Cüneyt Arcayürek: Etekli demokrasi

Page 1


BİLGİ YAYINLARI/ BİLGİ

DİZİSİ:

33

CÜNEYT ARCAYÜREK ANLATIYOR

:

5

ISBN 975 - 494 - 919 O 2001 06. y. 0105. 1853 -

Birinci Basım Şubat 2001

BİLGİ YAYINEVİ

Meşrutiyet Caddesi, No: 46/A, Yenişehir 06420 I Ankara

Tff

(0-312) 434 49 98 - 434 49 99 - 431 81 22

Faks : (0-312) 431 77 58

BİLGİ KİTABEVİ

Sakarya Caddesi, No: 8/A, Kızılay 06420 I Ankara

Tlf

(0-312) 434 41 06 - 434 41 07

Faks

(0-312) 433 19 36

BİLGİ DAGITIM Narlıbahçe Sokak, No: 1711, Cağa/oğlu 34360 Tlf

/ /stanbu/

(0-212) 522 52 01 - 520 02 59

Faks : (0-212) 527 41 19 www.bilgiyayinevi.com.tr

e-mail: info@bilgiyayinevi.com.lr


CÜNEYT ARCAYÜREK 11Büyüklere Masallar Küçüklere Gerçekler" •

:

5 •

ETEKLi DEMOKRASi

BİLGİ YAYINEVİ


kapak düzeni : fahri karagözo ğ lu

Bu kitabın yayın hakkı, yazarıyla yapılan sözleşme gereği Bilgi Yayınevi'ne aittir. Kaynak gösterilmeden kitaptan alıntı yapılamaz; yayınevinin yazılı izni olmadan radyo ve televizyona uyarlanamaz; oyun, film,

CD ya da manyetik bant

haline getirilemez; fotokopi ya da herhangi bir yöntemle çoğaltılamaz.

baskı

cantekin matbaacılık yayıncılık ticaret ltd. şti.

tlf

384 34 35 - 384 34 36 - 384 34 37


İÇİNDEKİLER

TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'NDE DOKUZUNCU YENİ DÖNEM

Yankılardan Birkaç Örnek

. . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

7

Birinci Bölüm "Kırk Küp, Kırkının da Kulpu Kırık Küp"

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . . .. . . .

17

İkinci Bölüm "Hiçbir Şeyi Olmayan Hiçbir Şey Kaybetmez"

. . ..... . . . . . . . . . . . . . . .

121

Üçüncü Bölüm Devlet "O hayatı yeniden, benzerini bir kez daha yaşamak mı? Asla!"

.

.

.

225

. . . . . . . . .

263

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

303

. . . . . . . . . . . . . . . . . . . .

. . . . . . . . . . . .

Dördüncü Bölüm "Kimi Zaman Ödenecek Bir Bedel Vardır ve Bu Bedel, İnsanın Kendisi Olabilir"

. . . . . . . . . . . . . . . . . . .

.

. . . . .

.

. . . . . . . . . . . . .

.

Beşinci Bölüm "Akıl Vücuttan Ayrıdır. Kendi Başına Kağıttan İmparatorluklar Kurar."

Altıncı Bölüm "Rastlantı Diye Bir Şey Yoktur. Başımıza Gelenleri Biz Hazırlarız." ................................................ 425

5



YANKILARDAN BİRKAÇ ÖRNEK

"Büyüklere Masallar - Küçüklere Gerçekler" dizisinin 4. kitabı olan "Bekleyen Adamı n Gerçekleşen Düşü" ilgiyle karşılandı. Gazetelerimizde kitabın içeriğini irdeleyen, teşekkür borçlu olduğu­ muz pek çok değerli yazı yayımlandı. Değerli düşün adamlarımızdan mektuplar geldi. Yazılarla mektupların hemen hepsini buraya almak -takdir edersi­ niz ki- olanaksız. İrdelemelere bir fikir vereceği umuduyla olanağı ölçüsünde yayın­ larla mektuplardan bir-iki örneği ilginize ve bilginize sunuyoruz:

"Kişileri gerçek yüzüyle topluma tanıtmak" Eski Anayasa Mahkemesi Başkanı, Türk Hukuk Kurumu Başkanı

Yekta Güngör Ö zden in 23 Eylül 2000 tarihli mektubu: '

"Değerli Dost, Son yapıt, 'Bekleyen Adamın Gerçekleşen Düşü'nü az önce aldım. Adıma imzaladığınız için teşekkür ediyorum. Kişileri gerçek yüzüyle topluma tanıtmak, yalnız onlara ilişkin duygusallığa düşenleri değil, toplumu da eğitmektir. Daha neler görecek, duyacak ve okuyacağı:ı. Ellerinize sağlık. Sizi bir kez daha kutluyorum. İyi dilekler, sevgi ve saygı ile. .."

"Bu bir dönemde Türkiye siyasetine hakim olan anlayışın düze­ yini ve siyaset yapma alışkanlıkları n ı da gözler önüne seren bir ta­ rih kitabı sanki" Radikal Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni (şimdi, Milliyet Gazetesi 7


Genel Yayın Yönetmeni görevinde)

Mehmet Y. Yılmaz, 21 E y l ü l 2000 ta­

rihinde "Demirel anılarını yazıyor mu?" başlığı altında şu yazıyı yayımladı:

"Ne zaman yurt dışında bir kitapçıya girsem 'biyografiler ve otobi­ yografiler'in sergilendiği bölümde biraz vakit geçiriyorum. Akla gelebile­ cek her konuda yazılmış anılan, önemli insanlar hakkında yazılmış bi­ yografileri, yazıyla başı hiçbir dönemde pek hoş olmamış bir mf//etin mensubu olarak biraz da kıskançlık duygularıyla karıştırıyorum. Tarihin sadece tarihçiler tarafından yazılmış yönleriyle ilgilenmeyen­ /er için bu tür kitaplar bir hazine değerinde. Bu gelenek her şeyden önce tarihsel olayların insani boyutlarını an­ lamakta işe yarıyor. Elbette sadece tarihi açıdan önem taşıyan olayların değil, belirli bir dönemin, belirli bir sınıfın yaşam anlayışının daha kolay öğrenilmesini, gelecek kuşaklara aktarılmasını da sağlıyor. Hayatı tarihin içine sokuyor. Hep bizde neden böyle bir gelenek oluşmadığını düşünmüşümdür. Evet yazmak ve okumakla aramız pek iyi değil ama acaba tek sebebi bu mu? Sonuç olarak önemli tarihsel olayların merkezinde bulunan birçok kişi de aslında okuma-yazmaya hiç yabancı olmayan, hatta çoğu yurt dı­ şında iyi eğitim görmüş, Batı kültürünü özümsemiş insanlar. Acaba bunda siyaset yapma biçimimizin de bir rolü var mı? Siyaset, Türkiye'de. biliyorsunuz profesyonel bir meslek olarak algılanıyor ve bu alanın oyuncuları varlıklarını çoğu zaman denge hesaplarına, ayak oyun­ larına borçlu oluyorlar. Bu öyle tüketici bir süreç ki sonunda siyaset

sahnesinin oyuncuları arasında sanki zımni bir anlaşma oluşuyor. Yaşananları yazmamak, açıklamamak, bildiklerini kendisiyle bir likte mezara götürmek şeklinde özetlenebilecek bir zımni anlaşma! Bu anlaşmayı bozmaya kimse cesaret edemiyor; 'öteki de yazarsa' kor­ kusu bir tür dehşet dengesi yaratıyor. Son zamanlarda Türkiye'de de bu yönde bazı girişimler oluyor. Tarih

Vakfı'nın

bu

konuda

ilginç

çalışmaları

var.

(İlgilenenler

www.tarih vakfi.org. tr adresinden yayın kataloğuna ulaşabilir/er.) Ayrıca özellikle Dışişleri'nin emekli mensuplarının anıları da ilgi görüyor.

Cüneyt Arcayürek'in 'Bekleyen Adamın Gerçekleşen Düşli' isimli kitabını da bu çerçeve içinde görliyorum. Yazar, Süleyman Demirel ile

birlikte ç a lıştığ ı dönemdeki siyasi olayların perde a rkas ı nı a n la tıyo r

.

Demirel'in, yakın çalışma arkadaşına, dönemin gözde siyasetçileri 8


hakkında yaptığı ileri sürülen yorumlar kamuoyunda haklı olarak il­ gi çekiyor. Bu bir dönemde Türkiye siyasetine hiikim olan anlayışın düzeyini ve siyaset yapma alışkanlıklarını da gözler önüne seren bir tarih kitabı sanki. Demirel, önceki gün kitapla ilgili görüşünü soran gazeteci/ere "Eğer söylendiği iddia edilen şeyler çok değerli idiyse sekiz sene nasıl durdu?" diye soruyordu. Bence 'sekiz sene durmak'ta yadırganacak bir yön yok. Gerekirse 30 sene de bekleyebilirdi.

Önemli olan bunun yazılmış ol­ ması, modern Türkiye tarihine damgasını vurmuş bir siyasetçinin portresini tamamlayıcı nitelikte olması. Sormadan edemiyorum, acaba Demirel bu çok önemli dönemle ilgili anılarını yaztyor mu? O dönem boyunca verdiği deme çlerden değil, dü­ rüstçe, hiçbir şey saklamadan yazılmış anılardan söz ediyorum."

"Tarihe tanı klık edenler sizin kadar gözlemci ve duyarlı olsa­ lar. . .

"

Yakın tarihimizle ilgili yapıtları olan Prof.

Ş erafettin Turan'ın

mek­

tubunda aynen şu satırlar okunuyor: "Ankara, 29 Eylül 2000 Sayın Arcayürek,

Büyüklere Masallar, Küçüklere Gerçekler

adını verdiğiniz diziniz,

sanırım biz ilerlemiş yaştaki küçüklerin unuttukları birçok gerçeği anım­

Tarihe tanık­ sizin kadar gözlemci ve duyar// olsalar tarihçi geçinenle­ rin işleri de bir yönüyle kolaylaşır. satıyor ve bilinmeyen nice gerçekleri gözler önüne seriyor.

lık edenler

Benim için imzalamak inceliğinde bulunduğunuz kitapları yaz din­ lencesi dönüşü okuyabildim. Teşekkürlerle sizi kutluyor, sevgi ve saygı­ lar sunuyorum. "

"Perdenin arkası ndaki gerçekler" Mehmet Ali Birand'ın Posta'da 1 5 Ekim 2000'de çıkan yazısı:

"Cüneyt

Arc ayüre k in adı, bizim kuşak gazeteci/er arasında '

'Cü­

neyt Abi'dir. Ayn ı işe gidildiğinde korkula rak yanına yaklaşılan bir insan­ dı. 9


Al/ah'tan aktif muhabirliği bıraktı da, rahat ettik. Şimdi,

tarihe tanıklık ediyor.

16'ncı kitabını yayımladı. Bilgi Yaymevi'nin çıkardığı 'Bekleyen Adamm

Gerçekleşen Dü­

şü' adlı eser, tam anlamıyla tanıklıklarla dolu. Gazetecilik sırasında, sonra da farklı görevlerle tanıklık ettiği olayla­ rı, konuşmaları aktarıyor. Perdenin arkasındaki gerçekler ortaya çıkıyor."

"Devletin tepesinde

Kürtçülük"

Eski Dışişleri Bakanı, emekli büyükelçi Coşkun Kı rca, Akşam gaze­ tesindeki köşesinde 20 Eylül 2000 tarihinde aşağıdaki yazıyı yayımladı:

"Dostum Cüneyt Arcayürek son kitabında bazı vahim açıklama­ larda bulunuyor. Anlaşıldığına göre, Turgut Özal cumhurbaşkanıyken başbakanlık mevkiinde bulunan Sayın Süleyman Demirel'e, Güneydoğu konusunun çözüm yolunun, bu yöremizi Kürt, geri kalanını ise Türk fede­ re devleti haline getirmek, lrak'ın kuzeyini Bağdat'tan kopararak bir kürt ve bir Türkmen federe devleti olarak bölmek, daha sonra Türkiye'deki Türk federe devleti ile Kuzey lrak'taki Türkmen federe devletini birleştir­ mek ve Türkiye'deki Kürt federe devleti ile Kuzey lrak'taki Kürt federe devletini biraraya getirmek suretiyle ortaya çıkacak Türk ve Kürt federe dev/etlerini bir Türk-Kürt federasyonu içinde toplamak olduğunu söyle­ miş. Özal'a göre, bu hedefe ulaşabilmek için önce Kürt asıllı vatandaşla­ rımıza kültürel haklar vermekle işe başlanma/ıymış. Sayın Demirel, böyle bir projenin Türkiye'yi bölmek anlamına geleceği ve düşünülemeyeceği cevabını vermiş. Aynı dönemde aynı fikirleri özel toplantılarda savunan önemli bir ya­ bancıya bir akşam yemeği sırasında bu davranışının Türkiye'nin iç işleri­ ne karışmak anlamına geldiğini söylediğim zaman, muhatabım bana, Türkiye cumhurbaşkanının aynı fikirlere sahip olduğu ve onunkilerle pa­ ralel fikirleri dile getirmenin iç işlerimize müdahale sayılamayacağı ceva­ bını vermişti. Kendisine Türkiye'de her nasılsa bu yüce makama gelmiş bir kişinin bu tarz fikirlere sahip olmasının hiçbir mana taşımadığını anla­ yamıyorsa görevinde vahim hatalara düşmesinin kaçınılmaz olacağını ve bu ülkeyi tanıyan aklı başında her kişinin Türk halkının çok büyük çoğun­ luğunun bu fikirleri mahkum ettiğini bilmesi gerektiğini anlattım. 10


Sık sık şu soruyla karşılaşırım: Büyük devletler, aramızda ittifak bağları bulunsa bile, neden Türkiyeyi bölünmeye götüreceği kuşkusuz olan ya da bu rizikoyu ciddi biçimde taşıyan Türk-Kürt federasyonu, kürt özerk bölgesi, Kürt milli azmlığı ya da cemaatı: Kültlere kültürel haklar gibi densizlik/eri şu veya bu ölçüde ileri sürerken bu tutumlarını ülkemiz­ le olan hayati ilişkilerine gölge düşürse bile kendi çıkarları açısından zo­ runlu olduğunu sanırlar? Sanırlar; çünkü bu Anayasa ihlali teşebbüslerine sahip çıkanlar eğer Türkiye'de en önemli mevkilerde bulunuyor veya bulunmuşlarsa ya­ hut -aynı görüşlere sahip partilerin seçimlerdeki zavallı oy oranlarından bu görüşlerin kamuoyunda pek geçersiz kaldığını anlamak pek kolay ol­ duğu halde- eğer kendini bilmez, okuduğunu beyni almaz ya da kazanç ve nüfuz düşkünü patronların desteği yahut müsamahasıyla bu yönde propaganda yapan hıyanet takımı medyam/Zln önemli bir kısmını oluştu­ ruyorsa, büyük devletler bu ucubelerin ülkemizde bir gün uygulama alanı bulabileceğini hesaplar ve bu ihtimal gerçekleşirse ortaya çıkacak ortam­ da rol oynayabileceklerini tahmin ettikleri çevrelerde yer edinmek ve on­ larla şimdiden temas kurmak isterler. Zira, Türkiye'nin coğrafyasının dün­ ya stratejisinde hayati bir yeri vardır ve bu coğrafyayı kim veya kimler dolduracaksa onunla veya onlarla temas halinde olmak büyük önem ta­ şır. Büyük devletler bu yoldan ancak şöyle vazgeçirilebilir/er: Bu yanlış­ ların Türkiye'de gelebilecek mevki bulamayacağını ve şakşakçılarının -en aşağısından- güçsüz olduklarınm kanıtlanmasıyla! .. Ama eğer ülke­ mize gelen her yabancı önemli mevkilerde bulunan veya bulunmuş olan­ lardan ya da yüksek tirajlı gazetelerin kimi yazarlarından bu nakaratları dinliyorsa, büyük devletlerin bu tarz davranışlara girmeleri önlenemez." .

.

"Uydurmaz" Rauf Tamer'in 19 Eylül 2000'de Sabah'taki köşesinde yayımladığı

yazıdan bir bölüm: "Satır araları ...

'Tansu'yu ülkenin başma ben bela ettim' demiş Demirel. Cüneyt Arcayürek'in kitabında yazıyor. 'Bekleyen Adamın Gerçek­ leşen Düşü' adlı kitap. 11


Vaktiyle emanetçi olarak partiyi teslim ettiği

ta'

Cindoruk için de 'has­ 'Adamı Meclis Başkanı yaptık' demiş ve tarafsız yakınmış ... Hem de Oktay Ekş i nin yazdıklarına hak

demiş Demirel...

kalamamasından

'

vererek.

Demiş mi dememiş mi diye hiç tereddüt geçirmedim. Çünkü Cüneyt Ağabey böyle bir şey uydurmaz. Belli ki demiş. 'Tansu'yu ülkenin başma ben bela ettim .. ' Ve 'Cindoruk hasta. . ' .

.

Demirel, bunları bana söyleseydi ben yazmazdım. Kimseye de bah­ setmezdim. Duymamış gibi davranırdım. Ama işte

Cüneyt Arcayürek farkı burada ortaya çıkıyor. .. onu Cüneyt Arcayürek yapan

Yıllardır verdiği bomba haberlerin,

müthiş manşetlerin tılsımı, gazetecilik aşkında gizlidir. Efendim, her yiğidin bir yoğurt yeyiş tarzı var. Hayır... Bizim meslekte yoğurt böyle yenir."

"Arcayürek bilinenleri suratımıza çarptı" Ömer Tarkan, 24 Eylül 2000'de yayımladığı yazıda şu irdelemeler­ de bulundu:

"Usta gazeteci Cüneyt Arcayürek'in son kitabı piyasaya çıkar çık­ maz kendisini aradım. Arcayürek'in bütün kitapları kütüphanemde, hem de imzalı. Tanışmadan önce aldıklarımı da imzalam_ıştı. Artık istihkakım var. Her yeni kitabı piyasaya çıkınca, telefon ediyorum. 'Ne zaman gele­ yim abi?' Meşhur kahkahasını atıyor: ' Yarın 11 gibi gel!' Çok sevdiğim, değer verdiğim yazarın imzalı kitabını elinden almak başka zevk. Galiba zaafım bu. Kendime yemek bile ısmarlatmam ama kitaba hele böyle kal­ lavi, önemli kitaplara dayanamam. Bu kez yine Usta 'yı aradım: 'Abi ne yaptınız, bütün Türkiye ayakta?' dedim. 'Hahhh' diye kahkahayı bastı: ' Yarın 11'de gel!' Yeni çıkan kitapları abonesi olduğum Tunalı'daki Kuğulu Kırtasi­ ye'de karıştırırım. Sağolsun sahibi genç arkadaşım Hakan, kitapları 'otla12


mama', hatta yarısını oracıkta okumama ses çıkartmaz. Cüneyt Ağa­ bey'in son kitabına da aslında baştan sona baktım ama emanetimi alma­ dan elbette hakkında yazamazdım. Kitapta gazetelere hemen yansıyan, Demirel-Çiller ilişkileri, Çil­ ler'in faili meçhuller dönemindeki sorumluluğuna işaret eden noktalar var. Bunların dışında da önemli ipuçları bulabilirsiniz. Kapanmakta olan bir dönemin tasfiye olan bir kuşağın siyaset tarzını ve anlayışını bula­ caksınız. Türkiye'de devlet idaresinin nasıl kuralsız, kurulsuz ve keyfi olduğu­ nu da kitabı okurken anlayacaksınız. Bizde yasalar gibi kurumlar ve ku­ rallar da göstermelik. Osmanlı'ya özenmekten hiç vazgeçmedik. Gerçek bir cumhuriyet olamadığımız için bugün açık açık hanedan yönetimini öz­ leyen/er var. Cüneyt Arcayürek, bilinmeyen/eri yazmıyor. Bilinenlere ek kanıt ge­ tiriyor. Faili meçhullerin alıp başını gittiği dönemde Çiller başbakandı. Başka sorumlusu olabilir mi? Bunu bu ülkede bilmeyen mi var? Demirel de zaten bu olaylar olmamış, ifadeler kullanılmamıştır demiyor. Türkiye'nin yönetiminde gariplik var. Siyasetçiler kapalı kapılar ar­ dında birbirlerini sevmeseler de rakiplerinin temel yanlışlarını açıkça ka­ muoyu önünde sergilemekten kaçınıyorlar. Devlet adına yapılan yanlışla­ rı örtbas etmek demek siyasetçilerin titizlikle uydukları tek kural. Olur a! Gün gelir devran döner, birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Bu cıvık uzlaşma, ödün, al gülüm ver gülüm tutumu ülkeyi bu hale düşürdü. Devletin halk nezdinde itibarım törpüledi.

Arcayürek'in anlattıklarının hepsi birden fazla tamklı olaylar. Ben de hepsini biliyorum. Demirel babamla aynı yıl doğmuş, Arcayü­ rek kıdeminde ve ustalığında bir gazeteci değilim, bu nedenle bildiklerimi yazmayı düşünmedim. Cüneyt Ağabey bu kararı almışsa doğruluğuna inandığı için almış­ tır. Yanl;ş, yalan, belgesiz, tanıksız haber yaptığı şimdiye kadar görülme­ di. Siyasetçiler eğer ileride sıkıntıya girmek istemiyorlarsa önlerinde iki yol var. Ya ilkeli davranırlar, ya kendilerine çıkar bağlarından başka dü­ şüncelerle, örneğin inanç, demokrasi aşkı gibi nedenlerle yaklaşanlarla çalışmaz/ar. Namuslular hayal kırıklığına uğradıklarında doğru bildiklerini 13


yaparlar. Feodal düzendeki sadakat anlayışıyla birilerine yanaşanlar ise ancak mamaları kesildiğinde, ağaları elden ayaktan düştüğünde sırt çevi­ rirler. Her iki tür de ağalar için ihanet sınıfına girer ama onurlu görev duy­ gusuyla ihanet onları daha da çok üzer. Ağalığın temeli onur değil, mad­ di bağlardır. Ağalar onurlu davranıştan tiksinirler.

Arcayürek bilinenleri suratımıza çarptı. Zaten yıllardtr çektikle­ rimiz herkesin marifetini kedi kakası örter gibi örtmesinden kaynak­ lanmtyor mu? Arcayürek gibi yürekli insanlar sayesinde feodaliteden cumhuriyete geçeceğiz işte.. .

"

"Cüneyt Arcayürek'in kitabına bendenizden de bir ek!" Fikret O tyam , 24 Eylül 2000'de Aydı nlık'ta şunları yazmış: "Gazeteci/yazar Cüneyt Arcayürek 1956 yılından beri arkadaşımdır, dostumdur. .. Çok ama çok, acılı/tatlılı günlerimiz oldu. Üç kızımı sanki onlar büyüttüler, eli açıktır, yani bonkördür, başkalarını bilmem, ama be­ nim için çok iyi bir gazetecidir. Evde sadece eşi vardır anlayışlı, kıskanç bir Ankara kedileri, Cici, bi de onlarsız edemedikleri bizim kızlar üç, beş, altı yaşlarında. Ankara'dan Gazipaşa'ya göçende özlem, telefonlarla giderilir oldu ve yolumuz Ankara'ya düşende yüzyüze. Cüneyt, ardı ardına kitap yazı­ yor, yakın siyasal tarihimize ışık tutuyor, şahitli ispatlı ilginç olaylar koyu­ yor ortaya. Gözden ırak olan gönülden de ırak oturmuşa en canlı örnek Cüneyt Arcayürek'in tutumudur bu can için!. . O pek cömert, lokmasını, parasını dostlarıyla hele hele bendenizle de çok bölüşen bizim Cüneyt, kocayınca amanın bi cimri oluverdi!? Açıklayayım, yazdığı kitapları paramla alıyo­ rum! Demiyor ki yahu bir kitap da Otyam'a salayım!. . Bilmiyorum son ki­ tabını da bizim Ahmet Küflü mü bastı, o ezelden ebede kitaptan yana cimriler padişahıdır zaten. Cüneyt'i bir konuda takviye ediyorum, madem her şey açıklanıyor küreselleşme ve dahi globalleşme modasında (bilmem uydu mu bu ben­ zetme? Şu küreselleşme ve dahi globalleşmeyi bi kez de bendeniz kulla­ nayım dedim, ister yerine otursun ister oturmasın umurumda bile değil, okurlarım beni bağışlar) bir Türk büyüğünün kitabının adı gibi 'Ben de Yazdım' diyerek yazıyorum ey canımdan kıymatlı okurlarım.

14


DSÖ-DSS Bu DSÖ-DSS ne mi? Açıklayayım: Bunlar muhtemel MAN'ımız sa­ bık! (Bu, bunama alametim, sabık değil eski diyecektim) 9. Cumhurbaş­ kanımız Sayın Süleyman Demirel ile ilişkilerimizin ayrımını ifade eder. DSÖ yani DEVLE T SANA TÇILIG INDAN ÖNCE, öbürü DEVLET SANA T­ ÇILIGINDAN SONRA. ( Yani küsünee!) İşte DSÖ bir akşam telefon çaldı, alo/adım, karşımdaki 'Sayın Ot­ yam, beyefendi arıyor' dedi, dedim, 'A nkara'da beyefendi çok, hangisi?' 'Sayın Cumhurbaşkanımız' dedi ve bağladı, yalanım varsa obdusman mı o/bdusman mı man nı en olayım, candan bir ses ve lspartaca bir sesle­ niş: 'Otyam babooo napıyon? Nassın?' 'Sağolun efendim, haber dinliyorum televizyonda. ' Televizyonun sesi açık, sanırım duyuyor Ekranda bir sarışın hatun, esiyor/estiriyor!.. '. . . Beyefendi, şu anda önümdeki şeyi televizyona fırlatacam, ama geçenlerde sordum, meret, elli atmış milyon lira olmuş! .. ' 'Demek ki' dedi Sayın Demirel, 'sen taa oralarda böyle duygular içindesin gel bi de bana sor gardaşım! . . ' Kocaman ama bildiğiniz gibi değil, kocaman bir kahkaha patlatmış idi. Gazipaşa sallandı, kimbilir Çankaya Köşkü nassı/ olmuştur? Yalanım yok, 'Beyefendi bu hatunu başımıza sen bela etmedin mi, şimdi neden yakınıyorsun?' diyemedim, yuttum, saygımdan!

Sevgili Arcayürek, içtenliğine tamğım Kocayınca kitap gönderme cimrisi olan sevgili Cüneyt, son kitabının bir yerinde bakınız ne yazıyormuş (Va/la kitabından değil, gazetelerden aktanyorum): 'Demirel bana ' Tansu'yu bu ülkenin başına ben bela ettim' dedi. Bunu söylerken çok içtendi.' Bu 'içtenliğine' yukardaki konuşmamız da tanıktır."

15



TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ'NDE DOKUZUNCU YENİ DÖNEM Birinci Bölüm

"KIRK KÜP, KIRKININ DA KULPU KIRIK KÜP"

1 9. Cumhurbaşkanı ile telefon görüşmesi Not defterimden:

( 1 7 Mayıs 19 93, saba h . Demire l , dün Cumhurbaşkanı seçildi . Yeni g örevine başladı ve Cumhurbaşkanı olarak beni aradı . ) Emel Yatmaz: "Nasılsınız Cüneyt Bey? Beyefendi görüşece k . " S D : "Gözlerinden öperi m . " CA : "Sizi kutlamak için dün gece a radı m . " S D : "Vallahi akşam orası curcunaydı . " CA : " Herkes g e lmiş?" SD: "Ya hu, saat yarımda kapıya ge lmiş ada m . Ne yapayım? Buyursun, gelsinler. Saat gece yarısından sonra 0 0 . 25'te . " CA: "Ya, Sabah n e yazıyor: 'Bizi bürodan arayarak' diyor . " S D : "Kimi aramışım , k i m diyor?" CA: "Saba h ' " S D : " Be n kimseyi aramadım . " CA : " Adam öyle yazıyo r . " SD: " H e r g ü n b izimle itişip kakışanlar bizim üzerimizden fors mu atıyor şimdi?" C A : " Bilemem . " S D : " İ yi , ç o k iyi . Saat 0 0 . 2 0'yi g eçiyor Cavit telefon ediyor. 17


'Kapıda Fikret (Bila) varmış, içeri almıyorlarmış,' diyor . Yahu karde­ şim, 0 0 . 20'de içeriye kimi alırlar? Sonra bu şaka değil ki . . . Sokağın ortasında oturan adam değil ki . . . Güvenlik mülahazaları var, herke­ sin aklı çıkıyor. Allah göstermesin. Bir şey olursa etraftaki adamla­ ra sorarlar . " CA : "Evet." SD: "Ne yapayım, 'Gelsin bakayım' dedim, aşağıya (çalışm<1 odasına) indim . " CA: "Allah Allah!" SD: " 00.25'i geçeydi. Kimseye randevu verdiğim yok. O hal yok, o kadar insan geldi ki. . . " CA: "Vallahi , bir ara düşündüm , gidip evde kutlayayım diye. 'Şimdi orası curcunadır, zaten bütün gün de yoruldu,' dedim, vaz­ geçti m . " SD: "İyi de; n e de olsa stres oluyor . " CA: "Ben n e d e olsa bir hafta önceden kutladığım için . . . " SD: "Sağolasın, sağolasın . " CA : "Sonuç , ç o k iyi ." SD: "Çok iyi bir sonuç, evet. " CA: "Siz gerçekten 'tarafsızlığınızı' titizlikle koruyacaksınız gali­ ba." SD: "Evet, and içmeden sonraki konuşmamda sanırım onu iyi anlattım . Tarafsızlık hiçbir şeye karışmamak değil." CA : "Hayır. Elbette hayır. Anayasal sınırlar içinde elbette . " SD: "Onu çok iyi koydum ortaya. Sınırları, kamu vicdanını koydum, sağduyuyu koydum . Birtakım şeyler koydum . " CA : 'Tabii, burada söylenen şudur: Siz partiyle nasıl ve n e bi­ çimde olursa olsun, meşgul olursanız, bu belli olur, gizli kalmaz. Hü­ kümetteki adamları çağırıp talimatlar verirseniz . . . Hükümete haber vermeden dış ilişkilerde temaslar kurarsanız . . . Patırtı büyük olacak!" SD: " Kardeşim; ben bunların ıstırabını çektim . Ben bunların hiçbirini yapmam . Sonra . . . Ben Turgut Bey deği­ lim ki . . . Benim başka türlü tarzım var . " CA: "Evet. " SD: "Ben 3 0-40 senedir devletin içindeyim. Ben koordinasyon nedir, bilirim . 18


Benim başarımın sırrında koordinasyon yatar. Ben kimseyi incitec e k bir şey yapmam.. . Ve her şeyi , zaten M eclis konuşmamda yazdım; danışarak, ondan sonra fikir teati­ sinde bulunarak, diyal o!iıu açık tutarak , uzl aşarak ... Benim işim bu! Hani benim 'birilerinden yararlanın' dediğim o. Yazmış Altan Öymen; 'İşte efendim, Meclis'in içinde ve dışında hani bu işe (Cum­ hurbaşkanlığına) daha layık adamlar varken'.. . " CA: "Evet!" SD: "Var. Gümüşhaneli hoca var. Kamran İnan var." CA: "Çıkar onları yukarı ! " SD: "Çıkar onları işte . H epsi daha layık! Meclis'in dışından da ... Yalçıntaş var. Ya! .." CA : (Kahkahalar) SD: "Yani, şimdi.. . . Küplere biniyorum. Kavga etmemek için kendimi zor tutuyorum. Adama çıkıp desem ki: 'Değil M eclis'in içinde , değil Meclis'in dışında, Türkiye içinde, Türkiye'nin dışında Demirel gibi bir adam çıkar yahu!' Ben bunu desem; 'Demirel başladı yine övünmeye . Kral mı old u I'. Yani Allah'tan kork be ! Bütün bu fırtınaların içerisinden çıkıp g elmek, eğer bu kadar basit, hiçbir şeyi gerektirmiyor idiyse , sade­ ce şahıslarla olur idiyse , bu zamana kadar bir dalgada kaybolup gi­ den yüzlerce insan var." CA: "Evet. Ama siz bunlara önem vermeyin. Bunlar sonuçta fasafiso . Dün dikkatimi çeken Mesut Yılmaz oldu . " S D : "Evet. " CA: "Basın toplantısında dinledim, çok düzgün görünüyordu. Gayet net ve düzgün. 'Artık seçilmiştir, Cumhurbaşkanı olarak say­ gımızı göstermeliyiz , ' diyor." SD: "Bence de çok düzgün vaziyet." CA : "Bence Mesut Yılmaz'la temas etmelisiniz . " SD: 'Tabii tabii. Çok düzgün vaziyet almıştı . Bana cevap veri­ yor. Ben ne diyorum? Ben diyorum ki, 'Geçmişte kalmış birtakım tartışmaları güncel hale getirme ve fikirleri sürdürmeden yana deği­ lim' diyorum. " 19


CA: "Peki ben size bir şey sorayım: Yemin töreninden sonra muhalefet partilerinin aldığı vaziyeti nasıl değerlendiriyorsunuz?" SD: "Söyleyeyim : Dünkü parlamento muhteşemdi . Gerçekten Ata- türk'ün 'En büyük eserim' dediği bir parlamentoydu Bilhassa, ben geldim , orada yemin yaptım, herkes yemini ayakta din ledi. On­ dan sonra İstiklal Marşı söylendi . Konuştum . O kadar rahat dinli­ yordu, parlamento adeta partiler, partiler kendi h üviyetlerinin üzeri­ ne çıkmış, Türkiye'de birleşmişt i . Türkiye'nin menfaatlerinde birleş­ mişti . Güzel bir şeydi doğrusu . Çünkü; ben o kürsüden 30 senedir polemik yapıyoru m . B e n o kürsüye 1 965'te çıktı m . Milletvekili olmadan çıktım o kürsüye . Ve h içbir kürsü tecrübem yokken , o zamanın deve dişi gibi adamlarla, Turan Feyzioğlu'ndan tutun da Coşkun Kırca'lara kadar, Kemal Satır'lara kadar, yani kaç tane adam tasavvur ediyorsan o günkü Türk siyasetinde, ben bunların hepsi ile itişip kakıştım . Ve o zaman ben hep galip çıktı m . A m a dünkü olay başka. Bakın ben orada b i r ş e y söylüyorum: 'Ben bu kürsüden 7. defa yemin ediyorum , ' diyoru m , 6 5 , 6 9 , 73, 77 , 87, 9 1 'de yemin etmişim . Tam 7 . . . 7 . defa yemin . . . 6 . yeminim de Türkiye'nin iyiliği üzerinedir." CA : "Muhalefet partilerinin açıklamaları da pekala yapıc ı . " SD: "Evet. Türkiye yeni bir döneme giriyor. Yeni siyasi bir döneme giriyor. Aslında o manada söylüyorum . Tartışmaları daha olumlu, daha yapıcı bir döneme g iriyor . Çok memnuniyetle karşılıyorum . 4 3 1 kişi oya iştirak etti bey! Bu nedir biliyor musun? Yüzde 97! Yüzde 97 . . . ve 244 de Meclis'in yüzde SS' i ! " CA: "Bugün Başbakan lnönü'yü g örecek misiniz?" SD : "Başbakan İnönü'yü dün gece gördüm . Başbakan İnönü' nün başına epey iş sardı m . " (Gülüyor, memnun) CA: "İmza hakkı verdiniz?" SD: "Verdim, dün verdim . Bugün akşam üzeri g örürüm . Bugün onlar program yapıyorlar . Başbakanlık sardım ona (kahkahalar atı­ yor) . Şimdi ben boşlukta kaldı m . " 20


C A: "Yapacak şey bulursunuz . Şimdi parti bu işi kendi başına çöze bilece k mi?" SD: "Çözerl" C A : "Hüsamettin' le konuşacak m ısınız?" S D : "Ne gibi?" CA: " Duruma dayanan bir konuşm a . " S D : "Ne bileyi m . Gerekirse konuşuruz. Ama ş u anda . . . Ş u an­ da ben g ü nü, daha doğrusu önümüzdeki günleri tanzimle meşgu­ lüm . Bir s üre burada (Konut'ta) o lacağım , çünkü burayı henüz bo­ şaltamadık. " C A : " Köşk'te yeni bir düzenleme yapacak mısınız?" S D : "Ya p acağı z , yapacağı z . O r ada hiçbir şey yok ." C A : "Boşalmış mı?" SD: "Hay ı r , orda zaten bir şey yok . Aşağıda imiş, o Meclis'in senato kanadında ." C A : " DYP-SHP hükümeti devam etmezse, kötü olmaz mı?" SD: " Ona aykırı bir şey yok. B u kumaştan başka bir şey çık­ maz. Off t h e record söylüyorum , şöyle veya böyle . . . Bu meseledeki işbirlikçileri , g österdikleri destek iki partiyi birbirine daha da ısındır­ mıştır . Öbürü de fırsat kaç ırmıştır . Açık söylüyorum . " C A : " C umhurbaşkanlığı nasıl bir his veriyor kuzum?" SD : "Vallahi, daha onun şeyine (herhalde tadına demek istedi) varam adım . Daha henüz hissedemiyorum . 30 sene . . . " CA: "Siz 'Siyaseti bırakmam' demiştiniz. Siz siyaseti bırakmı­ yorsunuz ki, Ç a n kaya'ya çıkıyorsunu z . " SD: "Söyle meye çalışıyorum ki, dün de söyledim , gerek Türki­ ye , gerek dünya sorunlarının tabiatı siyasidir. Yapısı, niteliği siyasi­ dir. Siyaset başka iştir, tarafgirlik başka iştir . Tarafsız olmak başka işt i r . Ve, doğruluğa arka çıkmak, bence, tarafgirlik değildir. Yapıl­ ması lazım g e l e n şeydir. " C A : "Sizi tekrar kutluyorum . Dün gece kutlamak için kapıya dayanamad ı m , özür dilerim ." SD : "Yan i 6 zeytin ve birazcık peynirle yaptığım kahvaltıdan sonra ilk konuştuğum sensi n . " 21


CA: "Sağolun!" SD: "Hadi, gözlerinden öperim . "

2 Demirel'le yeni bir dönem açılırken; Turgut Özal'ın anıtsal söz­ leri de demokratik yaşamımızda birer anı olarak kaldı . Aylar, yıllar geçmesine karşın birkaçı hala sık sık kullanılan anıtsal sözlerden iş­ te bir tutam örnek: "Benim memurum işini bilir - Anayasa'yı bir defacık delmekten ne çıkar - Ben zengini severim - Onlar Küçük Turgut'la ilgilensin N'olacak işte , boyu uzun aklı kısa - Demiryolu komünist işidir - He­ le bir 70 milyon olalım, o zaman görürsünüz gününüzü - Senden büyük Allah var be ! - Koy bir kaset de neşemizi bulalım Semra Ateş olsan cirmin kadar yer yakarsın be ! - Solcuların suratında meymenet yoktur' - Jaguarı geri ver Zeynep . . . "

3 "Koyunlar can derdinde... "

DYP GİK'inde yeni genel başkan seçecek olan Büyük Kongre­ nin 1 3 Haziran 1 99 3'te toplanacağı kararlaştırılıp ilan edilirke n , partinin il kongreleri g enel başkan adaylarının mücadele zeminine dönüşüyordu. Örneğin İstanbul İl Kongresi . . . Bütün varsayımların tersine Tansu Çiller'in adaylık konusunda hiç de zayıf olmadığını ortaya ko­ yuyor. Delegelerin "Sen demir lady olacaksın" sloganı ve coşkulu tezahüratlarıyla bir konuşma yapıyordu . İstanbul Kongresinde her ne kadar Tansu Çiller, adaylığını açıkça söylemiyorsa da, hissettiriyordu. İkinci aday Köksal Toptan da oradaydı. Çiller, sürekli Demirel'i övüyordu. Örneğin, Çankaya'ya 'de­ mokrasi bayrağını çıkardıklarından' dem vuruyordu. 22


Oysa, çok değil dört yılı aşkın bir süre geçecek; aynı Çiller, bu kez Demirel'in 'demokrasi kahramanlığını unutarak, araziye uyduğu­ nu' söyleyecekti. Bu ikilemin nedeni kısaca şöyle açıklanabilirdi: 199 3'te Çiller'i -maalesef- elinden tutup sırf DYP'nin 'vitrini düzelsin ve genç görünsün' diye partiye alan Demirel'di . Ama 1997'de köprülerin altından o kadar sular akmıştı ki; Demirel, ülke­ nin Çiller'den kurtulmasına adeta dua eder hale gelmişti . Ç iller'in Yüce Divan'dan kurtulmak için RP ile koalisyona gir­ mesi , gericilik akımlarına ve gelişmelere ses çıkarmaması, demok­ ratik rejimi tehlikeye sokacak her eylemin, siyasal atılımın içinde bulunması. . . Demirel'i, Çiller'den kurtulmak gereğine inandırmışt ı . H ele, Necmettin Erbakan'ın 1 8 Haziran 1997'de istifasını ver­ dikten sonra Demirel'in, beklentilerin tersine Çiller'e Başbakanlık görevi vermemesi , 'kızının' fena halde öfkelenmesine, hatta Demi­ rel'e kin tutmasına neden olmuştu. Geriye dönelim. göreceğiz ki, lstanbul İl Kongresindeki tezahü­ rat arasında "Başbakan Çiller" haykırışları artık Tansu Hanım'ın ku­ laklarında hoş bir iz bırakıyordu. G İK'te kongreye kadar genel başkanlığa vekalet etmesi karar­ laştırılan Mehmet Gölhan'ın, 'birkaç adayla değil, üzerinde uzlaşıla­ cak tek bir isimle kongreye gidilmesinde yarar gördüğünü' açıkla­ ması , tepkilerle karşılandı . Tam b u sıralarda, 2 0 M ayıs 1993'ten itibaren , yeni bir slogan , parti kulislerinde dolaşmaya başladı : Sadece genel başkan adayları değil, DYP örgütü de Demi­ rel'den 'işaret bekliyor'du. Çankaya, parmağını bir adayın üzerine uzatacak, "Seçin" diye­ cekti . Seçilecekti ! Oysa; Çankaya, birinci işin tamamlanmasından (Cumhurbaşka­ nı seçiminden) sonra 'ikinci iş' diye tanımladığı (Başbakan olacak yeni DYP Genel Başkanı) sorun ile ilgilenmek istemiyordu . 'Tarafsız' andı içmişti TBM M'de . Anayasa, parti işlerine elini sokmasını engelliyordu. Bu kararı, bu eğilimi o günlerde henüz kulise inmemişti. 23


Herkes, ama her çevre ; Demirel'den , bir 'işaret' bekliyordul Bir yandan da muhalefetin , Erdal İnönü'nün 1 7 Mayısta başla­ yan Başbakanlık vekaletinin 1 5 günden fa zla süremeyeceğ ine i l i ş k i n savı tartışılıyordu.

4 (DİYALOG) CA: "Erdal İnönü , 15 günden fazla Başbakanlığa vekalet ede­ mez mi?" Yekta Güngör Özden (Anayasa Ma hkemesi Üyesi): "Eder Bir vali aradı . 'Eski hükümet, yeni hükümet güvenoyu alıncaya kadar görevde kalır , ' dedi . 'Yanlış' dedim. Yeni hükümet atandı ğı zaman güvenoyu alıp almamasına bağlı olmaksızın eski hükümet çekilir Şöyle anlatayım : Bir Başbakan zorunlu nedenlerle çeki liyor . Bu, Anayasa olabilir. Düşürülme veya sağlık nedeniyle olabilir. Ölür, olabilir. Ayrılınca devlet, hükümetsiz kalabilir mi? Güvenoyu­ nu hükümet almıştı r . Başbaka nın şahsı almamıştır . Ayrılınca h ükümet düşmüş sayıl ır. Ne zamana kadar? Yeni hü­ kümet görevine başlayıncaya kada r . "

5 Ne laflar üretiliyor Yarabbi ! Güya Demire l , 'genç bir Başbakan' istiyordu . Tabii, böylece Köksal Toptan veya Çiller ön plana çıkarıl­ mak isteniliyordu . O günlerin çarpıcı hareketi Aydın Menderes'ten geld i . Laik olmadığını ilan etti; zaten dergilere verdiği demeçler de artık İslami bir parti özlemi çektiğini g österiyordu. 'Büyük Değişim Partisi' adını verdiği, 'o yolda' bir parti kurduğunu açıkladı . Parti kurduğu gün, "Bugün milletimize hayırlı olacak bir evlat doğmuştur" diyordu. 24


Ama tek geçerli söz sürekli dalgalanıyordu kuliste : "lşareti kimden aldı?"

Ö rgütte destek bulamayan Cavit Çağlar adaylıktan çekild i . Hala , C indoruk tartışılıyo r . M i lletvekillerinin b i r bölümü aday olması için 'asıl ıyor' . Neden bu kadar d i reniyo r l ar? Soruyu ismet Sezgin yanıtlıyor: "Cindoruk'u isteyenlerin hemen hepsinin seçim çevresi yok, bir daha gelmeyebilirler. Ayrıca, Cindoruk Başbakan olursa o kadar destek oldukları için B a kan olacaklarını sanıyorlar!" Bu kadar basite indi mi siyaset? Ü stelik bir partinin geleceğ i üzerinde çeşitli oyunlar oynanırken . . Bu kadar basit mi Başbakan olacak qenel başkanı seçmek? _

(D İ YALOG) Not defterimden: (TBM M Başkanı Cindoruk'la 1 8 M ayıs 1 99 3 saat 1 0 . 00'da bir qörüşme; adaylığını koyması için baskıların arttığı günler) H C : "Cüneyt Abi , merhaba Bu basın ölmüş yahu . Neler yazıyorlar'" CA : " Neler?" HC: "Adam se naryo yazıyo r . Bilmiyorum ne yapılabilir?" CA: "Şimdi durum nedir?" H C : "Yahu adamlarla oturduk. Sohbet ettik. Herif senaryo ya­ zıyor . Muharrem Sarı kaya mı nedir? 'Gözümün içine baktı' falan . . " CA D e rn i r e t l e konuşmanız da yazılıyor?" HC " Ya h u , en yakınıma bir şey söylemedim , Demirel'le görüş­ tüğüm hakkında . B i l iyorum başıma gelecekleri . Ben bu çocuklara (milletve killerine) dedim ki, 'Pazartesiye kadar bekleyeceğiz. Erken buluyorum. dağılalım' dedim , dağıldı çocukla r . O kadar. Ne alçak­ lıktır yahu? Tekzip yaptırıyorum _ K imseyi de korumak istemiyorum. Herkes hissi, biliyors u n . Demirel'le iki dost arasında anılarla geçen bir konuşma oldu . " C A : " Öyle m i oldu?" HC: " Meclis Başkanının görevi yahu . " .

"

'

25


CA: "Demirel en azından bir ima yapmıştır sana. " HC : "Adaylıktan bir cümle: 'Benim d e başıma geldi böyle bas­ kılar' dedi , güldük geçtik. Yani Meclis Başkanı Cumhurbaşkanını tebrik etmez mi yahu?" CA: "Adaylık konusunda kesin bir kararın var mı senin?" HC : " Hayır efendim . Öyle olsa . . . Tabii memlekette gazete yok ki . . . Kapıda, çıkarken dedim ki; 'Ankara'ya gelirken aday değilim demiştim. O kararım geçerlidir. O kararı değiştirip değiştirmemekte pazartesi günü karar vereceğim' dedim . O kadar . " CA: " O kadar?" HC : "Aman Cüneyt Abi, başka şey söyler miyim yahu? Bu ya­ şa gelmişim . . " CA: "İnönü'yü arıyormuşsun. Aydın Gürkan'la konuşulmuş . " HC: "Hayır. Aydın Gürkan beni aradı. Adam grup başkan veki­ li. Şunu yapalım, bunu yapalım. Bugün o işlere bakacağız. Sabah adaylıkla kalkıyor, akşam adaylıkla yatıyoruz. Ben 40 kerre diyorum ki, ben bundan vazgeçtim . İki aydır bunu söylüyo­ rum. Demirel partiye karışması n . Ben neden öyle düşünüyorum: Hükümet kuracak. Yarın deli dolu biri gelir, adam (Demirel) hükü­ meti idare etmek zorunda kalır . " CA: "Partinizde böyle deli dolu adamlar da var . "

(DİYALOG) Not defterimden:

( 1 9 Mayıs 1 9 93, gece, Cavit Çağlar'la Genel Başkanlık üzerine) CA: CÇ: CA: CÇ: CA: CÇ: mı kalır?

"Beyefendi ne yapıyor?" "Misafirleri var, ben kaçtım . " "Bir işaret vermiyor m u hala?" "Bir şey söylemiyor be ağabey . " "Bir şey söyler mi?" "Söyler. Bırakmaması lazım. Bilmem ki. . . Yoksa dışında

26


Yok, bence Türkiye'yi artık 68 kuşağı idare etmesi lazım. Kırık dökük olmamalı , yarı yolda bırakmamalı , teşkilattan gelmeli . . . Çiller çok iyi profesör! Çok güzel kitaplar yazmış ama .. . Uygulama lazım, pratik lazım diye konuştu." CÇ: "Nerede konuşmuş?" C Ç : "Ben, dedim bunları." C A : "O zaman Çiller'i destekliyorsun? Bu söylediklerin Sa­ bah'ta ç ıktı mı?" CÇ: "Hayır canım . 'Adaylık işareti verdi' diyor . İki aday çıkaca­ ğını, birisinin kendisi, ötekinin de Çiller olacağını belirten . . . Yok böyle bir şey. Ben diyorum ki, 'Cindoruk da olsa, onu yenerim!' Laf bu. B izimki 'Sen çık' demedikçe ben çıkmam, aday olmam. Ben de­ li miyim yahu?"

(DİYALOG) Not defterimden: (19 Mayıs 1 99 3 , İsmet Sezgi n'le genel başkanlık konusunda)

C A : "İsmet , Demirel'le Samsunlular gecesinde birlikteym işsin, bir işaret verdi mi?" İS: "Ha , ha, haa! . . " CA: "Ha, ha, ha! . . Yahu neler oluyor?" İS: " İyilik. Ne var ne yok?" CA: "Amma da yaptın ha! Haber sende . Cindoruk'tan pazarte­ siye kadar bir şey yok. Köksal İstanbul'da Başbakan gibi karşılan­ mış. Daha ne olsun?" İS: " Karşılansın. Peki ama nasıl Başbakan oluyor?" C A : "Bilmiyorum . Bu, Tansu hazır galiba. Çıkacak gibi görü­ nüyor. " İ S : "İzin almadan ç ıkma z . " C A : "Yahu n e iştir, h e r şey buna bağlanıyor. Yukardaki işaret verecek mi?" İS: ''Demirel'in yapacağı bel l i . Seçeneği yok adamın Şimdi sen kendini Demirel'in yerine koy . Öyle düşün . Ne yapardın? Adam konuşmasında açıkça söylüyor. İlk konuşmasında. 'Çankaya-Meclis 27


ve hükümet arasında uyum olmalıdır , ' diyor . 'Tecrübeli olmalıdır, ' diyor . " CA: "Evet?" İS: " 'Uzlaşmacı olmalıdır , ' diyo r . Bundan ne ç ıkar? Cindoruk çıkar mı?" CA : "Sen çıkarsın!" İS: " H a l Ama bunu yapar mı, onu yapmaz mı?" CA: "Peki bu işareti ne zaman çakacak?" İS: "Öyle sanıyorum ki, önümüzdeki hafta . Müspet veya menfi . Şimdi bu normal olarak H üsamettin'le ben im aramda değişir . İki­ mizden birisi olur. Hüsamettin'de , başını giyotinin altına koyacak cesaret var mı?" CA : "Bileme m . " İ S : "Biliyorsun olmadığını . " CA : "Yani pek niyetli görünmüyor. Ama baskı falan görünce . . . " İS: "O biraz mazluma , mağdura oynuyor. İşte biraz da şov yapıyor. Gündemden çıkmak istemiyor . " CA : "Ya çevresindekiler?" İS : "Panik içerisindeler diyorlar . " C A : "Niçin panik?" İS: "Adam istemiyor, ötekilerse hayatlarını ona bağladıl ar . " CA : "Sen gelecek hafta adaylığını koyar mısın?" İS: "Tahmin ediyorum . Belki de Haziran başında . "

(DİYALOG)

Not defterimden: (Hikmet Çetin'le DYP Genel Başkanlığı üzerine bir konuşma ; Kohl'un Ankara'yı ziyareti ve İnönü ile Çetin'in Cumhurbaşkanı De­ mirel ve Kohl'la biraraya gelmelerinden sonra) CA : "Nedir hava? Cindoruk olabilir mi?" H Ç : "Sanmıyoru m . Tabii yüzde 1 00 olmaz da demiyorum . " CA : "Gazetelere göre pek istek l i . A m a ben istekli olduğunu sanmıyoru m . " 28


HÇ: "O (Cindoruk), bu işten kaçmak istiyor. Kaçma derken, kendini işten kaçtı dedirtmemek için bahane arıyor İşte 'Demirel bana sıcak bakmadı , S H P bana hayır dedi' filan gibi bir şeyin içeri­ sinde . " C A : "Ama S H P de ' Bana ne DYP'nin i ç işlerinden' dedi , çıktı . " H Ç : " Demirel'e gitt i , 'evet demedi, hayır demedi' . " CA: "Oradan bir şey alamamış galiba . Konuşmalarında ben bir ışık g ö remedim . " H Ç : "Öyle tahmin ediyoru m . Bana İsmet şeymiş gibi görünüyor . C A : " M akul g öründüğü için İsmet, şi mdiden Akbulut damgası yiyo r . H Ç: "Yıpratmaya çalışıyorlar. A m a akıllılık edip konuşmuyor. "

( DİYALOG)

Not defterimden : ( 2 0 Mayıs 1 99 3 , Saat 0 9 . 2 0 , Cumhurbaşkanı Demirel'le gö­ rüşme , h ükümet sorunu ve DYP yeni liderliği üzerine) S D : "Sabahleyin işe başlayalım diye uğraşıyoruz . " CA : "Her sabah . . . Eskiden olduğu g ibi deva m , değil mi efen­ dim?" SD: "Ne yapacaksın? Başka çaremiz yok . " C A : " Dün sizi aradım . Erdal Bey'le 1 . 5 saat görüşmüşsünüz. Görüşme h ükümetle ilgili değil, değil mi?" SD: " Kohl'la ilgili. Ü stelik neyi var h ükümetin? Hükümetle ilgili h içbir şey yok. Orta yerde bir şablon var. Şablonu koymuşuz. Bu şabl ona g öre Anayasa·nın 1 1 6 . maddesi gereğince yeni hükümet kuruluncaya kadar eski hükümet vekalet edecek . Eski hükümetin de 45 gün süresi var. Yaygaranın bir anlamı .y o k . Üç günlüğüne muvakkat hükümet ol muyorsa , Anayasa'nın koyduğu limit içerisinde 45 gün içinde olur . Hatta '45 gün içinde hükümet kurulamazsa seçime gidilebilir' diyor ada m . Cumh urbaşkanı seçime götürebilir. 29


Biz dedik ki ; Cumhurbaşkanı seçimi bir hükümet ve bir parti meselesi çıkaracaktır. H ükümet meselesi geçen defa da yapıldığı gibi , Başbakan Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez, Başbakanlığı ortadan kalktığı için hemen o anda Bakanlar Kurulu içerisinden birisi vekil tayin edilir. Refik Saydam öldüğü zaman aynı şey yapılmış geçmişte. Turgut Bey Cumhurbaşkanı seçilince daha 7 gün , önünde Ke­ nan Evren bulunduğu için Ali Bozer'e vekalet verilmiş , ayın 30'unda ve Aralığın 9'una kadar vekalet etmiş . Eğer Kasım 3 0'dan , Aralığın 9'una kadar b i r vekil Başbakanla idare edilmişse bunun 9 gün olmasıyla 30 gün olması arasında hiç fark yok . " CA: "Anayasa uzmanları size b u yönde bir rapor vermişler ga­ liba . " SD: " Hayır. Bir rapor filan istemedik Anayasacılardan ; ama ben bir-iki inandığım h ukukçuya sordum, onların söyledikleri bu­ dur." CA: "Kim onlar efendim?" SD : "Şeref Gözübüyük; ki bu meseleleri bilir. 'Kesinlikle başka yolu yoktur. Devlet h ükümetsiz kalamaz' diyor. Öyle bir sorun yok. ANAP sorun yaratmaya çalışıyor. Şeref Gözübüyük'ün mütala­ asını göndereyim sana, ama isim yazma . Ne yapacağız şimdi, diyelim ki hadi b iri hükümet kursun. Hü­ kümet kurmak 15 gün alıyor. Ülkede bir de hükümet krizi çıkarırız o zaman . Koyduğumuz şablon şuydu: Böylece hükümet bir vekille bir sü­ re idare edilecek. Biz nitekim, Cumhurbaşkanlığı görevini . . . Daha doğrusu Anıtkabir'e gidip Çankaya'ya geldiğimiz zaman H üsamettin Bey, bana orayı devrederken . . . Biz daha önce onunla konuşmuştuk. O da yazabilirdi . Yazıyı yazdırmış (Başbakan vekilliğini) hazırlamış bana verdi. . . Ben de imzalayıp gönderdi m . İlk imzaladığım şeydir. Devlette süreklilik asıldır. Devlet şeyi kaldırmaz . " CA : "Bir başka politika; galiba size bir Başbakan tayin ettirip şablonu altüst ettirmek!" SD: "Partiyi kendi içinde kavga ettireceğ i m . Koalisyonu, iyi­ kötü bugün yürüyen hükümeti içinde kavga ettirecek . " 30


C A : "DYP büyük kongresine, Akbulut örneği gibi , tayin edil­ miş, vekil değ i l , bir Başbakanla götürmek. " S D : "Akbulut misali dahi 9 gün sonra . Bizimki, daha bugün 4 . günü . Yani A kbulut misalini aldığınız zaman , adam 9 gün Ali Bozer h ükümetiyle gidiyor." CA: "Asıl a maç DYP'nin içini karıştırmak mı acaba?" SD: "Tabii , tabii canım . Ama ben onların istediği gibi yapa­ mam. Hukuk tarafı yok. Şimdi bakın; bu (vekaleten Başbakanlık) eğer 9 günlüğüne oluyorsa, 20 günlüğüne, 25 günlüğüne de olur . Sonra ben güvenoyu a lmayacak bir hükümeti kurdurup ne yapaca­ ğım? Ben size söyleyeyi m ; Akbulut misali kurdurulacak bir hükümet güvenoyu almaz . " C A : "Almaz değil mi?" SD: "Alır mı yahu?" C A : "Sizin grup da vermez . " S D : " H i ç kimse verme z . Birbirine girer iş . " C A : " Partiyle meşgul olmuyorsunuz, değil m i efendim?" SD: " Hayır c anım . " C A : "Olmayacak mısınız sonuna kadar, kesin kararınız bu mu?. " S D : "Hayır canım . " CA: " Kesin m i ? Sizi zorluyorlar . " S D : "Vallahi, olmayacağım deyince muvakkaten demek değil herhalde . " (Karşılıklı kahkahalar) CA: "Hangi adayla konuşsanız, 'Demirel'le konuştuktan , Demirel'in işaretinden sonra' diyor. Bu açıdan soruyorum . " S D : "Canım bu, bana saygılarının gereğ i . " C A : " Bunların ötesinde b i r şey y o k , değ il mi?" SD: " Hayır, hayır. Sonra biraz kendi başına bu işler gitsin. Bi­ raz çalkalansın ortalık." CA: "Yani bir genel başkanı kendi başlarına seçsinler, diyorsunuz . " S D : "Çalkantı kaçınılmazdır . Hangi memlekette olsa böyle olur b U. " C A : "Salim bir sonuç çıkar, değil mi kongreden?" SD : "Hiç endişe etmel" 31


CA : "Efendim?" SD: "Hiç endişe etme . " C A : "Değil mi?" SD : "Endişeye gerek yok, o manada söylüyorum . " CA : "Cindoruk bu meseleyi si zinle uzun uzadıya konuştu mu? Bize konuşmadığını ifade ediyor . " S D : "Hayır, hayır. Konuşmadım canım . " CA : "Ya 4 aday çıkar ise olağanüstü kongrede, ne olacak?"" SD: "Varsın çıksın . Ne olacak?" CA: "Nihayet 'Biri seçilecek' diyorsunuz . " SD: "Kongre ayıklar canım . " CA : " Bence aday tahdit etmek doğru değil" SD: "Hayır, hayır! Şimdi bak ne oldu? Cumhurbaşkanlığı boşaldı . Bunun doldurul­ ması için bir kural vardı. Bu kural işled i . Dolduruldu . Tamam mı'?'' CA: "Tamam!" SD: "Ne g ün dolduruldu, pazar günü akşam ı . Bugün perşem­ be . 4. gün. Hemen arkasından hükümetle ilgili kural işledi ve Baş­ bakan yardımcısına Başbakan vekilliği g örevi verild i . Veren, seçil­ miş Cumhurbaşkan ı . Binaenaleyh h ükümet , işleri yürütmeye devam ediyor. İşte yabancılar (Kohl) geld i , yabancılar gitti. Kohl Avru­ pa'nın en önemli adam ı . " C A : "Kohl nasıl?" SD : "İy i ! Dün bir saat konuştuk. Bugün de konuşacağız öğle­ den sonra . Havaalanından doğru Çankaya'ya geldi . " C A : "Siz de çok iyi karşılamışsın ı z . " S D : " B i r ö zel itina lazımdı canım . Adam beni g örmeye geldi Beni görmeye geldi ama hadise şekil değiştird i . Şimdi saat 1 2 . 0 0'de gene görüşeceğim . Yani devlet işleri devam ediyor . Hiç aksayan bir şey yok Bu­ gün Bakanlar Kurulu 1 3 . 00'te toplanacak, günlük işlere bakacak . " C A : "Koh! bizden özel bir şeyler istiyor mu?" SD : " Koh! bana dedi ki; 'Türkiye ile Almanya arasındaki müna­ sebetlere yeni bir hız, yeni bir ivme, yeni bir ruh vermek istiyorum' . " CA : "Öyle mi?" 32


SD: CA SD: CA

" 'Onun için geldim' dedi Aynen böyle söyledi . " "Yani b i r talebi yok?" " Hayır, tamamen siyasi." "Saba h 'taki anket güzeldi . "

S D : " Evet . Aslında bugün bizim geldiğimiz bu nokta , Türki­ ye'de bir avuç , b i r elin parmakları sayılabilecek kadar insanların

inancının neticesidir. Bana inananların biri si sizsini z . " C A "Sağolunl Mutlandım . İşler iyi gidiyor, rayında. Parti işine karışmamanı z ç o k önemli bir gösterge olacak sizin için . " S D : "Yok kardeşim . " C A "Sonuçta halk diyecek ki; 'İşt e , parti sine bile karışmayan bir Cumhurbaşkanı geldi nihayet . ' Ve bunu dediği an, bu iş biter efend i m " S D : " Eve t . Dün stadyum çok cıvıl cıvıldı Stadyumdan çıktık. Çıkıncaya kadar halk tün e l gibiyd i , çok güzeldi sağlı sollu . Fevkala­ de güzeldi " CA: "Bu Cavit biraz sussa . Dün 'Aday olabilirim' diyor. Gece sordum , 'Yok böyl e bir şey' dedi . " S D : " B e n telaşlı değilim H e r g ü n şartları ile geliyor . Eğer hani büyük bir çıkmaza sürüklenmezsek, şu manada söylüyorum, bizim de mani olamayacağımız bir şeye sürüklenmezsek, Türkiye sürük­ lenmezse, biz şeyin iç inden ç ı karı z . Lüzumsuz birtakım tartışmalar vesaire sebep olmayacak bir şeylerin içine sürüklenmezse k , çıkarız her şeyin içerisinden . " CA : "Yukarı taşınmanızdan sonra sizi görebilecek miyim?" SD "Tabi i , tabi i . "

(DİYALOG)

Not defterimden: (21 M ayıs 1993, sabah . Cindoruk'la 'bilinen konular' üzerine görüşme) HC " Köksal'la konuştum bu sabah . " C A : "Telefonla mı'?" 33


HC : " Hayır. g e ldi . Dinledim . Bir şey söylemedim . Açıkça so­ yunmuş görünüyor. CA : '" Cindoruk'a gitti, destek arıyor' diyorlar . " H C : "Kararımı salı, belki çarşambaya sarkar, verecegı m . Be­ nim kolaylığımda şu var: Ben zaten aday değilim demişti m . O kara­ rı değiştirip değiştirmemek . . . " CA " Pazartesi ya da salı karar açıklamak erken yah u . " H C : "Erken a m a anlatamıyorum ki . . . Kimse ayakta duramaz 1 5- 2 0 gün . " C A : "Demek Köksal soyunmuş?" HC: "Kesin, kesi n . " CA : " ' Çevresinde dinci g ruplar var , ' diyorlar . " H C : "Gençler, dinciler var. Kendine göre o da bir alt yapı yapmış. CA: "Peki, sana niye geliyor o zaman?" H C : "Herhalde görüşmek istedi , geldi . Benim sevdiğim çocuktur . " CA: " Doğrusu ben de severim Köksa l ' ı . " H C : "Dinci m i n c i değildir. Karısı Yargıtay üyes i . " C A : "Ama etrafında Ayvaz (Gökdemir) falan var. N e yapacak­ sın onları?" H C : " Hiçbir şey . Her türlü insan var. Coşkun Kırca'dan Ay­ vaz' a kadar . " C A : "Coşkun ne yapıyor?" H C : "O sağlam , o . Benim düşündüğüm uyumsuzluk ç ıkmasın . Bu kadar çok adayl ı parti olur mu? 4, hatta 3 adaylı seçim çok sıkı­ şık bir seçim. Partiyi birbirine katar. Onların birbirini tahrip eden lafları . . sen e tmesen taraftarları ede r . " C A : "Evet, eder . " H C : " Hükümet kurma hadisesi arkadan zorlaşır. Bizimkiler hadiseyi kolay görüyorlar. Ben kolay görmüyorum açıkçası . " C A : "Daha işin çok öncesindeyi z . " H C : " Paldır küldür h areket etmenin manası yok . " C A "Alacağın yük hafif deği l . Bir yandan parti yükü, bir yan­ dan da hüküm e t l " 34


H C : "Ayrıca Kasımda bir kongre var. Gelecek M artta bir se­ çim. M i ll e t balıklama dalmış. İ ki ay sonra olacakları düşünüyoru m . ü ç a y sonra n e olabi lir? Neyi n e yaparsın? Ekonomiye arkadaşları­ mız bakıyor . " CA : "Yani 1 4/ 1 5 Haziranda Başbakan lığı almak, 1 9 \ında OHAL kararı önünd e ! " HC : "Eve t . Ü vey evlat gibi . " CA . " Y a r e t y a kabu l ! O HAL'i kaldırmak için bazı yasalar, Mecl is'ten geçmiyor . " H C : " 1 1 . 0 0'de Danışma Kurulunu toplantıya çağırdım. Baka­ cağım, bir takvim yapabilir m iyiz? Yani ben görevimi aksatmıyo­ rum . CA : " M eclis' t e ki gruplar OHAL'in kalkmasını i stiyorlarsa, i l k ö n c e M e clis'teki o yasaları kaldırsınl a r . " H C : " İ ki tane yasa . " CA : "Ama o h ava yok. " H C : "Hava d e ğ i l . Hükümet y o k ki . . . Tüzüğün 7 9 . madde si , Durum bu hale gelmişse ve sadece hükümetin istediği kanunlarla Anayasa ile içtüzük g örüşülebilir' diyor. Ben dün hükümete tebligat yapt ı m . Görüşülmesini istediği kiı­ nunlar var mı? Bugün cevap getirecekle r . " CA : 'Tama m . " H C : " Me clis'i ç al ı ştırmak için gündem yapacağım . "

(D İ YALOG) Not defterimden:

( 2 2 M ayıs 1 9 9 3 sabahı Cavit Çağlar'la bir konuşma . Aynı gü­ nün sabahı Yalım Erez'in başkanlığını yaptığı TOBB genel kuru l u toplanıyor . Çağla r'la telefonda Çiller'i konuşurke n , Ç i l l e r Yalım Erez'in organize e ttiği delegelerin büyük nümayişi ile öteki adaylara fark atıyo r . ) C Ç : "Hürriyet'teki haberi gördün m ü a b i ? Bir yerden sonra ye­ ter. Bizi kaka kuka yapıyorlar . Ben konuşturur muyum kendi hak­ kımda b i r yerden sonra abi? Bir yere kadar . Sonrası canı cehenne35


me. Biz bu partiyi nasıl kurduk? Demiref'le çektiğimizi bir biz bi liyo­ ruz . " CA: "Çiller n e olacak?" CÇ: "Onunla da olmaz, olmaz abi. İki-üç ay sonra batırır partiyi." CA: "Aynen katılıyorum . " C Ç : "Olmaz abicim . Benim il başkanım , belediye başkanım gelmiş; Demirel'i genel başkan görmeye alışmış . Bu, gelecekleri ka­ pısından sokmaz abici m . Geçen g ü n bizim Kocaeli Milletvekili İbrahim Akdemir g idiyor . 'Sayın Bakanım , belediyenin şu işleri var, şunları rica edeceğim' di­ yor. Tansu, 'Sen onu milletvekillerine ver de bana bir yazıyla iletsin­ ler' diye cevap veriyor . " C A : "Yahu, oysa adam milletvekil i ! " CÇ: "Anlamıyor k i . Adam ' Ben Kocaeli Milletvekiliyim' diyor. 'Aaa . Öyle mi, öyleyse sonra gel' diye cevap veriyor . " CA: "Yok yahu1" CÇ: "Tabii canım . Böyle olmaz . Yol geçen hanı mı bu? Teşkilat işidir." CA: "Peki bu kadını gazeteler niçin şişiriyorlar?" CÇ: "Gazetenin m alzemes i , boş ver abicim . " CA : "Yani basına 2 5 günlük eğlence mi?" CÇ: "Yazarlar . . . Yok abicim . " C A : "Senin önerin ortada: 'Örgüt gelsin, toplansın , kendi aclaylarını sa ptasın' diyorsun . " C Ç : "Tabii abic i m . Genel başkanı onlar seçmeyecek mi?" CA: "Cindoruk çıkmaz mı örgütten?" CÇ: "Çıkmaz abic i m . Aday olamaz. Ben bunu deyince, şimdi o çıldıracak . " C A : "Niye?" CÇ: "Aday olmadığım yerde beni kimse tutabilir mi? Ben kilit adam oluyorum ondan' sonra . Benim etrafımda 40-50 kişi toplanır bir anda . Var zaten benim etrafımda o kadar adam . 2 2 - 2 3 kişi var ki, benimle ölüme gider. Aday tek'e inmek zorunda. Tek'e indireceğiz . Partiyi böldürmeyiz. Ne oluyor? Baba'nın mirasını mı paylaşa36


mıyoruz? Y o k öyle şey . 1 8 0 kişiyiz yahu. Yarın Cumhurbaşkanı ile U rfa'ya gideceği m . Benim basın bildirimi aldırırsın sonra . Bursa'da dağıtacakla r . Spor s a hasında yapacağız toplantıyı . Beş bin kişi katı­ lacak. " C A : "Sen 'Aday değilim' diyorsun . İlerde de aday olmaman söz konusu mu?" C Ç : "Ben değ i li m , ama öyle olur ki, Beyefendi der ki, 'Çık' der ka rdeşimi Laf aramızda . O zaman ne yaparsın? Ama Cindoruk gibi iki gün bekle yarın kararımı gözden geçireceğim, falan , yok öyle şey . " C A : " Herhalde biliyorsundur; kararı çarşambaya bıraktı Cindoruk . " C Ç : "Yok öyle şey abicim . Çıkmaz . " C A : " Ç o k zor dönem . " C Ç : " Bugüne kadar evine ekmek almamış adam . " C A : " Çiller i le k ocasının karıştırdığı bazı şeyler var mı?" CÇ: "Var a bicim . Soyuyorlar Türkiye'y i . " C A : " Bu nlardan birkaç tanesini öğrensek?" C Ç : "Adam gitmiş, ABD'de, o kullar kurmuş. Adam malı götü­ rüyo r . " CA: "Nasıl oluyor bunlar? Burada teşvik falan d a almış mı?" CÇ: bir adam C A: CÇ:

