Ocak08

Page 1

kültür sanat yaflam›nda

ocak 2008

›ssn 1303-9113

• 2008/01

say› 69

2.25 YTL(KDV’li)



tavır a y l › k

s a n a t

d e r g i s i

Merhaba

Sahibi Tav›r Yay›nlar› Org. Reklamc›l›k ad›na Öznur Turan Genel Yay›n Yönetmeni Gamze Mimaro¤lu Sorumlu Yaz›iflleri Müdürü Cihan Keflkek

Bir y›l› daha ard›m›zda b›rak›yoruz; yoksullu¤un, açl›¤›n daha da artt›¤›; çeliflkilerin daha da derinleflti¤i; yozlaflman›n hayat›n her alan›na yay›ld›¤›, buna karfl› savaflanlar›n kurflunland›¤›, katledildi¤i bir y›l›… Bize düflen görev ise mücadelemizi her alanda oldu¤u gibi kültür sanatta da yükseltmekti, öyle de oldu. Geçen bir y›lda s›rt›m›zdan vurulduk Hrant’la, Ferhat’la; öfke seli olduk kabard›k sokaklarda. fiovenizmin dalgalar›na karfl› kulaç att›k, yorulmad›k. Yoz kültürün simgesi olan diziler biz devrimcilere de dil uzatt› sonunda, elefltirmedik bölüm b›rakmad›k. Haks›zl›klara karfl› yürüttü¤ümüz kampanyalar çerçevesinde yapt›¤›m›z aç›klamalar-

Yaz›flma Adresi ‹stanbul Mahmut fievket Pafla Mah. Mektep Sk. Çoban Apt. No:4 Okmeydan› - fiiflli - ‹stanbul Tel: (212) 253 78 88 - 253 78 81 Faks: 235 44 11 e-posta: tavir2007@gmail.com

da burnumuz da k›r›ld›, aya¤›m›z da; ancak y›lmad›k. Ve her y›l oldu¤u gibi bu y›l da

Ankara ‹dilcan Kültür Merkezi fiirintepe Mah. 8.Cad. No:222 / B Mamak – Ankara Tel: (312) 390 38 05

tarafs›z olmak ad›na. Oysa her alanda oldu¤u gibi kendi alan›m›z kültür-sanatta da

bask›lar ve gözalt›lar peflimizi b›rakmad›. Ülkemizin farkl› flehirlerinde açt›¤›m›z yeni kültür merkezlerimiz ve çal›flanlar› da bask› ve gözalt›lardan üzerlerine düflen pay› ald›lar. Halka, halk›n sanat›na düflman olanlar›n, halklara dayatmaya çal›flt›¤› kültürün k›rm›z›-beyaz tonu daha belirginleflti bu y›l. Ve sanat halktan daha da uzaklaflt›, taraft›k biz, halktan yana... Bu y›l da Okmeydan›’ndayd›k; halk›m›z›n tam ortas›nda üretim yapmak elbette daha çok heyecanland›rd› bizi. Sibel Yalç›n Park›’nda yaz boyu gerçeklefltirdi¤imiz film gösterimleriyle, ‹dil Kafe’de açt›¤›m›z sergilerle, dergimiz üzerine yapt›¤›m›z sohbetlerle, salonlarla s›n›rl› kalmay›p sokaklara tafl›d›¤›m›z tiya-

Hesap no (YTL) 1042- 30000 596147 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

tro oyunlar›m›zla, açt›¤›m›z kurslarla, koro çal›flmalar›m›zla, verdi¤imiz konserlerle halk›m›zla hep iç içeydik yine ve hep beraber üretip, hep beraber mücadele ettik. Ve bunca y›l ö¤rendiklerimizi yeni bir y›la aktarman›n heyecan› içindeyiz flimdi.

Hesap no (EURO) 1042- 3010000 129062 Gamze Mimaro¤lu ‹fl Bankas› Parmakkap›/‹ST.

Halk›m›z›n üzerine giydirilen burjuva ideolojisini ç›kar›p atman›n yolu, baflta kültürümüz olmak üzere bize ait olan her fleye sahip ç›kmaktan geçiyor. Halk›n ayd›n› olmak, tam da bu noktada örnek olmakt›r asl›nda. Emperyalizm, gizli ve aç›k iflgalleriyle dünya halklar› nezdinde öfkeyi ve huzursuzlu¤u büyütürken, halk›n ayd›n› da,

Fiyat› (DÖV‹Z) Almanya: 5 Euro Fransa: 5 Euro Hollanda: 5 Euro Avusturya: 5 Euro ‹sviçre: 7.5 Frank ‹ngiltere: 4 Sterlin Ofset haz›rl›k TAVIR YAYINLARI Bask› Bar›fl Matbaac›l›k Yerel süreli yay›n

anti-emperyalist tutumuyla bu büyüyen nefrete yön verebilmelidir. Tüm bunlar›n bilinciyle giriyoruz yeni y›la. Ve tüm mücadelemiz ba¤›ms›z, özgür bir ülke; halklar›n kardeflçe yaflad›¤› bir dünya için… Okurlar›m›z›n yeni y›l›n› bu duygularla kutluyoruz. Bir sonraki say›m›zda görüflmek dile¤iyle... Dostlukla... tavır


‹Ç‹NDEK‹LER

01/2008

3 500 metre arayla yaflam ve 3 ölüm

6 6 8 9 15 18 20 23 24 26 28 32 33 37 40 42 44 46

DENEME 500 metre arayla yaflam ve ölüm DENEME gidersen yüre¤imi de al götür MEKTUP devrimin yolunda yürüyeceksin ‹NCELEME louis aragon ÖYKÜ iyi ve kötünün kavgas› MAKALE içinden “memleket” geçen üç cümle RÖPORTAJ semaver kumpanya oyuncular› FOTO⁄RAF hapishaneden T‹YATRO kürklü merkür ÖYKÜ siyah lale PANORAMA 2007 y›l› AYIN FOTO⁄RAFI cenap mat ÖYKÜ kerbela yolundan dönülmez ARAfiTIRMA kapitalist sistem ve yozlaflma-lV DE⁄ERLEND‹RME internette son ç›lg›nl›k: facebook DENEME y›k›nt›lar›ndan yeniden do¤an kent: ksantos S‹NEMA redacted HABERLER

3 gidersen yüre¤imi de al götür

8 devrimin yolunda yürüyeceksin 3

24 3

3

3 internette son ç›lg›nl›k: 3 facebook

kapak 3

“kumru bak›fll› ülke”nin fliir gibi savaflan ozan›: louis aragon


deneme

500 metre arayla yaflam ve ölüm mehmet esato¤lu

Geçen y›l›n ocak ay›yd›. Ülke yo¤un gündemiyle çalkalan›p duruyordu. Yaflad›klar› ve çal›flt›klar› yerler birbirine 500 metre mesafede iki ayd›n, Hrant Dink ve Behiç Aflc› ölümle yaflam aras›nda devinip duruyorlard›. Hrant, yazard›, gazeteciydi. “Halklar›n Kardeflli¤i” diye büyük bir özlemi vard›. Ermeniydi. Ülkenin uluslar mozai¤inin bir parças›yd›. Yaflad›¤›m›z topraklar›n, uluslar›n kendilerini özgürce ifade etti¤i, yaflad›¤› bir mozaik yerine ulusal farkl›l›klar› kökten kaz›nm›fl bir “mermer” olmas›n› isteyen milliyetçi bak›fl, ölüm olmufl ensesinde dolafl›p duruyordu Hrant’›n. Behiç ise hukuk adam›yd›. Yaflam›n› hukuka ve özgürlük savafl›m›na adam›flt›. Nerede bir haks›zl›k görse üstüne yürürdü. Ülke insan›n›n eflit ve özgürce yaflamas› için çaba

harcard›. F tipi hapishanelerin ve tecritin mahkûmlar üzerindeki olumsuz etkilerini görmüfl bir hukuk insan› olarak kamuoyunu uyarmaya çal›fl›yordu. Uyar›lar›n›n yetersiz kald›¤›n› görerek bir “Dünya Avukatlar Günü”nde ölüm orucuna yatm›flt›. Onun da ölüm ensesinde dolan›p duruyordu. Hrant, ülkede k›yametler kopart›lan Ermeni sorunu hakk›nda yaz›lar yaz›yordu. Konuflmalar yap›yordu. Hem Türkiye’deki hem de kendi ulusundan milliyetçi çevreleri ve bu tür düflüncelerden etkilenenleri ikna etmeye çal›fl›yor ve flöyle diyordu; “Ermenilerin ruhsal hayat›nda, ulusal kimliklerinde Türk unsuru, bu anlamda -1915 olaylar› anlam›nda- ciddi etkiler do¤urmaktad›r ve Ermenilerin sa¤l›kl› bir kimlik oluflturabilmeleri için bu etkiden kurtulma-

lar› gerekmektedir. Bu kurtulma, Türklerin devlet ve toplum olarak Ermenilerin ac›lar›n› paylaflt›¤›n› ifade etmesi ile mümkün olacakt›r ki bu olas›l›¤›n gerçekleflmesi zor görünmektedir. ‹kinci yol olarak ise Ermeniler kendi kimliklerinden bu etkiyi ç›karmal›d›r. Bu yol hem daha kolayd›r ve yap›lmas› gereken de budur. Ermeniler 1915’te yaflanan olaylar›n gerçekli¤inin fark›ndad›r. Türkiye’nin ya da dünyan›n bu olaylar› tan›mas› ya da tan›mamas› bir fleyi de¤ifltirmeyecektir. Dolay›s›yla Ermenilerin tek hedefi bu olaylar› Türkiye’ye ve dünyaya kabul ettirmek olamaz. Ermeni kimli¤inin sa¤l›¤› baflka ülkelerin soyk›r›m› kabul edip etmemesine ba¤l› olamaz. Bu yaklafl›m hatal›d›r. Bu hatal› yaklafl›m art›k terk edilmelidir. Ermeni kimli¤inin oluflumu bu ba¤lamda Türk’e ba¤l› kalmamal›d›r. Ayr›ca Ermenilerin tüm çabalar›n› dünya üzerinde ‘Türk’e bask› uygulamaya ve soyk›r›m› kabul ettirmeye ay›rmas›, kimli¤in oluflumunu engelleyen bir zaman kayb›d›r.” diye yaz›p anlat›yordu. O böyle konufltukça bir yanda Ermeni milliyetçileri öte yanda ülkemizdeki ›rkç›, kafatasç› çevreler ona kin dolu gözlerle bak›yordu. Çünkü onun önerisi üzerinden gidilse 100 y›ll›k bir kin ve nefrete son verilecek ve halklar, dostluk için ad›m atmaya bafllayacaklard›. Bu düflünceleri alk›fllamak ve hayata geçirmek için kollar› s›vayacaklar›na iki taraf da homurtular yükseltiyordu. Hrant’›n düflüncelerini yaz›p çizdi¤i gazetesinin 500 metre ötesinde Behiç Aflç›’n›n ise sesi flöyle yükseliyordu: “Ben Avukat Behiç Aflc›. Bugün hukukun ve adaletin yok edildi¤i bir ülkede yaflam hakk› için ölüm orucuna bafll›yorum. Ben Avukat olarak 6 y›ld›r elimden geleni yapt›¤›m› düflünüyorum. Suç duyurular›, davalar, flikâ-

OCAK 2008 | TAVIR | 3


deneme

yetlere ra¤men tecritin kald›r›lmas› konusunda hiçbir ad›m at›lmam›flt›r. ‹flte bu nedenle 5 Nisan Dünya Avukatlar Günü’nde yapabilece¤im son fleyi yaparak ölüm orucuna bafllad›m. Kendime ait bir talebim yoktur. Hapishanelerdeki tecritin kald›r›lmas› tek talebimdir. Beni bu eylemi yapmaya iten Adalet Bakanl›¤›’d›r. Eylemime intihar eylemi olarak bakm›yorum. Elbette yaflamay› ben de seviyorum ve istiyorum. Ama müvekkillerimin tecrit koflullar› alt›nda tutuldu¤unu seyrederek yaflamak istemiyorum. Her gün eriyip yok olmalar›n› izleyerek yaflamak istemiyorum. Onlara karfl› bir vicdan borcum var ve bunu ödemeliyim.” ‹flte bu iki konuflma ülke gündeminin orta yerine oturuverdi. ‹ki ülke ayd›n›ndan biri halklara kardefllik, di¤eri halklara özgürlük ça¤r›s› yap›yordu. Birinin önerisi halklar aras›nda kin ve nefrete son vermenin, ötekinin önerisi insan› insanl›ktan ç›karan tecritin son bulmas› ça¤r›s›yd›. Ülke halk›n› azg›nca sömürüp paralar›na para katanlar ve onlar›n yöneticilerinin gündeminde ise bu konular yoktu. Onlar halklar aras›nda kin ve nefreti körükleyerek bir yanda bebeklerden katiller yarat›yor, Kürt illerinde oluk oluk kan ak›t›yor, öte yandan hapishanelerde tecrit alt›na ald›klar› kendilerine muhalefet eden devrimci insanlar› ruhen tüketerek bitirmeye çal›fl›yorlard›. Onlar›n televizyonlar›, gazeteleri bir yanda bu kin ve nefret ortam›nda baflta Kürt illeri olmak üzere ülkenin dört bir yan›nda ölüp giden gencecik bedenler üzerinden milliyetçi bir kini örgütlüyor, öte yandan da ekranlarda, dizi filmlerde kad›nlara kredi kart› borçlar› için kendilerini nas›l para babalar›na satacaklar›n› ö¤retiyordu. Bu kargaflan›n ortas›nda Hrant halklar›n kardeflli¤i aflk›na bir masal anlatmaya koyuldu. Masal diye anlatt›¤› asl›nda gerçek bir olayd›. Hrant yazd›¤› kadar ayn› zamanda bir anlatma ustas›yd›: “Sivas’›n bir kazas›ndan yafll› bir bey telefonla arad›. Dedi ki ‘O¤ul arad›k seni bulduk, burada bir yafll› kad›n var, herhalde sizden. Kad›n Allah’›n rahmetine kavufltu. Yak›n›n› falan bulursan gönder, gelip als›nlar ya da biz burada namaz›m›z› k›l›p gömelim.’ ‘Peki amca arar›m’ dedim. Verdi ad›n› soyad›n›; Beatris Han›m diye biriydi, 70 yafl›nda. Fransa’dan oraya tatile gitmifl. Arad›m, 10 dakika içinde buldum yak›nlar›n›, sonuçta biz birbirimizi biliriz, çok az›z çünkü. Gittim dükkânlar›na sordum ‘Böyle birini tan›r m›s›n›z?’ Dükkândaki orta yafll› kad›n döndü, ‘O benim anam’ dedi. Sordum ‘Annen nerede?’ Fransa’da yaflad›¤›n›, senede 3-4 kere Türkiye’ye geldi¤ini ama ‹stanbul’a ya u¤rad›¤›n› ya u¤ramad›¤›n›, do¤rudan terk etti¤i köyüne gitti¤ini anlatt›. Anlatt›m k›z›na durumu. O da kalkt› gitti. Ertesi gün telefon açt›. Bulmufl ve tespit etmiflti anas› oldu¤unu ama a¤lad› birden. A¤lamamas›n› istedim, naafl› getirip getirmeyece¤ini sordum. ‘Abi’ dedi, ‘Ben getirecem ama burada bir amca var bifleyler diyor’ dedi ve telefonu a¤layarak amcaya verdi. K›zd›m amcaya ‘Neden a¤lat›yosun k›z›?” dedim.

4 | TAVIR | OCAK 2008

‘O¤lum’ dedi. ‘Bir fley demedim... K›z›m anand›r, mal›nd›r ama bana sorarsan b›rak kals›n, burada gömülsün... Su çatla¤›n› buldu’ dedim. Ben iflte o anda döküldüm. Anadolu insan›n›n üretti¤i bu deyiflten, bu alg›lamadan döküldüm. Evet, su çatla¤›n› bulmufltu. (…) Ermenilerin hakikaten bu ülkede, bu topraklarda gözü var. O zaman yazd›¤›m› flimdi size de tekrarlayay›m. O s›ralarda Say›n Cumhurbaflkan› Demirel ‘Ermenilere üç çak›l tafl› bile vermeyiz’ diyordu. Ben de bu kad›n›n öyküsünü yazm›flt›m ve demifltim ki: ‘Evet, biz Ermenilerin bu topraklarda gözü var çünkü kökümüz burada ama merak etmeyin bu topraklar› al›p gitmek için de¤il bu topraklar›n gelip dibine girmek için’…” Masal bitmiflti. ‹nsanlar›n gözleri yafl içindeydi. Masal halklar›n kardeflli¤i için bir an›t dikiyordu adeta ortal›¤a. Halklar›n kan› üzerinden paralar›na para katanlar›n böyle bir anlat›c›ya ve böyle bir söyleme tahammülleri yoktu. Geçip giden on y›llar içinde Karadeniz illerinde linçlerle büyüttükleri katillere bir iflaret çakt›lar. Yaratt›klar› katillerden biri eline silah, cebine para verilip yola sal›nd›. Aylardan Ocakt›. Katil, masal› anlatan Hrant’› susturmak üzere yola düflmüfltü. Bu arada Behiç Aflc›’n›n etraf›nda hukuk insanlar›, yazarlar, müzikçiler, foto¤raf sanatç›lar›, oyuncular onun anlatt›¤› tecritin ne mene bir fley oldu¤unu kamuoyuna anlatmak için toplant›lar düzenleyip, tart›flmalar açarak, oyun gösterileri yaparak ülkenin dört bir yan›n› dolan›rken bir baflka kuru kalabal›k onun yüzlerce gün açl›ktan halsiz kalm›fl bedeninden utanmadan ba¤›r›yorlard›; “B›rak ölüm orucunu. Bak Meclis Baflkan›, milletvekilleri ve yöneticiler her fley düzelecek diyorlar.” Behiç her zamanki sakinli¤iyle bir kez daha anlat›yordu say›s›n› kendi bile sayamad›¤› bas›n toplant›lar›ndan birinde: “Ben hemen ölüm orucu karar› almad›m zaten, alt› y›l bekledim. Bugüne kadar avukat olarak bütün yollar› denedim, u¤raflt›m, koflturdum. Sonuçta bir çözüm yolu göremedi¤im için ölüm orucuna karar verdim.” Ve ard›ndan da ekliyordu; “Hep, mektuplar›m›z›n sonuna yazd›k “hoflçakal›n”lar›m›z›. Bafla ald›k bu kez. Çünkü bu mektubumuzu elveda ile noktalayaca¤›z. Evet, biz gidiyoruz, siz Hoflçakal›n….”. Toplum susmufl gibi görünüyordu. Yazarlar “Orada kimse yok mu?” diye hayk›r›p duruyorlard›. Ama tepedekiler tedirgindi. Asl›nda o suskun ortamda Hrant’›n da Behiç’in de sesi bang›r bang›r yank›lan›yordu. Kalabal›klar bir yandan dinliyor öte yandan f›s›lt›lar halinde konufluyordu. Tepedekiler biliyordu ki, ne Hrant halklar›n kardeflli¤i masal›n› anlatmaktan vazgeçer ne de Behiç özgürlük sevdas›ndan...


deneme

O so¤uk k›fl günü bir silah patlad›. Hrant yere y›k›ld›. Onu vuran faflist eller onu susturduklar›n› düflünüp ellerini ovufltururken kalabal›klar koflup geldiler ve caddede kanlar içinde yatan Hrant’›n ayakkab›lar›na bakmaya bafllad›lar. Hrant’›n ayakkab›lar›n›n alt› yoksullar›n ayakkab›lar›n›n alt› gibiydi. Bu kez Hrant’›n ayakkab›lar› anlatmaya koyuldu onun masal›n›. Hrant’›n masal› yoksullar› yüre¤inden vuran bir kardefllik masal›yd›. Ayakkab›lar ise durmadan anlat›yordu “Su Çatla¤›n› buldu” diye. Tepedekiler ayakkab›lar›n duruflundan ürktüler. Çünkü Hrant’› öldüren çocu¤u do¤uran anan›n bile gözleri kendi ayakkab›lar› gibi olan Hrant’›n ayakkab›lar›ndayd›.

larken yüzbinler Hrant’› u¤urlamak için gazetesinin önünde toplanm›flt›. Hrant’›n efli Rakel bakt› kalabal›klara ve herkesin gözlerinin içine baka baka sordu: Bu ülkede kimler bebeklerden katiller yarat›yor? Yürüdüler. “Hepimiz Hrant’›z, Hepimiz Ermeni’yiz” diye hayk›rarak. Uzun uzun yürüdüler. Ayakkab›lar›n›n alt› Hrant’›n ayakkab›lar›n›n alt›na benzeyinceye kadar yürüdüler. Yollarda flark›lar söylediler. Durdular, fliirler okudular. Genç bir k›z ç›kt› ortaya. Hrant gibi yok edilmifl bir baflka de¤erin Onat Kutlar’›n yazd›klar›ndan bir gösteri yapt› kalabal›klara. Aradan günler geçti. Behiç hastanede her geçen gün biraz daha yaflama tutunuyordu, bir yandan da tecrit için yay›nlanan genelgeyi uygulamayanlarla hesaplafl›yordu. Hrant ise toprak alt›ndayd› ama masal›n› inatla anlat›yordu. Katilinin yarg›land›¤› her duruflmaya insanlar geliyor, Dink ailesini yaln›z b›rakm›yorlard›. Katilin getirildi¤i hapishane arac›n›n üzerine yap›flt›r›lm›fl “Ya Sev Ya Terk et” yaz›s› bile geriletmiyordu onlar›. J

Hrant’›n yerde kanlar içinde yatt›¤› saatlerde bir genelge yaz›ld›. Demir kap›lar›n aç›l›p dört duvar aras›ndakilerin k›s›tl› da olsa bir araya gelip konuflabilmeleri, görüflebilmeleri için. Haber Behiç Aflc›’ya ulaflt›¤›nda 294 gün geçmiflti ölüm orucunda. Aya¤a kalkamad› Behiç. Onu bir sedye ile hastaneye tafl›maya karar verdiler. 294 günü onunla yaflayanlar evinin etraf›na topland›lar. Garip bir and›. Tecrite karfl› 7 y›l süren mücadelenin sonunda 122 kifli yaflam›n› yitirmiflti. Nihayet bir ucundan tecrit geriletilmiflti. Behiç Aflc› yafl›yordu. Ama ne davullar coflkuyla çalabildi, ne insanlar a¤›z dolusu gülebildi. Ne de halaylar çekildi. Behiç bir sedye ile evinden caddeye indirildi. Caddede toplanan insanlar ona bakt›lar. Yorgun kalbi heyecanlanmas›n diye sessizce bakt›lar. O iki elini kald›rd› ve bir f›s›lt› tüm caddeyi kaplad›; “Yafl›yorum” Buruk bir sevinçle yürüyordu insanlar Behiç’in evinden Taksim’e do¤ru. 500 metre afla¤›da caddenin solunda mumlar ve gözü yafll› insanlarla karfl›laflt›lar. Hrant’›n vuruldu¤u kald›r›ma oturmufl onun için flark›lar m›r›ldanan insanlara bakt›lar. Birkaç basamak ç›kt›lar. Hrant’›n çal›flt›¤› gazetenin içi bir yang›n yeri gibiydi. Ertesi gün bu kez Behiç biraz daha uzaklarda kollar›na serumlar ba¤lanm›fl bir biçimde ölümle yaflam aras›nda bir mücadeleye bafl-

OCAK 2008 | TAVIR | 5


deneme

gidersen yüre¤imi de al götür deniz korcan

Karfl›mda en güzel resmin duruyor. Devrimin resmi. Senin gülüflün devrim gibiydi. Öyle mutlu, öyle saf, öyle çocuk, öyle s›cak. ‹nsan›n bu kadar güzel gülebilmesi için insanlar› çok sevmesi gerekir ki sen böyle bir yürekle seviyordun insanlar›. Yoldafllar›n, halk›n ve sen... devrimin resimleri gibiydiniz yan yana durmas› gereken. Hayata çizilen en güzel resimdir senin gülüflün. Bir sabah kap›n› çald›lar. Sen devrimin mevzisinde bekliyordun elin tetikte. ‹nce uzun parmaklar›n birazdan teti¤e dokunacak... Neden mi? Çünkü sana diyorlar ki “tarih bitti” “tarih bitti, teslim ol” Neler geçti akl›ndan kimbilir? 122 defa h›zl› h›zl› çarpt› belki kalbin. 122 tabut geldi geçti gözlerinin önünden. Ölüm oruçlar›nda eriyip giden bir deri bir kemik kalm›fl bedenler geldi belki gözlerinin önüne. Analar›n tabut tafl›maktan nas›r tutan omuzlar› m› geldi akl›na.

6 | TAVIR | OCAK 2008


deneme

Neler geçti akl›ndan söylesene... Açl›klar m› geçti, çocuklar›n yar›m kalan gülüflleri mi.. Ekme¤ine doymam›fll›klar, yar›m kalan ömürler. Afla¤›lanmalar. Düzenin bir katran gibi sarmas› ruhlar›. Sat›lan bedenler. Vitrinlere düflen insanl›k m› geldi akl›na söylesene... Yoksa Ferhat’›n 16’l›k omurgalar›na s›k›flan kurflun muydu o yüre¤ine doldurdu¤un öfken söylesene...

“fiimdi bu küçük bodrum kat›ndan da eller havada de¤il eller üstünde ç›kaca¤›z” diyorsun biliyoruz. Kap›y› açman› istiyorlar. Kap›y› açman de¤il asl›nda dertleri. ‹flte o evden ellerin havada ç›kman› istiyorlar. Oysa ç›kmayacaks›n. Bütün gücünle hayk›racaks›n birazdan “tarih bitmedi!” Nas›l biter güzel gözlüm. Bizde bu hasret oldukça...

Karfl›mdas›n devrimin en güzel resmiyle. Birazdan kap› aç›lacak içeri girecekler. Sen neredesin güzel gözlüm söylesene... Neredesin... En puflt seslerin tarih bitti dedi¤i anda neredesin... Zeus’tan atefli çalarken yakaland›n güzel gözlüm... fiimdi seni da¤larda çarm›ha gererler. Eminim, aman dilemeyeceksin ci¤erini deflseler de her gün. Atefl geçitlerindeki üçyüzlerden biri misin yoksa... Tarih bitti diyecek kral Kserkes ve sen aln›na m›zra¤›n› bat›racaks›n. Ve “tarih bitti” diyenlerin küstahl›¤›na bir m›zrak saplayacaks›n Sparta’ da..

Nas›l biter güzel gözlüm aln›m›zdad›r tarihin yazg›s›. Açl›klarda s›nad›¤›n kor atefllerde yakt›¤›n bedenin, bilincin ve yüre¤inle oradas›n. K›pk›rm›z› isyankar bir tarihin evlad›s›n. K›z›ldere gibi akacak belki kan›n. Birazdan dokunacak ince uzun parmaklar›n teti¤e. Birazdan u¤runa ölürüm dedi¤in ne varsa gelip dövüflecek seninle o mevzide omuz omuza. Karfl›nda riya... karfl›nda alçakl›klar karfl›nda ihanet karfl›nda pufltluk...

Söylesene güzel gözlüm sen neredeydin kap›n› zorlad›klar›nda, Roma’ da Arenada Spartaküs müydün? Elmal› köprüsünde fiahin Bey mi?

‹nce uzun parmaklar›n dokundukça teti¤e dostun yaras›n› saracak ve 16’s›nda kavgada Ferhat olanlar›n yüre¤ini so¤utacak...

K›fll›k saray›n merdivenlerini mi ç›k›yordun birer birer yoksa flehirlerin baht›n› de¤ifltirmek için... Zafer gibi gülüyor muydun?

Güzel gözlüm... Tarih bu kez de Ankara’da Kurtulufl’tan geçecek... Dünyan›n en gerçek hülyas›d›r devrim ve flimdi senin ellerinde büyüyor.

Mao ile uzun bir yürüyüfle ç›km›flt›n belki. O yüzden seni bulamad›lar... Öldüremediler. Vietnam’da çekik gözlü bir Vietkongdun, Küba’ da Moncado K›fllas›’n› m› bast›n›z yoksa neden böyle toz toprak içindesin... ya da Ernesto ile silah çatt›n›z Sierra Maestra’da. Birazdan üzerinize sinecek kan ve barut kokusu... Güldünüz. Onlar seni o bodrum kat›ndaki küçük evde arad›lar güzel gözlüm. Oysa sen Mahir’le omuz omuza çarp›fl›yordun görmediler. Çiftehavuzlarda b›rakm›flt›n kalbinin yar›s›n›... Buca vatand› ya hani. Belki Buca barikatlar›nda U¤ur’la Turan’la Yusuf’la omuz omuza dövüflüyordunuz. Buca vatand› ve oraya giremediler.

Kavgada Ferhad olmay› seçenlerdensin. Çat›flma bitti. Ama tarih bitmedi. Bunu en iyi sen söylüyorsun. Tarih bitmedi ve bir kez de Ankara Kurtulufltan geçti. Kurtulufltan geçer zaten bütün özlemlerimiz. Umutlar›m›z hep kurtulufltan geçer. Yar›nlar›m›z da kurtulufltan geçer. Eller üstünde gidiyorsun güzel gözlüm. Gitme... demek geliyor yine de içimden. Yüre¤im sokak sokak yan›yor bilemezsin. Sokak sokak, barikat barikat yan›yor yüre¤im flimdi. Sokaklar senin için yan›yor. Kavgan›n Ferhadlar’› tutuflturuyorlar yüre¤imin sana aç›lan yollar›n›. Gitme dersem k›zar m›s›n... Gitme! Gidersen yüre¤imi de al götür... J

OCAK 2008 | TAVIR | 7


mektup

devrimin yolunda yürüyeceksin deniz engin

Sevgili kardeflim, o kahpe kurflun hayat›nda önemli de¤iflikliklere sebep oldu ama hayat›n› alt-üst etmedi. Sen hep bizimdin, flimdi yine bizimsin. Senden sonra düflündük hep. fiairler, yazarlar düflündü. Gazeteciler düflündü. Yoldafllar›n düflündü, yani biz, düflündük.

Sevgili Kardeflim, sana kim dediyse “yürüyemeyeceksin” diye, onlara sak›n ola ki inanma... Yanl›fl biliyorlar. Sen yürüyeceksin. Devrimin yolunda, ayaklar›n yere sa¤lam

Yürek mi.. Ona sözümüz yok zaten. De¤il mi ki Mahir’sin, burada söz biter. Sevgili kardeflim, bir gün içine çökerse keder bulutlar› adalet diye bir fley vard›r onu düflün. “Halk›n ekme¤idir adalet” demifl yaflam›n ustalar›...

Senin durumuna bafl›n› çevirenlerin gözünün içine soka soka anlataca¤›z senin gerçe¤ini. Yani sevgili kardeflim bu kalem seni yazmaktan b›kmayacak, usanmayacak.

“Bilin: Halk›n ekme¤idir adalet. Bakars›n›z bol olur bu ekmek, bakars›n›z k›t, bakars›n›z doyum olmaz tad›na, bakars›n›z berbat. Azald› m› ekmek,bafllar açl›k, bozuldu mu tad›, bafllar hoflnutsuzluk boy atmaya.

Hayat›n bafl›nda genç delikanl› bir Ferhad... Hayat› sorgulad›k. Kavgada Ferhad olma haliydi seninki. Yüre¤in bir yang›n. Kavgan›n ç›ra¤›yd›n henüz. Bu ç›rak halinle hayat senin omuzlar›na bir bedel yükledi ki sorma. Senin o gülen yüzün hepimizin yüre¤ine umut sal›yor. Bize güç veriyor.

Bozuk adalet yeter art›k! Acemi ellerle yo¤rulan, iyi piflirilmemifl adalet yeter! Yeter kat›ks›z, kara kabuklu adalet! Dura dura bayatlayan adalet yeter! Bertolt Brecht

Belki flimdilik yürüme yetini kaybettin. Bu kavga bilirsin ki yürek ve bilinç ile yap›l›r. Sen bir fley yitirmedin bu bahiste. Bir Ferhad olma halindeyiz kavgada. Sen, biz, hepimiz. Sevdam›z fiirin’e de¤il. Anlatmak istedi¤imizi biliyorsun sevgili kardeflim sevdam›z “devrim”edir. Ve biz bu yoldan dönmeyece¤iz, ki Ferhad da sevdas› u¤runa yolundan dönmemifltir. Ki Ferhad sevdas› u¤runa fiirin’den bile geçmifl, halk›na sevdalanm›flt›r. Hem de u¤runa can›n› verecek kadar.

8 | TAVIR | OCAK 2008

Yani uzun laf›n k›sas› can›m kardeflim “mendilinde öfke, ç›k›n›nda bilinç”, bir Yorum flark›s› gibi sürdüreceksin hayat›n›. Öfkeli, isyankar, deli-dolu ama ille de devrimci...

basarak yürüyeceksin. Bu da ancak bilincinle olur. Bilinci olmayanlar yürüyemez hayat›n yollar›nda. Hayat onlar› tutar yakas›ndan ve savurur atar bir köfleye.

Adalet bir gün olur yerini bulur ve yürekleri ancak o so¤utur güzel kardeflim. Adalet her derde devad›r. Adalet... ancak yaralar› o kapat›r... Adalet her zaman laz›md›r. Adalet Kevserlerin ellerindedir... Adalet...J


inceleme

“kumru bak›fll› ülke”nin fliir gibi savaflan ozan›: LOU‹S ARAGON ümit zafer

1982’de ölümsüzlü¤e u¤urlad›¤›m›z Aragon’un, hangi aflkta ve nas›l yaflad›¤›n› da yadetmifl oluruz. Ve flimdi, vakti geldi¤inde “mutlu aflk yoktur” diyecek olan Aragon’un peflinden gidiyoruz. Ulaflt›¤›m›zda soraca¤›z kendisine, mutlu aflk yok mudur, diye. Ve diyecek ki o bize... Bakal›m, neler diyecek üstad›m›z Aragon.

Baz› dizeler fliirlerinden, baz› fliirler de flairlerinden daha çok bilinirler. ‹flte o dizelerdendir: “Mutlu aflk yoktur”... Ki flairinden önce, bu dizeyi biliyordunuz siz. Önce bir flark› sözü olarak çal›nd› kula¤›n›za. Müzi¤in en çarp›c› yerinde, ezgi söze dönüyor ve “Mutlu Aflk Yoktur” bir tür nakarat oluyordu. En az›ndan, sizin dilinizde böyle oluyordu. Umutlu türkülerin vur emriyle arand›¤› ve arabesk yaygaralar›n ayyuka ç›kt›¤› zamanlard›. Amerika’dan gelen o malum ve haki alçak bas›nç, hep oldu¤u gibi, ya¤›fllara neden olmufltu yine. Ac› ya¤›yordu ülkemizin üstüne ve kan deryas› tafl›yordu hayat›n her soka¤›ndan. ‹flte bu ortamda, belki de kaç›n›lmaz bir tart›flmaya davet oluyordu o dize: Mutlu aflk yok mudur, gerçekten?

