÇALAÑ: yanmış gibi siyah, ot bitmeyen, çorak yer — III, 371
  1310. ÇALDIR: çaldır ses ifade eden bir söz — I, 457
  1311. ÇALDIR: çaldır etmek çaldır çaldır etmek I, 457
  1312. ÇALDRAMAK: ; ağıl çuğul etmek, ses vermek, III, 447, 448
  1313. ÇALGAY: ku; kanadının uçları — III, 241
  1314. ÇALIG: yitik arama; bey|erln önemli bir işi çıktığında gelmeleri için köylere, obalara gönderdi ğl haber, I, 374
  1315. ÇALINMAK: kendini yere atmak; kulağına söz erişmek; anklannnak, zayıflamak — II, 149, 150
  1316. ÇALIŞ: çelme, güreş — I, 368
  1317. ÇALIŞMAK: bir şeyin çatlakları, ekleri, araları açılmak; güreşmek. II, 108, 114
  1318. ÇALKAN: yaranın bir yerden başka blr yere yürümesi veya 20^651. I, 441
  1319. ÇALK: çulk itmenin çıkardıgı ses, I, 349
  1320. ÇALK: çulk kılmak itmek, çarpmak — I, 349
  1321. ÇALMA: kerme, kemre, koyun ağıllarında veya deve ahırlarında toplanıp, kurutularak kışın yakmak Içln kesilen kesek, kuru tezek, I, 433
  1322. ÇALMAK: yere çalmak, vurmak, yenmek
  1323. ÇALPAK: kir, pislik — 1. 470 § çalpak i ş; karışık iş — I, 470
  1324. ÇALPAÑ: sıvık çamur — III, 385
  1325. ÇALPAŞMAK: çarpışmak, mücadele etmek; sertleşmek; bir şey kötüleşip pisleşmek — II, 207
  1326. ÇALPUŞLANMAK: yapışkan olmak, çelpeklenmek. II, 271
  1327. ÇALTURMAK: yere çeldirmek, yere çaldırmak; aratmak, aramasını emretmek; işittirmek için çağrılmak. II, 182
  1328. ÇAMGUK: koğucu, kovcu — I, 470
  1329. ÇAMGUR: şalgam, I, 457 bkz.
  1330. ÇAGMUR: çamı gürültü, bağırtı (yalnız kullanılmaz, “çogı” ile gelir). III, 234
  1331. ÇAMRAK: çoluk çocuk, I, 469 bkz. çar çarmak
  1332. ÇANAK: kekez kimse, korkak, gevşek, I, 358
  1333. ÇANAK: kap kacak, çanak, tuzluk ve tuzlu ğa benzer ağaçtan oyulmuş kap — I, 84, 381; III, 32, 109 bkz ayak
  1334. ÇANAKLAMAK: birini arık (zayıf) saymak veya bulmak; arıklığa, gevşekliğe, kekezliğe nispet etmek — III, 330 ça(n)aklık kekezlik, gevşeklik, perişanlık — I, 503
  1335. ÇANÇU: erişte hamuru açılan oklava — I, 417
  1336. ÇANDIŞMAK: birbirine sertleşmek, birbirinden kaçınmak, çekinmek — II, 207, 208
  1337. ÇAÑILAMAK: döğülerek çenilemek; kötü söyleyip ba ğırmak — III, 404
  1338. ÇANKA: bir çeşit tuzak — I, 427
  1339. ÇANTURMAK: caydırmak — II, 182 bkz. çındu — turmak
  1340. ÇAP: çap ses bildiren bir kelime, vurulan kamç ının ve dudağın şıpırdamasında çıkar — I, 318
  1341. ÇAP: çap yemek şapır şupur yemek — I, 318
  1342. ÇAPGUT: çaput, ; ilte — I, 451
  1343. ÇAPILMAK: Ince, iyi yumuşak çamurla sıvamak; boynu vurulmak — II, 119
  1344. ÇAPINMAK: kamçılamak; yüzmek, II, 149
  1345. ÇAPITGAN: çok saldıran — I, 513 çapıtgan er cellât, boyun vurnn, I, 513 çap ıtmak saldırmak, vurdurmak, II, 298 çapmak yüzmek; arı çamurla sıvamak; vurmak — II, 3, 149
  1346. ÇAPSAMAK: yüzmek istemek III, 284
  1347. ÇAPTURMAK: suda yüzdürmek; çamurla sıvatmak; boyun vurdurmak, II, 180
  1348. ÇAR: çar herhangi bir akarın çıkardıgı ses, I, 324 bkz. şar şar
  1349. ÇAR: çarmak çoluk çocuk — I, 469; II, 148, bkz. çamrak
  1350. ÇARÇUR: abur cubur — I, 323
  1351. ÇARÇUR: yemek eline geçeni yemek, bir şey bırakmamak, I, 323
  1352. ÇARLAMAK: cırlamak, ağlamak, bağırmak — III, 295 bkz. çoglamak
  1353. ÇARLAŞMAK: ağlaşmak, bağrı; mak, kükremek — II, 210
  1354. ÇARLATMAK: cırlatmak, ağlatmak — II, 344
  1355. ÇARS: çars ses ifade eden bir kellme — I, 348
  1356. ÇARS: çars urmak çat çat dövmek — I, 348
  1357. ÇART: parça, I, 341
  1358. ÇART: çurt her şeyln ufağı, döküntusü — I, 341
  1359. ÇARUK: çarık — I, 318
  1360. ÇARUKLAMAK: çarıklamak, Türk çarığı giymek; çaruk boyuna nispet etmek, III, 337, 338
  1361. ÇARUKLANMAK: çarıklanmak — II, 266
  1362. ÇARUKLUG: çarıklı. I, 497
  1363. ÇARUKLUK: çarık yapılmak üzere yapılmış deri — I, 503
  1364. ÇARUN: çınar agacı — I, 414 bkz. çünük, şünük
  1365. ÇAŞIR: çadır — I, 406 bkz. çaçır, çatır
  1366. ÇAT: kuyu — III, 146
  1367. ÇAT: çat bir şeyin düştüğü zaman çıkardığı sesi anlatır — I, 320
  1368. ÇATLLAMAK: şaklamak. III, 323
  1369. ÇATIR: çadır, I, 406 bkz. çaçır, çaşır çatır nı; adır — I, 406
  1370. ÇATMAK: kuzuyu koyuna katmak, II, 294
  1371. ÇATPA: köy muhtarının ırmak, çeşme sularının yollarını kazmaya gitmeyen kimseterden aldığı tutu, I, 416
  1372. ÇATUK: Çin’den getirilen bir balık boynuzu — III, 218
  1373. ÇAV: şöhret, ; an; ses, I, 45; II, 250
  1374. ÇAVA: delikanlılara verilen adlardan — III, 225
  1375. ÇAVAR: ateş yakmaya yarıyacak nesne, tuturak, I, 17, 411
  1376. ÇAVAR: çuvar ateş yakmaya yarıyacak nesne, tuturak — I, 411
  1377. ÇAVARLIG: yer yavşan gibi tuturak yapmaya yarar odun bulunan yer — I, 495
  1378. ÇAVIG: kamçı, kamçı ucu, I, 374; II, 231 bkz. çagıg
  1379. ÇAVJU: dalı, budağı, meyvesi kırmızı bir ağaç olup meyvesi acıdır — Kadınların parmağı kırmızılıkta buna benzetilir, I, 422
  1380. ÇAVLANMAK: sanlanmak, şöhretlenmek, ün sahibi olmakII, 245; III, 200
  1381. ÇAVLI: ateş yakılan meyve kabukları, III, 442
  1382. ÇAVUŞ: çavuş, savaşta safları düzelten ve askeri zulüm etmeğe bırakmayan kimse. I, 368 çaydam yatağa doldurulan veya yağmurluk yapılan Ince keçe — III, 176 bkz. çiydem
  1383. ÇE: benzetme edatı, III, 207 bkz. ça
  1384. ÇEÇEK: çiçek I, 119, 179, 193, 233. 388 437; II, 122, 285
  1385. ÇEÇEKLENMEK: çiçeklenmek II, 266
  1386. ÇEÇEKLIK: çiçeklik, I, 508
  1387. ÇEÇGE: çulha tarağı, I, 429
  1388. ÇEFŞEÑ: koyun kırpılan makas, kırkı — III, 385
  1389. ÇEK: çizgili, kumaş gibi bir pamuk dokuma — III, 155
  1390. ÇEK: çük malın en değersizi, kıvır zıvır, I, 334
  1391. ÇEKEK: çiçek hastalığı, I, 388
  1392. ÇEKIK: nokta — II, 149, 181, 287 bkz. çikik
  1393. ÇEKIK: küçük çocuk çükü — II, 287 bkz. çübek
  1394. ÇEKIK: serçeye benzer alacalı bir kuş ki siyah kayalıklarda bulunur — II, 287
  1395. ÇEKILMEK: kitap (10^^111^. II, 133, 134
  1396. ÇEKLNMEK: kendisi için kitaba nokta koymak — II, 149
  1397. ÇEKINMEK: bohça bağlamayı üzerine almak, kendi kendine ba ğlamak, II, 149
  1398. ÇEKIŞMEK: nokta koymakta yardım ve yarışetmek — II, 107
  1399. ÇEKLEŞMEK: kur’a çekmek — II, 210
  1400. ÇEKMEK: kitap noktalamak; attan kan almak; s ıkılan oku çekmek — II, 21
  1401. ÇEKMEK: çekerek bağlamak — II, 21 bkz. çıkmak
  1402. ÇEKREK: kapa yünden yapılan kölelerin giydigi cepsiz blr kaftan — I, 477
  1403. ÇEKTÜRMEK: noktalatmak; kan aldırmak — II, 181
  1404. ÇEKÜK: çekiç — II, 287
  1405. ÇEKÜN: ada tavşanı yavrusu, göcen — I, 402
  1406. ÇEKÜRGE: çekirge — I, 490
  1407. ÇELIÑ: çini; Çin’den gelme — III, 371 § çeliñ ayak; Çin kâsesi, III, 371
  1408. ÇELPEK: göz çapağı — I, 477
  1409. ÇELPEKLENMEK: çapaklanmak, II, 277, 279 çeuğ zil, çalpara — III, 357 çeñel er şer adam, şerli adam — II, 290 çeışğlik sarmaşık otu, III, 383
  1410. ÇEÑLI: merigli birçocukoyunu; salıncak — III, 379
  1411. ÇEÑŞÜ: küçük hırka — III, 378
  1412. ÇEPIŞ: altı aylık keçi yavrusu, çepiç — I, 368
  1413. ÇEPIŞLENMEK: çepiç olmak, çepiç haline gelmek, II, 266
  1414. ÇER: vücudun ağırlığını bildiren bir kelime, I, 322
  1415. ÇER: savaşta karşılıklı duran saflar — I, 323
  1416. ÇER: vakit, I, 323
  1417. ÇERIG: asker, asker dizisi, ordu, I, 123, 128, 323, 388, 442, 519; II, 97, 103, 209; III, 332
  1418. ÇERIK: her şeyin karşısı; her şeyin vakti, sırası, I, 388
  1419. ÇERKEŞMEK: saf haline gelmek, sıralanmak, dizilmek, düzelmek. I, 179, 442; II, 209, 210, 283, 303
  1420. ÇERLENMEK: vücut ağırlaşmak, agrımak, hastalanmak — I, 322; 11. 244, 245
  1421. ÇERLETMEK: bozmak; ajrıtmak; ağırlık vermek — II, 345
  1422. ÇERLIK: karşı, I, 323
  1423. ÇERLIK: vakit — I, 323
  1424. ÇERMELMEK: bir ; eyln ucu kıvrılmak, bükülmek — II, 231
  1425. ÇERMEŞMEK: bükmekte yardım ve yarış etmek — II, 210
  1426. ÇERMETMEK: bir şey fltil gibi bükülmek; ördürülmek. II, 349
  1427. ÇERTILMEK: yok edilmek; ortadan yok olmak, ölmek, kaybolmak, uzakla şmak, elden çıkmak — I, 103; II, 148, 229; III, 41
  1428. ÇEŞ: perüze, firuze — I, 330; II, 79, 192
  1429. ÇEŞKEL: çanak çömlek — I, 482
  1430. ÇETGEN: gem dizgini — I, 443
  1431. ÇETÜK: kedi — I, 388; III, 127 bkz. muş § küvük
  1432. ÇETÜK: ; erkek kedi — I, 388
  1433. ÇEVRÜLMEK: çevrilmek, döndürülmek. II, 230
  1434. ÇEVRÜŞMEK: çevrlşmek. II, 208
  1435. ÇEVŞEÑ: gözü sulu, gôzü her zaman akan ki şi — III, 385
  1436. ÇEVÜRGEN: her zaman çevlren, I, 522
  1437. ÇEVTIRMEK: çevirmek, bir şeyi sol elin baş parmagı üzerinde çevirmek — II, 82
  1438. ÇETMEK: eri; mek — II, 314 bkz. yetmek, yetmek
  1439. ÇIBIK: çubuk, yaş olan dal, I, 318
  1440. ÇIBIKLAMAK: taze çubukla vurmak. III, 337
  1441. ÇIBIRTMAK: çırpıçtırmak, taze ; ubukla döğmek — III, 430
  1442. ÇIÇALAK: serçe parmak, sırça parmak, I, 487
  1443. ÇIÇAMUK: yüzük parmağı — I, 487
  1444. ÇIF: hurma ve üzüm gibi şeylerin şırasının çömlek veya benzerlerinde kaynamas ından çıkan ses — I, 332
  1445. ÇIFILAMAK: çığıl çığıl ses verı — nek, şıra kaynarken ses vermek. III, 325
  1446. ÇIG: göçebelerin sele sazı (çığ otu) lle yaptıkları çadır örtüsü — III, 128
  1447. ÇIG: bir Türk arşını, Arap arşının üçte ikisi kadardır, göçebeler bununla bez ölçerler — III, 128
  1448. ÇIGAN: fakir, yoksul — I, 31 bkz. çıgay
  1449. ÇIGAY: fakir, yoksul — I, 31, 214, 248, 349; III, 238, 239 bkz. ç ıgan
  1450. ÇIGIL: tıgıl ses bildiren bir söz — I, 393
  1451. ÇIGIL: tıgıl kılmak çığıl çığıl etmek, I, 393
  1452. ÇIGILVAR: okı bir çeşlt küçük ok — I, 493, 494
  1453. ÇIGIR: daryol, küçükyol, çığır, I, 363 bkz. çagır
  1454. ÇIGIRLAMAK: çığır açmak; çığır açmağa yönelmek; karda ayağıyla yol açmak — III, 331
  1455. ÇIGIRLANMAK: çığırlar peyda olmak — II, 267
  1456. ÇIGLAMAK: Türk arşını ile ölçmek — III, 296
  1457. ÇIGLANMAK: ölçülmek — III, 198 çıglatmak uzunluk ölçtürmek — II, 345
  1458. ÇIGMAK: dürmek, çıkınlamak, bağlamak, II, 14, 15
  1459. ÇIGRI: çıkrık, değirmen, çark, dolap gibi şeylerin çıkrığı, ip çıkrığı ve her türlü makara; değre, felek — I, 421, II, 82, 230, 241, 255. 303 § kök ç ıgrısı; felek, gök değresi- I, 421
  1460. ÇIGRITMAK: çiğnetmek; çiğneterek sertleştirmek; işte pişirmek (insan için) — II, 333
  1461. ÇIGRUMAK: gevşek şey sertleşmek, III, 280
  1462. ÇIXANSI: nakışlı bir Çin ipeklisi — I, 489 bkz. ç ıxansı, çınaxsı
  1463. ÇIXŞANSI: nakışlı bir Çin ipeklisi — I, 489 bkz. ç ıxansı, çınaxsı
  1464. ÇIJMAK: binilmek veya yüklenmek istenen yag ırlı hayvan eğinmek. II, 9 bkz. çijtürmek
  1465. ÇIK: inciten ve korkutan kişiye karşı koyamayacak adama söylenen bir korkutma deyimi — III, 130
  1466. ÇIKAN: yiğen, hala ve teyze oğlu — I, 402
  1467. ÇIKARMAK: çıkarmak — II, 83
  1468. ÇIKILMAK: çıkılmak, II, 133
  1469. ÇIKI: ; menfaat, çıkar — I, 368
  1470. ÇIKIŞMAK: çıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 104
  1471. ÇIKMAK: çıkmak — I, 81, 305, 343, 362, 420, 424; II, 17, 18, 116, 246; III, 16, 120, 144, 161 bkz. taşıkmak, tışıkmak
  1472. ÇIKMAK: çekerek bağlamak, II, 21 bkz. çekmek
  1473. ÇIKMAK: nemlenmek — III, 183, 184
  1474. ÇIKRAMAK: gıcırdamak. III, 280
  1475. ÇIKRAŞMAK: çokça gıcırdamak, çıkırdamak — II, 209
  1476. ÇIKRATMAK: gıcırdatmak (diş, kapı, kalem gibi şeyler), II, 334
  1477. ÇIKRIŞMAK: çıkarmakta yardım ve yarış etmek (bir şeyi çıkarmak, meydana çıkarmak gibi). II, 208, 209
  1478. ÇIKTURMAK: çıkartmak — II, 181
  1479. ÇIKTURMAK: ıslatmak, ıslak yere koymak — II, 181
  1480. ÇILANMAK: yaşlıktan ıslanmak; at terlemek — II, 150
  1481. ÇILAŞMAK: ıslatmakta yardım etmek, II, 108
  1482. ÇILATMAK: ıslattırmak, atı terletmek — II, 310 bkz. çıylatmak
  1483. ÇILDAMAK: çıldır çıldır etmek — III, 281 bkz. çılramak
  1484. ÇILRAMAK: çıldır çıldır etmek, III, 281 bkz. çıldamak
  1485. ÇILRATMAK: seslendirmek, çığıl çığıl ettirmek — II, 333
  1486. ÇIMGUKLANMAK: koğcu (dedikoducu) olmak — II, 275
  1487. ÇIN: doğru, gerçek, sahih, I, 86. 339; III, 138 § ç ın bütün kişi; kendine güvenilebilen, do ğru dürüst kişi, I, 398
  1488. ÇINAXSI: nakışlı bir Çln ipeklisi, I, 489 bkz. ç ıxansı, çıxşansı
  1489. ÇINDAN: sandal ağacı — I, 436; 11 , 122
  1490. ÇINDAN: at kula renkli at — I, 436 çınduturmak caydırmak — II, 182 bkz. çanturmak
  1491. ÇIÑARMAK: araştırmak, tahkik etmek — II, 182
  1492. ÇINIKMAK: gerçekleşmek — II, 117
  1493. ÇINLAMAK: tahkik etmek, gerçekliğini araştırmak — III, 296
  1494. ÇINLATMAK: gerçekleştirmek, tasdik ettirmek — II, 345
  1495. ÇIÑ: çınlama, çan ve leğen gibi ; eylerln verdiği ses, III, 357 bkz. çirig
  1496. ÇIÑ: etmek çınlamak — III, 357
  1497. ÇIÑIL: çıñıl bir şeyin çingil çingil ses ç ıkarması, III, 366
  1498. ÇIÑIL: çıñıl etmek çingil çlngil etmek — III, 366
  1499. ÇIÑRAK: gür ve pürüzsüz ses, III, 383
  1500. ÇIÑRAMAK: çınlamak III, 402
  1501. ÇIÑRATMAK: çınlatmak — II, 358
  1502. ÇIP: her ince ve yumuşak dal — I, 318
  1503. ÇIPIKAN: innap, vücutta çıkan kırmızılık — I, 448 bkz. çıpkan
  1504. ÇIPKAN: innap, Zizyphus vulgarls; vücutta ç ıkan kırmızılık — I, 448 bkz. çıpıkan
  1505. ÇIR: elbise yırtmakta, yırtılmakta çıkan ses — I, 323
  1506. ÇIRGUY: ok temreninin şişkince olan yeri — III, 241
  1507. ÇIRGUY: elbise kuşağının geçeceğl iki taraflı köprücük — III, 241
  1508. ÇIVI: cinlerden blr bölük — III, 225
  1509. ÇIYLATMAK: ıslattırmak, at terletmek, II, 310 bkz. çılatmak
  1510. ÇI: toprakta yaşlık, yaş — III, 207
  1511. ÇIBEK: karguy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
  1512. ÇIBEK: karkuy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
  1513. ÇIBEK: kırguy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
  1514. ÇIBEK: kırkuy delice doğan, moymul, at-macaya benzeı- bir ku; — I, 388; 111. 241
  1515. ÇIFŞEÑ: ekşi, ekşimiş III, 385
  1516. ÇIGILLEMEK: Çiğil*lerden saymak, Çigil’lere nisbet etmek — III, 345
  1517. ÇIGILLENMEK: Çiğil kılıgına girmek, II, 269
  1518. ÇIGILMEK: düğüm sıkıştırılmak, ip düğümlenmek — II, 134 bkz. çiklişmek, çiktürmek
  1519. ÇIGIR: çigir ekmek içerisinde taş kırıntıları olduğu zaman di; in ezemeyerek çıkardığı ses, I, 363
  1520. ÇIGIT: pamuk çekirdeği — I, 356
  1521. ÇIGNE: mala, çiftçilerin “sürgü” dedikleri aygit — I, 435 bkz. çikne
  1522. ÇIJ: demir çivi, zırh çivileri ucu — III, 123, 214
  1523. ÇIJTÜRMEK: hayyan yükten belini çökertmek — II, 180 bkz. ; ıjmak
  1524. ÇIK: bök aşığın sırtının tüseğinin yukarı gelmesi — III, 130 bkz. bök
  1525. ÇIK: çik oğlağı çağırmak ve gütmek için kullamlan bir söz — I, 334 bkz. çilik çilik
  1526. ÇIKIK: nokta — II, 107 bkz. çekik
  1527. ÇIKIN: ibrişim. I, 414
  1528. ÇIKIN: üzüm bağlarında biten hayvanların yediği başaklı bir ot — I, 414
  1529. ÇIKLIŞMEK: sıkışmak, düğüm sıkışmak — II, 210 bkz. çigilmek, çiktürmek
  1530. ÇIKNE: çiftçilerin “sürgü” dedikleri ayg ıt — III, 301 bkz. çigne
  1531. ÇIKNEMEK: sıkı dikmek, altın tellerle (yani kılaptan denen altın sarılı tellerle) ipek kumaş üzerine nakış işlemek; yere sürgü çekmek, I, 414; III, 301
  1532. ÇIKREMEK: bir şeydekl yabancı şey gıcırdamak — III, 280, 281
  1533. ÇIKTEN: eğer örtüsü — I, 435
  1534. ÇIK: turmak aşık oyununda aşık yan yatınca çukur tarafı yukarı gelmek — I, 334
  1535. ÇIKTÜRMEK: sıkıştırmak, düğüm sıkıştırmak, II, 180 bkz. çigilmek çikli şmek —
  1536. ÇIL: çokluk bildiren sıfat edatı — III, 56, 57
  1537. ÇIL: bere, döğmek yüzünden deri üzerinde olan iz — I, 336; III, 134
  1538. ÇIL: çirkinlik, çil — III, 134
  1539. ÇILDEK: atın göğsünde çıkan bir çıban — I, 477 bkz. cılday
  1540. ÇILE: öğrekteki atın yaş gübresl, III, 233
  1541. ÇILEMEK: yaşartmak, ıslatmak — III, 271
  1542. ÇILGÜ: at al at — I, 430
  1543. ÇILIK: çilik oğlağı çağırmak için kullanılan bir söz-I, 388 bkz. çik çik
  1544. ÇIM: bir şeyin çiğ veya ya; olmasında obartma istenildiği zaman kullanılan bir edat — I, 338 §çim yig et; çim çig et — I, 338 § çim öl ton; çip ıslak elbise — I, 338
  1545. ÇIM: ayrık otu — I, 338
  1546. ÇINIŞTÜRÜK: bir ağaç meyvesi (fındığa benzer, kırmızımsı beyazı olur, ilk yazda yetişir, yenir), I, 530
  1547. ÇINÜŞTÜRÜKSEMEK: canı “cinüştürük” istemek — I, 280
  1548. ÇIÑ: iyice, büsbütün. III, 357 § çiñ tolu; iyice dolu, büsbütün dolu — III, 357
  1549. ÇIÑ: leğen ve benzeri şeylerin çıkardığı ses — III, 370 bkz. çıñ
  1550. ÇIR: yag — I, 323
  1551. ÇIRT: ses ifade eden bir söz — I, 341 §çirt sudmak; di şler arasından “çirt” diye tükürük ç ıkamak — I, 341
  1552. ÇIŞ: çiş kadın çocuğu işetmek istediği zaman söyler; at hakkında da böyledlr, I, 331
  1553. ÇIŞEMEK: çişemek, çiş etmek, pislemek (çocuklarda) — III, 267
  1554. ÇIŞETMEK: çiş ettirmek, abdest bozdurmak — II, 307
  1555. ÇIT: kamıştan veya dikenden yapılmış duvar veya hüğ, çardak, I, 320
  1556. ÇIT: üzeri alaca nakışlı Çin ipeklisl, III. 120
  1557. ÇIVGIN: yağlı, doyurucu, besleyici — I, 443 bkz. kevgin § çivgin a ş; besleylci yemek — I, 443 § çivgin ot; hayvanları semirten ot — I, 443
  1558. ÇIVGÜNLENMEK: vücuda yararlı besleyici bulmak — II, 278
  1559. ÇIYDEM: yatağa doldurulan veya yağmurluk yapılan ince keçe — III, 176 bkz. çaydam
  1560. ÇOBULMAK: elmanın yarısı, blr ; akı, elma kakı, 1, 503
  1561. ÇOCUK: domuz yavrusu; herşeyin küçüğu — I, 381 çodın tunç ve çözülmüş bakır, bakır — I, 409 § çoğın esiç; bakır tencere — I, 409
  1562. ÇOG: eşya konan heybe, bohça — III, 128
  1563. ÇOG: ateş alevi, ateş yalını, güneşin yalını, saçaklarL III, 128
  1564. ÇOGI: savaş — I, 41
  1565. ÇOGI: gürültü, bağırtı. III, 225, 234 bkz. çagı, çugı
  1566. ÇOGILAMAK: bağırmak, çağırmak — III, 324, 325 bkz. çagılamak
  1567. ÇOGLAMAK: fil bağırmak — III, 295 bkz. çarlamak
  1568. ÇOGLAMAK: bağlamak, bohçalamak, III, 295, 296
  1569. ÇOGLANMAK: ateş yalınlanmak, güne; yalını yere düşmek — II, 245
  1570. ÇOGLANMAK: toplanmak, akışarak toplanmak — II, 245
  1571. ÇOGLANMAK: bağlanmak, heybelenmek — III, 198
  1572. ÇOGLATMAK: bohçalatmak, sardırmak, II, 345
  1573. ÇOGMAK: sarmak, sıkı bağlamak — I, 210
  1574. ÇOGULMAK: bağlanmak, bohçalanmak — II, 133 çok kötü, alçak — III, 130
  1575. ÇOKMAK: süzülüp inmek, konmak — Il, 17; III, 46 bkz. çakmak, çukmak
  1576. ÇOKMAKLANMAK: yılan çöreklenmek II, 275, 279
  1577. ÇOKRAMAK: (pınarda su ve tencerede bir şey) kaynamak — III, 280
  1578. ÇOKRAMA: yul suyu çok olan, fışkıran kaynak; fışkırma I, 492; III, 4
  1579. ÇOKRAŞMAK: çoğalmak ve dalgaIanmak. II, 208
  1580. ÇOKRATMAK: kaynatmak. II, 333, 334
  1581. ÇOKTURMAK: saldırtmak, üzerine indirtmek II, 181
  1582. ÇOLAK: çolak — I, 381
  1583. ÇOMAK: asâ, çomak, I, 381
  1584. ÇOMAK: üygurlar’ca ve bütün Müslüman olmayan halk taraf ından Müslümanlar’a verilen ad, Müslüman . I, 381; II, 3 § çomak eri; Müslüman. I, 381
  1585. ÇOR: avret yeri bitişik olan kadın, sarılgan bitki — III, 121, 122
  1586. ÇOVLI: tutmaç süzgeci, III, 442
  1587. ÇÖGEN: topu çekmek için kullanılan ucu eğri bir değnek, çevgen — I, 187, 223, 242, 402
  1588. ÇÖJÜLMEK: gevşek ip gerilmek; uzayıp silnmek — II, 132 bkz. çüjülmek
  1589. ÇÖK: çök deveyi ıhtırmak için kullanılır bir söz — I, 334
  1590. ÇÖKDI: kulağın altında “kafa baltası” denen yer — I, 418
  1591. ÇÖKMEK: diz çökmek, dibe çökmek — II, 21, 33
  1592. ÇÖKTÜRMEK: çöktürmek, maden ayırıp çök-türmek — II, 181, 182
  1593. ÇÖKÜRMEK: çökermek, ıhtırmak — II, 84
  1594. ÇÖKÜT: kısa — I, 356 çökütlük kısalık, cücelik. I, 506
  1595. ÇÖMÇE: kepçe, çömçe — I, 417
  1596. ÇÖMGEN: her zaman dalan, I, 401
  1597. ÇÖMMEK: dalmak, çimmek I, 401
  1598. ÇÖÑEK: çömçe, kutu — II, 290
  1599. ÇÖP: tutmaç parçası — I, 318
  1600. ÇÖP: şarabın tortusu, her şeyin çöküntüsü, çöp, çör çöp; herhangi bir şeyin çökeli I, 318; III, 119
  1601. ÇÖP: çep kişiler değersiz kimseler. I, 318
  1602. ÇÖPIK: meyve yenildikten sonra atılan şey, çör çöp — I, 390 bkz. şöpik
  1603. ÇÖREK: çörek — I, 388
  1604. ÇÖREKLEMEK: çörek yapmak — III, 340
  1605. ÇUBARTMAK: çalıp, soyup çıplak bırakmak, cıbırlatmak — III, 429, 430 bkz. çubartus ımak
  1606. ÇUBARTUSIMAK: çalıp soymak ve çıplak bırakmak, III, 430 bkz. çubartmak
  1607. ÇUFGA: çabuk gitmek isteyen bir postac ının, yoldan alıp başkasını buluncuya değin binip gittigi at — 1. 424
  1608. ÇUFGA: kılavuz, başbuğ — I, 424
  1609. ÇUGI: gürültü — III, 128 bkz. çagı, çogı
  1610. ÇUGLAN: Karluk büyüklerinnin adlarından — I, 444
  1611. ÇUGURDAN: uçurum, yar — I, 512
  1612. ÇUH: çuh atı yürütnnek ve azarlamak için ç ıkarılan ses — III, 117, 118
  1613. ÇUKMAK: süzülüp inmek, konmak — bkz. çakmak, çokmak
  1614. ÇUKMIN: kurabiye blçlminde yapılan bir ekmek, çömlekte su buğusunda pişirillr — I, 444
  1615. ÇUKUBARI: pota yapılan çamur, lüleci çamuru — III, 243 bkz. hukubar ı
  1616. ÇULBUŞ: elbiseye ve ele yapi{an meyve yap ı; kanlığı — I, 460
  1617. ÇULIK: çulluk, öveyik büyüklugünde alacal ı bir su kuşu — I, 381
  1618. ÇULIMAN: su birikintisi — I, 448
  1619. ÇULUMAN: ış içinden çıkılamayan iş, çepreşik iş — I, 448
  1620. ÇULK: cılk, büsbütün, dibelik. I, 349 § çulk esgürük (esrük); c ılk sarhoş, bütün bütün sarhoş — I, 349
  1621. ÇULKUY: bir tarafa çarpılmı; — III, 242 § çulkuy elig; eli çolak, III, 242 § çulkuy etük; topu ğu çarpık papuç — III, 242
  1622. ÇUMALI: karınca — I, 448
  1623. ÇUMGUK: ayağı ve başı kızıl, kanadında ak tüy olan karga, ala karga — I, 33, 470 bkz. çumuk
  1624. ÇUMILI: bolmak sıcaktan göz kararmak, I, 448
  1625. ÇUMMAK: insan suya dalmak — II, 26
  1626. ÇUMRUŞMAK: dalmakta yardım ve yarış etmek — II, 208
  1627. ÇUMTURMAK: çimdirmek II, 182 çumuk ala karga — I, 33, 470 bkz. çumguk
  1628. ÇUMURMAK: suya daldırıp batırmak — II, 85
  1629. ÇUMUŞLUK: aptesane, ayakyolu — I, 503
  1630. ÇUMUŞMAK: suya dalmakta yarış etmek, I, 441; II, 111
  1631. ÇUNMAK: yıkanmak, II, 314 bz
  1632. ÇUPAN: köy büyüğünün (muhtarının) yamağı, gizir. I, 402
  1633. ÇUPRA: eski elbise — I, 421
  1634. ÇURAM: diğerlerinden daha uzağa glden yegnl bir ok atılı; ı — I, 412 § çuram okı; dlğerlerinden daha uzağa gidecek ; ekilde atılan ok, l, 413
  1635. ÇUR: çur hayvan sagılırken sütün kapta çıkardığı ses, I, 485 bkz. çür çür § tevl emgi çur çur; hayvan sağılırken sütün kapta çıkardığı ses (deve için), I, 485
  1636. ÇURNI: Türk hekimlerinin yaptikları sürgünlük ilâcı — 1. 435
  1637. ÇUTUR: huyu kötü, I, 363
  1638. ÇUVAŞ: çadır — I, 195; II, 7. 190; III, 60
  1639. ÇUVI: Hotan töresince hakandan iki derece a şağı kimselere verilen ungun — III, 225
  1640. ÇUVLAMAK: börtmek, iyi pişmemek — III, 296
  1641. ÇUVŞAMAK: kaynamak ve köpüklenmek; karn ı yanmak ve ekşimek — III, 286
  1642. ÇUVŞATMAK: ekşitmek, II, 336, 337
  1643. ÇUZ: yaldızlı kırmızı renkli bir Çin kumaşı — I, 325
  1644. ÇÜ(ÇU): emirde (olumlu ve olumsuz) pekitme bildiren bir edat-III, 207 bkz. şu, şü
  1645. ÇÜBEK: çocuk çükü — I, 388 bkz. çekik
  1646. ÇÜBÜR: keçi kılı-I, 363
  1647. ÇÜBÜR: çebür abur cubur, malın kötüsü ve değersizi — I, 363
  1648. ÇÜBÜRLENMEK: keçi kıllanmak, keçinin kılı bitmek — II, 266 bkz. çüpürlenmek
  1649. ÇÜJMEK: çekerek uzatmak, uzunluğunaçekmek. II, 9
  1650. ÇÜJTÜRMEK: gerdirmek, çektirmek, II, 180
  1651. ÇÜJÜLMEK: gerilmek, gevşek ip gerilmek, sakız veya macun gibi şeyler uzayıp sünmek — II, 132 bkz. çöjülmek ;
  1652. ÇÜKREKLENMEK: yün elbise sahibi olmak ve giymek. II, 277
  1653. ÇÜLÜKMEK: bozulmak, perişanlaşmak. II, 118, 119, 166
  1654. ÇÜMERÜK: kişi her zaman gözü sulanan, gözü az gören adam — I, 488
  1655. ÇÜMGEN: çimenlik, ayrıkotu, Panlcum dactylon —
  1656. ÇÜMMEK: ördek suya iylce dalmak — II, 26
  1657. ÇÜMTÜRMEK: suya daha derin daldırmak, II, 182
  1658. ÇÜMÜRMEK: suya derin daldırmak — II, 85
  1659. ÇÜMÜŞMEK: suya daha derin daldırmakta yarış etmek — II, 111
  1660. ÇILNÜK: çınar ağacı, I, 388 bkz. çarun, şünilk
  1661. ÇÜPÜRLENMEK: keçi kıllanmak II, 266 bkz. çübürlenmek
  1662. ÇÜR: menfaat — I, 323
  1663. ÇÜR: çür süt sağılırken kapta çıkardığı ses, herhangi bir akarın çıkardığı ses — I, 323 bkz. çur çur
  1664. ÇÜRKÜ: çiş (çocuklar için). I, 430
  1665. ÇÜRLEMEK: menfaat elde etmek, I, 323
  1666. ÇÜRLENMEK: faydalanmak — II, 245 çürletmek aşırtmak. II, 345
  1667. ÇÜŞEK: ot, çayır — I, 389
  1668. ÇÜVÜT: boya. III, 162 bkz. çüvüt § kızıl çüvüt; kızıl boya, zindfre, sülüğen — III, 162 § alçüvüt; al boya — 111. 162 § kök çüvüt; lacivert boya — III, 162 § ya şıl çüvüt; yeşil boya — III, 162 § sarıg çüvüt; sarı boya, zırnık. III, 162
  1669. ÇÜVÜT: boya — III, 162 bkz. — çüvüt
  1670. DAG: atlara ve başkalarına vurulan dağ, dağlamak — III. 153
  1671. DAG: yok, değil III, 153 bkz. dag ol, dag, tegül
  1672. DAG: ol değil — I, 393, III, 153 bkz. dag, dag, tegül
  1673. DAKI: dahi, II, 195 bkz. takı
  1674. DAÑ: dan diye ses verme. II, 357
  1675. DANGAL: saman kesmiği — III, 384
  1676. DAÑ: duñ etmek “dan dun” diye ses vermek — III, 357 bkz. tañ tuñ etmek-daş (-deş) iştirak, yakınlık gösteren bir ek — I, 407
  1677. DAVA: ılgın ağacı meyvesi. III, 237
  1678. DAVA: yün sümeği — III, 237
  1679. DEDE: baba, III, 220
  1680. DEVE: deve — II, 195; III, 225 bkz. devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tivi
  1681. DEVEY: deve — I, 31 bkz. deve, teve, tevey, teve, tevey, tev!, tivi
  1682. DIDEK: gelin giderken yat kimselere görünmemek için örtülen örtü — I, 408
  1683. DIDIM: geline gerdek gecesi giydirilen taç — I, 397
  1684. DIK: dik — I, 334
  1685. DIK: turmak dik durmak — I, 334
  1686. DÜK: şu kadar, birkaçI, 334; III, 367 § dük miñ
  1687. DÜK: urmak yumruğu ile yavaşçavurmak — I, 334
  1688. DÜLEK: ağzı kırık saksı ve testi, I, 389
  1689. DÜNÜŞGE: sülüklü pancar denen sebze — I, 490
  1690. DAG: yok, değil, III, 153 bkz. dag, dag ol, tegül
  1691. EBEK: (çocuk dilinde) ekmek — I, 68
  1692. EÇ: eç atları gayrete getirmek ve sıkıştırmak için çıkarılan ş65. II, 282 bkz. heç heç
  1693. EÇE: büyük kız kardeş — I, 86 bkz. eke, eze
  1694. EÇI: yaşlı kadın, hanım nine — I, 87 bkz. açı
  1695. EÇKÜ: keçi — I, 95, 128; II, 14, 117, 266 bkz. keçi
  1696. EDERMEK: aramak — III, 11 bkz. edermek
  1697. EDIN: başka, dışında. III, 11 bkz. adın, adın, adruk, ayruk
  1698. ED: ipekli kumaş ve benzeri gibi dokuma cinsinden sanat eseri olan her şey — I, 79 bkz. ad
  1699. EDER: eğer, hayvan eğeri — II, 224, 253, 283, 327; III, 300
  1700. EDERGEN: çok arıyan; hakkını arayan — I, 157
  1701. EDERLEMEK: eğerlemek — I, 300 ederlig eğerli, eğeri olan, I, 151
  1702. EDERLIK: üzerine eğer konulan ağaç — I, 151
  1703. EDERMEK: aramak, takip etmek, kovalamak — I, 447 bkz. edermek
  1704. EDGERMEK: iyi görmek, iyi bulmak, kulak asmak, dinlemek; düzeltmek, onatlamak — I, 227, 237; II, 29
  1705. EDGÜ: iyi. I, 34, 64, 79 , 114. 128 177, 221, 319, 386, 428, 432, 458, 523. 524; II, 153; III, 43. 155, 161, 214, 367, 374, 384, 435 § edgü yavlak; iyi kötü — I, 432
  1706. EDGÜLÜG( — K): iyiIik. I, 44, 129, 158, 420; II, 26, 91, 112
  1707. EDIRMEK: ayırıp seçmek, ayırmak, I, 177, 178 bkz. adırmak, ödürmek, ödürmek, udurmak, üdürmek
  1708. EDIZ: yüksek, yüksek yer, her şeyin yükseği — I, 55, 94, 122 § ediz tag; geçit vermeyen da ğ — I, 55
  1709. EDIZLENMEK: engel ve sarp saymak — I, 292, 293
  1710. EDIZLIK: yükseklik. I, 152
  1711. EDLELMEK: ıslah olunmak; araştırılmak. I, 295
  1712. EDLEMEK: ülkü yapmak, değer vermek, ehemmiyet vermek, aklına getirmek; tesir etmek, I, 86. 286; III, 155
  1713. EDLENMEK: bir şey bir dllek için kullanılmak, bir şey dilek edinilmek. I, 257
  1714. EDLEŞMEK: saygı dolayısıyle birbirini aramak, I, . 239
  1715. EDLETMEK: iyileştirmek, ıslah ettirnıek — I, 264
  1716. EDLIG: faydalanılan, faydalı. I, 103
  1717. EĞMEK: ( — admak) yaradılış gösteren isimlerden fiil yapma edat ı — II, 340
  1718. EDNETMEK: değişmek, bulunduğu halden başka bir hale girmek. I, 266,
  1719. EF: ev, III, 207, 212, 266, 313, 314 bkz. ev, ev, öv, üv, üv
  1720. EGET: gerdek gecesi gelin içln gönderilen hizmetçi kad ın — I, 51
  1721. EGETLEMEK: cariye göndermek, birisi ile birlikte güveyin evine hizmetçi göndermek — I, 299 egetlenmek gelin kendisi ile birllkte gönderllen cariye sahibi olmak, I, 291
  1722. EGETLIG: cariye sahibi gelin — l — 151
  1723. EGETLIK: kara baş gerdek gecesi gelinle birlikte gönderilen hizmetçi kad ın, sağdıç kadın — I, 150
  1724. EGILGEN: daima eğilen, eğilebllen — I, 159
  1725. EGILMEK: eğilmek I, 198; III, 215
  1726. EGIN: eğin, sırt — I, 77, 110
  1727. EGIN: eni bir buçuk karış, uzunluğu dört arşın gelen bir bez — I, 78
  1728. EGIR: karın ağrısını sağaltmak için kullanılan bir kök (ilâç), Acorus calamus — I, 53
  1729. EGIRGEN: çok eğiren — I, 158
  1730. EGIRMEK: sevketmek; döndürmek, eğirmek, çevirmek; bir yeri kuşatmak, sarmak. I, 178, 179; II, 13, 137
  1731. EGIRSEMEK: egir (ilâç) kullanmak ıstemek — I, 302
  1732. EGIRSEMEK: eğirmek istemek, (çevirmek, bir yeri ku şatmak) istemek — I, 302
  1733. EGIRTMEK: eğirtmek; kalenin etrafını kuşatmayı emretmek — III, 428
  1734. EGIŞ: maden eritildiği zaman çıkan pislik, I, 122
  1735. EGIŞMEK: çevgen eğmekte yardım ve yarış etmek — I, 187
  1736. EGIT: nazar değmennesi için çocukların yüzüne sürülen bir ilâç, bu ilâç safrana blrtak ım şeyler katılarak yapılır. I, 51
  1737. EGLEŞMEK: birbirine uyup durmak; bir şeyi ayakla çlğnemekte birblrine yardım etmek. , I, 241 bkz. iklemek, ikleşmek, yiklemek
  1738. EGME: evin kemeri. I, 130
  1739. EGMEK: eğmek I, 100, 168
  1740. EGRI: eğri, I, 127, 458
  1741. EGRIK: egirtilen ip, egrilmiş ip — I, 105
  1742. EGRILMEK: kale ku; atılmak, sarılmak; ip eğrilmek, I, 248
  1743. EGRIM: düden, suyun toplanıp kaynıyarak dönerek aktığı yer — I, 107
  1744. EGRIMLENMEK: (su göllerde) eğreklenmek, kaynayarak ve akarak dönmek, düdenlenmek I, 314
  1745. EGRINMEK: kendi için eğirmek, kendini eğirir gibi göstermek — I, 253
  1746. EGRIŞMEK: bir yeri sarmakta, kuşatmakta yar-, dım etmek, ip eğirmekte yardım ve yarış etmek — I, 186, 236
  1747. EGSEMEK: eğmek istemek — I, 277
  1748. EGTÜRMEK: eğdirmek, I, 223
  1749. EGÜRGEN: taneleri olan bir bitki, Karluklar bunu yerler — I, 158
  1750. EKDI: sığır, koyun gibi hayvanların kesildiği yer, mezbaha — I, 125
  1751. EKDÜ: kılıç kını ve benzeri şeyleri oymakta kullanılan ucu eğri bıçak, I, 125
  1752. EKE: büyük kız kardeş, koca vey» karının kendinden büyük kız kardeşi, I, 68, 90; III, 7 bkz. eçe, eze
  1753. EKEÇ: akıllı küçük kız, büyüklük eseri gösteren küçük k ız, I, 52
  1754. EKEK: ortaya düşmüş. I, 78 § ekek işler; ortaya düşmüş kadın — I, 78
  1755. EKEK: işlerlik kadının arsızlığı, yüzsüzlüğü — I, 153
  1756. EKEKLEMEK: söğmek, “ortaya düşmüş karı”demek, kötülüğe nispet etmek — I, 306, 307
  1757. EKELEMEK: abla diye aytamak, “büyük k ızkardeş, abla” demek, I, 310
  1758. EKEME: bir çeşit çalgı, III, 174 bkz. ikeme
  1759. EKILMEK: ekilmek I, 198
  1760. EKIM: bir kez ekilecek kadar olan yer — I, 75
  1761. EKIN: çiftlik, ekin ekilen yer, I, 78
  1762. EKINDI: öbürü, öteki — III, 75, 103 bkz. ikindi
  1763. EKINDI: tarıg ekilen tohum, I, 140
  1764. EKINMEK: ekinmek, kendisi için ekmek — I, 203
  1765. EKIŞMEK: ekmekte yardım ve yarış etmek — I, 187
  1766. EKITMEK: ektirmek — I, 212, 213
  1767. EKLEMEK: çiğnemek, basmak — III, 443 bkz. erklemek
  1768. EKMEK: bir şey ekmek — I, 64, 168
  1769. EKSÜK: eksik, I, 105 § eksük yarmak; eksik para — I, 105
  1770. EKSÜMEK: eksilmek. I, 278, 326
  1771. EKŞIG: ekşi, I, 105
  1772. EKTÜRMEK: ektirmek, I, 223
  1773. ELDIRI: oğlak derisi, I, 127 bkz. elri
  1774. ELDRÜK: üzerlik otu ve tohumu; Peganum harmala — III, 12, 412, bkz. ilrük, y ıdıg ot, yüzerllk
  1775. ELGELMEK: elenmek — I, 250
  1776. ELGEMEK: elemek — I, 284
  1777. ELGENMEK: kendisi içln elemek — I, 255
  1778. ELGEŞMEK: elemekte yardım ve yarı; etmek, I. 238
  1779. ELGETMEK: eletmek — I, 264
  1780. ELIG: el — I, 72, 82, 134, 164, 197, 202, 242, 253, 288, 410, 448; II, 44, 78, 82, 105, 123, 134, 135, 147, 158, 231, 237, 238, 271, 292, 328, 346; III, 53, 62, 63, 79, 124, 134, 142, 154, 193, 242. 297, 307, 425 § oñ elig; sag el — I, 72 § sag elig; sa ğ el — I, 72 § sol elig;
  1781. ELIGLIG: elli, eli olan — I, 336
  1782. ELIGLIK: eldiven, elcik — I, 153
  1783. ELIKLEMEK: alay etmek, I, 307 bkz. elük —
  1784. ELKIN: yelici, koşan; konuk, misafir, yolcu, seyyah — I, 31, 44, 102; II, 242; III, 37, 85 bkz. yelkin, yelkin
  1785. ELRI: oğlak derisi. I, 127 bkz. eldiri
  1786. ELŞEMEK: acıkmaktan dolayı göz kararmak — I, 283 bkz. ölşemek
  1787. ELŞETMEK: açlıktan gözünü karartmak, I, 263 bkz. öl şetmek
  1788. ELÜK: alay etme, maskaraya alma — I, 122 bkz. eliklemek
  1789. ELVIRMEK: sıçramak, atılmak — I, 226 bkz. alvırmak
  1790. EM: kadının dişilik aygıtı, am — I, 38, 335
  1791. EM: ilaç. I, 38, 95, 407; II, 363; III, 157
  1792. EMÇI: ilâç yapan adam, eczacı, I, 38; III, 252
  1793. EMDI: şimdi. I, 36, 37, 41, 46, 74, 125, 192, 200, 367, 380, 442, 498; II, 110, 209, 264; III, 356, 372 bkz. imdi emeçlemek
  1794. EMEK: olmak I, 494; II, 29
  1795. EMET: evet — I, 51; III, 8 bkz. evet, evet, yemet
  1796. EMGEK: emek, zahmet, I, 110, 205, 420; II, 121, 130, 228, 233, 288; III, 372
  1797. EMGEKLENMEK: zahmetli saymak, I, 315
  1798. EMGEMEK: emek çekmek, zahmet çekmek — I, 284, 362
  1799. EMGENMEK: emenmek, zahmet çekmek — I, 255
  1800. EMGEŞMEK: birbiri yüzünden zahmet çekmek — I, 238
  1801. EMGETMEK: yordurmak, emek çektirmek — I, 264
  1802. EMIK: (emig) meme — I, 72, 407; II, 70 § tevi emiki; deve memesi, I, 485 emik ılık, soğuduktan sonra ısınıp sıcaklığı artmayan — I, 72 § emik kün; ılık gün. I, 72
  1803. EMIKDEŞ: bir memeden emen iki çocuk, süt karde ş, I, 407
  1804. EMIKLEMEK: memesine vurmak, I, 308
  1805. EMIGLIG: işler emzikli kadın — I, 153
  1806. EMIR: kırağı, sis — I, 54 bkz. amır, imir, iñir
  1807. EMIRÇGE: kıkırdak, III, 442
  1808. EMITMEK: eğilmek, meyletmek — I, 69, 214; II, 312. 325
  1809. EMLELMEK: ilaçlanmak I, 296
  1810. EMLEMEK: ilâçlamak, sağaltmak (yalnız kullanılmaz, “samlamak” ile beraber gelir), I, 287, 380; III, 85, 295, 298
  1811. EMLENMEK: kendine ilâç etmek — I, 259
  1812. EMLEŞMEK: ilâçlanmak — I, 242
  1813. EMLETMEK: ilâçlatmak, ilâç ettirmek — I, 266; II, 363
  1814. EMMEK: emmek I, 169
  1815. EMRIMEK: kaşımak — I, 275
  1816. EMRIŞMEK: uyuz vb — şeylerden dolayı kaşınmak, deri karıncalanmak — I, 236, 463
  1817. EMRITMEK: kaçıma ve gidiştirme yüzünden gıdıklaniTiak — I, 261, 262
  1818. EMRÜLMEK: (kaynayan tencere, insan solu ğu) senmek, çekilmek — I, 53, 248, 249 bkz. amrulmak
  1819. EMRÜLMEK: yatıştırmak, dindirmek — III, 428, 429 bkz. amrulmak, amrutmak
  1820. EM: sem ilãç — I, 407 bkz. samlamak, sem
  1821. EMSEMEK: emmek istemek — I, 278
  1822. EMŞEN: (amşan) kuzu derisi, kürk yapılan deri, I, 109
  1823. EMÜRMEK: emzirmek — III, 264 bkz. emilzmek
  1824. EMÜZMEK: emzirmek I, 180; II, 264 bkz. emürmek
  1825. ENDEK: satıh, bir nesnenin üst yanı; dam — I, 105
  1826. ENDIK: şaşkın — I, 106 § endik er; budala adam — I, 105
  1827. ENÜÇ: göze inen perde — I, 52
  1828. ENÜÇLEMEK: göze inen perdeye ilâç koyn ıak, I, 299, 300
  1829. ENÜÇLENMEK: göze perde inmek, I, 291
  1830. ENÜK: hayvan yavrusu, enik, arslan, s ırtlan, kurt, köpek yavruları. I, 72
  1831. ENÜKLEMEK: eniklemek, yavrulamak — I, 308; III. 92
  1832. ENÜKLENMEK: eniklemek, enik sahibi olmak, I, 294
  1833. ENÜKLÜG: yavrulu — I, 153
  1834. EÑEK: ağzın iki yanında, azıların bittiği yer, avurt — I, 135
  1835. EÑEK: kadınların baş örtülerini bağladıklan ip — I, 135
  1836. EÑITMEK: şa; ırtmak — II, 274 bkz. angıtmak
  1837. EÑLIK: kadınlann yanaklarına sürdükleri allık — I, 115
  1838. EÑGMEGÜ: imtihan, sınav — I, 252
  1839. EÑMEK: şaşmak — I, 174, 252
  1840. EÑREŞMEK: canı sıkılmak, inlemek, mızmızlanmak (çocuk hakkında) — I, 258, 289; III, 39
  1841. EÑTÜRMEK: işinde şaşırtmak, dandırnnak — I, 290
  1842. EP: pekitme ve obartma edatı — I, 34
  1843. EPMEK: ekmek — I, 101
  1844. ER: er, erkek, adam — I, 16, 21, 24, 33, 34, 35, 36. 37, 38, 49, 54, 63, 71, 99, 104, 124, 128, 139, 146, 147, 148, 152, 154, 155, 156, 157, 158, 160, 162, 164. 166, 167, 168, 169, 170, 172, 174, 178, 181, 190, 191. 192, 194, 195, 196. 198, 199, 200, 201, 205, 216
  1845. ERDEM: fazilet, edep, terbiye; hüner — I, 51, 89, 103, 107, 252; 336, II, 97, 229, 243, 343; III, 41, 133, 143, 211, 303, 440 bkz. erdem
  1846. ERDINI: iri 100. I, 71, 141
  1847. ERDEM: fazilet, edep, terbiye; hüner. I, 482 II, 8 bkz. erdem
  1848. EREĞMEK: erkekleşmek, I, 208 bkz. arıtmak, eretmek
  1849. EREN: erin kural dışı çoğul şekli, I, 45, 74, 76, 85, 149, 183, 187, 210, 229, 230, 247, 359, 362. 370 384, 518; II, 17, 83, 101, 104, 220; III, 119. 155 230, 378, 393, 406 § kurç eren; dayanıklı, yiğit adam — I, 343
  1850. ERENTÜZ: Terazi yıldızı; Müşteri yıldızı — I, 76; III, 40 bkz. Karakuş, Karakuş yulduz
  1851. ERETMEK: taşağı çıkarmak, iğdiş etmek; çocuğu sünnet etmek; erkekleşmek. I, 208 bkz. arıtmak, eredmek
  1852. ERGÜRMEK: eritmek. I, 227; II, 198
  1853. ERGÜRMEK: erişmek, vaktinde yetişmek — I, 227, 228
  1854. ERIK: yağ ve yağa benzer eriyen şey, erimiş. I, 70
  1855. ERIK: yüğrük. I, 139 § erik yılkı; yorga hayvan — 1, 70 § erik at; yürüyen at — I, 70 § erik er; becerikli, yürekli adam — I, 70
  1856. ERIKLIK: hayvanın istekliliği, I, 152
  1857. ERIMEK: erimek III, 367 bkz. erilmek
  1858. ERINÇ: olur ki, belki — I, 132; III, 65, 245, 309, 449
  1859. ERINÇIL: günah, bkz. I, 134 arınçu
  1860. ERIÑEN: ergen, bekâr — I, 117
  1861. ERINMEK: erinmek, üşenmek — I, 201
  1862. ERITMEK: eritmek. I, 208 bkz. erütmek
  1863. ERK: saltanat, sözü ve buyruğu geçerlik, kudret, iktidar, gücü yeterllk, I, 43
  1864. ERKEÇ: erkeç, genç teke — I, 95
  1865. ERKEK: her hayvanın erkeğl — I, 111; II, 102; III, 6, 178 § erkek takagu
  1866. ERKEN: iken anlamına hal bildiren edat — I, 108, 121, 376, 526; II, 68, 249, 301, 333; III, 168, 317
  1867. ERKEN: erken — I, 389
  1868. ERKI: şüphe ve sorgu bildlren edat — I, 129
  1869. ERKLEMEK: çiğnemek, basttiak. III, 443 bkz. eklemek
  1870. ERKÜZ: suv ilkbahara doğru karların ve buzların erimesinden hasıl olan su — I, 96
  1871. ERLENMEK: kadın evlenmek, er sahibi olmak — I, 257
  1872. ERLEŞMEK: erkeklikte yarış etmek, I, 239
  1873. ERLIK: erkeklik. I, 104
  1874. ERMEGIL: tembel, eringen — I, 42, 70, 138
  1875. ERMEGÜRMEK: tembelleşmek — III, 349
  1876. ERMEK: olmak, imek — I, 24, 25, 74, 89, 109, 164, 215, 384, 399, 418, 430, 458, 516; II, 56, 57, 74, 169, 256. 257, 297, 320, 361; III, 38. 44, 168, 218, 219, 315. 333, 385 bkz. ermek
  1877. ERNEK: parmak — I, 104 bkz. errigek
  1878. ERÑEK: parmak. I, 104, 121, 248; III, 130, 443 bkz. ernek
  1879. ERÑEYÜ: altı parmaklı adam — I, 136
  1880. ERÑEYÜ: çok kısa boylu, cüce — I, 136
  1881. ERRE: sidik; eşek kaşandırılmak istendiği zaman iki üç kere bu söz söylenir — I, 38
  1882. ERSEK: ortaya düşmüş azgın kadın, orospu — I, 104; II, 56
  1883. ERSEKLENMEK: kadın azgınlığından erkek isternek — I, 314
  1884. ERSIG: ere benzeyen, erkek gfbı, III, 128
  1885. ERSINMEK: erkekleşmek I, 253
  1886. ERTIK: işlek yol, I, 103
  1887. ERTIŞMEK: geçmekte yarış etmek — I, 231
  1888. ERTMEK: geçmek-III, 233, 425, 427
  1889. ERTTINI: özük bedeni inci gibi kadın, I, 141
  1890. ERTÜRMEK: vazgeçmek, bağışlamak, kabullenmek; geçirmek — I, 220
  1891. ERÜK: kendisiyle deri sepilenen nesne — I, 70
  1892. ERÜK: ; eftali, kaysı, erik gibi meyvelere verilen genel ad — I, 69, 318; II, 282 § tülüg erük
  1893. ERÜKLEMEK: sepilemek. I, 70, 306
  1894. ERNKLENMEK: eriklenmek, erik meyvesi vermek, I, 294; III, 348
  1895. ERÜKLÜK: eriklik, erik bahçesi I, 152
  1896. ERÜKSEMEK: eriksemek, canı erik istemek — I, 303
  1897. ERÜMEK: erimek. II, 198; III, 252 bkz. erimek
  1898. ERÜŞMEK: erimek; erişmek — I, 182, 186 bkz. aruşmak
  1899. ERÜTMEK: eritmek — I, 208 bkz. eritmek
  1900. ES: fenalık, kötülük, ayıp şey; avret yeri. I, 210
  1901. ES: yırtıcı, vahşş hayvanların avı, payı — I, 17, 36; III, 46
  1902. ESBERI: külde pişirilen bir çeşit ekmek — I, 141
  1903. ESEN: sağ, salim — I, 62, 77
  1904. ESENLEMEK: selamlamak I, 308
  1905. ESGÜRÜK: sarhoş, I, 349 bkz. esrük
  1906. ESILMEK: uzamak, uzatılmak. I, 196 bkz. asılmak
  1907. ESIN: esinti, rüzgâr, I, 77, 165, 266, 288; II, 223; III, 147
  1908. ESINMEK: bir şeyi çekmek, germek, uzatmak, I, 201 bkz. as ınmak
  1909. ESIRGEMEK: acımak, eseflenmek — I, 306
  1910. ESIRGENMEK: acınmak — i, 291
  1911. ESIŞMEK: ip ve benzeri şeyleri (çekmek, germek ve uzatmakta) yard ım ve yarış etmek — I, 185
  1912. ESITMEK: uzatmak — I, 209
  1913. ESIZ: yazık, esef, III, 51 bkz. essiz, ısız, ıssız, isiz
  1914. ESIZLIG: fenalık, kötülük, haşarılık — III, 161 bkz. ısızlık, ıssızlık, isizlik
  1915. ESKI: eski, I, 129
  1916. ESKIRMEK: eskimek, I, 228
  1917. ESKÜ: kalbur, elek, I, 129
  1918. ESLINMEK: bir şey bir şeye takılmak — I, 258, 259 bkz. aslınmak
  1919. ESMEK: esmek; kalburlayarak savurrnak; uzatmak — I, 165
  1920. ESNEMEK: esmek; esnemek, I, 288; II, 223; III, 147
  1921. ESNETMEK: estirmek; esnetmek — I, 266, 267
  1922. ESRI: kaplan; tekir renk, kaplan rengi — I, 126 bkz. asr ı § esri yışık; alaca, iki renkli ip — I, 126
  1923. ESRILEMEK: nakışlamak, süslemek — I, 316
  1924. ESRÜK: sarhoş — I, 105, 194; II, 213, 289; III, 281 bkz. esgürük
  1925. ESSIZ: acınmaa — nlatır, yazık, vah — I, 143; II, 188 bkz. esiz, ısız, ıssız, isiz
  1926. ESTÜRMEK: uzattırmak, çektirmek, gerdirmek; elettirmek, I, 221
  1927. ESÜRTMEK: sarhoş etmek — III, 427
  1928. EŞ: eş, arkadaş — I, 47, 458
  1929. EŞEK: eşek — II, 246 bkz. eşgek, eşyek
  1930. EŞGEK: eşek — I, III, 114 bkz. eşek, eşyek
  1931. EŞGEKLENMEK: eşek sahibi olmak — I, 315
  1932. ESIÇ: tencere, çömlek — I, 52, 166, 223, 248, 258, 313, 323, 327, 357, 409, 411, 514, 518; II, 12, 72, 78, 178. 201, 253, 302, 333, 356, 357; III, 142. 191, 206, 249, 280, 409, 430 bkz. a şaç, aşıç § eşiç bukaç; tencere, bardak, tas — I, 357, 411
  1933. EŞIÇLENMEK: tencere sahibi olmak — I, 291
  1934. EŞIK: eşik- I, 42
  1935. EŞIKLIK: eşiklik I, 152 § eşiklik yıgaç; eşik yapmak için hazırlanan ağaç — I, 152
  1936. EŞILGEN: daima eşilen — I, 158
  1937. EŞILGEN: her zaman uzayan, çekılen — I, 158
  1938. EŞILMEK: eşilmek I, 197
  1939. EŞILMEK: uzamak — I, 158
  1940. EŞIŞMEK: toprak eşmekte yardım ve yarış et-mek, I, 185
  1941. EŞITMEK: eştirmek, araştırmak — I, 211 bkz. üşetmek
  1942. EŞITTÜRMEK: işittirmek — I, 222 bkz. eştlirmek
  1943. EŞKIN: uzun yol — I, 109
  1944. EŞKINCI: koşa koşa glden at postası — I, 109
  1945. EŞKIN: toprak akıp inen, üğünen toprak — I, 109
  1946. EŞKÜRTI: ipekli, nakı; lı Çin kuma; ı — I, 145
  1947. EŞLIG: genç kadından eşi bulunan kimse, eşli, eş sahibi I, 47
  1948. EŞMEK: eşmek; taşmak; (at hakkında) yorga yürümek — I, 166
  1949. EŞTILMEK: işitilmek; I, 246
  1950. EŞTÜRMEK: eştirmek — I, 222
  1951. EŞTÜRMEK: işittirmek — I, 221 bkz. eşittürmek
  1952. EŞÜK: büyüklerin ölümünde mezarları üstüne serilmek üzere gönderilen ıpek kumaş; bu kumaş sonra parçalanarak fakirlere da ğıtılır, I, 72
  1953. EŞÜK: bürgü, örtü, üste giyinilen, bürünülen her nesne — I, 14, 72
  1954. EŞÜKLIG: bürgülük kumaş sahibi. I, 153
  1955. EŞÜKLIK: barçın bürgu yapılmak için hazırlan-mış olan ipekli kuma; — I, 153
  1956. EŞÜLMEK: örtülmek, örtünmek — I, 197 bkz. aşulmak
  1957. EŞÜMEK: örtmek, bürümek, I, 14; III, 253, 254
  1958. EŞÜTMEK: örttürmek — I, 210 bkz. aşutmak
  1959. EŞYEK: eşek, I, III, 114, 244, 311, 492; III, 62, 326, 330 bkz. e şek, eşgek
  1960. ET: et, I, 35. 36, 95, 169, 173, 177, 184, 196, 209, 220, 223, 236, 323, 338, 348, 379, 397, 401, 429, 444, 479, 485, 495; II, 4, 15, 78, 102, 120, 126, 129, 141, 156, 157, 174, 211, 217, 222, 230, 240, 243, 245, 248, 252, 254, 281, 282, 292, 293, 342, 348; III, 7, 16. 23,
  1961. ETÇI: kasap, II, 48, 49
  1962. ETEÇ: çocukların ceviz oynadığı çukur, I, 52 bkz. etiç
  1963. ETEÇLIK: ceviz oynamak için çukur aç ılmış yer — I, 151
  1964. ETEK: etek — I, 68
  1965. ETEKLENMEK: eteklenmek — I, 294
  1966. ETEKLIG: etekli, eteği olan, I, 122
  1967. ETEKLIK: eteklik I, 152
  1968. ETETMEK: sıkıntıya koymak — I, 207
  1969. ETIÇ: çocukların ceviz oynadıkları çukur — I, 52 bkz. eteç
  1970. ETIK: pabuç, mest — III, 283 bkz. etük
  1971. ETIKMEK: (çocük) yetişmek, tombullaşmak, büyümek. I, 192
  1972. ETILGEN: her zaman düzelen — I, 158
  1973. ETILGEN: atlarda bulunan bir hastalık — I, 158
  1974. ETILGEN: sayılgan birçok işlere giren, çıkan, I, 158
  1975. ETIZ: iki dere arasındaki su geçecek sed — I, 54 bkz. at ız
  1976. ETIZLEMEK: ark açmak, set yapmak, topragı parçalara ayırmak, evlek yapmak — I, 301 bkz. atızlamak
  1977. ETIZLENMEK: parçalara ayrılmak, (tarla hakkında) maşalaya ayırnnak — I, 292 bkz. atızlanmak
  1978. ETLELMEK: et yapılmak — I, 295
  1979. ETLEMEK: etlik yapmak, et yapmak, I, 284, 285
  1980. ETLENMEK: etlenmek, şişmanlamak — I, 256, 285
  1981. ETLETMEK: kestirip et haline getirtmek, I, 264
  1982. ETLIG: kişi etli, şişman. I, 101
  1983. ETLIG: ki ; i et sahibi olan kimse — I, 101
  1984. ETLIK: et asılacak çengel, I, 101
  1985. ETLIK: kesilmek için hazırlanan koyun — I, 101 § etlik koy; etlik koyun, I, 101
  1986. ETMEK: (etmek) yenecek ekmek I, 102, 166, 197, 202, 211, 247, 262, 329, 391; II, 28, 30, 98, 112, 138, 197, 235; III, 93, 223, 280, 287, 304, 352, 426, 428
  1987. ETMEKÇI: ekmekçi — II, 48, 49
  1988. ETMEKLENMEK: ekmek sahibi olmak — I, 314
  1989. ETREK: rengi kızıla çalan sarı adam — I, 101
  1990. ETSEMEK: canı et istemek — I, 275, 279
  1991. ETSETMEK: ete istek getirtmek, I, 262
  1992. ETÜK: pabuç, edik, I, 68, 218, 395; II, 49, 315; III, 97, 242, 426, 430 bkz. etik § büküm
  1993. ETÜK: ; kadın ayakkabısı — I, 395
  1994. ETÜKÇI: pabuççu, kavaf — II, 49
  1995. ETÜKLENMEK: ayakkabı, edlk sahibi olmak, I, 294; III, 348
  1996. ETÜKLÜK: sagrı ayakkabı yapmak için ayrılan sahtiyan I, 152
  1997. ET: yer yumuşak yer — I, 35
  1998. ETYIN: vücut — I, 463
  1999. EV: ev, I, 32, 211, 516 bkz. ef, ev, öv, üv, üv § ev k ızı; aile kızı — I, 326
  2000. EVET: evet, peki — I, 51 bkz. emet, evet, yemet
  2001. EVIN: tane, I, 84 bkz. evin
  2002. EVLEŞMEK: evini ortaya koyup kumar oynamak, I, 240, 241
  2003. EVLIG: ev sahibi. II, 106, 176
  2004. EVLÜK: kadın, I, 251
  2005. EV: ev — I, 24, 25, 32, 33, 37, 38, 85, 104, 124, 147, 148, 169, 191, 197, 214, 225, 226, 227, 231, 251, 253, 257, 281, 283, 293, 298, 323, 343, 370, 375, 377, 378, 384, 422, 435, 446, 447, 464, 495, 496, 498, 499, 501, 504, 507, 514, 515; II, 3, 4, 6, 8. 17, 1
  2006. EVDILMEK: ele geçirilmek, toplanmak — I, 246
  2007. EVDIMEK: toplamak — I, 273
  2008. EVDINMEK: toplamak, toplamayı üzerlne al — mak, kendi kendisine toplamak — I, 251; II, 254
  2009. EVET: evet, peki, I, 51 bkz. emet, evet, yemet
  2010. EVIN: tane — I, 77, 84 bkz. evin
  2011. EVLENMEK: hâlelenmek; kendine ev edinmek — 1. 258, 259
  2012. EVLENMEK: evlenmek — III, 87
  2013. EVLEŞMEK: toplanmak, yığılmak — I, 240 bkz. avlaşmak
  2014. EVMEK: bir şeyin etrafına koşuşmak I, 167
  2015. EVRIŞMEK: uğraşmak, çabalaşmak, bir işin üstüne düşmek; çevirmekte ve bir şeyin altını üstne getirmekte yardım etmek, I, 235, 248
  2016. EVRÜLMEK: yönelinen yerden çevrilmek. I, 248
  2017. EVSEMEK: evini özlemek. I, 277, 279
  2018. EVSETMEK: evini özletmek, Istetmek, I, 262
  2019. EVSINMEK: evi benimsemek, kendi evi saymak. I, 253, 258
  2020. EVŞÜK: bir adama sonradan gelen hal, hastal ık ve benzeri, arıza; evin merteği, direği — I, 105
  2021. EVŞÜKGEN: tevürgen her zaman evirip çeviren, güç işleri başaran — I, 157, 521
  2022. EVÜRGEN: tevürgen her zaman evirip çeviren — I, 521
  2023. EVÜRMEK: çevirmek, evirmek, döndürmek, altını üstüne getirmek, I, 178; II, 82
  2024. EVÜSGÜ: savurma aygıtı — I, 13
  2025. EVÜŞMEK: savurmak — I, 13
  2026. EVZEMEK: koğlamak, müzevirlik etmek I, 275
  2027. EYEGÜ: her hayvanın eyeğisi, eye kemiği, kaburga; yan; çadırın yanı, I, 137; III, 174, 425
  2028. EYEGÜ: yer dağın ortası — I, 137
  2029. EYLE: öyle — I, 113, 166; III, 186
  2030. EYMENMEK: utanmak; çekinmek — I, 270; III, 377
  2031. EZE: buyük kız kardeş, I, 90 bkz. ece, eke
  2032. EZIK: uzunlamasına çizik, tırnak yarası — I, 71 bkz. az, iz
  2033. EZITMEK: uzunluğuna yirmek, I, 209
  2034. EZMEK: kazımak, sıyırmak — I, 165
  2035. EZTÜRMEK: yirdirmek-I, 220
  2036. EL: i1, vilâyet — I, 48, 106, 168, 219, 354; II, 9, 10, 18, 25. 29, 238
  2037. EL: atı anlatır bir isim — I, 48 el açıklık, boşluk — I, 48
  2038. EL: kötü, değersiz. |, 49 el iki bey arasında barışıklık — I, 49
  2039. EL: başı ata bakan, seyis — I, 49
  2040. EL: bolmak sulh olmak, banşmak — I, 49
  2041. EL: kuş kartala benzeyen alacalı bir kuş — I, 49
  2042. EN: çukur; iniş. I, 49; III, 4 bkz. in § en yer
  2043. EN: en, yan tarafa olan genişlik, yan — I, 49
  2044. ENEMEK: enemek; kulaktan bir parçasını keserek imlemek III, 256
  2045. ENETMEK: enetmek; kulağın bir parçasını keserek imletmek — I, 215
  2046. ER: delik açmak için kullanılan aygıt, delgiç, I, 45
  2047. ER: yer — I, 45 bkz. yer
  2048. ER: yerin güneye bakan güneşli tarafı — I, 464 bkz. ir
  2049. ERILMEK: gedilmek, gedik açılmak; eksikleşmek — I, 270
  2050. ERIN: dudak, I, 70, 77 bkz. ir(i)n
  2051. ERINÇ: iyi ya; ayı; , nimet içinde geçiniş, nimet, bolluk, I, 46, 132; III, 449 bkz. erinj
  2052. ERINÇÜ: günah — I, 134 bkz. arınçu
  2053. ERINJ: nimet, bolluk, I, 132; III, 449 bkz. erinç
  2054. ERLE: yurtluk, yurt tutulan yeı\ III, 251 bkz. irle
  2055. ERMEK: i. rkilmek, yalnızlık duymak; (duvar) yarmak — I, 172, 173
  2056. ERMEK: olmak, imek, I, 24 bkz. ermek
  2057. ERTE: erte — I, 124
  2058. ERTELEMEK: erken başlamak — I, 316 bkz. ırtalamak
  2059. ESILMEK: eksilmek. I, 270
  2060. EŞITMEK: işitmek. I, 212, 508, bkz. işitmek
  2061. ETILMEK: düzelmek; edilmek, yapılmak — I, 53, 442; II, 209
  2062. ETINMEK: edlnmek, hazırlanmak — I, 82
  2063. ETIŞMEK: bariştırmak, beraber yapmak — I, 76
  2064. ETMEK: (yardımcı fiil) yapmak, etmek, eylemek, kılmak — I, 171, 324, 332, 333. 342 361. 456, 457, 486; 11. 25; 111. 128 129, 130, 357, 366, 370
