Eskişehir Yazıları

Tanpınar’ın “Beş Şehir” kitabından sonra altıncı, yedinci şehirler yazıldı. Haklarıdır elbet! Anadolu ilk beşten sonra sıraya girecek pek çok şehre sahiptir.

Aslında Tanpınar “ilk beş şehir” gibi bir sıralama yaklaşımıyla yazmamıştır o güzel kitabı. Hayatının belli dönemlerini geçirdiği beş şehri anlatmıştır. Bu yüzden, İstanbul’u ayrı tutmak kaydıyla herkes kendine göre ilk beş şehir listesi yapabilir.

Eski edebiyatımızda “şehr-engiz” denilen bir mesnevi türü vardır. Alev Alatlı’nın sevdiği deyişle “lügata bak yavrum!” demeden şehrengizin ne olduğunu ben size açıklayayım:

Halâ kullanmaya devam ettiğimiz “dehşetengiz” sözcüğü gibi, Farsça şehr ve engîz (harekete geçiren, karıştıran) sözcüklerinden oluşan şehr-engîz, bir şehrin güzellerinin belli bir form içinde anlatıldığı şiirsel metinlerdir. Şehrin güzelleri dedik diye hemen fesatlanmayın. Şehrin güzellerinden kasıt, klişe söyleyişle doğal ve tarihi güzelliklerdir. Bir de tabii o şehrin çeşitli sanat ve mesleklerinde ün yapmış kişileridir. Şehrin güzel insanları dersek daha iyi anlaşılır.

Burada okuyacaklarınız Eskişehir için yazılmış bir şehrengiz denemesi değildir. Bir şairimiz “Eskişehir’den ‘altıncı şehir’ güzellemesi çıkmaz” anlamında bir laf etmişti de onun için söylüyorum bunu. Şairimize katılıyorum! Tanpınar’ın ele aldığı bağlamda İstanbul şöyle dursun, Eskişehir bir Bursa, bir Konya, bir Erzurum değildir. Eskişehir’in şehir olması 20. yüzyılda gerçekleşmiş bir olgudur çünkü. Ben de 20.yüzyılın ikinci yarısından itibaren bu şehre tanıklık etmeye başladım. 20. yüzyılın ikinci yarısı deyince kendimi bir tuhaf hissettim şimdi! “Hayırdır hocam” dediyseniz, 21. yüzyılda doğmuş torunlarımın olduğunu belirtmekle yetineyim.

Şehrengiz yazmadık dedik ama sonuçta hayatımız bu şehirde geçti. Pek çok insan gibi biz de şehrimizi severiz. Sevgimizi abartmak gibi toplumsal bir huyumuzun olduğu da malûm. Arada rastlayacağınız güzellemeleri bu açıdan değerlendirin. Okuduğunuzda göreceksiniz yazılarımın önemli bir kısmı eleştirel gözle kaleme alınmış yazılardır. Eskişehir, ilginçtir, kendine laf söylenmesine alışık bir şehir değildir. Hep güzelleme bekler! Hakkında bugüne değin yazılanlar demeyelim ama söylenenler 17. yüzyılda yapılmış güzellemeleri aratmaz. Bence bu durumun sosyolojik yönden bir tahlil edilmesi lazım. “Sen şimdi ne demek istiyorsun hocam?” diyenlere söyleyecek bir sözümüz yok. Eskişehir’i hakikatiyle tanımak isteyenlere ise elimizden geldiği kadarıyla yardımcı olabileceğimizi söyleyebilirim.

Eskişehir Seni ❤️ Seviyorum!

Çünkü, “Eski” şehirleri severim. Sadece ismin yeter seni sevmem için. Bir şehrin içinden nehir geçiyorsa sevgim katmerlenir. Senin tam ortandan Porsuk, üstünden Sakarya, altından Sakarya, sağından gene Sakarya geçiyor. “Sakarya Türküsü” şiiri senin için yazılmış olmasın? Coğrafya ufkumun geniş olmasını sağladığın için severim seni. Klasik “Türkiye’nin Coğrafi Bölgeleri” ayırımını aşmışsın. Bir bölgeye değil, bütün bölgelere…

Seni Sevmiyorum 💔 Eskişehir !