"Yapıyor abi c i m . İşi gücü var . istanbul'da Nevzat Ak diye var, onunla . . . Yalı komşusu. Onunla. Laf aramızda . " "Ne yapıyor? Onun üzerine m i alıyor?" "Onunla . Nevzat bizim de arkadaşımızdır, tanırım . "

C A : "Ne dümendir b u bel Onun üzerine b u kadar dürüst geçi­ niyor. C Ç : "Ne dürüstü yahu? Herif iflas etmiş bir adam . Kocası . . . Yalıda nasıl oturuyorsun? Müthiş bir adamdır. Kimdir Özer? İstcrn ­ bul Bankası'nda soygun yapmış, bankayı soymuş yahu . " CA: " Bunlar malum. Nevzat A k kimdir?" CÇ: "Yaz, bir yerinde bulunsun . " C A : " Araştıral ım . " C Ç : " A m a benden duym a . " C A : "Yok yahu ! " 37


CÇ "Patron da tanır onu . İ stanbul il yönetim kurulu üyesiydi . Bir ara DYP'de . " C A "Şimdi piyasada mı?" CÇ: "Evet Piyasada , arsa alıyor, arazi alıyor, iş bitiriyor . Her türlü iş yapıyor . " C A : "Ama b u kadını a nlatmak gerekiyo r , değil mi?" CÇ: "Abi, tabii . Abi vuracaksın. B u kadınla bir şey olmaz . İ s­ met (Sezgin) dün bana diyor ki: 'Bu kadın genel başkan ve Başba ­ kan olursa ben bakanlık kabul etmem' dedi . ' Dü n Kohl'la görüşüyorduk. Beni bir kenara itti . Kohl'ün üze ri­ ne atladı' dedi , Hikmet bana. Hikmet 'Kim oluyor bu? Ben Dışişleri Bakanıyım' diyor . " CA : "Yapma yahu l " C Ç : ··vallahi billah i . Skandal e sasınd a . "

(D İYALOG) Not defterimden:

( 2 2 Mayıs 1 99 3 , saba h , Dışişleri Bakanı H ikmet Çetin le Çiller üzerine söyleşi) CA: "Koh! nasıl?" HÇ: " İ yid i r . Zaten buraya gelmesi de başlı başına bir şey . " CA : "Yah u , bir şeyi anlamıyorum . Affedersin ama , gazeteleri­ m ize göre . . . Kohl'ün Tansu Çille r'le muhabbeti , yazıldığı kadar kavi m ·ı?. " H Ç : "Gazeteler uydurmuyor kardeşim . B u kadın ç o k b i r şey yahu " H Ç : "Neredeyse Koh l'ün üzerine atlamış diye işittim , doğru m u?" . H Ç : "Doğru . Geliyor, h erkesi bir yana iterek gidip öbürünün koluna filan g iriyor " C A : "Kimin?" HÇ: "Kohl'ün yah u l " CA "Yapma?" HÇ: "Vallahi billahi . Böyle ellerini sıkıyor. Felaket bir şey ka38


d ı n . Herkesi itip gidiyor . Çağrılmadan , kendi kendine gidiyor Ben de ç ekild i m kenara , nereye g iderse gitsin , diye " CA: "Ne halt ederse etsin gibi . " H Ç : "Akıl dışı . " C A : "Ama işleri n e hale getireceğini yazan çizen yok . " H Ç : "Bir şey daha söyleyeyim; kadın süper cahil. Hiçbir şey bilmiyor , hiç . O toplantılarda 'Bu nedir' falan sorarak . . . Dünyadan haberi yok. Böyle bir hırslı , fe laket bir şey . . . O gelince ben kenara çekiliyoru m , gitsin geçsin diye . " C A : "Bu h a l h a l Yapma yahu?" H Ç : "Ne yapayım?" CA : " Peki , Demirel ne yapıyor?" H Ç : "Bilmiyorum ki . . . Ö yle bir hırslı ki . . . Mesela, geliyor De­ mirel, bakıyorsunuz 'Tansu Hanım telefonla aradı, çok önemli bir şey g örüşecekmiş' diye . Arıyor Demire l . 'Gelebilir miyim?' diyor, 'önemli bir şey için' . Demirel de 'Gel' diyor herhalde . Bunların hep­ sini kullanıyor . " C A : "Ama gazeteler . . . " H Ç : "Yazarlar bu kadınla yarım saat konuşsalar . . . " CA: "Konuşmuyorlar?" HÇ: "Yarım saat konuşsalar kadının cehaletini anlarla r . " CA: " Peki ne olacak bu?" HÇ : " Bir kere Başbakan filan olacak değil. Yani bir bela ki ya­ hu." CA: " Bunu kabineye filan almamak lazım . " H Ç : " Ö yle bir tip ki . . . Öyle (ağır bir sözcük kullanıyor) . . . Sana bir olayını anlatayım . Şimdi bu bizim başımızı belalara soktu . B i r kere kendi kendine işte 'Ben Mitterant'la g örüşeceği m , ' diyor. D ış iş le ri'nin haberi yok. G itmeye bir gün kala, son gün, g itmiyor Öy le şeyler yapıyor ki . M esela geçenlerde Antalya'ya gittik, H üsamettin filan. AET top­ lantı s ı . Tunç Bilget dedi ki , saçını başını yolarak, dedi ki; 'Ben bu kad ı n a , gelecekseniz sizi programa koyayım, dedim Çünkü hep 39


böyle yapıyorsunuz . Geleceğim diyorsunuz, sonra işim çıktı deyip gelm iyorsunuz' demiş. Kadın 'Mutlaka geleceğim' demiş Benim oraya g ittiğ i m akşam , sordum, 'Ne oldu' diye. ' Kadın gene numarasını yapt ı , ge lmiyormuş' dedi Bilget. 'Peki sebep nev­ miş?' diye sordum . 'Efendim, çok önemli bir görüşme istemiş Baş­ bakan kendisinden ! " Halbuki bunların hepsini kendi uyduruyor Bilget'e 'Bu kadının mutlaka gelmesini istiyor musunuz?' diye sordum . 'Valla h i , i stemem ama bir kere programa koymuşum , rezil olacağım' dedi . 'O zaman Başbakan a telefon a ç , sor. Başba kan böyle bir şey ol madığını söyleyecektir. Sonra kendisine de aç söyl e , Başbakan 'la konuştum , Başbakan böyle bir görüşme porgramım yok dedi diye Bilget, 'Bu fena fikir değil' dedi ve aradı Ö yle yaptı ve kadın öyle geldi . " CA : "Başbakan (o sırada Demirel) 'Öyle programım yok' de. mış ?" . CA: "Yok böyle bir progra m . 'He rhalde benimle görüşmek is­ tedi , sonra unuttu,' demiş . " CA: "Böylesi h i ç gelmedi N e yapacak ülke bununla, hele seçi­ l irse? " HÇ "Vallahi bilmem Bir de, şey yah u , 'Koca s ı malı g ö türdü' diyorlar" CA : " Nedir o konuda işittikleri n ? Nerelerden işittin?" HÇ "Ben bunları yirmi yerden işittim . " CA : "Hangi konularda?" HÇ: " M esela deniliyor ki; birisin i n Hazine ile işi olduğu zaman 'Gel eve' diyorlar . İ stanbul'daki yalıya Ö zer'le konuşuyorlar . " C A : "Bastırıyorlar parayı?" H Ç "Evet Ben bunu 3- 5 yerden duydum . " CA "Başka şeyler d e biz duydu k . Biz bu o l a y l a r ı a ç a c a ğ ı z " H Ç : "Hiçbir şeyleri yoktu . Kocası mağazaları c a n landırdı ' l O tane mağaza açtı yeni baştan ' diyorlar CA " Öyle mi?" HÇ: "Tab i i , hükümete g e ldikten s o n r a kaç t a n e m a ğ a z a açtı , öğrenilebi lir . " ·

·

40


CA : "ABD'de bir üniversite açtığ ından söz ediliyor. Bilginiz var mı ?. " HÇ "Yok " CA " Nasıl a ç ıyor, para nasıl gidiyor oraya?" H Ç : " İ şte onu bileme m . " CA: " Bir dümendir dönüyor . " H Ç : "Kesin canım . İstanbul Bankas ı . . . " C A : " Ma l u m . Şimdi g azeteler işlerini bu kadına kolaylıkla yap­ tırırlar diye lanse ediyorlar . Birisi Çiller. . . Ö teki de Bedrettin olma­ sın? Bir de Cindoruk ç ı kardılar adaylığa. Sizinle anlaşabilir mi?" H Ç : "Ne düşüneceği belli olmaz onun . " C A : "Belki d e e n iyisi İ smet. N e düşünüyor yukarısı?" H Ç : "Bir şey söyle m iyor, renk vermiyor . " C A : " Evet, b e n d e konuştu m , öyle . Çiller m i ller olur mu?" H Ç : " H i ç sanmıyorum . O zaman Türkiye'nin hali perişan . Ö y­ l e bir hükümette görev alacakların vay haline Bir kere kadın, dinle­ mesini bilmiyor . H i ç i " CA : " Bununla nasıl hüküme t olursunuz ki?" H Ç : " Mümkün d e ği l . Ben olmam bir defa . Bakarsın, bilmem de . . . " CA : "Kimbilir neler yapacak? Tabii bir gün sabrın tükenecek, küfredip ç ıkacaksın . " H Ç : " Öyle , öyl e ! Ç o k olaylar var ... CA: " Kocası da bir başka olay . Yahu hiç i nsan bir evlilik uğru­ na soyadını değiştirir m i ? "

6 Erkek adaylar s e n , ben, o veya şu derken; Tansu Ç iller tezga hı açmış, örneğin TOBB Genel Kuruluna Başkan Yalım Ere z'in orga­ nize ettiği nümayişlerle gi riyordu TOBB daki gösteriler, Tansu Çiller'in ilk ç ıkışıydı . Fakat yeni yeni Erez faktörü ön plana ç ıkıyor, Çiller'in taktis­ yenleri hala, adayl ığa m esafeli durmasını öğütlüyorlardı. 41


TOBB'un ilk g österi olarak seçilmesi elbette anlamlıyd ı . Genel Kurul delegeleri Anadolu'dan geliyor , Anadolu'ya Ankara'daki hava­ y ı aktarıyorlardı Erez'in organ ize ettiği g örkemli hava kuşku yok ki, Anadolu'ya yayı lacak ve Çiller lehine, delegeler üzerinde olumlu etkiler yapa­ cakt ı . Aday olduğunu söylem iyordu Çiller; ancak, parti genel başkan­ lığı yolunu açmaya azmetmiş g ibi görünüyor, 'müstakbel bir Başba­ kan gibi' bir h ükümet program ını andıran söylemlerde bulunuyordu. Erez , Çiller'in başarısı için şeref sözü vermiş, yerine getiriyordu . Çiller ise, TOBB'daki konuşmasında ana sloganını açıklıyordu : " Ö nder Türkiye - Halk için devlet" Bir huy edinmişti : Bekleterek merakları kışkırtmak. TOBB'a 2 5 dakika geç geldi . Krem rengi tayyörüne uygun aynı renkte ayak­ kabılar, beyaz bir bluzla toplantı salonuna "Bravo" sesleri ve alkışlar arasında girdi. Türkiye'nin önünde yepyeni, bembeyaz bir sayfa açıldığından' söz ediyordu . ' Çankaya ile uyumlu bir hükümet' mesajı veriyordu . Ö yle bir-iki yıllık bir 'perspektif' çizmeyecekt i . Sadece 1 993 pers­ pektifi üzerinde konuşmak istiyordu. "Terörün arkasına s iyasal kararlılığım ızı koyduk , " diyordu. Bun­ ların mali dengeyle taban tabana zıt kararlar olduğun u , ama siyasal kara rlılıktan da vazgeçemeyeceklerini söylüyordu. Gazetecilerin d ikkatini Çiller'in konuşurken el-kol hareketleri çekiyordu. Genel başkan adayı salonun ücra köşelerine kadar el-kol hareketleri ve gülücüklerle ulaşıyordu . 'Yeni bir devlet anlayışını ortaya koyma gereğini duyuyor du Çille r . Ö yle ya, bir ilim kadınından da ancak reformist girişimler beklenird i l Reformlarının özünü söyledi : "Daha fazla halk, daha az devlet ! " Zira "Para hcı lkın paras ı . Bu­ nu nasıl harcayacağına o karar vermek durumund a . Bana diyeceksi­ niz ki, halk deyince popülizm gelir akl a . Radikal kararı nasıl alacak­ sın? İ �te a nlatayım : Bir kere eğitimde fırsat eşitliğinden vazgeçemeyiz. Sosyal dev42


let anlayışından h areket ederse k, bütün bunların kaynağını da bulu­ ruz" diyordu . Sorun , o denli kolayd ı ! İ ki cüml e , bir söz verme . . . Tamamdı ! Delegeler; g ülücükler dağıtan , el-kol hareketleriyle seslenen Çiller'den alkışlarını esirgeyecek değillerd i . Ü stelik Türk erkeği , bir kadına , ne söylediğini anlamasa da kaba davranacak kadar g ayrı medeni' değildi ! Çiller, durmuyor, konuşuyor; 'tarım reformu da yapıyor'du 1 Y a K İ Tier? Daha o g ü n hesabını görmeye hazırd ı . B u kurumlarda sadece 600 bin kişi çalışıyor , 49 trilyonu yutuyordu. Olacak şey de­ ğ ildi . 600 bin kişi kapı dışarı edilece k , bu trilyonlarla küçük sanayi­ ci ihya olacaktı . Fethedilmiş bir dünyadan, gerçeklerin konuşulduğu basın dün­ yasına dönünce, ilk soruyla karşılaşt ı : Neyin nesiydi b u konuşma? Çiller; "Sayın Cumhurbaşkanımız yeni bir sayfa açılacağını söyledi . Ben de bunu söyledi m " ded i . P e k geçerli b i r açıklama değildi a m a , bası n , henüz Çiller' i tanı­ mıyord u . Aday değild i , Başbakanlığa hevesli değildi ama; 'Tür kiye'nin en büyük yeniliğini' açıkladı : "Artık hükümetle Çankaya uyumlu çalışac a k . Bunu göreceksi­ niz. Beyaz sayfanı n e n önemli mesaj ı bu . Bundan sonra demokratik kurallar işleyec ek . " Sanki başka kuralların işlemesi olanağı varmış g ibi bu saçma mantığı bir yana bırakırsak ; Çiller, o sırada DYP üzerinde önemli etkisi olduğuna i nandığı Cumhurbaşka n ı Demirel'e sürekli yağ çeki­ yordu . Yalanını kendi sözleriyle ortaya koyuyordu H e m aday o lm adığını söylüyor. hem de 'beyaz sayfa açan bir genel başkan' kimliği sergiliyordu . Tabii , Çiller'in bu manevralarını kimse yutmuyordu. Çiller bal gibi adaydı ve tehlikeli bir tırmanış içindeydi . O gün öteki adaylar ne. yapıyordu? Toptan da hareketliyd i , tek aday önerilerine karşı ç ıkıyordu. İ smet Sezgin henüz ortalıkta değildi. C indoruk'un ' kararsızlığı' sürüyordu . 43


(D İYALOG) Not defterimden: (22 Mayıs 1 993, saat 1 8 . 00- 1 9 _ 00 a rası , Cum hurbaşka nı De­ mirel'le TOBB'daki olaylar üzerine) CA: "Yarın Urfa'ya g idiyor musunuz?" SD: "Baraj temeli atacağız_ Sen bana bir ad taktı n : 'Barajlar kralı' diye _ Kaldı o ad_ Hiçbir ilaç silemedi onu _ " CA : "Size muhalif olanlar da ikide bir kafama vururlar o adı , barajlar kralı sıfatı n ı , biliyor musunuz?" SD: "Yok yahu ı Ben keyfimden söylüyorum . " CA : 'Tabii e fendim, siz böyle söyler misiniz hiç? Etraf karmakarışık -" SD: "Ne olacak? 1 3 H azirana kadar g ider bu şey . " C A : "Çiller gösteri yapmış bugün . B i r nevi program ilan etmiş. Sloganlar falan filan . Alkış toplamak için . . . " S D : "Ama yanlış yerde . O zeminlerden bir şey çıkmaz ki . . . Onun zemini başka . " CA : " Parti zemini değil mi?" SD: "Tabii canım, tabii . Sonra başka bir şey daha var . Farzet parti zeminine g iriştin . Ee , a rkanda milletvekili olması lazı m . Başba­ kan olmak içi n . " C A : "Değil m i ? O d a ne durumda?" SD: " Ö nemli mesele o zaten . Bunların b ilmediği yer o. Ben çok fazla girmek istemiyorum ama , netice itibariyle Türkiye'yi hükü­ met bunalımına götürme leri de herkesin sevineceği bir iş değil ca­ nım. CA : "Tabii, tabi i . Ama siz yine de işin içine g i rmeyin " SD: "Yok canım. B e n Ertuğrul Ö zkök'e dedim ki; 'Kardeşim , bu işlerden bir şey çıkma z . Kayyum tayin edilir _ ' Eski parti tüzüğün­ de partinin teşkilat başka n ı olan zat , p arti genel başkanlığı boşalın­ ca otomatik olarak yerini alırd ı , vekil olarak Ş imdi 24 Eylül 1 98 7 'de H üsamettin (Cindoruk) Bey görevi bı­ raktı , ben görevi aldı m . Mehmet (Dülger) bu kongreyi hazırlad ı _ Mehmet b u işi 1 O senedir yapıyor partide . 44


Yani 'herhald e olağanüstü kongreyi de Mehmet hazırla r , · de­ dim, o zama n . Şimdi orada seçim meçim yaptılar. Mehmet'in üstünde kald ı . Bana soruyor ( Ö zkök): 'Bunun siyasi tarafı yok' dedim . Şimdi ba k , buradaki hadise şu: Bunlar önümüzdeki günlerde Doğruyol Partisi"ne kim genel başkan olacak ile uğraşmayacaklar?" CA: "Ya?" S D : "DYP Genel Başkanlığı seçimine benim karışıp karışmadı­ ğımla uğraşacaklar, onunla meşgul olacaklar . " C A : " Olabilir, bazı kesimler buna hazı rlanıyor olabilir . " S D : " Bütün hadise o . B e n d e yutkunuyorum . H içbir şey demi­ yorum . Ama yaparlar ederler . Yahu, olay mecrasında olur . " CA : " Bazı g azetelerle gazeteciler kendi emellerine hizmet edecek Ba şbakan a rı yorlar . " S D : "Tabii, tabi i . " C A : "Bunu a ç ı k yüreklilikle konuşalım, ortaya koyalım " S D : "Bizim çarıklı delege (gülmeye başlıyor) bunların hiçbirini yutmaz . " CA : "Şimdi durup dururke n , partiye aldığınız, arkadaşınızdır belki, Bedrettin Dalan'ın adaylığı nereden ç ıktı?" SD: "O şey . . M utlu Zafer . . . " C A : " İ lgisi?" S D : "Onunla dostturlar . " C A : "Siz bunların nedenlerini . . . " SD: " He r türlü tedbiri almışlardır . " C A : "Tabii efendim. Birdenbire Çiller ! Geçenlerde Cumhuri­ yet'te bir haber çıkt ı . Gördünüz mü bilmiyorum . Teşvikleri Çiller'in yönetiminden milyarlarca teşvik almış Sabah . " S D : "Doğru . . Gördü m . " C A : '"Kullanmamışlar teşvikleri . A m a başka kanallarda birta­ kım tezgahlar dönüyor . Çiller'i destekleyecekler . Hesaplarına göre , Ç i ller Başbakan olacak ve ne isterlerse alacaklar. Kulisteki hikaye­ ler bunlar. Tabii efendice hazırlana nlar da var . M esela İ smet i " S D : "Tabi i , tabii. 1 3'üne kadar sağa sola sarkıntılık yapmadan 45


yan i . Vay efendim, bizim işimize karıştı n , karışmadın gibi sarkıntıl ıklara gitmeden Bazı şeylere ben karışmaya kalksam , sizin h içbirinizin çırpınmanıza lüzum yok . " CA : "Siz işaret ettiğiniz anda . . . S D : " Hayır, beni günaha sokmayın . " {Gülüyor) CA : "Sizin şu a nda iyi bir imajınız var . Yüzde 70'lerden yukarı tırmanıyor. 'Yerin i buldu' falan gibi söylemler . . . B i r işaret . . . Bu yıp­ ratacak . " SD : "Hah, işte . Odur l " CA : " Beklenti işaret . Turgut Ö zal'ın her şeye karışmasını eleş­ tirmenizin rövanşını alacakl ar . " SD : " İ şte mesele odur . " C A : " İ şte , 'Durmadan Ö zal'a söyl üyordu, a m a partiye kendi de bulaştı! ' " S D : " Be n girmem o işlere . " C A : "Ne diye g i receksiniz ki? . . Parti kendini bulu r . " S D : "Evet, b e n o işlere g i rm e m . Parti kendini bulur, bulur, bu­ lur . . . C A : "Bu o lağanüstü kongrede kendini bulam azsa , evet bir sar­ sıntı geçirir . Ama Kasımdaki olağan büyük kongrede mutlaka bu­ lur . " S D : "Elbett e . O n milyon seçmeni olan büyük bir parti bu." C A : "Zaten siz karışmadığınız zaman ve kong reden sonra, İ' nanılmaz bir şey oldu,' diyecekler. 'Eliyle büyüttüğü, kurduğu, ikti­ dara getirdiği bir partinin hayati sorununa , yemine sadık kalarak dokunmadı bile' diyecekler. Yani bunu aşarsanız, müthiş bir şey olacak . " SD : "Aşacağı z , aşacağız ! " _ _

__ _

"

"

7 Cumhurbaşkanı Demire l , Şanlıurfa'da konuşuyor: "Yeni bir devir açalım . " Cavit Çağlar 'tek aday' üzerinde direniyor. Ortada şimdilik Çil46


ler, Sezgin ve Köksal va r . Tabii bir de Dala n . Ö rgüt tepki gösteri­ yor Dalan'a. Çiller, hareketli Adana DYP kongresinde "Baba gitti, ana gel­ di" sloganıyla karşılanıyor . Ü stten konuşmalar yapıyor "Dem ok ras i bir ç ocuktur. Elimize doğmuştur. Biz bu çocuğu büyütecek ve demokrasi se ferberl iğini sürdüreceğiz , " diyor. Çiller, 'halkın ne istediğini bildiğini' söylüyor ve sıralıyor : Eğ i ­ t i m seferberliği , tarım reformu v s .

(D İ Y ALOG) •

Not defterimden: ( İ smet Sezgin'le görüşme , Demirel'le yaptığı konuşma üzerine) CA: " İ smet, bugün görüşecek m i s i n Demirel'le?" İ S : "Görüştüm . " C A : "Aaaaa ! " İ S : "Hayır, hayır. Görüştüm ama güvenlik toplantısından son-

ra . CA: "Ne gün?" İ S : "Dün. Dün akşam. Patronla , Gene lkurmay Başkanı, Milli Savunma Bakanı, Jandarma Genel Komutanı, Erdal Bey falan . . Sonra bana 'Sen kal' dedi , kaldı m . İ ç e rde , görüştü k . " C A : " N e diyor?" İ S : "Genel görüştük; bu konuları g örüşmed i k . Başbakanlık, genel başkanlık konularını görüşmedik . " C A : "Sana ' işaret' yok mu?" İ S : "Yok da, ama kapalı da deği l . " CA : " N e zaman aday olarak ç ı kac aksın?" İ S : " B i lmiyorum ki, bu hafta ç ı karım h er halde . " C A : "Tek aday nasıl olacak?" İ S : " Durum tebellür edince öteki adaylar ç ekilebilir . "

47


(D İ YALOG) Not defterimden :

( 2 4 Mayıs 1 99 3 Pazartesi , saat 1 1 0 0 , Cumhurbaşkanı Demi· rel Urfa'dan dönmüş, aradı) CA: " Beye fendi , nasılsınız?" SD: "Vallah i , işte peygamberler diyarına gittik geldik . " CA: "Televizyonda gördüm . " SD : "Halk fevkalade güzeldi , iyiydi Yani yüzünden , gözünden bir güzellik akıyo r . Eski günlere dönmüş yüzler. O güzel bir şey. 30 senedir hayal ettiğimiz bazı şeyler 1 N isanda gerçekleşecek Harran kasabasının içine su akacak, iyi mi? Fırat suyu . 50 kilometre ileride 50 me tre derinde akan su, Harran kasabasının dibine akacak. 4-5 sene sonra o saçı sakalı birbirine karışan, pisli kten geçilemeyen adam düzgün hale gelecek. Bursa'nın Yenişehir'ine kadar getirebilirsem adamı benim işim halloldu . " CA: "Olacak galiba . " S D : "Oraya gelinmiş. Bütün kanallar, kanaletler konulmuş ve su da gelmiş, baraj dolmuş, tünele dayanmış. Tünelin ağzı kapaklı İ ki tane üniversite yapıyorsunuz . Ü niversite aşağı yukarı l l OO'e ya­ kın personel çalıştırıyor. İ dari, teknik vs. 500 yataklı hastahane yapıyorsunuz . Ö bür taraftan bir turizm hareketi geliştiriyoruz ki , orası bir ziyaretgah olacak. Harika b i r ş e y gelişiyor v e h a l k , devleti kucaklamış. Devlet de h a l k ı kucakla­ mış. Orada büyük kasabalar var . Ceylanpınar vesaire . Kürtçü lüğün olduğu yerl e r . Kuş uçmaz ke rvan geçmez ovalardaki ağalar, beyler hepsi . . Güzel bir şey . Ovalar yemyeşi l . " CA : "Bizler d e burada malum şeylerle uğraşıyoru z . " S D : "Ben şimdi ortalığı yangına verdi m , b i r kenara çekildiın " (Kah kahalar) CA: "Gazeteler sizin için 'Hala Başbakan gibi konuşuyor , · diye yazıyor . Konuşmalarınızda parti ya da hükümetle i lgili bir şeyler, bir propaganda yapmadınız ki . . . Sadece Büyük Türkiye kavramı i ş ­ leniyor . " 48


SD " H a h , işte tab i i . Parti, devle t , hükümet , hükümet başkanı niçin var? Ben onu söylemeyip de neyi söyleyeceğim?" CA: " Elbe tte , pek anlaşılır gibi değil . " SD : " O zaman pandomim yapmak lazım . " C A : ( K a h ka halar) "Ama bir şeyler oluyor. Tansu mansu . . Efendim, bu Tansu . . . "

S D : "Bi rkaç gün gide r . Bayram sonrası hafta o iş oturur. Bay­ ram sonrası ha ftaya kadar birçok laf olur . Hafta sonu lsparta'ya gi­ deceğ i z . S e n d e gel, gel . Sen birçok kez geldin lsparta'ya . Isparta ile kuca klaşacağı z . 2 1 sene temsilcili klerini yaptım . " C A : " Ama yine t e msilcileri sizsiniz ! " S D "Bu sefer Türkiye'nin temsilc i siyim Artık Isparta Milletvekili değili m . " CA : "Bir y e r boşaldı d iye şimdi oraya hevesler vardır . " S D : "Vardır, vardır . " C A : " Maaş d a iyi . " S D · "Fena değil (gülerek) . " C A : "Tansu, genel başkanlığa g elebilir mi ?" S D : "Valla h i , laf aram ızda , tahmin etmiyorum . " C A : " Bu kadınla işler. . . darmadağın olur . " SD: " O delege var y a çarıkl ı , on defa düşünür . " C A : "Yani devlet işleri g ü lücükle mülücükle olacak i ş deği l . Bu ciddi bir iş. Oysa bu kadın neler söylüyor, gülücüklerle falan filan . Uçak kiralamı ş . " S D : ' O yapmaz onu, başkaları vardır, yapmıştı r . " C A : " O para filan ver m e z , değil mi?" SD: "Birtakım e nayiler vardır . " CA: " D e ğ i l m i ? " ( Birlikte kahkahalar) ,

8 Dağda k i PKK'lıyı indirmek amacıyla h azırlanan yeni bir pi'j­ manlık yasası' 24 Mayıs 1 993 günü patlad ı ' Oysa , pişmanlık yasasını genişleterek PKK'yı silah bırakmaya 49


zorlayan girişimler, o sırada ve daha sonraki tarihlerde Turgut Ö zal'a mal ediliyordu . MGK, hükümete pişmanlık yasasıyla ilgili saptamalarını bildir­ miş, hükümet de, Cumhurbaşkanı da g enişletilen yeni h ükümleri onaylamıştı . Bir farkla; h üküme t , Apo'nun affını düşünmüyordu! Silahlı eylemlere katılmayanlar affediliyor, katılanlarınsa ceza­ ları indiriliyordu . Genişletilmiş pişmanlık yasası büyük tepkiler yarattı . Fakat, bu tepkiler olumsuz değild i . Fakat , MGK öneri sinin , hükümetin yasayı benimsediğini ilan e tmesinin üzerinden bir-iki gün geçti, geçmedi . 25 M ayıs 1 99 3 gü­ nü "PKK, barışa darbe vurdu". Gazete m anşetleri böyle diyordu . Bingöl'de hain bir pusu kuran PKK, 3 5 e rimizi şehit ett i ! Ne a f , ne de dağdaki a d a m a y a ş a m a olanağı , h i ç b i r ş e y kalmadı . Apo'nun 'misilleme yaptığından' söz ediliyordu . B i r başka habE.Tse Çankaya'ya dayalıyd ı : Cumhurbaşkanı Demire l , PKK'ya karşı amansız operasyonlara g irişilmesi talimatını vermişt i . Tabii ; siyase t , doğasındaki gelişmelerle a k ı p gidiyordu. Cindoruk, Demirel'le görüşeceğini söylüyor, Çiller ise çabaları­ nı yoğunlaştırıyor, Demirel'le görüşerek bir 'işaret alma' çabasında olduğu gözleniyordu . Köksal T optan'ın adaylığı neredeyse kesinle şmişti. İ smet Sezgin ise . Yukarıdan bir işaret a lmadıkça adaylığını koymayacağı söyleniyordu. Kurban Bayramı araya giriyor; Cumhurbaşkanı Demirel Antal­ ya'ya gidiyor. Başında "'Number üne" yazılı bir kasketle hafif gezin­ tiler yapıyordu . Kurban Bayra m ının ilk günü dikkati ç ekmeyen bir ziyaretçisi oldu . Erdal İ nönü'nün 'yakın mesai arkadaşı' Bayındırlık Bakanı Onur Kumbaracıbaşı , Demirel'e g e ldi . Beldibi'ndeki görüşme bir bayram kutlamasının ötesinde anlam taşıyord u . Çünkü, Kumbaracıbaş ı . Cumhurbaşkanından 'şansı giderek 50


yükselen Tansu Ç iller'in kazanıp k azanmayacağını, kazanırsa hükü­ metin geleceği üzerindeki düşüncelerini' öğrenmek istiyordu . Demirel, Kumbaracıbaşı'na Çiller'in kazanma şansı olmadığını söyledi : 'OYP delege leri cin g ibiydi , Çiller'in serg i lediği numaraları yemezlerdi. Genel Başkanlığı kazansa bile DYP-SHP hüküme tinin devam etmemesi' için bir sebep y oktu '

(D İ YALOG) Not defterimden:

( 2 3 M ayıs 1 99 3 , Devlet Bakanı Cavit Çağlar'la adaylar üzerine g örüş m e ; Çağlar, Çiller'in Cumhurbaşkanı ile yaptığı konuşmayı anlatıyor) C A : "Cavit, haberler sende . " C Ç : " Baba b ir şey söylemiyor . Dün gece saat 0 1 . 30'a kadar yanındayd ım . " CA : "Cumhurbaşkanı bir şey söylemez de . . . Ama neler oluvor?" CÇ: "Hüsamettin aday olamaz . " C A : " Neden?'' CÇ: " O lamaz. Bizden korkuyor. Çünkü ben ona e vet demem " C A : " Öyle mi diyorsun?" CÇ: "Tabii. Başbakan olur, g üvenoyu alır. Peki sonra? Genso­ rularda?" CA: "Ama güvenoyu a lır . " C Ç : "Güvenoyu vermeye mecburu m . Gensorularda ben Avrupa'da oluru m . Arkadaşlarım seçim bölgelerine g iderle r . " C A : " Demek Cindoruk olmayaca k , öyle diyorsun . Peki kim?" C Ç : "Vallahi zor " C A : " Mesela Çiller?" C Ç : " Dün kadına patlamış " C A : " Kim?" . C Ç : "Patron! Kadın gelmiş dün Cumhurbaşkanı n a . L a f a r a · mızda . Yokla ağzını bizimkinin . 'Erken' demiş daha . " C A . " Ç i ller'e mi? Peki hangi b akımdan 'erken' diyor'/ " 51


CÇ : " Demiş ki; 'bizim tabanın seni iyi bir tanıması lazım' de­ miş . " C A : "Yani 'seni taban tanımıyor, çıkma' demeye getirmiş öyle m ı' ?" . C Ç : "Tabii ya. 'Medya i l e bir yere varılamaz' demiş . Medya i l e b i r yere varılır da, bu başka b i r i ş' demiş . " C A : "Kadın n e istiyor Demirel'den? Bir işaret?" CÇ: '"Bana müsade et' diyor, 'ben çıkayım, beni işaret e t i "' CA: "Eeee . . Demirel de 'kimseyi işaret etmem' diyor . " CÇ: "Hayır. B u n e demek?" CA: "Alo, alo . . . CÇ : "Alo, alo, alo . . . " (Yeniden arama) CA : "Kesiliyor bu telefonlar Kızı lay semtind e . Şimd i , bu kad ın gelmiş ' Beni işaret et' demiş . " C Ç : "Tabi i . bizim ki de 'erken' demiş. 'Ben b u işlere girmem' demiş. Şey etmiş . " CA: "Ne demek bu?" C Ç : "Sinkaf ! 'Git, ' demiş . " CA : "Tabii kadın gider mi?" C Ç : "Kadın bir çılgın . Mitterant'a gidiyor. Onu Mitterant seçti­ recek ya ! " CA: "Ha, h a , h a ! " CÇ : " İ ki ayda bizi batırı r . Bakanlar Kurulunda bakanlar döver bunu . " CA: " Dünkü Bakanlar Kurulu galiba g üzeldi . " C Ç : " Ç o k güzeldi . Dağdaki adamları affediyoruz. Silahları bırakın . Bir yaklaşım yapıyoruz . " C A : "Sen şimdi nereye? Haydi Baba'ya ! " CÇ: (Güler) "Yok şimdi grup var . Gitmezsem ayıp olur . " CA : "Kim konuşacak?" CÇ: " Mehmet Gölhan Bey (Genel Başkan V e kili) Bizim en akıllı mız ! " CA "Tebrikler. " C Ç : "Sağol ! " "

52


(D İ YALOG) Not defterimden: ( 1 5 M ayıs 1 9 9 3 , Cumhurbaşkanı Demirel aradı ; dağdaki teröristleri af konusu görüşmenin ana tema'sı) Bir ses: " Efendim, Sayın Cumhurbaşkanımız görüşecekler." ( Bağlantı) C A "Emel Hanım nasılsınız?" EY : " İ yiyi m , siz?" C A : " B e rbat ! " EY -. "Evet , aslında öyle d e . " CA "Yani?" EY : "Çok üzüldük . " CA "Affedersiniz ama b u Apo bir hayvan!" EY : " Evet, evet . " C A : "Başka kelime bulamıyorum . " EY : " Gerçekten öyl e . Ben veriyorum . Hayırlı günler dilerim ." S D : "Gözlerinden öperim . " CA: " Beyefendi, nasılsınız?" SD: "Sağol . Vallahi kardeşi m , bu kadar hayvanlık olur yani . " C A : " B iraz önce ben d e Emel Hanım'a aynı kelimeyi söyledim . " S D : "Bu kadar hayvanlık olur. Ben 2 ay uğraştım . Birtakım adamları ikna edeyim de, şu adamlar 'işte ateş kestik, mateş kestik, karş ı l ı k bulamadık, cevap alamadık' d e mesinler diye. 'Yahu biz bun­ ları adam saymıyoruz, bunlar pis adamlardır' diyemeyiz, onlar bir şey yaptı , siz de b i r şeyler yapın diyenlere karşı, i çerde dışard a . Çok tatlı bir ş e y hazırladık . Adamlara, dağdakin e , i n kardeşim seni saracağı m , diyor. Yani suçlu olduğunu ispat edemediğin yerde adamı suçlamayacağım , di­ yoru m . Böyle bir rahatlık g etirmeye çalışırke n , gitti h e r i f , 30 tane ada­ mı öldürdü, iyi mi?" CA " Maalese f i " S D : " Bundan sonra g ünah bizden g itti , değil m i ? Askerler gem 53


geriyor, yah u . Adamları öyle frenledik ki . . Hadi bakalım , alın şimdi cevabınızı . " C A : "Şimdi bütün bölgede bahar ope rasyonu yapacaklar mı?" SD "Burayı bir duman ederle r . H içbir şey bırakmazlar . Gene dedik k i , h a lkı koruyun. Sabahleyin Genelkurmay Başkanı ve Sayın İ nönü i le konuştuk . Affı askıya aldık " CA: " İ nönü de grubunda hükümetin askıya aldığını söylemiş . " S D : " Başka ya pacak bir şey yok k i . . . " CA : "Taviz vermek mümkün değil . " S D : "Bu kadar iyi niyetle . . . Kardeşim , biraz sabredin. Ü ç-beş gün, üç-beş ay . Efendim derlenip toplanacakmış da . . . Türk Devleti sizi ezer yah u . Bu sene ezer . Açık söyleyeyim . " C A : "Artık e zsinler bari . " S D : "Türk Devleti'nin şimdi hiçbir e ksiği yok . " C A : " N e olacak?" SD: "Helikopterim yoktu, yok bilmem nem yoktu, hayır! H iç­ bir eksiği yok. 160 bin tane adam . 1 60 bin adama, 'durun, karde­ şim , bunlar, devlet kan döküyor demesinler . . . diye, 'durun karde­ şim' dedik . Dünyaya karşı . " CA: "Pekı 30 kişinin katli e mrini veren k i m ? Apo mu?" SD: "Apo l Alçağın teki Apo. Adam diyor k i ; 'Ben dünyayı kandırmaya ça­ lı şıyorum . ' Hani 'Ben adım attım da, Türkiye adım atmadı' dedirte­ cek. Haziran başından itibaren de harekete geçecek diye orta yerde bazı e mareler var, biz bunları biliyoruz zate n . Akşam konuştum ben bunları . Biz, emareleri biliyoruz . Zaten burada bir operasyona gitmeye hazırdı devle t . " CA: " Devlet h e r olasılığa g öre hazır olmaz mı hiç?" SD: " Bunlar kaç kişi , nerede , h epsini biliyor devle t . " CA: " B iliyor, değil mi?" SD: "Evet, hepsini biliyor Yani ben de üzülüyorum . Dağlarda birtakım i nsanlar. Genç genç insanlar. Kurşunlanmış yerde yatıyor . Askerler şehit olmuş, yerde yatıyor. Yani şu manzarayı bir düzelte­ bilir miyiz?" CA "Evet , işte düzelttik . Sonuç 3 0 şehit daha . " ·

54


S D : "Çok kötü old u . " C A : " İ şin içinde h e m A p o var , h e m de belki de barış yoluyli1 düzelmesini isteyenler de . . . Barış yoluyla işin düzelmesini isteme · yenler yapmış o labili r . " S D : "Daha ç o k -işin içinde- Apo var . " CA : "Tabii bunların telsiz konuşmalarını filan bil iyorsunuz . " SD: " Devletin bilmediği bir şey yok . Fakat bunlar pusuya yatıyor . Devlet bunların p e şinden geli nceye kadar kayboluyo rlar . Ama güvenlik güç leri bu sefer kayıp mayıp etmezle r . " C A : " Y o k . Zaten gelen h aberlere göre çevirmişler bunları. Kıskaca almı şlar . 7'sini d e temizlemişler . " S D : "Bir şey bırakmazlar . Artık halk d a bir şey demez " CA: " Barış mıdır nedir, onu son aşamaya getirdini z . " S D : " Ço k da güzel g etirdi k . " CA: "Galiba bu gece ilan ediyordunuz ve bu iş bitiyordu?" SD: " Evet, evet . Bugün, biraz evvel ben imzalayacaktı m . Mü­ kerrer resmi gazetede ç ıkacakt ı . " C A : "Demek o kerteye g e lmişti?" SD: " H e r şey bitmişt i . Dün 'Getirin bana kararnameyi imzala­ yayı m , ' dedi m . Bir tek Doğancan Akyürek yoktu burada . Sabahle­ yin ona g önderdik , İ stanbul'a . Bu saatlerde gelecekti, imzalayacak­ tım . " CA: "Bitiyordu i ş demek ki . . Peki askerler?" SD : "Çok bozuk. Burunlarından soluyorlar . " CA: "Artık onları kimse tutamaz. " S D : "Eh, artık ! " CA: "Operasyon iznini d e a lm ış lar hüküme tten?" S D : " Ee , mecbure n . Dün zaten bunlar MGK'da konuşuldu " CA: " Yani manzara biraz belli miydi efendim?" SD: " H ayır. Hayır, ama bölgede birtakım toparlanmalar var, esasen bunların üzerine varılacakt ı . Buydu m e se le . Yalnız bunların adamlarını bir süre önce öldürmüşler . " CA: " Ö yle mi?" S D : " Müfrezeye ateş etmişler. O nlar da, onları biçimle mişmiş " CA: " Evve e t ! " S D : " Onun intikamını alıyorlar akılları sıra . " 55


CA " İ nt ikam alma neye mal oluyor, farkındalar m ı ? ÖJijmJere mal oluyor Katliamı işitince nasıl şok olduk bilemezsi n i z " SD " Nasıl güzeldi sonuç . " C A : "Siz nasılsınız?" SD " İ spanya Kralını karşıl :ımaya gidiyorum . " (Gülüyor) Dağdaki eşkiyayı ehlileştirmenin ilk adımı sayılan kararnamenin askıya alınmasını sağlayan 1 993 katliamının ve başka yüzlerce kan lı olayın düzenleyicisi, Apo'nun iki numaralı adamı Şemdin Sa kık, yıl­ lar sonra, Apo'dan kaçarak 1 9 Mart 1 9 98'de Barzani 'ye sı ğındı Sakı k, bir yerden bir yere giderk e n , TS K'nın düzenlediği bir operasyonla tam üç dakikada 'derdest edildi' ve h elikopterle Diyar­ bakır'a getirild i . 1 3 N isan 1 9 9 8 Ortalık kayn ıyor. M i tterant'ı gören Çill e r , havarıla n ı nda gör­ kemli biçimde karşılanıyor Sağda birleşm e , bütünleşme lafları . . . Ama, Çiller b i le "Sağda birleşme taba nda olur" diye konuşuyor C indoruk'un adaylığı üzerinde çeşitli söyle n ti l e r , varsayımla r , spekülasyonlar giderek artıyor .

(D İ YA LOG) Not defterimden: (26 Mayıs 1 9 9 3 , Cavit Çağlar'la adaylık ve adaylığı üzerine bir konuşma) CA: "Bir haber çıktı . 'Hüsamettin Cindoruk bugün istifa ediyor TB M M Başkan lığından ve Çankaya'ya ç ıkıyor , ' diye . " C Ç : "Aday olmaz. Sende kalsın . Biraz önce C indoruk'un ya­ nında olanlar bana geldile r . Ateş püskürüyorlar 'Bu kadar şey adam g örmedik, biz şimdi ne yapacağız' dediler 'Sen de aday olma­ yınca . Ağabey Allah aşkına sen çık adaylığa ı · Ben yokum' dedim adamlara 'Ben ancak, Demirel'den izin alır, gelirsiniz. ondan sonra tek adaya düşürürsün ü z . O zaman ben de aday olurum' dedim . " .

56


CA "Peki m i l l e tvekilleri ne zaman konuşmuşlar Cindoruk'la? Bugün mü?" C Ç : "Dün akşa m , evinden . " CA · " B u g ü n bizim ç ocuklara Cindoruk'un başkanlığını isteyen Baki T u ğ , ' Bugün Köşk'e çıkacak, o radan çıktı ktan sora Meclis'e gelip Başkanlı ktan istifa edecek' demiş ama . " C Ç " H ay ı r , hayır. Abic i m , hayır. Edemez. E n yakını R ıfat Ser­ daroğlu g e l d i , s öylemediğini bırakmadı Laf aramızda , ben her şeyi sana anatıyo r u m : Bak C ü n e y t Abi, esasında bu i şi en i y i b e n yaparım. Baba ile . e n iyi ben g e ç i nirim . Baba ya ben bir şey diyemem Benim terbiye­ mi biliy orsun . Nasıl ki sen bazı şeyleri söylemezsin ona, ben de ona söylemem Ben o n u r a h a tlatmak için 'Yokum' diyorum orada . Yoksa b e n Başkanlığ ı , bu işi kanırta kanı rta kapardım kongrede . Fakat b u kadar yı l l ı k hukukumuz . . . C A " O l m a z , senin d urumunda o n a rağmen olmaz . " C Ç : " B e n o n u zarara soka m a m . Benim terbiyem var . " CA : " C u ma rtesi l spart a'ya gidiyor . Geliyor musun? Ben gidiyo"

ru rn .

10 Cindoruk üze rinde yoğunlaştırılan spekülasyonların hepsi boş çı ktı . TBM M Başkanı , ' adaylığı reddetti ! ' Bir gece önce milletvekillerine söylediklerini yineleyen yazılı bir açıklama yaptı : "Son yı llarda tanık old u ğumuz Cumhurbaşkanlığı-hükümet uyumsuzluğu . . M e c l i s ' i n yasama g ü c ü n ü artı rmak i ç i n göste rilen çabaların s o n u ç vermemesi . . b i rbirini kovalayan olaylar : . Vetola r , by-pass yasaları M e c l i s g ündemini zaman zaman tıkamışt ı r . Parl amenter sistemde hükümet etme işlevi , sorumlu olmayan bir Cumhurbaşkanı ile paylaşılamaz . .

57


Bunun tek ç özümü , Cumhurbaşkanlığı kurumunun ağırlığını , günlük siyasetle ilişkisini ve taraf olma durumunu g idermektir. TC Başbakanlığı görevi hesapsız ve ilkesiz yüklenilemez . " Yazılı b u metin; Cindoruk'un doğrudan Dem irel'i hedef alan daha önceki açıklamalarına benziyord u . Doğrusu; Cindoruk, Demirel'in hem parti hem de hükümet i ş ­ lerine karışacağından kuşku duyuyordu v e Başbakanlık görevini b u a ğ ı r nedenlere bağlayarak istemediğini açıklıyordu.

(D İYALOG) Not defterimden : ( 2 7 Mayıs 1 99 3 , İ smet Sezgin'le Cindoruk'un adaylığı geri çe­ virmesinden sonra görüşme; yine adaylık sorunu ve dağdaki eşkıya konusu) CA : "Cindoruk adaylığı öyküleri sona e rdi . " İ S : "Tabii , tabii , tabii . " C A : "Sen devam edecek misin?" İ S : "Evet, edeceği m . " CA: " B u , Çiller n e o lur?" İ S : "Hiçbir şey olma z . " CA: "Ama basın bu kadını pompalıyor . " İ S : " Varsın pompalası n . Hiçbir ş e y olmaz . O n u neden pompa­ ladığını biliyorsun . " CA: "Bilmesem de tahmin ediyorum . C indoruk'u destekleyen mille tvekillerinin Ç iller' e döneceğine dair haberler var . " İ S : "Yok canım ' Bunlar ü ç kağıtç ı . S e n bilmiyor musun bunları? Kimi bakan , kimi m illetvekili olmak istiyor, kimi de ihale alma k . " CA: "Peki bu durumda ne yapılacak?" İ S : 'Halledeceğiz, hiç merak etme . " CA: "Ya doğudaki bela?" İ S : "Halledeceğiz , h alledeceğ i z . Bunu söyledi k . PKK'nın barış g i rişirı;ı leri bir taktiktir, stratejidir, şudur budur dedik, anlamadılar . " C A : "Sen söyledin hakikate n . " İ S : "Anlatamadık . " 58


CA: "Sen Apo'nun bu durumunu kapalı toplantılarda da söyle­ din . " İ S : "Hepsini, hepsine söyledim . Mesela bir tanesini, sana bir metni, konuşmamın metnini göndereyim . Bakanlar Kuruıu · ndaki konuşmamı . " CA: " N e zamanki?" İ S : "Her h afta bu tür konuşmalar . . . Bir defa değil ki. . . " CA: "Yani Apo'nun barış gi rişimlerinin bir taktik olduğunu?" İ S : " Evet, evet. H atta 'kitlesel eylemlere dönüşmeleri bile olasıdır,' dedi m . " CA: " Di nleyen olmadı , vız geldi. Peki şimdi ne o lacak?" İ S : "Kıskaçtalar . . . Analarını . . . . c eğim . " CA: " Y apmazsan h atırım kalır ! " İ S : "Sağal Cüneyt . "

( D İYALOG) Not defterimden : (27 M ayıs 1 99 3 , Başbakan Vekili Erdal İ nönü ile dağdaki eşkı­ ya, Bakanlar Kurulu'ndaki görüşmeler ve biraz d a DYP üzerine) CA: " Ba kanlar Kurulu var. Ben sizi fazla tutmayayım. Birkaç şey sorayı m . " E İ : " Çabuk ! " C A : "PKK ve dağdaki eşkıya kararnamesini askıya aldınız. Bu­ gün yayımlamıyorsunuz . Bu, yarınlarda da yayımlamayacağınız an­ lamına mı g eliyor?" E İ : "Şimdi . . . Bunlar oyun yaptılar. Takibat sürüyor. O bitsin . Ondan sonra karar verilir ne yapılacağına . " C A : " 3 3 şehit o layının hükümete çok geç haber verildiği işleni­ yor?" E İ : "Tabii işlenece k ! Bu olaylar o kadar basit değil. Uzun vade­ li bir m üc adele oluyor . Yok, bu, on dakikada , beş dakikada olan bir olay deği l . Ö yle anlatılıyor ki , orada 6'da bir olay oldu, bitti her şey . Biz de onu bildiğimiz veya bilmediğimiz halde işler yaptı k . Ö y­ le değil . Yol kesiliyor. Orada müsademe oluyor . Gidiyorlar , sabah59


leyin öldükleri anlaşılıyor O sırada biz burada başka işler yapıyo­ ruz Ne olacağı evvelden bilinmiyor ki . " CA : "Galiba 3 3 kişinin öldürüldüğü sabah e rken saatlerde size geldi?" E İ : "Sabah üç buçuk civarında öldürüldükleri söyleniyor. Sabah 7 . 3 0'da söyl ediler bana . Biz gece Bakanlar Kurulu'ndayken böyle bir olay olmamıştı Yani kararnameyi konuşurke n . Tam amlarken . " C A : "Yeni bir tedbir var mı düşünülen?" E İ : "Yok. Zaten her zamanki tedbirler yürüyor . " C A : " 'Bahar operasyonu' adıyla daha geniş b i r ope rasyon var . mı ?" E İ : "Yani mesele şu: Güvenlik güçlerinin ellerindeki tedbirler bitmedi ki. . Devam ediyo r . " CA : "Apo hakim m i örgüte? Bu konuda devlette ne istihbarat var?" E İ : (Hafif g ülüyor) " Bunların cevabı yok Gizli örgütün ne yaptı­ ğını kim b ilecek? He rkes merak ediyor ama cevabı yok bunları n . " C A : "Ama devlet bu , istihbarat yapmış olabilir diye sordum . " E İ : "Zaten diyalog karmakarışık . İ şin esası yanlış olduktan son­ ra hakimiyet nasıl olacak?" CA : "Size a tfen yazılmamak kaydıyla, ne diyorsunuz DYP'de olup b i tenlere? Cindoruk , çekildi adaylıktan " E İ : "Çekildi mi çekilmedi mi bilmiyorum . " CA : "Çekilmiş. Dün söylemişmi ş , sonra açıkladı " E İ : "Açıklamasını dikkatle okuyunca o havayı almad ı m Çünkü; ' Bunu konuşmanın sırası değ i l , ' diyor. Neyse , bilmiyorum "

(D İ YALOG) Not defterimden : ( 2 7 M ayıs 1 9 9 3 , öğleye doğru, Cumh urbaşkanı Demirel'le Cindoruk'un adaylıktan ç e kilmesi üze rine bir konuşma) S D : "Cumartesi sabahı hazır o l , lsparta'ya gideceğiz " C A : " Hazırım efendim . " 60


S D : " Oldu. Benim bindiğim uçakla gideceğ iz. Pazar akşamı da döneceğ i z . " C A " Ö yleyse be n 0 8 'den önce alanda olayım Nasılsınız?" SD : " Ö n c e Güniz Sokak'ta nikah kıyacağım, sonra İ stanbul'a gideceğim . İ s panya Kralı işi çıkınca nikahı gündüze aldık. Evd e . Ak­ şam Juan Carlos'a Dolmabah çe 'de yemek vere ceğiz . " CA : " Nasıl bir adam?" S D : "Çok enteresa n . Rahat . Fevkalade tatl ı . Fevkalade mütevaz ı . Ş imdi o n ları g e zdiriyorlar. Yarın İ stanbul'dayı m . " CA: " Cindoruk b i r açıklama çıkard ı . " S D : "Okumadı m . A m a biliyorum mahiyetini . " CA: "Size söyledi , değil mi?" S D : "Neyi?" CA: " A ç ı klamasının içeriğini. Neden aday olmadığının açıklamasını?" SD : "Neden olmayacakmış?" CA: " Dü n size g e ldi a m a Cindoruk . " S D : "Geldi d e . Genellikle b e n o meseleleri konuşmuyorum . 'Beni aday olmam için tahrik ediyorlar' falan ded i . " CA : "Yani genel?" S D : " Evet g en e l . Bana detayına bir şey söylemedi . Bugün ne söylüyor?" CA: " 'Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki uyum meselesi çözülme l i , ' diyor. Geçmişte çok kötü örnekleri görüldüğünden söz ediyor. Yoksa hükümet fikri ge lişmezmiş gibi bir gerekçeye dayanı­ yor. SD: "Yani ben uyum içinde olamam mı diyor?" CA : " Bi r açıklık yok ama, o manaya alınabilir . " SD: "Yukarısı ile uyum olmazsa , yukarısı sana tabi olmayacağına göre . . . d e ğ i l mi?" CA : "Bir de şu var: Sanki aranızda bir uygulama yaşanmış gibi . " S D "Yapacak b i r ş e y y o k ki . " CA : "Size geldiğinde açıkladığı b u noktaları söyledi m i diye merak ettim . " S D : " Y o k , y o k . Bana söyler mi? Bana karşı fevkalade naziktir, fevkalade . M eseleyi b iliyorsu n , fazla karıştırm a . " 61


C A : "Oysa dev gibi meseleler var önünde h ükümetin? " S D " L a f aramızda mesele çözülür . B u parti i ş i öyle b i r şeydir ki, çok parlak bir adam bulup çıkarmak zaman meselesidir . Evvela, parti vahdetini muhafaza edebilmeli . . . " CA : "Affedersiniz ama, herhalde bütün bunlar Çiller'le çözül­ mez?" S D : "Eee . . . Yok . . . Ö yle bir olay da yok zaten . Olmaz da öyle bir olay. A rkadaşımız biraz . . . " C A : "Biraz heyecanlıdır!" SD: "Odur mesele . Basının şeyi bu . " CA : "Evet , çok şişiriyorlar . " Yıllar geçti . 1 9 M art 1 9 98'de Cindoruk, NTV'deki "Güncel" programında DYP Genel Başkanlığına neden aday olmadığını şöyle açıklad ı : "Yasaklarını kaldırdığımız Cumhurbaşkanı bana yasak ge­ tirdi Benim aday olmamı istemed i . " i yi mi?

{ D İ YALOG) Not defterimden: (30 Mayıs 1 9 9 3 , Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin'le biraz alay, biraz ciddi Çiller üzerine) CA : " Müstakbel Başbakan hakkında sende bir şey var mı?" H Ç : "Varsa sen d e vard ı r . Patron bir şey söylemiyor mu?" CA : "Hiç renk vermiyor. Gayet kapalı . Çağlar istiyor yine . " H Ç : "En fazla yine İ smet görünüyo r . " C A : "Temenni ederim ki, olsun . M akul adamdır Çiller?" H Ç : "Çi l l e r mi?" (Gülmeye başl ıyor) CA : "O ayrı bir felak e t " H Ç : "Hiçbir ş e y b i lmez k i . . C A . "Bilmiyor a m a b a l gibi yutturuyor kend i n i . Kimse farkı nda değ i l "

H Ç : "Basın bu kadını bulmuş, satıyor kamuoyuna " CA: "Ama nasıl ! " 62


H Ç : " H e m d e felaket yutturuyo r . Kime işimi gördürürüm diye bakıyor Durup dururken Çiller'le Dalan'ı ç ı kardılar. Yahu Dalan, Doğru Yol'u tanımaz ki . . . C A : " Doğru Yol'cular da Bedrettin Dalan'ı tanımaz!" HÇ: "Tansu Çiller e desen k i ; ' 2 0 milletvekili ismi say , ' bile­ mez, saya m a z . '20 i l başkanı ismi say' dese n , yine bilemez ... C A : "Onlar uzun h esap . ' Kı zılcahamam İ lçe Başkanı kim' de , bilsin , vallahi y e te r ! " H Ç : "Uzağa g idiyorsun . Kendi oturduğ u y e r Sarıye r . İ lçe Baş­ kanını bilme z . " "

11 Isparta , 'evladı' Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'i iyi karşıladı. Kalabalıktı sokaklar, meydan . Gül sula n , yollar halıyla kaplanmış. Ben Fatih Ç e kirge ile kentte g e zdim . Bir ara öğle yemeği için g erçekten keyif d uyduğum Eğirdir Gölü kıyısına , o küçük , sevimli kente indi m . B i r m o t e l v a r , tertemiz. Küçük b i r bahçesi. Yemeği o rada ye­ dim . Fatih d e g eldi . Yeme kteyken bir adam yanaşt ı , bizi tanımış. Geldi oturd u , bir yığın dedikodu yaptı. Çoğu da Şevket Demirel üzerine . lsparta'ya g irerken yolun iki yanına dikili kavak ağaçlarının üzerine o turd u ğ undan tutun da, kentte yağmalamadık arazi bırak­ madığına kadar. Bir m u habir kız da vardı çevremizd e . Anlatılanları di nliyor . Haber yapacakmış söylenenleri . Ü zerinde bile durmadım. Ertesi g ü n ü uçağa bindik. Demirel oturuyor, sert bakışları üze­ rimd e . P e k anlamadım ama bir süre geç t i , geçmedi; 'Şevket o raları ih­ ya e tmiştir O kavak ağaçlan da onun değil" gibi bir şey söyledi Doğrusu yine anla madım Ama, "Şevket Bey, çeşitli konularda du­ r u mu açıklasa" dedim K a ldı . A m a , D eınirel'e bir şeyler söylendiğini sezer gibi oldum 63


Gece telefon ç aldı . Demirel'di Bu kez neşel i . CA : "Sizi daha sonra göremedi m . Eğird ir'e gittik. Orada bazıla­ rı Şevket Bey için çeşitli şeyler söylediler. Kavakları satıyormuş m u . öyle b i r şey . M illiyet m uhabiri takıldı h abere . . SD : "Onlar b i ze karşıdır . " C A : "Onun için uçakta 'Şevket Bey bir açıklama yapsı n , ' de­ dim . " S D : " So nra size kimin bunları söylediğini öğrendim?" CA : (Şaşırdı) "Eğirdir'de bana söylenenleri ve o kişiyi nasıl bul­ dunuz?" SD: (Güldü) "Orası Isparta ve ben Ispartalıyım " CA: (Uçaktaki sert davranışının nedenini anladı Şevket Bey hakkındaki söylentilerin CA'dan ç ıktığ ı n ı sanıyordu ve herhalde tali­ mat vermiş, Eğirdir <Sölü kıyısında yemek yerken kimin masaya ge­ lip bizimle konuştuğunu öğrenmişti. 'Onlar bize karşıdır' diyordu bu nedenle . Doğrusu CA hayret i ç indeyd i . ) S D : " Herkes o adamı bil i r . Onların hepsi fitne için söyleniyor. Şevket oranın her şeyi . lsparta'nın yüzde 85'i bize bağ lıdır . I sparta denilen yer 1 9 87'de , 1 9 9 1 'de 4-0 getirmiş DYP'ye 4 milletvekil i . O meydan bizi hep öyle kucaklamış 1 96 5'te ben, lsparta'ya dağlardan g e ld im . Yol iz y oktu . lspar­ ta'nın kazalarına dağlardan gitti m . 1 9 6 5 'te lsparta'nın 2 1 1 köyünün 1 0 tanesinde elektrik yoktu . Ama benim b ıraktığım l 980'de her şe­ yi vard ı . Bir tane l i seye 2 0 tane lise ekled im . Sağlık tesisleri . h asta­ haneler, gördüğünüz ovadaki sulama te sisleri . . . Hepsi benim ese­ rim . O şehir var ya , o şehir. Tümüyle bizim eserimizdir. Şevket Bey'in eseridir, belediye reisiyle . Fitnedir, bir yerden takılmı şlardır. O enayi çocuğun (Mill iyet muhabiri kızın) sorduğu. Pek i , kar­ deşim, bu şeh i r beni niye kucaklıyor?" CA : "Hikaye şu olabilir Sizi bir şeye bulaştırıp o konuyu işlet­ me hevesine kapı lmış olabilirler . " S D : "Vallahi dişleri kırılır. Sadece l sparta'ya değ i l . Türkiye 'yc hizmet bakımından gelmiş geçmiş Başbakanların tablosunu yapsın herke s . Benim tablom hepsininkine . gelmiş geçmiş bütün Başba­ kanların toplamına denktir . " "

64


CA: "Sanırı m . " S D : "Bu kolay bir şey değil ki . . . Türkiye'de n e görüyorsanız ben varım bunun altında . Okulunda, elektriğinde varım . Barajında , her şeyde . " CA: "Dün sizi uçakta b iraz durgun görünce . . . S D . "Yok, sıcak geçmiş canım . Sıcak bizi bitirmiş . Akşam gel­ dim, yattı k . " CA: " H a l k iyiyd i . " S D : " Halkın üstübaşı var, aşı var, ekmeği var. Hele bizim ora­ "

larda 2-3 dönüm g ü l veya elma, adamı besliyor kardeşim . " C A : "Şimdi diyorlar k i ; 'Demirel yukarı çıktı . lsparta'dan bir milletvekili eksildi . E h artık her partiden bir milletvekili olur ve bir RP'li l sparta'dan gelir ! ' " SD · "Siz bakmayın onlara. Milletvekilliğinden ayrılmış olmakl a , Ispartalı olmaktan d a ç ı k m ı ş o l m a m ya . " CA: (Güler b u sözlere) SO: " Gölgem yeter he riflere . " (İ kisi de gülmeye başlar)

12 Kongreye 1 3 g ü n kalmışt ı . Demirel; tutumunu doğrudan , üstünü örtmeye gerek duymadan , açıktan ve çıplak biçimde söyleyiverdi : "Duymuyorum, g örmüyorum, konuşmuyorum . " Antalya'da Beldibi"nde Aldo Kulüp'te bayram tatilini geçiriyordu. Gazeteciler peşindeydi ve hala OYP kongresine 'bir işaret' göndereceği umudundaydılar. Sadece gazeteciler değ il, adaylar da . . . Siyasetçiler ve siyasal odak merkezleri de Demirel'in dayana­ mayıp mutlaka bir işa ret vereceğini, kimin partinin başına geçece­ ğini söyleyeceğini umut ediyorlardı. "Hem bana diyorsunuz ki" diyordu gazetecilere ; "tarafsızlığınızı bozm ayın . Hem de bir şey söylememi istiyorsunuz . " İ şte kesinkes söylüyordu : " Be n tarafsızlığımı bozma m . " H a l a numara yaptığını sananlar çokluktaydı . Oys a , kararlıyd ı . Partiyi geride bırakmışt ı . Ne hükümet n e part i . Günlük siyasette n , fiili siyasetten arınmıştı . 1 9 6 0'lardan beri 65


siyasetle yoğru lmuş bir insana zor gelen b i r davranışt ı , ama zorun­ l u ydu " DYP kendi i radesiyle bu meseleye yön verecektir" diye sürdü­ rüyordu açı klamalarını "Tara fsı zlığını bo zdu denmesin diye bi rta­ kım insanlara n eredeyse selam vermemeye itina göste riyorum . '' Bir irade denemesiydi Demirel i ç i n . Ama, Demirel i radesiyle sinir lerine egemen olmakla nice badirelerden geçmiş bir i nsandı . "Bayram günl e rinde bir kimsenin yapacağı hiçbir şeyin olmadı­ ğını" bir siyaset bilgesi o larak sürekli yineliyor; ama yine 'bir şeyler arayan ları , hele gazetecileri ikna edem iyor'du . 'Pazartesiden itibaren' yani bayramdan hemen sonra 'çalışma­ lar yine başlayacaktı ' . Zorlamalar karşı sında değ i l , yanlış anlaşılmayı giderebilmek için Çiller'in kendisini ziyaretini anlatıyordu "Sayın Çiller bana gelip kendisinin mevcut boşluğu doldurabile­ ceğini söyledi . Ben de d inledim ve 'Dikkat et' dedim . Bundan başka bir şey yok" d iyordu İ şaret yoktu Destek yoktu Olumlu bir hava esmesine izin ver­ mek yoktu ! "Sayın Çiller ve birçok a rkadaşımı siyasete ben geti rdi m . Onla­ ra karşı bir moral sorumluluğum var. İ yi niyetle ' Di kkat e t , üzülme' dedim . Ben 'Git kendini denize at,' demiyorum ki . " Onur Kumbaracıbaşı'na özel söyleşilerde söylediklerini çevresi­ ne de sık sık yineliyord u . Çiller'in genel başkan seçilmesi olanaksız­ dı . 'DYP delegesi , eyy nasıl bir çarıklı e r kanı harptı ki. düşünür ve vermezdi oyunu . ' Oysa , Ç i l ler'in kazanma şansı giderek a rtıyordu. Çiller'i destek­ leyen cephe giderek genişliy o rdu Kad ı n aday olması , Anadolu i nsa­ nına hoş gelen biçimselliği ve cinsinin özelliklerinden yararlanmayı bilmesi Erkek adayların birbirine düşmesi . Kazanma şansını artı­ rıyordu Ben ' Kazanamayacak" diyenlere bu gerçekleri göz önüne ala­ rak kuşkuyla bakıyordum . Demire l . tara fsızlığına her çevreyi i nandırabilmek içi n , örneğin ' B i rçok kişinin a klında" diyordu: "Demirel'i bu işin içine nasıl soka­ rım düşüncesi olduğunu bil iyorum " 66


Sonra kendisine inanmayanlara . söylediklerine kuşkuyla ba­ kanla ra hak verecek kimi söylemle rde bulunuyordu "Bir partinin başında 30 yıl oturacaksın Sonra da tarafsız ola­ c a ksı n ! Türkiye bunu görecek " Kararlı lığını bir kez daha açıklıyordu ard ı ndan " Be n D Y P Kong resinde 'taraf olamam . " Başka konulara atlamak, söyleşiyi renklendirmek isteyenlerin, örneğin " Bugüne kadar tatil yaptınız mı?" sorusuna verdiği yanıt her a çıdan renkliyd i : "Evet" diyordu , " tatil yaptı m . 1 980- 1 9 8 7 arasında t a m yedi y ı l tatil yaptı m ! " H aziran ı n b irinci ve ikinci günleri böyle geçti .