  2065. ETTÜRMEK: büktürmek — I, 267, 268 bkz. iytürmek
  2066. ETTÜRMEK: onartmak, düzeltmeyi emretmek. I, 217, 218
  2067. EVEK: acele, ivme; aceleci, iven — I, 77, 104, 387; II, 13, 19 § evek er; aceleci adam, I, 122
  2068. EVEKLIK: işlerde ivme, acelecillk — I, 153
  2069. EVET: acele, ivnne — III, 26
  2070. EVILMEK: ivilmek, acele edilmek. I, 271
  2071. EVIŞMEK: koşu; mak, acele edl; mek — I, 186
  2072. EVMEK: acele etmek, I, 167 . 168; II, 12; III, 26, 183
  2073. EVSEMEK: ivmek, acele etmek (lstemek) — I, 277
  2074. FURXAN: put — I, 343 bkz. burxan, beder burxan bedez burxan —
  2075. FURHAN: evi put evi, puthane — I, 343,
  2076. GE: zarf (mefulüileyh) edatı — III, 212, .
  2077. GERÜ: . . . doğru III, 251
  2078. GEŞÜR: havuç, I, 431 bkz. gezer, gizri, sar ıg, turma
  2079. GEZER: havuç, I, 431 bkz. geşür, gizri, sarıg turma
  2080. GIZRI: havuç. I, 431 bkz. geşür, gezer, sarıg turma
  2081. GINE: küçültme eki — III, 359 bkz. — kıya, -kiye
  2082. GU: fiillerin emir kipi üzerine gelerek zaman, yer ve ayg ıt ismi yapan edat — III, 211
  2083. HANA: ana, I, 32 bkz. ana
  2084. HATA: ata, I, 32 bkz. ata
  2085. HEÇ: heç atları gayrete getirmek ve sıkıştırmak çıkarılan ses I, 321; II, 282 bkz. eç eç
  2086. HOÇ: hoç keçilergüdülüp sürülürken söylenen, — II, 282
  2087. HUKUBARI: pota yapılan çamur, lülecl çamuru — için ç ıkarılan ses, III, 243 bkz. çukuban
  2088. XAFSI: hokka — I, 423
  2089. XAKAN: Afrasyab’a verilen ungun, III, 157
  2090. XAMIR: emir, bey — I, 112
  2091. XAN: han, Türkler’in en büyük başbuğu, Afrasyab oğullarına verilen ungun — I, 63, 82, 199, 255, 271, 410, 427, 459; II, 3, 7, 190, 273, 288; III, 60, 127, 141, 157, 266. 327, 368
  2092. XANDA: nerede — I, 46, 418; III, 69, 173, 218 bkz. kanda, kayda, kayuda
  2093. XASNI: çocukları semirtmek için bir kese içine konularak a ğızlarına verilen bir deva, Hin-distan’dan gelir — I, 435
  2094. XAYU: hangi, hani, I, 31; III, 218, 237, 367 bkz. kanu, kayu
  2095. XIYAR: maraz ücretle çalışan adam, ırgat — I, 411 bkz. maraz
  2096. XIZ: kız — III, 218 bkz. kırkın, kırnak, kız
  2097. XULIÑ: Çin’den getirilen birçok renkleri olan ipek kuma ş, III, 371
  2098. XUMARU: andaç olarak verilen mal, ölen büyük bir adam ın malından hakana ayrılan güzel parça, uzağa giden adamın hısımlarına bıraktığı mal I, 445
  2099. XUMARU: miras I, 445; III, 440
  2100. XUMARULANMAK: mirasa konmak; dostunun veya ba şkasının malından kendine azık edin-mek, III, 205
  2101. XUN: kaba, faydasız. III, 138
  2102. XUN: xara ışlamak kaba, faydasız iş i; lemek — III, 138
  2103. XÜÇÜNEK: kırlangıç dahi denilen benekli, güzel kokulu küçük kavun, y ılkıç — I, 488
  2104. IÇGIN: kaçırmak; kaybedilmek, yok edilmek, elden gitmek; yellen^iek. I, 253, 254; III, 307
  2105. IDILMAK: salıverilmek, boşanmak — I, 194
  2106. IDINÇU: saç erkeğin sonradan bırakılan saçı — I, 133
  2107. IDINÇU: yılkı yük vurulmayarak bırakılan hayvan — I, 134
  2108. IDIŞMAK: birbirine armağan vermek, armaganlaşmak ve bunda yarış etmek — I, 182
  2109. IDMAK: salmak, gôndermek, serbest bırakmak, I, 210, 421; III, 172, 230, 343, 438 bkz. tonatmak, tonıdmak
  2110. IDSAMAK: göndermek istemek — I, 276
  2111. IDU: zaruret, zahmet — I, 110
  2112. IDUK: kutlu ve mübarek olan; aslında sahibininyaptığı bir adak için saklanarak yünü k ırkılmayan, sütü sagılmayan, yük vurulmayarakbaşıboş bırakılan, salıverilen her hayvana bu ad verilir. I, 65
  2113. IDUK: tag geçitsiz sıra dağlar — I, 65
  2114. IGLAMAK: ağlamak — I, 286, 287 bkz. yıglamak
  2115. IGLAŞMAK: ağla; mak — I, 240 bkz. yıglaşmak
  2116. IJMAKLANMAK: bir yerde veya bir şeyde çok şap bulunmak; kelliği artmak, azmak — I, 313bkz. ajmuk
  2117. IK: soğuk su içilerek üzerine ekmek yenildikte gögsü kabartarakç ıkan bir hıçkırık, hık — I, 37
  2118. IKILAÇ: asil, yüğrük at — I, 139
  2119. IK: tutmak hıçkırık tutmak, hık tutmak — I, 37
  2120. ILDURMAK: indirmek I, 224
  2121. ILIG: ılık, I, 31, 64 bkz. yılıg
  2122. ILIMGA: hakanın mektuplarını Türk yazısıyle yazan kimse — I, 143 bkz. al ımga
  2123. ILINMAK: ilişmek, tutulmak, uğramak, takılmak — I, 204; II, 288; III, 358 bkz. ilinmek
  2124. ILIŞMAK: inmekte yarış etmek, ini; mek — I, 190
  2125. ILIŞMAK: blrbirine ilişmek; çatışmak; asmakta yardım etmek I, 188, 190 bkz. ilişmek
  2126. ILMAK: inmek — 1. 169, 175; III, 69, 220 bkz. inmek
  2127. ILSAMAK: inmek istemek — I, 278 bkz. insemek
  2128. IMGA: malmüdürü, tahsildar, hazinedar. I, 128
  2129. INAL: anası hatun (kökten), babası ortalık adamı olan bütün gençlere verilen ungun, I, 122
  2130. INANÇ: güvenilen, inanılan, I, 133; III, 450 § ınanç beg; inanılan, güvenilen bey — I, 133, 206
  2131. INANMAK: inanmak, güvenmek — I, 206; III, 161
  2132. INIŞMAK: inişmek I, 190
  2133. IÑAN: dişi deve — I, 120, 289 bkz. iñen
  2134. IÑRAMAK: deve inlemek — I, 120
  2135. IÑRANMAK: inlemek — I, 289
  2136. IÑRAŞMAK: inleşmek III, 398
  2137. IÑRATMAK: inletmek, II, 357, 358
  2138. IR: ır, ırlama — III, 4 bkz. yır
  2139. IR: utanma bildiren bir söz — I, 36 bkz. ıra, ırra, ir
  2140. IRA: utanma — I, 39 bkz. ır, ırra, ir
  2141. IR: bulmak utanmak. I, 36
  2142. IRGAG: donmu; olan buzu, buzluga çeklp getirmek için kullan ılan kanca, I, 141
  2143. IRGALMAK: sallanmak, ırgalanmak. I, 249
  2144. IRGAMAK: sallamak, ırgalamak, I, 283; III, 316, 321
  2145. IRGANMAK: ırgalanmak — I, 254
  2146. IRGAŞMAK: ırgalamakta yardım ve yarış etmek — II, 322
  2147. IRGATMAK: ırgalatmak, sallatmak — I, 263
  2148. IRK: kâhinlik, fal, yürektekini d ı; arı çıkarma, I, 42
  2149. IRKLAMAK: kâhinlik etmek, ırk (fal)a bakmak — III, 443
  2150. IRRA: utanma — I, 39 bkz. ır, ıra, ir
  2151. IRTALAMAK: erken başlamak — I, 316 bkz. ertelemek
  2152. ISINMAK: ısınmak; sevmek — I, 201, 202 bkz. isinmek
  2153. ISIRGAN: ısırgan, çok tsıran — I, 156
  2154. ISIRMAK: ısırmak, sokmak — I, 178; II, 329
  2155. ISIRTMAK: ısırtmak — III, 428
  2156. ISIŞMAK: ısınmak, bir nesnenln bütün parçalar ı arasına sıcaklık yayılmak, I, 185 bkz. isişmek
  2157. ISIZ: ele, avuca sığmayan, haşarı çocuk, utanmaz, arsız, ırsız, fena, kötü — I, 122, 386; II, 117 bkz; esiz, essiz, ıssız, isiz
  2158. ISIZLIK: fenalık, kötülük, haşarılık. III, 161 bkz. esizlig, ıssızlık, isizlik ıslanmak ; islenmek — I, 298 bkz. işlenmek
  2159. ISRIK: çocukları perilere ve göz dokunmasına karşı afsunlamak için ilâç yapıldığı zaman tekrarlanarak söylenir. I, 99
  2160. ISRILMAK: ısırılmak, I, 247
  2161. ISRIM: kişi suratsız, sıkıntilı adam — I, 107
  2162. ISRINMAK: öfkelenip derlenmek, toplanmak, çekilmek, büzülmek — (Bu kellme sebzelere iyice pi şmeden soğuk su konmasıyle pişme yerek çiğ kalması, sinirsek olması halinde 50/10^. Yumuşak huylu bir kimsenin ser-telmesi de bôyledir) — I, 251, 252
  2163. ISRIŞMAK: ısırışmak — I, 234, 285
  2164. ISRUMAK: ısırmak — I, 163
  2165. ISSIZ: kişi yüzsüz, lyilik bilmez adam — I, 142 bkz. esiz, essiz, ısız, isiz
  2166. ISSIZLIK: , fenalık, kötülük, haşarılık. III, 161 bkz. esizlig, ısızlık, isizlik
  2167. IŞ: iş — I, 47, 53, 64, 141, 146, 147, 155, 156, 157, 158, 168, 171, 179, 186, 187, 190, 193, 197, 201, 204, 209, 217, 220, 221. 230, 235, 238. 244, 255, 270, 271, 272, 295, 300, 307, 313, 315, 316, 320, 348, 368, 376, 391, 410, 428, 448, 459, 462, 470, 494, 52
  2168. IŞÇI: işçi — I, 468 § tarfak ışçı; kıvrak, çalışkan işçi — I, 468
  2169. IŞGUNMAK: Fársça’sı “aşhun” Arapçası el-rşbâs olan bitki — I, 18, 109
  2170. IŞ: küdük iş güç — I, 391
  2171. IŞLAMAK: işlemek — III, 138 bkz. işlemek
  2172. IŞLAR: kadın — II, 150, . 171 bkz. işiler, işler
  2173. IŞLIG: i; sahibi olan (kimse). I, 495, 509 § ışlıg küdüglüg; işli, güçlü — 1. 509
  2174. IT: it, köpek — I, 35. 116, 156, 157, 164, 178, 228, 294, 308, 336, 346, 363, 365. 375, 483; II, 7, 8. 10, 16, 24, 73, 84, 177, 221. 292, 298, 305; III, 23. 70, 73, 214. 232, 255, 262, 291, 294, 300, 324, 353, 404, 405, 410, 429
  2175. ITLAMAK: köpekletmek, söğmek- I, 285, 286
  2176. ITLIG: itli, köpekli I, 98
  2177. ITLIG: yılı Türkler’ln on Ikill yıllarından biri — I, 346
  2178. IVIK: kırlarda, taşlı yerlerde yaşıyan geyik — I, 67, 239, 265
  2179. IVRIK: ibrik I. 99, 100; III, 131
  2180. IYINMAK: ıkınmak, I, 269
  2181. ÎÇ: iç — I, 35, 91, 225, 245; II, 208
  2182. IÇEGÜ: kaburga kemiklerinin iç tarafında bu — lunan şeylerin adı, II, içirik I, 137
  2183. IÇ: et ciğere bitişik olan ince et — I, 35
  2184. IÇGERMEK: içeriye koymak; suçlarını sôylemek, koğlamak — I, 227
  2185. IÇI: yaşça büyük olan erkek karde ş; kocanınyaşça büyük erkek kardeşL I, 87; III, 7
  2186. IÇIKMEK: savaşta kendi dileğiyle teslim olmak — I, 192; II, 118
  2187. IÇILMEK: içilmek . I, 194
  2188. IÇIN: ara, iç anlamını bildiren birek, I, 76, 230
  2189. IÇIŞMEK: içişmek, içmekte yardım ve yarış etmek, I, 181 içkin er düşmanlardan iken bu yana geçen, kendisine dokunulmayan, baysall ık verilen kişi, mülteci — I, 108
  2190. IÇKUR: iç kuşağı, uçkur, I, 35, 324
  2191. IÇKÜ: içki, içilen şey, I, 128 içlemek iç geçirmek, astarlamak, I, 286
  2192. IÇLENMEK: içlenmek, tanelenmek, içi olmak — I, 256, 257
  2193. IÇLIK: eger keçesi, içlik, I, 102, 104
  2194. IÇMEK: içmek, bir şeyi içmek veya sorup içine çekmek. I, 35, 47, 142, 164, 192; II, 6
  2195. IÇMEK: kuzu derisinden yapılmış olan kürk — I, 102
  2196. IÇMEKLENMEK: kuzu kürkü giymek ‘ve buna sahip olmak, I, 314
  2197. IÇRE: de, içinde, içerisinde. I, 223, 367, 393; II, 83, 250; III, 235, 247, 339, 448
  2198. IÇRÜŞMEK: içirişmek, içı’rmekte yardım ve yarış etmek, I, 233
  2199. IÇSEMEK: içmek 1516010^I, 20, 276
  2200. IÇ: söz yürekteki gizli şey, sır — I, 35
  2201. IÇTONLAMAK: iç donu giymek — I, 314 bkz. iştonlanmak
  2202. IÇTÜRMEK: içirmek, su içirmek, I, 218; II, 173
  2203. IÇÜK: samur, tegin gibi hayvanların derisinden yapılan kürk, I, 69
  2204. IÇÜKLEMEK: samur, teğin gibi hayvanların kürkünden urbasına iç geçirmek, iç kaplatmak, I, 305
  2205. IÇÜRGEN: çok içiren — I, 157
  2206. IÇÜRMEK: içirmek I, 47, 177. 218; II, 173
  2207. IDIŞ: kadeh, tas, bardak, tencere gibi her nevi kap — I, 61 bkz. idi ş
  2208. IDI: sahip, efendi; Tan^ı. I, 87. 320, 330, 410; II, 243
  2209. IDIŞ: kadeh, kap; mal mülk, III, 61, 131, 232 bkz. idi ş
  2210. IDRIK: katı nesne — I, 102 bkz. irik
  2211. IG: iğ, I, 48, 85 bkz. ik, yig, yik
  2212. IG: hastalık. I, 48, 296; III, 30, 224, 278, 281
  2213. IGÇIL: hasta, III, 57
  2214. IGEMEK: eğelemek, gıcırdatmak, III, 254, 255
  2215. IGEMEK: inat etmek, III, 255
  2216. IGENMEK: benimsemek; (kısrak) gebe kalmak; çamışlaşmak, harınlaşmak; çekinmek — I, 104, , 200, 203
  2217. IGEŞMEK: arka olmak, güvenmek — I, 187
  2218. IGEŞMEK: eğelemekte yardım ve yarı; etmek; çarpışmak, ısırı; mak, boğufmak — I, 187, 188; II, 287
  2219. IGIŞ: harınlaşan, inatlaşan hayvan, at — I, 122
  2220. IGLELMEK: hastalanmak, I, 296
  2221. IGLEMEK: hasta olmak — I, 287, 380
  2222. IGLENMEK: bir parça hastalanmak
  2223. IGLEŞMEK: hastalaşmak — I, 241
  2224. IGLETMEK: hastalandırmak — I, 266
  2225. IGLIG: hasta — I, 79, 196, 273; II, 351
  2226. IK: iğ — III, 144 bkz. ig, yig, yik
  2227. IKDILMEK: terbiye edilmek, eğitllmek; beslenlenmek — I, 246
  2228. IKDI: ; anaları bir olan — III, 382
  2229. IKDÜK: peynlr gibi süt ve yoğurttan yapılıp yenen bir azık, I, 105
  2230. IKEME: bir çeşit saz, kubuz gibi çalınan bir çalgı — I, 137; III, 174 bkz. ekeme
  2231. IKI: sayıda iki; ikisi I, 49, 131, 233, 256; II, 45, 251; III, 45, 101, 244, 363, 382 bkz. ikki
  2232. IKIDMEK: terbiye etmek, eğitmek, yetlştirmek, I, 213 bkz. ikitmek
  2233. IKINÇ: sayıda 1^1110. I, 131, 132; III, 449
  2234. IKINDI: bazısı, öteki, ikinci — I, 140, 185, 186, 231, 238. 239; II, 89, 103, 203, 214, 217 bkz. ekindi
  2235. IKINDI: ikindi, I, 140
  2236. IKIRÇKÜN: tereddüt, ikircim; tereddütlü, ikircimli. III, 419
  2237. IKIT: yalan — I, 51
  2238. IKITMEK: terbiye etmek, yetiştirmek . I, 213 bkz. ikidmek
  2239. IKKI: iki, birblri, ikisi, iklden her biri — I, 182, 187, 188. 189, 234, 237, 239. 268, 270, 308, 317, 410, 519; II, 17, 88, 89, 93, 98, 99, 101, 102, 104, 105, 107, 108, 109, 112, 196, 203, 206, 207, 209. 211, 215, 217, 218, 220, 221, 222, 224, 258, 287; III, 71,
  2240. IKKIZ: ikiz, I, 143 § ikkiz oglan; ikiz çocuk — I, 143
  2241. IKLEMEK: çiğnemek, basmak — I, 287, 380; III, 310 bkz. egle şmek, ikleşmek, yiklemek
  2242. IKLEŞMEK: birbirine uyup durmak, bir şeyi ayakla çiğnemekte birbirine yardırn etmek, I, 241 bkz. egleşmek, iklemek, yiklemek
  2243. IKLETMEK: çiğnetmek, bastırmak — I, 265
  2244. IKTÜ: ekti, elde beslenen hayvan, I, 114
  2245. IKTÜLEMEK: ot vermek; beslemek — I, 317
  2246. ILEL: (beylere ve hanlara cevap verilirken) evet — I, 78
  2247. ILENÇ: düşüncesinin yanlışlığı belli olan bir ki-şinin bir iş üzerine sözsöy]emesini kınama; ayıplama, tekdir, çıkışma — I, 133, 204; III, 450
  2248. ILENMEK: kötü dua etmek, ilenmek; ayıplamak, tekdir etmek, I, 204, 205
  2249. ILERMEK: göze ilişmek, belirmek, gôrünmek — I, 179; II, 283
  2250. ILERSÜK: şalvar uçkuru — I, 152
  2251. ILERTMEK: iliştirmek, iliştirtmek. III, 427, 428
  2252. ILETMEK: iletmek, götürmek — I, 214, 369; II, 263
  2253. ILIK: ilik I, 72. bkz. yilik
  2254. ILI: kapug iliştirilivermiş, anahtarsız açılabilen kapı — I, 92
  2255. ILINMEK: tutulmak, yakalanmak — I, 204, 205, 206; II, 288; III, 358 bkz. ılınmak
  2256. ILIŞMEK: birbirine ilişmek; çatışmak; asmakta yardım ve yarış etmek — I, 188, 190 bkz. ılışmak
  2257. ILK: ilk, her şeyin evveli — I, 43
  2258. ILMEK: ilişmek I, 169
  2259. ILRÜK: üzerlik tohumu, Peganum harmala — I, 105 bkz. eldrük, y ıdıg ot, yüzerlik
  2260. ILTÜRMEK: iliştirtmek, astirtmak — I, 224
  2261. IM: parola, orduda başbuğun askerler arasına silâh veya kuş adlarından birini belge olarak koyduğu kelimeler — I, 38
  2262. IMDI: şimdi. I, 36, 37, 41 bkz. emdi
  2263. IMIR: aydınlıkla karanlığın birbirine karışması — I, 94 bkz. emir, imir, iriğir
  2264. IMLELMEK: gôz kırpmakla ve buna benzer şeyle işmar olunmak — I, 296
  2265. IMLEMEK: işmar etmek, işaret etmek, göstertmek — 1. 82, 287, 288; III, 84, 295, 310 bkz. yimlemek
  2266. IMLEŞMEK: işaretleşmek — I, 242
  2267. IMLETMEK: işaret ettirmek — I, 266
  2268. IMREN: yurttaşlardan toplanan her yığnak — I, 88, 107
  2269. IMTILI: düşünüp taçınılmadan birdenbire yapılma. I, 141
  2270. IN: çukur — I, 49 bkz. en
  2271. IN: yırtıcı hayvan ini. I, 49, 55 bkz. yın, yin
  2272. IN: koyun pisliği — I, 49 bkz. yin
  2273. INÇ: rahat, içi sakin, yüreği dölek — I, 74; III, 437
  2274. INÇIKMEK: duygusu gitmek, bayılmak, büzülmek, titremek — I, 243, 244
  2275. INEGIL: vücut içerisinde, göbek kar şısında kulunca benzer bir hastal ık — I, 137
  2276. INI: yaşça küçük kardeş, kocanın küçük erkek kardeşi — I, 93; III, 7
  2277. INILMEK: inilmek. II, 130
  2278. INMEK: inmek I, 169; II, 204; III, 61 bkz. ılmak
  2279. INSEMEK: inmek istemek — I, 278 bkz. ılsamak
  2280. IÑEK: 1116^I, 111; III, 91 iñek kaplumba ğanın dişisi — I, 111
  2281. IÑEK: küçi küçü otu tohunnu — III, 121
  2282. IÑEN: dişi deve, I, 120, 289 bkz. ıñan
  2283. IÑES: kişi yabancı gibi sağına, soluna bakan adam — I, 94
  2284. IÑIR: aydınlıkla karanlığın birblrine karışması, alaca karanlık. l, 94 bkz. amır, emir, imir
  2285. IÑLIÇ: kebapla yenir, sarımsağa benzer blr dağ otu — I, 115
  2286. IPRÜK: içerisine pekllk gelene (içlni sürdürmek için) yo ğurt ile süt karıştırılarak verllen ilâç — I, 101
  2287. IR: yerin güney, güneşli yanı — I, 464 bkz. er
  2288. IR: utanma bildiren bir söz, I, 36 bkz. ır, ıra, ırra
  2289. IR: bolmak utanmak, I, 36
  2290. IRDEMEK: aramak — III, 228
  2291. IRIK: katı olan nesne — I, 71, 102 bkz. idrik
  2292. IRIK: kel ve uyuzun kafası — I, 71
  2293. IRIK: erpik ve eski olan her nesne, I, 70
  2294. IRIK: otuñ odun kırıkları, kıymık I, 70
  2295. IRILMEK: kaygıdan titremek, kendi kendini yermek — I, 196 bkz. ar ılmak
  2296. IR(I)N: dudaklar, ağız — III, 74 bkz. erin iririg 11-10. I, 135; III, 59
  2297. IRK: dört yaşına girmek üzere bulunan koyun — I. 43
  2298. IRKEKLENMEK: dalgalanmak; erkek olmaki ür-permek — I, 315 bkz. erkeklenmek
  2299. IRKEŞMEK: topla; mak. I, 144 bkz. irkişmek
  2300. IRKILMEK: toplanmak, çoğalmak I, 249
  2301. IRKIN: irkilen, iriken şey — I, 108 § irkin yagmur; günlerce süren ya ğmur, I, 108 § irkin suv; irkinti su — \, 108
  2302. IRKINMEK: irkmek, mal irkmek, kendisi için toplamak — I, 254, 255
  2303. IRKIŞMEK: irkmekte yardım ve yarış etmek, toplaşmak — I, 238, 325 bkz. irkeşmek
  2304. IRKMEK: toplamak — III, 420
  2305. IRLE: yurtluk, yurt tutulan yeı\ III, 251 bkz. erle
  2306. IRPELMEK: bıçkı ile biçilmek, bo2ulmak — I, 244
  2307. IRPEMEK: bıçkılamak, biçmek, bozmak — I, 271
  2308. IRPETMEK: bıçkı ile biçtirmek, bozdurmak. I, 260
  2309. IRTELMEK: aranmak, araştırılmak; istenmek. I, 245
  2310. IRTEMEK: arkasına düşmek; istemek — I, 245, 272; III, 356 bkz. istemek
  2311. IRTEŞ: araştırma, irdeme; isteme; iş hususunda vaki olan bahis, dögü ş, kavga, I, 97, 402; II, 214; III, 416
  2312. IRTEŞ: kopmak bahis kızı; mak — I, 97
  2313. IRTEŞMEK: araştırmak. I, 230
  2314. IRTETMEK: istetmek, aratmak, I, 260
  2315. IRÜK: duvar ve duvara benzer şeylerdeki gedik — I, 70
  2316. IRVI: Hindistan’dan gelir bir ilâç — I, 128
  2317. IRVI: ince uzun — I, 128 § irvi kulak; ince uzun kulak — I, 128
  2318. ISIG: sıcak — 1. 72; III, 400
  2319. ISIGLEMEK: çok sıcakta gitmek — I, 306
  2320. ISIGLENMEK: bir şeyi sıcak bulmak — I, 294
  2321. ISIGLIK: sıcaklık. I, 152
  2322. ISIGLIK: sevda — I, 152
  2323. ISIG: yer uzayıp giden bozkır — I, 72
  2324. ISIMEK: ısınmak — III, 253
  2325. ISINMEK: ısınmak; sevmek — I, 201, 202 bkz. ısınmak
  2326. ISIRGENMEK: sıcak yüzünden isiriklenmek — I, 290
  2327. ISIŞMEK: ısınmak, bir nesnenin bütün parçalar ı arasına sıcaklık yayılmak — I, 185 bkz. ısışmak
  2328. ISITMEK: ısıtrnak; ısıtmaya tutulmak — I, 209, 210
  2329. ISIZ: kötü, fena — II, 91 bkz. esiz, essiz, ısız, ıssız,
  2330. ISIZLENMEK: sevimsizleşmek, yaramazlaşmak — I, 293
  2331. ISIZLIK: şer, kötülük I, 152 bkz. esizllg, ısızlık, ıssızlık, isizlik
  2332. ISKEMEK: ditmek — I, 284
  2333. ISKENMEK: (kıl, ot vb — hakkında) koparmak, yolmak, ditmek — I, 255
  2334. ISRE: aşağı; sonra, I, 126
  2335. ISTEK: istek; ara; tırma — I, 120
  2336. ISTEK: kopmak istek gelmek, I, 120
  2337. ISTELMEK: istenmek, aranmak, I, 246 i
  2338. STEMEK: istemek, arkasına düşmek, aramak — I, 272 bkz. irtemek
  2339. ISTETMEK: istetmek, aranması için arkasından adam göndermek. I, 260
  2340. IŞ: is, kandil dumanı — I, 37
  2341. IŞ: iş — I, 132, 253, 265; II, 166, 315; III, 68 bkz. ış
  2342. IŞ: bolmak islenmek, klrlenmek — I, 37
  2343. IŞENMEK: güvenmek, inanmak I, 202
  2344. IŞILER: kadın — I, 117 bkz. ışlar, işler
  2345. IŞILMEK: işe yatmak, işe yordam hasıl etmek — I, 197 bkz. yişilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
  2346. IŞITMEK: işküm saraylarda hanlar 1çin kurulan, büyük çanak gibi ayaks ız sofra — I, 107
  2347. IŞLELMEK: işlenmek — I, 295
  2348. IŞLEMEK: işlemek, I, 286 bkz. ışlamak
  2349. IŞLENMEK: Islenmek, dumanla örtülmek, tütsülenmek; kendini i ş yapar göstermek — I, 297. 298; II, 72 bkz. ıslanmak
  2350. IŞLER: kadın — I, 117, 153, 158, 314, 330, 477; III, 18, 57, 205, 432 bkz. ışlar, işiler
  2351. IŞLEŞMEK: iş yapmakta yarış ve yardım etmek, I, 240
  2352. IŞLETMEK: işletmek I, 265
  2353. IŞTONLANMAK: iç donu giymek, I, 314, 315 bkz. içtonlanmak
  2354. ITEGÜ: değirmende dönen taşın üzerlne bindirilen ağaç parçası, ünun biraz kalın olması istenirse taş, bununla biraz yukarı kaldırılır, ince olması istenirse aşağı indirilir, I, 137
  2355. ITILMEK: itilmek, defedilmek; serpilmek, büyümek; imeklemek; sürünmek I, 193; II, 139
  2356. ITINÇÜ: nerig itilen nesne, I, 133
  2357. ITINDI: neñ itilmiş nesne, itik — I, 140
  2358. ITINMEK: itilmek, sürünmek II, 139
  2359. İTİŞ: itişme, iki kişi arasında elle müdafaa — I, 61
  2360. ITIŞMEK: itişmek, bir şeyi müdafaada yardım ve yarış etmek I, 180
  2361. ITLINMEK: itilmek — I, 256
  2362. ITLIŞMEK: itilmek, itilişmek, I, 239
  2363. ITMCK: itmek. , I, 171; III, 137, 251
  2364. ITSEMEK: itmek istemek, itsemek — I, 276
  2365. IYTÜRMEK: büktürmek — I, 267, 268 bkz. ettürmek —
  2366. IZ: yerde ve deride uzunlamasına olan çizik, 80 bkz. az, ezik
  2367. IZDERIG: balık avlanan bir çeşit ağ, I, 116
  2368. IZI: öbür yıl, gelecek yıldan sonrakl yılı, 89
  2369. IZLIK: kesilen hayvanların derisinden yapılan Türk çarığı. I, 104
  2370. JAGILAMAK: çağlamak, III, 324, 325 bkz. çagılamak, şagılamak
  1. KA: kap, akar konan kap, zarf — I, 407; III, 211 bkz. kaça, kakaça
  2. KA: kalın kelimelerde “de” anlamına zarfedatı — III, 211, 212
  3. KA: Arapça’daki “ilâ ve izafet l’ı” anlamlarına edat, III, 212
  4. KABAK(G): kabak, yaş iken yemeği yapılan bir sebze, I, 382
  5. KABAKLIK: kabak tarlası, kabak biten yer — I, 503, 505
  6. KABARGAN: vücutta kaşınmak ve sıcak yüzünden çıkan kabartı, sivilce — I, 516
  7. KABARMAK: kabarmak — II, 71
  8. KABARTGAN: kabartan, şişiren, obartan (kimse) — I, 516
  9. KABARTMAK: kabartmak, şişirmek, obartmak — III, 430
  10. KABIRÇAK: tabut, (çok kere) ölü tabutu — I, 501
  11. KAÇ: kaç, sayı soran bir edat — I, 321, 476, 498
  12. KAÇA: kap — III, 238 bkz. ka, kakaça
  13. KAÇAÇ: ipekli Çin kumaşı; cariye adı — II, 285
  14. KAÇAÇ: kir, II, 285 bkz. kakaç
  15. KAÇALAMAK: kaba koymak — III, 323
  16. KAÇAN: ne vakit, vaktaki, ne zaman — I, 352, 403, 467; II, 69; III, 207, 272
  17. KAÇAR: kaç kere — III, 247 bkz. kaçur
  18. KAÇGIN: kaçan — I, 21, 79
  19. KAÇIGAY: kaçan — III, 106 § kaçıgay er; kaçan adam, I, 106
  20. KAÇI1MAK: kaçılmak — II, 134
  21. KAÇINMAK: kaçar görünmek. II, 154, 155
  22. KAÇIŞ: halk arasındaki uyuşmazlık, döğüş, I, 369
  23. KAÇIŞMAK: kaçışmak — II, 92
  24. KAÇITMAK: kaçırtnnak — II, 300
  25. KAÇ: kaç cin çarpmasına karşı üzerlik ile yapılan tütsüde söylenen söz — III, 163
  26. KAÇMAK: kaçmak; gitmek, I, 12, 60, 142, 195, 235, 272, 386, 529; II, 5, 33, 87, 164, 225, 234, 335; III, 40, 178, 208
  27. KAÇRUMSINMAK: kaçırır görünmek, II, 261, 262
  28. KAÇRUŞMAK: birbirini kaçırmak, II, 218, 225
  29. KAÇTURMAK: kaçırtmak — II, 89 kaçur kaç kere — III, 247 bkz. kaçar
  30. KAÇURGAN: her zaman kaçıran — I, 516, 517
  31. KAÇURMAK: kaçırmak. I, 47; II, 75, 87, 164, 166, 225, 261, 262
  32. KAÇURTMAK: kaçırtmak — III, 431
  33. KAÇUT: savaş ve kavgada yiğitlerin blrblrleriyle çarpışmaları.I, 356
  34. KAÇUT: kısa mızrak — I, 12
  35. KADAŞ: kardeş, hısım, akraba, I, 86, 403. 407; II, 102; III, 62, 96, 143, 245, 382 bkz. kada ş
  36. KADAŞLIK: kardeşlik, hısımlık — I, 503
  37. KADGU: kaygı, III, 295, 309 bkz. kağgu kadılmak seyrekçe dikilmek — II, 134 bkz. kadumak kad ır güç, sarp, zor — I, 364; II, 54 § kad ır han; hakanlann sert ve çetin olan ı; “Hakanlı” ulusunun büyükleri — I, 364 § kadır
  38. KADIRMAK: döndürmek, reddetmek — I, 144, 508
  39. KADIŞMAK: seyrekçe (ikileme) dikiş dikmekte yardım ve yarış etmek — II, 93
  40. KADITMAK: inat etmek, dik ba; lı olmak, boyun egmemek, I, 513 bkz. kad ıtmak
  41. KADITMAK: geri dönmek, çekinmek; soğuktan ölmek.II, 301
  42. KADITMAK: seyrekçe diktirmek. II, 301
  43. KADRAK: dağ katları ve kıvnmları, yamaç, yan — I, 320, 471 § kat
  44. KADRAK: ; yan, yamaç I, 472
  45. KADRINMAK: huyunu çetinle; ir göstermek — II, 267 bkz. kad ırlanmak
  46. KADRUKLANMAK: dağın girintisi, çıkıntısı, sert yeri çok olmak — II, 275
  47. KAD: kar fırtınası, insan öldüren bora, tipl — II, 223; III, 147
  48. KADAG: kanal, ırmak — II, 190
  49. KADAŞ: kardeş glbi yakın olan hısım, akraba, I, 369; III, 23, 327 bkz. kada ş
  50. KADGU: kaygı, tasa, I, 106, 425, 486; III, 374 bkz. kadgu
  51. KADGULANMAK: kaygılanmak. III, 201
  52. KADGURMAK: kayırmak; kaygıya düşmek, kaygılanmak. II, 192, 193; III, 193. 194 bkz. kay-gurmak
  53. KADLLG: ikileme dikiş, çifte dikiş, I, 375
  54. KADIK: ağaçtan oyulmuş nesne — I, 382
  55. KADIN: kayın, dünür, hısım.I, 32, 403, 528; II, 110; III, 245 bkz. kay ın, kazın
  56. KADIN: kadnagun kayın ve kayınbabalar; “kayın mayın” gibi bir deyim — I, 523
  57. KADIÑ: kayın ağacı, I, 32, 356; III, 134, 151. 369bkz. kay ıñ
  58. KADIRGAK: çok çalışmak yüzünden elde peyda olan nas ır — I, 502
  59. KADIRGAN: daima egdiren, daima büktüren, I, 518; II, 74
  60. KADIRLANMAK: huyunu çetinleşir göstermek — II, 267 bkz. kadrınmak
  61. KADIRMAK: büktürmek, eğdirmek, burdurmak; reddetmek — I, 370; II, 76, 164
  62. KADIRTMAK: bıiktnrmek.III, 431
  63. KADIŞ: kayış.I, 369, 499; III, 10, 325
  64. KADIŞLAMAK: kayış yapınak. III, 335
  65. KADITGAN: kimseye boyun egmeyen, inatçı, dik başlı, I, 513
  66. KADITMAK: inat etmek, dik başlı olmak, kimseye boyun egmemek.I, 513 bkz. kad ıtmak
  67. KADIZ: ağaç kabuğu, I, 365
  68. KADIZLANMAK: kabuklanmak — II, 267
  69. KADMAK: tipiden ölmek — III, 440
  70. KADNAGUN: kadın ile birlikte kullanılır, “kayın mayın” gibi bir deyim. I, 528
  71. KADRANMAK: kızmak, köpnrmek. II, 249
  72. KADRILMAK: bükülmek, egilmek — II, 235
  73. KADRIŞMAK: bükmekte yarış etmek; karşılıklı olarak birbirinin sözlerini reddetmek, II, 218, 219
  74. KADUMAK: seyrekçe dikmek, III, 260 bkz. kad ılmak
  75. KAFÇITMAK: kızdırmak. II, 329 bkz. kavçımak
  76. KAFGAR: safran renginde ipek kumaş — III, 438
  77. KAFTAN: kaftan, elbise; kapama. I, 435; III, 109, 287, 298
  78. KAGIL: üzüm asmaları bağlanan yaş söğüt dalı, I, 409
  79. KAG: kug kazın çıkardığı ses — III, 128 bkz. kak kuk
  80. KAG: kug etmek kaz ses vermek, III, 128
  81. KAGRULMAK: kavrulmak.II, 144, 235 bkz. kagurmak, kavrulmak, kovurmak, kugurmak, kuvurmak
  82. KAGRUŞMAK: kavruşmak — II, 219 220 bkz. kavruşmak
  83. KAGUN: kavun — I, 15, 88, 174, 214, 268, 269, 395, 410; II, 290; III, 107, 129, 146, 190, 435
  84. KAGUNLANMAK: kavun sahibi olmak, III, 206
  85. KAGUNLUG: kavunlu — I, 499
  86. KAGUNLUK: kavunluk, kavun tarlası — I, 504, 505
  87. KAGUNSAMAK: canı kavun ıstemek — I, 280
  88. KAGURMAK: kavurmak — II, 81 bkz.kagrulmak, kavrulmak, kugurmak, kuvurmak
  89. KAGUT: kavut, darıdan yapılan bir yemek, I, 406; III, 163 bkz. kavut
  90. KAH: kah köpeği çağırmak için kullanılan söz, III, 118
  91. KAK: erik, kaysı gibl meyvelerin kurusu, II, 282; III, 155
  92. KAK: kurutulmuş nesne — II, 282
  93. KAK: göl, kurumuş göl, su birikintisi.I, 179; II, 282. 283; III, 155
  94. KAKAÇ: kir, pas, bulaşık.I, 358; II, 285 bkz. kaçaç kakaça içine akarlar konan kap; kap kacak, III, 211, 238 bkz. ka, kaça
  95. KAKA: turmak kaka durmak, dürte durmak, döge durmak — I, 73
  96. KAKIG: kakıma, kızma, istemezlik, rağmen, I, 376
  97. KAKILGAN: her zaman itilip kakılan — I, 520, 525
  98. KAKILGAN: sokulgan itilip kakılan — I, 520. 525
  99. KAKILMAK: kakılmak.II, 135
  100. KAKILMAK: sokulmak itilip kakılmak — II, 135
  101. KAKIMAK: birine kızmak, danlmak. III, 269 bkz. kakumak
  102. KAKIŞMAK: birbirine kızışmak, birbirinln başına vuruşmak. II, 104, 105
  103. KAKITGAN: daima kızdıran, can sıkan — I, 514
  104. KAKITMAK: kızdırmak, canını sıktırmak — II, 308
  105. KAK: kuk kazın çıkardığı ses — III, 130 bkz. kag kug
  106. KAKKUK: yarma, kurutulmuş et veya meyve. III, 130 bkz. kakuk
  107. KAKLANMAK: kurutulmak, kakaç yapılmak, su toplanmak — II, 252
  108. KAKLATMAK: kurutturmak II, 348
  109. KAKMAK: kakmak, hafifçe vurmak, I, .102; II, 293, 356
  110. KAKRAŞMAK: su çekilmek, şiş ve ur inmek., II, 220
  111. KAKRATGU: kaçırmak için çalınan şey, II, 334
  112. KAKRATMAK: davul çalarak zararlı hayvanları, kuşları kaçırtmak — II, 334 bkz. kokratmak
  113. KAKSIMAK: kakaç olmak, kakaç olayazmak — III, 286
  114. KAKTURMAK: başına kaktırmak — II, 191
  115. KAKUK: yarma, kurutulmuş et veya meyve — III, 130 bkz. kakkuk
  116. KAKUMAK: birine kızmak, darılmak — III, 269 bkz. kakımak
  117. KAKURGAN: yağla yogrulan bir ekmek hamurudur, fırında veya tandırda pişirilir. I, 518
  118. KAL: yaşlı adam, I, 409
  119. KAL: aç kalın ve bekleyin anlamınadır — Halaç oymağının adı buradan gelmi; denir. III, 415
  120. KALAMAK: yığmak, sandığa koymak, III, 249 bkz. kamak
  121. KALATMAK: kaplatmak, kılıf geçirtmek, bir şeyi sargıya veya sandığa koydurmak.II, 310; 311; III, 311
  122. KALBUZ: lokma, yudum — I, 458
  123. KALBUZLAMAK: yutmak; tıkım veya lokma yapmak, I, 458′; III, 350
  124. KALDRAMAK: hışırdamak III, 447
  125. KALDRUGA: hışırtı yapan her nesne için verilen s ıfat, III, 442
  126. KALI: eğer, hasıl, nice, artık, ne kadar, ise, olduğunda anlamlarında bir edat — I, 82, 93, 207, 274, 425; II, 234; III, 26, 137, 158, 233, 234, 239, 272, 288
  127. KALIK: hava, gök, sema, I, 354, 383; III, 46
  128. KALIMA: güne; lik, yüksek çardak, III, 174
  129. KALIMAK: sıçramak, çamiflanmak — III, 272
  130. KALIN: kalabalık, çok, sürü, kalın, kesif, yıgarlı olan her nesne — I, 149, 371, 404, 424, 487; III, 216
  131. KALIÑ: öncül mihir olarak kadına verilen çeyiz — III, 371, 372
  132. KALIÑUK: ba; taki kepekler, kürk ve deriye yap ışkan bir şey bulaşmasıyle olan kıvrıntı — III, 383 bkz. kalñuk
  133. KALIÑULAMAK: suyun yüzüne çıkmak, şudan başını yüksek tutmak. III, 410 bkz. kalugulamak
  134. KALIŞMAK: sıçraşmak; halkı terketmekte iki kişi yarış etmek, II, 109
  135. KALITGAN: her zaman kalkıtan, sıçratan — I, 515
  136. KALITMAK: kalkıtmak, sıçratmak — I, 515
  137. KALKAN: kalkan, I, 441; II, 356; III, 82, 221, 386 bkz. kalkañ
  138. KALKAÑ: kalkan, III, 386 bkz. kalkan
  139. KALMAK: kalmak, bırakmak — I, 41, 45, 68, 85, 110, 219, 294, 362, 370, 376, 384, 409, 410; II, 25, 250; III, 30, 49, 156, 221, 222, 258, 309, 367, 378, 384, 398
  140. KALNADMAK: kalınlaşmak — II, 350 bkz. kalnatmak, kalnumak
  141. KALNATMAK: kalınlaşmak — II, 350 bkz. kalnadmak, kalnumak
  142. KALÑU: suyun yüzünde durma, suyun yüzüne ç ıkma — III, 379
  143. KALÑUK: başta hasıl olan kepekler; kürk ve deri gibi şeylere yapışkan bir şey bulaşmaşsıyle olan
  144. KIVRINTI — : III, 383 bkz. kalıñuk
  145. KALÑULAMAK: suyun yüzüne çıkmak, sudan başını yüksek tutmak — III, 379 bkz. kal ıñulamak kalnumak kalınlaşmak, III, 302 bkz. kalnadmak, kalnatmak
  146. KALTUK: yaban sığırı boynuzu — I, 475
  147. KALTURMAK: geçmek, arkada bı^akmak. II, 191
  148. KALVA: öğrence oku, üzerinde temreni bulunmayan, yuvarlak bir tahta parças ı bulunan ok — I, 426, 528
  149. KAM: kam, şaman, kâhin. I, 236, 283; III, 157, 443
  150. KAMAK: kılmak, III, 231 bkz. kılmak
  151. KAMAK: yığmak; sandıga koynnak — III, 249 bkz. kalamak
  152. KAMAMAK: kamaşmak — I, 340; II, 311; III, 272
  153. KAMAŞMAK: ekşi yemeden diş kamaşmak — II, 110, 111
  154. KAMATGAN: çok kamaştıran — I, 515
  155. KAMATMAK: kamaştı^mak. II, 311 kamçı kamçı — I, 417 § kılıç kamçı; içinde kılıç olan kamçı — I, 417
  156. KAMÇI: at, deve ve sığırın erkekllk aygıtı — I, 417
  157. KAMÇIGU: ağızda ve parmaklarda ; iddetli ağrı ve sıcaklık yüzünden çıkan bir sivilce.I, 491 kamçılamak kamçılamak, kamçı ile vurmak — III, 352
  158. KAMDU: dört arşın boyunda, bir karış eninde bir bez parçasıdır, üzerlne üygur Hanı’nın mührü basılıp alış verişte para yerine kullanılır I, 418
  159. KAMGAK: eylerin açık yerlerine ertülür, kamış gibi yüksekçe bir ot, semer otu — I, 475
  160. KAMGI: eğri büğrü, çarpık — I, 426 § kamgı yüzlüg; çarpık yüzlü — I, 426
  161. KAMGIRMAK: çarpılayazmak, eğrlleyazmak — II, 194
  162. KAMIÇ: kepçe, kaşık, I, 52, 359; II. 75
  163. KAMIÇAK: kurbağa yavrusu da denen su böce ği.I, 487
  164. KAMIÇLAMAK: kepçelemek, kepçeyi daldırmak, III, 331
  165. KAMIŞ: kamış, kamışlık.I, 369, 439; III, 193, 391
  166. KAMIŞLANMAK: kamışlık olmak, II, 268
  167. KAMIŞLIG: kamışlı — I, 495
  168. KAMMAK: çok (dövüleni öldüresiye, kuvveti kesilesiye) dövmek — II, 27
  169. KAMTURMAK: bayıltmak, sesl kısılayazmak — II, 191
  170. KAMUG: bütün, hep, kamu, hepsi — I, 44, 103, 179, 183, 186, 190, 191, 235, 236, 239, 241, 274, 359, 376; II, 17, 45, 92. 98, 101, 104, 110, 128, 204, 205, 206, 210, 211, 213, 214, 215, 216, 217, 220 , 221, 222, 245, 274, 283, 350; III, 6, 65, 74, 88, 102, 105, 131, 1
  171. KAMULMAK: söykenmek, yana yatmak — II, 135, 136
  172. KAN: kan — I, 192, 272, 498; II, 115, 128, 141, 171, 184, 188, 264; III, 53, 66, 70, 77, 79, 157, 196, 270, 325, 356
  173. KANAK: kaymak — I, 383 bkz. kayak, kıyak, konak
  174. KANAMAK: kanamak, kan gelmek, kan almak — II, 323; III, 263, 273 bkz. kan ımak
  175. KANAT: kanat — I, 34, 357; II, 4, 183
  176. KANATGAN: daima kanatan — I, 515
  177. KANATLANMAK: binek sahibi olmak; uçmak, kanatlanmak, kanad ı çıkmak, bitmek, II, 267
  178. KANATMAK: kanatmak. II, 313, 323
  179. KANÇA: nereye, I, 74, 354; III, 40
  180. KANÇIK: dişi köpek; bir kadına sögülürken de böyle denir.I, 188, 475
  181. KANÇUK: nereye?, nasılş — I, 195
  182. KANDA: nerede? I, 46, 418; III, 69, 173, 218bkz. handa, kayda, kayuda
  183. KANDIR: sepilenmeye yarayan deri yüzüldükten sonra etin üzerinde kalan ince zar, I, 457
  184. KANDURMAK: su ve başka şeylere kandırmak — II, 192 bkz. kanturmak
  185. KANGU: nişter, kan alacak aygıt — I, 477
  186. KANI: nere? III, 237, 238
  187. KANIG: sevinç — I, 376, 377 bkz. kan ık
  188. KANIK: kanmış, kanık; sevinç — I, 46 bkz. kahıg
  189. KANIMAK: kanamak — III, 274 bkz. kanamak
  190. KANITGAN: her zaman şevke getiren, I, 515
  191. KANITMAK: şevke getirmek, I, 515
  192. KANMAK: su ve başka şeylere kanmak, I, 377; III, 184, 261
  193. KANTURMAK: su ve ba; ka şeylere kandırmak. II, 192 bkz. kandurmak
  194. KANU: hangi, hangi şey, I, 31; III, 237 bkz. hayu, kayu
  195. KAÑ: kazın çıkardığı ses — III, 358
  196. KAÑDAŞ: babaları bir olan — III, 382 bkz. kañsık
  197. KAÑ: etmek kaz ses vermek, III, 358
  198. KAÑLI: kagnı arabası (yük 1^).III, 379
  199. KAÑRAK: damak-III, 383
  200. KAÑRAK: çan, III, 383
  201. KAÑSIK: üvey — III, 383 bkz.
  202. KARIGDAŞ: kap kap, tulum, çuval, dağarcık; zarf; anası karnında, çocuğun bulunduğu torba — I, 195, 268; II, 122, 127, 128, 164, 170, 189, 218, 229; III, 15, 16, 77, 81, 146, 174
  203. KAP: egreti hısım — III, 146
  204. KAPA: kaba ve yüksek olan her nesne, III, 217
  205. KAPAK: göz kapağı, I, 382
  206. KAPAK: kızın kızlığı, bekâret. I, 382
  207. KAPAKLAMAK: kız bozmak, III, 338
  208. KAPAKLIG: kız kız oğlan kız, I, 496 bkz. kapıglıg
  209. KAPÇAK: su kollarının birbirine kavuştuğu yer, I, 471
  210. KAPGA: büyük kapı, kale kapısı — I, 425
  211. KAPGAK: kapak, sadağın kapağı — I, 471
  212. KAPGAKLANMAK: kapaklanmak — II, 275
  213. KAPGUÇI: kapıcı, kapan, çalan vb — II, 50
  214. KAPIGLIG: kız oğlan kız, I, 496 bkz. kapaklıg kız
  215. KAPILMAK: kapanmak, hapsedilmek; kapılmak — II, 120
  216. KAPINMAK: yağma eder görünmek; hastalığa kapılmak, yakalanmak — II, 154
  217. KAPIŞ: kapış, kapıp alma, yağma etme, çalma — I, 369
  218. KAPIŞMAK: kapışmak — II, 88 bkz. kapuşmak
  219. KAPLANMAK: kap sahibi olmak, III, 199
  220. KAPLIG: ogul anne karnından torbası ile doğan çocuktur ki uğurlu olur — III, 146
  221. KAPMAK: kapmak, çalmak; dokunnnak, çarpmak, uçurmak; hücum ve defi etmek — II, 4, 90, 113; III, 33, 80, 422
  222. KAPSAMAK: kaplamak, kaplamak istemek; etrafını kaplamak, sarmak; kapmak istemek — I, 155, 463; III, 285
  223. KAPTURMAK: kaptırmak, çaldırmak. II, 189
  224. KAPUG: kapı — I, 48, 64, 94, 150, 163, 180, 218, 239, 256, 276, 337, 375, 478, 506. 511, 520; II, 11, 27, 108. 135, 203, 308; III, 49, 57, 76, 83, 94, 167, 234, 262, 268. 280, 292, 330, 345. 348, 376 § kapug sedrekmek; parmaklıklı kapı
  225. KAPUGLUG: kapılı — I, 495
  226. KAPULGAN: daima sıkı; an — I, 520
  227. KAPULMAK: sıkş; mak — I, 520
  228. KAPUŞMAK: kapışmak — II, 113 bkz. kapışmak
  229. KAR: kar — 1. 7, 186, 326, 386; II, 99, 134.193, 204, 211. 305, 347; III, 39, 148, 263, 319, 324
  230. KARA: kara; karanlık, I, 7, 60, 338, 354, 382; II, 163, 223
  231. KARABaş: gerdek gecesi gelinle birlikte gönderilen hizmetçi kad ın, sağdıç kadın; köle ve cariyelere verilen adlardandır — “kara baş” anlamınadır.I, 150; III, 222
  232. KARAÇI: kapıları dolaşan dilenci — I, 445
  233. KARA: ermek kararmak, II, 163 bkz. kararmak
  234. KARA: erük erik I, 69
  235. KARA: etmek bir çeşit ekmek — III, 222
  236. KARAGU: zaç denilen kara boya, I, 446
  237. KARAGU: kör — I, 446
  238. KARAGUNI: akşamleyin çocukların oynadıkları bir oyun.III, 243
  239. KARAK: göz bebeği, gözün renkli yeri; göz — I, 382; II, 116; III, 29 § kara karak; göz karas ı, I, 382 § ürüng karak
  240. KARAKAN: dağ ağaçlarından bir çeşit ağaç — I, 448
  241. KARA: karak göz karası — I, 382
  242. KARAKLAMAK: yol kesip mal almak — III, 338
  243. KARAKLIG: gözlü, gözü olan her hayvan, I, 497
  244. KARAKSIZ: gözsüz. I, 497
  245. KARA: kura yan yana söylenen iki kelime — III, 222
  246. KARAKUŞ: Müşteri, (jüpiter), Mizan yıldızı, (Libra), I, 331, 332 III, 40, 221 bkz. Erentüz, Karaku ş, yulduz
  247. KARAKUŞ: kara kuş, tavşancıl — I, 331; III, 221
  248. KARAKUŞ: deve tabanının uçları.I, 332; III, 221
  249. KARA: Kuş Yulduz Müşteri gezegeni, Jüpiter. III, 221 bkz. Erentüz, Karaku ş
  250. KARALAMAK: karalamak; pislemek. III, 324, 329
  251. KARAMUK: karamuk — I, 487
  252. KARAMUÑ: karakun, kara belâ — III, 33
  253. KARAÑGU: karanı, karanlık — III, 388 bkz. karañku
  254. KARAÑKU: karanlık — III, 217, 290 bkz. karañgu
  255. KARA: orun sin, mezar — III, 221, 222
  256. KARA: ot Hindistan’dan gelen ağılı bir bitki; baldıran otu, Aconitum — III, 222
  257. KARARMAK: kararmak — II, 77, 163 bkz. kara ermek
  258. KARARTMAK: kaı’artmak, III, 431
  259. KARA: yag neft — III, 222
  260. KARÇAMAK: katılaşmak — III, 276
  261. KARÇ: kurç “hatır hutur” gibi bir ses bildirir I, 343
  262. KARÇ: kurç yemek hatır hutur yemek — I, 343
  263. KARDU: zemheri sıralarında su üzerinde yüzen fındık büyüklüğündeki buz parçaları, I, 419
  264. KARGA: karga, I, 254, 425; II, 26
  265. KARGAK: lânet, kargış, II, 288 bkz. kargış
  266. KARGAK: tarmak bir çeşit bitki I, 467
  267. KARGALMAK: lânetlenmek — II, 236
  268. KARGAMAK: lânet etmek, beddua etmek; lânetlemek — I, 284; III, 290 bkz. alkamak, kargamak arkamak, kırgamak, kızgamak kargamak
  269. KARKAMAK: lânet etmek, kötülüğü sayıp dökmek — t, 284 bkz. alkamak, kargamak, k ırgamak, kızgamak
  270. KARGANAMAK: kendine lânet etmek II, 249
  271. KARGAŞMAK: birbirine lânet etmek, II, 220
  272. KARGATMAK: lânetletmek, II, 338
  273. KARGILAÇ: kırlangıç kuşu — I, 526, 529; III, 178 bkz. karlıgaç
  274. KARGIŞ: lânet, beddua, 1161^0.I, 274, 461 bkz. kargak § karg ış kişi; lânetlenmii adam — I, 461
  275. KARGU: dağ tepelerine minare biçlminde yapılan yapı olup düşman geldiği zaman herkesin hazır bulunması için üzerinde ateş yakılır — I, 426 bkz. karguy
  276. KARGUY: atmaca — III, 241 bkz. karkuy, kırguy, kırkuy § çibek karguy; atmacaya benzer bir ku ş, III, 241
  277. KARGUY: dağ doruklarında düşmanı ihbar için yapılan kuleler — III, 241 bkz. kargu
  278. KARI: yaşlı, ihtiyar; yaşlı olan herhangl bir şey — I, 425; II, 30; III, 128, 222, 223, 421
  279. KARI: karış, ölçü, bez ölçülen arşin — I, 117; III, 223 bkz. karış
  280. KARIKMAK: kardan göz kamaşmak. II, 115, 116
  281. KARI: kurı tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu sözlerle çağrılır. III, 223 bkz. kurıh kurıh, kurı kurı, kurrıh kurrıh
  282. KARILAMAK: yaşlı saymak, ihtiyarlığa nispet etmek — III, 324, 329
  283. KARILAMAK: boylamak, karışlamak, arşınlamak, ölçmek — I, 309; III, 324, 329
  284. KARILAMAK: karlamak, ses çıkararak kar getirmek, III, 324
  285. KARILMAK: karışmak, karılmak — II, 134 bkz. katılmak, katılmak karılmak
  286. KARIMAK: kocalmak, yaşlanmak, kocamak, I, 147; III, 263
  287. KARIMSINMAK: boğulur gibi olmak II, 260
  288. KARIN: karın.I, 32, 171, 226, 324, 403, 486, 514; II. 201, 202, 288, 315, 337; III, 222, 244, 286. 289, 439
  289. KARIN: atmak hayvan boğazlandıktan sonra, işkembe nişan alınarak ok atılır, Vuran adam etinden bir parça alarak götürür.I, 403
  290. KARINÇA: karınca.I, 501; III, 375 bkz. karınçak
  291. KARINÇAK: karınca — I, 501 bkz. karınça
  292. KARINDAŞ: kardeş — I, 407
  293. KARINLAMAK: karına vurmak — III, 345
  294. KARINLIG: karınlı — I, 499, 500
  295. KARIŞ: karış, I, 369; II, 365 bkz. karı
  296. KARIŞ: yünlü kumaş, III, 28
  297. KARIŞLAMAK: karışlamak — III, 335
  298. KARIŞMAK: karışmak; kamaşmak; karşılanmak; karşı koymak I, 367; II, 95, 97, 98; III, 11
  299. KARIT: söğme, kufür — I, 356
  300. KARITMAK: kocatmak — II, 304
  301. KARIZAN: çok kocamış k.iy, I, 448
  302. KARKAG: çöl, suyu ve bitkisi bulunmayan k ırlar, I, 465
  303. KAR: kur ses anlatan bir kelime — I, 324
  304. KAR: kur etmek guruldamak.I, 324
  305. KARKUY: atmaca kuşu — III, 241 bkz. karguy, kırguy, kırkuy
  306. KARLAMAK: karlamak. I, 463; III, 298, 319
  307. KARLANMAK: karlanmak, kar yağmak — III, 197
  308. KARLATMAK: kar yağdırmak — II, 347
  309. KARLIGAÇ: kırlangıç — I, 527 bkz. kargılaç
  310. KARLUKLAMAK: Karluk boyundan saymak, Karluk boyuna nispet etmek — III, 351
  311. KARLUKLANMAK: Karluk kılığına girmek — II, 275, 276
  312. KARMA: yağma. I, 410, 433
  313. KARMAK: bir şeyi bir şeyle karıştırmak, katmak, karmak; boğazda su durmak, su bir yerde durmak, taimak — I, 432; ‘II, 187; III, 182
  314. KARMALAMAK: yağma etmek, kapmak, yağmalamak.I, 433; III, 354
  315. KARMALAŞMAK: yağmalamakta yarış ve yardım etmek II, 221 bkz. karmaşmak
  316. KARMAŞMAK: yağmalamakta yarış ve yardım etmek, II, 221 bkz. karmalaşmak
  317. KARNAGU: er koca karınlı adam — I, 491 bkz. karnak er
  318. KARNAK: er koca karınlı adam — I, 473 bkz. karnagu er
  319. KARS: deve veya koyun tüyünden yap ılan elbise — I, 348
  320. KARSAK: derisinden güzel kürk yapılan bir hayvan, bozkır tilkisi.I, 473
  321. KARS: kars el çırpmaktan çıkan ses — I, 348
  322. KARS: kars aya yapmak el ayalarını birbirine vurarak ses çıkarmak — I, 348
  323. KARŞAG: elbisenin bir karış kadar olan parçası I, 464
  324. KARŞAMAK: karışlamak, ölçmek III, 286, 287
  325. KARŞATMAK: ölçtürmek, karışlatmak — II, 337, 365
  326. KARŞI: hakan sarayı, köşk, I, 255, 423; III, 374
  327. KARŞI: karşı, zıt, I, 423 bkz. karşu
  328. KARŞI: iki bey arasındaki uyu; mazlık — I, 424
  329. KARŞU: karşı — III, 272 bkz. karşı
  330. KARŞUT: zıt — I, 451
  331. KART: yara — I, 342; II, 234, 248, 255
  332. KARTAL: et parçalanmış et, I, 483
  333. KARTAL: koy aklı karalı, alaca koyun — I, 483
  334. KARTALMAK: azmak, yaranın başı koparılmak — II, 234
  335. KARTAMAK: tırmalamak; sağaltmak — I, 245, 272; II, 255 bkz. kartanmak, k ırtlamak
  336. KARTANMAK: sağaltmak.II, 248, 455 bkz. kartamak, k ırtlamak
  337. KART: er huysuz adam — I, 342
  338. KART: kurt ses bildiren bir kellme.I, 342
  339. KART: kurt etmak çitlamak — I, 342
  340. KARTURMAK: tıkamak; kardırmak, karıştırmak — II, 190. 197
  341. KARU: ..karşı ..dogru anlamına edat — II, 83 bkz. kerü
  342. KARVAMAK: ararken bir şeye dokunmak, III, 290 bkz. karvamak
  343. KARVI: ince, yayımsı — III, 239 § karvı kaşlı kişi; yay gibi ince kaşlı adam — III, 239
  344. KARVAMAK: ararken bir şeye dokunmak — III, 290 bkz. karvamak
  345. KARVANMAK: aramak, II, 250
  346. KARVAŞMAK: aramakta yardım etmek; karanlıkta el ile bir şey aramak, II, 221
  347. KARVATMAK: gözü ile görmeden eliyle dokunarak aratmak — II, 339
  348. KAS: kabuk, her ağacın kabuğu; sertllk, katilık, I, 356, 382; III, 134, 151, 369 bkz. kasuk, kaz
  349. KASI: hayvanlara ağaçtan yapılan ağıl — III, 224
  350. KASIG: ağzın içi, sag ve sol yanları, avurt — I, 375; III, 345
  351. KASIGLAMAK: iteklemek, itmek; avurda vurmak, III, 336, 345 bkz. k ısıglamak
  352. KASIRKU: kasırga — I, 489
  353. KASNAMAK: zırıncımak, çeneleri birbirlne vurmak; titre şmek II, 223; III, 147, 302 bkz. kasnatmak, kıstaşmak
  354. KASNATMAK: titretmek — II, 350 bkz. kasnamak, kıstaşmak
  355. KASUK: ağaç kabuğu — I, 382 bkz. kas, kaz
  356. KASUK: at derisinden yapılan tulum — I, 382
  357. KASUKLUG: er kendisinde kımız tulumu bulunan adam.I, 497
  358. KAŞ: kaş, lekesiz beyaz veya kara ta; — I, 330; III, 22, 152
  359. KA: herhangi bir şeyin kıyısı — III, 152
  360. KAŞ: göz üstündeki kaş — I, 424, 524; II, 328; III, 152
  361. KAŞAK: kındıra otu, halfa — I, 383; II, 328
  362. KAŞAÑ: köleye söğmekte kullanılan bir kelime, “alçak” anlamınadır.III, 370
  363. KAŞANMAK: (hayvan, at) i; emek — II, 155
  364. KAŞGA: at yüzü ak, gözlerinin çevresi kara olan at, peçeli at — I, 426 § ka şga koy; başı ak, başka yerleri kara olan koyun — I, 426
  365. KAŞGALAK: ördekten küçük blr su kuşu — I, 528
  366. KAŞIK: kaşık — I, 504 bkz. kaşuk
  367. KAŞIKLAMAK: kaşıklamak, III, 338 bkz. kaşuklamak
  368. KAŞIKLIK: müñüz kaşık yapmak içtn hazırlanan boynuz, I, 504
  369. KAŞIMAK: kaşımak — I, 438; III, 267
  370. KAŞINMAK: I, 261 kaşıtgan çok kaşitan, I, 514
  371. KAŞITMAK: kaşıtmak, II, 307
  372. KAŞLAMAK: kaş, germeç yapmak; kaşa vurmak — III, 299
  373. KAŞLIG: kaşlı — III, 239
  374. KAŞUK: kaşık — I, 383; III, 347 bkz. kaşık
  375. KAŞUKLAMAK: kaşıklamak. III, 338, 347 bkz. kaşıklamak
  376. KAŞUKLANMAK: kaşık sahibi olmak — II, 268, 269
  377. KAŞUKLUG: kaşıklı. I, 497
  378. KAT: kat — I, 320; III, 27
  379. KAT: nezd, yan — I, 64, 320; III, 240
  380. KAT: mugaylan dikeni meyvesi; dikenli ; eylerin meyvesl; her bir a ğacın meyvesi — II, 146, 147
  381. KATA: kere, defa, kez, I, 321, 498; III, 218
  382. KATARGAN: her zaman geri döndüren — II, 74
  383. KATARMAK: geri döndürmek, yöneltisinden döndürmek, çevirmek.II, 74; III, 193 bkz. kaytarmak
  384. KATGI: katı, sert — I, 441 bkz. katkı
  385. KATGURMAK: gülerek katilmak — II, 188, 192, 201
  386. KATIG: katı, sert, sıkı, kuvvetli, I, 110, 375, 472; II, 338, 354; III, 44, 219, 287, 373
  387. KATIGLANMAK: çabalamak, uğra; mak — II, 268, 270; III, 159
  388. KATIGLIG: soysuz, katiklı — I, 496
  389. KATIGLIK: felâket — III, 233
  390. KATIK: katgı, herhangi bir nesneye katılan; sirke, yoğurt gibi tutmaç yemejine katılan nesne — I, 382
  391. KATILGAN: karılgan her işe her zaman katılan, karışan — I, 520
  392. KATILMAK: karıştırılmak; erkek kadın çiftleşmek, II, 121 bkz. karılmak, katılmak karılmak katılmak karılmak
  393. KATINMAK: sertelmek — I, 498
  394. KATINMAK: katar görünmek — II, 154
  395. KATIR: katır, I, 364, 495; III, 302
  396. KATIRTMAK: döndürmek; reddetmekle emretmek — III, 430, 431
  397. KATIŞMAK: katmakta yardım ve yan; etmek, II, 89
  398. KAT: kadrak yan, yamaç — I, 472
  399. KATKI: katı, I, 427 bkz. katgı § katkı kişi; kimseye boyun eğmeyen adam — I, 427
  400. KATKI: (a?) ç çıyana benzer bir böcek — I, 455
  401. KATLANMAK: meyvelenmek; dikenll ağaçlar meyvelenmek .III, 196, 197
  402. KATLIŞ: katlış; su kollarının kavşıtında olan su birikintisi — I, 460
  403. KATLIŞMAK: su kolları kavu; mak — I, 460
  404. KATMAK: katmak, karıştırmak; katılaşmak, sert olmak; mihnete ve sıkıntıya düşmek, yorulmak — I, 205, 432, 440, 467; II, 295
  405. KATMAK: karmak katmak, karıştırmak.I, 432
  406. KATNATMAK: tekrar ettirmek — II, 349
  407. KATRUNMAK: duraklamak, çekinmek, II, 249
  408. KATTURMAK: büktürmek, katlatmak, kattırmak — II, 189, 190
  409. KATUN: kadın, hatun, Afrasyab kızlarından olanların adı — I, 138, 376 , 410; III, 240
  410. KATUNLANMAK: hanımlanmak, han karısı şekline girmek — III, 206
  411. KATURGAN: çok sevlnen, çok öğünen, çok gülen — I, 516
  412. KATURLUG: ok temreni ağıya bulaştırılmiş ok, II, 284
  413. KATURMAK: katılaştırmak.II, 74
  414. KATURMAK: sevinmek, öğünmek, gülmek.I, 516
  415. KATUT: katık, II, 284
  416. KATUT: kak, yarma — II, 284
  417. KATUT: pabuçcu çirişi — II, 284
  418. KAVIK: kepek, darı kepeği, III, 165 bkz. kavık
  419. KAVUK: mesane, sidiklik; kavuk, III, 165 bkz. kavuk
  420. KAVUT: kavut — III, 163 bkz. kagut
  421. KAVUZ: şaraptaki çör çöp, tortu — III, 164
  422. KAV: kav-III, 155
  423. KAVÇIMAK: saldırmak, üstüne du; mek — III, 276 bkz. kafç ıtmak
  424. KAVDINMAK: acınmak, şefkat göstermek, fenalıktan kurtulması yollarını aramak — II, 249 bkz. kavdunmak
  425. KAVDUNMAK: acınmak, ; efkat göstermek, fenalıktan kurtulması yollarını aramak — II, 249 bkz. kavdınmak
  426. KAVIK: kepek, darı kepeğl; kavuz — I, 221, 383; III, 165 bkz. kav ık
  427. KAV: kuv dikişin büzülmesi, çekllmesi, elblsenin dikilirken k ırışıp büzülmesl — III, 129, 155
  428. KAV: kuv bolmak diklllrken büzülmek, çekilınek, kötü dikilmekten kıvrışmak.III, 129
  429. KAVRAMAK: sıkmak, kavramak — II, 82 bkz.kavurmak
  430. KAVRULMAK: kavrulmak, II, 235 bkz. kagrulmak, kagurmak, kovurmak, kugurmak, kuvurmak
  431. KAVRUŞMAK: kavurmakta yardım etmek — II, 219, 220 bkz; kagruşmak
  432. KAVŞI: ince, çatık — I, 424
  433. KAVŞUT: iki hanın, ülkelerinin baysallıği için, buluşarak barışmaları. I, 451; II, 102
  434. KAVUK: sidiklik, mesane; kavuk, I, 383; III, 165 bkz. kavuk
  435. KAVURMAÇ: kavrulmuş buğday — I, 493 bkz. kogurmaç, kovurmaç
  436. KAVURMAK: kavramak, sıkmak, I, 518; II, 82 bkz. kavramak
  437. KAVUŞMAK: kavuşmak, yaklaşmak.II, 102, 103; III, 153, 188
  438. KAYA: kaya — I, 73; II, 7, 19, 20, 170 § yal ım kaya; sarp dağın eteği — III, 19, 20
  439. KAYAÇUK: güzel kokulu bir dağ otu — (“Safran”denen bitki olmak ihtimali vard ır).III, 177
  440. KAYAK: kaymak (yenecek) — III, 167 bkz. kanak, k ıyak, konak
  441. KAYA: körmek uzaktan görmek — III, 219 bkz. kıya körmek — kura körmek, kuya körmek kayda nerede — I, 52, 419; III, 173 bkz. handa, kanda, kayuda
  442. KAYGIK: kayık, I, 100; III, 175 bkz. kayguk
  443. KAYGUK: kayık — I, 186 bkz. kaygık
  444. KAYGURMAK: kayırmak, kaygılanmak — II, 193; III, 193, 194 bkz. kadgurmak
  445. KAYIG: yer yoldan sapa olan yer — III, 166
  446. KAYIN: kardeş, hısım ve akraba — I, 32 bkz. kadın, kazın
  447. KAYINMAK: kaynamak. III, 191 bkz. kaynamak
  448. KAYIÑ: kayın ağacı — I, 32 bkz. kağıñ
  449. KAYIR: kum, kaba topraklı yer — I, 158, 166; III, 165
  450. KAYIRLIG: düz ve kaba topraklı — III, 178
  451. KAYIŞMAK: birbirine acımak, birbirini kayırmak — III, 188 bkz. kaymak, kışmak
  452. KAYMAK: meyletmek, kaymak; caymak; acımak, kayırmak, tınmak, iltifat etmek — I, 403; II, 45; III, 182, 245, 246 bkz. kayışmak, kışmak
  453. KAYNAMAK: kaynamak; karşı gelmek, kabulden çekinmek, sözünü reddetmek — I, 166, 225, 248, 390, 441; III, 191, 280, 302 bkz. kay ınamak
  454. KAYNATMAK: kaynatmak — II, 357
  455. KAYRIŞMAK: bükmekte yarış etmek — III, 194, 195
  456. KAYTARGAN: daima geri döndüren, kaçıran.I, 516, 517
  457. KAYTARMAK: yöneltisinde döndürmek, çevirmek, III, 193 bkz. katarmak
  458. KAYTARMAK: saldırtmak, III, 429
  459. KAYTIŞMAK: birbiri ardına gitmek, III, 195
  460. KAYTURMAK: kayırttirmak, yardım ettirmek — III, 193
  461. KAYU: hangi, hani, nice — I, 31; III, 218, 237, 367 bkz. hayu, kanu
  462. KAYUDA: nerede, I, 99, 419; III, 173 bkz. handa, kanda, kayda
  463. KAYUKLANMAK: kaymaklanmak.III, 197, 198
  464. KAZ: kaz — I, 100, 104, 254, 256, 487; II, 177, 181, 359; III, 128, 130. 149, 332, 358, 384
  465. KAZ: her ağacın kabugu — III, 151 bkz. kas, kasuk
  466. KAZAÑKU: karma karışık, dolaşık (ip), III, 388
  467. KAZGAN: sel sularının yardığı yer — I, 18 § kazgan yer; içerisinde yarlar, batakl ıklar, çatlaklıklar bulunan yer — I, 439
  468. KAZGANÇ: kazanç — III, 386
  469. KAZGANMAK: kazanmak — II, 249, 250
  470. KAZI: etlilikten insan karnındaki girlnti ve çıkıntılar, at karnı içinden çıkan yağ — III, 223
  471. KAZILMAK: kazılmak — II, 135
  472. KAZIMAK: kazmak ve eşmek, deşmek, kazımak — III, 264
  473. KAZIN: kayın, dünür, hısım — I, 403 bkz. kadın, kayın
  474. KAZINDI: toprak kazılmış toprak — I, 449
  475. KAZINMAK: kazılmak, kazmayı iş edinmek, kazar görünmek — II, 155
  476. KAZIŞMAK: kazmakta yardım ve yarı; etmek, II, 100
  477. KAZLINMAK: kazılmak, çukurlar yapılmak, II, 251
  478. KAZMAK: kazmak, at hafarılanarak ve çamışlanarak ayağıyle yerl kazmak, kazılmak — II, 10, 59
  479. KAZÑUK: kazık, III, 383 bkz. kazuñuk
  480. KAZTURMAK: kazdırmak — II, 190
  481. KAZUK: kazılmış — I, 382 § kazuk arık; kazılmış ark — I, 382
  482. KAZUÑUK: kazık — III, 383 bkz. kazñuk
  483. KEBELI: ışık etrafında geceleri uçan kelebek, pervane, evelek — I, 448
  484. KEBEZ: pamuk, I, 293, 303, 510 bkz. kepez
  485. KEBEZLIG: pamuklu, pamuk sahibi — I, 507
  486. KEBEZLIK: pamukluk, pamuk biten yer — I, 507
  487. KEBIMEK: bazı yerleri kurumak — III, 257 bkz. kepimek
  488. KEBIT: dükkân, magaza, içkl içllen yer, meyhane, I, 357 bkz. kepit
  489. KEBITMEK: kurutmak — II, 298 bkz. kepitmek
  490. KEÇE: keçe, III, 219
  491. KEÇE: karpuz ve hıyara ben2er şeylerin taşındığı sele ve sepet — III, 220
  492. KEÇI: keçi, III, 219 bkz. eçkü
  493. KEÇIK: köprü, geçit, I, 390; III, 191 bkz. keçi ş
  494. KEÇILMEK: geçilmek — II, 136
  495. KEÇIŞ: geçit, ırmağın, derenin geçidi, I, 369 bkz. keçik
  496. KEÇIŞMEK: geçmekte yardım ve yarış etmek, II, 93
  497. KEÇITMEK: geçirtnnek — II, 300
  498. KEÇMEK: geçmek, ölmek — I, 44, 79, 80, 82, 94, 245, 451; II, 5, 6, 87, 164, 225; III, 5, 9, 33, 85, 121, 288
  499. KEÇRÜMSINMEK: geçer görünmek — II, 261
  500. KEÇRÜŞMEK: birbirini geçmek, geçirmekte yard ım etmek — II, 222, 225, 257
  501. KEÇSEMEK: geçmek istemek — I, 155
  502. KEÇSETMEK: geçmek umudunda bulundurmak — II, 336
  503. KEÇTÜRMEK: geçtirmek II, 194
  504. KEÇÜNMEK: geçer görünmek — II, 156
  505. KEÇÜRGEN: her zaman başaran — II, 521, 522
  506. KEŞÜRGEN: çok bağışlayan — I, 521
  507. KEÇÜRMEK: evirip çevirmek, başarmak; bağı; lamak, I, 47
  508. KEÇÜRSEMEK: geçirmek istemek — III, 247
  509. KEÇÜRTMEK: geçirtmek.III, 431, 432
  510. KED: bir şeyi anlatmakta obartma ve pekitme istenirse kullan ılan edat — I, 321 bkz. ked, key
  511. KEDKIRMEK: hayvan çamışlık etmek, üstüne yük vurdurmaz olmak — II, 196
  512. KEDRIM: et derisi yüzülmüş et — I, 485
  513. KEDÜK: tulganın altına giyilen tüyden yapı1mış takke — I, 390
  514. KEDÜK: yağmurluk-I, 508 bkz. kedük
  515. KEDÜKLÜG: yağmurluk sahibi — I, 509
  516. KEDÜKLÜK: kidiz yağmurluk yapmak için ayrılmış, hazırlanmış keçe — I, 508
  517. KED: obartma, pekitme bildiren blr edat — I, 322 bkz. ked, key
  518. KEDGÜ: giyilecek nesne, I, 430
  519. KEDILMEK: giyilnıek — II, 136
  520. KEDINDI: ton çok giyilen elbise I, 449
  521. KEDIRMEK: hayvan derisi yüzmek, bir hayvan ı kakaç (pastırma) yapmak — II, 76
  522. KEDLEMEK: çabalamak. III, 299, 300
  523. KEDMEK: giymek — I, 12, 394; II, 296; III, 20, 156, 441 bkz. ketmek
  524. KEDRILMEK: et soyulup kurutulmak, kakaç (past ırma) yapılmak — II, 237
  525. KEDRIŞMEK: et soyup kurutmakta yardım etmek, II, 222
  526. KEDRÜLMEK: giyilmek — II, 237
  527. KEDRÜŞMEK: birbirine giydirmek, II. 222
  528. KEDÜK: kepenek, yağmurluk; elbise, giyecek, I, 390; III, 38 bkz. kedük
  529. KEDÜKLÜG: kepeneği olan kimse — III, 256
  530. KEDÜRMEK: giydirmek.II, 76, 161
  531. KEDÜRSEMEK: giydirmek istemek III, 332
  532. KEDÜT: çamaçır, giyecek, gelin ve güveyin h ısımlarına armağan olarak giydlrdlkleri elbise — I, 12, 357
  533. KEFEÑ: zahire armağanı — III, 385 bkz. kefşeng
  534. KEFGEK: peltek, kekeme kimse — II, 289
  535. KEFREMEK: gevşemek, I, 103 bkz. kevremek, kövremek, küfremek
  536. KEFŞEÑ: harman temizlendikten sbnra gelen kimseye verilen zahire armagan ı. III, 385 bkz. kefeñ
  537. KEGIRMEK: geğirmek — II, 84
  538. KEK: kin, hınç, öç; sıkıntı, zahmet, mihnet I, 44, 230, 479; II, 283 bkz. kekmek, kekmen
  539. KEKLIG: kinli, hınçlı — II, 283
  540. KEKLIK: keklik — I, 479
  541. KEKMEK: er tecrübeli adam — I, 479 bkz. kek, kekmen
  542. KEKMEN: başından geçen sıkıntı ve zahmetlerle pişmiş, pekleşmiş adam.I, 480 bkz. kek, kekmek
  543. KEKRE: develerin yediği acı bir ot — I, 422
  544. KEKTEŞMEK: hınçlaşmak, kin bağlaşmak — II, 222
  545. KEKÜK: seksek kuşu; kemiği büyü ve tılsım için kullanılır — II. 287
  546. KEKÜŞ: ; işlik iç!n sürülen blr ilâç, aks ırgan otu; “Saponaria” veya “Veratrum album” — I, 407
  547. KELDEÇI: gelici, gelen — I, 24
  548. KELDÜGI: geli; i.I, 36; II, 42
  549. KELDÜRMEK: getirmek.I, 20, 71, 93, 94. 97, 251, 340; II, 195; III, 144 bkz. keltürmek
  550. KELEÇÜ: söz — I, 445
  551. KELEGEN: gelen — I, 24
  552. KELEGÜ: tarla sıçanı soyundan bir hayvancık, geleni- I, 448
  553. KELEP: Türk yaylalarında biten bir ot; davarı çabuk semirtir.I, 353
  554. KELEPLENMEK: bir yer “kelep” otuna sahip olmak — 11. 269
  555. KELER: keler, kertenkeleler!n genel ad ı — I, 364
  556. KELESI: gelme zamanı — II, 69
  557. KELGELIMET: gelmek için — I, 144, 325
  558. KELGIN: büyük ırmaklann veya denizlerin taşar gibi kabarması, med — I, 443
  559. KELGIRMEK: gele yazmak, gelmek istemek, II, 196
  560. KELGÜ: gelme zamanı, geliş, gelecek — I, 119; II, 68
  561. KELGÜÇI: gelici, gelen — II, 54
  562. KELGÜLÜK: gelmeye hak kazanmış (kimse).I, 25
  563. KELIG: gelecek, gelecegi.I, 26; II, 41, 52, 58, 172; III, 160
  564. KELIGLI: gelmek üzere olan — I, 25; II, 58
  565. KELIGSEK: gelmeye istekli olan; II, 55
  566. KELIGSEMEK: gelmek istemek — III, 285, 335 bkz. kelsemek
  567. KELIMSENMEK: gelir görünmek.II, 259
  568. KELIN: gelin — I, 404; III, 12, 242
  569. KELIŞ: geliş.I, 370
  570. KELIŞ: barış geliş gidiş.I, 370
  571. KELIŞLIG: barışlıg ev konuk odası, I, 370
  572. KELIŞMEK: gelişmek.II, 110
  573. KELIŞMEK: barışmak birbirine gelip gitmek — II, 110
  574. KELMEK: gelmek, I, 20, 24, 26, 35, 36, 37, 53, 76, 77, 82, 87, 88. 93, 97, 108, 125, 126, 129, 130, 132, 136, 165, 212, 219, 226, 315, 319, 323, 325, 328, 334, 339, 350, 387, 391, 403. 409, 417, 441, 442, 445, 462, 463, 468; II, 25, 26, 35, 38, 41, 43, 46. 59, 60, 6
  575. KELÑIZ: sel I, 343
  576. KELÑIZLEYÜ: sel gibi.I, 343
  577. KELSEMEK: gelmek istemek, gelsemek — III, 285 bkz. keligsemek
  578. KELTÜRMEK: getirtmek — II, 195 bkz. keldürmek
  579. KEM: hastalık — I, 338; II, 363
  580. KEMDÜK: söñük sıyrılmış, eti yenmiş kemik. I, 480
  581. KEMEK: pamuktan yapılmış çubuklu ve nakışlı bir dokuma; bundan bürgü yapılır, Kıpçaklar yagmurluk yaparlar — I, 392
  582. KEMİ: gemi — I, 179; III, 235 bkz. kimi
  583. KEM(I)ŞMEK: saldırmak, çıkarmak, atmak, sürmek; bir ; eyi çıkarıp atmak — I, 309, 441, 472; II, 112, 115
  584. KEMLEMEK: kötülemek, hasta olmak, III, 301 bkz. kemlenmek
  585. KEMLENMEK: hastalanmak — I, 338; II, 253 bkz. kemlemek
  586. KEMLETMEK: sıkıntı veya zarar vermek, kötületmek, hasta etmek — II, 348, 349, 363
  587. KEMRÜŞMEK: kemirişmek, kemirmekte yariş etmek — II, 224
  588. KEMÜRMEK: kemirmek. II, 85, 86
  589. KEN: dogu ülkelerinde her şehre verilen bir addır — I, 339 bkz. kend, kent
  590. KENÇ: genç, çocuk; her hayvanın küçügü — I, 169, 278; II, 304, 307; III, 181, 270, 438
  591. KENÇEKLENMEK: Kençek kılığına girmek, Kençekleşmek II, 277
  592. KENÇLIYÜ: hanların düğünlerlnde veya bayramlarda ya ğma edilmek üzere yapılan sofra — III, 438
  593. KEND: şehir; kale — I, 22, 178, 236, 248, 302, 339, 343, 344; III, 150 bkz. ken, kent kendü
  594. KENDI: , zat, nefs, kendisi. I, 127, 419; III, 29
  595. KENDÜK: küp gibi topraktan yapılan büyükçe bir kap, küp — I, 480; II, 129
  596. KENPE: bir ot adı — I, 416
  597. KENT: şehir — III, 34 bkz. ken, kend
  598. KENZI: kırmızı, sarı, ye; il gibi birtakım renkleri bulunan bir Çin dokuması — I, 422
  599. KEÑEMEK: danışmak, görüşmek, tedbir etmek — III, 396
  600. KEÑES: sığ, az, kolay, hafif — III, 364
  601. KEÑEŞ: işlerde danışma, görüşme, düşünme, tedbir — III, 365
  602. KEÑEŞLIK: danışıklı, tedbirli, I, 232; III, 358
  603. KEÑEŞMEK: kar; ılıklı danı; mak, tedbir etmek — III, 393, 394
  604. KEÑEŞSIZ: danışıksız, tedbirsiz — I, 232
  605. KERİGIRSIMEK: dlbi yanmak, dibl yanarak koku yükselmek — III, 409
  606. KEPEK: unda ve başta bulunan kepek, I, 390; II, 310; III, 93, 101
  607. KEPEKLIG: kepeği olan, I, 508
  608. KEPEKLIK: kepek konan yer — I, 508, 510
  609. KEPEK: yincü küçük inci — I, 390
  610. KEPEZ: pamuk-I, 293, 303, 510 bkz. kebez
  611. KEPIMEK: bazı yerleri kurumak, III, 257 bkz.kebimek
  612. KEPIT: dükkân, mağaza, meyhane — I, 357 bkz. kebit
  613. KEPITMEK: kurutmak — II, 298 bkz. kebltmek
  614. KEREGÜ: çadır; kışlık ev, I, 404, 447, 448
  615. KEREGÜLENMEK: çadırlanmak, çadır edinmek, çadıra girmek — III, 205
  616. KEREK: gerek, olmalı, yaraşır, lâzım, ihtiyaç, gerekli. 1 126, 152, 163, 391; III, 44, 216, 371
  617. KEREKLEMEK: yokluğu dolayısıyle aramak, araştırmak, III, 341
  618. KEREKLIG: gerekli — I, 509
  619. KEREM: izbe — I, 398
  620. KEREY: saç tıra; eden ustura, III, 174 bkz. yüligü
  621. KERGEMEK: yaraşmak — I, 362
  622. KERGÜK: koyunun içerisinde, kırkbayır ile beraber bulunan şirden gibi ; ey — II, 289
  623. KERIK: geniş — I, 94
  624. KERILGEN: her zaman gerilen, gerinen, esniyen — I, 523 kerilmek gerllmek, gerinmek, esnemek — I, 119; II, 136 kerim duvarlara örtülen, kaplanan dokuma nesneler.I, 398