3 Ekim 1897’nin Paris’in de do¤dun. Her bebek gibiydi do¤umun. Ki o Paris, tan›kt›r insanlar›n eflit ve özgür do¤du¤u manifestosuna. Ama burjuvazinin “patron” oldu¤u toplumlarda gerçek böyle de¤ildir. Dahas›, burjuva ahlak›n›n ikiyüzlülü¤ü nedeniyle gözlerini bir yalana açt›n sen. Oysa hiçbir fleyin fark›nda olmayan, minnac›k bir bebektin sadece. Ama burjuva ahlak›, sana “piç” damgas› vurmaya haz›rlan›yordu. Çünkü, evlilik d›fl› bir iliflkinin sonucu olarak dünya ya gelmifltin. Baban olacak zat, Paris valili¤i vb. görevlerde bulunmufl biriydi: Elbette, sana bir hayr› dokunmad›. Çünkü sen, gayr›-meflru bir çocuktun. Ne denli riyakarca de¤il mi? Varolufluna imza atanlar, varl›¤›n› gayr›-meflru say›yorlar. ‹flte, burjuvazinin saman alt›ndan su yürüten ahlak›, böyle bir fleydir...

Annen Marquerite Toucas, gerçe¤i uzun süre saklad› senden. Ve sana, ablan olarak tan›tt› kendisini. Baban›n kimli¤ini ise, hiç söylemedi. Böylece burjuva ahlak›n›n o çirkef damgas›ndan korunmak istedi. Ki ancak, yirmi yafl›na geldi¤inde, yine annenden ö¤rendin tüm bu gerçe¤i. fiafl›rm›fl ve k›zm›fl olmal›s›n. Do¤al, çünkü henüz kapitalizmin hayat›m›z› tarumar eden ac›mas›z yasalar›ndan ve burjuva riyakarl›¤›ndan haberdar de¤ildin. ‹nsan, bunlar› bilmeyince ya kendisine, ya da çevreBu sorunun cevab›n›, flairinden sormal› el- sine k›zar. Oysa, öfkemize sebep olan her flebette. Yani, Louis Aragon’dan. Ki 24 Aral›k yin kayna¤›, kapitalizmdir. Ve kapitalizm,

emekçiler için binbir zahmet demektir... Romanlar› süsleyen Paris, içinde yaflamaya çal›flan emekçiler için, fliirlerdeki gibi ›fl›lt›l› olmam›flt›r hiçbir zaman. Burjuvazinin bu yald›zl› kenti, emekçilerin maruz kald›¤› env a i zulüm ve sömürü üzerinde yükselir. Ve sen, daha çocuk yafllar›ndan itibaren tan›k oldun bunlara. Annenin iflletti¤i pansiyona gelip giden insanlar, o Paris’in izdüflümü say›l›rd›. ‹rili ufakl› bu tan›flmalar›n izleri, daha sonlar› romanlar›na da yans›yacakt› besbelli. Ama flimdi edebiyat de¤il, ders zaman›yd›. Çünkü 1914’te T›p Fakültesi’ne girmifltin. Çal›flkan bir ö¤renciydin ama, okulu bitiremeden askere al›nd›n... I.Emperyalist Paylafl›m Savafl›’na do¤rudan tan›k oldun. Savafl› içinden yaflad›n. Emperyalistlerin ç›karlar› için, farkl› milliyetlerden emekçiler birbirlerine k›rd›l›yordu. Öyle ya, burjuvazi için emekçiler “bar›fl” zamanlar›nda ücretli köle, savafl dönemlerinde ise savafl kölesinden baflka bir fley olmad›lar hiç. Her halukarda ve ç›karlar›n istikametine göre, harcanmas› gereken bir güruhtur emekçiler burjuvazi için. Böyle oldu¤u içindir ki, emekçilerin kan›, burjuvalar›n kasas›na kar olarak ak›yordu. Ve sen, bu kan deryas›n›n ortas›ndayd›n... Sonra, ikincisine kadar bitti bu savafl. Ve yar›m kalan t›p ö¤renimini tamamlamak istedin. Bu arada, okul s›ralar›nda tan›flt›¤›n Andre Breton’la dostlu¤unuz, entelektüel bir paylafl›ma dönüfltü: Dadaizm... Andre Breton, P. Eluard, P. Soupault gibi sanatç›larla birlikte, bu tarzda üretime bafllad›n. Asl›nda, emperyalist paylafl›m savafl›n›n vahfletine karfl›, çaresiz kalan bireyin umutsuzlu¤unun

OCAK 2008 | TAVIR | 9


inceleme

d›fla vurumuydu Dadac›l›k. Dil ve estetik kurallar›n› çi¤neyip geçiyordunuz. Kelimelerin hiç bir anlam› yoktu sizin için. Dahas›, sanatç›n›n bir fleyler anlatma derdi olamazd›. Bugüne kadar anlat›lm›flt› da ne olmufltu? Ça¤r›fl›mlara dayal› ve özellikle kapal› bir tarzd› bu. ‹nsanl›k, ulaflt›¤› entelektüel seviyeye ra¤men, hala vahflet ça¤›nda yafl›yorsa, o zaman kendi içinde estetik kurallar› olan sanat›n ne anlam› var ki? Belki de, bu sorunun kara cevab›yd› Dadaizm... Ama sen, bir süre sonra bu ak›mdan koptun. Ve 1921’den sonra, sürrealizm (gerçeküstücülük) ekolünün oluflturulmas›na kat›ld›n. Sanat›n, var olan gerçekle ba¤›n› tamamen kesip, kendince bir gerçek yaratmas›n› hedefleyen bir sanat ak›m›yd› bu. Belki, Dadaizmin bir gömlek üstüydü ama özünde ikisi de ayn› zeminde yükseliyordu. O zemin, burjuvazinin hayat› halklara zindan etti¤i karanl›kt›. ‹flte o karanl›k içinde üretiliyordu bu tür sanat ekol ve ürünleri. Bu y›llar, anarflizan bir ruh haliyle yaflay›p üretti¤in bir dönem oldu senin için. ‹nsan ya da sanat, çevresinin ürünüyse flayet, kaç›n›lmaz de¤il ama anlafl›l›rd› bu savrulufllar. Vakti gelince, o karanl›¤› aflacak ufka da sahip olacakt›n elbette. Gerçi az kalm›flt› o zamana ve 1926’da yazd›¤›n “Parisli Köylü” roman› ile sanat merdiveninin sürrealist basama¤›n› tamamlam›fl oldun. Ki o basama¤›n henüz ilk y›llar›nda, 1921’de yazd›¤›n “An›cet ya da Panorama” ile birlikte, bu roman›n da gerçeküstücü ekolün düz yaz›daki en önemli eserlerinden oldu... ‹flte o günlerde, hayat merdiveninin son basama¤›na da çok erken ulaflacakt›n az daha. Hayata ve sanata dair bir bunal›m içindeydin asl›nda. Öyle ki, 1927’de binlerce sayfaya ulaflan bir roman›n›n el yaz›l› halini, Madrid’te yakt›n. Olsun, baflka romanlar yazard›n nas›lsa ama sen, bununla yetinmedin. Ve 1928’de, bu kez Venedik’te intihar› tecrübe etmeye kalkt›n. Dadaizm, sürrealizm derken, iflte o entellektüel bunal›m›n sonucuydu bu. Art›k kendi ruhunu yok etmeye yönelmiflti o çaresizlik. Ruhunu yok etmek isteyen sanatç› için, eserini yakmak yeterli gelemezdi zaten. Öyle de oldu. Neyse ki, sadece o güne dek sürdürdü¤ün hayat ve sanat tarz›n› ard›nda b›rakt›n... Bu y›llar, 1917 Ekim Devrimi’nin ard›ndan ayakta kal›p rüfltünü ispatlayan sosyalizmin

10 | TAVIR | OCAK 2008

prestijinin iyice yükseldi¤i y›llard›. Sömürü ve zulumsüz bir dünya için, insanl›¤›n gidece¤i yol, Sovyetler’in muzaffer deneyimiyle ayd›nlanm›flt›. Sosyalizmin günefl ›fl›klar›, cümle halklara ve sanat›n üzerine de düflüyordu elbette. Ve nihayet, 1928 y›l›nda senin de hayat›na ›fl›k, kalbine atefl olup düfltü sosyalizm. Böylece halklar›, sanat› ve insan› bunal›mlardan kurtaracak o y›ld›za çevirdin yüzünü ve yüre¤ini... Ne mutlu sana, art›k bir sosyalisttin. Ve her sosyalist gibi kolektivizmin, örgütlülü¤ün gücüne inan›yordun art›k. Çünkü, s›n›flar mücadelesinde örgütlü olunmadan, hiç bir halt olunmayaca¤›n› kavram›flt›n. Hayat›n›n önceki basamaklar›nda yaflad›¤›n deneyimler, bu konuda yeterince ö¤retici olmufltu. Öyle ki, kurumufl bir yaprak gibiydiniz. Burjuvazinin olanca ideolojik bask›s› alt›nda, ç›t›rdayan kuru yapraklar gibi. Bu tahakkümden kurtulman›n yolu örgütlü olmakt› elbette. Sen de öyle yapt›n ve Frans›z Komünist Partisi’ne üye oldun. Ve sonra, “fiairden Partisine” fliirinde flöyle dedin: “Partim geri verdi bana gözlerimi ve belle¤imi Bir çocuktan daha çok bilmiyordum do¤rusu Kan›m›n onca k›rm›z› ve kalbimin Frans›z oldu¤unu Bildi¤im tek fley vard› gecenin karanl›k rengi Partim geri verdi bana gözlerimi ve belle¤imi” Hakl›s›n Aragon, hem de pek çok hakl›s›n. Burjuvazinin dayatt›¤› ve belki de kan›ksatt›¤›, o gecenin karanl›k rengini da¤›tan devrimci örgüttür. Ve o karanl›k da¤›lmaya bafllad›¤›nda görür insan güzellikleri. ‹flte öyle, Elsa ve sen, gördünüz birbirinizi, sevdiniz. Hiçbir k›l›c›n kesemeyece¤i bir aflkla ba¤land›n›z birbirinize. Sevdayd› bu, hemde öyle bir sevda ki, bir erkek ve bir kad›n aras›ndaki aflk ancak bu kadar güçlü ve güzel olabilir, dedirtecek cinsten... Peki ama, neden “mutlu aflk yoktur” dedin Aragon? Belki de, sevday› bu denli sevda haliyle yaflanan bir sosyalist flair kurabilirdi o dizeyi. Öyle mi? Belki de. Ama flimdi biz, devam edelim ard›ndan yürümeye. Çünkü yürüdükçe ulaflaca¤›z o malum sorunun ölesi cevab›na...

Elsa Triolet, Sovyet flairi Mayakovski’nin efli Lili’nin k›z kardefliydi. Ayd›n bir insan olarak, elbette sosyalizme inan›yordu. Ve siz, her geçen gün büyüyen bir sevgiyle ba¤land›n›z. Evlendiniz ve ömür boyu öyle kald›n›z ama sevdan›z, ömrünüzün ötesine geçecek denli büyük oldu. Ve sen, daima “Elsa’n›n Mecnunu” sayd›n kendini. Öyle ki, Elsa’n›n gözleri için “ Öyle derin ki gözlerin içmeye e¤ildim de / Bütün güneflleri p›r›l p›r›l orada gördüm” diyecek kadar afl›kt›n. Ve dahas›, “Orada bütün ümitsizleri bekleyen ölüm / Öyle derin ki her fleyi unuttum içlerinde” diyecek kadar da flairdin. K›sacas›, s›r›ls›klam afl›kt›n Elsa’ya ve hep öyle kald›n... Sovyetler Birli¤i’ne ilk kez, 1930’da gittin. Müthifl bir deneyim olmufltur senin için, Irk, din, dil, renk vb. ayr›mlar›n ortadan kald›r›ld›¤›, k›z›l bayrak alt›ndaki emekçilerin onurlu ve özgür yaflad›¤› hayata do¤rudan tan›k oldun. Yazarlar Kongresi’ne kat›lmak için gitmifltin ama, epeyce kald›n. Düflüncelerin, daha da sa¤lamlaflm›fl olarak döndün, bir y›l sonra Fransa’ya... Malum ya, sanat için, politikan›n inceltilmifl ya da estetik biçimi, derler. Ve sen, hem hayat, hem de sanat içinde politik duruflu net bir sosyalistin, örgütlü bir sanatç›n›n omuzlayaca¤› her fleyi omuzlad›n. Hem pratik çal›flmalar yürüten bir militand›n, hem de 1932’den sonra FKP’nin yay›n organ› Humanite’de yaz›lar yazan bir kadro. fiiirler, romanlar, çeflitli konularda deneme ve makale yaz›lar› da üretmeye devam ediyordun elbette. Yeteneklerini emekçiler lehine namluya sürmüfl ve burjuvaziye karfl› teti¤i çekmifltin art›k. ‹flte bu estetik mücadelenin ad›yd› sosyalist gerçekçilik... “Sosyalist gerçekçilik” ile tan›flman, 1934’te kat›ld›¤›n I. Sovyet Yazarlar Birli¤i Kongresi’nde oldu. Gorki’nin aç›l›m getirdi¤i sosyalist gerçekçili¤i, bundan böyle ilerleyece¤in sanat yolunun ad› olarak benimsedin. Ki “Basel’in Çanlar›” isimli roman›n, bu yolda att›¤›n belirleyici bir ad›m oldu. Denilebilir ki, ilk gerçekçi roman›nd› bu. Ve art›k, romanlar›n› yakm›yordun. Çünkü ezilenlerin bilinçlerini ayd›nlatacak romanlar yazmaya bafllam›flt›n. Bu romanlar yak›lmay› de¤il, okunmay› hak ediyorlard›. Ki bir konuflmanda “Roman insan›n büyük buluflla-


inceleme

r›ndan biridir” dedikten sonra, eklemifltin: “Romanlar yolculuklara benzer, gençlere kiflilik kazand›r›rlar.” (1) Burjuvazi, bu gerçekli¤in fark›ndad›r elbette. Bu nedenle de, kendi sömürü düzenine itiraz etmeyecek kifliliklerin yarat›lmas›na hizmet eden edebiyat› desteklemifltir. Bu destek kimi zaman ödüllendirme, kimi zaman sponsor olma ve günümüzde bizzat yay›nevleri kurmak biçiminde sürmektedir. Ayr›ca, insanl›¤›n yüzak› olan senin gibi yazarlara karfl› unutturma politikas› uygulan›rken, afyon say›lmas› gereken kimi romanlar›n üretimi ve okunmas› teflvik edilmektedir. Ama böyle fleyler yok olmaya mahkumken, senin eserlerin yaflamaya devam ediyor iflte... Tercihini sosyalizmden yana yapm›fl, emekçilerin hayat ve kavgalar›na tercüman olmay› hedef alm›fl bir sanatç› olarak, art›k sosyalist gerçekçili¤i benimsemifltin. Sanat alan›nda yaflad›¤›n deneyimlerden sonra, sosyalist gerçekçili¤in neden gerekli oldu¤unu biliyor ve gerekti¤inde flöyle diyordun: “... Anam›n karn›ndan gerçekçi do¤mad›m ben. Bir vahiy gibi gökten de düflmüfl de¤il bana gerçekçilik. Benim için gerçekçilik, hayat›m boyunca görüp geçirdiklerimden sonra düflüncemin kesin karar›, dönülmez karar› olmufltur...” (2) Hiç kuflku yok ki, burjuvazinin kalemflörleri var etmeye çal›flt›¤›n›z sosyalist gerçekçili¤e sald›rmakta vakit kaybetmediler. Çünkü gerçekçili¤in s›rr›na, efl deyiflle neden ve sonuçlar›na vak›f olmak, özgür k›lar insan›. Ama burjuvazi, karfl›s›nda özgür insan görmek istemez. Bilinçlerini buland›rd›¤› insanlar›n köleli¤i gereklidir burjuvaziye. Bu yüzden, sanat›n her alan›n› denetleyerek, ç›karlar›na hizmet edecek üretimleri destekler. Ç›karlar›yla çeliflenleri ise her aç›dan köstekler. Ki burjuvazinin sanat tüccarlar› da, sosyalist gerçekçili¤i kösteklemek için, ellerinden geleni yapt›lar. Sosyalist gerçekçili¤in dogmatik, yarat›c›l›ktan uzak vb. oldu¤u karalamas›na girifltiler. Elbette nedensiz de¤ildi bu yaygaralar. Zira, emekçilerin bilinçlerine vurulan zincirleri k›rmaya yöneliyordu sosyalist gerçekçilik. Bu hedefe ulaflmak için bir çok yöntem, canl› ve anlafl›l›r bir üslup, yarat›c› ve çekiçi bir tarz kullan›yordu. Ve sen, nas›l bir gerçekçilik istedi¤ini de¤iflik zaman ve yerlerde dile getirdin hep:

“... yeni olgularla ilgilenen ve ta ne zamandan beri kabu¤u soyulmufl, parlat›lm›fl ve hazmedilmifl olgularla yetinmeyen, ilerlerken, al›fl›lm›fl›n d›fl›nda kalan gerçekleri inceleyebilmek üzere de¤iflen, güçlükleri ortak bir payda alt›nda toplamayan, olaylar› yerleflik düzen içine oturtmak üzere de¤il, tersine, olaya öncülük etmek üzere ortaya ç›kan bir gerçekçilik, dünyan›n de¤iflmesine yard›m eden bir gerçekçilik, yüre¤imize su serpmeyen, tersine, bizi uyand›ran ve kimi zaman, s›rf bu yüzden, insan› tedirgin eden bir gerçekçilik istiyorum...” (3) “Filozoflar” diyordu Marx; “dünyay› yorumlamakla yetindiler ama aslolan onu de¤ifltirmektir” Ayn› cümleyi, ayn› anlamda yazarlar için de kurabiliriz pekala. Ve sen, dünyay› emekçiler lehine de¤ifltirmek için kalemin ve her fleyinle, militan bir mücadelenin içindeydin iflte. Çünkü biliyordun ki, niyetlerden de ba¤›ms›z olarak, edebiyat ya var olan durumun süreklili¤ine, ya da mevcut düzeni sorgulamaya hizmet eder. Ve sen, eserlerini okuyanlar›n yüre¤ini, bilincini uyaran ve uyand›ran bir gerçekçilik istiyordun. ‹stemek, laf de¤il eylemdi senin için. ‹stediklerini yapmak için, daha bir s›k› sar›ld›n kalemine. Bu yan›yla, daima üretken bir yazar oldun. Genellikle flair kimli¤in öne ç›ksada, çok yönlü bir edebiyatç›yd›n. Ki “ Gerçek Dünya” ad›n› verdi¤in seri içinde, de¤iflik romanlar yay›nlad›n. (Basel’in Çanlar› - 1934, Kibar Semtler 1936, Yüksek Mevkii Yolcular› - 1939, Aurelien - 1944, Komünistler - 1966...) Türkçe’ye Attila ‹lhan’›n “Çalard› Basel’in Çanlar›” ad›yla çevirdi¤i roman›nda, 1900 1912 y›llar›n›n Fransa’s›n› ele ald›n. Kapitalizmin yaratt›¤› yozlaflmay› roman kavramlar› üzerinden sorgulay›p teflhir ettin ama sadece bu kadar de¤il. S›n›f bilinci tafl›yan Yeni ‹nsan’larda senin kahraman›nd›. Ki onlardan biri de Alman sosyalistlerinden Clara Zetkin’di. Roman kahramanlar›ndan Diana yozlaflmaya boyun e¤mifl, Catherine ise zenginlik için kendini pazarlayan bir kad›nd›. Ve sen bu tiplere karfl›, Clara’y› selaml›yordun sat›rlar›nda: “... Gelmifl geçmifl bütün insan toplumlar›nda, ta günümüze de¤in, kullu¤u, köleli¤i, yosmal›¤› ve avareli¤i, fliirlere ve flark›lara temel say›lan o taflbebek kad›n yok mu hani, onunla hiçbir iliflkisi olmayan, yeni bir kad›n tipinin yüksek bir modeli çünkü o...

Modern ça¤lar›n kad›n› geldi art›k, bende onun flark›s›n› söylüyorum. Ve hep söyleyece¤im... “ (4) Bu serinin ikinci roman› “Kibar Semtler” oldu. I. Emperyalist Paylafl›m Savafl›’na sürüklenen Fransa’da geçer bu roman›n konusu. Burjuvazinin ç›karlar› için baflvurdu¤u savafla sürüklenen kiflilerin halleri anlat›l›r. bir yanda tipik bir Frans›z kasabas›ndaki çürüme, di¤er yanda “ Kibar Semtler”deki yozluk çarp›c› biçimde sergilenir. Ama o kasabalardan bu semtlere savrulmak ve emperyalistlerin ç›karlar› için savafla sürüklenmek kader de¤ildir elbette. Ki roman›n kahramanlar›ndan Armand, bu k›s›r döngüyü parçalayarak, saf›n› seçer. O art›k burjuvazinin ç›kar› için de¤il, aksine burjuvaziye karfl› savaflacakt›r... 2. Paylafl›m Savafl›’n›n öngününde yerini bulan bir roman oldu bu eserin. Öyle ya, emperyalist paylafl›m savafl›n›n birincisi geçmiflti ama, emperyalistlerin kar h›rs› ve amans›z rekabetleri yerinde duruyordu. Avrupa’da Mussolini, Hitler, Franko faflizmin yükselifle geçti¤i y›llar yafl›yordu. Ki ‹spanya’da insanl›¤›n kan› dökülüyordu. Stalin, faflistlerle halk güçleri aras›nda süren ‹spanya ‹ç Savafl›’n›n önemini özetlemiflti zaten: “ ‹spanya’ y› gerici faflist bask›dan kurtarmak, sadece ‹spanyollar›n meselesi de¤ildir. Bu mesele, tüm ilerici insanl›¤›n meselesidir.” Avrupa’da yükselen faflizmde hayat›n her cephesinde kavga sürüyordu. Öyle ki, henüz Naziler’in iflgal etmedi¤i ülkelerin hükümetleri bile, faflizan uygulamalara bafllam›fllard›. Örne¤in, 1939’da ç›k›p döndü¤ün Amerika gezisinden sonra, bir tutuklama emriyle karfl›laflt›n. Dahas›, gazeteniz de kapat›lm›flt›. Yükselen faflizmin “demokratik” Fransa’ya düflen gölgeleriydi elbette bunlar. Ve o kara gölgeler, önce komünistlerin pefline düflerler. Çünkü burjuvazi, kendi d›fl›nda kalanlarla bir biçimiyle uzlaflamayabilir ama komünistlerle asla! Çünkü komünistler, insan›n insan› sömürdü¤ü sistemi yok etmek isterler... Tutuklama emrine uymad›n. Çünkü seni tutuklamaya kalkmak gayr› meflruydu. Kaçt›n ve firari oldu¤un dönemi fiili Elçili¤i’nde geçirdin. ‹flte bu sürede, “Yüksek Mevkii Yolcular›” roman›n› bitirdin. Her anlamda ve sana ihtiyaç duyulan her alanda üretme-

OCAK 2008 | TAVIR | 11


inceleme

ye devam ediyordun. Partin yasaklanm›fl olsa bile, illegal mücadeleye ve halk› eflikteki Nazi iflgali tehlikesine karfl› örgütlemeye devam ettiniz. Koflullara yenilmek, durmak ve umutsuzlaflmak yoktu sizin için. Ve daima yap›lmas› gerekenler vard›. Çünkü siz devrimciydiniz... Ve Naziler, beklendi¤i gibi sald›rd›lar Fransa’ya. Bu durum karfl›s›nda bir çok Frans›z burjuvas› daha güvenli diye ABD’ye gitti. Ne de olsa, onlar›n yegane vatan› paralar›d›r. Komünistler ise, elbette vatan›n özgürlü¤ü için silah bafl›na geçtiler. Sende öyle yapt›n. “Frans›z Marfl›” ad›n› verdi¤in fliirinde, yaflananlar› tasvir ediyordun: “Geldiler karartmaya günlerimizi Zorba adamlar, akbabalar. Dediler bize, aç duracaks›n›z, Ald›lar elimizden ekme¤i. At›n kitaplar›n›z›, dediler, Köpek yaln›z efendisini izlemeli...” Ama bafl e¤meyenler de vard› elbette. Devrimcilerin örgütledi¤i Direnifl Hareketi’ni oluflturun yurtsever güçlerdi onlar. Ve ayn› fliirde, Naziler’in hesap hatas›n›n ne oldu¤unu anlatt›n: “Ama hesaba katmad›lar Pierre’le Jean’› Öfkeyi, gençli¤i hesaba katmad›lar. Ama hesaba katmad›lar birilerini Ya ölmek, ya yaflamak diyenleri... “ Bütün emperyalistlerin iflbirlikçilerin ve faflistlerin, tarihsel ve kaç›n›lmaz hesap hatas› budur! Halk düflmanlar›, asla hesaba katmazlar halk›n gücünü, öfkesini, yi¤itli¤ini. Çünkü halk› küçümserler, hor görürler. Ama “ ya özgür vatan ya ölüm” diyen bir halk› teslim almak mümkün de¤ildir. Hiç olmam›flt›r ve asla olmayacakt›r. Naziler, Frans›z ordusunu yenip ülkeni iflgal ettiler. Ama Fransa, burjuva iktidar ve onun ordusundan ibaret de¤ildi elbette. Fransa, her fleyden önce halkt› ve siz, halk›n direnifl hareketini örgütlemeye bafllam›flt›n›z çoktan. Bir ara, Naziler’e tutsak düfltün ama neyse ki, firar edebildin. Ve böylece, Partinin talitmatlar› do¤rultusunda direnifl örgütlen-

12 | TAVIR | OCAK 2008

mesinde görev ald›n... Yoldafllar›nla beraber illegal bir hayat sürdürüyor ve silahl› mücadeleyi örgütlüyordunuz. ‹flte o yoldafllar›ndan biriydi Gabriel Peri. Sa¤lam bir yurtsever ve inanm›fl bir komünistti. Omuz omuza çal›flt›¤›n devrimcilerdendi. 1941’de tutsak düfltü Gabriel. Önce iflbirlikçi Frans›z polisi, sonra da Naziler taraf›ndan sorguland›. ‹nançlar›ndan taviz, bilgilerinden de s›r vermedi. Kurfluna dizilmeden önce, flunlar› yaz›p b›rakt› size: “... Dostlar›m bilsinler ki, ömrümü adad›¤›m ideale sad›k kald›m; yurttafllar›m bilsinler ki, Fransa’n›n yaflamas› için ölüyorum. Son defa yeniden vicdan›mla hesaplaflt›m: Son derece olumlu. Sizden çevrenizde herkese bunu bildirmenizi isterim. Hayat›ma yeniden bafllayacak olsayd›m ayn› yoldan giderdim...” (5) Bilirsin Aragon, çok y›llar önce Victor Hugo flöyle söylemiflti: “... Ölüm karfl›s›nda da olmayacaksa, nerede yükselir ve nas›l içten olur söz...” ‹flte o içtenlikle hayk›r›yordu Gabriel Peri: “ Birazdan mutlu yar›nlar› haz›rlayaca¤›m...” Sonra faflistlerin kurflunlar› konufltu ama Gabriel’i öldüremediler. Çünkü kahramanlar›n ölümsüzlü¤üdür halk›n yenilmezli¤i. Ve sen, “Gabriel Peri Efsanesi” fliirini yazarak direniflçilerin ölümsüzlü¤ünü bu güne tafl›d›n: “... Hat›rlarsan›z, ey kurfluna dizenler, flark› söylüyordu o sabahleyin, hiç de iyi söndürmemiflsiniz atefli, burada karard› ama, ötede yanar. Ivry Mezarl›¤›’nda flak›r her a¤ard›¤›nda tanyeri, hala flark› söyler durur Gabriel Peri...” Elbette flark› söylüyor hala direniflçiler. Adlar›, yafllar›, yüzleri de¤ifliyor belki ama o flark›n›n dizesi hep ayn›: “Yaflas›n direnifl, yaflas›n zafer” diyor o flark› Ve Ivry Mezarl›¤› ile, kardefltir flimdi Cebeci. Ve söylenen hep o flark›d›r. Size düflense, o flark›n›n ezgisini her yana tafl›makt›. Öyle de yapt›n›z. fiark›l›, fliirli, kalemli, silahl› ve yürekli militanlar olarak, iflgale u¤ram›fl Fransa’n›n onuru oldunuz... Frans›z burjuvalar›n›n bir k›sm› kaç›p gitmifl,

bir k›sm› da Naziler’e iflbirlikçilik yaparken, silah elde savaflanlar sizdiniz. Çünkü sizin için Fransa, para kazan›p kar ederek, sömürüp soyarak büyüttü¤ünüz özel mülkiyetinize mekan olan bir yer de¤ildi. Sizin için Fransa, sadece vatand›. ‹flte bu yüzden de vatan›n özgürlü¤ü için siz çarp›fl›rken, burjuvazi kar›na kar katmak için Nazi iflbirlikçisi olmufltu. Ve sen, komünistlerin vatanseverli¤ini özetliyordun “Selam Sana Fransa” fliirinde: “Selam Sana Fransa kumru bak›fll› ülke Ac›lar›m ne ki senin yan›nda, aflk›m kaç para Fransa’m eski kavgam, yenisi hem de Topra¤›na yi¤itler ekili...” Kumru bak›fll› ülkeniz için fliir gibi savafl›rken, o savafl›n ortas›nda fliirler de yaz›yordunuz. Yazmak, nicedir bir eylemdi zaten senin için. Hal böyle olunca, savafl koflullar›nda da üretmeye devam ettin. Nas›l bir ülkede yazd›¤›n› da fliirlerinle yans›tt›n insanl›¤a: “Kan›n dehflet sald›¤› bir ülkede yaz›yorum Bir ülke ki yaralar ve ac›lar küme küme Bir pazar yeri sanki doluya tutulmufl Bir harabe ki ölüm kemikleri kan›ksam›fl...” Ard›nda bir çok eseri ve ödülü olan bir sanatç›yd›n. Ama ülken iflgal edilmifl ve sende vur emriyle aran›yordun. ‹stesen kaç›p gidebilirdin ama sen, devrimci bir sanatç›yd›n. Ülkede kalmak için, sebebin vard›. Vatan›n özgürlü¤ü için savaflmak, yaflama sebebindi flimdi. Böyle oldu¤u içindir ki, halk› ac›lar içinde terkeden korkaklara, ülke de kalsalar da mücadeleye gözlerini kapayanlara atefl püskürdün hep. “ Heykellerin Dili” fliirin böylesi korkaklar›n yüzüne inen tokad›n öfkesini tafl›r. Ki böylesi duyars›zlar bir köfleye sinmiflken, Victor Hugo’nun heykeli bile kat›l›r mücadeleye: “Ellerimizde oyuncak flütler Angut angut bak›yorsunuz Nefesinizde sanki bir veba kokusu Susuyorsunuz ‹flte o zaman Hugo Sessizce kaidesinden indi Ve sokaklara dald›...”


inceleme

Bir yanda Gabriel Peri’ler, di¤er yanda böylesi korkaklar›n olmas› da savafl›n bu gerçe¤iydi elbette. Ki o sokaklarda katledilirken direniflçiler, ayn› sokaklarda sarhofl gezer o duyars›zlar. Ama yurdun kirletilen bütün sokaklar›, eninde sonunda özgürlükle temizlenecektir. fiiirlerin iflte bu gerçe¤in ve gelece¤in mufltusunu tafl›d› direniflçilere ve halka. Umutsuzlu¤un, melakolinin zerresi bile olmad› dizelerinde: “Ak koyun ayr›ls›n kara koyundan Yurduna yaraflmal› insan dedi¤in ‹flte kurtar›lm›fl zalim ellerden her bahçe, her sokak...” Bunun nas›l baflar›laca¤›n›, gelece¤in nas›l fethedilece¤ini ve ülkenin nas›l kurturulaca¤›n›n s›rr›n› da ilan ediyordun cümle aleme: “‹nsan kendisi kurtarmal› sevdi¤i fleyi Kendisi, kendisi, kendisi...” Öyle elbette ve ancak böyle yaparlard›, yurduna yaraflan insanlar. O insanlar›n bafl›nda da siz vard›n›z. Sen, Elsa ve di¤erleri... Komünistler, yurtseverler ve cümle direniflçiler... ‹dil’in dedi¤i gibi yani; Vatan›n ba¤›ms›zl›¤› için ölümüne savaflmayan, yaflam›fl say›lmaz zaten bu macerada... Siz savafl›rken, iflbirlikçi burjuvazi ülkeyi Naziler’e peflkefl çekmekle meflguldü. Oysa hep demifllerdi ki, “komünistler vatan hainidir, fludur budur...” Asl›nda bunu söyleyen burjuvalara bak›ld›¤›nda görülür vatana ihanet ve halka düflmanl›k etmenin nas›l bir fley oldu¤u... Gördü¤ünü göstermek için hem silah›n› hem de kalemini yard›mc› eylemifltin ideolojine. Ve bir an için bile olsa, “ne olacak bu iflin sonu” karamsarl›¤›na düflmedin. Naziler ortal›¤› kas›p kavururken, siz o “son” un ne oldu¤undan emindiniz: Zafer! Çünkü halk›n gücüne inan›yor ve insanl›¤›n istikametini biliyordunuz. ‹flte bu bilinçle savaflanlara, yenilgi yoktur bu insanl›k maceras›nda... Tam da bu nedenle, faflistler hakk›n›zda ölüm fermanlar› yazarken, siz hayata ve aflka dair fliirler yaz›yordunuz. o kara fermanlar›n, tarih karfl›s›nda hükümsüz oldu¤u malumdur. O k›z›l fliirlerin dilden dile dolaflt›ysa, tecrübeyle sabittir. Ve sen, Fransa ile Elsa’ya duydu¤un aflk›, ayr› yürekte büyütü-

yordun. ‹flte bu koflullarda, iflgalin ortas›nda ve direniflin içinde yazd›n “Mutlu Aflk Yoktur” fliirini:

rinde de somutlan›yordu. Öyle ki Elsa’ya seslendi¤in fliirler, giderek ülkene, halk›na seslendi¤in fliirlere dönüflüyorlard›:

“... Ac›lara batmam›fl bir aflk söyle bana Y›kmam›fl k›ymam›fl bir aflk söyle Bir aflk söyle sarart›p soldurmam›fl ama ‹nan ki senden art›k de¤il yurt sevgisi de Bir aflk yok ki paydos demifl gözyafllar›na

“... Gitme sak›n bir tanem hayat›m benim Yitirir renklerini gökyüzü sensiz Tarlalar ›ss›zd›r bahçeler çiçeksiz Sak›n gitme...