(D İ Y ALOG) Not defterimden: ( 1 H a ziran 1 993 Salı, Kurban Bayramı'nın ilk günü -Cavit Çağlar'la Ç i ller'in adaylığının kesinleşmek üzere olduğu günler-) CA: "Ne oluyor? Bu kadın adaylığını koyaca k, öyle anlaşılıyor . " C Ç : " Koyac a k . Ama koysa d a kazanamaz ! " C A : " Acaba? Kuşkuluyum ben . Gazeteler çok destek veriyor " C Ç : " Pohpohlasınlar Delegeyi ne yapacaklar?" C A : " Delege basının baskısına, içerdeki desteğe kapılmaz m ı ? " C Ç : " Ni ye kapılsın, niye oy versin?" CA: " Başına vücuduna verir Çok sebep var. Mi lletvekilliği, ba­ kanlık için destek artıyor O da bunları bol keseden dağ ıtıyor " C Ç : " N iye versin? Milletvekilleriyle oturup konuşacağız M e ­ busları ç e kemez yanına . " C A : "Ben sizin gibi görmüyorum . Merkezi ele geçirmiş Kapıları tutmuş . Gölhan'ı, Ekinci'yi ele geçirmiş. Kapıdan içeri giren ağa dü­ şüyor Bürokrasinin istememesi, sizlerin karşı olmanız yeterli değil " C Ç : " Nasıl geçinecekler bununla?" CA : "Ne bileyim ! " C Ç : "Abicim , biz b u kadınla çalışamayız . Abicim ben n e yapa­ cağım?" 67


C A : " Herhalde bu kadının kabinesine girmeyeceksin?" C Ç : "Yok yah u ! Baba beni çok zorlayacak S onunda harp çıkar. Bana kalma z . Bunu döve rler kabinede . " C A : "Gazetelere göre, Demire l , b u kadını destekleyecekmi ş . " C Ç : "Yalanc ı . Kendi çeviriyor bu numaraları . Demirel ona ' İ yi bas' demiş, 'ayaklarını . Particilik başka bir şe­ ye benze mez' . " C A : " Dünkü konuşmada mı?" CÇ: "Hayır , öncekinde . 'Bir yere g eldim' demiş Demirel'e . O da 'Sen bilirsin' demiş . " C A : "Ama kadın çok iyi hava basıyor . " C Ç : " Basıyor ama sonu yok. Ertuğrul'a destek veriyorlar y a , 'Ne yapıyorsun uz yahu' ded i m . Baba bana işaret vermeden ben t u ­ valete gitmem. Hikmet'le Abdülkadir' le konuştu k . Bende kıvrak bir e stetik var. Ben herkesi idare ederi m . Başbakan olacak adam koor­ dinatör olacak. B u kadını Baba üç defa istifaya zorlad ı . Kadın istifa etmedi ya­ h u . (Kahahalar) Bakanlar Kurulu'nda hakaret etti buna . " C A : "Peki ne yapacaksınız?" C Ç : " Bak abi , bundan bir şey çıkarsa . . . Turgut Ö zal var ya, bu­ nun yanında daha şereflidir. Adam , bir adamdır yahu. Abicim, bir kocası var , soymuşlar Türkiye'yi . Bir de Osmanlı Bankası olayı var ki. .. Osmanlı Bankası 1 0 0 yıllık banka . Bunun artık millileşmesi la­ zım . Müracaat ediyorlar. Millileşmesine karş ı . Demirel 'Ya bunu im­ zalayacaksınız ya da gereğini yapı n , ' ded i . Ne demek gereğini ya­ pın?" CA: " İ stifa edin ! " C Ç : 'Tamam , bitti. Sonradan duyuyoruz k i , kocası . . . İ şte ! " C A : "Verin neler yaptıklarını yazalım . " C Ç : "Abicim ben bilem e m . N ereden bileyim? B u kadıncı istif a e t ' dedi ü ç defa Bakanlar Kurulu huzurunda . Böyle bir kadın Türki­ ye'yi idare eder mi? Türk-Amerikan Derneği Başkanı Erdal Kabate· pe var , bunun bütün olaylarını biliyor . Bunların bir de kooperatif işi var. Kemal Kabataş , kooperat if­ teki işleri ortaya ç ıkaran ada m . " 68


CA "Bu kooperatif nerede?" CÇ: " Boğaz'da bir yerd e . Gidin üzerine . " C A : " Bayramdan sonra . Demirel tarafsız kalmaya çalışıyo r . " C Ç : " Abi , kalamaz ... C A : "Ama şu ana kadar başa rıyla götürdü ... C Ç : " Abi , kalam a z . Bak n iye kalamaz; biz bize konuşuyoruz. Bunun (Demirel'in) sessizce birine 'Çık' demesi lazım . Anlatabildim "?"

mı .

C A : "Kim olabilir?" C Ç : " B e nd e n iyisi olmaz onun yanında . Be.n olmazsam Kök­ sal'ı yapa r . " C A : " Ama o d a s a ğ a ç o k kayıyor . " C Ç : " İ smet A b i delindi. Ş u m übarek bayram günü söyleyeyim ; vallahi b i l l a h i g ö z ü m y o k hiçbir şeyde . Benim işim bitti Ben kaç­ manın yollarını arıyoru m . Ben kendi uçağıma binip ge liyoru m . İ ki uçağım , helikopterim, gemim , fabrikalarım . . . B e nden iyisi yok şu anda Türkiye' de." C A : "Daha n e i stiyorsun? Her şeyin var _ " C Ç : "Her şeyim v a r . Demirel'in peşine düştük. H e r şeyim var, giderdim M onte karlo'ya , kumarımı oynar ge lirdi m . " C A : "Vazgeçemiyorsun a ma . " C Ç : "Abi, seviyorum bu adamı. Dost bir adam yahu Büyük ada m . Vazgeçem iyorum . A ntalya'd a . B i r a ra görüş. B u işi d e fiştekle . Dersin k i , 'Senin­ kinden başka adam yok' dersin . " C A : " Benim Çiller'e karşı olduğumu biliyor zaten . "

13 Çiller artık gündemin ilk maddesine yavaş yavaş yerleşiyor ama . . . Not d e fterimden: (1 H aziran 1 99 3 ) Zarfın sol köşesinde el yazısıyla şunlar yazı-

lıyd ı : 69


"ProfDr Duygu Bazoğlu Seze r . " Altında ; " Princeton University Center of International Studies Bendheim Hali Princeton , New J ersey 08544- 1 0 2 2 " Zarfı açtı m . Sağ köşede tari h : " 2 9 Mayıs 1 99 3 . " ABD'den gönderilen mektupta aynen şunlar yer alıyordu : "Sayın Cüneyt Arcayürek Cumhuriyet Gazetesi İstanbul Sayın Beyefendi; Bir y ı llığına P rinceton Ü niversitesi'nde görevliyim. Aslen Bilkent Üni­ versitesi'nde U luslararası İ lişkiler öğretim üyesiyim. El yazım için özür di­ lerim. U l u slararası bir toplantı için bulunduğum Avrupa'dan 25-28 Mayıs tarihlerinde istanbul'a geçtiğimde ülk emdek i siyasal havadan çok etk ilen­ dim. izninizle bazı görüşlerimi ve bilgilerimi aktarmak istiyorum. DYP Genel Başk anlığı ve dolayısı ile TC Başbakanlığı mevkiini dol­ durmaya istekli aday adayları hakk ı nd a son derece yetersiz, adeta feo­ dal bir topluma yaraşı r bir tartışmanın Türk siyasal gündemini denetimi altına ald ı ğ ı n ı şaşı rarak gördüm. Adaylardan özellikle bir tanesini yak ın­ dan tan ımış olduğum için ondan söz edeceğim. Çünkü o, şu anda favori: Sn. Tansu Çiller. Çiller'leri, yirmi yıl k adar önce A B D'de eğitimlerimiz s ı rasında yak ı n­ dan tan ı d ık ailece. Ve sevdik . Ama bugün k endilerine maalesef güvenmi­ yoruz. Bugün S n . T. Çiller T ü rk iye'nin k a derini çizecek bir göreve talip. Ka­ m uoyu ve bir k ı s ı m D Y P 'liler de onu favori gösteriyor. Hangi erdemine ve hangi başarısına dayanarak? Bir ' b aşarı' s ıfatı geçiyor sürek l i olarak ama ne k onuda? Eşine Çiller soya d ı n ı k abul ettirdiyse, bu başarı eşinin olgun­

luğu değil de, nedir? Eğer 'başarı'dan k asıt, sonradan elde edilen servet ve ünlü 'yalı' ise, İstanbul Bankas ı ' n ı n batması hikayesi, dava k azanılmış olsa dah i , vicdanlarda aklanmış değildir. Ayn ı şey, Kilyos'taki k ooperatif için geçerlidir. Ben, Çiller'lerle bir zamanlar yak ı n arkadaşlık k u rmuş ol70


m a n ı n cezas ı n ı çeke n , diyetini ödeyen b i r kooperatif kazazedesiyi m . B ı r öğlen yemeğine davet e d i p , b e n i kooperatife ü y e yapacak kadar cazibeli ve candan dostlar! Broşürler, krokı ler, mimarlar, vaatler, vaatler ve vaat­ l e r' Karş ı l ı ğı nda i k i h isse için 1 42 bin DM verdim: N isan -Mayıs 1 988'de. Şimdi iflastayı m . S at ı l ığa ç ı kardım . . . Ancak yarısın ı alabili rmişim. O nlara göre ise kooperatif üyeleri 'kar' ett i ! E ğ e r S n . Tansu Çiller'in başarısı U D İ D EM gibi yöntemlerle açıklanı­ yo rsa , gene hiçbir somut veri yok demektir elimizde. Ekonomi o n u n uz­ m a n l ı k d a l ı . Bu konuda -ki fevkalade iddialarla geldi politikaya, adeta Nobel Ödülü getirecekti Türkiye'ye- h içbir başarı gösteremedi . Bir ara T U S İ A D 'a büyük faturalar karş ı l ı ğ ı raporlar hazı rlarken dış borçları hedef seçmişti . Ekonomiden sorumlu Bakan olduktan sonra, her yurt d ı ş ı dönü­ ş ünde ne kadar m uazzam rakamlarla dış borç aldığını geldi anlattı bas ı ­ n a . Bazıları n ı n d a s ı rf reklam olduğunu, eğer yan ı lm ı yo rsam, zat ı aliniz beli rt m iştiniz bir dönüşünde. Ben Cumhuriyet okuruyum. Ama b i r y ı l d ı r u z a k kaldı m . Peki, b i z i m toplumumuz sormaz m ı D YP'ye: 'Niçin seçtiniz bu kişi­ yi?' diye? Erdemi nedir? İ lkeleri ve idealleri nedir? Kişiliğinin derinl iklerin­ de neler yatar? Kendi kendini sevmek mi, yoksa vatan ve halk sevgisi mi? Atatürk'ün dört cephede -ve bir de iç, etti beş- verdiği U lusal

Kurtu­

luş S avaşı sonunda bizlere armağan ettiği bu güzel yurdumuzun yöneti­ m i n i , ne olur, kendinden önce vatan ve insan sevgisiyle, bu ülkenin ı n ­ sanlarına ve bütünlüğüne yöneli k ideallerle büyüm üş, erdemli, tertemiz ve d ı ş satış ve dış görünüş yerine kafa ve ruh derinliğine sahip bir genel başkana teslim etsin Doğru Yol Partisi. T ü rkiye, hem iç sorunlar, hem dış sorunlar ve hem de d ü n yadakı h ı zl ı değişimler nedeniyle Cumhu riyet tarihinin en zorlu günlerini y aş a ­ makta. Güçlü vitrin, hiçb ir zaman güçlü bir kafan ı n ve güçlü b i r ruhun ye­ rini alamaz. Ne olur, çok, ama çok dikkatli olal ı m . B e n i din lediğiniz için teşekkür eder, saygılarımı sunar ı m . Prof. Dr. Duygu Bazo ğ l u Sezer" Bu i ç t e n s a t ı r l a r ı , m e k tu p t a k i g ö r ü ş l e r i kimse d i n l e m e d i Tansu Ç ı l l e r ' i a n l atm aya ç a l ı ş a n b i r a v u ç g a z e t e c i �arılı olamazdı. 71

elbette ha-


M e ktuptaki gerçekleri bilen bir avuç siyasetçi de , deyim yerin­ d eyse , fermuarları ç ekmişlerd i . Ö zel söyleşilerde Çiller'le ilgili bilgi­ leri aktarıyor, ama kamuoyuna yansıtmaları isten i l ince yan ç i ziyor­ lardı . DYP içinde esen rüzgarlar, maalesef Ç il ler'i avuçlarına alıp oy­ natacaklarını sanan politikacıların verdiği destekle giderek güçlen­ mesine yol açıyord u . Prof. Sezer'in yazdığı şu satırlarda gerçek ne kadar güçlüydü, ama sonucu etkilemiyordu : "Güçlü vitrin, hiçbir zaman güçlü bir kafanın ve güçlü bir ru­ hun yerini alamaz . " Ne çare; 'güçlü bir vitrin' sadece güçlü b i r kafayla ruhun yerini almakla kalmıyor, Türkiye'yi de teslim almaya h azırlanıyordu

14 Elbette bir rastlantıydı. A ma kulislerde zaten konuşuluyordu . Prof. Sezer, Çiller'lerin servetiyle ilgili kimi 'gölgelere' işaret ettiği sırad a , kuliste de aynı konulu soruların ardı arkası kesilmiyord u . Tarih 3 Haziran 1 99 3 . Tansu Çiller'in "Yarışta ben d e varım" dediği günler. Hatta "Kamuoyu, delegeler ve partililer arkamda Ba­ na 'Bu iş bitti' diyorlar" dediği saatler. Devlet Bakanlığı sırasında Çiller'le birlikte çalışan Nursun Ere l , artık Cumhuriyet'te . Çiller'den aldığı demeçte soruyor: "Mal varlığınızda 18 ayda büyük değişim oldu mu?" Tansu Çiller yanıtlıyor : "Vallahi büyük değişim olduğunu zannetmiyorum . Be lki bir-iki tane ufak tefek farklılı klar vardır, ama hiç düşünmedim. İ lk sen sor­ duğun için .hiç farkında olmadığım bu konuya bakacağı m " Yine o sıralarda Çiller'in Antalya'daki bir villasının suyu boşal­ tılmış havuzunda güneş banyosu yaparken mayo lu resim l e ri 'bir pa­ parazi foto muhabirinin' objektifine yakalanıyor ' Evet , ne rastlantı ama? Kongreye g i d i lirken mayolu re s iml e r Doğrusu, ben o günlerde mayolu resimlerin 'gizlice' çekildiğine pek inanmamıştım . 72


15 Demire l'in C u m hurbaşkanlığından sonra 'ikinci bomba'yı Erdal İ nönü, patlatıyor: Gelecek kurultayda aday değil ı Genel başkanlığı bırakıyor. B u , yavaş yavaş siyasetten e lini eteğini çekeceğine ilk işaret . Gerekçesi, Türkiye'nin siyasal doğası­ na pek yatkın , uygun olmad ı ğ ı : "Genel başkanların seçimle değiş­ melerine öncülük etmek istiyorum . " Sarsıntı yaşanıyor, hele DYP'de . İ nönü'nün kişiliğiyle çoğu kez ayakta durduğ u na inanılan koalisyonun akıbeti üzerinde gölgeler yoğunlaşıyor. Yeni genel başkan isimleri sırada: M urat Karayalçı n , Hikmet Çetin, Ercan Karakaş , Aydın Güven Gürkan . . . Köksal Topta n , İ nönü'ye kararını anımsatarak; "Şok olduk ' " diyor. Yanıt: "Yok, yok Olmayı n ! " Siyasetin i k i kodamanının siyaseti fiilen b ırakmaları ; kuşkusuz , yeni olaylara gebe sayılıyo r . İ nönü'yü kararından vazgeçirmek i ç i n baskı yapılıyor . Nafile ! Karar vermiş bir kez, dönüş yok! M eydan kimlere kalmı ş , anketler düzenleniyor ve açıklanıyor: Tabandan ses: "Tansu Çille r i " Gazetedeki başlık b u : "Yüzde 3 5 Çiller - Az farkla Cindoruk - Yüzde 1 1 İ smet Sez­ gin - Koksal Toptan yüzde l O'un altınd a . " 'Kader ağları n ı örüyor . ' Elverişli zemini gören Çiller, 8 H aziran 1 9 93 Salı günü Devlet Bakanlığından istifa ediyor ve genel başkan­ lığa adaylığını koyuyor Adaylığını açıklarken Çankaya'ya övgülerle karışık yalakalıklar sergiliyor: "Gerçek siyasi bir deha olan Genel Başkanımızın bıraktığı boşluğu çok iyi b ir ekipl e , tertemiz bir sayfa olarak dolduracağımızı umuyoruz. Allah'ın izni ve beraberlik içinde bu sayfayı açıyoruz . " Cumhurbaşkanı ' na d e ğ i niyor: Cumhurbaşkanı'nın " 'Bu işin' i ç inde olmak istemediğini" söyledikten sonra , "bana verilmiş 'bir 73


işaret' yok" diyor, ama "kimseye verilmiş bir işaret de yok" demeyi i hmal etmiyor . Türkiye'yi 2 000'lere taşıma ve önder ülke yapma aşkıyla yan­ dığını söylüyor\ Adaylığını ilan ettiği 8 Hazi randan bir gün sonra , 9 Haziran 1 9 93'te - 1 99 8'de de göreceğiniz gib i- Cumhuriyette ç ıkan habe­ rin, işte başlığı ve içeriğ i : Başlı k : "Tansu Çil ler i n eşi için suç duyurusunda bulunulacak . " Büyük başl ı k : " Ö zer Çiller'e sahtecilik suçlamas ı . " S p o t başlı k : "Çiller'lerin yöneticisi oldukları 'Bizim Vadi' konut kooperatifi ile ilgili olarak temyiz' aşamasına ge len davanın sonucu­ na bağlı biçimde Cumhuriyet Başsavc ılığı'nın harekete geçeceği bil­ dirildi . " Ve diğer bir haber; "Trilyona u laşan servet" b aşlığını taşıyor ve Tansu Ç iller'in mal varlığını a ktarıyor: Ç iller'in, "8 H aziran 1 99 3 tarihi itibariyle mal bildirimimdir" dediği açıklamada yer alan kalemler şunlar: Yeniköy müstakil ev, U skumruköy, Kilyos arsa kat karşılığı 30 villa, sosyal tesisler, 1 6 daireli apart otel . Bodrum Yeşilyurtlular Kooperatif 1 adet hissesi , 1 8 . dönem mi lletvekilleri yapı kooperatifi 1 adet h issesi, Ame rika'da 1 1 0 met­ rekare apartman dairesi ve 200 metrekare müstakil ev, Bilkent ko­ nutlarında dubleks daire , Marsan Holding'de (Marmara Holding AŞ) 1 milyar 1 00 m ilyon liralık orta klık pay ı , Markim Kimya A Ş'de 1 0 0 milyon liralık ortaklık pay ı , Yeşilyurt Turizm AŞ'de 80 milyon liralık ortaklı k pay ı , Uskumruköy, Sanyer'de 78 dönüm arsa , Kısırkaya Sa­ rıyer'de 90 dönüm arsa, Kilyos , Sarıyer'de 2 9 dönüm arsa , Milas, Muğla , Bahçe'de 13 dönüm a rsanın dörtte bir hissesi.

( D İYALOG) Not defterimden: ( 1 Haziran 1 9 93 Salı, Antalya'daki Cumhurbaşkanı Demirel'le görüşme -Çağlar'la görüşmeden hemen sonra-) 74


CA : "Gazetelerde görmüşsünüzdür Tansu Çiller sizi ziyaret etmiş ve destek veriyormuşsunuz?" 5D: " Kardeşim , tamamen istismar . " C A : " İ nanılmaz b i r şey söylenenler , yazılanlar ! " 5 D : " Kendisine (Çil ler'e} açıkça söyledim ki , 'Ben b u işlere ka­ rışma m ' . D e d i m k i ; 'Geçen d e f a da söyledim. B e n i m sana karşı moral sorumluluğum var. Ben getirdim seni bu işin içine . Dikkatli ol . ' Ta­ mam mı?" CA: "Yani adımlarına d ikkat e t i " 5 D : "Eve t . S onra ç ı kıyor, bunu 'Bana bildiğin gibi devam e t , dedi' d iye anlatıyo r . " C A : (Gülmeye başlıyor) "Eve t i 'Beni destekledi' diyor Bunu söylerken şöyle demek istemişsin i z ; 'Ben sana öbürlerine göre daha çok önem veririm . ' Güya böyle demek istemişsin i z ' " 5D: "Yahu d e r m i y i m bunu?" CA: " Bildiğim kadarıyla h ayı r ! " 5 0 : "Ben bunun kazanacağını değil, kazanmaması hal inde başına g e lecekleri d üşünüyoru m . " C A : "Vallahi beyefendi . . . " (Gülüyor} 5D: " İ yi mi? Aynen böyle d iyorum . " CA : " Beyefend i , b u kadın kaza eseri gelirs e , herkesi b i rbirine soka r . " S D : "Canım o n u h a llederiz . " C A : "Ben hal\edemeyeceğinizden korkuyorum . " 5 D : "Vallahi ödüm patlıyor . . Biri bana geliyor, sonra . . . ne di­ yecekler diyor . Bana gelen adamlara d iyeceğim şey ; 'Kardeşim , ben bu işlere karışmıyorum, ama d i kkatli olun . ' Hepsi o kadar. İ yi mi?" CA "Tabii, tab i i . Evet . Belki de dolaylı biçimde bir şey duyu­ rursunuz. S D : '"Dikkatli olun"dan zaten b irtakım manalar ç ı kar " C A : " İ yisiniz değil m i ? Bari orada biraz dinlen in . "

75


(D İ YALOG) Not defterimden :

(Tansu Çiller beni arıyor, Bayram günü) CA: " Buyrun . " TÇ : " Cüneyt Bey, i y i günler diliyorum. Beni a ramışsınız. Bir­ kaç gün geçti galiba. Ü zgünüm. N otlar şu anda önümde . A rayan ar­ kadaşlarımı aramaya çalışıyorum . İ yi bayramlar diliyorum . " C A : (Şaşkın bir sesle) " İ yi bayramlar hanımefend i . Ama ben sizi aramadım . " TÇ : "Cüneyt Arcayürek aradı d iye b i r . . . " CA ·. " Bir yanlışlık var . Ö nemli değil ama, ben aramad ı m siz i . " TÇ: "Peki , çok teşekkür ediyorum o zaman Y i n e de bayramınızı kutlamış oluyorum . " CA : "Sağolun . Size d e iyi bayramlar . " T Ç : "Çok teşekkür ederim , sağolun efe ndim . " CA : "Saygılar efend i m . " T Ç : " Çok teşekkür ediyoru m , sağolun ! "

(D İ YALOG) Not defterimde n :

(6 Haziran 1 993 Pazar, gece , Cavit Çağlar'la Tansu Ç i l ler'in adaylığı üzerine) CA: " İ yi bayramlar. Kadın iyi bastırıyo r . " C Ç : "Kocası Hürriyet'le anlaşmış. 2 6 0 kişi ile yapılan ankette kadın yüzde 22-24 . Ki bunda 'Baba' faktörü yok . Bizim faktörümüz yok . " CA : "Ama manşette Topuk sesleri ' . " CÇ: "Yazarla r . " C A : " B i r a r a çıkıverir . . . " C Ç : "Olmaz hayır, hayı r . Patron şeyini koyar " CA "Ne diyor peki?" CÇ- " Patron 'Olmaz' diyor 'Türkiye'yi de partiyi de b a t ı rır' diyor 76


CA : " Pe k çok kişi aynı kanaatte ama . . .

"

C Ç : "Ve . Bizim N ecmettin (Cevheri) Bey, ' İ şte , bu kadın ol­ sun' falan dedi . Patron 'Necmi, sen deli misin yahu' dedi ve dedi k i : ' S e n ne diyorsun? 1 8 ay ben bundan çektiğimi, hayatta çek­ medim . B u kadar yıl siyaset h ayatımda böylesini görmedim. Bu yıl milleti d övüştürür, birbirine sokar. Bundan bir . . . olmaz, sen ne ya­ pıyorsun?' dedi . " CA : "Ben anlamıyorum ; m üdahele edecek diyorsu n . Nasıl ede­ cek? Bugün yine müdahale etmeyeceğini söylemiş . " CÇ : "Abi b e l Bana diyecek, sana diyecek, iki-üç tane yakın ar­ kadaşına s öyleyecek be abic i m . Yayılır. Onun belli adamları vard ı r . " CA : "Sen ne yapıyorsun?" C Ç : " M ebuslar beni zorluyor . Hepsini bir telaş ald ı . İ ki tane adam kaldı, İ smet'le Köksal . İ kisinden de bir şey olmaz . Köksal'a di­ yorlar ki , ' m ollacı' . ' İ smet'le de bir yere gidemeyiz,' diyorlar abi . Hepsini o f th e record söylüyorum . Her şeyi konuşuyorum , rahat kon uşuyorum . 'Sen ç ıkacaksın , süpürüp g ideceğiz' diyorlar. 'Ben olmam' diyorum . ' Hepiniz toplanmanı z , bir yere gelmeniz lazım ki, ben ancak öyle ç ı karı m . Bana g el ec e ksiniz, 1 5 0 tane, 100 tane , 1 20 tane mebus biraraya gelece ksiniz , kamuoyu bir an­ da döner . " CA : " Cindoruk'un dönme ihtimali var mı?" C Ç : " i mkansız . Bitti o. K ı rdı bütün ekibini . " C A : "Sizin i ş n e zaman belli olacak? Kongreye n e kaldı şur­ da?" CÇ: " Vallahi bile miyorum ki . . . Bizim iş perşembe filan belli olur. Bizim iş iki günde düzelir. Bizimki bir günde . . . Kolları sıvar . . . Biliyorsun adamını yah u . Başlar çalışmaya Söyle r 3-5 adam ına . . . Telefonlar . . . Onlar yapar işi . CA : " Keyfi nasıl?" C Ç : " İ yi, iyi Denize soktuk onu Motor gezisi yaptık. Güneş� lendik . Çok keyifliydi . " C A : " H adi hayırlısı . " C Ç : " Eyvallah a b i l " 77


(D İ YA LOG) Not defte rimden :

(6 Haziran 1 9 93 Pazar, gec e ; Cumhurbaşkanı Demirel Antalya'dan döndü) CA : "Burada Erdal Bey olayı var; birden gündeme g iriverdi " S D : "Erdal Bey'e nereden geldi o , öyle bir şey?" CA : "Belli değil Karısının bile h aberi yokmuş . " S D : "Yok mu?" CA : " Eve t . " S D : "Allah Alla h ' Şaştı m ' " CA : "Bütün aile şokta . Partideki bütün yakınları şokta " S D : "Acaba n iye aniden böyle bir şey yaptı?" CA : "Vallahi an layamad ı k . Bir ara aradım , konuştum . 'Eh artık değişikliğin zamanı geldi, artık yete r . 1 0 senedir bu işi yapıyorum' falan dedi . " S D : "Gayet ra hat. 'Kararı geri d e almam' diyo r . " C A : "Siz nasıl yorumluyorsunuz?" S D : "Ben yorumlayamad ı m . Bir sebep de bulamadım . Görelim bakalım, bir-iki gün, ne olur l "

(D İ YALOG) Not defterimde n :

(Haziran 1 9 9 3 , İ smet S ezgin'le g örüşme) CA: " Kadın havalarda . Kendini artık Başbakan sanıyo r . " İ S : "Hürriyet gazetesiyle Sabah gazetesi pompalarsa , partinin genel başkan vekili (Mehmet Gölhan) delegeleri seçerse ve Ö zer Çiller' in vaatleriyle . İ şte böyle olu r . " C A " Ö yleyse seçilece k ! " İ S : "Hayır, hayı r . İ mkanı yok l " CA : "Sahi m i söylüyorsun?" İ S : "Evet, tabii . " C A " De legeler taraf tutmaya başladı mı?" 78


İ S "Şimdi kardeşim , bunların bir şey yapmaları mümkün değil Aday olacağını da sanmıyorum " CA "Aday olacak canım Yarın, 8 Haziranda açı klaya cak " İ S : " İ h t i rası burnunun b i r karış ötesinde mi?" CA " Ö tesinde ! " İ S : "Şey yani . Nereden o y alacak diye düşünüyoru m . Blok oylar var . " C /\ " N e gibi?" İ S . " İ stanbu l , İ zmir , Ankara . " CA "Blok m u bunlar?" İ S "Bunun üçü 1 7 0- 1 8 0 o y . Ne reden alacak diye düşünüyo­ rum . Bursa'dan, Konya'dan bir tane oy alacak mı?" C A : "Herh alde Aydın'dan almaz. Kaç delegeniz var?" İ S : "Almaz . 1 7 - 1 8 delegesi va r . Yani şey değil ( İ smet'in sesinin tonuna dikkat etti m . Düşünceli ve bozuk Kadını fazla boşlamıyor gibi) Ben 7 vilayete gitti m , toplantılar yaptım . Bunların 1 8 0 oyu var burad a . O yüzden nereden oy alacak diye düşünüyorum . " CA: " Yo ksa gittiğin yerleroeki delegeler sana numara m ı yapı­ yorlar?" İ S "Bana neden yapsınlar? Ben hepsinin ağabeysiyi m . Partiyi kurdurmak için şey yaptım ya . Bana bir şey yapmazlar . " C A : " B u kadın kazanırsa sen seyret g ümbü rtüy ü . " İ S : " Y o k c a n ı m , y o k Olası değil . "

(D İ YALOG) Not defterimden: (Aynı gün , Onur Kumbaracıbaşı ile konuşma) CA . " H o c a , nedir bu?" OK "Eeee (Gülerek) , İ nönü bu . H içbirimizin haberi yoktu O bu işi çok ince düşünmüş . " CA: " Am a söylediklerinde b i r boşluk var . " OK "Ne gibi?" CA: " Partinin ne olacağı belli değil artı k . " 79


O K : " Partinin ne olacağı şu artık : Yeni bir genel başkan seçe­ cek. Yeni bir düzene girecek. Onu da kendine göre en optimal bir zamanlama ile yapıyo r . Ö yle gözüküyo r . Kararlı . Zaten böyle bir açıklamadan sonra bir şey olma z . " CA : "Ama herkes şaşk ın . Peki hükümet n e olacak?" OK: " H ü kümette bir şey olmayacak. Bir sıkıntımız yok orada . " C A : " Erdal Bey girer m i h ükümete?" OK: "Onu bilmiyorum ama yani . . . Kuruluşunu yapacak, işin başında bulunac a k . Eylüle kadar götürecek. Ondan sonra da kenar­ da durac a k . Yani h ükümette bir sıkıntı olmaz. Doğru Yol'un da her­ hangi bir şeysi yok . " CA : " İ nönü bir denge adamıyd ı . Şimdi kimi geti recekler genel başkanlığa? Mesela Aydın Gürkan?" OK: "Bazı kişilerin ismi vardır , ama şansı yoktur . " (Gülüşmeler) CA : "Kadın geziyor ortalıkta " O K : "O da normal . Ö rgüt halleder onu . " C A : "ANA P'ta i ki dosya var hakkınd a . " O K : " Öyle m i?" CA: "Hepsi çıkar bunların ortaya . Bekleyeceğiz . " O K : " Paniğe lüzum yok . " CA : "Panik y o k . Pekala. Ama İ nönü'ye üzüldük " OK: "Hepimiz üzüldük . Dün şok olduk. Sabah konuşmuştuk Hiçbir şey söylemed i . Kimseye söylemedi . Tabii söylememesinin kendine göre haklı nedenleri var. Söylese , başına üşüşece ğ i z . Kıya­ met kopac a k . Bir sürü şeyi birarada düşündü herhalde . Çünkü, ha­ kikaten fizikçi kafası var Erdal Bey' de . Olağanüstü bir şey . " C A : " Elbette . " OK: " M üthiş bir şey . Aslında çok da zarif bir jest oldu yani . "

(D İ YALOG) Not defterimden: (Aynı gün, İ smet Sezgin'le 'aynı konu' üzerine görüşme) CA : " Kadın geliyor galiba . " İ S : " İ mkanı yok . " 80


C A : " İ yi biliyor musunuz, hesabı iyi yaptınız mı?" İ S : "Yaptık Cüneyt , yaptık. Hiç çekinme yani . "

ye ?. "

C A : " Yukardan n e haber?" İ S : "Sen d e medin mi, Bir parti anketle Başbakan aramaz' di-

CA : " De d i m . " İS: " Bu Mehmet G ölhan'ın i şleri . B u adam d a başımıza Demi­ rel'in bela ettiklerinden biridir. Şimdi beni söyletme . " C A : " P e k i . Demirel n e yapıyor?" İ S : " İ y i , iyi . . . Ben perşembe sabah ı , bir basın toplantısıyla adaylığımı açıklayacağ ı m . Allah izin verirse . . . " C A : " K e sinleşti mi?" İ S : " A ç ıklayacağ ı m . " C A : " B u kadının Hürriyet v e Sabah'la münasebeti n e ? Kocası idare ediy or . " İ S : " H a h , o işt e . Şimdi Hürriyet'in yaptığ ı kamuoyu anketini Tansu'nun public relation'unu yapan şirket yapıyor. P İA R yapıyor ! " C A : " Pİ AR m ı ? Yoksa başka birisi mi? . " İS: " N ey se . Ama aynı şirket\" .

(D İ YALOG) Not defterimden:

( 7 H aziran 1 9 9 3 , Cumhurbaşkanı Demirel'le değişik konular ve Ç il ler'in şansı üze rine) C A : " Em e l Hanım, nasılsınız?" EY: " H o ş geldiniz . Fethiye'de miydiniz?" CA . " İ ki buçuk gün oralardaydım , g e ldim . " E Y : " Hoşgeldiniz. Bayramınız kutlu olsun . " C A : " B e n d e kutlarım . " EY : ··çok sağolun. Beyefendi g örüşecek, veriyorum . Hayırlı akşamlar diliyorum . " C A : "Sağolu n l " S D : " G özlerinden öperim . " CA " Nasılsınız?" 81


SD "Sağolun , siz nasılsınız?" CA "Yorgun değilsiniz?" SD: "Değ ilim Bir güvenlik toplantısı yaptı k, öğle üzeri " CA "Oradan da P K K çıktı galiba . " S D . " Hi ç cinayete katılmamış , 1 7 - 1 8 yaşında adamlar var. Bunları kurtarmak lazım . 'Gelin teslim olun , sizi takip etmeyeceğiz' şeklinde . O geçen günkü karan öyle ç ı kardı k. Ceza indirmeyi falan b i r yana bıraktık da, şey yapılabilir . " CA : " Ceza indirimi g e ri m i kaldı?" SD : " Evet , geri kaldı . Şimdi ' Gelin teslim olu n , size dokunmayacağız' ç ıkacak " CA "Sadece silaha sarılmamışlar . . . " S D . "Dağa ç ıkmışlar Bunları a ilelerine kavuşturalım . " C A : "Ceza indirimi s onraya m ı kaldı?" SD "Şimdi yapamayız onları Şu anda hiçbir şey yapmasak soğukkanlı düşünmüş olmayacağız " C A : "Evet , Erdal Bey'i gördünüz mü? Bir şey söyledi mi?" SD: " H ayır . O çeşit işleri konuşmuyoruz zaten . " (Gülüyor) CA : (Gül üyor) S D : "N eye şey etti anlayamadım " CA : "Hiç kimse hala anlamış deği l . " SD · "O düşünüp taşınmadan hiçbir şey yapma z . Babasının oğ­ ludur yani . " C A · " Babasının oğludur a m a , bir şey söyleyeyim ; işleri curcuna ett i . Zaten her şey ayakta . SHP çürük çarık duruyordu . " SD : "Onu d a tam bir curcunaya soktu yani n izam intiza mı . " CA "Efendim?" SD · "Y ıkılacak duvar dikme tutmaz. H e r şey nizama g i re r . Sos­ yal hadiseler odur . " CA : "Eve t , değil m i ? DYP'de olup b i te nleri d e , hele bır tek şeyi, Me hmet Gölh an'ın anke tlerle genel başkan aramasını?" S D · " N e olacak anketle? Ya psın lcır , bir şey çı kmaz onlardan " CA " B u hanımefendi çok hı zlı Rivayete göre kocası da bazı bıivü k gazete lerle anlaşmış . " SD " H ı ı ı l " ·

82


C A : "Rivayet bunlar . " S D : " Hııı ! " C A : " Nasıl v e hangi şartlarla e l bette bilinmiyor, belki de dedikodu . " S D : "Dur bakalım. Hafta sonunda her şey ortaya çıkar . " CA: " B u hanımefendi kazanır m ı ?" S D : " Efendim?" CA: "Kazanır mı?" S D : "Vallahi ihtimal vermiyorum i htimal vermiyoru m . Sürpriz olur , onu söyleyeyi m . Of the record söylüyorum . " C A : "Tabi i , ben d e bunları yazmak için konuşmuyorum . " S D : " İ htimal vermiyorum . " C A : " B i r n i zama giremedi DYP. Bir alem. S i z olmayınca " S D : " Ç aresi yok. Bir yerde nasılsa olmayacaktım . " C A : "Ya erken seçim hikayesi?" S D : "Gelmez . " C A : "Bunlar sağlıklı hükümet kurarlar mı?" SD: " Kurarla r ! " CA: " Erdal Bey g irecek m i bu hükümete?" SD : "Onu şu anda bilemiyorum ama kurarl ar . " CA: "Siz n e zaman taşınıyorsunuz yukarıya ?" SD: " Hafta sonuna doğru . Mecburuz . " CA: "Hanımefendi yukarıya çıkmamaktaki direncini biraz yumuşattı m ı ? " S D : "Daha tam değil de . . . " CA: (Güler) " Niye direniyor?" SD: " Evi burası (Güniz Sokak) . " C A : "Ayrıla mıyor değil m i evinden? O duyguyu çok iyi anl ıyaruın .

(D İ YALOG) Not defterimden: ( 8 H az iran 1 9 9 3 , İ smet Sezgin'le görüşme) 83


mı ?. "

CA : " İ smet ne oluyor?" İ S : " İyi oluyor . " C A : " Bugün gazeteler kadını biraz frenlemi ş . " İ S : "Tabii, yarın daha çok frenlerler . " CA : "Sahi mi? Basının seninle teması var m ı , gelip g idiyorlar

İ S : "Bir bölümü gelip g idiyor. Ben Ö zer'le Tansu'nun yaptıkla· rını yapamam onlara . " C A : "Ne istiyorlar?" İS : "Bilmiyor musun? 'Benim Başbakanım ' diyecek . Kredi ala· cak. Bilmem n e yapacak. Bunları da kim yapabilir?" CA: "Delege yiyecek mi bu numarayı?" İ S : "Hayır, kesinlikl e . Biz·im delege arsland ı r . " CA: "Grupta ne oluyor bugün?" İ S : " Hiçbir şey olmaz . " CA : "Güzel resimlerini bastırmış kadın . Herkese dağıtıyor, b ili· yor musun?" İ S : "Peki yarın şey o lursa ne olacak? Bir de mayolu resimlerini dağıttırsa . . . CA : "Pazar günü (kongre günü) mayolu resimler ! " (Kahkahalar) İ S : "Ben rahatı m . " CA : " 'Alacağım' diyorsun . " İS : "Alacağ ım . " "

(D İ YALOG) Not defterimden : (8 Hazi ran 1 99 3 , gece saat 2 2 . 3 0, Cumh urbaşkanı Balıke· sir'den dönmüş) S D : "Buralarda ne var ne yok?" CA: " Bugün M eclis'e g i tt i m . DYP g rubu var , SHP g rubu var . SHP g rubuna uğradım önc e , Erdal Bey mutadı dışında bir uzun ko· nuşma tutturdu . DYP grubundaki manzarayı i z lerken, 'topuk sesleri' g elmez mi 84


koridord a n ! Ben doğru koridora . Hanımefendi geldi . Orada, otur­ muş üç-beş adam koltuklara, o nların üzerine vardı. Hepsinin elleri­ n i sıktı, gülücüklerle . Vurdu girdi gruba . Ö ğ rendik ki . hanımefendi elini sıktığı adamları delege sanm ı ş . " S D : "Hı , h ı l . . C A : " Meğer onlar Bakanların koruması, iyi mi? 1 3 . 30'da basın toplantısı ilan e t t i . Ben gitmed i m . Delege me lege milletvekili yok­ muş çevres i nde . Basına her şeyi anlatmış. Ne yapacağın ı , edeceği­ n i . Sayfalar açıyor tertemiz. S i zden de bu sabah 'hayırdua' almış " S D : " Y a h u kardeşim, ben n e diyeceğim? Elbette ' Kendi kararını kendin ver' diyeceğim " C A : " S onra da sizin için 'Siyasi hiçbir işareti yoktur' demiş . " S D : " Y an i o n a da yok işareti " C A : '"Bana da yok, kimseye yok , ' demiş . " S D : " Mesele yok . " C A : " Hayırdua, herhalde ' n e halin varsa gör,' demek olacak?" S D : " Tabii . " CA : "Gruptaki patırtı anke t . İ ddiaya göre bir-iki kişi yapmış bu anket işin i , partiye mal etmişler. Ne G İ K'in haberi var , ne de . . . " S D : " Ha san (Ekinci) yaptırır onu . Partide bağırış çağırış . . . Birikisi PKK'lıl ara affa bağırmış . Adam öldürmekten n e zevk alıyorlar k i . . . " C A : "Zaten ceza indirimi falan da yok . " S D : "Bak, Apo'yu rahatsız etmiş . Bizim dediğimiz şu : 'Yazık si­ ze, g e l i n . ' Bu i nsanların ölmesinden devle t memnun olabilir mi? Ben devletim kardeşim . " CA : "Hem bunları , cinayete ka rışmamış olanları ayırdetmekte fayda v a r . " S D : " Ayrıca bunları ö ldürmeden ele geçirmekle güvenlik güçlerinin işini azaltmış olmuyor musunuz? İ yi ki ben burada yoktum . Balıkesir çok iyi idi . " C A : " Yoktunuz ama, adınız bol bol geçti ANAP grubunda . " S D : " Ha?" CA: " Mesut Bey yükleniyor size , bol bol . " S D : " N e diye ?" C A : " K ıbrıs' ta tavi z vermişsiniz . " "

85


S D : "Yahu taviz verdiğimiz yok, aldığımız da yok Bakın size bir şey söyleyeyim : Avrupa'dan Türkiye aleyhine bir cereyan geli­ yor. Bundan öyle zarar g öreceğiz ki , herkes dudağını ısıracak " CA: "Nedir aleyhimize olan cereyan?" SD: " Ee e , aleyhimizde ç ok lobi var . " CA : "Tabii am� şimdi asıl mesele DYP'yi bir raya oturtmaktır . " S D : "Oturur canım, oturu r . "

(D İ YALOG) Not defterimden: (Genel başkan adaylarından Köksal Toptan'la görüşme) KT : "Şimdi yıllarca beraber olduğumuz birisi. Aday olunca el­ bette ziyaretine (Demirel'in) gideceği m . Siyasett e , doğrusunu ister­ seniz, çok şey borçlu o lduğumuz birisi . B u kavganın önündeki biris i . B u kadar olaylara girip çıkmış birisi . Hepsini koyun bir tarafa. Bu 1 982 Anayasası'na göre , bu Ana­ yasadaki yazılı yetkileri kullanma pozisyonunda , konumunda olan birisiyle ters düşerek Türkiye'de Başbakanlık yapmak mümkün de­ ğil. 8 Eylül 1 982'de M illiyet 'te bir beyanatım çıkmış. Bizden o za­ man görüş almışlar. Orada demişim ki 'Bu Anayasa ile h ükümetle Cumhurbaşkanı arasında ihtilaflar ç ıkacaktır . Çün kü , bu kadar yetki sadece adı yazılı. Fransa Cumhurbaşkanında bile yok. En azından . Bizdeki parlamenter demokrasi , ama Cumhurbaşkanına verilen yet­ kiler o kadar geniş ki, teoride kalıyor parlamenter demokrasi olma­ sı. Yani yetkisiz Cumhurbaşkanı, sorunsuz Cumhurbaşkanı , bir an­ lamda kağıt üzerinde kalıyor . O nede nle rejimin iyi işlemesi bakı m ından Cumhurbaşkanı ile hükürrıet başkanının 'uyumlu' çalışması gerekiyor. Hani şimdi yapılan g örüşmeler , temaslar o anlamda değerlen­ dirilmeli . Bana göre Gereği de budur. İ cazet alma, ' M ü saade ederseniz aday olayım' şeklinde değil de. 'Ne dersiniz?' gib i . " CA "Çankaya d a sana 'Koy adayl ığını' diyecek Aksini söyle86


me ihtimali yok ki canım . Tansu Hanım'a ne dedi , ' d i k k a t e t ' a n l cı ­ mında bir şeyle r . " KT: "Tabii " CA "Tansu H anım'ın vaziyeti nedir? Gazetelerın y2ı z d ı k l a r ı KT: " M ehmet Yazar o layı tekrarlanıyo r . " C A : " Öyle m i diyorsun ? Pekala , Yazar olayı sonra ne o l d u r KT: "Sonra Cindoruk geld i . " CA: "Ama kadın , medya , oda lar birliği ve s e r m ay e d e steqinde Mal varlığını okudun mu bizim gazetede?" KT: (Gülüyor) " O kudum . " CA: Müthiş bir şey. 4 7 yıldır çalışıyorum . Ama çalışmasam h rı ­ pı yuttuk . " KT (Gülmekten kırılıyor) CA: "Bu kadından bir şey olur mu? Sana hava g e l i y o r d u r çev reden ... KT: "Tavır koyacaklar . Bu, sadece p artiyi değil , herkesi birbirine sokacak . " CA : " Bu kadınla S H P hükümet yapar mı?" KT: "Yapar da, üç ay sürer . " CA: " Kadına m edya desteği inanılmaz boyutlarda . " KT: "Aaa , medya desteği birtakım menfaatlere dayanıyor . "

(D İ YALOG) Not defterimden : (8 Haziran 1 9 9 3 , Cavit Çağlar'la genel başkan adayl ığı üzeri­ ne ve benden bir isteğiyle ilgili konuşma) CA: "Galiba adaylığa hazır gibisiniz?" CÇ: "Şu anda zor. Bizimki isterse bu işi bitiri r . Bizimkinin ya­ pacağı tek şey var, Cüneyt Abi " CA: " Evet?" CÇ: "Diye c e k ki İ smet'le Köksa l ' a , ' O t u run g ö t ü n ü z ü n üsti.ı n e ' B i r g ü z e l y o l ve recek bana . B e n e zip geçeceğ i m . B ü t ü n g rubu arka­ ma alaca ğ ı m . B a k seyret gümbürtüy ü . O z a m a n a ç ı k L ıy a c rı g ı rn adaylı ğ ı m ı 'Varım' diyeceğim, 1 0 0- 1 5 0 m e b u s l a b irlikte a ç ı kl a v a c a 87


ğım adaylı ğımı . Dün açıklama yapıyor, yanında tek me bus yo k . " C A : " Kim?" CÇ: " Kadın! Gazetelerle idare etmeyeceğiz ülkeyi . Sen konu�­ lun mu bizimkiyle?" CA: "Hayır, konuşmadım . " C Ç : "Sen bir konuş, şöyle konuş; ben senden rica ediyorum H i ç benimle konuşmuş gibi d e ğ i l . 'Sen bunu devirirse n , senin ada­ mınla (Çağlar'la) devirirsin' de. Benle konuşmamış gibi , de l " CA: (Gülüyor) C Ç : " İ stiyorum bunu demeni " C A : " Ben hiç bu işlere bulaşmam yahu l " C Ç : "Benim için bunu demende yarar var. Çünkü ben , bundan (Demirel'den) kendim için bir şey isteyemiyoru m . " C A : "Doğrudur . " C Ç : "Yani çok zor . B e n senin kadar yakın olsaydım o koca adama, ben g ider, şimdi bu işin defterini dürerdim . " CA : "Bugün n e yapıyorsun?" CÇ: " Ö nce gruba , sonra bakanlığa . "

16 9 Haziran günü yaşanan 'bir olay' , 1 0 Haziran 1 99 3 günü gazete m anşetlerine şöyle yansıdı: "Sezgin'le Toptan , Çiller'e karşı uzlaşamadı lar . " B u manşet , Çiller'in önünün açıldığını kanıtlıyordu . Sezgin'le Toptan anlaşabilselerdi Ç i ller'in kazanma şansı azala­ cak, belki de yitip g idecekti . Zira, kongre günü görüldü ki, iki erkek adayın oylarının toplamı Çiller'i silmeye yetiyordu . Ama; kişisellik, ülkenin başına dört yıl , hatta daha fazla süre çeşitli olayların gelmesine neden olan Çiller'in kazanmasını engelle­ yemedi . Çağ lar'ın Sezg in'le Toptan'a " İ kiniz çe kilirseniz aday olurum" görüşü kabul görmed i . Aynı g ü n , Sezg i n , Necmettin Cevheri i l e uzun bir görüşme ya­ pıyordu 88


Gazetel e rde çıkan küçük , ama anlamlı bir haber o sırada ka­ muoyunun dikkatini ç e kmedi . Cevheri , Toptan'ı desteklem iyordu ama, İ smet Sezgin e , güç­ lenmezse Ç i l ler'den yana ağırlığını koymasının olası olacağını söyle­ diğinden söz ediliyordu. Ama Cevheri, basına 'her adaya aynı mesafede durduğunu' söylüyordu . Ya Çankaya'nın olası tutumu? Cevheri bu olasılığı da şöyle karşılıyord u : "Allah b i z e akıl vermiş . Kimseden b i r şey beklemeyelim. Çan­ kaya'yı Turgut Bey d urumuna düşürmeyelim . " Ü ç adayın çarpışacağı artık kesinleşmişti : Çiller, Sezgin ve Topta n ı

( D İ YALOG) Not defterimden: (9 H a z i ran 1 9 9 3 , Sümer O ral'la görüşme) CA : " N ereden çıktı bu kadın'� Ne siyaset bilir, ne de e konomi galiba. Demirel'in b irkaç belası vard ı . Biri Ö zal, şimdi de bu hatun olacak galiba . " S O : " Doğru, doğru. Ben daha dengesizlikler görüyorum. Kim , k i m e dayanarak ç ı kıyor? Kimin a rkasında kimler var? Mesela Da­ lan . Neye dayanarak çıkıyo r , anlamıyorum ! " CA : " Arkasında sermaye ve büyük bir gazete var . " S D : "Ama Ankara'da da . " C A : "Bir örnek vereyim : İ brahim Güldal , Çağlar'ın ç o k yakını . Gitmiş Dalan'a çalışıy o r . " S D "Bu n i ye ? " CA . " Bana kalırsa Dalan'ı kontrol altında tutuyorlar . "

(D İ YA LOG) Not defterimden : (9 Haziran 1 99 3 , sabah , İ smet Sezgin'le Toptan üzerine b i r g örüşme) 89


C A : " Kö ksal'la görüşmüşsünüz. Ya anlaşacak ya da birbirinizi zımbalayacaksınız " İ S : "Olabilir, olabi l ir . " CA : "Nedir, Köksal'la anlaşıyor musunuz?" İ S : "Olabilir, olabi l i r " CA : "Tekrar buluşacak mısınız?" İ S : "Olabilir " CA - O zaman ne olabilir, ya sen , ya o l " İ S : "Evet! Beni şey yapacak herhalde . " CA : "Peki b u hava nereden çıktı birdenbire?" İ S : "Patron söylemiş; 'Git İ smet'le a nlaş' , demiş . " CA ·. "Sahi m i ? Yazalım m ı bunu?" İ S : " Yazma . Bana söylediğini söylemedi " CA : " Sen bir şeyler karıştırıyorsun . Sen Necmettin'le (Cevheri) uzun uzun konuşmuşsun . Nedir bu?" İ S : "Şu anda hiçbir şey söyleyemem . " "

(D İ YALOG) Not defterimden: (30 Haziran 1 99 3 , üç aday arasındaki tartışmalara dair Cavit Ç ağ lar'la görüşme) CA : "Ya h u , nedir bu trafik?" CÇ: " Köksal'la görüştük. 'Sen gelme , ben sana gelirim , ' dedim Arkadan İ smet Ağabeye gitt i k Dedik ki ; Eğer ikiniz de adaysanız . . . Bizim mille tvekilleri bana hücum etti . Herkes benim peşimde . Ne yapacaksınız? Adayların teke inmesi lazım' dedim ikisine. Tamam mı? İ smet dedi ki , ' Be n aday olacağım , kalacağı m ! ' Köksal ded i k i , ' B e n d e . ' 'Eee karde şim , bölersini z reyleri Yanlıştır yaptığınız. Arkada;,­ lar ikinizi de iste miyor , beni istiyor. Bir yere gelin' dedim , 'bir yere' Köksal dedi ki ; 'Sen adaylığa çıkacak mısın yarın' dedi ismet Ağa beye İ smet Ağabey 'Yok' dedi Köksal 'Ama yazılı şeyin var' de­ di 'Yarın ben de açı klayacağım ' . 'Yahu çocuklar, siz ne yapıyorsunuz' dedim, ben de ' İ yisi m i , 90


Baba'ya sorun, kimi istiyorsa o çıksın' dedim. 'Benim şeyim bu' de­ d i m . Ü ç ümüz arasındaki konuşma bu . " CA : "Ama Köşk'teki bu konuya girmek istemiyor " CÇ: "O zaman bu iş çorbaya dönüyor " C A : "Tabi i , bu koşullarda kadın çıkacak sandıktan " C Ç : "Çorbaya dönüyor abi . " C A "Peki sen n e diyorsu n , kadın çıkar m ı bu oy bölünmesiyle a radan?" C Ç : " Bunların adaylıktan çekilmesi lazım sonunda . " CA : " Kimin?" CÇ: ''Aday olanları n . " C A : "O zaman s e n olacaksın?" CÇ: "Ben onu, dedi m . ' Bırakın' dedim ' İ kinize de tepki var ! ' Köksal'a . 'Necmettin Cevheri senin aleyhinde kardeşim' dedim l s­ m e t Ağabeye de 'Olmuyor , gitmiyor' dedi m . " C A : "Cevheri gerçekten aleyhte mi?" C Ç : " Köksal'ın a leyhinde . " C A : "Necmettin Cevheri'nin Tansu'yu desteklediği doğru mu?" CÇ: "Eeee . . . İ smet'e veya bana verebilir destek Ama Koksal o lursa , kadına veriyor desteği . " C A : "Yapma yahu ! " CÇ: "Eve t i " C A : " Haydaaaal Ne karışık iş b u be?" CÇ: "Çok, çok . " C A : " Koksal biraz önce adaylığ ını koyduğunu açıkladı . " CÇ : "Aç ıkladı mı?" (Hayret iç inde) CA: "Evet . " CÇ: "Açıklası n ! " CA : "Daha ç o k var , bugün perşemb e . Peki senin adaylığına nasıl baktı ikisi?" CÇ: "Ben açık konuşuyorum onlarla . 'Siz ikiniz ç ı karsanız, ben ç ıkmam' dedim onlara Bana nel Benim adaylığım yok. Beni arka­ d aş larım istiyor. " CA: "Ama 'Siz çekil irse niz ç ıkarım' dedin Ne diyorlar o za­ man?" CÇ: " İ kisi de mum g i bi ka l ıyor, konuşmuyor. D i l l e ri tutuldu . " ·

91


C A : "Haydaaa ı " C Ç : "Hayırlı olsun , yine konuşuru z . "

(D İ YALOG) Not defterimden : (Cumhurbaşkanı Demirel'le "vaziyet " üzerine g örüşme) CA : "Beyefendi bugün nasılsınız?" SD: "Saklıyım bugün . (CA'den kahkahalar) Köşk'e çıktım, orası öyle rahat ki . . . Dünyada kıyamet kopsa oranın haberi olmuyor . (CA gülmeye devam ediyor. Demirel öyle yumuşa k , hatta hafif alaylı bir sesle anlatıyor ki . ) Biraz önce buraya g eldim (Konut) Burada kıyamet kopuyor . Burası öyle halka açık k i . . . Orası (Köşk) bir alem canı m . Orası dört duva r . Biraz kabul yaptım . " . . . (Kıbrıs politikaları üzerinde Rauf D e n ktaş'la uzun toplantı­ larla ilgili bir bölijm . . . ) CA: " Bugün trafik polisi gibiydim . Bir oraya bir buraya . Köksal size geldi . Hemen basın toplantısı. Yapmad ı , baktım İsmet'e gitmiş . Uzun konuşmalar, ama sonuç yok . Çağlar Bursa'dan geldi, ikisiyle buluşmuş , onlara ' Mademki işin içinden çıkamıyor, tek adaylıkta an­ laşamıyorsunuz , gidilsin Baba'ya, o ne derse yapalım' demiş . Yani ' Ü çümüzden birini Baba yeğlesi n , ' diyor . " S D : "Ee e e , ama o (yani aday yeğlemek) beni batırır " CA : " Bana soruyorlar; Cumhurbaşkanı ile "bu konuyu' konuş­ tun mu? Ya hu, diyorum, Cumhurbaşkanı 'Bu iş benim işim değil' di­ ye ilan etti, ne konuşacağım ki? Yarın bunlar size gelirler mi bile­ mem?" SD "Gelmez. " CA: " İ çlerinde galiba İ smet sıkıntıda olan . " SD : "Gelmezler . " CA : "Aralarında tartışmışlar. S e n çı kar mısın , çıkmaz mısın di­ y e . Bir de baktım , 1 9 . 30'da Köksal adaylığını ilan etti . İ smet za­ ten . . . " S D : " İ şte, onun faydası yok . " 92


CA "Oyların bölünmesi kadını genel başkanlığa getirir . " S D : "Dur bakalı m , daha zaman var . " CA "Çok zaman mı var? Yarın perşembe . Bunlar birbirine düşmüş bir vaziyet var ortada . " S D "Oldu, oldu. H a d i , gözlerinden öperim . "

( D İ YALOG) Not defterimden : (Köksal T optan'l a , adaylığından sonra) CA: "Gazeteleri görd ü n , değil mi? 'Baba devrede' filan . Toptan krizi ! " KT: "Ee e , g irmiş devreye maalese f . " C A : "Kim? Demirel m i ? " K T : " Eve t i " CA: "Sahi m i ? " K T : " Kadına kazandırırlar seçimi. B e n çekilmem . " C A : "Nasıl g irmiş d e vreye?" KT : "Sezgin diyor . " CA: " N asıl diyor Sezgin?" KT: 'Bayağı . " CA: " Sana m ı söyledi?" KT: " H ayır, bana söyle m ed i . Bana dedi ki Demirel: 'Gidin an­ laşı n . ' Sen şöylesin böylesi n . ' İ smet'e de ben bir şey söyleyemiyo­ rum . Gidin konuşun, anlaşın . ' Ben de anlaşma manlaşma diye çırpı­ nırken , aradan pat diye 'Sen olacaksın' diyor . . . " C A : "Kime?" KT "Sezgin'e ! " C A 'Ona d a m ı demiş, 'Sen ol' m u demiş?" KT . " Öyle anlaşılıy or . " C A : "Yani sana g it anlaş demiş, o çekilsin anlam ında galiba söylüyor , değil m i ? " KT : "Ben o z a m a n bir yerde mutabakat sağ layın diye söylüyor diye düşündüm . Ben öyle anladım. Yoksa bana derdi . " C A : " Ne dedi sana?" 93


KT : '"Git, konuş bununla , ' dedi . " CA : "Peki ama nereden devreye girdiği kesin?" KT : "Gökberk'e (genel sekreter) söylemiş . " CA : "Kim söyl emiş?" KT: "Demire J I " CA : "Aaaa l " KT : "Gökberk (Ergenekon) g e c e herkese telefon ediyordu " CA "Ciddi misin?" KT : "Eve t i " CA : " N e diye?" KT : " İ şte, Sezgin diye . " CA : "Aaaa ! " KT : "Yaaa ! " CA : " Peki Gökberk ne zaman görmüş Demirel'i, dün m ü gör­ müş?" KT: "Herhalde . " CA : " Yahu bütün gazeteciler kurt gibi kovalıyordu B e n de De­ mirel'le konuştu m . Hiç böyle bir hava yoktu . Acaba Gökberk'e bağ­ la nan bu sözler doğru mu? Demek (Demirel) girdi devreye? " K T : "Eve t ! " C A : " İ smet l ehine mi?" KT: "Olay şu : Şimdi İ smet Kasım ayına kadar . . . Kasımda da Dalan kuracak tezgahı . Şimdi Dalan'ın ortaya çıkarılmasının nedeni de ; şu ana kadar DYP tanımıyordu Dalan'ı . Bu vesile ile tanısın di­ ye." CA : " Kasımdaki kongrede Dalan mı gelecek?" KT: "Evet, h esap o . " CA : "Bütün bunlar ne sonuç verecek, biliyor musun? Ç i ller'i kazandıracaklar ! " KT: "Evet . öyle olur ." CA : " B u mücadele var ya aranızda , kadın çıkar aradan . " K T "Evet!" CA : "Değil mi?" KT "Eve t . " C A "Artık anlaşamazsınız! Bitti ! " KT " H ayır Artık benim yapacağım bir şey yok . " 94


CA : " Hayda a a ! Sen söylemedin mi Demirel'e , 'Ben vazgeç· mem,' diye?" KT: "Demire l , bana 'Vazg eç' demedi k i . . Demire l , ondan son· ra benimle konuşma ihtiyac ını duymadı henüz. Zaten konuşacak bir şey yok . " CA: "Demirel'in açık seçik söylediği ne? 'Git , i smet'e söyl e , çe· kilsin' anlamında bir şey mi?" KT " Kapıdan ben i ; ' Hayırlı olsun , Allah utandırmasın' diye uğurladı Başka bir şeyi ben ne a nlayayı m , nasıl anlayayım yani?" CA: "O arada tavsiye niteliğindeki sözleri ne?" KT "Can ı m , o biraz lafı yuvarlamak Ö yle bir şey. Genel ola· rak konuştuk . " CA: "Fazladan bir şey yok yani?" KT : " Hayı r . 1 2 Eylül'den sonra şöyle beraber olduk , b öyle beraber olduk . Sen şöylesin, ben böyley i m . " C A : "Yani edebiyat m ı ? " K T : "Eve t ! " C A : "Vallahi bilemem ki . . . Ne diye bunu yaptı? Gökberk kendi başına hareket etmiş olamaz mı?" KT: " Hayı r , edemez . " CA: "Peki ama Demirel niçin Gökberk'le girsin araya?" KT: "Bilemem . " CA: " Necmettin (Cevheri) varken . . Ş u bu varken . " KT: "Cevheri nin grupta inandırıcılığı yoktur . " CA: "Gökberk'in var mıdır?" KT: "Gökberk hiçbir şeye karışmaz, etmez. Bugün zaten belli olur. Dah a netleşir . " CA : " Ne gibi?" KT "Buna tepki gösteren milletvekilleri var . Giderler ona (Demirel'e ) . " CA "Gidecekler mi?" KT: "Giderl e r , diyorum " CA "Doğ rusu . şaşırdım kaldı m " KT 'He rkes şaşırdı l " CA ' Haydi hayı rlısı . " K T "Çok erken g i rdi b u işlere " ·

95


CA: KT: CA : KT:

"Ben girdiğini sanmıyoru m . Ama sen kesin diyorsun . " "Evet, evet i " "Pekala , kolay gelsi n . " "Sağolası n l "

{D İY ALOG) Not defterimden: {Cumhurbaşka n ı Demirel'le Gökberk olayını 'doğrulatmak' için görüşme) CA: "Beyefendi , bugün Köksal'la konuştu m . Bana sizin Gök­ berk kanalı ile m illetvekillerine 'Sezgin'i yeğlemeleri' haberini gön­ derdiğinizi söyledi . Yani devreye g irmişsiniz, doğru mu bu? Tabii ve doğal olarak çok b ozuk ve kırgın . Ama y ola çıkmış bir kez, dönecek değil . Ama Sezgin'e taraf olduğunuz haberi çok önemli , doğru mu değil m i öğrenmek istiyorum . Kuşkusuz yazmak için . " SD : "Zaten yazmışlar. Onlardan kaynaklanıyor. O suçluluk psikozu içinde ." C A : "Ne gibi, anlayamadı m . " S D : "Ben 'Gidi n , anlaşın' dedim Köksal'a . " C A : "Eve t , zaten Köksal d a bunu i nkar etmiyor, kabul ediyor . " S D : "Ama a nlaşamadı . Şimdi kendi b u işin içinden ç ıkamayışını, şeyden bilecek, eeeee . . . Bana yıkmaya ç a lışaca k . " CA : "Yapar m ı böyle bir şeyi?" SD: "Arkası markası yok adamın . Zaten dün akşamki açık otu­ rumdan sonra {Dalan'la takıştığı) hala İ LKSAN dendiği zaman hık mık ediyo r . Ben şimdi arar, bulurum , kendisine söylerim . . C A : "Beyefendi siz hakikaten Gökberk'e böyle bir görev verdi­ niz mi?" SD: "Niye vereyi m? M ümkün değil i " CA: "Doğrusu ben d e pek tahmin etmedim . Köksal'a d a söyle­ dim böyl e . " S D : "Ben kimseye görev mörev verm e m . Ben b u i ş i n dışında­ yım diye söylüyorum . "

96


Kendileri g e l i p bana çarpıyorlar. Ben buna diyeceğim ki; 'Ha­ di, kardeşim git. ben sana de stek veririm . ' Benim durumum gayet açık. Ben kimseye destek filan vermiyorum. Meselenin içinde deği­ lim ben. Meselenin içinde o lmadığım için bana bir şey izafe etmeye kalkmayın. H atta bundan 5 - 6 g ün evvel Antalya'da olduğum bir pazar gü­ n ü , gazetecilere 'Bu adaylık h i kayeleri bir süre sonra kenara itilir. Ben g irerim devrey e , b e n i sokarsınız' dedim. Yani aslında adaylık hikayelerinin enteresan bir tarafı yoktur. Ama benim, işte Demirel bu karışmad ı , karıştı diye tartışmanın içi­ n e çekilmem adaylıktan daha önemlidir. 'Ben de buna fırsat vermeyeceğim' dedi m . " C A : " Böyle dediniz? Ve böyle devam ediyorsunuz?" SD: " Ed iy orum i şt e . Bugün Fikret Bila'nın şeyine bak M illi­ yet'te . " C A : " Ba ktı m . " SD: "Adam benimle gelip konuşmak isterse konuşma diyebilir miyim?" CA : "Sanırı m hayır. Hayırdua isterse , hayırdua da edersiniz . " S D : " 'Başarılı ol' deri m . 'Hayırlı olsun' derim . İ nsanlığın gereği bu değil mi?" C A : "Eve t . Bugün manşetle rde bunlar var , size sormaya çalışa­ caktır gazeteciler. Bunları söyleyeceksiniz değil mi?" SD: "Söylerim . Benim vaziyetimde değişiklik yoktur. Birinci gün ne dediyse m , onu deri m . 'Benim işim değildir. Kongre kendi iradesini hakim kılacaktır,' derim . " CA : "Peki K öksal Toptan'a 'Gidin anlaşın' dediğinizi gazeteci­ l ere söyler misiniz?" SD: "Yok, söyle m e m . Ne diye söyleyeyim? Ben sana söylüyorum . C A : "Ama Köksal zaten söylüyor. Bana söylediği gibi öteki ga­ zetecilere de elbette söy leyecekti r . " S D : " 'Gidin konuşun kendi aranızda ' . Benim dediğim budur . 'Kendi kararınızı kendiniz verin'. Benim dediğim budu r . " C A : "Yeterince a ç ı k bir cümle. İ zin verirseniz bunu yazayım?" SD: "Ben bunu bugün söyleri m . " 97


C A : "Bazı milletvekilleri sizden görüşme isteminde bulundu mu. böyle bir haber de var?" SD "Yok öyle bir şey . İ l başkanları filan gelmiş, bana gelmez. M i lletvekilleri de gelmez bana Anlatabildim mi? Çünkü ; ben çok kapalı tutuyorum her şeyi . Arayan birçok ki mse var. ben onlara hiç­ b i r şey söylemiyorum " CA : "Sizi olayın içine çekmek istiyorlar, değil m i ?" S D : "Odur, bütün gayret odu r . " C A : " İ sme t'in vaziyeti nedir? D ü n g e c e gelmiş size . Çıkınca 'Terörü konuştu k , ' demiş?" S D : "Terörü konuştu k . " C A : "Sahi mi?" S D : "Şey var . Pülümür civarında yol kesmele r . Falan filan . Şe­ yi de söyledim gayet tabi i : 'Ben bu işlere girmiyorum , kendiniz ka­ rarınızı veri n , ' dedi m . Şimdi herke s , kendi fikrini başka b irine kabul ettirmek için ge­ rekçe bulmak yerine beni kullanmaya çalışıyor . Bunu yapıyorlar. Yapsınlar . Hadise odu r . "

(D İ YALOG) Not defterimden: (Aynı günün gecesi Cumh urbaşkanı Demirel'le ikinci ve daha önceki görüşmemizdeki konu ile bağlantılı konuşma) SD: "Ben Gökberk'i aradım . " C A : "Evet?" SD : " 'Kesinlikle kimseye bir şey söylemedim , ' dedi . Şimdi b u zatı (Köksal'ı) arıyorum. Ben bilirim bu numaraları Sonra 'ben sana destek veriyorum , kardeşim' diyebilir miyi m?" CA: "Hayır, kimseye söyleyemezsiniz " S D : "Ondan sonra bana diyorlar k i ; 'Falanca milletvekili başka şey söylüyor, falanca mebus telefon etmiş, işte Sayın Cumhurbaş­ kanı Bedrettin Dalan'ı işaret ediyor . . . ' Ben nasıl h akkından gelirim bunların? 98


Bugünkü Tercüman'ın manşetine bak ! " C A : " Görmedi m . " S D : " Hacı A l i Demirel'den Yahya'ya kadar herkes işin içinde . Hacı Ali Amerika'da. Şevket'in ameliyatı dolayısıyla orada . Ondan sonra . . . Yahya Demirel'in kendi başının derdi var adamın . Hapisha­ ne var, mahkeme var, bilmem ne var . Bu adamların başlarını kaşıyaca k halleri yok. Bunlara bir şey izafe etmek m ü m kün deği l . Zaten ellerinden ne gelir ki adamların? Hala İ LKSAN olayını anlamış değil. İ LKSAN'da Kemal (Ilıcak) vs . 'Bunlara para ödenmesinde h e rhangi bir usulsüzlük yoktur' d e , gürül g ürül . 'Alınan para ne oldu? Bunu d a tahkik ediyoruz , ' de . " C A : "Açık oturumda s öyledi a ma . . . belki biraz yumuşak . " S D : "Söylemedi. Ben şimdi Köksal'ı arıyorum . Bakanlar Kuru­ lu varmış. Orada Köksal'a aradığımı söyle dedim Gökberk'e . "

(D i YALOG) Not defterimden: ( 1 0 H aziran 1 99 3 , gece, Başbakan Vekili Erdal İ nönü ile Kıbrıs ve Rauf D enktaş'ın tutumu üzerine g örüşme) CA: " Beyefendi , haberler sizde . " E İ : "Yok bir şey . " C A : " Efendim, peki nedir Rauf meselesi?" E l : (Gülüyor) "Gayet garip bir şey . " C A : " Nedir?" E İ : " Kendi başına işler yapıyor. Tam ne olacağı belli değil ama; şimdiki durum tam bir bağımsız havada . K KTC, bağımsız ta­ bii . İ stediğini yapar, ama sonucuna da katlanır . " CA : " Evet, nedir olup biten?" E İ : "Dikkat ediyorum: ben Kuzey Kıbrıs ile aramızda görüş ay­ rılığı var intibamı vermeyelim diye . O da hoş bir şey değil. Yalnız bunun bir olanak sınırı var işte . Daha belli değil n e tablo çıkacağı . " C A : " İ kili konuşmalar yapılıyor, g a liba 'Ben ABD'ye gitmeye­ yim' diyor. " 99


El: "Yani hevesli olmadığını söylüyordu. Artık ben gitmesem fi­ lan . Ama 'Ben gitmeyeceğim' diye böyle bir şey olmadı . Yani git­ mek istemediğini söylüyordu. (Raufun BM Genel Sekreterinin ayar­ ladığı ikili görüşmelere direnciyle ilgili haberler)" CA: "Ama TBMM'deki konuşmasından sonra gider mi?" El: " Ben Başbakan Eroğlu ile konuştum . O da 'Bize de sürpriz oldu' diyor. O konuşacak Rauf Bey'le, bakalım yarına kadar

ne

çıka­

cak. iç politikayı ona göre iş yapıyorlar. Kendi aralarında gitmek ya da gitmemek meselesini çözecekler herhalde. Eroğlu'na 'Biz ne kadar aramızda anlaşmazlık yok desek de, basın takip ediyor olayları , herkesin konuşmasını değerlendirecek­ tir' dedim. Ne görüyorsanız onu yazın . Kıbrıs'la aramızda büyük bir anlaşmazlık havası vermek yanlış olur ama, tabii ciddi değerlendir­ mek durumunda olur herkes söylenenleri. işte muhalefet başka ha­ vada! N asıl veriyorsunuz M araş' ı? Şehit kanıyla alınan şey , parayla satılır mı? Bir kere Maraş, kaç defa pazarlık konusu olarak getirilmiş ma­ saya? Anlaşılamadığı için kalmış. Maraş'ı kullanmıyoruz ki . . . Maraş kimin? KKTC'nin değil ki. . . Olsaydı , oraya yerleşirlerdi . Orası zaten ölü bir yer. Ve oranın bir an evvel değerlendirilmesinde yarar var . Tabii karşılığında bir şey alınarak. İşte karşılığında bir şey alınıyor. Ama 'Bu yeterli değil,' deniliyor. İyi de bir adım atmakta yarar var . Yıllardır h iç bir adım atılmadı. Bu, muhalefette tam tersini söylüyor Meclis konuşmalarında . Her zaman evet diyoruz, bu sefer hayır di­ yelim. (Gülüyor) Daha bir defa evet dememişiz. Hep böyle yapılıyor ve bir yere varılamıyor. Tabii Rumlar da aynı. Bir defa bir şeye gi­ rilmiş. Ben burada yarar g ördüm. Hem Kuzey Kıbrıs hem bizim için . Bir adım atılacak, ondan sonra ne yapabileceğimiz görülecek . Bu adımı atmadan biz istemiyoruz desek, dünya kamuoyu bunu ko­ lay kolay kabul etmez . CA : "Rauf neden böyle yapıyor?" Eİ: " Galiba biraz yoruldu. Belki sıkıldı . Ama Cumhurbaşkanı . Toplumun lideri işte . " 1 00


(DİYALOG)

Not defterimden: ( 1 1 Haziran 1 9 9 3 Cuma, Cumh urbaşkanı Demirel'le, adaylara 'işaret' verdiği yolundaki yayınlar üzerine görüşme) S D : " ' Genel Başkanlığa aday olmak benim işim değildir'. Ben a ç ıklama h a zırlıyorum . ANKA ajansı basıyor havayı . Bugün gazetelerde yine . Efendim şimdi ; ben kimseye 'Kardeşim , ç ıkın , tutun , edin . . . ' demedim. İsmet Sezgin ortaya ç ı karsa , partili İsmet Sezgin'in 30 senedir ne olduğu­ nu bilmez mi? Eee , İsmet Sezgin'in ortaya çıkması için benim İsmet Sezgin'i ortaya ç ıkarmama gerek var mı? İsmet Sezgin'le ben per­ şembe akşamı konuştum . İsmet Sezgin 15 gündür havalarda . " C A : " Aday o l m ası zaten bekleniyordu . " S D : " H avalarda kendisi zaten . Oraya geliyor, buraya gidiyor. Aydın efesi gibi d olaşıyor her tarafı . " C A : {Demirel'in tanımlamalarına gülüyor) S D : "Böyleyse beni niye karıştırıyorlar? Kimin aday olduğu, ki­ min kazandığı önemli değil. Beni karıştırmak! İlnur yanındaymış . İl­ nur da (Çevik) benim danışmanımmış. Öyleyse ben Sezgin'i gösteri­ yormuşum . Hürriyet'te Muharrem böyle yazıyor. Ben on gündür İlnur'u görmüyorum. Dün akşam üzeri yabancı gazetecilerle ortak basın toplantısı yaptım . Oraya geldi . Akşam üzeri . " CA: " A ç ıklamayı ne zaman çıkarıyorsunuz?" SD : "Şimdi . " CA: "Newyork'tan bir haber geldi . B M , Rauf'tan başkasını kabul etmiyor." SD: " Etmez ! " C A : " N e olacak şimdi?" SD : (Derin bir nefes alıyor) "Şimdi . . . Gidecek ' "

(DİYALOG)

Not defterimden: ( 1 1 Haziran 1 99 3 , Çağlar'la görüşme, Sezgin'e destek) 101


C A : " Çağlar, sen yine etrafı karıştırıyorsun ? " C Ç : " N e yapmışım?" CA: " İ smet'i desteklediğini söylemişsi n . Ortalı k karışt ı . " C Ç : " Destekliyorum . İ smet Abi'yi de stekliyorum . Partinin bu arada rahat geçiş yapması lazım. Kasım ayındaki kong reye kadar. Alır İ smet Abi . Bu i ş biter. Tam gövdeyi koydum "

17 Bir haber: Ö zer U çuran Çiller, DYP Genel Başkanlığına soyunan eşi Tan­ su Çiller için delegelerle kulis yürütüyor . DYP'nin iki gün sonra baş­ layacak kongresine bir h afta kala İ stanbul'dan Ankara'ya gelen ve Oran'daki lojmanda yoğun temasa giren Ö zer Çiller, telefonla yü­ rüttüğü bu çalışmalar sırasında partililerin basında çıkan iddialar ko­ nusunda mera klarını gidermeye çalıştı . "En az 600 delegemiz var" diyen Çiller, mal varlıklarının 'abartıldığını' savundu. Edinilen bilgiye g öre Ö zer Ç iller, bazı DYP delegelerinin soru­ larını yanıtlarken şunları söyledi: "Biz Tansu Hanım'ı canımızdan çok seviyoruz . Ama bu mal varlığı m e se lesi nedir? Bunu bize söyleyin , bize baskı yapıyorlar. " Ö . Çiller: "Biz 5 kere servet beyanı verd i k . Ö zal zamanında 1 . 5 sene maliyenin 5 hesap uzmanı tarafından izlendik. Bunda bir şey olmadığına göre insanın biri kimlerinden bir şey bir kere çok abartılmış bir rakam , o bir yana, ama bilakis şunu demeniz lazım ki , Bak erkek kadı n , hem istifa etti, öbürleri istifa etmedi , hem de kim­ se sormadan mal beyanını yaptı , kimse zorlamada n . ' Bunda ne var­ mış ki yani?' "ABD vatandaşı olduğunuz doğru mu?" Ö . Çiller: "Hayır Çamur atıyorlar işte . Biz bu mal artışı mese­ lesini de gazetede yalanladık , ama küçücük çıkartıyorlar bunları . Şeffafız "Tansu Hanım'ı kaç delege destekleyece k , bir tah min yaptınız "

m ı? "

Ö . Çiller: "Şu anda en a z 600 delege diyorlar " 1 02


" İ stanbul Bankası'nı siz iflas e tt irmişsiniz?" Ö . Çiller: "Ondan da beraat etti k . Demek ki bir şey yok . Yani hepsinden beraat edilmiş. Onlar yaşlarını nasıl değiştirece kler. gençliğe nasıl bürünecekler? Bütün bunlar yapı lır da . Onu nasıl s i ­ lecekler. onu o eski kafalılığı?" "Siz Tansu H anım'ın soyadım neden aldınız?" Ö . Çiller: "Bu g azetelerd e defalarca çıktı . S oyadım almad ı m . İ ki soyadı beraberd ir . " (Cumhuriyet'ten) Ö zer Ç i ller ve Tansu Ç iller'le ilgil i , özellikle mal varl ıklarının yıllar geçtikçe b üyüdüğünü içeren savlar . 1 9 93'ten 1 9 98'e değin hiç değişmedi . Değişen sadece rakamlard ı . Giderek büyüyen rakamlar . . .