  625. KERIŞ: üstüne çıkılabilen dağ tepesi — I, 370
  626. KERIŞ: atin karnı, sırtı — I, 370
  627. KERIŞ: savaşta dayanma, I, 370
  628. KERIŞ: kavga, çeki; — I, 370
  629. KERIŞMEK: uğraşmak, kavga etmek, çekişmek — I, 370; II, 99, 115
  630. KERIŞMEK: germekte yardım ve yarış etmek — II, 98
  631. KERITMEK: havlatmak, ürdürmek — II, 305
  632. KERJÜ: tüfekte atılan yuvarlak taneler, III, 441
  633. KERKI: dülger keseri, keser — I, 430
  634. KERMEK: germek, çeklp uzatmak; kapatmak; ürümek, havlamak — II, 8; III, 39
  635. KERPIÇ: kerpiç — I, 455; III, 119 § pışık kerpiç
  636. KERŞEGÜ: at kürek kemiğinin altında yağırı bulunan at — I, 491
  637. KERTIK: ekmek ve ekmeğe benzer şeylerin sayısını bilmek için bir ağaçta yapılan kertik, çetele — I, 478 bkz.
  638. KERTÜK: kertilmek kenilmek; (insanlar için) horlanmak — I, 160; II, 236
  639. KERTIŞMEK: kenmekte yardım ve yarış etmek — II, 222
  640. KERTMEK: kertmek (köleyi yola getirmek için söylenir) — III, 427
  641. KERTÜK: ağaçta açılan kertik- I, 478 bkz. kertik
  642. KERTÜK: kemrük kesik, gedik — I, 478
  643. KERTÜRMEK: gerdirmek, serdirmek — II, 194
  644. KERÜ: geri, .. den ise — I, 205, 361; II, 133 bkz.karu
  645. KES: parça — I, 329 bkz. kesek
  646. KES: kesek, abdest bozduktan sonra bununla temizlenilir.I, 329
  647. KESEK: kesik, parça — I, 14, 391 bkz; kes
  648. KESGÜ: kesecek nesne — I, 13
  649. KESGÜK: halka, köpeğin boynuna geçirilen halka, tasma — II, 289
  650. KESILGEN: her zaman kesilen — I, 523
  651. KESILMEK: kesllmek — I, 339; II, 136, 137
  652. KESINMEK: kesinmek — II, 157
  653. KESLŞMEK: kesmekte yardım ve yariş etmek — II, 101
  654. KESLEMEK: kesekle koğmak — III, 300
  655. KESLINÇÜ: sarı keler, III, 242
  656. KESLINMEK: kesilmek — I, 352; II, 253
  657. KESLIŞMEK: kesilip ayrılmak — II, 224
  658. KESME: enli ok 100^01^.I, 434
  659. KESME: kakül, zülüf, perçem, I, II, 233, 434
  660. KESMEK: kesmek — I.11 13, 14. 434; II. 11
  661. KESMELENMEK: zülüflenmek, kâküllenmek — III, 203
  662. KESTEM: geceleyin davetsiz gelen adamlara verilen içki ziyafeti — I, 485
  663. KESTER: saksı — I, 457
  664. KESTÜRMEK: kestirmek — II, 195
  665. KESÜRGÜ: dağarcık, kap — I, 358, 490; 111. 48
  666. KETEN: zahmet, sıkıntı, I, 404
  667. KETIŞMEK: ayrılmak, ayrışmak — II, 89, 90
  668. KETKI: at sırtı dar, yanları geniş at — I, 430
  669. KETMEK: giymek — II, 296 bkz. kedmek
  670. KETMEN: yeri kazmak için kullanılan aygıt — I, 444
  671. KETÜ: çolak — III, 219
  672. KETÜT: ekşi suratlı, buruşuk yüzlü — II, 284
  673. KEVÇI: Uygur ellerine kadar Kâşgaristan’da kullanılan 10 rıtllık bir hububat ölçeği — I, 417
  674. KEVEG: burundaki kıkırdak — I, 391
  675. KEVEL: at yürüyüşlü, küheylan at, soylu at — I, 395; II, 133
  676. KEVELMEK: gevşemek, zayıflamak, I, 397 bkz. kevllmek
  677. KEVGIN: aş doyurmayan aş — I, 443 bkz. çivgin
  678. KEVILMEK: gevşemek, zayıflamak — II, 131, 137, 138 bkz. kevelmek
  679. KEVLI: ırmak ağzı, III, 442
  680. KEVMEK: gevelemek, gevmek; gevşetmek — II, 16; III, 288
  681. KEVREK: gevrek, yunnu; ak (bitki) — I, 479
  682. KEVREMEK: zayıflamak; gevşemek — III, 41, 282 bkz. kefremek, kövremek, kilfremek
  683. KEVRETMEK: gevşetmek — II, 334, 335
  684. KEVRIK: gürgen ağacı — I, 479
  685. KEVŞEK: gevşek, yumuşak. I, 479 bkz. küvşek § kevşek etmek; bir çeşit ekmek — III, 287
  686. KEVŞEMEK: geviş getirmek; gevşemek, III, 287
  687. KEVŞENGEN: çok geviş getiren — II, 256
  688. KEVŞENMEK: geviş getlrmek — II, 252, 255
  689. KEVŞEŞMEK: birbirini görerek geviş getlrmek — II, 351
  690. KEVŞETMEK: gevşetmek, yurnuşatmak; geviş getirtmek — II, 338
  691. KEVTÜRMEK: gevşetmek — II, 195
  692. KEVÜRKEN: dağ soğanı — I, 525 bkz. kümürgen, kümürken, küvürken
  693. KEY: pek, gâyet, sağlam — I, 459 bkz. ked, ked
  694. KEYIK: geyik, yaban hayvanı, aslında yabani olan her şey, eti yenen hayvanlardan ceylân, s ıgın, dağ keçisi gibi hayvanlar, yabani (vah şi) -evcil (ehli) karşıtı-, av hayvanı ve av, I, 26, 155, 157, 171, 206, 224, 228, 263, 295, 306, 311, 421; 11, 8, 10, 16, 120, 14
  695. KEYIK: maymun yapılı (insanlar için) — III, 168
  696. KEYIK: söğüt yaban sogüdü — III, 168
  697. KEYLIG: maynıun — III, 175
  698. KEYLIG: kişi şaşkın veya yabanş gibi iki tarafına bakarak yürüyen adam. III, 175
  699. KEYÜK: kebe ve kepenek gibi ; eyler — III, 168
  700. KEZ: gez — I, 326; III, 106, 318
  701. KEZ: süt ve un gibi şeylerin tencere dibinde yap ışıp kalan parçaları. I, 327
  702. KEZ: ipekli bir Çin kumaşı — I, 327
  703. KEZGERMEK: gezlenmek, geze getirmek — II, 196; III, 106
  704. KEZIK: gezek; sıtma, nöbet, işte nöbet — I, 391
  705. KEZIK: cesaret — I, 391
  706. KEZIŞMEK: gezmekte yari{mak — II, 100
  707. KEZITMEK: gezdirmek — II, 306
  708. KEZLEMEK: gezlemek, gezini düzeltmek, temizlemek. III, 300, 318 —
  709. KEZLENMEK: gezlenmek; dibi tutmak, II, 252, 253
  710. KEZLEŞMEK: gezlemekte yardım ve yarış etmek — II, 224
  711. KEZLETMEK: gezletmek — II, 348
  712. KEZLIK: küçük kadın bıçağı, kadınlar üst elbiselerine takarlar — I, 478
  713. KEZMEK: gezmek, dolaşmak — II, 10
  714. KEÇ: geç (vakit).I, 294; III, 121
  715. KEÇE: gece, III, 219
  716. KEÇILMEK: geciktirilmek. III, 195
  717. KEÇITMEK: geciktirmek — II, 300
  718. KEÇMEK: gecikmek — III, 180, 183
  719. KEÇÜRMEK: geciktjrmek — III, 187
  720. KEÑÜTMEK: genişletmek, II, 326
  721. KETERMEK: §1(161-1116^ III, 164
  722. KI: nida “ya”sı yerine; çağırma edati — III, 212
  723. KI: hısımlık bildiren isimler sonuna gelerek ac ıma ve sevme anlatan bir edat — III, 212
  724. KIÇI: hardal — III, 238
  725. KIÇILAMAK: gıdıklamak — III, 323, 329
  726. KIÇURMAK: kınamak, ayıplamak; başkasınm kaygısından ferah duymak — III, 187
  727. KIDIŞMAK: kenar dilkmekte yardım etmek, değirmi bir şeyin kenarını dikmekte yardım etmek — II, 93 , 94
  728. KIDITMAK: kenar diktlrmek, kıyılatmak — II, 301
  729. KIDIG: kıyı, yan, kenar 1. 375, 496
  730. KIDIGLAMAK: kıyı dikmek, kıyılamak — III, 336
  731. KIDIGLANMAK: kıyılanmak, kenarlanmak.II, 268
  732. KIFÇAKLAMAK: Kıpçak boyundan saymak — Kıpçak boyuna nispet etmek — III, 351
  733. KIFÇAKLANMAK: Kıpçak kılıgına girmek — II, 279 bkz. Kıvçaklanmak
  734. KIFTU: makas, kırkı. I, 416
  735. KIFTULAMAK: sındı ile kırkmak, kırpmak, III, 352
  736. KIG: topragı kabartmakta kullanılan gübre — III, 129
  737. KIGLATMAK: fışkı ile gübreletmek; (at) sıçırtmak, tersletmek — II, 348
  738. KIKI: gürültü — III, 227 bkz. urı kıkı
  739. KIK(I)RMAK: yüksek sesle çağırmak, bagırmak, haykırmak, I, 441, 442; II, 83
  740. KIKRIŞMAK: çagrışmak, bağrişmak — II, 220
  741. KIL: kıl (insanda ve hayvanda) — I, 337
  742. KILDRUK: buğday vb — başaklanndakl kılçık, III, 417
  743. KILGAN: çok kılan, çok yapan — I, 470
  744. KILGU: kılı; , yapış, kılgı — I, 494
  745. KILIÇ: kılıç — I, 183, 321, 339, 359, 397, 417; II, 116, 129, 147, 197, 246, 281, 308. 344, 356; III, 70, 77, 135, 169. 268 277, 296, 373, 437
  746. KILIÇLAMAK: kılıçlamak, kılıç ile çalmak ve vurmak, III, 331, 346
  747. KILIÇLANMAK: kılıç sahibi olnnak — II, 267
  748. KILIG: kılış, yapış — II, 40
  749. KILIK: huy, gldi; — I, 383; II, 230 bkz. k ılk
  750. KILINÇ: iç, amel, ahlâk, nninez, huy, fena huy, kad ın naz ve kırışması — II, 156; III, 374
  751. KILINÇLANMAK: nazlanmak (kadın), kırışmak — III, 374
  752. KILINMAK: tavır takınmak (kadın), nazlanmak; yapılmak, kılınmak, işlenmek I, 64, 394, 508; II, 156; III, 20
  753. KILIŞMAK: yapmakta yardım ve yarış etmek — II, 109
  754. KILIDE: gerdanlık — I, 432 bkz. bakan
  755. KILK: huy, gidiş — I, 383 bkz. kılık
  756. KIL: kudruk kıl kuyruk; ördeğe benzer bir kuş — I 337
  757. KIL: kuş ördeğe benzer bir kuş, I, 337
  758. KILMA: yapma, yapı; , I, 150; III, 213
  759. KILMAK: kılmak, yapmak, etmek, eylemek, olmak — I, 36, 39. 44.74, 113, 114, 141.171, 237. 263, 274, 321, 330, 342, 349. 350 367 371, 374, 376, 393, 399, 459, 462; 11. 25; III, 17, 122, 133, 159, 179, 213, 216, 224, 234, 239, 381, 432, 449 bkz. kamak
  760. KILMIŞ: yaptıgı, I, 205, 221, 253, 407
  761. KILTIK: başta bulunan kepek, konak — I, 475
  762. KILTURMAK: yaptırmak — II, 191
  763. KIMIZ: kımız.I, 365; II, 12; III, 197
  764. KIMIZ: almıla ekşi elma — I, 366
  765. KIMIZLANMAK: kımız sahibi olmak, II, 268
  766. KIN: kın, bıçak ve kılıç kını, kılıf — I, 183, 339, 359, 397; II, 246; l1l, 140
  767. KINAMAK: işkence etmek, cezalandırmak; bir şeye kın yapmak — III, 273
  768. KINATMAK: işkence yaptırmak, cezalandırmak — II, 313
  769. KINIŞMAK: istekle işe koyulmak, II, 113
  770. KINLAMAK: kın yapmak — III, 299
  771. KIÑIR: kızgın, şiddetli.I, 170, 183, 359
  772. KIÑIR: aşı, yan bakış — III, 363 bkz. kıñru
  773. KIÑRAK: et ve hamur kesilen satıra benzer büyük bıçak — III, 382
  774. KIÑRU: yan, şaşı — III, 23 bkz. kıñır
  775. KIR: kır, basık dağ, açık yer — I, 94, 324; III, 39
  776. KIR: su bendi, §61-1116^I, 324
  777. KIR: kır rengi — I, 324
  778. KIRAGU: kırağı — I, 446
  779. KIRBAS: er başında saç olmayan adam — I, 459
  780. KIRÇALMAK: değmek, değip sıyırmak — II, 234
  781. KIRÇAMAK: amacın kenarına dokunmak, silip geçmek — III, 276
  782. KIRÇATMAK: sıyırtmak, yaralamak, amacı delip geçmek — II, 328, 329
  783. KIRGAG: bey ve hanın eli altındakilere kızması ve kakıması — II, 288
  784. KIRGAG: elbisenin yanı, kenarı — II, 288
  785. KIRGAMAK: kakımak, birine kızıp ondan yüz çevirmek, birine k ızıp uzaklaştırmak (yalnız yapan insan olduğu zaman söylenir) — II, 288; III, 290 bkz. alkamak, kargamak, kargamak arkamak (Tanr ı için), kızgamak
  786. KIRGAŞMAK: birbirinin tarafını dilemek — II, 220
  787. KIRGATMAK: koğulamak, kızarak yüz çevirtmek — II, 338, 339
  788. KIRGIL: kırçıl, I, 483
  789. KIRGUY: atmaca — II, 95; III, 241 bkz. karguy, karkuy, k ırkuy
  790. KIRILMAK: kabuğu soyulmak; malı alınmak, yoksullaşmak; kar kürünmek II, 134
  791. KIRINDI: her şeyin kınntısı, kazıntısı, soyuntu su — I, 449
  792. KIRINMAK: soyar veya kazır görünmek — II, 155
  793. KIRIŞMAK: kazımakta ve sıyırmakta yardım ve yariş etmek — II, 98
  794. KIRK: sayıda kırk, I, 349; II, 331
  795. KIRKILMAK: kırkılmak I, 236
  796. KIRKIN: cariye.II, 110 bkz. xız kırnak, kız
  797. KIRKIŞMAK: kırkmakta yardım etmek — II, 221
  798. KIRKLUM: dolusu bir klle edip orancıların kullandıkları bir ölçeğe verilen sıfat, III, 418
  799. KIRKMAK: kırkmak — III, 422
  800. KIRKUY: atmaca — III, 241 bkz. karguy, karkuy, k ırgüy
  801. KIRLAMAK: kazmak, yerde çukurlar açmak — III, 298, 299
  802. KIRLANMAK: kırla; mak, kıraçlaşmak, yerde çatlaklar ve hendekler meydana gelmek — II, 251
  803. KIRLATMAK: kıyı, kenar yaptirmak — II, 347
  804. KIRMA: söbü (mahrut) şey — I, 433 § kırma topık; herhangi söbü (mahrut) topaç — I, 434
  805. KIRMAK: kazımak, bir şeyi kökünden çıkarmak; kırmak, II, 7. 24, 401, 406
  806. KIRNAK: cariye — I, 473 bkz. xız, kırkın, kız
  807. KIRT: kısa, I, 342 § kırt ot; kısa ot — I, 342
  808. KIRTIŞ: yüz rengi; yüz — I, 460 § yer kırtışı; yeryüzü. 1 461
  809. KIRTIŞLAMAK: kazımak — III, 350
  810. KIRTIŞLANMAK: güzelleşmek, güzelliği artmak — II, 272
  811. KIRTIŞLIG: yüzlü — I, 461
  812. KIRT: kişi kötü huylu ve plnti adam — I, 342
  813. KIRTLAMAK: kötü huylu saymak, yarayı iyi etmek — III, 445 bkz. kartamak, kartanmak
  814. KIRTURMAK: kazıtmak, sıyırtmak, II, 190
  815. KIRUK: sakat — I, 382 § kıruk adak; topal — I, 382 § kıruk er; çolak — I, 382
  816. KIRUK: adak topal — I, 382
  817. KIRUK: er çolak, I, 382
  818. KIR: yagı gizll düşman — I, 324
  819. KISGA: kısa — II, 11
  820. KISGAÇ: kısgaç — I, 455
  821. KISGANMAK: kıskanmak; pintilik etmek, kısmırlanmak — II, 250 bkz. kısırkanmak
  822. KISIG: kısı, hapis, sıkınti — I, 376
  823. KISIGLAMAK: itelemek, itmek, avurduna vurmak — III, 336 bkz. kas ıglamak
  824. KISILMAK: kısılmak, arada kalmak.II, 135
  825. KISINMAK: kısmakcimrilik etmek; sidiği tutulmak — II, 155
  826. KISIR: kısır, doğurmayan insan veya dört ayakl ı hayvan; kısrak — I, 236, 364; III, 88
  827. KISIR: bolmak (kısraktan başka hayvan) kısır kalmak — III, 88 bkz. yozamak kısırkanmak
  828. KISIRGANMAK: , yedirmekten çekinmek — II, 263, 264 bkz. k ısganmak
  829. KISLINMAK: kısılmak, araya sıkışmak II, 251
  830. KISMAK: kısaltmak, daha kısa yapmak, kısarak çalmak; kıstırmak — II, 11
  831. KISMAK: üzenginin iki yanında bulunan kayış, ilmikli ip, kement — I, 474; II, 219
  832. KISRAK: kısrak — I, 203, 207, 364, 474, 491, 500; II, 96
  833. KISRAKLANMAK: kısrak sahibi olmak — II, 275, 279
  834. KISRUŞMAK: kısmakta yardım etmek, II, 219
  835. KISTAŞMAK: titreşmek, sı2laşmak. II, 221, 222 bkz. kasnamak, kasnatmak
  836. KISTURMAK: kıstırmak, işkence ile cezalandırmak; kısalmasını emretmek, azalmasını em-retmek — II, 190, 191
  837. KISURMAK: kısaltmak II, 78
  838. KIŞ: kış — I, 13, 22, 82, 170, 332; II, 26, 54, 97, 204; III, 159, 278
  839. KIŞLAG: kışlak, kışlanacak yer, I, 13, 464; III, 88
  840. KIŞLAGLANMAK: kışlak edinmek, kışlamak — II, 273
  841. KIŞLAMAK: kışlamak; III, 299
  842. KIŞLATMAK: kışlatmak, bir şeyi üzerine alıp saklamak.II, 348
  843. KIŞLIK: kışlık, kış için hazırlanmış şey — I, 474
  844. KIŞMAK: meyletmek, kaymak — III, 182 bkz. kay ışmak, kaymak
  845. KIV: devlet, kut, baht — I, 301, 332 bkz. kuv
  846. KIVAL: çekme, düzgün — I, 412 § kıval burun; çekme burun — I, 412
  847. KIVÇAKLANMAK: Kıpçak kılığına girmek, II, 276 bkz. Kıfçaklanmak-kıya küçültme eki — III, 170, 359 bkz. -gine, -kiye
  848. KIYAK: et suyu yağı, tereyağı, kaymak, III, 32 bkz. kanak, kayak, konak
  849. KIYA: körmek yan bakmak, arkaya bakmak, I, 369 bkz. kaya körmek, kura körmek, kuya kârmek
  850. KIYIK: cayma, caymak; iğrilik, igri olan, sözde durmama, sözde durmayan — I, 70; III, 167 k ıyılmak inmek; geçmek; agaç igrilemesine
  851. KIYILMAK: sözden dönülmek — III, 190
  852. KIYIM: düşman gelmesi yüzünden bir vilâyet halk ının korku ve dehşete düşmesi — III, 168
  853. KIYIŞMAK: igrilemesine ağaç kesmekte yardım ve yarış etmek — III, 189
  854. KIYMA: kıyılmış, III, 173 § kıyma ügre hamuru serçe dili gibi i ğri kesilen bir çeşit erişteIII, 173
  855. KIYMAÇ: Çiğiller’in giydiği tiftikten yapılan beyaz başlık. III, 175
  856. KIYMAK: sözden dönmek; kıymak, eğrilemesine doğramak — III, 246
  857. KIYTURMAK: iğrilemesine kestirmek — III, 193
  858. KIZ: kız, kız çocuk; cariye; pahalı nesne — I, 7, 236, 280, 291, 299, 312, 326, 382, 412, 442, 474, 496; II, 10. 25, 94, 96, 109, 182. 220, 272, 276, 277, 304, 340; III, 120, 137, 170, 203, 218, 259, 260, 265, 272, 289, 301, 328, 338, 371, 380, 408, 411, 450 bkz.
  859. KIZAMAK: kızlık bozmak, III, 265
  860. KIZARMAK: kızarmak — II, 77, 163 bkz. kızıl ermek
  861. KIZARTMAK: kızartmak — III, 431
  862. KIZGAMAK: (kul) kızıp uzaklaştırmak, kakımak — III, 290 bkz. alkamak, kargamak, kargamak arkamak, kırgamak
  863. KIZGUL: at boz ile kır arasında olan at — I, 483
  864. KIZGURMAK: işkenceye koymak, cezasını çektirmek, cezalandırmak. II, 194, 200
  865. KIZGUT: ceza, işkence, başkaları görerek çekinmeleri için yap ılan ceza ve işkence — I, 451
  866. KIZGUTLANMAK: suçunun cezasını görerek rüsva olduğundan bir işten çekinmek. II, 271
  867. KIZIL: kızıl, kızıl renk, kırmızı — I, 40, 60, 362, 394, 395; II, 133; III, 20, 162, 183, 219, 325, 363
  868. KIZIL: ermek kızarmak — II, 163 bkz. kızarmak
  869. KIZILMAK: yaptığı suça bir daha dönmemek üzere ceza görmek, nedamet etmek, k ıyılmâk. II, 135, 200
  870. KIZ: kırkın cariye — I, 326
  871. KIZ: kişi pinti kişi, I, 326
  872. KIZ: kuş insan üzerine düşecek gibi alçaktan uçan ve tüylerinin rengi bukalemuna benzeyip aç ılınca renkten renge giren bir kuş, I, 326, 332
  873. KIZLAMUK: kızamık, I, 528
  874. KIZLANMAK: pahalı bulmak, II, 251; III, 198, 199
  875. KIZLANMAK: kız edinmek, kız çocuk sahibl olmak — II, 251, 254; III, 198
  876. KIZLAŞMAK: bahse bir kız (cariye) koymak II, 221
  877. KIZUMAK: pahalılanmak, fiyatı yükselmek. III, 265
  878. KIBE: az zaman, kısa zaman — III, 217 bkz. büte
  879. KIBE: bolmak az zaman geçmek, III, 217
  880. KIÇIK: küçük, küçüklük — I, 227, 390; II, 29, 95, 268; III, 87, 175 bkz. kiçük
  881. KIÇIKLEMEK: küçük saymak, III, 341
  882. KIÇIMEK: kaşınmak, gidişmek. III, 259
  883. KIÇINMEK: orospu olmak, gidişmek, ka; ınmak — II, 156
  884. KIÇITMEK: kaşıtmak — II, 300
  885. KIÇÜK: küçuk — I, 93 bkz. kiçik
  886. KID: arka, âon, sonra — I, 200, 225; II, 142; III, 14 bkz. kid
  887. KID: arka, son, sonra — II, 25 bkz. kid
  888. KIDIZ: keçe, Türkmenler’in çadır örtüleri ve göç zamanı bürgüleri gibi — I, 316, 366, 508; II, 96, 304; III, 262, 329 bkz. kiviz, küvüz
  889. KIDIZGEK: tazeliği gidip keçeleşmiş (kavun için) — II, 290
  890. KIDIZLIG: keçe sahibi olan — I, 507
  891. KIDLZLIK: yüng keçe yapmak için hazırlanan yün — I, 507
  892. KIKÇTIRMEK: iki klşiyi birblrine kışkırtmak, sürttürmek II, 195, 196
  893. KIKMEK: bilemek, bir şeyi bir şey üzerine sürtmek — II, 293
  894. KIKRÜLMEK: sokulmak, II, 237
  895. KİM: kim.I, 125, 192, 200, 325, 338, 353, 362, 371. 377, 425, 440, 506; II, 118. 274, 284; III, 22, 106, 123, 141, 239. 251 288
  896. KIMI: gemi — III, 235 bkz. kemi
  897. KIMIŞKE: Kaşgar’da çıkan nakışlı bir keçe — I, 490
  898. KIMSEN: başlıklan ve kavukları süslemek için kullanılan aitın kırıntıları — I, 437
  899. KIMÜNÇE: sivri sinek — III, 358 bkz. kümiçe
  900. KIRIG: geniş — III, 358
  901. KIÑITMEK: genişletnıek — III, 396
  902. KIÑRÜNMEK: genişlemek, bir zaman nimet içinde yaşamak. III, 400
  903. KIÑÜMEK: genişlemek, III, 396
  904. KIÑÜRMEK: genişletmek. III, 392
  905. KIP: kalıp, benzer, öğür, I, 483; III, 23, 61, 119
  906. KIPI: gibi, I, 483; III, 23, 61, 119
  907. KIR: kir — II, 212, 230
  908. KIRDEŞ: bir avluda beraber oturan k6mşu — I, 461
  909. KIRGÜ: girme zamanı, gırecek — II, 68; III, 6
  910. KIRGÜCI: girici, giren.II, 51
  911. KIRIGSEMEK: girmek istemek — III, 334, 335
  912. KIRIKMEK: kirlenmek II, 117, 119. 165 bkz. kirlenmek
  913. KIRILMEK: girilmek. II, 136
  914. KIRIMSINMEK: girer görunmek — II, 260
  915. KIRINMEK: girinmek, girer göstermek, girmek — II, 156, 157, 160
  916. KIRIŞ: kiriş, yay kirişi, yay — I, 198, 370; II, 83; III, 215
  917. KIRIŞ: bir adamın akarlarından olan geliri — I, 370
  918. KIRI: ; mek glri; mek, glrlşmekte yarış etmek — II, 99
  919. KIRIT: anahtar, kilit — I, 357; III, 345
  920. KIRITLEMEK: kilitlemek III, 330, 345, 348
  921. KIRITLIG: anahtarlı, kilit kilit , I, 306, 506 § kiritlig kapug; killtli kap ı — I, 506
  922. KIRKIN: boğranın, devenin kızgın zanıanı — I, 443
  923. KIRLENMEK: klrlenmek; yumulmak.II, 252 bkz. kirikmek
  924. KLRMEK: girmek.I, 87, 362, 395, 422, 443, 457, 488; II, 8, 18, 44, 55, 61, 67, 223; III, 65, 120. 147, 212, 222, 226
  925. KIRMIŞÇE: girmiş gibi — I, 251
  926. KIRPI: kirpi — I, 415
  927. KIRPIK: kirpik. I, 478
  928. KIRPILENMEK: sertle; erek kirpi gibi buzülmek, yüzü as ılmak — III, 200
  929. KIRPÜKLENMEK: gözde kötü kıl bitmek — II, 277, 279
  930. KIRŞEN: üstübeç; yüze sürülen düzgün. I, 437; II, 353
  931. KIRŞENLENMEK: yüze düzgün sürünmek II, 278
  932. KIRTGINSEMEK: tasdik etmek istemek — I, 280
  933. KIRTGÜNMEK: inannnak, gerçeklemek — III, 423 bkz. kirtinmek
  934. KIRTINMEK: inanmak I, 416 bkz. kirtgünmek
  935. KIRTÜ: yemin, ant; gerçekllk, doğruluk — I, 416
  936. KIRTÜÇ: kişi kimseyi ; ekemeyen huysuz kişi — I, 455
  937. KÜRTÜLEMEK: tasdiklemek — III, 352
  938. KIRTÜRMEK: girdirmek, II, 195
  939. KIRÜ: geri, arka, III, 65, 245, 246
  940. KIS: karı, I, 329. 333
  941. KIŞ: sadak, I, 393, 457, 494; II, 275, 333; III, 126, 281
  942. KIŞ: samur.III, 126
  943. KIŞEMEK: kösteklemek, bağlamak — III, 268
  944. KIŞEN: köstek — II, 13
  945. KIŞI: kisi, adam, insan, kimse; halk; kar ı, kadın — I, 24, 44, 45, 46, 64, 74. 87 91, 98, 106, 109, 127, 129, 140, 142, 146, 147. 152, 154, 155, 156, 166, 167, 174, 179, 186, 187, 216, 240. 243, 265, 287. 296, 307, 308, 310, 317, 319, 326, 332, 342. 356, 363, 365,
  946. KIŞIRGEK: er evinde birini görünce canı sıkılan, evi kendine dar gelen ki şi, II, 290
  947. KIŞ: kurman ok ve yay konan kap — I, 444
  948. KIŞ: kurugluk sadak, gedeleç — I, 504
  949. KIŞNEMEK: kişnemek I, 236, III, 302
  950. KITERMEK: gidermek, kaldırmak.I, 440; III, 187
  951. KITMEK: gitmek, çekilmek.II, 296; III, 48
  952. KIVIZ: yaygı, halı, kilim gibi şeyler — I, 366 bkz. kidiz, küvüz-kiye küçültme eki, III, 170, 359 bkz. -gine, -k ıya
  953. KIYIM: kiyim uyuşukluk, ne çalışmak ne işi büsbütün bırakmak, gaflet, elevaylık — III, 169
  954. KIZ: kutu, misk kutusu, taht, kürsü, sand ık, kap, heybe gibi ieyler — I, 327; III, 318
  955. KIZLEMEK: gizlemek-I, 100; II, 172, 264; III, 71, 300, 318
  956. KIZLENÇÜ: gizli.III, 242
  957. KIZLENMEK: saklar görünmek, kendi kendine saklamak, II, 253
  958. KIZLEŞMEK: birbirinden gizlemek — II, 224
  959. KIZLETMEK: gizletmek — II, 348
  960. KOÇ: koç — I, 321; II, 184 bkz. koçñar
  961. KOÇMAK: kucaklamak — II, 5
  962. KOÇÑAR: koç, I, 321; II, 101; III, 102, 381, 382 bkz. koç
  963. KOÇTURMAK: kucaklatmak, koçturmak — II, 189
  964. KOÇU: kucaklaşma, koçuşma, I, 369
  965. KOÇUŞMAK: kucakla; mak — II, 92; III, 188
  966. KODI: a; ağı, aşağıya, arkası sıra — III, 46, 61, 69 bkz. kudı
  967. KODUŞMAK: birbirine güvenmek — II, 94 ,
  968. KODMAK: koymak, bırakmak, terk edilmek, koyuvermek — II, 29, 54, 140, 263, 295; III, 39, 172, 440 bkz. kotmak, koymak
  969. KOG: göze veya yemeğe düşen çör çöp, pislik. III, 128
  970. KOGIŞ: deri, II, 355 bkz. koguş
  971. KOGŞAK: gevşek, çürük — I, 474
  972. KOGŞAMAK: katı şey gevşek olmak — III, 287
  973. KOGŞAMAK: koğuş ağacı dalı iIe cilâlamak, perdahlannak — III, 287 bkz. kov şamak
  974. KOGŞAŞMAK: birlikte gevşemek, II, 350 bkz.kohşaşmak
  975. KOGŞATMAK: kuvvetini gevşetmek, II, 337 bkz. kohşatmak
  976. KOGURMAÇ: kavr — ulmuç buğday — I, 493 bkz. kavurmaç, kovurmaç
  977. KOGU: ; okları perdah etmek içln koğu; (huş) ağacından yapılan aygıt — I, 369
  978. KOGUŞ: oluk, su oluğu, değirmen oluğu, I, 369
  979. KOGUŞ: sepili, sepisiz (tabaklanmış, tabaklanmamiş) deri, kayı; — I, 369; II, 205. 210; III, 140, 308, 319 bkz. kogış
  980. KOGUŞLANMAK: su fışkırmak — II, 268 koh; aşmak birlikte gevşemek, II, 350 bkz.kogşaşmak
  981. KOXŞTMAK: kuvvetini gevşetmek, II, 334, 337 bkz. kogşatmak
  982. KOKITMAK: kokutmak, II, 309, 323, 324
  983. KOKMAK: fena kokmak, kokusu yükselmek (su) senmek, (hastal ık) sakinleşmek — II, 293, 323; III, 184
  984. KOKRATMAK: eksiltmek, davul çalarak zararl ı hayvanları kuşları kaçırtmak, II, 334 bkz. kakratmak
  985. KOL: kol — III, 134, 161, 288
  986. KOL: kılıç veya bıçakta bulunan yol biçimi oyma — III, 134, 135
  987. KOL: dağın tepesinden a; ağı inen ve derenin ortasından yüksekçe olan yer — III, 134
  988. KOLAÇ: kulaç — I, 358 bkz. kulaç
  989. KOLAN: kolan, bağırdak; yaban eşegi, I, 214, 263, 404, 415, 424; III, 122
  990. KOLDAÇI: dilenci — I, 417
  991. KOLDAŞ: koldaş, arkadaş — I, 461; III, 11
  992. KOLDAŞLANMAK: arkadaş olmak, arkadaş saymak — II, 272
  993. KOLGIRMAK: isteyeyazmak — II, 194
  994. KOLMAK: rica etmek, istemek I, 274, 399; II, 25
  995. KOLTIK: koltuk — I. 475
  996. KOLTUKLAMAK: koltuklamak, koltuğuna almak, koltuğa vurmak — III, 351
  997. KOLTURMAK: istetmek — II, 191
  998. KOLUNMAK: rica etmek, kendi kendlne rica etmek, istemek .I, 22; II, 156
  999. KOLUŞMAK: birbirinden istemek, isteşmek — II, 109, 110
  1000. KOM: deve havudu — III, 136
  1001. KOMIMAK: (bir şeye karşı) 02161110^III, 273
  1002. KOMINMAK: coşmak — II, 324
  1003. KOMITGAN: her zaman özleten, her zaman coşturan — I, 515
  1004. KOMITMAK: coşturmak, heyecana getirmek. I, 69; II, 311. 312, 324 bkz. komutmak
  1005. KOMŞUY: kanla dolmuş kene — III, 241
  1006. KOMUK: at gübresi. I, 383 bkz. kumuk
  1007. KOMUKLAMAK: pislemek, terslemek; Komuk boyuna nispet etmek — III, 339 bkz. kumuklamak
  1008. KOMUTMAK: coşturmak, I, 214 bkz. komıtmak
  1009. KON: koyun — I, 31, 309; III, 140, 244 bkz. koy
  1010. KONAK: bir çe; it kaba darı, I, 384; III, 347 bkz.koyak
  1011. KONAK: kaymak (yenecek), I, 383 bkz. kanak, kayak, k ıyak
  1012. KONAKLAMAK: darı yemek — III, 347
  1013. KONAT: birbirlerine yanaşan, toplanan insan kümesi — I, 357
  1014. KONATMAK: kondurmak, oturtmak, II, 313
  1015. KONDURMAK: kondurmak, üzerine koymak — II, 192
  1016. KONMAK: konmak, bir yere konmak — I, 319; II, 331; III, 184, 185
  1017. KONŞI: komşu, I, 435 bkz. koşnı
  1018. KONUK: konuk, misafir; ruh — I, 45, 46, 85, 332, 384, 517; II, 312
  1019. KONUKLAMAK: konuk etmek; ev sahibinin rızası olmadan evde gecelemek — III, 339, 347
  1020. KONUKLAŞMAK: birbirine konuk olmak, II, 258
  1021. KONUGLUG: konuk sahibi olan .1, 498
  1022. KONUKLUK: konukluk, misafirlik I, 274, 504
  1023. KONUM: ‘yurt, konulan yer, konak — I, 114; II, 103, 313
  1024. KOÑRAGU: çıngırak, konrak, tongurak, çan, I l, 358; III, 387, 402
  1025. KOÑRAGU: kulağın altındaki çıkıkça kemik — III, 387
  1026. KOÑRAMAK: ses kalınlaşmak; bir şey
  1027. KOÑUR: (yani kestane rengi) olmak, III, 402
  1028. KOÑUR: boğuk ses — III, 363
  1029. KOÑUR: kestane rengi — III, 363
  1030. KOÑURMAK: sökmek, kanırmak, III, 392
  1031. KOÑUZ: osurgan böceği — III, 363
  1032. KOP: çok, pek, obartma ve pekitme edat ı — I, 319
  1033. KOP: sevinç, ferah, hop — III, 119
  1034. KOP: kılmak sevinmek, ferahlamak, içi hop etmek — III, 119
  1035. KOPMAK: kopmak, gelmek; kalkmak; başlamak, çıkmak; baş kaldırmak — I, 88, 97, 104, 120, 142, 234, 258; II, 4; III, 128, 137, 367
  1036. KOPRUŞMAK: bir şeyi yerinden kaldırmakta yardım etmek — II, 218
  1037. KOPSAMAK: çıkmak istemek — III, 285
  1038. KOPURGAN: çok koparan, I, 517
  1039. KOPURMAK: yerinden kaldırmak, kurcalamak — II, 72
  1040. KOPURTMAK: yerinden kaldırtmak — III, 430
  1041. KOPUŞMAK: kalkışmak, kalkmakta yardm ve yarış etmek — II, 88
  1042. KOR: ziyan , III, 122
  1043. KOR: yoğurt mayası — III, 122
  1044. KORDAY: kuğu kuşu, kuğu cinsinden bir kuş, II, 177; III, 240
  1045. KORIG: koru, küçük orman — I, 17, 18, 375; II, 98
  1046. KORIMAK: korumak — III, 263
  1047. KORINMAK: sıkılık etmek, pintilik etmek, II, 155 bkz. korunmak
  1048. KORIŞMAK: korumakta yardım etmek — II, 98
  1049. KORKITMAK: korkutmak.II, 339 bkz. korkutmak
  1050. KORKLUK: korkak — III, 417
  1051. KORKMAK: korkmak — II, 312, 331; III, 282, 377, 421, 422
  1052. KORKULMAK: korkulmak — II, 236
  1053. KORKUNÇ: korkunç — II, 365; III, 168, 387
  1054. KORKUNMAK: korku duymak ve korkusunu saklamak — II, 250
  1055. KORKUŞMAK: birbirinden korkmak, korkuşmak II, 221
  1056. KORKUTMAK: korkutmak — II, 365 bkz. korkıtmak
  1057. KORLUK: içinde kımız biriktlrilen küçük testi — I, 473 bkz. kurluk
  1058. KORU: kendisine “demir dikeni” ad ı verilen bitkinln “putrak” veya “p ıtrak” denilen meyvesi — III, 223 bkz. yapuşgak
  1059. KORUGÇI: korucu, bir koruyu koruyucu .III, 242
  1060. KORUM: kaya, I, 398; III, 61, 105
  1061. KORUMLUG: taşlı, çakıllı — I, 498
  1062. KORUNMAK: sıkılık etmek, pintilik etmek — II, 155 bkz. kor ınmak
  1063. KOSIK: fındık I, 382; III, 347 bkz. kosuk
  1064. KOSIKLAMAK: fındıklanmak-III, 347
  1065. KOSIKLIG: fındıklı — I, 497
  1066. KOSUK: fındık III, 347 bkz. kosık
  1067. KOŞ: çift, çifte, herhangi bir şeyin çifti, eşi — I, 359; III, 126 bkz. koşa
  1068. KOŞA: çift — III, 33, 60 bkz. koş
  1069. KOŞ: at hakan yanındaki yedek at — III, 126
  1070. KOŞLANMAK: koşlunmak iki şey birblrine yakın olmak, öğür kılınmak, hayvan bir araya koşulmak — II, 251, 252
  1071. KOŞMAK: koymak, katmak; türku düzmek, II, 14
  1072. KOŞNI: komşu — I, 435; III, 220 bkz. konşı
  1073. KOŞUG: şiir, kaside — I, 376
  1074. KOŞULGAN: her zaman koşulan, katılan — I, 520
  1075. KOŞULMAK: birleşmek, katılmak, tertip edilmek, öğür kılınmak — II, 128, 135; III, 102
  1076. KOTKI: alçak gönüllü, yumuşak huylu, mütevazi I, 427
  1077. KOTKILIK: gönül alçaklığı, tevazu, II, 140
  1078. KOTMAK: bırakmak — II, 295 bkz. kodmak, koymak
  1079. KOTRULMAK: boşaltılmak — II, 234, 235
  1080. KOTRUŞMAK: boşaltmakta yardım etmek, II, 218
  1081. KOTURMAK: boşaltmak, aktarmak — II, 71, 72, 164
  1082. KOTURMIIŞ: boşalmış. II, 170 § koturmuş kap; boşalmış kap, II, 170
  1083. KOVA: kova — I, 147; III, 237
  1084. KOVA: Türkler’in kullandığı gemlerde atların burnuna dogru dikilen kay ış — III, 237
  1085. KOVI: içi kof ve çürümüş olan — III, 226 bkz. kovuk, kov ı, kovuk
  1086. KOVUÇ: cin çarpması eseri, III, 163 bkz. kovuz
  1087. KOVUÇ: kovuç cin çarpmasına karşı üzerlik ve ödağacı ile yapılan tütsüde cinlere “kaç, kaç”demek üzere söylenen kelimeler. III, 163
  1088. KOVUK: içi boş olan her şey — III, 164 bkz. kovı, kovı, kovuk
  1089. KOVUZ: cin çarpması eseri — III, 163 bkz. kovuç
  1090. KOVI: içi kof ve çürümüş olan — III, 225 bkz. kovı, kovuk, kovuk
  1091. KOVI: talihsiz, uğursuz, III, 226
  1092. KOVMAK: kogmak, kovalamak, sürmek. II, 16; III, 183
  1093. KOVŞALMAK: perdahlanmak, huş ağacından yapilmış aygıtla perdahlanmak — II, 236
  1094. KOVŞAMAK: koğuş ağacı dalı ile cilâlamak — III, 287 bkz. kog şamak
  1095. KOVŞAŞMAK: koğuş ağacı ile cilâlamakta yardım etmek — II, ‘ 350, 351
  1096. KOVŞATMAK: perdahlatmak, koğu; ağacıyle perdah yaptırmak — II, 338
  1097. KOVUK: kovuk, içi boş olan her şey, I, 383; III, 164 bkz. kovı, kovuk, kovı
  1098. KOVURMAÇ: kavrulmuş buğday — I, 493 bkz. kavurmaç, kogurmaç
  1099. KOVURMAK: kavrulmak, II, 114, 235 bkz. kagurmak, kagrulmak, kavrulmak, kugurmak, kuvurmak
  1100. KOVUŞMAK: koğmağa, tardetmege çalışmak — II, 103
  1101. KOY: koyun, I, 31, 173, 193, 199, 215, 263, 264, 284, 295, 306, 317, 326, 346, 387, 389, 392, 411, 426, 472, 483; II, 14, 15, 27, 50, 76, 90, 118, 142, 152, 184, 185, 237, 238. 310, 330, 355, 359; III, 5, 60, 88, 95, 122, 126, 130, 132, 142, 148, 156, 157, 167, 17
  1102. KOY: elbisenin koynu; kucak — III, 142 bkz. koyun koy derenin koyag ı, dibi, düzlüğü, III, 142 bkz. kuy
  1103. KOYAK: konak darısı — III, 167 bkz. konak
  1104. KOYAR: hayvanlara ve kölelere sö ğülen bir kelime; “ağızdan salya saçan” anlamınadır — III, 171
  1105. KOYGAŞMAK: koynuna girmek, I, 243
  1106. KOYKA: deri, kürk, III, 173
  1107. KOYKALAMAK: derinin kıllarını temizlemek, yolmak.III, 173
  1108. KOYLUŞMAK: dökülüşmek — III, 195
  1109. KOYLUŞMAK: koyula; mak, III, 195
  1110. KOYMAK: koymak, koyuvermek, bırakmak, dökmek, çalkamak — II, 45; III, 39, 171. 246 bkz; kodmak, kotmak
  1111. KOYTURMAK:
  1112. KOYU: koyu, kalın, sık — III, 367
  1113. KOYUG: (akarlarda) koyu — III, 166
  1114. KOYUGLUK: koyuluk, (akarlarda) koyuluk — III, 178
  1115. KOYULMAK: akar (nesne) koyulmak — III, 190
  1116. KOYUN: koyun, kucak, II, 339, 346; III, 18, 297 bkz. koy
  1117. KOYUNMAK: kendine su koymak, dökünmek.III, 191
  1118. KOYUŞMAK: koyı — nakta yardım etmek, III, 189
  1119. KOY: yılı koyunyılı; Türkler’in on ikili yıllarından biri.I, 346; III, 142
  1120. KOZANMAK: süslenmek, bezenmek (“bezenmek” fiili ile birlikte gelir), II, 155
  1121. KÖÇ: saat, an, müddet — I, 321
  1122. KÖÇ: göç — I, 321
  1123. KÖÇMEK: göçmek — II, 5
  1124. KÖÇRÜM: belinleme, telâş, köy halkının şehre kaçışması, I, 485
  1125. KÖÇÜK: sagrı; bir hayvana binen iki adamdan arkadaki I, 390
  1126. KÖÇÜKLEMEK: sağrıya vurmak — III, 341
  1127. KÖÇÜRGEN: göçüren, uzaklaştıran — I, 522
  1128. KÖÇÜRMEK: göçürmek; yazmak, istinsah etmek, nakletmek, II, 75, 76köçürme oçak; bir yerden öbür yere göçürülebilen ocak, I, 490
  1129. KÖÇÜRME: oyun “on dört” adı dahi verlien bir oyun — I, 491
  1130. KÖÇÜT: at — I, 357; II, 76
  1131. KÖDÜŞMEK: bekleşmek, birbirini bekleşmek, II, 94 bkz. küdüşmek
  1132. KÖDEÇ: bardak, testi — I, 360 bkz. közeç, közüç
  1133. KÖDEZMEK: saklamak, beklemek, korumak, gözetmek, II, 86, 162; III, 43, 263 bkz. köz atmak, közetmek
  1134. KÖDMEK: gözlemek; görmek — II, 87; III, 23
  1135. KÖG: şiirin vezni, aruzu, ırın ölçüsü, ırlamakta sesin yükselip alçal ışı.III, 131
  1136. KÖG: bir şehir halkı arasında bir sene içinde çıkıp gülünen şey, gülmece — III, 131
  1137. KÖG: koç veya ba; ka hayvanlar ın kı; a yakın aşması, III, 132
  1138. KÖG: ayna yüzünde meydana gelen pas; kad ınların yüzüne düşen çillik — III, 132
  1139. KÖGEN: ilmikli köstek, süt sağılacağı zaman hayvanların ayağına vurulur I, 415
  1140. KÖGERMEK: göğermek, gök rengini almak — II, 84
  1141. KÖGLEMEK: (hayvan) yeşil ot yemek — III, 300, 301
  1142. KÖGLEMEK: ırlamak, taganni etmek — II, 255; 301 bkz. köglenmek
  1143. KÖGLENMEK: yüzde çiller çıkmak; şarkı söylemek, ırlamak, taganni etmek, sesi yükselte alçalta şarkı çağırmak, I, 253; II, 253, 255; III, 131 bkz. köglemek
  1144. KÖGÜZ: göğüs — I, 366 bkz. köküs
  1145. KÖG: yılkı başıboş yayılan hayvan — III, 131
  1146. KÖK: gök, hava, sema — I, 64, 123, 139, 193, 244, 338, 361, 362, 421; II, 27, 78, 81, 170, 252, 264, 283, 289, 307; III, 27, 124, 132, 282, 439
  1147. KÖK: gök rengi, gök renk, lâcivert. III, 132, 162 § kömgök; gömgök, I, 328, 338 § köpgök; gömgök — I, 328
  1148. KÖK: şehrin dört yanını saran yeşil bölge, III, 132
  1149. KÖK: eğer bağı — II, 283
  1150. KÖK: kök, asıl — II, 284
  1151. KÖKDEDMEK: eğer tahtalarını diktirmek, bağlatmak- II, 328 bkz. kökletmek
  1152. KÖKEGÜN: gök sinek I 188; II, 287
  1153. KÖKLEMEK: eğer bağını sıkı bağlamak, III, 300
  1154. KÖKLENMEK: sıkı bağlanmak; asaletli veya zengin olmak — II, 253
  1155. KÖKLEŞMEK: ilişip sokulmak; eğer bağlamakta yardım etmek; hısımlıkla bağlanmak, II, 224, 225 bkz. kökteşmek
  1156. KÖKLETMEK: eğer tahtalarını diktirmek, bağlatmak — Il, 327, 328 bkz. kökdedmek
  1157. KÖKREMEK: kükremek — I, 125, 142, 354; II, 13, 138; III, 282, 398
  1158. KÖKREŞMEK: gürlemek, kükremek, kişnemek, kükreşmek — II, 222, 223; III, 147
  1159. KÖKŞIN: göğümsü, gök renkte — I, 186, 437
  1160. KÖKTEŞMEK: ilişip sokulmak, eger bağlaınakta yardım etmek; hısımlıkla bağlanmak — II, 224 bkz. kökleşmek
  1161. KÖK: tubulgan bir kuş adı — I, 519 bkz. kök tupulgan
  1162. KÖKÜRŞGÜNLEŞMEK: güvercini öndül koyarak yar ışa gitmek.II, 226
  1163. KÖKÜRÇKÜN: güyerdn — III, 419
  1164. KÖK(Ü)S: göğüs — I, 230 bkz. kögüz
  1165. KÖKYUK: köylü ve Türkmen büyüklerine verilen ungun — III, 133
  1166. KÖL: göl, havuz, birikmiş su, I, 104; II, 79, 265; III, 135, 137, 357, 360
  1167. KÖL: denizin kendisi, III, 136
  1168. KÖLERMEK: göl hallne gelmek, gölermek, toplanmak, su göllenmek.I, 179; II, 84, 283
  1169. KÖLIGE: koyu gölge — I, 448; III, 174 bkz. köllk
  1170. KÖLIK: gölge — I, 409 bkz. kölige
  1171. KÖLIKLIK: gölgelik — I, 510
  1172. KÖL: suv Karluk büyüklerine verilen ungun — I, 108
  1173. KÖLÜK: arka; gölük, yuk yükletilen herhangi bir hayvan — I, 392
  1174. KÖLÜKLÜG: gölüklü — I, 510
  1175. KÖLTIÑ: kuşların indiği su birikintisl, gölcuk — I, 73; III, 372
  1176. KÖMÇÜ: gömü, define, hazlne — I, 418 bkz. kömüç § Tavgaç kömsi; Âd ulusundan kalma hazine, I, 418
  1177. KÖMEÇ: küle gömülerek pişirilen çörek — I, 12, 360
  1178. KÖMMEK: gömmek. I, 12; II, 27
  1179. KÖMTÜRMEK: gömdürmek — II, 196
  1180. KÖMÜÇ: gömü, deflne — I, 360 bkz. kömçü
  1181. KÖMÜLDÜRÜK: at göğüslüğü.I, 17, 530 bkz. kümüldürük
  1182. KÖMÜNDI: neñ gömülmüş nesne, I, 450
  1183. KOMÜNMEK: gömülmek; gömer görünmek — II, 158
  1184. KÖMÜR: kömür — I, 506
  1185. KÖMÜRLÜG: kömür sahibi, kömürü olan — I, 506
  1186. KÖMÜRLÜK: kömür yapmak içln yakılan ağaç ve kömür konan yer, I, 506
  1187. KÖMÜŞMEK: gömmekte yardım etmek — II, 111
  1188. KÖN: at derisi veya gönü, ham derl, gön — III, 140, 335, 353, 425
  1189. KÖNDGERMEK: doğrultmak, düzeltmek, dikmek yola kılavuzlamak; Ikrar ettirmek — II, 199; III, 423 bkz. köndgürmek, köngermek
  1190. KÖNDGÜRMEK: doğrultmak — II, 199 bkz. könd — germek, köñermek
  1191. KÖNDGÜRTMEK: dogrultmak, diktirmek — III, 424
  1192. KÖNEK: matara, ibrik, su tulumu (kırba) — I, 392
  1193. KÖNI: düz, dogru; emniyetli.III, 151, 237
  1194. KÖNIKMEK: arkadaşlarından geri kalacak derecede zay ıflık. II, 165
  1195. KÖNITMEK: dogrultmak, II, 313
  1196. KÖNMEK: düzelmek, doğrulmak; yola gelmek; inkârdan sonra ikrar etmek; yola ç ıkmak — II, 29, 30, 199
  1197. KÖÑERMEK: doğrultmak; doğru yolu göstermek, kılavuzlamak; doğruyu söyletmek — II, 196, 197 bkz. köndgermek, köndgürmek
  1198. KÖÑLEK: gomlek — III, 350, 383
  1199. KÖÑLEKLENMEK: gömleklenmek, gömlek giymek — III, 411
  1200. KÖÑÜL: gönül, kalp, yürek; anlayış — I, 69, 89, 152, 194, 207, 212, 214, 225, 245; II, 15, 125, 178, 203, 238, 243; III, 108, 137, 154, 239, 245 — 246, 289, 295. 309, 366, 391, 419
  1201. KÖÑÜLDE: ; gönül arkadaşı, I, 407
  1202. KÖÑÜLLENMEK: gönüllenmek; (çocuk) düşünmek ve anlamak; arzu etmek, III, 408
  1203. KÖÑÜLLÜG: gönüllü .I, 63; III, 366
  1204. KÖP: çok, bütün, hep; (saç ve ağaç hakkında) gür, sık, I, 319; II, 328
  1205. KÖPÇÜK: eğerin ön ve arka yastıkları — I, 478
  1206. KÖPITMEK: diktirmek, oyulgatmak — II, 298 bkz.kübimek, kübitmek
  1207. KÖPRÜG: köprü — I, 478
  1208. KÖPSÜN: şilte, minder — I, 437
  1209. KÖPÜK(G): köpük, I, 390; III, 136
  1210. KÖPÜLMEK: dikilmek — II, 120 bkz. kübülmek
  1211. KÖPÜRMEK: köpürmek- II, 72
  1212. KÖPÜRTMEK: köpürtmek. III, 430
  1213. KÖPÜŞMEK: diknnekte yardım ve yarış etmek — II, 88 bkz. kübüşmek
  1214. KÖRDÜGÜÑ: gördüğün — II, 42
  1215. KÖRK: güzellik. I, 353; II, 340; III, 161
  1216. KÖRKE: ağaçtan yapılmış tabak — I, 430
  1217. KÖRKEDMEK: güzelleşmek.II, 340 bkz. körketmek
  1218. KÖRKETMEK: güzelleşmek.II, 340 bkz. körkedmek
  1219. KÖRKLÜG: iyi, güzel ve gösterişli; dostça, I, 45, 319, 353. 461; III, 43
  1220. KÖRKÜTMEK: göstermek — II, 340
  1221. KÖRMEK: görmek, bakmak, I, 62, 79, 85, 108, 139, 149, 167, 205, 212, 274, 281, 352, 369, 373, 380, 384, 404, 420, 456, 464, 497, 528; II, 8, 17, 18. 41, 58, 82, 157, 283; III, 23, 26, 46, 60, 69. 119, 130, 137, 143, 245, 258, 265, 295, 317, 327, 339, 355, 365, 426 bk
  1222. KÖRMIŞ: görmüş — III, 125
  1223. KÖRPE: körpe, mevsimi geçtikten sonra ç ıkan şey; zamanından sonra dogan yeni hayyan — I, 415 § körpe ot; yeni bitmiş ot — I, 415 § korpe yemiş; vakti geçtikten sonra çıkan taze meyve, yemiş — I, 415 § körpe ogul; yazın doğan çocuk — I, 415
  1224. KÖRPELEMEK: körpe ot yernek, III, 351
  1225. KÖRPELENMEK: yeniden çıkmak, yeniden bitmek — III, 200
  1226. KÖRSEMEK: görsemek, görmek istemek, I, 281; III, 285 bkz. körügsemek
  1227. KÖRTÜRMEK: gördürmek.II, 194, 195
  1228. KÖRÜGSEMEK: görsemek, görmek veya ka — vuşmak istemek, I, 281; III, 285, 334 bkz.körsemek
  1229. KÖRÜK: kuyumcu veya demirci körüğü — I, 391
  1230. KÖRÜKLEMEK: körüklemek.III, 341, 348
  1231. KÖRÜLMEK: görülmek.I, 119; II, 136, 139
  1232. KÖRÜNÇ: görülecek şey; blr ; ey seyreden halk — I, 167; III, 373 bkz. közünç
  1233. KÖRÜNMEK: görünmek, kavuşmak, I, 75, 191; II, 157; III, 43, 126
  1234. KÖRÜŞ: bakış .I, 370
  1235. KÖRÜŞMEK: (gözle) bakmak — II, 99
  1236. KÖRÜŞMEK: güreşmek.II, 97 bkz. küreşmek
  1237. KÖSEKÇI: yemeklere i; tahlı — I, 153
  1238. KÖSEMEK: arzu etmek — III, 265
  1239. KÖSEŞMEK: istemek, öğünmek, II, 101
  1240. KÖSGÜK: göz değmesinden sakınmak için üzüm bağlarına ve bostanlara dikllen nazarl ık — II, 289
  1241. KÖSRÜK: tuşag atın ön ayaklarına vurulan köstek, I, 479
  1242. KÖSÜLMEK: (ayak) uzanmak, uzatılmak — II, 137
  1243. KÖSÜRGE: köstebek, tarla sıçanı soyundan bir hayvan — I, 490 bkz. küsürge
  1244. KÖSÜRGEN: birçe; it köstebek, I, 522 bkz. kösürken
  1245. KÖSÜRKEN: bir çeşit köstebek, I, 522 bkz. kösürgen
  1246. KÖSÜRMEK: hayvanın ön ayaklarını kösteklemek — II, 78
  1247. KÖŞIGE: açık gölge, zayıf gölge, gölgemsi.I, 448; III, 174
  1248. KÖŞIK: örtü, perde, gölge — I, 409
  1249. KÖŞIKLIK: gölgelik, I, 509
  1250. KÖŞIMEK: kapatmak, örtmek, III, 267, 268
  1251. KÖŞINMEK: gölgeye çekilmek, kendini gizlemek örtmek — II, 157 bkz. kö şünmek
  1252. KÖŞITMEK: örtmek II, 307, 308
  1253. KÖŞÜNMEK: gólgelenmek, gölgeye çekilmek, kendini gizlemek, örtmek II, 157 bkz. kö şinmek
  1254. KÖT: göt, arka — I, 321
  1255. KÖTI: burt kâbus, kara basan — I, 341
  1256. KÖT: iç genç çocuğa söğüldüğü zaman söylenen bir kelime — I, 360
  1257. KÖTI: kızlak kuyruğu kırmızı bir çeşit kaba kuş — I, 473
  1258. KÖTKI: tepe, dağlık yer, tòprak yığını, tepecik, I, 18, 430
  1259. KÖTLEMEK: fenalık yapmak — III, 299
  1260. KÖTLETMEK: düzdurmek — II, 348
  1261. KÖTLÜK: söğmek için kullanılır; puşt, I, 478
  1262. KÖTRÜM: üzerinde oturulan kerevet, seki, dükkân — I, 485
  1263. KÖTRÜŞMEK: kaldırıp götürmekte yardım etmek, II, 222, 225
  1264. KÖTÜ: dam — I, 269, 278; III, 219
  1265. KÖTÜRGEN: her zaman götüren — I, 521
  1266. KÖTÜRGÜ: götürge, kendisiyle bir şey taşınıp götürülen nesne — I, 490
  1267. KÖTÜRMEK: götürmek, II, 44, 75, 166
  1268. KÖTÜRSEMEK: götürmek istemek — I, 280
  1269. KÖVEZ: kurumlu — I, 325 bkz. küfez, küvez
  1270. KÖVEZLIK: şımarıklık, kurumluluk — I, 507, 508, 511
  1271. KÖVREMEK: gevşemek — III, 282 bkz. kefremek, kevremek, küfremek
  1272. KÖYDE: altın ve gümüş eritilerek suzülen ocak, III, 173
  1273. KÖYMEK: yanmak; yakmak, I, 43, 448; II, 188; III, 47, 246, 435
  1274. KÖYTÜRMEK: yakmak; yaktırmak — III, 187, 193 bkz. köyürmek
  1275. KÖYÜK: yanmış, yanık — III, 168
  1276. KÖYÜRMEK: yanmak, yaktırmak, II, 133; III, 187, 188 bkz. köytürmek
  1277. KÖZ: göz — I, 46, 55, 157. 170, 178, 179, 183, 212, 222, 243, 291, 296, 299, 340, 359, 379, 464, 477, 515, 524; II, 45, 115, 130, 157, 172, 176, 228, 232, 245, 247, 252, 277, 279, 280, 306, 311, 334, 345; III, 5.14, 17, 33, 42, 55, 64, 76, 83, 84, 86, 97, 124, 151,
  1278. KÖZ: ateş koru, köz, I, 337
  1279. KÖZ: atmak gözetmek, gözetilmek. II, 86 bkz.ködezmek, közetmek
  1280. KÖZEÇ: bardak, testi — I, 360 bkz. ködeç, közüç
  1281. KÖZEGÜ: küskü, ateş çekmek veya aktarmak için kullan ılan aygıt — I, 448
  1282. KÖZEMEK: ateş çevirmek, karıştırmak, toplamak — III, 265
  1283. KÖZEŞMEK: ateş ölçermekte ve karıştırıp altüst etmekte yardım ve yarış etmek — II, 100
  1284. KÖZETDEÇI: gözetici, II, 318 bkz. közetteçl
  1285. KÖZETGEN: gözeten, II, 319.
  1286. KÖZETGÜ: gözetecek — II, 321
  1287. KÖZETIGLI: gözetmeyi düşünen .II, 320
  1288. KÖZETLGLIK: gözetmeye hak kazanan, II, 320
  1289. KÖZETIŞMEK: gözetmekte yardım ve yarış etmek — II, 322
  1290. KÖZETKÜÇI: gözetici.II, 318
  1291. KÖZETLIG: gözetilen, saklanan, esirgenen — I, 506
  1292. KÖZETMEK: gözetmek, gözetilmek muntazır, olmak II, 86, 234, 306 bkz. ködezmek, közatmak
  1293. KÖZETMIŞ: gözetilmiş.II, 170, 320
  1294. KÖZETTEÇI: gözetici. II, 318 bkz. közetdeçi
  1295. KÖZGERMEK: gördürmek, görüştürmek.II, 196
  1296. KÖZGINE: gözceğiz — III, 359
  1297. KÖZI: çerlig gece görüp gündüz göremeyen, bulutlu günde görüp bulutsuz günde göremeyen kimse; Nyctalopie’ye tutulmuş adam — I, 477
  1298. KÖZKIYE: gözceğiz, III, 359
  1299. KÖZLEMEK: göze vurmak — III, 300
  1300. KÖZLER: gözler, III, 105
  1301. KÖZLEŞMEK: görme içinde (gözlemekte) yarış etmek — II, 224
  1302. KÖZLEYÜ: göz gibi, I, 100
  1303. KÖZLÜG: gözlü — I, 521
  1304. KÖZLÜK: at kuyruğundan yapılmış bir dokumadır, göz ağrıdığı veya kamaştığı zaman üzerine konur I, 478, 530 bkz. közüldürük
  1305. KÖZMEN: közde plşirilen eknnek, közleme, gömme — I, 444; II, 27
  1306. KÖZÑÜ: ayna — III, 379 bkz. közüñü
  1307. KÖZÜÇ: çömlek — I, 506 bkz. ködeç, közeç
  1308. KÖZÜÇLÜG: çömlek sahibi, I, 506
  1309. KÖZÜÇLÜK: titik çömlek yapmak için ayrılan çamur — I, 506
  1310. KÖZÜLDÜRÜK: at kuyruğundan dokunur bir bez parçasıdır, I, 529 bkz. közlük
  1311. KÖZÜNÇ: bir şey seyreden halk, III, 373 bkz. körünç
  1312. KÖZÜÑÜ: ayna, III, 45, 132, bkz. közñü
  1313. KÖZÜNMEK: görülmek.II, 157 bkz. körmek
  1314. KUBA: at rengi kumral (konur al) lle sarı arasında olan at — III, 217
  1315. KUBSALMAK: kubuz çalınmak
  1316. KUBURGA: baykuş — I, 489
  1317. KUBUZ: ut, kopuz, kubuz — I, 19, 365; II, 235; III, 173, 283 § buç ı kubuz; inleyen utlardan bir ut — III, 173
  1318. KUBUZLUG: kişi kubuzu olan adam — I, 495
  1319. KUBZALMAK: kubuz çalınmak, II, 235 bkz. kupsalmak, kubzalmak, kupzalmak
  1320. KUBZAŞMAK: kubuz çalmakta yarış etmek — II, 220 bkz. kupzaşmak
  1321. KUÇAK: kucak — I, 382 bkz. kuçam
  1322. KUÇAKLAMAK: kucaklamak — III, 338
  1323. KUÇAM: kucak — I, 398 bkz. kuçak
  1324. KUÇGUNDI: soğan — I, 493
  1325. KUDGU: karasinek, sinek — I, 425 bkz. kudgu
  1326. KUDRUÇAK: kuyruk kemiği — III, 179 bkz. kuduçak
  1327. KUDRUK: kuyruk, göt, kıç — I, 472 bkz. kudruk
  1328. KUDUÇAK: kuyruk kemiği.III, 179 bkz. kudruçak
  1329. KUDUG: kuyu III, 122, 282 bkz. kudug, kuyug
  1330. KUDURGAK: kaftanın arka eteklerinden biri — I, 502 bkz. kudurgak
  1331. KUDURMAK: kudurmak; üstüne düşmek, çabalamak, I, 144; II, 76 bkz. kuturmak
  1332. KUDGU: sinek, III, 367 bkz. kudgu
  1333. KUDGULANMAK: sineklenmek, kendinden sinek ko ğmak — III, 201
  1334. KUDI: kuyu, çukur; a; ağı, aşağıya — I, 100, 164, 169, 190; II, 24, 83, 228; III, 46, 61, 69, 220 bkz. kodı
  1335. KUDRUK: kuyruk — I, 513; ll , 298; III, 164, 256, 367 bkz. kudruk
  1336. KUDUG: kuyu — I, 375, 456, 457; II, 155; III, 166. 226, 448 bkz. kudug, kuyug
  1337. KUDUGLUG: kuyulu — I, 496
  1338. KUDURÇUK: bebek, kukla — I, 501
  1339. KUDURGAK: kaftanın iki eteğinden biri — I, 17 bkz. kudurgak
  1340. KUDURGUN: kuskun, egerin kuskunu — I, 17, 518
  1341. KUDUZ: dul kadın — I, 365
  1342. KUDUZLANMAK: dul karı ıle evlenmek — II, 267, 268
  1343. KUGU: kuğu kuşu, III, 225, 250
  1344. KUGURMAK: kavurmak — II, 81 bkz. kagurmak, kavrulmak, kogurmak, kovurmak, kuvurmak
  1345. KUKUN: kıvılcımI, 404
  1346. KUKUNLUG: kıvılcımlı — I, 499
  1347. KUL: kul, köle — I, 27, 33.165, 276, 302, 320, 330, 336, 385, 386, 475; II, 5, 10, 152, 180, 219, 236, 277, 292, 294, 305, 338; III, 85, 84, 97, 263, 268, 336, 409, 421, 423, 427, 450
  1348. KULA: kula renk — III, 233
  1349. KULABUZ: kılavuz — I, 487 bkz. kulavuz
  1350. KULAÇ: kulaç — I, 358 bkz. kolaç
  1351. KULAÇLAMAK: kulaçlamak III, 330
  1352. KULAK: kulak, I, 209, 212, 220, 377, 383; II, 17, 23, 73, 133, 150, 154. 161, 337, 352; III, 31, 253, 286, 357, 358, 370.405, 410 bkz. kulhak, kulkak
  1353. KULAKLAMAK: kulaga vurmak — III, 338, 339
  1354. KULAKLIG: kulaklı-I, 498
  1355. KULAK: ton yenlerl kısa elbise — I, 383
  1356. KULAVUZ: kılavuz — I, 487 bkz. kulabux
  1357. KULHAK: kulak — I, 383 bkz. kulak, kulkak
  1358. KULKAK: kulak — I, 383 bkz. kulak, kulhak
  1359. KULNAÇI: kısrak doğuracak kısrak, I, 491
  1360. KULNAMAK: kulunlamak, kısrak yavru dogurmak, III, 92. 302, 319 bkz. kulunlamak
  1361. KULSIG: er köleye benzeyen, huyu köleye benzeyen adam — I, 465; III, 128
  1362. KULUN: tay — I, 215, 404; II, 90; III, 92
  1363. KULUNLAMAK: kısrak yavru doğurmak — III, 92bkz. kulnamak
  1364. KULUNLUG: tay sahibl olan — I, 500
  1365. KUM: kum, I, 197, 222, 268, 338, 457, 484; II, 80, 212
  1366. KUM: dalga, su dalgası — III, 137
  1367. KUMA: urmak birbirine kuvvetle vurmak — III, 382
  1368. KUMGAN: kova; ibrik; gügüm, gülsuyu şişesi — I, 432, 440; II, 353
  1369. KUMLAK: Kıpçak illerınde yetişir, yaprağı fasulye yapragına benzer sarmaşik gibi bir ot, I, 475
  1370. KUMMAK: dalgalanmak — II, 27
  1371. KUMTURMAK: dalgalandırmak — II, 192
  1372. KUMUK: at gübresi — I, 383 bkz. komuk
  1373. KUMUKLAMEK: pislemek, terslemek; Kumuk boyuna nispet etmek — III, 339 bkz. komuklamak kumu şmak
  1374. KUNÇUY: hatundan birderece aşağı kadın, bige, prenses — III, 240
  1375. KUNDIGU: döven, harman dövenl — I, 491
  1376. KUNDIMAK: parlâtgıçla blr şeyi parlatmak — III, 277
  1377. KUNDUZ: kunduz, su köpegi — I, 458
  1378. KUNDUZ: kayrı kunduz taşağından yapılan bir ilâç, I, 458
  1379. KUNMAK: soymak, çalmak — II, 29
  1380. KUNUŞMAK: birbirine soymakta yarış ve yardım etmek, birbirini soymak, çalmak, II, 112, 113
  1381. KUÑ: et kas, adale — III, 358
  1382. KUPSALMAK: kubuz çalınmak — II, 235 bkz. kubsalmak, kubzalmak, kupzalmak
  1383. KUPZALMAK: kubuz çalınmak — II, 235 bkz. kubzalmak, kubsalmak, kupsalmak
  1384. KUPZAMAK: kubuz çalmak — I, 19; III, 283
  1385. KUPZAŞMAK: kubuz çalmakta yarış etmek, II, 220 bkz. kubzaşmak
  1386. KUPZATMAK: kubuz ; aldırmak — II, 335
  1387. KUR: kuşak, kemer — I, 324; § iç kur; iç ku şağı, uçkur — I, 35; 11. 249, 255, 337; III, 84. 305
  1388. KUR: mertebe, a; ama — I, 324
  1389. KUR: kuru, III, 122 bkz. kurug, kuruk kura
  1390. KÖRMEK: uzaktan görmek, III, 219 bkz. kaya körmek, k ıya körmek, kuya körmek
  1391. KURAM: mertebe, aşama; sırasına göre.I, 413 § kuram kişiler; sankı hakanın yanında oturur gibi sırayla oturmuş olan kimseler — I, 413
  1392. KURARMAK: kurtarmak II, 199, 200 bkz. kutgarmak
  1393. KURASI: kuracak — II, 68
  1394. KURBAKA: kurbağa, III, 122
  1395. KURÇ: katı, içi dolu ve sorn nesne; çelik — III, 287
  1396. KURÇ: eren dayanıklı ve yiğit adamlar — I, 343
  1397. KURÇ: temür çelik I, 343
  1398. KURDAŞMAK: bir dereceye, bir sıraya oturmak — II, 218
  1399. KURGADMAK: kuraklamak. II, 338 bkz. kurgatmak
  1400. KURGAK: kurak — III, 69
  1401. KURGALIR: kurmak üzere bulunan — II, 67
  1402. KURGAMAK: kurunnak — III, 290, 318
  1403. KURGATMAK: kuraklamak, kıtlık olmak — II, 338 bkz. kurgadmak
  1404. KURGIRMAK: kurumak, II, 193, 194 ‘
  1405. KURGIRMAK: zevzeklik etmek, yeğnilik etmek — II, 194
  1406. KURGU: zevzek, kararsız, huyu yeğni kişi — I, 18, 426
  1407. KURGU: kuracak — II, 68
  1408. KURGUÇI: kurucu — II, 50
  1409. KURGULANMAK: taşkınlık ve yeğnilik etmek, III, 201
  1410. KURGULUK: taşkınlık, yeğnilik, zevzeklik — I, 528
  1411. KURI: bir şeyin etrafı, I, 127, 324
  1412. KURIGU: kuruyacak zaman; kurumak üzere olan nesne, I, 446 kur ıh
  1413. KURIH: tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu kelimelerle çağırılır — III, 223 bkz. karı kurı, kurı kurı, kurrıh kurrıh
  1414. KURI: kurı tay kısrağın arkasında geri kaldığı zaman bu kelimelerle çağırılır — III, 223 bkz. karı kurı, kurıh kurıh, kurrıh kurrıh
  1415. KURIMAK: kurumak, I, 12, 20; II, 188; III, 140, 263, 264 bkz. kurumak, kuz ımak
  1416. KURINMAK: kurunmak, kurulanmak, I, 505; II, 155, 160 bkz. kurunmak
  1417. KURIRMAK: kurumaya yüz tutmak — II, 77 bkz. kururmak
  1418. KURIŞMAK: kuruşmak, kurumakta yardım ve yarış etmek — II, 97 bkz. kuruşmak
  1419. KURITGAN: her zaman ve çok kurutan, I, 514, 524
  1420. KURITMAK: kurutmak, II, 304 bkz. kurutmak
  1421. KUR: kur etmek guruldamak — I, 486
  1422. KURLAMAK: kuşak yapmak ve bağlamak — III, 298
  1423. KURLANMAK: acınmak, tasa, acı duymak, ziyan görmek; katılaşmak, koyulaşmak, mayalanmak, ekşimek — II, 250, 251; III, 197 bkz. korlanmak
  1424. KURLUK: içinde kımız biriktirilen küçük testi, l, 473 bkz. korluk
  1425. KURMAK: kurmak, germek, toplamak; himaye etmek — II, 7, 8, 37, 59. 61, 65, 66, 67, 83, 198; III, 62, 219, 318
  1426. KURMAK: yuvmak erişmek, varmak, mal vererek gönül almak, III, 62 bkz. yavsamak, yüvmek, yüvsemek
  1427. KURMAN: gedeleç, yaylık, yay kabı — I, 444; III, 16
  1428. KURMIŞ: kurulu — I, 198; II, 59; III, 215
  1429. KURRIH: kurrıh tayı çağırmak içln nida.I, 9 bkz; karı kurı, kurıh kurıh, kurrıh kurrıh
  1430. KURŞAG: kuşak kuşanma — I, 464
  1431. KURŞAG: tura; yünden dokunur, bel kuşağına benzer bir nesne olup çadıra sarılır — I, 464
  1432. KURŞAMAK: kuşanmak, kuşağı bağlamak, II, 255; III, 287 bkz. kurşanmak
  1433. KURŞANMAK: kuşanmak, ku; ak kuşanmak, II, 249, 255 bkz. kurşamak
  1434. KURŞATMAK: kuşak kuşatmak, II, 337
  1435. KURT: solucan soyundan olan hayvanlar; y ırtıcı hayvanlardan olan kurt — I, 342; III, 6
  1436. KURTANMAK: bitten kaşınmak, koyunlarda bit aramak — II, 248
  1437. KURTGA: kocakarı — III, 259
  1438. KURTLAMAK: kurt çıkarmak — III, 447
  1439. KURTULMAK: kurtulmak, doğurmak — II, 121, 233, 234, 237 bkz. kut bulmak, kutulmak
  1440. KURTURMAK: kurdurmak, toplatmak — II, 190, 198 kurug kuru; as ılsız — I, 12, 198, 375, 383; III, 82, 122 bkz. kur, kuruk
  1441. KURUG: ev içinde kimse bulunmayan ev — I, 375
  1442. KURUGJIN: kurşun — I, 512; II, 293 bkz. kuşun
  1443. KURUGLAMAK: kuru olarak kullanmak III, 336
  1444. KURUGLANMAK: kuru bulmak — II, 268
  1445. KURUGLUG: sadak, okluk, gedeleç — I, 501 bkz. kurugluk
  1446. KURUGLUG: ya kurulu, kurulmuş yay — I, 496, 500, 501
  1447. KURUGLUK: kuruluk — I, 503, 505
  1448. KURUGLUK: sadak, okluk, gedeleç — I, 504 bkz. kuruglug § ki ş kurugluk; sadak, okluk, gedeleç — I, 504
  1449. KURUGSAK: kursak, 01^6.I, 17, 502; III, 334
  1450. KURUGSIMAK: kurumaya yüz tutmak — III, 334
  1451. KURUK: kuru — I, 383 bkz. kur, kurug
  1452. KURULGAN: daima kurulan, I, 520
  1453. KURULMAK: kurulmak; büzülmek I, 195; II, 134, 138
  1454. KURUMAK: kurumak, II, 206 bkz. kurımak, kuzımak
  1455. KURUN: kurum, duvara, ocaga sıvaşmış, toplanmış olan duman eseri — ‘l, 404
  1456. KURUNÇI: dumandan kirlenmiş olan keçe — II, 242
  1457. KURUNLUG: kurumlu — I, 499
  1458. KURUNMAK: kurunmak, II, 155 bkz. kurınmak
  1459. KURURMAK: kurumaya yüz tutmak — II, 77 bkz.kurırmak
  1460. KURUŞMAK: kurmakta yardım ve yarış etmek, Il, 98, 114 bkz. kunşmak
  1461. KURUŞMAK: her tarafı kurumak, II, 98
  1462. KURUT: keş, çökelek, yağı alınmış yoğurttan yapılan lor peyniri, kurut, kuru yogurt, I, 357; II, 15, 81
  1463. KURUTLUG: çökelekli.I, 494
  1464. KURUTMAK: kurutmak — I, 19 bkz. kurıtmak
  1465. KURUTSAMAK: kurut istemek III, 332
  1466. KURVI: çuvaç hana ait yuvarlak çadır, I, 195
  1467. KUSGAÇ: küçük, kara bir hayvancık, insanı 1511-11-. I, 455
  1468. KUSIG: kusu, kusma, I, 376
  1469. KUSINÇIG: kusunç, iğrenç — III, 232
  1470. KUSMAK: kusmak; (boya) solmak, bezikmek — II, 10, 11
  1471. KUSTURMAK: kusturmak, (boya) soldurmak II, 190
  1472. KUŞ: kuş, I, 22, 34, 36, 156, 163, 176, 233, 253, 280, 299, 319, 331, 439, 483; II, 4, 7, 12, 17, 18, 45, 83, 173, 181, 183, 192, 199, 204. 218, 239, 267, 324, 331, 348, 359; III, 6, 63, 92, 144, 184, 194, 232, 328, 357, 358, 390, 397, 403 § ürüñ ku ş; akdoğan — I, 331,
  1473. KUSGAÇ: serçe kuşu — I, 455
  1474. KUŞGUN: hayvanların yedlği taze kamı; — I, 440
  1475. KUŞGUN: ekşi bir çeşlt ot — I, 440 bkz. uşgun
  1476. KUŞIL: atmaca — I, 331
  1477. KUŞLAG: kuşların çok olduğu yerdir, burada av yapılır — I, 465
  1478. KUŞLAGLANMAK: kuş avlağı yapmak — II, 273
  1479. KUŞLAMAK: kuş avlamak, I, 22; III, 299 kuşlatmak kuş tutturmak, kuş avlatmak — II, 343, 348
  1480. KUŞLUK: kuşluk vaktl — I, 474
  1481. KUŞUN: kur; un, I, 513 bkz. kurugjın
  1482. KUT: kut, uğur, devlet, baht, talih, saadet, I, 85, 92, 164, 200, 272, 301, 304, 320, 384. 508; II, 177. 229 kut almak
  1483. KUTALMAK: mesut olmak — II, 121 bkz. kut almak, kutatmak
  1484. KUTANMAK: kutlu olmak, ulu nasipli olmak — II, 154
  1485. KUTARMA: börk önde arkada Iki kanadı bulunan bork. I, 490
  1486. KÜTATMAK: kutlu olmak, baht ve devlet sahlbi olmak — II, 299 bkz. kutalmak, kut almak
  1487. KUT: bulmak baht bulmak- II, 122 bkz. kurtulmak, kutulmak
  1488. KUTGARMAK: kurtarmak.II, 192, 199, 201 bkz; kurarmak
  1489. KUTLUG: kutlu, I, 60. 82, 320, 413. 463, 464 §
  1490. KUTLUG: tegin ; uğurlu köle — I, 413
  1491. KUTRUŞMAK: oynamak ve sevlnmek — II, 218
  1492. KUTSUZ: kutsuz, işlerl ters giden adam — I, 457
  1493. KUTULGAN: daima kurtulan, I, 520
  1494. KUTULMAK: kurtulmak; doğurmak, II, 121, 234 bkz. kurtulmak, kut bulmak
  1495. KUTURMAK: haddini aşmak, kudurmak, azmak — I, 508; II, 74. 75 bkz. kudurmak
  1496. KUTUZ: yaban sığırı — I, 365
  1497. KUTUZ: ıt kuduz köpek, kudurmuş köpek — I, 365
  1498. KUTUZLUK: yaban sığırı sahibi — I, 495
  1499. KUV: kut, saadet — I, 320 bkz. kıv
  1500. KUVURMAK: kavurmak. II, 81 bkz. kagurmak, kavrulmak, kogurmak kovurmak, kugurmak
  1501. KUY: dere; kuytu yer, dip — III, 65.106, 142 bkz. koy
  1502. KUYA: körmek uzaktan görmek, III, 219 bkz. kaya körmek, k ıya körmek, kura körmek
  1503. KUYAŞ: güneş; koyu sıcak, güneşin şiddetli vurması — 1. 155; 353; II, 337; III, 172
  1504. KUYMA: bir çeşit yağlı ekmek — III, 173
  1505. KUYMA: herhangi bir madenden (çekiçle dövme ile de ğil, eritilerek dökme ile) yapılmış havan, çırakman, çekiç gibi aygıtlar — III, 174
  1506. KUYMAK: üremek III, 246
  1507. KUYUG: küyu — III, 166 bkz. kudug, kud, ug
  1508. KUYUTMAK: ürkütmek — II, 326
  1509. KUZ: güne; gormeyen yer, gölgeli yer — I, 325; 326; III, 124
  1510. KUZGIRMAK: kar sağnak halinde esmek — II, 193
  1511. KUZGUN: kuzgun — I, 439; III, 240
  1512. KUZI: kuzu — I, 7, 208. 303, 444, 520; II, 294, 310; III, 102, 224, 270. 408, 444 kuz ımak kurumak; yemeğe iştihası gelmek — III, 264 bkz. kurımak, kurumak
  1513. KUZUTMAK: boğazını kurutmak; yemeğe iştihasını getirmek II, 306 bkz. kurutmak
  1514. KÜ: ün, şan — III, 212
  1515. KÜBEN: deve havudunun altına konulan çul; gölüğe gerekli olan çul ve çula benzer şeyler — I, 404 klibe yarık bütun vücuda giyilen zırh — III, 15, 217
  1516. KÜBIMEK: sık dikişli dikmek. III, 257 bkz. köpitmek, kübitmek kübitmek diktirmek, oyulgatmak — II, 298 bkz. köpitmek, kübimek
  1517. KÜBÜLMEK: dikilmek, oyulgan II, 120 bkz. köpülmek
  1518. KÜBÜŞMEK: kaba dikmekte ve oyulgamakta yard ım ve yarış etnnek — II, 88 bkz. köpüşmek
  1519. KÜÇ: kuvvet, zor, güç; zulüm — I, 81, 167, 183, 237, 359, 381, 397; II, 13, 18, 103, 137, 138, 195, 289, 334, 335; III, 120, 239, 282, 288, 412
  1520. KÜÇ: susam, künçü, III, 121
  1521. KÜÇELMEK: zulmetmek; malı zorla elinden alınmak — II, 136
  1522. KÜÇEMÇI: zulmeden kimse — III, 121
  1523. KÜÇEMEK: zulmetmek, zorla fe’nalık etmek, III, 258, 259
  1524. KÜÇENMEK: gücü kuvveti kalmamak; zulmetmek; ag ırlaşmak, fazla yüklenmiş olmak — II, 148, 156
  1525. KÜÇEŞMEK: yağmada yardım ve yarı; .etmek — II, 93
  1526. KÜÇETMEK: yağma ettirmek — II, 300
  1527. KÜÇLENMEK: kuvvetlenmek, II, 252 küçlig güçlü, kuvvetli. I, 509
  1528. KÜÇLÜG: güçlü, kuvvetli — III, 121, 161
  1529. KÜÇ: tegin kuvvetli tegin — I, 413
  1530. KÜDEN: düğün yemeğl, düğün, I, 404
  1531. KÜDÜK: iş güç, alış verl; (yalnız kullanılmaz, “ış” ile birlikte 86111-).I, 391 bkz. küdük § ış küdük; iş güç, I, 391
  1532. KÜDILŞMEK: bekleşmek — II, 94 bkz. ködüşmek
  1533. KÜDEGÜ: güveyi. III, 12, 166
  1534. KÜDMEK: durmak, beklemek, gözlemek, gütmek, I, 321; III, 441 bkz. kütmek
  1535. KÜDÜK: iş güç, alı; veriş.I, 509 bkz. küdük § ışlıg küdüklüg; işli güçlü — I, 509 küfeç, gem, damakl ı gem, III, 256 bkz. küvüç
  1536. KÜFEÇLIK: gemli, III, 256
  1537. KÜFEZ: kurumlu, kasalak, I, 411 bkz. kövez, küvez
  1538. KILFREMEK: gevşemek — I, 103 bkz. kcfremek, kevremek, kövremek
  1539. KILFYENMEK: üstüne düşmemek. III, 196 bkz. küyfenmek
  1540. KÜJIK: perçem, zülüf — I, 391
  1541. KÜKÜ: hala — III, 232 bkz. küküy
  1542. KÜKÜY: hala, III, 232 bkz. kükü
  1543. KÜL: kül I, 129, 337
  1544. KÜLDREMEK: güldür güldür etmek-III, 448 bkz. külremek
  1545. KÜLERGEN: her zaman karnı şiş; en ve yıkılıp yere yayılan — I, 523
  1546. KÜLERMEK: yıkılıp yere yayılmak, karın şişkinliğinden ve benzeri şeylerden yere yıkılıp yayılınak.II, 84 külf gürültü (ses taklidi) — I, 348
  1547. KÜLGEN: daima gülen — II, 54
  1548. KÜLGÜ: gulüş, gülme; kalb sektesiI, 96, 430 bkz. kültgü
  1549. KÜLGUÇI: gülücü-II, 51
  1550. KÜLI: yarmaksızın çeklrdeğiyle kurutulan zerdali, kay ısı, ; eftali ve erik glbi meyveler — III, 234
  1551. KÜLIMEK: gömmek — III, 272
  1552. KÜLIŞMEK: gömmekte yardım etmek — II, 110
  1553. KÜLITMEK: gömdürmek II, 311
  1554. KÜLMEK: gülmek 129; II, 26, 35, 54, 65, 192, 249, 260; III, 43
  1555. KÜLREMEK: gürlemek, güldür güldür etmek — III, 282, 283 bkz. küldremek
  1556. KÜLSIRGEN: gülümseyen-II, 256
  1557. KÜLSIRMEK: gülümsemek, gülümser görunmek — II, 196
  1558. KÜLTGÜ: kalb sektesi — I, 430 bkz. külgü
  1559. KÜLTÜRMEK: güldürmek II, 195 kültürmek (at) bağlatıp kö!tekletmek ve yıktırmak — II, 195
  1560. KÜLÜG: iğreti .I, 391
  1561. KÜLÜG: ünlü, şanlı .III, 212 § külüg bilge; ünlü şanlı .III, 212
  1562. KÜLÜMSINMEK: gülümsemek, güler görünmek, gülümsenmek — I, 20; II, 259, 260
  1563. KÜLÜNÇ: gülünç, III, 374
  1564. KÜLÜNMEK: eli ayağı yorulup zayıf olmak II 158
  1565. KÜLÜŞMEK: gülü; mek, II, 110
  1566. KÜLÜT: halk arasında gülünç olan nesne — I, 357
  1567. KÜMIÇE: sivrisinek I, 445 bkz. kimünçe
  1568. KÜMÜLDÜRÜK: at göğüslüğü — I, 17, 530 bkz. kömüldürük
  1569. KÜMÜRGEN: dag soğanı — I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürken
  1570. KÜMÜRKEN: dâğ soğanı — I, 522, 525 bkz. kevürgen’, kümürken, küvürken
  1571. KÜMÜŞ: gümüs; akça; kadın adı, I, 165, 370, 371, 413; II, 153, 181; III, 251
  1572. KÜN: gün, güneş, gündüz, I, 69, 70, 72, 82, 100 124, 165, 202, 245, 288, 320, 331, 340, 423, 515; II, 5, 9, 14, 97, 125, 128, 140, 143, 157, 163, 170, 172, 232, 293, 303, 304, 311, 313, 335; III, 52, 63, 77, 83, 86, 128, 167, 169, 182, 190, 247, 258, 267, 333, 3
  1573. KÜNÇEK: yaka, urba yakası — I, 480 bkz. künçük
  1574. KÜNÇÜK: yaka, urba yakası — I, 480 bkz. künçek
  1575. KÜNÇÜKLENMEK: yaka yapılmak. II, 277
  1576. KÜNDI: aşağılık, kötü (sözün arkası akla gelmediği zaman söze yardım olarak kullanılır) I. 419
  1577. KÜNDÜZ: gündüz, gün ışığı, I, 458; III, 87, 288
  1578. KÜNI: kuma — III, 237
  1579. KÜNLÜK: , gün hesabıyle yapılan iş, gündelik. I, 480
  1580. KÜNLÜK: yem günlük azık, I, 480
  1581. KÜN: togsug doğu — I, 463
  1582. KÜN: yıpar misk göbeği — I, 340
  1583. KÜRIĞ: cariye — II, 82, 186, 248; III, 358, 428
  1584. KÜNGRENMEK: harınlaşarak kendi kendine söylenmek — III, 399, 400
  1585. KÜÑÜZ: örenliklerde, yıkıntılarda bulunan küllük, gübre, III, 363
  1586. KÜP: küp — I, 147, 154, 209; III, 119, 246, 253, 325
  1587. KÜPE: küpe, III, 217
  1588. KÜPIK: hırka, bezin iki katı arasına pamuk koyarak dikme; seyrek diki ş, kaba dikii, I, 408
  1589. KÜR: yiğit, sarsılmaz, pek yürekli, kabadayı — I, 324, 325
  1590. KÜREMEK: kaçmak — III, 263
  1591. KÜREŞMEK: güreşmek — I, 474 bkz. körüşmek
  1592. KÜREŞMEK: kürümekte yardım ve yarış etmek — II, 99
  1593. KILRETMEK: kaçırtmak, II, 305
  1594. KÜRETMEK: küretnnek — II, 305 kürgek kürek — 11. 289
  1595. KÜRILEMEK: kebap kızartmak — III, 444 bkz. kürplemek
  1596. KÜRIMEK: eşinmek, yeri e; mek, kürümek, (hayvan) ha şarılık etmek, III, 256, 263
  1597. KÜRIN: kürün; içerisinde kavun, karpuz, h ıyar gibi şeyler taçınan küfe — I, 404
  1598. KÜRK: kürk, I, 353
  1599. KÜRKÜM: safran, I, 486
  1600. KÜRLENMEK: gürlemek — II, 252
  1601. KÜRMET: pek kuvvetli — I, 325
  1602. KÜRPLEMEK: kebap kızartmak.III, 444 bkz. kürilemek
  1603. KÜRSEMEK: kanlanmak, etlenmek; hamur gibi şeyler kap içine konduktan sonra mayalan ıp taşmak.III, 421 bkz. kürsmek
  1604. KÜRSMEK: kanlanmak, etlenmek; hamur gibi şeyler kap içine konduktan sonra mayalan ıp taşmak — III, 420, 421 bkz. kürsemek
  1605. KÜRŞEK: darı özü suda veya sütte kaynat ıldıktan sonra üzerine yağ dökülerek yenen bir yemek — I, 478
  1606. KÜRT: kayın ağacı, bundan yay, kamçı, değnek gibi şeyler yapılır — I, 343
  1607. KÜRT: kürt yemek bir şeyi “kütür kütür” ses çıkararak yemek, I, 343
  1608. KÜSMEK: küsmek. II, 12
  1609. KÜSRI: kaburga kemikleri; göğsün yanları — I, 422
  1610. KÜSÜRGE: tarla sıçanı soyundan bir hayvan — I, 490 bkz. kösürge kü şermek dolmak, taşasıya dolmak — I, 73; II, 79
  1611. KÜTMEK: gütmek, II, 264 bkz. küdmek
  1612. KÜTTÜRMEK: güttürmek — III, 187
  1613. KÜVÜÇ: küçük — III, 163 bkz. küfeç
  1614. KÜVÜÇ: yügün küçük yular, çilbir — III, 163
  1615. KÜVÜK: erkek — III, 165 bkz. küvük § küvük mu ş; erkek kedi- III, 165
  1616. KÜVÜK: saman — III, 165
  1617. KÜVÜZ: yaygı, yünden dokunmu; döşek ve yaygı gibi şeyler — III, 164 bkz. kidiz, kiviz
  1618. KÜVENMEK: öğünmek — II, 157
  1619. KÜVEZ: gurur, magrur, gururlu, I, 252; II, 140 bkz. kövez, küfez
  1620. KÜVIJ: söğüt gibi çürüyen, içi kovalan her a ğaç; tadı bozulan, kaçan her ; ey, I, 366 § küvij turma; tadı bozulan, tadı kaçan turp — I, 366
  1621. KÜVLÜK: çamurdan fındık büyüklüğünde yapılan yuvarlaklar, kururnadan önce ve kuruduktan sonra zıp zıp gibi atılır, I, 479
  1622. KÜVRE: hayvan ölerek, içerisindeki nesneler çürüdükten, eti kemikler üzerinde kuruduktan sonraki kalıbı — I, 422
  1623. KÜVRÜG: kös, davuLI, 479
  1624. KÜVŞEK: gevşek, yumuşak, sölpük — I, 479 bkz. kevşek § küv; ek et; gevşek, sölpük et — I, 479
  1625. KÜVŞEK: etmek iyi hamurdan yapılan ekmek, I, 479
  1626. KÜVÜK: erkek — I, 391 bkz. küvük § küvük mu ş; erkek kedi — I, 391
  1627. KÜVÜRGEN: dağ soğanı. I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürken
  1628. KÜVÜRKEN: dağ soğanı — I, 522 bkz. kevürken, kümürken, küvürgen
  1629. KÜYE: güve III, 170
  1630. KÜYELEMEK: güve silkmek, güveden kurtarmak ve korumak, III, 329
  1631. KÜYFENMEK: üstüne dü; memek — III, 196 bkz. küfyenmek
  1632. KÜZ: güz, güz mevslmi, sonbahar, I, 327; II, 172; III, 160
  1633. KÜZEMEK: güzlemek — III, 265
  1634. KÜZERMEK: güzleşmek II, 77
  1635. KÜZGERMEK: güzleşmek, güze doğru gitnnek — II, 196
  1636. KÜZKÜNEK: çakıra ve kelere benzer bir kuş, hava yutmakla geçlnir, I, 528
  1637. KÜZKÜNI: bok böceği cinsinden bir böcektir, geceleri ses vererek uçar, ate ş böceği — I, 493
  1638. KÜZÜK: çulha aygıtlarındandır, blrblri üzerine düğünnlenen birtakıın Iplikler olup, onunla üst eri ş, alt erişten ayrılır Kumaş ve kumaşa benzer şeyler dokuyanlara da böyle denir, I, 391
  1639. KÜZÜKMEK: güzleşniek — II, 118
  1640. KÜZÜN: kendisiyle serçe kuşu, tarla sıçanı, köstebek gibi şeyler avlanan sıçan cinsinden bir hayvan — I, 404-la işin tahakkukunu ve bitmesini gösteripfiiller sonuna gelen bir ek — III, 213 veya balgam akmak. I, 127
  1641. LAÇIN: şahin; yiğit adam — I, 410
  1642. LAGUN: ölçek gibi oyulmuş bir şey olup ayran, süt gibi şeyler içilir I, 410
  1643. LATU: kar, buz gibi şeylerle sogutulup içerisine baharat konarak so ğukluk yerine yenen bir çeşit şehriye çorbası , III, 237 bkz.