Mutlu aflk yok ki dünya da Ama flu aflk ikimizin öyle de olsa...” Senin yüre¤inde Elsa ve Fransa, ayn› yarg›n›n iki ad›d›r elbette. Ve iflgal edilmifl Fransa’da aflk, Elsa’yla beraber özgürlük için savaflmakt›r. De¤ilse, yaflaman›n nas›l bir anlam› olur ki? Bu iflgale, bu sömürü ve zulme, yozluk ve rezilli¤e, nice haks›zl›k ve alçakl›¤a göz yumacaksak, nas›l bir hayat yaflam›fl oluruz? O batakl›¤› kurutmak için savaflmayacaksak, o batakl›¤›n ürünü sivrisineklere dönmez miyiz? Ama katland›¤›n her fleye ve hatta hayata: “... Sana büyük bir söyleyece¤im Kapat kap›lar› Ölmek daha kolayd›r sevmekten Bundand›r iflte benim yaflama katlanmam Sevgilim...” Ölümü, iflte böylesine kolaylam›fl bir sevdan›n mecnunuydun sen. Ne olursa olsun yaflamak, yazmazd› senin kitab›nda. Öyle bir sevdayd› ki bu, ölümü bile kolay hale getiriyor ve bunu yaparken, yaflama katlanma gücü de veriyordu... Elsa’ya duydu¤un aflk› fliirlere yans›t›rken, bunlar›n gelecek kuflaklara kalaca¤›n› biliyor ve bunu istiyordun. Böylece, daha o an ölümsüzlefltiriyordun bir büyük aflk›. Ki faflistler, belki Fransa’n›n her kar›fl topra¤›n›, o kirli çizmeleriyle çi¤nediler belki. Ama Fransa, sadece bir toprak parças› de¤ildi. fiehirler, caddeler, nehirler de¤ildi. fiimdi Fransa, senin ve Elsa’n›n aflk›ndan baflka bir yerde aranamazd›. Naziler’in ezip kirletemeyece¤i yegane Fransa, sizin aflk›n›zd› art›k. Ölümüne savundu¤unuz, özgürlü¤ü ve ba¤›ms›zl›¤› için savaflt›¤›n›z Fransa, Nazi çizmeleri alt›nda de¤il ama kalbinizdeydi elbette... Fransa ya da aflk›n, bu iki hali elbette fliirle-

Gitme sak›n zalimden yana Güçlendirme onu kendi ellerinle Zincirlerini dövme sevdiklerinin Sak›n gitme...” ‹flgal ve direnifl y›llar› boyunca yay›nlad›¤›n fliir kitaplar›yla halk›na moral ve güç verdin. fiiirlerin direniflçilerin diliyle yay›ld› dört bir yana. Dövüflenlerin içindeydin ve onlara dize dize tercüman oluyordun. Ve dizelerin, kulaktan kula¤a yay›l›yordu iyice. Öyle ki zaman› ve mekan› aflarak, bugünlere dek ulaflt› iflte... Naziler’in yenilgisi ve Sovyetler’in zaferiyle biten 2. Emperyalist Paylafl›m Savafl›’n›n ard›ndan, yine mücadelenin önündeydin. Çünkü Nazi iflgalinden kurtulan Fransa, burjuvazinin tahakkümü alt›ndayd› hala. Kapitalizm sürdükçe, devrim için savaflmayana sosyalist denmez elbette. Ve siz, tastamam sosyalisttiniz. Emperyalist-kapitalist sömürü ve burjuva ideolojisinin de¤iflik görünümlerine karfl›, mücadeleyi örgütlüyordunuz. Durmak ve yorulmak yoktu sizin için, daima ileri... Bu arada, iflgal y›llar› boyunca anti-faflist mücadeleden uzak duranlar›, Naziler’le iflbirli¤i yapanlar› teflhir etmek de görevinizdi. Sende öyle yapt›n ve böylesi afla¤›l›k iflbirlikçileri hiç ba¤›fllamad›n. Celine dahil, bu türden yüzsüzlerin gerçek yüzlerini deflifre ettiniz. Çünkü bunlar, halk›n moral dünyas›n› zehirler. Dahas›, ihaneti affetmek daha büyük bir ihanet olurdu elbette. ama sen, Gabrieller’in an›s›na ba¤l› kald›¤›n için, asla ba¤›fllamad›n hainleri... ‹flgal ve direnifl y›llar›n›n ard›ndan, yine Gerçek Dünya serisi kapsam›nda “ Aurelien” ve Komünistler” romanlar›n› yay›nlad›n. ‹lkinde, I. Paylafl›m Savafl›’n›n kay›p çocuklar›n›n maceras›n› anlatt›n. ‹kincisinde ise, fiubat 1939-Haziran 1940 aras›ndaki Fransa’y› romanlaflt›rd›n. Bir yanda Hitler hayran› faflistler, di¤er yanda vatanlar›n›n özgürlü¤ü için

OCAK 2008 | TAVIR | 13


inceleme

ölümüne savaflan devrimciler oluflturdu bu roman›n konusunu... Edebi üretimle beraber, siyasal konularda da yazmay› sürdürüyordun. Ki yaz›lar›n burjuvaziyi rahats›z ediyordu. Öyle ki, 1947’de editörlü¤ünü üstlendi¤in bir dergideki yaz›lar›n gerekçe gösterilerek yurttafll›k halklar›n on y›ll›¤›na elinden al›nd›. Kendini teflhir eden bu “ceza” daha sonra ertelendi ama, verilmifl olmas› bile, s›n›flar savafl›n›n he cehpe de sürdürdü¤ünün göstergesiydi. ‹lk emperyalist paylafl›m savafl›ndan sonra Dadac›l›k gibi ak›mlar kaplam›flt› ortal›¤›. ‹kinci paylafl›m savafl›ndan sonra ise, varoluflçuluk ra¤bet görüyordu. Bu ak›m›n sözcülü¤ünü tan›d›k bir ayd›n, Jean Paul Sartre yap›yordu. Varoluflçulu¤a karfl›, Marksizm cephesinin ideolojik öncülü¤ünü ise sen yürütüyordun. Öyle ki, bir çok kez edebi, felsefi konularda Sartre’la karfl› karfl›ya geldiniz. Ama J.P. Sartre, senin büyüklü¤ünü kabul edecek kadar büyük bir ayd›nd›. Ve 1964 Nobel Edebiyat Ödülü’nü reddederken, kurdu¤u bir cümle de fluydu: “Nobel ödülü, ille de bir Frans›z’a verilecekse, niçin benden önce Aragon’a verilmez?” Onca düflünsel tart›flman›n ard›ndan, Sartre’›n gösterdi¤i bu yaklafl›m, hem onun, hem de senin büyüklü¤ünüzün özetiydi. Ki Nobel jürisi ve bu ödülü bir ölçü sayanlar, çok alçak kal›yordu sizin yan›n›zda... Ar› gibi çal›flman›n bir örne¤iydi siyasal ve sanatsal faaliyetlerdeki üretkenli¤in. Ard arda geliyordu fliirler, romanlar, incelemeler, düflün yaz›lar›... Ve hepsi de halk› ayd›nlatmay› amaçl›yordu. Dünyay› de¤ifltirmenin estetik arac›yd› senin elinde var olan edebiyat. Ne bireysel bir tatmin ne de para kazanman›n arac›; hay›r, karanl›¤›n ortas›ndaki meflaleydi o fliirler ve kitaplar... Mücadelenin de¤iflik görevlerini omuzlam›fl ve bir s›ra neferi olma bilinciyle yerine getirmifltin. 1954’te ald›¤›n son görev ise, örgütünün merkez komitesine seçilmek oldu. Daha önce partinin eli-aya¤›, gözü, dili olarak çal›flt›n ve flimdi beyni olarak çal›flacakt›n. Dünyan›n emekçilerin lehine de¤ifltirilmesinin önündeki engel emperyalist güçlerdi. Amerika ise, bu güçlerin önderli¤ini yürütü-

14 | TAVIR | OCAK 2008

yordu. ‹kinci paylafl›m savafl›ndan itibaren. Ve siz, ABD’nin halk düflman› emperyal sald›rganl›¤a karfl›, enternasyonalizmin gere¤ini örgütlediniz. ABD’nin Kore’yi iflgal etmesine, Guatemala’ daki demokrat hükümeti devirmesine, Rosenbergler’i katletmesine karfl›, insanl›¤›n dili, vicdan› ve öfkesi oldunuz. Sadece ABD’nin de¤il elbette, Frans›z emperyalistlerinin sömürgeci politikalar›n›n karfl›s›na da dikildiniz. Daima mazlumdan yana olman›n ma¤rurlu¤unu tafl›d›¤›n›z için, yeri geldi¤inde “Hepimiz Cezayirliyiz” diyebildiniz... Pablo Nerudo’dan Naz›m Hikmet’e... hepsi senin yoldafl›nd›. Ayn› amaç için yola ç›km›fl flairlerdiniz siz. Ülkeniz bütün bir dünya ve cümle halklar›n evlad›, önderi ve savaflç›s›yd›n›z. Siz, insanl›¤›n diliydiniz ve tam da bu nedenle hiç susmad›n›z. Biriniz bo¤ulmak istense, di¤erleri daha gür hayk›rd› daima. Ve sen, Naz›m Hikmet’in özgürlü¤ü için sürdürülen kampanyada etkin rol ald›n. Dahas›, Naz›m’›n “Yaflamak Güzel fiey Be Kardeflim” roman›n›n “Romantikler” ad›yla Fransa’da yay›nlanmas›n› sa¤lad›n. 1966’da dostun Neruda için yazd›¤›n fliirleri toplay›p yay›nlad›n. Çünkü devrimci flairler ayn› anan›n evlad›d›r. Çünkü halklar kardefltir...

ne kadar insanca ve içli ve içten yaflan›r flimdi. Sonra sana flu dizeleri yazd›r›r o hüzün: “ Bir yaln›zl›k ki kumluk tepelerde oynayan / Bir çocu¤un unuttu¤u oyuncak kadar yaln›z.” 70’li y›llar boyunca, art›k yafl›n epeyce ilerlemifl olmas›na ra¤men siyasi ve edebi çal›flmalar›na devam ettin. Nicedir yanan bir meflaleydin ve tabiat›n hükmü iflleyene kadar da ayd›nlatmaya yeminliydin. Öyle de yapt›n. Ve bir gün, sende öldün be flair. Lakin o fliirler, o kavga ve sevda bakidir insanl›k var oldukça. Ol sebepten üstad, 24 Aral›k 1982, fani bedenin ölüm tarihi olarak geçti kay›tlara. Kavgan ve sevdan ise, yaflam›na kesintisiz devam ediyor hala. Ve sen, bunu biliyordun zaten: “fiiirlerim ki Elsa tac›m olacak bir gün Seninle tafl›nmaktan yaflatacak beni de” Yafl›yorsunuz iflte! fiiirler, sen ve Elsa o umutlu kavgada, Yazgüller’den Sevgiler’e büyüyen müthifl sevdada yafl›yorsunuz iflte Aragon. Ve size selam olsun flair, aflk› ömürleri aflan tarzda zafer eyledi¤iniz için. Ve and olsun ki, o fliirleri tafl›yan dudaklar hiç susmayacaklar...

Gençli¤in gelecek oldu¤unu biliyor ve gençli¤in, muktedirlere karfl› baflkald›r›s›n› destekliyordun. Ki 1968 gençlik hareketi Fransa’y› alt-üst ederken, gençli¤in yan›ndayd›n. Asl›nda, daima olman gereken yerdeydin. Bunu sa¤layansa sahip oldu¤un ideolojiydi elbette. Hayata, sanata ve aflka, devrimci ideolojinin ayd›nl›¤›yla bakt›¤›n için, daima delikanl› bir yüre¤e sahip oldun...

Bafllarken var olan sorunun cevab›, o dizenin kendisidir zaten. Ki bir aflka dair yaz›labilecek en güzel dizelerin bafl›nda gelir o dize. Dahas› içinse Sinan Kukul imzal› “ Kadife Tenli Zamanlara” fliiri ile Edip Cansever’in dizesi hat›rlanmal› elbette: “Gülemiyorsun ya, gülmek / Bir halk gülüyorsa gülmektir” ve bu yaz›, Aragon ve Elsa’ya... Edip ve Sinanlara bin selam vererek biter flimdi...

‹flte o delikanl› yürek, Elsa’n›n aflk›yla dopdolu kald› her zaman. Saçlar›n›za ak düfltü¤ünde de, filinta bir sevdayla çarp›yordu kalbiniz. Ve sen, sevip sayg› duydu¤un Elsa için flunlar› diyordun: “ Beni, yafl›ma ra¤men, onun bir ö¤rencisi ve söylediklerini tekrarlayan biri gibi görmenizi rica ederim.”

(1) Ça¤›m›z›n Sanat› - L.Aragon - Syf:56 (2) K›y›s›z Bir Gerçekçilik Üzerine - R. Goraudy - Syf:13 (3) Ça¤›m›z›n Sanat› - Syf:15 (4) Çalard› Basel’in Çanlar› - L. Aragon (5) Hayat› Seviyorlard› - Pencere Yay›nlar› Syf:34 (6) Ça¤›m›z›n Sanat› - Syf:54 - Elsa’ya fiiirler - Aragon - Çekirdek Yay›nlar› -Mutlu Aflk Yoktur - Aragon - Adam Yay›nlar› - Bütün fiiirlerinden Seçmeler - Aragon Kavram Yay›nlar› J

Ve Elsa, 16 Haziran 1970’te öldü. Ama Elsa’n›n gözleri kapanmad›, çünkü o fliir yaz›lm›fl ve bu aflk yaflanm›flt› bir kere. Her insan ölümlüdür, iflte Elsa da öldü flair. Ama bu aflk›n yaflanm›fl olmas›, ölümü hükümsüz k›lar. Çünkü Elsa, daima yaflayacak o fliirlerde. Oras› öyle elbette flair ve fakat, kederde


hapishaneden

iyi ve kötünün kavgas› hasan da¤

Can› çok s›k›l›yordu Ahmet’in çünkü her gün ayn› fleyleri yafl›yordu. Merakl›, ö¤renmeye aç›k bir çocuktu, can›n›n s›k›lmas›n›n sebebi de buydu. Merak›n›, kayg›lar›n› giderecek bir aç›klama bulam›yordu... Dere neden hep afla¤› köye ak›yor? Barajlar ne ifle yar›yor. nas›l çal›fl›yor. kim bulmufl. ne için bulmufl?.. Kufllar›n neden hep farkl› tüyleri var, uçmalar›n›n sebebi ne?... Sorular, sorular, sorular... gününün ço¤u vaktini böyle sorular› sesli olarak s›rtüstü yatt›¤› çimenlerin üzerinden bulutlara soruyordu ve cevab›n› da kendi veriyordu. Verdi¤i cevaplar›n saçma olanlar› kendini kahkahalara bo¤uyordu. Kul! Kul! diye gelen boynuz seslerine do¤ru bafl›n› çevirdi. ‹ki keçi boynuzlar›yla birbirlerine “tos” vuruyordu. Keçilerin renkleri siyah ve beyazd›. 5-6 ad›m geri geri çekilip h›z al›yorlar boyunlar›n› utançtan e¤ermiflçesine büküyorlar kafl alt›ndan bak›yorlar ve koflup çarp›flman›n olmas›na 1-2 metre kala arka ayaklar› üzerine do¤rulup tüm öfkeleriyle, h›nçlar›yla, kaya gibi sert boynuzlar›n› birbirine vuruyordu. Ahmet keçilerin suratlar›ndaki öfkeyi görüyordu. Vuruflma an›ndaki solumalar› difllerini kilitleyifllerini, o an göz kapaklar›n› yumufllar›n›, gerilen arka toynaklar›n›n yafl topra¤a saplan›fllar›n› da... Peki neden? Neden siyah ve beyaz her zaman böyle çarp›fl›yorlard›? O hafta Ahmet, dedesinin yan›na çarfl›ya gitti. Çarfl› köyün tepesinden görülüyordu. Yeflilliklerin içinde k›rm›z› daml› 2-3 katl› yap›lardan olufluyordu çarfl› ve tek bir ana caddesi vard›. Farkl›yd› oras›. Onun için farkl› olan herfley güzeldi.

Çarfl›ya girdi¤inde kasab›n köpe¤i Karabafl’›n huysuz huysuz bakt›¤›n› burnundan soludu¤unu gördü. Kasab›n kap›s›nda boylu boyunca uzanm›fl, ön patilerinin üzerine dinlenircesine kafas›n› koymufl etraf› dikizliyordu. Sahibinin verece¤i tut komutunu her daim bekliyordu. Kasap Dursun, Karabafl’› kad›nlar›n çocuklar›n üstüne salmay› çok seviyordu. Avaz avaz ba¤r›flarak kaç›flan kad›n ve çocuklara gülmekten k›r›l›yordu. Bu yüzden di¤er esnaflarla aras› serindi. Kasap Dursun’u esnaf elefltiriyordu. Yapt›¤›n›n ay›p oldu¤unu, müflterilerinin kaçt›¤›n›, kendisinin de efli-k›z›-çocu¤u oldu¤unu, birileri onlara böyle davransa ne yapaca¤›n› s›kça elefltiri tarz›nda söylüyorlard›” Karabafl’›n çok iyi cins bir köpek oldu¤unu, böyle yetifltirip besledi¤i için ona yaz›k etti¤ini de ekliyorlard›. Kasap Dursun bu elefltirilere gülüyor, “Hadi yaa, bak seennn... Yapmay›n arkadafllar” diyerek b›y›k alt›ndan gülüp geçifltiriyordu. Karabafl 4 yafl›nda bir çoban köpe¤iydi. Kasab›n önünde yapt›¤› tek ifl sa¤a-sola havlamak, amaçs›z sald›rmak, etrafta gördü¤ü köpeklerle kasab›n komutuyla dalaflmaya tutuflmak ve onlar› bo¤makt›. Karabafl boyuna göre kal›pl› bir köpekti. Genifl omuz ve gö¤sünün üzerinde büyük bir bafl› vard›, ensesi de kal›nd›. Bacaklar› uzun, arka bacaklar›nda çift c›rnak, simit biçiminde k›sa da bir kuyru¤u vard›. Ahmet’le göz göze geldiler. Ahmet çok korkuyordu Karabafl’tan. H›zla uzaklaflt› oradan koflar ad›mlarla dedesinin dükkan›na girdi. Dedesi herfleyi görmüfltü. Ahmet’in neden korktu¤unu, Karabafl’›n neden öyle

bakt›¤›n›, az sonra soraca¤› sorular›... Dudaklar›n›n kenar›nda s›cak ve bilgece bir gülümseme, ile gözlüklerini düzelterek bakt›. “Hofl geldin Ahmet” dedi ve oturmas›n› iflaret etti. Ahmet bir tabureye oturdu ve soluklanmaya bafllad›. O an içeride devrilmifl gibi yatan Akbafl’› gördü irkildi bir an! Zay›ft›, bacaklar›nda yaralar vard› ve bit içindeydi. Ahmet ac›yarak bakt› Akbafl’a. Akbafl bafl›n› zoraki kald›rarak gülümsemeyi and›ran gözleriyle Ahmet’e bakt› ve yeniden selam verir gibi bafl›n› tahta zemine b›rakt›. Akbafl can havliyle karfl› köyden kaç›p çarfl›ya s›¤›nm›flt›. Köyün çocuklar› sahibi öldü¤ü için sahipsiz kalan Akbafl’› tafllarla kovalam›fl, yaral› halde çarfl›ya s›¤›nm›flken Kasap Dursun, Karabafl’› üstüne sal›p, daha derin yaralar almas›na sebep olmufltu. Bacaklar›nda olan derin yaralar›n sebebi buydu. Ahmet iskelet halindeki köpe¤e bakarak “Zaman›nda iyi köpekmifl” dedi. Dede: “Yine iyi bir köpek o, bir köpekte arad›¤›n her fley onda var. Bu birkaç ay› atlat›p yaralar› iyileflirse daha da y›k›lmaz. Hem onu y›kan yaralar› de¤il, sahibinin ölmesi y›km›fl onu. Sevgisini gösterecek birisinin olmay›fl›, onun duygular›n› hissedecek, bafl›n› okflayacak art›k birinin olmay›fl›... yoksa o yaralar›n gücü bu köpe¤i tahta zemine y›kmaya yetmez” Ahmet’in kafas› iyice kar›flt›. Dedesine verece¤i eflyalar› uzatt› ve köyde kafas›n› kurcalayan sorular›... keçilerin dövüflünü sordu. Dedesi kafllar›n› hafif çatarak Ahmet’i süzdü dik bak›fllar›yla. “Sonra cevap veririm” dedi. Ahmet, “Sak›n sorular›n› unutma!” diye tembihledi dedesini. Dedesi Ahmet’e art›k yan›nda çal›flacak ka-

OCAK 2008 | TAVIR | 15


hapishaneden

dar büyüdü¤ünü söyledi. Okul ç›k›fl› köyden buraya gelebilece¤ini ve akflam eve beraber dönebileceklerini iletti. Ahmet, onlarca sevinci ayn› anda içinde hissetti. Sevinçten ne yapaca¤›n› flafl›rd›. O an korkular› da parlad›. Sönmemifl bir atefl közü, her zaman parlamaya gebedir. “Ama Karabafl hep yolda bana sald›r›yor” diye pefli s›ra ekledi sözünü. Dedesi göbe¤ini hoplatarak kahkahalarla güldü, parma¤›yla Akbafl’› göstererek, “Senin kurtuluflun orada yat›yor, onu sen kald›rabilirsin aya¤a” dedi. Ahmet bir parma¤a bakt›, bir yerdeki yaral›, zavall› görünen Akbafl’a! Daha sorular›n› oluflturmadan dedesi, at arabac›s› Hüsnü’yü ça¤›rmas›n› söyledi. Ahmet p›r diye uçuverdi ve az sonra Hüsnü ve arabas›yla döndü... Akbafl’› at arabas›na yüklediler. Dede, Akbafl’› Ahmet’e emanet etti. Art›k Ahmet ona bakacak, yaralar›yla ilgilenecekti... Köye ulaflt›lar. Akbafl’› arabadan indirip en uygun yer olan kilere yerlefltirdiler. Alt›na çul serip yaralar›na pansuman yap›p önüne bir tas su koydular. Kendine sordu¤u sorulardan Ahmet’in gözüne uyku girmedi. Sabah kafas› davul gibiydi. O sabah güneflin ilk m›zraklar› Ahmet’i uykuda yakalayamam›flt›... Akbafl uyand›¤›nda Ahmet’i bafl›n› okflarken buldu ve kuyruk ucunu sevinç belirtisi olarak iki defa oynatt›. Ahmet bu titreflimi-iletiflimi sevdi ve daha çok sevdi. Hemen yitecek birfleyler haz›rlay›p Akbafl’a verdi yemesi için. Akbafl’la konufluyordu... Yemesi gerekti¤ini güçlenip aya¤a kalkmas› gerekti¤ini keçi güdüp da¤ bay›r dolaflacaklar›n›, derelerde y›kanacaklar›n›, çarfl›ya dedesinin yan›na gidip akflamlar› at arabas›yla geri döneceklerini söylüyordu. Bir hafta Ahmet böyle Akbafl’›n bafl›n› okflayarak, yaralar›n› sararak hayallerini, cevaps›z kalan sorular›n› anlat›p durdu. E o sabah kilere girdi¤inde Akbafl’› oturur vaziyette kuyru¤unu t›k t›k t›k diye tahta zemini sevinç dövüflleriyle buldu. Ahmet Akbafl’›n erkenden iyileflmesine flafl›rd› flaflk›nl›¤› onu terketmesine f›rsat vermeden Akbafl’›n boynuna sevinçle sar›ld›. Her taraf›n› dikkatle inceledi. Yaralar› kapanm›fl üzerlerinden tüy bile ç›kmaya baflla-

16 | TAVIR | OCAK 2008

m›flt›. Ahmet ilk defa bir köpek sahibi olmufltu, bunun sorumlulu¤u onu sevince bo¤mufltu. Ve yavafl ad›mlarla ikisi de kilerden ç›kt›. Akbafl bundan sonra hayat›n› geçirece¤i yeri tan›ma güdüsüyle her yeri koklayarak gözlemleyerek dolaflmaya bafllad›. Ahmet’in annesi, babas›, k›z kardeflleri Akbafl’›n iyileflmesine çok sevinmifller bunu Akbafl’›n bafl›n› okflayarak “Hofl geldin aram›za Akbafl” diyerek belirtmifllerdi. Ahmet o günü zor bitirdi. Tüm okul arkadafllar›na durumu balland›ra balland›ra anlatt›. Eve zor yetiflti. Üstünü de¤ifltirdi, Akbafl’›n yan›na gitti, yeme¤ini, suyunu verdi, o günkü okul maceras›n› anlatt›, veda öpücü¤ünü Akbafl’›n koca kafas›na kondurdu, çarfl›ya do¤ru hoplaya z›playa yola koyuldu. Kasap Dursun, uyuyan Karabafl’a aya¤›yla dürterek uyand›rd› ve Ahmet’i gösterdi. Karabafl oldu¤u yerde dört patisinin üzerine durdu. Kaplan›n av›na sinsice yaklaflmas›ndaki görüntü gibi, h›rlaya h›rlaya, a¤›r a¤›r sürünerek Ahmet’e yaklafl›yordu. Ahmet’in hareketlerine göre h›rlamas›n›n, sürünüflünün h›z›n› artt›r›yor veya azalt›yordu. Ahmet’in kaçaca¤› yöne do¤ru bak›yordu ve Ahmet’i yakalayaca¤› an› anlad›¤›nda f›rlad› oldu¤u yerden. Ahmet “Dedee, dedeee” diye avaz avaz ba¤›rarak dükkana do¤ru kaç›yordu. Koflarken ayak topuklar› k›ç›na çarp›yor, ellerinin sallan›fl›n› zaptedemiyordu. Dükkana, korkunun verdi¤i h›fl›mla kap›s›na tekme atarak girdi. H›zla aç›lan kap› duvara çarpt› o h›zla. Ahmet içeri girdikten sonra kapand› çat sesiyle! Karabafl o ucube, sinirden çirkinleflmifl surat›n› cama yaslad›. Salyalar› cama bulafl›yordu. Korkunç seslerle h›rl›yor, kendi etraf›nda dönüyordu. Ahmet’in dedesi dükkandan d›flar› ç›kt›. Karabafl h›zla uzaklaflt› sinirli sinirli, iki keskin göz birbiriyle çarp›flt›. Kasap Dursun’un ve Ahmet’in dedesinin... O an sanki ses terk etti kasabay›, ses anlam›n› yitirdi. Tüm renkler griye döndü, rüzgar durdu, kufllar sustu, ad›mlar durdu, zaman ask›da as›l› kald›... Sadece iki çift gözdü dövüflen, hareket eden. Ahmet’in dedesi, bafltan afla¤›, a¤›r a¤›r, temkinli ve kanaatkar süzdü Kasap Dursun’u. Dursun gözlerinin titreyifline hakim olam›yordu, izin verse yuvalar›ndan f›rlaya-

cak gibiydiler. Sa¤dan-soldan yard›m istiyordu gözleri. Ne donuk gri, ne de ask›da kalan zaman yard›m etti ona. K›saca yaflam s›rt›n› dönmüfltü Kasap Dursun’a. Gözler de¤il, özler dövüflüyordu. Dursun, gözlerini hakikat karfl›s›ndan kaç›rd›. Renkler yeniden dolufltu bedenlerine, sesler kas›rga olup yeniden ç›nlatt› çarfl›y›, zaman dondu¤u yerden çözündü, akt› yaflama. Ahmet’in dedesi dükkana girdi... Ahmet, gördükleri karfl›s›nda flaflk›nl›¤›n› gizleyemiyordu. O kadar çok soru iflareti birikti ki kafas›nda, hangisini seçece¤ini flafl›rd›, seçemedi. Suskunluk en iyi cevapt› o an! Ahmet, köpe¤i Akbafl’›n iyileflti¤ini, beraber dolaflt›klar›n›, onu nas›l besledi¤ini; köyün ahalisinin, arkadafllar›n›n ona çok iyi davrand›¤›n›, onu nas›l sevdiklerini anlatt›... Dede sadece dinledi Ahmet’i ve o gece dükkanda çal›flaca¤›n› söyledi. Ahmet’i at arabas›na bindirip köye yollad›... Ahmet ve Akbafl çok iyi dost oldular. Ahmet okul sonras› günün ço¤unu do¤ay›, yaflam› Akbafl’la gezerek sorguluyor, ö¤reniyordu. Akbafl tamamlamak istedi¤i eksikli¤iydi Ahmet’in. Birbirlerine ba¤lanm›fllard›, birbirlerinin gözlerine bakarak anlafl›yor, konufluyorlard›. Ahmet her sorununu Akbafl’a aç›yordu... S›rdafl›yd› onun art›k. Cevap bulmasa da Akbafl’›n kendisini dinlemesi bile sevindiriyordu Ahmet’i. O hafta sonu Ahmet, Akbafl’la kasabaya gitmeye karar verdi. Sabah erkenden yola koyuldular... Ahmet’in kayg›s› kasabada Karabafl’la karfl›laflmakt›. Korkusuydu Karabafl! Akbafl’› parçalayaca¤›n› düflünyordu. Dedesine ulaflmak için baflka kullanabilece¤i yol da yoktu. Tek bir yol vard› o da Karabafl’›n bulundu¤u ana yoldu. Ya geçecekti o yoldan, ya geçecek... Oradan geçmemek hayallerinin sonuydu... Ama nas›l geçecekti? Karabafl uyurken mi? Orada bulunmad›¤› bir anda m›? Ya da h›zla koflarak m›? Peki bu yöntemlerle nereye kadar gidecekti, kaç gün, kaç hafta? Karabafl’la karfl›laflmak kaç›n›lmaz bir gerçekti. Gerçek korkutucudur ama kaç›n›lmazd›r. Karabafl olmasa bir baflka gerçek dikilecekti


hapishaneden

m›flt›. Ahmet sevincinden hopluyordu, yolu nas›l ad›mlay›p bitirdi¤inin fark›nda de¤ildi... Dedesinin dükkan›na girdiler. Ahmet dükkanda Akbafl’› kucaklay›p öptü. Dövüflmeden hiç bu kadar haz almayan Akbafl sevilmekten de memnundu. Boyna kuyru¤unu sall›yor karfl›l›k veriyordu tatl› inilti sesiyle. Ahmet, “Nas›l oldu da Akbafl Karabafl’› yendi flafl›rd›m. Daha 1 ay olmufltu ondan dayak yiyeli” diye sordu dedesine.