18 (D İ YALOG) Not defterimden: ( 1 2 H aziran 1 99 3 , sabah , Cumhurbaşkanı ile kongre üzerine bir söyleşi) CA: " Beyefendi , günaydın . " SD: " Bu sabah nasılsınız?" C A : "Dün gece otelleri g e zd i m . Bir meşve rettir gidiyor. Sofra­ lar kurul muş . Delegelerimiz m utlu m u m u t l u ! Ne olacağı h e nüz bel l i deği l . İ smet gibi b i r hava vardı ama, b e l l i o l m a z ki . . . Çi ller o y a l ı r . Köksal i s e fırtına g i b i . . Koşuyor. Dalan ise o y a lacağı yok " S D : " İ yi koklamışsın . " C A : " Böyle bir görüntü veriyor, bugün daha pekişir d ur u m SD: " Eve t . " C A : "Galiba bugün 1 4 . 0 0'te i l başkanları toplanıyormuş " SD: " İ yi k o klamışsın . " CA: "Ya Kö ksa l'ın yazdırdıklarını gördünüz m ü ? Gökbe r k ' ı n yaptıklarını 'sizi seven b i r gazeteci' bildirmiş de s i z de Köksal'ı a r <ı ­ mışsınız da . . . Gökberk' in aradığı mil letvekilleri . . K ö k s a l ı n söy l c v e ­ bildiği tek b ir milletvekili ismi Ü ste l i k , size b i ldirmek n e d e n ? Elb e t "

.

1 03


te haber doğru mu değil m i , Sezgin'i işaret e ttiniz m i , çok önem l i . Hangi gazeteci olsa sorar. Anladığım ş u : Köksal kaybedeceğini an­ ladı . Şimdiden bir mazeret arıyor . " SD: " Birinin üzerine yıkacak . ·• CA: "Eve t ! " SD: "Ben ne diyecektim bu adama? 'Aday o l ' . . . Sonra? . . 'Bana aday ol' dedi ama 'bana arka çıkmadı ! ' Eeee? 'Olma' desem? . . 'Ola­ caktım aday ama yolumu kesti'. İ ki sebepte n ben, 'Gidin kararınızı kendiniz verin, birbirinizle konuşun' dedim. Bunda ne var? Efendim birtakım adamlar benim adıma gitmiş de, etmiş de, telefon etmiş de . . . Kardeşim , benim adıma eğer birtakım adamlar telefon etse , bu telefon her gün işler . N itekim birtakım adamlar da 'Dalan'a oy verin diyor sayın başkan' diyorla r . " C A : "Bir de Dalan planı varmış. Güya s i z Tansu Çiller'i b u ara­ da seçtirecekmişsiniz. Fakat Kasıma asıl hazırladığınız Dalan'mış. Teşkilat falan tanısın diye . " SD: "Senaryo aranıyor. Aptalca işle r . B e n i mütemadiyen bu işlerin i ç i n e sokmaya çalışıyorlar. A m a Allah şahit . Böyle b i r g ecede b e n i m kapım vızır vızır işlerdi yahu Bu sabah 40-50 kişi geldi , hepsi tebrike geldi, sağdan solda n , gel­ mişler . Cumhurbaşkanına tebrikat devam e d iyor. Ben de beş daki­ kada hepsinin e lini sıktım , g önderdim. Ben şimdi g idiyorum War­ ren Christopher (ABD Dışişleri Bakanı) ile konuşmaya . İ yi mi?" CA: "Peki gazetelerin yapmak istedikleri n e s izce?" SD: "Şu: Ta başından beri şu . . . " CA: "Sizi de Ö zal'a benzetmek!" SD: "Hah, tamam . İ şte o . " CA: " ' Ö zal'ı parti işlerine karıştı diye eleştirdi ama, kendi de öyle davrand ı , ' demek! " SD: "Şu saate kadar . . . CA: "Bir şey bulamıyorlar. . . 'Ama efendim , çaktırmadan yapı­ yor , ' diyece kler, diyorlar . " SD: "Çaktırmadan . . . Filanca adaml a . Beş kişiyle konuşmuyo­ rum . Devlet işleri görüyorum . " C A : " Çağlar'a birini desteklemesini söylediniz mi?" "

1 04


S D : "Yani Çağlar b i rini desteklerse , ben mi desteklemiş olaca­ ğ ı m ? Çağ lar kendisi olmak i stiyor. Çağlar desteklenmesi gerekiyor­ sa, benden kendisinin desteklenmesini iste r . " C A : " Genel başkan d a olmak istiyor." SD: "Tabi i . Bayılıyo r . "

(D İYALOG) Not defterimden : ( 1 2 H azi ran 1 99 3 , Gökberk Ergenekon'la 'malum konu' üzeri­ ne g örüşme -daha önce aradım , yoktu , telese kretere not bıraktım-) C A : "Bugünkü yazıda da yazdı m . Köksal senin sağa sola tele­ fon edip . . . G E : "Okudum . H a , evet ben sağa sola telefon ediyorum. İ smet S e zgin olsun diyorum , diye söylenenler. Köksal'ın orada ıskaladığı bir laf var. O , çünkü, o perşembe sabahı Bakanlar Kurulu var, ben gittim Köksal'la konuştum. Yanına oturdum. Dedi m : 'Biz seninle bir g ün önce çarşamba g ecesi tele­ f onla konuştuk. Sen benim ağzımdan Demirel lafı duydun mu' de­ d i m . Demirel böyle diyor, böyle istiyor d iye? 'Hayır, ama Gökberk, s e n söyleyince başka ne amaçla söylersin k i , öyle anlaşılır' dedi . 'Eee' ded i m . O senin anlayışın ama benden Demirel adını duydun mu?' diye sordum. 'Duymadım' dedi. Ama milletvekillerıne öyle de­ m işsin' ded i . ' K i m e , h a n g i m i l letvekiline' dedim . İ k i tane isim verd i . 'Gel , onlara beraber gidel i m . Dördümüz yanyana gelelim b u iki isiml e . ' B e n onlara dedim ki çünkü: ' B i z arkadaşlarla oturduk , düşün­ d ü k , taşındı k . İ smet Sezgin zaten bu dönem i ç in en iyisi odur' de­ dim Köksal'a. Bu kongreden bir galip , iki mağlup niye ç ıksın? N eticede ola­ ğ anüstü kongrede bir genel başkan seçeceğiz. Kasımda parti kong­ resine hazırlanmak için. Ben kimseye Demirel lafı söylemedi m . De­ mirel de bana böyle bir şey söylemedi . Ama biz kendi arkadaşları­ m ızla oturduk, ölçtük biçtik . . . H a ' Bu işe gelir, gelmez, o ayn iş . " C A : " O adını verdiği m illetvekilleriyle yanyana g eldiniz m i?" "

1 05


G E : "Hayır, maalesef hayır. Ama ben o m illetvekilleriyle ko­ nuştum : 'B2n size Demirel'den bir şey söyledim mi?' 'Hayır' dedi­ ler." C A : "Ama Sezgin'in seçilmesini istediğini söyled in . " G E : "Tabi i . Herkes burad a , bakanlar olsun , başkanlık divanın­ dan olsun , herkes bir adayın peşinden koşmuyor mu? Benim o hak­ kım yok mu? Ben bu kongrenin delegesi değil miyim? Partinin de genel sekreteriyim. Partinin başkan vekili (Mehmet Gölhan) bir ada­ yın pe şinden g idiyorsa . . . benim suçum ne? Ben niye durayım o za­ man?" CA: " Herhalde bilgileri o verd i , Sabah'ta yayın var . " GE: "Aramızda söylüyorum bunu. Perşe mbe sabahı Hürriyet ve Sabah ta aynı laf ç ıkıyor : 'Demirel devrede ! ' N iye çıkıyo r . O arkada­ şımız bir gün önce gidiyor ve konuştuklarını gazetecilere anlatıyor . " C A : "Demirel'le konuştuklarını . . . GE: "Demirel'e gidip diyor k i , kendisi anlattı : 'Ben aday olaca­ ğ ı m'. Demire l de bana dedi k i : 'Adaylar teke inerse iyi olur'. Yani anlaşın filan . Sen böyle söylediğin zaman Cumhurbaşkanını devreye sokmuş ol uyorsun zate n . Ondan sonra ne oluyor? Cumhurbaşkanı devrede mi değil mi? Ya Cumhurbaşkanı yalan söylüyor ya öyle söyleyenler yalan söylüyor gibi hala ısrarın alemi yok �i . . . Bir yandan kendisi bana söylüyor, 'Sen yalan söylemezsin' di­ ye . Bir yandan da öteki işler falan filan . . . Ama ben kendisiyle ko­ nuştum perşembe sabahı; 'Başka türlü anlamak mümkün mü Gök­ berk'ciğim' diyor. 'Birbirimizi tanıyoruz' . Ben söylediğim zaman başka türlü anlamak mümkün değilse , ben ne yapayım ki l " CA : "Hasan Ekinci mesela açıkça 'Tansu' diyor. Mehmet Göl­ han da . " G E : "Ali Şevki Erek , genel başkan yardımcısı, o da 'Tansu' diyor. C A : ''Bakalım o layı daha ne kadar büyütece k ! " G E : "Zannetmem. Kazanamayacağı gözüküyor . " CA: "Yani İ smet destekleyerek ben i , Demirel m i kaybettirdi di­ yecek?" "

1 06


GE: CA: olmuş . " GE: CA:

"Hepsi h ikaye ' " "Tansu bugün partide fötr şapka filan giymiş, y ani baba " Niye b öyle şeyler yapıyor? Değmezdi b u kong rede " Belki kartvizite Başbakan yazmak içind i r . "

"

( D İ YALOG) Not defterimden: ( 1 2 Haziran 1 99 3 , saat 2 1 . 30- 2 2 . 0 0 , Cumhurbaşkanı Demi­ rel'le kongreden bir gece önce görüşme) CA: "Oteller f alan her yer ana-baba gün ü . Hele Büyük Ankara Oteli! Miting yapsanız ancak bu kadar olur . " S D : "Partinin h ayatiyetin i gösteriyor. " CA: "Kim seçilebilir? Gönlümüzdeki İ smet ama . . . Siz nasıl gö­ rüyorsunuz?" SD: "Vallahi ben . . . Aslında mesele . . . Eğer bu delege demogo­ jiye yatmazsa . . . Aslında akıllıdı r . Ama basın çok büyük baskı yaptı . Yani şimdi de 'Efendim , Demirel b irisini Başbakan seçmeliymiş. Pa­ tırtıya g erek yok' d iyor Ertuğrul , iyi mi?" CA: " Nered e , yazısında mı?" SD: "Hayır, bugün sordum da, 'Ben neyi yanlış zamanlamışım' diye . " C A : "Kendisine mi?" S D : "Ha! Ben sana söylemedim mi? Benim şablonum bu. Bu şablon oynanıyor. Ne güzel oynanıyor işte . 'Kongreden kim çıkar?' Eeee? Sen değil misin . . . Lady nin ayak sesleri geliyor' diye manşet atan?" C A : (Gülüyor) SD: "Şimdi o nun korkusuna girm i ş . H issettiğ i m kadarıyl a . İy i mı" ?. " CA " İ smet demelerinin ned e n i , bir bahane bulup size bağlı­ '

'

yorla r . " S D : "Bana b a ğlanacak h içbir şey yok. Adamlar sabahleyin gel1 07


miş kapının önüne . 3 0 -40 kişi. Bunlar Edirne'den , Mersin'den, A f­ yon'dan . Ben bunların ellerini s ı ktı m , 'Bayramınız kutlu olsun , ' de­ d i m . 'Cumhurbaşkanlığınız hayırlı olsun' dediler, gittiler. Şimdi, on­ dan sonra Sedat bana sual soruyor: 'Bunlar delege imiş, bunlarla ne konuştunuz?' Ben ne bileyim bunların delege olduğunu yahu? Delege ise delegedir. 4 0 -5 0 kişi . Ben bunlara ' filan kişiye oy verin' der miyim?" CA : "Hayır demezsiniz, ama 'Siz doğrusunu yaparsınız' dem iş­ siniz" . SD : "Demişimdir, ondan sonra . . . Yani hiç k i mseyle konuştur­ mayacak mısınız beni? Ondan sonra Erdal Bey'e sual sormuşlar. 'Demire l , Ankara'da delegelerle konuşuyor' diye . İy i mi? Ben nerede bulacağım delege­ yi? Affedersin, ben delege ile konuşacak olsam kaçak konuşmam. Mehmet Yazar'ı tahrip etmişi m . 7 0 0 kişiyi çağırı rım küçücük oda­ ya . Yanaklarından öptüm terli, telaşlı, tıraşlı bir sürü adamın 6 2 6 kişi g itti, o y verd i . Benim istediğim g ibi . O n u yaparım ben . " C A : " İ sterseniz tabii yaparsınız ! " S D : "Onu yaparım ben . Onu yapmadığıma göre benimle n e uğraşıyorsunuz, kardeşim? Ben söyledim ona . 'Siz b u i ş i Doğru Yol kongresi olmaktan ç ı karıp , benim üstüme konuştuydu, konuşmadıy­ dı diye şeye girdiniz . ' Ben 1 0 gündür söylüyorum . Hayır, yapmayın kardeşim . " C A : "Peki , o zaman n e diyor (Sedat Ergin)?" SD: "Hiç, ne d iyecek! A man efend i m . (Sedat) Ö yle tahrik edici şeyler buluyor ha! Cuma namazına g itmişim de Denktaş'ı kabul et­ memişim . " CA : (Gülmeye başlıyor) S D : "Kardeşim, cuma namazına gitmeden önce Rauf Den ktaş beni arad ı . 'Ben g idiyorum' ded i , veda etti . 'Seninle konuşacağı m , ' demedi ki . . . " CA : "Gazeteler yarın yine Demirel bilmem ne yaptı diye mi çı· kacaklar?" SD: "Herhalde , herhalde . " CA : "Gece size gazeteler gelir . " 1 08


SD: "Henüz gelmedi . Bilemiyorum da, ben şeyi söylüyorum. Yahu kardeşim beni sokmayın bu işlerin içerisine . " CA: "Ama gene de . . . " S D : "Her gün söylüyorum canım. Ben bugün bir tek milletveki­ li ile konuştum . O da mıntıkasına ait bir iş için . İyi mi? Benden ran­ devu istediler , 'Gelmeyin kardeşim' dedim. 'Oylarınızı kullanıp öyle gel i n , ' dedim . " CA: "Oylarda bölünme olmasa . . . Köksal'ın 200-250 oyu var diyorla r . " S D : " Y o k canım sen de! . . "

CA: "Yalnız o ki , iyi-kötü bir oy alacak . " S D : "Canım 50 tane o y alır , alacağı o . " CA: "Ama işte 5 0 o y falan , aradan d a . . . " SD: " Böyle zamanlarda herkesin alacası çıkar meydana. Sen otelleri gez bakalım (gülüyor, alaylı ses) . Ben evdeyim. Bir şey yap­ mayacağı m . Bir kovboy filmi seyrediyorum . Harika bir kumar fil­ mi . "

(DİYALOG) Not defterimden : (Aynı gece Demirel'le saat 2 3 . 00'te bir kez daha görüşme) CA: "Bahaddin Şeker, milletve kili, İran caddesinde bir bürosu var. 30 milletvekili toplanmışlar. Bir buçuk saat önce . Tansu gel­ miş. Yarın yapacağı konuşma kon u . Fikir alışverişi . Sert çıkması is­ tenmiş Tansu'dan . Sizin sloganları biraz değişik kullanacak. Mesela 'Düşün peşime' veya 'İktidar olmak istiyorsanız, belediye başkanı ol­ mak istiyorsanız gelin peşimden . . . Garip bir şey. Baki Tuğ'dan tu­ tun da Ispartalı Ertekin Durutekin'e kadar hepsi orada . " ·

SD: " O Ispartalı İsmet'e karşıdır. Bir tayin işini yapmamış ... CA: "Özer Çiller de teşrif etmiş. Kocası. Veremeyeceğim hiç­ bir hesap yoktur' demiş . Bir de protokolden söz ediliyor. Köksal'la Ta nsu arasında . Kim daha az oy alırsa diğeri lehine adaylıktan çeki­ lecek. 1 09


Bizim bürodaki arkadaşların bir saptaması va r : İsmet falan yok . Bütün delege kadını kucaklıyor. Hasan Ekinci'ler bütün gece partide . Bu Gölhan'a ne oluyor? Bu sizin arkadaşınız değil mi?" SD: "Şimdi söylemeyeyim . " CA "Ya Ali Şevki?" SD: "Ona Tarım Bakanlığı vaat e tm iş . Hasan Ekinci Orman Bakanı . " CA: " Münasiptir efendim . Fakat genel merkez ellerinde . Her gelen delegeyi çeviriyorlar, diyorlar. Çok tehlikeli bir ayak. İsmet de arada bir taraftarları ile geliyor, diyorlar . Orada bulunuyor, son­ ra dönüp gidiyor Yarın sert bir konuşma yapsa?" SD: " Ben onlara taktik veremem canı m . Artık herkes kendisi ne yapacaksa yapacak . " CA : "Ben İsmefe 'Bu kadının bazı önemli boşlukları var. Bun­ lar sana geldi yazılı olarak, dosya olarak. Bunları kulisten başlaya ­ rak işle' dedi m . " SD: "Tabii, tabii . " C A : "Dinlediği yok! Tabii kesin bir şey söylenmez ama , ortada garip bir durum var . "

(DİYALOG)

Not defterimden : ( 1 2 Haziran 1 99 3 , İsmet Sezgin'le aynı g ü n v e gece konuşma) CA : "İsmet, ne oluyor?" İS: "İyi, iyi . " CA: "Bu kadın 3 0 mil letvekili ile toplantı yapmış." İS : "Kardeşim, bugün 1 00 milletvekili benim yanımdaydı . Ben . . . Ben iyiyi m . Benim konuşmam tamam . " CA: " De lege bazında vaziyet nedir?" İS "Bir turda seçilirim . Sen bugün Büyük Ankara Oteli'ni gör­ dün mü?" CA : "Gördüm, ama kadın da kalabalıktı . " İS : " Kadının topladığ ı be nimkinin onda biri değildi yahu' . . "

1 10


19 Dananın kuyruğunun koptuğu . . .

(DİYALOG)

Not defterimden: (Cumhurbaşkanı Demirel'le 1 3 Haziran 1 99 3 _DYP olağanüstü kongre günü öğleye doğru , kongredeki hava üzerine) CA: '"Nasılsınız efendim?'" SD: "İyiyi m , Allaha şükür . Ne var, ne yok?"' CA: "Kongreye gittim , geldim . Havayı hiç beğenmedim . Tansu.I " SD: " H ı , hı, hı. . . " C A : '"Hatta ilk turda ç ıkabili r . " S D : "Anlıyorum . " C A : "Size yansıyan bir şey var mı?" S D : "Ben kimseyle konuşmadım . Ben yalnız televizyonda de­ mostrasyonları seyrettim . Demostrasyonlarda uzun boylu farklılık yok"' CA: "Delege ötekileri alkışlamamış. Ta nsu'yu a lkışlamış. Bana bir şey söyledi ler. Mesela Ispart a . 2 1 deleg e . 20'si tamam ! " S D : "Kulak asma l " C A : "Öyle midir dersiniz?"' S D : " Kulak asma. Olur mu öyle şey?" CA: " Zaten olursa hayret ederi m . " S D : "Olur m u öyle şey? Kulak asma . " C A : " Kimilerine göre , İsmet a z farkla sıyıraca k , ama zorlana­ cakmış . " S D : " H ı , h ı , h ı . Eve t , dur bakalım ne olacak?" CA: "Efendim ; Tansu'nun arkasında TOBB var, TÜ BİTAK var , iş adam l a r ı , sermaye var v e medya var . " S D : "' Medya , medya . . Bütün şey . . C A : " Ü ç büyük g azete ve h e m de televizyonlar. . . " S D : " Dur bakalım ne olur . N e o lursa iyi olur . " "

111


20 Takvimlerin 1 9 93 yılının M ayıs ayının 1 3'ünü gösterdiğ i o pa­ zar günü, Türkiye'nin siyasal yazgısına egemen olan Çiller, başta Demirel pek çok çevreye, nasıl kurtulacağımızı kestiremeyeceğimiz günler yaşatacak; de mokrasiye , sosyal, ekonomik yaşamımıza ve sonunda laik Cumhuriyete onarılması zor darbeler vuracakt ı . Son olarak, Türkiye'yi v e partiyi ancak kendisinin ayağa kaldı­ racağını söylüyor. Parlak vaatler. Hem kamuoyuna hem de desteği­ ni sağlamak için önüne gelen her milletvekiline, hatta delegele ri yö­ neten kişilere . . . İsmet Sezgin hala 'tabanın birlik ve beraberlik isteğ inden ' , Kök­ sal Toptan ise 'DYP tabanının fikriyatını temsil etme kten' söz edi­ yor. DYP kaptırmış kendini Çiller' e . Daha ilk gün başlayan ' ünlü gaflarının' kimse ayırdında değil . Yanına yaklaşan bir grup delegeyi o kşamak istiyor: "Ahh" di­ yor , "Balıkesirliler . . . " Heyet bozuk : "Aman hanımefend i , biz Kahra­ manmaraş delegesiyiz" diyorlar. Ne umuruna ' Yılmaz Gümüşbaş'ın yazısından bir bölüm: "Türkiye kadar ABD ile yakın ilişkileriyle bilinen, Anadolu insa­ nından çok IMF ve Dünya Bankası'nı yakından tanıyan Çiller'in açıkladığı trilyona yakın mal ve para varlığının miktarı kadar, bunla­ rı nereden bulduğu başlıca merak konusu . " Tansu ve Özer Uçuran Çiller b u söylemleri, sorgulamal arı umursamıyorla r. Adam trilyonlara varan mal ve para varlığını neredeyse 'müte­ vazı' diye tanımlayacak . Soran da yok o sırad a ; nereden buldun bu kadar parayı ') Kaynağı nedir? Türkiye ve DYP, kendini kaptırmış etekli bir rüzgara, gidiyor 'Vitrin düzeltecek DYP' bu kadın seçilince ' İlk tur: İsmet Sezg i n : 3 2 0 ; Köksal Toptan : 2 1 2 ; Tansu Çiller: 5 74 1 Doğal gelişme yaşanıyor: ismet ile Köksa l , adaylıktan çekiliyor. 112


İkinci tur : Tansu Çiller 9 3 3 oyla DYP Genel Başkanı ve 'müs­ takbel' Başbakan . 'Baba'ya rağmen kazanılan bir zafer' miydi bu sonuç? Yoksa? . . Başka etkenlerin, kimi taktik hataların ürünü müydü?

(DİYALOG) Şok! Not defterimde n : ( 1 3 Haziran 1 99 3 , g e c e , Cumhurbaşkanı Demirel'le DYP kongresindeki sonuçtan sonra görüşme, Demirel'e 'yakm dostundan darbe') CA: " Emel Hanım nasılsınız?" EY: " İyiyi m , siz nasılsınız , iyi misiniz?" CA: "Vallahi benim üstümden büyük bir yük kalktı . İsmet ka­ zansaydı . . . Biliyorsunuz , benim 30 yıllık arkadaşım . Bol bol çekişir­ dik herhalde . Tansu seçild i . Eh, doğrusu duygularımın , mantığımın neler gösterdiğini siz de -belki- biliyorsunuz . Kısacası şimdi önü­ müze öyle geniş bir alan çıktı ki . . . E Y : (Kahkahayı basıyor) "Kimbilir n e güzel yazılar yazacaksınızl" CA: "Aman efendim , aman . Sorulur mu?" (Karşılıklı kahkahalar) SD: "Gözlerinden öperi m . " C A : " Beyefe ndi, nasılsınız?" SD: "İyiyim Allaha şükür Ben böyle şeylere alışığım canım . Adamlar yalancı pehlivan çıktı . " C A : "Sizin adamlar?" SD: "Tabi i . Evet. Ama sen bu durumun farkına vardın . " CA : "Size söyledim de . " S D "Çarşamba akşamı söyledin . Bel liydi. Laf aramızda b u ka­ dar tembel olan insanlar . . . Hiçbir şey yapamazlar . " CA: "Örneğin delegeyle temas yok . " SD : "Benim nüfuzum? Benim elim kolum bağlı. Ben bir şey di"

113


yemiyorum . Ben her gün üstüste beyanat veriyorum ki, bu işe beni karıştırmayın. Şimdi , arkadaşlarınızdan bir tanesine enikonu lafını ettim ·· CA "Ne dediniz?" SD " 'Ben mi giriyorum yahu kongreye' dedim . Bugün man­ şetteyi m . Ben mi giriyorum kongreye? Ben m i gidip orada konuşu­ yorum? Ben size 1 5 gündür söylüyorum ama bir türlü anlatamadım . Sedat dePilen çocuk da bir acayip yani. Bu kadar mikropluk olur. 1 O tane adamın elini sıktıysam ben, geriye kalanlara bir şey deme­ m işsem ben , 1 1 69 tane adam daha var orad a . Gidin sorun onlara . Ben kimseye bir şey demedim diye çırpınıyorum. Tabii bu da bizim adamların biraz gevşekliği. Bildiğiniz arkadaşlarımızın cıvıklığı , gev­ şekliği . Yani benim elim kolum bağlı , kimseye bir şey diyemiyo­ rum . Ben yakınımdaki adama bir şey söylerken ödüm kopuyor. Yani beni yaralamayınız başlangıçta . Bu adamlar . . . Doğru Yol"un başına kimin geçtiğinden daha önemli benim yaralanma m . " CA : "Eve t . " SD : "Neyse . . Bizim adamlar kalıplarının adamı çıkmadılar . " C A : " M aalesefi " SD : "Laf aramızda . " CA : "Başta Cevheri (Necmettin) ç ı kmadı . " S D : " Niye?" CA : "Bırakın canım; gitti , alenen Tansu'yu destekledi. " SD : (Donup kaldı , hayretler içinde bir sesle) "Sahi mi?" CA : "Açı klama yaptı . " S D : "Ne zaman?" CA : "Bugün . " SD " H aaa?" ($aşırmış halde) CA : "Ta b i i efendim . Kul iste ki lafları bir dinlesen i z . Öyle k i , Cevheri'nin b u davr<rnışını makul g österecek sözleri yakını milletv2killerinden din ledik . " S D . "Hı . h ı l . . " CA "Ve bugün tam seçime geçilirken açıklama yapıyor. Git­ m i ş İ s m et e demiş ki; 'Sen çeki l , hüsrana uğrayacaksın'. İyi mi?" SD "Hı, hı. . " 1 14


C A : " B u , kusura bakmayın ama, bu adam sizin en yakın ada­ mınız , arkadaşınız. İsmet kaybediyorsa, sus bari, çekil bir kenara . Hayır! D e stek Tansu'ya . Birdenbire . " S D : "Gayet tabi i . " C A : "İki: Aykon Doğa n ! " SD: "Onu bırak!" CA: "O da dün tornistan etti . " S D : "Adama M aliye Bakanlığı filan vaat etmiştir." CA: " Hiçbir halt edeceği yok bu kadının . Bize yarar. 20 bin tiraj daha yaparız." S D : "Daha ç o k yaparsınız. 3 00-400 bine çıkarsını z . " CA: " S i z evden çıkarken b i r şey söyleyecek misiniz?" SD: '"Hayırlı olsun' diyeceğim . " CA: "Sonra, Başbakanlığa atayacaksınız tabii?" SD: "Tabii, tabi i . Yarın sabah ( 14 Haziran 1 9 93) atayacağım . " C A : "Öyle mi?" SD: " Evet . Köşk'e söyledim , şimdi atama yazısını hazırlıyorlar . " C A : "Öyle mi?" 50: "Evet, evet! " CA: "Çağırıp vereceksiniz. Beklemeyeceksiniz?" · s D : "Neyi?" CA: " Mazbata almasını . " 5 0 : " Mazbatayı bu akşam alır . " C A : "Alır?" SD: "Alır ! " C A : "Pekala . " S D : "Şimdi benim arkadaşlarıma anlatamadığım bir şey var . Kardeşim ben kaideciyim , ben kuralcıyım. 3 Nisan günü grup be­ nim adaylığımı teklif ettiği zaman 4 Nisan günü bu şöyle şöyle olur dedi m . Birinci bacağı oldu. Bu akşam ikinci bacağı d a o ldu . Yarın hü­ küme t ! Kiminle konuşacaksa konuşsun . " C A : "Şimdi ortaya sizin kongreye müdahale etmediğiniz de çıktı . Ya da bir adaya işaret vermediğiniz . " 115


S D : "Belki ben mağlup olmuşumdur . Hürriyet"e göre . (Alay ediyor) Çiller beni mağlup etmiştir. Y arınki manşet her­ halde odur. Ertuğrul'a söyledim : 'Yarınki manşetiniz budur' dedim . " CA : "Peki n e dedi bu sözünüze?" SD : "Hık, mık. Hiçbir şey demiyor. Yani 'Ayıp denilen bir şey var' dedi m . 'Ben sizin ne yaptığınıza ne ettiğinize karışmam . Ama koyduğunuz manşet bir ayıp yahu. Başka h iç bir şey değil' dedim . " CA : "Bu manşetlerden sonra sizi a rayabiliyorlar mı?" SD: "Evet . Beni aradığı için aradım . Y oksa arama zdım . Sevgili kardeşim; vallahi neler söyledim . Ben hiç kimseye böyle laf etme­ dim: Yahu ne hakkınız var? Siz beni tahrip etmeye çalışıyorsunuz Elinizde delil olsa neyse . Elinizde delil o ls a o zaman 'Biz gazetecilik yapıyoruz,' dersiniz. Yok deliliniz. Elinizde delil yok . " C A : "Bu d a geçer bir-iki gün içinde . " S D : "Geçer geçer." CA . "Hükümet de kurulur, kurulabilirse . " SD : "Şimdi bir güvenoyu olayı var . " CA : "Alabilir mi?" SD : " H ükümet kurulması önemli olaydır . SHP ne yapacak , bilmiyorum ben de . " C A : "İnöni.i , İstanbul'a gitmiş . " S D : "Evet benimle konuştu gündüzün. Bugün Erzurum'dayd ı " CA : "Geçmiş İstanbul'a . N e diyor peki?" SD: "O meseleyi hiç konuşmadık. Amasy a , Erzurum çok iyi imiş . " CA : " Bu kadın ç o k çorap öre r . S i z şunu bunu Bakan yapman doğru olmaz dersiniz buna, o gider Ertuğrul'a veya başka bir gazete­ ciye 'Cumhurbaşkanı benim bazı Bakanlarıma itiraz etti' der, 'işime karıştı' der?" SD: "Bu (Çiller) daha neler yapar, nele r . Yapar da yapa r . " C A : "Yapar, yapa r ! " SD : "Vallahi (gülmeye başlıyor) biz dertten kurtulmayız " CA : " Mesela Ayvaz Gökdemir'in İ çişleri Bakanı olacağ ından söz ediliyo r . " SD : "Yok, yok. O M illi Eğitim Bakanı " CA: " İşitmedim , öyle mi?" 1 16


SD: " Eve t . Ona vaat etmiş. S H P'nin Ayvaz'ı Milli Eğitim Baka­ nı o larak kabul edeceğini sanmıyorum . " CA : "Ohoool Daha n eler var. Mesela Rafaaddin'i filan nasıl kabul edecek S H P? Kabinenin şeklini bozmayacak mı bu kadın?" SD : "Onu bilemiyorum canı m . " CA : " Yarın size g elince bir şeyler söyle r . " SD. " B e n ona b i r şeyler söylemem . Kağıdını veririm eline, gi­ der . " CA: "Yarın saat kaçta çağırdınız?" SD: "Daha çağırmadı m . " CA : " Kaçta olabilir?" SD : "On buçukta fila n . Hayırlı olsu n . Ne yapalım. Ne yapacağız?" CA: "Gayet tabii . " S D : " Karıştığımız bir şey değil . Bizim dışımızda bir şey . " CA : " N e var k i , b u parti onca e mekle bir noktaya geldi . " S D : " Haziran sıcağında onu yapanlar düşünsün. Değil mi?" CA: " E h , bizim için DYP de bitmiştir. " SD: "Neyse . . . Bu zamana kadar Haziran sıcağında kimselere bir şeyler düşündürtmedik. Hep düşünüverdik . " C A : "Emel H amın'a ' İsmet olsaydı , arkadaşımızdır , zora düşerdik,' dedim . " S D . (Kahka h alar) C A : "Ama bu kadınla . . . " SD: "Oldu , gözlerinden öperi m . " CA : " Sağolun ! "

21 1 4 Haziran l 9 9 3'te Cumhurbaşkanı Demirel, Tansu Çiller'i hü­ kümeti kurmakla görevlendirirken -bana söylediğine g öre- uyardı : "Bu mal varlığın" dedi, "dikkat e t , başına çok iş açacak ! " Kuşku yok; Tansu Çiller, tıpkı kocasının söylediği gibi, hem mal varlığını azımsad ı , hem de ' hiçbir sorunla karşılaşmayacağını' söylemekle yetindi 117


İkinci olay; Demirel'in 30 yıl süreyle birlikte ve çok yakınında siyaset yaptığı Necmettin Cevheri'ye ,t akındığı tavırdı. Demirel , Kongre'deki tutumundan dolayı -elbette kendi kanal­ larından bir kez daha saptadıktan sonra- Cevheri'yi 'arkadan bıçak­ lamakla itham etti'. O günlerde , Demirel'le Cevheri arasında genel başkanlık konu­ sunda kimbillr ne dramatik konuşmalar geçmişti . Bir keresinde bana "Sezgin'i desteklemeye söz vermişti"ye ben­ zer bir cümle söylemişti . Ama daha fazla açıklama yapmamaya özen gösterdi . Gazetelerde çıkan 'kendisini arkadan bıçakladığı' yolundaki ha­ berlerden sonra Cevheri , Demirel'e uzun bir mektup gönderdi . Tüm sorularıma ve neredeyse ısrarlı isteklerime karşın; Demi­ rel, Cevheri'nin mektubunun içeriğini açıklamadı . Ama hiçbir zaman 'eski günlere' dönmediler .

22 Tansu Çiller'in Demirel'den ilk kez görev almasından, birkaç kez Başbakanlığa gelmesinin üzerinden dört yıl geçtikten sonra Hürriyet gazetesinde 3 Kasım 1 997'de şu haber yayımlandı : "Demokrat Türkiye Partisi Genel Başkanı H üsamettln Cindo­ ruk, Tansu Çiller'in DYP Genel Başkanlığına getirilmesinin tarihi yanılgı olduğunu söyledi . Bu konuda isim vermeden Cumhurbaşkanı Demirel'i de eleşti­ ren Cindoruk, 'Bu tarihi yanılgı açıkçası benim değildir' dedi . Cindoruk -düzenlediği kahvaltılı basın toplantısında- bir soru üzerine , Demirel'in, Cumhurbaşkanı seçildikten sonra genel başkan­ lık için kendisine danıştığını söyleyerek şöyle dedi: 'Ben TBMM Başkanı'ydım . Cumhurbaşkanı olduğunda kendisi­ ne gittim, görüşünü aldım . Aramızdan bir başka arkadaşın seçilme­ sinin daha uygun olacağını, 3 önemli görevin (Cumhurbaşkanlığı, TBM M Başkanlığı ve Hükümet Başkanlığının) aynı partide toplan­ masının önemli olduğunu belirtti . ı 18


Cumhurbaşkanı nın uygun gö rmediği bir göreve talip olmak s i ­ ya s i terbiyemize uygun düşmezdi . Çiller genel başkan oldu Türkiye için yanlış karardı Tarıhi ya­ nılgıyd ı . Aynı dönemde İsmet Sezgin'in adaylığı 1 5 g ü n g e c i k t i r i l d i Keşke İ s m e t Sezgin'i Başbakan yapsaydı, b u sıkıntıların hiçbiri yaşanmazdı. Cumhurbaşkanımız 'Özal'ın düştüğü hataya düşmeyelim' buyurdular . Özal'ın düşmediği hataya düştük . " Tarihsel yanılgı ? Pekala , a m a 1 4 Haziran 1 9 9 3 g ü n ü ikinci b i r k e z Türkiye'de yeni bir dönem başlıyordu.

119



İ kinci Bölüm "HİÇBİR Ş EYİ OLMA YAN HİÇBİR ŞEY KAYBETMEZ"

23 Herkesin savaşma yöntemi ayrıdır Tansu Çiller'in genel başkan seçilmesinden sonra DYP çevrele­ rinde söylenip benimsenen , genelde medyada işlenen bir slogan ağırlık kazandı : "Çiller, Türkiye'yi omuzlayacak ve . 2 1 . yüzyıla taşıyacak"tı ! . .

Öyle bir hava esiyor, daha doğrusu estiriliyordu k i ; Çiller'in çağd aş, laik Türkiye'yi te msil ettiği hemen her çevrede söyleniyor­ du . DYP genel merkezinde bu havanın etkisiyle " Rüzgarı arkamıza aldık , genel seçime hemen g idilirse tek başım ı za iktidara geliriz" di­ yenlere rastlanıyordu . Örneğin, Çiller'i daha ilk saatlerde destekle­ meye başlayan Genel Başkan Vekili Mehmet Gölhan, bu kanıyı açıktan s öyleyenlerin başında geliyordu. Batı basını da aynı havadaydı: Örneğin Belçika'dan Le Soir, Çiller'i " Güzel, bol diplomalı ve çok zengin" diye tanı m lıyordu . İn­ giltere basını Demirel'e karşın genel başkan lığa seçildiğini yazıyor· du . NBC ve C N N gibi ünlü Amerikan televizyonları sonucu, "Sürp­ riz zafer" diye özetliyordu . Fransa basını ulusal eğilimlerine yakışır bir h ava içindeydi, Türkiye'de bir kadının Başbakan adayı olacak konuma gelmesini "tarihsel bir olay" diye niteliyord u . Türk basınının büyükler i , övgüde batı basınından g e r i kalmı­ yordu. 121


· Oysa , üç büyük gazetemiz kongreden önceki manşetlerinde İsmet Sezgin'in kazanacağını gösteren bir tutum izlemişlerdi : Saba h : "Demirel , Sezgin dedi . " Hürriyet : "Kası m 'a kadar İsmet Abi . " M illiyet : "İşaret Sezgin'e . " Bu manşetler ve manşetlerle ilgili haberlerden tersyüz edilmiş , artık günün kahramanı Çiller'i hemen h er yönüyle ön plana çıkaran yazılar sayfaları doldurmaya başlamıştı . Şok; Çiller'le birl ikte seçime giren Sezgin'i sarsıyordu. Sezgin, başta Necmettin Cevheri , pek çok 'eski arkadaşının' i hanetine uğradığını; hatta , özellikle Cevheri'nin kendisini -Demirel gibi- 'arkadan bıçakladığını' söylüyordu . Aynı ilin milletvekili Nahit Menteşe 'ye de ateş püskürüyordu. Oysa, Menteşe'nin "Sezgin benim genel sekreter olmamı en­ gelledi , ben de onun genel başkanlığını" dediği soyleniyordu. Sezgin'in bir başka yorumu da şöyleydi : "Partinin tepesinde Demirel'den sonra gelen eşitler arasında , benim ön plana çıkmamı kabullenemediler" diyordu. Çiller konusunda yanılanların başında Cumhurbaşkanı Demirel gelmiyor muydu? Demire l , seçildiği ana kadar Çiller'in zaferle çıkacağına asla inanmamıştı . Çarıklı erkanı harp dediği delege lerin 'düşünüp taşınarak' Çil­ ler'e oy vermeyeceklerini sadece bana değil, örneğin Onur Kumba­ racıbaşı'na da söylemişti. Ü stelik , bu söylemlerinde çok içtendi . Örneğin, Isparta delegelerinde de Çiller lehine bir hava gözlen­ diği söylendiğinde ; Demire l , "Olanaksız" diye karşılık veriyordu. Isparta ilinin 2 1 delegesi vardı kongrede. Genel başkanlık seçiminin il il sonuçları geldiğinde şu gerçek ortaya çıktı : Demirel'in "Bizim ilimiz" ded{ği, söylediklerine aykırı davran­ mayacaklarına inandığı Isparta ilinin 2 1 delegesinin 2 0'si oylarını Tansu Çiller'e vermişti!

1 22


24 Biri n c i turda k i m daha fazla o y alı rsa ötekinin adaylıktan çeki ­ leceği yolunda Çiller'le b i r anlaşmaya vardığı söylenen Köksal Top­ tan susuyordu. Ama İsmet Sezgin konuşmayı sürdürüyordu. Örneğ i n , Ankara'nın o sıralar ünlü lokantas � RV'de, Çağlar'la İstanbul Emniyet M üdürü M enzir'le karşılaşan Sezgin'in, sonuç için "Bu, bir isyandır. Patlamadır ve kurulu düzene karşı gelmedir' dedi­ ğ i basına geçiyordu. Çevresi ise , Sezgin'in 'aşırı iyi niyetinin ve dostlarına olan gü­ veninin kurbanı' olduğunu söylüyordu. Kongre oyunlarına girme­ mişti . En büyük hatası da buydu. Sezg i n , Çiller'in servetiyle ve yaşamıyla ilgili önüne konulan dosyayı da geri çevirmişti . Oysa , o dosyada 'Çiller'lerin servetlerini edinme y olları' ile ilgili geniş bilgiler vardı ve Sezg i n , "Dosyalardaki bilgileri kullanmayı siyasal ahlakla bağdaştıramayacağını" söyleye­ rek reddetmişti . İsmet Sezgi n , Çi ller'in kuracağı kabinede görev almayacağını söylüyord u . Muhalefetini sürdürüyordu . Çiller'le ilgili konuşmalarını anımsadığımız Cavit Çağlar i � e , DYP'nin birlik v e bütünlüğü için n e gerekirse yapacağını belirttikten sonra , 'yeni genel başkanın emrinde' olduğunu açıkladı

(DİYALOG)

Not defterimden: (DYP olağanüstü kongresi ve alınan sonuçtan sonra 1 3 Haziran 1 9 93 günü Hikmet Çetin'le g örüşme) CA: " H i kmet , ne olacak şimdi?" H Ç : "Vallahi , bilme m . Çankaya ile Doğru Yol'cular düşünsün . " CA : "Çankaya'daki hiç konuşmadı. Yoksa gücü m ü yetişme. d·1 ?" H Ç : "Pek o kadar konuşmadı . Müessir olacak vaziyete girmedi . " 1 23


CA: "Anayasal görev . . . Çekindi tabi i . " H Ç : "İlk şeyde b u kadar çekinmemesi lazımd ı . " CA: " Ama birader; her gün Milliyet , H ürriyet v e Sabah tepesinde . " H Ç : " N e olacak şimdi ?" CA: "Bilmem . Size baka r . " H Ç : "Yani bize bakar ama, kadının b i r ş e y yapması lazım . " CA: "Ayvaz, Milli Eğitim Bakanıym ış ! " H Ç : "Harika ! " CA : "O v e benzerleriyle nasıl yapacaksınız kabineyi?" HÇ: "Çok zor olacak." CA: "SHP, Ayvaz'la falan olur mu?" HÇ: "Olma z . " CA: "Ya?" HÇ: "Ben biter diyebiliyorum . " C A : "Yani i ş bite r . " H Ç : "Hııı ! " CA: "Eğer kabineyi sizinle kuramazsa n e h a l i varsa g örür kadın . " HÇ: "Tabi i . " CA: "Herkes anlatıyor ki , kadın b i r felaket . " H Ç : "Yalan dolan ! " C A : "Aklıma bugün ne geldi biliyor musun : Bu kadın , Turgut'un dişisi . " H Ç : "Aynı , aynı . Ama o (Özal) tabii daha bilgiliydi , bu bilgisiz . " CA : " Üstelik ! " H Ç : "Tabii. O bilgiyi kötüye kullanıyordu . B u , bi lgisi z , cahil . " CA : "Yani bunu kullanacaklar . " H Ç : "Laf aramızda . Geçen gün ABD Büyükelçisi bizim b i r ar­ kada ş a demiş ki·, 'Ben üç defa görüştüm Çiller'le: Amerika'y a , seçil­ dikten sonra ne yazayım diye . Üç seferinde de 'Bir şey not edeme­ dim' demiş . " CA : (Güler) "Sizinkilere, yani bakanlıktan birine . " H Ç : "Evet, evet! yani 'Ben b i r şey anlayamadı m . O konuşma­ lardan sonra şunları şunları g örüştük diyemedim' demiş Daha doğ­ rusu 'Ne konuştuğumuzu anlayamad ı m . Konudan konuya atlıyor " . " 1 24


C A : "Felakete bak . " H Ç : "Aslında bu, Doğru Yol"u d a bitirecek, farkında değille r . " CA: "Amma yaptın h a l Partiyi d e ülkeyi d e havaya kaldıracak diyorlar . İ ki gülücüğe yatan bir milletimiz var . " HÇ : " Hayret verici b i r şey . " C A : "Ben böylesine millet duymadım . " H Ç : "Ben doğrusu . . . Yani delegelerin b u kadar . . . Kadın gülüyor, vesaire . . . Dişilik yapıyor. Bir dişi seçtiler . " CA: "İsmet de çok i y i ç alışmadı . " H Ç : "Eve t , galiba. Rahat bıraktılar kadın ı . " C A : "Bir işaret gelir, bu kadını götürürüz diye diye beklediler . " H Ç : "Ona güvenerek . . .

"

C A : "Ama Çankaya'daki . . . " H Ç : "Ama yukardakinin yakınları da kadının yanında. Necmettin Cevheri! " C A : "Cevheri . . . Evet. İsmet öyle diyor, doğru da , kazık attı . " H Ç : "Tabii . " C A : " Ben bugün Demirel'e 'Sizin e n yakın arkadaşınız, sırdaşı­ n ı z , Çiller'in yanında' ded i m . 'Olamaz' ded i . 'Olmaz olur mu , beyanı var bize ' . " H Ç : "Olmaz olur m u ? Açık beyanı var. Herkes öyle biliyor, Cevheri . . . M en teşe . . . "

CA: " Düşünebiliyor musun , Isparta delegasyonu Çiller'e oy veriyor . H Ç : "Ama yukardaki çok fazla ürkmüş canım . " C A : "Çok fazl a?" H Ç : " Ü rktü ! " C A : " Ü rktü, çünkü tarafsızlığını b ozdu damg ası yemek iste­ medi . " H Ç : "Ama çok kötü bir gelişme olacak . Kadın onu (Demirel'i) dinlemeyecek " C A : "Yarın görevi veriyo r . "

HÇ "Kadın bunu dinle meyecek ! " C A : "Dinlemesin ' Gidebildiği kadar, kadın gidebildiği kadar gider . " 1 25


HÇ: "Hıı." CA: " N e k i kadının b i r yere g ideceği y o k canı m . " H Ç : " H iç mümkün deği l . " CA : "Türkiye'de yalan çok iyi bir g ıda, bir silah . " H Ç : "Yahu, dünyanın herhangi bir yerinde o servet ortaya çık­ tığı zaman nerden, nasıl edindin diye araştırma yaparlar. Amerika Dışişleri Bakanı geldi buraya. Arkadaşlara dedim ki, 'Bir hediye ve ­ relim' . Dediler k i ; ' M ümkün değil. Çünkü ABD' de siyasetçilerin 1 6 5 dolardan fazla hediye almaları mümkün deği l' . " CA : "Tabii, hemen soruşturma açıyorlar. " H Ç : "Bir-iki trilyon serveti var bu kadının . Kimse nereden gel­ di demiyor, seçiyor . " CA : "O servetin iç inde henüz menkuller yok. Bankadaki para­ lar, h isse senetleri, onlar yok . " H Ç : "Tabii y ok Birkaç trilyon. Dünyada böyle bir şey olduğu zaman , herkes birbirine gire r . Bizde ses yok. Ben zannettim ki , kongreden önce yukardaki , Demirel yakınlarını çağırdı il başkanları­ na şunu deyin, dedi . " C A : "Hayır, yapmad ı . " H Ç : "Seçimden sonra görüştün mü?" CA : "Dün görüştüm işte . " H Ç : " N e diyor?" CA : " Bozuk tabii. Bir şey söylemiyor ama. Özel söylüyorum sana . H Ç : "Tahmin ediyorum . " CA : " Bozuk . " H Ç : "Ben adamın onun Bakanlığı esnasında yaptıklarını biliyo­ rum canım . Yani her an kabineden uzaklaşması olabilirdi de, gaze­ teler bir şey demesin diye fırsat kolluyordu ... CA : ' Evet ama, sonuç kötü oldu . Kaç kez söyledim ben . Ru kadını ha rcayacaktı . " H Ç : "Tabii canı m . " C A : " Felaket haline ge lmiştir v e kolay kolay g itme z . " H Ç : " G itmez i " C A : "Yahu, bu kadın kong rede kürsüde konuşuyor. Kürsünün 1 26


hemen a l t ında du ranlar B ozkurt işareti yapıyo r . Siz bunlarla nasıl kabineye gireceksiniz? İsmet'in yanında sadece Münif var, b i r de Tunç Bilget Ötekilerin hepsi satışta İnönü ile konuştun mu?" H Ç : "Hiç konuşmadım . Yok burada. Tabi i , kongreye Boz­ kurt'ların hakim olduğu belli oldu . Televizyondan izledim Bir ara misafirleri sayd ı l a r . MÇP'ye sıra geldi, kıyamet koptu sal onda . " CA : "Belki biliyorsun B u kadını Mesut'u benzetir diye seçtiler . " H Ç : "Ne yapacak yahu? Bak şimdi bunun n e lerini çıkaracak­ lar. Bu Doğru Y ol uyuyor , bu delegeler de. B u Mesut ne diyecek, ne yapacak?" CA: "Bu kadın Mesut'u seçimde yer diye çıka rdılar . " H Ç "Hikaye ı Kardeşim, e n ba şta zorda oldukları ekonom i . " C A : " Eve t , a m a başarı lıyı z diye gösterdi . " H Ç : "Düşü n , en b aş arılı olduğu yer ekonomi v e Demirel'i eleş­ tirerek geldi . Demirel'i eleştirdi . İşte bunlar yapılmadı , şunlar yapıl­ madı diye . " C A : "Eve t . " H Ç : "Bizim bakımımızdan problem değ i l . Olmazsa da . " CA: "Bakalım bu kadınla nasıl hükümet olacaksınız? İnönü gir­ meyecek, değil mi?" HÇ: "Genel başkanlığa aday olmayacağını b u o lanları hesapla­ yarak mı söyledi acaba? Bravo doğrusu . Daha sonra bu hareketi yapsayd ı , Tansu Başbakan old u , ş u oldu da bu oldu da böyle davra­ dı diyeceklerd i . Önceden yaptı , rahatladı . " CA : "Yaptı ama, kabineyi kurmak y a d a kurmamakla görevl i . Ayvaz'lı Hasan Ekinci'li v e M H P kökenlilerle kabine 1 " H Ç : "Sümer Oral'a da g örev vermez . " CA: " Hayı r . Aykan Doğan'ı getiriyormuş . " H Ç : "Ohoool Aykon d a onunla beraberdi . " C A : "Eve t , son dakika . Dün gece . Transfer bu kanada . M aliye Bakanlığı vaadiyl e . "

H Ç : "Vay vay vay l " CA: "İnanılmaz şeyle r . "

1 27


(D İ YALOG) Not defterimden: (Cavit Çağlar'la 1 3 Haziran l 9 9 3'te Çiller'in genel başkan seçilmesinden sonraki g örüşmemiz) CA: "Ne oluyor, ne yapılacak?" C Ç : "Bilemiyorum ki abi. Kadın geçirdi gitti . " CA : " Fena . " CÇ : "Burada aklım yemedi . " CA : "Nasıl oldu b u iş?" CÇ : "Zor İ smet Abi'nin işi, zor. Necmi Abi öte kine , kadına çalıştı , çalışıyor . Ben ne yapayım? Bir şey yapamam ki . . . " C A : " Necmettin Cevh e ri neden böyle davranıyor?" CÇ: "Vallahi bilemiyorum ki . . . " CA : "Duygusallık mı?" CÇ : "Vallahi bilemiyorum ki . . . " CA : " Öyle diyorlar . " C Ç : "Kadının i şi d e zor . " CA : "Kimlerle kuraca k kabineyi?" C Ç : "Bilemiyorum . İ lgilenmiyorum . Yalım Erez'le fala n . Erez şimdi onların arkasında . " CA : "Dün gece Erez'le yemek yemi ş . " CÇ : "O idare ediyor o n u , ş u anda . " C A : "Yahu Erez sizin adamınız değil miydi?" CÇ: " Ben seçtirdim onu. Politika bu. Köpek yavrusunu sinkaf eder ya . " CA : (Güler) CÇ: "Gazetelere bakal ı m . " CA: "Kadın malı g ötürdü. A rtık bu kadından kolay kurtulamaz­ sını z l " CÇ : " Eeee ! Artık zor . Partiyi b i r müddet sonra tutamaz. Herkes Bakanlık bekliyor, paylaşmışlar bile . Bunlar kadının amigoları " CA : "Bugün görev veriyor " C Ç : "Evet, patronla konuştum . " CA : "Haydi hayırlısı . "

1 28


25 ( 1 4 Haziran 1 9 9 3 ) Cumhurbaşkanı Demire l , hükürneti kurma görevini Tansu Çil­ l e r'e verdi . 5 5 dakika g örüştüler . Koalisyon hükümeti için ilk öneriyi SHP'ye yapacağ ı söyleniyor. Ola ki , Çankaya'dan da aynı 'telkini almış'trr . Beklentilerin a ksine Çankaya'daki görüşme uzun . Demirel'in yeni B aşbakana ülkenin önündeki kimi zorlu sorun­ larla ilgili bilgi vermiş olması, güçlü bir olasılık. Bu g örüşmenin içeriğini Demirel'den öğreniyorum .

(DİYALOG) Not defterimden : (Hükümeti kurma görevini Tansu Çi\\er'e verdikten sonra , 1 4 H aziran 1 9 9 3 ' te Cumhurbaşkanı Demirel'le görüşme) Emel Yatmaz: "Cüneyt Bey nasılsınız?" CA: "Dün anlattığım gib i . " EY : "Beyefendi geldi, veriyorum . " C A : " İyi günler dilerim efendim . " S D : "Gözlerinden ö perim . " CA: " Beyefend i , hayırlı olsun " S D : "Sağolasın " CA: 'Görevi vermişsiniz . " S D : "N ihayet bu, demokrasi!. B ir karar verdin mi konsekansın a , neticesine katlanacaksın . " CA: " Doğrudur efendi m , katlanıyoruz zaten . " (Dem irel kahkahayı attı , C A da ona katıldı) SD: "Daha birinci gün katlanmamaya başlamışsı n . " (Gülmeyi sürdürüyor) CA: "Vallahi ben öyleyim . Başkalarını bilemiyorum . Gazetele­ re baktı m . Hafta sonu b aşlarlar . " 1 29


SD "O kadar olaca k . " C A "Elli dakika kalmış yanınızda " SD "Eeee , bu hükümet tevdi işi . 50 dakikadan aşağı olmaz " CA " N iye?" SD "Elli dakikadan aşağı oldu mu laf olur aşağıda " (SD de CA da gülüyor) CA · "Peki neler konuştunuz?" SD " İ şte , önünde meseleler var Türkiye 'ni n . Biraz onlar konu­ şuldu Nasıl yapacakları ayrı mesele de. Yani onlar b i r g özden ge­ çer. CA "Tab i i , s i z anlatmışınızdır . " S D : "Tab i i , tabii . Terörden Çekiç Güç'e kadar her şey. Türki­ ye'nin önünde mesele l e re bu g örüşmelerde şöyle bir dokunul u r . Karşı lıklı olarak H a d i g i t h ükümetini k u r d e n i r . İyi m i ? " CA : " Evet de . . Kabineyi S H P ile kuruyor mu?" SD : " A rtık kiminle kuracağ ı kendi yapacağı i ş . Başka bir şekil olacağını sanmıyoru m . Yok. Başka bir acemilik ol mazsa . . . CA : " Ö bürleri de zaten hazı r . " SD " Erdal Bey'i çağırdım önce . Bugün kabineyi kurmaya me­ mur ediyoru m . Bu bir şabl o n . Bu şablonun 3. ayağına geldik . Bi­ rinci ayağı Cumhurbaşkanlığı idi İ kinci ayak partinin kendisini par­ ti başkan ı bulacak şekilde ayarlaması idi . 3. hüküme t . Ha, işte bu­ yur hükümeti kur Binaenaleyh , herkese birden sesleniyoruz 'Yahu arkada ş , sabırlı ol Şu kaideler işlesin . Kaide ler işleyince bir yere varılı r . ' Değil m i ? " CA : "Eve t . " S D : "Oraya vard ı k . " C A : " Bi r şeyi merak ediyorum: B u hanımefendinin ayağı yere basıyor mu? Bu çok önemli " SD : ( İ çini çekti) " Ö yle g örünüyor . " CA : " i ç e rde uzun kalınca laflar çıktı. Görev vermeyecek diye . " S D : " M üsaade ettim k i , mazbatasını alacak kadar zaman geçsin Mazbatasıyla geldi Bana verd i , ben de öbür kağıdı verdi m . " C A " M esele kalma mı ş . (SD d e C A d a yine g ülmeye başlarlar) Yalnız nedir havasır "

1 30


S D . "Şevkli gorunuyor . Ben de şevkini kırmadım Gayret et­ tim . 'Başarılı o l , ülke başarılı olsun tabii' " CA : "Yani size karşı?" SD: "Yok, yok canım Müm kün mü?" (Dem irel 'in Çille r'le i l g i l i b i r yanılgısı d a h a . Bir s ü r e sonra Demirel'e karşı 'tavrı değişti ' . ) C A " M ümkün değil d e , şimdi öyle tarif ediliyor ... S D : "Bakma sen . Mümkün mü yahu?" CA: "Ama dikkat çe kici . Soruluyor, 'Demirel'e rağmen m i ka­ zandınız?' diye . 'H ayır' diyo r , 'DYP delegeleriyle kazandım' . " S D : "Ben öyle söyledim zate n . 'DYP iradesini kullansın' dedim . " C A : " Erdal Bey'in vaziyeti nası!?" SD : "Çok iyi . Rahat . " C A : "Kabineye girecek mi?" S D : "Ben ona 'Yeni baştan konuşacaksınız, konuşun bakalım' dedi m . " CA "Genel seçime gidilebilir mi?" S D : " H ayı r . " C A : " Niyetli değil?" S D : " Ki ms e gidemez ... C A : "Ama g elişen olaylar. . . 'Rüzgarı a rkamıza aldık' falan . . . " S D : " Hiç kimse gidemez, hayı r . Meclis gitmez. Ancak ben g i d e ri m . N a s ı l g i d e r i m b i liyor musun? A nayasa '45 gün zarfında h ü ­ kümet kurulur' d i y o r . 1 1 6 . madd e . ' Kurulamazsa , Cumhurbaşkanı M eclis Başkanına danışarak genel seçim ilan edebi l i r , ' diyor. İ yi mi? Bir azizlik olur mu?" (Kahka hala r) C A : " Herkese, ' İ şte Demirel'in kongreye müdahale etmediği o rtaya çıktı' diyorum . " S D : " H i ç kimse benim kuvvetimi küçümse meye , beni kışkırt­ maya kalkışmasın ! Beni kışkırtmaya çalıştılar. Siz misiniz bunu d i ­ yen i G e l bak, b e n s i z e bir kuvvet göstereyi m . A m a o z a m a n da baş­ ladığım b u g örevin canına okuruz . " C A : "Eve t , evet i " 1 31


26 Fakat Demire l , 1 4 Haziranda Çiller'e görev verirken , DYP Ge­ nel Başkanının yıllarca başından e ksik olmayacak 'bir sorunu' anım­ sattığını 14 Haziran l 9 9 3'teki bir telefon görüşmemizde bana söy­ lemişti. Yıllar geçti . Demire l , dört yıl önce bana söylediklerini 1 99 7 yılının Aralık ayının son günlerinde kamuoyuna açıkladı. Çiller'in mal varlığı üzerinde Demirel'in davranışı tarihsel -ama açıklamakta geciktiği- bir vurgularnayd ı . Gününde yapılmayan bir açıklama yıllar sonra fazla bir değer taşımıyordu . Köprülerin altından yeterince su akmıştı o sıralar. Görevi aldığı gün ve daha sonraki günler, Çiller, zararsız bir görüntü veriyordu . DYP grubundaki ilk konuşmasında "Görevimiz zor" diyebilmişti . O eski günlerdeki rahat , her şeyi şıpın işi ç özece­ ğini vaat eden hava gitmiş, ye rine sorumluluğ1;1nun bilinc inde oldu­ ğu izlenimi veren bir davranış biçimi gelmişti . i l k öneriyi SH P'ye yapt ı . Erdal İ nönü ile ( 1 6 Haziran 1 9 9 3 ' te) bir buçuk saat süren g örüşmeden sonra , "DYP-SHP koalisyonunun devam edeceği" aç ıklandı . H emen protokol hazırlıklarına gi rişild i . 2 4 Haziran l 9 9 3'te ortak protokolü İ n önü ile Çiller imzalad ı . Çiller hala 'işleri , Cumhurbaşkanı i le beraberce g ötürme kararlılığı içinde olduğunu' söylüyordu Baba, kızını h imayesi a l tına almış g ibi bir kanı vardı siyasal çevrelerde . Fakat gerçekçi g özlerle protokolün imzalandığı töreni izleyenler şu saptamayı yapmaktan kendilerini alamadı lar: " İ mza töreninde bravolar çekilmed i , alkışlar yükselmedi . " Bir gün sonra kabine açıklandı ( 2 5 Haziran 1 9 9 3 ) . Çankaya n e düşündü, elbette bilinmiyordu ama, yeni Bakanlar Kurulunda , Demirel kabinesinde g örev alan 1 6 DYP'li y oktu ' Yorumlar aynı yargıda birleşti Çiller, Süleyman Demirel ekibi­ ni silmiş, bir kenara atmıştı ! 1 32


Dem i rel ise , hükümet listesini hiçbir değişiklik önermeden , ol­ d u ğu gibi onaylamıştı . Sadece " Hayırlı olsun" demekle yetinmişti . Fırtınaların ilk belirti siydi bu olay . 27 Fırtına kolay dineceğe benzemiyordu. DYP'de se rt rüzgarlar esiyordu. Hele genel başkanlık seçimini yitiren ekipler neredeyse kopmanın eşiğine gelmişti . Oysa , hiçbiri olmadı . Ne kopma oldu partiden, ne Çiller'e baş­ kaldıran görüldü . Her şey değişik söylemler aşamasında kaldı . O günlerin renkli havası ikili görüşmelerde :

(D İYALOG) Not defterimden: (Cavit Çağlar'la Çiller'in g e nel başkan seçilmesinden iki gün sonra, 1 5 H aziran 1 9 9 3'te , telefon görüşmesi) CA: "Ne o luyor etrafta?" C Ç : " İ ş biraz karışık. Siz de (gazeteyi söylüyor) öyle vermişsi­ n i z . 'Doğru Yol karıştı' demişsiniz , doğru . Herkes bir havada. Nec­ mettin Cevheri'ye büyük tepki var. PKK ile işbirliği ya ptı , diye . " C A : "Kiminle?" (Hayret içinde) CÇ: "PKK ile işbirliği . " CA : "Aaa a ! Yok canı m , olamaz, öyle şey yapmaz Cevheri . " C Ç : " Vallahi öyle diyorlar. Off the record söylüyorum . " C A : "Kendi aramızda konuşuyoruz ama b u olanaksız. N e var ki , son dakika döndü, değil mi?"