  1644. LAV: mühür mumu III, 155 bkz. avus-lıkın (-likin) “ile” anlamına ek — II, 91
  1645. LIMGEN: sarı erik — I, 444
  1646. LIŞ: salya, balgam — III, 127 § liş akmak salya veya balgam atmak I, 127
  1647. LITÜ: kar buz gibi şeylerle sogutulup içerisine baharat konarak sogukluk yerine yenen bir çe şit şehriye çorbası, III, 237 bkz. latu
  1648. LIYU: kuruyunca balçık haline gelen ince kumlu çamur, III, 238
  1649. LOXTAY: üzeri sarı benekli kırmızı bir Çin İpeklisi.III, 240
  1650. LÜÇNÜT: imice; buğday ve buğdaya benzer şeyleri temizlemekte, köylülerin yard ımlaşması — I, 451;
  1651. MA: emirlerin sonuna gelen nefi eki — III, 213
  1652. MA: al, işte anlamına bir kelime — III, 213 bkz. mah, meh
  1653. MAH: işte, al anlamına bir şey verildiği zaman söylenen bir kelime, III, 118 bkz. ma, meh
  1654. MALGUNA: ılgın ağacına benzer bir ağaç — I, 492 bkz. bulguna
  1655. MAMA: harmanda ortada bulunup öteki öküzlerin etraf ında döndükleri öküz, III, 235 bkz.op
  1656. MAMU: gerdek gecesi gelinle beraber gönderilen kad ın (öz Türkçe degil), III, 235
  1657. MANÇU: sanat sahlbine verilen ücret — I, 418, 419
  1658. MANÇUK: heybe, torba gibi at eğerine takılan iey — I, 476
  1659. MANÇUKLANMAK: elbiseyi eğer heybesine koy-mak ve heybeyi egerin arkas ına asmak, II, 276
  1660. MANDAR: ağaçlara sarılan bir bitki, sarmaşık — I, 457
  1661. MANDARLANMAK: sarmaşıklanmak II, 271
  1662. MANDU: bir çeşit sirke — I, 420
  1663. MANDÜRMAK: kuşattırmak; bandırmak — II, 197
  1664. MANGIRMAK: bandırayazmak, II, 197
  1665. MANILMAK: banılmak, II, 138
  1666. MANMAK: kuşanmak; banmak — II, 30
  1667. MAN: yaşlıg koy dört yaşını geçen koyun (yalnız koyun için) — III, 157
  1668. MAÑA: bana — I, 20, 26, 36, 63, 69, 84. 126, 132, 174, 176, 180, 182. 183, 184, 185, 187, 188, 202, 205, 210, 212, 215, 218, 221, 223, 224, 226, 231, 232, 233. 234, 235, 238, 251, 254, 261, 264, 265, 267, 269, 276, 308, 318, 354, 367, 399; II, 12, 16, 24, 28, 33, 5
  1669. MAÑIG: adım — III, 365
  1670. MAÑRAMAK: bağırmak — III, 402 bkz. müñremek
  1671. MAÑRAŞMAK: bağrışmak — III, 398 bkz. müñreşmek
  1672. MAÑRATMAK: bağırtmak. II, 358 bkz. müñretmek
  1673. MARAZ: karanlık gece, I, 411
  1674. MARAZ: ücretle çalı; an adam, ırgat — I, 411 bkz. hıyar maraz
  1675. MAT: öyle, ancılayın — I, 321 § andag mat; o öyle — I, 321
  1676. MAYAK: hayvan gübresi (en çok deve için) — III, 167, 168
  1677. MAYGUK: paytak klmse; top tırnaklı hayvan-lardan tüyleri kısa olan — III, 175
  1678. MAYIL: olgun; meyvelerde çürümeye yakla şma halL III, 168
  1679. MAYILMAK: gev; emek, II, 190
  1680. MAYIŞMAK: buyurulan bir Işi yapmaktan çe-kinmek; tembellikten yere yap ışıp kalmak, III, 189 bkz. yamaşmak;
  1681. ME: oğlakların ve kuzuların seslerlni bildlren bir kelime. III, 214
  1682. MEH: al, işte anlamına blr kellnne — III, 213 bkz. ma, mah
  1683. MEKKEH: Çin’den getlrilen bir çeşlt mürekkep, Türk yazısı bununla yazılır — III, 424
  1684. MEJEK: pislik — I, 392 § ıt mejeki; it plsliği — I, 392
  1685. MELDEK: keçeleşen, sölpıiyen nesne — I, 480
  1686. MEN: ben — I, 20, 22, 25, 26, 31, 37, 40, 51, 52, 53, 61, 69. 80, 87, 109, 120, 125, 130, 131, 163. 166, 167, 169, 171, 174, 179, 180, 181, 184, 185, 186, 190, 198, 199, 201, 202, 204, 206, 207, 209, 211, 215, 216, 217, 223, 225. 226, 231, 233, 237, 240, 256, 26
  1687. MENDIRI: gelin ile güveyinin başlarına, gece-le/in, saçı saçmak için toplanılan yer, I, 492
  1688. MEÑ: yem, tane, kuş yemi — I, 425; II, 18; III, 358
  1689. MEÑ: yüzdeki ben, III, 359
  1690. MEÑDEMEK: /olmak, ditmek — III, 401, 402 bkz. mirigdetmek
  1691. MEÑDEŞMEK: kıl yoluşmak. III, 399 bkz. mirig-deşmek
  1692. MEÑGÜ: ebedi, daima, sonsuz, ebedilik, son-suzluk, I, 44; III, 65, 378
  1693. MEÑGÜ: ajun sonsuz dünya, âhiret — III, 378
  1694. MEÑILEMEK: beyin yemek; beyni için koyun kesilmek; yan ında güzel gıdalar bulunmak — III, 405, 406 bkz. mürigilemek;
  1695. MEÑ(I)Z: beniz, yüz, I, 60, 65. 486; III, 363
  1696. MEÑIZLENMEK: benizlenmek, güzelleşmek, benzine renk gelmek — III, 407, 408
  1697. MEÑLENMEK: kendine tane toplamak — II, 290
  1698. MEÑLETMEK: yemletmek — II, 359
  1699. MEÑLIG: benli.III, 359
  1700. MEÑZEMEK: benzemek — III, 403
  1701. MEÑZETMEK: benzetmek.II, 358
  1702. MERDEK(G): ayı yavrusu, domuz yavr — usu.I, 480
  1703. MEŞIÇ: üzüm kara üzüm — I, 360
  1704. MI(MI): yalnız füllerin üçüncü ; ahıs’ sorgu şekli edatı — III, 214 bkz. mu (mü)
  1705. MIRIGAR: pınar, su gözü — III, 280, 363, 376
  1706. MIÑUY: kâğıt yapjştırılan bir çeşit hamur — III, 241
  1707. MIN: ben — I, 60, 69 bkz. ben, men
  1708. MINDETÜ: ipek elbise- I, 491
  1709. MIÑ: sayıda bin — I, 243, 334, 417; III, 14, 360, 367
  1710. MIÑDEŞMEK: kıl yolu; mak — III, 399 bkz. meıiğ-deşmek
  1711. MIÑDETMEK: dittirnıek — II, 358 bkz. meñ-demek
  1712. MIÑEŞMEK: birlikte ^1115010^III, 399 bkz. müñe; mek
  1713. MIÑI: beyin — II, 299
  1714. MIZ: biz — I, 327 bkz. biz
  1715. MONÇUK: boncuk, süs Için boyuna tak ılan değerli taşlar-I, 475; II, 123; III, 121
  1716. MONÇUK: atın boynuna takılan değerli taş, arslan tırnagı, muska gibi şeyler — I, 475
  1717. MONÇUKLANMAK: boncuklanmak — II, 276
  1718. MÖRIGMEK: ayaklarını toparlayıp tekme atmak — III, 391
  1719. MU: (mü) soru edatı, Isim ve fül sonuna gelir — I, 88; III, 147. 154, 214, 224, 256, 437 bkz. m ı (mi)
  1720. MUGUZGAK: bal arısına benzeyen blr sinek — I, 504
  1721. MUN: hastalık, ayıp — III, 140, 141
  1722. MUNDA: bunda, burada — I, 74, 160, 219, 352, 419, 420; II, 55, 56, 57, 61; III, 54, 143, 333 mundag böyle — I, 36, 64, 160; III, 154
  1723. MUNDIN: buradan, II, 57
  1724. MUNDUZ: budala, alık, I, 458
  1725. MUNDUZ: akın ansızın gelen sel — I, 77, 96, 458
  1726. MUNDUZ: yorıga at yorga yürıiyüşten başka yürüyüş bilmeyen at — I, 458
  1727. MUNGAN: geveze, bo; boğaz — I, 440, 476
  1728. MUNI: (munu) “işte, bu” anlamına edattır, “kanu”ya cevap olur, bu, bunu — I, 126; III, 237, 238, 372
  1729. MUN: kişi yüreği dölek, gönlü selek adam — III, 140
  1730. MUNMAK: saçmalamak — II, 30
  1731. MUÑ: sıkıntı, ıztırap, bun, mihnet — I, 425; III, 33, 359, 360
  1732. MUÑADMAK: bunaltnak — II, 84
  1733. MUÑAR: buna, bunda, I, 352; III, 363, 375
  1734. MUÑKARMAK: bunaltmak, sıkıntiya sokmak, III, 397, 398
  1735. MUÑLUG: bunlu, sıkıntılı — III, 382
  1736. MUÑ: tag kişi kendine gelip 16-17 yaşına girdiğinde çıkan di; , ergenlik dişi. III, 359
  1737. MUÑUKMAK: bunlanmak, sıkıntılanmak — III, 395
  1738. MURÇ: karabiber- I, 343; II, 186
  1739. MUŞ: kedi — I, 438; II, 14, 105; III, 127, 165, 267 bkz. çetük § küvük mu; ; erkek kedi, I, 391 § küvük muş; erkek kedl — III, 165
  1740. MUYAN: sevap, hayır, III, 172, 179
  1741. MUYANÇILIK: muyancılık, aracılık, barjştırıcılık. III, 179
  1742. MUYANLIK: yollarda yolcuların su Içmelerl için yapılan hayrat, III, 172
  1743. MUYAVMAK: miyavlamak — II, 14
  1744. MÜK: bükük — I, 335
  1745. MÜKIM: kadın pabucu, I, 395 bkz. büküm, mükin
  1746. MÜKIN: kadın pabucu — I, 395 bkz. büküm, mükim
  1747. MÜK: turmak rükû eder gibi durmak, eğilınek — I, 335
  1748. MÜN: çorba — I, 31, 36. 75, 163, 176, 198, 209, 232, 245, 340; III, 122, 253, 331 bkz. bün münderü ipekle süslenmiş gelin odası — I, 529 k
  1749. MÜNDÜRMEK: bindirmek. ll’, 197,
  1750. MÜNELMEK: uçları ve artıkları kesilmek. II, 138
  1751. MÜNEMEK: eğriliğini düzeltmek için bir şeyinuçlarını kesmek, III, 274
  1752. MÜNLEMEK: çorba içmek — III, 301 —
  1753. MÜNMEK: binmek I, 421; III, 30, 48, 60, 177, 429
  1754. MÜNÜLMEK: binilmek — II, 138
  1755. MÜÑEŞMEK: birlikte binişnnek — III, 399 bkz miñefmek
  1756. MÜÑILEMEK: nimet bulmak — III, 406 bkz. meñilemek
  1757. MÜNGREMEK: böğürmek — III, 403 bkz mañramak
  1758. MÜNGREŞMEK: böğrüşmek, gürültü etmek — II, 79; III, 398 bkz mañra şmak
  1759. MÜÑRETMEK: böğürtmek; büngüldetmek. II, 358 bkz. mañratmak
  1760. MÜÑÜZ: boynuz, I, 504; II, 327; III, 145, 363, 364
  1761. MÜNGÜZ: baka kaplumbağa — III, 225, 226
  1762. MÜÑÜZGEK: çalışma yüzünden elde peyda olan kat ılık, nasır — III, 388
  1763. MÜÑÜZLENMEK: boynuzu çıkmak, boynuzlanmak — III, 408
  1764. MÜÑÜZ: müngüz blr çe; it çocuk oyunu ve bu oyunda söylenen bir söz — III, 363, 364
  1765. NAMIJA: kadının kız kardeşinin kocası, bacanak, I, 446
  1766. NARU: bir taraf, ‘ yan, bir yana, nereye, nere, I, 199, 352; II, 140, 193; III, 223
  1767. NE: ne, nasıl, (soru anlamıyle) ne — I, 44, 53, 72, 74, 79, 87, 94, 126, 132, 320, 406; II, 287; III, 131, 207, 214, 215, 236, 360, 364
  1768. NE: Araplar’daki şaşalama, “ma”sı yerine bir edat, III, 214 ‘
  1769. NECE: (neçe) ne kadar, nice, kaç — I, 49, 63, 332, 384, 458; III, 157, 220
  1770. NEÇÜK: neden, 111^111.I, 79, 392
  1771. NE: elük nasıl-I, 94 bkz. nelek, nelik, nelük
  1772. NEGÜ: ne anlamına edat — III, 215 bkz. nü nek timsa^1. III, 155
  1773. NE: kerek ne gerek — I, 392 bkz. nerek
  1774. NEK: yılan ejderha — III, 155
  1775. NEK: yılı Türkler’in on ikili yıllarından biri, timsah yılı, I, 346; III, 156
  1776. NELEK: niçin.I, 370, 498 bkz. ne elük, nelik, nelük
  1777. NELIK: niçin — III, 385 bkz. ne elük, nelek, nelük
  1778. NELÜK: niçin, neden, I, 392; III, 188, 245 bkz. ne el ılk, nelek, nelik
  1779. NEME: ne kadar, III, 38
  1780. NEME: bilmem anlamına bir kelime, “ne” anlamında pekitme edatı — III, 214, 215, 236
  1781. NEÑ: nesne, şey, mal — I, II, 12, 13, 14, 15, 31, 34, 50, 53, 84, 98, 126, 140, 143, 145, 147, 157, 159, 162, 164, 169, 170, 177, 179, 185, 189, 193, 196, 197, 204, 227, 238, 239, 241, 245, 246, 247, 251, 254. 256, 257, 258, 264, 268. 269, 270, 272, 273, 278, 281, 282, 28
  1782. NEREK: neye, I, 392 bkz. ne kerek
  1783. NETEK: nice, nasıl-I, 27, 378, 392; II, 40, 52; III, 15. 123, 366
  1784. NIJDAG: bileği taşı — I, 465
  1785. NOM: millet; şeriat, yasa — III, 137
  1786. NÜ: ne anlamına, “ve” yerine blr edat — III, 215 bkz. negü
  1787. OBA: oba — I, 86
  1788. OBRAK: eskimiş — I, 118 bkz. oprak
  1789. OBRAMAK: eskimek, I, 273 bkz. opramak
  1790. OBRATMAK: yıpratmak — I, 261 bkz. opratmak
  1791. OBU: üstübeç ; .I, 86
  1792. OBUZ: katı olan — I, 54
  1793. OBUZLUG: sarp, I, 146 bkz. opuzlug § obuzlug yer; sarp, engebeli yer, I, 146
  1794. OÇAK: ocak, I, 64, 490
  1795. OÇAKLANMAK: ocaklanmak — I, 293
  1796. OÇAKLIG: ocaklı — I, 147
  1797. OÇAKLIK: titik ocak yapılacak çamur ve benzeri olan her nesne — I, 150 oçakl ık yer ocaklık yer — I, 150
  1798. OĞGARMAK: düşünme sonunda anlamak, I, 255
  1799. ODGUÇ: ateşin alevi.I, 95, 177, 248
  1800. ODLUK: kol kemiğinin kalın yeri — I, 98
  1801. ODUNMAK: sönmek, I, 200 bkz. udınmak, udunmak
  1802. OGLA: genç, yiğit — I, 129
  1803. OGLAGU: bolluk içinde büyüyen — I, 138
  1804. OGLAGU: katun asaletli, asil kadın, I, 138
  1805. OGLAK: oğlak — I, 65, 119, 468; II, 22, 266, 294; III, 102, 145
  1806. OGLAK: ay ükbahar, I, 347 bkz. ulug oglak ay
  1807. OGLAN: oğlan, oğul, çocuk, çocuklar — I, 74, 119, 143, 192, 193, 208, 209, 240, 263, 286, 289, 293, 373, 386; II, 4, 19, 26, 74, 93. 121, 154. 209, 210, 212, 218. 244, 272, 294, 300, 302, 329, 340, 341, 344, 348, 351. 354, 366; III, 80, 102, 108, 125, 145, 196, 202, 25
  1808. OGLANSIG: çocuk gibi, çocuk huylu — III, 128
  1809. OGLITMAK: üretmek, çoğaltmak — I, 265
  1810. OGRADAÇI: uğrayan, uğrayıcı — III, 314 ograg niyet, kurma, kas ıt; uğrama, uğrak — I, 118 ograg dağ yamacı, derenin dönemeci — III, 65 bkz. ogrug, ovrug
  1811. OGRAGAN: uğrayan — I, II, 314
  1812. OGRAGLI: uğramak isteyen — III, 315
  1813. OGRAGLIK: uğramak hakkı olan — III, 315
  1814. OGRAGSIK: uğramak hakkı olan — III, 315
  1815. OGRAGUÇI: uğrayan, uğrayıcı — III, 314
  1816. OGRAKLANMAK: Ograk kılığına girmek, I, 313; II, 279 bkz. Ugraklanmak
  1817. OGRALMAK: uğranılmak — I, 247
  1818. OGRAMAK: uğramak — I, 125, 160, 274; III, 106, 272, 311, 312, 313. 321 372
  1819. OGRAMSINMAK: uğrar görünmek, III, 322
  1820. OGRAŞMAK: uğraşmak — I, 170, 234, 235
  1821. OGRATMAK: göndermek, uğraştırmak — I, 261
  1822. OGRI: gizli, I, 380; II, 234
  1823. OGRI: hırsız; hırsızlık — I, 126, 224, 300, 483; II, 29, 171, 174, 197. 341; III, 75, 89, 423, 429
  1824. OGRILAMAK: çalmak, hırsızlık etmek — I, 316, 317
  1825. OGRILIK: hırsızlık II, 208
  1826. OGRUG: kemiğin ek yerleri, bel kemlğinln boyu-na birleştiği yer; dağ yamacı ve dağın bittiği yer; derenin dönemecl — I, 98, 118; III, 65 bkz. ograg, ovrug § tag ogrug ı; dağın dönemeci — I, 98
  1827. OGRULAYU: hırsız gibi — I, 102
  1828. OGRULMAK: kemlk yarılıp ayrılmak. I, 247, 248
  1829. OGRUŞMAK: kemik yarıp ayırmakta yardım ve yari{ etmek — I, 235
  1830. OGUK: çizme — I, 67
  1831. OGUL: ogul, çocuk, I, 37, 51, 68, 74, 86, 123, 180, 206, 220, 246, 253, 256, 262, 264, 288, 299, 319, 370, 415, 440, 515, 524; II, 14, 80, 84, 120, 143, 173, 175, 178, 183, 240, 249, 302, 311, 330. 333, 335. 343, 357; III, 33, 58. 78, 87, 105, 128, 137, 141, 146, 159,
  1832. OGULÇUK: ana rahmi, oğulduruk — I, 149
  1833. OGULMUK: üstüne hatıl atilmak için uzatılmış olan düz direk — I, 149
  1834. OGUR: karşılık, ivaz — I, 53
  1835. OGUR: bir işte imkân ve fırsat — I, 53
  1836. OGUR: uğur, bereket, devlet — I, 53
  1837. OGUR: vakit, zaman — I, 33, 53, 136, 273, 294; II, 68, 321, 322, 362; III, 55, 317
  1838. OGUR: bolmak yol uğurlu, hayırlı olmak I, 53
  1839. OGURLAMAK: vaktinde yapmak; çalmak, hırsızlık etmek — I, 300
  1840. OGURLANMAK: vakti yaklaşmak; uğurlanmak, uğurlu olmak; bağışlananın karşılığı verilmek — I, 292
  1841. OGURLUG: bolmak sırasında ve yerinde olmak — I, 53
  1842. OGURLUG: ış vaktinde ve yerinde yapılan 1; .I, 146
  1843. OGURLUK: karşılık, ivaz olan, I, 114
  1844. OGURMAK: kemik yarıp ayırmak — I, 178
  1845. OGUŞ: oymak; hısım, akraba — I, 61, 88, 114; II, 83, 103
  1846. OGUŞLANMAK: aile, hısım sahibi olmak, I, 293
  1847. OGUŞLUG: aile, hısım sahibi — I, 146
  1848. OGUZLAMAK: Oğuz saymak, Oğuzlar’dan saymak, Oğuzlar’a nispet etmek, I, 302; II, 345
  1849. OGUZLANMAK: Oğuzlaşmak, Oğuz kılığını almak, Oğuz kılığına girmek, kendini Oguz’lar’dan saymak, I, 293; II, 269
  1850. OXSINMAK: pişman olmak, I, 253 bkz. oxsunmak
  1851. OXSUNMAK: pişman olmak III, 373 bkz. oxsınmak
  1852. OXŞAG: benzeyen, benzer. I, 118
  1853. OXŞAGU: oyuncak; (mecazen) kadın — I, 138
  1854. OXŞAMAK: okşamak, şakalaşmak; benzemek; (at) uyumak. I, 282, 283; II, 286
  1855. OXŞANÇIG: okşanmaya deger, III, 232 oxşatmak benzetmek — I, 262
  1856. OK: ok, I, II, 21, 37, 157, 160, 166, 170, 171, 180, 193, 199, 217, 222, 237, 267, 275, 326, 393, 457, 493, 494, 522
  1857. OK: paylar ve toprak hisseleri üzerine üle şmek için atılan ok, çekilen kur’a, mirasta düşen pay — I, 37, 48
  1858. OK: hâl anlamına yakın anlamlı bir edat; fiillerde pekitme edat ı; vakit, zaman — I, 37, 71, 160; III, 16
  1859. OKA: kefillik, kefâlet. I, 40
  1860. OKA: almak kefil olnnak — I, 40
  1861. OKÇI: okçu — II, 199
  1862. OKILMAK: okunmak — I, 197 bkz. okınmak
  1863. OKIMAK: okumak; çagırmak. II, 333; III, 254
  1864. OKINMAK: okunmak, okur görünmek — I, 202, 203 bkz. ok ılmak
  1865. OKIŞMAK: okuşmak, okumakta yardım ve yarış etmek; (ağrı; mak — I, 186, 359 bkz. okuşmak
  1866. OKITGAN: çok okutan — I, 156
  1867. OKITMAK: okutmak I, 212 ,
  1868. OKITSAMAK: okutmak istemek, çagırtmak istemek — I, 302
  1869. OKLUG: kirpi büyük kirpi, oklu kirpi — I, 415
  1870. OKLUK: sadak, I, 100 okramak yem zamanında kişnemek, homurdanmak — I, 275
  1871. OKRAŞMAK: yem zamanında birlikte ki; nemek — I, 235, 236
  1872. OKTAM: ok atımı; okluk, I, 107 § bir oktam yer; bir ok atim ı yer — I, 107
  1873. OKTAMAK: ok atmak, I, 26; II, 97
  1874. OKTAŞMAK: ok atışmak; kur’a içln ok atıçmak — I, 231
  1875. OKTATMAK: ok attirnnak — I, 260
  1876. OKTA: yazturmak ok atmakta yanıltmak — III, 95
  1877. OKUŞMAK: çağrı; mak — I, 183; II, 103 bkz. okışmak
  1878. OK: yılan kendisini insan üzerine atan y ılan, I, 37; III, 29
  1879. OL: o, -dır, -dir, -dur, -dür.I, 20 21, 22, 24, 25, 27, 33, 34, 36, 37, 38, 39, 40, 46, 60. 61, 71, 72, 76, 77, 97, 108, 126, 129, 132, 136, 154, 155, 156, 157, 158, 159, 164, 165, 166, 168, 169, 170, 171, 172, 173, 174, 176 , 177, 178, 179, 180, 181, 182, 183, 184,
  1880. OLDAÑ: pabuç altı, tabanı, mestin alt yanı — I, 116 bkz. uldañ
  1881. OLDRUM: kötürüm, yatalak, oturum — III, 412
  1882. OLDUK: nalsız, yalın ayak — I, 101 bkz. ulduk
  1883. OLDURMAK: oturmak — III, 235 bkz. olturmak
  1884. OLGUN: olgun — III, 167
  1885. OLGUTMAK: oturtmak — I, 260 bkz. olhutmak
  1886. OLHUTMAK: oturtmak — I, 260 bkz. olgutmak
  1887. OLMA: testi, çanak çömlek — I, 130 , 375; II, 234; III, 182 bkz. ulma
  1888. OLTURMAK: oturmak — I, 219, 224, 374, 413; II, 21; III, 230 bkz. oldurmak
  1889. OLUK: oluk, yalak — I, 67
  1890. OLUK: küçük kayık, I, 68
  1891. ON: sayıda 011. I, 49, 69, 219
  1892. ONU: onu — III, 238
  1893. ONUNÇ: sayıda onuncu — I, 132, 133; III, 449, 450
  1894. OÑ: kolay — I, 41 bkz. oñay
  1895. OÑ: sağ, solun karşıtı — I, 41 § oñ elig; sağ el — I, 41, 72
  1896. OÑAY: kolay — I, 41, 244, bkz. ong
  1897. OÑIKLANMAK: zülüflü olmak, takma saçlanmak. I, 311, 312 bkz. öñlklenmek
  1898. OÑMAK: solmak — I, 175 bkz. oñukmak
  1899. OÑUKMAK: solmak, rengi atmak, hastalık ve benzerlerinden dolayı buruşmak, tazeliğlni ve parlaklığını kaybetmek — I, 175. 216; III, 394, 395 bkz. oñmak
  1900. OÑULMAK: iyileşmek, düzelmek, lyl olmak, 1 216, 217; III, 395
  1901. OP: harman dövmek Için koşulan öküzlerin ortasında bulunan öküz — I, 34 bkz. mama
  1902. OPMAK: höpürdeterek içmek, I, 172 bkz. öpmek
  1903. OP: op eşeğin ayağı kaydığında , söylenen söz — I, 34
  1904. OPRAK: yıpranmış, yıpramış, eskimiş — I, 118; III, 16, 38 bkz. obrak
  1905. OPRAMAK: yıpramak — I, 273; III, 358 bkz. obramak
  1906. OPRAŞMAK: yıpraşmak, yıpranmaya başlamak — I, 231. 232
  1907. OPRATMAK: yıpratmak — I, 261 bkz. obratmak
  1908. OPRI: obruk, çukur; dere — I, 125; III, 134
  1909. OPRUŞMAK: içmekte yardım ve yarış etmek — I, 232 bkz. öprüşmek
  1910. OPUZLUG: sarp, I, 146 bkz. obuzlug
  1911. OR: at donu al ile doru arasında bulunan at — I, 45′
  1912. ORDU: hakanın oturduğu şehir.I, 124
  1913. ORDU: sıçan, köstebek gibi yerde ya şayan hayvanların yuvası — I, 124
  1914. ORDU: başı hakanların döşeyicisi, yaygıcısı. I, 124
  1915. ORDULANMAK: başşehir edinmek — I, 296 bkz. ordulanmak
  1916. ORDUTAL: hamamotu. I, 124 bkz. arğutal, urdutal
  1917. ORDULANMAK: yurt tutmak, yerleşmek — II, 294 bkz. ordulanmak
  1918. ORGAK: orak — 1. 14, 119; II, 128, 244, 307; III, 45, 267
  1919. ORILAŞMAK: bağrışmak, çağrışmak.I, 239 bkz. orlaşmak, urılamak, urılaşmak, urlamak, yurlamak
  1920. ORLAŞMAK: bağrışmak, çağrışmak.I, 239 bkz.orılaşmak, urılaşmak, urlamak, urlaşmak, yurlamak
  1921. ORMAK: kesmek, biçmek, vurmak, urmak — I, 14, 172; III, 45
  1922. ORNAMAK: yerleşmek, yer tutmak, yer edinmek; (güneş) batmak, kaybolmak.I, 288
  1923. ORNATMAK: yerine koymak — I, 266
  1924. ORPATMAK: ürpertmek, saçını dağıtmak, I, 259, 260 bkz. örpeşmek, ürpekmek, ürpermek, ürpeşmek
  1925. ORTAK: ortak — I, 99, 439; III, 71
  1926. ORTAKLIK: ortaklık II, 90
  1927. ORTU: orta, I, 124, 125 bkz. otra, otru, utru § ortu er; orta ya şlı adam — I, 124 § kün ortu; ögle vakti.I, 124
  1928. ORTULAMAK: ortalamak, ortasına varmak, I, 316
  1929. ORU: şalgam, buğday ve buna benzer şeyleri saklamak için kazılan çukur, I, 87
  1930. ORULMAK: biçlmek I, 194, 195
  1931. ORUM: kesim — I, 75 § bi orum ot; bir orakta ç ıkarılan ot — I, 75
  1932. ORUN: yer, mekân, ınevki.II, 72, 177; III, 222, 430
  1933. ORUNÇ: rüşvet, gevik — III, 449 bkz. urunç
  1934. ORUNÇAK: emanet — I, 148, 149
  1935. OSRUK: osuruk — I, 99
  1936. OSRUŞMAK: osuruşmak — I, 234
  1937. OSUG: bir nesnenin bir nesneye de ğişmesi, bir nesnenin bir nesne ile kar; ılandırılması — I, 64 osuglamak hile ile kilit açmak — I, 306 bkz. üsüglemek
  1938. OSURGAN: osurgan, çok osuran — I, 156
  1939. OSURMAK: osurmak — I, 178
  1940. OT: ot, hayvan yemlerinin hepsi — I, 14, 35, 65, 75, 169, 172, 195, 225, 255, 342, 415, 469; II, 79, 108, 133, 294, 330, 348, 351; III, 4, 47, 68, 122, 141, 200, 263, 277, 287, 374, 436, 442 § çivgin ot; hayvanları semirten ot — l, 443
  1941. OT: ilâç, em, zehir. I, 35, 47, 154, 514, 515; II, 72, 116, 127, 176, 315, 345; III, 224, 252
  1942. OT: ateş, duman, I, 43, 164, 176, 177, 183, 195, 200, 202, 208, 230, 332, 400, 499, 513, 514, 522; II, 78, 100, 133, 144. 176, 245, 292, 293, 299, 302, 353, 358; III, 16, 23, 63, 65, 96. 97, 265, 341, 348, 430
  1943. OTAÇI: hekim, ilâç yapan, I, 35, 299
  1944. OTAG: otag — III, 208
  1945. OTAMAK: ısınmak, odun yakmak; ilâç yapmak — III, 252
  1946. OTGARMAK: otlatmak — I, 225
  1947. OTGUN: eğerin solunda kolanın geçirilerek dile bağlanan enli bir kayışı — I, 107
  1948. OT: karak gözün gören yeri — I, 382
  1949. OTLAMAK: otlamak, I, 285
  1950. OTLANMAK: ateşlenmek, ateş kesilmek, ateş gibi olmak; öfkelenmek — I, 297
  1951. OTLUG: otlu — I, 98
  1952. OTLUG: yemlik, ahır, I, 98
  1953. OTRA: orta, ortada, arada, I, 125, 188, 308; II, 89, 287 bkz. ortu, otru, utru
  1954. OTRAN: don, elbise, I, 108
  1955. OTRU: karşı, ön, ara, orta, ortasında — I, 68, 126, 494; II, 28, 145; III, 40, 156, 422 bkz. ortu, otra, utru
  1956. OTRUG: ada — I, 97
  1957. OTRULANMAK: yüz yüze gelmek — I, 296, 297 bkz. utrulanmak
  1958. OTRUNMAK: karşı koymak istemek — I, 251 bkz. utrunmak
  1959. OTRUŞMAK: karşı koymak, karşı gelmek, karşılaşmak — I, 232 bkz. utru; mak ottuz sayıda otuz — I, 142
  1960. OTULMAK: ekini bozan bitkiler keslimek, ba şi vurulmak.I, 193 bkz. utulmak
  1961. OTUÑ: odun — I, 14, 67, 70, 134, 272, 449; II, 238, 341; III, 153, 187, 246, 249, 252, 292, 351 otuñluk odunluk, I, 162 ot yem karabiber, klmyon glbi tohum ve baharlar, III, 5
  1962. OVRUG: kemiğin ek yerlerl, bel kemiğinln boyunla birleştiği yer; dagın yamacı ve bittiği yer, I, 118 bkz. ograg, ogrug
  1963. OVUNMAK: oğuşturmak, I, 202; II, 147 bkz. uvunmak
  1964. OY: yerdeki oyukluk, çukurluk — I, 49, 146
  1965. OY: at yagız at, I, 49
  1966. OYMA: çizme yapılacak Tnrkmen keçesi — II, 100, 207
  1967. OYMAK: oymak, yerleştirmek, sıkıştırmak, I, 174
  1968. OYNAGU: yer oynanacak yer, I, 121 oynak i şler oynak kadın — I, 120
  1969. OYNAMAK: oynamak.I, 225. 226, 240; II, 114, 226; III, 131, 377
  1970. OYNAŞ: oynaş, başka biriyle sevişen kadın, I, 120
  1971. OYNATMAK: oynatmak, I, 271
  1972. OY: obuz basık, düz yer — I, 54
  1973. OY: obuzlug yer sarp, engebeli yer — I, 146 bkz. oy opuzlug yer
  1974. OY: opuzlug yer sarp, engebeli yer — I, 146 bkz. oy obuzlug yer
  1975. OYTURMAK: oydurmak, bastırmak, sıkı; tırmak — I, 269
  1976. OYUK: hayal, belge, bostan höyügü — I, 81, 85, 384
  1977. OYULMAK: oyulmak, çukurlaşmak, sıkıştırılınak — I, 268, 269 oyun oyun, yar ış, I, 85; II, 25
  1978. OYUŞMAK: oymakta ve basmaktâ yardım ve yarış etmek — I, 268
  1979. OZGAN: at çok ileri giden, başkalarını geçenat — I, 470
  1980. OZITGAN: daima ileri sürüp geçerek kazanan — 1, 155
  1981. OZITMAK: ileri sürmek — I, 155
  1982. OZMAK: başkasından lleri geçmek — I, 173 bkz uzmak
  1983. OZUK: at koşu ve benzerlerinde lleri glden ve ba şka atları geçen at — I, 66
  1984. ÖÇ: öç, hınç, kin, 111^111.I, 41, 43, 44, 50, 230; II, 103
  1985. ÖÇEŞ: yarış, t, 61
  1986. ÖÇEŞMEK: yarış etmek — I, 61, 181
  1987. ÖÇLÜG: öcü ve hıncı olan, II, 283
  1988. ÖÇRÜŞMEK: söndürmek, yatıştırmak.I, 233
  1989. ÖÇÜRMEK: söndürmek, yatiitırmak, soluğunu kesmek — I, 176, 177, 522 bkz. üçürmek
  1990. ÖÇÜT: öç, I, 50
  1991. ÖD: duvarda ve ağaçta delik, I, 31 bkz. öt
  1992. ÖD: zaman, vakit; mevsim, hava — I, 44, 330, 353; II, 77, 101; III, 125 bkz. öd
  1993. ÖD: sığır, öküz, I, 45, 346 bkz. ud, ud
  1994. ÖDÜRMEK: seçmek, üstün tutmak, III, 11 bkz.ad ırmak, edirmek, ödürmek, udurmak, üdürmek
  1995. ÖD: öz, kendi. f, 243 öd zaman, vakit — I, 245, 477; II, 68, 321; III, 190, 191
  1996. ÖD: dag arasındaki dere, geçit — I, 110 bkz. öz, özi
  1997. ÖDIK: sevgi — II, 144, 311 bkz. üdik
  1998. ÖDLEK: zaman, felek, I, 41, 82, 103; II, 196, 234, 304. 335; III, 41, 233, 425
  1999. ÖDRÜLMEK: ayrılmak, seçilmek — I, 247
  2000. ÖDRÜM: her şeyin seçilmişi.I, 107
  2001. ÖDRÜNDI: üründülenmiş, seçilmi; — I, 145
  2002. ÖDRÜŞ: birtakım şeyler arasında muhayyerlik, seçim — I, 96
  2003. ÖDRÜŞMEK: seçmekte yardım ve yarış etmek, I, 234
  2004. ÖDÜRGEN: her şeyi seçen, üyürtleyen. I, 157
  2005. ÖDÜRMEK: seçip ayırmak. I, 144, 370; III, 228 bkz. adırmak, edirmek, ödürmek udurmak, üdürmek,
  2006. ÖFKE: öfke — I, 195 bkz. öpke
  2007. ÖGDI: alkış, I, 515
  2008. ÖGE: çok akıllı, yaşlı kimse, ulusun büyüğü.I, II, 48, 90, 310, 356
  2009. ÖGELEMEK: öge demek, “öge” adı vermek I, 310 bkz. öklemek
  2010. ÖGE: tegit orta halli adamların büyüklerine ve hakan çocuklar ının küçüklerine verilen ungun, I, 356
  2011. ÖGEY: üvey — I, 123 § ögey ogul
  2012. ÖGMEK: ögmek, sena etmek — I, 174, 472; II, 38
  2013. ÖGRENMEK: 1
  2014. ÖGRETMEK: öğretmek — I, 261
  2015. ÖGREYÜK: görenek, âdet, I, 159, 160
  2016. ÖGSEMEK: öğmek istemek — I, 277, 278
  2017. ÖGTÜRMEK: öğdürmek I, 223
  2018. ÖGÜLMEK: öğülmek, ögünmek — I, 198; III, 343
  2019. ÖGÜNÇ: ögünç, öğünme.I, 132; III, 449
  2020. ÖGÜNGÜÇI: kendini öğen — I, 203
  2021. ÖGÜNMEK: kendini öğmek — I, 140, 203. 252, 309
  2022. ÖGÜR: koyun, geyik, bağırtlak ku; u, deve, cariye gibi şeylerin toplu bir halde bulunmas ı, bunların sürüsü, bölük — 1. 54, 236, 285, 389; II, 153; III, 6
  2023. ÖGÜRLENMEK: at sürüsü, aygıra sahip olmak, başka hayvahlar sürü ve bölük hallne gelmek — I, 292
  2024. ÖGÜRLÜG: er koyun ve benzerl hayvanlardan sürüsü bulunan adam — I, 152 § ögürlüg adg ır; kısrakları, eşleri bulunan aygır — I, 152
  2025. ÖGÜŞMEK: öğü; mek — I, 187
  2026. ÖGÜT: ögüt, vaaz — I, 51, 89, 102, 440; III, 46, 155, 440 bkz. ötlük, övüt
  2027. ÖGÜTLEMEK: ögüt vermek, öğütlemek I, 299
  2028. ÖK: akıl ve anlayış, I, 48, 96, 243 bkz. öksüz
  2029. ÖK: orta yaşı bulup büyümüş hayvan — I, 48 § ök at; dört ya şını geçmiş at — I, 48
  2030. ÖK: kendi — I, 71
  2031. ÖKIL: çok, J, 74
  2032. ÖKLEMEK: öge adı vermek — I, 310 bkz. ögelemek
  2033. ÖKLENMEK: dinlenmek; önceden anlamayıp sonradan anlamak; (çocuk) büyumek, I, 259, 298
  2034. ÖKLIMEK: aıtmak, çoğalmak; büyümek.I, 287, 362; II, 366
  2035. ÖKLITMEK: çoğaltmak II. 366
  2036. ÖKLÜNMEK: yığılmak.I, 258
  2037. ÖKLÜŞMEK: birbiri üzerine yığılmak, toplanmak — I, 241
  2038. ÖKLÜTMEK: çoğaltmak, arttırmak.I, 264
  2039. ÖKME: yığılan her ; ey, I, 130 bkz. ökmek § ökme toprak; y ığma toprak, I, 130
  2040. ÖKMEK: yığmak, biriktirmek — I, 168
  2041. ÖKMEK: toplanmış olan her nesne — I, 105 bkz. ökme
  2042. ÖLSEMEK: ölmek istemek I, 278
  2043. ÖLŞEMEK: acıkıp gözleri kararmak, açlıktan bayılayazmak — I, 283 bkz. elşemek
  2044. ÖLŞETMEK: acıktırarak gözü görmez etmek — I, 262, 263 bkz. el şetmek
  2045. ÖLÜG: ölü, I, 15, 72, 463; II, 27, 110, 127, 128, 139, 179, 311, 324; III, 272, 309, 424
  2046. ÖLÜGSEMEK: ölmek istemek — I, 303
  2047. ÖLÜM: ölüm — I, 47, 75, 516; II, 74, 134; III, 327. 339
  2048. ÖLÜT: birbirini öldürme, öldürüşme — I, 52
  2049. ÖLÜTÇI: öldüren, katil — I, 52
  2050. ÖLÜT: er kuvvetten düşmüş, yaşlı kimse — I, 52
  2051. ÖLÜTLEMEK: çarpı; mak, aralarında ölüm olayazmak — I, 299
  2052. ÖMEK: düşündükten sonra anlamak.I, 11
  2053. ÖMGEN: şah damarının iki tarafında bulunan damar, I, 1 — 20
  2054. ÖMZÜK: eğerin ön ve arka tarafları, 11011.I, 105
  2055. ÖKMEK: kadınların kulaklarına taktıkları altın veya gümüşten yapılmış halka — I, 105
  2056. ÖKMEKLENMEK: küpelenmek, küpe sahibi olmak — I, 314
  2057. ÖKSEMEK: yıgmak istemek I, 278
  2058. ÖKSÜZ: öksüz; şaşkın, akılsız — I, 96 bkz. ök
  2059. ÖKTÜRMEK: yığdırmak — I, 223
  2060. ÖKÜLGEN: daima yığılan, I, 159
  2061. ÖKÜLMEK: yığılmak, toplanmak, I, 198, 437; II, 285
  2062. ÖKÜM: yığın. I, 75 bkz. ökün § öküm toprak; bir tarafa toplanm ış toprak — I, 78
  2063. ÖKÜN: para, gül ve buna benzer şeylerin yığını — I, 75, 78 bkz. öküm
  2064. ÖKÜNÇ: pişmanlık — I, 132; III, 449
  2065. ÖKÜNMEK: pişman olmak I, 132, 200, 203; III, 361
  2066. ÖKÜŞ: çok I 62, 89, 167, 233, 467, 477, 516; II, 156; III, 373, 374
  2067. ÖKÜŞLENMEK: çok saymak; çok sanmak — I, 303
  2068. ÖKÜŞ: yılkı haşarı hayvan, harın at — I, 62 390, 438, 498, 501,
  2069. ÖKÜŞ: yılkı haşarı hayvan,
  2070. ÖKÜZ: ırmak, dere, I, 59, 513; III, 191, 341
  2071. ÖKÜZ: öküz — I, 59, 446, 528; III, 421
  2072. ÖKÜZLENMEK: öküz sahibi olmak I, 293
  2073. ÖL: ıslak, yaş, nem, I, 48, 338
  2074. ÖLDECI: ölecek, I, 438; III, 267
  2075. ÖLDÜRMEK: öldürmek-I, 224, 522
  2076. ÖLIMEK: ıslanmak — II, 324; III, 256
  2077. ÖLIŞMEK: nemlenmek, yaşlık yayılmak — I, 189
  2078. ÖLITMEK: ısıtmak I, 213; II, 324
  2079. ÖLMEK: ölmek I, 15, 38, 41, 54, 115, 228; III, 47
  2080. ÖNDÜRMEK: (bitki) bitirmek, yetlştirmek; yöneltmek — I, 225
  2081. ÖNMEK: (bitki) bitmek, yetişmek, neşvünema bulmak; bitmek , I, 35, 65, 169, 424; II, 21, 204, 328; 111. 359
  2082. ÖÑ: ön, önce, öndün.1, 40, 115
  2083. ÖÑ: renk, bir şeyin rengi, I, 41
  2084. ÖÑDÜN: öndün, önce — I, 40, 115
  2085. ÖÑDÜNKI: önceki, III, 14
  2086. ÖÑEYÜK: bir şeye, bir kimseye mahsus olan, ayr ılan, özel I, 162
  2087. ÖÑI: ba; ka, I, 135 bkz. öñin
  2088. ÖÑIK: kadınların takma olarak keçi kılından yaptıkları zülüf — I, 135 § öñik yörgeyek; ulanm ış zülüf — I, 135
  2089. ÖÑIKLENMEK: zülüflü olınak, takma saç (zülüf) takmak. I, 311, 312 bkz. oñ ıklanmak
  2090. ÖÑIN: başka, başkası — I, 94, 135 bkz.
  2091. ÖÑI: öñlenmek renklenmek, kızarmak, hastalıktan sonra rengi yerine gelmek — I, 289
  2092. ÖÑLÜG: renkli.I, 41
  2093. ÖÑMEK: delmek — I, 174 bkz. öñmek
  2094. ÖÑÜK: yastıkların uçlarına yapılan ipek Sal kımlar, saçaklar — I, 135
  2095. ÖPKE: akciğer, ciğer — I, 128; II, 144; III, 393
  2096. ÖPKE: öfke, kızgınlık — I, 125, 128, 158, 164, 176, 233; III, 392, 428 bkz. öfke
  2097. ÖPKELEMEK: ciğerine vurmak; öfkelenmek, I, 317; III, 208 bkz. öpkilemek
  2098. ÖPKLIEMEK: öfkelenmek, kızdığı için yüz çevirmek — i, 317 bkz. öpkelemek
  2099. ÖPMEK: öpmek — I, 163, 280
  2100. ÖPMEK: içmek, I, 163; III, 122 bkz. opmak
  2101. ÖP: öp bir kimse çok öğünüp de dediğini tanıklayamazsa, o kimse için söylenir — I, 43
  2102. ÖPRÜLMEK: -içiilmek 1. 245, 246
  2103. ÖPRÜŞMEK: içişmek, höpürdetişmek, içmekte yardım ve yarış ^ş0^I, 232 bkz. opruş-mak
  2104. ÖPSEMEK: öpmek istemek — I, 275, 280
  2105. ÖPTÜRMEK: öptürmek I, 217
  2106. ÖPÜLMEK: öpülmek .. I, 193
  2107. ÖPÜM: yudum — I, 75
  2108. ÖPÜNMEK: içer gibl görünmek — I, 198
  2109. ÖPÜRGEN: daima, çok içiren I, 157
  2110. ÖPÜRMEK: içirmek I, 171, 176
  2111. ÖPÜRTMEK: içirtmek III, 427
  2112. ÖPÜŞ: öpüş (iki kişi arasında) — I, 60
  2113. ÖPÜŞMEK: öpüşmek — I, 180
  2114. ÖR: kaftanın koltuk altları — I, 45
  2115. ÖRÇÜK: örülmü; saç — I, 103 bkz. örgüf, örküç
  2116. ÖRDEK: ördek — I, 103, 104, 222, 528; II, 26; III, 17, 391
  2117. ÖREN: her şeyin kötüsü — I, 76
  2118. ÖRGEN: urgan, I, 108, 195
  2119. ÖRGÜÇ: kadınların başlannda bulunan saç ör-güsü, örülmü ş saç — I, 95, 103 bkz. örçük, örküç
  2120. ÖRGÜÇLENMEK: örgülü saç sahibi olmak — I, 312, 313
  2121. ÖRIMEK: içten çürümek — III, 252, 253 bkz. ürimek
  2122. ÖRK: yular; at tavlası, 1; 43
  2123. ÖRKLEMEK: örklemek, sıkı sıkıya bağlamak. III, 443
  2124. ÖRKÜ: örküç, hörküç, I, 129
  2125. ÖRKÜÇ: örülmüş saç, I, 103 bkz. örçük, örgüç
  2126. ÖRKÜÇ: dalga — I, 95
  2127. ÖRKÜÇ: sacayagı.I, 95
  2128. ÖRKÜÇLENMEK: dalgalanmak.I, 95, 312
  2129. ÖRKÜÇLENMEK: sacayaklanmak.I, 313
  2130. ÖRLENMEK: belirmek, çıkmak, yükselniek.I, 257, 258 bkz. örmek
  2131. ÖRMEK: belirmek, çıkmak, kopmak, yükselmek (bulut).I, 139, 173, 257; III, 398 bkz.örlenmek
  2132. ÖRMEK: örmek, I, II, 172, 173
  2133. ÖRME: saç örme saç, I, II, 129
  2134. ÖRPEŞMEK: (tüy) ürpermek. I, 229, 230 bkz.orpatmak, ürpekmek, ürpermek, ürpe şmek
  2135. ÖRT: yangın, yanan nesne — I, 42
  2136. ÖRTELMEK: yakılmak. I, 245
  2137. ÖRTEMEK: yakmak. I, 129, 245, 272; III, 356
  2138. ÖRTENMEK: yanmak, tutuşmak, kızarmak — I, 251; II, 133
  2139. ÖRTEŞMEK: karşılıklı birbirini yakmak; saldırışmak .I, 231; II, 219
  2140. ÖRTETMEK: yaktırmak — I, 260 örtgün samanı ayrılmış harman, çeç — III, 412, 416 bkz. örtkün
  2141. ÖRTKÜN: harman, samanı ayrılmış harman, çeç; harman zamanı — I, 402, 526; II, 214; III, 412, 416 bkz. örtgün
  2142. ÖRTRNEK: örtmek — II, 26; III, 425
  2143. ÖRTMEN: dam, satıh — III, 412
  2144. ÖRTÜK: bir şeyin örtüsü, eğer örtüsü — I, 103
  2145. ÖRTÜLMEK: örtülmek, kapalı kalmak; kanşmak — , I, 139, 244; II, 237
  2146. ÖRTÜNMEK: örtünmek — I, 250
  2147. ÖRTÜŞMEK: örtmek, örtmekte yardım etmek, birbirini örteyazmak — I, 230, 231; II, 97
  2148. ÖRÜK: örülmüş olan her nesne — I, 69
  2149. ÖRÜK: bir yerde bir müddet kalmak — I, 69
  2150. ÖRÜLEMEK: ayakta kesmek, boğazlamak, I, 309, 310
  2151. ÖRÜMÇEK: örümcek, I, 152
  2152. ÖRTIÑ: gençlerin tirnakları üzerinde bulunan aklık, I, 134 bkz. ak, ürüñ § tırñak örüñi; tırnak beyazlığı — I, 134
  2153. ÖRÜÑ: arpacıya (afsuncuya) verilen para — I, 134
  2154. ÖRÜŞMEK: belirmek, yükselmek. I, 186
  2155. ÖRÜŞMEK: örmekte yardım ve yarış etmek I, 183 örü tartmak birbirine yard ım etmek — III, 382
  2156. ÖSTIKMEK: özlemek, istek göstermek, I, 244 bkz. öztikmek
  2157. ÖŞERGEN: açlık ve benzerlerinden daima gözü kararan.I, 157
  2158. ÖŞERMEK: açlıktan göz kararmak. I, 178; III, 68
  2159. ÖT: acılık; öt kesesi — I, 43
  2160. ÖT: delik, çukur — I, 31, 43, 276; II, 119, 247; III, 263 bkz. öd
  2161. ÖTELMEK: çalışmak, yorulmak, I, 193
  2162. ÖTEMEK: ödemek, III, 251
  2163. ÖTGEN: çok öten.I, 473
  2164. ÖTGÜNMEK: yansılamak, takllt etmek ve bunda yar ış etmek, I, 254
  2165. ÖTGÜRMEK: ötüıtmek, sürdürmek; göndermek bir şeyi bir şeyin içinden öteye geçirtmek.I, 226, 227
  2166. ÖTGÜRÜŞMEK: bir şeyi bir şeye geçirmekte yardım ve yarış etmek; mektupla; nnak — I, 232 bkz. ötrü şmek
  2167. ÖTKI: ivaz, bedel, karşılık — I, 128
  2168. ÖTKÜNÇ: hikâye, I, 161 bkz. ötükünç
  2169. ÖTKÜNMEK: hikâye söylemek; hakana dilek sunmak — I, 161, 199 bkz. ötünmek
  2170. ÖTLEŞMEK: yağma zamanında eşya dellk deşik olmak. I, 238, 239
  2171. ÖTLEŞMEK: savaşmak, uğraimak, I, 239
  2172. ÖTLÜG: delikli, delinmiş .III, 30
  2173. ÖTLÜK: ögüt, I, 102 bkz. ögüt, övüt
  2174. ÖTMEK: ötmek — I, 529; II, 290; III, 178, 194, 240, 384
  2175. ÖTMEK: bir şeye geçmek; delmek; boşalmak, (karın) sürmek, I, 171, 371, 424; II, 303
  2176. ÖTMEK: (yenecek) ekmek — II, 268, 276; III, 57
  2177. ÖTNÜ: ödünçI, 130 bkz. ötünç
  2178. ÖTRÜM: müshil, sürgün ilacı I, 106, 226
  2179. ÖTRÜŞMEK: göndermek, herhangi bir şeyde yardım ve yarış etmek — I, 232 bkz. ötgürüşmek
  2180. ÖTSEMEK: öte geçmek istemek, delip geçmek istemek I, 276
  2181. ÖTTÜRMEK: öttürmek — I, 217 bkz. ötürmek
  2182. ÖTUŞ: ötuş bir çeşit çocuk oyununda “arkada şını, yanındakini, it” anlamına söylenen söz — I, 61
  2183. ÖTÜG: kusma — I, 68
  2184. ÖTÜK: hikâye; hakana sunulan dilek — I, 68, 199
  2185. ÖTÜKÇI: ötüncü, hakan yanında şefaatçi .II, 144
  2186. ÖTÜGLÜK: kişi hakandan dileği olan kimse — I, 152 ,
  2187. ÖTÜKÜNÇ: hikaye.I, 161 bkz. ötkünç
  2188. ÖTÜNÇ: ödünç — I, 131; III, 448 bkz. ötnü
  2189. ÖTÜNMEK: büyüklerden bir dilek istemek — I, 376 bkz. ötkünmek ötünmek hikâye söylemek — I, 199 bkz. ötklinmek
  2190. ÖTÜRMEK: hatırlatmak — I, 267
  2191. ÖTÜRMEK: delmek, I, 176; II, 44
  2192. ÖTÜRMEK: hatırlatmak I, 176 bkz. öttürmek
  2193. ÖTÜŞ: bir çeşit çocuk oyunu; bu oyunda ütme, yutma — I, 60 bkz. ütü ş
  2194. ÖVÜT: öğüt, nasihat- I, 102 bkz. ögüt, ötlük
  2195. ÖV: ev — I, 81 bkz. ef, ev, ev, üv, üv
  2196. ÖVMEK: ufalamak I, 166 bkz. uvmak, uvmak
  2197. ÖYEZ: öyez, övez, bir çeşit sivrisinek I, 84
  2198. ÖYLE: öğle vakti — I, 113 bkz. özle
  2199. ÖZ: öz, kendi, nefs; can, ruh, gönül, I, 45, 46, 63, 154, 201, 202, 203, 206.210, 243, 251, 254, 296, 298, 300, 309, 384, 433. 464, 504, 513; II, 141, 145, 146, 147 , 149, 150, 151, 155, 157, 159, 238, 240, 241, 244, 245, 248, 249, 252, 254, 313, 315; III, 5, 14, 33, 43,
  2200. ÖZ: yürek ve karnın içindeki nesne — I, 46
  2201. ÖZ: yağ — I, 36, 45
  2202. ÖZ: iki dağ arasında bulunan dere, I, 46 bkz. öğ, özi
  2203. ÖZ: ağaç özü — I, 46
  2204. ÖZ: sağır — I, 45 bkz. üz § öz kül; sağır adam — I, 45
  2205. ÖZEK: beliniç yanında bulunan damar — I, 71
  2206. ÖZEKLEMEK: ; ah damarını kesmek, şah damarına vurmak, I, 306
  2207. ÖZELMEK: özlemek III, 131
  2208. ÖZI: iki dağ arasındaki yol, geçit — I, 89 bkz. öd, öz
  2209. ÖZ: kişi hısım — I, 46 özle öğle vaktl — I, 114 bkz. öyle
  2210. ÖZLEMEK: külde plşlrmek, közleme yapmak, I, 286
  2211. ÖZLÜG: yağlı — I, 36, 45
  2212. ÖZLÜK: hususi, hususi at — III, 438
  2213. ÖZTIKMEK: özlemek, istek gösternnek — I, 244 bkz. östlkmek
  2214. ÖZÜK: kadınlara verllen ungun — I, 71 § altun özük; alt ın gibi temiz ruhlu kadın, I, 71 § ertini özük; bedeni inci gibi temiz olan kad ın — I, 71
  2215. ÖZÜK: oyularak havuz yapılan her yer — I, 71
  2216. ÖZÜK: suv büyük derelerden ayrılan her çay, kol — I, 71
  2217. PAMUK: pamuk, I, 380; III, 346
  2218. PARS: yırtıcı bir hayvan; Türkler’in onikili y ıllarından 611-1.I, 344, 346 bkz. bars
  2219. PARTU: üste giyilen hırka, pardesü — I, 416 bkz.bertü
  2220. PAT: cibre, her nesnenin çöküntüsü.I, 319
  2221. PAT: ses ifade eden kelime — I, 319, 320
  2222. PATLAMAK: kolalamak, mayalı bir tortu ile tortulamak, III, 291 bkz. batlamak
  2223. PAT: tüşmek ağır bir şey düşerken ses çıkarmak — I, 320
  2224. PEKMES: pekmez, I, 448 bkz. bekmes
  2225. PERÇEM: alâmet, belge, I, 483 bkz. beçkem
  2226. PIŞIG: pişmiş.I, 372, 373, 379, 455; II, 124; III, 23, 321 bkz. p ışık
  2227. PIŞIG: kerpiç pişmiş kerpiç, tuğla, kiremit — I, 373, 455
  2228. PIŞIGLAMAK: pişirmek — III, 335, 336
  2229. PIŞIK: pişmiş — I, 379; III, 23 bkz. pışıg
  2230. PIŞMAK: pişmek, olmak, kımız tulumıınu olması için sallamak.I, 169; II, 12, 120; III, 321, 382
  2231. PIŞRILMAK: pişirilmek. III, 32
  2232. PIŞURMAK: pişirmek, II, 78
  2233. PIS: pis, dağar ve tulum gibi şeylerin dibinde kalan çöküntü, tortu — I, 328
  2234. PISTIK: egrilmek üzere hazırlanmı; , atılmış pamuk sümeği — I, 476 bkz. bistik
  2235. PISTIK: fitil — I, 476 bkz. bistik
  2236. PORSMUK: porsuk — III, 417 bkz. porsuk
  2237. PORSUK: porsuk — III, 417 bkz. porsmuk
  2238. POV: bayatsımak veya kokuşmak sonu ekmek üstünde beliren ye şillik. III, 129
  2239. PÖTÜRMEK: sağlam hale koymak ispat etmek — II, 72, 73 bkz. bütürmek
  2240. PUS: sis, duman — III, 124 pusarmak pusarmak, sislenmek — II, 78
  2241. PUS: bolmak puslanmak, duman |nmek — III, 124
  2242. PUSMAK: pusu kurmak, pusuya girmek, I, 434; II, 10 bkz. püsmek
  2243. PUSUG: pusu — I, 372, 407 bkz. püsüg
  2244. PUSUGLUG: pusu kuran — I, 496 § pusuglug yag ı; pusu kuran düşman — I, 496
  2245. PUSUKMAK: pusuya girmek, II, 116
  2246. PUSUŞMAK: birbirine pusu kurmak — II, 101
  2247. PUŞAK: kederli. I, 154, 378 bkz. buşak, buşgan
  2248. PUŞMAK: sıkılmak (can), usanmak — I, 373; II, 12, 145; III, 262 bkz. bu şmak
  2249. PUŞUG: can sıkıntısı — I, 373 bkz. buşug
  2250. PÜRÇEK: insanın kâkülü, perçeml, atın perçemi. I, 476
  2251. PÜRÇEKLENMEK: pürçeklenmek, yelesi çıkmak, kâkül (perçem) çıkmak — II, 276
  2252. PÜRKÜRMEK: bulutlanmak, bürünmek; püskürmek, f ışkırmak.II, 170, 171
  2253. PILRLENMEK: tomurcuklanmak, filizle^mek. II, 237, 238
  2254. PÜSMEK: pusu kurmak; çok dövmek, I, 385; II, 10 bkz. pusmak
  2255. PÜSTÜLI: karapazı denilen, yenilen bir ot — I, 451 bkz. büsteli
  2256. PÜSÜG: pusu, I, 385 bkz. pusug
  2257. PÜŞKEL: yufka, pide glbl ince ekmek, çörek — I, 481 bkz. büskeç
  2258. RAK: fazlalık bildiren edat — I, 7
  2259. RAPÇAT: angarya, beyin halkın gölüklerini alıp üzerine yük yükletmesi .I, 451-sa şart bildiren ek, III, 207
  2260. SA: sen anlamına bir kelime — III, 208
  2261. SABAN: sapan, çift ve çiftçi takım ve aygıtları; çifçilik — I, 402; II, 214; III, 216
  2262. SABANLAMAK: sapanla sürmek — III, 342 bkz. sapanlamak saç saç (ba ştaki) — I, 14, 42, 69, 172, 176, 246, 319, 321, 342, 354, 403, 488; II, 126, 145, 316, 358; III, 47, 84, 85, 207, 260, 386, 401
  2263. SAÇ: tava — III, 347
  2264. SAÇGAK: kişi malını saçan, israf eden kişi I, 470
  2265. SAÇGIRMAK: saçtırayazmak — II, 187 bkz. saçgurmak
  2266. SAÇGURMAK: saçtırayazmak — II, 187 bkz. saçgırmak
  2267. SAÇILMAK: saçılmak — I, 258; II, 122
  2268. SAÇINDI: nerig saçılan, yayılan şey — I, 449
  2269. SAÇINMAK: saçmayı iş edinmek — II, 150
  2270. SAÇITMAK: saçtırmak, dağıtmak, dağıtmayı emretmek.. II, 299
  2271. SAÇLANMAK: saçlanmak — II, 246
  2272. SAÇLAŞMAK: birbirinin saçlarını yakalamak. II, 215
  2273. SAÇLIG: saçlı — I, 464
  2274. SAÇMAK: saçmak — I, 79, 272; II, 4
  2275. SAÇRAMAK: sıçramak — II, 133
  2276. SAÇRATGU: bir çeşit kuş tuzağı — II, 331 bkz. saçrıtgu
  2277. SAÇRATMAK: istemeksizin sıçratmak — II, 331, 332 bkz. saçrıtmak
  2278. SAÇRITGU: bir çeşit kuş tuzağı — II, 331 bkz. saçratgu
  2279. SAÇRITMAK: istemeksizin sıçratmak — II, 331, 332 bkz. saçratmak
  2280. SAÇTAŞMAK: birbirinin saçlarını yakalamak — II, 211
  2281. SAÇTURMAK: saçtırmak, II, 183, 184
  2282. SAÇU: elbise ve mendil saçağı, II, 219
  2283. SAÇUK: neñ saçık, saçılmış nesne — I, 381
  2284. SAÇULAMAK: saçaklamak, saçak yapmak — III, 323
  2285. SAFDIÇLANMAK: sepet sahibi olmak — II, 271
  2286. SAG: sağlık, esenlik — I, 89; III, 154 sag sa ğ, tatII, iyi, temiz, halis; sağ, sağlam; sıcak — III, 154 § sag yag; sade yag, sag ya ğ — III, 154, 159
  2287. SAG: akıl, zeyreklik, anlayı; — III, 153, 154
  2288. SAG: yün atmak ve kabartmak için kullan ılan “sağ” denen çubuklar — III, 154
  2289. SAGDIÇ: sagdıç, dost — I, 455; III, 374
  2290. SAGILMAK: sağılmak — II, 124, 163
  2291. SAGIM: sağış, sağım — I, 397 § bir sagım süt; bir sağışta sağılan süt — I, 397
  2292. SAGIN: sağmal — I, 499
  2293. SAGINLIG: sağmal sahibi, sağmalı olan — I, 499
  2294. SAGINMAK: sağar görünmek — II, 152
  2295. SAGINMAK: sanmak, zannetmek; sözle yardım etmek — II,
  2296. SAGIR: içerisine şarap konulan havana benzer söbü bir kap — I, 406
  2297. SAGIŞMAK: sağmakta yardım ve yarış etmek — II, 101
  2298. SAGIZ: sakız — I, 365 bkz. sakır, sakız
  2299. SAGIZLIG: sakızlı, sakızı olan — I, 495
  2300. SAGIZLIG: çamurlu yapışkan — I, 495
  2301. SAGIZ: toprak yapışkan toprak — I, 365
  2302. SAGLIG: sayılı olan her ; ey — I, 464
  2303. SAGLIK: dişi koyun; sağmal, sağılan hayvan — I, 471, 520; II, 22; III, 102
  2304. SAGLIKLANMAK: sağmal sahlbl olmak — II, 275
  2305. SAGMAK: sağmak. I, 389; II, 15, 37, 43. 50, 51, 61, 66; III, 325, 339
  2306. SAGNAGU: kurumu; kabak — I, 491
  2307. SAGRAK: sürahi, kâse, kap — I, 100, 468, 471
  2308. SAGRI: deri, her şeyin derisi — I, 421, 422; III, 350 § yer sagr ısı; yeryüzü — I, 422
  2309. SAGRILAMAK: kaba derlyi sertle{tirmek — III, 353
  2310. SAGTURMAK: sağdırmak — II, 185
  2311. SAGU: ölçek — III, 225, 418
  2312. SAGULAMAK: ölçeklemek, ölçekle ölçmek — III, 325
  2313. SAGURMAK: su içmek, suyu Içlrmek, suyu çektirmek, kurutmak, suyunu s ızdırarak keş haline getirmek; tükürmek — II, 18, 80, 81 bkz. sudmak, sutmak
  2314. SAG: yag sade yag — III, 154, 159 saht e ğerlere, kemerin ba; ına, tokalara işlenen altın veya gümüş l{leme — I, 107 bkz; üstem sak i’şte uyanık ve zeyrek olan — I, 333
  2315. SAKA: dağ yamacı — III, 226
  2316. SAKAK: çere — I, 282; II, 286
  2317. SAKAL: sakal — I, 230, 282, 390; II, 286; III, 228
  2318. SAKALDURUK: külahın başta durması ve yere düşmemesi için çene altından geçirilerek bağlanan ipekten örülmüş bir kaytan — I, 530
  2319. SAKALDURUKLANMAK: sakalduruğu bağlamak — III, 205
  2320. SAKIG: ılgın, yalgın, serap — I, 191; III, 268
  2321. SAKIMAK: hayal imiş gibi görünmek — III, 268, 269
  2322. SAKINÇ: sakınacak şey; sıkıntı, sakınma, kaygı — I, 69, 100, 142; III, 333, 374
  2323. SAKINMAK: sakınmak; sanrnak, düşünmek — I, 242, 419; II, 153, 167; III, 61, 361
  2324. SAKIR: elbiseye bulaşan meyve suyu veya hurma pekmezi gibi nesneler — I, 365 bkz. sag ız, sakız
  2325. SAKIRGAN: büyük sıçan, geme — I, 521 bkz. sıkırkan
  2326. SAKIRKU: kene, sakırga — I, 489
  2327. SAKIŞ: sayma, sayış, III, 247 bkz. sakmak, samak, sanamak, sanmak
  2328. SAKIZ: elbiseye bulaşan meyve suyu veya hurma pekmezi gibi şeyler — I, 365 bkz. sagız, sakır
  2329. SAKIZLIG: sakızlı, yapışkan şeyler yapışmış olan — I, 495
  2330. SAKLANMAK: saklanmak, çekinmek — II, 247
  2331. SAKLAŞMAK: saklaçmak, gizlennnek — II, 216 “
  2332. SAKLIK: uyanıklık — I, 471
  2333. SAKMAK: saymak, I, 85, 384 bkz. sakış, samak, sanamak, sanmak
  2334. SAK: sak nöbetçinin, bekçinin kaleyi ve at ı koruyablimek için uyanık olmasını emreden söz — I, 333
  2335. SAL: sal — III, 156
  2336. SAL: kaplardaki sır — III, 157
  2337. SALÇI: aşçı, mutfakta bulunan kimse — III, 442 § salç ı biçek; aşçı bıçağı, III, 442
  2338. SALGA: at gem alınaz, başı sert, çamış at — I, 425
  2339. SALI: sıva aygıtı, mala — III, 233
  2340. SALIMLAŞMAK: çarpışmak ve saldıri{mak — II, 258
  2341. SALINDI: atılan, çıkarılan; erkegin arkaya doğru salıverdiği saç — I, 449 bkz. sulındı § salındı otuñ; sellerin getirerek kıyıya attığı odun — I, 449
  2342. SALINMAK: sarkmak — II, 154
  2343. SALIÑULAMAK: yukandan aşağı sarkmak; taşlamak — III, 410
  2344. SALIŞMAK: sallaşmak, birbirini güreşte sallamak, silkişmek, birbirine sallamak; işaretleşmek, II, 109
  2345. SALMAK: átmak; bir ; eyle işaret etmek; göndermek, götürmek; toplamak, toplu hale getirmek — II, 24
  2346. SALÑU: çakıl taşı atılan sapan — III, 379
  2347. SALTURMAK: saldırtmak; sallatmak, sallamayı emretmek; çıkarıp atmayı emretmek II, 187 samak saymak, I, 281; III, 247, 250 bkz. sak ış, sakmak, sanamak, sanmak
  2348. SAMAN: saman, I, 415; II, 316
  2349. SAMANLIG: saman sahibi olan — I, 499, 500
  2350. SAMDA: ayağa glyilen sandal — I, 418
  2351. SAMDUY: ılık yemek — III, 240
  2352. SAMLAMAK: ilâç etmek; sağaltmak — III, 298 bkz. em sem, sem
  2353. SAMSITMAK: incitmek — II, 336
  2354. SAMURSAK: sarımsak, sarmısak — I, 527 bkz. sarmusak
  2355. SAMURTUG: ış içinden çıkılamayan karışık i; , I, 494
  2356. SAN: sayı, sayma, addü itibar, III, 157, 429
  2357. SANAÇ: dağarcık — I, 358 § sanaç kesürgü; k ırmızı dağarcık — I, 358
  2358. SANAMAK: saymak — III, 274 bkz. sakış, sakmak, samak, sanmak
  2359. SANÇIKMAK: yenilmek; vurulmak, sancılmak — II, 228
  2360. SANÇILMAK: saplanmak, sancılmak; (asker, ordu) yenilmek. II, 231
  2361. SANÇIŞMAK: birbirine hançer, bıçak gibi şeyler saplamak, birbirine sanc ımak; birbirlyle savaş yapmak — II, 217
  2362. SANÇMAK: sançmak, dürtmek, sokmak; yenmek — III, 420
  2363. SANDIRIŞ: kavga, çekişme — I, 402; II, 214; III, 416 bkz. sandr ış, sandruş
  2364. SANDIRIŞMAK: kavga etmeki saçmalamak — II, 214 bkz. sanr ışmak, sanruşmak
  2365. SANDRIMAK: saçmalamak — III, 281 bkz. sanrımak
  2366. SANDRIŞ: çekişme — III, 416 bkz. sandırış, sandruş
  2367. SANDRUŞ: çekişme — III, 416 bkz. sandırış, sandrış
  2368. SANDUVAÇ: bülbül — I, 529; III, 178, 311
  2369. SANGARMAK: bir şeyden saymak, bir şeye nispet etmek — II, 188, 189
  2370. SANMAK: saymak, sayılmak; sanmak, I, 68; II, 28 bkz. sak ış, sakmak, samak, sanamak
  2371. SANRIMAK: saçmalamak.III, 281 bkz. sandrımak
  2372. SANRIŞMAK: saçmalamak — II, 214 bkz. sandırışmak, sanruşmak
  2373. SANRUŞMAK: saçmalamak — II, 213 bkz. sandırışmak, sanrışmak
  2374. SAÑ: kuş pisliği — III, 357
  2375. SAÑA: sana — I, 391, 392, 423; II, 57, 78, 193; III , 156, 208, 272, 285, 313, 315, 322, 368, 372, 440
  2376. SAÑAN: tadı buruk olan — III, 376
  2377. SAÑLAMAK: kuş pislemek. III, 403
  2378. SAÑLATMAK: kuş pisletmek. II, 359
  2379. SAP: sap, kılıç veya bıçak sapı — I, 384; III, 145
  2380. SAP: bir söze verilecek cevapta s ıra, yanut; değirmende, su!amada ve gezekte sıra — III, 145
  2381. SAPANLAMAK: sapanla sürmek, III, 342 bkz.sabanlamak
  2382. SAPIG: çadırın eteği — I, 374
  2383. SAPILMAK: saplanmak, birisi giderken yan ına takılmak, katılmak — II, 120
  2384. SAPIMAK: sallamak, hareket ettirmek — III, 256, 257
  2385. SAPINMAK: saplamayı üzerine almak, saplar gibi görünmek II, 150
  2386. SAPITGAN: daima sallayan — I, 513
  2387. SAPITMAK: sallamak, hareket ettirmek; sallatmak II, 298
  2388. SAPLAMAK: sap yapmak — III, 296
  2389. SAPLATMAK: saplatmak, sap taktırmak — II, 344
  2390. SAPLIK: saplık, kılıç ve bıçak gibi şeylere sap olmaya yarayan nesne — I, 470
  2391. SAPMAK: ipliği iğneye geçirmek, saplamak; bir şeyi sarmak, cinsinden eksik kalan bir şeyi başkasıyle tamannlamak — II, 3, 4
  2392. SAPTURMAK: ördürmek, yamatmak. II, 183
  2393. SARAGUÇ: kadın yaşmağı — I, 487
  2394. SARAGUÇLANMAK: başörtüsü örtmek — III, 205
  2395. SARAN: hasis, cimri, II, 250
  2396. SARANLAMAK: pinti saymak, pintilere nispet etmek — III, 345
  2397. SARANLIK: pintilik, cimrilik I, 504
  2398. SARGAN: çorak yerlerde biten bir ot — I, 438
  2399. SARGAN: kamış kamışı kurutan tepe — I, 439
  2400. SARGAN: yer “sargan”ın bittiği yer — I, 438
  2401. SARGARMAK: sararmak — I, 69, 486; II, 187, 188
  2402. SARIÇGA: çekirge, I, 489 bkz. sırıçga
  2403. SARIÇGA: er gevşek ve tembel adam — I, 489
  2404. SARIG: sarı, sarı renk — I, 329, 374, 395; III, 162, 224 § sap sarıg
  2405. SARIG: erük kayısı, zerdali — I, 69
  2406. SARIG: kezik sarılık hastalığı — I, 391
  2407. SARIGLAMAK: sarılamak, sarı yapmak — III, 336
  2408. SARIGLIG: sarılık hastalığı olan — I, 496, 500
  2409. SARIGLIK: sanlık — I, 503 sarıg surıg herhangi bir sarı renk — I, 374
  2410. SARIG: suv karında toplanan sarı su — I, 374
  2411. SARIG: turma havuç — I, 431 bkz. geşür, gezer, gizri
  2412. SARILMAK: kırmak, darılmak — II, 123 bkz; sarmak, sermek, sürmek
  2413. SARILMAK: sarılmak II, 123
  2414. SARIM: ibrik, testi glbi şeylerden içilecek olan nesnenin süzülmesi Için bu kaplar ın ağzına gerilen ipek kumaş parçası — I, 397
  2415. SARIÑULAMAK: buz ve benzeri ; eyler üstıinden kaymak. III, 409, 410 bkz. seriñülemek
  2416. SARINMAK: bir şeyi sarınmak, örtünmek; bir işe sanlmak — II, 151
  2417. SARIŞMAK: sarmakta yardım ve yarış etmek — II, 96
  2418. SARITMAK: sardırmak, sarmayı emretmek — II, 304 bkz. sarutmak
  2419. SARKAÇ: karamuk; yaban hindibasına benzer bir ot — I, 454; III, 240
  2420. SARKAÇLANMAK: yerde yaban hindibasına benzer bir ot bitmek, karamuk otu bitmek II, 271 bkz. surkuçlanmak
  2421. SARKANIK: hayvanlardaki “kırk bayır” denen işkembe — III, 179 bkz. sarkayık
  2422. SARKAYIK: hayvanlardaki “kırk bayır” denen işkembe — III, 179 bkz. sarkanık
  2423. SARKIM: soğuk günlerde kar glbi yağan çiğ — I, 485
  2424. SARKINDI: suv iri su damlası — I, 493
  2425. SARKIŞMAK: çok damlamak.II, 214, 215
  2426. SARKITMAK: damlatmak — II, 339
  2427. SARKMAK: akar şey sızıp damlamak; uyuşmak, III, 421
  2428. SARKURMAK: damlatmak — II, 189
  2429. SARLAMAK: sarmak, III, 296
  2430. SARLANMAK: sarınmak, sarılmak.II, 246
  2431. SARLAŞMAK: sarmakta yardım ve yarış etmek — II, 215
  2432. SARLATMAK: sardırmak, II, 346
  2433. SARMAÇUK: bir çeşit şehriye .I, 527
  2434. SARMAK: bir şeyi süzmek ve ayırmak; olgun hale gelmek, III, 167 bkz. sarmalmak, sarma şmak, sarmatmak, sermetmek
  2435. SARMAK: kızmak, çıkışmak, sertelmek, sert söz söylemek II, 38, 39; III, 181 bkz. sar ılmak, sermek,
  2436. SÜRMEK:
  2437. SARMALMAK: süzülmek, dolanmak II, 233, 237 bkz. sarma şmak, sarmatmak, sermetmek
  2438. SARMALMAK: sarılmak, dolanmak.II, 233, 237
  2439. SARMAŞ: sarmaş, bir şeyin bir ; eye sarılması.I, 460
  2440. SARMAŞ: bolmak halk birbirine kanşmak — I, 460
  2441. SARMAŞMAK: sarmakta yardım etmek — II, 216
  2442. SARMAŞMAK: karışmak; süzülmek; bir akarın içinden başka bir şey çıkmak, bunda yardım ve yarış etmek, II, 216, 217 bkz. sarmak, sarmalmak, sarmatmak, sermetmek
  2443. SARMATMAK: sardırmak. II, 349
  2444. SARMATMAK: bir şeyi sudan ayırıp çıkartmak, süzdürmek. II, 349 bkz. sarmak, sarmalmak, sarma şmak, sermetmek
  2445. SARMUSAK: sarmısak, sarımsak — I, 527 bkz. samursak
  2446. SARNIÇ: deve derisinden yapılan su tulumu; ağaçtan oyulmuş kap — I, 454
  2447. SARSAL: sansar, samura benzer bir hayvanc ık — I, 483
  2448. SARSIG: katı ve sert olan her şey — I, 464 § sarsıg söz; katı söz, I, 464
  2449. SARSITMAK: sert ve kaba muarnele yaptırmak, II. 336
  2450. SART: tacir, tecimen, satıcı, I, 66, 342; III, 13
  2451. SARTLAMAK: sart (tecimen, tacir) saymak — III, 444
  2452. SART: surt “zart zurt”, “fart furt” gibi ses bildiren söz — I, 342
  2453. SART: surt kılmak “zart zurt”, “fart furt” gibi ses ç ıkarmak — I, 342
  2454. SARUMAK: sarmak — III, 262
  2455. SARUTMAK: sardırmak, sarmayı emretmek — II, 304 bkz. sarıtmak
  2456. SASIG: kokmuş — I, 372
  2457. SASIG: barıg kokmuç, sası — I, 372
  2458. SASIK: saksı — I, 382
  2459. SASIMAK: sasımak, kokmak — III, 265
  2460. SAŞ: ürkek, III, 152
  2461. SAŞTURMAK: sayışmak, kesişmek — II, 185 bkz. sayışturmak
  2462. SAŞURMAK: arasını ayırmak — II, 79
  2463. SATA: mercan, III, 218
  2464. SATGALMAK: çiğnenmek; borç, takas yapılmak — II, 233
  2465. SATGAMAK: çiğnemek; bir yol bir yola çatılmak; uğramak; ödeşmek; kar; ılaştırmak — III, 288
  2466. SATGAN: satan, çok satan, II, 296
  2467. SATGAŞMAK: rastgelnnek, kavuşmak; sataşmak, saldırışmak; sayışmak, ödeşmek, II, 214
  2468. SATGUÇI: satıcı — II, 296
  2469. SATGULUK: satmaya hakkı olan — II, 297
  2470. SATIG: satış, satma — I, 374
  2471. SATIGLAMAK: satışmak — III, 336 bkz. satıglaşmak
  2472. SATIGLAŞMAK: satışmak — III, 336 bkz. satıglamak,
  2473. SATIGLI: satmak azminde olan — II, 297
  2474. SATIGLIK: satılık — I, 503
  2475. SATIGSAK: satmak isteyen — II, 296, 297
  2476. SATIGSAMAK: satmak Istennek — III, 333
  2477. SATILMAK: satılmak II, 121
  2478. SATINMAK: satar görünmek — II, 150
  2479. SATIR: piç, aslı belirsiz anlamına sövme .I, 406
  2480. SATIŞGAN: alışgan daima alıp satan, I, 518, 519
  2481. SATIŞGAN: tavışgan daima satan ve tasarruf eden; daima alan satan — I, 519
  2482. SATIŞMAK: satmakta yardım ve yarış etmek, karşılıklı alış veriş etmek II, 89; III, 71
  2483. SATLANMAK: cesaret göstermek, cüret etmek, atılmak — II, 248
  2484. SATMA: kulübe, bağ bekçisinin geceleri barınmak için ağaç üzerinde yaptığı çardak — I, 433
  2485. SATMAK: satmak. I, 519; II, 193, 219, 294, 295, 296
  2486. SATSAMAK: satmak istemek — III, 284
  2487. SATTAÇI: satıcı — II, 296
  2488. SATTURMAK: sattirmak — II, 183
  2489. SATULAMAK: faydasız söz söylemek, gevezelik etmek — III, 194, 323
  2490. SATURMAK: saydırmak — III, 186, 187, 192
  2491. SAV: şöhret, san — III, 43
  2492. SAV: söz, haber, salık; mektup; risale; atalar sözü, darb ımesel; kıssa, hikâye, tarihsel şeyler, I, 97, 207, 362, 409, 471, 508, 523, 524; II, 20; III, 154, 155, 158, 441
  2493. SAVAŞMAK: sava; mak, çarpı; mak — II, 102
  2494. SAVÇI: elçi, peygamber; hısım ve dünürler ara sındaki elçi — III, 154, 441
  2495. SAVDIÇ: sepet, sele, I, 173, 455
  2496. SAVILMAK: savulmak; (güneş) inmek I, 106; II, 170 bkz. savulmak
  2497. SAVLAMAK: söylemek, atalar sözü söylemek — III, 297
  2498. SAVLANMAK: atalar sözu söylemek — III, 199
  2499. SAVLAŞMAK: birbirine sav söylemek; sal ık vermek; herhangi bir şey üzerine konuşmak, II, 215, 216
  2500. SAVRAMAK: savulmak; azalmak, seyrekleşmek, savsamak, gevşemek; savmak, sağalmak — III, 41, 278, 281 bkz. savrımak, sevremek
  2501. SAVRIMAK: azalmak, seyrekleşmek, III, 278 bkz. savramak, sevremek
  2502. SAVRUKMAK: savrulmak, akan su köpüre kö-püre dalgalanarak çalkalanmak, II, 172, 228
  2503. SAVRULMAK: savrulmak, saçılmak — II, 232
  2504. SAVRUŞMAK: savurmakta yardım etmek — II, 212, 213
  2505. SAVULMAK: bulunduğu halden ayrılmak, bir yana eğilmek, batmak; savulmak, gitmek II, 125, 163; III, 80 bkz. savılmak
  2506. SAVURMAK: savurmak, saçmak — I, 330; II, 82
  2507. SAVURTMAK: savurtmak III, 431
  2508. SAY: kara taşlık yer — III, 158
  2509. SAY: vücuda giyilen zırh, III, 158 § say yarık; demir göğüslük III, 15, 158
  2510. SAYGIRMAK: yer kara taşlı olayazmak. III, 193
  2511. SAYIKMAK: yer kara taşlı 0111^.III, 189, 190
  2512. SAYILGAN: etilgen birçok işlere giren çıkan — I, 158
  2513. SAYIŞ: ödenek — III, 126 bkz. seyş
  2514. SAYIŞTURMAK: sayışmak, kesişmek, II, 185 bkz. saşturmak
  2515. SAYPAMAK: israf etmek III, 310, 311
  2516. SAYPATMAK: israf ettirmek II, 357
  2517. SAYRAMAK: şakımak, ötüşmek; saçmalamak, hezeyan etmek, I, 467; III, 240, 311
  2518. SAYRAMLANMAK: su azalmak, sığ bir hal almak, su biraz çekilmek — III, 205
  2519. SAYRAM: suv topuktan yukarı çıkmayan sığ su II, .111, 176
  2520. SAYRATMAK: çok söyletmek II, 357
  2521. SAZINÇI: taşı alçı taşı — III, 375
  2522. SEÇE: serçe kuşu — III, 219
  2523. SEÇIŞMEK: saçmakta yardım ve yarış etmek — II, 92
  2524. SEDRETMEK: seyrek hale getirmek; seyretmek. II, 332
  2525. SEDREK(G): seyrek, I, 384, 477 § sedrek böz; seyrek bez — I, 477
  2526. SEDREK: kapug parmaklıklı kapı — I, 478
  2527. SEDREMEK: incelmek, seyremek, seyrekleşmek; elbise erpimek.III, 167, 277
  2528. SEDREŞMEK: seyrekleşmek. II, 211
  2529. SEFINÇ: memnun olma, sevinç — III, 377 bkz. sevinç
  2530. SEGIRTMEK: segirtmek, koşturmak II, 274; III, 429 bkz. sekirtmek
  2531. SEGREMEK: seğirtmek — I, 142 bkz. sekremek, sekrimek
  2532. SEGRIŞMEK: seğrişmek, koşuşmak, seğirtmekte yardım ve yarış etmek — I, 214; II, 225 bkz. sekrişmek
  2533. SEKIRTMEK: seğirtmek, koşturmak — II, 274; III, 429, 431, 432 bkz. segirtmek
  2534. SEKITMEK: sektirmek — II, 310
  2535. SEKIZ: sayıda sekiz — I, 365 bkz. sekkiz
  2536. SEKIZ: on sayıda seksen — I, 437 bkz. seksün
  2537. SEKKIZ: sayıda sekiz — I, 365 bkz. sekiz
  2538. SEKREMEK: seglrtmek, I, 142 bkz. segremek, sekrimek
  2539. SEKRIMEK: seğirtmek — I, 354; III, 281 bkz..segremek, sekremek
  2540. SEKRIŞMEK: seğrişmek, koşuşmak, sejlrtmekte yardım ve yariş etmek I, 214; II, 225 bkz. segrişmek
  2541. SEKRITMEK: sıçratmak, atlatmak — II, 333
  2542. SEKSÜN: sayıda seksen — I, 437 bkz. sekiz on
  2543. SEKÜ: dükkân; seki — III, 230
  2544. SELÇÜK: sü-başı Selçuk hanlannın dedesi olan kişi-I, 478
  2545. SEM: ilâç — III, 157 bkz. em sem, samlamak
  2546. SEMIZ: semiz — I, 365 bkz. semüz
  2547. SEMIZLIK: semızlik. I, 507
  2548. SEMRIMEK: semirmek, yağlanmak — II, 365; III, 281
  2549. SEMRIŞMEK: semizleşmek II, 213
  2550. SEMRITMEK: semirtmek.II, 333
  2551. SEMÜRGÜK: bülbüle benzer bir kuş — II, 290
  2552. SEMÜZ: semiz — I, 285 bkz. semiz
  2553. SEN: sen — 1, 36, 43, 74, 76, 79, 87, 110, 126, 134, 207, 281, 339, 353. 365, 391, 403, 412, 462, 529; II, 40, 42, 69, 167, 185, 204, 347; III, 26, 124, 131, 138, 145, 147, 154, 173, 178, 179. 207, 208, 214, 222, 233, 234, 256, 349, 357, 367, 440-
  2554. SENKEÇ: fındık küçüklüğünde akı ve kırmızısı olan bır çeşit tatlı elma.I, 455 bkz. señeç
  2555. SENLEMEK: sen diye aytamak, küçük say ılmak III, 298
  2556. SENLETMEK: sen ile aytatmak — II, 346, 347
  2557. SEÑEÇ: fındık gibi küçük ve tatlı bir elma — III, 381 bkz. senkeç
  2558. SEÑEK: su içilen testi; ağaçtan oyulmuş su kabı, III, 367
  2559. SEÑIL: insanın yüzünde çıkan siyil, ergenselik; yüzde olan çi ğit hastalığı — I, 483
  2560. SEÑIR: dağ çıkıntısı, dağ burnu; herhangi bir duvarın ucu .III, 360, 362
  2561. SEÑREGÜ: her zaman burnundan sümük akan çocu ğa sövmede kullanılan kelime — III, 387
  2562. SEÑREGÜ: at engi hastalığına tutulmuş olup burnundan irln gibi sümük akan at — III, 387
  2563. SEP: gelinin malı olan çeyiz — I, 319
  2564. SEPTÜRMEK: çeyizlemek, çeyizle güveyin evine gönderme ği enrıretmek — II, 182
  2565. SERGEK: sarhoşun, sarhoşluk yüzünden iki tarafa sallan ınası — II, 289
  2566. SERGEKLEMEK: yalpalanmak, iki yana sallanmak II, 289
  2567. SERILMEK: sarsılmak, sendelemek, yalpa ile dü şeyazmak — 1. 196; II, 123
  2568. SERINMEK: sabretmek, II, 167; III, 233
  2569. SERIÑÜLEMEK: buz ve benzeri şeyler üstünden kaymak — III, 400, 410 bkz. sar ıñulamak
  2570. SERK: saksı ve saksı kırıkları — I, 353
  2571. SERKER: haydut, yol kesen — I, 457
  2572. SERMEK: sabretmek — II, 7, 38
  2573. SERMEK: kızmak, çıkışmak, sertelmek, sert ve kaba söz söylemek, II, 38, 39; III, 181 bkz. sar ılmak, sarmak, sürmek
  2574. SERMETMEK: bir şeyi sudan åyırıp çıkartmak, süzdürmek. II, 349 bkz. sarmak, sarmalmak, sarma şmak, sarmatmak
  2575. SERÜ: evlerde üzerine eşya konan raf — III, 221
  2576. SESINMEK: niyetlenmek, hazırlanmak; (at) bağından çözülmek üzere olmak — II, 152 bkz. se şilmek, seşlinmek, seşümek
