"Mutlu çalışanlar" hedeflemek

"Mutlu çalışanlar" hedeflemek

ODTÜ'de aralıklarla konuk olduğum (Executive) eMBA derslerinde, geçen yıl iki kez TÜBİTAK tarafından organize edilen TeknoMentors projesi eğitimlerinde ve şu sıralar da İstanbul Business School’da iş dünyasından profesyonellere Stratejik Yönetim ve Liderlik üzerine eğitimler veriyorum.

Bu konu üzerinde çalıştıkça görüyorum ki; strateji kavramı, çoğunlukla sadece rakipleri alt edecek oyun planları oluşturmak olarak görülüyor.

Günler boyu düşünülerek kurgulanan zekice hamlelerin, şaşırtıcı taktiklerin ve detaylı planların rakiplere üstün gelmeye yeteceğine inananların sayısı hiç de az değil.

Halbuki, kurgulanan strateji ne kadar etkili olursa olsun, sonucu her zaman icra (execution) etkinliği belirliyor. Etkin bir icra içinse, kurum içinde görev yapan herkesin inançlı bir bütün olması gerekiyor.

Bunu sağlayacak olan sihirli tutkal, hep duyduğumuz ama genellikle duvarlara asılı çerçevelerde gördüğümüz, kimilerimizin fazla romantik bulup dudak büktüğü kurum kültüründen başka bir şey değil.

Oysa, icra konusunda kurum kültürünü hafife alacak kadar iyi değiliz. Hatta neredeyse sınıfta kalmış durumdayız. 

Harvard Business Review’da yer alan bir makaleye göre; şirketler, stratejik planlarında yer alan finansal hedeflerin ancak %63’üne erişebiliyor. The Economist tarafından yayınlanan bir ankete göreyse; kurumların %57’si son üç yıl içinde yapmayı hedefledikleri stratejik inisiyatifleri hayata geçirememiş durumda. American Management Association tarafından yapılan bir başka anketteyse; üst düzey yöneticilerin sadece %3’ü çalıştıkları kurumu stratejiyi uygulamakta başarılı buluyor(!) -Bu başarıyı sağlamayı kimin görevi olarak görüyorlarsa artık!?-

Neredeyse tamamı büyük ölçekli kurumsal şirketlerde geçen yirmi yılı aşkın iş deneyimimle şunu rahatlıkla söyleyebilirim; icradaki başarısızlığımızın en büyük nedeni; kurum kültürüne gereken önemi vermememizdir.

Misyon, vizyon ve değerlerimizi çerçeveletip şirketimizin duvarlarına asıyor, çalışanlarımızın mutluluğunu yılda bir kez -o da eğer yaptırıyorsak- iklim analizleri ile ölçüyor, sürekli mutsuz çıkan çalışanlarımızı mutlu etmek için onları habire pikniğe götürüyoruz!

Kendi ellerimizle, birkaç çoban köpeğinin kontrol ettiği duygusuz bir koyun sürüsü haline getirdiğimiz kurumlarımızın, stratejiyi icra etmekteki becerisi de tabi ki koyunlarınkinden hallice oluyor. Oysa ne çalışanlar birer koyun, ne kronik mutsuzluk profesyonelliğin kaderi, ne de insanları bir yerden alıp başka bir yere götürmek için çoban köpeklerine ihtiyaç var!

Şu “iş"in içine biraz “kalp” katsak, her şey hallolacak!

Ünlü Yunanlı filozof Epikür’e göre mutluluk 3 temel faktöre dayanıyor:

1. Arkadaşlar arasında olmak
Koşulsuz kabul görmek, bir gruba ait hissetmek, güvenmek - güvenilmek, sevmek - sevilmek, değerli hissetmek 
2. Anlamlı bir işle uğraşmak
Hiçbir anlamı olmayan, zorunluluktan yapılan bir işle değil; kişi için değerli, amacı olan, kişinin kalbine dokunan, onu insan olarak geliştiren bir işle uğraşmak
3. Dingin bir zihin
Kendisi ve başkaları için doğru şeyleri yaptığından emin, huzurlu, sakin, stresten ve baskıdan uzak bir kafa ve tertemiz bir vicdan. 

Söylesenize; 2.400 yıl öncesinden gelen bu bilgelikle sizce kaç kurumun stratejisi kurtulur? 

Misyon, vizyon ve değerlerimizi süslü çerçeveler içinde duvarlara asacağımıza; kendimizi, stratejimizle çalışanlarımızın kalpleri arasında köprüler kurup yukarıdaki 3 koşulu sağlamaya adasak sizce daha başarılı kurumlar olmaz mıyız?

Ne dersiniz?; “Mutlu çalışanlar” hedeflemek, bu pragmatik dünya için sahiden de çocuksu ve romantik bir hedef mi?

 

Kılıç Arslantürk

www.sonokul.com
www.pdaturkey.com
Twitter: @kilicin
Instagram: @kilica

Yorumları görmek veya yorum eklemek için oturum açın