önlerine. Ya onu yenecekler, ya da o hep korkular› olarak yaflayacakt›! Karabafl eski bir jip gibi h›r›ldamaya bafllad›. Kasap Dursun, Karabafl’›n bakt›¤› yöne bafl›n› çevirdi. Akbafl’› ve Ahmet’i gördü. Dede yolun sonunda herfleyi izliyordu. Ahmet yaklaflt›kça korkusu büyüyordu. Bir kez yenmiflti Karabafl Akbafl’›, ya flimdi yeniden yenerse diye düflündü. Akbafl’›n bafl› daha da yukardayd›, gö¤sü gergin... ‹lerliyor, Karabafl’›, Kasap Dursun’u, Ahmet’in dedesini izliyordu. Her fley onu daha da güçlendiriyor, besliyordu. En önemlisi arkas›nda kuyru¤unun de¤di¤i onu besleyen, seven Ahmet, onun ailesi, köyü, Ahmet’in dedesi... Kasab›n önüne h›r›lt›lar hakimdi. Akbafl ve Karabafl a¤›r, temkinli ad›mlarla birbirlerini kollayarak etraflar›nda daireler çiziyorlard›. H›r›lt›lara tüm esnaf kulak verdi, ifli gücü b›rak›p seyre koyuldular. Çarfl›ya tek hakim olan Karabafl ve Akbafl’›n, yani “iyi” ve “kötü”nün sesiydi. Karabafl’›n kanl› gözlerindeki damarlar patlayacak gibi zonkluyordu. Diflleri baflak sar›s› gibi kirli ve ortadayd›. Yüzünde eski ve yeni yara vard›, kulaklar› genifl a¤›zl› testere gibi parça parça olmufltu. Dövüflmeyi iyi biliyordu. Tek güvendi¤i buydu. Arkas›nda

onu destekleyecek, besleyen, seven kimseler yoktu, hat›rlam›yordu da...Bir hamle ile Karabafl Akbafl’› ensesinden yakalad›. 2-3 defa sallad›, iri bir parça koparmak istercesine. Akbafl kurtuldu, ayn› pozisyonun k›vrakl›¤› sayesinde bu kez Akbafl Karabafl’› ensesinden yakalad›. Gözleri Ahmet’e bak›yordu. Ahmet’in yüzündeki sevinç, Akbafl’a güç verdi. Akbafl bir hamle ile Karabafl’› yere vurdu. Karabafl’›n gözleri Kasap Dursun’un gözlerini yakalad›. O gözlerde sopa ile dayak, aç b›rak›lmak... gördü, korktu hissettiklerinden. Yenilirse dayak yiyecekti ama bunlar güç vermedi Karabafl’a. Güç bunlarda de¤ildi. Kasl› vücudu da, a¤›r klas› da bu kavgada yarar sa¤lamad› ona. Bir boflluk Karabafl’›n kurtulmas›na, aya¤a kalkmas›na sebep oldu. Yeniden h›rlafl›p aç›k kollamaya etraflar›nda tur atmaya bafllad›lar. Dövüfl sadece Akbafl’la Karabafl’a ait de¤ildi. Dövüflen iyiyi ve kötüyü savunanlard›. Akbafl tekrar bir hamle ile Karabafl’› yere serdi. Karabafl’›n gücü kalmam›flt› bacaklar›n›n aras›ndayd› kuyru¤u, yenilmiflti. Ac›yla h›rl›yordu sadece. Kasap Dursun, Karabafl’› içeri ça¤›rd›. Tekmelenmifl, y›l›fl›k köpek pozisyonunda, kuyruk bacaklar›n›n aras›nda hafif kamburu ç›km›fl vaziyette Karabafl kasaba girdi. Girerken Kasap Dursun’dan k›ç›na bir tekme yedi. Ac›yla, korkuyla inledi o an Karabafl. Herkes alk›fllad› Akbafl’›, tüm herkes Karabafl’›n gazab›na bir flekilde u¤ra-

Dede “O iki köpek kardefl Ahmet! Kasap Dursun da benim birader!” Ahmet duyduklar›na afallad›, kekeledi durdu. “Ne e nas›l...” diyerek dedesinin bafl› önünde çal›flmas›n› izliyor ve dinliyordu. Dede, “50 senedir konuflmuyoruz. Bende de hata var tabii, konuflmak için hiç çabam olmad› diyebilirim. Dursun gün geçtikçe daha da çirkinleflti, içindeki kötülü¤ü büyüttü, onu besledi, yaflam›yla, gururu, bencilli¤i, para h›rs›... onu kimselerin sevmedi¤i Kasap Dursun yapt›. Köpe¤i besleyen Kasap Dursun’un içindeki kötülüktü! Bu iki köpek de kardefl. Karabafl’› sen besleseydin, onu sevgiyle besleyip yetifltirseydin, Karabafl da güçlü olurdu. Bu iyi ve kötünün kavgas›yd› Ahmet. Sen iyinin kazanmas›n› istedin, bilinçli veya fark›nda olmadan onu öyle besleyip yetifltirdin... Yaflamda da bu geçerlidir. Neyi, nas›l, ne içinden öte senin neyi nas›l besledi¤in önemli! Taraf›n her fleydir. Sordu¤un sorular vard›. Derenin ak›fl›? Bilgisizli¤in cahilli¤e karfl› çarp›fl›yor, yenmek için yol ar›yordu, cevab› e¤itimde Ahmet. E¤itimini do¤ru seçti¤inde bilgini büyütür güçlenirsin, onu beslersin kitaplarla, yazmakla, yaflam›nla... Ahmet tüm sorular›na cevap bulamam›fl ama onlar› cevaplayacak yöntemi bulmufltu. O 3-4 dakikal›k dedesinin konuflmas› Karabafl ve Akbafl’›n dövüflü... Zirveye ulaflan da¤c›n›n doruklara uzanan son bir-iki ad›m› gibi tamamlam›flt› t›rman›fl›. Ahmet bir anda olgunlaflt›¤›n› hissetti, mutluydu. Dedesiyle vedalaflt› herfley için teflekkür etti. Köye korkusuzca at arabas›na binmeden Akbafl’la beraber gitmek üzere yola koyuldular.J

OCAK 2008 | TAVIR | 17


makale

içinden “memleket” geçen üç cümle... emirali kandemir

“Nam› gitmifl deryalar›n ard›na Vatan›m›n bir umudu...” Ahmed Arif

‹çinden “memleket” kelimesi geçen üç cümleden ilkiyle tan›fl›kl›¤›m en eskisidir. Ve o cümle fludur: Ne olacak bu memleketin hali? Etraf›mda konuflulanlar›, yeni yeni anlamaya çal›flt›¤›m zamanlard›. Çocukluk ile gençlik aras›n› yafl›yordum yani. Eve gelen h›s›mlar, misafirler, konu komflu sohbete bafllad›¤› zaman, laf dönüp dolafl›p o cümleye gelirdi. O kadar çok s›k tekrarlan›rd› ki bu, iyice akl›mda yer etmiflti: Ne olacak bu memleketin hali? O ana kadar yap›lan sohbetin vard›¤› nokta olarak, bazen bir cevap cümlesi olurdu bu. Bazen de yeni sohbetlere basamak olan bir soru... ‹kisinden hangisi oldu¤unu belirleyen, a¤›zdan nas›l ç›kt›¤›yd›. Kimi zaman, adeta küfreder gibi kurulurdu bu cümle, kimi zaman da cevab› harbiden merak edilen bir soru gibi düflerdi sohbetin ortas›na. Zaten bu cümlenin, sohbetin k›y›s›na düfltü¤ünü görmedim hiç. Hep orta yere düflerdi mutlaka, y›llanm›fl flarap tad›ndaki bu soru: Ne olacak bu memleketin hali? Sohbetin gidiflat›na göre, cevaps›z kald›¤› da olurdu, her a¤›zdan bir cevap ç›kt›¤› da. Fakat her iki halde de, mevcut duruma dair memnuniyetsizli¤i içerirdi bu cümle. Bazen yeni çaylar demletirdi, bazen de misafirler erken giderdi. Sanki anlayamad›¤›m bir gizemi vard› bu sorunun. Neden onsuz bir sohbet olmuyordu hiç? Laf dönüp dolafl›p neden oraya geliyordu hep? Ve neden, bazen herkes suskunlafl›p cevap vermezken bazen de her kafadan baflka ses ç›k›yordu. Do¤rusu, o çocuk irisi halimle bunlara ak›l erdiremiyordum. Ailemin kad›nlar›, bu sohbetlerin asli taraf› olmazlard›. Onlar›n kendilerine has gündemleri olurdu. Asl›nda ayn› sorunlar ama ayr› biçimlerde ele al›n›rd› kad›nlar aras›nda da. Dahas› bir kulaklar›, erkekler aras›nda süren sohbetlerde olurdu daima. Ve yeri geldi mi, edilmesi gereken en hakikatli laflar›, yine kad›nlar ederdi. Diyelim ki, bir konu “Ne olacak bu memleketin hali?” diye kapat›lacakken... Kad›nlar tarf›ndan küt diye bir çözüm söylenirdi. ‹flin do¤rusu, o ana kadar o konuda söylenen en makul, basit ve net çözüm olurdu bu. Ama erkekler taraf›ndan gelecek cevap belliydi: Sizin akl›n›z ermez o kadar›na... ‹flte buna benzer cevaplarla, memleket meselelerine dair sohbetler-

18 | TAVIR | ARALIK 2007

den püskürtülmeye çal›fl›l›rd› ailemin kad›nlar›. Ama yeri geldi mi, onlar, yine en söylenmesi gerekeni söylemeye devam ederlerdi. Diyelim ki, erkekler kendi aralar›nda ‹MF’nin memur maafllar›na bile kar›flt›¤›ndan yak›n›yorlar. Ve sonra da, “Of, of, ne olacak bu memleketin hali?” diyorlarken... Ailemin güngörmüfl kad›nlar›ndan birisi, yemek tarif etmenin sadeli¤inde ve küt diye, “O zaman ‹MF’cileri kovun memleketten” derdi. ‹flte ailemin erkekleri için filmin koptu¤u yer buras› olurdu ve cevaplar› malum: Elinizin hamuruyla erkek ifline kar›flmay›n... *** Delikanl› oldu¤um zamanlarda, asl›nda eli hamurlu oldu¤u için söz hakk› tan›nmayan ailemin kad›nlar›na hak verir oldum. Belki de, ellerindeki hamur nedeniyle bu denli pratik çözümlere sahiptiler. Ne de olsa çarfl›, pazar, mutfa¤›n durumunu en iyi onlar biliyorlard›. Ve “Her fleye zam gelmesinin sebebi ‹MF’yse, koval›m gitsin bu ‹MF’yi de, hiç olmazsa çolu¤umuz çocu¤umuz rahat etsin” sadeli¤inde düflünüyorlard›. Bu arada, evdeki de¤iflen tek fley, art›k genç olmamd›. O sohbetler ve “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusu hep ayn› biçimde sürüyordu. Ama giderek, bana da söz düfler oldu. ‹flte o zaman k›yamet koptu. Ve içinden “memleket” kelimesi geçen üç cümlenin ikincisiyle de bu vesileyle tan›flt›m: “Bu memleketi sen mi kurtaracan?” Bu da ilki gibi bir soru cümlesiydi biçimindeydi ama bir cevap içeriyordu asl›nda. Yani “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna verdi¤im cevaplar›n hiç makul bulunmad›¤› söylenmifl oluyordu böylece. Söylediklerimde bir tuhafl›k yoktu. Dahas› her söyledi¤imi inanarak söyledi¤imi onlar da görüyordu. Tam da bu nedenle k›zg›nl›klar› art›yor ve a¤›z birli¤iyle ayn› nakarat› tekrarl›yorlard›: Bu memleketi sen mi kurtaracan? Bu soruyla karfl›laflt›¤›m ilk zamanlar, sanki yanl›fl bir fley söylemiflim gibi mahcup olurdum. Giderek yanl›fll›¤›n bende olmad›¤›n› anlamaya bafllad›m. Ki “Bu memleketi sen mi kurtaracan?” sorusu, asl›nda


makale

bir boyun e¤iflin itiraf›yd›. Öyle ya, memleketin bir kurtulufl yolu oldu¤unun kabulü vard› bu cümlede. Ama zahmetli bir yoldu bu. Dahas›, “Sen mi kurtaracan?” diyerek “Bana ne”cilik tavsiye edilmifl oluyordu. ‹flte buna k›z›yordum ve yeri geldi mi “Evet ben kurtaracam” diye kestirip at›yordum. ‹tirazlar›m kifliseldi elbette. Ve böyle kald›kça z›mni bir anlaflma halindeydik sanki. Yani eli hamurlu aile bireyleri gibi, do¤ruyu söylese de yanl›fla kurban edilen bir rol biçilmiflti sanki üstüme. Neyse ki uzun sürmedi bu durum. Çünkü art›k umutlu bir insand›m. Bunu saklad›¤›m da yoktu zaten ev ahalisinden. B‹Z olma gerçekli¤i konuflmalar›ma yans›yor ve yeri geldi mi, “Memleketi sen mi kurtaracan?” diyenlere cevab›m net oluyordu: Evet, biz kurtaraca¤›z! Önceleri cevab›m›n ço¤ullu¤u tam anlafl›lamad› ama sonra gayet iyi anlafl›yd›. ‹flte bunun üzerine de, “Siz kimsiniz?” sorusuna muhatap olmaya bafllad›m. Bazen uzun, bazen k›sa cevapl›yordum bu soruyu. Her iki halde de cevaplar›m gayet aç›kt› ve içinde bir al›nt› da vard›: “Biz bu topra¤›n insanlar›y›z. Halk›z. Halktan biriyiz. Halk›n öncüsüyüz.” Sizin anlayaca¤›n›z, umudun ad›yla beraber, içinden “memleket” geçen üç cümlenin sonuncusuyla da tan›flm›fl oldum. Ve o cümle de fludur: Bu memleket bizim!

Ki bu cümle, ilk ikisinin cevab›d›r asl›nda. ‹lk soru flu: Ne olacak bu memleketin hali? Cevab› belli: Bu memleket bizim! Yani, flikayetçi olunan her hali de¤ifltirecek ve memleketi bu hale getiren ‹MF, ABD, AB’cileri kovacak olan biziz... ‹kinci soru flu: Memleketi sen mi kurtaracan? Cevab› besbelli: Bu memleket bizim! Çünkü bir ülkeyi sadece ve sadece o memleketin asli sahibi olan halk kurtar›r. Ve biz halk›z, halk›n umuduyuz. Demem o ki, bu hikayenin k›ssadan hissesini yine flair söyler: “Da¤lar›n›n, da¤lar›n›n ard›, Nas›l anlatsam... A¤açs›z, kuflsuz, gölgesiz. Ç›r›lç›plak, Vay kurban... ‘Kim bu cennet vatan›n u¤runa olmaz ki feda’ Yi¤itlik, sen cehennem olsan da bile Feday› kabul etmektir, Cennet yapabilmek için seni, Yoksul ve namuslu halka. Bu’dur ol hikayet, Ol kara sevda...” (Ahmed Arif) J

ARALIK 2007 | TAVIR | 19


makale

içinden “memleket” geçen üç cümle... emirali kandemir

“Nam› gitmifl deryalar›n ard›na Vatan›m›n bir umudu...” Ahmed Arif

‹çinden “memleket” kelimesi geçen üç cümleden ilkiyle tan›fl›kl›¤›m en eskisidir. Ve o cümle fludur: Ne olacak bu memleketin hali? Etraf›mda konuflulanlar›, yeni yeni anlamaya çal›flt›¤›m zamanlard›. Çocukluk ile gençlik aras›n› yafl›yordum yani. Eve gelen h›s›mlar, misafirler, konu komflu sohbete bafllad›¤› zaman, laf dönüp dolafl›p o cümleye gelirdi. O kadar çok s›k tekrarlan›rd› ki bu, iyice akl›mda yer etmiflti: Ne olacak bu memleketin hali? O ana kadar yap›lan sohbetin vard›¤› nokta olarak, bazen bir cevap cümlesi olurdu bu. Bazen de yeni sohbetlere basamak olan bir soru... ‹kisinden hangisi oldu¤unu belirleyen, a¤›zdan nas›l ç›kt›¤›yd›. Kimi zaman, adeta küfreder gibi kurulurdu bu cümle, kimi zaman da cevab› harbiden merak edilen bir soru gibi düflerdi sohbetin ortas›na. Zaten bu cümlenin, sohbetin k›y›s›na düfltü¤ünü görmedim hiç. Hep orta yere düflerdi mutlaka, y›llanm›fl flarap tad›ndaki bu soru: Ne olacak bu memleketin hali? Sohbetin gidiflat›na göre, cevaps›z kald›¤› da olurdu, her a¤›zdan bir cevap ç›kt›¤› da. Fakat her iki halde de, mevcut duruma dair memnuniyetsizli¤i içerirdi bu cümle. Bazen yeni çaylar demletirdi, bazen de misafirler erken giderdi. Sanki anlayamad›¤›m bir gizemi vard› bu sorunun. Neden onsuz bir sohbet olmuyordu hiç? Laf dönüp dolafl›p neden oraya geliyordu hep? Ve neden, bazen herkes suskunlafl›p cevap vermezken bazen de her kafadan baflka ses ç›k›yordu. Do¤rusu, o çocuk irisi halimle bunlara ak›l erdiremiyordum. Ailemin kad›nlar›, bu sohbetlerin asli taraf› olmazlard›. Onlar›n kendilerine has gündemleri olurdu. Asl›nda ayn› sorunlar ama ayr› biçimlerde ele al›n›rd› kad›nlar aras›nda da. Dahas› bir kulaklar›, erkekler aras›nda süren sohbetlerde olurdu daima. Ve yeri geldi mi, edilmesi gereken en hakikatli laflar›, yine kad›nlar ederdi. Diyelim ki, bir konu “Ne olacak bu memleketin hali?” diye kapat›lacakken... Kad›nlar tarf›ndan küt diye bir çözüm söylenirdi. ‹flin do¤rusu, o ana kadar o konuda söylenen en makul, basit ve net çözüm olurdu bu. Ama erkekler taraf›ndan gelecek cevap belliydi: Sizin akl›n›z ermez o kadar›na... ‹flte buna benzer cevaplarla, memleket meselelerine dair sohbetler-

24 | TAVIR | ARALIK 2007

den püskürtülmeye çal›fl›l›rd› ailemin kad›nlar›. Ama yeri geldi mi, onlar, yine en söylenmesi gerekeni söylemeye devam ederlerdi. Diyelim ki, erkekler kendi aralar›nda ‹MF’nin memur maafllar›na bile kar›flt›¤›ndan yak›n›yorlar. Ve sonra da, “Of, of, ne olacak bu memleketin hali?” diyorlarken... Ailemin güngörmüfl kad›nlar›ndan birisi, yemek tarif etmenin sadeli¤inde ve küt diye, “O zaman ‹MF’cileri kovun memleketten” derdi. ‹flte ailemin erkekleri için filmin koptu¤u yer buras› olurdu ve cevaplar› malum: Elinizin hamuruyla erkek ifline kar›flmay›n... *** Delikanl› oldu¤um zamanlarda, asl›nda eli hamurlu oldu¤u için söz hakk› tan›nmayan ailemin kad›nlar›na hak verir oldum. Belki de, ellerindeki hamur nedeniyle bu denli pratik çözümlere sahiptiler. Ne de olsa çarfl›, pazar, mutfa¤›n durumunu en iyi onlar biliyorlard›. Ve “Her fleye zam gelmesinin sebebi ‹MF’yse, koval›m gitsin bu ‹MF’yi de, hiç olmazsa çolu¤umuz çocu¤umuz rahat etsin” sadeli¤inde düflünüyorlard›. Bu arada, evdeki de¤iflen tek fley, art›k genç olmamd›. O sohbetler ve “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusu hep ayn› biçimde sürüyordu. Ama giderek, bana da söz düfler oldu. ‹flte o zaman k›yamet koptu. Ve içinden “memleket” kelimesi geçen üç cümlenin ikincisiyle de bu vesileyle tan›flt›m: “Bu memleketi sen mi kurtaracan?” Bu da ilki gibi bir soru cümlesiydi biçimindeydi ama bir cevap içeriyordu asl›nda. Yani “Ne olacak bu memleketin hali?” sorusuna verdi¤im cevaplar›n hiç makul bulunmad›¤› söylenmifl oluyordu böylece. Söylediklerimde bir tuhafl›k yoktu. Dahas› her söyledi¤imi inanarak söyledi¤imi onlar da görüyordu. Tam da bu nedenle k›zg›nl›klar› art›yor ve a¤›z birli¤iyle ayn› nakarat› tekrarl›yorlard›: Bu memleketi sen mi kurtaracan? Bu soruyla karfl›laflt›¤›m ilk zamanlar, sanki yanl›fl bir fley söylemiflim gibi mahcup olurdum. Giderek yanl›fll›¤›n bende olmad›¤›n› anlamaya bafllad›m. Ki “Bu memleketi sen mi kurtaracan?” sorusu, asl›nda


röportaj

y›nca kukla oyunu tasarlamaya bafll›yorsunuz. Çünkü kolay de¤il, daha zor bir yöntem ve daha özgür b›rak›yor sizi. Hani oyunculuk daha rahat gelir ama kukla daha zor geliyor. Dolay›s›yla kuklada fluraya varmak istiyoruz gibi bir derdimiz yok. Ama derdimiz var ve bunu da kuklayla anlat›r›z dedik. Semaver Kumpanya’dan yetiflmifl olan Sibel Altan’›n yönetece¤i bir oyunumuz var bu sezon oynanacak. ‹lk defa kendi kuklalar›m›z› kendimiz yap›p, kendimiz oynataca¤›z. Olsa olsa böyle bir hedefimiz var flimdi. Repertuar›n›z› belirlerken neleri gözönüne al›yorsunuz, neye dikkat ediyorsunuz? Tansu Biçer: Gündeme yak›n fleyler seçmek istiyoruz. Ama oyunlar›m›z›n hepsinin bir derdi var. Biz komedi de yapsak, çok sulu bir fleyler yapmamak durumunday›z. Oyunlar›m›z›n hepsini de öncelikle sevdi¤imiz için seçtik. ‹kinci olarak da bir derdi oldu¤u için seçtik. “Trainspotting” uyuflturucudan bahsediyor. “Murtaza” otoriteden bahsediyor... Dertleri olan, güzel metinler seçiyoruz. Son bir oyunumuz gelecek “‹nfazc› No:14”... Bu da mesela bir ülkede yaflayan iki grubun nas›l fark›nda olmadan birbirine düflman oldu¤una dair bir fley. fiu zaman en uygun oyunlardan birtanesi. Ifl›l Hoca’n›n y›llard›r dolab›nda duran bir oyun o. fiu günlerde onun zaman› geldi¤i için yap›yoruz. Aylin Çalap: Repertuar seçiminde, hem evrensel fleyleri yapmak istiyoruz, hem ulusal metinleri de¤erlendirmek istiyoruz. Sadece Türk yazarlar, edebiyat uyarlamalar› ya da yabanc› oyun gibi bir derdimiz yok. Bize yak›n olan bütün oyunlar› yapmak istiyoruz. Yani “Murtaza”, ard›ndan “Süleyman ve Öbürsüler”, “Trainspotting” arka arkaya gelince biraz yad›rgand›. San›r›m insanlar›n bilinçalt›na belli kal›plar kaz›nm›fl. Yani Shakespeare oynayan bir tiyatro, baflkas›n› oynamaz gibi. Bizim böyle bir tek repertuar anlay›fl›m›z yok. Bizim böyle kal›plarla bakan bir anlay›fl›m›z yok. Sevdi¤imiz metinleri oynamak istiyoruz. Biz de duyarl› insanlar oldu¤umuz için, bu metinler de yaflad›¤›m›z hayata denk düflüyor. Tiyatronun toplumsal meselelere iliflkin bir amac› olmal› m›, bir misyonu var m›d›r, siz nas›l de¤erlendiriyorsunuz? Tansu Biçer:Tabi ki bir oranda amac›m›z dünyay› de¤ifltirmek yani. Özellikle bir misyon için yap›l›r demiyeyim ama tiyatro bafllad›¤› günden itibaren, 2500 y›l öncesinden beri suya sabuna dokunmadan yaflam›fl bir sanat de¤il. Hep bir fleyleri yaflam›fl tiyatrocular. Tiyatro tarihlerinde bize okutulan fleyler, hep iktidarlar›n tiyatroyu s›k›flt›rmas›ndan kaynaklanan fleyler. Cad› diye yak›lm›fllar, arabalarda tiyatro yapmaya bafllam›fllar, polisten daha h›zl› kaç›labilsin diye. Dolay›s›yla ister istemez bir misyonu var tabi. Tiyatro, gerçe¤i anlatabilen bir sanat. Tiyatroda böyle bir durum var tabi ki. Aylin Çalap: Burdaki insanlar, siz, biz, bir flirkette çal›flmay› seçmedik, burada olmay› seçtik. Yo¤un destekli bir tiyatroda olmaktansa, devlet tiyatrosunda, flehir tiyatrosunda olmaktansa burada olmay› tercih etmifliz. Ülkede ve dünyada sanat yapmak isteyen ve gerçekten kendilerini bununla ortaya koymaya çal›flan insanlar, ürünleriyle hedeflerini belirliyorlar. Koydu¤umuz ürünler mi hedeflerimizi belirliyor, yoksa öyle bir hedefimiz var ki o yüzden ürünler mi bu ka-

“Biz bir oyun için bir araya gelmifl bir oyuncu toplulu¤u ya da tiyatro toplulu¤u de¤iliz. Biz bir arada oldu¤u için tiyatro yapan bir toplulu¤uz asl›nda. Bir hayal belki ama, uzun y›llar bir arada yaflamay› ve tiyatro yapmay› isteyen insanlar›n bulundu¤u bir yer buras›” dar çeflitli olmaya bafllad›? Bir yerden sonra bu birbirine kar›flmaya bafllad›. Seyircilerimize ders vermek gibi bir niyetimiz yok yani. Uyuflturucu sorununu anlatan oyun, uyuflturucunun kötü bir fley oldu¤unu anlatm›yor. Murtaza’y› anlatan oyun Murtaza’n›n iyi bir insan oldu¤unu söylemiyor ama kötü bir insan oldu¤unu da söylemiyor. Dolay›s›yla o tarz çok didaktik söylemlerden de uzak durmak istiyoruz. Bir insan›n hayat›n› de¤ifltirece¤ini sanm›yorum. ‹stanbul d›fl›nda, Anadolu’da ve Avrupa’da oyunlar oynad›n›z, izleyici profili nas›l oralarda? Tansu Biçer: Semaver Kumpanya olarak, bir ad›m›z olufltu 6 sene içinde. Ço¤unlukla genç kesim bizi çok iyi takip ediyor. San›r›m yafllar›m›z yak›n oldu¤u için onlar›n da hofluna gidiyor. Ama Murtaza’n›n izleyicisi daha farkl›... Avrupa’da sergiledi¤iniz oyunda dil problemi yaflad›n›z m›? Aylin Çalap: 12. Gece’yi oynad›k, Shakespeare oynad›¤›m›z için anlafl›ld›. Genelde Türkiye’den göç edenler izledi. Götürdü¤ümüz oyunlar klasik oyunlar oldu¤u için ya da kukla oyunlar› çok fazla gitti. Çok da olumlu geri dönüflleri oldu. Tansu Biçer: Çünkü Avrupa seyircisi Shakespeare’e daha aflina bizden. Daha fazla tiyatro, daha fazla oyuncu, yönetmen var. Çok fazla yorum izleme flanslar› var. Biz de farkl› bir yorum getirdi¤imiz için gittik zaten. ‹stanbul’da baflka sahnelerde de oyunlar›n›z› sergiliyorsunuz. Aylin Çalap: fiubattan sonra Taksim’da Garage ‹stanbul’da oyunlar›m›z› oynayaca¤›z. Bu sene Bak›rköy’e gidiyoruz. Anadolu yakas›na gidiyoruz. Tiyatro Duru’nun sahnesinde oynayaca¤›z. Ocak ay›ndan itibaren bafllayaca¤›z. Max Frisch’in Biedermann ve Kundakç›lar adl› oyunundan Genco Erkal’›n uyarlad›¤› Aymazo¤lu ile Kundakç›lar geçen y›l sahnelerdeydi. Siz de bu oyunu “Süleyman ve Öbürsüler” ad› ile oynad›n›z.

OCAK 2008 | TAVIR | 21


röportaj

‹ki uyarlama aras›ndaki farklar nelerdi? Aylin Çalap: Bizim oyunumuzu Y›ld›z Pekman uyarlad›. Orada koro kullan›l›yor, bir anlat›c› karakter var. Edebiyat anlam›nda teknik farkl›l›klar var ama konuya sad›k kal›nd›. Her ikisinde de sonuçta ayn› dert anlat›l›yor. Ayflenil fiaml›o¤lu koydu oyunu burada. Ayflenil fiaml›o¤lu da çok göstermeci bir üslupla koydu. Makyaj, oyunculuk, kostüm ve reji olarak farkl›. Müziklerini Can Atilla yapt›, bol müzikli bir oyundu, müzik canl› olarak icra edildi. Ama oyunda anlat›lan ayn› dertti. Tansu Biçer: Yine gündemle alakal› bir oyun, bir tehlike var evin içine kadar giriyor ve sen bunun fark›nda de¤ilsin. Ve sen hala o tehlikeyle yüzleflmemek için, onun için bir fley yapamayaca¤›n› düflündü¤ün için sadece onlar› idare etmeye çal›fl›yorsun, bir flekilde ona uyum sa¤lamaya çal›fl›yorsun gibi bir dert vard›. Aylin Çalap: Genco Erkal, bu tehdidi daha net göstermifl. Biz de “Öbürsüler” diyoruz. Asl›nda sadece bir tane tehditle karfl› karfl›ya de¤iliz. Di¤er özel tiyatrolara bakt›¤›m›zda, ünlü bir tiyatrocunun ismi alt›nda ya da belirleyicili¤i alt›nda çal›fl›yorlar. Sizde ise böyle bir fley yok san›r›m... Aylin Çalap: Burada bir flekilde ö¤renmeye aç›k insanlar olduk. ‹yi oyuncular, iyi olmaya çal›flan oyuncular, kostümde baflar›l› kifliler ç›k›yor ve bunlar hala oyunculuk yap›yorlar. Biz teknik meselelerle ilgileniyoruz. Bizde bir ay›r›m yok, tamamen kumpanya mant›¤›yla çal›fl›yoruz. Burada oyuncu salt oyunculuk yapm›yor, tiyatroyla ilgili olan her fleyi yap›yor. Ve zaten bununla ilgili oldu¤u için de yapt›¤› hiçbir fleyi “Ben oyuncuyum, niye bunu yap›yorum ki?” diye sormuyor. Tansu Biçer: Bizim star›m›z Kumpanya. Ne baflrol oyuncusu diye bir fley var, ne yönetmeni diye bir fley var, ne tiyatronun sahibinin ad› var. Böyle bir fley yok. Buradaki tek marka Semaver Kumpanya. Bunun içindeki isimler de¤iflebilirler. Baflka insanlar gelebilir, buradakiler gidebilir. Kal›c› olmas›n› istedi¤imiz fley Semaver Kumpanya’d›r. Kumpanya iflleyiflinin kal›c›l›¤›d›r bizim için önemli olan.

22 | TAVIR | OCAK 2008

Aylin Çalap: Di¤er tiyatrolardan fark›m›z, biz bir oyun için bir araya gelmifl bir oyuncu toplulu¤u ya da tiyatro toplulu¤u de¤iliz. Biz bir arada oldu¤u için tiyatro yapan bir toplulu¤uz asl›nda. Bir hayal belki ama, uzun y›llar bir arada yaflamay› ve tiyatro yapmay› isteyen insanlar›n bulundu¤u bir yer buras›. San›r›m sahneden de bu görülüyor. Zaten izleyicilerimiz de kendi aram›zda iyi anlaflt›¤›m›z› görüyorlar. Olumlu olumsuz, iyi kötü birbirimizi kabul etti¤imizi görüyorlar. ‹flte o sinerji; repertuar›n, oyunculuklar›n, güzel rejinin d›fl›nda ilk ön planda olan birlikte olmam›z söyleniyor. Biz zor bir yola girdik hala da devam ediyoruz, ama biz memnunuz halimizden. Zorluklar› neler, bu flekilde çal›flman›n? Tansu Biçer: Fiziksel anlamda zorluklar› oluyor tabi. Ama bunu yaparak elde etti¤iniz haz, ald›¤›n›z tepki bunu unutturuyor. Biz burada yazar yetifltirmeye çal›fl›yoruz, yazarlar ç›kacak, yönetmenler, oyuncular, ›fl›kç›lar, dekorcular ç›kacak. Sonuçta hiçbirimiz kal›c› de¤iliz. Hepimiz bir flekilde buradan geçip gidece¤iz. Ama geçip giderken arkam›zda yeni biri kalm›fl olacak. Biz gitti¤imizde buras› kapanmayacak. Buradaki yazar kimse ondan sonra baflka biri gelecek, rejisör kimse ondan sonra baflka biri gelecek. Dolay›s›yla Türk tiyatrosuna yeni birilerini kazand›rm›fl oluyoruz. Belki de hani misyon olarak bahsetti¤imiz fley de birincil olarak bu olabilir. Aylin Çalap: Ald›¤›m›z kararlar ortakt›r. Kolektif bir bilinç var. Ki tiyatro hiyerarfliye en çok yatk›n olmufl olan bir ifltir. Bir bafl vard›r, en altta oyuncular vard›r. Oyuncular olmadan tiyatro olmaz. Ama asl›nda bafltan gelen bir sistem olmazsa o oyun olmaz. Evet bizim genel sanat yönetmenimiz var, müdürümüz var ama o kal›plar›n olmad›¤› bir yer buras›, bu olumlu bir fley. Yani bizde önce oyun ad› as›lm›yor. Hangi oyunun olaca¤›n›, kimlerin oynayaca¤›n› kendi aram›zda belirliyoruz. Ama tabi bu çok zor bir fley. Hiç bir tiyatronun etmedi¤i kadar kavga ediyoruz asl›nda do¤al olarak. Tabi kimse kiflisel olarak kavga etmiyor, amaç iflimizi yapmak, güzel olan da bu. Sohbetiniz için teflekkür ederim. Tansu Biçer, Aynur Çalap: Biz teflekkür ederiz. *Bilgi için www.semaverkumpanya.com adresini ziyaret edebilirsiniz. J


foto¤raf

Seni nas›l anlatmal› güzel bebek... Nas›l ve kime anlatmal›... Gözleri güleç, elleri yumuk, yanaklar› tombul tombul can bebek, ad› “Selma” bebek. Seni di¤er bebeklerden ay›ran özellik, iflte o dört duvar aras›nda olmand›r. Yan›bafl›nda duran ise hayat›n en güzel resmidir. Senin alg›n belki buna yetmez flimdilik ama bir gün bu foto¤rafa bakt›¤›nda anlayacaks›n hayat›n anlam›n›. Bir Eylül sabah›nda do¤dun sen de yaflama. Dört duvara çarpt› sesin. Seni di¤er bebeklerden ay›ran fley, sesinin çarpt›¤› dört duvar›n d›fl›nda kocaman bir dünya olmas›yd›. Hepsi bu kadar m› küçük bebecik? Elbette ki hay›r. Senin kokunu içine çekenler belki geceleri kula¤›na masallar da anlat›yorlard›r. Hani ömrünün atefllere kesti¤i anka kuflu Selma’n›n hikayesini. Seni di¤er bebeklerden ay›ran özellik, o dört duvar aras›nda sana özgürlüklerini ve de kat›ks›z sevgilerini sunanlard›r. Senin di¤er bebeklerden fark›n, onlar›n ellerinde büyüyor olmand›r. O eller ki tarihi yazarlar; o eller ki umudu büyütürler. fiimdi sen de o ellerde büyüyen umudumuzsun... Çok yafla Selma bebek... Ad›n gibi onurlu yafla...

OCAK 2008 | TAVIR | 23


tiyatro

kürklü merkür gülnaz b›çakç›

Philip Ridley taraf›ndan yaz›lan “Kürklü Merkür” isimli tiyatro oyunu, Tiyatro DOT taraf›ndan ‹stiklal Caddesi M›s›r Apartman›’ndaki Tiyatro DOT’un sahnesinde sergilenmektedir. Oyunun konusu k›saca flöyledir: Oyun ilk önce belle¤ini yitirmifl, kelebek yiyen bir kardeflle, kelebek yemeyen ama satan bir a¤abeyin karfl›l›kl› konuflmalar›yla bafllar. A¤abey Eliot’un geçmifle dair an›lar› vard›r. Küçük erkek kardefl Daren ise bofllukta duran, kendine bir yer edinememifl ve uyuflturucu ba¤›ml›l›¤› olan bir gençtir. ‹ki erkek kardefl parti haz›rl›¤› yaparlar. Sonra bunlara befl kifli daha kat›l›r. Ve zengin, ayn› zamanda parti sahibi bir kifli için parti haz›rl›klar›na bafllarlar. Oyun çok h›zl› ak›fll› bir oyundur. Ara vermeden 1 saat 55 dakika sürer ama o kadar sürükleyici ve o kadar içine al›c›d›r ki bir an bile dikkatiniz baflka yere kaymadan, koltu¤unuza m›hlanm›fl bir flekilde izlersiniz.