  2577. SEŞILGEN: daima çözülen — I, 524, 525
  2578. SEŞILMEK: çözülmek, ayrılmak.II, 124; III, 102 bkz. sesinmek, se şlinmek, seşümek
  2579. SEŞLINMEK: çözülmek, bagından boşanmak. II, 247 bkz. sesinmek, seşilmek, seşümek
  2580. SEŞMEK: çözmek — II, 13, 14 bkz. şeşmek
  2581. SEŞTÜRMEK: çözdürmek, II, 184, 185, 187 bkz. şeştürmek
  2582. SEŞÜK: çözük, çözülmüş — I, 390
  2583. SEŞÜMEK: gevşemek, çözüleyazmak. III, 267 — bkz. sesinmek, se şilmek, ‘seşlinmek,
  2584. SEVINÇ: sevinç, I, 12; III, 373, 374 bkz. sefinç
  2585. SEVINMEK: sevinmek. I, 12. 100, 142, 285, 419; II, 167, 268; III, 87, 159 bkz. sevünmek
  2586. SEVIŞMEK: sevişmek — II, 102
  2587. SEVMEK: sevmek — II, 15; III, 175, 385
  2588. SEVREMEK: seyremek — I, 103 bkz. savramak, savrımak
  2589. SEVRITMEK: eşyayı boşaltmak, işi bitirmek ve işten vaz geçmek II, 332, 333, 335
  2590. SEVTIIRMEK: sevdirmek.II, 185
  2591. SEVÜK: sevgili, seviIen. I, 94, 390
  2592. SEVÜKLÜK: sevgi- II, 172
  2593. SEVÜKSÜZ: sevgisiz — II, 250
  2594. SEVÜNMEK: sevinmek. II, 153 bkz.
  2595. SEVINMEK: sey ; ödenek — III, 126 bkz. sayış
  2596. SEZINMEK: sezinmek, sanmak — I, 419; II, 152
  2597. SEZIK: seziş, sezme — I, 408; II, 152
  2598. SEZIKMEK: sezmek — II, 117
  2599. SIBIZGU: düdük, boru — I, 217, 246, 489 bkz. s ıbuzgu
  2600. SIBUZGU: düdük, boru — I, 176 bkz. sıbızgu
  2601. SIÇGAK: sıçırgan, sık sık sıçan — I, 470
  2602. SIÇGAN: sıçan, fare — I, 75, 345, 409, 438; II, 263; III, 263, 267. 282, 412
  2603. SIÇGAN: yılı Türkler’in onikili yıllarından biri — I, 345, 438
  2604. SIÇITMAK: sıçırtmak — II, 300
  2605. SIÇMAK: sıçmak, I, 343; II, 4
  2606. SIÇTURMAK: sıçtırmak .II, 184
  2607. SIDIRGAK: çatal tırnaklı olan sığır, geyik gibi hayvanların tırnakları — I, 502
  2608. SIDRIM: sırım.I, 485 bkz. sıdrım
  2609. SIDRIM: ışlıg er işlediği işi bitiren, başkasına bırakmayan adann — I, 485
  2610. SIDRIŞMAK: sıyırmakta, kar kürümekte yardım etmek II, 211 bkz. sıdrışmak
  2611. SIDIG: kaftanın göğse kadar olan iki eteğinden biri.I, 374, 389 bkz. sidig
  2612. SIDIG: diş etleri arasındaki a(iklık — I, 374 bkz. sıgzag
  2613. SIDIRGAN: sıyırmak yaratilışında olan, daima sıyıran — I, 517
  2614. SIDIRMAK: sıyırmak — I, 517
  2615. SIDRILMAK: sıyrılıp kaçmak, kaymak; bütün kıvrıntı ve büküntüleriyle yola bak ılmak ve düşünülmek. II, 231, 232
  2616. SIDRIM: sıyrım; sırım — I, 517 bkz. sıdrım
  2617. SIDRIŞMAK: sıyırmakta ve kar kürümekte yardım etmek — II, 211 bkz. sıdrışmak-sıg ( — sig) isim sonuna getirilen benzetme eki, III, 128
  2618. SIGAN: saç sığanmış saç, kıvırcık olmayan saç — I, 403
  2619. SIGDATMAK: ağlatmak — II, 327 bkz. sıgtatmak, sıhtatmak
  2620. SIGINMAK: sığınmak — II, 152, 160
  2621. SIGIR: hanların halk ile beraber yaptığı sürgün avı- I, 364
  2622. SIGIR: sığır — I, 364; II, 79, 189 § suv
  2623. SIGIRI: ; manda — I, 368
  2624. SIGIRÇIK: sığırcık kuşu — I, 501 bkz. sıgırçuk
  2625. SIGIRÇUK: sığırcık kuşu — I, 505 bkz. sıgırçık
  2626. SIGIRLAMAK: sığırdan saymak, sığıra nispet etmek, III, 331
  2627. SIGIRLIG: sığırlı, sığır sahibi — I, 495
  2628. SIGIT: ağlama, ağlayı; — I, 356 bkz. sıhıt
  2629. SIGMAK: sığmak; tesir etmek, dokunmak, koymak — I, 183, 359, 397; II, 15
  2630. SIGRA: iki dağ arasındaki geniş dere — I, 422
  2631. SIGRUŞMAK: 51^5111-11^.II, 212
  2632. SIGTAMAK: ağlamak. III, 275, 355 bkz. sıhtamak
  2633. SIGTAŞMAK: ağlaşmak. II, 211 bkz. sıhtaşmak
  2634. SIGTATMAK: ağlatmak, II, 360 bkz. sıgdatmak, sıxtatmak
  2635. SIGTURMAK: sığdırmak — II, 185
  2636. SIGUN: yaban sığırı, dağ keçisi tekesi — I, 409
  2637. SIGUN: ot kökü insana benzeyen, çiftle; me kuvveti kalmayanlarca kullan ılıp erkeğl ve dişisi bulunan ve erkeği erkeğe, dişisi kadına verilen bir ot — I, 409
  2638. SIGURMAK: sığdırmak.II, 81
  2639. SIGZAG: dişlerin arasındaki açıklık, I, 464 bkz. sıdıg
  2640. SIGZALMAK: bir şeyi bir şeye sığdırmak, sıkıştırmak — II, 232, 233
  2641. SIGZAMAK: dişek ve hilâl ile diş kurcalamak; papuçta dikiş arasına parça koyarak sızgı yapmak, iki şeyin arasına bir şey sıkıştırıp koymak, III, 283
  2642. SIGZIG: mest ve ayakkabı gibi şeylerde iki dikiş arasına konulan sahtiyan — I, 464
  2643. SIGZIG: iki şeyi birleştiren kenet — I, 464
  2644. SIXIT: aglama — III, 275 bkz. sıgıt
  2645. SIXTAMAK: ağlamak.III, 275 bkz. sıgtamak
  2646. SIXTAŞMAK: aglaşmak — II, 211 bkz. sıgtaşmak
  2647. SIXTATMAK: aglatmak, II, 327 bkz. sıgdatmak, sıgtatmak
  2648. SIK: az, III, 130
  2649. SIKAMAK: el ile sığamak — III, 269
  2650. SIKILMAK: sıkılmak — II, 125
  2651. SIKIRKAN: büyük sıçan, geme, I, 521; II, 263 bkz. sak ırkan
  2652. SIKIRMAK: ıslık çalmak — II, 83
  2653. SIKIŞ: itişme, çarpışma — I, 368
  2654. SIKIŞMAK: sıkışmak, sıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 104
  2655. SIKLIŞMAK: sıkışmak, sıkılmak., II, 216
  2656. SIKMAK: sıkmak — II, 18
  2657. SIKMAN: üzüm sıkma zarnanı — I, 444
  2658. SIKRIŞMAK: birlikte ıslık çalmak, II, 213
  2659. SIKTURMAK: sıktırmak, sıkılnmak, II, 186
  2660. SIMAK: kırmak; bozmak; yenmek, galebe etmek, I, 282, 382, 473; III, 249
  2661. SIMSIMRAK: bir çeşit yemek — III, 136
  2662. SIN: boy, bos — III, 138
  2663. SIN: mezar — III, 65, 138
  2664. SINALMAK: sınanmak — II, 126
  2665. SINAMAK: denemek, sınamak — I, 242; III, 273
  2666. SINATMAK: sınatmak, tecrübe 0111^0^II, 312, 313
  2667. SINÇGAN: mugaylan dikeni, Lycium europeum — III, 146
  2668. SINDU: makas — I, 418
  2669. SINLIG: boylu poslu — III, 138
  2670. SINMAK: kırılmak, bozulmak, incitmek I, 254; II, 19, 29; III, 365
  2671. SINUK: sınık, kırılmı; — III, 365 bkz.
  2672. SIÑUK: sııigar bir şeyin tarafı, yanı — III, 375
  2673. SIÑARLAMAK: yalnız ve yardımcısız bulduğu için zayıf görüp öç almak — III, 409
  2674. SIÑARSUK: iki kişi bir ata bindiğinde ikincinin oturduğu yer, III, 388
  2675. SIÑILAMAK: soğuktan zırıncımak, donacak halde soğumak; çınlamak — III, 405
  2676. SIÑUK: sınık, kırılmış — III, 365 bkz. sınuk
  2677. SIP: iki yaşına girmiş olan tay — I, 207, 319; III, 158
  2678. SIP: akur hayvan torbası — I, 487 § sıp akurı; hayvan torbası; ikl yaşındaki tayın yem yedigi yer — I, 487
  2679. SIR: kendisiyle Çin kâseleri dlâlan ıp üzerine nakış yapılan macun, sır — I, 324
  2680. SIR: ağustos böceginin, kalem ve kaleme benzer şeylerin çıkardığı sesi anlatan bir kelime. I, 324
  2681. SIR: etmek (agustos böcegi) ötmek — I, 324
  2682. SIRIÇGA: sırça — I, 489
  2683. SIRIÇGA: çekirge — I, 489 bkz. sarıçga
  2684. SIRIÇGA: er gevşek ve tembel adam, I, 489
  2685. SIRILMAK: bulaşmak, yapı; mak — II, 123, 124
  2686. SIRIMAK: pislemek, siymek; sık dlkişle dlkmek — III, 262
  2687. SIRIŞMAK: sık dikmekte yardım etmek — II, 96
  2688. SIRITMAK: sık diktirmek — II, 304
  2689. SIRLAMAK: sırlamak, sır vurmak — III, 296
  2690. SIRLANMAK: (işe) hazırlanmak; sırlanmak — II, 246, 247
  2691. SIRLATMAK: sırlatmak — II, 346
  2692. SIRLIG: sırlı, nakışlı.I, 324 § sırlıg ayak; sırlı kâse — I, 324
  2693. SIRMAK: eşek palanındaki teyeltl — I, 471
  2694. SIRT: kıl, kalın kıl; bayır, yokuş, sırt, küçük dere — I, 342
  2695. SIRTIG: herhangi bir sözün izeridir kl hepsl de ğil bir parçası anla; ılabilır — I, 463 sırtıg bulmak sözün izerini bulmak — I, 463
  2696. SIRTLAMAK: kuyruğu iple bükmek; küçük bir dereden yukar ı çıkmak.III, 444
  2697. SIRUK: sırık, çadır direği. I. 381
  2698. SIRUKLUK: sırıklık, I, 503, 505
  2699. SIŞ: şiş, tutmaç şişi.I, 331; II, 15, 174; III, 125bkz. şış
  2700. SIŞ: şişmiş olan her nesne, yumru — III, 125, 184 bkz. s ışılmak, siş
  2701. SIŞILMAK: kabına sığmayacak kadar su ile şişmek, II, 124 bkz. sış, siş
  2702. SITGALMAK: sığanmak, sığanılmak II, 233
  2703. SITGAMAK: sığamak — I, 325; 111. 288
  2704. SITGANMAK: sığanmak — II, 245, 246
  2705. SITGAŞMAK: sıgaşmak, sığamakta yardım ve yarış etmek — II, 214
  2706. SITURMAK: kestirmek, kıydırmak, kırdırmak. III, 187
  2707. SIYUMAK: yenmek, bozmak, yarmak.I, 123, 128
  2708. SIZGURMAK: sızdırmak, eritm — ek; arıklatmlak, zayıflatmak — II, 188
  2709. SIZITMAK: sızdırmak, I, 374; II, 305, 306
  2710. SIZLAG: soğuk su içmekten veya buz çiğnemekten dişlerin üşüyerek uyuşması, I, 464
  2711. SIZLAMAK: sızlamak, ağrımak. III, 297
  2712. SIZLATMAK: sızlatmak, soğuktan ağrı veya ‘sızı duyurmak — II, 346
  2713. SIZLATSI(-SI): sónu sâkin kelimelerde izafet edat ı — III, 209, 210
  2714. SIZMAK: sızmak, erimek; (güneş) belirmek, ucu görünmek; arıklamak, zayıflamak — II, 9, 10; III, 182
  2715. SIBEK: değirmen taşının üzerinde döndüğü demir.I, 389
  2716. SIBEK: sübek, çocuğun içine işemesi için beşiğe konan kamış, I, 389
  2717. SIBIZ: kişi alık, dalgın adam, I, 406
  2718. SIDÜK: sidik — I, 389 bkz. sidük
  2719. SIDIG: kaftanın iki yanından, sağ ve sol taraflarından birisi, I, 389 bkz. sıdıg
  2720. SIDITMEK: işetmek — II, 302
  2721. SIDMEK: işemek, siymek, II, 295; III, 321, 440 bkz. sitmek
  2722. SIDTÜRMEK: işetmek, siydirmek — II, 183 bkz. sittürmek
  2723. SIDÜK: sidik, III, 321 bkz. sidük
  2724. SIGIL: siyil — I, 394
  2725. SIGRIG: dağda atlamakla geçilen yer — I, 478 bkz. sikrig
  2726. SIK: sik, I, 201, 334
  2727. SIKILMEK: sikilmek II, 126
  2728. SIKIŞ: sikiş, I, 369
  2729. SIKIŞMEK: sikişmek — II, 107
  2730. SIKITMEK: düzdürmek, siktirmek II, 309
  2731. SIKKEN: her zaman siken — I, 401
  2732. SIKMEK: sikmek — I, 401; II, 22
  2733. SIKRIG: dağda atlamakla geçilen yer — I, 478 bkz. sigrig
  2734. SIKTÜRMEK: siktirmek II, 186
  2735. SIL: her yemekten tiksinen, bogazs ız insan; az yem yiyen hayvan — III, 134
  2736. SILIG: temiz, ince, yakışıklı, tatlı dilli. I, 390
  2737. SILKMEK: silkmek, III, 422, 423
  2738. SILKINMEK: silkinmek; ürpermek — II, 246
  2739. SIN: sen — III, 138
  2740. SINÇÜ: somunla yufka arası bir çeşit ekmek, pide. I, 417
  2741. SIÑ: çınlama, vızlama sesi — III, 358
  2742. SIÑDÜRMEK: sindirmek, hazmettirmek; saklamak — III, 397 bkz. siñirmek, singürmek
  2743. SIÑ: etmek çınlamak, vızlamak — III, 358
  2744. SIÑEK: sinek, sivrlsinek, karaslnek. II, 13, 352; III, 100, 367
  2745. SIÑI: içe sinen, hazmolunan, III, 368
  2746. SIÑIL: kocanın kendinden küçük kız kardeşi I, 57; III, 7, 366
  2747. SIÑILLENMEK: kız kardeş edinmek.III, 408
  2748. SIÑIR: 51^1-.I, 520; III, 362
  2749. SIÑIRLEMEK: sinir sarmak — III, 409
  2750. SIÑIRLENMEK: sinirlenmek, siniri çoğalmak, sinir sarılmak.III, 407
  2751. SIÑIRMEK: sindirmek, emdirmek III, 392 bkz. siñdürmek, siñürmek
  2752. SIÑIŞMEK: çekilmek; başkasının parçaları arasına sinip sızmak (akarlar için) III, 394
  2753. SIÑMEK: sinmek, hazmedilmek; işlemek, girmek; saklanmak, sahibine sormadan bir yere girip sinmek III, 155. 391
  2754. SIÑÜRMEK: yutmak, hazmetmek. III, 392, 397bkz. siñdürmek, siñirmek
  2755. SIÑÜT: karşılığına bir şey verilmeyen ve geri gönderilmeyen arma ğan. III, 362 bkz. süñüt
  2756. SIPÜT: karabiber, kimyon gibi yemeğe katılan bir ot — I, 356
  2757. SIRKE: sirke, I, 191, 207, 209, 430; II, 30, 138, 295, 337; III, 121, 252, 284
  2758. SIRKE: bit yumurtası, sirke — I, 430
  2759. SIRKELEMEK: (bir şeye) sirke katmak; (baştan) sirke toplamak III, 353
  2760. SIRKELENMEK: sirkelenmek, (baş) bit yavrusu (sirke) ile dolmak — III, 202
  2761. SIŞ: şişmiş olan her nesne, yumru. bkz. sış, sışılmak
  2762. SITMEK: işemek II, 295 bkz. sidmek
  2763. SITTÜRMEK: işetmek, siydirmek — II, 183 bkz.sidtürmek
  2764. SIZ: siz, büyük ve sayılan kişilere “sen” yerinde aytanan söz, I, 25, 339, 365. 376, 407; II, 347; III, 124
  2765. SIZLEMEK: aytarken büyüklemek — III, 298
  2766. SIZLETMEK: siz diye aytatmak, hitap ettirmek II, 347
  2767. SOGAN: soğan, I, 409 bkz. sogun
  2768. SOGAN: yılan tulum gibi irl bir yılan — I, 409
  2769. SOGIMAK: soğumak. III, 268
  2770. SOGLIMAK: aramak için elini koynuna sokmak — III, 297 bkz. sogl ıtmak, sogratmak, sugratmak
  2771. SOGLITMAK: aramak için elini koynuna sokturmak II 346 bkz. sogl ımak, sogratmak, sugratmak
  2772. SOGMAK: elde etmek, edinmek — II, 15 bkz. sogratmak, sogurmak, sugratmak
  2773. SOGRAŞMAK: sormak, emmek, II, 212
  2774. SOGRATMAK: aratmak, aratarak her şeyi görmek — II, 332 bkz. soglımak, soglıtmak, sogmak, sogurmak, sugratmak ;
  2775. SOGUK: soguk — I, 503
  2776. SOGUKLANMAK: soguk bulmak veya soğuk saymak — II, 266, 267
  2777. SOGUKLUK: sogukluk için hazırlanmış — I, 503
  2778. SOGULGAN: daima çabuk soğulan, sızıp kaybolan. I, 520
  2779. SOGULMAK: (su) topraga sızıp kaybolmak, (su, süt) çekilmek, azalmak.II, 124, 125, 139, 163, 170
  2780. SOGUN: sogan. I, 409 bkz. sogan
  2781. SOGUNLUG: soğanlı, I, 499
  2782. SOGUNMAK: üşümek; sidikten ve benzerlerinden temizlenmek. II, 152
  2783. SOGUR: ada tavşanı, kelere benzer bir çeşit ada tavşanı.I, 363; II, 227 bkz. sugur
  2784. SOGURLUG: tavşanı çok ve bol olan — I, 494
  2785. SOGURMAK: elde etmek, edinmek — II, 15 bkz. sogmak, sogratmak, sugratmak
  2786. SOGUŞMAK: soğumağa yüz tutmak — II, 101
  2787. SOGUT: bumbar dolması, bumbar yemeği — I, 356 bkz. soktu
  2788. SOGUT: ekşi sütten yapılan peynir, I, 356
  2789. SOK: aç gözlü; alçak — III, 130 bkz. suk § sok er; aç gözlü; alçak adam — III, 130
  2790. SOKAR: boynuzsuz hayvan; başı saçsız adam, I, 411 § sokar koy; boynuzsuz koyun, I, 411
  2791. SOKIM: bir agaç parçasıdır ki çam kozası şeklinde kesilerek içi oyulur, üç taraf ından delinerek okun üzerine konur, I, 397
  2792. SOKKU: havan — III, 226 bkz. soku
  2793. SOKLUK: oburluk.I, 471
  2794. SOKLUNMAK: sokulmak — II, 247
  2795. SOKLUŞMAK: birbirine sokulmak ve yerleşmek II, 216
  2796. SOKMAK: sokmak, delmek, döverek inceltmek, toplamak I, 425; II, 18; III, 142 bkz. sukmak
  2797. SOKRU: izinsiz, gizlice. I, 422
  2798. SOKTU: sucuk; karaciğer, et ve baharat karıştirılarak doldurulan ve pi; irildikten sonra yenen bağırsak dolması — I, 416 bkz. sogut
  2799. SOKTURMAK: sokturmak; bir nesneyi dövdü rerek inceltt ırmek.II, 185, 186
  2800. SOKU: havan. III, 226 bkz. sokku
  2801. SOKULMAK: bir şeyin içine sokulmak; dövülerek inceltilmek II, 125
  2802. SOKUŞMAK: döverek inceltmekte yardım ve yarış etmek, II, 104
  2803. SOL: sol.I, 72; III, 134
  2804. SOLAMUK: solak, I, 487
  2805. SOLUŞMAK: solmak; yaş meyve veya sebze tazeliğini kaybetmek. II, 109
  2806. SON’: som, içi dolu madenden olan şey — III, 138
  2807. SOÑ: bir adamın çolugu çocuğu; her şeyin ve her işin sonu, sonra — III, 357
  2808. SOÑDAMAK: arkasından kovalamak.III, 400, 401
  2809. SOÑKUR: sonkur kuşu, yırtıcı kuşlardan biri. II, 95; III, 381
  2810. SOÑRAMAK: kabulde tembellik etmek ve sözü ikircimlemek III, 402
  2811. SOÑUK: son, bir şeyin sonu — III, 107
  2812. SORGU: hacamat aygıtı, kendlsiyle kan alınacak ve emilecek aygıt ve şişe — I, 16, 425; II, 69
  2813. SORIŞMAK: yüzü ek; inıek — II, 96
  2814. SORITMAK: emdirmek; buruşturmak, sorutmak, II, 304
  2815. SORMAK: emmek, sormak — I, 16; II, 70; III, 181
  2816. SORMAK: (sorgu) sormak, aramak. III, 181
  2817. SORTURMAK: sordurmak (sorgu) sordurmak; emdirmek II, 184
  2818. SORUG: sorma, soru, arama; kaybolan şey, aranan şey, I, 374; II, 184
  2819. SORUGÇI: sorucu, kaybolan şeyi arayıcı — III, 242
  2820. SORUKMAK: kaybolan ; eyin arandıktan sonra haberi alınmak, aranıp sorularak salık almak — II, 115
  2821. SORUŞMAK: (suyu veya teri) sormak II, 96
  2822. SOVUŞGAN: solucan yüzünden olan sarılık has talıgı — I, 519
  2823. SOYMAK: soymak; deri yıizmek.III, 244
  2824. SOYSUKMAK: soyguna uğramak — I, 21 bkz. soyukmak
  2825. SOYUKMAK: malı soyulınak — III, 189 bkz. soysukmak
  2826. SOYULMAK: açılmak, dağılmak, (deri veya elbise) soyulmak. III, 190
  2827. SOYUŞMAK: bir şeyi soymakta yardım etmek, III, 188
  2828. SÖBI: uzun veya sivri nesne (yuvarlak olmayan). III, 217 bkz. sub ı
  2829. SÖGE: turmak sövmekte devam etmek, III, 230
  2830. SÖGMEK: söğmek, sövmek I, 27; III, 184 bkz. sökmek
  2831. SÖGTÜRMEK: sövdürmek.II, 186 bkz. söktürmek
  2832. SÖGÜK: küfür, sövme. I, 27
  2833. SÖGÜŞ: sövme, sövüşme — I, 368
  2834. SÖGÜŞ: kebap etmeye yarar oğlak veya kuzu — I, 369
  2835. SÖGÜŞMEK: sövüşmek II, 89, 107
  2836. SÖGÜT: sögüt ağacı — I, 319, 356; III, 134, 168. 369 bkz. söküt § keyik
  2837. SÖGÜT: ; yaban söğüdü, III, 168
  2838. SÖGÜTLENMEK: söğütlük olmak, II, 266
  2839. SÖGÜTLÜG: söğüt sahibi olan, I, 506
  2840. SÖGÜTLÜK: söğütlük, sögüt ağacı biten yer, I, 506, 510
  2841. SÖKE: diz üstü çökmek, III, 230
  2842. SÖKEL: hasta, II, 10, 40, 216, 394; III, 181, 286, 395
  2843. SÖKE: olturmak diz çökerek oturrT.ak. II, 21; III, 230
  2844. SÖKE: turmak diz üstü oturmak III, 230
  2845. SÖKLÜNÇÜ: kebap, II, 309; III, 242
  2846. SÖKLÜNMEK: kebap edilmek, kebap etmek, kendi kendine et kebap etmek II, 248, 254
  2847. SÖKMEK: sövmek — I, 27 bkz. sögmek
  2848. SÖKMEK: sökmek, yarmak, yırtmak; diz çökmek, I, 444; II, 21, 22
  2849. SÖKMEN: yiğitlere verilen ungun — I, 444
  2850. SÖKMENLENMEK: kahramanlaşmak, kendini kahraman saymak — II, 278
  2851. SÖKTI: kepek, I, 416
  2852. SÖKTÜRMEK: sövdürmek II, 186 bkz. sögtürmek
  2853. SÖKTÜRMEK: söktürmek. II, 186
  2854. SÖKÜLMEK: sökülmek, bozulmak. II, 125, 126
  2855. SÖKÜLMEK: kızartılmak, kebap 0(^010^II, 126
  2856. SÖKÜNMEK: diz çökmek; söker görünmek II, 154
  2857. SÖKÜŞMEK: sökmekte ve yıkmakta yardım ve yarış etmek — II, 90, 107
  2858. SÖKÜT: söğüt ağacı — I, 319, 356; III, 134, 168, 369 bkz. sögüt
  2859. SÖMRÜŞMEK: sömrüşmek ve bunda yarış et-mek, II, 213
  2860. SÖMÜRGEN: daima sömüren — I, 523, 525
  2861. SÖMÜRMEK: sömürmek, II, 85
  2862. SÖVLEMEK: söylemek, III, 278
  2863. SÖVLENMEK: fısıldamak, III, 278
  2864. SÖZ: söz, I, 35, 92, 96, 122, 156, 174, 197, 215, 216, 221, 223, 227, 228, 229, 230, 243, 246, 267, 268, 269, 270, 275, 277, 290, 305, 319, 374, 383, 428, 463, 464, 515, 525; II, 9, 15, 16, 17, 23, 73, 76, 84, 86, 112, 117, 118, 130, 133, 150, 218, 247, 312, 315, 325, 3
  2865. SÖZEÑRI: saçma sapan söyleyen — III, 389
  2866. SÖZKELI: söze, III, 145
  2867. SÖZKIYE: sözceğiz. III, 359
  2868. SÖZLEMEK: söylemek, konuşmak — I, 339, 402; III, 208, 296, 297
  2869. SÖZLENMEK: söylemek, sözü açıklamak — II, 247
  2870. SÖZLEŞMEK: söyleşmek, konuşnnak — II, 215; III, 104
  2871. SÖZLETMEK: söyletmek, II, 346
  2872. SUBI: uzun ve sivri nesne (yuvarlak olmayan) — III, 217 bkz. söbi
  2873. SUBILAMAK: enll şeyi söbü yapmak, ucunu sivriltmek, yanlar ını daraltmak — III, 323
  2874. SUBIMAK: uzamak, incelmek, söbüleşmek — III, 257
  2875. SUBITMAK: sivriltmek, söbütmek — II, 298
  2876. SUBURGAN: maşatlık — I, 516 bkz. subuzgan
  2877. SUBUZGAN: maşatlık .I, 516 bkz. suburgan
  2878. SUÇ: suç, cürüm, bir çeyin sapmasını bildirir.I, 321
  2879. SUÇGURMAK: sıçrayayazmak — II, 187
  2880. SUÇIMAK: sıçramak. III, 258, 279 § suçımak burkımak; sıçramak — III, 279
  2881. SUÇITMAK: sıçratmak — II, 300
  2882. SUÇ: kılmak sapmak, kesmemek, I, 321
  2883. SUÇ: kılmak işl üzerine almaktan çekinmek. I, 321
  2884. SUÇLUNMAK: sıyrılmak, bir şey yerlnden çekilip çıkarılmak II, 246
  2885. SUÇLUŞMAK: bir şeyi dışarı çekip çıkarmakta yardım ve yarış etmek — II, 215
  2886. SUÇULMAK: (çiçek) açılmak, çıkmak; (elbise) çıkarmak, soyunmak; (koyun) yıizülmek. II, 122
  2887. SUÇUŞMAK: sıçraşmak, kalkı; mak — II, 92
  2888. SUDMAK: tükurmek, II, 81, 295; III, 132, 321, 439 bkz. sagurmak, sutmak
  2889. SUDTURMAK: tükürtmek II, 183 bkz. sutturmak
  2890. SUDUK: tükrük, I, 381; III, 102, 321
  2891. SUF: su, III, 427, 431 bkz. suv
  2892. SUF: yün ipliklerinden elie örülen ku şak, III, 129
  2893. SUFSAMAK: fısıldamak, okuyup üflemek — III, 286 bkz. suf şamak, şuvşaşmak, şuvşatmak
  2894. SUFŞAMAK: fısıldamak, okuyup üflemek — III, 286 bkz. sufsamak, şuvşaşmak, şuvşatmak
  2895. SUGDIÇ: kışın dostlar arasında sıra ile yapılan şölen — I, 455
  2896. SUGRATMAK: aratmak, aratarak her şeyi görmek — II, 332 bkz. soglımak, soglıtmak, sogmak, sogratmak, sogurmak
  2897. SUGUR: kelere benzer bir çeşit ada tavşanı.I, 363 bkz. sogur
  2898. SUK: aç gözlü; alçak, III, 130 bkz. sok § suk er
  2899. SUKAK: sığın, geyik, be/az geyik — I, 214; II, 287
  2900. SUKAKLIG: geyikli, geyiği çok olan — I, 498
  2901. SUKARLAÇ: börk uzun külâh, börk, I, 493
  2902. SUK: erıñek işaret (şahadet) parnnağı — III, 130
  2903. SUKIMAK: parmağıyla gıdıklamak — III, 269
  2904. SUKINMAK: yıkanmak — II, 153, 154
  2905. SUKMAK: delmek — I, 425 bkz. sokmak
  2906. SUK: yalñus er kendine yardım eden bir kimsesi ve arkadaşı bulunmayan, yapyalnız adam — I, 333
  2907. SULAK: dalak — I, 411 bkz. talak
  2908. SULINDI: erkeğin arkaya doğru salıverdiği saç — I, 449 bkz. salındı
  2909. SULUK: sarık — III, 262 bkz. suvluk
  2910. SUMA: önce ıslatılıp sonra kurutularak öğüdülen ve bulamaç, ekmek gibi şeyler yapılan bugday, aynı suretle hazırlanıp şerbet hamurunda kullanılan arpa — III, 234
  2911. SUMAK: itaat etmek; bükülmek üzere sümek göndermek III, 248. 249
  2912. SUMLIM: Türkçe bilmeyen kimse.I, 486; II, 347
  2913. SUMLIMAK: Türkçe’den başka bir dille konuşmak, III, 298
  2914. SUMLIM: Tat hiç Türkçe bilmeyen Farslı — I, 486 sumlışmak yabancı dil konuşmak — II, 216 bkz. sumluşmak
  2915. SUMLITMAK: yabancı dil ile söyletmek, II, 347
  2916. SUMLUŞMAK: yabancı dil konuşmak.II, 216 bkz. sumlışmak
  2917. SUNDILAÇ: yund kuşu, çayır kuşu, I, 526, 529; III, 178
  2918. SUNDIRI: deniz — I, 492 bkz. sundurı
  2919. SUNDURI: deniz. I, 492 bkz. sundırı
  2920. SUNI: evin kirişleri .III, 236
  2921. SUN: kişi yumuşak huylu, yüreği selek adam — III, 138
  2922. SUNMAK: sunmak — II, 28
  2923. SUNU: çörek otu, Nigella sativa — III, 238
  2924. SUNUŞMAK: birbirine sunmak — II, 112
  2925. SUNZI: pire soyundan bir hayvan — I, 422
  2926. SURAMAK: kullanmak — I, 428
  2927. SURÇITMAK: sürçtürmek — II, 328 bkz. sürçitmek, silrçmek
  2928. SURKAÇ: lök agacı zamkı — I, 454 bkz. surkuç
  2929. SURKUÇ: lök ağacı zamkı, I, 454 bkz. surkaç
  2930. SURKUÇLAMAK: lök macunu ile sap peklştirmek — III, 350
  2931. SURKUÇLANMAK: lök macunu ile sıkiştırılmak, berkitilmek. II, 271
  2932. SURKUÇLANMAK: yerde yaban hindibasına ben-zer bir ot bitmek, karamuk otu bltmek — II, 271 bkz. sarkaçlanmak
  2933. SURPLAMAK: kur’a çekmek — III, 443, 444. 446 bkz. sürllemek
  2934. SUR: sur dudağın çıkardığı ses — III, 122
  2935. SUR: sur öpmek şarul şurul içmek — III, 122
  2936. SURUŞ: buğday başaklarındaki taneler sertleş-meden önce başak alevde ütülür, sonra dövülerek yenir, ütme, firik I, 368
  2937. SURUŞLAMAK: başak ütmek, başak kavurmak — III, 335
  2938. SUSGAK: susak, kendisiyle su ve benzeri ; eyler dald ırılarak alınan nesne — I, 470
  2939. SUSIK: kova — I, 382
  2940. SUTMAK: tükürmek — II, 295 bkz. sagurmak, sudlmak
  2941. SUTTURMAK: tukürtmek, II, 183 bkz. suğturmak
  2942. SUVIK: sıvık, cıvık, sulu, durultularak akar haline getirilen her şey; ağaç ve kuyruk gibi şeylerin upuzun ve çırıl çıplak kalmış hali — III, 164 bkz. suvuk, suv ıglanmak § suvık kudruk; katır kuyruğu gibi kılsız ve uzun kuyruk — III, 164
  2943. SUVUK:
  2944. SUV: su — I, 15, 20, 31, 73, 75, 79, 95, 140, 144, 155, 164, 168, 172, 177, 179. 186, 191, 194, 212, 218, 222. 246 258, 276, 294, 312, 314. 315, 325, 369, 374, 375, 379, 387, 389, 396, 401, 424. 440, 443, 449. 450, 459, 560, 492, 493, 520, 525, 528; II, 3, 4, 5
  2945. SUVALMAK: sulanmak, su verilmek, su saç ıltnak — II, 125, 162; III, 240
  2946. SUVALMAK: (çamur vb.) sıvanmak. II, 125
  2947. SUVARMAK: sulamak, suvarmak — I, 498
  2948. SUVAŞMAK: (çamur vb.) sıvamakta yardım veyarış etmek, II, 102
  2949. SUVGARDAÇI: sulayan, sulayıcı — II, 256
  2950. SUVGARGUÇI: sulayan, sulayıcı, su veren — II, 50, 256
  2951. SAVGARGULUK: sulamak hakkı olan — II, 256
  2952. SUVGARIGLI: sulayan — II, 257
  2953. SUVGARIGSAK: sulamak dileğind — e, azminde olan, II, 257
  2954. SUVGARIMSINMAK: sular görünmek, suvarır görünmek. II, 202, 261
  2955. SUVGARIŞMAK: sulamakta yardım etmek — II, 201
  2956. SUVGARMAK: sulamak, su vermek.II, 44, 188, 199, 255 bkz. suvrarmak
  2957. SUVGARTMAK: sulatmak, sulatmak için birini göndermek — II, 256
  2958. SUVGARUNMAK: sular görünmek II, 202
  2959. SUVIGLANMAK: sulu bulmak, II, 267 bkz. suvık, suvuk
  2960. SUVIŞMAK: sıvıklaşmak, cıvıkla; mak — II, 102
  2961. SUV: katlışmak su kollarının kavşıtında su birbirine karışmak — I, 460
  2962. SUVLAG: hayvan sulanacak yer, yalak, I, 464
  2963. SUVLAMAK: sulanmak, su içmek; sulandırmak, su koymak — III, 297 bkz.
  2964. MAK:
  2965. SUVLAÑ: dalı budağı olmayan ağaç; kıvırcık olmayıp düz olan saç, III, 386
  2966. SUVLANMAK: sulanmak, sulu olmak II, 247
  2967. SUVLATMAK: sulatmak — II, 346
  2968. SUVLUK: sarık, mendil ve benzerleri. — I, 201, 471; II, 96, 151, 215, 246, 304, 346; III, 296, 323 bkz. suluk
  2969. SUVRARMAK: sulatmak .II, 199, 200 bkz. suvgarmak
  2970. SUVSAMAK: susamak — I, 281; tII, 284
  2971. SUVSATMAK: susatmak — II, 336
  2972. SUV: sıgırı manda, dombay — I, 364, 368
  2973. SUVSIMAK: sùlanmak, sulu olmak — I, 282; III, 284
  2974. SUVSUŞ: buğdayın kuvveti gittikten sonra al ınan son suyu; üzerine su kat ılmış ayran, I, 460
  2975. SUV: tirkeşi dere kolları suyunun toplandığı yer — I, 460
  2976. SUVULMAK: bkz. suvlamak
  2977. SUYAGU: horozun ayağındaki mahmuz — III, 174
  2978. SUYRAN: minare ve buna benzer şeyler gibi uzun olan her nesne, I, 436
  2979. SÜ: asker I, 69, 144, 195, 249, 307, 321, 353, 371, 399, 443, 490, 516, 521; II, 5, 7, 19, 29, 190, 209, 231. 239, 245. 274, 312; III, 59, 77, 78, 81, 94, 104, 105, 114, 180, 192, 208, 249, 260, 292, 305, 339
  2980. SÜCINMEK: tadını bulmak, mahzuz olmak — II, 150 bkz. süçünmek
  2981. SÜÇIK: tatlı; içilecek şey, şarap — I, 154, 157, 211, 282, 338, 373, 408; III, 164, 166, 397, 427 bkz. süçük § kızıl
  2982. SÜÇIK: şarap — I, 408
  2983. SÜÇIMEK: tatlılanmak ve güzelleşmek III, 258
  2984. SÜÇIRMEK: tatlılaşmak, tatlanmak — II, 75
  2985. SÜÇIŞMEK: tatlılanmak, II, 92 bkz. süçüşmek
  2986. SÜÇITMEK: iyileştirmek, tatlılandırmak — II, 299, 300
  2987. SÜÇÜK: şarap — II, 190 bkz. süçlk
  2988. SÜÇÜNMEK: tadını bulmak, mahzuz olmak, II, 150 bkz. süçinmek
  2989. SÜÇÜŞMEK: tatlılanmakII, 92 bkz. süçişmek —
  2990. SÜGLIN: sülün, I, 444 bkz. süvlin
  2991. SÜGRÜG: kadının avret yeri — I, 478
  2992. SÜKEN: eşek yükünün bir tarafında olan sepet, sele gibi şeyler, seklem — I, 403
  2993. SÜKNEGÜ: et ile tirnak arasında çıkan sivilce I, 491
  2994. SILKNEMEK: siğile ilãç yapmak, sağaltmak — III, 301, 302
  2995. SÜKSÜK: dağdağan denilen bir agaç, Kaloxylon ammodendron — I, 486
  2996. SÜKÜL: siğil — III, 301 sül ette ve ağaçta olan yaşlık ve tazelik — I, 1, 356; III, 134, 369
  2997. SÜLEMEK: düşmana karşı asker göndermek, savaş yapmak, III, 271, 272
  2998. SÜLLÜG: çiğ, pişmemiş. III, 134
  2999. SÜMSÜÇIK: tap tatlı, pek tatlı nesne — I, 338
  3000. SÜÑIŞ: savaşta saldırma ve süngü durtme — III, 365 bkz. süñü ş
  3001. SÜÑÜ: süngü, mızrak, kargı — I, 349, 441, 497; II, 264; III, 337, 368
  3002. SÜÑÜK(G): kemik. I, 178, 235, 247, 380; II, 85, 224; III, 52, 297, 367
  3003. SÜÑÜKLENMEK: kemiklenmek, büyümek.III, 408
  3004. SÜÑÜLEMEK: süngülemek, süngü ile dürtmek III, 405, 406
  3005. SÜÑÜŞ: savaşta saldırma ve süngü dürtme — III, 365 bkz. süñi ş
  3006. SÜÑÜŞMEK: çarpmak, süngüleşmek, savaşta süngüleşmek — III, 393, 394
  3007. SÜÑÜT: karşılıgına bir şey verilmeyen ve geri gönderilmeyen arma ğan .III, 362 bkz. siñüt
  3008. SÜPRÜK: süprüntü; bir adama kızıldığında söğme olarak kullanılır — II, 231
  3009. SÜPRÜLMEK: süpürülmek. II, 231
  3010. SÜPRÜNDI: sıiprıintıi.I, 493
  3011. SÜPÜRGÜ: süpürge, I, 490
  3012. SÜPÜRMEK: süpürmek — II, 85
  3013. SÜRÇEK: gece toplantısı, müsamere — I, 478 bkz.sürçük
  3014. SÜRÇITMEK: sürçtürmek — II, 328 bkz. surçıtmak, sürçmek
  3015. SÜRÇMEK: sürçmek, ayak kaymak — III, 420 bkz.surç ıtmak, sürçitmek
  3016. SÜRÇÜK: gece toplantısı, müsamere — I, 478 bkz.sürçek
  3017. SÜRGÜCI: sürücü — II, 51
  3018. SÜRILEMEK: kur’a çekmek, III, 443, 444, 446 bkz.surplamak
  3019. SÜRK: soğuktan donma, katıla; ma, I, 353
  3020. SÜRKILEMEK: kovalamak, sürmek, kovalayıp sürerek üzerine saldırmak.III, 353 bkz. sürkülemek
  3021. SÜRKÜLEMEK: kovalamak, sürmek, kovalayıp sürerek üzerine saldırmak, III, 353 bkz. sürkilemek
  3022. SÜRMEK: sürmek, kovmak, sürgün etmek; devam etmek — II, 7, 39, 51, 90, 177; III, 217 bkz. sar ılmak, sarmak, sermek
  3023. SÜRSEMEK: sürmek istemek III, 284
  3024. SÜRTMEK: sürtmek; sürmek, III, 426, 427
  3025. SÜRTÜK: ezilen, sürüştürülen her şey — I, 477 § sürtük işler; sürüştüren, kendis!ne sürüştürülen kadın; sevici kadın — I, 477
  3026. SÜRTÜLMEK: sürtülmek, dövülmek; ezilmek II, 231; III, 303
  3027. SÜRTÜNMEK: sürtünmek, 3111-11^6^ II, 245
  3028. SÜRTÜRMEK: sürdürmek, sürttürmek — II, 184
  3029. SÜRTÜŞMEK: sürmek ve sürtmekte yardım ve yariş etmek — II, 210, 211
  3030. SÜRÜG: sürü, I, 389; III, 102
  3031. SÜRÜLGEN: her zaman, her yerden sürülen — I, 523, 525
  3032. SÜRÜLMEK: sürülmek; ezllmek, II, 123
  3033. SÜRÜNDI: er her yerden sürülen, sürüntü adam — I, 449
  3034. SÜRÜNMEK: kendini kaşımak; sert bir şey dövülerek ezilmek — II, 151
  3035. SÜRÜŞMEK: (aygır aşmak Istediğinde kısrağı) dişleyerek sürüklemek; itiçmek; borcu alacakla ödemek II, 96, 97
  3036. SÜSGEN: (süsegen) çok süsen — III, 364
  3037. SÜSGIRMEK: süsmek istemek, süsmeğe saldırmak — II, 189 bkz. süsgürmek
  3038. SÜŞGÜRMEK: süsmek istemek, süsmeğe saldırmak — II, 189 bkz. süsgirmek
  3039. SÜSMEK: süsmek — II, 293 süst(irmek süstürmek, tos yapt ırmak, II, 184 süslinmek (başını) vurur gibi görünmek — II, 152
  3040. SÜSILŞMEK: süsüşmek, II, 101
  3041. SÜT: süt — I, 157, 180, 181. 193, 218, 397. 398, 449, 468. 523; II, 13, 37. 43, 51, 61. 66, 72. 85, 101, 124, 139; III, 102, 120, 129, 167, 181, 195, 197. 198, 264
  3042. SÜTGERMEK: süt gibl sulu, duru yapmak, II, 189
  3043. SÜT: ötrüm mercimeğe benzer ishal veren bir ot — I, 107
  3044. SÜVÜN: sülün — I, 444, 447; III, 11 bkz. sügün
  3045. SÜVRI: sivri — I, 422
  3046. SÜVRITMEK: sivriltmek — II, 332
  3047. SÜZGÜN: rengi kara, dikenli bir dağ ağacı — I, 443
  3048. SÜZLÜNMEK: süzülmek — II, 247
  3049. SÜZLÜŞMEK: süzülmek — II, 215
  3050. SÜZME: keş denilen yağsız kuru peynlr, ayran süzmesi — I, 433
  3051. SÜZMEK: süzmek, I, 450; II, 9
  3052. SÜZTÜRMEK: süzdürmek — II, 184
  3053. SÜZUK: süzük, süzülmü; — I, 389
  3054. SÜZÜLMEK: süzülnnek — II, 124, 139
  3055. SÜZÜNDI: suv süzülmüş su — I, 449, 450
  3056. SÜZÜNMEK: süzülür glbi görünmek — 11. 151152
  3057. ŞA: alacalı bir kuş, III, 211 § erdemsiz şa
  3058. ŞAGILAMAK: çağlamak — III, 324 bkz. çagılamak, , jagılamak
  3059. ŞALAŞU: bir çeşit Çin dokuması — I, 446.
  3060. ŞAMUŞA: yenilen bir ot, poy otu — I, 446
  3061. ŞAP: şap vurmada çıkan ses, yemekte ağızda çıkan şapırtı, III, 145, 146
  3062. ŞAR: şar yağrnurun sağnak halinde yağmasından çıkan ses, herhangi bir akarın çıkardığı ses — I, 324 bkz. çar çar
  3063. ŞAT: cüret, cesaret — I, 320 —
  3064. ŞAV: üç’ta biten ve elbise temizlenen çöven gibi bir ot — III, 155
  3065. ŞEBENG: demirden yapılmış baston, cop — III, 354 bkz. şebing
  3066. ŞEBIÑ: küçük demir çomak, demir baston, III, 369 bkz. şebeñ
  3067. ŞEBÜK: çabuk — I, 147
  3068. ŞEKIRTÜK: fıstık, I, 507
  3069. ŞEL: şül udumsuz, yöntemsiz — I, 336
  3070. ŞENBUY: ba; ka bir davetten sonra geceleyin gidilen içki ziyaføti — lil, 239
  3071. ŞEP: ivmeyi, aceleyi anlatan bir edat — I, 319
  3072. ŞEP: kelmek çabuk gelmek, I, 319
  3073. ŞEŞMEK: çözmek — II, 293 bkz. seşmek
  3074. ŞEŞTILRMEK: çözdürmek — II, 187 bkz. se; tilrmek
  3075. ŞIN: taht; sedir, III, .140
  3076. ŞIŞ: şiş, tutmaç yedikleri ş1ş.II, 179, 282 bkz. sış
  3077. ŞI: Çin hakanlarının selâmlandığı bir kelime. III, 211
  3078. ŞÖPIK: meyve yenildlkten sonra atılan şey, çör çöp, I, 390 bkz. çöpik
  3079. ŞU: emir ve nehiyde sona gelerek pekitme bildiren “çu” yerine kullan ılan bir kelıme.III, 211 bkz. çu, çü, şü
  3080. ŞUGLU: tilki üzümü, Solanum nigrum — I, 431
  3081. ŞUTI: kırkayak, örümcek, çıyan glbi bir böcek, III, 218
  3082. ŞUVŞAŞMAK: gizli söz fısıldaşmak — II, 350 bkz. sufsamak, sufşamak, şuvşatmak
  3083. ŞUVŞATMAK: fısıldatmak, II, 337 bkz. sufsamak, suf şamak, ; uvşaşmak
  3084. ŞÜ: emir ve nehiyde sona gelerek pekitme bildiren “çü” yerine kullan ılan bir kellme — III, 211 bkz. çu, çü, şu
  3085. ŞÜK: susturma edati — I, 335
  3086. ŞÜK: turmak sükut etmek, I, 335
  3087. ŞÜNÜK: çınar ağacı — I, 390 bkz. çarun, çünük
  3088. ŞÜÑLE: Argu diyarında biten ve kökü yenen bir ot, III, 379
  3089. ŞÜT: soy, asıl — III, 120
  3090. ŞILTÜK: sığır boynuzundan yapılan divit — I, 390 şütük sakal köse sakal, I, 390
  1. TABA: yan, taraf, cihet; “. . . e, . . . e dogru. . . . e yan ına” aniamlarına ve Arapça “ila” ve “rağmen” karşılığında bir edat ve kelime — I, 94, 214. 425, 445; II, 103, 312; lil, 23, 216, 235, 272
  2. TABALAMAK: kınamak, ayıplamak — III, 322, 327
  3. TABAN: taban; deve tabanı — I, 400, 405
  4. TABANLAMAK: (deve) tepmek, III, 342
  5. TABANLIG: tabanlı, I, 499
  6. TABARU: . . . ya dogru, “. ya karşı anlamına edat — I, 445; III, 69, 440 tabızmak bilmece söylemek ve sormak — II, 164 bkz. tabuzmak, tapuzmak
  7. TABLAG: rıza, muvafakat — I, 462 bkz. taplag
  8. TABUZGU(NEÑ): bilmece. l, 489 bkz. tabuzguk, tapzug, tapzuguk
  9. TABUZGUK: bilmece — I, 502; II, 164 bkz. tabuzgu, tapzug, tapzuguk
  10. TABUZMAK: bilmece söylemek veya sormak, I, 462; II, 86 bkz. tab ızmak, tapuzmak
  11. TADA: on adımdan görülebilen yer parçası — III, 220 bkz. tata
  12. TADGUN: Fırat ve ona benzer akan dere — I, 438
  13. TADU: insanın tab’ı ve tabiatı — III, 220
  14. TADUN: bir yaşındaki buzağı, III, 171
  15. TADUN: tosuñ, iki yaşında olan sığır I, 400
  16. TAFARÇI: yük taşıyan — III, 149
  17. TAFRAK: çabuk, acele, kıvrak, çalı; kan — I, 468 bkz. tavrak, tofrak § tafrak i şçi; kıvrak, çalışkan işçi — I, 468
  18. TAG: dag, I, 89, 100, 148. 156, 160, 169, 173, 179. 185, 186, 190, 212, 224, 256, 277, 278, 292, 297, 312, 325, 398, 424, 451, 466, 494, 495, 498, 499; II, 43, 50, 61, 67, 68, 77, 103, 130, 157, 238, 275, 278, 283, 288, 294, 296, 355, 357; III, 18, 106, 124. 153, 195
  19. TAGAR: çuval, dağarcık, içerisine buğday ve başka şeyler konan nesne, harar — I, 17, 244, 411; II, 147, 306
  20. TAGAY: dayı — III, 238
  21. TAGIKMAK: dağa çıkmak, daga kaçmak, yozlaşmak — I, 192; II, 117
  22. TAGILMAK: (bıçak gibi keskin ; eyler) körle şmek — II, 129 bkz. tıgmak, tigmek
  23. TAGLAMAK: dağlamak — III, 294 taglatmak daglatmak — II, 344
  24. TAGNA: yava kasnı ağacı püsresi olup yogurtla kariştırılarak tutmaca katilan ve ona renk veren bir deva — I, 434
  25. TAGUZMAK: er etine dolgun, bodur ki; i — I, 504 bkz. takuzmak
  26. TAHÇEK: bir çeçit Çin ipeği. ‘I, 476 bkz. taxtu
  27. TAH: tah salındıktan sonra doğanı veya ; ahini çagırmak için bir nida — I, 9; III, 117, 118
  28. TAXTU: eğrilmeıniş ham ipek, I, 416 bkz. tahçek
  29. TAKAGU: tavuk (cins adı) — I, 217, 447; III, II, 97 bkz. takuk § t ışı takagu; tavuk — I, 447
  30. TAKAGU: yılı Türkler’in on ikili yıllarından biri I, 346, 447
  31. TAKI: dahi. I, 73, 274, 412, 456, 468, 494; II, 110, 118, 177, 195, 263, 335, 356; III, 188, 226, 278, 378, 398 bkz. dakı
  32. TAKILMAK: takılmak, dizilmek — II, 129 takır takır ses blldiren bir kellme, I, 361 bkz. tikir tikir
  33. TAKMAK: takmak — II, 16, 17
  34. TAKTURMAK: taktırmak, dizdirmek — II, 174
  35. TAKUK: horoz, tavuk — II, 286; III, 114 bkz. takagu § takuk yal ıgı
  36. TAKUKLUG: tavuklu, I, 497
  37. TAKUZMAK: er etlne dolgun, bodur kişi — I, 504 bkz. taguzmak
  38. TAL: dal, yaş dal, I, 412; 11. 105; III. 156
  39. TALAGU: çabuk öldüren ağı; iç ağrısı — I, 447
  40. TALAK: dalak — I, 411 bkz. sulak
  41. TALAS: at yarı; ında, top ve çevgen oyununda çizilmi ş sınır ve gerilmiş ip — I, 366, 392 bkz. tasal
  42. TALBINMAK: (kuş) dalbınmak, çırpınmak — II, 239, 240 bkz. talpınmak, talpırmak, talpışmak
  43. TAL: bodlug boyu düzgünce kişi; (en çok) ince uzun cariyeler için kullan ılır — III, 156
  44. TALGAG: Insanı öldürecek derecede şiddetli tipi, II, 288
  45. TALGAN: ig sara, tutarık, I, 438
  46. TALGIRMAK: kar tipisi kopmak — II, 179 bkz. talgurmak
  47. TALGUÇ: hayvan sırtına yükletilen yükü sıkiştirmak için kullanılan agaç, I, 453
  48. TALGUK: baltanın sapını sıkıştırmak Içln çakılan çivi — I, 469
  49. TALGURMAK: kar tipisi kopmak — II, 179 bkz. talg ırmak
  50. TALGURMAK: (mide, iç) bulanmak, karışnrtak — II, 178, 179
  51. TALIG: tat, lezzet — I, 408
  52. TALKA: koruk — I, 179, 427 bkz. tarka
  53. TALKALANMAK: koruklanmak, salkım koruk olmak, III, 201 talkan kavut, kavrulmu; dövülmü ş arpa — I, 440; II, 89, 154, 189, 190
  54. TALKIG: dağların çatıçtığı yer — I, 463
  55. TALKIG: işleri sürüncemede bırakma — I, 463
  56. TALKILMAK: itilmek, kakılmak, defedilmek, savulmak — II, 230
  57. TALKIMAK: ayıp sayılnnak. II, 304
  58. TALKIŞMAK: dürmekte ve bükmekte yardım etmek, II, 207
  59. TALKITMAK: işi geciktirmek; yükü çarpıtmak, çarpık yapmak; yükle ip arasına bir ağaç parçası koyarak yükü düzeltmek için bük türmek, II, 339 bkz. t ılkatmak
  60. TALKMAK: (talkamak) zarar vermek — I, 506
  61. TALKU: eğrilmiş, bükülmü; nesne — I, 427 § talku y ışıg
  62. TALPINMAK: (kuş) dalbınmak, çırpınmak — II, 239, 240 bkz. talbınmak, talpırmak, talpışmak
  63. TALPIRMAK: kanat çırpmak, dalbınmak — II, 173 bkz. talbınmak, talpınmak, talpışmak
  64. TALPIŞMAK: kanat çırpışmak, dalpışmak, dalgalanmak. II, 204, 205 bkz. talb ınmak, talpınmak, talpırmak
  65. TALU: seçme — III, 232 talulamak seçmek — III, 326, 347
  66. TALVIR: keklik- II, 173 tam duvar, dam, kale — I, 153, 172, 176, 214, 270, 307, 348, 398; II, 13, 22, 44, 108, 146, 147, 152, 174, 177, 231, 232, 242. 325, 354; III, 32, 54, 57, 74, 81, 82, 89, 93, 111, 137, 157, 267, 306 § tam ul ı
  67. TAMAK: boğaz, I, 33 bkz. tamgak tamar damar — l”362; III, 201 bkz. tam ır, tamur
  68. TAMA: tama damlaya damlaya — III, 360
  69. TAMÇIRMAK: damlamak, serpilmek — II, 201 bkz. tamçurmak
  70. TAMÇURMAK: sepelemek — II, 175 bkz. tamçırmak
  71. TAMDU: kuvvetli, alevli ateş, tuturuk — I, 418 bkz. tamduk
  72. TAMDUK: kuvvetli, alevli ate; , tuturuk — I, 418 bkz. tamdu
  73. TAMDURMAK: yaktışmak. II, 176 bkz. tamturmak
  74. TAMGA: denize , göle veya dereye dökülen suyun bir kolu; gemilerin demlr att ıkları iskele veya liman — I, 424
  75. TAMGA: damga, hakanın ve başkalarının damgası, 1. 424
  76. TAMGAK: boğaz, damak — I, 33; 467, 469 bkz. tamak
  77. TAMGAKLAMAK: boğaza vurmak III, 351
  78. TAMGALAMAK: hakanın damgasını (turasını) vurmak, III, 353
  79. TAMGALIG: blr kişilik sofra; küçük ibrik; hakan ın damgası bulunan eşya — I, 527 bkz. tamgalık
  80. TAMGALIK: küçük ibrlk; bir kişilik sofra; hakanın damgası bulunan eşya — I, 527 bkz. tamgalıg
  81. TAMGIRMAK: dannlayayaznıak — II, 179 bkz. tamgurmak
  82. TAMGURMAK: damlayayazmak. II, 179 bkz. tamgırmak
  83. TAMINDI: sıv su damlası, I, 450
  84. TAMINMAK: yağ çıkarmak, taktir etmek — II, 149
  85. TAMIR: damar, sinir , I, 495 bkz. tamar, tamur
  86. TAMIRLIG: damarlı — I, 495
  87. TAMIŞMAK: damlaşmak — II, 110, 111
  88. TAMITMAK: damlatmak — II, 311
  89. TAMMAK: damlamak — I, 60, 376; II, 26. 87; III, 123, 360
  90. TAMTURMAK: damlattirmak, damzııtmak. II, 175
  91. TAMTURMAK: yaktırmak — II, 176 bkz. tamdurmak
  92. TAMU: cehennem — III, 234
  93. TAMU: hele, cümlenln anlamını pekitme için gelen bir edat — I, 420
  94. TAMULAMAK: sıkılamak, sıkıştırmak, pekitmek — III, 327
  95. TAMUR: damar — I, 362 bkz. tamar, tamır
  96. TAMURGAN: her zaman kanayan, damlayan — I, 518, 524 bkz. yamurgan
  97. TAMURMAK: (burun) kanamak, damlamak. II, 85 bkz. yamurmak
  98. TAMUZMAK: damlatmak, damzırmak — II, 86, 164
  99. TAN: sabah, ak; am esen serin esinti — III, 157
  100. TANÇAMAK: bozulmak, çürümek — III, 303 bkz. tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tınçımak, tunçımak
  101. TANÇGAMAK: bozulmak, çürümek — III, 303 bkz. tançamak, tanç ımak, tınçımak, tunçımak
  102. TANÇIMAK: bozulmak, çürümekIII, 303 bkz. tançamak, tançgamak t ınçamak, tınçımak, tunçımak
  103. TANÇIŞMAK: bozulup kokuşmak II, 217
  104. TANÇU: lokma, tıkım, III, 392 bkz. tunçu
  105. TANÇULAMAK: (ağızda) çiğnemek, III, 352
  106. TANIŞMAK: birbirine karşı borçlarını inkâr etmek — II, 112
  107. TANMAK: inkâr etmek — III, 184
  108. TANTURMAK: inkâr ettirmek — II, 176
  109. TANUK: şahit, tanık, I, 18, 380; II, 37; III, 166
  110. TANUKLUK: şahitlik, tanıklık; tutak — I, 503
  111. TANULMAK: söz söylenmek, söz geçilmek; i şaret edilmek II, 130
  112. TANUMAK: danışmak; işaret etmek; söylemek, emretmek; tavsiye etmek — II, 112; III, 273 bkz. tanıışmak tanuşmak
  113. TANUTMAK: başkasına söz eriştirmeyi tavsiye ve emretmek — II, 312
  114. TAÑ: şaşacak, şaşılacak nesne, danılacak şey, acayip şey, I, 62; III, 355
  115. TAÑ: tan, sabah vakti. I, 170, 251; III, 355, 356 tañ eski zamanlardan kalm ış olan yapı — III, 356
  116. TAÑ: elek, III, 355
  117. TAÑ: atmak tan yeri ağarmak. III, 356
  118. TAÑILMAK: iple sarılmak. III, 395
  119. TAÑINMAK: bir sargı ile sarmak; bir işi başlı başına yapmak. III, 395
  120. TAÑIZMAK: şişmek. III, 392, 393
  121. TAÑLAMAK: danlamak, taaccüp etmek III, 403
  122. TAÑLAŞMAK: şaşmak, taaccüp etmek, I, 395; III, 398
  123. TAÑLATMAK: danlatmak, şaşırtmak — II, 350, 359
  124. TAÑMAK: bir şey ile sarmak, III, 390
  125. TAÑSUK: şaşılacak, acayip; nefis — III, 382
  126. TAÑ: tuñ etmek “tan tan” diye ses vermek — III, 357 bkz. dañ duñ etmek
  127. TAÑUK: hakanlara sefer ve benzeri zamanlarda yemek ve ipek kuma ş gibi şeylerden verilen armağan — III, 365
  128. TAÑUK: çevgen oyünunda topu gerilen ipten geçirebilene verilen ipek kuma ş — III, 365
  129. TAÑUK: savaşta mızrakların ve bayrakların uçlarına takılan ipek kuma; — III, 365 tap elverir, yeter, I, 318
  130. TAP: yaralama veya dövme izleri . III, 145
  131. TAP: bolmak elvermek, yetmek — I, 318
  132. TAPÇAN: erişilemeyen üzüm salkımlarını kesmek için toplayının üzerlne çıktığı sofra biçiminde üç ayaklı bir nesne — I, 435 bkz. tapçañ
  133. TAPÇAÑ: eri; ilemeyen üzüm salkımlarını kesmek için toplayanın üzerlne çıktığı sofra biçiminde üç ayaklı bir nesne — III, 385 bkz. tapçan
  134. TAPÇURMAK: tapşırmak, ulaştırmak, teslim etmek — II, 175 bkz. tapşurmak
  135. TAPI: bir şeye razı olma — III, 216
  136. TAPI: ne uzun ne kısa, orta — III, 216
  137. TAPINDAÇI: tapan, tapınan — II, 168
  138. TAPINGAN: tapınan, daima tapan, II, 168
  139. TAPINGUÇI: tapan, tapınan, II, 168
  140. TAPINGULUK: tapınmaya hakkı olan — II, 169
  141. TAPINIGLI: tapan, tapınan. II, 169
  142. TAPINMAK: tapmak, tapınmak, hizmet etmek — II, 140, 160, 161, 167, 168
  143. TAPIŞ: iki kişinin işlerini birbirine tapşırması, vekilleşme, yekeleşme — I, 367
  144. TAPLAG: rıza, muvafakat — I, 462 bkz. tablag
  145. TAPLAMAK: kabul etmek, razı olmak — III, 293
  146. TAPLAŞMAK: bir işe razı olmak, uzlaşmak II, 206 bkz. tepleşmek
  147. TAPLATMAK: razı etmek — II, 341
  148. TAPLUK: yer yarıkları — I, 467
  149. TAPMAK: tapmak, hizmet etmek; bulmak, sezmek — I, 425; II, 3; III, 222
  150. TAPRAŞMAK: sıçraşmak (yalnız deve için ). II, 217
  151. TAPRIMAK: sıçramak (yalnız deve için)III, 277
  152. TAPŞURMAK: tapşırmak, ulaştırmak, teslim etmek, II, 175 bkz. tapçurmak
  153. TAP: tap çabuk çabuk — III, 145
  154. TAPUG: hizmet, tapma, tapı — I, 373, 376; II, 168; III, 58, 251
  155. TAPUGÇI: hizmetçi — I, 376
  156. TAPUGLUG: devamlı hizmeti olan — I, 495
  157. TAPUGSAK: hizmet eden, hizmet etmeyl seven — II, 168; III, 377
  158. TAPULMAK: (kaybolan şey) bulunmak, II, 119
  159. TAPUZMAK: bilmece sormak ve seylemek — I, 462 bkz. tab ızmak, tabuzmak
  160. TAPZUG: bilmece — I, 462 bkz. tabuzgu, tabuzguk, tapzuguk
  161. TAPZUGUK: halkın birbirini sınamaya çektikleri bilmece — I, 462, bkz. tabuzgu, tabuzguk, tapzug
  162. TAR: dar — III, 97, 148. 259
  163. TAR: kelek, (ırmaklarda) sal, III, 148, 157
  164. TAR: yağ tortusu — III, 148
  165. TARALMAK: taranmak, II, 126
  166. TARAMAK: taramak, dağıtılmak, I, 14
  167. TARANMAK: taranmak, kendini yardımsız taramak. II, 145
  168. TARASLAMAK: bir şeyi kuvvet ile dağitmak — III, 332
  169. TARGAK: tarak, I, 14, 467
  170. TARGIL: (attan ba; ka her hayvan için) alaca — I, 15, 482 § targ ıl yılkı; alaca hayvan — I, 482
  171. TARHAN: islamlık’tan önce verilmi; olan bir addır, “bey” demektir. I, 436
  172. TANDAÇI: çiftçi — II, 51 bkz. tarıgçı
  173. TARIG: ekin, bitki, arpa, buğday, tane, tohum, zahire. I, 19, 140, 154, 165, 168, 187, 193. 194, 198, 203. 208, 212, 213, 223, 256, 293. 302, 320, 373, 499, 509, 514; II, 49, 74, 81, 82, 106, 124, 125. 126, 145, 159. 162, 204, 212, 219, 232, 238, 240, 259, 263, 307, 319,
  174. TARIG: biti tahıla düşen ufak hayvan — I, 320
  175. TARIGÇI: çiftçi, ekinci. II, 49. 51; III, 242 bkz. tar ıdaçı
  176. TARIGLAG: tohum ekilecek yer, tarla, ekerge — I, 496, 500
  177. TARIGLANMAK: ekin sahibi olmak — Il, 269
  178. TARIGLIG: ek!n bulunan yer, ambar — I, 496 § tar ıglıg ev; buğdaylı ev — I, 501
  179. TARIGLIG: yer ambar — I, 496, 501
  180. TARIGLIK: ambar — I, 503
  181. TARIKMAK: daralmak — II, 115
  182. TARILMAK: (bir nesne, ötekisi içine) da ğılmak, yayılmak; ayrtlmak — I, 15; II, 126. 209; III, 6
  183. TARILMAK: ekilmek — II, 126 tarım tekinlere ve Afrasyab soyundan olan hatunlara ve bunlar ın çocuklarına karşı söylenen bir kelime, Hakanlı hanları oğullarından başkasına söylenmez — I, 396 § altun ta rım; büyük kadınların ungunu — I, 396
  184. TARIM: göllere, kumluklara dökülen çay kollar ı — I, 396
  185. TARIMAK: (ekin) ekmek — III, 262
  186. TARIMLAMAK: ırmağı bir adadan öbür adaya atlamak suretiyle geçmek — III, 341
  187. TARIMSINMAK: ekin eker görünmek — II, 259
  188. TARINMAK: yalnız başına ekmek; ekin eker görünmek II, 145, 159
  189. TARIRKU: otları birbirine karışmamı; olan yer, otu az yer — I, 489
  190. TARITGAN: ekincilik eden — I, 514; II, 319
  191. TARITGU: (ekin) ekecek — II, 321
  192. TARITIGLI: çiftçllik etmek üzere olan — II, 320
  193. TARITIGLIK: çiftçllik yapmak hakkı olan — II, 320
  194. TARITIGSAK: çiftçiliğe düşkün olan — II, 319
  195. TARITMAK: eklncilik etmek, ektirmek — I, 514
  196. TARKA: koruk- I, 427 bkz. talka
  197. TARMAK: dağıtmak, yaymak, ayırmak — I, 399; III, 180, 260 bkz. taramak
  198. TARMAK: yırtıcı hayvanların pençesi. I, 467
  199. TARMAKLANMAK: kol kol kuş pençesi glbl akın etmek; pençe sahibi olmak (ku ş); kol kol olmak (su) — II, 274 bkz. tarmutlanmak
  200. TARMAMAK: tirmalamak — II, 364
  201. TARMAŞMAK: tirmalaşmak, birlikte kaşınmak — II, 207 bkz. tırmaşmak
  202. TARMATMAK: tırmalatmak — II, 349, 364
  203. TARMAZ: ; en hıyarı — I, 457 bkz. turmuz
  204. TARMUT: dağların tepelerl, derelerl, I, 451
  205. TARMUTLANMAK: (su) kollara ayrılmak — II, 270 bkz. tarmaklanmak
  206. TARTAR: kumruya benzer bir kuş — I, 485
  207. TARTIG: yük ipi, denk sargısı; blr iş çıkması üzerine hakanın adamlarını çağırması — I, 462