C Ç : "Evet, kadının yanına gitti. Kadın istediği gibi teslim ald ı . İ s tediği g i b i idare edecek, diyorlar. Felake t ! " C A ''Sen dünkü yazımı g ördün m ü ? Biri va rdı , etrafındakileri uçağına bindiri r , Avrupa'ya götürürd ü . Ki mse yok şımdi etrafında. Biri vardı platonik aşk çekiyor diye yazdım " C Ç : " İ kinci Aysel vak 'ası diyorlar. Dün Bedrettin Dalan'ı gör­ d ü m , öyle şeyler söyledi ki . . . Çiller' le ilgili . " 1 33


CA : " Peki ne olacak bu kadınla?" CÇ "Gitmez . . CA : "Ama masum g örünüyor . " C Ç "Yok, yok l G İ K'te 2 5 kişi top landı Koksal gelmedi Ben Köşk'te Baba ile be rabe rdi m . Geç geldim . Yeni ofisleri gezdik Çan­ kaya'da. Çok güzel oras ı . Beraber g idelim bir gün , bir gör. Şahane , şahan e . Ondan sonra g eldim . Yetkiyi verdik. Kimsede şey yok . Zor abi işte . Fethi Akkoç, 'Ben durmam' diyo r . Dün onu zor ikna ettik. Ka­ dir Güçlü ateş püskürüyor . Bunlar e n şeyleri , partizan olanları " C A : "Yatışmazlar mı?" C Ç : "Abi, zor. Kuracak hükümeti . 7 0 kişiye söz vermişle r . " CA : "Yok yahu? 7 0 kişi?" C Ç : "Tabi i , tabi i . Odalar Birliği h ükümet kuruyor . Olur mu böyle şey? Dün gittıın , onunla (Yalım Erez'le) g örüştüm . Ona dedim ki ; 'Girmeyin bu işlere fazla . Dışında ka lın . Yanlış olur. Her iki tara­ f ı da yıpratmayalım' ded i m . Bana ' İ şte , çok iyi olacak . . . Türkiye'ye hava verdik. Şudur budur.' Hikaye anlatıyor . " CA "Bizim dışımızdaki basın bu kadını destekleyecek ama . " C Ç . " N e kadar destekler? B i r a y destekler. B i r a y sonra ne ya­ par?" CA "Vallahi onu bilmiyorum . Sana bir şey söyleyeyim mi? . . Kimi zaman geliyor , çok sevdiğim gazeteci likten de , hele siyaset­ ten . . . C Ç : "Tiksiniyorsun, değil mi? Ö zel radyoları açacakmı ş . " "

C A "Nedir o rezillik? Bugün gruptaki sözle ri. Laf m ı yahu? 133 yü sonra yaparız, düzeltiri z , önce radyoları açalım , ' diyor.

Bir zamanlar DP bakanı Samet Ağaoğlu, kanun g erekli diyen­ lere , şöyle demişti : 'Biz önce yaparı z , istim sonra arkadan gelir' de­ m işti . Bu da buna benzer bir şeyler söylüyor ... CÇ CA CÇ CA CÇ

"Olmaz, olmaz ! " " Peki Demirel n e diyor?" "Bozuk , bozu k ! " " B u aşamada onun da söyleyecek lafı yok -" " H iç 1 " 1 34


CA " Ne yapsın Cumhurbaşkanı?" C Ç : " O nun da kabahati çok. Kaçırdı elinden . " CA " B e n i hayrette bırakan Cevheri . " C Ç : " Öy l e adamlar var ki , kabinede Cevheri varsa, güvenoyu vermeyece klerini söylüyorlar. " CA: " E h , vermeyebil irler . " CÇ: " B u sefer verse bir dahaki sefere vermez. Karar, hava bu . ·· (DİYALOG)

Not defterimden : ( 1 5 H a ziran 1 9 9 3 , İsmet Sezgin'le kongreden iki gün sonraki telefon görüşmemiz) CA : "Cevheri?" İ S : " He r halde eşitler arasında b irinciye (yani kendisine) tepki ! " CA : " N e demek yani? Yoksa Güneydoğu sorunuyla ilgili bir şey mi?" İ S : " İkinci ihtimali sanmıyorum . İstirka p l Yani çekememezl ik. " CA "Sen kabineye girecek m isin?" İS : " Girmemeye çalışacağ ım . " C A : " Bırak şimd i . Girecek misin girmeyecek misin? Sana kongreden önce bu kadın ve kocası hakkında dosyalar gelm i ş , eli­ nin tersiyl e i t m işsin?" İS: " Eve t . " C A : "Peki ama bari bizler g örseydik . " İ S : "Olur m u canım? Gönderdim geriye . " CA : " N e vardı dosyalarda?" İS " B ak m adım b i l e . İşte yer yerinden oynar, şu olur bu olur­ muş, falan filan . " (DİYALOG)

Not defterimden : ( 1 5 H a ziran 1 9 9 3 , saat 1 7 . 0 6 , Cumh urbaşkanı Demirel'le kongreden i ki g ün sonra görüşme) EY : " Nasılsınız?" 1 35


CA: "Sağolu n . " EY: "Veriyorum . " S D : "Gözlerinden öperim . " CA: "Nasılsınız efendim?" SD: "Bugün basın teşekküllerini kabul ettik. İ stanbul ve Ankara gazeteciler cemiyetlerini. Bugün artık tebrikat kabullerine başladık . B iraz onlarla uğraştık, şimdi geldim . Günlük işlere bakıyorum . Saa t 1 8 . 00'de güvenlik toplantısı yapacağ ı m . Konu, Azerbaycan! Orası berbat . " CA: " İ ç savaş, değil mi?" SD: "Tamamen . İ ç savaş . " C A : "Durdurmak için Türkiye'nin müdahalesi? Yapmayın etmeyin gibi . " S D : "Onu hep yapıyoruz d a . Yan i . . . Uzak. Uzak olmasa " CA: "Başka türlü şeyler?" SD: "Başka türlü şeyler düşünülebilir. Ne var, ne yok?" CA: "Olan şu: Sabah Meclis'e gittim, hanımefendi geldi. G rup­ ta bir konuşma yaptı . Vallah i , şaşırdım kaldım . " SD: "Hııı . . . " CA: "Yoksa dedim, Demirel mi konuşuyor? Sesi mi değişti? Ne oldu?" SD: "Hııı ' " C A : "Hani ş u sizin 1 96 5'te Gürsel'den Başbakanlık görevini al­ dıktan sonra gruba gelip ' i şte şu 5 0 gram ağırlığında kağıt var ya, işte b u kağıt bütün ülkenin ağırlığını bize veriyor' dedinizdi y a , işt e ona benzer , aynı unsurlarla b i r konuşma . " S D : " 5 0 gram değil, 2 5 g ra m . " (Hayli keyiflend i , sesinden belli oluyor) CA: " Neyse , kadıncağız ' 5 0 g ra m , ' ded i . Kendi kendime, dün Cumhurbaşkanı ile konuşmada 50 gram veya 25 g ram . . . geçti mi diye düşündüm . " S D : " Öyle bir laf geçmedi . " CA: "Yahut d a , benim kitaplarda vardı b u sözle r . Onu okumuş ve kullanıyor . " SD : "Hah , işte oldu . İ şte odur . " C A : "Si zin söyledikl erinizi , şablonun uygulanmasını ü ç aşama1 36


da Bunları s öyledi Durmadan birlik ve beraberlikten bahsediyor, destek istiyor . " S D : " H ıı ı ! " C A "Fakat g rup? Geldiğinde bir alkış oldu d a , sonra iyi değil . Pek öyle muhabbetli hali yok grubun . Grup toplantısı bitti , herkes gruplar halinde dağıldı . " SD: "Pozisyonu iyi saptamışsı n . Durum odur." CA: "Ha, tabii gruptaki partili izleyiciler alkışlıyor ama ne ifa­ de eder?" SD: " Hiçbir şey ifade e tme z . CA: "Hani siz izleyicilerin alkış tutmayın diye uyardığınız in­ sanlar, gelmiş oraya şakşaklıyor. Fakat anlaşılıyor ki grupta Çiller'e tam destek yok. Yalnız şu var : Sanırım, ilk güvenoylamasında grup güvenoyu verec e k ! " SD: "Başka türlüsü de olmaz . " CA: "Namus belas ı . Ama sonra? Sonrayı kestiremem . " SD: " İ yi yakalamışsın şeyi . " CA : "Çok iş çıkarırlar bu kadına. Bu da havalarda . Uçuyor yani . " SD : (Gülüyor) CA: "Birtakı m laflar söylüyor, n ereye getirmek istediği anlaşılmıyor. SD: "Eee, bir süre gidecek bu . " CA: "Sonra?" SD: "Zafer sarhoşluğu derler bun a . " CA: " H avalarda gidiyor, sonra ayaklarının yere bastığını göste­ ren bir şey söylüyor, ' İ şimiz zor' diyor. Tek c iddiye alınacak cümlesi bu Ö tekiler hava . (SD g ülüyor) Bu hatun Samsun'a g idecekmiş de siz engellemişsin i z . " SD: "Nasıl engellemişim?" CA: " Erken henüz, g itme falan g ibi . " SD: "Yok kardeşim . Ben n e karışırım Samsun'a gitmesine?" CA: "Sonra . . ' 1 3 3 . maddeyi h ukukçulara inceletelim , ' demiş. Karşısındakilerin üçü de hukukç u . Datçe , G üneş . . . Kim kimdir bil­ miyor . Hani bilsin, insanları birbirine karıştırmasın diye Datçe'nin de Güneş'in de resimlerini vermişler eline . Hani karıştırmasın in­ sanları birbirine diye . " (CA gülüyor) 1 37


S D : "Harika ! " CA " H i kayeler anlatılıyor Meclis koridorlarında . İ lk gün fıkray­ la başladı zate n . Girdim koridora . Koluma girip anlattılar. M esut Yılmaz eve gelmi ş . Berna Hanı m'a demiş ki; 'Lacilerimi ind i r , av tü­ feğimi de geti r . ' Berna Hanım Nereye gidiyorsun?' diye sormuş . 'Çiller'in evine gidiyorum' diye yanıtlamış Mesut Bey . " SD : "Harika ! " CA : "Berna Hanım 'Laciyi anladık d a a v tüfeğine ne oluyor' di­ ye sormuş . 'Ben Başbakanıma başka birisinin yaklaşmasına izin ve­ reme m , öldüreceğim' demiş M esut Yılmaz. (SD ile CA kahkahalar atıyorlar) Gazeteci heyetlerine bir şeyler söylediniz mi?" SD: ''Yok canım . O rtaya birkaç laf söyledi m . " CA : "Necdet Bey'i (Seçkinöz) almışsınız yukarıya . " SO : "Ald ı m . Başladık yerleşmey e . "

(D İ YALOG) Not defterimden: ( Ü ç üncü aday Koksal Toptan ile kongreden iki gün sonra ki görüşme) CA: "Çiller geldi . H ayırlı olsun vatan a , millete . " KT : "Cumhuriyet'e . . . " (Karşılıklı gülmeler) C A : "Nasıl oldu bu iş?" KT: "Göz göre göre . . . Bir tek ben keserdim önünü partide . S ü­ leyman Bey'e anlatamadık . İ smet kongreden önce vazgeçseyd i . . C A : " Ö nceden bir ittifak k u rulacaktı , kurul rnalıydı . " K T " İ smet Bey'in karargahından 'Köksal vazgeçecek' dedikoduları ç ıktıkça, bizden karşıya oy kaçtı . " CA : "Tansu'ya?" KT : " Evet . öyle oldu. Tek ben keserdim . " CA "Bu kadın nasıl götürecek?" KT: " R ejimden endişe ederi m . " 1 38


(DİYALOG)

Not defterimden : (Anavatan P a rtisi Genel Başkanı Mesut Yılmaz'la 1 7 Haziran 1 9 93 Perşembe günü yapılan görüşme) CA: "İyi a kşamlar , nasılsınız?" M Y : "İyiyi m , ya siz?" CA: "Ben çok iyiyim , çok da mutluyum " M Y : " Niye bu kadar mutlusunuz?" C A : (Gülere k) " Öteden beri bu Tansu Hanım'ı g özüm tutmaz. Karşı yazılar da yazdım . Genel Başkan oldu. Şimdi herkes çok be­ reketli yağmurlar bekliyor. Ben ise hiçbir şey beklemiyorum . Sizinle artık bir görüşme yapmak . . . " MY "Evet , konuşmuştuk. " CA : "Çok gerekli hale geldi Biz bu 'arkadaştan' fazla umutlu değil i z . Daha doğrusu , bu kadın hakkında kabineden benim dinle­ diklerimi biliyorum da, nereye varacağını işleri n , tahmin edebiliyo­ rum . Bu kadının kabine iç indeki tavırları?" MY: "Bize bile söylediler . " CA: "Galiba erkekler partisi, bir kadına sığındı . " M Y : "Sayemde . " CA "Kimin?" MY : "Benim i " CA : "Niye? Aaaa a l {Birden anımsadım; DYP me rkezinde , genç ANAP liderini seçimlerde a laşağı edebilmek için karşısına genç bir kadın çıkardıklarını söyleyip duruyorlardı , hatta o sıralar yazıldı da) Size karşı vaziyet ! (Kahkahalar) Çok gülünç bir vaziyet . Artık icraat yapmasını dört g özle bekliyorum . " M Y : "İcraat yapmadan seçime gidebilir m i ? " C A : "Bence icraat yapmal ı . " M Y : "Yapması iyi olur da Yapmadan g idebilir mi?" C A : " Gruptan geçireme z . " M Y "Yalanlıyorlar d a . Pek yalanlamalarına inanmayın, diyorlar." CA: "Öyle mi?" M Y : "Sözüne güven olma z . " 1 39


C A : "Efendim; bu şişirmeler seçimle ilgili sözler var partid e , ama 'Büyük bir rüzgar esiyor arkam ızdan , yelkenleri şişiriyor . Seçi­ me g idelim,' diyenler var . Ama grupta böyle bir hava g özlenmiyor . " M Y : "Anketler yapıyor bazı gazeteler . " CA : "Anketler pek parlak oluyor ama . Düne kadar Hürriye t bu kadını alabildiğine şişirdi 'Halkın istediği genel başka n , lider' diye . Ama şimdi 'halkın iste mediği' diye ilan ediyor. Nasıl oluyor bu , an­ lamıyorum?" MY: "Çünkü öyle de tiraj yapıyor, böyle de tiraj yapıyor . " CA : "Kabineyi kurar. Erdal Bey ayrıl ınca ne olur, nasıl bir bu­ nalım gelir, bilinmez. Tabii sizin elinize müthiş kozlar geçiyor . Ö zel­ leştirme başta olmak üzere , 5 bin işçiyi kapını n önüne koyacağını söylüyor. Hadi yap bakalı m ' " M Y : "Hiçbirini yapamaz ! Yapamadığını bahane edip her a n seçime gidebilir. Yani koal isyonu bozabil ir . Ne kadar erken giderse , o kadar az zarar görü r . " CA : "Zaten parti içinde de bu hesaplar yapı lıyor. Efendim, bu seçime gitmemeli ve bu mal nedir, görülmeli . Bu kadının gerçek yüzü görülmeden hiçbir şey olma z . Yoksa kurtula­ mayız .

(D İ YALOG) Not defterimden: ( 1 7 Haziran 1 99 3 , gece , Cumurbaşkanı Demirel'ie g örüşme ; henüz Köşk'e taşınmamış, Güniz Sokak'taki evinde kalıyor ; Köşk'ten eve geldikten sonra) CA : "Hoş geldiniz . " SD : "İstanbu\'a g idip geldi k . Orada bayağı faaliyet vardı Gelenler gidenle r . " CA : " Burada . . Faaliyet durmamı ş . " SD : " Bugün Genelkurmay Başkanını dinledim " CA : "Sınır ötesi başlıyormuş, doğru mu?" 1 40


S D : "Yok canım , bir şey yok . Bundan sonra . . . Genelde daha çok Güneydoğu'daki durumları konuştuk . " CA : "Evet a m a a kşam üzeri ani olarak İ nönü'yü çağırmışsınız?" SD: " Hayır, o benimle g örüşmek istedi Konu, Azerbaycan " CA: "Biz de telaşlandık Boyabat olayları dedik . Biliyorsunuz Boyabat olaylarını?" SD : " Nedir ki ?" CA: " Kayma ka mlığı filan işgal etmişle r . " S D : " Neden?" (Sesi kaygılı) CA: "Efendim , bir oğlan , bir ada m , bilmem kaç yaşında . Bir kızın ırzına geçmi ş . " S D : " H ııı l " C A : "Tabii y akalamışlar. Halk çevirmiş arabayı . Adamı linç et­ mişler . " S D : " Ö ldürmüşler yani . " C A : "Ondan sonra d a iki arabayı filan yakmışlar . Beş bin kişi toplanmış . Haydi . . . S D : "Ne zaman olmuş bu olaylar?" CA : ''Bu gece . " S D : "Bu g e c e ? Bana daha bir şey intikal etmedi. Şimdi geldim, bakarım ona . " C A : " Belki bunun için İ nönü'yü çağırdınız diye düşündüm . " SD : " H ayır. O da b i r şey demedi bana . Azerbaycan berbat . " C A : "Bizim yapabileceğimiz bir şey var mı?" SD : "Şu anda yok . " C A : " M esut Bey 4 5 g ü n içinde seçime gideceğinizi söylüyor. " S D : " Niye? " CA : " 4 5 günde h ükümeti kuramazsa 1 1 6 . madde açı k . " SD : "Karar 'verir' demiyor. 'Verebilir' diyor . Yani 45 g ü n yeri­ ne 50 günde kabin e olsa , ne olur, kıyamet mi kopar yani?" (Bu mantığı iki yıl sonra d a kullanacak ) CA: "Sizin ayrılmanızın üzerinden bir ay geçti . " S D ''Yok, y o k . . . Daha vakit var . " C A "On b e ş gün var galiba . " S D : " 1 7 g ü n var . 1 7 günde kurarlar v e güvenoyu d a alırla r . "

141


Her şey olu r . Çünkü S H P çok yumuşak geliyor meselenin üzerine Eğer isim tespitinde bir sıkıntı ç ıkmazsa . . . Bakan isimlerinde . " CA : "SH P'de 1 3 kişi ayaklanmış diyorlar . " SD : " İ şte o bakımdan diyorum . " C A : "Anayasa d iyor k i ; 'Hükümetin kurulması . . . ' güvenoyu fa­ lan da yok " S D : "Aslında güvenoyu da dahil ya. 45 günde deği l de 50 gün­ de olursa ne olur?" C A : "Anayasa öyle deyince beyefendi , sizi de zorlar. Tansu Meclis'e meydan okud u . Salı günü Mecl is'e gelmeyenler ol ursa , bunları teşhir edecekmi ş . " S D : "Neye yarar ki? . . " C A : "Sonra burası ( Meclis) kışla mı?" S D : " Bırak canım sen de . " CA : " Kafa, laf karış ı k . " SD : "Arnavut'un dediği g ibi ' d u bakal ım ' . "

(D İ YALOG) Not defterimden: (Erdal İ nönü Başbakan vekili; Köşk'e çıkıp aşağıya indikten sonra) CA : "Köşk'e çıkmışsınız?" E İ "Bazı konularda bilgi verdim . " CA: "Azerbaycan mı?" Eİ : "Evet . Yarın İ zzze tbegoviç'le görüşecek, o meseleleri anlattım . " CA : "Görüşmeni z iç politika ve hükümetle ilgili değil?" E İ : "Yok, yok. Ö yle bir şey yok . " C A : " H ükümet nasıl g idiyor?" E İ : "Dış meseleler öyle bastırdı ki Bugün daha çok onunla uğ­ raştım . Sabah grupta ko nuştum , olumlu Yarın Parti Meclisinde ko­ nuşacağım ve ondan sonra Sayın Ç iller'i arayacağı m . " CA "Yarın kaçta Çiller'le?" E İ : "Akşam üzerini bulur . " ·

1 42


(D İ YALOG) Not defterimden: ( 1 8 H a ziran 1 9 9 3 , gece yarı s ı , Cumhurbaşkanı Demirel'le görüşme) CA : " Beyefend i , yukarı taşınmışsınız?" SD: "Yok canım , bu raya şöyle bir geldik " CA : " H ayırlı olsun " S D : "Alışalım diye . Düzeltiyorlardı Bina düzgün hale gelmiş B i z de bir a kşam ç ı ka l ı m , dedik . " CA : "Çok iyi yaptınız. Güniz Soka k'ta cıvıdı galiba . " S D : "Çok cıvıdı . Sabahtan heyetler gelmeye başlad ı . Daha önemlisini söyleyeyim : Bakan istiyorlar " C A : " Efe ndim?" S D : " Ba kan istiyorla r . Falanca adam Bakan olsun istiyorla r . " CA : "Aaaa ! " S D : '"Ya hu', d edim . 'Bunlar benim işim değil' . " C A : " Partililer m i yoksa milletv e killeri m i ? " S D : " Milletvekilleri . Olsun diye gelen var , olmasın diye gelen var. Yani iyice cıvıdı orası . Sabah g e ldim , öğleye kadar Azerbay­ can'la uğraştı m . O bitti , Bosna çıktı . 5-6 saat Begoviç'i bekled ik. Geldi , bir saat d e onunla konuştu k . Yarın yine konuşacağız " C A : " N edir onun istediği?" S D : " 'Ambargoyu kaldırsınlar. Silah bulalım, silahlanalı m . Ken­ dimizi savunalım' diyor adam . " C A : " Haklı ! " S D : "Yerden göğe kada r . 'Ben sana yardımcı olacağ ım' dedim Yarın dünya liderlerini arayacağım , konuşacağım 'Her şekilde yar­ dımcı olacağım' dedim . Arada da Kazakistan generali g e ld i . Tatar gazeteciler geldi. Yani müthiş şenlikli orası . " CA : "Yani gününüz dolu . " S D : "Günü önümüze katt ı k . Gün önümüze katılmışt ı r . Türki­ ye'yi önümüze kattı k . Aşağ ıda olanların hepsi günlük . Sabahtan ak­ şama . . Akşam o ldu m u her şey dağılır gider " CA : "Bugün bulu ştular yine . Anladığım kadarıyla hükümet işi 1 43


düzgün . En çok özelleştirmede hır-gür çıkar diye bekleniyordu Ama mülayim şeyler söylenmi ş . " S D : "Aman aman b i r şey çıkmaz canım . Bakan sayısında bir değişiklik yapılsı n . Sanmıyorum . Mesele isimlerdedi r . " CA : " Ö yle mi? SD: "Sen o zaman seyret gümbürtüyü . " C A : " Sahi mi?" SD: "Partilerin içindeki isimle r, her iki partide de . . DYP grubunda da SHP'de de . " CA : "DYP'de , mesela Mehmet Gölhan garanti gibi Ekinci m i n e , o? Onlar garant i . 30-40 milletve kili var k i Bakanlık istiyor . " S D : " Belki d e daha çok . 50 tane 60 tane belki . " CA : "Peki n e olacak?" SD : "Hiçbir şey olma z . " CA : "Peki hükümeti nasıl götürecek?" SD: "Artık bunlar bizim meselemiz değ i l . Götüremeyene zaten 'git' diyor aşağısı. Sonra biz bir adam bulup 'al kardeşim, götür' di­ yeceğiz bundan sonra . . . " (Kahkahalar atıyor) CA : "Çiller gazeteleri sıraya dizmiş, çağırıyor . Yarın bize geli· yor sıra . Gideceğim, ilk kez elini sıkacağı z . H içbir ilişkim olmadı bu­ güne dek . " SD: " Basın toplantısı m ı yapıyor?" CA: "Hayır. Tek tek görüşüyor . Ayrı ayrı . " S D : "Yani sizi urganla bağlasalar ağaca, bir h a fta zor durursunuz . " (Gülüyor) CA: " Mümkün deği l . Ama gitmemek de n ezaketsizlik olur . " S D : "Yo, yok ' " C A : "Bakalım ne h ava çalacak?" SD : " Ba kın , dikkat etmek lazım; işte A ze rbaycan'da Elçi Bey . Bir sene önce bu zaman ıslık çalınca 50 bin kişi meydanda toplanı­ yordu. Ama bugün? Kimse yok. Halk budur canı m . " C A : "Adamı bıraktılar , değ! mi?" SD "Gayet tabii " (Darbe ve H aydar A liyev iktidarda) CA: "Elçi Bey buraya gelecek mi?" 1 44


S D : "Yok, yok . Nahçıvan'da . Dün gece yarısı bana h aber verdiler. Saat 0 3 . 00'ten sonra . " CA : "Kaçıyor diye?" SD: "Gitti, dediler. Suikast yapılacağı haberini almı ş . " C A : " N e olacak orada?" SD: "Valla h i , Haydar var. Ben Haydar'a çok güveniyorum şahsen. CA: "Oooo l Eve t . Akıllı bir ada m . " S D : " Haydar'ı, biliyorsun, bir-bir buçuk senedir şey ediyoruz . " CA: "Toparlayabilir mi?" SD: "Haydar toparlayacak. Çünkü herkesle konuşuyor. Ruslarl a , Ermenilerle , herkesle . " C A : "Tam Rus ! " S D : "Tam R us ! " C A : "Bizim halimiz malum . Hükümet kuruldu kurulacak . Kuru­ lur değil mi?" SD : "Kurulur. Biraz patırtı olur isim lerde . Biraz söverle r . Ben oldum, sen olamadın falan diy e . Geçer gide r . " CA : "H ükümet listesini d a h a önce yukarıya g e tirecek mi?" SD: "Hayı r , istemem g etirme sin i . O zaman bütün yükü benim üzerime atar. Hatta, geçen gün size söyledim ya; bu kongre işinde olduğu gibi, 'Ben yapacaktı m , ama yaptırtmadı' diye söyleni r . " CA: "Yarın sorayım ba kayım , tabii müsait olursa . Güneş Taner söyledi , Çiller kongre kulisinde hükümette iken ekonomik işlerde Demirel yaptırtmadı , dediniz mi diye . " S D : " Eve t . Neyi yapacaktı da yaptırmadım?" CA: "Artık önü açıldı . Bugün Stern muhabiri geldi bana, 'Bu­ güne kadar engellendiğini söylüyordu, a rtık önü açıld ı , · dedim . Ma­ rifetlerini göstersin 1 " S D : " Bölükbaşı diyor k i ; ' İ nsanların önü çıkıntılı, önü girintili olması ne fark ediyor' diyor. ( Uzun süre kahkahalar) Çok g üzel değil mi?" CA : "Harika ! " S D : " Hani Bakanlar Kurulu yaparken nasıl izah edeceksin bu. nu ?" 1 45


CA "Neyi e fendim?" SD: "Kimi aldın , kimi almadığını nasıl izah edeceksin? Bu ka­ dar ki şiye vaat ettiğin söyleniyor diye sor bakalım Benim korkum şu : Bu, (Çiller) Bakanlar Kurulunu gözü kapalı onaylasa m , girmeyenlere , sokamadıklarına diyecek ki, 'Ben seni ko­ yacaktım hükümete, ama koydurtmadı' diyec e k . " C A : " 'O' çıkardı . " SD : "Evet Ben bunun çaresini arıyorum şimdi . " C A : "Yapılacak tek şey , g etirsin listeyi imzalayıverin . " S D "Hayır, bana listeyi göndersin diyorum . " C A : "Nasıl'? " S D : "Fakslasın l (Karşılıklı kahkahalar) Ben de ona fakslayayım . " C A : " O koşa koşa gelec e k . " SD : "Hiçbir şeyine karışmam . Her şeyi benim üzerime atar. Ben b i lirim bunları -" CA "Yapar değil mi?"

28 Çiller'le ilk ve son görüşmemiz Kabinenin açıklanmasından önceki günler , Çiller boş durmadı . Kendini kabul e ttirecek h e r yolu denedi . Hemen hemen bütün g azetelerle öze l görüşmeler ya ptı, de­ meçler verd i . Ben, o günlerde Cumhuriyet' in Ankara temsilciliğini yapıyordu m . Çağırd ı . Oran'daki evine gittim ve 1 9 Haziran günü oldukça uzun sayı lacak bir görüşme yaptık Gaze tede 20 Ha ziran 1 9 93 günü yer aldı . Beni ve foto R ı za Ezer'i Oran da ki lojmanın ikinci ka tına aldılar P e n c e re l e r . l o jmanların arkasındaki ço rak tepelere bakıyor . Rı­ za i l e s ö 1,1 ! e ş i r ke n , arkamızdan bir kadın ses i , ' H o ş geldiniz" dedi Döndük, Tansu Ç i l ler'd i . Yumuşak e l l e ril,ıle elimizi sıktı . başladık · 1 46


G örüşmenin başlı ğ ı 'Gelin demokrasi sava şı vere lim"di Beş yıl sonra kişisel kaygılardan kurtulmak , Yüce Divan dan sıyrı lmak amacıyla Çiller'in başlatacağı mücadeleye vereceği isim de , " D e mokrasi savaşı" olacak tı ' Tansu Çiller'e sorduğumuz sorular ve yanıtlar aşağıda : S iz genel başkan o l madan önce öze l leştirmeyi ra d i ka l b i ç i m d e çözeceğ i n iz i söyledin iz. Sanırım, 5 0 0 veya 600 b i n i ş ç i y i sokağa atmak g i b i b i r formül yok. · Özel leşti rmen i n h a n g i s ı ra i l e başlayacağ ı n ı gösteren bir çizelge de v a r m ı e l i n izde? Ç i l ler: İ şç i leri sokağa atm ak gibi bir yaklaş ı m i ç i nde olma­ m ı z m ü m kün değ i l . O ra n ı n işçisinin, güvence s i n e , taz m i n at ı n a , h e r şeyine tal i p olacağ ı z . A m a b i r de ş u gerçekle karşı karş ı ya ­ y ı z . Bu hazi nen i n e l i n d eki para veya açıklar hazinenin veya dev­ letin özel bir parası m ı ? Deği l . Yani hal k ı n önceliği yok m u bun­ d a ? 1 00 tri lyon a ç ı ğ a d o ğ ru g i d iyor bütçe . 7 0 trilyon tek başına KİT'l erde a ç ı k var. T a b i i 550 bin m e m u r u m u z , işçi m i z çal ı şm a k­ ta. B u ras ı n ı n temi natı i ç i n prim veriyoruz, yeni i stihdam yarata­ cak halde değ i l i z . Yeni istihdam yaratacak yerler nereleridir? Küçük ve orta ölçekteki işletm eler. 4.5 m i lyon insana biz 1 tri l ­ y o n verel i m , b i z b u n l ara i m kan sağl asayd ı k , istihdam yaratmaz m ıy d ı k? Bu raya 1 trilyo n , öbür tarafa 70 trilyon veriyoruz ve b i r k ı s ı r döngüdeyiz. Ş i m d i ' B u n l a r ı n projeleri v a r m ı ? ' diyors u n u z . var. B u n l a r ı n p rojeleri v a r . B u n l a r ı n h e p s i n i k a m u vicdan ı n a s i ­ nerek, oradaki i n s a n ı m ı z a da s a h i p çıkarak y a n i oradaki i şçi m i ­ z e . m e m u r u m u z a , g ü v e n l i ğ i y l e . sosyal güve n l i ği yle , planlama­ s ı yl a , i ş s i z l i k s i g o rt a s ı başlatm a k l a , akl ı n ı z a n e geliyo rs a , ye n i p rojeleri

oraya

götürmekl e .

o yöreye götürmekle yaklaşmak

m ecburiyeti ndeyi z . Yoksa bir k ı s ı r döngüdey i z . Yani her gün bü­ yüyen bir başka durum ç ı k ıyor. Ve oralara o kadar parayı verip ye n i i stihd am yaratam ı y o ru z oralard a . Yarata biliyor m uyuz? Ya­ ratam ıyoru z . İ ş s i z l i k ç ı ğ g i b i büyüyor, b i z a l ı yo r u z h a l k ı n para s ı ­ n ı , b i raz d a h a o raya koyuyoruz. Oradaki i n s a n d a rah ats ı z . Y a n ı b e n çözüm v a r diyoru m . B u n l a r ı n hepsi n i n s ı ra s ı , şusu busu va r m ı ? B a n a g ö re bu s o n raki m e sel e . P rojesi var 1 47

mı?

Var.


Yani dün Erdal Bey de bu projeden bahsetti. Projeden haberi var mı? Çiller: Var. B u n u n i çi n de her şey var. Özel l eşti rmedeki k ı ­ sıtlamalara tabi o l am az Türkiye. T ü rk h a l k ı tab i olamaz a rt ı k. Ç ü nkü çözüm büyük, çok büyük, giderek büyüyor. Yani b i r b a k ı ­ yorum çizgi giderek yükseğe çık ıyor.

Şu Zonguldak sorunu vardır. Derler ki devletin sırtın­ dan trilyonlar gider, bir işe yaramaz, ocakları kapatmak la­ zım. Şimdi lütfen söyler misiniz, Zonguldak konusunda bir projeniz var mı? Çiller: Zon g u l dak' ı kapatmak diye yaklaşmam olaya be n . Zonguldak'ı kurtarma operasyonu diye yaklaşı rı m . Şöyle yakla­ ş ı r ı m . Bana bir anne g e l d i , bi rkaç ay kadar önceyd i , iki tane oğ­ l u n u Zo ngul dak'ta kaybetm i ş , şehit vermiş. H ü n g ü r h ü n g ü r ağl ı ­ yor, zannettim k i i ki oğlunu kaybettiği için ağl ıyor. H ay ı r, niye ağ­ l ıyor b i l iyor m us u n u z ? Üçüncü o ğ l u n u i şe a l ay ı m d i ye ağl ıyor. Şimdi b u b i r gelecek m i b u yöre halkı için? Yani ben orayı kapa­ tal ı m diye b i r başl ı k l a g i rm i yo ru m . Ama, söylediğim şey i n içeri­ ğ i nde, orada 6 trilyona yakı n bir zarar var; bugünün rakam l a r ı y­ la. Biz her 6 trilyonu b u l a b i l m e k içi n , her 1 tri lyon için 1 trilyon da faiz ödüyoruz. Orada 1 0- 1 2 trilyo n l u k a ç ı ğ ı m ı z var. B u 1 0- 1 2 tril­ yonluk para ile her yıl oralara neler yapıl ı r , b i l iyor m u su n uz? Y a­ ni tamam, yapmayal ı m , arda 30 b i n i şçimiz çal ı şıyor. Bu 30 b i n işçiyi sokakta b ı ra kmayı kimse öngörmüyor. Ama 30 b i n i ş çi m i z i ç i n 1 2 trilyonu veriyoruz v e onları b u n a m ah ku m ediyoruz. O a n a gel iyor, üçüncüyü kaybetm esi n , A l l ah verme s i n , dördüncü için ağlayacak.

Hayır, değil de nasıl bir çözüm? Çiller: Oraya proje, yeni yatı r ı m l ar ı n bir teşvikiyle, gereki­ yorsa o n a verel i m paray ı . Yani bari h i ç ol mazsa b u kadar para vereceksek bir başka alana verel i m , insanlar ö l m e s i n . Hayvanc ı ­ l ı ğıyla, köyden g e l i p hayvanc ı l ı k yapmaya oraya, bütün b u n l a ra ; halkla beraber, b i l g i l e n d i rerek, d u r u m b u . Fatura s ı b u , i n s a n lara verd i ğ i m i z hayat tarzı b u , yapab i leceği m i z b u nlar. B u n l a r ı n han­ gisini yapal ı m ? 1 48


E lbette adamların haklarını, yaşam tarzlarını da sürdür­ mel erine ola nak vererek. Yani başka çaresi de yok. Çiller: T a b i i , tab i i . O boyn u m uz u n borcudur. Ortağ ı m ı z S H P v e part i m D Y P , çal ı şan ı n v e m e m u ru n yan ında. Yani çal ı ­ ş a n kesimd e n geldik. Bizim bugün eğer arkamızda rüzgar var­ sa, h a l k rüzgarı b u . Başka hiçbir şey deği l . Bizim başka hiçbir şeyimiz yok.

Zaten h a l ktan başka hiçbir şeye de güvenmeyin. Çil ler: Güvenemeyiz zate n . Yani kamu vicdan ı n a sinecek. Onlarla b e ra b e r o l madan yapı lacak h içbir çözüm yok. Ama Tür­ kiye ' n i n kaderi de s ı rf b u n l a r deği l .

Memura, işçiye sahip çıkacağın ızı söylediniz, laf ara­ sında. Çok doğru tabii, bunu vurgulamak istiyorum. Bir söz var; diyorlar ki, Tansu Çiller Thatcher kadar sert olacak. Yi­ ne diyorlar ki, memura, işçiye çok sert olacak, fazla da ver­ meyecek. Çiller: B ütün b u n l a r tabii ö n ü m üzdeki g ü n lerde koalisyon h ü kü metiyle, o rtağ ı m ızla b i r l i kte karar verm e d u r u m u nda oldu­ ğumuz şey l e r . B a kanlar Kurulu'nun ele alacağı m eseleler. Ama C ü neyt Bey, ş u n u açıkça ifade edeyi m , mem u ra çok fazla vere­ l i m , bir cebi n e koyars ı n ı z , ö b ü r cebinden a l ı rs ı n ı z . Yani bu b i ri ­ n e çok v e r i p v e r m e m e k değ i l , biri n i n c e b i n d e bir ş e y kal masına talip o l m a k l a z ı m . B i r fileyi doldu ruyor, ev kad ı n ı kaça dolduru­ yor? 2 yıl sonra o kaça dolacak, 3 yıl sonra kaça dolacak? Bu­ n u n çizgisini vermek l az ı m . Bunu vermek l az ı m . Yani gerçek kaynaktan vermediğiniz bir şeyi veri n , n e olacak verin verebildi­ ğiniz kadar.

B u tabii ki özelleştirme, nihayet bir yerde enflasyona geliyor. Bu enflasyonu çekebilecek misiniz aşağıya? Çiller: E v e t , buna kararl ı y ı z . Kolay değil tabii, bunu ben yüzde 1 S'e indiririm, yüzde 20, ben onları beklemiyoru m, açıkça söyleyeyim. Çiller: H ay ı r, söylemem de zate n . Söylemeyin zaten, doğru da değil. Doğru da olmuyor. Mesela, y ü zde 65'1erde seyrediyorsa bunu yüzde 20 diye hedef ol arak gösterebilir misiniz? 1 49


Çiller: H a l k ı n taha m m ü l ü ne kadarsa o kadar i n d i reb i l i r i z . H a l k ı n taham m ü l ü g ö n l ü n e si nmesi laz ı m . Öze lleşti rmeyi çö­ z ü m l e riz. Acı reçeteleri n , iyi reçetelerin hepsinin kar ı ş ı m ı .

Acı reçete var, tabi i değ i l m i ? Çiller: Var. Nerelerde ve nelerde? Ç i ller: Bunları ş u anda benim söylemem doğru olmaz. Ha­ zır o l m adan .

R a d i ka l bazı tedbirler alacaks ı n ız, bazı a c ı reçetelerle b u n l a r ı uygu layaca ksınız. Ç i l ler: Var, v a r , var. Ama bunu yapt ı ğ ı m ı z z a m a n bizim uf­ kumuzda çağdaş bir Tü rkiye ortaya ç ı kacak. Buna tal ibiz, acı re­ çeteye tal i p değ i l i z . Ben b u n u n Türk halk ıyla beraber yapılabile­ ceğine i na n ı yoru m . Mesela anneleri tan ıyoru m . Bunlar ken di le­ rinden keserler, ayakka b ı s ı n ı a l m az , çocuğuna bir şey a l ı r , ço­ cuğunun üstüne b aş ı n a , kazağ ı n ı al ı r, bayramda onu g iydirir, kendisi giymez. B u n u çağdaş Türkiye özl e m i n e on u.n evlad ı n ı n i y i yeti şmesine, eğiti m i n e harcand ı ğ ı n ı görürsek v e i y i yeti şmiş b i r neslin önünü açtı ğ ı m ı z ı anl arsa, bunları beraberce yapab i l i ­ riz.

Teşekkür ede r i m , ç o k açı kça ko nuştunuz. B e n başka bir konuyu sormak istiyor u m . DYP-S H P h ü kümeti bize çok u m ut verd i . E konomide zorl u kl a r ı n ı b i l iyorduk, büyük b i r beklentimiz yoktu, a ç ı k söyleyey i m , genel s iyaset ma l u m , terör m a l u m , terörde başarı vardı. Fakat b i z i m özled i ğ i m i z bir ş e y vard ı , demo krati kleşme. B u n a çok ö n e m veriyoruz. Yani demokratikleşme n i n sağla n m a s ı . Size hep ekonomi­ den sorul uyor, o işle meşgul olduğunuz i ç i n , ama kimse bir demokrati kleşmeden söz etmiyor. N e yapacaks ı n ız b u ko­ nuda? Çi ller: Çok teşekkür ederi m , bu suali sorduğu nuz içi n . N'3den kimse bana bu suali sorm uyor, b i l m iyoru m . Ben Doğru Yol Parti s i ' n e , Say ı n D e m i re l ' i n yan ı n a geldiğim zaman herkes beni bir ekon omik kafa o l arak görd ü . Oysa bana politikaya girme he­ yecanı vere n , cesaretini veren mesele S ay ı n S ü leyman Dem i ­ re l ' i n yasakla r ı n ı n kal d ı r ı l m a s ı i ç i n yapılan m ü cadele ol muştur.

1 50


Beni taş ı ran d a m l a odur. Beni taşı ran damla ekon o m i n i n bozul­ m aya başlam a s ı , ş u o l m a s ı , b u olması değildir. Yani onları b i z zaten kend i m i z i n d i l i n i n döndüğünce şu ya nl ı şt ı r. şu doğru d u r d iy e b i l diğimiz kadarı n ı söyl üyord u k . Ama beni politikaya i t e n d ava, demokrasi m ü cadelesi o l m uştur. S ü l eyman Bey' i n yapt ı ğ ı m ücadel e n i n n e kadar büyük b i r olay o l d u ğ u n u tarih daha i y i an­ l a yacak . Ben şu günl erde dahi onu tam anlam ı ş o l d u ğ u m u zan­ n etmiyoru m . Tarihe m a l olm uştur, şu anda da ken d i s i n i n hakika­ t e n çok büyük bir b i riki m i vard ı r. Y o l u m u za da onun b i r i k i m i n d e n faydal anarak devam edeceğiz. Ama b e n i politikaya sokan m e ­ s e l e , S ü leyman D e m i re l ' i n ş a h s ı n d a odaklan m ı ş olan o m ü ca­ deleydi. Ş i m d i ben böyle bir çevreden gel iyorum ve böyle b i r an­ l a y ı ştan ve tabandan d a geliyoru m . Yani b u p a rt i , kim ne derse d e s i n , SHP orta ğ ı m ı z da b u m ü cadeleyi ya p m ı şt ı r . Ama, b i z i m p a rtimizi n demokrasi ş e h i d i vermed i ğ i söylenemez. B e n b u n u d e v a m ettirecek bayraktarl ı ğ ı almak i stiyo rum . B u n u n i l k örneği­ ni 1 33 . maddenin deği şti rilmesi için verd i m . B ütün arkadaş l a r ı ­

m a b u g ü n { d ü n ) bir y a z ı yaz ı yoru m . Tüm kongreleri i ptal ediyo­ rum . Belde, ilçe, bütün kongreleri ipta l ediyoru m . Y u rt d ı ş ı , yurt içi gezilerinin t ü m i ptal. B u çağ rıyı m u h a l efete de yaparak başl ı ­ yoru m . G e l i n , çokses l i l i k , demokras i n i n gere ğ i , 1 33 . maddeyı g e ç i re l i m , b u rada kal m ayal ı m . B u ndan sonra ö n ü m üzde bir sürü m eseleler var, b az ı larında Anayasa var, baz ı l a r ı nda yok. Siyasi P a rtiler Kan u n u , evet, gençl i k kol la r ı n ı , kad ı n kol lar ı n ı ku ral ı m , o n u n ötesinde bütün

kan u n l a r ı tarayal ı m ,

demo kratik leşmeyi

engel leyen neler var, hepsine her aşamada beraberce m ü cade­ l e edel i m . Ü n iversite kavram ı n ı , yen i den ele alal ı m , demokrasi­ n i n gereği olarak ele alal ı m . Yani bütün kuru m l arı n ı , y u rt d ı ş ı n ­ d a ne varsa, bütün k u r u m l a r ı n ı , kurulla r ı n ı , k u ral l a r ı n ı Türkiye'ye geti rmek için bir büyük savaş vere l i m , b u n d a n daha güzel f ı rsat o l u r mu?

B u olabi l i r m i , b u Mec l i s ' i n ya p ı s ı m a l u m ? Çi l l er: Bütün b u n l a r ı n h e p s i v a r . Y a n i ekonomi deki soru n ­ l a r da d a h a kolay deği l . Onları d a yapabil iyorsak b u n l a r ı d a yap­ m aya tal i p o l acağ ı z . T ü rk halkı s a m i m iyeti m i z i g ö recektir. çaba­ m ı z ı görecekt i r , i m kanlar ı m ı z vard ı r.

1 51


Demek ki bir erken seçimi düşü n m üyors u n u z ? Ç i ller: H ay ı r, biz çöz ü m l e re talibiz. Ama ş u n u d a söyleye­ yim C ü neyt Bey, açı kça söyleyeyi m , arkam ızdaki rüzga r ı n far­ kı nday ı z . İşin gereği neyse onu yapmaya da talip ol uyoruz. Ama Ocaktan itibaren ikinci 500 g ü n ü n açıklam a s ı n ı yap m a m ı z ge­ rekti . Onu bir t ü rl ü kamuoyu n a mal etm e m i z gerekt i . Ondan s o n ­ r a C u m h u rbaşkan ı n ı seçtik, kongreler yaptı k . Ş u anda b i z i m b i r g ü n dahi kaybetmeye tal i p olmam ı z m ü mkün değ i l . Yani 2-3 ay­ da b u radan ç ı kal ı m , bu rüzgardan fayda lanal ı m , bize göre kolay çözümdür, biz buna talip değiliz. A m a , eğer çözüm getirmeye­ cek hale geli rsek, irademizi ku l lan ı r ı z . Biz çözüm ü retmeye ta l i ­ b i z . B u n u kolay yoldan kullanal ı m diye yola ç ı k m ıyoruz.

Tıkan ırsa o zaman seçime giderim diyorsunuz? Ç iller: T ı ka n ı rsa T ü rk hal k ı n ı n beklemeye tah a m m ü l ü yok. Ö n ü n üzde de bir i m ka n var, Ma rta kadar... Ç i l ler: H i ç o l m azsa bunun ko l ay yoluna g i tmedi ğ i m i z i , çö­ zümlere tal i p olduğumuzu, kam u oyu n u n beklemeye tahammülü olmad ı ğ ı n ı biz söyleyel i m , b i r yola g i reli m .

Ka bi neyi biçi mlendirme aşamasına geld i n iz m i ? Ç i ller: Biçimlendirme safh a s ı n a henüz gel m e d i m . Çok ta l i p var. Ç i l ler: Çok tal i p mi? B i liyoru m . Bir şeyi yapm aya çok özen gösterdim ve ne kadar doğru yap m ı ş o l d u ğ u m u şimdi anl ıyoru m . B i r t e k arkadaş ı m l a, b e n i destekleyen arkad a ş ı m l a katiyetle Ba­ kan l ı k işini kon uşmad ı m , vaat etm e d i m .

B un ları a n l ıyorum a m a , 60-70 kişi kab i neye g i rmeyi is­ teyecek. Kabinenin i l a n ından sonra doğal olarak b i r çalka ntı olacak grupta. Ç i l l er : Ne olurs a ş i m d i o l s u n , yapm aya çal ı ş ac ağ ı m . E h i l i n ­ d e n başlayacağ ı m . Türkiye i ç i n g e rekli ola n ı . Tabii ki kabi n eyi kurarken bölgesel dengeleri, grup dengelerini d i kkate a l m adan ç ı kamazs ı n ı z . Bu b i r gerçek. Bunu yaparken ilk ö n ce e h l i yet ve T ü rkiye'nin ç ı ka r ı bir, ondan s o n ra diğer özel l i kler. Demek ki ,

1 80 kişi l i k gruptan 20 kişiyle yola ç ı kacağ ı z . Bu b i l i nçle hareket edeceğiz. Diyorum ki , h a l k ı n desteğiyle geldik, halkla bu partiyi bütün leşti rirsek eğer, bu m u h a l efet üzerinde bir g üçtü r . Muhal e-

1 52


fete çağrı n ı n b i r p l atfo r m u d u r . O çağrıyı yap ıyorum ; geli n , Doğ­ ru Y o l P a rti s i 'nde b i rleşelim d iyoru m .

D i yorlar k i , DY P ' n i n tay i n ettiği bürokratları ş imdi Ç i l le r değiştirmeye g i rişecekmiş. Ç i l ler: E ko n o m i deki uyum ve koord i n asyon çok önem l i . O n u n i ç i n de M e rkez Bankas ı , Hazi ne, Planlama v e Mal iye' n i n uyu m u . B u n u yapmazsak çözüm ü retemeyiz. Bunu yaşad ı m , b i ­ liyoru m , görd ü m . B i r beyaz sayfa derken i s i m üzerinde d u rm ad ı ­ ğ ı m ı ifade etmek i ste ri m . Ben d e uyu m u n arkas ı nda ve peşinde o l acağ ı m . Tü rkiye'ye h iz m et vermek için gerekl i , benim için de­ ğ i l Ben uyumu sağlayacaklarla çal ı ş ı r ı m . B u n l arla uğra ş ı m yok.

İlk ka b i n e toplantısı? Ç i l ler: İ l k kabine to plantı s ı n ı G ü n eydoğu'da yapaca ğ ı m .

29 Tansu Çiller'le bu ilk ve s o n uzun konuşmamızdan birkaç satır­ lık anılar kalmış not nefterimde . Çiller bana, "Birkaç ke z sizinle buluşup g örüşmek istedim . Ol­ madı" dedi . Sesimi çıkarmad ı m . Sürdürdü sözlerini: "Değer verdiğim bazı yazar arkadaşlarım var . Onlar şurada olabilir burada olabilir O nların başında siz varsınız ... Ç o k teşe kkür ettiğimi söyledim. Tiraj gözeterek gazeteler ara­ sında ayırım yapmamasını salık verdim . "Yapmam" dedi. İ kinci kattaydı k . M e rdivenlerden indim ve bir de ne göreyim, merdiven a ltındaki koltukta e linde dosyalar Yalım Eralp oturuyor . İ lişkide ne h ı z , değil m i ? Büroya geldim . Çiller'in Devlet Bakanlığı sırasında yanında gö­ rev alan, sonradan geçinemeyip g azeteciliğe dönen Nursun Ere l , -Çiller'le ilgili bir kitap da yazdı- bana; "Siz de Tansu Çiller'ci mi oldunuz ağabey?" dedi Bilmem, yıllar geçtikten sonra aynı soruyu soruyor mu? 1 53


(D İ YALOG)Not defterimden: (Tansu Ç i ller'le görüşmemden sonra , 1 9 Hazi ran gece yarısı

Cumhurbaşkanı Demirel'le konuştuk) SD: "Begoviç geldi, konuştuk , sefa ret açtık Kohl'le konuşaca­ ğım. Te rs bir gün, cumartesi . M itte ra n t tatilde . Clinton aranıyor Eee , bu adamlar (Boşna klar) perişa n . 'Silah ambargosunu kaldırın' di­ yeceğim bunlara A mbargonun kaldırılmasına 'sempati' var diye l i m . P azartesi sabahı M G K var . " C A "Ne v a r MGK'da?" SD. "Çevi k Güç l Yarın İ stanbul'a gideceğim . Gazi Koşusu var . Bir d e 5 0 0 0 doktor ge liyor dünyanın her tarafından Burun-kulak müteh assısları . Onların toplant ısında konuşup döneceğ im . " C A "Çevik Güç uzayacak galiba?" S D : "Başka çare yok Hele bu ortamda . " C A "Barzani falan d a istiyor galiba?" SD · 'Onlar ç o k ister de . . . Eğer giderse Çevik Güç, onların üze­ rindeki şemsiye kalkacak. Barzani düzgün laflar etmiş İs tanbul'da 'Yıkmak kolay , yapmak zordu r , ' demi ş . " C A "Aklı başında b i r adama benziyor'?" SD. "Çok iyi bir konuşma yaptım onunla İ stanbul'da. ' Ba k' dedim. 'Bu PKK . Eğer a zarsa evvel a seni yer . Biz onun hakkından gel iriz ama siz gelemezsiniz. Yol yakınken gelin, bunları temizleye l i m . Kürdü K ü rde kırdırıyor falan . Zaten bunlar (PKK) kimi kırıyor' dedi m . H e r g ü n orada Kürtleri öldürüyorlar 'Eğer bunlar olmasa , biz sana çok daha iyi yardım yaparız' dedi m . " C A " Ö tekine (Talabani'ye) nazaran daha akıllı biri galiba Bar­ zani?" SD " Ö yle Uç kağıtçı değil ı Sizde ne var , ne yok?" CA "Bugün bu hatuna g i tt i k Bir şeyl e r sordum . Dedim ki; 'Bu kadar insan var kabine kuyruğunda . ' Dedi ki; 'Ben bunların hiçbiri­ ne Bakanlık vaat e tmedim' ve 'Kim ehil ise onu geti ririm' ded i . ' 1 8 0 'Pekala, ama kişilik gruptan 20 kişiyi seçmek zordur' gibi yanıtlar siz hep elimi tuttular falan filan d iyorsunuz' dedim ·

1 54


Ona doğru dürüst cevap verme d i . Verd iği kaçamak bir cevap 'Onun muhasebesi yapılmıştır' diyo r . Olanlar olmayanlar, başarılı oldu m , olmadım . . 'O defterler kapandı Yenisi açıldı' gibi Size karşı çok saygılı laflar e t ti . Siyasete atılmasının nedenı sizmişsin i z . Siyasal haklar mücadelesi var ya , onu g örünce heye­ canlanm ı ş . Ondan sonra siyasete gir meye karar vermiş fala n . Birtakım la flar , özelleştirme falan gibi , hepsi genel . Bu a rada en önemli mesele Zonguldak'taki maden oc akları değil mi?" SD "Tabii . " CA : " 7 - 8 trilyon zara r . 'Kapatacak mısınız b u ocakları ' . dedim Ç i l ler' e . 'Sosyal , büyük bir patlama olur' dedim 'Yok, kapatmak de­ ğ i l , iyileştirmek niye t i ndeyim' dedi Oysa kapatma havasındaydı se­ ç i lmeden önce . " S D : {Gülmeye başladı) CA : " Ö zelleşt irme , K İ T zararlar ı , 1 0 0 trilyon bütçe açığı . . Bü­ tün bunlar doğru, ama nasıl yapacaksın?" SD: "Sen muhalefet değilsin ki . . Hadi yap1 Zaten 1 8 aydır se­ nin elinde bunlar. Sen kapalı getirmişsin de başkaları açıvermiş m ı yani?" C A : "Hangi soruna öncelik vereceğini de bilmiyor . " S D : "Baka l ım , iyilik olsun " CA : " Be n p e k öyle çarpıcı bir vaziyet görmedim bu kadında Etrafı şişi riyor. Erken seç imi sordum ; 'Bir rüzga r var arkamızda ama biz b undan istifade edemeyiz' dedi . 'Bir şeyler yapmak, çözüm­ ler ortaya koymak zorundayız' . Halkla beraber çözümler nasıl gele­ cekse? Bu kadın halkın canına okur. Bize acı reçete falan ded i . Ya­ ni zamlar g e liyor, g üldür güldür . 'Radikal tedbirler zamlar mı?' de­ dim. ' Evet' dedi . " S D . "Hadi Allah kolaylık versin?" (Gülüyor) CA : " Pa rtisinde ehil olanları h uzurunuza getirecek . " SD: "Pekala Bekleye l i m , göre l i m "

1 55


(D İ YALOG) Not defterimden: ( 2 0 Haziran 1 9 9 3 , Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin le Azerbaycan üzerine bir konuşma) CA : "Tansu Çiller'e Amerika'dan davet g eldiği doğru mu?" H Ç : "Benim haberim yok . " CA : " Ö zgen Acar, 'Clinton'dan v e Kohl 'dan davet g eldi' diye yazmış?" H Ç : "Olacak şey mi? Tebrik ederken 'Yakında görüşme dile­ ğiyle' diye yazmıştır. (CA ve HÇ g ülmeye başlıyorlar) H e p i m ize g e ­ l e n şeydir . Bunu Çiller davet diye satmıştır veya b u türlü söylenti yayarak adamlara 'Beni çağırın' diye hatırlatma yapıyordur . " CA : "Yani Turgu.t Ö zal vaziyeti . " H Ç : "Aynı , ayn ı . B u d a banzeri işler yapac ak . " CA : " Ö zal'ın dişisiyle n e yapacağız?" H Ç : "Vallahi bu da işte 'Beni davet edin' diye telefon edece k , sonra g e l i p , 'Çağırdılar, gidiyorum' diyecek. 'Gidersen git' diyeceğiz " C A : "Hükümette bununla ne yapacaksınız?" HÇ: "Benim işim çok zor . İ nşallah h ükümete g irmeyi z . Zaten ilk günden başlamış . " CA : "Azerbaycan demeci neydi?" HÇ: " Rezalet! Bunu Akbulut yapsaydı gzetelerde manşet olurdu " C A : "Aydınlık g a zetesini g ördün mü?" H Ç : "Görmedim?" CA: "Milyarlar, milyarlar . . . Genel Başkanlığa adaylığını koy­ mak için Devlet Bakanlığından ayrılırken, gazetelere m ilyarların ödenmesi için emir vermiş . " HÇ : " Mümkündür. Diyorum ya sana ; A kbulut yapsaydı, tefe korlardı . " (D İ YALOG) Not defterimden : ( 2 2 Haziran 1 9 9 3 , saat 2 1 . 4 5 , Cumhurbaşkanı Demirel'le rüşme : Çankaya nasıl bir mekan?) 1 56

gö­


S D : "Akşama kadar Güvenl i k Kurulu yaptık. Arkasından Mitte­ rant ve Kohl'la görüştüm tekrar. Aliyev'le de konuştum . " C A : "Clin ton'la konuştunuz mu?" SD: " Mesaj g önderdi m . Clinton Washington'da deği l . M iami'ye g i t mi ş . " C A : "Bu görüşmelerinizden bir sonuç çıktı mı?" S D : " İ şte . . . Biz üzerimize düşeni yaptık . Ne çıkar bilmiyorum. Bana dedi ki İ zzetbegoviç : 'Bunların üzerine bir yükle n . Silah mese­ lesinde. Birleşmiş Milletler'de bize yardımcı olsunlar' . . . " CA: "Amerika ' Evet' diyor . " SD : " M itterant 'Evet' diyor, Koh! 'Evet' diyor . " CA: "Eeee?" SD: " Bunlara silah verilsin diyorlar . " C A : " O zaman mesele bitmiş . " S D : "Clinton çok güzel bir mesaj göndermiş. Bugün kabuller yaptı m . 1 2 tane meslek kuruluşu . Yarın da yapacağım. Toplam 2 1 t a n e . Geçen 3 0 gün zarfında bunları karşılamak mümkün olmadı . Y ar ı n-öbür gün bunları karşılayacağım . Rektörlere yeme k verece­ ğım . CA: " M GK'dan iki karar çıkmış?" S D : "Hükümette devamlılık var. Muvakkat bir hükümet intibaı vermemek lazım. Türkiye'nin bütün işleri g örülüyor. Ü ç gün evvel kurduydun , üç gün sonra kurduydun . . . laflan olması n . " C A : " Biraz da o telaş var. Protokolü bitirmeye çalışıyorlar. Bi­ ter mi bilmem , yarına kadar. Çarşamba, en geç perşembe hüküme­ ti açıklamak istiyo r . " S D : " Neyi açıklayacak?" CA: "Hükümeti ! " SD: " İ simlendirme bir olaydır . Tek başına . " CA: 'Pek renk vermiyor ama . . . S D : " İ simlend irmeye g irmiş halleri yok canı m ! " CA : "Peki n e olacak?" SD " Esas mesele o. Ben olsam hiç protokol müzakeresi yap­ mazdım Protokol var. İ ki-üç yerini düzeltir, geçer giderdim . " C A " Bankalardan bilmem nereye kadar özelleştiriyor . Z iraat ve H a l k dışında " "

1 57


SD CA : SD: CA SD:

" H ı ı l O işler o kadar kolay değil . " " 3 0 Kasıma kadar bu işleri bitirmek i st iyorla r . " "Bitiri rle rse iyi olur . " "Bir de genel erken seçim lafıdır gidiyor etrafta " "Parlamento . hele M artta seçime yatmaz . "

(D İ YALOG) Not defterimden: ( 2 2 Haziran 1 99 3 , saat 2 1 . 4 5 , Cumhurbaşkanı Demirel'le çeşitli konularda) S D : " Bugün 3 1 heyet kabul e ttim . " C A (Hafif güler) "Allah kolaylık versi n . " S D : "Ama ç o k iyi nabız tuttum. Türkiye'nin her tarafından . " CA : "Ne diyorlar efendim?" SD: "Siyaseten değ il canım. Ne oluyor, ne b itiyor ülkede? Tür­ kiye iyi . Hareke tli . Cesaretli . Gelişme içinde . Orta sınıf var hareket­ l i . Çok güzel bir orta sınıf var. " CA : "Yani Ö zal döneminde bitmemiş?" SD : "Orta i ş adamı . . . Anadolu' da çok canlı . Ne var ne yok?" C A : "Bu kadın zannediyor ki bir kongre zaferiyle parlamentoya istediğini yaptıracak ANAP atıverdi kazığ ı . " S D : "Ne yaptı?" CA : "Çiller, 1 3 0 maddenin 1 . fıkrasını getirdi . Bir önerge ha­ zırlamışlar Ö zel radyola r . . Ahlaki, gayrı ahlaki . . Şu bu diye . ANAP oy vermeyiverdi , ç ı ktı işin içinden . " S D " N e oldu sonra ? " C A "Kaldı öyle ortad a . Yattı iş ... SD "Harika! Geçi riyorum falan derken . . ... CA Bırakırlar mı beye fendi? Bu kadına bu kadar çalım ya ptırırlar m ı '?" SD · "Hayır, yaptırmazlar ... CA " Meclis . DYP genel me rkezi m P " S D "DYP'de d e yaptırma zla r " C A " B i l m iyorum Böyle enayice b i r davranış 2 7 0 oy bekler1 58


ke n , önergeye 249 oy, güm ' DYP'liler çı kmışlar dışarıya , ANAP'i'l küfre d iyorlar. Yahu adamlar politika yapıyo r . " S D : " Ö yle " C A : "Senin her dediğine 'Evet' d iyecek mi yan i ? " S D : " Ö yle şey o l u r m u ? " C A : "Protokol üzerinde t a m bir mutabaka t . Bugün sa l ı , p e r ş e m b e g ü n ü imzalıyorlar . " S D : " Uğurlu perşembe canım ! " C A : " Fakat iki gün sonraya e rtelenmesi imzanın neden? P r o t o ­ kolün i k i gün sonraya temize çekmek için metn i , olabilir mi, o k a ­ dar sürer mi?" SD: "Sürmez tabii . " C A : "Perşembe d e kabine açıklanabilirdi " S D : "Sıkıntı var. Herkes ne halleri varsa görsün . " C A : " Bosna'da bir g e lişme var mı?" SD: "Bugün Mübarek'le k onuştum . Suudi Arabistan Kralı ile konuştu m . Onlara ' Boşnakları b i ti riyorlar, eli nizi biraz çabuk tutun' ded i m . K openhag zirvesinde Türkiye için iyi bir hüküm var . " C A : " Galiba adım adım . . . " S D : "Bir şey çıkar çıkmaz, o ayrı . Hani Türkiye dışlanıyor var ya, o i ntibaı vermiyor yani son ge lişmeler . " C A : "Dışlamak istemezler d e , galiba içlerine d e almak iste m i ­ yorl a r . Bu E l ç i Bey olayı nedir, aramışsınız, mektup yazmışs ı n ı z ? " S D : "Kaç defa konuştu m . Bugün açıklama yaptım Tabii b u . S a b a h g azetesinin provakasyonu canı m . " CA : " Y a bazı gazetelere Tansu'nun verdiği l O O ' e r milyar? Av­ dın lık'ta vard ı , h ükümetten ayrılmadan önce verd i ğ i bu pa raları öd ememişler daha . " S D : " Ö dememişler m i ? " C A "Şimdi bunlar ç ı k a c a k ortaya " S D . "Tabi i . Seçiimiyor, bir yerde satın alınıyor d e m e k t i r " C A : "Am a . SD "Çankaya dedi ğ i n i z ver, dünyadan k o p u k T ü r k d Li n v a s ın ­ d a n kopuk bir yer İ yi m i ') Kendine göre b i r dünyası var . A ş aq ı y u ­ karı bugün 300-500 kişi ge ldi buraya Konuştum Devam e d e c e ­ ğim. Cindoruk gelecek yarın " 1 59


(D İ YALOG) Not defterimden : ( 2 3 Haziran 1 99 3 , saat 2 2 . 3 0 , Cumhurbaşkanı Demirel'le h ü­ kumetin kuruluşu, I rak ve P KK ile ilgili görüşme) CA: "Hala çalışıyorsunuz . " S D : "Hareketli bir günd ü . Rekt ö rleri kabul ettim bugün . Onlara yemek verdim. Erdal Bey'le Köksal'ı da davet ettim . Biraz onlarla konuştuk. Sonra Polis Ensti tüsüne g i ttim . Diploma törenine . Gel­ dim, günlük işler var . Baku 'da kargaşa . " CA: "Elçi Bey' l e konuşmuşsunuz?" SD: "Sabah konuştum . H aydar Bey'le de akşam üzeri konuş­ tum . Elçi Bey'i düşürmeye h azırlanıyorla r . Elçi Bey · e 'Git BakCı'ya' dedi m . 'O herifler varken oraya gitmem' diyo r . 'Başka çare yok' de­ dim, 'git'. Ondan sonra İ zze tbegoviç'le konuştum . Ona da dün yap­ tığım görüşmeleri nakle t t i m . O da Cenevre'ye gitmemiş . 'Aman par­ çalanmayın. Öyle bir şey hissediyoruz . Gayet yanlış olur, kötü olur' dedim . " CA : "Aliyev n e diyor olaylara?" SD: "Aliyev ' İ stikrarın muha fazası için kan dökülmesin' diyor . " C A : "Ama Hüseyin d e orada dayanıyor e fendim " S D : " İ şte o serserinin eline fırsat geçmiş. İ ş , kuvvetten anlar Bizim İ s tiklal Savaşımızda b i r O sman Ağa bulmuş Atatür k . Onu sa­ ğa sola salmı ş . H akkından g elemeyince Çapanoğlu'nun , Y ozgat'ta . Çerkez Ethem'i çağırmış. 'Sen bunun hakkından gel' diye . Sonra da İ smet Paşa'ya 'Çerkez Ethem'in hakkından g e l , ' demiş . " CA : {Gülerek) "Onu da İ smet Paşa'ya temizle tmiş ! " S D : " Ö yle g idiyor işle r . " CA : "Ama Aliyev işi beceremezse . . . Hüseyinov hakim olur efendim . " S D : "Olur . " CA : "Elçi Bey'in hala size b i r kırgınlığı var mır SD " Bana ne kırgınlığı olacak'? Ben ne yapacaktım ki? . . " CA : "Bugün Star yine böyle konuşt u . " S D : "Bizim basının haltetmesi bunlar Sabah maba h . , Adamlar durmacjan benim üzerime düşmanlık 1 60


çıkarmakla meşguller. A f federsin a m a , ben ne yap ıverecem? Onu söyl eseler yal . " CA " ' H i ç i " S D · "Ben oradaki asi kuvvetleri yat ıştırıverece ğ i m , öyle mi? Dünya bana n e der? Bizim orada aslında 3 6 4 subayımız va r . " CA " N e yapacak subaylarımız?" SD " Hayır_ O rada bir kuvvet yaratmaya çal ışıyorlard ı . Biz geri ç e kmedik o n l a rı , duruyorlar orada " C A . ··Yani onlar, subaylarımız ne yapar?" SD " H ayır_ Biz o işe karışmayız Çok yanlış bir şey olur_ Fevkalade yanlış olur . " C A : " Bütün dünya bize karşı döne r . " S D . 'Tabii , tabi i . Sonra i ş i n iç inden ç ı kamayız " CA " Z a t e n s i z ne yapabilirsin i z k i ? . Siz Cumhurbaşkanısını z , icranın başısınız a m a kararı alacak olan da h üküme t . " S D " C a n ı m , hükumet n e kara rı alacak ki?" CA "Ne karar alabili rse SD " N e kararı alacak yani ? H ü kumet ters bir karar alsa, ben de o k a rara karşı ç ı karım . Değil mi? Maceraya götürmeyiz Türki­ ye'yi . Sizde ne var, ne yok?" CA " A şa ğ ıda genel k urulda yetki yasasını zorladılar. Çoğunluk buldula r, görüşüyorlar. Birinci maddeyi çok genişletiyorlar. Ö nerge­ ler verm i ş l e r " SD "Çıkaramazlar canım . " C A · "Ama 4 m addelik bir şey zate n . Karar da aldılar " SD " E fe n d i m ?" CA : " B i t e ne kadar devam edecekl e r , karar aldılar . " S D . " Obstiri ksiyon yaparlar i stedikleri kadar karar alsın lar . Bi­ raz sonra ekseriyet olma z . " CA : "Yine de Anayasa.ya aykırı olacak Çekiç Güç'e ANAP rcd oyu vere c e k . " . S D . " V e rsin Geçer Zaten hepsi gelmez . CA " Olağan üstü Hal'e de vermeyeceklermi'Ş " SD "Verme s i n . Hep yaptıkları n u mara . Ama ANAP'a rağmen q e c e r b u M ec l is'te n . GP çmemesi devleti zor durumda bırakır. Be­ nım diinyayla i ş im var kardeşim . 161


Şimdi Güneydoğu'da öyle bir reza let var ki . Dağlar adam do­ lu Yine tlünyanın adamı geçti bizim tarafa Yok kardeşim . Duvar gibi yapıyorsun, su sızdırmaz hale getiriyorsun Yine geçiyor herif. Şırnak tarafiarında etrafından 4-5 bin kişi var hala . " CA : "Y'ok canım ! " Her gün yeni bir bok ç ı kacak diye alesta bekliS D "Vallahi yorum . Bir de biz bütün bu işlerle uğraşırken adam diyecek ki ; 'Sen halkına silah attı n l ' İ yi m i ? Bunu dedirtmemek lazım , b i r süre d a h a yutkunmak lazım " CA : "Star o lumsuz b i r habercilik yaptı Siz yakın çevrenize ve gelen mi lletvekillerine demişsiniz ki : 'Ben kabineyi önüme getirince bakarı m . Yanlış olanı g i t , hadi bunu düzelt kızım derim ' Müdahale edeceğinizi söylemişsiniz " SD "Vallahi ben kimseyle konuşmadı m . Hangi aptal yazdıysa onu . . . CA "Star·a göre siz hükümetin teşkiline müdahale edecek ve şekillendirecekmişsi niz . " S D : " Fevkalade kötü yapmı ş . Ben kimseyle b u konuyu konuş­ madım ki . . H ayır hayır Benim müdahalem filan yok. Dün Fatih Çekirge beni sıkıştırdı . Bugün gazetede var 'Ben o işlere karışmam' dedim . Yavuz da bana sordu . Ona da söyledim. Ben niye karışayım o işe? Herkes kendi kozunu kendi paylaşsın . " C A : "Kabineyi getireceği gün belli oldu mu?" SD: "Belki cuma, beki cumart e s i . Bilmiyorum . Protokol işi var ya, daha fazla geciktirmemeleri lazı m . Protokolle ne uğraşıyorlar ki ? . " CA: "Erdal Bey'i fena halde sıkıştırıyorlar . " SD : "Bakan i ş i değil mi?" CA : " 'Bakanları değiştir' diyorla r . O da ' İ ki ay sonra gelen ya­ par diyormuş Hayır değişti r! İ ki ay beyl ik, beyliktir diye . DYP'de herkes alesta bekliyor " SD "Vallahi bu pis iştir Ben 6 - 7 defa yaptığım için bilirim . " CA : "Siz ç o k çektiniz b u konuda . " S D " 1 9 6 5'te Gürsel'den hükümet kurma kağıdını aldım , gel­ dim. Grupta tavan üzerimize yıkılıyordu 24 Ekim 1 9 6 5 1 " 1 62


CA "Eve t , evet . " (Gülüyor) SD "Kabineyi verdik. 27 Ekim . Tek bir alkış yok l " CA . (Olayı bildiği için gülmekten zor konuşuyor) " Eve1 , ora­ daydım . Şimd i anı msadım da . SD " Oldu , g özlerinden öperi m . " C A : " İy i akşamlar, saygılar . "

(D İ YALOG) Not defterimden: ( İ smet Sezgin'le kabine üzerine görüşme) CA: " İ smet, Erdal İ nönü ile konuştuktan sonra kabi neyi Çan­ kaya'ya götüreceğini söyledi. Seni bu saate kadar aramışlard ı r . de­ dim . " İ S : "Ki mseyi a ramadı k i . .