Kendini bir Avrupa şehri sanıyorsun. Sen bir Avrupa şehri değilsin. Sen bir Anadolu şehrisin. Bu gerçeği kabul etmelisin. Avrupa şehri “gibi” de değilsin. Şu halinle göze hoş gelen bir karikatürsün. Çocuklar için tasarlanmış yarım yamalak bir Disneyland’sın. Bunları bir şaka olsun, gönüller şenlensin diye yapıyorum diyebilirsin! Ama sen, Eskişehir, bu işi ciddiye alıyorsun! Avrupa ve…

Suyu Arayan Şehir

Yüzün ruhun kadar aydınlık ya Lili Gönlün soğuk sular güzel aynalar gibi ya Lili Sezai KARAKOÇ Hepimizin aradığı sudur aslında. Sadece maddi anlamıyla değil, sembolik anlamıyla da suyu ararız. “Suyu arayan adamlar” olduğu gibi suyu arayan şehirler de vardır. Ne güzel şehirlerdir içinden su geçen şehirler: Saraybosna, Budapeşte, Bağdat…. Su gibi aziz şehirler. Suya batmış…

Ah Eskişehir! Güzel Eskişehir!

Yıllar önce, eşimin çocukluğunu ve ilk gençlik yıllarını geçirdiği Almanya’nın doğu sınırındaki küçük kasabaya gittiğimizde, aradan otuz yıl geçmesine rağmen herşeyin olduğu gibi hiç değişmeden kalmasına şaşmıştık. Sokak adları, kapı numaraları, çocuk parkındaki salıncak, fırıncı dükkanı, hatta dükkanın tabelası, kırtasiyeci, oturdukları ev en ufak bir değişikliğe uğramadan Türkiye’ye dönerken bıraktıkları haliyle karşılamıştı eşimi. Bir şehrin…

Şehrin Azizleri

“Eskişehir’in Kahramanları” da diyebilirdik ama azizler demekte de bir yanlışlık yok. Evet! Her şehrin bir azizi vardır. Bazı şehirler ise aziz insanlar açısından çok daha zengindir. Eskişehir de bu şanslı şehirlerdendir. Hayatı maddi ve manevi yönüyle insanlığa örnek olabilecek büyük kişiliklerdir azizler ve azizeler. Batı’da yani Avrupa’da şehirlerin ve kasabaların koruyucu azizlerinden söz edilir. Bizim…

Şehir ve Tabiat

Amerikalı antropolog Ernest Becker’a göre, insanoğlu tabiattan kaçmak ve tabiatı aşmak için kültürü yaratmıştır. Becker’ın düşüncesini dayandırdığı temel ilkelerden biridir bu inanış. Ancak, yine bu düşünür insanın tabiattan kaçmak için yaptığı her girişimin sonuçta yine tabiatın bir yansıması olduğunu söyler. Becker’a göre bu bir paradokstur. Örneğin, gökdelenler insan yapımı dağlardan başka birşey değildir. Caddeler nehirleri…

Acıklı Bir Opera İçin Libretto

Tramvay neden dosdoğru otobüs terminaline gitmez de bütün Eskişehir’i harmanlar?🤔 Bir Alman yüzünden! Yıllar yıllar önce Çimento Fabrikasında çalışan bir Alman mühendis yüzünden. Sene 1957. Eskişehir Çimento Fabrikası yeni kurulmuş. Üretim başlamış fakat resmi açılışı henüz yapılmamıştır. O yıllarda “incecik ve gencecik” bir gazete muhabirine Çimento Fabrikasının kalite kontrol işlerini yapan sözünü ettiğimiz Alman mühendisin…

Anadolu Üniversitesini Kim Kurdu?