  208. TARTIGÇI: davetçi — I, 462
  209. TARTILMAK: tartılmak; gerllemek ve çekilmek — II. 229, 237
  210. TARTIN: ylyecek, başka bir yerden getirilen zahire — I, 435; III, 426
  211. TARTINMAK: 6zlemek; acınmak; götürür görünmek, II, 240
  212. TARTIŞMAK: tartışmak, taıtmada yardım etmek; germekte yardım etmek; birblrinl cezbetmekte ve çekmekte ve kurmakta yardımetmek; sızlamak, I, 230; II, 205; III, 255
  213. TARTMAK: tartmak; cezbetmek; çekmek, uzatmak, germek; getirmek, almak, ç ıkarmak, III, 426
  214. TARUMAK: daralmak — III, 261 262
  215. TARUNMAK: canı sıkılmak, usannnak, sıkılmak — II, 145
  216. TARUS: evin çatısı — I, 366; II, 105
  217. TARUSLAMAK: çatı yapmak, III, 332
  218. TARUTMAK: darla; tırmak — II, 302 —
  219. TAS: her nesnenin kötüsü, bayağısı, I, 329
  220. TASAL: çevgen oyununda çlzilmlş sınır — I, 392 bkz. talas
  221. TASGAMAK: tokatlamak — III, 287, 288
  222. TASGAŞMAK: tokatlaşmak; tokatlamakta yardım ve yarış etmek, II, 220 bkz. yasgaşmak
  223. TASGATMAK: tokatlatmak, II, 338
  224. TAŞ: taş, kaya, I, 135, 163, 254, 256, 276, 517; II, 7, 14, 23, 129, 133. 184, 234; III, 58, 152, 187, 280. 282 286, 372, 375. 426 435, 447, 448
  225. TAŞ: dış, taşra, gurbet; geniş açıklık; yazı; yabancı yer — I, 91, 435; II, 74; III, 152
  226. TAŞAK: erkeklik aygıtı. I, 380, 438; III, 267
  227. TAŞAKLIG: taşaklı — I, 497
  228. TAŞGURN: -ıak taşayazmak, II, 178, 201
  229. TAŞIKMAK: dışarı çıkmak — II, 116 bkz. çıkmak, tışıkmak
  230. TAŞIRKAN: közlüg patlak gözlü, lokma gözlü — I, 521
  231. TAŞIRMAK: tafirmak — I, 521
  232. TAŞITGAN: daima taşıtan, taşınan — I, 514
  233. TAŞITMAK: taşitmak — II, 307
  234. TAŞLAMAK: taşlamak; gurbete gitmek, dışarılıklı olmak, III, 294
  235. TAŞLATMAK: taşlatmak; taşraya yollamak. II, 343
  236. TAŞMAK: taşmak — II, 12
  237. TAŞRA: dışarı — I, 424
  238. TAŞUG: taşınabilen mal, eşya, menkul mal — I, 411
  239. TAŞUMAK: taşımak; çıkarıp atmak, kovmak — I, 102; III, 266
  240. TAŞURGAN: daima ta; ıran — I, 518
  241. TAŞURMAK: taşırmak, II, 78
  242. TAŞUTMAK: taşitmak — I, 210
  243. TAT: tat, yabancı; müslüman olmayan; üygur, Farslı, Acem, Farsça konuşan — I, 36, 349, 454, 483, 486; II, 3, 216, 280, 281, 294
  244. TAT: kılıç ve benzeri şeylerin üzerine çöken pas — II, 281 bkz. tut
  245. TATA: on adımdan görülebilecek yer parças ı, III, 220 bkz. tada
  246. TATGANMAK: tatlı bulmak, tat almak — II, 241
  247. TATIG: tat, lezzet — I, 408
  248. TATIGLANMAK: tatlanmak — II, 265
  249. TATIGLIG: tatlı — I, 495, 496
  250. TATIGMAK: tat, lezzet — I, 408
  251. TATIGSAMAK: canı tatlı istemek, I, 279; III, 332, 333
  252. TATIG: talıg tat, lezzet, I, 408
  253. TATIKMAK: Tatlaşmak; Farslaşmak — II, 116, 281
  254. TATIKMAK: paslannnak — II, 281 bkz. tutukmak
  255. TATILMAK: tadılmak, tadına bakılmak, II, 120
  256. TATIMAK: tat vermek — III, 257
  257. TATINDI: süt bol süt — I, 449
  258. TATINMAK: tadar görünnnek — II, 158
  259. TATIRGA: tirşe denen sepilenmiş beyaz deri — I, 489
  260. TATIRLIG: yer toprağı düz ve sert olan yer, bozkır, I, 494
  261. TATIR: yer kıraç yer, I, 361 tatıtmak tadılmak, tadına tesir etmek, tat vermek, II, 299
  262. TATLAMAK: Fars, ve Farslı saymak — III, 293
  263. TATLAŞMAK: Farsça veya üygurca konuşmak, II, 206, 207ı
  264. TATLIG: tatlı — I, 45, 529; III, 178, 194
  265. TATRUŞMAK: birbirine tattırmak — II, 217
  266. TAT: Tavgaç üygur ve Çinli; Farslı ve Türk — I, 454; II, 280
  267. TATURGAN: daima tattıran — I, 515, 516; II, 74
  268. TATURMAK: tattırmak — II, 73; III, 186
  269. TAVAR: mal, davar — I, 79, 234, 235, 238, 264, 265, 300. 303, 362; III, 310, 334, 338, 419, 420, 445, 447 bkz. tavar
  270. TAVUŞ: duygu ve kımıldanma — III, 165 bkz. tavış, tavuf
  271. TAVAR: mal, mülk, eşya — I, 22. 79, 86, 114, 189, 210, 238, 255, 261, 264, 284, 291, 295, 362, 411, 498, 514; II, 17, 19, 29, 50, 55. 58, 61, 81, 87, 89. 93, 101, 112, 113, 121, 125, 136, 153, 154, 155, 156, 158. 183 189, 224, 237, 249, 250, 253, 295, 296, 297, 3
  272. TAVARLIG: mallı, mal sahibi. I, 495
  273. TAVARLUK: mal konan yer, hazine. I, 503
  274. TAVARSAK: mal sever — II, 56
  275. TAVGAÇ: edi Araplar’ın “Âd ulusunun izeri” dedikleri büyük ve eski yap ılara verilen ad — I, 454
  276. TAVGAÇLARMAK: Maçinli saymak — III, 350
  277. TAVGAÇLANMAK: Maçin halkı kılığına girmek II, 271
  278. TAVGAÇ: yudası susam çiçeğinin (urfağının) yaprağına benzer yaprakları bulunup ilaç için kullan ılan bir
  279. AĞAÇ — : I, 454
  280. TAVILGUÇ: tabarhun; innap dediklerl meyve; k ızıl ağaç; bakam ağacı; tarhun denen sebze; kızıl söğüt, I, 488, 489 bkz. tavılku
  281. TAVILKU: tabarhun — I, 489 bkz. tavılguç
  282. TAVIŞ: duygu ve kımıldanma. III, 165 bkz. tavuş, tavuş
  283. TAVIŞGAN: tavşan — I, 513, 525
  284. TAVIŞGANLAŞMAK: öndül olarak tavşan koyup yarış (bahis) etmek — II, 226
  285. TAVIŞGAN: yılı Türkler’in on ikili yıllarından biri. I, 346, 513
  286. TAVMAK: tasarruf etmek, I, 519
  287. TAVRAK: çabuk, acele, kıvrak, çalışkan, çabukluk — I, 156, 468, 520; III, 46, 69, 258 bkz. tafrak
  288. TAVRAMAK: davranmak; büyümek, kuvyetlenmek, I, 103; III, 41, 279 bkz. tuvramak
  289. TAVRAN: şalvar uçkuru ve sapan kolu yapmak için örülmü ş ip, I, 436
  290. TAVRANMAK: davranmak — II, 240
  291. TAVRATASI: davrandıracak — II, 362 § tavratası yer; davrandıracak yer — II, 362
  292. TAVRATGAN: daima acele ettiren, daima davrand ıran — II, 360
  293. TAVRATGU: davranılacak. II, 362 § tavratgu ogur; davran ılacak zaman — II, 362
  294. TAVRATGUÇI: acele ettiren, davrandıran. II, 360
  295. TAVRATIGLI: acele ettiren ve işe başlatmak üzere olan — II, 361
  296. TAVRATIGLIK: davrandırma, acele ettirme hakkı olan, II, 361
  297. TAVRATIGSAK: acele ettirmek, davrandırmak isteyen II, 360, 361
  298. TAVRATIGSI: davrandırına, acele ettirme hakkı olan. II, 361
  299. TAVRATIŞMAK: ivmekte ve yürüyüşte yarış etmek, II, 363
  300. TAVRATMA: davrandırrria. II, 360
  301. TAVRATMAK: acele etmek, acele ettirmek, davrand ırmak; (ip) eğirmek — II, 330, 335, 336, 360 tavratmış kıvratılmış. II, 362 § tavratmış yıp; kıvratılmış ip, II, 362
  302. TAVRATTAÇI: acele ettiren, davrandıran — II, 360
  303. TAVUŞ: duygu ve kımıldanma — I, 367 bkz. tavuş, tavış
  304. TAVUŞLAMAK: kımıldanma, duyu ve hareket belirtmek III, 335
  305. TAY: tay, I, 206, 207, 313; III, 71, 158
  306. TAYAGU: taş ve tezek parçası — III, 174
  307. TAYAK: dayak, dayangaç — I, 417; III, 166
  308. TAYAKLANMAK: dayak, baston sahibi olan III, 197 , 198
  309. TAYAMAK: dayak koymak, dayak dikmek, dayamak, III, 274
  310. TAYANMAK: dayanmak, III, 161, 190, 191, 380
  311. TAYAÑU: mabeyinci, perdeci — III, 380
  312. TAYGAN: tazı, av köpeği. I, 421; II, 15, 343; III, 174, 175
  313. TAYIG: kaygın — III, 165
  314. TAYIŞMAK: kaymakta yarış etmek — III, 188
  315. TAYITMAK: kaydırmak — II, 325, 326 bkz. tayturmak
  316. TAYLAÑ: er ince, kibar, güzel, boylu boslu, rengi parlak, elbisesi temiz adam (en çok gençlerde kullanılır) — III, 386 bkz. tayuk § taylañ yigit; dalyan (daylan) gibi genç, III, 386
  317. TAYMAK: kaymak — III, 166, 243, 244
  318. TAYTURMAK: kaydırmak, 2iyındırmak — III, 192 bkz. tayıtmak
  319. TAYUK: er ince, kibar genç — III, 166 bkz. taylañ
  320. TAYUKLANMAK: dayılanmak, kibarlanmak. III, 197, 198
  321. TAZ: kel, daz, boynuzsuz, bitkisiz, çorak — I, 26, 313; II, 41, 52; III, 148, 149 § taz koy; kel koyun, boynuzsuz koyun, III, 148 § taz yer; bitkisi az olan çorak yer, kel toprak — III, 148
  322. TAZARMAK: kelle; mek — II, 77 bkz. tazgarmak, tazg ırmak
  323. TAZ: at alacalı at — III, 148
  324. TAZGARMAK: kelleşmek, dazlaşmak, II, 178 bkz. tazarmak, tazgırmak
  325. TAZGIRMAK: dazlaşmak, kelle; mek — II, 178 bkz. tazarmak, tazgarmak
  326. TAZLAMAK: birine kel demek, birini kel saymak. III, 293
  327. TEBIZ: çorak yer; haset eden — I, 19, 365; II, 208
  328. TEBIZLIK(G): çekememezlik, haset — I, 506
  329. TEF: dek, al, hile — I, 332 bkz. tev
  330. TEFÇITMEK: sıkıca geçmeli olarak diktlrmek — II, 329 bkz. tevçimek
  331. TEGDEG: sebep, I, 160 bkz. tıldag
  332. TEGDI: ziyaretçi. III, 230 bkz. teki
  333. TEGILMEK: şaşıla; mak, tek gözlü olmak, II, 130
  334. TEGIN: değin I, 349
  335. TEGINMEK: bir büyük adamın yanına gelmek veya oradan gitmek. II, 143
  336. TEGIÑ: tekin, samur — III, 370
  337. TEGIR: değer, kıymet — I, 352; II, 82
  338. TEGIRME: çörek, değirmen taşı, para gibi değirmi olan her nesne — I, 490
  339. TEGIRMEK: yaklaştırmak — II, 148
  340. TEGIRMEK: deve üzerine ikl taraflı atılarak içerisine binilen sepetle, sepete benzer nesne — I, 506 bkz. ügürmek
  341. TEGIRMEN: değirmen, değirmen taşı — I, 369; II, 128; III, 266. 267, 282, 355
  342. TEGIŞ: değişme. I, 368
  343. TEGIŞMEK: muhakeme olmak; (bir yere) değmek; dürüm dürüşmek. II, 105, 106
  344. TEGME: değme, her, her bir, türlü türlü — I, 157, 241, 296, 433, 434, 437, 523; II, 156, 285; III, 26 tegmek değmek, dokunmak, ermek, erişmek, varmak, yakalamak, dü; mek; hücum etmek — I, 48, 104, 167, 319, 363, 375, 410, 429, 471, 472, 522; II, 19, 20, 91 , 129; III, 44, 4
  345. TEGRE: etraf, çevre, daire, değre, I, 310, 421, 424; II, 13, 45, 137; III, 285, 401, 422
  346. TEGREK(G): herhangi bir şeyin halkası, değresi — I, 477
  347. TEGÜ: kadar, dek, III, 237
  348. TEGÜL: değil. I, 329, 393; II, 57, 68; III, 153 bkz. dag, dag ol, dag
  349. TEGÜRGEN: daima degiren, eriştiren . I, 522
  350. TEGÜRMEK: eriştirmek, dokundurmak, değirmek — I, 207, 335, 376; II, 84; III, 134, 158
  351. TEJIK: Tacık, Farslı — I, 387
  352. TEJIKLEMEK: Farslı saymak, Farslılığa nispet etmek, III, 340
  353. TEK: tek, sadece, bir şey dilemeyerek; gibi, benzetme edat ı, I, 334, 353, 354, 490, 497; III, 155
  354. TEKE: teke, boynuzundan yay yapılan’ erkek geyik — III, 102, 228 § teke sakal; teke sakall ı, köse adam — III, 228
  355. TEKI: ziyaretçi — III, 230 bkz. tegdi
  356. TEKIŞ: her şeyin sonu, bitimi. I, 368
  357. TEKNE: tekne — I, 434
  358. TEKŞÜT: değişit, karşılık, bedel — I, 451
  359. TEK: turmak susmak — I, 334
  360. TEKÜZ: atın alnındaki akıtma, I, 507 bkz. tüküz
  361. TEKÜZLIG: akıtmalı. I, 507
  362. TELGEMEK: sıkmak, can sıkmak, III, 291
  363. TELGENMEK: kızmak, içlenmek — II, 242
  364. TELIK: delik — I, 388
  365. TELIM: çok, pek çok, bol, fazla, daima, hep, pek — I, 44, 73, 110, 132, 156, 157, 166, 167, 200, 235, 249, 255, 397, 427, 467, 514, 515, 520, 521, 522, 523; II, 38, 179, 241, 260, 315, 342; III, 20, 52, 159, 194, 297, 311, 323, 404
  366. TELINMEK: delinmek — II, 147, 148
  367. TELIŞMEK: delmekte yardırn ve yarış etmek, II, 108
  368. TELMEK: delmek; sıirüye katmak — II, 22
  369. TELMIRMEK: sağa sola bakınmak (bir şey istemek için). II, 179, 180
  370. TELTÜRMEK: deldirmek. II, 174, 175
  371. TELÜ: deli, çılgın III, 156, 232 bkz. telve
  372. TELVE: deli, I, 426 bkz. telü
  373. TEM: tırkaz — I, 337
  374. TEMEN: büyük iğne, çuvaldız, I, 402; III, 35, 367 bkz. tümen § temen yiñne; büyük i ğne, çuvaldız — I, 402 § temen yigne; büyük igne, çuvald ız, III, 35
  375. TEMLEMEK: tırkazlamak — I, 337
  376. TEMREGÜ: temregi — I, 491
  377. TEMÜR: demir. I, 42, 187, 361, 520; II, II, 21; III, 253
  378. TEMIIRÇI: demirci — III, 268
  379. TEMÜRGEN: ok temreni . I, 522 bkz. temürken
  380. TEMÜR: kazñuk kutup yıldızı; demir kazık — III, 383 bkz. temür kazuk (kazuñuk)
  381. TEMÜR: kazuk kutup yıldızı; demir kazık, III, 40 bkz. temür kazñuk
  382. TEMÜRKEN: ok tenıreni — I, 522 bkz. temürgen
  383. TEMÜRLÜG: demir sahibi — I, 506
  384. TEMÜRLÜK: demir eritllen ve süzülen yer — I, 506
  385. TEN: vücut — II, 307
  386. TENÇMEK: ısırmak, kötüleşmek, yoksullaşmak — II, 281; III, 303 bkz. yençimek, yunç ımak
  387. TENE: tane; susam, mışmiş gibi şeyler — III, 44, 236
  388. TENRIMEK: uyuyamamaktan baş dönmek, III, 282
  389. TEÑĞ: imkân, fırsat, sıra — II, 103; III, 355 terig göl, batakl ık — I, 528
  390. TEÑ: denk, ögür, akran — III, 355 § teñ
  391. TUŞ: denk, eş, küfüv — III, 355
  392. TEÑEK: hava — III, 366
  393. TEÑELGÜÇ: dölengeç kuşu — III, 388 bkz. terigelgün
  394. TEÑELGÜN: dölengeç kuşu — III, 388 bkz. teñelgüç
  395. TEÑERMEK: iki şeyi birbirine denklemek, denkle ştirmek — III, 398
  396. TEÑEŞMEK: denkleşmek, ikl şey birbirine denk olmak III, 393
  397. TEÑIL: ön ayakları çizgili — III, 366
  398. TEÑIRGEN: Tanrıya tapınan bilgin. III, 389 bkz. Teñrigen
  399. TEÑITMEK: havaya doğru yükseltmek — III, 396 bkz. tüñitmek
  400. TEÑIZ: deniz — I, 100; II, 45; III, 136, 363, 370
  401. TEÑLEMEK: Iki şeyi birblrine denklemek, denk etmek, denkle ştirmek. I, 427, III, 403
  402. TEÑLENMEK: işi düşünmek, çare düşünmek — III, 400
  403. TEÑLEŞMEK: iki şey birbirine denkle; mek, III, 398
  404. TEÑMEK: havalanmak, havaya yükşelmek, göz-den kaybolmak, III, 390
  405. TEÑRI: gök, sema — III, 377
  406. TEÑRI: büyük bir dağ, büyük bir ağaç gibi göze ulu görünen Her şey — III, 377
  407. TEÑRI: Tanrı. I, 53, 68, 150, 171, 206. 212, 225, 266, 280, 300, 301, 304, 373, 416, 461, 472, 475; II, 3, 77, 140, 152, 160, 161, 162, 167, 169, 173, 179, 185, 192, 200, 201, 288, 294, 303, 315, 316, 324, 325, 347, 356, III, 52, 53, 84, 95, 137, 271, 273, 290, 34
  408. TEÑRIGEN: Tanrı’ya tapınan bilgin, bilgin kimse — III, 377, 389 bkz. Teñirgen
  409. TEÑRIGERÜ: Tanrı’ya doğru, Tanrı’ya yönelerek, III, 251 bkz. Teñrikeri
  410. TEÑRIKERI: Tanrı’ya doğru, Tanrı’ya yônelerek. III, 251 bkz. Teñrigerü
  411. TEÑTÜRMEK: elindekini havaya doğru saldırmak, yükseltmek, III, 397
  412. TEÑÜÇ: saçayağı gibi yarım arşın yüksekliğinde olan her şey — III, 381
  413. TEÑÜRMEK: havaya doğru yükselip kaybolmak, yükselen bir ; eyl sal ıvermek. III, 392
  414. TEPIK: tepiş, tepme — I, 27, 386
  415. TEPILMEK: tepilmek — II, 119
  416. TEPINMEK: tepmek, bir şeyi ayakla kımıldatmak — II, 140
  417. TEPIŞMEK: tepişmek, II, 87, 113
  418. TEPLEŞMEK: bir işe razı olmak, uzlaşmak — II, 206 bkz. taplaşmak
  419. TEPMEK: dövmek, vurmak, tepmek, I, 27, 178, 386, 526; II, 3, 33, 113
  420. TEPREMEK: tepremek, kımıldamak III, 277
  421. TEPRENMEK: teprenmek, II, 240
  422. TEPREŞMEK: oynamak, tepreşmek, kaynaşmak — I, 88; II, 204
  423. TEPRETESI: tepretilecek. II, 362 § tepretesi yer; tepretilecek yer — II, 362
  424. TEPRETGEN: çok tepreten — II, 360
  425. TEPRETGÜ: tepretilecek, II, 362 § tepretgü ogur
  426. TEPRETGÜÇI: tepreten, II, 360
  427. TEPRETİGLIK: tepretme hakkı olan — II, 361
  428. TEPRETIGSEK: tepretmek dlleğinde olan — II, 360. 361
  429. TEPRETIGSI: tepretmek hakkı olan ve tepretmekte acele eden — II, 362
  430. TEPRETIŞMEK: tepretmekte yardım ve yarış etmek — II, 363
  431. TEPRETME: teprendirme. II, 360
  432. TEPRETMEK: tepretmek, teprendirmek, kımıldatmak, saldırmak; (yalnız deve için) sıçratmak, II, 329, 330, 360
  433. TEPRETMIŞ: tepretilmiş, II, 362 § tepretmiş neñ
  434. TEPRETTECI: tepreten — II, 360
  435. TEPSEMEK: haset etmek, günülemek, çekememek — I, 463; III, 283 bkz. tepzemek
  436. TEPSETMEK: haset ettirmek — II, 336 bkz. tepzetmek
  437. TEPÜK: kurşun eritilerek iğ ağırşağı şeklinde dökülür, üzerine keçi kılı veya başka bir şey sarılır,
  438. ÇOCUKLAR: bunu teperek oynarlar — I, 386
  439. TEPZEMEK: haset etmek, günülemek, çekememek, I, 19; III, 283 bkz. tepsemek
  440. TEPZEŞMEK: hasetleşmek — II, 206 tepzetmek haset ettirnşek, II, 335, 336, bkz. tepsetmek
  441. TER: ter, I, 181, 322, 466; 11. 96, 273, 279, 303, 336; III, 148, 196
  442. TER: ücret, çalışana verilen para — III, 148, 212
  443. TER: atmak beden teri dışarı atrnak — II, 303
  444. TERITMEK: teri ötmek
  445. TER: bolmak terlemek, utanmak, mahcup olmak — I, 322
  446. TERÇI: ücretle çalışan, ırgat — I, 417; III, 148
  447. TERGÜŞI: deren, toplayan — II, 51
  448. TERI: deri, I, 70, 165, 306; II, 149, 229, 231, 303, 354; III, 188, 190, 221, 244, 392
  449. TERIGSEK: dermeyi, toplamayı dileyen — II, 55
  450. TERINÇEK: iki parçadan yapılan kadın carı — I, 510
  451. TERIÑ: (yalnız su için) engin, geniş, derin, her derin ve çok şey — III, 370
  452. TERINGÜKLENMEK: (su) derlnlemek, ; oğalmak — III, 411
  453. TERI: ötmek ter derlden geçmek, II, 303 bkz. ter atmak, teritmek
  454. TERITMEK: terlemek — II, 303, 304 bkz. ter atmak, teri ötmek
  455. TERK: tez, çabuk, I, 350, 441 bkz. terkin
  456. TERKEN: egemen, hükümdar, mellk; vilâyet üzerine vali olan kimseye kar şı hakanlann aytası; “kendisine itaat edilen” anlam ına I, 376, 441, 442; 11. 209
  457. TERKIN: toplu olan, toplanmiş olan her şey — I. 442, 443; II, 209
  458. TERKIN: tez, çabuk, I, 441 bkz. terk
  459. TERK: kelmek tez gelmek — I, 350
  460. TERK: kılmak çabuk olmak — I, 350
  461. TERKLEMEK: ivmek, acele etmek — III, 445
  462. TERLEMEK: terlemek; kaşağılamak, gebrelemek, silmek — III, 293
  463. TERLENMEK: terlemek, II, 242, 254
  464. TERLETMEK: terletmek — II, 342
  465. TERLIK: teri çekmek için eğerln veya palanın altına konulan keçe — I, 476
  466. TERÑEK: su sızıntısı, su blrikintisi; kaynak, II, 291, 328 bkz. terñük
  467. TERÑÜK: kaynak — II, 6 bkz. terñek
  468. TERS: güç olan her nesne — I, 348
  469. TERSINMEK: terslemek, kızmak; (yara kapandıktan sonra) azmak — II, 240, 241
  470. TERS: ters urmak her yanından, her yanına vurmak — I, 348
  471. TES: obanma edatı — I, 328 § tesdegirme; des- değirmi — I, 328
  472. TEŞIK: obur, karnı dolduğu halde gözü dolmayan kişi — I, 387 bkz. teşüklemek
  473. TEŞILMEK: yarılmak, değilmek II, 127, 128
  474. TEŞRÜM: eğrilmiş ip yumağı — I, 485 bkz. tüşrüm
  475. TEŞÜK: taşagı yarık; deşik, yarık, I, 387
  476. TEŞÜKLEMEK: obur, aç gözlü saymak, III, 340 bkz. te şik
  477. TETIK: akıllL III, 33 bkz. teytik
  478. TETRÜ: her şeyin tersine dönüşü — I, 420
  479. TETRÜLMEK: çevrilmek, ters olmak, kötü olmak, kötüle şmek — II, 229, 230
  480. TEVE: deve — III, 139 bkz. deve, devey, tevey, teve, tevey, tevi, tevi, tivi
  481. TEVEY: deve — III, 314, 342, 447 bkz. deve, devey, teve, tevey, tevi, tevi, tivi
  482. TEV: al, hile, aldatma, I, 332 bkz. tef
  483. TEVÇIMEK: oyulkamak, seyrekçe dikmek — III, 276 bkz. tefçitmek
  484. TEVE: deve — II, 181 bkz. deve, devey, teve, tevey, tevey, tevl, tevi, tivi
  485. TEVEY: deve, I, 31; II, 84, 195, 206, 217, 255, 256, 329, 351; III, 49, 60, 67, 113, 136, 140, 168, 186, 200, 225, 309 bkz. deve, devey teve, tevey, teve, tevi, tevi, tivi
  486. TEVGEN: her zaman 0126^I, 401
  487. TEVI: deve — 1. 127, 385, 485; II, 21, 75, 246, 252, 338; III, 139, 277. 287 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tivi
  488. TEVINMEK: tasalanmak, utanmak, sıkılmak, II, 147
  489. TEVIŞMEK: şişe et dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 102 bkz. tüvi; mek
  490. TEVLÜG: alcı, aldatıcı — I, 477; III, 33 bkz. tevlük
  491. TEVLÜGLENMEK: kendini hileci saymak, hileci olmak, II, 277 bkz. tevlüklenmek
  492. TEVLÜK: alcı, hileci, aldatıcı, III, 33 bkz; tevlüg
  493. TEVLÜKLENMEK: kendini hileci saymak, hileci olmak, II, 277 bkz. tevlüglenmek
  494. TEVMEK: eti şişe saplamak, dizmek. I, 401; II, 15
  495. TEVSI: tepsi, sofra — I, 423; III, 50
  496. TEVŞELMEK: ufalanmak; karışmak. II, 235, 236 bkz. tevşülmek
  497. TEVŞEMEK: karı; mak, dolaşmak (ip), III, 286
  498. TEVŞETMEK: karıştırmak, dolaştırmak (ip); birinin terini burçaklat ıncaya kadar yormak, II, 336
  499. TEVŞINMEK: çalışmak, çırpınmak. II, 241 bkz. tevşünmek
  500. TEVŞÜLMEK: karışmak — II, 236 bkz. tevşelmek
  501. TEVŞÜNMEK: çalışmak, çırpınmak — II, 241 bkz. tevşinmek
  502. TEVÜRGEN: her zaman çeviren — I, 521 § evürgen tevilrgen; her zaman evirlp çeviren — I, 521
  503. TEVÜRMEK: çevirmek — II, 82 § evürdi tevürdi; evirip çevirdi, alt üst etti; tasarruf etti — II, 81
  504. TEYITILMEK: akıllanmak, zekile; mek — II, 121
  505. TEYTIK: akıllı, zeki — III, 33 bkz. tetik
  506. TEZEK: tezek, at gübresi — I, 386
  507. TEZEKLEMEK: pislemek. III, 340
  508. TEZGEK: (er) işten ve işe benzer şeylerden kaçan, çekingen — II, 289 bkz. tezik
  509. TEZGI: düşman gelmesi yüzünden halk arasında olan ürkuntü, panik — I, 429 bkz. tezik
  510. TEZGI: bolmak düşman gelmesi yüzünden ürküntü meydana gelmek, I, 429
  511. TEZGINÇ: dağ dönemeci, dağ büklümü — III, 387 bkz. yörgenç
  512. TEZGINÇ: yol büküntülü, kıvrımlı yol- III, 387
  513. TEZGINMEK: dönmek, tavaf etmek; çevrilmek — II, 241, 255, 303, 312
  514. TEZIK: halk arasında ürküntü, panik, I, 387 bkz. tezgi
  515. TEZIK: (kişi) işten kaçan kimse — I, 387 bkz. tezgek
  516. TEZINMEK: kaçar görünmek. II, 146
  517. TEZIŞMEK: blrbirinden kaçışmak, II, 99
  518. TEZITMEK: kaçırmak, II, 305
  519. TEZMEK: kaçmak, tezlkrnek — II, 8
  520. TEGIN: aslında “köle” anlamına; sonraları hakan okullarına verilen ungun — I, 355, 357, 413; III, 368 bkz. tigin § kümüş tegin; rengi gümüş gibi saf köle — I, 413 § alp tegin; yi ğit köle I, 413 § kutlug tegin; uğurlu köle. I, 413
  521. TEGIT: tegin kelimesinin çoğul şekli. I, 355, 356
  522. TEMEK: demek, söylemek — I, 43, 74, 79, 87, 127, 178, 403; II, 287; III, 214, 215, 233. 245, 247, 259 bkz. timek
  523. TEMIN: demin — I, 409
  524. TERGELIR: dermek, toplamak üzere o1an — II, 67
  525. TERGEŞMEK: arka arkaya gelerek derleşmek — II, 206 bkz. tirkeşmek
  526. TERGI: sofra, I, 429; II, 54 bkz. tergü
  527. TERGÜ: sofra üzerindeki çeşitli yemek; s ıra, dizi — I, 428 bkz. tergi
  528. TERIG: derme, derl{; dernek, derge, I, 388; II, 41 bkz. tirik
  529. TERILGEN: her zaman derilen, toplanan — I, 521, 523
  530. TERILMEK: derilmek, toplanmak — II, 127; III, 6
  531. TERIMSINMEK: derer gibi görünmek — II, 261
  532. TERINMEK: kendisine dermek, II, 146
  533. TERIŞMEK: toplanmak, toplamakta ve dermekte yard ım ve yarış etmek — I, 107; II, 95, 96
  534. TERKEK: bohça — II, 21
  535. TERMEK: dermek, toplamak — II, 39, 44, 62, 66, 83; III, 181
  536. TERNEK: dernek, işlerini konuşmak için ulusun toplandığı yer — I, 477
  537. TETÜRMEK: söyletmek, dedirtmek. III, 186
  538. TEVI: deve — I, 389, 499 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tivi
  539. TIDIŞ: engellik, engel oluş — I, 407
  540. TIDIGLIG: neñ kendisine varılması yasak edilmiş nesne — I, 496
  541. TIDIGMAK: bir şeyden alıkoyma, engel o1ma — I, 373
  542. TIDILMAK: kaçınmak, çekinmek, alıkoymak, engel olmek — II, 126 bkz. t ıdınmak
  543. TIDIN: vakit bildiren bir kelime — III, 171
  544. TIDINDI: nerig esirgenen, yasak edilen şey — I, 449
  545. TIDINMAK: kaçınmak, esirgenmek, yasak edilmek I, 449; II, 144, 145 bkz. t ıdılmak
  546. TIDIŞMAK: engel olmakta, alıkoymakta yarış etmek — II, 93
  547. TIDLINMAK: kaçınmak, tıyınmak; söz söylerken duraklamak. II, 242
  548. TIDMAK: geri koymak, men etmek — II, 292; III, 244, 439 bkz. t ıtmak, tıymak
  549. TIG: al ile doru arası at rengi, konur al — III, 127
  550. TIGDAMAK: diğrek, sert, katı olmak III, 278 bkz. tıgramak, yavramak
  551. TIGMAK: eğmek; değmek; bir yere değerek keskinliği gitmek, körleşmek I, 307; II, 14, 83; III, 231 bkz. tagılmak, tigmek
  552. TIGRAK: yılmaz; yiğit, bahadır — I, 468; II, 212
  553. TIGRAK: elçi, haberci, postacı — III, 65
  554. TIGRAKLANMAK: yiğitlik göstermek, yiğitlenmek — II, 274
  555. TIGRAMAK: diğrek, katı, sert olmak — III, 277, 278 bkz. tıgdamak, yavramak
  556. TIGRAŞMAK: gürbüzleşnıek, bahadırlaşmak. II, 212
  557. TIGRATMAK: sıkıştırmak; becerikli, tıgrak yapmak, II, 330
  558. TIKILAMAK: tık diye ses vermek — III, 326 bkz. tiki, tikilemek
  559. TIKITMAK: tıkılmak, sıkışmak, II, 129
  560. TIKINMAK: teperek tıkmak, doldurmak, fazla yemek — II, 147
  561. TIKIŞMAK: tikılmak, sıkı; mak — II, 104
  562. TIKITMAK: tıktırmak, sıkı; tırmak — II, 308
  563. TIKMA: (üzüm) sıkışık, birbirine girmiş (üzürn) — II, 16
  564. TIKMAK: tıkmak, doldurmak — II, 16
  565. TIKTURMAK: tıktırmak, bastırmak — II, 174
  566. TIL: dil, söz, lûgat — I, 107, 335, 336, 429; II, 20; III, 43, 133, 134, 161
  567. TIL: durumunu öğrenmek için düşmandan yakalanan tutsak, çaşıt, casus — I, 336; III, 134
  568. TILAK: kadının kadınlık aygıtı, avret yeri, I, 335, 411
  569. TILDAG: bahane, I, 160, 462 bkz. tegdeg
  570. TILIKMAK: konuşmak, haber vermek; dile düşmek — II, 116, 117
  571. TILKATMAK: işi geciktirmek; yükü çarpitmak, çarp ık yapmak; yükle ip arasına ağaç parçası koyarak yükü düzeltmek için büktürmek. II, 339 bkz. talk ıtmak
  572. TILLIG: dilli — III, 313
  573. TIL: tegürmek dil uzatmak, söz dökundurmak, dille (sözle) incitmek. I, 336
  574. TIL: tutmak düşmanın durumunu öğrenmek üzere blr adam yakalamak — I, 336; III, 134
  575. TIN: ruh, nefes, soluk — I, 164, 177. 179 192, 249, 339; II, 118, 283 bkz. t ınıg
  576. TIN: dinmiş; haylaz, işslz; tembelleşmiş, harın- lafmış III, 138
  577. TINÇAMAK: bozulmak, çürümek, III, 303 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçımak, tunçımak
  578. TINÇIMAK: bozulmak, çürümek, III, 276, 303 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tunçımak
  579. TINDURMAK: rahatettirmek, dinlendirmek, 11, 176
  580. TINIG: nefes alma, soluk alma — II, 40 bkz. t ın
  581. TINILMAK: dinlenilmek, rahat edilmek. II, 130, 131
  582. TINMA: susma — II, 28
  583. TINMAK: dinlenmek, solumak, nefes almak; dinmek, sonu gelmek, I, 206, 207, 529; II. 28, 40, 176, 204, 316; III, 158 tın
  584. TIIT: sus — II, 28
  585. TIÑILAMAK: agır bir şey yere düşerek ses vermek, III, 404 bkz. tiñilemek
  586. TIÑLAMAK: dinlemek — III, 403 bkz. tlñlemek
  587. TIÑLAŞMAK: dinlemekte yarış etmek — III, 398
  588. TIÑLATMAK: dinletmek-II, 359
  589. TIRMALMAK: tırmalamak II, 230
  590. TIRMAŞMAK: tırmaşmak, kaşınmak — II, 207 bkz. tarmaşmak
  591. TIRÑAK: tırnak. I, 134, 177; III, 382
  592. TIRT: tekrarlanarak “cart” diye ses vermek — I, 341
  593. TIŞ: diş, I, 464; II, 20, 97, 110, III, 209, 311, 334; III, 25, 73, 125, 216, 254, 270, 272, 280, 283, 297
  594. TIŞ: sapan demiri — III, 125
  595. TIŞ: alın akıntisı gözü önüne varıp kulaklarına çıkmayan ve burnuna inmeyen ikisi ortas ı kalan at — III, 125
  596. TIŞI: dişi, her hayvanın dişisi; kadın — I, 396, 400, 447, 529; II, 102; III, 6, 178, 224, 229 bkz. ti şi tışıkmak dışarı çıkmak — II, 116 bkz. çıkmak, taşıkmak
  597. TIŞI: takagu tavuk — I, 447
  598. TIŞLATMAK: dişletmek. II, 343, 344
  599. TIT: dağda biten çam fıstığı ağacı, Pinuslarix. III, 120
  600. TITILMAK: didilmek II, 120
  601. TITIŞMAK: ditmekte yardım etmek, yırtılmak — II, 89 bkz. titişmek
  602. TITLANMAK: çamlanmak, çam sahibi olmak — III, 199
  603. TITMAK: geri koymak men etmek — II, 292 bkz. tıdmak, tıymak
  604. TITMAK: ditmek, ziyadesiyle parçalanmak, II, 292
  605. TIYMAK: men etmek — III, 244 bkz. tıdmak, tıtmak
  606. TIGIN: aslında “köle” anlamına iken sonra hakan oğullarına verilen ungun — I, 355 , 357, 413; III, 368 bkz. tegin
  607. TIGMEK: egmek, III, 231 bkz. tagılmak, tıgmak
  608. TIGRETMEK: ses çıkartarak, hışıldatarak yürütmek, II, 330, 331 bkz. tikretmek
  609. TIKEMEK: dikmege gücü yetmek — I, 117
  610. TIKEN: diken — I, 204, 400; II, 215, 280; III, 44 bkz. tikken
  611. TIKI: geceleri işitilen ses, III, 230 bkz. tıkılamak, tikilemek
  612. TIKIGLIG: dikilmiş (elbise), I, 509 bkz. tikiklig
  613. TIKIKLIG: dikilmiş. I, 509 bkz. tikiglig
  614. TIKILEMEK: ses, hışırtı çıkarmak, III, 326 bkz. tıkılamak, tiki
  615. TIKILMEK: dikilmek, (ağaç) dikilmek, bir şeyi dikine koymak, II, 130
  616. TIKIM: parça, I, 396 bkz. tikkü, tikü tikir
  617. TIKIR: at nalının çıkardığı sesi bildiren bir kelime. I, 361 bkz. tak ır takır
  618. TIKIŞMEK: (agaç, elbise) dikmekte yardım etmek, II, 106, 113
  619. TIKKEN: diken, I, 401 bkz. tiken
  620. TIKKÜ: parça, lokma — III, 229 bkz. tlkim, tikü
  621. TIKLINMEK: (ağaç ve benzeri) dikilmek. II, 244
  622. TIKLIŞMEK: (ağaç ve benzeri) dikilrnek. II, 207
  623. TIKME: (neıiğ) dikilmiş (nesne), I, 433
  624. TIKMEK: bir şeyi delmek, dürtmek, sokmak, (ağaç) dikmek, bir şeyi dikey hale getirmek; (diki ş) dikmek. I, 195, 201; II, 20; III, 25, 367 § tikmeginçe; dikilmedikçe — II, 21
  625. TIKREMEK: ses vermek; gelişmek, yeti; mek. II, 280
  626. TIKREŞMEK: ses vermek; büyüyüp serpilmek. II, 209
  627. TIKRETMEK: ses çıkartmak, hışıldatarak yürümek — II, 330, 331 bkz. tigretmek
  628. TIKTÜRMEK: (dikiş) diktirmek — II, 174
  629. TIKÜ: parça, lokma — III, 229 bkz. tikim, tikkü
  630. TIKÜÇ: ekmekçilerin ekmek üzerine nak ış yapmak için kullandıkları nesne, kuş yeleği — I, 358
  631. TIKÜLEMEK: lokma lokma vermek; rüşvet vermek — III, 326
  632. TILDÜRMEK: dildirmek — 11. 176 bkz. tiltürmek
  633. TILEK: dilek, I, 412; II, 148; III, 90
  634. TILEMEK: dilemek, istemek; beklemek, aramak — I, 21, 36, 51, 126, 252, 459; II, 8, 112, 260, 262; III, 87, 90, 143, 271
  635. TILEMSINMEK: diler, ister gibi görünmek — II, 259, 261
  636. TILENMEK: aranmak, dilenmek — I, 407; III, 43
  637. TILEŞMEK: dilemekte yanş etmek — II, 108
  638. TILETMEK: istetmek, diletmek. II, 310
  639. TILGE: dilim, uzunlamasına kesilen her şey — I, 429 bkz. tilim
  640. TILI: ok temreni üzerine sarılan sırım, III, 233
  641. TILIM: dilim. I, 397 bkz. tilge
  642. TILIMSINMEK: dilim yapar görünmek — II, 262
  643. TILINMEK: uzunlamasına dilinmek — II, 149
  644. TILLŞMEK: dilmekte yardım ve yarış etmek — II, 108
  645. TILKI: tilki — II, 343 bkz. tilkü
  646. TILKÜ: tilki. I, 54, 421, 429; II, 15; III, 5, 175, 244 bkz. tilki
  647. TILKÜLENMEK: tilkilik etmek, yaltaklanmak — III, 202
  648. TILMEK: dilmek, uzunluğuna yarmak veya kesmek, II, 23
  649. TILTÜRMEK: dildirmek. II, 175 bkz. tildürmek
  650. TIM: şarap dolu tulum; şarap satan, III, 136
  651. TIMCI: şarap satan, meyhaneci — III, 136
  652. TIMEK: demek — III, 231 bkz. temek
  653. TIN: yular I, 339; III, 138 § tin tizgin; yular dizgin — I, 339
  654. TIÑ: dik- III, 356
  655. TIÑILEMEK: ağır bir şey yere düşerek ses vermek — III, 404 bkz. tıñılamak ,
  656. TIÑLEMEK: dinlemek . I, 96 bkz. tıñlamak
  657. TIÑ: turmak dik durmak — I, 356
  658. TIREGÜ: direk, kendisine bir ; ey dayan ılan ve kendisiyle bir şey durdurulan her nesne, direcen ve buna benzer şeyler, I, 447
  659. TIREK: direk; kavak — I, 387, 412
  660. TIREKLIG: direk sahibi. I, 509
  661. TIREKLIK: direklik ağaç yetişen yer, kavaklık; direklik — I, 509, 511
  662. TIREMEK: dayak veya direk dikmek — III, 262
  663. TIRENMEK: dayanmak; direnmek, çekinmek — II, 14S, 146; III, 233
  664. TIREŞMEK: direşmek, çekinmek, diremek, şıkıntidan yürümez olmak (hayvan); çeki şmek — I, 414; II, 95, 96
  665. TIRGÜRMEK: diriltmek II, 179, 200, 324; III, 424
  666. TIRIG: diri, canlı, yaşayan — I, 14, 62, 386; III, 333 § tirigle; diri iken, hayatta iken. III, 257
  667. TIRIK: derme, deriş; dernek, derge — I, 388 bkz. terig
  668. TIRILGEN: her zaman yaşayan — I, 523, 524
  669. TIRILMEK: dirilmek, yaşamak — I, 14; II, 127, 139, 200, 324; III, 6, 65
  670. TIRIÑ: kulağın tınlamasına benzer sesi bildiren kelime. III, 370
  671. TIRIÑ: etmek tın etmek — III, 370
  672. TIRIÑ: ettürmek tın etmek III, 370
  673. TIRKEŞ: yığlışma; kalabalık yüzünden yürümekte güçlük — I, 460 § suv tirke şi; dere kollarının suyunun toplandığı yer — I, 460
  674. TIRKEŞMEK: toplanmak, toplaşmak, derleşmek — I, 149, 459; III, 65 bkz. tergeşmek
  675. TIRSGEK: göz kapaklarında çıkan sivilce, it dirseği, arpacı — k. III, 424
  676. TIRSGEK: dirsek — III, 424
  677. TIŞEK: şişek, iki yaşını bitirerek üçüne basmış olan koyun — I, 387
  678. TIŞELMEK: bilenmek, di; enmek — II, 128
  679. TIŞEMEK: dişemek — III, 266, 267
  680. TIŞETMEK: dişetnnek, II, 307
  681. TIŞI: dişi, her hayvanın dişisi; kadın — I, 396, 400, 447, 529; II, 102; III, 6, 178, 224. 229 bkz. t ışı
  682. TIŞLEMEK: dişlemek, dişle ısırmak — III, 294
  683. TIŞLENMEK: dişlenmek; dişenmek, bilenmek II, 244
  684. TITIG: (yara, ağrı) acıma, acıyı; — I, 386
  685. TITIK: çamur — I, 386, 506; III, 297 § oçakl ık
  686. TITIK: çamur ve çamura benzer ocak yapılacak her nesne — I, 150
  687. TITINMEK: dayanmak, direnmek, dik bakmak — II, 144
  688. TİTINÜ: bakmak dik, keskin bakmak, II, 144
  689. TITIR: dişi deve — I, 361; III, 291
  690. TITIŞMEK: ditmekte yardım ve yarış etmek; yırtılmak. II, 89 bkz. tıtışmak
  691. TITIZ: tadı hel; le glbi kekremsi olan — I, 365
  692. TITIZLIK: kek^elik. I, 506
  693. TITMEK: (yara) acımak — I, 386
  694. TITMEK: direnmek, karşı koymak; dik bakmak — II, 292
  695. TITREŞMEK: titreşmek II, 217, 218
  696. TITRÜ: bakmak dik bakmak, keskin gözle bakmak, II, 292; III, 272
  697. TIVI: deve, III, 139 bkz. deve, devey, teve, tevey, teve, tevey, tevi, tevi
  698. TIZ: yüksek yer — II, 344; III, 123 § tar ıg art tiz; Kaşgar’a yakın bir yayla — III, 123
  699. TİZ: diz, III, 123
  700. TIZGIN: dizgin, I, 339, 424
  701. TIZIG: (tizik) sıra, saf, dizi. I, 214, 387
  702. TIZILDÜRÜK: çedik ve mest gibi çeylerin ucuna tak ılan pullar — I, 529
  703. TIZILMEK: dizilmek — I, 233, 331; II, 127; III, 131
  704. TIZIM: dizi — I, 396
  705. TIZINMEK: dizinmek. II, 146
  706. TIZIŞMEK: dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 100
  707. TIZLEMEK: dizle ezmek, çiğnemek III, 293, 294
  708. TIZLETMEK: dizletmek, dizle teptirmek — II, 342
  709. TIZLINMEK: dizilmek — II, 243
  710. TIZME: alvarın uçkurluğu, torbanın bağı ve buna benzer nesneler — I, 433
  711. TIZMEK: dizmek — II, 9, 31
  712. TO: bulamaç gibi pişirllen blr un — III, 207
  713. TODUNMAK: doyar gibi görünmek — II, 144 tod toy ku şu — III, 142 bkz. toh, toy
  714. TODGURDAÇI: doyuran, doyurucu — II, 256
  715. TODGURGAN: her zaman doyuran — I, 517; II, 256 bkz. todurgan
  716. TODGURÇI: doyuran — II, 256 todgurguluk doyurmak hakk ı olan, II, 256
  717. TODGURMAK: doyurmak, bıktırmak — I, 261; II, 76, 176, 177, 255, 324; III, 424 bkz. to ğurmak
  718. TODGURMIŞ: doyurulmu; — II, 257
  719. TODGURTMAK: doyurtmak. II, 256
  720. TODGURUGLI: doyuran — II, 257
  721. TODGURUMSINMAK: doyurur görünmek — II, 263 bkz. todgurunmak
  722. TODGURUNMAK: doyurur görünmek. II, 202 bkz. todgurums ınmak
  723. TODGURUŞMAK: doyurmada yarış etmek — II, 201
  724. TODMAK: doymak. I, 32; II, 324; III, 244, 439 bkz. toymak
  725. TODURGAN: her zaman doyuran — I, 517; II, 256 bkz. todgurgan
  726. TODURMAK: doyurmak — II, 76; III, 68 bkz. todgurmak
  727. TOG: at ayaklarının kazdıgı çukurlardan çıkan toz, toz, III, 127
  728. TOGA: hastalık, iç ağırlIğı. III, 224
  729. TOGMAK: doğmak, meydana çıkmak, belirmek; yükselmek, havalanmak, gö ğe ağmak — I, 65, 96, 301, 332, 340, 429, 456; II, 14, 80, 128; III, 183, 194, 247, 282, 333, 378 § kün togs ıg dogu — I, 463
  730. TOGRADAÇI: dograyan, dograyıcı. III, 314 bkz. tograguçı
  731. TOGRAGAN: daima dograyan — III, 314
  732. TOGRAGI: doğrama — III, 317
  733. TOGRAGLI: doğramayı düşünen. III, 315
  734. TOGRAGLIK: dogramak hakkı olan — III, 315 bkz; tograksık
  735. TOGRAGSAK: dogramak isteyen, III, 314
  736. TOGRAGSIK: dogramak hakkı olan — III, 315 bkz. tograglık
  737. TOGRAGU: doğranacak — III, 317
  738. TOGRAGUÇI: dograyan, dograyıcı. III, 314 bkz. togradaçı
  739. TOGRAK: kavak agacı — I, 468
  740. TOGRALMAK: doğranmak, parçalanmak, (ayakta ve dokumada) yar ıklar peyda olmak — II, 230
  741. TOGRAMA: dograına. III, 311
  742. TOGRAMADAÇI: doğramayıcı. III, 316
  743. TOGRAMAGLI: dograyan. III, 316
  744. TOGRAMAK: dogramak — I, 125; II, 278; III, 277, 278, 311, 312, 313, 316
  745. TOGRAMIŞ: doğranmış, III, 316
  746. TOGRANMAK: dograr görünmek. II, 240
  747. TOGRAŞMAK: doğramakta yardım etmek, parçalanmak ve yarılmak. II, 211, 212
  748. TOGRATMAK: dogratmak, II, 330
  749. TOGRIL: yırtıcı ku; lardan bir kuş, bin kaz öldürür, bir tanesini yer; erkek ad ı da olur — I, 482; III, 381
  750. TOGRIL: et ve baharatla doldurulan ba ğırsak, bumbar dolması, I, 482
  751. TOGRUMAK: doğrulmak, yönelmek. II, 80
  752. TOGRUŞMAK: yola duruşmak, yürümekte yariş etmek, II, 212
  753. TOGTURMAK: dogurtmak — II, 173 bkz. togurtturmak
  754. TOGURMAK: doğurmak — II, 80
  755. TOGURTTURMAK: doğurtmak — II, 173 bkz. togturmak
  756. TOH: toy kuşu, III, 142 bkz. tod, toy
  757. TOK: tok, aç olmayan; saçsız insan; boynuzsuz hayvan, I, 79, 332, 358, 387; III, 239 § tok er; başında Türkler gibi saçı olmayan, Türkler gibi saç bırakmayan — I, 332, 358 § tok yılkı; boynuzsuz hayvan — I, 332
  758. TOKILMAK: dövülmek, dokunmak, adam dövülmek I, 21; II, 129 bkz. tokulmak
  759. TOKIMAK: (insan) dövmek, (demir) dövmek, vurmak, çarpmak; dokumak; dokunmak; götürmek ve batirmak — I, 12. 21; III, 268
  760. TOKIMAK: tokmak, çamaşır tokmaêı — III, 177
  761. TOKINMAK: (insan) dövülmek; çarpmak; dövülerek sertle ştirmek; dokunmak — II, 147; III, 12
  762. TOKIŞ: savaş, cenk — I, 367; III, 172 bkz. toku ş
  763. TOKIŞMAK: çarpışmak, harp etmek, I, 359; II, 103; III, 183 bkz. toku şmak
  764. TOKITMAK: vurdurmak, dövdürmek; dokutmak, II, 308
  765. TOKLI: toklu, altı aylık kuzu — I, 106, 431
  766. TOKLUK: tokluk; insanın ba; ı saçsız ve hayvanın başı boynuzsuz olması — I, 469
  767. TOKSUN: sayıda doksan — I, 437 bkz. tokuz on
  768. TOK: tok bolmak arada geçimsizlik olmak — I, 333
  769. TOK: tok etmek taşın taşa vurmasından çıkan ses gibl ses çıkarmak — I, 332
  770. TOKU: toka, kemer tokası, III, 226
  771. TOKUÇ: çörek — I, 358
  772. TOKULAMAK: toka yapmak, III, 325, 326
  773. TOKULMAK: dövülmek, dokunmak; adam dövülmek, II, 129 bkz. tok ılmak
  774. TOKUM: boğazlanacak, kesilecek hayvan; bo ğazlanan, kesilen hayvanın derisi. I, 396, 472; II, 147 bkz. tugum
  775. TOKUNMAK: hayvan kesmek, boğazlanmak — II, 147
  776. TOKURKA: ibrik ve benzeri şeylerin emzigi — I, 489 bkz. tütek
  777. TOKUŞ: savaş, II, 83 bkz. tokış
  778. TOKUŞGAN: her zaman çarpışan, kavgacı — I, 519
  779. TOKUŞMAK: vuruşmak, ; arpı; mak, harp etmek — I, 170, 183; 11. 103 bkz. tok ışmak
  780. TOKUŞMAK: yayılmak, bulaşmak — III, 74 bkz. yukuşmak
  781. TOKUZ: sayıda dokuz — III, 127
  782. TOKUZ: on sayıda doksan — I, 437 bkz. toksun
  783. TOLARSUK: ayak ökçesi I, 502
  784. TOLGAG: kadın küpesi — II, 288
  785. TOLGAG: sıkıntı, kulunç ve iç ağrısı — II, 288
  786. TOLGAMAK: takınmak, dolamak; ağrı tutmak, iç bulanmak, burulmak. II, 288; III, 289
  787. TOLGANMAK: dolanmak, kendine dolamak, içi bulan ıp kusma gelmek — II, 241
  788. TOLGAŞMAK: dolaşmak, dolamakta ve bükmek-te yanş etmek, burulmak — II, 220, 221
  789. TOLI: gökten yağan dolu — I, 139, 354; III, 233
  790. TOLMAK: 811-010^I, 431
  791. TOLTURMAK: 00^1-1113^II, 175
  792. TOLU: dolu, boş olmayan — I, 100; III, 232, 357
  793. TOLUM: silah — I, 183, 215, 359, 397; II, 30
  794. TOLUMLANMAK: silahlanmak II, 266
  795. TOLUMLUG: silahlı I, 498
  796. TOLUN: ayın on dördü, dolun — I, 82, 288, 402; III, 33 § tolun ay; ay ın on dördü. I, 402
  797. TOMRUM: yıgaç ağaçtonnruğu üzerinde pabuçla-rın sahtiyan ve gön gibi şeyleri kesilen ağaç kütük — I, 485
  798. TOMRUŞMAK: tomruk yapmakta yardım ve yarış etmek — II, 213
  799. TOMŞUK: kuş gagası — I, 469
  800. TOMURMAK: tomruk yapmak, kesmek — II, 85; III, 69 bkz. yamurmak, yemilrmek
  801. TON: elbise — I, 19, 37, 41, 45, 48, 118, 129, 152, 181, 204, 213, 228 , 231, 261, 268, 271, 273, 294, 305, 320, 323, 338, 341, 358, 383, 449, 495, 509, 524; 11. 4, 20, 23, 24, 76, 77, 88, 89, 93, 96, 106, 107, 113, 117, 119, 120, 122, 125, 134, 136, 138, 154, 161, 163, 165, 171, 17
  802. TONATMAK: giydirmek, donatmak, II, 312 bkz. ton ıdmak
  803. TONIĞMAK: elbise göndermek, donatmak, II, 312 bkz. tonatmak
  804. TONLUK: elbiselik — II, 11
  805. TOÑ: içi boş olmayan, sonn olan, III, 356
  806. TOÑ: (soğuktan) donmuş, don — III, 356
  807. TOÑA: bebür, kaplan cinsinden bir hayvan; ki şi adı — III, 368
  808. TOÑALAMAK: yiğit ve kuvvetlilerin yaptığı işi yapmak — III, 405
  809. TOÑ: kamış halfa, kandıra otu — III, 356
  810. TOÑMAK: soğuktan donmak — III, 390, 391
  811. TOÑ: tuñ etmek katı blr şey sert blr şey üzerine düşerek ses vermek — — III, 353
  812. TOÑUŞMAK: gözlerini dikerek bir şeye saldırmak; bir işi kabulden çekinmek; emreden ki şiye, gözlerlni dikerek, iğrenerek, bakmak — III, 394 bkz. töñü şmek
  813. TOÑUZ: domuz — I, 304, 346; II, 343; III, 363, 394 § toñuz merdegi; domuz yavrusu — I, 480
  814. TOÑUZ: yılı Türkler’in on ikili yıllarından biri. I, 346; 363
  815. TOP: buğday su ile kaynatılır, arpa hamuru ile yoğrularak bir keçeye sarılır, sıcak bir yere bırakılır, eridikten sonra yenir. I, 318
  816. TOP: top — I, 318; III, 119 bkz. topık
  817. TOPIK: topuk; top, çevgenle vurulan top, topaç — I, 190, 318, 380; 11. 22, 88, 113; III, 61, 74, 80, 96, 112, 119, 306 bkz. top
  818. TOPIK: süñük topuk kemiğinden yapılan yemek, paça — I, 380
  819. TOPRAK: toprak, I, 15, 185, 198, 267, 278, 467, 514; II, 305; III, 19, 22, 80, 183, 434 §ag ız toprak
  820. TOPRAMAK: kurumak- III, 277
  821. TOPRAŞMAK: kuruyup tozlaşmık, toz olayazmak — II, 206
  822. TOPRATMAK: (hayvan) yeri kurutasıya dek otunu yemek — II, 330 bkz. töpretmek
  823. TOPULGAK: kulunç — I, 502
  824. TOPULGAK: yaraya konulan bir ot, topalak otu, Cyperus — I, 502
  825. TOPURGAN: ayak basıldıgında tozıyan yumuşak toprak — I, 516 § topurgan yer; ayak bas ıldığında tozıyan yumuşak toprak — I, 516
  826. TOPUZ: yük üzerinde durulamayan, üstüne binilemeyen hayvan yükü — I, 365
  827. TOR: tuzak, ağ — III, 39, 57, 121
  828. TORIG: at doru renkli at — I, 374 bkz. torug
  829. TORKU: ipek kumaş — I, 18, 427; III, 72, 380 bkz. turku
  830. TORUG: at rengi, doru renk — I, 373 bkz. tor ıg § tüm torug at; düz, tamamlyle doru at — I, 338
  831. TORUM: torum, deve yavrusu, I, 396 § tışı torum; dişi torum — I, 396
  832. TORUMLUG: torumlu, I, 498
  833. TOSUN: haşarı (atlar içın), tosun tay — II, 30; III, 429
  834. TOŞGURMAK: taşarak doldurmak — II, 178; III, 32
  835. TOVIL: davul, avda doğan kuşu için çalınan davul, III, 165
  836. TOY: ordu kuragı, I, 522; III, 141
  837. TOY: ilâç yapılan bir ot — III, 141
  838. TOY: çanak yapılan çamur. III, 141 § toy eşiç; toprak tencere — III, 142
  839. TOY: toy kuşu, III, 142 bkz. tod , toh
  840. TOYIN: toyın, (islâm olmayan Türkler’de) Buda dininin, din ulusu — I, 274; III, 84, 169, 377
  841. TOYMAK: doymak, III, 244 bkz. todmak
  842. TOZ: toz — I, 296; III, 123, 186 bkz. tör
  843. TOZ: yaylara sarıtan sırım. III, 123
  844. TOZARMAK: tozacmak, toz yükselmek. III, 186 bkz. tozmak
  845. TOZGIRMAK: tozarmak, toz kalkar gibi olmak — II, 178
  846. TOZITGAN: çok tozutan, I, 514
  847. TOZITMAK: tozutmak — II, 305
  848. TOZLUG: tozlu, III, 16
  849. TOZMAK: tozarmak, toz ynkselmek. III, 186 bkz. tozarmak
  850. TÖGI: darının kabuğu çıkarıldıktan sonra kalan oz, III, 229
  851. TÖGMEK: döğmek, dövmek, inceltmek III, 184
  852. TÖGÜN: dağ, dağlama, dögün. I, 414 bkz. tükün
  853. TÖGÜŞMEK: döğmekte yardım ve yarış etmek — II, 106 bkz. töküşmek
  854. TÖKLEŞMEK: dökülüp akmak, II, 207
  855. TÖKLÜNMEK: dökülmek, II, 244
  856. TÖKMEK: dökmek — II, 19
  857. TÖKTÜRMEK: döktürmek, II, 174
  858. TÖKÜGLÜG: dökölmüş. I, 509 bkz. töküklüg
  859. TÖKÜKLÜG: dökülmüş. I, 509 bkz. töküglüg
  860. TÖKÜLMEK: dökülmek. II, 129
  861. TÖKÜŞMEK: döğmekte ve dökmekte yardım ve yarış etmek, II, 106, 107 bkz. tögüşmek
  862. TÖL: yavrulama zamanı, yavru, döl. III, 133
  863. TÖLEK: dölek, gönlıi sakin kişi — I, 387
  864. TÖLEMEK: döllenmek, kuzulamak, III, 271 bkz. tülemek
  865. TÖNMEK: dönmek. III, 184
  866. TÖÑDERMEK: döndermek, altını üstüne getirmek, III, 397
  867. TÖÑÜLMEK: ümidini kesmek, vaz geçmek, I, 74; III, 395
  868. TÖÑÜŞMEK: gözlerini dikerek bir şeye saldırmak; işi kabulden çekinmek; emreden ki şiye, gözlerini dikerek, igrenerek bakmak, III, 394 bkz. toñu şmak
  869. TÖPRETMEK: (hayvan) yeri kurutasıya dek otunu yemek, II, 330 bkz. topratmak
  870. TÖR: evin veya odanın en lyi, en önemli yeri, sediri — III, 121 bkz. töre
  871. TÖR: toz — I, 301, 456 bkz. toz
  872. TÖRE: evin önemli yeri ve sediri III, 221 bkz. tör
  873. TÖRPIG: törpü, keser — I, 476 bkz. törplgü
  874. TÖRPIGÜ: agaç yontacak keser, I, 476, 491 bkz. törpig
  875. TÖRPIMEK: yontmak, törpülemek — III, 275
  876. TÖRPITMEK: törpülettirmek. II, 327
  877. TÖRPÜLMEK: yontulmak, törpülenmek — II, 229
  878. TÖRPÜŞMEK: törpülemekte yardım ve yarış etmek — II, 204
  879. TÖRT: sayıda döıt — I, 132, 341; III, 449
  880. TÖRTGÜL: (törtgil) dört köşeli, murabba — III, 417
  881. TÖRTÜNÇ: sayıda dördüncü — I, 132; III, 449
  882. TÖRÜ: düzen, nizam, görenek, âdet — I, 106; II, 18, 25; III, 120, 121
  883. TÖRÜMEK: yaratılmak — III, 262
  884. TÖRÜTMEK: yaratmak; bir şey takdlr veya ıslah edilmek — II, 303 bkz. türütmek
  885. TÖŞ: döş, göğsün başı, III, 125, 346
  886. TÖŞEK: döşek. I, 387, 511; II, 128, 147, 162, 307; III, 49, 50, 70, 93, 266, 305
  887. TÖŞEKLIG: döşeli, döşennıi; — I, 511
  888. TÖŞEKLIG: döşekli, döşek sahibi. I, 509
  889. TÖŞEKLIK: döşeklik, döşek ve benzeri şeyleri yapmak üzere hazırlanıp ayrılmış olan — I, 509, 511 § töşeklik barçın
  890. TÖŞELMEK:
  891. TÖŞEMEK: döşemek — III, 266
  892. TÖŞENMEK: döşenmek, kendi kendine döşemek. II, 147
  893. TÖŞETMEK: döşetmek — II, 307
  894. TÖŞLEMEK: döşe, göğse vurmak. III, 346
  895. TÖŞLETMEK: döşüne vurdurmak, II, 342
  896. TÖZMEK: soğuktan acıkmak — III, 182
  897. TUBLU: mezar — I, 430, 431 bkz. tuplu
  898. TUBULGAN: her zaman yarıp yırtan, delen — I, 519 § kök tubulgan; bir ku ş adı, I, 519
  899. TUBULMAK:
  900. TUBUN: yemekte bulunan çör çöp parçalar ı; bugday kesmigi. I, 400, 405 bkz. tupun, tübün tubunlug
  901. TARIG: kesmikli buğday, 1. 499 bkz. tupunlug tarıg
  902. TUÇ: tunç — II, 353; III, 120
  903. TUDRIÇ: fışkı — I, 453
  904. TUDUN: köyün büyüğü, tanınmışı, köylülere kaynaktan Içme su/u da ğıtan adam, su beyi — I. 400; III, 171
  905. TUG: hakan yanında çalınan kös ve davul, nöbet davulu; tu ğ; bayrak, sancak — I, 194; III, 127 tug herhangi bir nesnenin tıkacı, kapağı; su bendi, büvet, germeç III, 127
  906. TUGAKLIK: süzgeç yapılacak ağaç — I, 503 bkz. tukaklık
  907. TUGLAMAK: suyun gedigini, yarığını kapatmak, III, 294
  908. TUGLUG: bayraklı, sancaklı — III, 127
  909. TUGRAG: tuğra — I, 462
  910. TUGRAG: dönüşte geri alınmak üzere savaş zamanında askerin binmesi için hakan taraf ından verilen at — I, 462 bkz. tugzag
  911. TUGRAGLANMAK: alay ve biniş günlerinde han tarafından sonra alınmak üzere at verilmek, atlandırmak; tuğra ile mühürlenmek II, 272, 273 bkz. tugzaglanmak
  912. TUGRU: parazvana, kılıç, bıçak, hançer gibi şeylerin saplarının içlerlne geçirilen ince demir — I, 421
  913. TUGSAK: dul kadın, I, 468 bkz. tul
  914. TUGUM: kesilecek hayvan — III, 59 bkz. tokum
  915. TUGZAG: dönüşte geri alınmak üzere savaş za-manında askerin binmesi için hakan taraf ından verilen at — I, 462 bkz. tugrag
  916. TUGZAGLANMAK: alay ve biniş günlerinde han tarafından sonra geri alınmak üzere at veril-mek, atlandırmak; tuğra ile mühürlenmek — II, 272, 273 bkz. tugraglanmak
  917. TUKAKLIK: süzgeç yapılacak ağaç, süzeklik — I, 505 bkz. tugakl ık§ tukaklık yıgaç; süzek yapmak içln ayrılmış ağaç — I, 505