C A : "Ki mseyi a ramadığını nereden biliyorsun?'" İ S : "Biliyorum, bi liyoru m . " C A : "Kimler g i riyor?" İ S . "Gazetelerde yazılanların bir bölümünün doğru olabileceği­ ne i nanıyoru m . Fakat bir bölümünün de spekülasyon olduğuna ina­ nıyorum. CA : " Mesela doğru olduğuna inandığın kimler var ? " İ S : " Mesela Necmi (Cevheri) g i re r . Gölhan (Mehmet), Hasarı Ekin c i , Şevki Erek g i re r . Yani son anda ne kadar hain varsa g i rer Ne kadar son daki kaya kadar benimle olup da ona geçen va r ­ sa, alır kabineye . " CA : " H a , h a , h a l Kimi almaz mesela?" İ S "Canım . . . Cavit'i almaz Ö mer'i, Yaşar'ı a l m a z . Antepliyi , Gökberk'i almaz " C A : " Mehmet Ali Yılmaz'ı alabilir mi?" İ S "Alabilir. Parası çoktur, a l ı r . " C A " H a , h a , h a l N e dümendir b u l S e n i ararsa? . . " I S " H aber veriri m . " 1 63


İS : 'Türkiye'nin dört bir yanından telefon geliyor Te r ör li b u hale getirdikten sonra bırakma , ' diye . Türkiye'de birl i ğ i bütünlüğü sağladın,' diye . Telefon geliyor . Yahu 'Ulan dedim , bundan kaçar­ san kaçtı diyecekler görevden' dedim kendi kendime " CA : "Kaçmazsın ama İsmet , sana hiç haber vermeden . . İS : "Kesinlikle kabul etmem , ciddi söylüyorum etme m . " CA : "Garip bir şey olur zaten, kabul edersen . " İ S : "Ben evrakımı filan topladım. Ben görevi onurlu b i r şekilde bırakmak istiyorum. Görevden kaçmayayım ama onurumu da y i tir­ meyeyim ' Kabine haberlerini de bası n , Bakan olmak isteyenlerle kadının yakınlarından alıyo r . " '

CA: "Yalım Erez d e maşallah . . " .

İS : "Zaten sermaye bunlar oğlum . "

(DİYALOG)

Not defterimden : (Cumhurbaşkanı Demirel'le kabine açıklanmadan önce Nec­ mettin Cevheri üzerine) SD: "Nasılsınız?" CA: "Beyefend i ; biz, sizin bizi bıraktığınız yerdeyiz Kabine kurmakla meşgulüz. " (Gülüşmeler) SD: "Yarın öğleye kadar kurun . Sabahleyin benden 1 1 . 00'de randevu aldı . " CA: "Aldı mı?" SD: "Aldı, aldı . " CA: " Ne yaptığı nasıl yaptığı da belli değil ya . Yalım Erez'le ya­ pıyor kabineyi galiba . Yalım biraz önce girmiş yanına , eve . " SD: "Hıı ! " CA : "Hanımefendi köpeğini Ö z e r Bey'Je g e zdirdikten sonra . Yalım Erez'i kabul buyurdular . Bir yığın laf ortada . Kalacaklar var, g idecekler var diye . Sürpriz isimlerden bahsediliyor Fethi A kkoç gibi . " S D : "Sanmıyorum canım . " .

1 64


CA : "Yıldırım'ı a lıyor met'in vaziyeti belli değil . " S D : " N e gibi yatık?"

Aykon'un Maliye'ye gelmesi yatık . İ s­

C A : "Aykon'u almıyor N afiz' in durumu . . . Pek hevesli ama. Hani bazı olumsuz nite likleri varmış diye . " S D : "Harika ! " C A : (Gülüyor) SD: "Harika, h a rika . SHP kanadında neler oluyor?" CA " Erdal Bey 'Aynen' diye dirend i . Belki iki isim değişikliği yapacak M e hmet Karaman'la Türkan A kyo l . Belki . Erdal Bey çev­ resine söyle miş. 'Bize aykırı isim yok' diye . Ama isim vermemiş . " SD "Anladım . E rdal Bey kendi g i riyor mu?" C A : "Giriyor g örünüyor Size g öre nasıl, g iriyor mu?" SD "Vallahi ben hiç merak etmedim bu işi . (Gülüyor) H ep konuşuyoruz ama o konuyu konuşmuyoruz . " CA : " i sme t'in durumu nedir sizce?" SD: "Bile miyorum . .. C A : "Ekre m Ceyhun, kalacaklar arasındaymış . Mehmet Ali Yıl­ maz, Şeri f Ercan , Nevzat , İ smet , Y ı ldırım Aktuna ve . . . Necmettin Cevheri . . . S D : " Necme ttin Cevheri de kalsın artık . Bu kadar emek ve r­ dikte n sonra ! " C A . "Eve t , kadının genel başkan olmasına ç o k emek sadetti. Beyefendi, niye yaptı bunu?" SD " İ zahı müm kün değil . " CA "Size gelip bir şey söylemedi mi?" SD "Hayır, h içbir şey söy lemed i . " CA : "Hiç i Yani hayretler içindeyim . Kongredeki son numara­ sından sonra . . . " S D . "Kong re önce sinde , İ smet Ağabey, yıkılışını görmek benim için ölümdür' dedi . " C A " Dediği b u mu?" SD "Hepsi bu ! " C A " ' İ smet aleyh inde çalışmak gayrı ahlakidir' dediği var et­ rafta "

"

1 65


SD 'Ta b i i , tabii . " C A : "Eee e l Yani? . Nasıl, niçin yaptı?" S D : "Vallahi hiç anlaşılır iş değil Y arını g örelim bakalım " CA : "Sizinle bir danışma yaptı mı?" S D : "Zaten ben istemed i m . Yarın 1 1 . OO'de gelec e k . " CA : " i stemediğiniz belli . Sabah'çılara l isteyi verec e k . Güneri ve Zafer'le bir saat konuştu . Güneri'yi g ördüm , bana ' İ simler var kafa­ sında ama Bakanlıklara oturtmamış , bu gece asılacağız' dedi Hürri­ yet de alır listeyi. Ertuğrul y anındaydı , evinde . " S D : "Kimin evinde?" CA: "Tansu'nun . " SD · "Sahi m i ?" CA: " Ee e , t a b i i . Evinde . Dün ve bugün iki saa t . " S D . " H arika ! "

30 1 . Tansu Çiller kabinesi açıklandı ( 2 5 Haziran 1 9 9 3 ) : Başbakan Tansu Ç i l l e r Devle t Bakanı ve Bc:şbakan Yardımcısı : Erdal İ nönü Devlet Bakanı Necmettin Cevheri Devl e t Bakanı Yıldırım Aktuna Devlet Bakanı M eh m e t Gölhan Devlet Bakanı Ali Şevki Erek Devlet Bakanı lbrahim Tez Devlet Ba ka nı Bekir Sami Daçe Devle t Bakanı Türkan Akyol Devlet Bakanı G ü n e ş Mül tüoğlu Devl e t Bakanı Nafiz Kurt D e v l e t B a kanı M e h m e t K a h r a m a n D e v l e t Ba kar.ı C e mı l E r h a n Devlet B a k a nı E r m a n S a h in De v le t Bcıkcı n ı A h m e t Şanal Devlet Ba kanı Şii krii Erdem 1 66


Devlet Bakanı: Bahattin Alagöz Adalet Bakanı : M . Seyfi Oktay M il l i Savunma Bakan ı : Nevzat Ayaz İ çişleri Bakanı: Mehmet Gazioğlu Dışişleri Bakan ı . H i kmet Çetin Maliye ve G ümruk Bakanı İ smet Attila Bayındırlık ve İ skan Bakanı: Onur Kumba racıbaşı Sağlık Bakanı: Rı fat Serdaroğlu Ulaştırma Bakanı : Mehmet Köstepen Tarım ve Köyişleri Bakanı: Refaiddin Şahin Çalışma v e Sosyal Güvenlik Bakanı: Mehmet M oğultay Sanayi ve Ticaret Bakan ı : Tahir Köse Enerj i ve Tabii Kaynaklar Ba kanı : Veysel A tasoy Kültür Bakan ı : Fikri Sağlar Turizm Bakan ı : Abdülkad ir Ateş Orman Bakanı: H asan Ekinci Çevre Bakanı : Rıza Akçalı

(D İ YALOG) Not defterimden: (25 H aziran 1 9 9 3 , Cumhurbaşkanı Demirel'le Tansu Çiller'in sunduğu Bakanlar Kurulu l istesini onayladıktan sonra saat 16 . 30'da görüşme) CA: " Beyefendi , saygılar . " S D : "Nasılsınız?" CA: "Sağolun, iyiyim . " S D : "Bugün i l k defa olarak b i r kabine tastik ettim . H a , h a , h a l " C A : "Eve t , ilan edi ldi . " S D : " İ lk'lerim var benim . İ l k defa kararname , i l k defa kabine falan . " CA. " Gelmiş . . . Kabineyi vermiş . . . Hemen onaylamışsınız S D : "Geld i , biraz oturdu . " C A : " O d a lafı açmış. 'Kabine üzerine biraz bilgi vereyim , ' de­ miş. Siz de pek yakınlık göstermemişsiniz l " "

1 67


S D : "Hayır " CA : " İ zahat filan vermeden?" S D : "Ne i zahatı verecek kard e ş i m ? Neyin ne olduğu belli 1 3 H a zirandır tamam ı . " CA " O nedir efendim?" SD : "O kongre hi kayesi . " CA : "Kongrede kendisini destekleye nleri alıyor kabineye?" SD . "Odur işte hadise . Değ i l mi? Ondan sonra bona n e izahat verecek?" CA : " Ü stelik kabinede bir tek ekonomist yokl Tek başınil eko­ nomiyi yü kleniyor demektir ki, tam çarşaflayacağız . " SD : (Bu sözüm üzerine gülüyor) CA : "Beklentiler bu . Necmettin Cevheri girmiş kabi n eye . dev­ let olmuş . " SD : "Ben burada hazırdım kabineyi imzalamaya (Karşı l ı k lı kahkahalar) Kabineyi getirin önüme , koyun önüme . Ne yapayım? Bitti iş. Bakın, şimdi şu oldu İ yi veya k ötü . Eksik, noksa n . Fakat d e mokrasi dediğin olayı kabul edince neticesine d e katlanacaksın " CA: "Gayet tabii " SD "Ne oldu, bakın Ben dedım k i ; ben sizin önünüze bir şab­ lon koyuyo rum . 1 ayağı Cumhurbaşkan lığ ı , 2 ayağı h ü küm e t t i r Başba kan, Cumhurbaşkanı olunca hükümet boşluğu olmamalıdır O nasıl olacak? Mevcut hükümet yükü götürmelidir Yükü de getirdi buraya kadar Allah razı olsun İ nönü'den Bugün kendisine teşe kkür mektubu da yazdım . Tele fon la da konuştu m . 3 . mesele parti başkanıd ır, Başbaka n . Parti başkanlığı olayı çı­ kacaktır . Bunu parti halledece k t i r . Kongre yapacaktı r . O ndan son­ ra , canım karde şim , bu ı ş ler zor . Sen sıradan bir adam tayin et (Başbaka n l ığa) . Sonra dediğin o işler olsun . Ona yanaşmad ım . Birini hemen Başbakanlığa tayin e tseydim (Akbulut örneği) par tiyi parçalardım " CA "Büyük gürültii olurdu " SD " Parti çıkarmış adamını 1 3 Haziranda 1 4 Hazır21n sab.3 h ı e r k e n saatte 'Buy u r , hükürneti kur· d e d i m İ yı mi ! " CA ' M d l ı a l ! " 1 68


S D . "Sonra 1 1 gün sonra getird i , 'Ben şöyle hükümet kurdum' dedi Bu 1 1 gün içinde bir defa 'Ne yapıyorsun' diye sorma­ dım " CA "Çok da iyi oldu . " S D : "Çok d a iyi oldu, değil m i ? Yaklaştırmadım Konuşmaktan kaç ındım . " C A : " Böyle c e kimsenin size söyleyeceği söz kalmad ı . Kongre­ ye müdahale ettiydi e tmediyd i , kabineye karıştıydı diye . . . " SD 'Ya da 'Ben Bakan olacaktım, Demirel sildi beni' gibi söz­ ler de yok " CA "Geride kaldı bu sözle r . " S D : " B i r d e fa konuşmadım Bitti onlar. Kabineye koyduğu adamlar orta yerde Mani olmaya kalksam , bunların ç oğuna mani olurum ben . " CA . "isimlerin bir kısmını ben tan ımıyorum . " SD: " Canı m , neler geldi , neler geçti . (Gülmeler) Böyle gider iş . " CA : "Görelim bakalım . " S D . " Ö yle , öyle . " CA : " Siz iyi m i siniz?" SD "Elçi kabul e diyorum şimdi . "

(D İ YALOG) Not defterimden: (23 H a z i ran 1 9 9 3 , Cumhurbaşkanı Demirel'le, Tansu Çiller'in genel başk a n l ı k seçimini kazanması üzerine; Ç ankaya'dan aradı -ya zımı gecikmiş n o tla r-) SD "Dün biraz uyku a ç ığını kapa ttık. Biraz istirahat ettik. Bi­ r a z Güniz Sokak'a hasretimizi giderdi k " C A "Gittiniz mi?" SD " Ö ğleden sonra . . . Sonra EKO topl antısı . Rafsancani falan g e l iyor, 60- 70 kişil i k heyetiyle . O rta Asya Cumhuriyetleri Başkan­ ları Z irve O n l a ra bakt ı k . Başka b i r ş e y yapmadı k , g e ld i k , g e c e oturduk. Bugün İ stan­ b u l ' a , yarın manevralar için İ zrnir'e g ideceğ i m . 1 69


On g ü n s onra sizinle konuşacağ ım . " CA : "Son olarak bir şey yapmadım " S D : "Yapalım . Sen hazırla n . Şu 30 seneyi yeniden yazmaya bir hazırlan . " CA : "Ona b ileyli vaziyete g irdim artı k . " SD "Old u . " CA : " O nu yazacağı m . B i r d e s o n bir Çankaya yazayı m , diyorum. SD: "Peki " C A · " Si zi oraya millet aldı götürdü . İ şte m illet , birini alır Çankaya'ya götürür d iy e bir kitapla defteri kapayayım " S D : "Tabii , tabii O ldu . Şimdi medyamız şişire şişire . Sonra döndüler . İ şte DYP karıştı . Anlaşıldı mı k i ; bu yelkenin rüzgarı nereden geliyormuş? Anlaşıldı mı?" C A : "Çok iyi oldu . " S D : "Ha . . . Vaatten geliyormuş ve ondan sonra baskın yapıp, bu, baskındır tam manasıyla . Baskın yapıp birtakım yerleri elle rine geçirdiler mP Geçirdiler. Hani Rıfat Serdaroğlu . . . Ü ç defa partiden kovulmuş bir adam . " C A : " Ü ç defa kovuldu mu?" SD : "Ben affettim sonra . " C A : "Sizin a ffettiğiniz herkes d e . . S D . (Gülüyor) CA : "Necmettin hakikaten size geldi m i ? " S D : "Geldi " CA : " N e diyor?" SD: '"Ben bir şey yapmadım' diyo r . " CA : " İ nsa f ! " S D : " 'Ben' diyor, 'Bakanlığa falan talip değilim' diyor . 'Ben sa­ na bir şey sormuyorum' dedi m . Talip misin değil m isin? Sen gelip söylüyorsun ' . Yani 30 senelik bir a rkadaşlığımız va r . . . " CA "Ben ona çok üzüldüğüm için söylüyorum . " S D : " Biraz daha yutkunacağım . "

1 70


(D İ Y ALOG) Not defterimden: (TB M M Başkan ı Hüsamettin Cindoruk ile h ükümetin ilanından hemen sonraki gün) CA : "Şöyle bir baktım etra fa , Türkiye bir tımarhane gibi . " H C : "Tımarhane gibi değ i l m i?" CA " N e olacak H üsam be?" HC: "Yağmurdan kaçarken doluya tutuld u k . Bir komedi ya n i . Sen Türkiye'nin en büyük meselesinin başına bizim Gazi'yi (özel şo­ förü) get i r . " CA : "Bilmez m i bir şey?" HC: " N eyi bilecek ki? Müthiş zamparadır. Ama çok sevimlidir Mesela bir Devlet Bakanlığı falan iyidir. Ama İ ç işleri? Anlamaz, bil­ m e z . Zaten b u h ü kümetin siyasi mantığı yok. Eski kabinede bazı değişikliklerle biraz daha iyileştirerek yapılabilirdi Kimseyi tanımaz bunlar. Yalım Erez'le Necmettin Cevheri oturmuşlar . . CA: "Platonik aşk söylentileri de cabası. İ nanmıyorum y a l " H C : " Kadını destekleyenler arasında a k l ı başında ç ocuklar d a vardı . Bir yandan diyor ki, ' B e n kimseyi tanımıyoru m . ' Öyle saçma sapan insanları öyle yerlere getirmiş ki. . . Mesela İ smet Attila Mali­ ye ile ilgisi . . . KDV veriyor, o kada r . Anlaşılan tek başına idare ede­ cek buraları . " CA : " Her şeyi b u idare edecek , bak g öreceksin berbat edecek " HC: " Güvenoyu alacak ama . . . " C A : " Namus belası verecekler . " H C : " Ü ç-beş kişi var vermeyecek. Ş i mdi buradaki sıkıntı , otori­ te yok. Eskiden D e mirel vard ı , bağırıp ç ağ ı ran . " CA : "Tabii, b i r ağırlığı vard ı . " H C : " Ben adamı seviyoru m . Kızsam d a öpsem d e seviyorum Partı parti olmadığı için içinden adam çıkmadı ' CA "Siz aran ı zda uzlaşsaydınız bunların h içbi ri olmazdı . " H C : "Bana güvenmedi k i . . . Valla h i bana niçin güvenmed i ğ ı n i b i l miyorum Bu kadın beni arad ı . s a ç m a sapan şeyler söyledi . 'Ben "

1 71


hukuk bilmiyorum , Anayasa'yı nasıl değiştireceğ i z Hangi kon cılar ç ıkmalı' gibi Telefonda söylüyor . ' Bunlar telefonda konuşulacak şeyler değil' diyorum Meclis'i çalıştırmak istiyormuş . Dedim k i ; 'Ya­ zın bu adamları nasıl çalıştıraca ksın? 1 O Temmuzdan sonra burada kimseyi bulamazsın' . 1 3 3 madde meselesi . . . Pekala ama, bu mad­ de gizli oylamaya girecek. Sadece ANAP değ i l . DYP'de de oy ver­ meyecekler var. Hele kabine açıklandı ktan sonra mümkün değ i l . "

31 Haziran l 993'ün son günleri . DYP g rubunda Ç i ller hükümet inin programı mü zakere ediliyor . Altı saat süren görüşmeler DYP g rubunda adeta patlama oluyo r . Programa 64 ret oyu ç ıkıyor. Fırtına esiyor. Tabii fırtınanın odak noktası yeni genel başka n . Yeni genel başkana yıldırımlar yağ­ d ırıl ıyor ama, üstü örtülerek . . . 'Çevresini a lanların kurduğu tuzak­ lar'dan söz açılıyor. Çiller'i 'yaratan medya' gruptaki fırtınadan sonra , savunmaya geçiyo r . ' B i r avuç' DYP'linin onaylanması olanaksız çıkışlarında n , baş­ lıklarda "Biraz utan ın" diyerek ya da "Yuh olsun size" gibi saldırılar­ la söz ediyor . Ben o s ırada Çiller'i himayeye yönelik medya h ı rçınlıklarını 'ba­ sındaki destekçi konsorsiyom' diye adlandırıyorum . Fakat, Tansu Çiller'in, daha önceleri Bakanların anlattığ ı , hat­ ta Başbakan Demirel'in saptayıp üzerine g i ttiği 'tutumu' bir kez da­ ha serg ileniyor S HP'den eleştirel oklar Ç iller'e yöne lik . Neden çok basi t : Çiller , iki parti arasında imzalanan protokolde yer almayan öğeleri hükümet programına koyuyor. Tabii, ortağa haber verme­ den . Taban fiyatlarını sınırlama, be lediye g e l irlerini artırma gibi S H P'nin önem verdi ği öğeleri ise okumuyor Daha da önemlisi 'kamu çal ı şanlarına send ikal hak tanınacağı­ nı beli rleyen bölümü' de metinden çıkarıyor . 1 72


Bu girişimler SHP'de h e m şaşkınlık yaratıyor hem de Çiller'e verilen olumsuz notları ilk kez somut biçimde kanıtlamaya yarıyor . Bir başka işaret daha v a r Çi ller'den : Cumhurbaşkanı Demirel'e eski genel başkanı o la rak sınırsız övgüler ya ğdırırken , DYP g rubun­ daki k onuşmasında " ii k kez gerçek anlamda genel başkan seçildi" diyor Ne demeye g etiriyor? O güne kadar, AP'den DYP'ye uzanan çizg ide sürekli genel başkan seçilen Demirel'in seçi m i , 'gerçek an­ lamda' birer seçim değil mi demek istiyor acaba? Yoksa, Başbakanlığa oturan bir insan olarak Cumhurbaşkanı Demirel'e saygıya evet; ama, onun gölgesinde olmamak, kalmamak gibi bir eğilimin ilk belirtisi m i bu cümle? Tartışmaya değer bulunu­ yor. Daha sonraki aylar, Çiller Çankaya 'nın gölgesinde kalmamaya özen gösteren davranışla r serg i leyecek. Çankaya ile ipler g iderek gerilecek, hatta öyle ki kopma nok­ tasına gelecek! DYP grubundaki fırtınayı Köksal Toptan , "Eğer örgütlü bir ha­ reket olsaydı , Ç iller indirildi" diye özetliyor. İ smet Sezgin ise duru­ mu, ' genel başka n ı n kifaye tsizli ğine' bağlıyo r . Elbette a n a muhalefet lideri olarak M esut Yılmaz d a h a sert b i r değerlendirme yapıyor: "Kendi g rubunun yarısının bile güvenini kazanamayan bir hü­ kümet demokrasi tarih inde i l k kez görülmüştür" diyo r . Fakat, T a nsu Çiller el eştirilere -kuşkusuz direksiyonu t a m an­ lamıyla eline g e ç iremediği için- yumuşak başlı yanıtl a r veriyor. 2 Temmuz 1 9 9 3 günü, Türkiye'yi hatta dünyayı ayağa kaldı­ ran bir olay patlıyor. Sivas'taki Madımak otelinde ç ı kan (çıkarılan) yang ında 35 ay­ dın dumandan boğularak ölüyor (öklü rülüyor} , 60 kişi yaralanıyor Gazete başlı ğ ı " Devlet seyirci kaldı" Çi\ler' i rı böylesine korkunç bir yangına siyasal b a kı ş açısı çok ilginç "Daha g üvenoyu almamış bir hükümetin olayların sorumluluğu­ nu ylık\enemeyeceğini" söy\Uyor. Türkiye sarsılıyor, toplum sarsı lıyor . 1 73


5 Te mmuz 1 993'te ! . Çiller hükümeti TBM M 'de 1 8 4 'hayır'a ka rşı 2 7 4 evet' oyuyia g üvenoyu alıyor. GALLU P'un sahibi Bülent Tanla'ya göre TB M M 'deki müzake­ relerden 'ga lip' ç ı kıyor Çiller. 6 Temmuz 1 9 9 3'te PKK, Kemaliye'nin Başbağlar köyünü ba­ sarak S'i kadın 28 insanımızı kurşuna diziyor Çiller dönemi Madı mak'taki yangı n ile PKK'nın , cinaye tler dizi­ sine yenileri katmasıyla başlıyor .

(D İ YALOG) Not defterimden: (Cumhurbaşkanı Demirel'le 2 Temmuz 1 9 93 g ünü bir görüş-

me) CA: "Beyefend i?" S D : "Efendim?" C A : "Facia ! " S D : "Fac ia ' Haberim oldu A kşama kadar takip ettim olayı . Oteli yakmışlar, içind e ki adamlar da yanmış. Ö len 3 7 . " C A : "Tabiatıyla etraf toz duman " S D : " Evet, eve t . Kötü ' Fevkalade kötü . " (Aynı gün, saat 1 8 . 1 0 , Cumhurbaşkanı Demirel'le İ stanbul'da -Deniz Kurdu manevralarından döndü- Tansu Çiller üzerine konu­ şuyoruz) S D : "Basın bunu (Çiller'i) pompaladı pompalad ı , bu hale getir­ di . Bir sürü enayi de bunun peşine düştü . " C A : (Gülüyor) SD · " Ondan sonra . . . Şimdi görülmüştür ki; bu (sonuç) DYP'nin iradesi deği l , bu bir yanılmadır . " C A : "Değil mi?" S D : "Tabii Ne kadar çabuk g örüldü . " C A : " Beyefendi ; bu, köylüye falan yeni vergiler getirme k için programa bir şeyler . . . " SD "Yapar efendi m , her şeyi yapar " 1 74


CA: "Bu türlü vergiler, DYP' n in dayand ığı köylüyü yani tabanı oymak değil mi?" SD· "Geçiremez ki .. Benden geçiremez . M e c l i s'ten geçireme z . Bana gelmeyecek m i bunlar (ya salar) , i mzalamam ben bun l a rı CA. "Biz bugün SHP'lilerden duyduk Bu (Çil ler) üç yerde üç ayrı program okuyor . SH P'ye verdiği ayrı , g rupta okuduğu ayrı, Meclis'te okuduğu ayrı birer meti n . " S D : (Duraksamaksızın) " Doğrudur ! " C A : "Sonra paragraf paragraf tespit etti k . ·· SD: "Doğrudur . " CA : "Yani böyle b i r rezillik görülmüş değil . " SD: "Şimdi bu ( Ç iller) götürür Bakanlar Kurulu' na ka rarnam e , (Başbakanlığı döneminde tanık o lduğu Çiller i anlatıyor) çıkan ka­ rarname getirdiğinden farklıdır. Çünkü; kimse farkında olmadan al­ tını değiştirir bu, iyi mi?" CA: "Yapar mı?" SD: "Yapar ' Hiç şakası yoktur , yapar . " CA: " Öyleyse gene yapacaktır bunları . " SD: "Neyi?" CA: "Bu değişiklikleri . " S D : " O zaman benim önüme gelece k . " CA : "Büyük rezillik çıkacak " SD: "Hangi şeyi yapsa benim önüme gelece k . " CA: " Ö yle, değil mi?" S D : "Tabii canım . " CA: " İ nsan h ayretler içinde kalıyo r . " SD: "Hepsi benim önüme gelecek . " CA: "Basına bakt ı m , basın büyük telaş içinde . Bunu ( Çiller'i) korumak için . . . Allah Allah ! " S D : "Basın bunu (Çiller'i) korumak için öyle enayilik yapıyor ki, bir Mehmet Gazioğlu'nu İ çişleri Bakanlığında , yutuyor. Rı ta1 g ib i bir adamı Sağlık Bakanlığına getiriyor . R ı fat'ın Sağlık Bakanlığıyla ne alakası var yahu? Yarın Rıfat'a ait belgeleri çıkarırlar meydana . " CA: "Var değil mi?" SD: "Tabii . Aman efendim nelerini çıkarırlar . " CA : " Çı kacak bunl ar ! " "

1 75


S D : "Şimdi basın neyi savunuyor? Sabah , Hürriye t , hatta M i l l i y e t gazetesi . Neyi savunuyor? Hadi canım s e n de l " CA: "Hiçbir şey anlamıyorum " S D : "Sen altı ay sonra gör pandom imjl" CA: "Kalır mı? Ben kalacağına . . . SD : "Yok hayır. İ şte a zamisi b u " CA : "Grupta İ nönü, 'Bu, acemidir. Bir sürü hata yapacaktır Haberiniz olsun şimdiden' demi ş . " S D : "Yani kibarca onu söylemiş: 'Ben de gidiyorum ha l "' (Karşılıklı güll.i şmeler) CA: " Arkadan da 'Gidiyorum' g eliyor tabii . " SD: "Ne haliniz varsa görün l " (Kahkahalar) CA: "Orası da iki ay sonra dandini . Olaylar daha büyüyecek H i kmet Çetin'i gördüm bir a ra . 'Yahu bir felaket' diyor. Bu hükü­ met nasıl gidecek merak ediyorum' diyor . " SD: "Gide r . Bütün olay ş u : B u hükümetin kurulmuş, güvenoyu almış olması benim bir tezimi ispat eder. Ben bugün gemide (deniz manevralarını izlediği Yavuz fırkateyninde) söyledim zate n . B u i ş aşılacaktır. Kaidelere uyarsa nız, kaideler bunu (Çiller'i) götürür. Yanlış neticeler ç ıkarsa, kaideler düzeltir bunları Ha , bak şimd i : Bunu ispatlamanın gayreti içinde ben olmasam , tepetaklak gelirdi orada . " CA: "Doğru . " S D : "Bir tek kişiye konuşmadım . " (Kongre öncesi 'müdahale' etmediğini anımsatıyor) CA: "Belli canı m . Sizin bir şeyiniz (müdah aleniz) olsa ohoooo l " S D : "Ki alçaklar , beni baktım, bulaştırabilirler diye, bulaştırmak üzere çok uğraştılar." (Hükürnetin kurulmasına) CA: "Yok, yokl Fazla bir bulaşma yok, bulaştırmıyorlardı " S D : "Hayır, ben buralarda olsam, bulaştırırlardı . " CA: "Ankara'da o lsanız bulaştırırlard ı . Denizin ortasında nasıl bulaştıracaklar ki? .. S D : "Bir tatbikat yaptı askerler, gurur vericiyd i . Ç o k iyi idi CA: "O gemi de harika bir gemidir " S D : "O gemide aşağı yukarı dünya var 1 30 kilometre atan f ü ­ zeden tut da . . Radarla yapıyor atışları " "

"

"

1 76


CA " A s ke rlerin havası nasıl?" SD "Çok i y i Fevkcılade " C A : " O n lar memnun mu?'' SD " C anını , son imza beni m , herkesin bildiği o. (Karşılıkl ı k a h k a h a ı .ı r) Onların yan ında da k onuşuyorum 'Dem okrasi' , diyo­ rum , askerin sivilin emrinde olduğu rejimin adıdır demokra s i , onla­ r ı n gözünün i ç i n e baka baka söylüyorum işte . . Ekonomisiz savun­ ma olmaz . D e mokrasisiz savu n m a olmaz Savunmasız ekonomi ol­ maz falan diye. Onları gayet iyi koyuyorum Bugün yine çok ko­ nuştum o n l a r l a . Tatbikattan sonra basın toplantısı yaptım " CA " Y a p m ışsı n ı z . Orada 'kırgın değilim kimseye' falan demiş­ s i n i z . O türlü soruyu da niye sorarlar , bilmem ki SD " ' B u n l a r (askerler) sizi g ö türdü , siz hala bunlarla oturuyorsunuz' di y or l ar . İ yi m i ? " CA : " İ şte m e s e l e de bu zaten " S D _ " Y a h u devlet b u _ " C A : "Güzelliği de bu zaten (darbe yapan askerlerle birl ikte o l ­ mak)" SD: " B e n i m meselem bu işlerde öne ç ı kan larlaydı (beş orgene­ ral). Ö n e ç ı kanlarla bunların (TSK'nın ve bugünkü komutanları n) hiçbir irtibatı yok' , ded i m . C A : "Tansu bugün ne kadar müsteşar, Bakan varsa onlarla koordinasyon toplantısı yaptı Terörü öğreniyo r . " SD "Te rörle m i ilgili?" CA: " Eve t . t erörü öğrenecek daha " S D - " Z o r öğreni r . " CA " Gazioğlu i l e t erörde ne yaparl a r . bilemiyorum " SD " Ha . _ İ şte mesele bu l " CA " Ne zaman Ankara'ya teşrif ediyorsunuz?" SD " B i r hafta buralardayım "

(D İ YALOG) Not defterimden : (2 T e m m u z 1 9 9 3 , N e c m e t t i n Cevheri ile g örüşme) 1 77


N C . "Alo, Cüneyt Bey merh aba . " C A " M erhaba . " NC " Nasılsın?" CA : " İyiyim . " NC " İ yisin, peki . " CA "Ne yapayı m , kötü m ü olayı m ? " NC " Yook. Sen iyisin de . Takıl ıyorum san a . S e n ne dersen . . . sana hürmetim var da . . . CA "Kongreden beri sana takılıyorum ! " N C . "Biliyorum bana t akıldığ ı n ı . Biz seninle b u kadar yıl dosttuk. Yazıları şeylerin aslını sorsan sana söyleri m . " C A '"Aaaa l Ş i mdi böyle söylemeni bekliyordum . " N C "Evet . " CA " Bak Cevheri . Senin bir özel kalemin var, bir felake t . Senin ev telefonun ise cevap vermiyor . " NC : "Eskisini diyorsun . " C A : "Bilmiyorum . Ama özel kalemin . . . Seni kaç defa aradım " NC "Şeyden önce mi?" CA : " Ö nce de sonra d a . " N C "Benim hanım İ stanbul'da . K ızının yanında . Bizim e v öyle kalabalık değil. Yattım mı tele fonu duyma m . Çünkü aleti (işitme ge­ recini) çıkarırım. Saat dokuzda, sekiz buçukta . . " CA: "Bir yemek yese k?" NC "Yarı n . Yaz sen Sen benim de mokratik düşünceleri me şa­ hit olan i nsansı n . " "

(D İ YALOG) Not defterimden: (3 Temmuz 1 99 3 , saat 23 30 , H ilton'da Marco Polo salonun­ da Necmettin Cevheri ile yemeğin ardından Cumhurbaşkanı Demi­ rel'le görüşme) SD "'Ne var ne yok?" CA 'Cevheri ile yeme kteydik Bu Nafiz'in ağabeyi SD "Na i l . "

1 78


CA "Nail ayarladı yemeği . " S D : "Büyük yağdanl ıktı r . " C A : "Sonradan TOBB Başkanı Yalım Erez d e geldi Ben onla· ra dedim k i ; 'Eh , b i r yazı konusu çıktı . Hükümeti kuran i ki l i n i n biri sağı mda , biri solumda oturuyo r . ' Meğer bu ikisi biraraya g e l m e y e k o rkuyorlarmış . " S D : " N iye?" CA: "Birisi g örürse dedikodu olacak diye . Ama dediler, S e n bunu şimdi yaza rsın ' . ' Merak etmeyin yazmam', dedi m . " SD: "Hı , hı. . . C A : "Yalım Erez gelmeden ben Cevheri'yi sıkıştırdım Dedi ki ' İ s met'e niçin oy verecektik? İ smet gitti Çağlar'ın koluna gird i . Çağ­ l a r da 2 4 m ü , 2 9 mu ne ise, o kadar milyon dolar yürüten adam' dedi . 'Bir dakika' dedim 'Burada bir mesele ortaya çıkıyo r . ' O sırada Y a l ı m da sofraya oturmuşt u . 'Siz Çağlar'la bir buçuk yıla yakın süre yanyana oturmadınız mı? Kabinede birli kte değ il miydiniz? Bugün bana söylediklerini o gün söylemedin de bugün niçin söylüyorsun? " S D : "Çok iyi . " C A : " 'Bu, benim insanlık anlayışıma sığma z . Eğer bu adam 2 9 milyon dolar yürüttü ise ; bu 1 , 5 yıl içinde yürüttü. O zaman niye sustunuz? Bugün bunu niye kullanıyorsunuz?' Sustu . Masada t a m bir ölü sessizliği oldu tabi i . ' Ü stelik, İ smet benim dostum . O n a g ö re konuşmanızı r i c a e t ­ s e m ' dedi m . ' 4 0 yıllık dostum , a ksine davranmak benim ahlaki ö l ç ü · (erime sıgmaz' ded i m . 'Yani biz ahlaksızlık mı yaptık?' d e d i Cevheri . 'Siz siyasetçisiniz' dedim Cevheri'y e . 'Ama niye?' diye sordu m . ' B i r kere ' d e d i , 'K asımda b e n o l a c cı ­ ğ ı m d iyerek İ smet böyle koluna g i rdi , beraber kongreye geld i l e r Bize de bir Dem irel ve İ smet'ten sonra y e n i b i r y ü z lazı mrl ı Neydi o yüz? Bu l ' (Yani Ç iller) 'Peki' dedim , 'sen bunun (Çiller'in) başaracağ ına i n a n ıv o r mu "

sun ? ' Cevheri 'Ne başaracak d e r i m . ne de başarmayacak d e r i rrı ' d e ­ m e z mi bana l " S D : " O zaman niye y a p t ı n bunu ya n i , değ i l mi?" 1 79


CA : ' İ şte parti . Her şeyden önce parti ge liyormuş' Onun için , parti için işin içinde olduğunu söylüyor . 'Yani özür dilerim' dedim 'Yadırgadığım şu: Sen, İ smet'le hep beraber geldin, beraber bul un­ dun . Sen Yiğit'in (Köker) evine de gittin, bununla beraber g i ttin b i ­ rade r . Sonra s o n dakika bunu yaptın. S o n g ü n kuliste patlattığın l a f Tansu'yu destekliyor Necmettin oldu . O güne kadar böyle b i r vazi­ yet yoktu . Daha doğrusu bizim bildiğimize göre yoktu ' 'Eeee , ben daha önce söyledim' dedi Cevheri 'Bizim haberimiz yoktu . sen birdenbire bu manevrayı yaptın' dedi m . 'Yalım'ı anl ıyorum' dedi m . Yalım da söylüyor, saklamıyor 1 98 6 'dan beri meğer bunun (Çiller'in) evine gider ge lirmiş . Tezgah­ taymış . Fa lan fila n . Yalım pat diye , 4 7 doğumlu M esut'tan sonra yeni bir yüz , yeni bir hız vermek lazımmış k i . . partiyi kurtarsı n . De­ legeler de bunu istiyormuş . Dedim ki her i kisine de 'Evet ben Çiller'in aleyhine yazıyorum . Zira ben başkaları gibi bir şey beklemiyorum . Ü stelik başarabileceğine de inanmıyorum . Ama siz kendinizi ç o k sağlam g örüyorsunuz . ' Necmettin Cevheri yi­ ne konuştu : 'Ben , her ş e y olur, i y i o l u r demiyorum' dedi . Tekrar tekrar bunu söylüyor . Başarır başaramaz . . O noktada tereddütlü ve çekingen . " SD: "Başaramayaca ksa niye arkasına düştün yan i?" CA : "Efendim . İ smet çok eski yüzmüş. 1 946'dan beri yitiren bir yüzmüş. İ smefle ANAP karşısında başarıya ulaşmak mümkün değilmiş . Söyledikleri bu. Size büyük saygı gösteriyor . Fakat sizin de bir sürü yanlış yap­ tığınızı söylüyo r . " SD : "H1 1 ! " CA : " Mesela işte DPT'ni n başındaki , G İ K üyesi şimdi . . . Nedir o çocuk?" SD : " İ lhan Kesic i . " CA : " İ lhan' dan başlayaraktan falan filan . " SD : "Neyi varmış İ lhan'ın?" 1 80


C A : " İ şte y anlışmış. G İ K üyesini DPT'nin başına getirmemek lazımmış Dedim ki ; 'Bütün bunlar geçmişte kaldı. Tuhaf olan ş u : Neden b u n l a r o günlerde söylenip tartışılmadı da, şimdi e l e alını­ yor, açılıyor, tartışılıyor?' Yani bunlar yeni bir vaziyet almışlar . " SD: "Hı, h ı . .. " C A : " Kendilerine göre yeni bir dünya kuruyorlar . Bu dünyanın nirengi noktası T a n s u ! Tansu o kadar iyiymiş ki, ben tanısaymışım , siz tanısaymışınıı_ . . Dedim k i , 'Kardeşi m ' . . . S D . "Bunu k i m söylüyor?" CA: " H e m Yalım söylüyo r, hem de Cevheri söylüyor Dedim ki, 'Şunu da söyleyeyi m : Tansu'nun geçimsiz olduğunu, yalancı ol­ duğunu, kavgacı olduğunu sizler bana, kabine üyeleri söylediniz' . " S D : " Harika ' " CA : " 'Bana bunları anlattığınız gibi Mesut Yılmaz a da anlatıl­ mış k i , A NA P lideri bu kadın geçimsizdir, kavgacıdır, diye demeç verd i , ' dedi m . Gazetelerde yayımlandı . " S D : " H ı , hı . " CA : " O zaman susuyor. Ses yok. Yalım diyor k i : 'Sen bunu ta­ nısa n . B u ne kadar can bir kadındır. En fazla destekleyicisi sen olursun'. 'Ben desteklemem kardeşim' dedi m . 'Tansu mansu beni hiç bağlamaz. Bizim g azeteyi de bağlamaz. Biz bildiğimizi yazarı z . Biz kimi gazeteler g i b i yeni fatura lar çıkarıp önünüze , ödemeler yap­ manızı istemiy oruz . Sizden bir şey iste m iyoruz' dedi m . " S D : " O na n e diyor?" CA : "Ses y o k . Birbirlerinin yüzüne bakıyorlar . " S D : " H ı , h ı . . . H a ri ka ' " CA : " R ivayet o ki , 2 0 0 milyar ödemişle r . " S D : " Hari ka ! " CA: " 'Faka t ' , dedi m . 'Gün gelecek e n büyük kazığı onlardan yi­ yeceksiniz ' . Nite k i m bugün de yazmışlar, 'Bu kadından bir şey ol­ m a z' , diye . Yüzlerine söyledim ." S D : " H a ri k a ! " C A "Daha n e söyleyebilirim k i ? . . " SD : (Gülüy or keyifle) "Harika! " CA: "Kendisine bunları söyleyebilirsiniz. Kendisinden hiçbir "

1 81


şey beklemediği m i . Haaal Telefon ederim , çıkmazmış. Ben de ara­ mam canım . Beni bağlamaz. Bana sorarsanız başarılı olamayacağı­ na inanıyorum', dedi m . 'Siz de a ksine inanıyorsunuz, e h h , mesele yok "' SD " İ yi . O da öyle olacağına inanmıyor " C A : "Görelim baka l ı m . Yalım'a söyledim: 'Çok başarılı olacak' diyor da _ Ö zelleştirmeyi yapıp, vergileri düzeltecekmiş e fe ndim . Her şey bir anda pırıl pırıl olacakmı ş . " SD " H ı , h ı , h ı . " C A : " İ yi mi?" SD " Ç ok iyi ! " C A : "Hay hay buyrunuz yapınız. 'SHP'den n e haber' dedim ar­ kadan . " S D : "Hı, h ı . . . C A : " 'Çünkü' ded i , 'genel sekreterleri ağzına geleni söylemiş' . Hazırlanıyor SHP Bize gelen haber b u _ " S D : " N e yapmak istiyor?" C A : " M esela, bir kararname mi getirecek, olmaz diyece k _ " SD : "Tabii, tabii _ " C A : 'Şimdi komplolar devri başlıyor Rüşdü'yü (Saraçoğlu'nu) ne yapacak? O canım otellerin sahibi varmış , Yasef mi nedir?" S D : "Yase f l " C A : " Onunla altalta, 6 . 5 milyon dolar Sabancı 'Onlara ne ka­ zandı rdığını ortaya ç ıkarırız' dedi. Rüşdü zampara imiş. O otellerde oda t utmuş fala n . 'Bunlar hava_ Hakkında bir şey varsa kanıtlanmış, kovarsınız' dedim _ " S D "Tabi i , tabi i . " C A : "Olay b u _ A ç ı k söyleyeyim , bunlar size sayg ı gösterip yeni kurdukları dünyada yerlerini alacaklar " SD - "Vallahi bunların ne aklı yeter , ne de güc ü _ Her ikisinin de _ Her i kisinin arkalarında adam yok ki . " C A : " Şimdi bunlar bir başarının sarhoşluğu iç inde Yanyana ge lmekten de korkuyorlar 'Yahu ne korkuyorsunuz' dedim _ Hakika­ ten neden korkuyorlar beyefendi?" SD "Bir şey sorsaydın Necmettin'e : 'Demirel sana hiçbir şey ima etmedi mi'?' diye . " "

_

1 82


C A : "Efend i m , soramadım . Orada Yalım oturuyor. kulakları dikmi ş . Bunlar birbi rine yakın görünüyor Ama belki de birb i rine düşman . " S D · "Anladım . " CA: "Ben b u konuya g i rmek d e istemedim " S D : "Anladım Neymiş benim hatalarım? İ lhan'ı tayin edişim mı" ?. " CA: " İ şte böyle şeyler söylüyor . " S D : "Gelip bana söyleseyd i . Yüznumaraya g iderken benden izin alan adamlar . . CA "Anlayamadığım şu·, Çağlar 2 9 milyon dolar dümen yap­ t ıysa? . . " S D : "Sen niye oturdun orada? Hem bi liyordun, hem de otur­ dun Niye ?" C A : "Berbat oldu . Yalım dikti gözlerini Cevhe ri'ye b akmaya başl adı . O Nail, ağzı bumu uçukladı sanki . " S D : " O Nail d e . . . Şimdi beni söyletm e . Nafiz'in ağabey i , Nafiz'i rantiye edenler de onlar " CA : "Tabii. Beraber her gün Ç ankaya Köşkü e trafında yürüyüş yapıyorlarmış. 'Yahu' dedim , 'niye Köşk'ün etrafında yürüyüş yapı­ yorsunuz? Laf olacak' ded i m , 'içeri g irin , Demirel orada . Bahçede g e zmenizi engellemez' . " S D " İ yi demişsi n . (Gülüyor) Bana ge lmeye yüzleri yok k i . . " C A : " İ şte bunları ben de onun için söyledim . Anladı lar mı bil­ m e m . 'Acele etmeyin bakalım , bugün sizi şakşaklayan basın var ya, yarın önünüze faturayı uzatacak ve ödemeyi yapmayınca siz, bu hü­ kümetin . . . işte anlayın' dedim . " S D : "Çok iyi demişsin 5 0 0 m i lyarı nasıl karşılayacaklar, ney1 e ?. " CA: "Vallahi bilemem . " S D : " Nerden buldun diyecek ada m . " C A : " Basına mı?" S D : " 5 0 0 milyar var ya, s erve t i Onu nereden buldun' diyecekle r " CA

"Amerika'da bir şeyl e r var. Ç il ler'le i l g il i . Oraya adam 1 83


gönderemed i k b i z . Gönderseydik, ç ı kacaktı ortaya lıir sürii şey B u ­ lent Ta nla'da l a f va rmış, s i ze g e l ı p a n la tmadı m ı ? " S D · ''Hayır , n e varmış?" CA · "Amerika'ya g itmiş O rada Tanla'ya ç. o k scy a r ı l a t rıı ı �;J cır Tansu Ç i l ler i l e kocası hakkı nda B e l k i s i ze n e l e r d i n ledis] ı n i SÖ\i l c · miştir, diye düşündüm . " S D " H ayı r . Bir süredir Bülent'i g ö rmedim Belki yarından son· ra goruşuru m . CA : "Belki size söyle r . "

(D İ YALOG) Not defterimden : (4 Temmuz 1 9 9 3 , Cumhurbaşkanı Demirel'le Madımak olayı ve Çiller'in konuşması üzerine) CA: "Beyefendi nasılsınız?" SD " İ yiyim, Allaha şükür " CA : "Sivas'taki dramatik olaylar içinde SD " H ı . . CA "Dün olanları biliyor musunuz?" S D : "Ne oldu ki?. " CA : "Bu (Çiller) çı ktı kürsüye Sivas'ta b i r adam yakaland ı . e l i · m izde . O t e l i n sahibi imiş, sigortadan p a r a almak i ç i n y a k t ı ' ded i . " SD "Çok iyi " ' CA : "Olayın (yanan otelin) geçtiği yeri d e bil iyorsunuz. değil mı" ?. " SD "Neresi?" CA : "Van ! ? " SD (Gül üyor hafiften) " Harika ! " CA: "Rezillik efendi m , rezil l i k ! " SD "Bu medyaya bu yeter. Bırak savunsunlar Şimdi bakı n , 1 saat 1 çeyre klik konuşmayı dolduramıyor Değişim rüzga rları . a rka· sından beyaz kağ ı t , beyaz defter İ şte 2 0 0 0 ' 1 i y ı llara taşıma . dün· yayla bütünleşme gibi her de fasında söylenen klasik laflar . . Ve ordunun müşahhas iddiaları va r , onlara cevap versene O 1 84


kadar güzel cevap verecek şeyler var k i . . ve , h içbirine c evap ver­ m e m i ş Adam sana diyor ki; 'Sen 18 ay bir h ükümetin içindeyd i n , y a p t ı ğ ın ış şudur · Ona cevap verse n e . Öyle dangul dungul . . . Bir sa­ dli lıi l e doldura madı . (M eclis'teki g üvenoyu görüşmelerindeki Çiller konuşmasına deği n iyor) S e ·ı hükümetsin 7 - 6 - 5 adam sana hücum etmiş. 'Malı nerede b u ldun' diyor Bilmem ne diyor. Ona öyle cevap ver. Tabii birtakım adamlar var , e s e r l erini seyretsinle r ! " C A " Evet . " S D "O rda d a var birtakım adamlar Hepsi önlerine bakıyor enayilerin . " CA : "Seyrediyorlardı zaten Bakanlar K.tırulu sıralarından " S D . "Eserlerini seyre tsinler işte . Bakanlar Kurulu sıraların ı dol­ rlurmak için komplo yaptılar. Oraya oturm a k için komplo yaptıla r . 1 3 Haziran kongresini b i r komplo i l e oraya çevirdiler. Eserlerini seyretsinler . " CA. "Bu n e kadar gider böyle ? " S D " M edya seyretsin eserini. Baktım gazete lere bugün . Hiçbir kelime yok. H iç b i r şey demiyor ada m . Ha tta Ertuğrul , d ört yıldız vermiş (Çi ller' e ) , 'Raundu aldı ' , demiş. Falan . " CA . "(Ç i l l e r'in) Konuşmaya mı?" S D : " Eve t , evet . " CA " 'Raundu aldı' mı demiş?" SD "Herkes (Çiller'i) savunmaya geçmiş. Başlangıçtır falan diye CA: " Me n faatleri var herhalde . " S D "Tab i i , tabii Hayır, ben kendimi düşünüyorum şimd i . Biz şu duruma düşsek bunlar S ivas hadisesini falan bir kenara atarla r , tepeden t ı r n a ğ a b i z i m l e uğraşırlardı B i z . . . Bunlar da geçici . Bü­ tün olay siste m i n işlemesidir. S i stem işler. Eks i ğ i noksanı tamamlar. Bu zamana kadar neler gördük can ı m , neler gördük . " CA "Sivas olayları üzerine bir konuşma yapmayacak mısınız?" SD: "Hayı r . " C A : " Bi r değerlendirme filan?" SD: "Hayır, yapm a m . Fikre t Bila dün sormuştu; 'Pa n i ğe kapıl1 85


maya falan gerek yok' . M i l liyet'in içinde küçük bir yere sıkıştırmış­ lar . Paniğe gerek yok. Bunların içinden devlet çıka r . Zaten böyle hadiseler oldu mu, herkes her şeyi bir kenara bırakıyor, kimisi polis müdürü oluyor, kimisi vali oluyor ve böyle o anın iç inde yaşayan adam sen değilsin ki . . . Yani burada üzerinde durulacak olan şu : Bu­ rada halk birbirine düşmem iştir . " CA "Yani Alevi-Sünni kavgası değ i l " S D : "Kavgası değ i l . Böyle olsa facia olurd u . İ k i ; güvenlik kuv­ vetleri halka ateş etmemiştir. B unu yapabilirdi Güvenlik kuvvetleri halka ateş e tseydi yüzlerce ölü olurdu . Çünkü o kalabalı k , televiz­ yonda görüyorsu n , çılgın bir kalabal ı k . Şimdi , yapmadıkları bir şey . Otelden o aşağıdaki adamları boşaltmamaları . . Otelin üst katlan yanmam ı ş . Eğer üst katlara çıksayd ı , belki adamlar kurtulurdu ama panik esnasında kimin a klına gelecek o? Ü st katların yanmayacağı ne malum? Onu ben sordum val iye ; dedi ki , ' M ümkün değildi dışarı çıkması, dışarısı öyle bir abluka içindeydi ki, dışarı çıkanı linç edi­ yorlardı' dedi . 'Böyle korkular vardı' ded i . ' Ö yleyse nasıl kurtardınız Aziz Nesin'i?' İ şte oradan merdive n , bilmem neyle almışlar. 'Diğerlerini de alsaydınız ya'. 'Alamadı lar' ded i . V e . . itfaiyeye s u sıktırmamışla r , iyi mi?" C A "Halk? O rada toplananlar?" SD: "Orada toplananla r ! " C A : "Galiba belediye reisi de kötü rol oyna mış?" SD " İ yi işt e . Hepsi yani birbirini . . . Ama münferit bir olaydı r . Bence fevkalade kötü b i r olayda , münferit bir olay olması , mesele­ nin çözümünü kolaylaştırır . " C A : "Zaten öyle de . Gazetele rde öyle değişik yorumlar çıka­ cak ki . . Siz bir değerlendirmeye girmeyin " S D : "Hayır , ben g i rmiyorum . Yalnız tamamen bunu da devlete yüklemenin alemi yok canım. Amerika'da da oluyor böyle hadiseler Avrupa'da da . . Yani bu ne devletin ne de rej imin zafiyetini gösteren bir olay değil v e kendi şartları i ç i nde mutalaa edilmek lazım On bin kişinin karşısında kaç tane polis, kaç tane asker olacak da ne yapacak? Yani onlar o kadar kolay şeyler d e ğ i l . 1 86


Hemen devleti değ i l , bu olayda ne aksıyorsa onu tenkit edin . Tümüyle devleti karala manın manası yok ki . C A : "Ama bizdeki m anşette öyle; 'Devlet seyirci kcıldı' " S D : " Her zaman lazım olacak olan devleti bence, ba si t b i r me­ sel e d e , bir münferit meselede basit olmasa bile münferit bir m e s e l e ­ d e y e rden yere vurmanın manası yok ki . Yarın başka bir y e rd e , başka bir olayda yine lazım devle t . " C A : " Bakalım, olaylar nasıl ge lişecek?" SD: "Bunlar yavaş yavaş durulur, kaybolur gider canım . Hangi m e s e l e kaybolup gitmedi ki? CA (Güler) "Türkiye burası , değil m i ?" "

(D i YALOG) Not defterimden: ( 5 Temmuz 1 99 3 , Cumhurbaşkanı Demirel'le Denktaş ve Cev­ heri'nin tele fonu üzerine) SD: " N e var ne yok?" CA: " Efendim, burada işbaşında bulunan dirayet li hükümetimiz bugün güvenoyu alacağını söylüyo r . " S D : " N e var bunda'? Güvenoyu a l ı r . Almaması anlaşılmaz b i r o l a y o l u r . Mesele g üvenoyunda falan deği l . Güvenoyu a l ı r da , son­ rası ?. . . " CA: "Sonrası karışık ! " SD " İ şte bakın . Bu hükümet daha g üvenoyu almadı . Kuruldu 25 Haziranda . Bugün Temmuzun S'i . Kurulmasının üze rinden kaç gün geçti? On g ü n . Daha bugünden başlamışla r , bu işi yapamaz di­ y e n l e r . Alkışlarla . . CA "Getirenle r . " S D : "Tavana ç ı karanlar. Ayak sesleri . . . " CA : (Güler) "Topuk s e s l e r i . S D "Şakır şakır geliyor falan Daha bugünden başlamışlar , g a ­ liba b u iş gitmeyecek d iy e . Ondan sonra y a l a k g rubu araştırma yap­ t ı r m ı ş . Bası n : 'Sonuna kadar savunacağız Fakat bu hali i l e galiba s i z i n k iler (basın) Türkiye'yi dejenere edec e k . " "

_'

1 87


CA "Evet . " S D "Şaşırtıcı bir olay yani . Ondan sonra çırpın ıyor Aziz (Ne­ sin) 'Tahrik mahrik e tmedim ben' . Eee, peki birader , orada (Sivas­ Madımak olayları) her şey kendiliğinden mi oldu bunların hep si? Yapanların hepsinin Allah cezasını versin " CA "Eve t i " S D : "Vahşi heri fle r . Onlara h a k vermeyelim , tamam d a , durup durduğu yerde olmadı ki bu iş . Karıştırmayın şu Türkiye 'yi birader i " CA : "Hükümet, belli oldu k i b u işlere hakim olamayacak e fe n ­ dim. İ çi şleri Bakanı, işte , biliyorsunuz . Ne dediğini galiba bilm iyor Başbakan desen i z , Van'la Sivas'ı karıştırıyor . " S D . "Çok büyük ayı p . " CA: "Hiç kimse üzerinde durmuyor, bir biz duruyoruz Bu (Si­ vas olayları) daha büyür mü?" S D : "Hayır, büyümez . Türkiye'nin istidadı yok o şeye . Yani bü­ yüme istidadı yok . " C A " Yani beri yandan dinsel b i r kavgaya . . " S D : " Hayır , hayır. Oraya varmaz . Ortam yok Hayır kesinlikle oraya varmaz. Ben el korum tümün e . İ zin verir miyim canım?" CA : "Yani?" S D : '"Devletin ahenk içinde yürümesinden sorumludur' diyor Anayasa , Cumhurbaşkanı için ve 'Anayasanın uygulanmasını göze­ tir' diyor. N ihayet 'MGK'nın Başkanıdır, iste rse hüküınete başkanlık eder' , diyor . Bunları Turgut'a yaptırtmadık ama biz Turgut'ur. şeyini beğenmedik. Yani pozisyonunu beğenmedik, onun için yaptırtmadık Tümüyle olaya el koya rım, öyle şey olur mu?" CA: " Ya ters bir rüzgar eserse?" SD: "Dün söyledim zaten Edi rne güreş sahasında . Kimse far­ kında değildi benim ne dediğimin . " CA: "Eve t , din ledim . " MemleSD : "Hiç kimse paniğe ka pılması n . Ö yle kolay kolay keti sokakta bulmadık . Kolay kolay yakasını bırakmayız o şeyi n . Y o k canım öyle şey olur m u ? Ö nemsemiyorum onları . Ö nemsiyo­ rum da yani ç ok büyütmüyorum . Yavuz yazmı ş . 'Devlet nered e , işle miyor' falan diye . Buldum . 1 88


dedim ki; 'Kardeşim kritik bir olay Devlet o kadar işliyor ki , 1 60 bin kişi Güneydoğu'nun dağlarında Karakol basıl ıyor . 1 6 adam öl­ dürülüyor. Yani orda d evlet olmasa bu olur mu?' Dedim ki ; Terk etmemiş, ülkenin dağını bayırını Her şeyini . Devlet o kadar var ki T ürkiye'nin her tarafında Devlet Sivas'ta da var . ' Sivas'ta d a var a m a 1 O bin kişi azgın kalabalığa çok şey yapamazsın ı z . Yapacağınız t e k ş e y bunların üzerine ateş açmaktı r . " CA "Ama o da felaket olur -" SD: " Dünyanın h içbir yerinde böyle kalabalıkların üzerine ateş a ç ılmıyor. Bunları m ü mkün mertebe söndürmeye ve olan biteni si­ neye ç e kmeye çalışıyor herke s . Olayın i y i b i r tarafı, mahallelere sıçramaması . B i r halk kavgası haline gelmemesi O raya da getirmek istemişler ama birkaç yüz kişi çıkmış. O Ali Baba maha llesinde " CA : " Ö yle m i ? B i r de bu yöne dönseyd i , tam bir felaket olur­ d u . Kahramanmaraş'ın bir başka türlüsü . . . S D : "Tabi i . tabii. H assas yerler . " C A : " B u olaylar d a gösterdi k i , b u kadın başaramayacak. Artık anlaşılıyor bu. Biliyord u k ya zaten . " SD: "Daha başlamadı yahu (kahkahalar atıyor) , durun bakalı m . " CA : " M a l meydanda canı m . " S D : " O n u oraya ç ıkaranlara sorun . " CA: "Soru h e p ayn ı : Peki n e olacak?" S D : "Hiç endişe etmeyin . Demokrasi i şleri Kaidelerine göre iş­ le r . Her şeyin çaresi bulunur . O kadar ç abuk şeye kapılmayın " CA : "Hayır hayır. Endişe ye kapılmıyoruz da . Ama ?" SD: " H ay ı r , hay ı r . Ben sana söylemiyoru m . Ben herkese i lan ediyorum . " CA : "Bu hatun hayaller içinde . Bugün o kuduk, Ertuğrul'a neler söylemiş 'Her savaşı kazanmış da' fa l an . " SD : " Ü fleyecek canım . Dur bakalım . Dur baka l ım . " CA : " Yani bekleyelim diyorsunu z . " SD 'Tabii, tabii . " CA: "Bir a y sonra . . . " SD: "Bir ayd a b u h al e gelmi ş . " "

1 89


CA "Rauf (Denktaş) Newyork'ta bugün görüşmelerden çekile­ ceğini ilan etti . " S D "Rauf, işte kendi kendini haritadan siliyor. Şöyle siliyor Siyaset öne geçme işini kaldıran bir iş değildir. Ö ne geçmek için uğraşmışsı n . Çekildin mi, silinirsi n . Açıkça söyleyeyim ve dünya bu­ na sevi nir, onu da söyleyeyi m . " C A : "Görüşmeleri tıkayan gidiyor diye , ohooo düğün bayram " SD · " H atta Kıbrıs'ta birçok kimse sevinir buna . Muhalifleri se­ vini r . 'Yedik Rau f'u' derler. Tamam mı?" CA: " Ö nceden bir belirti vardı değil mi? Rauf bırakacak diye . " S D : " Hayı r . Rauf b u m ese leyi anlaşmaya götürmez. Anlaşmaya götürse 'Kı brıs'ı sattı' lafından korka r . Yani tari h e , 25-30 sene bu işin liderliğini yaptı . Sonra bir parçasını (Maraş bölgesini) birilerine vermiş duruma girmek istemez . " C A : "Böylece satmadan ayrılmış olacak?" S D "Hadise odur. Yani yapacağı uzlaşmanın korkusu içindedir." CA : " Öyle mi? Beni Necmettin Cevheri aradı . " S D : "Evet?" CA : "Bu saba h . Ben hemen her yazıda biraz dokunduruyorum ona. Bugünkü yazının sonunda da 'Eh artık yeni bir Başbakan bulur' d iye Yahu sen beni dinlemedin' gibi laflar e tti . " S D . "Sen neden onu dinleyeceksin, anlamadım k i . . . Şunu sor ona· 'Sen bu işin iç inde var mısın, yok musun?' Varım de rse . . . " C A : " Mesele bitiyor . " S D "Hayır, bitmiyor. 3 0 sene yediğimiz içtiğimiz ayrı gitme­ yen İ smet'ten nası l koptuğunu bir sor. " CA " Mesele de b u , değil mi?" SD : " Evet . Bunu bir sor . Ondan sonra insanlar bir yerde . . Ün· dan sonra bir de ·şu e serine bak' de. 'Sen bunun (Çiller'in) bu işi gö­ türeceğine inanıyor musun?"' CA " İ lk fırsatta soracağım, evet i " S D " 'Bundan önem l i s i , sana yakışır m ı , 30 sene n . Senin n e farkın kaldı o heriflerde n . bilmem nelerle?' Ha , şimdi . Hatta kendisi her zaman söyle r; Ata türk dermiş ki 'Arkadaşla rımız güve n i n bittiği yere kadar bizi takip ettiler' Her zaman bunu söyler Acaba senin idrakin mi bitti' diye sor baka lı m . " 1 90


CA " Sorayım Böyle mi derdi?" S D : "Her zaman böyle derd i . Bir sıkıntı olduğu zaman böyle derd i . Şimdi benimle ilgili olan kısı m ; kend isine de söyled i m . Ben meseleye karışmadım . 'Ben mese leye karışsayd ım böyle m i olurdu' dedim . ' Hayır' dedi . ' Keşke karışsaydı m' dedim kendi kend ime Ama o zaman ben bugün yaptığım görevi yapam a z hale gelird i m . " C A : " D oğru . " S D : " Ü stelik daha 2 0 . g ünümde Halbuki benim yaptığım gö­ revi n yapıl ması Türkiye'de i s tikrarın şartı Hükümet gelir, h üküme t gider ama devlet başsız kalmaz. Çün­ kü , netice i tibariyle derleyen toplayan odur. 'Ne yapıyorsunu z . ge­ lin buray a . Yaramazlı ğ ı bırakın' diyecek odur . Hele benim p ozisyo­ n umda . Yani benim kişiliğimde ve benim pozisyonumd a . Ben bunu yaralamak istemedim . Onun için sor kendisine (Cev­ heri'ye) 'Yani bu (Çiller) senin ürünün diyorlar, herkes öyle diyor' de . " C A : " Evet , he rkes öyle diyor . " S D : " Ö yle m i , değil mi? ' Ö yleyse bunu nasıl yaptın karşındaki arkadaşın İ smet'e?' 30 sene . . . B u iki adam . Hiçbir meselede birbir­ lerinden ayrılmamışlardır. 'Herkes merak ediyor' diye bir sor . " C A : (Gülerek) " S orayım . " S D : " Herkes m e rak ediyor . " C A : " Ediyor değil mi?" S D : " Evet i Kah roluyor adam { İ smet) . " C A : "Biliyorum . " SD · "Ben böyle şeylere çok alışığım . Ama bu olmamalıydı as­ lında. 'Bu kadın şu olurdu , bu olurd u ya , bu a rkadaş ınız (CE'.vhe ri) bu işin i çinde olmamalıydı' diyor p e k çok kimse . " C A : "Doğru . Denilen ş u ; kendi kendine ya d a başkalarıyla gel­ seydi eve t , ama Necmettin bu i şin içinde olmamalıyd ı , çok kötü olan yanı bu . " S D : " N ecmettin'e sormak lazım. 'Kim senin a rkadaşların? Hü­ samettin mi? Biraraya geldin mi?' Ondan ne fret ede r . " C A " Ö yle mi?" S D : "Tabii . Rıfat Serdaroğlu mu senin arkadaşın? Sor baka l ı m Şimdi aynı kadroda oturuyorsunuz v e . . . M e h m e t Gazioğlu? İ yi m i ?" 1 91


CA "Eve t , bir söylediği diğerini tutmuyor . Bu kabine g i t m e v c ­ cek uzun süre diye bir yargı başladı Yavaş yavaş Ertuğrul d il ciylc yazıyor. SD: " O açıkça . . Ben onunla 5 - 6 gündür k o n u ş m u y o ru m K o nuşmuyorum dediğim küslük falan d e ğ i l A ramış mı arMn a rn ı ş m ı sormad ı m . Erişemediğinden ş i kayet e t m i ş . " CA : "Canım işte ben size erişiyorum " S D : "Ben h e r gün Ertuğrul'la konuşma durumunda d e ğ i l i m k ı c anım . C A : "Ama ne l Sivas o layları üzerine bir şey söylemedi diye b i r gazetede bir şeyler gördüm . " S D : "Nasıl söylemedim canım! M i lliyet gazetesine baksın Dün de söyledim Pehlivan güreşle rinde söyledim Taziyede bulundum . Ben bu meseleyle meşgul oldu m . Baştan son a . Uç defa Başbakan'la konuştum. İ kide b i r ortaya çıkıp başkalarının görevin i üstlenmem doğru olmaz ki . . . " CA : "Elbett e . " S D : " H e r ş e y gözümün önünde H e r şeye bakıyorum . Necmettin'le ne zaman konuşacaksın ?" CA : "Belki bu gece. Beni arayaca k . " S D : " 'Bunda (Çiller} gelecek gördüm , değişim gördüm' filan Bunları söyleyecek sana d a . " CA : "Böyle m i diyecek?" SD: "Bileme m . Star'a mıtara öyle diyor. Yahu sen bu kadar iyi siyasetçisin. Bak herkes bunun (Çiller'in) başlamadan b i ttiğini söylü yor. 'Neydi o Meclis konuşması', diyor herkes i " C A : " Fethetti \ " S D : "Sen (Cevheri) 30-40 sene siyaset içindesin , yani b u muy­ du görebildiğin?"