Oyun bitince de kafan›za balyoz yemifl gibi olursunuz, çünkü “Kürklü Merkür” bir uyar›d›r! Hem de çok büyük bir uyar›... ‹nsanl›¤›n tehlikede oldu¤unu söyler. Her fleyin içini boflaltan, insanlar› uyuflturucu, internet ve diziler gibi çeflitli ba¤›ml›l›klarla uyutan “neo-liberal” sistem y›k›lmazsa insanl›k iyice bütün de¤erlerini kaybedecektir. Ve oyunda oldu¤u gibi zenginlerin sadist zevklerinin oyunca¤› haline gelecektir. ‹ngiltere’de sat›lan Irakl› çocuklar› düflününce bunlar›n hiç de çok uzak fleyler olmad›klar›n› görürüz. “Kürklü Merkür” bir uyar›d›r. ‹nsanlar› uyar›r. E¤er “neo-liberal” sistem mücadeleyle y›k›lmazsa, e¤er devrim olmazsa, insanl›k sosyalizmle kurtulmazsa, insanlar oyundaki, gibi zenginlerin sadist fantezilerini uygulay›p, iflkenceyle öldürdükleri, uyuflturulmufl et parçalar› haline gelecektir. Oyunda fliddet unsuru ön plandad›r. Uyar› fliddetle yap›lmaktad›r. Oyundaki fliddet içinde yaflad›¤›m›z fliddeti gözler önüne sermektedir. 10 Aral›k ‹nsan Haklar› Günü’nde,

Ankara’n›n göbe¤inde, güpegündüz polis taraf›ndan katledilen Kevser M›rzak olay›; s›k s›k tan›k oldu¤umuz polisin, bas›n aç›klamalar›na kat›lanlara sald›rarak, insanlar›n kafalar›n› gözlerini yarmas› ve insanlar› yasal bir hakk› kullanarak bas›n aç›klamas› yapt›klar› için hastanelik etmesi, resmen gaz bombalar›yla bo¤maya çal›flmas›... her gün yaflad›¤›m›z fliddet olaylar›ndan baz›lar› de¤il midir? Hadi bunlar polis fliddeti, siyasi fliddet diyelim. Peki ama gündelik renkli gazetelerin üçüncü sayfalar›nda her gün ç›kan “Önce kar›s›n› do¤rad›, sonra bebe¤ini barbekü yapt›.” gibi haberleri her gün okumuyor muyuz? Evet, tiyatro yaln›zca içinde yaflad›¤›m›z fliddet dünyas›na ayna tutuyor. Zaten tiyatro, yaflam›n aynas› de¤il midir? Kendileri de fliddet ma¤duru olmufl gençler, hem birbirlerine fliddet uygularlar hem de kurban seçtikleri parti hediyesini uyuflturup parti konu¤una sunarak fliddet uygularlar. Parti konu¤u ise güç ve iktidar sahibi olan kapitalisti simgeliyor. Asl›nda, korkak ama elinde güç var ve bu gücü zavall› bir çocu¤a uyguluyor. Bu çürümüfl toplumun gücü ve paray› elinde bulunduran s›n›flar›ndan geliyor. Sap›k fantezileri var ve e¤lenmek için uyuflturulmufl bir çocu¤a iflkence yapmak istiyor. Çocu¤un içine büyük bir kasap çengelini sokup çevirmek istiyor. Oyunda dilin fliddet arac› olarak kullan›lmas› aç›kça görülüyor. ‹lk önce oyunda küfür ön plandad›r. Gençler birbirleriyle hep küfürlü konuflurlar. Ve sürekli birbirlerine ba¤›r›r, hakaret eder, hatta afla¤›larlar. Birbirlerini ac›t›c› bir biçimde sorgularlar ve suçlarlar. Ama dilin fliddet arac› olarak kullan›lmas›, esas olarak parti konu¤unun, parti hediyesine yapaca¤› iflkenceyi anlatmas›d›r. Bunu öyle bir flekilde anlat›r ki, insan ya sahnede gösterirlerse diye korkulara kap›l›r.

24 | TAVIR | OCAK 2008


tiyatro

Oyunda, ayr›ca kapitalizmin her fleyin içini boflaltmas›, burada da tarihin içini boflaltmas› gösterilir. Örne¤in Daren (küçük erkek kardefl) insanl›k tarihinin en önemli olaylar›ndan biri olan ‹kinci Paylafl›m Savafl›’n›n, Kennedy ile Hitler’in Amerikal› aktris Marilyn Monroe’yu paylaflamad›klar› için ç›kt›¤›n› söyler. Ayr›ca, kapitalizm insanlar› çeflitli ba¤›ml›l›klarla uyuflturarak, olaylar hakk›nda düflünmelerini engellemektedir... Üstelik, insanlar›n belleklerini yitirip geçmifllerini düflünmemelerini ister. “Geçmifli olmayan›n gelece¤i de olmaz.” denir. Kapitalizm geçmiflte yaflanan olaylar›n unutulmas›n›, sorgulanmamas›n›, içlerinin boflalt›lmas›n› ve insanl›¤a karfl› ifllenen suçlar›n ve yap›lan katliamlar›n unutulmas›n› ve yapanlardan hesap sorulmamas›n› ister. Ve insanlar› çeflitli ba¤›ml›l›klarla uyutur, belleklerini kaybettirir. Burada kelebek yemekle simgelefltirilen ba¤›ml›l›k, yaln›zca uyuflturucu kullanmay› de¤il ama internetle ve çeflitli dizilerle vb. uyutulmay› ve olaylar› unutturmay› da içermektedir. “Peki acaba bu oyunda hiç mi insani bir fley yok?” diye de sorulabilir. Tabi ki vard›r. Eflcinsel Lola vard›r. Lola bence günümüz ve ülkemiz sanatç›s›n›n temsilcisidir. Çok üzülür ve duyarl›d›r ama “Gel birlikte bu düzeni de¤ifltirmek için mücadele edelim!” dedi¤iniz zaman onu yan›n›zda bulamazs›n›z. Oyundaki Lola da ayn› bizim küçük burjuva ayd›n-sanatç›lar›m›z gibidir. Lola çok flefkatlidir. Herkese yard›m etmek ister ve çok duyarl›d›r ama bu parti olay›n› de¤ifltirmek için hiçbir fley yapmaz ve yapamay›nca de bu sadist fantezinin bir parças› olur. Ayr›ca, saf ve tertemiz Daren vard›r. Asl›nda Daren de belleksizlefltirilerek ve ba¤›ml›laflt›rarak bofllukta duran ve ac›nacak durumda olan gençleri temsil eder. Ama Daren oyunun umududur. “Çünkü baflka bir gezegen yok mu?” diye sorar. Bu dünyay› de¤ifltirmek ister. Nez de, Daren gibi saf ve temizdir. Daren’la arkadafl olmak ister. O da kendine bir aidiyet arayan nereye ait olaca¤›n› bilemeyen ve bocalayan, ne yapaca¤›n› bilemeyen, yolunu flafl›rm›fl gençlere bir örnektir.

Oyunda hiç mi umut yoktur? Oyunda umut var. Oyunun sonunda, Daren “Baflka bir gezegen yok mu?” diye sorar. Evet baflka bir gezegen, baflka bir dünya vard›r. Bu dünya da halk›n iktidar›n›n insanca ve insan için kuraca¤› sosyalizmdir.

s›d›r. Bu da fliddetin ve savafl›n göstergesidir. Makyaja gelince, düflesin abart›l› makyaj› onun hem aralar›nda yüksek bir yeri oldu¤unu hem de ak›l sa¤l›¤›n› yitiren bir kad›n oldu¤unu belirtecek bir biçimde abart›l›d›r.

Sahnelemeye gelince, oyun küçük bir salonda oynan›r. Ve sahne izleyicilere çok yak›nd›r. Oyunculuk çok ama çok güzeldir. Tek kelimeyle ola¤anüstüdür. Bence oyuncu olmak isteyen herkes gidip oyunculu¤un ne kadar mükemmel olabilece¤ini, bu oyunu izleyerek görmelidir. Oyuncular›n hepsini tek tek kutlamak gerekir çünkü hepsi rollerini ola¤anüstü bir baflar›yla oynamaktad›r ve izleyiciyi kendilerine hayran b›rakmaktad›r.

Ifl›k baflar›l› bir biçimde kullan›l›r. fiiddeti destekleyecek bir biçimde afl›r› parlakt›r.

Dekor çok sade. Siyah banklar var ve bu banklar izleyici karfl›s›nda düz bir flekilde s›ralanmam›fllar ama çember flekilde dizilmifller. Oyunun bafl›nda yerlere saç›lm›fl kitaplar var. Bunlar parti haz›rl›¤› s›ras›nda sanki çöplermifl gibi banklar›n alt›na süpürülüyor. Art›k kitap okuma, bilgilenme bitmifl ve kör cahillik devri bafllam›flt›r. Her fleyin içini boflaltan kapitalizm bilgilenme ve okuma eylemlerinin de içini boflaltm›fl ve kitaplar› çöp haline getirmifltir. Kostümler fliddeti iyice vurgulayacak gibidir. Kay›fllar ve silah kemerleri sarkan pantalonlar giymifltir oyuncular. Parti konu¤unun elbisesi ise askeri, komando üniforma-

Oyunda kullan›lan objelerden iflkence arac› olarak kullan›lacak ve parti hediyesinin içine sokularak ve kan›rt›larak parti hediyesinin öldürülece¤i büyük kasap çengeli de fliddeti doru¤a ç›kar›r. Sonuç olarak, içinde yaflad›¤›m›z düzenin yaratt›¤›, haks›zl›¤›n ve zulmün fliddetine baflar›yla ayna tutan; bu 盤r›ndan ç›km›fl, dünyay› de¤ifltirmezsek sonumuzun ne kadar korkunç olaca¤›n› söyleyen ve bizi bu konuda uyaran “Kürklü Merkür” oyununu ne yap›p edip izlemelisiniz. Üstelik baflar›l›, hatta ola¤anüstü baflar›l› oyunculu¤un ne oldu¤unu görmek için de bunu yapmal›s›n›z. “Kürklü Merkür” bitti¤i zaman birileri bizi fliddetle duvara çarpm›fl gibi oluyoruz, silkeleniyoruz ve dünyan›n bu gidifline dur demek için hemen harekete geçmek istiyoruz. ‹flte tiyatro böyle olmal›d›r. J

OCAK 2008 | TAVIR | 25


öykü

siyah lale derya divrikli

Abdullah bir kara çocuk. Gözleri kara, kafllar› kara, saçlar› kara. ‹stanbul'a geleli 2 y›l oluyor. Abdullah flimdi 10 yafl›nda. Ülkesinden kaçmak zorunda b›rak›lan milyonlarca aileden birinin çocu¤u. Kand›r›larak, doland›r›larak, bin türlü eziyet içinde kaçabilenlerden. Ölmeden, sakatlanmadan baflka bir ülke topra¤›na ayak basabilenlerden. Gerçi Kanada'ya gitmek üzere ç›kt› yola o ve ailesi. Ama onlar› Kanada'ya götürmek için söz veren ve tüm paralar›n› alan adam, getirip burac›¤a b›rakt›. Hani canlar›n› düflünmeden nefes ald›klar› her toprak kabulleriydi ya, Türkiye Avrupa'dan gelen göçmenlere mültecilik hakk› tan›yordu bir tek; Orta Do¤u'dan, Afrika'dan yani Do¤udan gelenlere de¤il. Abdullah ve ailesi - ailesi dedi¤im hamile annesi ve bir

kardefli- yaflad›klar›na sevinecek halde de¤illerdi ama. Abdullah'›n babas› yurtlar›nda, Irak'ta tutsakt›. Annesi baflka ülkelerden gelen askerlerce tecavüze u¤ram›flt›. Annesinin karn›ndaki kardefli bu vahfletin sonucuydu. O günden beri annesinin yanaklar› eskisi gibi k›rm›z› de¤il, saçlar› eskisi kadar siyah de¤ildi. O günden beri annesi gülmüyor, konuflmuyor, s›k s›k karn›n› yumrukluyor, türlü yöntemlerle bebekten kurtulmaya çal›fl›yor. Ama her seferinde Abdullah'›n onu kanlar içinde bulmas›, birilerine haber vermesiyle hastanede sonlan›yordu bu çabas›. Bir gün hastaneden annesine "E¤er bir kez daha ayn› fleyi yaparsan, çocuklar›n› al›r seni de bir hastanede ba¤l› tutar›z." dediler. O

günden sonra annesi hiç tekrarlamad› bu eylemleri ama bafl› da yerden kalkmad› hiç. Abdullah hiç çocuk olmad›. Okul öncesi ça¤lar›nda daha çok hayat›n içinden oyunlar oynuyorlard› o ve arkadafllar›; bombalardan ve askerlerden gizlenmek için saklambaç, askerlerin ellerine düflmemek için elim sende... Askerler elim sende dedi¤inde oyun bitiyordu ama. Askerlerin elim sende dediklerinden bir daha haber alam›yorlard›. Uçurtmalar› de¤il, savafl uçaklar›n› izliyorlard› gökyüzünde. Onlar›n gökyüzü mavi de¤il kapkarayd› hep. Sonra savafl bitti dediler, art›k özgür bu ülke dediler, demeye kalmadan da babas›n› götürdüler Abdullah'›n, annesine sald›rd›lar. Kaçt› Abdullah ve ailesi, üç bilinmeyenli denklemden, hiç bilinmeyenli denkleme. Yeni topraklar›nda, kaderlerini beklerlerken açl›k çektiler, so¤uktan üflüdüler, hasta oldular. En kötüsü de sürekli afla¤›lanmaya maruz kald›lar. Kara diyorlard› ona geçici olarak yerlefltirildikleri yerdeki yerli çocuklar. Dalga geçiyorlard›. K›z kardeflini h›rpal›yor, saç›n› çekiyor, vuruyorlard› "pis yabanc›" diyerek. Saddam'›n çocuklar› diyorlard› onlara. Abdullah Saddam'› hiç sevmezdi oysa ki. On yafl›nda bir erkek çocuktan daha gururlu bir yarat›k görülmemifltir, görülmemifltir ya, Abdullah çok korkuyordu. Cüsse olarak di¤er çocuklardan iri olmas›na ra¤men bir kez olsun karfl›l›k vermedi. Ne sözle, ne fliddetle. Abdullah korkuyordu bir kez daha yurtsuz kalmaktan, annesini, kardeflini kaybetmekten. Abdullah'› ‹stanbul'a gelifllerinden 3 ay son-

26 | TAVIR | ARALIK 2007


öykü

ra getirdiler s›n›f›ma. fiehrin fakir bir mahallesinde ilkokul ö¤retmeniyim ben. Çocuklar›m›n ço¤unun gözlerinin ard›nda bir hüzün gizlidir ya, Abdullah hepsinden beterdi. A¤z›n› b›çak açmad› uzun aylar. Yine kovulma korkusuyla gelip gidiyor, derslerine çal›fl›yor ama ne teneffüslerde d›flar› ç›k›yor ne de kimseyle konufluyordu. Güvenini kazanmam aylar ald›. Hikayesini anlatmas›... Abdullah henüz bana güvenemezken, kald›klar› yere gittim ailesini görmeye. So¤uk, izbe, yerin dibine do¤ru iki oda. ‹ki oda içinde iki kad›n. Biri yaflad›¤› tüm vahfletler karfl›nda içindeki insan› kaybetmifl, bir küçücük k›z çocu¤u olmufl anne, öteki her y›l›n› befler befler yaflam›fl, kocaman güçlü bir kad›n olmufl 8 yafl›ndaki minik k›z çocu¤u. ‹ki kocaman, küçük kad›n. Annesiyle konuflmaya çal›flt›m. Tek kelime bile etmedi. Gözleriyle destanlar yazd› a¤›t a¤›t. "O hiç konuflmuyor ki" dedi Abdullah'›n k›z kardefli Leyla, annesine sanki o k›z çocu¤uymufl da kendisi anneymifl gibi flefkatle bakan Leyla. Orada kald›¤›m tüm süre boyunca bir köflede ayakta bekledi Abdullah. Hiç k›p›rdamadan, ailesini koruyan bir kartal gibi; asil, tetikte, cesur. Sonralar› uzun uzun konufltuk Abdullah ile. Anlatt›, anlatt›, anlatt›. Y›llar›n birikmiflli¤ini, hüznünü, ac›s›n›, kahr›n›... Benim gözlerimden yafllar akarken onun yüzü dümdüz, sanki bir masal anlat›yor. Irak k›sm›n› anlat›rken flafl›lacak ölçüde sakin. Orada henüz evin babas› olmad›¤›ndan herhalde, sorumlulu¤u s›rt›nda hissetmedi¤inden. ‹fl ‹stanbul'a gelince bo¤az›na tak›l›yor kelimeler, sanki kelimelerin hepsi diken ve çocu¤umun bo¤az›n› kesiyor her biri. Nas›l açl›k yaflad›klar›n›, mahalledeki erkeklerin nas›l annesinin çevresinde doland›klar›n› anlat›rken. "Bir gün b›ça¤› ald›m elime, kap›n›n önünden ayr›lmayan iki tane adam› öldürecektim. Tam kap›dan ç›karken annemin bana bakan gözlerini gördüm. Gidemedim, onlar› yaln›z b›rakacakt›m öldürseydim. Gidemedim..." Abdullah'›n içindeki tek dayanma noktas› babas›n›n kaç›p onlar›n yan›na gelece¤i ihtimaliydi. Babas› yanlar›nda olsa, annesinin yanaklar› daha k›rm›z› olur, yüzü güler, k›z

kardefli tertemiz ve güzel giyinir, art›k hiç s›k›nt› çekmezler ve kimse onlara kötü davranamazd›. Ne zaman babas›ndan bahsetse, o küçük adam maskesi biraz iniyor, o güzelim kapkara gözleri yafllarla doluyordu. Hiç büyümeye çal›flan, ama büyüdükçe kendini tafl›yamay›p boynunu e¤en bir çiçek fidesi gördünüz mü? ‹flte Abdullah ailesi için büyümeye, güçlü olmaya çal›fl›yor, büyüdükçe de boynu daha e¤iliyor, daha e¤iliyor ve neredeyse ortadan ikiye k›r›lacak kadar zedeleniyordu benim siyah lalem. Derslerinde çok baflar›l›yd›. "Büyük adam" olmaya kararl›yd›. Babas› kendisiyle gurur duyacakt›. Yar›n güneflin yeniden do¤aca¤›n›n eminli¤inde inan›yordu babas›n›n gelece¤ine ve yeniden mutlu bir aile olacaklar›na. Belki ‹stanbul'a belki nereye gönderilirlerse oraya. "Kanada'da her milletten insan oldu¤u için Kanadal› olmayanlarla dalga geçmiyorlar de¤il mi örtmenim" derdi. Gönlü ve umudu hep ezildi¤i bu ülkeden uzaklarda, bir baflka hayaldeydi. Ama ‹stanbul'a da ayr› hayrand›. Hele ki bo¤aza. Uzun yollar tepip denizin kenar›na yürüyüp, saatlerce denizin mavisine dalarm›fl, gören arkadafllar›n›n söyledi¤ine göre. Bir kez okul gezisine gitmifltik. Yine kimseyle iki laf etmeden denize, mart›lara, karfl›dan gözüken ormana, camilere, yal›lara, bakt›, bakt›, bakt›... Sonra bir gün Abdullah okula gelmedi. ‹lk kez gelmedi. Hasta oldu¤unda bile o halde gelmiflti hep. Okul ç›k›fl› evlerine gittim. Kap› aral›kt›. Üçü, o üç küçük ve yafll› insan yere çökmüfl, kafalar›n› hiç kald›rmadan betonun üstündeki y›rt›k hal›ya bak›yorlard›. Girdi¤imi farketmediler bile. O tek umut kaynaklar› babalar›n›n öldürüldü¤ünü bildiren ka¤›t parças› da hal›n›n tam ortas›nda. Asiye'nin yani Abdullah ile Leyla'n›n göz bebe¤i annelerinin, ‹stanbul'a geldiklerinden beri ilk kez a¤z›ndan bir ses ç›km›fl komflular›n›n söyledi¤ine göre, kocaman, avaz avaz bir 盤l›k; "Laaaaaaaaaa"* sonra yine içinin sessizli¤ine, tutsakl›¤›na dönmüfl. Benim kara lalem kafas›n› kald›r›p yüzüme bile bakmad›. Dokunamad›m, sar›lamad›m. Dünyan›n derdini yüklenmifl omuzlar›ndan tutamad›m. Al›p evime götüremedim. Bafl›na gelen herfleyin sorumlusu benmiflim gibi, o onca¤›z yafl›nda bunlar› yaflarken ben yaflam›m›n huzurun-

dan utan›p, duramad›m oralarda. Kaçt›m. Ertesi sabah Abdullah ile ayn› mahallede oturan bir baflka ö¤rencim getirdi di¤er kara haberi. Asiye, o siyah lalemin annesi, sabaha karfl› kendini asm›fl. Karn›ma yumruk yedim. Bir kez daha utand›m insanl›¤›mdan. Ve tüm insanl›¤›n ellerindeki kara lekeye bir leke daha ekleyerek, çocuklar› görmeye ve bu sefer evime götürmeye gitmeyi derslerin bitifline erteledim. Ders bitimi kofla kofla gittim. Yoklard›. Kimse nerede olduklar›n› bilmiyordu. Abdullah, Leyla'n›n elinden tutmufl soka¤›n bafl›na do¤ru yürümüfl en son görüldüklerinde. Kardeflini sakinlefltiriyor diye kimse ses etmemifl gidifllerine. Bir daha dönmemifller. Deliye döndüm, bakabilece¤im her yere bakt›m. Polise haber verdim. Kimlikleri bile olmayan bu iki kaçak göçmeni önemsemedi kimse. Gece yar›s›na kadar tüm çevreyi arfl›nlad›m. Yoklard›. Ertesi gün gördüm onun kara saçlar›n›, kara kafllar›n›. Bir gazetenin üçüncü sayfas›nda, sahilde yere yat›r›lm›fl, yan›nda Leyla. fiöyle diyordu haberde; "Dün ö¤len vakitlerinde sahile gelen iki küçük çocuk, görgü tan›klar›na göre, izleyenlerin flaflk›n bak›fllar› önünde birbirine sar›l›p, elele denize atlad›. Bo¤azdaki ak›nt›, atlad›klar› yerin derinli¤i, izleyenlerin müdahalede gecikmeleri sonucu iki çocuk da kurtar›lamad›. fiahitlerin ifadesinde, denizden ç›kar›ld›klar›nda bile çocuklar›n ellerini birbirinden ay›rman›n oldukça güç oldu¤u yerald›.." Son kez gördüm siyah lalemin kara saçlar›n›, kara kafllar›n›... Dünyan›n hüznünü tafl›yan zeytin karas› gözlerini göremedim bir daha. Asiye, Leyla, güzel çocu¤um Abdullah, sessiz kald›¤›m›z her zulüm de oldu¤u gibi s›rt›m›za binen birer tafl. Her geçen gün hepimizin s›rt›ndaki tafl say›s› art›yor, insanl›k bu yüzden bu kadar kambur. Abdullah art›k yok. Abdullah bir kara çocuk. Gözleri kara, kafllar› kara, saçlar› kara, baht› kara, kara lalem. *la; arapça hay›r J

ARALIK 2007 | TAVIR | 27


panorama

2007 ve geride b›rakt›klar› tav›r

m›n› yitirdi¤i ölüm orucu eylemi, 22 Ocak 2007 günü Adalet Bakanl›¤›’n›n, taleplerin bir bölümünü karfl›layan bir genelge yay›nlamas›yla sona erdirildi. 2 fiubat 2007: Dergimiz Kariktüristlerinden Mehmet Arslan, Japonya'da yay›mlanan Yomiuri Shimbun gazetesinin düzenledi¤i 28. Uluslararas› Karikatür Yar›flmas›'nda büyük ödülü kazand›. "Bela" konulu yar›flmada Jüri, 'Bela'y› Amerikan emperyalizmini elefltirdi¤i eseriyle en iyi flekilde yans›tt›¤›na karar verdi. 70 ülkeden toplam 6 bin 598 eser içerisinde birincili¤i kazanan Arslan'a, bir madalya ve 2 milyon yenin verildi.

365 gün, 12 ay, 52 hafta… Her saniyesine, her dakikas›na, her gününe, her haftas›na, her ay›na ac›lar›m›z›, sevinçlerimizi, özlemlerimizi, umutlar›m›z› ve zaferi s›¤d›rd›¤›m›z koca bir y›ld› 2007. 2007’ye girerken, “Umutlar›m›z› Büyütece¤imiz Y›l Olsun” demifltik. Aç aç›kta kalan, sömürülen, tutsak edilen, dili, kültürü yasaklanan halklar›n ac›s› kadar büyüktü umudumuz. Belki a¤›rd› 2007’den 2008’e tafl›d›klar›m›z›n yükü; omuzlar›m›z ve ellerimiz nas›r tuttu alt›nda ama hep bir sonraki y›la ba¤lad›k umutlar›m›z›, biliyoruz ki her do¤an gün umudu yak›nlaflt›r›yor bize… 2008’de de böyle olacak. 4 Ocak 2007: 4 Ocak günü Hatay'›n Dörtyol ‹lçesi'nden Adana istikametine giden tren, Özerli Beldesi'nde 35 mevsimlik iflçiyi tafl›yan kamyona çarpt›. Kazada 7 iflçi yaflam›n› yitirdi, 25 iflçi a¤›r yaraland›.

28 | TAVIR | OCAK 2008

10 Ocak 2007: Tecriti protesto etmek için 10 Ocak'ta Taksim Tramvay Dura¤›'ndan Galatasaray Lisesi önüne kadar yürümek isteyen HÖC üyelerine polis gaz bombalar›yla ve coplarla azg›nca müdahale etti. Müdahalede 2 kifli gözalt›na al›n›rken, Grup Yorum üyesi ‹brahim Gökçek’in baca¤› k›r›ld›. 14 Ocak 2007: 21 eczac› odas›n›n 14 Ocak'ta ‹stanbul Kad›köy Meydan›'nda düzenledi¤i “Büyük Eczac›lar Mitingi”nde bir araya gelen sekiz bin eczac›, hükümetin sa¤l›k politikas›n› protesto etti.

7 fiubat 2007: fianl›urfa'n›n Ceylanp›nar ilçesinde bulunan Tar›m ‹flletmeleri Genel Müdürlü¤ü çiftli¤inde sigortas›z çal›flan ve ço¤unlu¤u 15 yafl›ndaki genç k›z ve kad›nlardan oluflan 44 tar›m iflçisini tafl›yan kamyonun Ç›rp› Deresi'ne uçmas›yla 9 kifli öldü, 21'i bo¤ulmaktan son anda kurtar›ld›. 9 fiubat 2007: 92.9 frekans› üzerinden yay›n yapan Anadolunun Sesi radyosu’nun yay›n›, çeflitli haber, müzik yay›n› ve programlarda “Halk› din, dil ve etnik ayr›mc›l›¤a sevk etti¤i” gerekçesiyle 9 fiubat’ta RTÜK taraf›ndan yap›lan yaz›l› bir aç›klamayla durduruldu.

19 Ocak 2007: Agos Gazetesi kurucusu ve genel yay›n yönetmeni Hrant Dink, gazetenin fiiflli’de bulunan binas›ndan ç›k›flta bafl›na ald›¤› üç kurflun yaras›yla katledildi.

11 fiubat 2007: Tecrite Karfl› Sanatç›lar, ölüm orucu eyleminin sona erdirilmesini kutlamak ve yaflam›n› yitiren 122 kifliyi anmak için, ‹stanbul Gösteri Merkezi’nde 5000 kiflinin kat›ld›¤›, ”Yaflad›m Diyebilmek ‹çin” adl› bir flölen yapt›.

22 Ocak 2007: F Tipi hapishanelere karfl›, 20 Ekim 2000'de bafllayan ve 122 kiflinin yafla-

26 fiubat 2007: Agos Gazetesi Genel Yay›n Yönetmeni Hrant Dink’in cinayet zanl›s›


panorama

Ogün Samast’›n ad›n› aç›k olarak yay›nlad›¤› gerekçesiyle fiiflli Cumhuriyet Savc›l›¤› Evrensel gazetesine toplam 110 bin YTL para cezas› verdi. Savc›l›k, zanl› O.S’nin, 18 yafl›ndan küçük oldu¤unu iddia ederek isminin aç›k yaz›lmamas› gerekti¤ini savundu. 17 Mart 2007: 2. Paylafl›m Savafl›’nda Frans›z direnifl hareketinin öncülerinden Lucie Aubrac 94 yafl›nda yaflam›n› yitirdi. Ayn› zamanda tarih ö¤retmeni de olan Lucie Aubrac, co¤rafya ö¤retmeni olan efli Raymond Samuel ile birlikte Nazi iflgaline karfl› ilk direnifl hücresi olan “Güneyin Ba¤›ms›zl›¤›” örgütünü kurmufltu. Direnifle karfl› silahl›silahs›z pek çok yeralt› fa-aliyeti yürüten Lucie Aubrac, Gestapo taraf›ndan tutuklanan eflinin Lyon Hapishanesi’nden kaç›fl›n› da örgütlemiflti. Aubrac’›n direnifl s›ras›nda yaflad›klar› “Lucie Aubrac”, “Gölgelerin Ordusu” ve “K›rlang›ç Bulvar›” isimli üç ayr› filme konu oldu. 26 Mart 2007: Kültür ve Turizm Bakan› Atilla Koç’un y›k›laca¤›n› aç›klad›¤› Atatürk Kültür Merkezi’ne (AKM) dokunulmamas› için sa-natç›lar eylem yapt›lar. 26 Mart günü AKM önündeki eyleme sanatç›lar ve sanatç› örgütlerinden yaklafl›k 500 kifli kat›ld›. 27 Mart 2007: Küba’n›n aktif müzik yaflam›na devam eden en yafll› müzisyeni Faustino Oramas, arkas›nda ülke çap›nda tan›nm›fl birçok çal›flma b›rakarak, 95 yafl›nda, karaci¤er kanseri nedeniyle 27 Mart’ta yaflam›n›

yitirdi. Takma ad› “El Guayabero” (Oyunbaz) olan Oramas’›n kimli¤inde yazan›n aksine 103 yafl›nda oldu¤u düflünülüyordu. 8 Nisan 2007: 8 Nisan tarihinde Dersim'in Hozat ilçesine ba¤l› Bargin köyü yak›nlar›nda güvenlik güçleriyle DHKP-C gerillalar› aras›nda ç›kan çat›flmada; Gülender Çakmak, Yunus Gündo¤du, Ergani Aslan ve Solmaz Demir adl› gerillalar yaflam›n› yitirdi. 1 May›s 2007: Taksim'de 1 May›s yasa¤›na karfl› Türkiye'nin her yerinden kat›l›m sa¤lanarak Taksime ç›kma karar›n› alan demokratik kitle örgütleri ve sendikalar, 1 May›s sabah› Dolmabahçe ve Befliktafl'ta toplanarak, Taksim'e girmeye çal›flt›, bir gün öncesinden tüm trafi¤i durduran ve ‹stanbul'da

hayat› felç eden polis, sabah›n erken saatlerinde Taksim'e giden tüm yollar› kapatt›. 1 May›s'› kutlamak için toplanan kitlelere gaz bombalar›, cop, su, ve silahla karfl›l›k vererek, ‹stanbulu gaz bombas›na bo¤an polis, tüm engellemelere ra¤men 1 May›s'›n Taksim'de kutlanmas›n› engelleyemedi. 1989 y›l›ndan bu yana Taksim'de 1 May›s'› kutlayamayan iflçiler, emekçiler, ö¤renciler, memurlar 30 y›l önce Taksim meydan›nda katledilenler için ayn› meydanda anma yaparak kazanc› yokufluna karanfiller b›rakt›lar. Taksim'e giremeyen binlerce kifli baflta Okmeydan› ve 1 May›s mahallesi olmak üzere, önlerine barikat konulan her yerde çat›flarak 1 May›s'› kutlad›lar. 12 May›s 2007: Halk kültürünü gelifltirmeye ve kal›c› hale getirmeye çal›flan Trakya Kültür Merkezi, polis taraf›ndan bas›ld›. Bask›nda: haklar›nda yasaklama karar› olmayan kitaplara, 3 adet bilgisayara ve çeflitli yay›nlara el konulurken, kültür merkezi çal›flanlar› Ercan Göko¤lu, Ercan Öztürk ve Metin Balmumcu gözalt›na al›nd›. Gözalt›na al›nanlardan Ercan Göko¤lu “Kesinleflmifl cezas› oldu¤u gerekçesiyle” tutukland›. 17 May›s 2007: Kayseri Battalgazi Mahallesi Necip Faz›l Bulvar›’nda, yolun karfl›s›nda bulunan aflevinin çöpünde bulunan marullar› toplamak için karfl›dan karfl›ya geçmeye çal›flan 6 çocuk, yoldan geçen araçlar›n alt›nda kald›. Kazada, 4 çocuk yaflam›n› yitirdi. 4 Haziran 2007: F Tipi hapishanelere karfl› 2000 y›l›nda bafllayan ve 122 insan›n yafla-

OCAK 2008 | TAVIR | 29


panorama

m›n› yitirmesine neden olan "Ölüm Oruçlar›" süreci Gençer Yurttafl’›n 50 karelik foto¤raf çal›flmas›yla 4 Haziran-1 Temmuz tarihlerinde, Karfl› Sanat Çal›flmalar› Galerisi’nde, UL‹SfotoFEST kapsam›nda sergilendi. 19 Haziran 2007: Kübal› eski gerilla, “Kübal› Kad›nlar Federasyonu” kurucusu ve ayn› zamanda Raul Castro’nun efli olan Vilma Espin Guillois, uzun süredir tedavi gördü¤ü rahats›zl›¤› sonucu, 19 Haziran 2007 günü yaflam›n› yitirdi. 77 yafl›nda olan Espin’in külleri vasiyeti üzerine Sierra Maestra Da¤lar›’nda bulunan mozoleye konuldu. 1930’da do¤an ve kimya mühendisli¤i e¤itimi alan Espin, Fulgencio Batista’n›n 1952’deki darbesinden sonra protesto gösterilerine kat›lm›fl ve k›sa zaman içinde Küba’n›n bat›s›ndaki flehir gerilla hareketinde liderlik yapm›flt›r. Espin, 1960 y›l›nda da “Küba Kad›nlar Federasyonu”nu kurmufltu. 29 Haziran 2007: Eski DEP milletvekillerinden, DTP yöneticisi Orhan Do¤an geçirdi¤i kalp krizi nedeniyle kald›r›ld›¤› Van Yüzüncü Y›l Üniversitesi Araflt›rma Hastanesi'nde yaflam›n› yitirdi. 15 Temmuz 2007: Karikatürist ve mizah yazar› Orhan Alev, akci¤er yetmezli¤i yüzünden tedavi gördü¤ü Marmara Üniversitesi hastanesinde yaflam›n› yitirdi. Uzun süre “G›rg›r” dergisinin yazarl›¤›n› yapan Alev; Avni, D›g›l ve H›b›r adl› karikatür dergilerinde de çal›flt›. 16 Temmuz 2007: Haklar ve Özgürlükler Cephesi'nin, 22 Temmuz’daki genel seçimleri protesto için düzenledi¤i “Seçim Çare De¤il, Ba¤›ms›zl›k ve Demokrasi Mücadelesine Kat›l” kampanyas› kapsam›nda, Anka-

30 | TAVIR | OCAK 2008

ra’ya TBMM’ye gitmek isteyen yüzlerce kifliye polis müdahale etti. Müdahale sonucu 159 kifli gözalt›na al›narak, feci flekilde dövüldü. Polis’in müdahalesi sonucu ci¤erleri y›rt›lan ve bir hafta yo¤un bak›mda kalan Eray Destegül adl› üniversite ö¤rencisi flans eseri kurtuldu. Müdahale sonucunda birçok kifli çeflitli yerlerinden yaralan›rken, Grup Yorum elemanlar›ndan Öznur Turan’›n da burnu k›r›ld›. Daha sonra mahkemeye ç›kar›lan HÖC üyelerinden gözalt›na al›nan bütün bayanlar serbest b›rak›l›rken, 87 erkek tutuklanarak Sincan F Tipi Hapishanesi’ne gönderildi. Tutuklananlar aras›nda Grup Yorum Korosu elemanlar›ndan Ali Papur ve Ferhat Tüzel de vard›.

27 Eylül 2007: Dersim’in Hozat ilçesinde yaflayan ve köyünde ar›c›l›k yaparak geçinen Bülent Karatafl ve Ali R›za Çiçek, odun toplamak için gittikleri Boydafl (Samofli) Köyü yak›nlar›nda askerlerin güpegündüz açt›¤› atefl ile vuruldular. Kasten öldürmeye yönelik aç›lan atefl sonucu Bülent Karatafl yaflam›n› yitirirken, a¤›r yaralanan Ali R›za Çiçek, “örgüt üyeli¤i” suçlamas›yla tutuklanarak hapishaneye gönderildi. Olay›n ayd›nlat›lmas›nda tek kan›t olan giysiler ise kaybedildi.