  918. TUL: dul, III, 133 bkz. tugsak § tul tugsak; dul kad ın — I, 468
  919. TULDRAMAK: herhangi bir şey her yanından dağılmak — III, 447
  920. TULDURMAK: çarpmak, II, 175
  921. TULKUK: tulum, örülmüş ve şişirilmiş tuluk — II, 289
  922. TULKUKLANMAK: tulum gibi şişmek, II, 351
  923. TULMAK: topa vurmak, II, 22, 23
  924. TULUN: kulakla ağız arasındaki kemlk; gemin iki yanında bulunan parçalar, I, 401 bkz.
  925. TULUÑ: tuluñ dulun, kulak altı; gemde kulak altında bulunan bir halka — III, 371 bkz. tulun tuluñlamak duluna, kulak altına vurmak — III, 409
  926. TUM: soğuk — I, 338, 463 bkz. tumlıg, tumlug
  927. TUMA: buhsun küpte bulunan darı şarabının köpüren, fışkıran kısmı — III, 234
  928. TUMAGU: nezle, ingi, dumağı — I, 447
  929. TUMAK: kapatmak, tıkamak — III, 247
  930. TUMAN: duman, sis — I, 139, 236, 414; II, 6
  931. TUMLIG: soğuk — I, 463; II, 8, 217, 221 bkz. tum, tumlug
  932. TUMLIMAK: soğumak. III, 294, 295
  933. TUMLITMAK: akarları soğutmak — II, 344 bkz. tumlutmak;
  934. TUMLUG: soğuk, soğuk nesne — I, 119, 211, 338, 463; II, 54, 301, 302, 305, 350; III, 107, 182, 302, 400, 439 bkz. tum, tumlıg
  935. TUMLUGLANMAK: soğuk bulmak; soğuk davranmak, surat asnnak — II, 273
  936. TUMLUTMAK: sogutmak, II, 344 bkz. tumlıtmak
  937. TUN: dinlenme, dölenme — III, 137
  938. TUN: kadının ilk çocuğu; kadının ilk kocası — III, 137
  939. TUNÇIMAK: kokmak, bozulmak. II, 281 bkz. tançamak, tançgamak, tanç ımak, tınçamak, tınçımak
  940. TUNÇU: tıkım, lokma . I, 417 bkz. tançu
  941. TUNÇUKMAK: kaygıdan soluyamaz olmak; hayvan kış için inlne girip bahara dek ç ıkamamak. II, 227, 228
  942. TUNMAK: kapanmak, tıkanmak; bulutlanmak. II, 27
  943. TUNTURMAK: kapatmak, örtmek — II, 176
  944. TUNGRA: bedendeki kir — III, 378
  945. TUÑRA: tüşmek yüz üstü düşmek, III, 378 bkz. uñra yatmak tuñu sa ğır — III, 368
  946. TUPLU: mezar — I, 430, 431 bkz. tublu
  947. TUPLUNMAK: delinmek. II, 242 bkz. tubulmak, tupulmak
  948. TUPULGAN: her zaman yarıp yırtan, delen — I, 519 § kök
  949. TUPULGAN: blr kuş adı — I, 519
  950. TUPULMAK: delinmek — I, 520 bkz. tubulmak, tuplunmak
  951. TUPUN: buğday kesmiği. I, 499 bkz. tubun, tübün
  952. TUPUNLUG: tarıg buğdaylı — I, 499 bkz. tubunlug tarıg
  953. TURA: kalkan, siper; düşmandan gizlenmek için kullanılan şey — II, 356; III, 106, 221
  954. TURAG: sığnak — II, 152
  955. TURASI: duracak — I, 33; II, 68 § turası yer; duracak yer, I, 33
  956. TURBI: yardımcı, yaver, uyuntu; tosun — I, 415
  957. TURBINLAMAK: araştirmak, kıyas etmek, ölçümlemek — I, 435 bkz. turbunlanmak
  958. TURBUN: araştırma, ölçme, kıyas etme — I, 435
  959. TURBUNLANMAK: bir şeş hakkında araştirmalarda bulunmak — II, 278 bkz. turbınlamak
  960. TURDAÇI: durucu, duran — II, 32, 48, 49 bkz. turguç ı
  961. TURDUKI: durduğu, kalktıgı — Jl, 42 § turdukı turmadukı bir; kalktığı, kalkmadıgı bir — II, 42
  962. TURGU: duracak — I, 16. 33, 420; II, 68; III, 211 § turgu ogur; duracak zaman — II, 33
  963. TURGUÇI: durucu, duran — II, 49 bkz. turdaç ı
  964. TURGULUK: durmak hakkı olan, durmayı dileyen — II, 56 bkz. turıgsak
  965. TURGURMAK: durdurmak; kaldırmak, dikmek, yapmak, inşa etmek; zayıflatmak, yordurmak, durgunlaştırmak — I, 486; II, 177, 178, 198; III, 295, 355
  966. TURIGA: turga kuşu, bir çeşit serçe — III, 174
  967. TURIGSAK: durmayı seven, durınak dileğinde olan, II, 55 bkz. turguluk
  968. TURK: bir cismin uzunluğu, boyu, I, 349
  969. TURKIGLANMAK: üstelemekten çekinmek, gocunmak, sayg ı göstermek — II, 272 bkz. turkuglanmak
  970. TURKINMAK: utanmak, sıkılmak, çekinnıek — II, 241 bkz. turkunmak
  971. TURKLAMAK: ölçmek III, 445
  972. TURKU: ipek kumaş — I, 18, 427; III, 72, 380 bkz. torku
  973. TURKUG: hayâ, utatnma. I, 462
  974. TURKUG: bolmak utanır olmak, I, 462
  975. TURKUGLANMAK: üstelemekten çekinmek, gocunmak, sayg ı göstermek. II, 272 bkz. turkıglanmak
  976. TURKUN: durgun, I, 440
  977. TURKUNMAK: utanmak; duraklamak — II, 255 bkz. turk ınmak
  978. TURLAK: zayıf, her hayvanın arığı, insanın ihtiyarlayışında zayıflıgı — I, 467
  979. TURMA: turp, I, 366, 431
  980. TURMAK: toplanmak — I, 139 bkz. türümek
  981. TURMAK: durmak; çıkmak, yükselmek; ayakta durmak, kalkmak, kalk ımak; zayıflamak — I, 20, 73, 139, 149, 214, 236, 334, 335, 361, 455, 494; II, 6, 7, 31, 32, 35, 36, 38, 42, 43, , 49, 55, 58, 61, 64, 65, 67, 170, 198, 206, 297; III, 26, 180, 181, 219, 230, 231, 233, 25
  982. TURMUZ: bir çeşit hıyar — I, 343 bkz. tarmaz
  983. TURNA: durna, turna kuşu — III, 239
  984. TURPLAMAK: örnegini yapmak, ölçümlemek III, 443
  985. TURŞU: turşu eşegi durdurınak için söylenen kelimeler — III, 224 bkz. tu şu tuşu
  986. TURUÇI: durucu, durmayı iş edlnen, II, 52
  987. TURUGI: durıuşu, II, 52
  988. TURUG: dağlarda sığınılacak yer — I, 373
  989. TURUGLAG: durulan, durulacak yer — I, 496, 500
  990. TURUGLI: durmayı düşünen, tasarlayan — II, 57
  991. TURUGSAK: durmayı seven, durmak dileğinde olan — II, 57
  992. TURUGSAMAK: durmak istemek — III, 333, 334
  993. TURUK: zayıf, I, 380
  994. TURUKLAMAK: durgunlaştırmak, arık saymak — III, 337
  995. TURUKLANMAK: durgun, argın saymak. II, 265, 266
  996. TURUKLUK: durgunluk, cılızlık I, 503, 505
  997. TURIIKMAK: durmak; toplanmak — I, 192; II, 115
  998. TURULMAK: usanmak, bıkmak — II, 126
  999. TURUM: durum, birinin boyu kadarınca olan uzunluk — I, 396
  1000. TURUMLAMAK: suyun derinliğini boyu lle ölçmek — III, 341
  1001. TURUMSINMAK: kalkar görünmek — II, 260
  1002. TURUMTAY: yırtıcı bir ku; ; erkek adı — II, 110; III, 243
  1003. TURUNMAK: dayatmak, durup direnmek; arıklaşmak; duruklamak. II, 145, 146
  1004. TURUR: -dır, mazisi ve mastarı olmayan bir fiil. III, 180, 181, 316
  1005. TURUŞGAN: daima karşı koyan — I, 182, 518; II, 95 turuşmak ayaga kalkışmak, duru; mak, karşı durmak, I, 20; II, 95
  1006. TUS: tus keçe ve elbise gibi her yumu; ak şeye vurmaktan çıkan ses — I, 329; III, 124
  1007. TUS: tus urmak tıp tıp vurmak. I, 329
  1008. TUSU: menfaat; ; ifa — III, 224
  1009. TUSU: bolmak yaramak, fayda vermek — II, 127 bkz. tusulmak
  1010. TUSUKMAK: iyi gelmek, faydası olmak, yaraşmak, II, 116
  1011. TUSULMAK: yaramak, fayda Yermek — II, 127 bkz. tusu bolmak
  1012. TUŞ: denk, öğür, benzer — III, 125
  1013. TUŞ: karşı, bir şeyin kar; ısı, III, 125
  1014. TUŞ: kemer kayışları ucuna takılan altın veya gümüş toka, III, 125
  1015. TUŞAG: köstek, at ayagına vurulan bukagı — I, 411 bkz. tuşagu
  1016. TUŞAGU: köstek — I, 446 bkz. tuşag
  1017. TUŞALMAK: dolaşmak, , kösteklenmek — II, 146 bkz. tu şanmak
  1018. TUŞANMAK: dolaşmak, kösteklenmek — II, 146, 147 bkz. tu şalmak
  1019. TUŞGURMAK: kavuşturmak — II, 178 bkz. tuşmak, tuşurmak
  1020. TUŞGUTLANMAK: çırak, çömez sahibi olmak — II, 270 bkz. bu şgutlanmak
  1021. TUŞIAMAK: hizasına, karşısına durmak
  1022. TUŞ: kılmak kavuşmak, inmek — III, 17 bkz. tüş kılmak, tüşlenmek
  1023. TUŞLANMAK: yönelmek, karşılaşmak — II, 243, 344
  1024. TUŞLATMAK: karşısına gelecek surette durdurmak, II, 342, 343
  1025. TUŞMAK: kavuşmak, rastlamak, yetişmek — I, 26; II, 12, 13 bkz. tuşgurmak, tuşurmak
  1026. TUŞNAMAK: karşılaşmak, harekete geçmek, I, 236
  1027. TUŞURMAK: kavuşturmak — II, 78, 178 bkz. tuşgurmak, tuşmak
  1028. TUŞU: tuşu eşeği durdurmak için söylenen kelimeler — III, 224 bkz. tur şu turşu
  1029. TUT: kılıç ve benzeri şeylerin üzerine çöken pas, II, 281 bkz. tat
  1030. TUTAŞI: yakın, komşu; her zaman, daima, muttasıl, I, 423 bkz. tutçı, tutşı
  1031. TUTÇI: daima, her vakit, durmadan; komşu, yakın — I, 159, 376, 423, 515, 518, 520, 521, 523, 524; III, 53, 54, 55, 378 bkz. tutaşı, tutşı
  1032. TUTGAK: geceleyin düşmanın gözcülerini ve ileri karakollar ını yakalamak için çıkanlan atlı bölük — I, 467
  1033. TUTGAN: daima tııtan — II, 296
  1034. TUTGUÇ: kahvaltı, bir parça yemek — I, 453
  1035. TUTGUÇI: tutucu, II, 296 bkz. tuttacı
  1036. TUTGULUK: tutmak hakkı, isteği olan — II, 297
  1037. TUTGUN: tutgun, yakalanan, esir, tutsak — I, 194, 205, 438; II, 219
  1038. TUTMA: aç tutmaç I, 453 bkz. tutmaç
  1039. TUTMAÇ: herkesçe bilinen bir Türk yeme ği. I, 452; II, 233, 349; III, 119, 289 bkz. tutma aç
  1040. TUTMAK: tutmak, yakalamak — I, 37, 45, 63, 68, 81, 93, 125, 133, 195, 230, 325, 333, 336, 341, 372, 376, 399, 421, 428, 452, 504; II, 12, 24, 28. 33, 68, 74, 97, 118, 172, 289, 291, 292, 296; III, 11, 12, 15, 39, 71, 118, 133, 134, 156, 359, 412, 429
  1041. TUTRUG: vasiyet — I, 79 bkz. tutsug
  1042. TUTSUG: vasiyet — I, 462 bkz. tutrug
  1043. TUTSUKMAK: tutulmak, yakalanmak — II, 227
  1044. TUTŞI: yakın, komşu — I, 423 bkz. tutaşı, tutçı
  1045. TUTTACI: tutucu — II, 296 bkz. tutguçı
  1046. TUTTURMAK: tutturmak, yakalatmak — II, 174
  1047. TUTUG: efsun, büyü tutması — I, 373
  1048. TUTUG: rehin, tutu — I, 373; III, 63
  1049. TUTUGLI: tutmaya azmeden — II, 297
  1050. TUTUGLUG: yer tekln olmayan yer, cin çarpan yer, I, 496
  1051. TUTUGSAK: tutmak isteyen — II, 296, 297
  1052. TUTUK: enenmlş, iğdi; edllmiş — I, 380
  1053. TUTUKLAMAK: enemek, enenmişliğe nispet etmek, III, 337
  1054. TUTUKLANMAK: hadım köle sahibi olmak — II, 265
  1055. TUTUKMAK: paslanmak, II, 116, 281 bkz. tatıkmak
  1056. TUTULMAK: tutulmak, yakalanma'< — II, 120
  1057. TUTUNÇU: ogul evlâtlığa alınmış çocuk — III, 375
  1058. TUTUNMAK: tutulmak, edinmek, tutmak, yalnız başına tutmak, tutuşniak — II, 23, 143, , 144 bkz. tütünmek
  1059. TUTURGU: buyrulması ve tutulması haklı olan şey, I, 489
  1060. TUTURKAN: pirinç, döğü — I, 521
  1061. TUTUŞ: çıkışma, çekişme — I, 367
  1062. TUTUŞMAK: tutuşmak — I, 170; II, 88 bkz. tütüşmek
  1063. TUTUZMAK: emretmek — I, 462; II, 86
  1064. TUVIRMAK: kulak dikmek, kulak kabartmak — II, 73 bkz. tuvurmak
  1065. TUVRAMAK: davranmak; büyümek, kuvvetlenmek I, 103; III, 279 bkz. tavramak
  1066. TUVURMAK: kulak dlkmek, kulak kabartmnak. II, 73, 162 bkz. tuv ırmak
  1067. TUVUZ: büyük, iri III, 279
  1068. TUY: halk — III, 447
  1069. TUYAG: at tırnağı, hayvan tırnagı, tuynak — II, 96; III, 165
  1070. TUYAGLI: tırnaklı III, 178
  1071. TUYIN: pinti; sıkıntılı III, 169
  1072. TUYMAK: duymak. I, 44; III, 244
  1073. TUYSUKMAK: duyar gibi olmak — III, 195
  1074. TUYTURMAK: duyurmak; anlatmak, III, 192
  1075. TUYUK: sisli, puslu, kapalı; canı sıkılmış III, 166, 167
  1076. TUZ: tuz — II, 18, 104, 106. 299; III, 31, 123, 184. 359
  1077. TUZ: güzellik. I, 296
  1078. TUZAK: tuzak — I, 380
  1079. TUZAK: sevgili, sevgi için söylenen sö ı — I, 380 bkz. tuzakı
  1080. TUZAKI: sevgili. I, 380 bkz. tuzak
  1081. TUZAMAK: tuzlamak, I, 206, 358, 380, 425; II, 234; III, 304 bkz. tuzlamak
  1082. TUZGU: yoldan geçen hısımlara veya tanıdıklara armağan olarak çıkarılan yemek — I, 424
  1083. TUZGULANMAK: yemek hediye etmek — III, 201
  1084. TUZGUN: armağan — I, 419
  1085. TUZKIYA: sevgili, güzel III, 359
  1086. TUZLAMAK: tuzlamak — III, 263, 293 bkz. tuzamak
  1087. TUZLANMAK: tuzlanmak — II, 243
  1088. TUZLATMAK: tuzlatmak. II, 342
  1089. TUZLUG: tuzlu — I, 209
  1090. TÜ: tüy, kıl, saç; renk, at tonu — I, 406; II, 24; III, 207
  1091. TÜB: dip, asıl, kök — I, 52, 73 bkz. tüp
  1092. TÜBLÜG: asaletli III, 40
  1093. TÜBILN: yemekte bulunan çör çöp parçalar ı; buğday kesmiği — I, 400, 405 bkz. tubun, tupun
  1094. TÜBÜTLEMEK: Tibet’li saymak, Tibet’e nispet etmek, III, 330
  1095. TÜBÜTLENMEK: Tibet’li kılığına girmek, II, 265
  1096. TÜDEŞ: birbirine benzeyen, aynı renkte olan, I, 406, 407; III, 207
  1097. TÜGE: düğe, iki yaşına girmiş olan buzağı, III, 229
  1098. TÜGLÜNMEK: düğümlenmek, düğülmek II, 244
  1099. TÜGLÜŞMEK: birbiriyle düğümlenmek II, 207
  1100. TÜGME: düğme . I, 433
  1101. TÜGMEK: düğmek, düğümlemek, bağlamak — I, 472; II, 20, 243
  1102. TÜGMELENMEK: düğmelenmek, ilikleri ilikle mek — III, 202, 203
  1103. TÜGSIN: dört köşeli düğümlenen bir çeşit düğüm . I, 436, 437; II, 285
  1104. TÜĞÜLGEN: her zaman duğülen, her zaman can sıkıntısından kaşıgözü düğülen, çatılan — I, 524
  1105. TÜGÜLMEK: düğülmek, dügümlenmek; yemek boğazda kalmak. I, 198, 437; II, 130, 162, 285; III, 215
  1106. TÜGÜN: düğüm — I, 400, 437, 524, 525; II, 20, 106, 124, 130, 134, 142, 143, 162, 180, 184, 187, 210, 285, 293, 307; III, 59, 73, 78, 95, 105, 110, III, 112, 266, 267, 270
  1107. TÜGÜNMEK: kendi başına düğüm yapmak, II, 143
  1108. TÜGÜŞMEK: düğüm düğmekte yardım ve yanş etmek — II, 106
  1109. TÜKEK: halka, yük yükletilirken yükü s ıkıştırmaya yarayan ve Ipe takılan halka — II, 287
  1110. TÜKEL: tamamen, büsbütün — I, 60, 214, 456; II, 24, 223, 228; III, 147
  1111. TÜKEMEK: tükenmek, bitmek; yetmek, kifâyet etmek, III, 270
  1112. TÜKETMEK: tüketmek, bitirmek II, 309
  1113. TÜKLÜG: kör — I, 477
  1114. TÜKNEMEK: yara dağlamak — III, 301
  1115. TÜKSIN: halktan olup handan üç kat a şağı bulunan kişi, I, 437
  1116. TÜKÜN: dağlama, dağ döğün — I, 414 bkz. tögün
  1117. TÜKÜ: tükü köpek enlğlni çağırmak için kullanılan kelime, III, 229
  1118. TÜKÜZ: atın alnındaki akıtma — I, 367 bkz. teküz § tilküz at; aln ında bir parça beyaz olan at — I, 365
  1119. TÜLEK(G): dört ayaklı hayvanların tüylerlnl atıp döktükleri sıra, koyun kırkımı I, 387 § tülek yılkı; tüliyen, kış tüyünü döken hayvan, I, 412
  1120. TÜLEMEK: tüyünü dökmek — III, 270, 271
  1121. TÜLEMEK: döllemek, kuzulamak — III, 271 bkz. tölemek
  1122. TÜLETMEK: kuzulatmak, doğurtmak — II, 310
  1123. TÜLFIR: kumaştan ve ipekten yapılan örtü ve perde, I, 457 bkz. tülvir
  1124. TÜLÜG: tüylü — I, 406; III, 207 § tülüg yad ım; tüylü yaygı, halı — III, 19
  1125. TÜLÜG: erük feftali — I, 69, 318; II, 282
  1126. TÜLÜG: yadım tüylü yaygı, halı, III, 19
  1127. TÜLVIR: gelin odası tülleri . III, 100 bkz. tülfir
  1128. TÜM: at tonlannda düz renk — I, 338
  1129. TÜMEN: tümen tümen, pek çok — I, 233, 402 § tilmen mi ıig; bin kere bin, I, 402
  1130. TÜMEN: büyük iğne — III, 367 bkz. temen
  1131. TÜMILEMEK: timbildemek, sekerek koşmak — III, 326, 327, 330 bkz. tümilenmek
  1132. TÜMILENMEK: timbildemek, sekerek koşmak — III, 327 bkz. tümilemek
  1133. TÜMRÜK: dümrük, def, I, 478
  1134. TÜMSE: minber — I, 423
  1135. TÜN: gece — I, 82, 100, 245, 331, 339, 423; 11. 77, 97, 232, 303; III, 247, 258, 288, 377
  1136. TÜNEK: hapishane, zından, I, 408
  1137. TÜNEMEK: gecelemek. III, 273
  1138. TÜNERMEK: karanlık olmak, kararmak, gece olmak-II, 86
  1139. TÜNERIK: karanlık; mezar, I, 488
  1140. TÜNETMEK: geceletmek — II, 312
  1141. TÜNLE: geceleyin. I, 251, 339, 434; II, 5; 111. 87
  1142. TÜÑITMEK: eğmek — II, 326 bkz. tüñütmek,
  1143. TÜÑITMEK: yukarıya doğru yükseltmek — II, 326 bkz; teñitmek
  1144. TÜÑLÜK: pencere, ocak, baca gibi evdekl delikler, II, 18; III, 120, 127, 383
  1145. TÜÑŞÜ: şamdan. III, 378
  1146. TÜÑÜR: dünür, karının hısımları — II, 110; III, 362, 372
  1147. TÜÑÜRLEMEK: birinl — kendlne dünür saymak, dünürlü ğe nispet etmek, III, 408
  1148. TÜÑÜRLENMEK: kendini birine dünür salmak — III, 407
  1149. TÜÑÜŞMEK: baş eğmek-III, 393, 394 bkz. tüñütmek, tüñütmek
  1150. TÜÑÜTMEK: eğmek-III, 396 bkz. tüñitmek, tüñüşmek
  1151. TÜP: asıl, kök, dip, temel, herhangi bir şeyin aslı, kökü, insanın aslı — I, 52, 73; II, 280; III, 119, 123 bkz. tüb
  1152. TÜPÇIL: tipisi çok olan yer, III, 56
  1153. TÜPI: tipi — I, 219; II, 4, 71; III, 57, 97, 216, 217, 324
  1154. TÜPIRMEK: rüzgâr eserek toprağı savurtnnak — II, 71 bkz. tüpürmek
  1155. TÜPKERMEK: araştırmak, izine düşmek. II, 179
  1156. TÜPLEMEK: diplemek, kökten aramak, III, 293
  1157. TÜPLENMEK: kökleşmek; zenginle; mek — II, 242
  1158. TÜPLEŞMEK: aslını araştırmak — II, 206
  1159. TÜPLETMEK: aratmak, II, 342
  1160. TÜPLÜG: asaletli III, 40, 119 § tüplüg y ıldızlıg; asaletli, köklü — III, 40
  1161. TÜPÜ: tepe, insanın başının üst tarafı — I, 309; II, 79; III, 216
  1162. TÜPÜLEMEK: tepelemek, tepesine vurmak — III, 322, 323, 327
  1163. TÜPÜRMEK: rüzgâr eserek toprağı savurtmak. II, 71 bkz. tüpirmek
  1164. TÜRÇIMEK: başlamak. III, 275, 276
  1165. TÜRÇITMEK: başlatmak. II, 329
  1166. TÜRGEK: bohça- II, 289 bkz. türkek
  1167. TÜRI: tadı kekre olan; huyu sert olan — I, 47; III, 220 bkz. türü
  1168. TÜRK: vakit anlamına gelen bir kelime — I, 353 § türk kuya ş ödi; gün ortası — I, 353 § türk üzüm ödi; üzümün olgunluk vakti — I, 353 § türk yigit; gençlik ça ğının ortasında olan genç — I, 353
  1169. TÜRKEK: türkeklenmek dürülmek, bohçaya sarılmak — II, 351
  1170. TÜRKLEMEK: Türkler’den saymak (Araplar’a gôre) Acem, yani Arap’tan ba şka, saymak — III, 446 türkün oymakların, hısımlann toplandığı yer; ana baba evi — I, 441, 442; II, 209
  1171. TÜRKÜNLENMEK: kendini bir yerden saymak ve o yeri kendinin say ıp oturmak — II, 278
  1172. TÜRLÜG: türlü. I, 119, 296, 402, 476, 477; II, 122
  1173. TÜRLÜNMEK: dürülmek, bükülmek — II, 243
  1174. TÜRMEK: dürmek — II, 7, 39
  1175. TÜRMEK: kadınbudu denllen yemek, dürüm. I, 396, 477; II, 106
  1176. TÜRMEKLENMEK: dürüm yapılmak — II, 276
  1177. TÜRTMEK: sürtmek, sıvamak, çalmak — III, 425, 426
  1178. TÜRTÜLMEK: sürulmek — I, 486; II, 229
  1179. TÜRTÜNMEK: (yag) sürünrnek, sürünür görünmek, II, 240
  1180. TÜRTÜŞMEK: (yağ) sürmekte yanş etmek — II, 205
  1181. TÜRÜ: tadı kekre olan, buruşturan — I, 47 bkz. türi
  1182. TÜRÜLMEK: dürülmek. II, 127
  1183. TÜRÜMEK: toplanmak — I, 139 bkz. turmak
  1184. TÜRÜNMEK: kendi başına dürmek. II, 145
  1185. TÜRÜŞMEK: dürmekte yardım ve yarış etmek, II, 95
  1186. TÜRÜTMEK: yaratmak; blr ; ey takdir veya ıslah edilmek, II, 303 bkz. törütmek
  1187. TÜŞ: eğlek, durak, yolculukta dinlenilecek yer ve konulacak zaman, I, 330
  1188. TÜŞ: düş, rüya, düş azması, ihtilam, III, 18, 125, 266
  1189. TÜŞEMEK: düş görmek, ihtilam olmak, düşü azmak- III, 266
  1190. TÜŞ: kılmak inmek, toplanmak . III, 17 bkz. tuş kılmak, tilşlenmek
  1191. TÜŞKÜN: dikenli kitre ağaçcığı — I, 443 bkz. tüşürkün
  1192. TÜŞKÜNLENMEK: dağda kitre ağacı çoğalmakII, 278
  1193. TÜŞLENMEK: inmek, toplanmak, I, 222; II, 242 bkz. tu ş kılmak, tüş kılmak
  1194. TÜŞLÜK: konulacak yer — I, 477
  1195. TÜŞLÜK: ödi dinlenmek için yolcuların gece yarısından sonraki konak vakltleri — I, 477
  1196. TÜŞMEK: düşmek; inmek I, 320, 456; II, 13, 81, 137; III, 5, 14, 65, 122, 129, 132, 378, 439
  1197. TÜŞ: ödi konulacak zaman, kuşluk vakti — I, 330; III, 125
  1198. TÜŞRÜM: eğrilmlş ip yumağı — I, 485 bkz. teşrüm
  1199. TÜŞÜK: işten güçten kalan, haylaz, dü şkün. I, 387
  1200. TÜŞÜRGÜ: çayın ırmağa karışan agzı, degirmenin blr ırmağa olan savağı — I, 490
  1201. TÜŞÜRKÜN: kitre ağaçcığı — I, 522 bkz. tüşkün
  1202. TÜŞÜRMEK: düşürmek, indirmek — II, 78, 79, 316
  1203. TÜTEK: ibrik ve benzeri şeylerin emziği I, 386 bkz. tokurga
  1204. TÜTETMEK: tütütmek — II, 299 bkz. tütitmek
  1205. TÜTITMEK: tütütmek — II, 299 bkz. tütetmek
  1206. TÜTKÜRMEK: saldııtmak, kışkırtmak — II, 73 bkz. tütürmek
  1207. TÜTSÜK: kinci . I, 476 § tütsük kişi; kinci adam, yaman düşman — I, 476
  1208. TÜTÜ: türlü — I, 179; II, 283
  1209. TÜTÜN: duman I, 400; II, 72, 299; III. 16
  1210. TÜT(Ü)NMEK: duman tütmek, II, 23 bkz. tutunmak
  1211. TÜTÜRMEK: saldırtmak, kışkırtmak II, 73 bkz. tütkürmek
  1212. TÜTÜŞMEK: kavga etmek, tutuşmak, çekişmek, avı yakalamağa yardım ve yarış etmek, II, 71, 88, 89 bkz. tutuşmak
  1213. TÜVEK: patlangıç — I, 388
  1214. TÜVEKLIK: patlangıç için oyulan ağaç dalı — I, 508
  1215. TÜVIŞMEK: şişe et dizmekte yardım ve yarış etmek — II, 102 bkz. tevişmek
  1216. TÜVŞEMEK: ter, tane tane olmal< — III, 286
  1217. TÜZ: halk, reayâ — III, 123
  1218. TÜZ: asıl, kök, soy sop, III, 123
  1219. TÜZ: düz — I, 60, 121, 325, 376, 433; III, 123
  1220. TÜZERMEK: düzelmek — II, 77
  1221. TÜZEŞMEK: düzlemekte yardım ve yariş etmek — II, 99, 100 bkz. tüzüşmek
  1222. TÜZGERMEK: armağan vermek, II, 179 bkz. tüzgürmek
  1223. TÜZGÜRMEK: amnağan vermek — II, 179 bkz. tilzgermek
  1224. TÜZLINMEK: düzelmek, rnüsavileşmek — I, 349 bkz. tüzlünmek, tüzülmek
  1225. TÜZLÜNMEK: düzeltmek — II, 243 bkz. tüzlinmek, tüzülmek
  1226. TÜZMEK: düzmek, düzeltmek — II, 9
  1227. TÜZÜLMEK: düzelmek, tertip ve tanzim edilmek. II, 71, 127, 243; III, 131 bkz. tüzlinmek, tüzlünmek
  1228. TILZÜN: yumuşak huylu — I, 221, 414
  1229. TÜZÜNLÜG: yumuşaklık. III, 188 bkz. tüzünlük
  1230. TÜZÜNLÜK: yumuşaklık II, 250 bkz. tüzünlüg
  1231. TÜZÜŞMEK: düzlemekte yardım ve yarış etmek — II, 99 bkz. tüzeşmek
  1232. U: uyku — III, 247 bkz. ud, udu
  1233. UBANMAK: gizlenmek — I, 198
  1234. UÇ: Türkler’in kalem yaptıkları bir ağaç — I, 35
  1235. UÇ: bir nesnenin tükenmesi, bitmesi; uç, kenar — I, 44, 319; III, 426 § uç el; s ınır, sınırdaki il — I, 44
  1236. UÇA: sırt, arka, uca — I, 87
  1237. UÇAN: iki yelkenli gemi — I, 122
  1238. UÇGUK: uçuk, ingi, dumagu — I, 98
  1239. UÇLANMAK: uç peyda etmek, I, 257
  1240. UÇMAK: uçmak, cennet — I, 118, 119; III, 374
  1241. UÇMAK: uçmak — I, 163, 164, 483; II, 45, 324; III, 240
  1242. UÇRUŞMAK: uçurmakta yardım ve yarış etmek I, 233, 529; III, 178
  1243. UÇUKMAK: sonuna varmak — I, 191
  1244. UÇUN: sebep bildiren bir edat, için — I, 76, 86; II, 290; III, 358
  1245. UÇURGAN: çok uçuran — I, 156
  1246. UÇURMAK: uçurmak; düşürmek I, 176; II, 199, 324
  1247. UÇURSAMAK: uçurmak istemek — I, 280; III, 247
  1248. UÇUZ: ucuz, hor ve alçak, değersiz — I, 54
  1249. UÇUZLAMAK: hor ve alçak görmek, hakaret etmek — I, 54, 301
  1250. UÇUZLANMAK: ucuz bulmak, ucuz saymak — I, 292
  1251. UÇUZLUK: değersizlik, küçüklük, ucuzluk — I, 149
  1252. UD: sığır, öküz — I, 45, 346 bkz. öd, ud
  1253. UDUKLUK: insanın bir ; eyden gafleti ve dalg ınlığı, I, 149 bkz. udugluk
  1254. UD: yılı Türkler’in on ikili yıllarından biri — I, 45, 346
  1255. UD: uyku, I, 46, 200 bkz. u, udu
  1256. UD: sığır, öküz — II, 358
  1257. UDGARMAK: uyandırmak, uyarmak — I, 46 bkz. udgurmak, uygurmak
  1258. UDGIRMI: uyanmış — II, 257
  1259. UDGURGAN: daima uyandıran — II, 256
  1260. UDGURGUÇI: uyandıran — II, 50
  1261. UDGURMAK: uyandırmak, uyarmak — I, 46, 225, 260; II, 44, 193, 255 bkz. udgarmak, uygurmak
  1262. UDIK: er uyuklayan kişi — I, 65
  1263. UDIKLAMAK: uyuklamak — III, 349 bkz. uduklamak
  1264. UDIM: arkası sıra, ard, arka, müteaklp — III, 401 bkz. udu
  1265. UDIMAK: uyumak I, 39; III, 259, 260 bkz. udumak
  1266. UDINMAK: sönmek, III, 26 bkz. odunmak, udunmak
  1267. UDIŞMAK: uyumakta yarış etmek; uyuşmak, katılaşmak, -pıhtılaşmak. I, 181, 182 bkz. uduşmak
  1268. UDITGAN: çok uyutan, hep uyutan — I, 154
  1269. UDITMA: yaş peynir, taze peynir, I, 143
  1270. UDITMAK: uyutmak; katilaştirmak, peynlr yapmak; söndürmnek. I, 207, 208
  1271. UDLAŞMAK: birbiri ardınca yürümek — I, 239 bkz. üdleşmek
  1272. UDLATMAK: uydurmak, arkasına düşürmek I, 264, 265
  1273. UDLUK: sığır glbl hayvanların ahırda yattığı yer, I, 98
  1274. UDMAK: uyan, çırak, şâkirt; uşak, ırgat — I, 99
  1275. UDMAKLANMAK: uşak ve ırgat sahlbl olmak — I, 313
  1276. UDU: uyku — I, 39; II, 193; III, 247 bkz. u, ud
  1277. UDU: art, arka, arkası sıra, müteaklp, arkasında; yüzünden, dolayı — I, 87, 110, 167, 272, 399; II, 17, 303; III, 80, 231, 309. 401 bkz. ud ım
  1278. UDU: tepe, I, 87 § kum
  1279. UDU: kum yığını — I, 87
  1280. UDUG: uyanık, I, 63 § udug köñüllilg er; uyan ık gönüllü, anlayışlı adam — I, 63
  1281. UDUGLUK: işlere karşı (^111^1^I, 149 bkz. udukluk
  1282. UDUKLAMAK: uyuklamak, III, 339 bkz. udıklamak
  1283. UDUKMAK: ardına dü; mek, kovalatmak — III, 231
  1284. UDULAMAK: uymak — I, 308
  1285. UDUMAK: uyumak — I, 39 bkz. udımak
  1286. UDUNMAK: uyanmak. I, 200; III, 194
  1287. UDUNMAK: uyanmak I, 200 bkz. odunmak, udınmak
  1288. UDURMAK: seçip ayırmak — I, 370; III, 228 bkz. adırmak, edirmek, ödürmek, ödürmek, üdürmek
  1289. UDUŞMAK: uyumakta yarış etmek; uyuşmak, katılaçmak, pıhtila; mak — I, 181 bkz. udışmak
  1290. UDUZ: uyuş I, 54, 55; II, 300; 111. 5, 63, 74
  1291. UDUZLAMAK: uyuzuna ilâç yapmak — I, 301
  1292. UDUZLUG: uyuzlu — I, 146
  1293. UFUT: hayâ, utanma, ut — I, 309 bkz. uvut, uvut
  1294. UFUT: bolmak utanmak, I, 309; III, 208 , 231
  1295. UG: çadırın üst yanındaki köşelerden her biri I, 48
  1296. UGAN: her şeye gıicü yeten, kadir, I, 77 § ugan Teñri; gücü yeten Tanr ı — I, 77
  1297. UGANÇA: gücü yetinceye kadar — I, 44
  1298. UGARAT: alnındaakı olanat — I, 53
  1299. UGLI: Kaşgar’da yetişen ve yenen beyaz ve tatlı bir havuç — I, 129
  1300. UGRAKLANMAK: Ograk kılığına girmek, I, 313 bkz. Ograklanmak
  1301. UGUT: içki yapılan bir çeşit hamur — I, 50
  1302. UXAK: kaysı, erik gibi meyvelarin sıkılmış suyu — I, 122
  1303. UJLAÑ: kaya keleri, I, 116
  1304. UKIMAK: kusmak, III, 254
  1305. UKMAK: anlamak . I, 168; II, 228; III, 20, 46
  1306. UKRUK: kement — I, 100; III, 215
  1307. UKSAMAK: anlamak istemek — I, 277
  1308. UKTURMAK: anlatmak I, 223
  1309. UKULMAK: bilinmek, anlaşılmak , I, 197
  1310. UKU: anlayı; — I, 62
  1311. UKUŞLUG: anlayı; lı — I, 62, 147
  1312. UKUŞMAK: anlamak — I, 186 ul duvar temeli — I, 48
  1313. ULA: kırda belge, alâmet — I, 92
  1314. ULAG: ulak, beyin emriyle koşa koşa giden postacının başka bir ata erişip bininceye değin bindiği at — I, 122
  1315. ULAG: yama, elbise yaması — I, 122
  1316. ULAGA: savaş atı, III, 172
  1317. ULAGU: neriğ kendisiyle bir şey ulanan nesne — I, 136
  1318. ULAMAK: ulamak, eklemek; ulaşmak ve buluşmak III, 255
  1319. ULANMAK: ulanmak, vasıta olmak, I, 64, 204
  1320. ULAR: erkek keklik — I, 122; II, 213
  1321. ULARLIG: kekliği çok olan — I, 148
  1322. ULAS: köz süzgün ve yakışıklı göz — I, 59, 60
  1323. ULAŞMAK: ulaşmak, bitişmek — I, 189
  1324. ULATMAK: ulatmak — I, 213
  1325. ULATU: burun temizlemek için koyunda ta şınan ipek kumaş parçası — I, 136
  1326. ULDAÑ: pabuç altı, tabanı, mestin alt yanı, I, 116 bkz. oldañ
  1327. ULDIMAK: yalın ayak, nalsız kalmak; ayağı ya-ralanmak, ayağı aşınmak — I, 104, 273
  1328. ULDUK: nalsız, yalın ayak — I, 101 bkz. olduk
  1329. ULGADMAK: büyümek, ulu olmak, I, 263, 505; II, 268; III, 87 bkz. ulgatmak
  1330. ULGATMAK: büyümek — I, 263; II, 366 bkz. ulgadmak
  1331. ULIÇ: erkek çocuklara sevgi bildirmek içln söylenen bir kelime I, 52; II, 250
  1332. ULIGU: uluyacak zaman — I, 136
  1333. ULIMAK: ulumak — III, 255
  1334. ULINÇ: yol kıvrımlı yol, iğri, büğrü, büküntülü yol, düz olmayan yol — I, 133; III, 450
  1335. ULINMAK: usanmak, bıkmak; kıvrılmak, dolanmak, I, 204, 205; II, 241 bkz. ulunmak
  1336. ULIŞMAK: ulaşmak I, 189
  1337. ULITGAN: çok ulutan — I, 156
  1338. ULITMAK: ulutmak — I, 213
  1339. ULITMAK: eğdirmek, büktürmek — I, 213
  1340. ULMA: testi, çanak çömlek — I, 130, 371; II, 234; III, 182 bkz. olma
  1341. ULMAK: erpimek, eriyecek ve dağılacak halegelmek, eskiyerek y ıpranıp yırtılmak. I, 169
  1342. ULNATMAK: altını üstüne getirerek düzelttirmek, çevirtmek. I, 267
  1343. ULTURMAK: erpitmek, yıpratmak — I, 223, 224
  1344. ULUG: ulu, büyük, yüce, büyüklük, ululuk — I, 51, 64, 301, 304, 324, 347, 348, 367; 11. 19, 28, 40. 54 95, 328; III, 69, 70, 175
  1345. ULUG: ay senenin “ulug oglak ay”dan sonra gelen parças ı, yaz ortası — I, 348
  1346. ULUGLAMAK: yüceltmek — I, 304
  1347. ULUGLUK: büyükluk, ululuk, Irilik; ya şça kocalık — I, 64, 150, 352, 505; II, 91
  1348. ULUG: oglak ay senenin “oglak ay”dan sonra gelen ve o ğlakların büyüduğü parçası — I, 347 bkz. oglak ay
  1349. ULUGSAMAK: bir şeyin büyüğünü istemek, I, 302, 303
  1350. ULUK: atın onnuzbaşı — I, 68
  1351. ULUK: (ton) eskimiş, yıpranmış (elblse) — I, 67 ulun temrensiz ok, I, 78 ulunlug (er) temrensiz, yeleksiz okları bulunan (kişi) — I, 148
  1352. ULUNMAK: usanmak, bıkmak; kıvrılmak, dolanmak — I, 204 bkz. ulınmak
  1353. ULUŞ: köy, şehir, I, 62
  1354. ULYAN: kokulu bir bitklnin köküdür ki yenllir — I, 121
  1355. UM: karın şişkinliği, kursak bozukluğu, I, 49
  1356. UMA: ana — I, 92
  1357. UMA: eve gelen konuk — I, 92, 93, 106; II, 316
  1358. UMAK: geciktirmek, I, 93
  1359. UMAK: kudreti olmak, gücü yetmek — I, 44, 77
  1360. UMAY: son, kadın doğurduktan sonra karnından çıkan sonu — I, 123
  1361. UM: bolmak kursak bozulmak, çok yemekten kursak bozulmak, bulanmak — I, 49
  1362. UMDU: istek, dilek; tamah — I, 125
  1363. UMDUÇI: dilençi. I, 125, 141
  1364. UMDURMAK: umdurmak — II, 54
  1365. UMMAK: ummak — I, 169
  1366. UMUNÇ: umma, umut etme — I, 133; III, 450
  1367. UMUNÇLUG: umulan, umutlu — I, 155
  1368. UMUNMAK: umunmak, umutlanmak, unnmak — I, 206; III, 429
  1369. UN: un, I, 49, 174, 238, 250, 255, 264, 268, 269, 284, 286; II, 15, 16, 71, 81, 102, 129, 174; III, 40, 102, 107, 340, 436
  1370. UNAMAK: razı olmak, kabul etmek, I, 215; III, 256
  1371. UNAŞMAK: uyuşmak, kabullenmek — I, 190 bkz. onaşmak
  1372. UNATMAK: razı etmek, I, 125
  1373. UNITGAN: çok unutan — I, 156, 525
  1374. UNITMAK: unutmak, I, 215; II, 325 bkz. unutmak
  1375. UNUTMAK: unutmak — I, 215 bkz. unıtmak
  1376. UNUTMIŞ: unutulmuş — I, 228
  1377. UÑAMUK: (er) solak (adam) — I, 162
  1378. UÑRA: yatmak sırt üstü yatmak — III, 378 bkz. tuñra tü şmek
  1379. URAGAN: daima uran — I, 33 bkz. uran
  1380. URAGUN: Hindistan’dan gelir bir ilaç — I, 138
  1381. URAGUT: kadın, avrat — I, 138, 153, 178, 180, 201, 250, 253, 255, 257, 259, 275, 302, 306, 308, 311, 314, 401, 509; II, 9, 22, 56, 80, 107, 121, 126, 141, 142, 146, 151, 153, 155, 156, 233, 239, 254, 265, 278, 302, 304, 307, 309, 317, 330, 355; III, 36, 50, 58, 64, 85,
  1382. URAN: daima uran — I, 33 bkz. uragan
  1383. URDI: tokıdı vurdu, dövdü — III, 268
  1384. URDUTAL: hamamotu — I, 124 bkz. ardutal, ordutal
  1385. URGA: büyük ağaç — I, 128
  1386. URGU: kendisiyle bir şeye vurulacak nesne veya ayg ıt. I, 13; II, 69
  1387. URI: ses, gürültü — I, 87, 88
  1388. URI: erkek evlât — I, 88, 251 § urı oglan; erkek çocuk — I, 88
  1389. URI: dere, yol, III, 370 § teriñ urı; geniş dere ve yol — III, 370
  1390. URI: kıkı gürültü, haykırı; — III, 227 bkz. kıkı
  1391. URILAMAK: bağırmak, sesini ynkseltmek. I, 309 bkz. or ılaşmak, orlaşmak, urılaşmak, urlamak, yurlamak
  1392. URILAMAK: kendini övmek, kendini övmekte ileri gitmek I, 309
  1393. URILAŞMAK: bağrışmak, çağrışmak — I, 239 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlaşmak, yurlamak
  1394. URIŞMAK: vuruşmak — I, 367 bkz. uruşmak
  1395. URK: ip, urgan, I, 42, 258 bkz. uruk
  1396. URLAMAK: bağırmak, ulumak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlaşmak, yurlamak urlaşmak bağrışmak, çağrışmak — I, 239 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılaşmak, urlamak, yurlamak
  1397. URMAK: urmak, vurmak, dövmek; koymak, yapmak; takmak, I, 12, 13. 20, 27, 93, 164, 165, 177, 213. 242, 320, 329, 333, 334, 348, 386, 407, 483; II, 54, 61, 138, 152, 174, 191, 358; III, 120, 124, 127, 145, 260 bkz. ürimek
  1398. URRA: erkeklerde olan kasık yarıklığı, kavlıç — I, 39
  1399. URSAMAK: vurmak istemek, I, 276
  1400. URSUKMAK: dövmede, dövüşte yenilmek, dövülmek. I, 242, 243
  1401. URT: iğne deüği, iğne yurdu — I, 42
  1402. URUG: tane, tohum, evin — I, 53, 64, 449
  1403. URUG: dövüş, vuruş — I, 27, 386
  1404. URUGLAMAK: çekirdeğini çıkarmak, çekirdekten ayırmak — I, 303, 304; III, 346
  1405. URUGLANMAK: tane tutmak — I, 293
  1406. URUGLUG: (altun) para olarak kesilmiş, urulmuş (altın) — I, 147
  1407. URUGLUK: (buğday) tohumluk için saklanmış (buğday) — I, 146
  1408. URUG: turıg hısımlar — I, 64
  1409. URUK: ip, urgan — I, 42, 66, 209, 221; II, 136, 205; III, 110, 330 bkz. urk
  1410. URUKLUG: (kova) ipli (kova) — I, 147
  1411. URUKLUK: (yüñ) ip yapmak için hazırlanmış(yün) — I, 150
  1412. URULMAK: vurulmak, dövülmek; kurulmak — I, 194, 195; II, 138
  1413. URULMAK: (ip ve benzeri) örülmek I, 195
  1414. URUMDAY: kendisiyle ağının zararı giderilen bir taş — I, 159
  1415. URUNÇ: rüşvet, gevik, I, 132, 354; III, 217, 449 bkz. orunç
  1416. URUNMAK: pişman olup vurunmak, dövünmek; sarınmak, örtünmek I, 201
  1417. URUNMAK: dikilmek, kalkmak — I, 201
  1418. URUŞ: urma, sava; , vuruş, vuruşma — I, 61, 221, 414; II, 83
  1419. URUŞMAK: vuru; mak — I, 20, 182; II, 89 bkz. uruşmak
  1420. URUŞ: tokuş uğraşma ve savaşma — I, 12
  1421. URUT: kuru (geçen yıldan kalma ot için). II, 79 bkz. ar ııt
  1422. URU: yazmak vurayazmak, döveyazmak — III, 59
  1423. US: hayır ve şerri ayırt ediş, I, 36
  1424. US: kerkes kuşu, I, 36, 228; III, 46
  1425. USAL: kişi gafil, iş bilmeyen — I, 122
  1426. USAYUK: (er) gafil (adam) — I, 160
  1427. USITGAN: çok susatan, I, 155
  1428. USITMAK: susatmak — I, 209
  1429. USLAMAK: anlamak, hayrı şerden ayırt etmek — I, 286
  1430. USLAYU: kerkes kuşu gibi, II, 17
  1431. USMAK: susamak; sanmak — I, 166; II, 165
  1432. USNATMAK: benzetmek, I, 267 bkz. üsnemek
  1433. USRIK: uyuklayan adam. I, 99
  1434. USUKMAK: susamak — I, 191; II, 165
  1435. USUZ: uykusuz, I, 122
  1436. UŞ: şimdi, işte, §161. I, 36; II, 45, 128
  1437. UŞ: agaç, dal, boynuz gibi şeylerin özü — I, 36 §müñüz uşı; boynuz özü — I, 36
  1438. UŞAK: küçük, ufak, I, 67; III, 279 § u şak oglan; küçük çocuk — I, 67 § u şak otuñ
  1439. UŞAK: koğuculuk, koğu, dedikodu, kogucu — I, 122; II, 20 § u şak söz; kogu olarak söylenen söz — I, 122
  1440. UŞAKLAMAK: koğlamak — I, 305
  1441. UŞAKLIK: işte gösterilen çocukluk — I, 150
  1442. UŞALMAK: ufalanmak — I, 197 bkz. uşatmak, uvşatmak, üşelmek, üşetmek
  1443. UŞATMAK: ufalatmak — I, 211, 262 bkz. uşalmak, uvşatmak, üşelmek, üşetmek
  1444. UŞGUN: ekşi bir çeşit ot, poy otu — I, 440 bkz. kuşgun
  1445. UŞUN: omuz başı, çigin başı — I, 77
  1446. UŞ: uş öküzü suvarmak için söylenen 502. I, 36
  1447. UTAMAK: yapraklarını, başağını kesrnek, ekin biçilmek, budamak — III, 250, 251
  1448. UTANÇ: (ış) utanılacak (1; ). III, 448 bkz. utunç
  1449. UTANMAK: utanmak, I, 199, 291 bkz. uvutlanmak
  1450. UTMAK: oyunda yutmak, oyunda ütmek I, 170, 200; II, 103
  1451. UTRU: önce; karşı, orta I, 68, 494; II, 145; III, 40 bkz. ortu, otra, otru
  1452. UTRULANMAK: yüz ytize gelmek — I, 296, 297 bkz. otrulanmak
  1453. UTRULMAK: kesilmek, kırkılmak, kısaltılmak. I, 246, 247
  1454. UTRUNMAK: dayatmak ve karşı koymak istemek; yönelmek. I, 251 bkz. otrunmak
  1455. UTRUŞMAK: karşı koymak, kaı — şi gelmek, karşılaşmak. I, 232 bkz. otruşmak
  1456. UTRUŞMAK: makasla kesmekte yardım etmek — I, 233
  1457. UTSUKMAK: oyunda yutulmak — I, 242
  1458. UTULMAK: (ekini bozan bitkiler) kesilmek, ba şı vurulmak I, 193 bkz. otulmak
  1459. UTUN: degersiz, alçak, küstah — I, 123, 414
  1460. UTUNÇ: (ış) utanılacak (iş) — I, 131; III, 448 bkz. utanç
  1461. UTURMAK: (saç ve elbise) kesmek — I, 176
  1462. UTUŞMAK: oyunda yutu; mak — I, 180
  1463. UVA: çagıran kişiye cevap için “ne buyuruyorsun?” anlam ında bir edat — I, 40
  1464. UVA: içine şeker ufalanan bir çeşit yemek — I, II bkz. uva
  1465. UVMAK: ufalamak, I, 11 bkz. övmek, uvmak
  1466. UVUT: ut, hayâ, ar — I, 83 bkz. ufut, uvut
  1467. UVA: soğukluk olarak yenen bir çeşit şekerli pirinç yem’egi — I, 90 bkz. uva
  1468. UVMAK: ufalamak — I, 166 bkz. övmek, uvmak
  1469. UVŞATMAK: ufalatmak — I, 262 bkz. uşalmak, uşatmak, üşelmek, üşetmek
  1470. UVULMAK: ufalanmak, ezilmek — I, 197; II, 6
  1471. UVUNMAK: kendi kendine ufalamak, I, 202
  1472. UVUNMAK: ovuşturmak. I, 202; II, 147 bkz. ovunmak
  1473. UVURGARMAK: utandırmak — I, 290
  1474. UVUŞ: ufalanmış nesne — I, 61
  1475. UVUŞ: etmek ufalanmış ekmek — I, 61
  1476. UVUŞMAK: ufalamakta yardım ve yariş etmek, I, 185
  1477. UVUT: utanma, hayâ, ut, ar — I, 51, 83, 116, 131, 469 bkz. ufut, uvut
  1478. UVUT: yemege veya beyin yanına çağırma, davet — I, 51
  1479. UVUTLANMAK: utahmak — I, 291 bkz. utanmak
  1480. UVUTLUG: utanan, utangaç — I, 146
  1481. UYA: kuş yuvası, I, 85
  1482. UYA: hısım, kardeş, I, 85, 86
  1483. UYADSILIK: utanan, utangaç — I, 160
  1484. UYADMAK: utanmak — I, 55, 216 bkz. uyatmak
  1485. UYALAMAK: yuva yapmak, III, 328
  1486. UYALMAK: çekinmek, utanmak — I, 269
  1487. UYATMAK: utanmak — I, 216 bkz. uyadmak
  1488. UYGURMAK: uyarmak, I, 269, 270 bkz. udgarmak, udgurmak
  1489. UYMAK: uymak, birine bağlı olmak — III, 146
  1490. UYUGLUG: kemerli. III, 50
  1491. UZ: usta, mahir — I, 46 § uz kişi; eli uz, eli işe yaraşıklı, udumlu kişi I, 46
  1492. UZA: geçmiş zaman, I, 88, 89, 385
  1493. UZAK: uzun; eski, uzak — I, 66, 380 § uzak ış; uzayan bitmeyen iş — I, 66
  1494. UZAKLIK: işte ağırlık. I, 150
  1495. UZATMAK: uzatmak; geciktirmek I, 209; II, 234 bkz. uzutmak
  1496. UZLANMAK: ustalaşmak — I, 297
  1497. UZLUK: sanat — I, 253
  1498. UZMAK: başkasından ileri geçmek — I, 88 bkz. ozmak
  1499. UZSAMAK: koparmak istemek, I, 276, 277 bkz. üzsemek
  1500. UZUN: uzun, I, 77, 448; II, ’11, 78; III, 36, 89, 121
  1501. UZUTGAN: her zaman uzatan — I, 155
  1502. UZUTMAK: uzatmak — I, 155 bkz. uzatmak
  1503. ÜBGÜK: ibibik kuşu — I, 78, 110 bkz. übüp
  1504. ÜBÜP: ibibik kuşu, I, 78 bkz. übgük ,
  1505. ÜÇ: sayıda üç — I, 35; II, 283
  1506. ÜÇGIL: müselles, üçgen, üç köşeli şe/ — I, 105
  1507. ÜÇGÜL: müselles, üçgen, üç köşeli şey, I, 105
  1508. ÜÇLENMEK: üç olmak, üçlenmek — I, 256
  1509. ÜÇLÜÇ: başları bir demirle birleştirilerek üç çubukla yapılan tavşan tuzağı — I, 95
  1510. ÜÇÜKMEK: sesi, soluğu, nefesi kesilmek — I, 192; II, 118
  1511. ÜÇÜNÇ: sayıda üçüncü — I, 131; III, 448
  1512. ÜÇÜRGEN: çok söndüren, I, 522
  1513. ÜÇÜRMEK: söndürmek — I, 176, 177 bkz. öçürmek
  1514. ÜDÜRMEK: seçmek, üstün tutmak, III, 11 bkz. a ğırmak, edirmek, ödürmek, ödürmek, udurmak
  1515. ÜDERMEK: uymak, izince gitmek — I, 178
  1516. ÜDIK: aşk ve sevgi coşması, sevda, hasret — I, 69, 212; II, 144, 188, 311; III, 258 bkz. ödik
  1517. ÜDLENMEK: kösnemek, erkek istemek — I, 257
  1518. ÜDLEŞMEK: birbiri ardınca yürü; mek — I, 239 bkz. udlaşmek
  1519. ÜDREK: artan, az iken artan şey, I, 103
  1520. ÜDREMEK: üremek, çoğalmak , I, 273
  1521. ÜDREŞMEK: artmak — I, 232
  1522. ÜDRETMEK: üretmek, çoğaltmak — I, 261
  1523. ÜGI: baykuş — I, 9, 161; III, 118, 238 bkz. ühi, yabakülak
  1524. ÜGIMEK: öğütmek — III, 254
  1525. ÜGIT: buğday ve benzeri şeyleri öğütme. I, 51
  1526. ÜGITÇI: un öğüten kimse — I, 51
  1527. ÜGITMEK: öğüttürmek — I, 213
  1528. ÜGITSEMEK: öğütmek istemek — I, 302
  1529. ÜGRE: tutmaca benzer ve ondan daha sulu şehriye çorbası, erişte. I, 127; III, 173
  1530. ÜGRILMEK: sallanmak — I, 248
  1531. ÜGRIMEK: sallanmak, kımıldatmak; birisine karşı yaltaklanarak hilesini saklamak, I, 275, 354
  1532. ÜGRIŞMEK: sallamakta yardınn etmek, I, 236
  1533. ÜGRITMEK: sallatmak, I, 261
  1534. ÜGRÜK: çocugun beşigini sallama — I, 105
  1535. ÜGÜR: darı. I, 54; II, 121; III, 9 bkz. yügür § yag ügüri; susam — I, 54
  1536. ÜGÜRLÜG: darı sahibi olan — I, 152
  1537. ÜGÜRLÜK: dan konulan yer — I, 152
  1538. ÜGÜRMEK: deve üzerine iki taraflı yükletilerek içerisine binilen sepet ve benzeri ; ey — I, 507 bkz. tegirmek
  1539. ÜGÜŞMEK: öğütmekte yardım ve yarış etmek — I, 187
  1540. ÜHI: baykuş , I, 9, 161; III, 118, 238 bkz. ügi, yabakulak
  1541. ÜJME: dut ağacı — I, 130
  1542. ÜJÜK: hece, harf, I, 71, 72
  1543. ÜJÜKLEMEK: hecelemek, I, 71
  1544. ÜJÜMLENMEK: dutlanmak, dut vermek, I, 297
  1545. ÜKEK: tabut, sandık — I, 78
  1546. ÜKEK: şehrin etrafında savaş için hazırlanmış olan burç — I, 78
  1547. ÜKEKLEMEK: burç yapmak; sandık yapmak — I, 307
  1548. ÜKEKLIG: tam burçları bulunan kale — I, 153
  1549. ÜKEKLIK: sandık yapmak için ayrılan ağaç — I, 153
  1550. ÜLEMEK: dağıtmak, yaymak, üleştirmek — I, 51; III, 255
  1551. ÜLEŞMEK: paylaşmak, üleşmek I, 189
  1552. ÜLETMEK: paylaştırmak, dagıtmak, I, 214
  1553. ÜLIKE: ökse otu — I, 137
  1554. ÜLKER: Ülker yıldızı, Süreyya yıldızı. I, 95; III, 40
  1555. ÜLKER: çerig harp usulünde bir hile tarzı — I, 95 ,
  1556. ÜLKÜ: ahit, peyman. I, 129
  1557. ÜLÜG: pay, nasip, hlsse, I, 62, 72 bkz. ülük, ülü ş
  1558. ÜLÜGLÜG: üleştirilmiş, pay edilmiş, dağıtılmı; — I, 511
  1559. ÜLÜK: pay, naslp, hisse — I, 62, 72 bkz. ülüg, ülü ş
  1560. ÜLÜ: pay, halk arasında taksim, hisse — I, 62 bkz. ülüg, ülük
  1561. ÜM: şalvar, don — I, 38, 117, 203
  1562. ÜMGLIK: imik, çocukların tepesinde bulunan yumuşak yer I, 110
  1563. ÜMLEŞMEK: şalvarını ortaya koyarak kumar oynamak — I, 242
  1564. ÜNLÜG: şalvarlı, I, 224
  1565. ÜN: ses; ün, san — I, 38, 49. 219; II, 294; III, 194, 240, 402
  1566. ÜNDEMEK: ünlemek, çagırmak. I, 273; III, 69
  1567. ÜNDEŞMEK: çağırı; mak — I, 231
  1568. ÜÑMEK: delmek — I, 174 bkz. öñmek
  1569. ÜÑTÜRMEK: deldirmek I, 290
  1570. ÜÑÜJIN: çölde insanı öidüren umacı, gulyabani — I, 145
  1571. ÜÑÜLMEK: oyulmak III, 395
  1572. ÜÑÜR: in, mağara — I, 94
  1573. ÜP: renkte pekitme edatı — I, 34 § üpürüng; apak — I, 34
  1574. ÜPLELMEK: yağma edilmek — I, 295
  1575. ÜPLEMEK: yağma etmek — I, 284
  1576. ÜPLENMEK: yağmalanmak — I, 255; III, 90
  1577. ÜPLEŞMEK: yağma edişmek, yağmalaşmak. I, 238
  1578. ÜPLETMEK: yağma edilmek I, 264
  1579. ÜRIMEK: takmak, urmak, III, 120 bkz. urmak
  1580. ÜRIMEK: içten çürümek III, 252, 253 bkz. örimek
  1581. ÜRKMEK: ürkmek, III, 420
  1582. ÜRKÜLMEK: ürkülmek — I, 250
  1583. ÜRKÜNÇ: ürküntü, kargaşalık, I, 250 bkz. ürkünmek
  1584. ÜRKÜNÇE: üfleyeceğine, I, 337
  1585. ÜRKÜNMEK: düşman yüzünden ulus arasına düşen ürküntü, telâşla kalelere ve sığınaklara kaşışma — I, 108 bkz. ürkünç
  1586. ÜRKÜŞMEK: ürküşmek, I, 155
  1587. ÜRKÜTMEK: ürkütmek I, 263, 264
  1588. ÜRMEK: üflemek; ürmek, ‘havlamak — I, 55, 164, 337; III, 5
  1589. ÜRÑEK: kireç — I, 121
  1590. ÜRÑERMEK: ağarmak — I, 289
  1591. ÜRPEK: tüyleri ürpermiş insan ve hayvan — I, 103
  1592. ÜRPEKMEK: (tüy) ürpermek. I, 229, 230 bkz. orpatmak, örpe şmek, ürpermek, ürpeşmek ürpermek (tüy) ürpermek I, 217 bkz. orpatmak, örpeşmek, ürpekmek, ürpeşmek ürpeşmek birbirine karşı kabarmak, I, 229, 230 bkz. orpatmak, örpe şmek, ürpekmek, ürpermek
  1593. ÜRÜLGEN: her zaman şişen, kabaran — I, 158
  1594. ÜRÜLMEK: şişmek, kabarmak, üflenmek, şişirilmek I, 195
  1595. ÜRÜÑ: ak olan nesne, ak, beyaz, gençlerin t ırnakları üzerinde bulunan aklık — I, 134, 330, 382; II, 12 bkz. ak, örüñ § tırñgak ürüñ; tırnak beyazlığı. I, 134
  1596. ÜRÜÑ: karak göz akı, I, 382
  1597. ÜRÜÑ: kuş akdoğan — I, 331
  1598. ÜRÜŞMEK: üflemekte yardım ve yarış etmek I, 183
  1599. ÜSKE(N-T)EÇ: kuru üzüm — I, 159
  1600. ÜSNEMEK: benzemek — I, 288; II, 223; III, 147 bkz. usnatmak
  1601. ÜSTEK: üstelik, ziyadelik. I, 120
  1602. ÜSTELMEK: artmak, çoğalmak, artırılmak. I, 246
  1603. ÜSTEM: eğerlere, kemerin başına, tokalara işlenen altın ve gümüş — I, 107 bkz. saxt
  1604. ÜSTERMEK: üstün gelmek için yarış etmek; inkâr etmek I, 221
  1605. ÜSTÜN: üstün — I, 108 § andan üstün; ondan üstün — I, 108
  1606. ÜSÜGLEMEK: hile ile kilit açmak. I, 306 bkz. osuglamak
  1607. ÜŞELMEK: aranniak — I, 197
  1608. ÜŞELMEK: ufalanmak, II, 235 bkz. uşalmak, uşatmak, uvşatmak, üşetmek
  1609. ÜŞEMEK: yer ve benzeri şeyleri aramak üzere eşmek III, 253
  1610. ÜŞERIG: (taş) düz (kaya), I, 135 bkz. yüşeırg
  1611. ÜŞETMEK: araştırmak. I, 211 bkz. eşltmek
  1612. ÜŞETMEK: ufalatmak — I, 211 bkz. uşalmak, uşatmak, uvşatmak, üşelmek
  1613. ÜŞGÜRMEK: üşürmek, kışkırtmak; ıslık çalmak — I, 228 bkz. üşkürmek
  1614. ÜŞIK: yemişleri kavurarak büyümekten alıkoyan soğuk — I, 72
  1615. ÜŞIKLEMEK: üşümüşken yakalamak — I, 306, 307
  1616. ÜŞIMEK: soğuktan üşümek II, 137; III, 254 bkz. üşümek
  1617. ÜŞKÜRMEK: üşürnnek, kışkırtmak; ıslık çalmak — I, 228 bkz. üşgürmek
  1618. ÜŞKÜRMEK: hatırlamak — I, 228, 229
  1619. ÜŞKÜRTMEK: hatırlatmak. I, 229 bkz. üşkürtürmek
  1620. ÜŞKÜRTÜRMEK: hatırlatmak. I, 229 bkz. üşkürtmek
  1621. ÜŞMEK: üşmek, üşüşmek, toplanmak; delgiç ile delmek, I, 166
  1622. ÜŞTÜRMEK: deldirmek, delik delmeyi emretmek, dar deli ği genişletmek — I, 222
  1623. ÜŞÜMEK: üşümek, I, 463 bkz. üşimek
  1624. ÜŞÜTMEK: üşütmek, soğutmak için soğuğa koymak — I, 211
  1625. ÜTIMEK: (kıl) ütülemek — III, 252
  1626. ÜTMEK: (kıl) yakmak, ütmek — I, 171
  1627. ÜTRÜK: hileci, ütücü adam, I, 101
  1628. ÜTÜG: kusma, I, 68 bkz. ütük
  1629. ÜTÜK: ütü, I, 68
  1630. ÜTÜK: kusma — I, 68 bkz. ütüg
  1631. ÜTÜLMEK: yanmak, (kıl) ütülenmek, I, 193
  1632. ÜTÜŞ: bir çeşit çocuk oyunu; bu oyunda utme, yutma — I, 60, 61 bkz. ötü ş
  1633. ÜY: ev, I, 81 bkz. ef, ev, ev, öv, üv
  1634. ÜV: ev — I, 81 bkz. ef, ev, ev, öv, üv
  1635. ÜYÜK: tepe gibi yüksek olan yerler — I, 85
  1636. ÜYÜK: (yer) sulu ve buna benzer yerlerde ayak bas ıldığı zaman kaybolan ve ayağı çıkarması güç olan kumluk (yer) — I, 85
  1637. ÜYÜKMEK: (ayak) gömülmek, incinmek, burkulmak — I, 268
  1638. ÜZ: sağır — I, 45 bkz. öz § üz kişi; sağır adam — I, 45
  1639. ÜZE: üstünde, üzerinde, üzere, üzerine, üzerindeki . I, 44, 66, 149, 197, 219, 237, 241, 244, 258, 331, 343. 456, 461, 468, 469; II, 23, 72, 192, 249, 288, 303, 328, 331, 356; III, 131, 161 üzelmek yorulmak, sıkılmak, ögüç işe düşmek — I, 196, 233
  1640. ÜZITMEK: çok söylemekten kulak sa ğır (ağır) olmak; sirke küpten ekşiliğinden dolayı sızmak — I, 209
  1641. ÜZLENMEK: yemekte yağ üste çıkmak, kabarmak — I, 258
  1642. ÜZLÜNMEK: (ip) üzülmek, kopmak — I, 258
  1643. ÜZLÜŞMEK: üzüşmek, kopmak; (kan, koca) ayrılmak; alacaklı borçludan ilişilgi kesmek, I, 240 üzmek (ip ve benzeri şeyleri) kesmek — I, 165, 522
  1644. ÜZNEMEK: kar; ı koymak, söz dinlememek — I, 288
  1645. ÜZSEMEK: koparmak 1510^6^I, 276, 277 bkz. uzsamak
  1646. ÜZTÜRMEK: üzdürmek, kopartmak — I, 220
  1647. ÜZÜKLÜK: kesilme — I, 152
  1648. ÜZÜLGEN: daima üzülen — I, 158
  1649. ÜZÜLMEK: üzülmek, kesilmek — I, 196
  1650. ÜZÜM: üzüm. I, 75, 88, 180, 184, 282, 289. 353. 360, 514; II, 16, 18, 104, 125. 186, 265; III, 8, 119, 201, 265, 331, 410
  1651. ÜZÜMLENMEK: üzümlenmek. I, 295
  1652. ÜZÜŞMEK: üzüm toplamakta yardım ve yarı; etmek; ip ve beñzeri şeyleri kesmekte ve üzmekte yardım ve yarış etmek — I, 184
  1653. ÜZÜTLEMEK: birini pinti görnıek — I, 299
  1654. ÜZÜTLÜK: bir şeyde pintilik — I, 150
  1655. VA: vay anlamına söz söyleyen veya emreden kimsenin emrini inkâr yerine bir söz, III, 215 bkz. ya
  1656. YA: va edatı gibi “vay” anlamına inkâr edatı III, 215 bkz. va
  1657. YA: ok, yay — I, 280, 496, 500, 501; II, 7, 37, 5059, 61, 65, 66, 67, 68, 97, 98, 114, 134, 138, 190, 198, 205; III, 16, 50, 59, 73, 78, 215, 219, 239, 318, 331, 370, 407, 409 § ya bagr ı; yayın orta yeri — I, 360,
  1658. YABA: yaş ve ıslak olan herhangi bir ; ey — III, 24
  1659. YABAKU: yün ve yapağı yoluntusu — III, 36
  1660. YABAKU: bolmak baştaki saç keçelenmek — III, 36
  1661. YABAKULAK: baykuş — III, 56 bkz. ügi, ühi
  1662. YABI: eğerin üstüne ve altına konan keçe, eğer yastığı — III, 24
  1663. YABITAK: çıplak, egersiz — III, 48, 177 bkz. yap ıtak
  1664. YAÇANMAK: utanmak, ocunmak, sıkılmak — III, 83
  1665. YADAG: yayan, yaya — III, 28 bkz. yadag
  1666. YADIÑ: yere yayılmış olan az şey — III, 372
  1667. YADAG: yaya, yayan — I, 381 bkz. yadag
  1668. YADAGLIK: yayalık, yaya yürüyüş — III, 51
  1669. YADIGLIG: yayılı, yayılmış — III, 49, 50
  1670. YADILMAK: yayılmak, dağılmak, ayrılmak — I, 442; III, 77, 148, 159, 192 bkz. yay ılmak
  1671. YADIM: döşek, yaygı, sergi. I, 15, 119; III, 19
  1672. YADINMAK: yayılmak. III, 83
  1673. YADIŞMAK: yaymakta yardım ve yarı; etmek — III, 70
  1674. YADLIŞMAK: dağılışmak, yayılı; mak — III, 104, 105
  1675. YADMAK: döşemek, yaymak, sermek — I, 15, 45; II, 313, 314; III, 434 bkz. yatmak
  1676. YADSAMAK: yaymak ve dağıtmak istemek — III, 305
  1677. YADTURMAK: yaydırmak, III, 93 bkz. yaturmak
  1678. YADTURMAK: bir şeyi bohça veya benzeri içinde saklatmak — III, 94 bkz. yatturmak, yittürmek
  1679. YAFA: kolgan dikeni — III, 24 bkz. yava, yava
  1680. YAFA: sıcak, kuytu (yer) — III, 24, 27 bkz. yava, yava
  1681. YAFAŞ: yavaş, yumuşak huylu — III, 12 bkz. yavaş
  1682. YAFGU: halktan olup hakandan iki derece a şağı bulunan kişiye verilen ungun — III, 32
  1683. YAFIŞGU: kızılcık veya “güren” denen dağ yemi; l — III, 48 bkz. yumuşga
  1684. YAFUZ: her şeyin kötüsü, fenası — III, 10 bkz. yavuz
  1685. YAG: yağ, iç yagı — I, 182, 208, 227, 326; II, 9, 89. 123, 149, 154. 188, 189. 190, 197, 198, 205. 210, 229, 231, 240, 245. 293, 305, 354; III, 63, 77, 119, 157, 182. 223, 252, 307, 319, 392, 425, 426, 435 § kara yag
  1686. YAGAK: ceviz. I, 90, 267, 417; III, 8, 29
  1687. YAGAKLIG: cevizli — III, 50
  1688. YAGAKLIK: cevizlik, ceviz biten yer — III, 51
  1689. YAGAN: fil — III, 29 bkz. yañan, § Yagan Tegin
  1690. YAGANLIK: filli olan, filci — III, 50
  1691. YAGI: düşmün I, 41, 88. 168, 205, 206, 215, 234, 251, 273, 305. 336 397, 441, 456, 496, 516, 517, 520, 522; II, 6, 10, 29, 74. 83, 116, 165, 204, 227, 228, 329; III, 24, 44, 134, 237, 271, 272. 301 322, 328, 339, 395, 400, 420
  1692. YAGIKMAK: düşmanlaşmak — III, 76
  1693. YAGILAMAK: düşmanlık etmek, düşmanla savaşmak, çarpişmak — III, 325, 328 bkz’
  1694. YAGILMAK: yağdırılmak. III, 79
  1695. YAG(I)R: at, katır ve eçek gibi hayvanların sır-tında semer, eger ve yük vurmasından meydana gelen yara, yagır — I, 58, 370; III, 9
  1696. YAGIRLAMAK: yağırı sağaltmak, iyi etmek — III, 342
  1697. YAGIRLANMAK: yağırlanmak, yağırı çoğalmak, yağırdan kaşınmak — III, 113, 114
  1698. YAGIRLIG: yağırlı, sırtı yaralı — II, 9; III, 9, 49
  1699. YAGIŞ: putlara kesilen kurban — III, 10
  1700. YAGITGAN: her zaıpan yağdıran — III, 53
  1701. YAGITGAN: her zaman dü; manlık eden — III, 53
  1702. YAGITMAK: yağdırmak — II, 316
  1703. YAGITMAK: düşmanlık etmek, III, 53 bkz. yagılamak, yaguşmak
  1704. YAGIZ: yağız, kızıl ile kara arası renk — III, 10
  1705. YAGKU: yağmurluk — III, 25, 227 bkz. yaku
  1706. YAGLAMAK: yağlamak — III, 308, 319
  1707. YAGLANMAK: yağlanmak — III, 111
  1708. YAGLATMAK: yağlatmak — II, 355
  1709. YAGLIG: yağlı — I, 70; II, 309; III, 121, 156, 306. 392
  1710. YAGMAK: yağmak, I, 139, 376, 457, 494; II, 122; III, 60, 61
  1711. YAGMALANMAK: Yağma kılığına girmek, onların huyu ile huylanmak — III, 203
  1712. YAGMUR: yağmur. I, 16, 272, 354; Il, 28, 122, 175, 316, 352; III, 38, 39, 53, 79, 93, 95, 380, 436 bkz. yamgur
  1713. YAGMURÇIL: yağmuru çok olan (yer) — III, 56
  1714. YAGRIMAK: yağır olmak, I, 104 yagrınlamak yarnına, sırta, vurmak — III, 343 bkz. yarınlamak yagrıtmak
  1715. YAGRU: çevre, yakı^lık. III, 13 bkz. yakru
  1716. YAGSAMAK: yağ istemek. III, 305, 306 bkz. yags ımak
  1717. YAGSIMAK: yağ tadını almak, III, 305, 306 bkz. yagsamak
  1718. YAGTURMAK: yağdırmak — III, 95
  1719. YAGUK: yakın, 1113101. I, 433; III, 23, 29, 76, 255 § yak yaguk; (115101^1-. III, 29 § yaguk yer; yak ın yer — III, 29
  1720. YAGUMAK: yaklaşmak — II, 148; III, 89 bkz. yaguşmak
  1721. YAGUŞMAK: düşmanlık etmek — II, 90 bkz. yagılamak, yagıtmak
  1722. YAGUŞMAK: birbirine yakla; mak — III, 73 bkz. yagumak
  1723. YAGUTGAN: daima yaklaştıran — III, 52
  1724. YAGUTMAK: yaklaştırn-ıak. II, 316
  1725. YAG: ügüri susam — I, 54
  1726. YAH: evet, peki anlamına bir kelime — III, 118 bkz. yeh
  1727. YAXSINMAK: kollarını yenlerine sokmadan, belini iliklemeden, elbiseyi e ğinine (sırtına) almak, III, 109
  1728. YAHŞI: iyi; güzel, her şeyin güzeli I, 64; III, 32
  1729. YAK: çanak ve kap bulaşığı — III, 4 bkz. yak yuk, yok, yok yak, yuk, yuk yak
  1730. YAKA: yaka, elbise yakası — I, 189, 253; III, 24, 307
  1731. YAKIG: (şişkinlik ve benzeri şeylere yakılan) yakı — I, 407; III, 13, 62, 74, 96
  1732. YAKILMAK: dokunulmak, yaklaşılmak — III, 81
  1733. YAKIN: yakın. III, 22, 23
  1734. YAKIŞMAK: yaklaşmak, dokunmak, yakına gelmek; yakı yakmakta yardım etmek I, 170, 383; II, 103; III, 74
  1735. YAKI: yukı (er) alçak gönüllü ve yaltaklan ıcı (adam) — III, 25
  1736. YAKMAK: yaklaşmak, dokunmak; yakmak — I, 456; II, 69; III, 22, 62, 63
  1737. YAKRI: yağ, iç yağı, yağlı — 11. 105; III, 31, 32, 204; 306
  1738. YAKRIKAN: fındık büyüklüğünde kırmızı meyvesi olan bir bitki — III, 56
  1739. YAKRIKAN: buz yağı — III, 56
  1740. YAKRILANMAK: yağlanmak — III, 203, 204
  1741. YAKRU: çevre, yakınltk. III, 31 bkz. yagru
  1742. YAKTURMAK: dokundurmak; (yakı) yaktırmak; (ateş) yaktırmak — İII, 96
  1743. YAKU: yağmurluk. III, 25, 226 bkz. yagku
  1744. YAKURMAK: yaklaştirmak — III, 68
  1745. YAKURMAK: sık sık solumak, yüksek bir solumaya tutulmak, III, 68
  1746. YAK: yuk kaptaki 611^. III, 143, 160 bkz. yak, yok, yok yak, yuk, yuk yok
  1747. YAL: at yelesi — III, 13, 160 bkz. yal ıg, yıl
  1748. YALA: töhmet, itham, birl hakkında kötü sanıda bulunma. III, 25, 82
  1749. YALAÇI: insanı her şeyde çarçabuk suçlu gibi gören, itham eden, III, 36
  1750. YALAÇI: (yuga) bir çeşit ince katmerli (ekmek, yufka) — III, 25, 35
  1751. YALAFAR: insanlar arasında elçi, hakanın gönderdiği elçi II, 288; III. 47
  1752. YALALMAK: töhmetlenmek, itham edilmek, III, 82
  1753. YALAMAK: töhmetlennek — III, 89
  1754. YALAVAÇ: elçi, peygamber — I, 66, 83, 97; III, 47, 266, 438 bkz. yalavaç
  1755. YALAVAÇ: elçi, peygamber — I, 83; III, 47 bkz. yalavaç
  1756. YALBI: yassı, enli, derinliğl olmayan — III, 30
  1757. YALDRAMAK: az ışımak, az parlamak — III, 437 bkz. yaldrımak
  1758. YALDRIMAK: az ışımak, az parlamak — III, 437 bkz. yaldramak
  1759. YALDR(I-U)K: cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yoldruk, yuldruk
  1760. YALFATMAK: yalatmak — II, 354 bkz. yalgatmak
  1761. YALGAMAK: yalamak. I, 253; III, 306, 307 bkz. yalvamak
  1762. YALGAN: yalan — III, 37
  1763. YALGANDURMAK: yalanlamak — III, 116
  1764. YALGANMAK: yalanmak — III, 109, 110
  1765. YALGAŞMAK: yalaşmak — III, 103
  1766. YALGATMAK: yalatmak ve yutturmak. II, 354 bkz. yalfatmak
  1767. YALGIL: yelesi ak, ak yeleli — III, 228
  1768. YALGU: ahmak, beyinslz adam — III, 33
  1769. YALIG: at yelesi; ibik; eğer kaşı, II, 327; III, 13, 14 bkz. yal, y ıl
  1770. YALIGLANMAK: horoz ıbiklenmek; at yelelenmek — III, 114
  1771. YALIM: sarp, dik, yalçın, III, 19, 20
  1772. YALIMAN: dağınık şekilde yapılan çapul — III, 38 bkz. yelimen
  1773. YALIN: alev — III, 23
  1774. YALINÇGA: (aş) tadı, tuzu, yağı olmayan yemek, III, 433 bkz. yılınçga
  1775. YALINDAK: çıplak, III, 51
  1776. YALINMAK: soyunmak III, 85
  1777. YALIÑ: çıplak, kından çıkmış veya kınından çıkarılmış III, 373
  1778. YALIÑUK: insan I, 44, 195, 230, 395; II, 303, 315, 335; III, 65, 141, 222, 262, 384, 385 bkz. yalñuk
  1779. YALIÑULAMAK: iple, salıncakla, oynamak, III, 411 bkz. yalñu
  1780. YALIŞMAK: töhmetlemek, itham etmek — III, 75 bkz. yılışmak
  1781. YALKMAK: kanmak, bıkmak, yağlı yemekten bıkmak — III, 435, 447
  1782. YALMA: kaftan, kalın kaftan, yağmurluk. III, 34
  1783. YALMAK: yalınmak, alevlenmek; (yara) iltihaplanmak; güne ş yüzü yalıyarak çalıp karartmak- III, 63
  1784. YALMAK: yanmak — III, 65 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak, yunmak
  1785. YALÑU: cariyelerin oynadığı bir oyun, salıncak oyunu — III, 380 bkz. yalñulamak
  1786. YALÑUK: insan kişi, insanlara verilen genel ad, âdem; Âdem atam ız — I, 44, 195, 230, 395; II, 303, 315, 335; III, 65, 141, 222, 262, 384, 385 bkz. yal ıñuk
  1787. YALÑUK: cariye — III, 385
  1788. YALÑUS: yalnız, kimsesiz. I, 333; II, 133, 384
  1789. YALPATMAK: (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yelpetmek, yelpetmek
  1790. YALRATMAK: parlatmak, yalabıtmak. II, 353 bkz. yalrıtmak, yolratmak, yolrıtmak
  1791. YALRITMAK: parlatmak, yalabıtmak — II, 353 bkz. yalratmak, yolratmak, yolr ıtmak
  1792. YALT: yalçın, sert — III, 7
  1793. YALTGA: bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yoltga, yultga
  1794. YALTGA: kılmak alay etmek, maskanaya almak, III, 432
  1795. YALTURMAK: ateşi alevlendirmek — III, 97
  1796. YALU: tayları bağlamak için kullanılan ip, örk, III, 26
  1797. YALVAMAK: yalamak, III, 307 bkz. yalgamak
  1798. YALVANMAK: dilini çıkarmak, dili ağız içinde dolaştırmak. III, 110
  1799. YALVARMAK: yalvarmak, dileğinin yapılmasını istemek I. 494, 498; III, 99, 100
  1800. YALVI: büyü, sihir. III, 33, 359 bkz. yelvi
  1801. YALVIÇI: büyücü, sihirbaz — III, 33
  1802. YALVIRMAK: yelpimek, III, 100 bkz. yelvirmek
  1803. YAM: çör çöp, pislik, çapak, göze ve ba; ka yere kaçan çör çöp — III, 5, 160
  1804. YAMAG: yama — II, 21; III, 28
  1805. YAMAGLIG: yamalı, yaması olan — III, 49
  1806. YAMAGLIK: yamalık, yama olmak üzere hazılanmış . III, 51
  1807. YAMAGU: yamanması gerekli — III, 36
  1808. YAMALMAK: yamanmak. III, 82
  1809. YAMAMAK: yanıannak — III, 91
  1810. YAMAN: kötü, her şeyin kötüsü — III, 30 § yamanig; yaman hastallk, miskinlik hastal ığı — III, 30
  1811. YAMANMAK: kendi kendine yamamak — III, 85
  1812. YAMAŞMAK: yamamakta yardım ve yarış etmek, III, 75
  1813. YAMAŞMAK: tembelliğinden yere yapı; ıp kalmak, buyurulan işi yapmaktan çekinmek — III, 189 bkz. mayışmak
  1814. YAMATA: yağlı tavuk veya yağlı et kızartılacağı zaman yağın dışarı sızmaması içln içine sarılan kadayıf hamuru gibi ince bir hamur — I, 445
  1815. YAMDU: kasık — III, 31
  1816. YAMGUR: yağmur, III, 38 bkz. yagmur
  1817. YAMIZ: kasığın iki tarafı, kalçanın ıç yandan uçları. III, 10
  1818. YAMLAMAK: silmek, süpürmek — III, 84, 310
  1819. YAMLAN: bir çeşit sıçan, geme, III, 37
  1820. YAMLAŞMAK: süpürmekte yardım etmek, III, 105
  1821. YAMLATMAK: sıipürtmek. II, 356
  1822. YAMLIG: ( — köz) içerisine çör çöp kaçmış olan (göz) — III, 42
  1823. YAMRAŞMAK: kuzular anaları ile karışmak. III, 102, 103
  1824. YAMU: fiilin anlamında pekitme yapan bir edat, III, 236 bkz. yanu
  1825. YAMURGAN: her zaman damlayan, kanayan — I, 524 bkz. tamurgan
  1826. YAMURMAK: damlamak; kanamak. II, 85 bkz. tamurmak
  1827. YAMURMAK: tomruk yapmak, kesrnek, III, 69 bkz. tomurmak, yemürmek
  1828. YAN: yan — II, 19
  1829. YAN: uca kemiği, uca kemlğinin başı — III, 160
  1830. YANA: gene, yine, tekrar, ikinci defa olarak; geri dönme bildiren edat — I, 60, 119, 144, 441, 472, 508; II, 285; III, 6, 26, 170
  1831. YANÇIK: torba, kese, II, 250 bkz. yançuk
  1832. YANÇILMAK: incinmek, ezilmek — I, 188; II, 287; III, 107
  1833. YANÇUK: torba, kese (para-tütün). II, 6; III, 45 bkz. yanç ık
  1834. YANDAK: çeker havadan çiğ gibi yagan kudret helvası — III, 44
  1835. YANDAK: tiken geven dikeni — III, 44
  1836. YANDIK: soysuz, III, 44
  1837. YANDRU: tekrar, III, 406
  1838. YANDRUMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yanmak, yundurmak, yunmak
  1839. YANIG: kusma; korkutma, tehdit — III, 14
  1840. YANLIK: çoban çantası — III, 45
  1841. YANMAK: dönmek, döndürmek; korkutmak, tehdit etmek; kusmak; yanrnak — III, 14, 64, 65, 98 bkz. yalmak, yandurmak, yundurmak, yunmak
  1842. YANU: fiilin sonuna gelip anlamında pekitme yapan bir edat — III, 236 bkz. yamu
  1843. YANULMAK: ele sürtülerek bilenmek — III, 82
  1844. YANUMAK: bilemek, el üzerlnde kılağılamak — III, 91
  1845. YANUT: karşılık, bedel, ıvaz, cevap — III, 8, 28
  1846. YANUTMAK: biIetmek, bilemeği veya el üzerlnde kılağılamayı emretmek, II, 317 bkz. yıtıtmak
  1847. YAÑ: bir şeyin merkezi; kalıbı. III, 361
  1848. YAÑA: herhangi bir ırmağın, bir yanı, geçesi. III, 369
  1849. YAÑAK: yan, taraf — I, 241, 434
  1850. YAÑAK: ağzın iki yanında dişlerin oturduğu kemik; kapı söğesi; her şeyin yanı, III, 376
  1851. YAÑALDURUK: kukuleta, başlık, kepenek arkasına dikilen blr keçe parças ı, III, 389
  1852. YAÑAN: alaca karga, yalnız başı ak olan karga — III, 240, 376
  1853. YAÑAN: fiL II, 210; III, 295, 376 bkz. yagan,
  1854. YAÑI: yeni — I, 376; III, 369 bkz. yengi
  1855. YAÑILA: yeniden, tekrar, ikinci defa — III, 381
  1856. YAÑILAMAK: yenilemek. III, 407
  1857. YAÑILGAN: her zaman yanılan, unutan — III, 388
  1858. YAÑILMAK: yanılmak — III, 59, 380
  1859. YAÑKU: sesin geri gelmesi, yankı, aksi savt, aksi seda — III, 379, 380
  1860. YAÑKULAMAK: ses vermek, yankılamak, ses gelmek, III, 410, 411
  1861. YAÑKURMAK: ses duymuş gibi sağına soluna bakmak, III, 400
  1862. YAÑLUK: işte, sözde ve benzeri şeylerde ve yerlerde yapılan yanlışlık — III, 385
  1863. YAÑRAK: dağ kıvrımı ve büküntüsü — III, 384
  1864. YAÑRAMAK: saklanması gerekenl açığa vurmak, söylemek — III, 404 bkz. yañzatmak
  1865. YAÑŞAK: yanşak, geveze — I, 467; III, 384
  1866. YAÑŞATMAK: bir klmsenin ba; ını çok sözle, yanşaklıkla ağrıtmak — II, 359
  1867. YAÑZATMAK: saklanması gerekeni söyletmek, ikrar ettirmek — II, 359 bkz. yañramak
  1868. YAP: değirmi olan herhangi bir şey — III, 3 § yap yarmak; değirmi para, sağ para, III, 3
  1869. YAP: yapağı — III, 3 § yung yap; yün yapağı — III, 3
  1870. YAP: hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yup
  1871. YAPÇAN: yavşan otu — III, 37 bkz. yavçan
  1872. YAPÇINMAK: yapıştırılmak — III, 108 bkz. yapçunmak, yapçurmak, yap şunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
  1873. YAPÇUNMAK: yapı; tırılmak, III, 108 bkz. yapçınmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
  1874. YAPÇURMAK: yapıştırmak — III, 97, 98 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
  1875. YAPGAK: kuş avlanan blr çeşit tuzak — III, 42
  1876. YAPGUÇ: eşek ve benzeri hayvanları sürmekte kullanılan değnek, III, 39
  1877. YAPGUT: yün veya kıl d!dintilerl doldurulmuş minder ve benzerl şeyler — III, 38
  1878. YAPIGLIK: kapalı, kapanmı; — III, 49
  1879. YAPINMAK: örtünmek, kendl başına kapamak — III, 82, 83
  1880. YAPIŞMAK: yapişmak — IH, 70 bkz. yapuşmak
  1881. YAPITAK: çıplak, eğersiz — III, 177 bkz. yabıtak
  1882. YAPMAK: örtmek, kapamak; kurmak, yapmak, I, 348, 374; III, 33, 57
  1883. YAPRATMAK: at, blr ; eyden korktuğu veya bir çeye tekme atacağı zaman kulağını dikmek — II, 352
  1884. YAPRI: düz ve enli (yer); sarkık (kulak), III, 31
  1885. YAPRULMAK: yapışmak; yıpranmak — III, 107
  1886. YAPRUŞMAK: yer düzlennekte yardım etmek, III, 101
  1887. YAPSAMAK: (örtmek, kapamak, yapmak) istemek — I, 463; II, 172; III, 304
  1888. YAPŞUNMAK: yapı; tirılmak — III, 109 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşurmak, yavçunmak, yavçurmak
  1889. YAPŞURMAK: yapıştırmak — III, 99 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yavçunmak, yavçurmak
  1890. YAPTAÇ: yağmur ve karda çobanların giydiği küçük bir kepenek, kebe — III, 38 yapturmak kapatmak; yaptırmak — III, 93 yapulmak kapanmak, örtulmek — III, 76
  1891. YAPURGAK: yaprak (agaç, bjtki, kltap) — III, 51
  1892. YAPURGAN: daima gizleyen, saklayan — III, 53 yapurmak parlatmak, süpürtmek; gizlemek — III, 67 yapurtmak
  1893. YAPUŞGAK: dikenli bir ot, pitrak; her söylenen i şe karışan kimse — 1)1, 51 bkz. koru
  1894. YAPUŞGAN: daima yapışan, yapışkan — III, 53
  1895. YAPUŞMAK: yapışmak — III, 53 bkz. yapışmak
  1896. YAP: yup hile, al (“yup” kelimesi yaln ız kullanılmaz, her zaman “yap” ile birlikte gelir) — III, 142, 159, 328
  1897. YAP: yup kılmak hile kılmak, al etmek — III, 159 bkz. yubılamak, yuplamak
  1898. YAR: yar, suların açtığı uçurum — I, 375; III, 34, 142, 152, 355
  1899. YAR: salya — II, 81; III, 3
  1900. YARAG: yarık, gedik — III, 294
  1901. YARAG: fırsat, imkân, tav — I, 300; II, 90, 234; III, 13, 28, 355
  1902. YARAGLIG: mümkün . III, 49
  1903. YARAGLIG: zırhlı, cebeli — III, 49
  1904. YARAMAK: yaramak, uygun gelmek, yaraşmak — III, 38, 87 § yol yarasın
  1905. YARAMAK: yarmak — II, 356
  1906. YARAMAK: karşı koymak, uzaklaşmak — III, 422 bkz. yıramak
  1907. YARAMSINMAK: dalkavukluk etmek, II, 263
  1908. YARANMAK: yaranmak, yaltaklık etmek; koşakta koşturularak alıştırılmak, I, 394; III, 20, 83
  1909. YARAŞMAK: uyuşmak, anlaşmak, yaraşmak — II, 105; III, 11. 71, 72
  1910. YARATGAN: yaratan — III, 52
  1911. YARATMAK: yaratmak, oranlamak, oranlayıp yapmak, kendinden uydurmak — I, 330; II, 315
  1912. YARIGSAMAK: yarlıganmak istemek — III, 333
  1913. YARIK: oylukların çenetlere bitiştiği yer, oyluk kemikleri başı — III, 15
  1914. YARIK: zırh, zırh ve kalkana verilen genel ad, III, 15, 158, 217 § say yar ık; demirgögüslük. III, 15, 158
  1915. YARIKLANMAK: zırhlanmak — III, 114, 115
  1916. YARIKLAŞMAK: zırh öndül koyarak bahse girmek, II, 258
  1917. YARILMAK: yarılmak, yirilmek, açılmak — I, 119; III, 15, 77, 78
  1918. YARIM: yarım, bir şeyin yarısı, herhangi bir şeyin ikiye ayrılmış olan parçalardan her birisi III, 19
  1919. YARIMLAMAK: yarılamak — III, 343
  1920. YARIMLANMAK: yarımlanmak. III, 115
  1921. YARIN: yarın — II, 250
  1922. YARIN: kürek kemigi, çigin kemlğl — III, 21
  1923. YARINDAK: kayı; , sırım, Türk sırımı — II, 23, 108, 175, 262; III, 51
  1924. YARINLAMAK: yarnına, sırta vurmak — III, 343 bkz. yagrınlamak
  1925. YARINMAK: kendi kendine yarmak, yarınmak — III, 83, 84
  1926. YARISA: yarasa — III, 433 bkz. aya yersgil
  1927. YARIŞ: yarı; , at yarişi — II, 191; III, 10
  1928. YARIŞ: iki adam arasında mal üleşme — III, 10
  1929. YARIŞMAK: yarışmak, yariş etmek, at yarişi yapmak; yarı yarıya üleşmek I, 367, 474; II, 226; III, 10, 72
  1930. YARLAMAK: tükürmek III, 308 bkz. yarsıtmak, yarsudmak
  1931. YARLIG: emir, hakanın mektubu, fermanı, buyruğu — I, 87; III, 42
  1932. YARLIG: fakir, yoksul, acınan, yarlıganmış. I, 93; III, 42
  1933. YARMA: uzunlamasına yarılan herhangi bir ; ey — III, 34
  1934. YARMAK: yarmak, bir şeyl keserek zorla yarmak, parçalamak; yere s ınır çizmek, I, 399, 437; III, 33, 57. 58
  1935. YARMAK: para — I, 20. 22 35, 75, 130, 131, 142, 143, 168, 175, 180, 214, 219, 223, 242, 281, 297, 298, 303, 321, 322, 334. 341 377 397, 398, 402; II, 22, 39, 41, 44, 51, 62, 66, 67, 78, 92. 122, 127, 131, 103, 229, 237. 249, 250, 260; III, 3. 43 67 80, 84. 94, 121
  1936. YARMAKAN: armağan — I, 140 bkz. amuç, armagan
  1937. YARMAKLANMAK: para sahibi olmak — II, 279; III, 116
  1938. YARMANMAK: tırmanmak. III, 111
  1939. YARMAŞ: iri ögüdülmüş bulgur ve buna benzer şeyler — III, 40 § yarmaş un; ince un, III, 40
  1940. YARMA: (yuga) blr çeşit katmer — III, 34
  1941. YARP: sağlam — III, 6
  1942. YARP: insan sevinince yüzüne gelen parlakl ık, yalabıklık — III, 6
  1943. YARPADMAK: iyileşmek, ayağa kalkmak, serpilip büyümek — II, 351 bkz. yarpatmak
  1944. YARPATMAK: iyileşmek, ayağa kalkmak; serpilip büyümek, II, 351 bkz. yarpadmak
  1945. YARPUZ: güzel kokulu b!r ot, kır nanesl, Majoran, III, 39
  1946. YARPUZ: yılan yiyen bir hayvan, firavun s ıçanı, ichneumon — III, 39, 40
  1947. YARSGAG: dagda ve başka yerde ayağın kayabilecegl yer — III, 433
  1948. YARSIKMAK: birbirinden ayrı dü; mek, III, 105. 106
  1949. YARSIMAK: murdar bulmak ve iğrenmek, III, 305
  1950. YARSINÇIG: murdar, pis iğrenç — III, 56
  1951. YARSITMAK: tiksindirmek II, 353 bkz. yorlamak, yars ğumak
  1952. YARSUDMAK: tiksindiği şey yüzünden tükürmek — II, 353 bkz. yarlamak, yars ıtmak
  1953. YARŞI: bir şeyi yarıya bölen kimse; bir ; eyin yar ısı, yarı yarıya ortak — III, 32
  1954. YARŞIM: bir yarışlık yer — III, 47
  1955. YART: su içilen bardak, I, 341 bkz. bart
  1956. YARTIM: ayrılmiş — III, 46
  1957. YARTMAK: para — III, 432 bkz. yarmak
  1958. YARTU: yonga, talaş, III, 30
  1959. YARTU: üzerine bir şey yazılan levha, tahta — III, 30
  1960. YARTURMAK: yardırmak — III, 94, 95
  1961. YART: yurt tutmak ansızın her yandan yakalanmak — I, 341 bkz. bart burt tutmak
  1962. YARUK: yerde, duvarda, dağda, sırçada ve benzer şeylerde yarık — III, 15
  1963. YARUK: ışık, aydınlık, parlak — I, 46, 96; III, 15, 194 § yapyaruk; çok ayd ınlık. III, 15
  1964. YARUKLUK: nur, ışık, aydınlık; rahatlık — II, 316; III, 51. 194
  1965. YARUK: yelim balık tutkalı — III, 20 bkz. yaru yelim
  1966. YARUK: yulduzı tan yıldızı — I, 96
  1967. YARUMAK: ışımak — I, 96; III, 86, 87, 89
  1968. YARUMAK: yaşumak keyiflenmek. sevinmek — III, 89
  1969. YARUTGAN: her zaman aydınlatan — III, 52
  1970. YARUTMAK: aydınlatmak — III, 52
  1971. YARU: yelim balık tutkalı — III, 24 bkz. yaruk yelim
  1972. YAS: zarar, 2iyan — III, 159
  1973. YAS: ölüm, helâk — III, 159
  1974. YASGAÇ: yastıgaç, hamur tahtası — III, 38 bkz. yası yıgaç
  1975. YASGAŞMAK: tokatlaşmak ve bunda yardım ve yarış etmek — II, 220 bkz. tasgamak, tasga şmak
  1976. YASI: yassı, enli — III, 24 bkz. yasul
  1977. YASIÇ: yassı ve uzun temren, III, 8
  1978. YASIGLIG: gedeleçli — III, 50
  1979. YASIK: gedeleç — III, 16 bkz. kurman
  1980. YASILAMAK: yassılamak, yaymak; sözü açık, geniş ve kinayesiz söylemek — III, 328
  1981. YASILMAK: dağılmak; terk olunmak, bırakılmak — III, 78, 79
  1982. YASIMAN: su boşaltilırken boğazı “gır gır” eden testi, III, 38
  1983. YASI: yıgaç yastıgaç, hamur tahtası — III, 38 bkz. yasgaş
  1984. YASMAK: dağıtıp yaymak, çözmek — III, 59, 60
  1985. YASTALMAK: dayanmış olmak; amacın bir yanına ilmek — III, 107
  1986. YASTAMAK: yastık dayamak, yaslanmak; söz dokundurmak — III, 302, 303, 320
  1987. YASTUK: yastık, III, 43, 107, 302, 320
  1988. YASUL: yassı, yayvan, yassı ve engln olan her yer — III, 18, 19 bkz. yas ı
  1989. YAŞ: yaş, taze nesne, zerzevat, sebze, ye şillik; yaş (gözden gelen); yaş (insanın yaşadığı). I, 316; II, 109, 172. 228, 232; III, 4, 47, 83, 84, 159, 433 §ya şot
  1990. YAŞAGU: yaşamağa haklı — III, 36
  1991. YAŞAMAK: yaşamak — III, 89
  1992. YAŞAÑURMAK: (göz) yaşarmak, yaşlı olmak — III, 407
  1993. YAŞARMAK: yeşermek — II, 79; III, 18, 68
  1994. YAŞARTMAK: ye; ertmek — III, 436
  1995. YAŞIKMAK: (göz) yaçlanmak, kamaşmak — III, 76
  1996. YAŞIL: yeşil. I, 41, 330, 394, 395; III, 19. 20, 143, 162 § yapya şıl
  1997. YAŞIL: yuşul yeşil meşil — III, 19
  1998. YAŞIN: şimşek, I, 236; II, 356; III, 22, 310, 319
  1999. YAŞINLIG: şimşekli — III, 50
  2000. YAŞLAMAK: yaş ot yemek — III, 308
  2001. YAŞLIG: yaşlı, genç olmayan — III, 42
  2002. YAŞLIG: yaşlı, yaşı olan (göz) — III, 42
  2003. YAŞMAK: gizlemek, saklamak — I, 425; III, 60, 208
  2004. YAŞNAMAK: şimşek çakmak, parlamak — I, 236; III, 310, 319
  2005. YAŞNATMAK: şimçek çaktırmak, parlatmak — II, 356
  2006. YAŞRU: gizli — III, 31
  2007. YAŞRUŞMAK: gizlemekte birlefmek — III, 101
  2008. YAŞSAMAK: gizlemek istemek — III, 305
  2009. YAŞUK: demir başlık, tulga — I, 67 bkz. aşuk, yışıklıg
  2010. YAŞUMAK: keylflenmek, sevinmek, III, 89
  2011. YAŞURGAN: her zaman gizleyen — III, 53
  2012. YAŞURMAK: örtmek, örtülmek, gizIemek. II, 79; III, 68
  2013. YAŞUT: gizli — II, 228; III, 8 bkz. beküt
  2014. YAT: yabancı-I, 433; III, 43, 148, 159 bkz. baz
  2015. YAT: taşlarla yagmur ve rüzgâr için yapılan kamlık, yadataşı ile yapılan bir türlü kamlık, kâhinlik. III, 3, 159
  2016. YAT: baz yabancı — III, 148, 159
  2017. YATÇI: ; aman — III, 307
  2018. YATGAK: hakanın ve ülkenin koruyucusu, muhaf ızı — III, 42
  2019. YATGAŞMAK: yatışmak, birlikte yatmak. III, 103
  2020. YATGAŞUK: bir yerde başkası ile yatan — III, 55
  2021. YATGAŞUK: ogrı yatsı, yatma 2amanı. III, 55
  2022. YATGURMAK: yatırmak, uyutmak — III, 99
  2023. YATIG: uyku; yatılacak yer — III, 12 bkz. yatık
  2024. YATIK: uyku; yatacak yer — III, 15 bkz. yat ıg
  2025. YATIKMAK: yabancılaşmak, yadlaşmak — III, 76
  2026. YATLAMAK: yada taşı ile afsun yapmak; yabancı saymak — III, 307, 308
  2027. YATLATMAK: yada taşı ile okutmak — II, 355
  2028. YATMAK: yatmak — I, 36, 233, 243, 386; II, 313; III, 42, 378
  2029. YATMAK: yaymak, sermek, II, 313 bkz. yadmak
  2030. YATSAMAK: yatmak veye uyumak istemek III, 304
  2031. YATTURMAK: yaydırmak — III, 93, 94 bkz. yadturmak, yittürmek
  2032. YATUK: atılan, unutulan her şey; tembel; şehirlerden — çıkmayan bir kısım Oğuzlar — III, 14
  2033. YATUK: iki cins iplikten (erişi yünden, argacı pamuktan) dokunan bir dokuma — III, 14
  2034. YATURMAK: yaydırmak, III, 93 bkz. yadturmak
  2035. YAVA: kolgan dikeni; hint ayvas ı; suyu tutmaca renk veren bir bitki I, 84; III, 26 bkz. yafa, yava
  2036. YAVA: sıcak, kuytu (yer) — III, 27 bkz. yafa, yava
  2037. YAVA: kolgan dikeni; hint ayvas ı; suyu tutmaca renk veren bir bitki I, 84; III, 27 bkz. yafa, yava
  2038. YAVA: sıcak, kuytu (yer), III, 27 bkz. yafa, yava
  2039. YAVALMAK: yavaşlamak, I, 397
  2040. YAVA: ; yavaş, yumuşak huylu — III, 10, 11 bkz. yafa ş
  2041. YAVAŞLANMAK: yavaşlanmak, dölekleşmek, yumuşak huylu olmak — III, 114
  2042. YAVÇAN: yavşan 0111. III, 37 bkz. yapçan
  2043. YAVÇUNMAK: yapıştırılmak — III, 109 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşurmak, yavçurmak
  2044. YAVÇURMAK: yapıştımak. III, 98 bkz. yapçınmak, yapçunmak, yapçurmak, yapşunmak, yapşıırmak, yavçurmak
  2045. YAVGAN: yavan. III, 37
  2046. YAVGANLANMAK: yavan bulmak — III, 116, 117
  2047. YAVLAK: kötü, fena, değersiz, yavuz, dü; kün, her şeyin kötüsü — I, 177, 432, 516, 519; II, 74, 204; III, 43, 44, 133 § yavlak kişi
  2048. YAVRAMAK: digrek, sert, kati olmak, III, 278 bkz. t ıgdamak, tıgramak
  2049. YAVRIMAK: hali kötüleşmek, yoksulluk veya hastal ık yüzünden arıklamak — III, 304
  2050. YAVRITMAK: kötületmek, zayıflatmak, arıklatmak, I, 139; II, 352, 353
  2051. YAVSAMAK: gönül almak istemek, III, 306 bkz. yüvsemek
  2052. YAVUG: sel suyunun yüksekten yuvarlad ığı kaya parçası — III, 13
  2053. YAVUZ: kötü, fena — I, 84, 85, 103, 227, 248. 439, 483 bkz. yafuz
  2054. YAVUZLAMAK: kötü bulmak — III, 342
  2055. YAVUZLANMAK: kötü bulmak — III, 114
  2056. YAY: ilkbahar, yaz, I, 13. 82, 96, 170, 463; II, 97; III, 160, 161, 188
  2057. YAYA: insanın kuyruk sokumu bölgesl, kıçı (yalnız insanlarda) — III, 26, 170
  2058. YAYGARU: yaza doğru, III, 278
  2059. YAYGUK: kısrağın meme uçları, III, 27 bkz. yazguk
  2060. YAYIG: huyu dönek — III, 23 bkz. yayık
  2061. YAYIK: huyu dönek — III, 23 bkz. yayıg
  2062. YAYIKMAK: yaz olmak, baharla; mak — III, 191
  2063. YAYILGAN: yayılan, durmayan — III, 55 § yayılgan kişi; bir kararda durmayan, bir işte sebat etmeyen kimse — III, 55
  2064. YAYILMAK: ırgalanmak, yayılmak, salınmak — I, 412; III, 108, 191, 192bkz. yad ılmak, yazılmak
  2065. YAYINMAK: kendi kendıne yaymak — III, 86
  2066. YAYKALMAK: çalkanrnak; her ; eye gönlü meyil göstermek — III, 108
  2067. YAYLAG: yayla, yaylak, yazlanan yer, I, 13, 214; II, 355; III, 47, 265
  2068. YAYLAMAK: yaylamak — III, 311
  2069. YAYLATMAK: yaylatmak. II, 357
  2070. YAYMAK: çalkamak, kımıldatmak, sallamak, meyletmek, meylettirmek III, 245, 246, 247
  2071. YAYSAMAK: haset etmek, çekememek, I, 155
  2072. YAYTURMAK: çırptırmak, kımıldatmak. III, 100
  2073. YAZ: ilk yaz, yaz — II, 172, 285; III, 159, 285
  2074. YAZAK: otlak, III, 16
  2075. YAZAMAK: yazlamak, yazı geçirmek — III, 88
  2076. YAZGUK: kısrağın meme uçlan — III, 28 bkz. yayguk
  2077. YAZI: kır, ova, yazı, boş ve açık yer, boşluk, açıklık, alan — I, 94, 135, 329, 447; III, II, 24, 255 yaz ıkçı yazıcı, hısımlar arasında mektup getirip götüren elçi — III, 55
  2078. YAZIGLIG: çözülmüş, bağından çözülmüş — III, 49, 50 bkz. yazuk
  2079. YAZIKMAK: yaz olmak III, 76 bkz. yayıkmak
  2080. YAZILMAK: açılmak, yayılmak; yalabımak, güzelleşmek; çözülmek — I, 195, 233, 409; II, 285; III, 6, 78, 112 bkz. yadılmak, yayılmak
  2081. YAZINMAK: kendi kendine çözmek, çözünmek, çözülmek III. 84, 112
  2082. YAZIŞMAK: (çözmekte ve yaydan kirlşi çıkarmakta) yardım ve yarış etmek, III, 73
  2083. YAZLATMAK: yazlatmak, yazı geçirtmek, yaylatmak — II, 355
  2084. YAZLINMAK: çôzülmek — III, 110, 112, 228
  2085. YAZLIŞMAK: çözülmek III, 105
  2086. YAZMAK: şaşmak, yanılmak; çözmek; yazmak — I, 92; II, 20; IIl, 59, 111
  2087. YAZMAS: şaşmayan, yanılmayan — III, 59, 379
  2088. YAZOK: et pastırma — III, 16,
  2089. YAZSAMAK: çözmek istemek, III, 305
  2090. YAZTURMAK: çözdürmek; yanıltmak — III, 95
  2091. YAZUK: boşanmış, bağından çözülmü; — III, 16bkz. yazıglıg
  2092. YAZUK: günah, suç — I, 16, 203, 220, 521; II, 75, 135, 143, 169, 222, 261; III, 16
  2093. YAZUKLAMAK: suçu yüzünden yakalamak — III, 342, 343
  2094. YAZUKLUG: günahlı, III, 50
  2095. YAZUKSUZ: günahsız — I, 400; III, 16
  2096. YEBEÑ: kumlu, batak — III, 372
  2097. YEH: evet — III, 26, 118 bkz. yah
  2098. YEH: mü “tamam mı” anlamına bir kelime — III, 26 bkz. ye mü?
  2099. YEK: şeytan — I, 267; II, 236, 338; III, 156, 160
  2100. YEL: cin; cin çarpması — III, 144, 163
  2101. YELIM: tutkal, kendisiyle tüy ve tüye benzer şeyler yapıştırılan tutkal — III, 20, 70, 99, 108bkz. yelim,
  2102. YILIM: yelimlenmek tutkallanmak — III, 115 bkz. yelimlenmek
  2103. YELKIN: yelici, koşucu; misafir, yolcu, konuk — I — 31; III, 33, 37, 288, 309 bkz. elkin, yelkin
  2104. YELNEMEK: memesi dolup sarkmak — III, 310, 319 bkz. yelnemek
  2105. YELPETMEK: (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yalpatmak, yelpetmek
  2106. YELPETMEK: yelpazeletmek — II, 352 bkz. yelpetmek
  2107. YELPIRMEK: rüzgâr esmek, cin tutmuş gibi sağa sola sallanmak; nemlenmek, yeri ıslatmak — III, 93
  2108. YELVI: büyü, sihir, III, 33, 359 bkz. yalv ı
  2109. YELVLÇI: büyücü, sihirbaz III, 33
  2110. YEM: baharat — Itl, 5 (“yem” kellmesl yaln ız kullanılmaz, “ot” ile birlikte gelir) —
  2111. YEME: hep, bütün, tamamiyle; yine, dahi, I, 47, 106, 144, 459; II, 75, 118; III, 41, 278. 366 435 yemeçük buğday taşınan küçük çuval — III, 48
  2112. YEMEK: yemek, yeylp telef etmek, I, 55, 66, 79, 88, 116, 318, 323, 342, 343, 504; II, 69, 70. 311; III, 9, 16, 31, 67, 146, 159, 220, 222, 249
  2113. YEMET: evet — I, 51; III, 8 bkz. emet, evet, evet
  2114. YEMIŞ: meyve, I, 251, 263 bkz. yemiş
  2115. YEMRÜ: ; mek ağaç sökmekte yardım etmek — III, 103
  2116. YE: mü “bu sôzü kabul ettin mi? söyledi ğimi yapmak için kafana koydun mu?” anlam ına bir kelime. III, 26 bkz. yehmü?