(D İ YALOG) Not defterimden: (6 Temmuz 1 9 9 3 , Saat 2 4 OO'e doğru, Cumhurbaşkanı Demi rel'le görüşme) 1 92


S D : " N e var ne yok oralarda? CA "Buralarda fazla bir şey yok Aleviler yürüd ü , fazla bir şey olmadı . " S D : "Kalabalık mıydı?" CA: "Taşkın hare ketler yoktu Yapılmak istendiği gibi olmadı . " S D . "Hı ' " C A : " U ğur un ce naze t örenine çevirmek i stediler ama, ol madı . Di k m e n'den inerken M e c lis'in Dikmen kapısında Deniz Kuvvetleri­ nin olduğu yerden geçerken bazı taşkınlıklar olmuş. Ama fazla bü­ yütü lecek bir olay yok . Bugün Başbakanlıkta toplantı vard ı . Ekonomi Memura enflasyonu azdırma m a k şartıyla zam istemiş " S D : " Kim?" CA: ''Başbakan ! " S D : "Var mıymış onun ç aresi?" CA : (Kıs kıs güler) " Bi l e m iyorum . " S D : "Bilmiyor işte . " C A : "Yüzde 3 0 falan, nasıl yapabilirse S D : "Yaparsa . . O zaman 1 4 5 trilyon var bunun karşılığında a ç ı k . Bu, l 7 0- 1 8 0 ' e ç ı ka r . Sadece oradan 3 0 trilyon aşar . " CA : "Bütçeye değil mi?" SD "Tabii . 1 5 0 trilyon açık, çıkar 1 8 0 trilyona Başka hiçbir şey o l m a z . " CA " İ kincisi terör toplantısı . 2 5 - 3 0 kişi temizlenmiş. Sivas g ö zd e n g e ç i rilmiş 2 8 kişi de öyle öldürüldü gibi bir saptama . Du­ rum tespi t i . Karar yok . " S D : " G ru plarda ne vardı bugün?" CA "Toplanmadı . DYP perşembeye kalmış ANAP Mec lis' in tatile g irmesine k arşı ç ı kt ı . " S D : "Sokmayacaklar m ı yan i?" C A : " M ü m kün değil K i m i bulac a klar beyefendi?" S D " K i m seyi bulamaz . " C A : "Perşembe günü 1 3 3 maddenin ikinci görüşmesi var. Eğer bulursa 300 kişi " S D . " Biraz zor . " C A : "Bulamaz efend i m . O . gelecek seneye kalır böylece Bu.

1 93


n un d ışında bir şey görünmüyor . DYP ile SHP arasında hafif sürtüş­ meler var . " S D "Neymiş?" CA " M i lletvekilleri arasında itişme kakışma . Bir ye rde bunlar l a s t i ğ i patlatacaklar 1 " S D : 'Bir şey ç ıkaramazlar . " C A : "Eve t , ikisi d e birbirine muhtaç . " SD: " Marta kadar bir şey ç ıkarmazlar . Bugü n kü toplantı ç o k iyiyd i . Burnundan kıl a ld ı rm ıyor Ra fsan­ cani . Bana, 'Kesinlikle biz teröre karşıyız' diyor. 'Kürt devleti çıkar­ sa senden de toprak g idece k , ona göre' dedim Rafsancani'ye . Biz n asdsa bu işin hakkından geleceğ i z . İ şte böyle burada (Tür­ kilerin de katıldığı toplantı) 1 0 tane e nteresan ada m . Tacikler il­ ginç . Yani yeni bir dünya var: Orta Asya . Taciklerle A fgan'ı da ila­ ve ettik. Bugün bunlarla meşgul oldum . H e r biriyle uzun uzun ko­ nuştum. Toplantıyı idare ettim , başkan benim . "

(D İYALOG) Not defterimden: (7 Temmuz 1 9 9 3 , Cumhurbaşkanı Demirel'le g örüşme) SD : "Gözle rinden öperi m . " C A : "Beyefendi saygı lar. " S D : "Ge ldim . Sefir kabul ettim . Genelkurmay Başkanı ile görüştüm Bir saat kadar . " CA : " İ lginç olan d a o ama . " S D . " H e r haft a g e liyor ya . " CA : "Malum d a . İ şte , her hafta , b u h afta biraz i lg inç . " S D : "Haftalık g örüşm e . Göz.den g eç irdik . " CA : "N asıl g örüyor e fe ndim?" SD : "Onlar çok kararlı O nlarda e n ufak panik yok . Yani kara­ kollara marakollara baskın h i kayesind e . 'Biraz tedbirsizlik var' diyor . Zaten ' H ata yapan kurşunu yer' diyo r . 'Kendi lerini e m n iyete almaları gere kir' diyo r . (Güneydoğu'da sı­ nırda karakol baskını) En ufak bir tereddüt görmüyorum . " 1 94


C A : "Peki Sivas olayları?" SD: "Tabii , 1 0 bin kişinin ü s tüne silah atmak pek mümkün de­ ğil , kolay d e ğ i l . Ama herkesin dediği, ben de aynı şeyi sormuştum ·şu oteli niye b oşaltmadınız?' " C A : " Evet . " S D : "Boşaltamamışlar anlaşılan . " C A : " Orada bir hata var efendi m . " S D : "Onun dışında pek fazla Sivas'ta söylenecek b i r şey yok On b i n kişiye ne yaparsınız? On bin kişiye silah a tarsan ız bence çok yanlış bir şey olur . " C A : " Erdal Bey bir iddiada bulundu. Vali asker çağırmış Z a manında g e lmemiş, geç gelmiş . K ah ramanmaraş'ta olduğu g ibi . " S D : " Y o k , b e n onu tahkik e t t i m . Ondan benim haberim oldu . " C A : " Pe k i nedir e fendim?" S D : " Orda aske r . . . Orda şey yok . Böyle talimli bir asker yok. Genelkurmay Başkanına sordum; 600 tane asker varmı ş . ' İ sted iğin anda a l ' demişler. Zaten askere silah vermezlerm i ş . Asker va r ama 600 tanesi işe yarayan adam. Onu da vermiş adamlar . " CA : "Yani b i r ihmal yok?" S D : "Hayır, yok. Tahkik ettim . " C A : "Çünkü çok önemli. Tekrar bir Maraş? . . " S D : " Ben de ondan korkmuştum . Kulağıma geldi . Tahkik et­ tim. 'Böyle bir vaziyet kesinlikle yoktur' . Vali, kendisi de bana söy­ ledi, öyle dedi . " C A : "Ama bugün valiyi benzetti le r . " S D : " E h , a rtık kurban lazım ya . " C A : "Vali gitti. Siz öğrenmişsinizdir ama ben tekrarlayayım. 1 3 3 geçti . " S D . "Geçti mi? Buna memnun oldum ... C A : "Yeni numaralar dönmeye başlad ı . İ çişlerinde büyük biç­ me var. Fahri Ö ztürk'ü biçti, Erzurum Valisi Mehmet Ağar g e ldi (Emniyet Genel Müdürlüğüne) . " S D : " Fahri'nin yerine mi?" C A : "'Hayır. Müsteşarlığa değil, Ağar Emniyet Genel M ü d ü rl ü ­ ğüne . S D : " Y a Fahri'nin yerine?" -

1 95


CA : "Bir başkası . Bizim saptadığımız bunlar . Turgut Ö zal ekibi " S D : "Me hmet aslında pek kimsenin adamı değ ildir. Mehmet iyidir . " C A : " İ yidir ama , biliyorsunuz beyefendi. Onun adı M İ T raporu­ na falan çok karıştı . " S D : "Canım bu e mniyet müdürü d e enayinin biriydi " (Daha sonra Köşk'e a ldı . Devlet Denetleme Kurulu'na üye yaptı . ) C A : " Belki de daha önceden değiştirmek la zımd ı . " S D : " İ ki a y evve l lazımd ı . " C A : "Mesut Yılmaz i l e Çiller g örüşmesi pazartesi 1 1 . OO'de . Çiller, öteki partilere de g idecekmiş . Bu görüşmelerin iki hedefi varmış : İ lki Meclis'i çalıştırmak, terör üzerinde mutaba kata varma k . " S D : "Varsınlar. İy i olur . " C A : "Siz bu yolların hepsini denediniz?" SD: " Bırak kardeşim, bir de bunlar denesin . (Gülüyor) Denesin­ ler, denesinler . " CA: " Pe kala, denesinler. Bilmiyorum neden, bu kadın hızlı bir tabanca gibi davranmak n iyetinde görünüy or . " S D : "Kim?" CA : "Kim olacak efendi m , malum hanım . " SD: " Mermi yok k i tabancanın içinde . " CA : (Kahkahalar) " İ yisiniz değil mi?" SD : "Seninle g örüşeceğiz . " CA : "Bekliyorum efendim . Teşekkürler . " SD: " Gözlerinden öperim . "

(D İ YALOG) Not defterimden : (9 Temmuz 1 99 3 , Anavatan Genel Başkanı M e sut Yılmaz"la görüşme) CA : " Beyefendi, nasılsınız?" MY: " İ yiyim Cüneyt Bey, siz nasılsınız?" CA: " Beyefendi, bugün Sabah gazetesinde okudum . Hükümet kurmuşsunuz?" 1 96


M Y : "Hiç haberim yok ' " C A : (Kahkahalar) "Şimdi e fe ndim, bu yazı ilginç bir . yazı . Baş­ lık tuhaf. Yazı şöyle d iyor : S ize atfen tabi i . 'Yerel seçimlerle birleş­ tirilmiş e rken seçime gitmek şartıyla bir DYP-Anavatan hükümeti kurula bilir. DYP tek başına azınlık hükümeti kurarsa destekleriz. Milli koalisyon' falan . Bunlar sizin öteden beri söylediğiniz şeyler . " M Y : " Bunlar e skile rin tekrarı . " C A : "Değil mi? Bir değişiklik yok sizd e . Siz birleştirilmiş erken seçim koşulundan vazgeçmiş d e ğilsiniz?" M Y : "Hayır. B izim daha önce söylediklerimizi eğip büküyor­ lar . " C A : "Biraz tuhaf olmuyor mu? Hükümet 4 g ün önce g üvenoyu almış ve yeni bir h ükümet aranıyor Türkiye'de . " M Y : "Hiç söz konusu değ i l . " C A : " Onun için sizi rahatsız etti m . "

(Dİ YALOG) Not defterimden: ( 1 2 Temmuz 1 9 9 3 , Çağlar'ın kızının n işanından sonra, Cum­ hurbaşkanı Demirel'le sıkıyönetim ve askerlerin verdiği brifing üze­ rine) CA: "Bursa'da sizi g öremed i m , önlerdeydiniz tabii . " S D : "Vallahi bir ana-baba günüydü. B i r şenlikti . Büyük şenlikti . " (Gülüşmeler) C A : "Güzeldi ama . " S D : "Tabi i , tabi i . Bir muhteşem geceyd i . D ostum dediğini çağırmış. Size k u ş sütü ikram ediyor değil iş­ te . Çağırsa laf olur, çağırmasa laf olur . " C A : "Sonra parasını devletten alıyor değil k i adam . Kendisi ve­ riyor. Parası var . " S D : " Evet , kendisi veriyor. N e var ne yok?" CA: " İ şte efendim , bug ün , beyin fırtınalarının e stirdiği rüzgar­ ların s onuçlarını izliyoruz . " S D : "Ya, öyle m i ?" 1 97


C A : "Dün, bi liyorsunuz, brifingler vard ı . " S D . " N e ç ı kardınız oradan?" CA : "Vallahi, dün orada biraz medyaya dokunmuşlar. Eze li ve ebedi şikayetle ridir . Kimi zaman da doğrudur ya Başlıklardan ör­ nekler vererekten. Çıkan şeyler, bazı şeyler g eliyor g ibi bir i zlenim vardı , askerden. O hava esiyor zaten . " S D : "Askerden ne gelece k? Sıkıyönetim gelir . " CA : "Adam onu d a söyledi : 'Bu kış sonuna kadar başarılı ola­ mazsak gelir' dedi . " S D : "Sıkıyönetim gelir. Adam bakacak Türkiye parçalansın . Affedersini z , üç tane serseriye Türkiye'yi bırakamazsın . " C A : "Eve t . Ondan sonra b u hatun partileri dolaşacaktı. Doğru­ su ben dün gazetecilere yaptığı açıklamalardan (parti liderlerine) bu­ gün bir şeyler götürüyor diye bekled im . " S D : "Ne götürecek ki? . . " CA: "Hava çıktı . " S D : "Götürecek bir şey yok, alınması gereken tedbirlerin hepsi alınmı ş . Söyleyeceğiniz bir şey başkalarına. Bir tek şey söylesin : Sı­ kıyönetimden başka hiçbir şey isteyemezsiniz. İ şte O lağanüstü Hal Kanunu . Sana 'Yapma' diyen var mı? Par­ t i ler mani m i senin bir şey yapmana? O HAL'i geçirmişsin Mec­ lis'ten . " C A : " Ü stelik hepsi destek verdiler. OHAL'i Mecl is'te kabul ede­ rek destek veriyorlar " S D : "Hiç değilse mani olmuyor adam canım . ANAP manap rey vermiyor ama mani olmuyo r . " CA : "Evet a m a yasa g eçiyor . " S D : " Evet , ben d e onu diyorum . " CA : "Sen partilere somut bir şeyler g ötür d e görelim. Başta Deniz söylemiş . 'Sen' demiş, 'hükümetsin . Hükümet birtakım şeyler hazırlar, getirir. Destek veririz veya vermeyiz . Ama önce getirdiğin önlemi görürü z . ' ' E e e . canım işte , b i r konsensüs değil d e bir diyalog başlangıcı olsun' . Ama ne?" SD: " Bazı yasa larsa . iki aydır geçmeyen ç ocuk hakları konven­ siyonu Meclis'te zaten . " 1 98


C A : "Tabii Yılmaz dikkatli oynuyo r . 'Biz tabii ki te rör d e v l e t işidir de riz' diyor. 'Devlet işi oldu , destekleriz . Tabii somut bir şey g etirirse . Fakat Başbakan da hiçbir şey yok' . 'Bir arayış içinde' diye bir c ümle kullanıyor " S D : " Maksat . . . ' İ şbirl iği istiyorum . · İ şbirliği istiyorsun da ne isti­ yorsun?" CA : " H oca fena halde yüklenmiş Demiş ki ; ' Kardeşim düğün­ lerde g eziyorsun . S on ra g e l i p bizden yardım istiyorsu n . Bu numara' demiş. 'Sorumluluğunu yaymaya çalışıyorsun'. Ne CHP' den ne A N A P'tan kadına kesin bir şey yok. Tabii olmaz, çünkü kadının bir şey g etirdiği yok. Partileri ziyaretinden böyle bir hava . " S D : "Dostlar a l ışverişte görsü n ! " C A : "Ama p a rti l iderlerini b i r kere , i k i kere , üç kere aldatırsı­ nız. Bir ay süre r . S onra derler ki adama : 'Getir bakalım ne getire­ ceksen' . . . " S D : "Bir ay bir aydır. (Gülüyor) Bir ay önemli bir aydı r . " C A : (Gülüyor) "Yani b i r a y kazanmak önemli m i b u kadar?" S D : "Tabii önemlidir . " (Alay ediyor) CA: " Herkes bu işe niye girişti diye merak ediyo r . " S D : "Dur bakalım ne olacak?" CA: "Ne olacak bilmem ki. . . Bunları gelip size anlattı mı?" SD: "Bana 'Ben partileri ziyaret edeceğim' dedi . Eti Bana ne? Gitmene mani yok ki . . . C A : "Herkes bir şey bekler, bir sonuç . " S D : " Dur bakalım n e ç ıkar? Arnavut'un dediği gibi. 'Dur baka­ lım' demiş ya . " "

(D İ YALOG) Not defterimden: (Devlet Bakanı Bekir Sami Daçe ile Çiller'in parti liderlerini zi­ yaretiyle ilgili g örüşme) CA: (Bakanlar Kurulu"ndan sonra) " Bugün Çiller herhalde parti liderleriyle yaptığı konuşmaları anlattı?" BS D : "Bilgi ve rdi . Efendim terör konusu değil Terör tabii ikti1 99


darın sorumluluğunda yürüyecektir. Onun için m u halefetle bi rlikte sorunun üzerine gidilmesinde bir-iki e ğ i l i m var . Mu halefetle Mec­ lis'te bir birliktelik sağ lanabilir m i , bu gayretin içerisinde " C A : "Ama hükürrıetin getireceği (te rörle ilgi l i) m u h a l e fetın olumlu bulup onaylayacağı her şey geçer Meclis'ten " BSD: "Şimdi onların isteklerini somut biçimde ortaya koym a l cı ­ r ı . . Neler yapmalıyız , eksiğimiz nedir, yanlışlarımız nedir? O n h r da düşünc elerini somut biçimde ortaya koysunlar i stiyor . H e m de Tür­ kiye'nin bütün kurum ve kurallarıyla terörün üstüne gitmesi . . Amaçlanan bu . " CA : "Hükümetin e linde henüz b i r proje falan yok değ i l m i , terörle ilgili?" BSD : "Şimdi birtakım ç alışmalar var . " CA : "OHAL'in değişt irilmesi veyahut da?" BSD: "OHAL'in değiştirilmesi bugünün ko nusu değ i l C ü n e y t Bey . Çok da zor. Yerine koyacağınızı gerçekçi biç imde ortaya ko­ yamadığınız takd irde o zaman OHAL'i nasıl kaldıracaksınız, müm­ kün değil . " C A : "Belki OHAL'i daha d a sertleşt i r i r . Askerler istiyor diye haberler var. Tam anlamıyla uyg ulanamadı diyorlar . " BSD: "Tabii , te rörü pasif bir noktaya çekmeden Güneydoğu'ya yatırımlar nasıl götürülecek? M ümkün değ il . "

(D İ YALOG) Not defterimden : ( 1 3 Temmuz 1 9 9 3 Sa l ı , saat 2 2 . 3 0 . Cumhurbaşkanı D e nı ı rel'le, o gün yaptığı kabu ller üzerine) CA "T Ü S İ AD ne diyor efendim? H avaları nası!?" SD · '"T Ü S İ AD diyor ki , 'Evvela enflasyon durmal ı ' . E n f l a sy o n durmalı da nasıl durmalı? (CA gü lmeye başl ar) işte e f e n d im ' S a bit politikalar olsa da g e l e n h e r iktidar bunu d e ğ ı ş t i r m e s e . ' ' Mümkün değildir o ' de d i m . Şeye ayk ı rı A m a z a t e n dü z g ü n b i r politika vars a , onu s o n r a d a n g e l e n i k t i d a r l a r deği ştirmiyor Türki ­ ye'de . " .

200


CA . "Olumlu olanı değiştirmeye de gerek yok . " S D : "Size bir ş e y söyleyeyim m i ? B i z sosyali zasyona karşı çık­ tık. 1 9 6 3/64 yıllarında 6 5 ' te iktidara geldik, sosyali zasyonu bul­ duk, devam ettik . Baktık ki, faydalı . Ben Yüksekova'ya nasıl doktor götüreceğim? Oysa Yüksekova'ya doktor götüreceğim ben. Nası!? Bundan daha iyisini bilmiyorsak buna devam edelim. Zannedildi ğ i g ibi . h e r gelen d e ğ i ş i k bir politika i l e geliyor d a , etrafı allak bullak ediyor diye bir şey yok yah u ! S e n bakma; her g e len birtakım laflarla gelir a m a her gelen ön­ cekinin ağ ırlığından kurtulamaz. Administrasyon hiç mi fark etmez? Ede r . Ama sizin öyle korktuğunuz gibi , e fe ndi m , Malezya'da milli e ğ i ti m bakanı 3 5 sene kalmış da falan . Zaten demokratik memle­ ketlerde böyle şeyler olma z . Ama önemli fikirler 35 sene de yaşar 1 3 5 sene de yaşa r . B unları konuştuk biraz . " C A : "Demokrasile rde . . . " S D : " En flasyon . Kamu maliyesi bitmiş. Kamu maliyesi o hale gelmiş ki 1 0 0 , 200 m ilyar . 1 0 0 trilyon , 200 trilyon açıkla gittiği sürecede en flasyon falan durmaz . Durmaz , çünkü bitirmiş devleti . " C A : "Siz h e p söyleye g e ldiniz bunu . " S D : "Bitirm i ş . Cesur karar fala n . Kararın cesuru falan yok. Kar a rın doğrusu var. Uygulanabilir olanı var . " C A : "Nasıl, bu han ımefendiden memnunlar mı?" SD "Doğrusu bir şey konuşmad ı k . " C A : "Siz zaten girmezsiniz bu gibi konuşmalara , konulara . " S O : "Bir H intli gazeteci geldi , c i n gibi b i r herif. H indistan C u m h urbaşkanı ge liyor cuma günü. Bir Amerikalı gaze tec i , M osko­ va"da otur uyormu ş . Onlarla konuştum . " CA . · · Genelde n e soruyorlar?" SD " G enel hep Kürt meselesi. N e olacak? Terör işi. Sonra başka g iden gelen oldu Saat 9 ' a kadar başımda adamlar vard ı . " CA "Bir de yeni bir şey . Eve t . Bu M e c l i s'te bir komisyon kuru­ l acak , bir sekreteryası olaca k . O birtakım şeyler hazırlayacak, h ükü­ nıete getire c ek ! " SD "Yani kendisinin şeyi yok mu? İ şleri kom isyona hava le ediyor . " .

201


CA : · · Kat'iyetle yok . Onlardan gelecek. İ lerde kendisi bulur , ne bulacağ ını bilemiy orum ya , işte sorumluluk onda olmak üzere 'terör­ de ortak bir yöneti m . · Garip bir şey . " S D : "Yarın bana gelecek. gelsin de bakayım " CA · ·Komisyon mu g eliyor e fendim?" S D : "Yok , yok. Kendisi (Çiller) geliyor . 4-5 Devlet Bakanı ile birl ikte . " C A : " Devlet Bakanlarını niye g etiriyor?" S D : " Ne bileyim be n i Beraber g eliyorlar. Ş imdi, vaktiyle 1 96 3 sonrasında Meclis'te b i r komisyon vardı . O zaman h a n i sokak hare­ ketleri falan , MDO vardı . ya. 'Anarşi ile Mücadele Komisyonu' . ." CA : " Faruk Sükan'ın m ı ?" S D : "Hayır, ondan evvel . İ smet Paşa'nın Başbakanlığı sırasında " C A : " Ö yle bir komisyon var m ıydı?" SD: " Partiler arası bir kom isyon vardı. Ra hmetli Ahmet Topal­ oğlu da eski İç işleri Ba kanı olarak o komisyonun üyesiydi. Sonra biz iktidara g eldi k . N e komisyon gbrdük , ne bir şey . " C A : " N e yapacaktı o komisyon?" S D : " İ şte böyle tedbirle r bulacaktı ! O zaman MDO falan var ya . . Taşlıyorlar maşlıyorlar partileri . " (CA olayları anımsayınca gül­ meye başlar) CA : " Kusura bakmayı n , olayları anımsayınca insanın gülmesi ge l iyor . " S D : "Soruyor bana (Hintli gazeteci) 'Türkiye'de kriz var mı?' di­ ye? Yahu ne krizi olsun Türkiye'de? Sen sokağa çıkmıyor musun? Çıkıyorsun . Serbest mi her şey? Eveti Parlamento çalışıyor mu? Evet' Basın , gazeteler serbest mi? İ stediğini yazıp çiziyor mu? Evet i Ne krizi olsun Tü rkiye'de? Türkiye'de önemli hadiseler oldu. Tamam . Bunlar ilk defa ol­ muyor ki Türkiye'de . Türkiye'de bunların tarihi bir bazı var. Yani Alevilik, Sünnilik falan. Bunlar bir hafta, bir yıl , on gün zarfında or­ taya çıkmış olaylar değil Tarihen bunlar olmu ş . Hala bunların i şlevı var. Yani bizim irademiz dahilinde olmayan şeyler bunlar. Ha, böyle şeyler olmasa ne olur? Böyle şeyler olursa hadise çıkmaması için gayret sarfedi l i r . Hadise ç ıkıyorsa , kimin kusuru var·

202


sa , devletin kusuru varsa , ona da sorulur . Hadise çı kıyorsa devletin mahkemesi var. Bilmem nesi var . Her şeyi var . Yani bana ne soru­ yorsun? S e n i n memleke tinde hadise yok mu?" C A · "Efend i m , benim anlayamadığım bir şey ş u : Askerlerin ko­ nuşma tarzı i l e bununki (Çiller'inki} çelişiyor yer yer. Yani b u ne yapmak istiyor, ben anlayam ıyoru m . 'Siyasi o t orite askerin arkasında' diyor . Asker b u i ş i temizle­ mek istiyor . Ş u veya bu şekilde . B u da g i tmiş ANAP l ide rine Ne demek yani? S iyasi otorite her şeyi yapar' g ibi laflar etmiş . O da M G K'ya git' d e m iş . " SD: "Siyasi otorite . . . B u ülkenin Anayasası var " C A : " M G K , Anayasa dışı bir kuruluş değil k i . . Ü stelik siviller ç oğunlukta . " SD : "Ayrı ca Anayasa , 'MGK g üvenlikle ilgili meselelerde tavsiyelerde bulunur' diyor. Sen o n a uyma da bak ne yapıyorlar seni . " C A : " M il liyet'in manşeti , 'Sivil MGK', ne d e m e k e fe ndim?" SD: " Bırak canım sen de l " C A : " B e n bunları anlayamıyorum . A ğızlarında b irtakım laflar va r. Efendim terörde yapılacak yeni bazı işler va rmış da, onları keş­ fedeceklermiş, keşfediyorlarmış . Yani siz 9öneminizde bunlara san­ _ ki bakmamışsınız , bulamamışsınız yeni önlemler g ibi . " SD: " A rasınlar canı m . " CA : "Memur maaşlarına zammı işittiniz h e rhalde . Ü ç e r aya böl­ müş. SHP karşı çıkmış. Yüzde 1 2-yüzde 1 2 . Toplam 2 5 falan . En f­ lasyona e zdirmeyecekti memuru . " S D : (Gül üyor) "Bir şey yapmıyor , koşuşuyo r . " C A : " Y e ni bir şey yaptığını sanarak koşuyor " SD: " Y e n i yapılacak bir şey yok. Hayırlısı olsu n . " (Her ikisi de gülüyor) CA: "Yeni yapılacak bir şey olsa yapmaz mıydınız?" SD: "Aman e fendi m i Bi zden evvel de yaparlard ı " C A : " B ug ün ilan etti k i . zirve yapacakm ı ş . " SD : " Kiminle?" C A : "'Benim başkanlığı mda . bütün p arti liderle riyle' d iyor " SD: " B iraraya get iriyor yani. Yapsın canı m . " 203


CA : "Görüşmemizin gün ve saatini lütfen bana bildirir misiniz? Fethiye'ye gitmek istiyorum önümüzdeki pazar günü . " S D : "Eve t , bildiririm . " (D İ YALOG) Not defterimden: ( 1 3 Temmuz 1 9 9 3 , gec e , Bayındırlık Bakanı Onur Kumbaracıbaşı ile memur maaşları ve Çiller üzerine görüşme) CA: " Y arın bu (Çiller) 'yukarıya' gidiyor . " O K : " Öyleym iş. S abah . " CA : " Bazı Devlet Bakanlarıyla Yukarısı belki bunu biraz gırgı­ ra alır herhalde . Nedir bu M eclis'te partiler arası terör komisyonu diye l " O K : "Yani çok canımız sıkılacak diye korkuyorum . Çünkü ka­ dın hiçbir şey bilmiyor . Devletten haberi yok . Bugün enteresan bir olay oldu . Sana yansıttılar mı bilmiyorum . " CA : "Nedir o?" OK: "Ben konuşmuyorum basına Bakanlar Kurulu'ndan. Ayıp oluyor . Ö zel olarak sana söyleyebilirim: Kadın diyor k i , 'Aman milletvekillerinin maaşları artmasın' di­ yor . 'Bakanlarınki de milletvekillerinkinden çok olmasın . ' Ama şeyi bilmediği ortaya çıktı. Bizimkiler kıs kıs güldü . M illetvekili m aaşı , bi­ liyorsun , Başbakanlık m üsteşarının maaşına bağlıdır. Onun yarısı kadar da tazminat a l ı r . Müsteşarınki otomati kman artacak Mil letve­ kilininki de artacak. Mümkün değil a ksi . Yasayı değiştirme k lazım . Bu (Çiller) dünyayı bilmiyor . " CA : " Birisi sonradan bunu söyledi m i kadına?" OK: " Hayır söylemedil e r . " CA : "Şimdi kadın maaş mese lesini öyle biliyor, kendine göre " O K : " Maaşın artması Başbakanlık müsteşarına bağlıdı r , dediler. 'Biz evvela iğneyi kend imize batıralım' gibi laflar etti . (CA'dan kahkahalar) Bu devle ti öğrenene kadar bizim anamız ağlayacak. (Ka h kaha­ lar sürüyor) Benden duymuş olma Gırgır diye yazarsı n . " 204


CA : " İ ğne kime battı d iye yazayım . " O K : "Başbakan , m i l l etvekili maaşının neye göre arttığının far­ kında değil, onu bilmiyor . " C A : "Kadının (Çiller'in) ihtiyacı yok k i maaşa . Kadın . . O K : "Hayı r , ihtiyacı olup olmaması meselesi değ i l . Belki Sü­ leyman Bey'in de ihtiyacı yoktu ama bunları ezbere bilir. Devleti yönetecek adam bazı şeyleri bilm e k zorunda. D i re ksiyona oturmuşsun, 'Bir de tren diye bir şey olacak' diyor birisi mesela . " (Kahkahalar atı lıyor)

(D İ YALOG) Not defterimden: ( 1 4 Temmuz 1 99 3 , Cumhurbaşkanı Demire l'le görüşme -basına askerlerden brifing- 'darbe' üzerine kimi sözleri) S D : " Kabul yap ıyorum . " CA : " Ö yleymi ş . Deniz Baykal gelmiş galiba " S D : "Geldi Biraz konuştuk Gayet düzgün , müspet şeyler söy­ ledi . Düşüncelerini söyledi . Ben dedim k i ; "Her zaman çok konuşu­ rum ben . Söy lenenleri ç o k r ahat anlayacak durumdayım ' " (Gülü­ yor) CA: "Ankara'da bir şey yok. Pazar günü Genelkurmay Başkan­ lığı n da gazete sahipleri ve yüksek düzey gazete yöneticilerine bir brifing . S D : " Eve t , aske rler bana bilgi verdi " CA: " N e olaca ksa bu brifing?" SD : " Genelkurmay Başkanı dün bana söyledi . Gazetecilerin bazı şeyleri büyütmesinden ş i kayetçile r . Yani 'yandık, yıkıldık , batı­ yoru z , bitiyoruz , ne reye g idiyoruz' gibi birtakım geçmişte de yapıl­ mış, devlet ve rejim üzerine düşürülen şüphelerden ben de şikayet ediyorum açıkçası . " C A : "Şimdi ben d e söyleyecekti m : B u 'darbe' lafı nereden çıkı­ yor?" SD: " H a , darbeyi yapacak askerlerse , bu işi yani darbe olma­ dan yapsınlar. Halletsinler . Darbe olmadan yapmalarına mani olan 205


bir şey yok ki Darbeden sonra neyi yapacaklarsa bugün daha ko­ lay yaparlar. Çünkü , bugün hiç olmazsa onlara 'ne yaptın ız' diye he­ sap sorac ak yok. Çünkü , bir sivil idarenin yönetimindeler Onun için ben Antalya'da gemiden o lafları etti m . " C A : "Eve t , eve t . Zaten s i z demokrasinin bütün kurallarıyla işlediğini sürekli söylüyorsunuz . " S D : " Bugün yine söyledi m , " C A : " B u hanımefe ndi ne yapıyor e fendim?" SD: (Duraksıyor) " Vallah i . . . İ şte . . . Koşuşuyorlar. Koşuşsunlar bakalım " CA : " Bugün e konomik uygulamalarda bazı düze nlemeler yapacakmış . " S D : "Ekonomide yapılacak fazla bir şey yok . " C A : "Almış başını gidiyor . " S D "Biraz daha böyle gidecek . " S D : " H a kkındaki yaygın söylenti para zenginliği . Giderek yayı­ lıyor Herkes mal ve m ülkü ve parası için bir rakam veriyor. " S D : (Yanıt yok. Ama keh , keh, k e h gülüyor, keyifli gibi)

( D İ YALOG) Not defterimden: ( 1 4 Temmuz 1 9 9 3 , gece , Köşk'te Demire l-Çiller a rasındaki yeni terör önlemleri' üzerinde görüşmeden sonra , TBMM Başkanı Cindoruk'la ' M ec l is'te terör komisyonu' oluşturulması istemleriyle il­ gili konuşma) CA : "Hüsa m , yahu ne oluyor?" HC: ( Kahkahalar atar) "Vallahi ben de anlamad ım . " C A : "Allahını severseı ı söyle, ne yapmak istiyor b u kadın?" H C : "Anlamadım, anlayamadım diyoru m . " C A : "Ben de . " H C : "Bu (Çiller), Mareşal Fevzi Çakmak hükümeti kurduracak ­ . mış. Birinci Meclis'te var ya . Geçi c i . Ö yle bir meclis hükümeti kur­ durmak istiyor . " CA : " B u bilmez, birileri buna b i r şeyler anlatıyor " 206


H C : "Bu Necme ttin Cevheri kadına vaziyet etti CA : " Ö yle mi?" H C . " O olmaz deyince kad ının suratı değişiyor Anayasa deği­ şikliği mi istiyorsun , içtüzük m ü . anlamadım . Bu parlamento hühı· meti b u . Anayasa hükumeti değil ki. Güven oyu vermezse indirir aşağıya . CA : "Yani sen bir teklif getiri rsin Mec lis'e, benimserlerse oy verirle r . " H C : ''Bir kere 9 kere O H A L'i u zatmış ı z . 3 kere Çekiç Güç'ü 3 3 kere karar vermişiz. Sadec e senin hükümetinin değ i l , bütün hü· kümetlerinin (terörde) arkasında durmuş bu MecliJ . Al sana bunun zabıtlarını' dedi m . " CA: "Verd i n ? " H C : " B e ş cilt d e zabıt verdim b u n a . (CA gü ler) Fonks iyonunu bilmiyor devlet i n , organlarını bilmiyor. Tanımı· yor. CA : " Nereye getirmek i stiyor işi , anlayamadım " H C : "Şunu dese bana; ' Katılımı artıra l ı m , ' eve t i " CA : "Neye ra zı oldu?" H C : "Bir milli g üve n l i k kom i syonu M ec lis't e . Bazı ülkelerde var b u . Yahut güvenlik işleri komisyonu . " C A : "Tabii bunun içinde her türden m illetvekili olacak." HC: "Ha, İ çişleri Komisyonu g ib i bir şey kuracağ ı z . Dedim ki : İ' çişleri ve M il l i Savunma K om isyonları var zaten Güvenl ik işleriyle meşgul olan . Ama bunlardan bazı yetkileri alalım, d iyorsanız . . Hangi yetkileri i st iyorsunuz? H an g i g örevleri? Bu da yasaları incele· mekten başka' iş yapm a z . Belki bazı kanunlar var, onları i n c e l e r . A n c a k İ nsan Hakları Komisyonu'na biraz t e r ö r ve a narşi ile yükle­ me yapalım istiyorsanız, ama bana söyleyin , ne istiyorsunuz?' " CA : ''Ama ne istediği n i bilmiyor ! " H C : "Hayır! Dedim k i ; 'Burada yazılı hukuk caridir. Yazılı g e t i ­ rin (isteklerin i zi) . Şifahen o l m a z . Y a z ılı g e tirin , b e n bir g öreyim' d e · dim . " C A : "En güzeli o " H C : "Sonra oturalım b u n u . Eeeee , 'gruplarla anlaştınız m ı 'J ' 'Gruplar sıcak bakıyor . ' Eve t , a m a n e y e sıcak bakıyorlar? M ec l ı s ' i 207


çalıştıralım bir hafta 1 O gün kadar Bunları komisy onlardan g e c; i re · \im . i ç tüzük tadili d e olabili r . Y e n i y a s a veya y a s a d e ğ i ş i k l i ğ i i l e d e olabilir 'Fakat sizin dediğiniz gibi icraat f o n k s i y o n u falan o l m n z huraclcı' dedim . " CA: " İ craat fonksiyonu (kurmayı istediği k o mi s y o nun) o l ur m u ?. " H C : " 'Olur mu' dedi m . 'Sizin sorumluluklarınıza k a t ı l a m a y ı z Biz sizi denetliyoru z . İ kincisi bu sizin hakkınızda da, yavaş yavaş hü· küme! programı hakkında da kararlar verirse ne y a p a c a k s ı n ı z' d e · dim . " C A : "Yani kurulacak komisyonda grubu olmayan mille tvekilleri de olacak, öyle mi?" HC: "Herkes olsun . Bunlar 'çözüm üreteceklermiş' . Dedim k i ; 'Siyasal çözüm, icra edilecek. Sorumluluk sizin olacak' d e d ı m H ü · kümetin i ş i . ' Öyle b i r şey kurulursa sizin hükümet programınızda v e · ya protokolde bulunmayan şeyleri d e tavsiye edebi l i r . "' CA : "Ne yapacak o zaman?" HC: "Bir şey daha söyledi m . 'Konuyu o kadar önemsed iniz k i , psikolojik bakımdan b u , Apo'ya kuvvet g etirecek . ' Türkiye işi n i g i"ı · cünü bıraktı , bu meseleyle uğraşıyor . Türkiye'nin ölüm-kalım savaşı verdiği bir konuymuş gibi göste ren , sanki işgal altında Türkiye . 'Bu' dedim . Dünyanın her tarafında olan bir terör o layı' . " CA : "Ne dedi o zaman?" HC: '"Psikolojik savaşta adama avantaj sağladınız' dedi m . " C A : "Ne dedi ?" HC: '"Bu kadar şey yapmak bence yanlış' ded i m . Şa şırdı bu 'Hiç aklıma ge lmedi bu faktör' dedi . 'Bizim parlamentomuzun çe şitli görevleri var . Bunlardan biri bu' dedi m . Türkiye'nin t e k meselesi bu (terör) değil bence Ö bür Bakanlar uyardı hemen . Çünkü , siyasetçi onlar . Terör 1 0 gündür Türkiye'nin gündeminde Apo 'yla yapamadığı propagandayı yaptılar ya h u ' " CA : "Bu kadını kim dolduruyor , N e c m i mi (Cevheri)?" 208

Herifin


H C "Necmi ı . . İ natç ı , parlak zekası olmayan adamdır. (CA gü­ lüyor) Bilı yorsu n , hukuk da bilm ez . " CA "Demirel'in zoruyla aya kta duruyordu Onunla da itişiyor . Ç ü n k ü , D e m ı r e l b u n a ' B e n i a r kadan vurdu' d e d i " HC "Haklı adam yahu. Demirel'in buna (Cevheri'ye) yaptığını babası oğluna yapm a z . " C A " A m a Dem irel'e de HC "Yapar, h i ç düşünmez Şu ya da bu. Bölgede kaybettiği p restij i n i sağlayacak Kadın yalnız yapamıyor. 'Partiler a rası böyle bir komisyon kurar yuttururum' ded i . Kürtçe d i l , Kürt televizyonu falan . " C A "Bunların akıl h ocası kim dışarda?" H C : "Ben b ugün üç hukukçu Bakanı çağı rdım . 'Siz' dedim . 'Söylemediniz mi (Çiller'e) bunları?' Dediler ki; 'Biz bunu kabinede görüşmedik. Gazetelerde oku­ duk . "'

C A : "Kabinede falan konuşmuyor. Dışarda bir grup var . Akıl hocası kim bilemiyorum Kocasının alıp getirdiğ i . . " H C : "Bunlar A merikan sist e m i ! Bir büyükelçi vardı hani . . " C A : "Volkan V ura\?" HC: " Eve t . Taraflı' Bu f i kirleri veren o olabilir?" CA: "Söylendiğine göre , tabii söylenti, Ö zal'a Kürtçe televiz­ yon ve radyo yayın fikrini veren Volkan Vural'mış ! "

32 Meslek yaşamımda 'ara rejim' : gazetecilikten bürokratlığa

(D İ YALOG) Not defterimden : ( 1 5 Temmuz 1 9 9 3 , yaşamımda dönüm noktası olan günler Sabah saa t 1 O OO'da Cumhu rbaşkanı Demirel aradı Başbakan Çil209


ler'in kurmayı düşlediği geniş yetkili terör komisyonu , Kürt meselesi ve darbe üzcrirıe bir görüşme)

Demirel, Başbakan Çiller'e verdiği dersi anlatıyor CA: " Beyefendi , nasılsınız? Beni ihmal ettiniz . " S D : " İ yiyim . Etmedim . Saat 1 8 . 30'da teşrif e t d e konuşalı m . " CA : "Birkaç şey sorayım, size a t fen yazayım veya . . . SD : "Bana atfen yazm a . " C A : " Bu hanımı gal iba s i z kendinize özgü üslupla 'ütülemişsi"

. '!"

nız .

SD : " Ü tülemedim canım . N iye ütüleyeyim? Benim söylediğim şu: Ö nce

o dedi ki, 'Biz partiler arasında bir beraberlik aramaya çalıştı k , uzlaşma aramaya çalıştı k . U zlaşma aslında 1 3 3 . maddede sağlandı . Kanun çıktı . ' ' N eyin üzerinde uzlaşma aradınız?' diye sordu m . İ şte kamu oyu önünde sıyasi partilerin h e r biri b i r yana çekiyor gibi bir manzara varsa bunu ortadan kaldırıp ' İ şte görüyorsunuz, si­ yasi parti ler terör m eselesinde hepsi beraberdir. Terörle mücadele edilmesine taraftardır. Kan dökülmesinin ortadan kaldırılmasına ta­ raftardır gibi Meclis hakkında veya siyasi partiler hakkında bir imaj yaratılması doğrudur . Ondan sonra . . . Yani komisyon yapacağız.' ' Komisyon ne yapacak?' 'Komisyon birtakım şeyleri araştıra­ cak, te tkik edec e k , bugüne kadar alınmamış tedbir varsa onları bu­ lacak , söyleyecek faları' diye anlattı . 'O zaman kuvvetler ayrı lığı prensibi bozulur. Daha doğrusu ya­ sama organına icra görevi verilmiş olur' dedim . K i . Hüsamettin de aynı şeyi söylemiş. Kaldı k i bu kuvvetler ayrılığı prensibine çok di kkat etmek la­ zım Soru mlu olanın ü z e ri n d e n görev kalar. sorumsuz olanın üstüne gide r . İ şin yanlış tarafı ş u B e n , böyle bir komisyon falan kurulmasına karşı değil i m . Yalnız komisyonun görevi ne olacak? ·

210


Eğer komisyonun g örevi böyle tedbir bulma ise, yani bu iş 1 O senedir devam ediyor ve iki tane tedbir yok olayda (terörde) Tedbir bir tane . Adam dağlara çıkmış, topu va r , tüfeği var, ro­ keti var. Hatta uçaksavarı va r , bilmem nesi va r . Bu adamı Anka­ ra'da oturarak dağdan i ndireme zsin . Orduyla dağdan indireceksiniz bunu veya indirilmesini sağlaya­ c aksınız . Eğer bir şey biliy o rsanız ve b i r de ayrıca devlet bugüne kadar hiç olmadığı gibi 1 2 0 bin kişi ile bunların peşine düşmü ş . Eğer bu h issi verirseniz; işte Ankara'da bir komisyon k u ruldu Bu komisyon artık adamları indirir hissi verirseniz, her gün her an 2 0 tane şehit vererek bu mücadeleyi yapan adamları, 'artık madem­ ki çare bulunuyor' deyip kenara ç e k i lmesini sağlarsınız B u işin tek çaresi var . D ağdaki adamı indirmenin yolu; her şey kendi çizgi sinde silahla karşılanır. Biz bunları indireceğiz ve bu meselenin belini kırac ağı z . 'Türkiye'nin dağları Türkiye'ye aittir. Eşkiyaya ait değildir diye bu işe koyulmuş insanların elini ayağını soğutmayı n . Yanlış intiba verirsiniz. Vermeyi n . A m a ben sizin partilere g i tmenize d e , kom isyona d a karşı de­ ğilim. Yalnız bu o l a y b u g ü n o l muş olay deği l . B u olay 1 O senedir d e ­ v a m ediyo r . Ondan ö n c e s i de var. 1 O sene za rfında aşağı yukarı yaralısı ölüsü vs. 1 O bini aşan bir bilanço var orta yerd e . Ve . . . Bir kara r l ı l ı k d a ortaya konmu ş . Sonra Meclis buna karşı değil ki . . . Daha 1 5 gün evvel O lağanüstü Hal geçti Meclis'te n . Yani dev­ let h ukukun iç inde kalarak vatandaşı incitmeden bu meselenin mü cadelesini yapıyor . Devletin bir eksiği varsa , onu söyleyın Bakan­ lar Kurulu olarak düşündüğünüz bir şey varsa , alın kararlarınızı ve M GK'ya g e tirin . o rada karar alal ı m . Ben s i z i n üstünüze bu meseleyi bırakmış değilim Ben , devlet başkanıy ı m . Anayasa nın 8. mad de s i yürütme , C u m h u rbaş kanı v e Bakdnlar Kurulu tarafından yapıl ı r . diyor .

21 1


Zaten Tansu Hanım dedi ki; 'Biz size geldik . İcranın başı olduğunuz için size geldik' ! " C A : "Böyle mi başladı konuşmaya?" SD : "Böyle başladı . Ha ben . . . CA : "Demek bunu öğrenmiş! " SD : "Ben . . . ben Anayasa'nın 8 . maddesine g öre yürütme . . ba­ şı sonu ayrı mesele ama, yürütme , 82 Anayasası bu, Cumhurbaşka­ nının başkanlığında Bakanlar Kurulu yap ı lır . Binaenaleyh 'ne haliniz varsa görün' diyemiyorum size ben, aksine . . . Burada uykularım ka­ ç ıyor, olup bitenler karşısında. Devlet bu işin içerisine iyi girmiştir. 5. 000 kişiye karşı 1 2 0 bin kişi. Neden ileri geliyor, neden bitmiyor bu? Natürü meselenin , kö­ tü. Birtakım adamlar bir taşın arkasına saklanıyor, pusu kuruyor. Yoldan geçen konvoya atacağını atıyor. Bir sürü zayiata sebep olu­ yor . Bir gece yarısı bir karakola aynı şeyi yapıyorlar. Zayiat oluyor. Ama bu işe başlayan . . . Devletin askerden başka gücü yoktur. Asker ve polisten başka . Öyleyse?" Bu zamana kadar bir şey yapılmamış veya her şey yanlış yapıl­ mıştır falan diye bir intiba vermeyin. Yani hepiniz bu hükümetin içindeydiniz. Onun için bunları yapın psikolojik bakımdan fa lan . Ama gelir esas mesele : Bu işi bitirecek olan, devletin güvenlik güçleridir . " CA: " Bu arada Kürtçe yayınlara temas ettiniz herhalde efendim?" SD: "Hayır. Etmedim. Şöyle etmedim . " C A : "Herkes 'Etti' diye yazıyor d a . . . " SD: "Biliyorum. Etmedim . Gerek kalmadı . Ben diyorum ki, bi­ rinci meseleyi, birinci mesele olmaktan ç ıkarmayın . " CA : "Bir kere terörü bitirelim." SD: "Gayet tabii. Birinci meseleyi birinci mesele olmaktan çı­ karmayın ve bunun başka tedbiri vardır intibamı vermeyin. Başka tedbir yok! Evvela bunu halledeceksiniz. Zaten, bakın hizmet de götürüle­ miyor . Gitmiyor. Ben bunların hepsini 1 7 Mart 1 992 tarihinde Meclis kürsüsün­ den söyledim . " "

212


CA . "Siz g a liba onlara bunları 'oku' demişsini z . " S D : " İ şte onları da (tutana kları) verdim ellerine . " CA : (Gülüyor bu söz üzeri ne) "Şimdi efendim. Çiller'in arkası n­ d a bir grup var , kim old u kl arını çıkaramadık . " S D : " Bunları çıkarmak lazım . " C A : "Bu grup veya birileri geliyor bu kadına bir şeyler enjekte e diyorlar. Bu (Çil ler) , Kürtçe yayın meselesinde üç defa fikir değiştir­ d i . İ l k defa Hürriyet'e 'Gerekir' d iye bazı laflar söyledi . Sonra çağırdı , ' Y o k ya h u , b u , ülkenin bölünmezliğini götürür, bu olmaz' dedi . Son­ ra b ri fingleri dinled i . Askerler de bunu böyle söylüyorlar . . Bölün­ me . . Hangi aşamalardan geçer diye . Ondan sonra bu, birden ko­ misyon olayına gird i . Buna kim ders veriyor ya da akıl öğretiyorsa?" S D : "Yalnız askerlerin dediğine ters bunun dediği . " C A : "Tabii Şimdi birdenbire askerlerle d e ters düştü . Nasıl bir devlet ki, Ge nelkurmay h ükümete bağlı ama?" SD: "Bağlı filan değil Genelkurmay . Bak şimdi nasıl biliyor musun Genelkurmay olayı : Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanma­ sı ndan hükümet sorumludur . Genelkurmay Başkanının tayini Cum­ h u rb a şkanına aitti r . " C A : "Evet?" SD: "Ayrıca Silahlı Kuvvetlerin başkomutanlığı Mec\is'in mane­ vi şah siyetinde mündemiçtir. Ama Cumhurbaşkanı başkomutanlığı temsil eder, diyor. İ yi mi?" CA : "Eve t , evet. E fendim yani aslında . . . S D : " Bunun içinden öyle bir şey çıkıyor ki; Türkiye'de yarı baş­ kanlık siste m i . " (Demirel yan başkanlık sisteminden h oşlanmışa benziyor Açıkça söylemiyor ama sıraladığı a çıklamalı cümlelerle . . . ) CA " Böyle olması belki de iyidir de " "

" Demokrasinin canı cehenneme dedirtirsiniz adama" SD "Şunu da söyledim; partilere gideceksin i z , onlar size sora­ c a klar, 'Bi zden ne istiyorsunuz?' " C A . ' Söylemişler zaten . " 213


S D : " Kanun mu istiyorsunuz, yani beraberlik m i , mutabakat? . . Neyin üzerind e mutabakat istiyorsunuz? Biz dem iyoruz ki , anarşiyle terörle mücadele edilmesin . Ana muhalefet partisi zaten bu pisliği bize bırakıp gitmiştir. Ne diyecektir partiler size? Anavatan dışındaki partiler kaç kişi ki? . Ne diyeceklerdir size? Yapı lsı n , edilsin ama b izden ne istiyor­ sunuz? Bu iş devlet işidir, bu iş sadece hükümetin işi değildir. Ama gene hükümet de devletin sürükleyicisidir . Hadi sen bir iş iste , biz sana onu vereli m . " CA " Bu sözleriniz üzerine komisyondan vazgeçer bir tavır aldı . mı ?" SD: "Bilmiyorum . " CA : "Gece bize gelen haberle r , vazgeçtiğini g österiyo r . " S D "Bilmiyorum . B e n komisyona d a karşı değilim. Yalnız görevi ne olacak? Böyle bir komisyon 1 96 3'te yapılmıştı . " CA : "Söylediniz mi bunu?" SD· "Söyledim . Topaloğlu'nun falan olduğu komisyon . " CA : "Harika ! " S D : "Şimdi mesele ş u : B e n dedim ki , kuvvetler ayrılığı prensi­ binden aman sapmalara gidilmesi n . Yani her kuvvet kendi işini yap­ sın . İ c ranın üzerine yasama , yasamanın üzerine icra . . falan . . . bun­ lar olması n . " CA : "Artık anlamıştır herhalde l " S D : " Bunları söyledi m . 'Ben sizlerle birlikte sorumluyum' de­ dim. Soruml uyum dernek, her işinize karışırım anlamına gelme z . iş ­ te bunun üslubunu nasıl tayin edeceğimi M eclis kürsüsünden söyle­ dim Ü slubunu ben tayin edeceğim . Böyle bir konuşmayd ı . " C A : ''Çok ilgin ç . " S D : "Eğer anlayabildilerse . . CA : "Ben de ondan kuşkuluyum . " S D : "Dedim k i ; yapılacak i ş , güvenlik kuvvetlerine m oral ver­ mektir Bugün güvenlik kuvvetlerinin hiçbir e ksiği yoktur . Eeee , işte batı şöyle diyo r , batı böyle diyor Ha. bakınız ben onu da söyleye­ yim: Bat ı , bu insan h akları dernekleri, şu bu vs . . . vs . . . Bunlar var ya . . . bunlar yarın bizi demokrasi m i , Türkiye'nin bölünmesi mi gibi bir şeyle karşı karşıya bırakırlarsa . . . "

214


Yan i , d e m okrasi ülkeyi bölünmeye götürüyor tutum uyla karşı karşıya bırakırlarsa . . . Yine 'bunalıma' gideri z . Çünkü : Türkiye'de demokrasi içerisinde bölünme olur demiyo­ rum ben, aksine ben demokrasi . ekme k , h ürriyeti be raberce savu n­ dum gel iyorum . Demokrasi b u ülkeyi böler n oktasına götürürlerse , 'dem okra s i ­ nin canı c e h e nneme ' dedirtirsiniz yine. Benim k orkum da o. N e yani? Adam çıkar der k i ; ' Bırak de­ m okrasiyi ya h u . Bin senelik vatan böl ünüyor Canı cehenneme de­ m okrasinin' d e r , ç ıkar işin içinde n . " C A : "Eve t . P e k i söyl ediniz mi bunu d a kendisine (Çiller'e)?" SD: "Yani b u manada deği l . Yani b u benim k a famı rne�gul eden bir şey de . . . Türkiye demokrasi mi bölünme mi gibi bir te rc ihle kaqı kar�ı­ ya kalmamalı . "

" Yoksa . . . Demokrasiyi savunamayız " CA : "Felaket olur mu e fendim?" S D : "Yani 'demokrasinin içinde bu işi halledeceğiz ve üniter devleti muha fa za edeceğiz' . Bu hedeften şaştığınız zaman ben size söyl.e yeyi m : Demokrasiyi savunamayız. Dem okrasiyi ben 3 0 yıldır savundum . bir hayat b oyu savun­ dum . Yine devam ederim savunmaya. Ben demokrasinin karşısına falan, geçm e m . Dem okrasiyi savunmaya devam ederim ama . . Zorlu olur. Ben bu enayilere, H EP'li lere söyled i m : Gelin oğ­ lum, çıkın deyin ki, 'Biz bu PKK' nın devamı değiliz Kan dökülme­ sinden m uzdarib i z . Bunlar yanlıştır' deyin. Demedile r . İ y i mi? Ben bunlara 1 1 Kasım günü demişim ki : 'Bakı n . Türkiye'de üç şey olur . Bizi aşar bu o laylar . Bunlardan bir tanesi . her gün c e n a z e gidiyor Türkiye 'nin bir ke narına . Ora larda öyle bir infial meydana 215


geliyor ki , bu öldürenl e r PKK'dır dem iyor adamlar. Bunu ölcillrerı Kürtlerd i r , d iyor' " CA . " Ö yle " S D · "Yarın ora larda oturan Kürt lere diyecekler ki . tası n ı z ı t a r,ı­ ğınızı toplayın , gidin . "

" Beni aşmaları mümkün değildir " C A : "Olabilir , derler " SD "Hakkını koruyoruz dedi ğiniz adama ç o k büyük k ö tü l ü k yaparsı n ı z . C A "Anket yapanlar g e l m i ş bizim g azeteye . Bana İ l ha n (Se l­ çuk) anlattı . Demiş ki 'Türk halkı ne Kürt lafı i s tiyor, ne de Kürtçe yayını . SD "Tamam, tamam ' Geçen gün yazısı vardı ( İ l han'ın) 'Ha lkı b i rbirine katmayı n , ' diye . " CA : " Öyle yazıyor " S D : "Türkiye'nin üç te ikisi Kürtçe yayını reddede r " CA: "DYP'nin politikasında değişiklik olur mu?" SD "DYP'de o zaman kıyamet kopar . Ben buralarda boşuna oturm uyorum ki . . Beni aşmaları mümkün değil Beni aşmaları mümkün değildir, açık söyleyeyim Bazı şeyleri görmezlikten gelirim _ Onlar ayrı mesele . Ama kavgayı çıngarı nere­ de ç ı karacağ ı m , ben cok iyi bili rim Kimse en ufak tereddüde kapılması n . Türkiye ' n i n aleyhine olan en ufak bir şey benden geçmez. Benim düşüncelerimle , h i slerimle karşısına çıkarı m , açık söyle ­ yeyim . CA " Eve t i " S D : " K i ben her g ü n konuşara k , h e r şeye karışarak itibarımı azaltmak istemiyorum . " CA : " Doğru yapıyorsunuz. Ben 1 8 . 30'da nereye geleyim . yeni ç a lışma yerinize mi?" SD "Hayır , şeye . E ski binaya H a n i saray dedikle ri . " C A : "Ben çalışma yeri deyince . 216


SD "Daha yeni bi naya geçmedik, geçeceğiz Burada bir kanat buld u k , gün lük çalışmalarımızı burda yapıyoruz . Gözlerinden öpe­ rım.

Dipnotu ' D iyaloglar', sanırım, okura 'de ğ i ş i k bir Demirel' sunuyor . Kişilerle olayları bildiğimizden daha başka açıla rdan irdelenen bir Demirel portresi çiziyor. D ı ş a r ıya yansı ttığı söyl e m leri içerde , özel görüşmelerde başka yönleriyle konuşan b i r Demirel Burada iki 'değişik' insanla ilgili kısa bir açıklama yapma gere­ ğ i doğ uyor . Birinci insan ; Kenan Evren 1 2 Eylül önderi . 1 2 Eylül' den baş­ l;ıyarak 1 9 90'1ara kadar Dem irel'e söylemediğini bırakmayan bir as­ ker-sıyase t ç i . Bu i rdelemeyi kanıtlamaya tek b i r örnek bile yeter: " D e m i re l bu İ ktidardaki Demirel başkadır, muhalefetteki De­ mirel ba şka Yasaklı ise bambaşka . " (Evren'in Anıları, Cilt 5 , s 474) Y a D e m i rel? Kenan Evren'i , Cumhurbaşkanı olup Çankaya'ya ç ı km a k için 1 2 Eylül'ü 'tezga hlamak'la suçlayacak kadar ileri ölçüde sa vların sahibi . İ ki insanla ilg i l i çok kısa bilgilerden sonra dipnota g eç iyoruz: 27 Nisan 1 9 9 8 Salı günü g ecesiyd i . Cumhurbaşkanı Demi­ rel'e , eski notlarımı karıştırırken e lime geçen kimi gazete kupürle­ rinden söz açtım . B i r zamanlar aleyhine yazılar yazan b i r gazeteci ile 1 99 8'deki 'yakın ilişkilerini' yadırgadığımı söyledim. Dinledi söylediklerimi ve şöyle yanı tladı "Vallahi, ben bunları aştım" dedi Yani? B i r zamanlardı O g a zeteci v e d i ğ e r kimileri i ç i n m ü t h i ş saldır­ gan bir üslup kullanan insan , Demirel'd i . Şimdi ise ; "Bunları aştım" diyor ve 'onca olayı , unutulması olanaksız in­ sanları ve olayları' . . geride bıra ktığını söylüyordu . 217


Şaşırmadım d iyemem Kenan Evren de özellikle l 9 9 7 'de ve hele 1 99 8'de hasmı bia­ manı olan Demire l'le sıkı fıkı ilişkilerini " Dargınlı klar uzun zaman sürmez" diyerek mazur göstermeye ç alışıyordu . İ ki insan bir noktada buluşmuşlard ı . O kadar ki, Demirel başkanlık sistemini nasıl savunuyorsa ko­ nuşmala rınd a . gün gelecek, Demirel'e arka ç ı kan Kenan Evren aynı gerekçeleri s ı ralayaca ktı . Cumhurbaşkanı Demirel'in başkanlık sistemini ortaya attığı ilk g ünlerdi . Eski Cum h u rbaşkanı Evre n'e Köşk'te bir yemek verd i . Olasıdır k i o yemekte Türk insanına t a rifsiz kederler yaşatan bu i ki i nsan başkanlık sistemini Türkiye'ye getirmek konusunda 'fi­ kir birliğine' vardılar . Oysa Türk halkı ve Türk aydını , bu iki insanın kapışma larını , dozu yüksek tartı şmalarını , karşılıklı hakarete varan sözlerini dinle­ ye d inleye yıllar e skitm işti. H e r ikisi de geçmişten söz açılınca " Bunları aştı k" diyebiliyordu. "Geride bıraktı k ' " A m a tarih , a ma geçmişi yaşayanlar . . Bu iki insanın geçmişini aşamıyor. Unutamıyor . Peki ama. Demirel ile Evren gibi siyase tçiler geçmişi hangi no ktaya geldiklerinde geride bırakıyor, belki de geçici olarak unutul­ maya terk ediyor? Kendi deyimleri ile o günleri 'aşıyor'? Ö rneğin Demirel Köşk'e çıkınca Tarafsızlık zırhına bürünüp her kesimle olumlu ilişkiler içine g i rince . . Bir başka deyimle 'ikbale erışince . Ya Evren ·:ı Ö rneğin o da Köşk'ten ayrılıp koruyucu zırhını ge­ ride bırakınca Dostlar edinm e , k ı rd ı kl a rıyla olumlu ilişkiler kurma zorunluluğunu hissedince . Bilinen .d eyimiy l e ; 'ikbalden çekilince' . . B u savı kanı tlayacak malzemeyi Demirel'den verebilirim: Cumhurbaşkanı seçilişinin ü ze rinden üç buçuk ay geçmişti Bir pazar günüd ü . 2 9 Ağustos 1 9 9 3 . İ stanbul'daydı , kendi deyimiyle 'kimi etkinliklere' katı lıyordu . 218


Mehmet Ali B i r a nd'ın o sıralar yapımcılığını üstlendiği Cross Fire adlı programına çağrılmıştı . Programın adı ne denli bir içerik taşıdığını göstermeye y etiyordu Birand , Cumhurbaşkanı'na başvur­ muş, programa katı l m asını rica etmişti. Cumhurbaşkanı 'daha son­ ra haber vereceğini' söylemiş, ama bir türlü Birand beklediğ i haberi Köşk'ten alamamıştı. Daha sonra Ecevit'in de programa katılacağı haberi geldi Kuşkusuz, Demirel ile Ecevit'in 1 2 Eylül, belki de 1 2 M art üze­ rinde tutuşmaları isteniliyordu . İ lgi çekici bir program olabilird i . Demirel ile Ecevit'in h e r i k i askeri müdaha l eye bakış açıla rı b i r­ b i rine uymuyordu , b i rbiriyle uyuşmuyordu . Demirel'le tele fonda görüşüyorduk. Söz Cross Fire'a geldi Ba­ na " 1 2 Mart't ı , 1 2 Eylül'dü . . . Benim bu olaylarda g örünüp durmam­ da artık bir yarar yok" dedi önc e . Zira . . . Gerekçeyi de söylüyordu: "Ben şimdi tepedevim" diyor­ du. "Şimd i bunları ( 1 2 M art'ı , 1 2 Eylül'ü) i kide bir şeye koymamın faydası yok. Ben geriye bakmak istemiyorum işte . " B u saptamalardan çıkan sonuç ş u oluyor: Demirel, Cumh ur­ başkanı seçilmeyip 'fiili siyasette' kalsa . . . 1 2 Mart ve 1 2 Ey\ül'\e il­ gili saldırı içeriğindeki konuşmaları sürdürecekti . Evren ise artık devletin başında değild i . 1 2 Eylül'le ilgili h er şey geride , anılard a kalmıştı . Oysa: Kimi anıları unutamamak insana ıstırap ve riyo r . Kimi z a m a n i nsan belleği anıların kimilerini a tl ı yor. Unutuyor diyemiyoru m ; ama a tlıyo r . Bir zaman geçiyor ve bir küçük işare t , bir küçük olay g e ç m işteki bir anıyı , anımsanmasında yarar olan anı­ yı alıp getiriyor , günümüzdeki gelişmelerin tam orta yerine bırakı­ veriyor. Coşkun Kırca'nın 1 998 yılının Hazi ran ayı sonlarında Ankara Sherlton otelinde bana anlattıkları da zaman tünelinden birdenbire karşıma çıkıverdi . Olayların göbeğinde yaşamış, sivil-asker yöne tici kad rolarının doruklarında dolaşmış bir insan Coşkun Kırc a . O l a k i anlatt_ığ ı iki olay geçmişin derinliklerinde kaldığ ı ve anla219


tını yeri bu bölümler olmadığı için yad ırganabil i r . Ama öyle değil Anımsandığı yerde yazılmalı Kırca'nın anlattığı olayların ilki 1 98 0 y ılında geçiyor. 1 9 9 3 yı­ l ında Köşk'e ç ı kan De mirel'in yapısını anlatması açısından i l g i n ç Kırc a , D Y P büyük kongresinden önceki günlerde Hüsanı e t t i n Cindoruk'u genel başka nlığa ikna etmeye çalışanların başında geli­ yor.