20 A¤ustos 2007: Beyo¤lu’nda 20 A¤ustos akflam› bir arkadafl›yla birlikte dolaflan Nijerya uyruklu 25 yafl›ndaki Festus Okey, flüphe üzerine götürüldü¤ü Beyo¤lu Ekipler Amirli¤i’nde polis kurflunuyla hayat›n› kaybetti.

4 Ekim 2007: Haklar ve Özgürlükler Cephesi taraf›ndan haz›rlanan ve 2007’de 4. bask›s› yap›lan Halk Anayasas› Tasla¤› hakk›nda, Ankara 7. Sulh Ceza Mahkemesi taraf›ndan çeflitli "suçlar›n"(!) ifllendi¤i iddias›yla, 5187 say›l› Bas›n Yasas›'n›n 25/2. maddesi uyar›nca "el konulma" karar› verildi. Karar›n ard›ndan, birçok demokratik kurum bas›ld›, bask›n sonucunda anayasa broflür ve tan›t›m afiflleri toplat›larak, dernek üye ve çal›flanlar› gözalt›na al›nd›.

25 Eylül 2007: Dünyan›n en tan›nm›fl pandomim sanatç›s› Marcel Marceau, 84 yafl›nda yaflam›n› yitirdi. Büyük mim ö¤reticisi Etienne Decroux’dan da ders alan sanatç›, ülkesinde yaflanan savafla da duyars›z kalmam›fl ve 1944’de gerçekleflen Nazi iflgaline karfl› Fransa direnifl hareketine kat›lm›flt›.

7 Ekim 2007: ‹stanbul Yenibosna’da, Yürüyüfl dergisi da¤›t›mc›lar›na polis müdahale etti. Dergi da¤›t›mc›lar›n›n üzerine atefl açan polis, 16 yafl›ndaki Ferhat Gerçek’i s›rt›ndan vurdu. fians eseri hayatta kalan Gerçek, s›rt›na isabet eden kurflunla felç oldu.


panorama

21 Ekim 2007: Hakkari'nin Yüksekova ilçesinde askeri birli¤e PKK gerillalar› taraf›ndan atefl aç›lmas› sonucu 12 asker öldü, 16 asker yaraland›, 8 asker ise gerillalar taraf›ndan rehin al›nd›. Ayn› akflam sivil faflistler taraf›ndan birçok demokratik kurum ve Kürt halk›n›n yaflad›¤› evlere sald›r›lar düzenlendi. Bursa Temel Haklar ve Özgürlükler Derne¤i’ni basan ve say›lar› 2000’i bulan faflist, dernek binas›n› kundaklayarak, tahrip etti. ‹çeride mahsur kalan dernek çal›flanlar› bulunduklar› kat›n yüksek olmas›ndan dolay› canlar›n› flans eseri kurtard›. Faflist sald›r›lar Türkiye’nin bir çok yerinde devam etti. Sald›r›lar sonucu Esenyurt, ‹kitelli, Samsun, Adana Temel Haklar ve Özgürlükler Dernekleri ve DTP il ve ilçe binalar› baflta olmak üzere bir çok demokratik kurum bombaland› ve tahrip edildi. 10 Ekim 2007: Mide kanseri teflhisinin konulmas›n›n ard›ndan bir süre önce yaflad›¤› ‹sveç’ten dönüfl yaparak, Diyarbak›r’a yerleflen Uluslararas› Pen üyesi Yazar Mehmet Uzun, tedavi gördü¤ü Dicle Üniversitesi T›p Fakültesi Araflt›rma Hastanesi’nde yaflam›n› yitirdi. 16 Ekim 2007: Özellefltirme politikalar› sonucunda sat›lan Türk Telekom’da, sendikas›zlaflt›rmaya ve hak gasplar›na karfl› bafllat›lan toplu ifl görüflmelerinde anlaflmazl›k olmas› üzerine, Haber ‹fl üyesi 25 bin 680 iflçi, 16 Ekim sabah› tüm Türkiye’de iflyerlerine grev pankart› asarak greve bafllad›. Grev, 45. gününde haklar›n kazan›lmas› sonucu sona erdirildi.

ifadesine göre sivil polis ekibinden bir polis'in gö¤süne att›¤› tekme sonucu öldü. ‹stanbul Emniyet Müdürlü¤ü Ete'nin polislere sald›rd›¤›n›, itiflme s›ras›nda yere düflüp kalkmad›¤›n› savundu. 24 Kas›m 2007: ‹zmir'de, “dur” ihtar›na uymad›klar› iddias›yla bir otomobile polis ekipleri atefl açt›. ‹ki arkadafl›yla birlikte polisin “dur” ihtar›na uymay›p kaçt›klar› iddia edilen gençlerden araç sürücüsü olan 20 yafl›ndaki Baran Tursun, kafas›ndan ald›¤› kurflun yaras› sonucu kald›r›ld›¤› hastanede yaflam›n› yitirdi. 10 Aral›k 2007: Ankara'n›n Kurtulufl semtinde bulunan bir eve operasyon düzenleyen polis, evde bulunan Kevser M›rzak'› infaz etti. Operasyondan önce evden ç›kt›¤› iddia edilen Sezgin Çelik ve ‹stanbul’daki evinden gözalt›na al›narak Ankara’ya götürülen Naime Kara ise tutuklanarak hapishaneye gönderildi. 16 Aral›k 2007: Hakkari'de yaflanan çat›flman›n ard›ndan, s›n›r ötesi operasyon yapma karar›n› ve iznini ABD'den ald›¤› destekle uygulayan AKP hükümeti, TBMM'den de ald›¤› onayla 16 Aral›k tarihinde Kandil'e bombalar ya¤d›rd›. Bu operasyonla birlikte, Kuzey Irak'a 1983 y›l›ndan bu yana 25. kez havadan ve karadan operasyon düzenlemifl

oldu. 18 Aral›k 2007: Antalya serbest ticaret bölgesinde faaliyet gösteren, Fresenius Medical Care flirketine ait ve böbrek hastalar› için diyaliz seti üretilen Novamed fabrikas›nda çal›flan Petrol-‹fl üyesi 81'i kad›n 83 iflçi, bir y›l önce kötü çal›flma koflullar›n›n düzeltilmesi ve maafllar›na zam yap›lmas› talebiyle, greve bafllam›flt›, geçen bir y›la ve tüm engellemelere ra¤men mücadelelerini sürdüren Novamed'li kad›nlar kararl› direniflleri sonucu yap›lan toplu sözleflme görüflmelerinde haklar›n› kazand›lar. J

4 Kas›m 2007: Aralar›nda, çeflitli kurum ve dernek temsilcilerinin bulundu¤u bir grup, Harbiye Muhsin Ertu¤rul Sahnesi’nin kapat›lmas›n› protesto etmek için, Harbiye Muhsin Ertu¤rul Sahnesi önünden AKM önüne kadar “Muhsin Ertu¤rul Y›k›lamaz” sloganlar›yla yürüdü. 16 Kas›m 2007: Yarg›tay Cumhuriyet Baflsavc›s›, DTP'nin kapat›lmas› ve baz› milletvekillerinin de dokunulmazl›klar›n›n kald›r›lmas› ve vekilliklerinin düflmesi talebiyle Anayasa Mahkemesi'ne baflvurdu. 21 Kas›m 2007: ‹stanbul Avc›lar’da bir parkta oturan Feyzullah Ete, görgü tan›klar›n›n

OCAK 2008 | TAVIR | 31


ay›n foto¤raf›

foto: cenap mat

32 | TAVIR | OCAK 2008


öykü

kerbela yolundan dönülmez can y›ld›r›m

Birbirine ahenkle kar›flarak, aral›k hücre kap›s›ndan süzülen kufl sesleri bir davet gibi yank›lan›yordu kulaklar›mda. Kay›ts›z kalamazd›m. Kalmad›m. Sahipsiz bir y›¤›n gibi uzand›¤›m ranzan›n üzerinde, güçlükle de olsa do¤rulup aya¤a kalkt›m. Bafl›m dönüyordu. Bafl›mda dünya dönüyordu. Bir süre öylece hareketsiz kalarak dünyan›n durmas›n› bekledim. Çevremde dönen herfley (duvar, kap›, parmakl›klar, ranza) yavafllad›, sars›ld› ve durdu. Birkaç a¤›r ad›mla kendimi havaland›rmaya att›m. Ard› ard›na çekti¤im derin nefeslerle temiz havay› içime doldurdum. Çok uzaklardan gelen reyhan, kadife ve papatya kokular› sinmiflti havaya. ‹çim içime s›¤mad›, sevinç taflt›m. Gökyüzüne do¤ru bak›narak beni d›flar› ça¤›ran kufllar› arand›m. Rengi kurfluniye çalan gö¤ün alt›nda onlarca kufl uçufluyordu. Sanki bilerek ve isteyerek hücremin üzerinde toplanm›fllard›. Çeflit çeflitti kufllar; serçeleri tan›yordum. Ve baflkalar› vard›, adlar›n› dahi bilmedi¤im. K›rlang›çlar, isketeler, sakalar belki... Tam kufllara dalm›flt›m ki, hücre koridorunun bafl taraf›ndan gelen demir kap›n›n sesi kufl seslerine kar›flt›. Tam da gözlerim bir serçenin üzerindeyken yüre¤imin serçe gibi titredi¤ini hissettim. O s›ra her bir serçenin ayn› zamanda bir yürek oldu¤una dair afili bir cümle h›zla gelip geçti zihnimden. Ayn› anda dikenli tellere konmufl olan serçeler hep birlikte havaland›lar; ürperdim. Gerisin geri birkaç ad›mla tekrardan hücreye döndüm. Beni almak için geliyorlard› belki

de. Gelebilirlerdi. Haz›rl›kl›yd›m ve hiç istemesem de uzun zamand›r bekliyordum. Ayak sesleri koridordan içeri girdi. Gitgide yaklaflan sesleri ayr›flt›rabiliyordum. Üç kifliydiler. Daha kalabal›k olmalar› gerekmez mi? Belki de di¤erleri geriden geliyorlard›r. Birazdan koridorda yank›lanan ayak seslerine yenileri kar›flacak. Gö¤sümde ç›rp›nan serçe, ayak sesleri yaklaflt›kça daha h›zl› çarp›yordu tenime. ‹ki elimle ranza demirine s›k› s›k›ya tutundum. Aln›mda damla damla terler birikti ve ard› ard›na aln›mdan yüzüme do¤ru süzüldüler. Sesler iyice yaklafl›p birden bir b›çak de¤miflçesine kesildi. K›s›k sesle söylenen birkaç kelime u¤ultu halinde kulaklar›ma de¤di. Kap›n›n hemen arka taraf›nda onlar vard›. Ve çok geçmeden kilide giren anahtar›n sesi duyuldu, hemen ard›ndan a¤›r demir kap› gürültüyle aç›ld›. ‹çeri üç gardiyan girdi. Ben ranzan›n demirine s›k› s›k›ya tutunmufltum. Baflgardiyanla göz göze geldi¤imiz esnada, tüm kararl›l›¤›m› göz bebeklerimde toplamaya çal›flt›m. ‹ster istemez bir namlu gibi üzerime do¤rultulan bak›fllarda da bir fleyler arad›m. Hiçbir fley yoktu. B›kk›nd› karfl›mdakinin gözleri, biraz da yorgun. Suskun. “Kalk, ziyaret” dedi içlerinden biri. Bugün ziyaret günü mü? Kaç zamand›r tarih bulan›kt› zihnimde. Birbirinden farks›z olan günler, haliyle birbirine kar›flm›flt›. Ben ise günlerin hesab›n› tutmay› çoktan b›rakm›flt›m. Yüzlü günlerde oldu¤umu biliyordum yaln›zca. “Bugün günlerden ne?” Bu soru düflünceleri-

min sonsuz bofllu¤unda yank›lan›p durdu. Karfl›mdakilere sormad›m. Bilincimin durumuna dair ileri geri yorumlar yapmalar›na vesile olabilirdi böyle bir soru. O ana kadar hala ranza demirini s›k› s›k›ya kavram›flt›m. Yavaflça gevflettim ellerimi. Bitkinli¤imi saklamaya çal›flarak do¤ruldum. Bafl›m dönüyordu yine. Durmas›n› beklemeden hücreden d›flar› ilk ad›m›m› att›m. Koridorda yürürken duvarlar hâlâ sallan›yordu. Belki ben de sallan›yordum... Ana maltada birkaç metre yürüyüp ziyaret kabinlerinin oldu¤u izbe koridora sapt›k. Ben bu ana kadar kaç›r›lma ihtimaline karfl› teyakkuzdayd›m. Bofl ziyaret kabinlerinin önüne kadar geldik. Gardiyanlardan biri elindeki anahtarla kap›y› aç›p bafl›yla içeri girmemi iflaret etti. Ard›mdan kapanan kap› tekrar kilitlendi. Birkaç saniye sonra da tepedeki florasan titremeyle yanarak kabin içini ayd›nlatt›. Plastik sandalyeye oturdum. Akl›mda kimin gelmifl olabilece¤ine dair tahminler dolafl›yordu. Uzaktan, birbirine kar›flarak geçen ayak sesleri kula¤›ma çal›nd›. Gelenler iki kifli olmal›yd›. Camlar›n ve duvarlar›n öte taraf›ndan gelen sesleri ayr›flt›rabiliyordum. Gün bat›m›n›n son ayd›nl›¤› da fark›nda bile olmadan yitip gitmiflti. Top peflinde bir o yana bir bu yana koflufltururken bafltan afla¤› ter içinde kalm›flt›m. Ve yine top aya¤›ma geldi. Yüzümü kaleye dönüp koflmaya bafllad›m. Bofl sokak önümde aç›lm›flt›. Kofltum, kofltum... Top kaleye gitmedi. Ben de gidemedim. Önümü kesen karfl› mahallenin çocuklar› de-

OCAK 2008 | TAVIR | 33


öykü

yap›lan bu haks›zl›¤› kabullenemeyenler ve Ali’yi sevenler Ebubekir’in halifeli¤ini kabul etmediler. ‹flte o zaman, Ali’nin yolundan gidenlere Alevi dendi. Biz de Aleviyiz.” Bu ana kadar her bir kelime tane tane ç›km›flt› a¤z›ndan. Yumuflak sesinde bilge anlat›c›lar›n tecrübesi hissediliyordu. Susup bir süre düflündü. Ve yeniden kula¤›ma do¤ru e¤ilerek “Yaln›z sen Alevi oldu¤umuzu ve benim sana anlatt›klar›m› sak›n kimselere anlatma oldu mu?” diye tembihledi. Söylediklerini bak›fllar›yla tamaml›yordu: “Nedenini zamanla anlars›n...” Tembihi, anlatt›klar›n› daha bir gizemli k›lm›flt› bende. “Tamam” anlam›nda bafl›m› sallad›m.

¤il, babam olmufltu. Bafl›m› kald›r›p mahçup bir edayla yüzüne bakt›m. Babam as›k suratl› bir devdi karfl›mda. Zaten o zamanlar gözüme hep bir dev gibi görünürdü babam. Ne bir azar, ne bir öfke belirtisi. Tek söz dahi söylemeden elimi tutup eve götürdü beni. Evde de hiçbir fley söylemedi. Sessizli¤in bazen nas›l da can s›k›c› olabilece¤ini ilk o zaman ö¤rendim. Ba¤›r›p ça¤›rsayd› keflke. “Ben sana demedim mi...” deseydi. Demedi. Hiçbir fley söylemeden ç›kt› gitti. Babam birkaç saat sonra eve döndü¤ünde, yan›nda amcam vard›. Annem beni yatmaya haz›rl›yordu o s›ra. “Ye¤enimi bu gece ben yat›ray›m” dedi amcam. Annem amcam›n sözlerine hiç itiraz etmezdi zaten. Yine etmedi. Amcamla beraber küçük odaya geçtik. Beni iki eliyle kald›r›p yata¤›n üzerine oturttu. Kendisi de duvar dibindeki sandalyeyi tam karfl›ma çekip oturdu. fiu halde, kendimi onun karfl›s›nda bir yetiflkin gibi hissettim. Amcam›n bak›fllar›nda olabildi¤ine ciddiyet vard› ve bana da geçmiflti. “Annen akflamlar› yatmadan evvel sana masal anlat›yor mu?” diye sordu. Hiç anlatmam›flt›. Omuzumu silkerek “Yok” dedim. Biraz

34 | TAVIR | OCAK 2008

da anlat›lmayan masallar›n eksikli¤ini hissettirmek ister gibi ç›km›flt› sesim. “Ben sana anlatay›m o zaman.” Böyle deyip sustu. Bak›fllar›n› yüzümde k›saca dolaflt›r›p devam etti: “Ama anlatacaklar›m masal de¤il gerçek... ‹ster misin?” “‹sterim.” “Dinle o zaman.” dedi amcam. Oturdu¤u sandalyede do¤ruldu. Sa¤ elini yumruk halde a¤z›na do¤ru götürüp birkaç defa k›sa k›sa öksürdü. ‹yice merakland›r›yordu beni bu hareketleri. ‹lk sözleri döküldü dudaklar›ndan: “Biz Aleviyiz... Alevi ne demek biliyor musun?” Bunu büyük ve gizli bir s›r verir gibi kula¤›ma e¤ilerek ve sesini k›sarak söylemiflti. Ben bu s›rr› yeni ö¤reniyordum. “Bilmiyorum” dedim. “Dinle o zaman” dedi bir kez daha ve anlatmaya devam etti: “Hazreti peygamber efendimiz ölmeden evvel, yerine geçecek kifli olarak damad› Ali’yi göstermifltir. Bunu o zaman›n müslümanlar› içinde bilmeyen kimse yoktur. Amma... Ne zaman ki peygamber öldü, ifller birdenbire de¤iflti. Hazreti Ali, peygamberin defin iflleriyle u¤rafl›rken zaman›n varl›k sahipleri alelacele bir araya gelip Ebubekir’i halife ilan ettiler. Böyle olunca, Ali’ye

“Hazreti Ali, peygamber efendimizin hem damad›, hem de amcao¤ludur. Onun ailesinden geldi¤i için ayn› kan› tafl›r. Zaten asl›nda halife olabilmek için de, peygamber soyundan gelmek, onun kan›n› tafl›mak flartt›r. Hazreti Ali öldükten sonra da halifelik onun çocuklar›na geçti. ‹ki erkek evlad› vard›: Büyü¤ü Hasan, küçü¤ü Hüseyin...” Hayret dolu bak›fllar›m› amcam›n yüzüne do¤rulttum. Onun ad› da Hasan’d› ve kardeflinin, yani babam›n ad› da Hüseyin. O çocuk akl›mla bunun bir gizemi olabilece¤ini düflünmüfltüm. Anlatmay› kesip yüzüme bakt› o da. Gözlerinin bu¤uland›¤›n› o anda fark ettim. Neden acaba? Benim için bu sorunun cevab› yoktu henüz. K›sa bir tebessümün ard›ndan anlatmaya devam etti: “Y›llar boyu süren kanl› savafllar oldu. Sonunda Ali’yi camide namaz k›larken arkas›ndan hançerlediler. Bir damla yafl gözlerinden süzüldü amcam›n. “Zaten o gün bugündür camiye gitmeyiz biz. Hazreti Ali son nefesini vermeden, ‘Benim yolumdan gidenler art›k camiye gitmesin diye söyledi’ derler. Hasan’› ise Muaviye’nin o¤lu Yezid yeme¤ine zehir katarak öldürttü. Geriye Hüseyin kald›... Yezid kendini halife ilan etmiflti. Koca koca ordular› vard›. Güçlüydü Yezid. Zaman›n tüm vars›llar› da onunla beraberdiler. Hüseyin’in etraf›ndaysa yoksullar toplanm›fllard›... Yezid biliyordu ki, Hüseyin sa¤ iken ve ona boyun e¤memiflken, kendisinin halifeli¤i


öykü

bofl laft›. Hüseyin’e ça¤r› yapt›: Gel bana biat et, halifeli¤imi tan›. Ben de sana ne istersen vereyim. ‹mam Hüseyin onun bu dedi¤ini kabul etmedi. ‘Ben zalimlerin yan›nda zenginlik içinde yaflamaktansa, mazlumun yan›nda bulaca¤›m ölümü yücelik sayar›m.’ dedi” Bu son sözleri üzerine basa basa söylemiflti amcam. Sanki karfl›s›ndaki bana de¤il de, Yezid’e söylüyordu. Derince iç çekip, bir deniz gibi dalgal› olan gözlerini dolgunlaflt›rarak sustu. Önümde dipsiz bir kuyunun karanl›¤› gibi uzayan sessizli¤e daha fazla tahammül edemedim. Naif, çocuk merak›mla, biraz ürkekçe sordum:

ra iki elinin tersiyle gözlerini silip sandalyeden kalkt›. Birkaç ad›m geriden bak›fllar›n› bir ok gibi gözlerimin ta içine saplad›. O an benim de gözlerimde kanla kar›fl›k birkaç damla yafl toparland›. “Kendisine biat ettirmek için karfl›s›na geçip Kerbela çölünün ateflli kumlar›na su döken Yezid’in karfl›s›nda dikildi ‹mam Hüseyin. ‘Be hey Yezid!’ dedi, ‘Be hey Muaviye’nin o¤lu. San›r m›s›n ki ben istesem bana kum yok. Ben istesem su çölün kumu su olup akar önümde!’...” Sesini iyice yükseltmiflti amcam. Devam etti: “Sa¤ aya¤›n› kald›r›p var gücüyle yere vurdu Hüseyin.”

“Sonra ne oldu?” Belli ki bu soruyu sormam› bekliyordu devam etmek için. Devam etti anlatmaya:

Aya¤›n› kald›r›p yere vurdu amcam... “Bir anda Kerbela çölünün dört bir yan›nda sular ça¤lad›...”

“O günlerde Kufe flehrinin halk› Hüseyin’i halifeleri olarak Kufe’ye davet ettiler. Bunun üzerine ‹mam Hüseyin, ailesi ve yak›n dostlar›yla beraber yola düfltü. Deve üstünde, çöller boyunca, günlerce yol ald›lar. Bir hicret ki, her günü binbir çile... Ve Kerbela çölüne vard›klar›nda olan oldu: Yezid’in ordusu kuflatt› çevrelerini. Hüseyin de içlerinde, altm›fl üç kifli kalm›fllard›. Sar›ld›lar...

Amcam anlat›rken o an›, Kerbela çölünü yafl›yordu. Dört bir yan›nda gümbür gümbür ça¤›ldayan sulara hasretle bakt›. Gözleri büyüdü. S›k›l› yumruklar›n› meydan okurcas›na havaya kald›rd›. “Yeziid, Yezid! Gör bak dört bir yanda kaynayan flu sulara. Bak ki çaresizli¤ini göresin. Amma bir damla içmem, sana da biat etmem. Vars›n Kerbela çölünde flehitlik olsun benim de kaderim.”

Amcam durdu. Duruldu. Bence o an Kerbela’dan, o küçük odaya döndü. Çölün s›ca¤›yla gelmiflti. Aln›nda tomurcuk tomurcuk biriken terler. Sandalyeyi çekip yeniden karfl›ma oturdu. Ben, onun üzerinden bir an olsun ay›rmad›¤›m bak›fllar›mla sonras›n› soruyordum. Titreyen hüzünlü sesiyle devam etti anlatmaya: “‹yice kinlenen Yezid, o gün Kerbela çölünde ‹mam Hüseyin de dahil hepsini katlederek k›l›çtan geçirtti. Sonra Hüseyin’in bafl›n› gövdesinden ay›r›p ayaklar›yla birbirlerine att›lar. Top gibi.. Tam da bugünlerdeydi..” O çocuk yafl›ma ra¤men ne anlatmak istedi¤ini anlam›flt›m. Ve amcam, benim anlad›¤›m›, gözlerimin içine bakarak tane tane kelimelerle bir kez daha anlatt›: “‹flte can›m ye¤enim. Bu yüzden ki biz Alevilerde, muharrem ay›nda, Hüseyin ve yak›nlar›n›n Kerbela çöllerinde katledilmelerine denk gelen on iki gün süresince topa ayak vurulmaz. Oynayan, ‹mam Hüseyin’in bafl›na vurmufl gibi olur.” O günden sonra Kerbela’da yaflananlar her daim akl›m›n bir köflesinde as›l› kald›. fiimdi ölüm orucunun yüzlü günlerindeyken, ziyaret kabininin karfl› yan›nda babamla beraber amcam› görünce apans›z o akflam ve bu anlatt›klar› belirdi haf›zamda. Zaman içinde

“Teslim ol” dedi Yezid. “Olmam” dedi Hüseyin. “Biat et, can›n›z› ba¤›fllayay›m” dedi Yezid. “Etmem” dedi Hüseyin. Biat etmedi Hüseyin. Çölün ortas›nda, güneflin alt›nda günler boyu böyle sürdü gitti kuflatma. Yezid’in adamlar›, Hüseyin’in yan›ndakilerin F›rat nehrinden su almalar›na müsaade etmiyordu. Sular› tükendi. Yezid’in adamlar› taslar dolusu suyu getirip karfl›lar›nda çölün k›zg›n kumlar›na döküyorlard›. ‹mam Hüseyin ve yan›ndakiler dönüp o tarafa bakmad›lar bile. Önce bebeler öldü...” Anlatmay› aniden kesip elini yüzüne götürdü amcam. Omuzlar› çökük, bafl› öne e¤ikti. Gözyafllar› ard› ard›na gözkapaklar›ndan süzülüp, birer ya¤mur damlas› gibi hal›n›n üzerine döküldü. Gözündeki yafllar› Kerbela flehitlerinin suya hasret dudaklar›na ak›t›yordu sanki. Bir süre öyle kala kald›. Neden son-

OCAK 2008 | TAVIR | 35


öykü

Kerbela olay›na ve ‹mam Hüseyin’e dair bir çok kitap ve yaz› okumufltum. Ama yine de onun anlatt›klar›n›n, gözyafllar› ve hüznüyle süsledi¤i kelimelerin yeri ayr›yd›. Say›s›z mecliste dile gelirken mübala¤a görmüfltü. Abart›n›n da ötesinde gerçekle alakas› olmayan fleyler de vard› anlatt›klar›nda ama özünde do¤ru olan bir fley vard›: Kerbela bir direnifl, bir bafl e¤meme destan›yd›. Bana anlatt›klar›n› amcama dedem anlatm›flt›. Ona da babas›. Ve amcam bana anlat›rken, bir yandan da, benim de kendi çocuklar›ma ayn› kederle Kerbela’y› anlataca¤›m› düflünüyordu kuflkusuz. Kimbilir kaç as›rd›r böyle sürüp gidiyordu bu... Babamla karfl›l›kl› duvara as›l› olan telefon ahizelerini kald›rd›k. Bu kabinlerde sesi karfl›s›ndakine duyurmak ancak bu ahizelerle mümkün oluyordu. “Nas›ls›n o¤lum?” diye sordu. Oldu¤um gibi karfl›s›ndayd›m oysa ki. Baflka söze ne gerek vard›. Ben bir cevap vermeye kalmadan akl›mdan geçenleri okumufl gibi devam etti: “Çok zay›flam›fls›n.” Bir fley söylemedim. Konuyu geçifltirerek annemi, kardefllerimi sordum. Ard›ndan d›flar›ya dair baflka fleyler... Babam “Amcan da seni görmeye geldi. Vereyim biraz da onunla konufl.” diyene kadar böyle devam ettik. Elindeki ahizeyi amcama uzatt›. Aram›za giren çifte cam›n arkas›ndan yüzyüze gelince daha bir dikkatle bakt›m amcam›n yüzüne. Son görüflmemizin üzerinden uzun y›llar geçmiflti. Onu görmedi¤im y›llar boyunca derin çizgiler nak›fl nak›fl ifllenmiflti yüzüne. Saçlar› ve b›y›klar› bembeyazd› flimdi. Yaflland›¤›n› üzülerek fark ettim. Ben onu, o genç haliyle tahayyül ediyordum hep. Bir gülüflü vard› o zamanlar, yüzü boydan boya ayd›nlan›rd›. fiimdi k›s›k bir tebessüm bile emanet gibi duruyor dudaklar›nda... Belli ki daha buraya gelmeden söyleyeceklerini kafas›nda uzun uzun tasarlam›flt›. Birkaç kere kendi kendine tekrarlam›flt› hatta. Ve ahizeyi eline al›r almaz, daha nas›l oldu¤umu bile sormadan konuflmaya bafllad›: “Bak ye¤enim. Bizim y›llard›r çekti¤imiz

36 | TAVIR | OCAK 2008

bunca kah›r yeter art›k. Her gün bir dert, her gün baflka bir üzüntü. ‹nan ki dayanacak gücümüz, derman›m›z kalmad›. Ne olur anla bizi...” Sustu ve yüzüme bakt›. Göz gözeydik. Gözlerinde belli belirsiz deniz hareleri vard›. Benimkiler Kerbela çölü kadar s›cakt›. Güçten düflmüfl gözlerime, kadim bir yang›n›n flavk› vuruyordu. “fiimdi bu orucu b›rakman› istiyorum senden. Sözüme karfl› gelmeni istemiyorum.” Bana ‹mam Hüseyin’in bafl e¤mezli¤ini gururla anlatan amcamdan bir gün gelip de “Direnmekten vazgeç!” anlam›na gelen bu sözleri iflitece¤im akl›ma gelmezdi. Demek gerçekten de atefl düfltü¤ü yeri yak›yordu. Öyle mi? Bak›fllar›m› onun yüzünden ay›r›p babam›nkine çevirdim. O art›k çaresiz bir tevekkülle karfl›l›yordu gün gün süren açl›¤›m›. fiimdi yine bu kabullenmiflli¤in izleri vard› yüzünde. Ve hatta, amcam›n arkas›ndan bana bakarken biraz da ma¤rurdu. Yeniden amcama döndüm: “Hani bir gün, ben ufakt›m daha. Sen bana Kerbela’y›, ‹mam Hüseyin’i anlatm›flt›n. Hat›rl›yor musun amca?” “Evet” anlam›nda bafl›n› öne arkaya sallad›. “‹mam Hüseyin yolundan döndü mü ki, sen flimdi bana yolundan dön diyorsun.. Hani sen demiyor muydun ‘Biz ‹mam Hüseyin’in soyundan geliyoruz’ diye...” Sözlerim flafl›rtm›flt› amcam›. Hiç beklemedi¤i yerden gelmiflti “darbe”. Bir an sars›ld›. Neden sonra ac› ac› gülümsedi. Gözlerini bofllu¤a b›rakarak “Hüseyin’in soyundan geliyoruz dedim mi? Dememiflimdir. Onun soyu Arap. Bizde Arapl›k var m›? Yok!” diye karfl›l›k verdi sözlerime. Ve derakap bafl›n› öne e¤di. Belki de daha o an piflman olmufltu sözlerine. Lakin can tatl›yd› iflte. Yitip giden can tatl›yd›... “Biliyor musun amca” diye böldüm sessizli¤i, “Hüseyin yola koyulmadan evvel onu seven baz›lar› önüne geçmifl. Demifller ki, gitme... Yezid yollar› keser, katleder sizi. Gitme burada kal. Kufeliler dönektir... ‘Biliyorum’ diye karfl›l›k vermifl Hüseyin. ‘Belki Kufe’ye

kadar varamayaca¤›m. Belki orada ihanet edip Yezid’e satarlar beni. Ölece¤im yani. Lakin, bugün ben gitmezsem e¤er, bundan sonra da kimse zalimlere karfl› gitmez. Ben oraya, hem de ölece¤imi bile bile gidiyorsam, gelecek kuflaklara direnme gelene¤i mayalamak içindir.’ Ve düflmüfller Kerbela yollar›na...” Amcam›n bulan›k gözleri ayd›nland›. Ma¤rurdu o an. Saklayamad›¤› yar›m gülüflüyle bafl›n› öne do¤ru sallayarak “Helbet” dedi. Sa¤ kafl›n› hafifçe kald›rarak yüzüme bakt›. “Medine’de kalsa ona kimse kar›flamazd› tabii. Orada arkas› sa¤lam. Baba dostlar› hep Medine’deler bir kere. Kalmad› ama. Gönlü raz› gelmedi demek ki...” Yine o eski zamandaki amcam olmufltu sanki. Sesinin tonu ayn›yd›. Yine öyle yaflar gibiydi anlat›rken. Anlatt›¤› an› yafl›yordu bir nevi. Tam Kerbela çöllerindeyken gözlerimle yakalad›m gözlerini. “Ya Hüseyin gitmeseydi?” “Ya ben?” “Ya dönersem...” Gitme diyemedi... Ve birden söndü ›fl›klar. Görüfl kabini karard›. Kilitte çevrilen anahtar sesi arka arkaya yank›land›. Hafifçe yana dönerek omzumun üzerinden geriye bakt›m. Aralanan kap›n›n arkas›nda bir gardiyan›n silueti belirdi. Ve sonra bo¤uk sesi: “Ziyaret bitti. Vedalafl›n!” “Ziyaret bitti amca” dedim. Günler de ilerlemiflti. “Belki bir daha görüflemeyiz, hakk›n› helal et.” Zorlukla “Helal olsun” diyebildi. Neyse ki sözlere çok da gerek yoktu o anda. Anlatmak istediklerimize gözlerimiz tercüman oluyordu. Elinde titreyen ahizeyi babama uzat›p kabinden uzaklaflt› amcam. Babamla da birkaç kelimeyle vedalaflt›k. Tam kalkmaya haz›rlan›rken amcam geri dönüp ahizeyi ald›. “‹mam Hüseyin yoldafl›n›z olsun” deyip tekrar babama verdi. ‹ki elinin tersiyle, iki gözünü sile sile yürüdü gitti. Babam da arkas›ndan. Aya¤a kalkt›¤›mda bafl›m dönüyordu yine. Dünya dönüyor hâlâ... ben ise dönmedim. Gün döndü, kazand›k...J


araflt›rma

kapitalist sistem ve yozlaflma - IV canan özkayal›

Sanat, kimimiz için çok elit ve uzak, sadece zenginlerin ulaflabilece¤i ve onlar›n bofl zamanlar›n› doldurmak için bulduklar› u¤rafl, kimimiz için de; her fleyin merkezi, olmazsa olmaz›, üstün yetenekli ve zekâl› insanlar›n u¤rafl›, hatta tek ilgi ve “bilgi” alan›d›r. Oysa ne üstün yetenekli, ne de üstün zekal› insanlar›n u¤rafl›d›r sanat. ‹dealistler her ne kadar “Do¤aüstü güçlerin etkisiyle, ne oldu¤u ve nas›l oldu¤u asla aç›klanmayacak dürtülerle, üstün yetenekli insanlar taraf›ndan yarat›lan ürün” olarak tan›mlasalar da; kayna¤›n› nesnel gerçekler, do¤a, olaylar ve olgulardan alan ve tüm bunlar›n insan bilincine estetik bir yans›mas› olan ürünlerdir sanat. Estetik ise güzelli¤in incelenmesidir. Ortak be¤eniler, ortak güzellik duygular› esteti¤in alan›na girer. Güzellik ise görecelidir. Kime, hangi topluma, hangi s›n›fa, hangi katmana göre de¤erlendirdi¤inize ba¤l›d›r bu biraz da...

ler iflte böyle, sanatla paralel bir biçimde ilerlemifl oldu, ilk insanlar, savafllar›n bafllamas›yla kulland›klar› oklardan ç›kan seslerle birlikte telli çalg›lar› keflfettiler. Sanat, insanlar›n savafl, do¤um, ölüm, do¤al afetler, göçler, dini törenler k›sacas› duygular›n en yo¤un yafland›¤› anlarda ortaya ç›kt›. Bu dönemler müzik, tiyatro ve dans ortaya ç›karken, 5. yy.’da büyük tap›naklar›n yap›lmas›yla birlikte, mimaride de bir geliflme yafland›. Art›k an›tsallaflan büyük heykeller, tap›naklar ço¤almaya bafllad›. Bütün bu geliflmeleri anlat›rken, bir toplumdan di¤er bir topluma geçifl s›ras›nda de¤iflmeyen tek fley vard› ki, o da tüm sanat dallar›nda ezen ve

ezilen fark›n›n olmas›yd›. Ve ad› ne olursa olsun (ilkel, köleci, feodal…) sanat, her dönem özellikle dinin, feodal beylerin, as›l olarak da ezenlerin himayesi alt›nda kalm›flt›r. Müzik eserleri, feodal beyleri, paflalar› yüceltmek; resim, saray’›n flaflal› yaflam›n›, melekleri, dini motifleri resmetmek; fliirler, yine paflalar›, beyleri, a¤alar› ve onlar›n yönetimini öven, yere gö¤e s›¤d›ramayan tarzda yaz›l›p çizilmifltir. Bu sanat eserlerini ortaya ç›karan, “üreten” müzisyenler, besteciler, ressamlar, mimarlar da, do¤ald›r ki ezen s›n›f›n himayesi alt›nda, onlar›n izin verdi¤i ve çizdi¤i s›n›rlar içinde, kellelerini kurtarma, kar›n toklu¤una hayatlar›n› devam ettirme u¤runa “üretimlerine” devam etmifllerdir.