Devlet kurdu. Sorunun en basit ve yalın cevabı budur. Devlet üniversitelerini devlet kurar. Özel üniversiteleri şahıslar kurar. Devlet üniversitelerinin kurulması sırasında bazı kişilerin daha fazla emeği geçer elbette. Kuruluş aşamasının zorluklarıyla uğraşan bu kişileri de saygıyla hatırlarız her zaman. Eskişehir’de yüksek öğretimin temeline ilk harcı koyan Orhan Oğuz’un, üniversitenin gelişmesinde önemli bir rol oynayan Yılmaz…

Bir Kitâbenin Çağrıştırdıkları

İstanbul Üniversitesinde öğrenciyken, Beyazıt Meydanındaki o görkemli kapı farklı bir heyecan uyandırırdı genç ruhlarımızda! Önemli bir yere girdiğimiz hissini duyumsardık, anıtsal kapının Endülüsü çağrıştıran at nalı kemerlerinin altından geçerken. Aynı zamanda egzotik bir yere giriyormuşuz gibi gelirdi bize. Bunda oryantalist mimari üslûbun yanı sıra, kapının ardında uzanan iki yanı ulu çınarlarla kaplı yolun da bir…

ANADOLU ÜNİVERSİTESİ’NİN HAZİNELERİ

Bu yazı ilk kez 8 Ekim 2013 tarihinde yayınlanmıştır. Gizli hazineler değil bunlar. Gözümüzün önünde sayılırlar. Ama kendiliğinden fark edilmesi de biraz zor. Göz önündeler ama göze çarpmıyorlar. Sorun da bu zaten! Rektörlük seçimleri dolayısıyla bugünlerde okul okul geziyoruz bildiğiniz gibi. Pazartesi günü Fen Fakültesindeydim. Arkadaşlarımızı bekletmeme telaşıyla koridorları hızla geçerken, göz ucuyla “Matematik Noktası”…

Eskişehir’in Issız Köyleri, Sorkun Çömlekleri, Gürleyik Suları

Cuma günleri Eskişehir civarındaki köy ve kasabaları dolaşıyoruz. Bu gezileri bir çeşit   alışkanlık haline getirdik. “Bahânesiz dost köyüne varılmaz” demiş Karacaoğlan. Bizim bahanemiz de cuma namazları oldu. Bu ıssız köy ve kasabalara gitmek için bir bahane aranıyor gerçekten. Yoksa durduk yerde kim gider Uyuzhamam köyüne ya da Dodurga’ya ya da Kocakaymaz’a. Cuma bizi her…

ESKİŞEHİR’İN KALESİ, HOCASI VE SÜPER KAHRAMANI

Bu yazı ilk kez 18 Ağustos 2013 tarihinde yayınlanmıştır. Bu sefer sözünü ettiğimiz kale Eskişehirspor’un kaleleri değil. Hani, şu geçen yazımızda şehir meydanında bırakılsa nasıl olur diye sorduğumuz futbol kalelerinden bahsetmiyoruz. Bu arada bir öğretim üyesi mimar arkadaşımız gönderdiği mesajda bize sevimli gelen “futbol kalesi” fikrinin meydanı karikatürize etme riskinden söz etti. Bence haklı bir uyarı.…

Romanlarda Eskişehir

Şehirlerin de bir karakteri vardır. Bu yüzden sanatın her alanı, özellikle edebiyat şehirlere ayrı bir ilgi gösterir. Bir roman karakteri olarak şehir, bireysel ya da toplumsal karakterler kadar ilginç olabilir. Çünkü, şehir mimariden ibaret değildir. Sadece tarihsel bir varlık olarak da niteleyemeyiz şehirleri. Şehir; inançları, duyguları, değerleri ve durum alışları da içeren hayli karmaşık bir…

Sıcaksular

Sıcaksular, biz erkek çocukları için “Teksas-Tommiks” demekti 60’lı yıllarda. İtalyanlar tarafından çizildiğini sonradan öğrendiğimiz çizgi romanlara o zamanlar böyle derdik. Kağıt mendile “selpak” denir ya, onun gibi. Ucuz kağıda basılmış, kapakları renkli-resimli, içi siyah-beyaz çizgi romanlardı bunlar. Görünüşte böyleydi ama, bu ucuz romanları elimize aldığımızda hayal dünyamız ardı ardına patlayan rengârenk havai fişeklerin etkisinde kalmış…

“Eskişehir İstanbul’dan Rol Çalıyor”