  2117. YEMÜRGEN: dalma söken, koparan, III, 54
  2118. YEMÜRMEK: kesmek — III, 54 bkz. tomurmak,
  2119. YAMURMAK: yençimek ısırmak, kötüleşmek — III, 303 bkz. tençmek, yençmek, yunç ımak
  2120. YENÇMEK: ısırmak, yere vurup ayağıyle ezmek, dişle ısırarak parçaları birbirine katmak, kötüleşmek — III, 303. 435 bkz. tençmek, yençimek, yunç ımak
  2121. YENIG: yeğni, hafif — III, 92 bkz. yenik
  2122. YENIGÜ: doğurmak üzere olan, III, 36
  2123. YENIMEK: doğurmak (yalnız kadın için), III, 91, 92
  2124. YENITMEK: doğurtrnak — II, 317
  2125. YEÑEÇ: yengeç — III, 384
  2126. YEÑEK: heybe, bohça — III, 70 bkz. yetgek
  2127. YEÑGE: yenge, büyük kardeşin karısı — III, 380
  2128. YEÑI: yenl — I, 376; III, 369 bkz. yangi
  2129. YEÑMEK: yenmek, alt etmek — III, 391
  2130. YEÑŞÜRMEK: sıcağa soğuk karı; tirarak ılıştırmak, III, 400 bkz. yiñşürmek
  2131. YERÇÜ: sın, mezar — III, 30
  2132. YERDE: hemşeri. I, 407; III, 40
  2133. YER: kırtışı yeryüzü — I, 461
  2134. YERKÜÇ: tahtadan yapılmış kılıç gibi uzunca, enli bir ağaç parçasıdır, fırındaki ekmeği çevirmek için kullanılır — I, 452
  2135. YERMEK: yirmek, yaf bir şeyi demirle kesmeksizin uzunlamas ına yirmek, kolayca yarmak — III, 58 bkz. yırmak, yirmek
  2136. YER: sagrısı yeryüzü; yer yaygısı — I, 422
  2137. YERTÜRMEK: yirdirmek. III, 95
  2138. YERÜK: yirilmiş, uzunlamasına yirilmiş ve güzelligi gitmiş olan her şey, yirik, gedik — III, 18 bkz. yirük
  2139. YETEN: ok atılan tahta yay; atımcı yayı, hallaç yayı — III, 21 bkz. yeteñ
  2140. YETEÑ: yün atılıp kabartılan atımcı yayı — III, 372 bkz. yeten
  2141. YETGEK: heybe, bohça — III, 70, 77, 344 bkz. yerigek
  2142. YETIGEN: yedi kardeşler adı verilen yıldız, III, 37, 40, 247 bkz. yetiken
  2143. YETIKEN: yedi kardeşler adı verilen yıldız, III, 247 bkz. yetigen
  2144. YETILMEK: güdülmek, yedilmek. I, 106 bkz. yetilmek
  2145. YET(I)ŞMEK: yetişmek, erişmek. III, 183 bkz —
  2146. YETIZ: enli, enine geniş şey — III, 10
  2147. YETIZLIK: genişlik, bir şeyin eni — III, 52
  2148. YETMEK: yetişmek, erişmek II, 314 bkz. çetmek, yetmek
  2149. YETMEK: yetmek, yedeğinde götürmek — II, 314
  2150. YETMIŞ: kapanmış, iyileşmiş (yara) — I, 245 bkz. bütmiş
  2151. YETRÜLMEK: eriştirilmek; ilhak edilmek. III, 107 bkz. yetrülmek
  2152. YETRÜM: bırakılmış, salınmış — III, 47
  2153. YETRÜM: saç bırakılmış, salınmış saç — III, 47 bkz. yetüt saç
  2154. YETRÜŞMEK: birbirine erişmekte yardım etmek III, 101 bkz. yetrüşmek
  2155. YETTI: sayıda yedi — III, 27 bkz. yeti
  2156. YETÜT: askere imdat . II, 287
  2157. YETÜT: saç sonradan bırakılan saç, II, 287 bkz. yetrüm saç
  2158. YEVTILMEK: erişmek; olgı^nlaşmak. III, 81, 356 bkz. yıgılmak, yuvulmak
  2159. YEZEK: asker öncüsü, III, 88 bkz. yizek
  2160. YEZEMEK: aramak üzere dolaşmak, III, 88, 89
  2161. YEZNE: büyük kız kardeşin kocası — III, 35
  2162. YEDIŞMEK: kenar dikmekte yardım etmek — III, 70, 71 bkz. yedilmek, yedmek, yidmek
  2163. YEDILMEK: dikilmek ve içine eşya konulmak — III, 77 bkz. yedişmek, yedmek, yidmek
  2164. YEDMEK: bohça veya heybeyi toparlamak, uçlar ını birleştirmek III, 434 bkz. yedişmek, yedilmek, yidmek
  2165. YEG: yeğ, üst, üstün, daha lyl, lyl, hay ırlı — I, 59, 337, 384; III, 43, 133, 144, 160
  2166. YEL: yel, rüzgâr, esinti — I, 95, 251. 319, 354; II, 4, 154. 192, 229, 298; III, 93, 98, 108, 144, 161, 226, 247. 268, 360
  2167. YELDIRMEK: estirmek, ësmek — III, 98
  2168. YELIM: tutkal, kendlsiyle tüy ve tüye benzer şeyler yapı; tırılan tutkal, ökse — III, 20, 70, 99, 108 bkz. yelim, yilim
  2169. YELIMEN: dağınık şeklide yapılan çapul — III, 38 bkz. yalıman
  2170. YELIMLEMEK: yelek yapıştırmak; yolu araştırmak III, 343
  2171. YELIMLENMEK: tutkallanmak, III, 115 bkz. yelimlenmek
  2172. YELIN: kısrak memesi, tırnaklı hayvan memesi — III, 23
  2173. YELIÑ: yeli çok olan, III, 373
  2174. YELKIN: yelic!, ko; ucu; müafir, ‘yolcu, konuk — I, 31; III, 33, 37, 288, 309 bkz. elkin, yikin
  2175. YELMEK: koşmak, III, 64
  2176. YELMEK: (aş, yemek) yenmek, yenilmek — III, 64, 185
  2177. YELNEMEK: memesi dolup sarkmak — III, 310, 319 bkz. yelnemek
  2178. YELPETMEK: (ot, saman ve yem) ıslatmak, II, 351, 352 bkz. yalpatmak, yelpetmek
  2179. YELPETMEK: yelpazeletmek — II, 352 bkz. yelpetmek
  2180. YELPIK: cin ve yel çarpması — III, 46
  2181. YELPINMEK: yele, cine çarpılmak, yel çarpmak, cin çarpmak; yelpazelenmek — III, 108, 144
  2182. YELPIŞMEK: nem çekmek, nem almak, taneler yaşlıktan yapışmak; yelpazelemekte yardım etmek — III, 100, 101
  2183. YELVIRMEK: yelpimek — III, 100 bkz. yalvırmak
  2184. YEM: azık, yemek, taam — I, 468, 480; III, 144
  2185. YEMIŞ: meyve — I, 251, 263; II, 12, 95, 146, 254; III, 12 bkz. yemi ş
  2186. YEMIŞLENMEK: yemi; lenmek, yemiş, meyve vermek, meyvelenmek. II, 269; III, 114, 197
  2187. YEMSINMEK: yenneksizin yer gibl göriınınek. III, 109
  2188. YEMŞEN: Kıpçak ülkeslnde blten blr k ır yemişi — III, 37
  2189. YENIK: yeğni, hafif — III, 18 bkz. yenig
  2190. YEN: giyen, elbise; yeni. II, 109, 187, 233; III, 362
  2191. YER: yer, yeryüzü, toprak — I, 15, 16, 33, 75, 97, 107, 119, 139, 146, 147, 150, 164, 219. 234, 247, 265, 268, 287. 288, 292, 296. 301, 309, 313, 325. 361, 364. 416 422, 423, 429, 438, 439, 461, 465, 466, 468. 469, 488. 489, 494, 495, 496, 498, 509, 510, 517. 523, 525; I
  2192. YER: kumaşın veya ağacın bir yüzü. III, 142
  2193. YERE: yöre, çevre — III, 24 bkz. yöre, yüre
  2194. YERETMEK: yerinmek, tembellik etmek — II, 315, 316
  2195. YERGÜ: hakir, yerilmiş. II, 29
  2196. YERMEK: yermek, beğenmemek, iğrenmek, zemmetmek, hakir görmek — I, 149, 419; III, 185
  2197. YERSINMEK: bir yeri yurt 001111110^III, 109
  2198. YETI: sayıda yedi — III, 227 bkz. yetti
  2199. YETIK: işlerinde becerikII, güç işleri başaran — III, 18
  2200. YETILMEK: erişilmek, yetişilmek III, 77
  2201. YETILMEK: güdülmek, yedilmek — I, 106 bkz. yetilmek
  2202. YET(I)ŞMEK: yetişmek, erişmek . III, 183 bkz. yet(i)şmek
  2203. YETMEK: yetişmek, erişmek — I, 192, 421, 424; II, 274, 314; III, 406 bkz. çetmek, yetmek
  2204. YETRÜLMEK: eriştirilmek; ihkak edilmek III, 107 bkz. yetrülmek
  2205. YETRÜŞMEK: birbirine erişmekte yardım etmek III, 101 bkz. yetrüşmek
  2206. YETSEMEK: yetişeyazmak — III, 304
  2207. YETSIKMEK: erişilmek; ya; lanmak, kocalıp düşkünle; mek — I, 21; III, 106
  2208. YEYSEMEK: yemek istemek — I, 20; III, 304
  2209. YIDIŞMAK: bir şeyin parçaları birbiri içinde çürüşmek, yıpraşmak. III, 70
  2210. YID: koku — III, 48 bkz. yid
  2211. YIDIG: kötü kokan her şey, III, 12
  2212. YIDIGLIK: kokmuşluk, yıpranmışlık — III, 51
  2213. YIDIG: ot üzerlik otu, III, 12 bkz. eldrük, ilrük, yüzerük
  2214. YIDIMAK: kötü, fena kokmak, bozulmak — III, 86, 260
  2215. YIDLAMAK: koklamak, III, 308
  2216. YIDLANMAK: kokmak, bozulmak — III, 110
  2217. YIDLAŞMAK: koklaşmak — III, 104
  2218. YIGAÇ: ağaç, ağaç parçası; erkegin erkeklik aygıtı; fersah (eskl bir yer ölçüsü) — I, 14, 18, 152, 174, 198, 219, 244, 249, 251, 254, 260, 263, 271, 283, 290, 294, 297, 312, 319, 439, 485, 502, 503, 505, 511; 11. II, 20, 24, 29, 37, 69, 70, 80, 85, 91, 101, 122, 1
  2219. YIGAÇLANMAK: ağaçlanmak — III, 113
  2220. YIGAÇLIK: ağaçlık, ağaçlı olan yer, kereste bulunan yer, III, 51
  2221. YIGDAÇI: yığan, toplayan; engel — olan, al ıkoyan — III, 106
  2222. YIGILGAN: daima yığılan — III, 54
  2223. YIGILMAK: toplanmak; çeklnmek, kaçınniak — III, 79, 80
  2224. YIGILMAK: erişmek, olgunlaşmak — III, 81 bkz. yevülmek, yuvulmak
  2225. YIGIM: yığılmı; — III, 19 bkz. yıgın
  2226. YIGIN: yığın, küme, yığılmış — I, 15; III, 19, 22 bkz. yıgım
  2227. YIGINMAK: kendi kendine yığınmak — III, 84
  2228. YIGIŞMAK: yığışmak, yığmakta yardım ve yarış etmek — III, 73
  2229. YIGLAMAK: ağlamak I, 272, 504; II, 232; III, 258, 309, 321 bkz. ıglamak
  2230. YIGLAŞMAK: ağlaşmak — III, 322 bkz. ıglaşmak
  2231. YIGLATMAK: ağlatmak — II, 355
  2232. YIGLIŞMAK: toplaşmak — III, 105
  2233. YIGMAK: yığmak, toplamak; bir şeye engel olmak, alıkoymak. I, 15, 399, 504; III, 61
  2234. YIGRILMAK: kötüleşmek, büzülmek, titremek I, 248; III, 107, 108
  2235. YIGTURMAK: yıgdırmak; bir şeyden alıkoydurmak — III, 95, 96
  2236. YIKILGAN: daima yıkılan, yıkılgan — III, 54
  2237. YIKILMAK: yıkılmak — I, 348; III, 81, 82
  2238. YIKIŞMAK: yıkmakta yardım etmek — III, 74
  2239. YIKMAK: yıkmak, yıkılmak — I, 85, 343, 384; III, 20, 63
  2240. YIKSAMAK: yıkmak istennek — III, 306
  2241. YIKTURMAK: yıktırmak — III, 97
  2242. YIL: yıl, sene — I, 345, 346, 349, 447, 513; II, 118, 331; III, 5, 7, 69, 76, 131, 162
  2243. YIL: at yelesi — III, 13 bkz. yal, yal ıg
  2244. YILAN: yılan — I. 17, 228; II, 18; 20, 275, 279; III, 29, 39, 367 § nek y ılan; ejderha — III, 155 § ok yılan; kendini insan ve başka şeyler üzerine atan bir yılan — I, 37; III, 29 § sogan yılan; tulum gibi iri bir yılan — I, 409
  2245. YILAN: yılı Türkler’in on ikili yıllarından biri , I, 346; III, 30
  2246. YILDIZ: ağacın kökü, damarı, III, 40
  2247. YILDIZLANMAK: köklenmek, bir yere yerleşmek, soylanmak — III, 116
  2248. YILDIZLIG: köklü — III, 40 § tüplilg
  2249. YILDIZLIG: asaletli, köklü, III, 40
  2250. YILGIN: ılgın, ılgın ağacı, Tamariska — III, 37
  2251. YILGINLANMAK: ılgın ağacına sahip olmak, III, 117
  2252. YILIG: ılık, sıcakla soğuk arası, I, 31, 64; III, 14, 51 bkz. ılıg
  2253. YILIMAK: ılımak — III, 91
  2254. YILINÇGA: (aş) tadı, tuzu, yağı olmayan yemek, III, 433 bkz. yalınçga
  2255. YILIRMAK: ılımak, az ışınmak — I, 179; II, 283
  2256. YILIŞMAK: ılıçmak, ılıklaşmak — III, 74, 75
  2257. YILIŞMAK: birbirini töhmetlemek, itham etmek — III, 75 bkz. yal ışmak
  2258. YILITMAK: sıtma tutmak, sıtınadan vücudu ısınmak; ılıtmak, II, 316, 317
  2259. YILKI: hayvan, yılkı, hayvan sürüsü, dört ayakl ı hayvanlara verilen genel ad — I, 21, 91, 241, 257, 285, 330, 332, 412, 461, 481, 482; II, 96; III, 34, 76, 90, 104, 131, 178, 292, 300
  2260. YIMIRTGA: damarsız olan her türlü yeşillik; hıyar gibi gevşek olan her nesne — III, 433
  2261. YIN: in — III, 6 bkz. in, yin
  2262. YINÇGE: ince — III, 380 bkz. yinçge
  2263. YIP: ip, tel kendisiyle at bağlanan uzun örk — I, 158, 165, 178, 185, 213, 220, 236, 253, 302, 414, 523, 524; II, 8, 9, 98, 120, 132, 180, 189, 194, 207, 227, 236, 244, 330, 334, 354, 362; III, 3, 104, 255, 286, 388, 426, 428, 444
  2264. YIPAR: misk I, 327; II, 4, 6, 122; III, 7, 28, 48, 96. 180, 308 bkz. yipar
  2265. YIPARLIG: misk kokan, miski, anberi olan — III, 48, 50
  2266. YIPLAMAK: ip üzerinde oynamak, cambazlık etmek, III, 308
  2267. YIPLAMAK: iple kıl aldırmak — III, 307
  2268. YIPLAŞMAK: iple birbirinden kıl yolu; mak — III, 104
  2269. YIPLATMAK: ipletmek, iple kıl yoldurmak — II, 355
  2270. YIR: koşma, türkü, hava, ır, musikide ırlama, gazel — II, 14, 135; III, 3, 131, 143
  2271. YIRAGU: çalgıcı, şarkıcı, çağırıcı — III, 36
  2272. YIRAK: uzak, ırak — I, 97, 309, 456; III, 28, 29
  2273. YIRAKLANMAK: uzak bulmak — III, 115
  2274. YIRAKLIK: uzaklık, ıraklık — III, 51
  2275. YIRAMAK: uzakla; mak, ırak olnnak — III, 88, 366, 422 bkz. yaramak
  2276. YIRATMAK: uzaklaştirmak — II, 315
  2277. YIRLAMAK: şarkı, gazel söylemek, ırlamak III, 3, 308
  2278. YIRMAK: yirmek — III, 58 bkz. yermek, yirmek
  2279. YIRTILMAK: yırtılmak. I, 41; III, 106, 107
  2280. YIRTINMAK: yırtar görünmek. III, 108
  2281. YIRTIŞMAK: yırtmakta yardım etmek, III, 101
  2282. YIRTMAK: yırtmak — I, 323, 341; III, 435
  2283. YIŞ: sıkışma — III, 4 bkz. yuş
  2284. YIŞ: iniş, yokuş — III, 4, 143 § art
  2285. YIŞ: yokuş iniş — III, 4
  2286. YIŞ: bolmak sıkı; mak — III, 4
  2287. YIŞIG: ip; kayıştan örülmüş bağ; boyundurukkayışı — I, 126, 158, 165, 183, 196, 209, 276, 427; II, 123, 216, 349; III. 13
  2288. YIŞIGLIG: ipli, ipi olan — III, 49
  2289. YIŞIKLIG: tulgalı, tulga giymi; — III, 50 bkz. aşuk, yaşuk
  2290. YITITMAK: biletmek — II, 317 bkz. yanutmak
  2291. YI: sık ve birbirine girmiş; elbisenin yivi, dikişi, dikiş, pabuç diki; l; dağ yivi; diş ve ağaçların birbirine girınesi. III, 25, 216, 229, 283 bkz. cigi, yigi
  2292. YIÇI: terziII, 3; III, 216
  2293. YID: koku, III, 48 bkz. yıd
  2294. YIDMEK: bohça veya heybeyi toparlamak, uçlar ını birleştirmek III, 443 bkz. yedişmek, yedilmek, yedmek
  2295. YIG: iğ, I, 48, 85 bkz. ig, ik, yik
  2296. YIG: gemin damağa gelen parçası — III, 144
  2297. YIG: çiğ, pişmemiş. I, 338; III, 144 bkz. yik
  2298. YIGDE: iğde — I, 31; III, 31, 147 bkz. yikte
  2299. YIGI: sık, birbirine girmiş, sıralanrnış, (dikişte)sağlam. III, 25, 216, 229 bkz. cigi, yi
  2300. YIGIRME: sayıda yirmi. III, 48 bkz. yigirmi
  2301. YIGIRMI: sayıda yirmi — III, 48 bkz. yigirme
  2302. YIGIRMINÇ: sayıda yirminci. I, 132; III, 449
  2303. YIGIT: yiğit, genç, her şeyln genci — I, 25, 263, 400; II, 113; III, 8, 16, 917, 356, 386. 420
  2304. YIGITLIK: yiğitlik, gençlik, I, 143, 511; III, 51
  2305. YIGNE: igne, II, 3, 120, 150; III, 35
  2306. YIGRENMEK: tüyü ürperrnek, iğrenmek III, 109
  2307. YIGTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek, III, 96 bkz. yiktürmek, yüftürmek, yüvmek
  2308. YIGTÜRMEK: incitmek III, 97
  2309. YIK: iğ — III, 144 bkz. ig, ik, yig
  2310. YIK: çiğ, pişmemiş — I, 338 bkz. yig
  2311. YIKEN: hasır yapılan kovalak otu — III, 23
  2312. YIKLEMEK: çiğnemek — III, 309, 310 bkz. egleşmek, iklemek, ikleşmek
  2313. YIKTE: iğde, I, 31 bkz. yigde
  2314. YIKTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek — III, 96 bkz. yigtürmek, yüftürmek, yüvmek
  2315. YILIK: ilik — I, 72, 119 bkz. ilik
  2316. YILIKLIG: ilikli, iliği olan, III, 52
  2317. YILIM: tutkal II, 20, 70, 99, 108 bkz. yelim, yelim
  2318. YILMIRMEK: ılımak, ılır gibi olmak — III, 100
  2319. YIMLEMEK: gözle işaret etmek, III, 310 bkz. imlemek
  2320. YIN: beden, vücut, insan bedeni — I, 179, 261, 275; II, 151; III, 92, 145, 154, 278
  2321. YIN: tüy, £101-1. I, 167, 217, 315; III, 109
  2322. YIN: koyun pisliği, davar tersi, hayvan pisli ği — I, 49; III, 5 bkz. in § koy yini; koyun 101-51. III, 5
  2323. YIN: in, hayvan ini — I, 49; III, 5 bkz. in, y ın
  2324. YINCÜ: inci — I, 31 bkz. cinçü, yinçü, yünçü
  2325. YINÇGE: ince — III, 380 bkz. yınçge § yinçge turku; ince ipek kunia ş — III, 380
  2326. YINÇGE: kız odalık kız — III, 380 bkz. yinçke kız
  2327. YINÇGE: kişi Tanrı’ya ibadet eden, tapan — III, 380
  2328. YINÇGELEMEK: ince saymak, inceltilek III, 411
  2329. YINÇGELENMEK: alçak gönüllülük etmek; odal ık edinmek; Tanrı’ya karşı küçüklük göstermek, tapmak, ibadet etmek — III, 450
  2330. YINÇKE: kız yatağa alınacak, yetişkin cariye ve kız, kız oğlan kız — I, 326 bkz. yinçge kız
  2331. YINÇÜ: inci; cariye — I, 31, 273, 387, 390. 396, 419; II, 9, 31, 79, 100, 122, 127, 146, 154, 243, 288; III, 30, 229, 289 bkz. cincü, yincü, yünçü
  2332. YINDMEK: aramak, sormak — III, 66 — bkz. yinmek
  2333. YINDÜRMEK: kayıbı arattırmak. III, 99
  2334. YINEDMEK: sağalmak; yeğnilmek — II, 317 bkz. yinetmek
  2335. YINETMEK: sağalmak; yeğnilınek — II, 317 bkz. yinedmek
  2336. YINMEK: arannak, sormak- III, 66 bkz. yindmek
  2337. YIÑ: sümük — II, 326; III, 362
  2338. YIÑ: atmak sümkürmek — II, 326 bkz. yiñitmek
  2339. YIÑDEGÜ: sümüklü (çocuklara bununla sövülür) — III, 387
  2340. YIÑITMEK: sümkürmek II, 326 bkz. yiñ atmak
  2341. YIÑŞÜRMEK: sıcağa soğuk karı; tırarak ıliştırmak, III, 400 bkz. yeñşürmek
  2342. YIPAR: misk — I, 327; 11; 4. 6, 122; III, 7, 28. 48, 96, 180, 308 bkz. y ıpar
  2343. YIPIN: koyu kırmızı, kızıl — III, 21 bkz. bayın, yipkil, yipkin
  2344. YIPKIL: erguvan renginde olan — III, 46, 47 bkz. bay ın, yipin, yipkln,
  2345. YIPKIN: menekşe rengi, erguvan renginde olan, konur, koyu k ırmızı — I, 395; III, 37, 47 bkz. bayın, yipln, yipkil
  2346. YIRILGEN: daima çatlayan, yarılan, yirilen. III, 55
  2347. YIRIŞMEK: yirişmek, ylrilmek, ayrılmak; gülümsemek; kuvvetsizleşmek — III, 72, 73
  2348. YIRMEK: yirmek, III, 58 bkz. yermek, yırmak
  2349. YIRÜK: yirilmiş, uzunlamasına ylrilmiş ve güzelliği gitmiş olan her ; ey, yirik, gedik — III, 18 bkz. yerük
  2350. YIŞILMEK: eli işe yatışmak, udumlaşmak — III 79 bkz. işilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
  2351. YIŞIM: soğukta dizlere giyilen nesne, bir çe şit çakşır — III, 19
  2352. YIŞIMLENMEK: yişim giynnek, tozluk giymek — III, 115
  2353. YITIK: keskin, bilenmiş — I, 384; III, 18
  2354. YITIK: yitik şey, kaybolan şey, II, 182 bkz. tiyül, yitük
  2355. YİTIKLEMEK: kaybolanı aramak, III, 343
  2356. YITIM: keten tohumıı — III, 24
  2357. YITMEK: kaybolmak, yitmek. I, 467; II, 314
  2358. YITTILRMEK: kaybettirmek, ‘ bir şeyi bohça ve bohçaya benzer şeylerde saklatmak — III, 94 bkz. yağturmak, yatturmak ;
  2359. YITÜK: kaybolan şey, yıtik. II, 115, 182; III, 18, 181 bkz. yitik
  2360. YITÜKLIG: bir şey yitiren, kaybeden, III, 18
  2361. YITÜRMEK: kaybetmek, yitirmek. III, 67
  2362. YIZ: sele otu, çiğ otu, sele sazı, Artemlsia abrotonon (kamı; tan daha ince ve yumuşak olup göçebelerce çadır örtüsü yapılır) — III, 135, 143
  2363. YIZEK: askerin önde giden bölüğü, öncül — III, 18 bkz. yezek
  2364. YODLUŞMAK: silinmek III, 105
  2365. YOĞMAK: silmek, bozmak, mahvetnnek — III, 434
  2366. YOĞSAMAK: silmek Istemek — III, 305
  2367. YODTURMAK: sildirmek III, 94 bkz. yutturmak
  2368. YODULMAK: silinmek, yok edilmek — III, 77
  2369. YODUNMAK: sllinmek — III, 83
  2370. YODUŞMAK: (leke, kitapta yanlı; vb. ) silmek ve gidermek işinde yardım etmek, III, 70
  2371. YOG: matem, yas, ölü gömülmesinden sonra üç veya yedi güne kadar verilen yemek. III, 143
  2372. YOG: basan ölü gömüldükten sonra verilen yemek — I, 399
  2373. YOGDU: devenin çenesi altındaki uzun tüyler III, 30 bkz. cugdu, yogru, yogruy, yugdu
  2374. YOGLAMAK: ölü için yemek vermek. III, 309
  2375. YOGRI: çanak, III, 31, 32
  2376. YOGRU: deve tüyünün uzunları . III, 31 bkz. cugdu, yogdu, yogruy, yugdu
  2377. YOGRULMAK: yogrulmak. I, 248; III, 107
  2378. YOGRUM: bir defada yoğrulacak kadar olan — III, 47
  2379. YOGRUŞMAK: yogruşmak, yoğrulmak, yoğurmakta yardım etmek — II, 122; III, 102
  2380. YOGRUY: deve tüyünün uzun olanları . III, 31 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yugdu
  2381. YOGUN: yogun, şişkin, kalın — III, 29
  2382. YOGURGUÇ: şehriye ve benzeri şeylerin açılmasında kullanılan oklağı — I, 493
  2383. YOGURKAN: yorgan — I, 197, 210; II, 137, 141; III, 54, 110, 253
  2384. YOGURMAK: yogurmak — II, 102
  2385. YOGURT: yogurt, I, 182, 208; II, 189, 295; III, 164, 190
  2386. YOGURTMAK: yogurtmak — III, 436
  2387. YOK: çanak bulaşıgı, III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok yak, yuk, yuk yak
  2388. YOK: yok — I, 68, 70, 323, 360, 368, 420; II, 28; III, 3, 143, 147, 151, 154, 239
  2389. YOKADMAK: yok olmak, III, 384
  2390. YOKAR: yukarı — I, 142, 320 bkz. yokaru, yukaru
  2391. YOKARU: yukarı — II, 4, 6, 35, 81, 198, 260; III, 285 bkz. yokar, yukaru
  2392. YOKLAMAK: yükselmek, çıkmak — III, 212, 221
  2393. YOKLATMAK: yükseltmek, dağa çıkartmak — II, 355
  2394. YOK: yak çanak bulaşıgı — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yuk, yuk yak
  2395. YOK: yer yokuş yer — III, 4
  2396. YOL: yol, sefer, ani yola çıkma — I, 53, 63, 66, 92, 155, 173, 196, 204, 208. 247, 292, 332, 342, 458; II, 8, 29, 98, 176, 197, 212, 214, 232; III, 64, 87, 144, 187, 288, 292, 343, 387, 423, 450
  2397. YOLAK: çay — I, 222; III, 17 bkz. yul, yulak
  2398. YOLAK: çıgır, çılga, kırlardaki küçük yol; yol yol çizgili olan her ; ey — III, 17 § yolak barç ın; yol yol çizgileri bulunan ipek kumaş — III, 17
  2399. YOLDRAMAK: (maden ve cevher) parlamak — III, 437 bkz. yoldr ımak yoldrımak (maden ve cevher) parlamak — III, 437 bkz. yöldramak
  2400. YOLDRUGA: kılıç gibi uzunca bir bitki, III, 433 bkz. yoldurga
  2401. YOLDRUK: cilâlı, parlak, süslü, III, 432 bkz. yaldruk, yuldruk
  2402. YOLDURGA: kılıç glbi uzunca blr bltki — III, 433 bkz. yoldruga
  2403. YOLGIRMAK: yolda rastlamak — II, 193
  2404. YOLIÇ: keçi kıllarrnın diplerinde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yovl ıç, yulıç
  2405. YOLITMAK: yagma ettirmek — II, 316 bkz. yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak yolkaşmak
  2406. YOLKMAK: sıyırmak; çatlatmak; yolmak, bir şeyden herhangi bir şeyi çıkarmak, soymak; faydalanmak, elde etmek, III, 435, 436
  2407. YOLKUNMAK: sıyrılmak, III, 110
  2408. YOLKUŞMAK: birbirinden kâr veya fayda elde etmek, III, 103, 10
  2409. YOLMAK: yolmak, yolmak için kaynar suya b ırakmak; kurtarmak, bırakmak, salıvermek; istinsah etmek, II, 24; III, 63, 64
  2410. YOLRATMAK: parlatmak — II, 353 bkz. yalratmak, yalr ıtmak, yolrıtmak
  2411. YOLRITMAK: alevlernek, parlatmak — II, 353 bkz. yalratmak, yalr ıtmak, yolratmak
  2412. YOLSUZ: yolunu azıtan kimse — III, 40
  2413. YOLTGA: bir ; eyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yultga
  2414. YOLTGA: kılmak alay etmek, maskaraya almak — III, 432
  2415. YOLTURMAK: para verdirerek köleyi azat ettirmek; yoldurmak. III, 97
  2416. YOLUG: fidye, feda, kurban — I, 210, 243, 399; III, 13, 333
  2417. YOLUGLUG: fidyeli, fidyesi verilmiş olan — III, 49
  2418. YOLUNMAK: yolunmak; azat edllmek, bırakılmak, bo; anmak — III, 85
  2419. YOLUŞMAK: yağnıala{mak — III, 75 bkz. yolıtmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak yuluşmak, yulutmak
  2420. YOLUTMAK: yağma ettirrnek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak
  2421. YONAK: hayvanların sennerleri altına konan şey, çul çuval parçası III, 29
  2422. YONINDI: yonuntu, talaş, III, 30
  2423. YONINMAK: yonar göstermek, III, 86 bkz. yo-nunmak
  2424. YONULMAK: yonulmak, III, 82
  2425. YONUMAK: yonmak I, 384
  2426. YONUNMAK: yonar göstermek — III, 86 bkz. yonınmak
  2427. YONUŞ: yontmakta yardım ve yarış etmek — III, 75
  2428. YOÑAG: beye birini geçme, gammazlık etme — III, 376
  2429. YOÑAMAK: beye birini geçmek, gammazlık etmek, yanılmak, şikâyet etmek III, 397
  2430. YOÑATMAK: koğulamak, II, 326, 327
  2431. YORÇI: usta kılavuz, III, 30
  2432. YORIDAÇI: hısımlar, dünürler arasında gelip giden adam — II, 51
  2433. YORIGA: yorga yürüyen (at için) — III, 174
  2434. YORIGÇI: hısımlar, dunürler arasında gelip giden adam — II, 51
  2435. YORIGLI: yürümeyi düşünen — I, 326
  2436. YORIGU: yürünecek yer ve zarnan — III, 36
  2437. YORIK: akma, yürüme, gidiş, huy — I, 378; II, 40; III, 15 bkz. bor ık, yoruk
  2438. YORIK: tabir (rüya vb. ) sözün gidişi, anlaşılışı III, 18 bkz. yormak, yörük
  2439. YORIK: uz dilli — III, 15
  2440. YORIK: tıl fasih dil III, 15
  2441. YORIMAK: yürümek, gitmek, varmak; ismi varıp yayılmak; yürüyüp yorulmak — I, 167; II, 41; III, 31, 87, 219, 375 bkz. yormak
  2442. YORINÇA: yonca — III, 375 bkz. yorınçga
  2443. YORINÇGA: yonca — I, 431; III, 433 bkz. yorınça
  2444. YORIŞMAK: yürüşmek; yol yol olmak, yıpramak — III, 72
  2445. YORITMAK: yürütmek, (ilâç) içini sürdürmek I, 115; III, 315
  2446. YORMAK: tabir etmek, yorrnak — III, 125 bkz. yor ık, yör(ik
  2447. YORMAK: yürümek. I, 456; III, 87 bkz. yorımak
  2448. YORTMAK: dört nala koşturmak, bir işe başlamak üzere yürümek, III, 356, 435
  2449. YORTUG: savaş gününde veya bir yere giderken hakan ın yanında bulunan kimseler — III, 42
  2450. YORTUŞMAK: at yürütmekte yarış etmek — III, 101
  2451. YORUK: gidiş, huy, I, 27 bkz. borık, yorık
  2452. YORULMAK: çözülmek. III, 78 bkz. yörmek
  2453. YORUTGAN: çok osuran, osurgan — III, 52
  2454. YORUTMAK: osurmak, III, 52
  2455. YOTTURMAK: sildirmek — III, 94 bkz. yoddurmak
  2456. YOVLIÇ: keçl kıllarının diplerindeki yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yulıç
  2457. YOZAMAK: (kısraktan başka hayvan) kısır kalmak — III, 88 bkz. kısır bolmak
  2458. YOZMAK: çok aknnak — I, 192 bkz. yilzmek
  2459. YÖK: kuş tüyü, kuş yeleği, ok yelegi. 111 143 bkz. yüg, yük, yüñ
  2460. YÖKLETMEK: oka yelek taktırmak. II, 356 bkz. yükletmek
  2461. YÖRE: yöre, çevre, bir ; eyin etrafı — III, 24 bkz. yere, yüre
  2462. YÖRGEK: örtü — II, 289
  2463. YÖRGEK: bolmak örtülmek, gök kara dumanla örtülmek II, 289
  2464. YÖRGEMEÇ: işkembe ve bağırsağın incecik kıyılarak bağırsak içinde kızartılması veya pişirilmesi suretiyle yapılan yemek — III, 55
  2465. YÖRGEMEK: sarmak, III, 307
  2466. YÖRGENÇ: dağ dönemed, dağ büklümü, buküntülü, kıvrık — III, 387 bkz. tezginç
  2467. YÖRGENÇ: ağaçlara sarılıp onları kurutan bir çeşit bitki, sarmaşık — III, 387
  2468. YÖRGENÇÜ: sargı, dolak — II, 346; 111. 296
  2469. YÖRGENMEK: örtülmek, sarılmak. I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörkenmek, yürgenmek
  2470. YÖRGEŞMEK: sarılmak, birbirlne girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; II, 285; III, 104 bkz. yörke şmek, yürgeşmek ;
  2471. YÖRGETMEK: sardırmak — II, 354
  2472. YÖRGEYEK: ulanmış, I, 135
  2473. YÖRKENMEK: örtülmek, sarılmak. I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörgenmek, yürgenmek
  2474. YÖRKEŞMEK: sarılmak, birbirine girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; II, 285; III, 104 bkz. yörge şmek, yürgeşmek ;
  2475. YÖRMEK: çözmek III, 58, 185 bkz. yorulmak
  2476. YÖRÜK: tabir (rüya vb. ) sözün gıdişi, anlaşılışı — III, 18 bkz. yorık, yormak
  2477. YU: kadınların bir şeyden utandıkları zaman söyledikleri bir kelime — III, 215
  2478. YUBAGU: üzerinde durulmayan, yapılmaması gereken, III, 36
  2479. YUBAKULAK: sıtmadan titreme — III, 56
  2480. YUBALMAK: ihmal edilmek, yüzüstü bırakılmak, üzerinde durulnnamak — III, 76
  2481. YUBALMAK: karışmak — III, 76 bkz. burbaşmak, yubanmak
  2482. YUBAMAK: ihmal etmek, yüzüstü bırakmak, üstüne düşmemek. III, 86 bkz. burbamak, buybamak
  2483. YUBANMAK: karışnnak — III, 83 bkz. burbaşmak, yubalmak
  2484. YUBANMAK: çekinmek, bırakmak — III, 83
  2485. YUBATMAK: savsaklatmak, savsaklamay ı emretmek — Asıl anlamı burbatmak, yap yup kılmak, yubılamak, yuplamak,
  2486. YUBILAMAK: aldatmak, hile yapmak, al etmek. , II, 315; III, 327, 328 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yuplamak
  2487. YUDKI: karanlık, ekşi — II, 250
  2488. YUDRUKLANMAK: elini yumruk yapmak — III, 116
  2489. YUDRUK: yumruk. III, 42, 43
  2490. YUDUG: başkasının suçu yüzünden kendine sötgelen kimse-III, 12
  2491. YUDUG: çocuklara sövülen bir kelime — III, 13bkz. yud ııt
  2492. YUDURMAK: almak, yükleırıek — I, 371 bkz. yüdürmek
  2493. YUDUT: hayırsız, kendine hayrı olmayan; bir çeşit küfür (sövme) — III, 8, 13 bkz. yud ııg
  2494. YUDUTMAK: soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. budutmak
  2495. YUFGA: ogulluk, oğulluğa alınmış — lll; 32
  2496. YUFGADMAK: yozlaşmak, dik ba; lı olmak — II, 354 bkz. yufgatmak, yuvgalanmak
  2497. YUFGATMAK: yozlaşmak, dik başlı olmak II, 354 bkz. yufgadmak, yuvgalanmak
  2498. YUFKA: ince, yufka, ucuz, II, 294, 350; III, 34, 204, 302 bkz. yupka, yuvga
  2499. YUFKALANMAK: yaltaklanmak, yavuncımak — III, 203, 204
  2500. YUFLUŞMAK: yuvarlanmak. III, 105 bkz. yuvluşmak
  2501. YUFUŞMAK: yardımlaşmak, birbiriyle dost olmak, III, 73 bkz. yüfü şmek
  2502. YUGA: katmer, yuka, yufka — III, 27, 34, 35 bkz. yuvga § katma yuga; ya ğda pişirilen ufalanmış ekmek I, 433
  2503. YUGAÇ: bir dere veya ırmagın karşı tarafı — III, 8, 9 bkz. yuguç
  2504. YUGAK: su kuşu — I, 222; III, 17
  2505. YUGÇI: yuyucu, yıkayıcı — II, 171
  2506. YUGDU: devenin uzamış olan tüyleri . I, 31; III, 30 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yogruy
  2507. YUGRUŞ: Türkler’ce halktan vezirlik derecesine ç ıkan adann, hakandan bir derece a şağıdır, yalnız Türkler’e özgedir — III, 41
  2508. YUGUÇ: ırmak ve derenin arkası — I, 18 bkz. yugaç
  2509. YUK: çanak bulaşığı, kaptaki bulaşık — III, 4, 143 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk yak yukaru yukarı — III, 180 bkz. yokar, yokaru
  2510. YUKMAK: bulaşmak, sıvanmak, sirayet etmek — III, 63
  2511. YUKTURMAK: sürdürmek, bulaştırmak, III, 96
  2512. YUKULMAK: bulaşmak, sıvanmak — III, 81
  2513. YUKUŞMAK: bulaşmak, yayılmak — III, 24, 74 bkz. tokuşmak
  2514. YUK: yak çanak bulaşiğı, kaptaki bulaşık — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk
  2515. YUL: kaynak, çay, pınar, su pınarı, kaynağı, gözü — 111, 4, 144 bkz. yolak, yulak § yul yulakş küçük küçük bir çok su p ınarları. III, 17
  2516. YULA: kandil — I, 200; III, 25, 26
  2517. YULAK: küçük küçük birçok su p ınarları. III, 17 bkz. yolak, yul
  2518. YULAKLANMAK: pınarlanmak, pınarlar çogalmak, III, 115
  2519. YULAR: at yuları. III, 9, 28 yularlamak yularlarnak, baglamak. III, 9
  2520. YULARLANMAK: yularlanmak, yular takılmak. III, 114
  2521. YULARLIG: yularlı, yularlanmış — III, 49
  2522. YULDRUK: cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yaldruk, yoldruk
  2523. YULDUZ: yıldız, yıldızların genel adı — I, 96; II, 303; III, 40, 149, 378
  2524. YULIÇ: keçi kıllarının diplerlnde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yovlıç
  2525. YULITMAK: yagma ettirmek II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak
  2526. YULKUNMAK: sıyrılmak — III, 110 bkz. yolkunmak
  2527. YULTGA: bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yoltga
  2528. YULTGA: kılmak alay etmek, maskaraya almak. III, 432
  2529. YULUMAK: birine yardım etmek; birini yağma etmek, III, 90, 91 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yuluşmak, yulutmak
  2530. YULUN: murdar ilik, kokar ilik , III, 23
  2531. YULUŞMAK: yağmalaşmak — III, 75 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yulutmak
  2532. YULUTMAK: yağma ettirmek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak
  2533. YUL: yulak küçük küçük birçok su p ınarlan III, 17
  2534. YUMAK: yıkamak. III, 45, 66, 157, 249
  2535. YUMDARMAK: toplamak — III, 98
  2536. YUMGAK: yumak, yuvarlanan ve yuvarlak olan her şey, III, 44 § yumgak tene; yuvarlak tane, ki şniş. III, 44
  2537. YUMGAKLANMAK: yumak, yuvarlak yapılmak — III, 116
  2538. YUMGI: toplu, çok, III, 35
  2539. YUMGIN: toplu olarak, toptan, hep birden, bütün — II, 294; III, 240
  2540. YUMINMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumunmak
  2541. YUMITGAN: daima toplanan — III, 53
  2542. YUMITMAK: toplanmak — I, 69; II, 312, 317 bkz. yumutmak
  2543. YUMIZ: (er) etli, tiknaz (adam), III, 10 bkz. yumuz er
  2544. YUMLUŞMAK: yumulmak — III, 105
  2545. YUMMAK: yummak — III, 64 bkz. yümmek
  2546. YUMŞAK: yumuşak — II, 74, 295; III, 44, 276, 320
  2547. YUMŞAKLANMAK: yumıışamak, yaltaklannnak — III, 116
  2548. YUMŞAMAK: yumuşamak, I, 110, 441; III, 306, 320
  2549. YUMŞATMAK: sepiletmek, yumuşatmak, sözü veya kitabı çabuk çabuk söylemek ve okumak — II, 354
  2550. YUMULGAN: daima yumulan, III, 55
  2551. YUMULMAK: yumulmak — III, 55 bkz. yümülmek
  2552. YUMUNMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumınmak
  2553. YUMUR: hayvanların göden bağırsağı. III, 9
  2554. YUMURLAMAK: yumru yapmak, toplarrıak — I, 389
  2555. YUMURLANMAK: toplanmak, II, 270; III, 114
  2556. YUMURTGA: yumurta, bütün kuşların yumurtaları, insanların ve hayvanların taşakları. II, 313; III, 433
  2557. YUMUŞ: hizmet, vazife, elçilik, iki ve ikiden art ık kimse arasında elçilik I, 484; III, 12
  2558. YUMUŞÇI: melek, III, 12
  2559. YUMUŞGA: kızılcık veya “güren” denilen dag yemi şi — III, 48 bkz. yafışgu
  2560. YUMUTMAK: toplanmak — I, 214 bkz. yumıtmak
  2561. YUMUZ: (er) etli, tıknaz (adam) — III, 10 bkz. yumız er
  2562. YUNÇIG: kederlenmiş, bitap, düşkün, kötü, zayıf, cılız, arık, hali fena çürüklüğünden ele alınamayan. I, 93
  2563. YUNÇIMAK: kötüleşmek, yoksullaşmak, yoksulluktan kötüleşmek; ısırmak — II, 281; III, 303 bkz. tençmek, yençimek, yençmek
  2564. YUNÇIRMAK: kötülemek — III, 98
  2565. YUNÇITMAK: incitmek. II, 352 bkz. yunçutmak, yünçitmek, yilnçiltmek
  2566. YUNÇUTMAK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yünçitmek, yünçütmek
  2567. YUND: at (cins adı), atlar, at sürüsü . I, 235, 292, 389; II, 153; III, 7, 9, 223
  2568. YUNDAK: at fışkısı, at gübresi, III, 44, 168
  2569. YUNDI: yemek yendikten sonra kabın yıkantısı — III, 31
  2570. YUNDURMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yandurmak, yanmak, yunmak
  2571. YUND: yılı Türkler’in on ikili yıllarından biri — I, 346; III, 7
  2572. YUNGAK: çögen, kôkü sabun gibi köpüren bir bitki — III, 44, 45
  2573. YUN: kuş tavus kuşu — III, 144
  2574. YUNMAK: yunmak, yıkanmak — II, 314; IIII, 66 bkz. çunmak
  2575. YUNMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak yuñ yün, yün sümeği I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220. 221, 236, 241; III, 3, 248, 289, 361, 362 bkz. yüñ yuñ ciğere bitişik bezli bir et (yalnız kadınlar yer) — III, 361
  2576. YUÑLAMAK: yün kırpmak — III, 404
  2577. YUÑLATMAK: yünletmek, yün kırktırmak — II, 359, 360
  2578. YUÑ: yap yün yapağı, III, 3
  2579. YUP: hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yap
  2580. YUPKA: yufka — III, 34 bkz. yufka, yuvga
  2581. YUPLAMAK: hile yapmak, al etmek — III, 142 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamak
  2582. YURBAG: sürünceme, lşl uzatma, i; i yarına bırakma, I, 461 bkz. burbag
  2583. YURBaş: (ış) neresinden çıkılacağı belli olmayan karişik (iş) — I, 459
  2584. YURÇ: karının küçük erkek kardeşl, küçuk kayın — III, 7
  2585. YURLAMAK: haykırmak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlamak, urlaşmak
  2586. YURT: delik — I, 93
  2587. YURT: yurt; eski izerler, ören — III, 7, 258
  2588. YURUN: ipek kuma; parçası — III, 22 § yurun
  2589. YUKA: (yaka) ipek yaka — III, 22
  2590. YURUNLUG: ipek kumaş parçası olan — III, 50
  2591. YUŞ: yeşillik, III, 4, 143
  2592. YUŞ: sıkışma, III, 4 bkz. yış
  2593. YUŞ: bolmak sıkışmak — III, 4
  2594. YUŞILMAK: udumlaşmak, eli işe yatışmak; emzikten akıtilmak — III, 79 bkz. işilmek, yişllmek, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
  2595. YUŞMAK: emzikten akıtmak — III, 60 bkz. yüşmek
  2596. YUŞUL: yeşil — III, 19 § yaşıl yu; ul; yeşil mişil — III, 19
  2597. YUŞULGAN: daima akan — III, 53
  2598. YUŞULMAK: eli işe yatkın olmak, III, 53
  2599. YUŞULMAK: akıp dökülmek, fışkırmak — II, 128; III, 79, 102 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yüşilmek, yüşıilmek
  2600. YUT: kışın soğukta hayvanları öldüren felâket — III, 142
  2601. YUTIKMAK: yutamak, soguktan hayvan telef olmak — III, 76 bkz. yutukmak
  2602. YUTMAK: yutmak. II, 313
  2603. YUTTURMAK: sildirmek III, 94 bkz. yodturmak
  2604. YUTUKMAK: kuraklıktan arıklamak, ölüm haline gelmek, I, 21 bkz. yut ıkmak
  2605. YUVGA: katmer, yuka, III, 27 bkz. yuga
  2606. YUVMAK: yuvarlamak III, 393 bkz. yuvmak
  2607. YUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları. III, 164 bkz. yuvug
  2608. YUVALMAK: yuvarlanmak — I, 397 bkz. yuvulmak
  2609. YUVGA: zayıf, ince, yufka, âciz — II, 6; III, 80, 156 bkz. yufka, yupka
  2610. YUVGALANMAK: yaramazlaşmak. III, 203 bkz. yufgadmak, yufgatmak
  2611. YUVILMAK: yumşamak. I, 441 bkz. yuvulmak
  2612. YUVKA: her şeyin incesi, yuka, III, 33
  2613. YUVLUNMAK: yuvarlanmak, kendi kendine yuvarlanmak. III, 111, 112, 113
  2614. YUVLUŞMAK: yuvarlanmak III, 105 bkz. yırfluşmak
  2615. YUVMAK: koşmak — III, 62
  2616. YUVMAK: yuvarlamak — III, 61, 112, 113 bkz. yuvmak
  2617. YUVSAMAK: yuvarlamak istemek III, 306
  2618. YUVTURMAK: yuvarlatmak. III, 96
  2619. YUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları, III, 164 bkz. yuvug
  2620. YUVULMAK: uslandırılmak; akıtılmak; yuvarlanmak; toplanmak — I, 397; III, 80, 112, 113 bkz. yuvalft ıak
  2621. YUVULMAK: erişmek, olgunlaşmak, III, 81, 356 bkz. yevülmek, yıgılmak
  2622. YUVUŞMAK: yuvarlaşmak — III, 74
  2623. YÜDRÜK: yüklük, üzerine eşya ve elbise konan şey, dolap, masa ve benzerı şeyler — — III, 45
  2624. YÜD: yüz, II, 250 bkz. yüz
  2625. YÜDMEK: yüklemek, yüklenmek — I, 404; III, 434
  2626. YÜDÜRMEK: yüklemek. I, 371; III, 67, 68 bkz. yudurmak
  2627. YÜDÜŞMEK: yükleşmek, yüklemekte yardım ve yarış etmek — III, 71
  2628. YÜFTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek- III, 96 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüvmek
  2629. YÜFÜŞ: hısımların (çok kere gerdeğe konulan gelini çeyiz sahibi etmek üzere) elbise veya mal ile yardımlaşması. III, 11
  2630. YÜFÜFLÜG: armağanlı. III, 12
  2631. YÜFÜFMEK: yardımlaşmak; birbiriyle dost olmak — III, 73 bkz. yufu şmak
  2632. YÜG: ok yeleği III, 45, 70. 97, 143 bkz. yök, yük, yüñ
  2633. YUBANMAK: karışnnak — III, 83 bkz. burbaşmak, yubalmak
  2634. YUBANMAK: çekinmek, bırakmak — III, 83
  2635. YUBATMAK: savsaklatmak, savsaklamay ı emretmek — Asıl anlamı burbatmak, yap yup kılmak, yubılamak, yuplamak,
  2636. YUBILAMAK: aldatmak, hile yapmak, al etmek. , II, 315; III, 327, 328 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yuplamak
  2637. YUDKI: karanlık, ekşi — II, 250
  2638. YUDRUKLANMAK: elini yumruk yapmak — III, 116
  2639. YUDRUK: yumruk. III, 42, 43
  2640. YUDUG: başkasının suçu yüzünden kendine sötgelen kimse-III, 12
  2641. YUDUG: çocuklara sövülen bir kelime — III, 13bkz. yud ııt
  2642. YUDURMAK: almak, yükleırıek — I, 371 bkz. yüdürmek
  2643. YUDUT: hayırsız, kendine hayrı olmayan; bir çeşit küfür (sövme) — III, 8, 13 bkz. yud ııg
  2644. YUDUTMAK: soğukta dondurarak öldürmek — II, 302 bkz. budutmak
  2645. YUFGA: ogulluk, oğulluğa alınmış — lll; 32
  2646. YUFGADMAK: yozlaşmak, dik ba; lı olmak — II, 354 bkz. yufgatmak, yuvgalanmak
  2647. YUFGATMAK: yozlaşmak, dik başlı olmak II, 354 bkz. yufgadmak, yuvgalanmak
  2648. YUFKA: ince, yufka, ucuz, II, 294, 350; III, 34, 204, 302 bkz. yupka, yuvga
  2649. YUFKALANMAK: yaltaklanmak, yavuncımak — III, 203, 204
  2650. YUFLUŞMAK: yuvarlanmak. III, 105 bkz. yuvluşmak
  2651. YUFUŞMAK: yardımlaşmak, birbiriyle dost olmak, III, 73 bkz. yüfü şmek
  2652. YUGA: katmer, yuka, yufka — III, 27, 34, 35 bkz. yuvga § katma yuga; ya ğda pişirilen ufalanmış ekmek I, 433
  2653. YUGAÇ: bir dere veya ırmagın karşı tarafı — III, 8, 9 bkz. yuguç
  2654. YUGAK: su kuşu — I, 222; III, 17
  2655. YUGÇI: yuyucu, yıkayıcı — II, 171
  2656. YUGDU: devenin uzamış olan tüyleri . I, 31; III, 30 bkz. cugdu, yogdu, yogru, yogruy
  2657. YUGRUŞ: Türkler’ce halktan vezirlik derecesine ç ıkan adann, hakandan bir derece a şağıdır, yalnız Türkler’e özgedir — III, 41
  2658. YUGUÇ: ırmak ve derenin arkası — I, 18 bkz. yugaç
  2659. YUK: çanak bulaşığı, kaptaki bulaşık — III, 4, 143 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk yak yukaru yukarı — III, 180 bkz. yokar, yokaru
  2660. YUKMAK: bulaşmak, sıvanmak, sirayet etmek — III, 63
  2661. YUKTURMAK: sürdürmek, bulaştırmak, III, 96
  2662. YUKULMAK: bulaşmak, sıvanmak — III, 81
  2663. YUKUŞMAK: bulaşmak, yayılmak — III, 24, 74 bkz. tokuşmak
  2664. YUK: yak çanak bulaşiğı, kaptaki bulaşık — III, 4 bkz. yak, yak yuk, yok, yok yak, yuk
  2665. YUL: kaynak, çay, pınar, su pınarı, kaynağı, gözü — 111, 4, 144 bkz. yolak, yulak § yul yulakş küçük küçük bir çok su p ınarları. III, 17
  2666. YULA: kandil — I, 200; III, 25, 26
  2667. YULAK: küçük küçük birçok su p ınarları. III, 17 bkz. yolak, yul
  2668. YULAKLANMAK: pınarlanmak, pınarlar çogalmak, III, 115
  2669. YULAR: at yuları. III, 9, 28 yularlamak yularlarnak, baglamak. III, 9
  2670. YULARLANMAK: yularlanmak, yular takılmak. III, 114
  2671. YULARLIG: yularlı, yularlanmış — III, 49
  2672. YULDRUK: cilâlı, parlak, süslü — III, 432 bkz. yaldruk, yoldruk
  2673. YULDUZ: yıldız, yıldızların genel adı — I, 96; II, 303; III, 40, 149, 378
  2674. YULIÇ: keçi kıllarının diplerlnde bulunan yumuşak ince yün — III, 27 bkz. yol ıç, yovlıç
  2675. YULITMAK: yagma ettirmek II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulumak, yuluşmak, yulutmak
  2676. YULKUNMAK: sıyrılmak — III, 110 bkz. yolkunmak
  2677. YULTGA: bir şeyle alay etme — III, 432 bkz. yaltga, yoltga
  2678. YULTGA: kılmak alay etmek, maskaraya almak. III, 432
  2679. YULUMAK: birine yardım etmek; birini yağma etmek, III, 90, 91 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yuluşmak, yulutmak
  2680. YULUN: murdar ilik, kokar ilik , III, 23
  2681. YULUŞMAK: yağmalaşmak — III, 75 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yulutmak
  2682. YULUTMAK: yağma ettirmek — II, 316 bkz. yolıtmak, yoluşmak, yolutmak, yulıtmak, yulumak, yuluşmak
  2683. YUL: yulak küçük küçük birçok su p ınarlan III, 17
  2684. YUMAK: yıkamak. III, 45, 66, 157, 249
  2685. YUMDARMAK: toplamak — III, 98
  2686. YUMGAK: yumak, yuvarlanan ve yuvarlak olan her şey, III, 44 § yumgak tene; yuvarlak tane, ki şniş. III, 44
  2687. YUMGAKLANMAK: yumak, yuvarlak yapılmak — III, 116
  2688. YUMGI: toplu, çok, III, 35
  2689. YUMGIN: toplu olarak, toptan, hep birden, bütün — II, 294; III, 240
  2690. YUMINMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumunmak
  2691. YUMITGAN: daima toplanan — III, 53
  2692. YUMITMAK: toplanmak — I, 69; II, 312, 317 bkz. yumutmak
  2693. YUMIZ: (er) etli, tiknaz (adam), III, 10 bkz. yumuz er
  2694. YUMLUŞMAK: yumulmak — III, 105
  2695. YUMMAK: yummak — III, 64 bkz. yümmek
  2696. YUMŞAK: yumuşak — II, 74, 295; III, 44, 276, 320
  2697. YUMŞAKLANMAK: yumıışamak, yaltaklannnak — III, 116
  2698. YUMŞAMAK: yumuşamak, I, 110, 441; III, 306, 320
  2699. YUMŞATMAK: sepiletmek, yumuşatmak, sözü veya kitabı çabuk çabuk söylemek ve okumak — II, 354
  2700. YUMULGAN: daima yumulan, III, 55
  2701. YUMULMAK: yumulmak — III, 55 bkz. yümülmek
  2702. YUMUNMAK: yumar gibi görünmek III, 86 bkz. yumınmak
  2703. YUMUR: hayvanların göden bağırsağı. III, 9
  2704. YUMURLAMAK: yumru yapmak, toplarrıak — I, 389
  2705. YUMURLANMAK: toplanmak, II, 270; III, 114
  2706. YUMURTGA: yumurta, bütün kuşların yumurtaları, insanların ve hayvanların taşakları. II, 313; III, 433
  2707. YUMUŞ: hizmet, vazife, elçilik, iki ve ikiden art ık kimse arasında elçilik I, 484; III, 12
  2708. YUMUŞÇI: melek, III, 12
  2709. YUMUŞGA: kızılcık veya “güren” denilen dag yemi şi — III, 48 bkz. yafışgu
  2710. YUMUTMAK: toplanmak — I, 214 bkz. yumıtmak
  2711. YUMUZ: (er) etli, tıknaz (adam) — III, 10 bkz. yumız er
  2712. YUNÇIG: kederlenmiş, bitap, düşkün, kötü, zayıf, cılız, arık, hali fena çürüklüğünden ele alınamayan. I, 93
  2713. YUNÇIMAK: kötüleşmek, yoksullaşmak, yoksulluktan kötüleşmek; ısırmak — II, 281; III, 303 bkz. tençmek, yençimek, yençmek
  2714. YUNÇIRMAK: kötülemek — III, 98
  2715. YUNÇITMAK: incitmek. II, 352 bkz. yunçutmak, yünçitmek, yilnçiltmek
  2716. YUNÇUTMAK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yünçitmek, yünçütmek
  2717. YUND: at (cins adı), atlar, at sürüsü . I, 235, 292, 389; II, 153; III, 7, 9, 223
  2718. YUNDAK: at fışkısı, at gübresi, III, 44, 168
  2719. YUNDI: yemek yendikten sonra kabın yıkantısı — III, 31
  2720. YUNDURMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98, 99 bkz. yalmak, yandurmak, yanmak, yunmak
  2721. YUND: yılı Türkler’in on ikili yıllarından biri — I, 346; III, 7
  2722. YUNGAK: çögen, kôkü sabun gibi köpüren bir bitki — III, 44, 45
  2723. YUN: kuş tavus kuşu — III, 144
  2724. YUNMAK: yunmak, yıkanmak — II, 314; IIII, 66 bkz. çunmak
  2725. YUNMAK: döndürmek; kusmak; korkutmak — III, 98 bkz. yandurmak, yanmak, yundurmak yuñ yün, yün sümeği I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220. 221, 236, 241; III, 3, 248, 289, 361, 362 bkz. yüñ yuñ ciğere bitişik bezli bir et (yalnız kadınlar yer) — III, 361
  2726. YUÑLAMAK: yün kırpmak — III, 404
  2727. YUÑLATMAK: yünletmek, yün kırktırmak — II, 359, 360
  2728. YUÑ: yap yün yapağı, III, 3
  2729. YUP: hile, al — III, 142, 159 bkz. al, yap
  2730. YUPKA: yufka — III, 34 bkz. yufka, yuvga
  2731. YUPLAMAK: hile yapmak, al etmek — III, 142 bkz. burbatmak, yap yup k ılmak, yubatmak, yubılamak
  2732. YURBAG: sürünceme, lşl uzatma, i; i yarına bırakma, I, 461 bkz. burbag
  2733. YURBaş: (ış) neresinden çıkılacağı belli olmayan karişik (iş) — I, 459
  2734. YURÇ: karının küçük erkek kardeşl, küçuk kayın — III, 7
  2735. YURLAMAK: haykırmak — I, 189 bkz. orılaşmak, orlaşmak, urılamak, urlamak, urlaşmak
  2736. YURT: delik — I, 93
  2737. YURT: yurt; eski izerler, ören — III, 7, 258
  2738. YURUN: ipek kuma; parçası — III, 22 § yurun
  2739. YUKA: (yaka) ipek yaka — III, 22
  2740. YURUNLUG: ipek kumaş parçası olan — III, 50
  2741. YUŞ: yeşillik, III, 4, 143
  2742. YUŞ: sıkışma, III, 4 bkz. yış
  2743. YUŞ: bolmak sıkışmak — III, 4
  2744. YUŞILMAK: udumlaşmak, eli işe yatışmak; emzikten akıtilmak — III, 79 bkz. işilmek, yişllmek, yuşulmak, yüşilmek, yüşülmek
  2745. YUŞMAK: emzikten akıtmak — III, 60 bkz. yüşmek
  2746. YUŞUL: yeşil — III, 19 § yaşıl yu; ul; yeşil mişil — III, 19
  2747. YUŞULGAN: daima akan — III, 53
  2748. YUŞULMAK: eli işe yatkın olmak, III, 53
  2749. YUŞULMAK: akıp dökülmek, fışkırmak — II, 128; III, 79, 102 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yüşilmek, yüşıilmek
  2750. YUT: kışın soğukta hayvanları öldüren felâket — III, 142
  2751. YUTIKMAK: yutamak, soguktan hayvan telef olmak — III, 76 bkz. yutukmak
  2752. YUTMAK: yutmak. II, 313
  2753. YUTTURMAK: sildirmek III, 94 bkz. yodturmak
  2754. YUTUKMAK: kuraklıktan arıklamak, ölüm haline gelmek, I, 21 bkz. yut ıkmak
  2755. YUVGA: katmer, yuka, III, 27 bkz. yuga
  2756. YUVMAK: yuvarlamak III, 393 bkz. yuvmak
  2757. YUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları. III, 164 bkz. yuvug
  2758. YUVALMAK: yuvarlanmak — I, 397 bkz. yuvulmak
  2759. YUVGA: zayıf, ince, yufka, âciz — II, 6; III, 80, 156 bkz. yufka, yupka
  2760. YUVGALANMAK: yaramazlaşmak. III, 203 bkz. yufgadmak, yufgatmak
  2761. YUVILMAK: yumşamak. I, 441 bkz. yuvulmak
  2762. YUVKA: her şeyin incesi, yuka, III, 33
  2763. YUVLUNMAK: yuvarlanmak, kendi kendine yuvarlanmak. III, 111, 112, 113
  2764. YUVLUŞMAK: yuvarlanmak III, 105 bkz. yırfluşmak
  2765. YUVMAK: koşmak — III, 62
  2766. YUVMAK: yuvarlamak — III, 61, 112, 113 bkz. yuvmak
  2767. YUVSAMAK: yuvarlamak istemek III, 306
  2768. YUVTURMAK: yuvarlatmak. III, 96
  2769. YUVUG: sellerin dağdan yuvarladıgı kaya parçaları, III, 164 bkz. yuvug
  2770. YUVULMAK: uslandırılmak; akıtılmak; yuvarlanmak; toplanmak — I, 397; III, 80, 112, 113 bkz. yuvalft ıak
  2771. YUVULMAK: erişmek, olgunlaşmak, III, 81, 356 bkz. yevülmek, yıgılmak
  2772. YUVUŞMAK: yuvarlaşmak — III, 74
  2773. YÜDRÜK: yüklük, üzerine eşya ve elbise konan şey, dolap, masa ve benzerı şeyler — — III, 45
  2774. YÜD: yüz, II, 250 bkz. yüz
  2775. YÜDMEK: yüklemek, yüklenmek — I, 404; III, 434
  2776. YÜDÜRMEK: yüklemek. I, 371; III, 67, 68 bkz. yudurmak
  2777. YÜDÜŞMEK: yükleşmek, yüklemekte yardım ve yarış etmek — III, 71
  2778. YÜFTÜRMEK: bir şeyle iyilik etmek- III, 96 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüvmek
  2779. YÜFÜŞ: hısımların (çok kere gerdeğe konulan gelini çeyiz sahibi etmek üzere) elbise veya mal ile yardımlaşması. III, 11
  2780. YÜFÜFLÜG: armağanlı. III, 12
  2781. YÜFÜFMEK: yardımlaşmak; birbiriyle dost olmak — III, 73 bkz. yufu şmak
  2782. YÜG: ok yeleği III, 45, 70. 97, 143 bkz. yök, yük, yüñ
  2783. YÜGLÜG: ok yelekli ok, III, 217
  2784. YÜGMEK: toplamk — II, 243
  2785. YÜGRÜK: koşucu, geçici, yüğrük — I, 110; III, 45, 175
  2786. YÜGRÜK: bilge bilgin akıllı, erdemIi, udumlu kişi . III, 45
  2787. YÜGRÜM: bir koşuluk yer — III, 47
  2788. YÜGRÜŞMEK: koşuşmak — III. 102, 367
  2789. YÜGÜN: gem, III, 144, 366. 371 § küvüç yügün; küçük yular, çilbir — III, 163
  2790. YÜGÜR: darı, III, 9 bkz. ügür
  2791. YÜGÜRGEN: Çin’den İslam diyarin — gelen kervanın müjdecisi; her zaman koşan, koşucu — II, 15; III, 54
  2792. YÜGÜRGEN: (at) koşucu yüğrük at — III, 54
  2793. YÜGÜRGÜN: darı gibi kırmızı taneli bir bitki — III, 54
  2794. YÜG(Ü)RMEK: (at) koşmak, yüğrükçe koşmak, geçmek, seğirtmek; beze erlş yïpmak. I, 360; II, 13, 133, 137; III, 68. 69
  2795. YÜGÜRTMEK: koşturmak, II, 274; III, 437
  2796. YÜK: yük bohça — I, 75, 138. 210, 237, 247, 280, 365, 521; II, 44, 75, 149, 166, 180, 222, 225, 230, 246. 339, 355; III, 4. 67, 309. 314, 316, 322, 434
  2797. YÜK: kuş tüyü, kuş yeleği, ok yeleğl, III, 45, 70, 97. 143 bkz. yük, yüg, yürig
  2798. YÜKLEGSEK: yüklemek isteyen — III, 314
  2799. YÜKLEMEDEÇI: yüklemeyici, yüklemeyen — III, 316
  2800. YÜKLEMEGLI: yüklemek dileğinde, azminde olan — III, 316
  2801. YÜKLEMEK: yüklemek, III, 309
  2802. YÜKLEMSINMEK: yükler görünmek — III, 322
  2803. YÜKLETMEK: yükletmek, yüklettirmek — II, 355, 356
  2804. YÜKLETMEK: oka yelek taktırmak — II, 356 bkz. yökletmek
  2805. YÜKLÜG: ok yelekli ok — III, 217
  2806. YÜKSEK: yüksek — II, 294; III, 45, 46
  2807. YÜKSEK: terzi yüksüğü — III, 46 bkz. yüksük
  2808. YÜKSEMEK: yükselmek, uzamak, I, 320; III, 306
  2809. YÜKSETMEK: yükseltmek — II, 354
  2810. YÜKSÜK: terzi yüksüğü — III, 46 bkz. yüksek
  2811. YÜKÜNÇ: namaz, ibadet; baş eğme — I, 171; II, 25; III, 375
  2812. YÜKÜNDEÇI: ibadet eden, baş eğen, II, 168
  2813. YÜKÜNGEN: her zaman yükünen — II, 168
  2814. YÜKÜNGÜÇI: ibadet eden, baş eğen — II, 168
  2815. YÜKÜNMEK: secde etmek, ibadet etmek, namaz kılmak, büyük önünde eğilmek, ba; eğmek — II, 167; III, 84, 167, 375
  2816. YÜLEGÜ: destek, dayak, III, 36
  2817. YÜLEKLIG: dayanmış, söykenmiş . III, 52
  2818. YÜLELMEK: direk dikilmek, III, 82
  2819. YÜLEMEK: desteklemek, destek vurmak; güvenmek — III, 89, 90
  2820. YILLIGÜ: saç tıraş eden ustura — III, 174 bkz. kerey
  2821. YÜLILMEK: yolunmak — III, 82
  2822. YÜLIMEK: yülümek, tıraş etmek — III, 90
  2823. YÜLITMEK: yülütmek, tıraş ettirmek — II, 316bkz. yülütmek
  2824. YÜLILTMEK: yülütmek, tıraş ettirmek II, 316 bkz. yülitmek
  2825. YÜMMEK: (göz) yummak — III, 64 bkz. yummak
  2826. YÜMTILRMEK: yumdurmak — III, 97
  2827. YÜMÜLGEN: dalma yumulan — III, 55
  2828. YÜMÜLMEK: yumulmak — III, 55 bkz. yumulmak
  2829. YÜNÇITMEK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yunçutmak, yünçütmek
  2830. YÜNÇÜ: inci III, 279 bkz. cincü, yincü, yinçü
  2831. YÜNÇÜTMEK: incitmek — II, 352 bkz. yunçıtmak, yunçutmak, yünçitmek
  2832. YÜÑ: yün, yün sümeği; pamuk — I, 150, 284, 507; II, 89, 147, 220, 221, 236, 241; III, 248, 289, 361, 362 bkz. yurig yüñ kuş yeleği, III, 97 bkz. yök, yüg, yük
  2833. YÜRE: çevre, muhit — II, 45 bkz. yere, yöre
  2834. YÜREK(G): yürek, I, 41, 325; II, 144; III, 18, 33
  2835. YÜREKLENMEK: cesaret göstermek, yiğitlenmek- III, 115
  2836. YÜREKLIG: yüreği pek, yiğit, cesur, yıirekll. III, 18, 51
  2837. YÜRGENMEK: örtülmek, sarılmak — I, 331; II, 303; III, 110 bkz. yörgenmek, yörkenmek yürge şmek sarılmak, birbirine girmek, dolaşmak, karışmak. I, 395, 437; 11. 285; III 104 bkz. yörgeşmek, yörkeşmek
  2838. YÜRGEYEK: ulaşmış — I, 135
  2839. YÜŞEÑ: (taş) düz cilalı. I, 135; III, 372 bkz. üşeng
  2840. YÜŞILMEK: eli işe yatişmak, udumlaşmak; em zikten akıtılmak. 111 79 bkz. işilmek, yişilmek, yu; ılmak, yuşulmak, yüşülmek
  2841. YÜŞMEK: akitmak, III, 60 bkz. yuşmak
  2842. YÜŞÜLMEK: eli işe yatişmak, udumlaşmak; emzikten akıtılmak. III, 79 bkz. işilmek, yişilmek, yuşılmak, yuşulmak, yüşilmek
  2843. YÜVMEK: blr şeyle yardım etmek — III, 172 bkz. yigtürmek, yiktürmek, yüftürmek
  2844. YÜVSEMEK: gönül almak istemek — III, 306 bkz. yavsamak
  2845. YÜZ: yüz, çehre, veçhe — I, 47, 60, 69, 102, 150, 173, 216, 226, 243, 250, 256, 366, 422, 463, 486; II, 8, 81, 96, 144. 171. 183 , 188, 194, 230, 253, 295, 304, 339. 349, 353, 355, 363; III, 33. 43, 63, 104, 132, 143, 307, 308, 327. 394, 434, 439 bkz. yü ğ
  2846. YÜZ: sayıda yüz — I, 80
  2847. YÜZER1IK: üzerlik otu, Peganum harnnala — III, 12 bkz. eldrük, ilrük, y ıdıg ot
  2848. YÜZKEŞMEK: yüze çıkmak, I, 395
  2849. YÜZLENMEK: yüzünü dönmek; saygı sahlbi olmak; halktan hizmet istemek III, 110, 111
  2850. YÜZLÜG: yüzlü, I, 426; III, 45
  2851. YÜZMEK: yüzmek, soymak; yayılmak ve dağılmak, çok akmak — I, 472; III, 59 bkz. yozmak
  2852. YÜZTÜRMEK: yüzdürmek, III, 95
  2853. YÜZÜK: yüzük (parmağa takılan) — III, 18
  2854. ZAK: zak koçları tos yapmağa kışkırtmak Için kullanılan bir söz — I, 333
  2855. ZANBI: gece öten çekirgeye benzer bir böcek, orak ku şu — III, 441
  2856. ZAP: zap çabuk çabuk yürümede çıkan ses — I, 319
  2857. ZAP: zap barmak zıp zıp koşmak, çabuk gitmek — I, 319-
  2858. ZARGUNÇMUD: bir çeşit güzel kokulu ot, fesleğen — I, 17, 530
  2859. ZERENZE: yaban mersini veya “durdabak” denilen bir ot — I, 449 §
  2860. ZERENZE: urugı bu bitkinin tohumu — I, 449
  2861. ZÜNKÜM: bir çeşit Çin ipekllisi — I, 485