Sanat... Yani fliir/edebiyat, müzik, resim, heykel, tiyatro/dans, mimari... Sanat› toplumdan ve toplumsal gerçeklerden uzak tutmak hiçbir zaman mümkün de¤ildir. Sanat, ilk insandan günümüze toplumsal geliflimle birlikte ayn› seyri izledi. ‹lk insanlar›n ellerini kullanmaya bafllad›ktan sonra müzikle ve tiyatroyla tan›flmalar› hiç de geç olmad›. Yaflam›n› avlanarak sa¤layan insanlar, avlar›n› yakalamak için hayvanlar›n seslerine benzer sesler ç›karmaya bafllad›lar, evlerine döndüklerinde ise av s›ras›nda yaflad›klar›n›, kendilerince yapt›klar› danslarla ve ellerindeki çubuklarla tuttuklar› ritimle anlatma gere¤i duydular. Daha sonra avlar›n›n kemiklerinden ve boynuzlar›ndan üflemeli ilkel çalg›lar oluflturdular. Toplumsal geliflme-

OCAK 2008 | TAVIR | 37


araflt›rma

“Sanat, kimimiz için çok elit ve uzak, sadece zenginlerin ulaflabilece¤i ve onlar›n bofl zamanlar›n› doldurmak için bulduklar› u¤rafl, kimimiz için de; her fleyin merkezi, olmazsa olmaz›, üstün yetenekli ve zekâl› insanlar›n u¤rafl›, hatta tek ilgi ve “bilgi” alan›d›r. ” Toplumsal de¤iflimler devam ettikçe sanatta ak›mlar ortaya ç›km›fl, “yenilenme, ayd›nlanma” ça¤› gelip geçmifl ama sanat hiçbir zaman halka hitap etmemifl, halkla buluflamam›fl, halk› anlatmam›flt›r. Ta ki, kayna¤›n› halk›n yaflam›ndan alan sanat›n halk için yap›lmas› gerekti¤i cesaretini gösteren gerçek sanatç›lar ortaya ç›kana ve halk için sanat yapana kadar. Elbette ki ezilenlerin sanat› her zaman olmufltur ama ezen s›n›f›n bask›s› ve engellemesiyle yetersiz ve c›l›z, sadece günlük ihtiyaçlara cevap verecek ölçüde yap›labilmifltir. Bu k›sa ve h›zl› tarihi gezinin ard›ndan günümüze gelecek olursak, baflta s›n›fsal, ekonomik, politik ve kültürel aç›dan bir de¤iflikli¤in olmad›¤›n› görece¤iz. Dedik ya, ad› her ne olursa olsun hiç fark etmez, temelde ezen ve ezilendir önemli olan. De¤erlerimizin bir sabun gibi eritildi¤i günümüz kapitalist sisteminde de, sanat›n bu kirlenmifllikten, yozlaflmadan nasibini almamas› imkâns›zd›r. Ya da kirlenmedi¤ini, yozlaflmad›¤›n› düflünmek, hiç de bilimsel bir bak›fl aç›s› de¤ildir. Çünkü bu kapitalizmin varl›¤›na ayk›r›d›r. Peki sanat› icra edenler, yani sanatç›lar. Onlar›n, sanat tüm bu evrelerden geçerken yapt›klar› tercihler önemli de¤il mi? Sanat›n yozlaflmas›nda, ya da gelifltirilmesinde, yenilenmesinde rolleri yok mu? Söyledi¤i flark›lar cephede yorgun bitap düflmüfl savaflç›lar›n moral kayna¤› olmufltur bazen, yazd›¤› fliirler düflman›n› ölmekten beter etmifltir kimi zaman, katline ferman yazd›rm›flt›r resimleri, örgütlü, bir arada yaflamay›, mücadele etmeyi ö¤retmifltir, zindanda umut kayna¤›, sürgünde, gurbette yareni… Müzik, sinema, tiyatro, resim, heykel, edebi-

38 | TAVIR | OCAK 2008

yat… fiöyle bir düflünecek ve yaflam›m›z› gözden geçirecek olursak, hangimiz bu sanat dallar›yla istedi¤imiz, arzulad›¤›m›z gibi alakal› olabiliyoruz ki? Haftada kaç defa sinemaya gidebiliyoruz, kaç oyun izleyebiliyoruz, kaç konsere gidebiliyoruz, kaç resim sergisini takip edebiliyoruz, hangi kitaplar› istedi¤imiz zaman alabiliyoruz? Bu yozlaflman›n ekonomik boyutu elbette. Peki bir de flöyle soral›m; hangimiz bu etkinliklerden haberdar olabiliyoruz, ya da hangimizin ilgisini çekiyor bu sanatsal faliyetler, hangimize hitap ediyor? Bu da; yozlaflman›n sosyal boyutu, sanat›n üst tabakaya ait oldu¤unun ›srarla kan›tlanmaya, kan›ksat›lmaya çal›fl›lmas›. Ayr›nt›lar›yla açmaya çal›fl›rsak, ekonomik olarak yoksul nüfusun ço¤unlukta oldu¤u ülkemizde, asgari ücretle geçinen bir aileyi örnek gösterilim, en az dört nüfuslu bir ailenin ayl›k ortalama gelirini düflünecek olursak, bu ailenin ayda kaç defa hangi sanatsal faaliyeti takip edip etmedi¤ini görebiliriz. Hal böyle olunca halk›n sanata olan “ilgisizli¤inin” bir nedenini görmüfl oluruz. Bahsetti¤imiz aile sinema, ya da bir konsere gitmek yerine, sanatsal faaliyete olan ihtiyac›n› televizyon karfl›s›nda “Televole”leri, sulu z›rtlak magazin programlar›n› izlemekle karfl›l›yor. Zaten televizyonlarda her programda mankenlerin özel hayatlar›, kimin kiminle birlikte oldu¤u, hangi cipe bindi¤i, do¤um gününde hangi hediyeyi ald›¤› anlat›l›yor. Araya da, sos olarak “Tarkan”, ya da “Ebru Gündefl”in konser görüntüleri serpifltiriliyor. Kültür-sanat haberlerini takip etmek istedi¤imizde ise karfl›m›za ç›kan tablo farks›z de¤il. Ya, filarmoni orkestralar›n›n halktan uzak, kongre ve gösteri merkezlerinde yapacaklar› konserlerin haberleri, ya Amerika’dan ya da baflka Avrupa ülkelerinden ge-

lecek olan müzisyenlerin konserleri, ya da belki de çizerken kendisi bile bir anlam kayg›s› gütmeden resimler yapan “ressamlar›n” resim sergileri, arada da k›r›nt› mahiyetinde, bir-iki ilgi çekici haber konuyor. Hadi tüm bu önyarg›lar›m›z› bir kenara b›rakal›m ve yak›ndan bir gözlem yap›p de¤erlendirmek için bahsedilen programlar› takip etmeye çal›flal›m. Ya bilet fiyatlar›, her biri atefl pahas›... Kendinizce, adam ak›ll› bir programda karar k›lsan›z bile, bilet fiyatlar›n›n abart›l› rakamlarda olmas›, bu düflüncenizden daha ilk dakikas›nda vazgeçmenizi sa¤l›yor. “Sanat, halk için mi, sanat için mi?” sorusu, sanat›n ilk ortaya ç›kt›¤› anlardan bugüne tart›fl›lagelmifltir. Ama kayna¤›n› halk›n yaflam›ndan, duygular›ndan, düflüncelerinden alan bir eser nas›l olur da halk için yap›lmaz? Sanat her zaman taraf olmufltur, halk›n yan›nda olmufltur, “Sanat, düflmana karfl› savunucu ve sald›r›c› bir savafl arac›d›r” der ve ezilenlerin sanat›n› savunur Picasso. Ama bugün ezilen halklar›n ne kadar› Picasso’nun bu tavr›n› bilir ve Picassoyu tan›r. Çünkü Picasso bile sadece elit, üst tabakaya ait, kültürlü insanlar›n tan›d›¤› halktan kopar›lan bir ressam olarak tan›t›lm›flt›r. Kapitalizmin bedeninde can buldu¤u Sabanc›’n›n sanatsever ye¤enleri, Picasso’nun tablolar›n› kendi müzelerine getirerek, onu sahiplenmeye, kayna¤›n› buldu¤u halktan uzaklaflt›rmaya çal›fl›yor. ‹flte kapitalizm ise sanat›n bu gücünü, ezilen halklara karfl› silah olarak kullan›yor günümüzde. Daha fazla kar elde etmek u¤runa, katliam›n› savundu¤u, ismini duydu¤unda tüyleri diken diken oldu¤u, ad›n› a¤z›na almak bile istemedi¤i ayd›nlar›n, sanatç›lar›n, eserlerini müzelerinde, sergilemeye bafll›yor. Kapitalizm yeri geliyor, inançlar›m›z›, ideallerimizi de böyle kullan›yor. “Che” kapitalizmin bu mant›¤›n›n dünya çap›nda kan›tlanmas›n› sa¤layan isimlerden biridir. Neredeyse her türden metan›n üzerine bir Che portresi bas›larak piyasaya sünülüyor, de¤erlerimiz kapitalistlerce kar amac›yla azg›nca sömürülüyor. Bir taraftan bu yöntemi kullan›rken yeri geliyor, cinselli¤i ön plana ç›kararak beyinleri uyuflturuyor, teknik ve görsel aç›dan teknolojiden yararlanarak mekanik, fabrikasyon ürünler ç›kar›yor piyasaya. Kavram karmafla-


araflt›rma

s› yaratarak e¤lence dünyas›n›n isimlerini, e¤lence dünyas›n›n çekicili¤ini sanat diye yutturmaya çal›fl›yor. Art›k kimse her hangi bir sanatç›n›n de¤il de e¤lence dünyas›n›n kahramanlar›n› kendine örnek al›yor ve onun gibi yafl›yor. Ne yap›p edip, bir balon “idol” buluyor mutlaka. Balon diyoruz, çünkü en fazla bir ay “idol” kalabilme flans›na sahip olabiliyor, daha niceleri s›rada beklemekte çünkü.

s› bu gerçe¤i de¤ifltirmiyor. Bir oyuncunun yaflam›n› sürdürmesi için gerekli olan paray› dizilerde oynayarak kazanmas› bir amaç haline gelmifl art›k. Binlerce y›ll›k tarihiyle muhalif bir kimli¤e sahip olan tiyatro bu özelli¤inden uzaklaflt›r›lm›fl, halktan kopar›lm›fl durumda... Bütün bunlar yetmezmifl gibi, zaten s›n›rl› say›da olan salonlar büyük al›flverifl merkezlerinin içinde birer süs olarak kullan›lmak üzere y›k›lmaya çal›fl›l›yor...

Sinema ve tiyatroya çevirelim yüzümüzü bir de. Sinema, tiyatroya göre daha fazla seyirciyle buluflabilen bir sektör, asl›nda yanl›fl kullanmad›k cümleyi, gerçekten flu anda sadece para kazanma dönük bir sektör durumunda. Günümüzde sinema, konusu ya da içeri¤i itibariyle de¤il de, oyuncular› sayesinde izleniyor. ‹kisi de önemli elbette ama art›k, sadece biri para eder oldu. Y›llar›n› bu ifle vermifl emektar oyuncular›n baz›lar› d›fl›nda, ün yapm›fl, ad›n› duyurmufl, mankenler, müzisyenler, baflta olmak üzere, akademik olarak ö¤renim görmüfl baz› yeni oyuncular da, sinemaya gitmemizin tek nedeni olmaya bafll›yor. Gazetelerde son zamanlarda çok s›k rastlad›¤›m›z bir örnek; “Bilmem ne firmas›, flu flu müzisyenlerle, mankenlerle film çekecek. Önümüzdeki y›l gösterime girecek film…” diye devam eder haber. Yönetmen daha senaryoyu bile tamamlamadan önce, filmde oynayacak kadroyu belirler. Çünkü reklâm yapacak olan, ak›llarda kalacak olan filmin içeri¤i de¤il, kimin olaca¤›d›r. Konular›na gelince; ucuz Amerikan esprileriyle dolu güldürmeyen komik(!) filmler; görsel efektlerle dolu bilim-kurgular; cinsellik dozu fazla kaçm›fl, neredeyse porno düzeyinde filmler ve tabi vazgeçilmez aksiyonlar, vurdulu-k›rd›l› befl para etmez filmler… Aralar›nda biriki tane iyi olabilir elbette, onlar› bir kenara atm›yoruz ama o iyi diyebilece¤imiz filmler de büyük reklâm yaygaralar›n›n aras›nda kaybolup gidiyor.

fiiir/Edebiyat alan›na bakacak olursak, piyasaya ç›kan kitap say›s› aç›s›ndan bir sorun yok çok flükür, ancak bu kitaplar›n içeri¤ine bakacak olursak, neden bu kadar çok k›sa zamanda, fazlas›yla ürün ortaya konuldu¤una da flaflmayaca¤›z. “Yazarlar›m›z”, “flairlerimiz” art›k kolayl›k olsun, ama çok para kazanay›m düflüncesiyle konu olarak aflk, fantastik öyküler,“ünlü” kiflilerin magazinel hayat hikâyelerinden oluflan röportajlar› yaz›yorlar kitaplar›n›n sayfalar›na. fiiirlerde ise alt alta bir iki entelektüel cümle her fleye yetiyor. K›sacas› edebiyat alan›nda tüketime dayal› kapitalist bak›fl aç›s› hakim olunca, üretimde de kab›zl›k yaflan›yor.

Tiyatroda ise iflin baflka bir yönü var. Devlet tiyatrolar› ve fiehir Tiyatrolar› klasikleflmifl oyunlar›n› oynuyorlar. Belli bir kesimin izledi¤i salonlara baflka mahallelerden insanlar gelmiyor. Oralar› bilmiyor bile. Kapitalist pazarda çok zor koflullarda ayakta kalmaya çal›flan özel tiyatrolar ise bilet fiyatlar›yla zaten halktan tamamen uzaklar. Birkaç özel tiyatro ya da amatör tiyatronun olumlu çaba-

Edebiyat alan›nda yaflad›¤›m›z sorunlardan biri de, severek takip etti¤imiz baz› yazarlar›n kitaplar›n› yayg›n bir flekilde bulamamam›z. Çünkü art›k bankalar›n tekellerinde onlar. Bankalar›n bu edebiyat “aflk›”, kültür ve sanat yaflam›m›z için belki ilk planda olumlu olarak görülebilir ancak iflin gerçe¤i hiç de öyle de¤ildir tabi. Bunun bir boyutu edebiyat alan›nda tekel olmak, yazar ve flairleri sat›n alarak, eserlerine deyim yerindeyse ipotek koymak ve bundan para kazanmak iken; iflin as›l önemli boyutu ise toplumun bilincine nüfuz edecek, bilinçleri buland›racak sanat ürünlerini bu sat›n ald›¤› yazar ve flairlere “ürettirerek”, bu bask› ve sömürü düzenini devam›n› sa¤lamak olarak karfl›m›za ç›k›yor bu “aflk”... Yap› Kredi Kültür Yay›nlar›, Türkiye ‹fl Bankas› Kültür, Akbank, Koç Grubu, elinde önemli medya imkânlar› olan Do¤an Kitap, karlar›na kar katmak için Naz›m Hikmet, Yaflar Kemal gibi önemli yazar ve flairleri kendi bünyelerine alm›fl durumdalar. Ve burada ad›n› sayamayaca¤›m›z kadar çok flair ve yazar, bu banka yay›n tekellerinin maafll› birer kadrosu durumundalar...

lar›ndan daha güçlü olan ve daha genifl kitleye hitap edebilen müzi¤in yozlaflmas›n› gözden geçirelim. Her gün kadar çok “müzisyen” ç›k›yor ki piyasaya, hepsinin ismini ve cismini akl›m›zda tutmak pek mümkün olmuyor. On parmaklar›nda on marifet(!) olan mankenlerimiz müzik piyasas›ndan da geri kalm›yorlar. Sevgilisinden ayr›lan her manken, ayr›ld›¤› kifliye duygular›n› dile getirmek için mutlaka bir albüm ç›kar›yor. Ç›kar›lan albümlere bakacak olursak, içerik olarak di¤er alanlarda oldu¤u gibi müzikte de aflk, ayr›l›k, ihanet, cinsellik içerikli konular temel oluyor. Hatta “Allah belan› versin” gibi küfür ve beddualar art›k flark›lardan eksik olmuyor. Teknik olarak da Brezilya müzi¤i ritim kal›plar›yla örülü elektronik sesler flimdiki popüler müzik tarz›nda vazgeçilmez bir tercih oluyor. Seks sahnelerinin ak›llarda canlanmas›n› sa¤layan mide buland›r›c› sesler ve iniltiler nakaratlarda efekt olarak kullan›l›yor. Rock, Hip Hop, Pop, Etnik, Halk Müzi¤i ve Fantezi gibi müzik tarzlar› da her dönem s›ras›yla moda olarak belirleniyor, bir ay önce Rock moda iken, en fazla bir y›l sonra Halk Müzi¤i moda oluyor. Bunca gelene¤in, de¤erin yok edildi¤i günümüz kapitalist sisteminde türküler de yozlaflmadan nasibini alanlardan elbette ki, günümüz türküleri de arabesklefltirilerek söyleniyor ve düzenleniyor. ‹çerik olarak da özünden sapt›r›larak, aflk, ayr›l›k gibi iki temel konuya hapsediliyor. Malum konular aflk ve ayr›l›k olunca, kliplerde de yar› ç›plak mankenler boy gösteriyor. Buraya kadar yazd›klar›m›z sanat alan›ndaki yozlaflman›n aç›k örnekleri elbette. Peki tüm bunlarla birlikte, yozlaflt›r›lan sanat alan›n›n icrac›lar›: yazarlar, flairler, müzisyenler, ressamlar, tiyatrocular yozlaflman›n önünde ne kadar engel olabiliyor, ya da sanattaki yozlaflmada ne kadar paylar› var? Bunlar› da zaman zaman röportajlar›m›zla, zaman zaman da kendi araflt›rmalar›m›z sonucunda ortaya ç›kan flekliyle aç›klamaya çal›flaca¤›z. Sanattaki yozlaflmay›, belli bafll› yanlar›yla k›saca özetlemeye çal›flt›k, bir sonraki say›m›zda müzikteki yozlaflmay› ele alaca¤›z. (SÜRECEK)

Son olarak da, etkisi di¤er bir çok sanat dal-

OCAK 2008 | TAVIR | 39


de¤erlendirme

internette son ç›lg›nl›k: facebook sinan gümüfl

Bafllang›çta s›n›rl› say›da kullan›c›s› olan internet, zamanla yayg›nlaflmaya bafllad›. Önce flirketlerde vard›. Evlerde kullan›m› çok daha s›n›rl›yd›. Zamanla semt merkezlerinde internet kafeler kuruldu. Bu kafeler gördü¤ü ilgiyle birlikte cadde ve sokak içlerine kadar yayg›nlaflt›. ‹nternet, günümüzde art›k evlerde de ciddi bir yayg›nl›k kazanmaya bafllad›. Bilgiye ulaflmay› çok kolay k›lmas›ndan dolay›, internet k›sa sürede 盤 gibi büyüdü. Adeta dünya küçük bir “köy” oluverdi. Her yafltan, her nesilden, her sosyal s›n›ftan kifliler, bilginin her türlüsüne sadece mouse t›klamalar›yla ulafl›r oldular. Öyle ki, gerekli ya da gereksiz, yararl› ya da zararl›, do¤ru ya da yanl›fl demeden, ay›rt etmeden, her türlü bilgi ile dolmaya bafllad› kafalar. Dolay›s›yla ço¤u zaman yap›lan çarp›k, ucubeleflmifl yorumlamalarla, düflünce sistemine ciddi zarar veren bir ifllev tafl›d› internet. Her zaman “kutsal olan bilgiyi en saf hali ile sunan” ve “insanl›¤›n geliflimine hizmet eden” bir ifllev tafl›mad›. Dolay›s›yla internetten söz ederken, bilgilendirici özelli¤i büyük olan ama do¤ru ve dikkatli kullan›lmad›¤›nda bozan, da¤›tan, yozlaflt›ran ve de¤erleri tüketen bir ifllev tafl›d›¤›n› söylemek yanl›fl olmaz. ‹nternette dönem dönem farkl› siteler ya da programlar popülerleflebilmekte. Bunlar genellikle ücretsiz sohbet sa¤layan MSN ve g-talk gibi programlar, savafl içerikli oyunlar, forum siteleri ve arkadafll›k siteleri olarak karfl›m›za ç›kar. MSN’i yüzmilyonlarca insan›n kulland›¤› beyinlere çak›l›r, herkes kendine bir MSN hesab› açma telafl›na düfler. Gerçekten hayat› çok kolaylaflt›ran bir dizi özelli¤i vard›r MSN’in. Arkadafllar›n›zla mesajlaflma ya da iflinizle ilgili h›zl› bilgi paylafl›m› imkan› sunmaktad›r, herhangi ek bir ücret ödenmeden. Ancak bir yerden sonra bu ifllevlerinin d›fl›nda, baflka arkadafllar aramaya çal›flman›n, tan›d›¤› tan›mad›¤› kiflileri listelerine eklemenin, gerçek hayatta bir arada olma flans› olan insanlar›n konuflacaklar› fleyleri yüz yüze de¤il de MSN üzerinden konuflmas› gibi do¤al olmayan sonuçlar do¤urmaya bafllayabilir. Sorun da bu aflamadan sonra bafllar zaten.

40 | TAVIR | OCAK 2008

Ya da arkadafll›k siteleri... Gerçek hayatta kimsenin yüzüne bakmazken, buralarda hiç tan›mad›¤› kiflilerle arkadafll›klar, dostluklar kurmak hofluna gider kiflinin. Tüm bunlar yüzlerce internet sitesi üzerinden yayg›nlafl›r. Ancak içlerinden kimileri çok daha popülerleflerek öne ç›kar. Bu popülerlik, genellikle dönemseldir. Ve bunlar birer “ç›lg›nl›k” olarak sunulur, pazarlan›r. fiimdi yine böyle bir site, ilginç bir içerikle, tüm dünyada böyle bir “ç›lg›nl›¤a” yol açarak h›zla büyümekte. Ad› Facebook olan bu site ABD ç›k›fll›. Bafllang›çta, Amerikal› birkaç üniversite ö¤rencisinin, baz› seçkin üniversitelerin ö¤rencilerinin birbirleriyle iletiflimini ve tan›flmas›n› sa¤lamak amac›yla kurdu¤u bu site, zamanla ABD’nin tüm üniversitelerinde okuyan ö¤rencileri kapsayacak derecede geniflletiliyor. Siteye gerçek isimle üye olunuyor ve üye olan kifli, tüm kiflisel özelliklerini giriyor. Do¤up büyüdü¤ü yerden, okudu¤u okullara kadar tüm özgeçmiflini “profilinden” görmek mümkün. Böylece ortak hobilere sahip kifliler birbirleri ile tan›flabiliyor ve gruplar oluflturabiliyor. Site bundan iki sene önce “kap›lar›n›” tüm dünyaya aç›yor. Ve herhangi bir üniversitede okuma zorunlulu¤u aramaks›z›n. Yani isteyen herkes üye olabiliyor. Bu andan itibaren, siteye üye olanlarda bir patlama yaflan›yor. fiu an sitenin tüm dünyada üye say›s› 58 milyon kifli. Üyelerin yüzde 38’ini Amerikal›lar, yüzde 28’ini ise Avrupal›lar oluflturuyor. Avrupa’da Facebook’a üye say›s› en fazla olan ülke, 7.7 milyon kifli ile ‹ngiltere. ‹ngiltere’nin hemen ard›ndan 2.1 milyon üye ile Türkiye ikinci s›rada geliyor. Ülkemizde de bir “ç›lg›nl›k” olarak h›zla yay›lan Facebook’a, dünyada günde 250 bin kifli üye oluyor. Bu h›zla büyüyen bir internet sitesi, internetin en büyü¤ü olan flirketlerin a¤z›n› suland›r›yor. Bir süre önce Google, Yahoo ve Microsoft, Facebook’u sat›n almak için k›yas›ya bir yar›fla girdiler. Bu yar›fl›n sonunda Microsoft, Facebook’un sadece 1.6’s›n›, tam 240 milyon dolara sat›n ald›. Site bir anda onlarca milyar dolarl›k bir fiyata yükseldi. Böyle dizginsiz ve dengesiz büyümenin ard›ndaki gerçek ne olabilir? Facebook, üyelerine “ilkokuldaki arkadafllar›n› bulma” vaadinde bulunuyor. Herkes gerçek kimli¤iyle ve do¤ru özgeçmifliyle bil-


de¤erlendirme

gilerini girdi¤inden, ayn› dönemde ayn› yerde bulunmufl, ayn› okulda okumufl ama y›llard›r birbirini göremeyen arkadafllar, bu “hizmet” sayesinde birbirini görebiliyor. Facebook’un sundu¤unu belirtti¤i en önemli hizmeti bu. Yani y›llard›r birbirini tamamen unutmufl, hayatlar›ndan ç›karm›fl olan insanlar, yeniden birbirini bulma telafl›na kap›l›yor! ‹lkokul arkadafl›n› bulmak, herkes için son derece önemli bir noktaya geliyor. Yani asl›nda hayat›n içinde kimsenin pek de ihtiyaç duymad›¤› bir durum, yapay olarak gündemine giriyor, hem de “ç›lg›nca”. Herkes y›llar önce ba¤›n› kopard›¤› arkadafl›n› bulma telafl›nda. Bulunca ne olacak, o önemli de¤il, öncelikle bir bulunsun da… Bu kadar adam bofla aram›yor ya! Facebook’un hizmetleri bununla m› s›n›rl›, elbette ki de¤il! Bir arkadafl›n›z sizi “arkadafl listesine” ekledi¤inde onun listesindeki tüm arkadafllar›n› görebiliyorsunuz. Yani kaç arkadafl› var, bu arkadafllar› kimler, ayr›nt›lar›yla ö¤renme flans›n›z var. Kim bilir, belki ortak bir arkadafl›n›z da ç›kar, bu sayede onu da ö¤renmifl olursunuz. ‹flte Facebook’un, bizim anlayabildi¤imiz marifetleri. Çok eski arkadafllar› bulup buluflturmak, di¤er kiflilerin arkadafllar›n› ve çevresini ö¤renmenizi sa¤lamak. Tabi sizin de tüm kiflisel bilgilerinizi di¤er kiflilerin ö¤renmesini sa¤lamak. Bu sebeplerle tüm dünyay› saran bu ABD patentli sitenin çok ilginç olan bir özelli¤ini göz ard› etmemek gerekiyor. Facebook’a üye olanlar›n gözden kaç›rd›¤› ise, ne yaz›k ki bu gerçek. Nedir o? Facebook’la birlikte, kiflisel tüm bilgilerinizi, eski ve yeni arkadafllar›n›z›, tüm çevrenizi, hobilerinizi, iflinizi, ailenizi, sevdi¤iniz yemekleri, dinledi¤iniz müzikleri, k›sacas› yaflam›n›z›n tüm ayr›nt›lar›n› Amerika’daki bir veri bankas›na kaydediyorsunuz. Yani Facebook, bir anlamda kendi kendini fiflleme sitesi. Hem de son de-

rece ayr›nt›l› ve kapsay›c› bir flekilde. Kim kiminle arkadaflt›r, kim kiminle ne konuflur, bu sitenin veri bankas›nda kaydedilmektedir. Veri bankas›n›n oldu¤u yer, Amerika. Site’nin menflei, Amer i k a . Kapsad›¤› alan, tüm dünya. Komplo teorisyenli¤i yapmak de¤il amac›m›z, ancak gözden kaç›r›lan bir yan›na da dikkat çekmek isteriz. Mesela Genelkurmay’›n, Facebook’taki bilgilerden yola ç›karak yüzlerce asker kaça¤›n› yakalad›¤› haberleri ç›kt› geçti¤imiz günlerde. ‹steyen, istedi¤i bilgiye ulaflabilmek için de¤erlendirebiliyor siteyi, bu yaln›zca bilinen ve ortaya ç›km›fl bir örnek. Bu kadar fliflirilen, bu kadar pohpohlanan ve tüm dünyay› kas›p kavurdu¤u söylenerek bolca reklam› yap›lan bir sitenin, sunduklar›yla gördü¤ü ilgi aras›nda bir çeliflki var, görülmesi gereken de bu zaten. Kimsenin do¤al ihtiyac› olmayan bir fley, yapay bir flekilde dünyas›na sokuluyor. Gerçek dostluklar›, arkadafll›klar› ve paylafl›mlar› h›zla tüketen kapitalizm, y›llar öncesinin arkadafllar›n›, hem de çocukken arkadafl olup, zamanla çok farkl› dünyalara yönelen kiflileri buluflturma derdine düflüyor. Yapay bir nostalji. Arkadafll›klar›n›, iliflkilerini ve kiflisel özelliklerini fifllemenin d›fl›nda, afifle etme merak› gibi bir duygu da gelifliyor Facebook’la. Herkes herkesle her fleyini paylafl›yor, yaflam›n bir mahremiyeti de kalm›yor. Pazarlanacak, ticari bir metaya dönüfltürülecek neredeyse hiçbir fley b›rakmayan kapitalizm, flimdi nostaljiye yöneliyor. Bunun üzerinden gelecek karlar›n pefline düflüyor. ‹nternet, bugün Facebook’la yafl›yor ç›lg›nl›¤›n›. Çocukluk arkadafllar› birbirini bulup hoflbefl ettikten sonra ve devam›n›n da gelmeyece¤ini anlad›ktan sonra, yani pazar buna da doydu¤unda, yeni “ç›lg›nl›klar” devam edecek karfl›m›za ç›kmaya. J

OCAK 2008 | TAVIR | 41


deneme

y›k›nt›lar›ndan yeniden do¤an kent: ksantos ümit zafer

“Yeni bir ülke bulamazs›n Bu flehir arkandan gelecektir...” (K. Kavafis)

Amerikan emperyalizmi yok olacakt›r. Ad›m gibi eminim bundan. Çünkü benim ad›m Ksantos! Muhtemel ki, tan›m›yorsunuz beni. Oysa Washington ya da Brüksel’den daha yak›n›m size. Neden öyle oldu¤unu anlataca¤›m. Dinleyince beni, hak vereceksiniz John Steinbeck’e: “Biz biz oldu¤umuzu, geçmiflimiz olmadan nas›l bilece¤iz...” Bilemeyiz elbette. Tam da bu nedenle, yalan ve çarp›tma deryas›nda bo¤ulmak istenir geçmiflimiz. Ama baflaramazlar yine de. Ki Eduardo Galeano hakl›d›r: “Dilsiz tarih yoktur. Ne kadar yaksalar, ne kadar y›rtsalar, ne kadar yalanlasalar da, insanl›k tarihi a¤z›n› kapamay› reddeder. Bilmesek de, istemesek de, geçmifl zaman flimdiki zaman›n içinde bütün canl›l›¤›yla tik-taklar›na devam eder...”

Likya ülkesinin bir flehriydim o zamanlar. Antalya civar›nda, harabeye dönen maddi kal›nt›lar›m durur hala. Manevi miras›m ise, olanca dirili¤iyle yaflamaya devam ediyor. Nas›l m›? Anlataca¤›m. Ard›mdan “Öldüler ama yenilmediler.” denilmesinin tarihsel s›rr›n› paylaflaca¤›m sizlerle... Bugüne benzerdi ama evvel zaman içindeydi her fley. Pers imparatorlu¤u hükümrand› bilinen co¤rafya üzerinde. Milattan önce 545 civar›. Etraftaki flehirleri birer ikifler düflürüyor imparatorluk ordular›. ‹nsanlar köle, flehirler talan ediliyor habire. Ve s›ra bana gelmiflti iflte...