Bugünlerde bir seyahat dergisinin reklâmlarında sıkça duyuyoruz bu sözü. Olumlu anlamda kullanılıyordur hiç kuşkusuz. Sonuçta bir reklâmda geçiyor bu söz. Aslına bakarsanız “şehir”, öyküleme ve sinema sanatında her zaman önemli bir sembolik unsur olma işlevi görmüştür. Yalnızca sanat ve edebiyat alanında değil, tarihi ve sosyolojik süreçlerde de önemli roller üstlenir şehirler. Bazen, diğer şehirlerden rol…

OMM! Lotus Çiçeğinin İçindeki Mücevher

Odunpazarı Modern Sanat Müzesine ilişkin projeyi ilk duyduğumda hayal kırıklığı, endişe ve merak duyguları içinde kalmıştım. Hayal kırıklığının sebebi proje yeri olarak Odunpazarı’nın seçilmiş olmasıydı. Böyle bir müze için benim hayalimdeki yer Atatürk Stadyumu’nun bulunduğu alandı. Bu hayalimi 2013 yılında yazdığım “Şehir Meydanı ve Üniversite” başlıklı yazımda ifade etmeye çalışmıştım. Merak edenler yazının linkine tıklayabilirler.…

Şehir Müzesine Doğru Önemli Bir Adım: ETO Ticaret ve Sanayi Müzesi ve Ötesi

Eskişehir Ticaret Odası’nın girişimiyle şehrimizde güzel bir müze daha açıldı. Öncelikle ETO Başkanı Sayın Metin Güler’i bu girişiminden dolayı içtenlikle kutlar ve bir Eskişehirli olarak kendilerine teşekkür etmek isterim. Böyle bir projeye karar vermek kadar projeyi hayata geçirmek de kuşkusuz çok önemli ve yorucu bir iştir. Projeyi hayata geçiren ekibin başında bulunan Prof. Dr. Erol…

Caduceus

“Kadüse” diye okuyabilirsiniz. Türkçe’deki ismi böyleymiş. Yunan mitolojisine göre Hermes’in (Romalı Merkür’ün) asasına verilen isim. Şu halde asanın sahibi Hermes’i biraz yakından tanımakta fayda var: Hermes, Zeus ve Maia’nın oğlu, Apollon’un  üvey kardeşi, Furinas’ın bacanağı, Fraude’nin kuzeni olan bir yunan tanrısı! Tanrılar arasında haber taşıma, ölülere yeraltı yolculuklarında rehberlik yapma, çatışan taraflar arasında uzlaşma sağlama gibi…

Rüyalarında Bile Yürümeyen Adam

Adı, Mesud. Doğuştan engelli; yürüyemiyor. Tekerlekli sandalyeye mahkûm birine Mesud isminin verilmesindeki trajik duruma dikkatinizi çekecek falan değilim. Çünkü, böyle bir durum yok! “Tekerlekli sandalyeye mahkûm” klişesi Mesud için zaten çok fazla. Bir kumanda çubuğu ile idare ettiği akülü arabası üzerinde hiç de bir mahkûm gibi durmuyor. Sağlam, güvenilir bir duruşa sahip. Kesinlikle ezik biri…

1913 Yılında Eskişehir

Eski seyahatnameleri sevdiğimi söylemiştim. Fırsat buldukça okumaya çalışıyorum. Bugünlerde, Tarih Vakfı Yurt Yayınları arasında çıkan “Anadolu 1913” isimli kitabı elimden düşürmüyorum. Çünkü daha ilk sayfalarda yazar 1913 yılının Eskişehir’inden bahsediyordu. Kitabın yazarı Béla Horváth. Macar bir araştırmacı diyebiliriz. Temkinli bir ifade kullanmamın nedeni yazar hakkında internette doyurucu bir bilgiye ulaşamamış olmam. Doyurucu olmak şöyle dursun, hiçbir…

Recai Dönmez
Hakkımda

Anadolu Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye Bölümünde öğretim üyesiyim. Eskişehir’de yaşıyorum. Burada başta “Eskişehir” olmak üzere, genel olarak şehir, sanat, kültür, üniversite, gezi izlenimleri ve “ne olacak bu memleketin hali?” konularında yazılarıma rastlayabilirsiniz.

Bloguma Abone Olun

Yeni içerik doğrudan gelen kutunuza iletilsin.