Mendebur kudretiyle çi¤nedi¤i yeri inleten ordular yürüyordu üstüme. Umuyorlard› ki, bu ad›m sesleri bile yeterlidir boyun e¤mem için. Kendilerinden önce, yamaçlar›ma ulaflan korku rüzgar›na ruhumu teslim Tarih asl›nda bu gündür. Kesintisizli¤idir o etmemi bekliyorlard›. muazzam kavgan›n. ‹flte bu yüzden, yenilecek diyorum Amerikan emperyalizmi. Ve Öyle ya, zaman›n hakimi ilan etmifllerdi gelece¤in insanlar›, bu küstahl›k impara- kendilerini. Ve halklar›n, zerre kadar k›ymetorlu¤unun kanl› icraatlar›n› kitaplardan ti yoktu o tahtlar›n kat›nda. En iyi halk, maokuyacaklar. Merakl›s›n›n Hammurabi’yi, lik için köleli¤e gönüllü oland› elbette. TopSezarlar’›, Engizisyon’u ve daha nice kral›, rak ise, zaten fazlas›yla sulan›yordu kan sultan›, cümle alçakl›¤› ö¤rendi¤i gibi... ile... Elbette yenilecektir Amerikan emperyalizmi. fiüphesiz bir gerçekliktir bu. Hangi zorba, sürgit zalimli¤ini var edebilmifl ki, bunlar yok olmas›nlar? Olacaklar ve kovboy sürüsü, belas›n› halklar›n elinden bulacak...

Yaklafl›yordu ya¤mac› sürüsü. Tozu dumana, kan› topra¤a kata kar›flt›ra hem de. Öyle korkunç bir kuvvetle geliyorlard› ki, baz› flehirlerin kap›s› aç›l›yordu hemen. Karfl› koymay› bile ak›llar›na getirmiyordu kimileri... ‹çlerinde büyüttükleri korkuya yeniKsantos flehri oluflumla ben, tecrübesiyim lenler, secde ediyorlard› zalime. Umutsuz söylediklerimin. fiahidi, öleni ve kalan›y›m flehirlerdi onlar ve kölelikten baflka bir seyaflad›klar›m›n. Ve flimdi, size maceram› çenek yokmufl gibi, teslim oluyorlard›. Sonanlataca¤›m... ra o kirli elleri öperek, o kara eteklere yüz

42 | TAVIR | OCAK 2008

sürerek yafl›yorlard›. Halbuki: “Yaflamak, sade ‘yaflamak’/Yosun, solucan harc›d›r...”(1) Ve sonra, gelip kuflatt›lar bendimi, bedenimi. Burçlar›ma ç›k›p bakt› evlatlar›m, bahtlar›na karanl›k sürmeye gelenlere. Kararlar›n› çoktan vermifllerdi zaten; direneceklerdi. Hükümdar›n buyru¤undan daha kesin ve çok daha keskin bir karard› bu.Ve söz, kimin neresinden kaç kere ç›kar bilemem, ama evlatlar›m›n a¤z›ndan bir kez ç›kard› sadece. Yine öyle oldu, “direnece¤iz” dediler ve söylediklerinin gere¤ini yapt›lar... Adamlar ve kad›nlar, gençler ve yafll›lar, çoluk çocuk olarak bütün ahali, direnifle geçti. Surlar, burçlar, agora ve sarn›çlar olarak bütün bedenimde, ben de yanlar›ndayd›m elbette. fiehir ve ahali, beraberdi kaderimiz. Onlar beni elleriyle kurmufllard› ve ben onlar› sar›p sarmalam›fl, içimde yaflatm›flt›m. Onlar terk edemez, ben gidemezdim. Teslim olmak m›... Asla! Günler geçti, haftalar gitti ve aylarca sürdü hem kuflatma hem de direnifl. Surlar›m parçaland› ama yaralar›m› sard› evlatlar›m. Nice sald›r›y› püskürttüler. Ve ak›llar›na bir kez olsun gelmedi bo¤un e¤mek. Çünkü köle olman›n, solucan ve yosun olmaktan bin beter oldu¤unu biliyordu ahalim. Ama sarn›çlarda su, depolarda da afl kalmam›flt› art›k. Ne yap›lacakt›? Ve topland› Ksantos Halk Meclisi. Kararlar› kesindi, köle olmak istemiyorlard›. Ama sur lar›m zay›fl›yor, sald›r›lar fliddetleniyordu. Bir flehir eksik olsa, imparatorluk y›k›lmazd› elbette.


deneme

Lakin, Ksantos’un özgür varl›¤› örnek olurdu zaptedilmifl bütün flehirlere. ‹flte bu yüzden, y›k›lmama hükmetmiflti küstah muktedirler... Halk meclisi’nin karar› özgürlük naras›yd›: Köle olmaktansa, ölüm ye¤dir! Buna göre, eli silah tutmaz durumdaki Ksantoslular öldürülecek, geride kalanlarsa Pers ordusuna taarruz edecekti. Öyle de yapt›lar... Taze gelinler, uzatt›lar dal boyunlar›n› sevdiklerinin elindeki k›l›çlara. Analar, bebelerini sonsuza kadar susturduktan sonra, gö¤üslerini kocalar›n›n m›zraklar›na açt›lar... Bu bir vahflet mi? Hay›r çünkü, bu durumu kaç›n›lmaz k›lan, köleciliktir as›l vahflet. Evlatlar›n›n köle pazarlar›nda sat›lmas›n›, ancak böyle reddedebiliyorlard› Ksantos’un yi¤it kad›nlar›. “Canl› alet” say›lmaya, itirazd› böylesi insani ölümler... ‹nsanlar›m, söylediklerini tereddütsüz yapt›lar. Ve Heredot, flunlar› kaydetti insanl›¤›n belle¤ine: “... say›lar› azd› ama çok flerefli ifller yat›lar. Daha sonra korkunç yeminler ederek düflman üzerine at›lm›fllar ve savaflarak ölmüfllerdir...” Ve sonra, y›k›nt›lar›mdan do¤dum yeniden. Ksantos flehriydim ben. Her bir tafl›ma sinmiflti, özgürlü¤ün onuru. Özgürlü¤üne düflkün insanlar›n diyar› oldum daima. Ve flimdi, Roma zaman›nda durmufltu vakit... Ne diyordu, o meflhur vecize: Bütün yollar Roma’ya ç›kar! O yollar ki, Roma’n›n içine ganimet, d›fl›na lejyon ordular› tafl›r. Bütün yollar›n Roma’ya ç›kmas›n›n öteki sebepleri yaland›r. Ki Roma’dan ç›kan istila ve iflgal ordusu gelip dayand› iflte kap›ma. Dayat›lan teslimiyetin ad› belliydi yine: Kölelik! Evlatlar›m›n cevab› da malum: Özgürlük!!

mal›lar bu flehri ald›klar› zaman Ksantos halk›, intihar› esaretten ye¤ tuttu. Plutarkos flöyle yazar: “Ne flekilde olursa olsun kendini öldürmek arzusu, erkek ve kad›nlardan baflka küçük çocuklar› bile sarm›flt›. Bunlar, 盤l›k ve feryatlarla, kendilerini atefle, kale duvarlar›ndan afla¤› at›yor ya da incecik boyunlar›n› babalar›n›n k›l›c›n›n alt›na do¤ru uzat›yorlard›. Bu manzara galipleri bile sarm›flt›. Romal› baflkumandan, diri olarak esir al›nan her Likyal› için askerlerine büyük ödüller vaadetmiflti.

Ksantos flehri olarak, köleciler ile özgürlü¤ü ölümüne savunanlar›n mekan› oldum birkez daha. Ve evlatlar›m, kölece yaflamaktansa özgür ölme haklar›n› kulland›lar. Ve Plutarkos, flunlar› kaydetti insanl›¤›n belle¤ine:

Ama ölümden kurtulan pek azd›. Çünkü Likyal›lar, kurtulman›n ölüm demek oldu¤unu biliyorlard›. Böyle düflünen yaln›z Likyal›lar de¤ildi. Halklar, özgürlüklüri u¤runda, kale duvarlar› yerle bir edilinceye kadar savafl›yor, yenildikten sonra bile boyun e¤miyorlard›...”(2)

“... Tarihçi Plutarkos, Likya’daki Ksantos flehri halk›ndan hayranl›kla söz eder. Ro-

Plutarkos’un cümleleri, anlatmakta yetersiz kal›yor evlatlar›m›n asaletini. Ne de ol-

sa, o da bir Romal› ve sözlü¤ünde uygun kelime olmad›¤›ndan “intihar” diyor yaflananlara. Oysa flimdi, Seneca’y› an›msaman›n vaktidir: “Ölmeyi ö¤renmifl kifli, köle olmay› ö¤renmemifl olan kiflidir. Özgürlük iflte böyle bir fleydir...” Ey okur, özgürlük denilince daima hat›rla kadim flehrimiz Ksantos’u. Ve e¤er, Ksantos bir daha neden imar olmad›, diye bir soru düflerse akl›na... Bil ki, emperyalistlere karfl› direnen flehir ve herkes, Ksantos’un yadigar›d›r bu macerada.... Ve bak, ne Persler kald›, ne de Romal›lar. Ama Ksantos’un destan› sana kadar ulaflt› iflte. Ve sonra, daima flairi hat›rla: “... Bu günlerden geriye / bir yar›na gidenler kal›r / bir de yar›nlar ad›na direnenler...”(3) ‹flte o yar›nlarda, Amerikan emperyalizmi de kalmayacakt›r... 1-Ahmed Arif 2-M. ‹lin - E. Segal, ‹nsan Nas›l ‹nsan Oldu S.299 3-Adnan Yücel

J

OCAK 2008 | TAVIR | 43


sinema

“düzeltilmemifl” amerikan gerçe¤i: redacted do¤an yamaç

Yan›bafl›m›zda bir iflgal var. Irak topraklar› y›llard›r Amerikan postallar› alt›nda ezilip duruyor. Ve flimdiye kadar ölen Irakl›lar›n say›s›n›n 1.000.000’u (Evet yaz›yla tam bir milyon!) geçti¤i söyleniyor. ‹nsanlar sokak ortas›nda, iflkencehanelerde, Ebu Garip gibi toplama kamplar›nda hala katlediliyor, tecavüze u¤ruyor... Türkiye’nin komflusu Irak’ta iflte böylesine bir dram yaflan›yor 2003’ten bugüne... Sadece bizim de¤il, hemen herkesin ilgisini, yok herkesin de¤il, insanl›¤›n› yitirmemifllerin, ABD’nin gerçek yüzünü bilenlerin ilgisini çekiyor ne yaz›k ki Irak’ta yaflananlar. Bu vicdanl› adamlardan biri de, yönetmen Brian De Palma. Daha önce de, Vietnam iflgali s›ras›nda ABD askerlerinin suçlar›n› konu alan ve 1989 y›l›nda yay›nlanan Savafl Kay›plar› (Casualties of War) adl› filmi ile tan›nan rejisör Brian de

Palma, bu kez Redacted filmi ile Irak’taki ABD askerlerinin suçlar›n› anlat›yor. Filme Redacted ad›n› vermesinin sebebini, “Amerikan gazetelerinin ve televizyonlar›n›n Irak’ta yaflanan gerçeklere iliflkin verdikleri bilgilerin hepsi ‘düzeltilmifl’ yani çarp›t›lm›fl bilgilerdir. Bu yüzden filme Redacted ad›n› verdim” sözleriyle aç›kl›yor De Palma. Do¤rudur. Zaten Irak’›n iflgalini meflru göstermek için, Irak’ta kitle imha silahlar›n›n var olmas› ve El Kaide örgüt üyelerinin Irak’ta bulunmas› gibi iki koca yalan, tüm dünya medyas› taraf›ndan aylarca 盤›tkanca yay›nlanmad› m›? Bu ve buna benzer yalanlar, defalarca kez özellikle ABD medya kurulufllar›nca yay›nlanmakla kalmad›, bir de di¤er iflbirlikçi ülke medyalar› taraf›ndan kendi halklar›n› kand›rma arac› olarak kullan›ld› ve Irak iflgali böylelikle meflrulaflt›r›ld›. ABD’de medyan›n, “savafl ç›karan medya” olarak adland›r›lmas›n›n maddi zemini böyle olufltu zaten. Bu ifl-

gale çanak tutan iflbirlikçi ülke medyas› da en az ABD’dekiler kadar savafl suçlusu konumundad›r elbette. Redacted, gerçek bir olaydan yola ç›k›yor. De Palma, ABD ordusu ve medyas› taraf›ndan “düzeltilmifl” do¤rular›, düzeltilmemifl haliyle anlat›yor Redacted’de... Abir’in insan› derinden yaralayan, ABD’nin gerçek yüzünü bir kez daha tüm ç›plakl›¤›yla görmemizi sa¤layan hazin öyküsü flöyle gelifliyor: Mart 2006’da, Ba¤dat’›n Mahmudiye kasabas›nda, 16 yafl›ndaki Abir Kas›m El Cenabi’nin yaflad›¤› ev, planlad›klar› suçu gerçeklefltirmek için 1 haftad›r haz›rl›k yapan befl ABD askeri taraf›ndan bask›na u¤rar. ‹nsanl›klar›n› çoktan yitirmifl ve birer caniye dönüflmüfl askerler 14 yafl›ndaki Abir’e, (Filmde Abir’in 15 yafl›nda oldu¤u söyleniyor ama gerçek yafl› 14) tecavüz edip, kurfluna dizer ve vurduktan sonra de Abir’in cesedini yakarlar. ABD askerleri suçu tabi ki baflkalar›n›n üzerine atmak için çeflitli planlar yaparlar. Bu korkunç olayda, ABD’li askerlerin planlar›nda, kimliklerini saklamak için kendi askeri üniformalar›n› ç›kar›p, Irakl› direniflçi ve milislerinkine benzeyen koyu renk k›yafetler giymek de var. Sald›r›da, Abir’in 7 yafl›ndaki k›z kardefliyle birlikte bütün ailesi, sonradan ABD ordusunu suçlamamalar› için öldürülür. Olay›n hemen ard›ndan, ABD ordusu, ailenin fiii oldu¤unu ve Sünni isyanc›lar taraf›ndan öldürüldü¤ünü duyurur. Oysa El Cenabi’lerin komflular›, ailenin Sünni oldu¤unu söyleyerek olaya karfl› ç›kar ve Abir’in bir süre önce, yak›nlardaki kontrol

44 | TAVIR | OCAK 2008


sinema

Amerika’ya karfl› “nefreti körükleyen” filmi protesto etmeye ça¤›rd› örne¤in. Ve Sa¤c› TV kanal› Fox News, De Palma’y› “ülkemizdeki gerçek katil” olarak tan›mlad›. Sadece bu kadar› bile De Palma’n›n do¤ru bir ifl yapt›¤›na kan›t asl›nda. Aksayan yanlar› yok mu peki filmin? Var elbette. En baflta filmde, bu politikan›n (Tecavüz, katliam vb.) ABD’nin merkezi ve iradi bir politikas› de¤il de, üç-befl kendini bilmez, cani ruhlu askerin ifli oldu¤u imaj›n› yaratmas›... Çünkü filmde tecavüz ve katliam suçu sadece iki asker taraf›ndan iflleniyor, bir tanesi güya onlar› engellemek isteyip de baflaram›yor, bir di¤eri de sadece olay›n görüntülerini çekip, sonradan suçlular›n yarg›lanmas›n› sa¤lar›m diye düflünüyor, bir tanesi de hiç eve gitmiyor zaten.

merkezindeki ABD askerlerinin tacizinden rahats›z oldu¤unu anlat›r. Askerler, o gece hiçbir fley olmam›fl gibi davranarak birliklerine geri dönerler ve k›zarm›fl tavuklar›n› yiyip uykular›na dalarlar. ‹flte Abir’in öyküsü k›saca bu... “Peki askerlerin sonu ne oluyor? Adalet yerini buluyor mu?” sorular›n›n cevab›na gelince. Yarg›lan›yorlar, bu üzeri örtülemeyecek kadar canice ifllenmifl cinayetten, belki de deyim yerindeyse katliamdan sonra. Befl askerin dördü 14’er y›l hapis cezas›na çarpt›r›l›yor, di¤er askerin yarg›lanmas›na da devam edildi¤i söyleniyor. Öykünün hemen tamam› yer al›yor Redacted’de. Brian de Palma gerçekten ça¤›na tan›kl›k etmede duyarl› davran›yor ve tüm dünyan›n gerçekleri görmesi için elinden geleni yap›yor. Bu çabas› ABD’nin gerçek yüzünü bilenlerce takdirle karfl›lan›rken, düflmanlar›n› da bir hayli k›zd›rm›fla benziyor çünkü film ABD’de gösterime girdikten sonra De Palma’ya yönelik azg›n bir sald›r› kampanyas› bafllam›fl durumda... ABD’nin tan›nm›fl gazetecilerinden ve muhafazakâr yorumcular›ndan biri olan Bill O’Reilly, yönetmen Brian de Palma’y› “zirzop solcu” olarak tan›mlay›p, ABD halk›n› dünyada

De Palma filmi çekme amac›n›, sadece Amerikan kamuoyunun Irak savafl›nda görmesine izin verilmeyen gerçekleri göstererek uyand›rmak olarak ifade ediyor. Ve ekliyor: “Vietnam savafl› döneminde evde televizyonda savafl›n sefaletini izleyebiliyorduk. O görüntüler kamuoyunun görüflünü oldukça etkiledi. Irak’ta ise televizyon gazetecilerinin böylesi özgürlükleri yoktur. Bundan dolay›, daha fazla yans›tma imkân›na sahip olan film yap›mc›lar› Irak’taki gerçekler üzerinde durmal›d›r.” Konuyu sadece bununla s›n›rlamas›, De Palma’n›n ABD’nin bu merkezi ve iradi politikas›nda kafas›n›n net olmad›¤›n› gösteriyor ya da ancak bu kadar›na cesaret edebiliyor. Bu yüzden de hala iyi ABD’li askerler var diyor De Palma. Sorun tam da burada ya zaten. ‹yi askerler olabilir, hala insanl›¤›n› yitirmemiflleri bulunabilir koskoca ABD ordusunun içinde... Bu durum, ABD’nin oraya apaç›k bir iflgale gitti¤i, askerlerini “yar›-insan” Irakl›lar› (Bir araflt›rma ABD askerlerinin Irakl›lar› “yar›-insan” olarak gördü¤ü gerçe¤ini ortaya ç›karm›flt›) yok etme arzusuyla e¤itti¤i ve askerlerin tümüyle insanl›ktan ç›kar›ld›¤› gerçe¤ini de¤ifltirmiyor ki? Redacted’de iflte bunlar anlat›lmal›yd› diye düflünüyor insan. Yine de usta ifli çekimler, usta ifli görüntüler ve olay›n asl›na sad›k kal›narak oluflturulmufl senaryosuyla güçlü bir film Redacted. Sap›k ve cani ruhlu askerleri oynayan Reno

Flake karakterindeki Patrick Caroll ve B.B. Rush karakterindeki Daniel Stewart Sherman, rollerinde çok baflar›l›lar. Onlar›n nezdinde ABD’li askerlerin ruh hallerini çok iyi anlayabiliyoruz. Çok gerçekler, çok ABD’liler gerçekten rollerinde... Bir ilgi çeken nokta da; ABD’li askerlerin Irak’ta amatör kamerayla çektikleri gerçek görüntülerin kullan›lmas› ve filmin yar›-belgesel kurgusu filme ayr› bir hava vermifl. Brian De Palma, daha önce ABD’nin Vietnam’daki suçlar›n›, günahlar›n›, bir dolu tepkiyi göze alarak gözler önüne sermifl, Redacted ile de ayd›n olman›n gereklerini, içerisinde eksiklikler tafl›sa da, yerine getirmeye çal›flm›fl bir yönetmen. Redacted ile anlat›lmas› gerekenler yar›m kalm›fl olsa da, bu tür filmlerin ço¤almas› ABD gerçe¤inin zihinlerde do¤ru bir flekilde canlanmas›n› sa¤layacakt›r. Bu dile¤imiz tabi ki en baflta ABD seyircisine iliflkin. Çünkü Amerikan sinema seyircisi, gerçeklerden çok e¤lenmeyi arayan bir kitleden olufluyor. Ve ABD’deki siyaset-medya iliflkisindeki yönlendirmecili¤in, bilgi çarp›kl›¤› ve kirlili¤inin varl›¤› “sürekli ve bitmez” oldu¤undan, oradaki insanlar›n gerçekleri görmesi deyim yerindeyse flimdilik hayalden ibaret. ABD, sadece ve sadece Hollywood’dan ibaret de¤ildir! ABD’nin bir de bu yüzü vard›r. Redacted, ABD’nin gerçek yüzününün çok küçük bir parças›d›r. Redacted’i izleyenler, oradan yola ç›k›p ABD gerçe¤ini görebilirler... J

F‹LM‹N KÜNYES‹: Yap›m : 2007, ABD Tür : Dram / Savafl Yönetmen : Brian De Palma Senaryo : Brian De Palma Oyuncular : Patrick Carroll, Daniel Stewart Sherman, Ty Jones, Izzy Diaz, Rob Devaney, Mike Figueroa, Bridget Barkan, Zahra Kareem Alzubaidi Yap›mc› : Joana Vicente, Simone Urdl, Jason Kliot Görüntü Yönetmeni : Jonathan Cliff

OCAK 2008 | TAVIR | 45


haberler

Orhan Kemal’in kitaplar› yeniden yay›nlan›yor mal’in kitaplar› bir okurun hayatta rastlayabilece¤i o çok nadir hazineler aras›nda yer al›r. Çok az yazar okurunun dünyas›nda onun kadar iz b›rak›r, okurunu onun kadar biçimlendirir. Orhan Kemal umudu ve iyimserli¤i yeniden kazanmam›z için yol gösteriyor bize. Edebiyat›m›z›n en de¤erli ustalar›ndan biri olan Orhan Kemal’in kitaplar›n› yay›nlamaktan onur duyuyoruz “ diyen Everest yay›nlar›, her ay iki Orhan Kemal kitab› yay›nlayaca¤›n› aç›klad›. Sosyalist gerçekçi yazar Orhan Kemal’in kitaplar›n› Everest Yay›nlar› yeniden yay›nl›yor. Aral›k ay›nda bas›lan ve Orhan Kemal’in o¤lu Ifl›k Ö¤ütçü taraf›ndan yay›na haz›rlanan “Yaflamak Dolu Dizgin” ve “Bütün Oyunlar” isimli kitaplar, Aral›k ay›nda yay›nland›. “Orhan Ke-

Ayr›ca Orhan Kemal’in iki eseri ‹stanbul’da tiyatro seyircisiyle bulufluyor. Bak›rköy fiehir Tiyatrosu, “Tersine Dünya” y› oynuyor. Kocamustafapafla’daki Çevre Tiyatrosu’nda da Semaver Kumpanya, “Murtaza” isimli oyunu sergilemeye devam ediyor.J

Tiyatro-Tiyatro Dergisi’nin tiyatro ödülleri da¤›t›ld›

11 Aral›k tarihinde 5.si düzenlenen Tiyatro-Tiyatro Dergisi’nin “Tiyatro Ödülleri”nde ‹stanbul Büyükflehir Belediyesi fiehir Tiyatrolar› 2 ödül ald›. “Y›l›n Yap›m›” ödülü Ölümsüz Öykü oyununa ve “Y›l›n Ifl›k Tasar›mc›s›” ödülü yine Ölümsüz Öykü oyunun ›fl›k tasar›mc›s› Fatih Meh-

46 | TAVIR |OCAK 2008

met Haro¤lu’na verildi. Karen Blixen’nin yazd›¤›, Fatih Özgüven’in dilimize çevirdi¤i ve Kenan Ifl›k’›n oyunlaflt›r›p yönetti¤i “Ölümsüz Öykü” oyununun dekor tasar›m› M. Nurullah Tuncer (Genel Sanat Yönetmeni), kostüm tasar›m› Canan Göknil, dramaturg Dilek Tekintafl, ›fl›k tasar›m› Fatih Mehmet Haro¤lu, efekt ve müzik düzenlemesi Ersin Aflar’a ait. Ölümsüz Öykü’de Tomris ‹ncer (Öykücü), Erhan Abir (Mr. Clay), Eraslan Sa¤lam (Eliflama), Pelin Budak (Virginie), Murat Bavli (Tayfa), Volkan Ayhan, Murat Güreç, Murat Üzen (Tayfalar, Hizmetkârlar) rol al›yor. J

Nurettin Rençber, bayramda ‹dil Kültür Merkezi’ndeydi ‹dil sinema salonunda gerçekleflen etkinli¤e kat›l›m›n yüksek olmas› sebebiyle içeri giremeyen dinleyiciler, konseri, ‹dil Kafe'ye kurulan sinevizyondan izlediler.

Eflk›ya türkülerinin güçlü sesi Nurettin Rençber, bayram›n ikinci gününde ‹dil Kültür Merkezi'nde bir konser vererek sevenleriyle bulufltu.

Nurettin Rençber, türkülerle bafllad›¤› konserine sevilen ezgileriyle devam etti. Dinleyicilerine seslenirken bayramda sevenleriyle; ülkenin düflünen, duyarl› insanlar›yla bir arada olmaktan mutluluk duydu¤unu belirtti. Yaklafl›k iki saat boyunca sahnede kalan Rençber, konserin ard›ndan ‹dil Kültür Merkezi çal›flanlar›n›n ve konseri izlemeye gelenlerin bayram›n› kutlad›. J

19 Aral›k’ta katledilenler hapishane önünde an›ld› 19 Aral›k 2000'de ad›na "Hayata Dönüfl Operasyonu" denilen; ancak 28 tutsa¤›n katledildi¤i hapishaneler operasyonu, TAYAD taraf›ndan Bayrampafla Hapishanesi önünde yap›lan bir bas›n aç›klamas›yla protesto edildi. Yaklafl›k 70 kiflinin kat›ld›¤› eylemde okunan bas›n aç›klamas›n›n ard›ndan ‹dil Tiyatro Atölyesi, operasyonda katledilen 6 kad›n›n direniflini anlatan

k›sa bir oyun sergiledi. Oyunda, yap›lan operasyonla, hapishanelerdeki devrimci tutsaklarla birlikte tüm halk›n teslim al›nmak istendi¤i ancak devrimci tutsaklar›n emperyalizme ve iflbirlikçilerine boyun e¤meyece¤ine vurgu yap›ld›. Eyleme kat›lanlar›n ilgiyle izledi¤i oyunun ard›ndan aç›klama sona erdirildi.J


haberler

Nobel ödülleri sahiplerini buldu Nobel ödüllerinin sahiplerine verildi¤i Stockholm'de düzenlenen törene, bu y›l edebiyat ödülünü kazanan Doris Lessing (88) ile ekonomi dal›ndaki ödülü paylaflan Leonid Hurwicz (90), sa¤l›k nedenlerini gerekçe göstererek kat›lmad›. Bu y›l›n Nobel ödüllerini fizik dal›nda Frans›z Albert Fert ile Alman Peter Gruenberg; kimya dal›nda Alman Gerhard Ertl; t›p dal›nda ‹ngiliz

Martin J.Evans ve Amerikal› Mario Capecchi ve Oliver Smithies; ekonomi dal›nda Amerikal› Eric Maskin ve Roger Myerson ile Hurwicz kazanm›flt›. Nobel ödüllerini kazananlar Ekim ay› içinde aç›klanm›flt›. 10 Milyon kronluk (1,6 milyon dolar) ödüller, 10 Aral›k 1896 tarihinde ölen Nobel'in kurucusu Alfred Nobel'in ölüm y›l dönümünde sahiplerine sunuluyor. J

GRUP YORUM g ü n c e 3 30 Kas›m: Kartal Zafer Dershanesi’nde söylefli yapt›. 170 ö¤renciyle söylefli yapt›.

sitesi’nde 6.’s›yap›lan Uluslara ras› Tecritle Mücadele Sem pozyumu’na kat›larak, “Özgür

315 Aral›k 2007: 14-17 Aral›k

tarihleri aras›nda Belçika’n›n Bürüksel kenti, ULB Üniver

Tutsak” adl› gecede yaklafl›k 100 kifliye seslendi. J

Tiyatro sanatç›s› Savafl Dinçel hayat›n› kaybetti

‹dil Çocuk Korosu yeni dönemde ilk konserini yapt› ‹dil Kültür Merkezi bünyesinde oluflturulan ‹dil Çocuk Korosu, iki buçuk ayl›k bir çal›flma sonras› 22 Aral›k’ta ilk konserini yapt›.

da¤›t›ld›. Çocuklar için yapt›r›lan balonlar da da¤›t›ld›ktan sonra konserin ilk seans› 15.00’te yap›ld›.

Müzik çal›flmalar›n›n yan›s›ra resim dersi de alan çocuklar›n çizdi¤i resimler sergilendikten sonra; çocuklar› çok sevdi¤i bilinen Kevser M›rzak’›n vasiyeti yerine getirilerek çocuklara portakal

K›sa bir aradan sonra Tiyatro Simurg bir saatlik bir çocuk tiyatrosu sergiledi. Ard›ndan tekrar sahne alan çocuklar salonu dolduran yeni izleyicilere konser verdi. J

Tiyatro sanatç›s› Savafl Dinçel, 20 Aral›k’ta geçirdi¤i iç kanama sonucu kald›r›ld›¤› Memorial Hastanesi'nde yap›lan müdahalelere ra¤men hayat›n› kaybetti. Dinçel, ‹stanbul' un Fatih ilçesinde 1942 y›l›nda do¤du. ‹lkokulu Koca Rag›p Pafla ‹lkokulunda tamamlad›ktan sonra ‹stanbul Erkek Lisesi' ne kaydoldu. Tiyatro e¤itimine ‹stanbul Belediyesi Konservatuar› Tiyatro Bölümünde bafllad›. Tiyatro e¤itiminin yan› s›ra amatör olarak karikatür çizmeye bafllad›. Oyuncu olarak ilk kez ‹stanbul fiehir Tiyatrolar›' nda sahne ald›. 12 Eylül 1980 askeri darbesi sonucu s›k›yönetim ilan› ile ‹stanbul fiehir Tiyatrolar›'ndan

uzaklaflt›r›ld›. Daha sonra Güldürü E¤itim Merkezinde karikatürist olarak çal›flt›. Bir süre Günayd›n gazetesinde karikatüristlik yapt›. Burada "Tonton" adl› karikatürü haz›rlad›. Dan›fltay’›n onamas› ile birlikte fiehir tiyatrolar›nda tekrar çal›flmaya bafllad›. ‹ki tane karikatür sergisi açt›. "Çizgilerle Naz›m Hikmet" adl› çizgi roman bir kitap haz›rlad›. Ziya Öztan' ›n yönetmenli¤ini üstlendi¤i Kurtulufl ve Cumhuriyet filmlerinde ‹smet ‹nönü' yü canland›rm›flt›r. fiehir Tiyatrolar›' nda oyunculuk ve yönetmenlik yapmakta idi. Bunun yan› s›ra amatör çizim ve afifl iflleriyle u¤raflmakta idi. Ali Poyrazo¤lu ve Münir Özkul ile birlikte çal›flt›. J

OCAK 2008 | TAVIR | 47


haberler sa... k›sa... k›sa... k›sa.. k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›sa... k›s

3‹FSAK Foto¤raf ve Sinema Ödülleri Sahiplerine Verildi. ‹FSAK Y›l›n Sinema Ödülü’nü, sinema üzerine yapt›¤› çal›flmalardan ve sinema sanat›na katk›lar›ndan dolay› Burçak Evren’e veren kurum, ‹FSAK Y›l›n Foto¤raf Ödülü’ne de ayn› gerekçeyle ‹stanbul Modern’i de¤er gördü. ‹FSAK, 1984 y›l›ndan bafllayarak, Türkiye’de foto¤raf ve sinema alan›nda çal›flmalar yapan kifli ve kurumlar› teflvik amac›yla foto¤raf ve sinema ödülü veriyor. 3SENDER Senaryo E¤itimi Veriyor. Senaryo e¤itimini yayg›nlaflt›rmay› ve sektörün genel kalitesini yükseltmeyi amaçlayan Senaryo Yazarlar› Derne¤i SENDER, Ustalarla Buluflma ad›n› verdi¤i e¤itim program›n›n ikincisini bafllat›yor. Program›n bu seferki e¤itimcileri Zeki Demirkubuz, Ümit Ünal, Nefle fien, Safa Önal, ‹pek Bilgin ve Ça¤an Irmak. Ustalarla Buluflma, 06 Ocak Pazar günü bafllayacak ve alt› hafta boyunca Pazar günleri üç saat olarak gerçekleflecek. Kay›tlar› 11 Aral›k’ta bafllayan Ustalarla Buluflma

2 için genifl bilgi SENDER’den (Tel: 0212 2442122, www.senaryo.org.tr) al›nabilir. 34. Resfest Digital Film Festival Mart’ta Düzenleniyor. Türkiye’de 2008 Mart ay›nda dördüncüsü düzenlenecek olan Resfest bünyesindeki Türkiye’den Seçmeler adl› gösterim için k›sa film, animasyon, tasar›m filmi ve müzik video baflvurular› kabul edilmeye baflland›. Baflvuru formu festival web sitesinden (www.resfest.com.tr) al›nabiliyor. Son baflvuru tarihi 31 Ocak 2008 olan festivalde baflvurular ücretsiz. Resfest’in ‹stanbul ve Eskiflehir yan›nda bu y›l ‹zmir’de de düzenlenece¤i aç›kland›. Türkiye’den Seçmeler’e dahil olan yap›mlar, di¤er Resfest ülkelerinde gösterim için de de¤erlendirilmeye al›nacak. 32. 2. El K›sa Film Festivali 23-28 fiubat Tarihleri Aras›nda Yap›l›yor. 2. El K›sa Film Festivali, geçen y›l düzenlenen festivalin ard›ndan bu y›l, 23 - 24 fiubat 2008 tarihleri aras›nda, bir kez daha “Ön

elemede elenmifl film kötü film de¤ildir” slogan›yla yap›l›yor. Hiçbir ticari beklenti içinde olmaks›z›n k›sa filmcilere destek vermeyi, onlar› teflvik etmeyi ve baflka festival veya festivallerde elenmifl olan filmlere koflulsuz bir ikinci flans tan›may› amaçlayan festivalde kat›l›mc›lar›n filmleri hiçbir ön eleme ve sansüre tabi tutulmadan sergilenecek. 3Frans›z Yazar Julien Gracq Yaflam›n› Yitirdi. Rahats›zl›¤› üzerine hastaneye kald›r›lan yazar Julien Gracq 22 Aral›k tarihinde yaflam›n› yitirdi. 27 Temmuz 1910 do¤umlu Gracq, Romanlar›nda, co¤rafi bölgenin insan üzerindeki etkilerini anlatm›fl; roman d›fl›nda, deneme, düz yaz›, fliir ve tiyatro oyunlar› da kaleme alm›fl; Alman romantizminin ve gerçeküstücülü¤ün etkisinde kalm›flt›. 1951’de Sirte K›y›s› (Le Rivage des Syrtes) adl› roman›na verilen Goncourt ödülünü reddeden Gracq’›n, Türkçe’ye çevrilen di¤er bilinen eserleri “Argol fiatosunda” ve “Ormana Bakan Balkon”dur.J

DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... VCD... ALBÜM... DVD... 3rock makam›

3aflk›n gözyafllar›

eyyam Ütopya Müzik

haf›z burhan Kalan Müzik

48 | TAVIR |OCAK 2008

3 heya cemil koçgün Kalan Müzik

3 yal›nkat erol parlak Arda Müzik




Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.