Ci ndoruk'la sık sık görüşüyor. Oy potansiye lini anlatıyor DYP'ye genel başkan seçildikten sonraki olası gelişmeleri tartışıyo r . Kırca'ya , "Onca D Y P milletvekil i n i n , hatta örgütün oy ve receği bilin iyord u . Cindoruk , genel başkanlığı elinin tersiyle neden g e ri çe­ virdi?" diye sordum_ "Demi rel'den çekiniyo rdu 'Beni rahat b ırakmaz, her şeye karı­ şır . Başbakanlığı dilediğim gibi yapmama imkan vermez' diyordu" dedi K ı rca Cindoruk'un Tansu Çiller'e kapıyı a ra layışını böyle anla­ tıyordu . "Güven i yoktu yukarıya" diye e kled i . Ne kadar yanlıştı ' Cindoruk g i bi yıllardır siyaset yapa n , Demi­ rel 'uzma nı' olduğunu hemen her fırsatta söyleyen bir insa n , Ö zal'ın bilinen iç siyaset mari fetlerinden sonra Demirel'in Köşk'te onun gibi davranmayacağını nedense saptaya mıyord u . Oysa Demirel'in tartışmalı siyasal geçmişinden , kavgacı v e u;ı­ laşmaz bir karakter yapısı olduğunu öne süren değerlendirmelerden sonra , 'parti ve hükümet işleri n i geride bırakarak' Anayasal Cum­ hurbaşkanlığı g örevi yapacağını içeren sözlerini Cindoruk gibi bir i nsan bir güvence olarak almalı . kabul etmeliy d i . Cindoruk'un yanılgısı şuradayd ı : Demire l , m üda h ale e tmez, ç ü ­ rümeye b ırakırdı 1 İ kinci olay 1 2 Eylül darbesinden, önceden 'haberi olmadığını' sürekli söyleye n , bu türden tanıklı söylemleri yadsıyan Demirel'i doğ rulamıyor. Coşkun Kırca anlatt ı : "Beni BM Daimi Temsi lciliğine atadı Demirel h üküme ti . 1 Temmuz 1 980'de Newyork'ta göreve başladım Ancak Ağustos 1 980'de İ stanbul'da kızım evlenecekti İ z i n aldım ve geld i m _ 220


İ stanbul'a 1 8 Ağustos 1 9 80 günü ind i m . O gün bana Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülend U lusu'dan b i r haber ilettile r . ' M ut laka A n k a ra'ya gel m e m i , mutlaka görüşmemiz gerektiğini' bildi riyordu . Kızımın düğünü 1 9 Ağustos l 980'de yapıldı ve ben , 20 Ağus­ tos 1 98 0 günü Ankara'ya geldim, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nda Oramiral Bülend Ulusu ile g ö rüştüm . Bana şöyle ded i : 'Biz müdahale etmeye karar verdik . Başba­ kan Demirel senin yakın tanıdığ ı n , dostluk ettiğin arkadaşın . Git söyle kendisine Bir yolunu bulup istifa e tsi n . Mesela bir dış mesele bularak ç e kilsin . Darbeye bir kez daha maruz kalmasın' . Oramirale bunları b an a ke ndisinin söylediğini Demirel'e söyle­ yip söyleyemeyeceğimi sordum, 'Olur' dedi O gece Demirel'le buluştuk. Evinde . Ben Bülend U lusu'nun ba­ na söylediklerini aynen aktard ı m . Ben anlatırken eliyle karşı çıkar, kabul etmez g i bi bazı hareketler yapıyordu. Bitirdim sözlerimi. Baş­ bakan Demirel o turduğu koltuğun önündeki masadan üstünde 'çok g i zli' yazılı, kırmızı kaplı bir şey ald ı , bana uzattı, 'Bak şuna , şöyle bir o ku' dedi . K ı rmızı kaplı d osya sıkıyönetim koordinasyon toplantılarının tutanaklarıydı ve birkaçında komutanlar Başbakan Demirel'in terörü ve ana rşiyi önlemek için yaptığı çalışmalardan övgüyle söz ediyor­ du. Demirel kırmızı kaplı 'çok gizli' kayıtlı dosyayı geri aldıktan sonra; 'Bu komutanların hepsini oraya ben tayin ettim' dedi . Kuvvet Komutanlığına getirdiği için komutanların kendine kar­ şı bir darbe yapmayacaklarını düşünüyordu. En azından , bir darbe g el irse . . . Ona dokunmayacaklarını sanı­ yord u . Kısacası, senin konuştuğun öteki tanıkların söy lediklerinin doğru olmadığını söylemiyorum. Ama ben açıkç a söyledim Demirel'e ; 'Darbe yapacaklar , istifa ederek darbeden kurtulmanızı istiyorlar' diye haber verdim Demirel'in 12 Eylül darbesinden 'haberim yok' demesi doğru deği l . " 221


Sözle rine g üven duyulan tanıkların anlattığı o laylardan sonra ; 1 2 Eyl ül darbesini bi r türlü sind i remeyen Demirel'in tam 1 3 yıl ar­ tan dalgalar halinde Kenan Evren'e ve 1 2 Eylül komutanları ile hat­ ta orduya ağır eleştiriler yöneltmesindeki neden ortaya ç ı kmıyor mu? Ke nan Evre n'in , "Çankaya'ya ç ı kabilme k için 1 2 Eylül darbesi­ ni organi ze e tti" demeye kadar varan bir h ı nçla eleştirilmesindeki sır perdesi bir kez daha aralanm ıyor mu? Kenan Evre n , Çankaya'ya ç ıkmayı e lbette istemişti . 1 2 Eylül ve ge lişen olaylar Evren'i Köş k'e çıkarmaya yetmişt i . Peki ama: Demirel Çankaya'ya ç ı kmayı , Ö zal'dan sonra Cumh urbaşkanı olmayı istememiş miydi? İ stememişti de zorunlu olarak mı Çankaya yoluna çıkmıştı? 1 9 9 8 yılının bahar aylarında bir gün, M illiyet gazetesi yönetici ve yazar kadrosuna, Cumhurbaşkanı Demire l , yabancı konukları ağırlamak için onarttığı M avi Köşk'te bir öğle yemeği verd i . Yavuz Donat e rtesi günkü yazısında , yemeğin sonunda dikkat çeken bir rılayı ; daha doğrusu Cumhurbaşkanı Demirel'in Çanka­ ya'ya ç ı kışıyla ilgili görüşünü yansıtıyor: "Biz de 'buluşmanın son sorusunu' soruverd i k : 'N iye ç ıktınız Ça nkaya'ya?' Ö nce kahkahalar . . . Baktı k, çevremizdeki görevliler bile gülüyorlar . Gülme faslı' bitince Devlet Başkanı c iddileşti. 'Ben ç ı kmadım, çı karıldım . Ö yle gerekti'. Gerekmesine gerekti de . . . 'Sonrasında' dikiş biraz zor tuttu " Demire l , Çankaya 'ya çıkışını "Ben ç ı kmadım, çıkarıldım. Ö yle gerekti " diye anlatıyor . Kuşkusuz, küçük bir cümlenin içinde çok olay , çok karakter va r . Ama 'ç ıkmadım , ç ı karıldım' diye b i r olay yok l Köşkteki günlerimi anlatırken sırası gelince değineceğim bir olaydan küçük bir not vermekle yetineyim: Cumhurbaşkanı Demirel'in özel çalışma odasındaydık . Genel sekreteri Necdet Seçkinöz. özel sekreteri Emel Yatmaz ve ben çeşitiı konulardaki görüşl erini almak için bekliyorduk 222


Söz, bilmem neden, birdenbire Demirel'in Cumhurbaşkanı o l ­ m a sına geldi . Demirel'in on beş yıldır yanı ndan ayırmad ı ğ ı , he rkesten çok g üvendiğ i , hemen her sırrını bildiğinden kuşku duymad ı ğ ı m Emel Ya tmaz; "Beyefendi" ded i ; " Ö zal öldükten sonra Cumh urbcışka n ı ol­ m a n ı z için daha ilk günden nasıl dua etti k . " Odaya b u z gibi b i r hava egemen oldu . Kimse sesini ç ı karmı­ yor, Demirel önündeki kağıtlarla oynuyor, sanki Emel Yatma z'ın bu a ç ıklamasını d uymamış gibi davranıyord u . "Ben çıkmadı m , çıkarıldım . Ö yle gerekt i . " İ şte b u cümle b u nedenle gerçeği yansıtmıyor . Demire l . Çarı ­ kaya'yı istiyord u ! Evet, eve t : Demirel Ö zal'ın ölümüyle birlikte Çankaya'ya çıkmayı b a l g i b ı istemişti . Dualar edilmişti Cumh urbaşkanı olması için . Zaten Demirel, Ö zal'ın Ç an kaya planları n ı n anlaşıldığı gün da­ ha önceki bölüm lerde okuduğunuz g ibi "Turgut Bey'in yerinde ol­ sam ben de kendimi seçtiririm" dememiş miydi bana? Demirel planlı ve programlı adımlarla her zaman olduğu g i b i y azgının da yardımıyla önüne ç ıkan fırsatı a s l a ka çırmayacaktı , ka­ ç ırmadı . Bir süre Çankaya'ya ç ı kmayı istemediğini söyled i , durdıı Seçileceğini işaret eden havayı koklamaya başladıktan sonra K ö ş k 'ü yadsımaktan vazgeçti . Doğrusu usta manevralarla bütün medyayı -hepimi zi- peşine t a kt ı . Çankaya Köşkü kapılarını aç masına yardımcı olmamızı ustaca ayarlad ı . Fakat doyumsuzlu k , fakat kendinden başka devlet yönetecek yetenek olmadığına inanan bir insan . . Çankaya'daki 7 yılı yete r l i b u lmadı kendisine . Tıpkı Ö zal gib i . Görev bitimine 2 y ı l kala başkanlık sistemini ve baskanı doğru­ dan halkın seçmesini öneren bir p l an l a ç ıktı ortaya . Tıpkı Ö zal gibi Kendisi için . 223


Ben bu satırları yazdığım s ı r ada ( 1 9 9 8 yaz'ı) D e m i re l . en a ? ü ç yıl daha Ça nkaya'da kalmanın ağlarını örüyordu Ö z a l , başaramadı , ecel a l d ı g ö t ü r d ü Demirel başaracak mı? Türkiye'de bu denli yeteneksi z , kısır g ö rü ş l ü ve kari z m <ı s ı o l m a y a n liderler oldukça . . Ama başaramadı . Başba kan Ecevit'in 5 + 5 formülüne k a r ş ı n . TBM M ; S. Demirel'i beş yıl daha Çankaya'da g ö r m e v i i s t e · mediğini oylarıyla kanıtlad ı . 5 + 5 , ayrı v e çok renkli b i r öykü . . . Yazılmaya ve okunmaya değer . . .

224


Ü çüncü Bölüm DEVLET

" O hayatı yeniden, benzerini bir kez daha yaşamak mı? Asla ! "

33 O sabah Cumhurbaşkanı Demire\'in telefondaki sözleri 'kelimesi kelimesine kafasında canlandı'_ Saat 1 0 . 00 _ U zun görüşmenin hemen başında Demirel; " Saat 1 8 . 3 0 'da teşrif et de konuşalım" demişti _ Cumhuriyet'in , hemen h e men bütün gazete bürolarının, başka­ larına aykırı gelen , oysa meslektekilerin olağan karşıladığı o hari ka gürü l tü l ü , çalkantılı d ünyasından kopuyord u _ Geleceğe dönük düş­ ler balon köpükler gibi dağıldı Gerçekleri t a rtıyordu kafasında Ya l n ız başına 'olup-b itti'yi bir kez daha gözden geçirmeliyd i . Hava sıcak _ Seymenler Parkı'na girdi . Küçük havuzlarda b i r-iki örde k . bir kuğu başla rını suya daldırıp yiyecek arıyor. Hafif eğilimli çimlerde her cins köpek sağa sola koşuyor. birbiriyle oynaşıyor Sahipleri keyifli Park y o lları ndaki kanapelerde genç kızlarla erkekler birbirine sarılmış_ Konuşmadan oturuyorlar Kendini olayların akışına bırakacaktı Parktan ç ıktı . ağır adım larla evin arkasındaki araba parkına yü­ rüdü _ 225


K o n t a ğ ı ç e v i rd i

E m e k ta r a raba b i r- i k i ö k s ü r d ü , sonra ç a l ı ş t ı .

Vol kswag e n ' i K ö ş k e d o ğ r u sürdü İ z z e t o ğ l u M e s r u r e ' d e n d o ğ m a C ü n e y t A r cay üre k ; 1 5 T e m muz 1 q 9 3 g Linü saat

18

3 0 ' a doğru C u m h u rbaşka n l ı ğ ı Köşkü'ne g i d e r ­

k e n b u n l a r ı ve d e ş u n l a r ı düşünüyord u ·

34 O l a y l a r ı n a k ı ş ı n a b ı ra k a c a ktı k e n d i n i a m a , duygu l a r v e k i m i d li ş ü n c e l e r g e l - g i t o l a y ı g ib i b i r g e l i y o r , b i r g idiy o r , r a h a t b ı r a k m ı ­ yordu R a s l ı c a k o r k u s u m e s l e k t e n k o p t u k t a n sora b a s ı n a ö z g ü g e n e l k u ra l ı n a c ı m a s ı z c a i ş l e m e s i y d i U n u t u l m u ş , b i r k e n a ra a t ı l m ı ş v e a r t ı k a ra n m ayan k a y ı p b i r e ş ­ ya g i b i t o z l a n ı p g i d e c e k m i y d i ? D o s t ç e vr e l e r d e u n u t u l a c a k m ıyd ı ? Oysa , bir k e z d a h a d ü n y aya g e ls e g a z e t e c i olmayı y e ğ l e d i ğ i n i hep söylerdi

A m a ş i m d i ? K l a s i k t a n ı m ı y l a ' m e m u r ' , a m a ç ağdaş d e ­

y i ın i y l c 'bürokra t ' ' G a z e te c i l i k ö z g ü r l ü k d e m ekti ve s ö y l e m e k d e m e kti

D i l ed i ğ i g i b i y a z m a k , d ü ş ü n m e k

Y a bürokrasi? Y a z m a kt a , düşün m e k t e , söyle­

m e k t e b a ğ ı m l ı l ı k d e m e k değil miyd i ? G a ze t e c i l i ğ i k e n d i s i n e a d ı - s a n ı b e l i rs i z y a d a y ü k s e k düzeydeki s o r u m l u l a r ı t a n ı maya o l a n a k sağlad ı ğ ı için seviyord u . T ür kiye'de g a z e t e c i l i ğ i n k o r k u t u c u b i r y a n ı va rd ı : N e yasalar n e g e l e n e k v e g ö re n e kl e r b i r g a zetec i n i n y a r ı n la ra 'güve n l e b a km a s ı n ı ' s a ğ laya bi i m işti H e l e yalnızca h a k ettiği ücretle yetinen b i r gazeteci i ç i n

'Ge-

l e c e k k o rkusu ve güvence y o ksunluğu' z a m a n z a m a n g a z e teciye Ja­ ş a m ı , kabusa d ö n ü ş t ü r e b i l i rd i . H e m e n h e m e n h e r k e s i m d e n i n s a n ı n , h at t a i l i ş k i kurd u ğ u , g ö r ü ş t ü ğ ü b i r e y l e r i n d ı ş a v u r a m a d ı k l a r ı ö z e l l i kl e r i , d ü ş ü n c e v e e ğ i ­ l i m l e r i , k ı s a c a s ı i n s a n l a rı n ' i ç i n d e n g e ç e n l e r i k e ş f e t m e y i ' p e k s e ­ verdi . 226


Söz ve davranışlarını i zlediği b ir eylere -tabii daha çok siyasetçi ve yöneticile re- bir laboratuvar gözlemcisi gibi bakmaya , gözleme­ ye alıştırmıştı kendi n i . Kimi zamanlar şaka g i b i söylenen sözlerden , k i m i zaman karşı­ sındakinin, d i k kati çekmeyecek ölçüde ufacık bir e l , kol ya da yüz hareketinden, o insanın içinden geçeni keşfetmeyi, c iddi sonuçlar ç ı karmayı başarm ıştı. Yaklaşık 3 0 yıldır Demire l ' i tanıyordu . Sık sık görüşmüştü . Köşk'te g ö reve başlarsa Demirel'i, 'dışa dönük yüzü'nün yanı sıra 'içinden geçenlerle' tanıma olanağı bulacakt ı . Bu da hayli keyif­ li bir gözlem süreci değil miydi ? Gazetecilikten bürokratl ığa geçen bir insandan teselli niteliğin­ d e bir irde l e m e ! İ ç inde yıllardır yaşadığı dünyadaki bireylerin değişken doğa ya­ pıları ona , olayların içeriğine ve uzağındaki yakınındaki insanlara kuşkuyla bakmayı öğretmişti. Kuşkuların kaygıya dönüştüğü günler ona, hiçbir zaman rahat ola mayacağın ı , ama kendine güveni asla yitirmemesini öğretti . İ yimse r düşüncelerle oyalandığı sırad a ; birden bir rüzgar esti kafasında ve Köşk'te görev aldıktan sonra ' onca deneyime sahip g a­ zetec i' olarak g e reksindiği zaman yeniden rağbet edilip edilmeyece­ ğini sormaya başlad ı . O g ü n çok uzaklardaydı k i m i g e rçekler. Sonradan görecekti Yüksek nitelikli, düşük ücretli bir avuç idealist insanın devlete armağan ettiği amatör ruh , çekip g i tmiş ve yerini . . . örneğin bir bü­ yük devlet dairesinde kendine özgü düze n , bürokrasi ç arkı ve entri­ kalar almıştı. 1 9 9 3 yılının sıcak 1 5 Tem muz günü, g azeteci biraz şaşkın ve biraz utangaç Çankaya Köşkü'ne g iriyordu . 35 İ lk ders : " D evlet bunlar " Nöbetçi yaverle yanyana , ama konuşmadan , Cumhurbaşka­ nı nın korid orun sonundaki çalışma odasına kadar yürüdü k . 227


Ah bu korido r . Uzun, sessi z , ç o k değerli büyük vazoların sıra­ landığı koridor . Kimi anılar geldikçe aklıma; bu k o ridor beni güldürüyor . duy­ gulandırıyor ve şaşırtıyor. Ankara Gazeteciler Cemiyeti yönetim kurulu olarak C umhur­ başkanı Bayar'ı ziyaretimiz . . . C H P'nin 1 4 Mayıs 1 95 0 seçimlerini yitirdiği gece, İ smet İ nö­ nü' nün bu koridorun sonundaki yave rler odasına girişi , eşi Mevhibe Hanım'a söyledikleri . . . Cemal Gürse l , 'baba' Cumhurbaşkanı . . . Korutürk ve sonra Evren ı B u koridorda ve koridora açılan odalarla salonlarda binlerce anı yaşıyor. Bir-iki dakika içe risinde yıldırım hızıyla gelip geçen anıla r . Yaver kapıyı açtı; "Misafirimiz g e ldi" dedi . Beni buyur etti . Cumhurbaşkanı Demirel ayaktaydı . Elimi sıktı . Karşı duvarın önünde Evren'in çalışma masası. Aynı yerde ; üzerinde tek bir kağıt parçası bile yok. Anlaşılan Demire l kullanmı­ yor. Belki resim çe ktirirken oturuyor Evren'in Ö zal'a, Ö zal'ın Demi­ rel'e bıraktığı koltuğa . Masanın hemen sağ tarafında Ö zal'ın oyuncağı bilgisaya r . De­ mirel'in elini sürmediği aygıt. Cumhurbaşkanı , Güniz Sokak'taki çalışma odasındaki düzeni buraya taşımış. Geniş, ayakları kısa, büyükçe bir koltukta otu ruyo r. Ö n ünde küçük dikdörtgen bir masa . Yanında te lefonlar . Masanın i k i yanında , Demirel'in koltuğunun sağında v e solunda iki küçük koltuk. Solundaki koltuğu g österdi, oturdum. Yaver'e çay g öndermesini söyled i . Nöbetçi yaver kapıyı kapatmıştı k i . . . Demirel sağ e liyle h enüz g özden yiten yaveri göstere rek, "Devlet bunlar" dedi . 36 Demirel daha konuşmaya başlamada n ; "Devlet bunlar" demekle neyi anlatmak istiyordu? 228


Doğrusu c ümleyi o anda yorumlayamadım . Şaşırdığımı kabul etmeliyim. Demire l'in TSK ile ilgili g örüşlerini kimi öze l , kimi resmi top­ l a n tılarda dinlemiştim . Kimi komutanları , tabii darbe yapanları or­ dudan soyutlayıp, orduyu kahramanlıkla överken , darbe yapan ko­ mutanları top ateşine tutardı. "Devlet bunlar" diyerek askerleri kafasında yeni bir yere mi ko­ yuyordu acaba? Yoksa ordunun bütünüyle her zaman ve h er yerde ·devleti elin­ d e tuttuğunu' mu söylemek istiyordu? Ya da siyasal yaşamı boyunca yadsıdığı bilinen bir olguyu artık kabulleniyor muydu? Demirel şaşırtıcı s öylemine bir şeyler eklemed i . Tabii ben de s ormadım. Sözdeki anlamı daha sonra değerlendirmeyi yeğliyordum. Demirel başka -ama asıl- konuya geçt i .

37 Ö nündeki küçük karton not kağıtlarını karıştırdı . Deminki ö n em l i vurgulamayı yapan sanki o değildi: "Burada " dedi, "bir Danışmanlar Kurulu oluşturmaya karar ver­ dim . " Bu kurul iç , d ı ş , savunma, e konom i , kalkınma vs . gibi konu ve sorunları izleyecek uzmanlar kurulu olacaktı. Bu kurul (burada hafif­ çe g üldü) bir çeşit Bakanlar Kurulu g ibi . Asıl amaç 'devlete tepeden bakmak'tı . Bu kurulda yer alacaktım. Sıfatım başdanışman . Bir oto­ mobi l , makam aracı, 20 milyon dolayında maaş. Ö yle her gün çalı­ şacak değildim Ö nüme her gün kağıtlar getirilmeyecekti . Doğru­ dan Cumhurbaşkanı'na bağlıydım. ve onun vereceği -be lki ayda bir kez- bir g örevi yapacaktım. Tayinimle i l g iyi ka rarnameyi yazdırm ı ş , imzalamış, Genel Sek­ reter Necdet Seçkinöz kasaya kilitlemişt i . H e r ş e y düşünülmüş, hazırlanmıştı. Göreve hemen başlayabi­ lirdim. 229


"Ama bir süre ızin vermenızı rıca ediyorum" dedim Demirel'e: "Gaze teye durumu bildirmem ve izin almam g e rekiyor . " " İ sterseniz ben İ lhan Selçuk'a telefon edeyim" dedi, Cumhuri­ yetten bir zorluk çıkmasını önlemek için . " İ zin verin" dedi m : " İ lhan'la ben konuşayım, durumu anlatayım . " Kabul etti . Oysa ben İ lhan'a 'durumu' nasıl anlatacağımı bilemi­ yordum Bir zorluk ç ıkarmayacağından kuşku duymuyordum; ancak gazeteden, çok sevdiğim Cumhuriyet'ten nasıl kopacaktım? Asıl so­ run buydu. Zaman zaman akl ımdan Köşk'te g öreve başladıktan sonra yaz ı ­ l acak veya söylenecekler g e çiyordu . Dedikodu, insanları ak ve kara olarak ayırır, insana günah ya da sevap yakıştırıverirdi . Ö zellikle basın dünyasında . Demirel'e kimi sorular yöneltemedim . Ö rneğin Köşk'te Bakan­ lar Kurulu'na benzer o luşturacağı kurulda 1 0- 1 1 kişi olacağını söy­ lüyordu, ama kimlerdi bu 1 0- 1 1 kişi? Söylemedi . Konuşma kısa sürdü . Anlat t ı , anladım , ayağa kalkt ı k . B e n i kutladı, yanaklarımdan öptü, kapıyı açtı m . Çıkarken arkamı dönüp baktı m . Demire l ayakta durmuş, bana bakıyordu Emektar Volkswagen'im beni eve getird i . B e n hala "Devlet bunlar" c ümlesindeki gizemi çözmeye çalışı­ yordum . Küçük yazı odamdaki dosyalardan notlarımı çıkardım . O rdu ile ilgili Demirel'in anlattığı öyküyü yeniden okudum ve " Bu öyküyü anlatan De mire l , 'devlet demek , ordu demek' diyebilir mi?" diye düşündüm. B u küçük cümledeki g izemi ç özmeyi önümüzdeki günlere bı­ raktım ve Demirel'in ordu öyküsünü bir gün lazım olabilir d iye b i r kenara ayırdım. 38 İ şte . Demirel'in 'ordu öyküsü ' : " Bana 1 9 8 1 Martında çeşitli milletlerin parlamenterlerinden yi rmi kişilik bir heyet gelmişti Sekre t e r ve tercümanlarıyla birlikte 230


kırk kişi . Soru s o rdular, dediler ki 'Biz bütün yerlerde konuşt u k . Si­ zinle de konuşmak istiy o r u z . Sizin m e m l e ke tt e ordunun i k i d e bir devlet idar e s i n e el koyması, ordunun ilahi bir h a k k ı m ı d ı r ? ' B e n onlara ' hayır' veya ' evet' demed i m , şöyle cevap ve rdim 'Siz H ı ri stiyansını z , biz M üslümanı z. Tek Allah'a s i z de i n a nı r s ı ­ nız, b i z de i n a n ı r ı z _ Allah tektir: Lailaheillallah İ h l a s S u r e s i n i n b i ­ rinci ayeti ' K u l hüvallahü ehad' der Allah tekt i r . Ö y l e olunca h e p i ­ mizi aynı A l l a h yarattığına göre , şimdi diyelim k i Allah , Alman m il­ letini yara t m ı ş , onlar bir ordu kurmuşla r . İ ngiliz mille t ini yara t m ı ş , onlar da yeni bir ordu kurmuşlar. Türkiye'ye g e lince : Allah evvela orduyu yaratmış, sonra -h aşa, Allah hatadan münezzehtir- bakmış bir eksiklik oldu. bunlar için d e bir m i l l e t yaratmış . _ . ' Ada mlar b irbirlerine baktılar, bastılar kahkahayı " ( İ slam . De­ mokrasi , L a i k l i k k itabı , Kazım Güleçyüz , s . 6 2 , " Devl e t m i l l e t i y l e n a ­ sıl barışır" bölüm başlığındaki öyk ü , 1 99 1 ) "Devl e t bunlar" yargısı, yabancılara anlattığı b u öyküden mi kaynaklanıyordu? Demirel'in aynı yıl, 1 9 9 1 'de orduyu analiz eden bir b a ş k a irde­ lemesi daha var. Diyor k i : " B u ülkenin Silahlı Kuvvetle rin in, b u devletin içi ndeki yeri n e ­ dir? Silahlı Kuvvetler millet iradesinin üstünde değil, m i l l e t irad e s i ­ n i n emrind e d i r . Türkiye'nin müesseseleri yerleri n i . g ö r e v l e r i n i _ yet­ kilerini çok iyi anlamış olsalar , hiçbir problemimiz olmaz Ama kurumlar kendiliklerinden kend iler ine yer. g ö r e v , v e t k i farzederlers e , o zaman c urcuna b a ş l a r O z a m a n o , devl e t d � q i l _ kargaşa o l u r . B i zim devletteki s ı k ı n t ı l a r d a o r a d a n g e l iy o r Efen İ yi a m a o k. a rn ı ­ el i m , İ ç Hizmet Kanunu·nun 3 5 . m a d d e s i n e g ö r e nun bir d e 4 3 _ maddesi var 3 5 madde 'Cum h u r iyeti k o r u m a k ve kollam ak' derk.en, 4 3 madde 'Siyase tle u ğ ra ş m a y ı n ' dıyor Avnı ka­ nunda 3 5 . maddenin öyle anlaşılmayacağı yazılı Ama T ü rkiye bunları a l k ı ş l a d ı ğ ı için bu m üd a h a l e l e r o l u y o r S o n r a da zararını ç e k iy o r . B u n l a r a ç ı k açık t a rt ı ş ı l m ıyor d a N e t ı c c ­ de fatura , kalmaması l a z ı m g e l e n i n s a n l a r ı n ü z e rinde k a l ı y o r B e n i m ç ı r p ı n m a m o d u r G e l i n h i çb i r k ö t ü n i y e t e k a p ı l m a k sı z ı n . k i m s e _ ·

231


yi kötül emeksizin , bunları tartışa lım Silahlı Kuvve tleri küçük düşür­ mek kimsenin aklından geçmez. 'Yeri şu olsun , görevi bu olsun' de­ mek, kimseyi incitmez. S i l a h l ı Kuvve tlerin yeri, g ö r e v i . y e t k i s i ç o k i y i tayin edilmeli Bakınız , bugün Silahlı Kuvvetlerin kime bağlı ol­ duğu dahi muallaktadır . Anayasa 'Başbakan a ka rşı so rum ludur' d e r , ' Bağlıdır' demez. Bu Anayasa'da 'Bağlıdır' lafı yok işte bu da b i z i m devle tin büyük meselelerinden biri di r . " (Süleyman Demire l , İ s l a m , D emokrasi, Laiklik ki tabı , s . 1 2 0) Kuşkusuz Demirel'in - 1 9 9 1 'de ki- kendine özgü s a p t a m a l a r ı doğrudur ve gerçekçidir. Ne var ki, bir soru var k i , gerçeği ve doğruları gölge liyor Demire l , 1 9 65'te tek başına iktidara geldiği zaman. 27 Mayıs 1 960 d a rbesi nin, yakındığı İ ç H izmet Yasas ındaki a l t ı n ı ç i z d i ğ i maddelere göre yapıldığını bilmiyor muydu? Biliyordu' 1 9 7 1 , 1 2 M art'taki komutanlar müdahalesine kadar bu yasala­ rı değiştirmeye yönel medi , parmağını oynatmadı . 1 2 Mart müdahalesi yine aynı y asalara ve o yasalardaki mad­ delere g öre gerçekleştirild i . Demire l , daha sonra yine iktidara ge ldi 1 2 Eylül darbesine kadar daha sonra ları sık sık yinelediği yakınma­ larının nedenlerini ortadan kaldırmak amacıyla t ek bir girişimde bu­ lunmad ı . 1 2 Eylül'den sonra , inişli çıkışlı s iyasal yaşamını 1 9 9 1 genel seçimlerinde tekrar i ktidar oluncaya kadar sürdürdü Ü s te l i k bu kez, koalisyon orta ğ ı , askeri müdahalelere içtenlikle karşı çıkan E r d a l İ nönü ile SHP idi . Demire l . Mayıs 1 9 9 3 'e -Cumhurbaşkanı seç ilinceye- kada r B aşbakanlık yaptı . İ ki yıl i çi nde orduyu devlet yönetimine müda ha­ lerle 'izinli sayan' yasalardaki maddeleri değ iştirmeye bir gün olsun g irişmedi . Pek çok konuda çoğu zaman keyif duyduğu g e l i şme l e ri a nl a t ı r ­ ken şu olguyu gündeme getirmedi . Ordu m ü d a h a l e l e r i n i n yasal dayanakla r ı n ı ortadan k a l d ı r nı cı y ı öngören t o p l u m s a l t a r t ı ş m a l a r ' açılm asına C u m h urbaşkan l ı ğ ı d ö n e m i nde de yanaş m ad ı . Üste l i k , tanı tersi d a vran ışlarl a 7 y ı l q b r e v y a ptı Ç a n k a y cı ' d a

2 8 Şubat olayında ve 2 8 Şubat süre c i nde t,1 k ı n d ı ğ ı tcıvır 232

ve o r -


du ile b irlikte izlediği yönte m . politika açık seçik ortada . Yukardaki küçük irdeleme yıll ardır yanıtı aranan soruyu yine akla getiriyo r : De mirel, o rdu-iktidar formülünden sürekli yakınd ı . Evet ama, yakındığı konudan demokra tik yaşamı arındı rmak için i ktidarlıkla­ rında neden h i ç b ir g irişimde bulunmadı? Kimileri d e r ki , gücü yetm e d i . K i m i l e r i d e r ki, cesareti yoktu ! Oysa bu s oruları önüne koyduğunuz zaman Demirel, öyle mantı ksal ve ayrıntılı açıklamalar yapabilir ki . . Yapacaktır ki . . . Ö rneğ i n , l 9 6 5'te tek başına i ktidara geldiği zaman ülkedeki siyasal manzarayı anlatacak , 27 Mayıs d arbesi izlerinin asker ve si­ vil kesimlerde h a l a canlı yaşadığını söyleyece k , Cumhuriyet Sena­ tosu içinde bile -Tabii Senatörler arasında- cuntaların varlığından söz açacak 1 9 7 1 darbesine kadar altı yıllık iktidarında tek amacının asker­ lerle siviller a rasında barışı sağlamak olduğunu ayrıntılarıyla gözler önüne sere c e k . C e m a l G ürsel ö ldükten sonra Çankaya'ya bir sivil getirebilirdi . Parlamentoda yeterli oy çoğunluğuna sahipt i . Ordu-sivil barışını sağlamak i ç i n , Genelkurmay Başkanı Cevdet Sunay'ı Cumhurbaşka­ nı seçtird i ğ i n i b i r kanıt olarak gösterece k . O l a k i ; İ ç Hizmet Yasasında değişiklik yapmaya g irişmesi halin­ de, her açıdan güçlü bir lider olan rahmetli İ smet İ nönü'nün muhale­ fetiyle karşılaşacağını, ordudan da tepkiler geleceğini söyleyecek . Ayrı n tı l ı b i l g i le r . . . Olaylar ve 'makul' açıklamalar . . 1 9 7 1 ' d e n sonraki dönemlerde de aynı konulara e ğ ilememesini ülkenin koşullarına, askerlerle olan gergin ilişkilere bağlayacak. Makul' açı klam alar kabul edilecek mi? Yoksa b u g örüşlere 'makul ve m akbul' karşı açıklamalar gele­ cek m i ? D e m i r e l b u güne değin siyasal kimliği v e yaşamıyla analiz edil­ m e k üzere m a s a ya yatırılmadı . B ö ylesi bir inceleme başka konu larda old u ğ u g i bi bu konuda d a gerçeği a m a çıplak gerçeğı ortaya koyacak . Umut b u yal 233


39 Ö yle anlar v a r k i , insan bunları gerektiği g i b i anlatamıyor O gün öyle anlarla ve anılarla dolu. İ lhan Selçuk'la o g ünkü konuşmamızı , söyleşimizi unutabilir miyim? Duygu yüklü dakikaları hakkını vererek anlatabilir miyim? Sanmıyorum , ama deneyeceği m : Siyasal durum üzerinde konuştuktan sonra İ lhan; "Sende bir yaramazlık var mı?" diye sord u . "Var" dedim "Nedir?" "Dün gece seni bulam adım , anlatamadım. Cumhurbaşkanı De­ mirel dün saat 1 8 . 3 0 'da beni kabul etti. 'Burada oluşturacağım da­ nışmanlar kuruluna seni alacağım' d ed i . " İ lhan güldü. " Ben ' Gazete' dedim . 'izin almadan , hele İ lhan'ın i znini sağla­ madan olanaksı z , ' dedim . " İ lhan dinl iyordu : "Demirel , 'Ben İ lhan Bey'i arayayı m , ' dedi. R eddetti m . Kaç yıl­ lık dostum İ lhan'a ben anlatmalıyım " İ lhan herhalde Turgut Ö zal döneminde Çankaya'ya danışman olan gazetecileri , hem g azetede hem de Cumhurbaşkanlığında 'pa­ ralı görev' yapmalarına karşı çıktığımız günleri anımsıyord u . "Sağ ­ dan soldan saldırı başlayacak" demekle ye tindi . Ö ylesine di kkatli, öylesine duyarl ı . Doğruydu söylediği . "Kuşkusuz" d e d i m , İ lhan'a h a k verere k : "Eve t . A m a b e n C umhurbaşkanlığında göreve başladığım daki­ ka, gazete ile ilişkimi keseceğim Hem gazetecilik yapmayı hem de Köşk'te görev almayı içime sindirmem olanaksız N e kendimi ne Cumhuriye t i zor d urumda bırakabi li rim . " Cunıhurbaşkanı'na da ancak bu durumda Köşk'e gelebileceğimi söylemiş tinı Demirel'in -tek bir sözcük söylememesine karşın- iki görevi birarada götürmeme ve hele , g ünlük yazılara devam etmeme pek yatkın olmadığı ortadaydı . 234


"Gerçekten" demişti m : "Benim için mesele İ l h an'dır ve onun iznidi r . İ zin vermezse geleme m " . Selçuk "olayı bir-iki g ü n 'tezekkür' etmeyi" öneriyordu Elbette Ancak İ lhan'a, çağrıya ol umsuz bakmadığımı da söy l e dim B e n i mutlu e d e n a n , işte o andı . İ lhan'ın söz leri : "Sen oraya gitsen de bizim aramızdaki ilişki h içbir zaman değiş­ m e z . Bunu b i lesin" dedi: " N e zaman istersen dönebilirsin g azetey e \ " Mesleğimizle ilg ili bilinçal tımızda hazır bekleyen senaryolar vardır. "Bir mezarcı ce naze törenini, bir zengin yoksul düşmes ini , b i r zampara iktida rsı zlığı düşleyebilir. Söylediklerine göre , bir aktö rün e n büyük korkusu unuttuğu satırları anımsamaya çalışırken t ı ­ y at ronun boşalmasıdır k i , bu, ölümü düşlemekten başka nedir?" Gazetecilikte de yaşarken unutulmak , yaşarken ölmek demekti . Başkalarını bilmem ama; 'olgunluk çağındaki gazetecilerin rafa kaldırıldığını içeren k orku' içimi yakıyordu . İ lhan sanki bu duyguyu sezmiş gibi i l iş kilerimizin asla kopma­ yacağını -bir teselli olsun diye değil- açık yüreklilikle söylüyor v e beni inanılmaz ölçüde m utlu ediyordu . Biz Cumhuriyet'ten ayrılmış -bir başka öyküdür- sonra dön­ müş ve gazetenin yüz bine yakın bir ti raja oturması için gece g ündüz çalışmıştı k . Ben Anka ra temsilciliğinde üzerime düşeni yaptığıma inanıyor­ dum . Diyorsunuz ki ş i md i , hem gazeteden kopmayı sindiremiyor , hem de Çankaya'ya, üstelik bir bürokra t kimliğiyle gidiyorsun N i ç i n '? Çok değişik nedenleri vard ı , ama şurası kesindi ki İ lh an'dan , Hikmet'ten, kimi a rkadaşlardan ve Cumhuriyet'ten ayrılmak zordu , zoruma g id iyordu "Yukarda fazla iş-güç ol mayacağına göre kitaplar yazarım" de­ dim İ lhan'a . O , yapacakl a rımdan çok benim manen raha tlamarn cı özen gösteriyord u . İ lhan'a d a a ç ı k s e ç i k söyledim : Ben Köşk e para için gitmiyor­ dum Biz Cumhuriyet'te ne badirelerden geçmişt i k . Para aklımıza gelmemişt i . Bir konu var k i çok mutlu ediyordu beni Gazete iyi d u ­ rumdayd ı . 235


İ lhan, Cumhurbaşkanı'nın 'süre vermesini' istiyordu. 'Süre' kon usu söz o lunca ; araya "Seni arayabilir C um hurbaşka­

nı " sözcüklerini sıkıştırıverdim . Süre istiyordu; ç ünkü benim ayrılmamla taşlar yerinden oyna­ yacaktı . Ankara temsilciliğine kim gelecekti? Yeni çalışma düzeni kurulacaktı . İ lhan, patronsuz bir gaze tede saygıyla sözü dinlenen bi lge adamd ı . Zaten İ lhan ol masa , Cumhuriyet kendini toparlayamazd ı . Çelişkili olayların içinden çıkması zor, h atta olanaksız h a l e gelirdi. Ama, benim ayrılmamı ve yapılması zorunlu yeni düzenlemele­ ri konuşacağı sorumlu a rkadaşlar yaz tatilindeydi. O nedenle 'süre veri lsin' istiyordu . " Bana yönelecek yazar saldırıları aşırıya kaçarsa . . . g erekeni yapmaya hazırdı i lhan . " U mduğum , b eklediğim g ibi konuşuyordu Cumhurbaşkanı "Demokratik bir mücadele ile oraya g eldiyse 1 9 80'lerde" diyordu, "biz de Cumhuriyet'te demokratik bir mücade­ le ile bu noktaya geldi k . Saldırıları Cumhuriyet karşılar" diyordu. Ne zaman başlayacaktım Köşk'teki g öreve? "Bana, 'Ay sonunda , Ağustos başında g öreve başlayabilirsin' dedi Cumhurbaşkanı . " Biraz bilgi verdi İ lha n . Gazetenin a y sonu karı 25 milyar kadardı. "Nereden hangi noktaya geldik yahu" dedim. İ lhan kahkahayı patlattı. Tabii ben de . Geçmiş günlerin acı tatlı anı larını düşünere k . i lhan i k i konuda noktayı koyd u . Cumhuriyet v e benimle ilgili: "Cumhuriyet'in önü açık. Biz seni orada olsan da bırakmayı z . " Cumhuriyet'le ilgili olumlu yargısını bir gün o lsun yitirmedi 'Orada' da olsam 'beni bırakmayacağını' kanıtladı . Cumhuriyet'ten ayrılmam ve Köşk'teki görev, İlhan'\a beni m aramda en az 1 5 gün 'sır' olarak kaldı . Sızmadı .

40 Hengame li aylard ı . Ağustos ge liyordu . Ağustos ayı demek. as­ keri sorunların gündemin ilk sırasına tırrnanrnası demekti . 236


Sivil kana tta i se , gözler Tansu Çiller'in başkanlığındaki DYP­ SHP hükümetine ç e vriliydi M edya , Tansu Çiller'in ne yaptığından çok, yurt i ç i ve yurt dışı gezilerde 'he rkesi güzelliğiyle fethettiğinden söz ederek yeni Başba­ kan'ı övmekle meşgu\du' . A m a , alttan alta konuşulan konu; Kasım ayında yapılacak olan olağan DYP Büyük Kongresi i d i . Çoğu kişiye g öre , 1 3 H aziranda toplanan olağanüstü kongrede 'bir rastlantı eseri büyük piyango' Tansu Ç iller'e i sabet etmişt i . Ancak Kasım ya da Aralık ayındaki olağan kongrede Çiller'in aynı şansı yakalaması olana ksızd ı . N e kadar büyük bir yanılgı ı Çiller ve tab i i Ö zer Çiller, yakala­ d ı kları şansı öyle bir hamlede yitirecek insanlar değild i . M addi ola­ nakları seferber ederek hem parti örgütünü, hem milletvekillerini ve hem de ulusal büyük b a sınımızın gözde g azetelerini kendi lehleri­ ne ç evirmeyi pekala biliyorlardı . B ütün uyarılar; Ç iller'in yalancılığını , bilgisizliğini ve siyasi ca­ hilliğini içeren anlatımlar, bir kulaktan g iriyor, öteki kulaktan çıkı­ yordu . Çiller'i savunan gözde gazeteciler ve gazeteler 'Atatürk'ün mo­ dern Türkiye'sini' bir kadın Başbakanın yönetmesindeki yüceliği göklere çıkarıyor, bütün batıda hem ü l keye hem de Çiller'e hayran­ lık duyulduğunu her fı rsatta işliyorlardı . İ lhan Selçuk, Ç i ller'in yerini koruyacağını söylüyordu . Zira 'ka­ dının yerine geçecek bir aday DYP'de belirmemişti . ' Öyleyse , hele bu k a mpanya ile . . . Çiller yine kazanacaktı . Çankaya , ' kadından' giderek umudunu kesiyor, hatta zaman zaman öfkeye kapılıyordu . Bir kezinde bana; " Fa r kında olmadığı bir şey var" demişti Çiller için: "DYP g rubuna bir parmak a tsa m , ind i riri m . " D Y P grubundaki çal kantı Demirel'e h a k verdirecek ölçüdeydi . Fakat ben Demirel'in DYP grubu ü ze rinde artık 'eskisi kadar' etkili olacağını sanmıyordum . Tuhaf değil m i ? Bana göre 'tarih teke rrür ediyor'du . Turgut Ö zal bir parti kurmu ş , hem de iki dönem tek başına ik­ tida ra getirmişt i . ANAP milletvekillerinin yüzde 70-SO'i ' sayesinde' parlamentoya girmişti . 237


Cumh urbaşkanı seçildi ve kısa bir süre sonra ANAP ve grubu günlerdeki kadar etkili olmadığı ortaya çıkt ı . Ö Eve t , zal Başbakan iken m i l l e tvekilleri verdiği talimatları ay­ nen uyguluyord u . Ama, Çankaya'daki Ö za\ ? Kudret i elinden alınmış b i r kral g ibi yalpalıyo rdu . Kuşkusuz ANAP mille tve killeri Ö zal'a saygıda kusur etmiyor­ lard ı . Kuşkusuz DYP milletvekilleri de Demirel' e saygıda kusur e tmi­ yorlard ı , etmeyeceklerdi ama , kudret sahibi pa tron değişmiş, Demi­ r e l yerini Çiller'e bırakmıştı . Şimdi kendi yazgılarıyla başbaşaydıla r . Kimisi milletvekilliği koltuğunu, kimileri bakanlıklarla parti yönetimindeki yerlerini mu­ hafaza edebilmek için 'yeni patron · a hoş görünmenin peşindeyd i . Siyasetin acımasız kuralları işliyord u . Demirel u z u n s ü r e , bir y ı l a yakın bir zaman , 'parmağını oyna­ tınca Çi ller'i grupta devireceğine' inand ı . Bu inanış aşağıdan d a l g a d a l g a g e l e n bilgilerle giderek zayıfladı . B i r gün geldi ki ; Demirel de artık g rupta bir hareket yaratarak Çiller'i alaşağı edemeyeceğini anladı . Ola ki i şte o gün; buyruğunda bir parti olmayışının acısını, Çankaya'da ki yalnızlığ ının ıstırabını yüreğinde hissetti. Kimseye söylemedi a m a , bu gerçek kimi olaylarda yüz çizgileri­ ne yansıyordu . S H P l ideri bir söyleşimizde yeni Başbaka nla ilgili ilginç bir de­ ğerlendirme yaptı: "Başbakan acemi . Ö ğ reniyor" dedi . Ama bu yargıyı tamamla­ yan öyle bir cümle söyledi k i . . son günle rin gizemli pek çok konu­ sunu aydınlatıyord u : " Medyanın e tkisinde hareket ediyor . " ü ze r i nde eski

41 Büyük gazetelerle yeni Başbakan arasında olup-bitenlerin içyü­ zünü anlamak ya da öğrenebilmek, elbette olanaksızd ı . 238


Ama , m edya ile Çiller arasında su sızmadığı o kadar açıktı ki 2 0 Tem muzdan i tibaren büyük gazeteler Cumhurbaşkanı De­ mire l'e karşı vaziyet almaya başladı. Kimi konularda Başbakan Çille r'e 'hak veriyor' ve Cunıhurbaş­ kanı'nı 'ye ni Başbakan'ı engellemeye çalışan' bir konumda gösteri­ y o rla rdı . Ö nce , Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki 'sürtüşme' ha­ berleri büyük manşetlerde arz-ı endam eyledi. Çiller, devlete 1 2 yıl h i zmeti olmayan Osman Ü nsal'ı Hazine M üsteşarlığ ına getirmek istiyordu . Osman Ü nsal , yasaların tarif e t ­ t i ğ i nitelikten yoksundu Cumhurbaşkanı kararnameyi geri çevirdi 'Sürtüşme' bu ve benzeri kararnamelerle başgösterdi . Ne k i , büyük basın b i r-iki kararnameyi gene lleştirdi v e Köşk'ün hükümet­ ten, daha doğ rusu Çille r'den gelen kararnameleri geri çevi rerek ça­ lışmasını' enge lle meye başlad ığını yayg ı n laştırarak Başbakan 'ın ya­ nında ağırlığını koydu Gösteri ş l i , kimi ç evrelerde şov' diye nitelenen Güneydoğu ge­ zisi bu sıralara rastladı. Çiller'e kimi Bakanlar ve Gene lkurmay Baş­ kanı Doğan Güreş eşlik ediyordu Soru : " Kürtçe eğitim ve yayın konularını tartışmaya açmak ge­ rektiğini söylemiştiniz Bu konularda ne gibi izlenimler aldınız?" Çille r : " Halk önce güvence istiyor " Başbakan'ın ağ zında başka 'hazırlıklara' işaret eden söylemler vard ı . Ü stü kapalı söylüyordu yeni hükümetin yeni yaklaşımlarını· "Devletin gücü , fersah fersah teröristlerin üzerinde " dedi kten sonra " Ö zel timlerin 'çok' önemli olduğunu" vurguluyordu Ö zel timleri tanımlıyord u : "Dünyada her yerde var özel t i m l e r . O rada başlayıp orada emekli o l a n b i r p ro fe syonel yaklaşım olabilir Bunun hazırlığı başladı" diyordu . Kulaktan kulağa yayılan 'özel ordu' söylentisi ile Çi ller'in 'özel timleri' acaba aynı öğeler miydi ? Kimse b ilmiyordu . O sırada Çiller'in söylediklerine önem verilm edi Ama, Köşk'te C umhurbaşkanı Demirel ile yaptı ğ ı konuşmada 'özel timleri bir özel ordu gibi' a n l a tarak g i rişimler üzerinde bilgi verirken sert bir yanıt aldı : .

239


" İ ki ordu olma z . Bir ordumuz var ve Güneydoğu'daki t e rörü bu ordu ile çözeceğ i z . Git askerlerle bu konuları konuş " Çiller sadece 'özel ordu' ile yetinmiyord u . Güya 5 öğelı b i r çö­ züm planı' hazırlam ışt ı . 2 8 Şubat 1 9 9 3 gazetele rinde yer alan p l a na göre : Kürtçe radyo kuruluyor - Televizyonda Kürtçe yayın b a ş l ı y o r Okullarda Kürtçe seçmeli ders oluyor - Kürt dil kurumu kuruluyor K ürt tarih kurumu oluşturuluyor. Gazeteler aracılığıyla bir yoklama yapıld ı , öyle sert tepki lerle karşılaştı ki plan . . Ç iller rafa kaldırmak zorunda kaldı . Güneydoğu terörü ile Kürt sorununu 'bir hamlede çözeceği' sa­ nısıyla yola çıkan, büyük bir zafere imza atma t e laşına düşen Çil­ ler. . . çok geçmeden ne denli yanıldığını anladı . Bakanlar Kurulu'nda PKK'yı sineğe benzetiyor, devleti de file ı Şov bu benzetmelerle sürüp gitti .

42 İ l h an'la konuştuk. "Cumhurbaşkanı bana telefon etti" dedi . " 'Benim 3 0 yıllık ar­ kadaşımı buraya almak istiyorum' dedi. Ben de Tabii bizi çok müşkül durumda bıraktı nız. Memlekete hizmet için her taraf Cüneyt için birdir' ded i m . Böyle bir konuşma işte . " İ lhan'la Ankara temsilciliği üzerinde konuştuk. Cumhuriyet'ten ayrılışımı Ağustos başında gazeteye duyurac ak. Köşk, şimdilik kapalı devrede. ' İ çimizde bu olaylar gelişirken' dünya eski tas, eski hamam

43 Seçilmiş bir Cumhurbaş kanı N e çare, karşısında c e p h e ler rulmu ş . 240

ku­


Ç i l l er'in C u m h u rbaşkanı'na Başbakan olduğu o ilk günlerdeki sıcak bakışı yok K i m l e rden akıl alıy orsa ; Çankaya'ya karşı belli etmek istemedi­ ği ama e tkisinde olduğu medyadaki yayınlardan sezildiğine göre 'De m i r el'in g ölgesinde bir Başbakan' izlenimini si lmeye çalı şıyor Köşk'le Başbakanlık arasında 'sürtüşme' ya da Köşk'lm Çillcr' i 'engellediği' haberleri , hatta man şetleri Demirel'i ted irgin ediyor B u tedirg i n l i ğ i n i , açılan yeni cepheyle savaşımını bir telefon g örüş m e m i zde açığa vuruy o r . Köşk santralı Fethiye ile bağlantı kurdu Cumhurbaşkanı klasik soruyla başladı "Ne var, ne yok?" " Burada hiçbir şey yok Ne varsa oralarda var" dedi m . S D : " Ş ov v a r . (Güldüm) O ndan sonra 'malum gazeteler' beni Turgut'un vaziyetine düşürmek için, müdahale ettirmek için, beni hükümete ters düşürmeye çalışıyorlar. İ şte H ürriyet'in manşeti öyl e . 'Çelmeledi' diyor şeyi. Şimdi baktırıyorum . B i r ayda bu raya g e l e n kanun hükmündeki kararna­ melerin h e p s i n i , tayinlerin hepsini imzaladım . Birkaçını çevirdim . Başbak a n l ı k müsteşarlığı n ı , planlama müsteşarlığını , hazine müste­ şarl ı ğ ı n ı . B uralara d e vl ette tec rübesi olmayan adamlar getirmiş. Halbuki bunun şartı var . Kanuni şart . Diyor k i ; 1 2 yıl' 1 2 yılını devlette , 1 2 yılını d ışardaki bir g örevde geçirmiş olması gerek adamın. Canım sonra, uydurma adamlar. Devlette adam mı yok? Sonra h erkesin şevkini k ırmaya gerek yok! Devleti çalışamaz hale getir­ meye de gerek yok1 Anayasa'nın 1 04 . maddesine g öre kararnameyi geri çevirmek benim hakkı m . G ö revlerim arasında 'devle t organlarının uyum içeri· sınde ç a lışmasını gözetmek' diyor. B u . Hürriye t almış kararname işini , 'Demirel hükümeti çelmeli­ yor' , diyo r . " CA " H ürriyet anla ttığ ınız hukuksal dayanakları söyleyerek mi çel meliyor diye yazıyor?" SD "Reddetti diyor , çelmeledi Demirel, diyor. Yani beni T u rgut'un vaziyetine düşürmek istiyor . Halbuki 20241


2 5 gündür hiçbir şey redde tmedi m . Buradaki gayre t . .

Güneydoğu

gayreti . C A : "Nedir e fendim?" "

SD: " Havanda su dövmek. Yapılacak edilecek bir şey yok Daha evvel kaç defa gittik oralara . Sonra heyetler g önderdik . " CA : "Bir d e parlamento heyeti:" SD: "O da ayrı . Planlama M üsteşarının başkanlığında bir heyet gönderdik Gitti geldi . Hakkari ve Şırnak için bir program yaptı . Şimdi bu (Çiller) onları ilan edecek . " C A : "Nedir ilan edeceği pake t , b e n de onu soracaktım . " S D : " Paket , bilinen pake t . " CA " Onu bir daha söyleyecek?" SD: " Herhald e . Al babam ver babam . Al gülüm ver gülüm . Böyle g idiyor işte . " CA: " Ö teki gazeteler Hürriyet'in b u yayınına uyuyorlar mı?" SD: " Hayır, hayır. Hürriyet acayip bir çizgi gösteriyor kongre­ den beri. 'Dem irel'le Çiller karşı karşıya kaldı'. 'Çiller, Demirel'i ezdi geçti' gibi başlıklar . Beni durmadan kışkırtmaya çalışıyor. Bir süreden beri de 'Demirel karşı çıktı' diye , 'Demirel şunu yaptı' diye , beni Turgut'un hükümete ve partiye müdahale eden va­ ziyetine düşürmeye çalışıyorlar. Halbuki ben bunlarla (basınla) hiç konuşmuyoru m . Sağdan soldan b a n a atfen laflar . . B a n a yakın olanlardan . . . Bana yakın olanları kontrol altına aldık diyemem ama onlara söyledim: 'Konuşmayın' dedi m . Sohbet sırasındaki sözleri yazıyor adam . " CA : " Ertuğrul, 'Çiller'in konuşmasını Demirel didikledi, engelle­ di' diye yazmış. Ç iller'i dinledim, o konuşmada hiçbir şey yoktu . " S D : " Ben o ha tuna 'Ne konuşacaksın' diye hiç sormadım . Yal­ nız bir şey var, o da şu · Yüzde 27 oy almış bir parti . . Şimdi şimdi yalan söylemeyeceğim' diyor , vaatlerde bulunuyor . Bundan şu çı­ kar: ' Bundan sonra yalan söyleyeceğim' sonucu ç ıkar . " (Gülmeye başladım) C A : "Zaten durmadan yalan söyleyecek, göreceksiniz . " 242


SD: "Hayır, bu örtmedir. Sonra 'şöyle yapacağım böyle hizmet edeceğim . . . Yap da görelim ' Sonra sen tek başına değilsin ki . . . Bugün çoğulcu siste mdesi n . , Ortağ ı n , grubun, parti , yargı organları var . " CA: "Bunlar moral laflar. Dediğiniz gibi , bırak tıraşı yap da gö­ relim!" SD: "Ben de öyle diyorum . " CA: "Bundan sonra n e yapacak? 'Enflasyonu indiririm' diyor, 'durdururum' diyor. Kaçamak bir laf . " SD: "Cari masrafları kısmadıkça . . . Fevkalade dikkatliyim şim­ di. Ben şimdi benim üstüme geliş tarzlarından şikayetçiyim . " CA: " Bir süre daha böyle yapacaklar. Kongrede önceleri 'De­ mirel tarafsız kalmayacak' diye tutturmuşlardı, 'bir tarafı mutlaka tu­ tacak' diye yazıp çizmişlerdi . Eee? Öyle olmadı . " S D : "Eve t . " C A : "Tutmadı tahminleri . " SD: "Eve t . Karıştı marıştı dediler kongreye . " CA: "Tutmadı . " ·

SD: "Şimdi ise beni Turgut'un vaziyetine düşürmek istiyorlar . " CA: " Bu d a tutmayacak!" SD: "Ama kardeşim; bu makama Turgut'un geliş tarzı ile be­ nimkinin benzer yanı yok . " C A : "Nasılsa bir gün gazeteci soracak, 'Bu yayınlara n e diyor­ sunuz' diye . " SD: "Ee e , işte ben gazetecilerle bugünlerde konuşmuyorum. Bu ara. Arayanlar da oluyor. Hepsine cevap vermeye kalksam An­ ka Ajansı gibi çalışmam lazım . " CA: "Ben n e zaman göreve başlayayım?" SD: " H iç önemi yok . Ne zaman isterse n . " CA : " 6 Ağustosta gelsem?" SD: "Tabi i . Hanımefendiye saygılar . " CA: " Benim sayg ılarımı da hanımefendiye efendim . "

243


Görüldüğü gib i ; Demirel'in Cumhurbaşkanı olarak i l k ayların­ daki bozuk ruhsal durumu daha çok basından kaynaklanıyor ve sal­ dırıları karşılama yöntemi savunmaya yönelik . Basınla arası bozuk . Basında Çankaya'ya karşı bir cephe oluş­ muş. Ö zellikle Ö zal'a ya kın olan g a zete ve gazeteciler s a n k i Demi­ rel'den rahmetli Cumhurbaşkanı'nın intikamını alıyor . Cumhurbaşkanı ise TBM M'de A nayasa'nın saptadığ ı çerçevede g örev yapacağı güvencesini vermiş . Tarafs ı z değilmiş, 'bir tara f m ı ş gibi hava estirilmesine , Ö zal gibi hükümete müdahale eden bir gö­ rev anlayışı ile hareket ettiğini gösterme çabasındaki yayınlara fena halde bozuk. Dikkati çeken bir başka nokta bu g örüşmemizde ortaya çıkıyor: Demire l , Tansu Ç iller'i hem onaylamıyor, hem de özel söyleşi­ lerde karşı vaziyet almış g ibi konuşmalar yapıyor. Ama bu tutumu­ nun saptanmasını, Çiller'le ilgili sözlerinin yaygınlaşmasını da iste­ miyor. Telefon görüşmemizin üzerinden beş dakika ya geçti ya geç­ med i . Çankaya'dan aradılar. Emel Yatmaz H anım , "Cumhurbaşkanı bir şey daha söyleyecekmiş, unutmuş, veriyorum" dedi . SD: " İ lhan Selçuk'la görüştüğümü söyledim mi?" CA : " Hayı r . " S D : "Görüştüm. Gayet makul karşılad ı . Ben d e İ lhan Bey'e ' B e ­ n i m davetlerime gelmiyorsunuz' dedim . Eh, işte gelmemesine bazı sebepler söyledi . Ben de 'Ankara'ya gel de beraber o tu ralım' ded i m . CA : " Mesele kalmadı . " SD : "Ay başından önce gelme . Biz sana haber ve ririz. Belki ben de Ankara'da olmayacağım . " Demek k i , beş-on gün daha Fethiye'deyi m .

44 20 Temmuz 1 9 9 3'ten sonraki günlerdi . Siyasal kulisle rde ve medya kulislerinde sürekli konuşulan b i r konu . birden a ç ı ğ a çıktı 244


Bu öyle b i r k onuydu k i , Cumhurbaşkanı Demirel'in siyasa l şam ında h e m e n her kezinde olumsuz etkileri ve hatta sonuçları rülen bir olaydı . Asker kesimle ilgili bir konu : Gene lkurmay Başkanlığından yaş haddi nedeniyle ayrılması reken Orgeneral Doğan Güreş'in görev süresini bir yıl uzatmayı goren olay g e ld i ve . . . gündemin ilk sıralarına yerleşti .

ya­ gö­ ge­ ön­

Güreş'le i lg i l i hükümet kararının uygulamaya girebilmesi için Çankaya'nın o nayından geçmesi gerekiyord u . Fakat G ü r e ş'in görev süresini uzatma olayında; baştan sona Cumhurbaşkan ı'nın 'olumsuz bir tavır içinde' olmadığı gözlend i . Ö zetle m e k g e re kirse ; Cumhurbaşkanı Demirel , Güreş'in görev süresini uza tmaya g irişen hükümetin yanında vaziyet ald ı . Ters d ü ş e n tek b i r kişi vardı : O da, y a ş haddi nedeniyle Doğan Güreş e me k li y e ayrılacak olursa , kıdem sırasına göre Genelkurmay Başka n l ı ğ ı g ö r e vine getirilecek olan Kara Kuvvetleri Komutanı Or­ general Muhittin Füsunoğlu idi. Devlet ç arkı Füsunoğlu'nun aleyhine çalıştı . Cumhurbaşkanı + Başbakan Çiller ve hükümet ortakları + Gü­ reş ve yaş haddi nedeniyle görev süreleri 1 994 yılı Ağustos ayında sona e r e c e k olan Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları aynı çizgi­ de buluştular: Güreş'in g örev süresi bir yıl uzatılacak, Füsunoğlu emekliye sevkedilecekti ! Bu işlem d a h a sonraki aylar bir yara gibi işleyecekti . Füsuno ğ l u , Genelkurmay Başkanlığına "Güreş'le hükümetin tezgahladığı bir 'komplo' ile atanmadığını" öne sürecekti . Ya D o ğ a n Güreş? Ya C u m h u rbaşkanı Demirel? . . Bir yıl sonra Güreş başına öyle bir çorap örecekti ki Demirel'in . . 1 99 3 A ğustos ayında; Demirel, 1 994 yılı Ağustosunda. TSK k omuta heyetinden . . Bir darbe yiyeceğini acaba aklının . . Ucundan geçirdi mi? .

Kuşkusuz yanıt ' hayır' . 245


Yeri geldiğinde 1 994 Ağustosundaki heyecanlı olayı ayrıntıla­ rıyla anlatacağız. Öykü; kaldığımız yerden, Güreş'in görev süresini uzatan olaylar ve gelişmelerle sürüyor:

45 2 7 Temmuz 1 99 3 . 'Uzatmalı Gene lkurmay Başkanı'na bir for­ mül aranıyor. Elbette konu, Ağustosta toplanacak Yüksek Askeri Şfıra'yı ilgi­ lendiriyor. Fakat önemli ayağı Bakanlar Kurulu'nun eğilimi ve devletteki işleyiş. Formül bulunuyor: Doğan Güreş, Genelkurmay Başkanlığına 1 99 0 yılında geliyor. Üç yıldır görevde ama, Genelkurmay Başkan­ lığında 4 yıl hizmet görmesi gerekirken yaş haddi nedeniyle bu gö­ revde ancak 3 yıl kalabiliyor. Genelkurmay Başkanlığını 1 yıl eksik yapmış oluyor. İyi ama , Güreş 1 92 6 doğumlu. 67 yaşında . Olsun! Şayet Güreş'in süresi bir yıl daha uzatılmazsa, Genel­ kurmay Başkanlığına , Kara Kuvvetleri Komutanı Muhittin Füsunoğ­ lu gelecek. Nedenleri açıklanmıyor ama, 'istenmeyen adam ! ' Füsunoğlu Genelkurmay Başkanlığına gelecek olursa , boşalan Kara Kuvvetleri Komutanlığına 1. Ordu Komutanı Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı atanacak. Karadayı'ya itiraz yok. Ama, Füsunoğ­ lu'na? . . Bu söylentilerin. bilgilerin yaygınlaştığı günün ertesi . 2 8 Tem­ muz . Haber ayrıntılarıyla medyada: "Hükümet, 3 9 1 1 sayılı yetki yasası çerçevesinde, 9 2 6 sayılı TSK Personel Yasasına eklenen geçici 6 1 . maddeyle , yaş haddi do­ lan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Doğan Güreş'in 4 yıllık görev süresini tamamlamasını kararlaştırdı . " Gerekçe : "Orgeneral Güreş'in özellikle Güneydoğu olaylarında edindiği 'engin' deneyim ve bilgisinden yararlanmak . " Çankaya'nın, Doğan Güreş'in 'Güneydoğu olaylarında edindi246


ğ i engin deneyim v e bilgiden etkilendiği' yayg ın söyl entiler arasın­ daydı . Cumhurbaşkanı Demirel o sıralarda bana Güreş'in 1 yıl daha görevde kalmasını onaylamad ı ğ ı n ı gösteren tek bir sözcük söy l e ­ medi . B u d a . D e m i r e l'in , Güreş'in b i r yıl d a h a görevde kalmasını onayladı ğını gösteriyor ve bu içerikteki söylentilerin doğruluğuna işaret ediyord u . Devlet çarkındaki uyum h ukuksal açıdan yapılan uyarıların b i r yana a tılmasına yol açt ı . Anayasa M ahkemesi Başkanı Ye kta Gün­ gör Ö zde n , "Görev uza tmaya dayanak oluşturan gerekçenin hukuk­ sal zeminden uzak b u lunduğunu" söyledi. H atta Başbakan Çiller'e duyurdu ama . . . Ne ç are , devletin tepe organları Güre ş üze ri nde uz­ laşmıştı . Ö zde n , Başbakan Çiller'e 'kişiler için özel yasa çıkarılamayaca­ ğı'na yönelik uyarıda bulundu . Ü stelik Anayasa Mahkemesi Başka­ nı, dayanak yapılan yetki yasasını incelemeye aldıklarını da bildirdi h ükümete . Çiller'e şunları söylemişti Ö zden : "Kişiler için özel yöntem izlenmesi doğru değil Siyasal tartış­ ma yaratır. Yetki yasası da Yüksek Mah kemede incelemeye alındı­ ğına göre hükümetin çok dikka tli davranması gerekir . " Başkan Ö zden , mah kemenin yetki yasasın; iptal etmesi duru­ munda , buna dayanarak uygulamaya konulmakta olan Güreş'in 1 yıl daha görev yapması kararının t a mamen askıda kalacağını anlat­ maya çalışıyordu. Bakanlar Kurulu'nda önce Milli Savunma Bakanı Nevzat Aya z , Güreş sorunundaki g elişmeleri anlatıyor . A n c a k S H P kanadından karşı çıkanlar oluyor . Adalet Bakanı Seyfi Oktay , Çalışma Bakanı Moğultay , Sanayi Bakanı Tahir Köse "Bu tür uygulamaların 'gele­ nek' h aline gelmesinden kaygılandıklarını" söylüyorlar. Fakat lider başka g örüşte . Erda l İ nönü 'terör açısından kararın g ereğine' işaret ediyor ve ' kararı uygulamaya geçirmenin yararı na' değiniyor . Ama kimi bakanlar, "Güreş'in gö revi 1 yıl daha sürdürmesine ilişkin kararın ' h ukuksal bir sorun çıkarmayacak' şeki lde düzenlen­ mesini" istiyo r . Hükümet sözcüsü Yıldırım Aktuna; "Genelkurmay Başkanı , 6 7 247


yaş t a hd ıdine lıa k ı l m a k s ı z ı n 4 y ı l l ı k görev s ü re s i n i t a m a m l a y a c a k t ı r " cl i y e b i r a ç ı klama yapıyor Biışbnkan Ç i l l e r ' i n R n k a n l rı r K u ru l u' n d n k ı n ç ı k l c mı a l a r ı ise O r g e n e r a l Güre ş ' l e a r a s ı n d a k i ' ç ok s ı c a k ı li ş k i y i ' a ç ı '�. il ç ı k ;ı rcı c .ı k

nıtc­

l ikte Ç i l l e r , "Bu işe b e r a b e r başladık

Bu i ş i ç ö z m e k için Gene l k u r ­

m a y Başkan l ı ğ ı i l e k a r a rl ı l ı ğ ı m ı z va r . B e r a b e r ö n e m l i mesa fe l e r a l ­ dık

Bu i ş i s o n u ç l a n d ı r m a m ı z i ç i n b i r l i k t e ç a l ı şm a m ı z y a ra rlı olac a k ­

t ır" diyor B i r e k yapıyo r . Görev süre sini uzatırken Cumhurbaşkanı'nın da ' h ukuksal açıdan konuyu i n c e l e t t i ğ i n i ' söylüyor Ç il l e r' i n b u a ç ı k l a m a l a rı b i rç o k yönd e n h a t n l ı

Terör olayının

ç ö z m ü n ü D o ğ a n Güreş'e b a ğ l am a k , o n d a n önceki ve s o n r2ı g e l e c e k o l a n komutanları p e ş i n e n b a ş a r ı s ı z g ö r d ü ğ ü n ü

s öyl e m e k l e

eşdeqcr

Ama , s o r u n Ç i l l e r i ç i n s a d e c e Doğan G ü r e ş s o r u n u d e ğ i l , b i r b a şka y a n ı v a r : Füsunoğlu'nun 'tasfiye s i ' . C u m h urbaşkanı da olayın içinde işte k a n ı t ı Bakanlar K u rulu'nun ö ğ l e üzeri a l d ı ğ ı karar 'yı ld ı r ı m h 1 71 y l a ' K ö ş k'e ç ıkarılıyor v e C u m hurbaşkanı D e m i re l , kararnameyi h e m e n onaylıyor . G e n e lkurm ay B a ş k a n l ı ğ ı konusunda -türlü ç e ş i t savlara k a r ş ı n ­ h ü kü m e t l e Çankaya a r a s ı n d a ' ta m a n l a m ıyla g ö r ü ş ve davra n ı ş b ir l ı ­ ğ i ' o l d u ğ u b ö y l e c e kan ı tla n ı yor Füsunoğlu 'sessiz protesto'larla y e t i n iy o r

H a rp A k a d e m i l e r i

dip l o m a tören in e g it m i y o r F a k a t , Ç i ! ! e r'den m ü t h i ş ş i k a y e t ç i olduğunu y a k ı n d a n g özl e d i ­ ğ i m C u m h urbaşkanı D e m i r e l , t ö r e n l e rin a r d ı n d a n b a h ç e d e ve r i l e n k o k t e y l d e Başbakan'la ' s a m i m i g ö r üş m e l e r' y a p ı y o r . Bu m anzaraya 'siyas e t i n g e r e ğ i ' d e y i p g e ç m e k mi g e r e kiyor'> Yoksa? _ . Y A Ş toplanısından önce Cumhuriyet'te ç ı k a n bir haber iki n c i bir k r i z i n işareti g i bi · E m e k l iye sevk kararı al ınan 3 7 0 s u b a y , ç o ğ u a l b a y , y a p ı lan i ş ­ l e m i n A nayasa n ı n e ş i t l i k i l k e s i n e a v k ı r ı o l d u ğ u n u öne s ü r e r e k Ge n e l kurmay B a ş k a n l ı ğ ı n a başvuruyorlar 248


Bu olay , başka olasılıkları -tabii önce 'darbe' olasılığ ını- akla getiriyor Söylentiler o k i : H a va ve Deniz Komutanları başvuruda adı ge­ çen albayların ordudan ayrılma lar ına onay verme miş Sadece Kara Kuvve tleri Komutanı Füsunoğlu onaylam ış . İ smail H akkı Ka radayı Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanıyor. Füsunoğlu 'siyasi iradeye sayg ılı' olduğunu söylüyor ama, tasfi­ ye edilmes inde e tk e n olan komutanları suçlamaktan da g eri durmu­ yor.

MGK'ya ( 2 9 T e m muz 1 99 3 ) katılmıyor. 2 Ağustosta toplanan Askeri Şura'da: Doğan GLireş ile Füsunoğlu yanyana oturuyorlar, ama. . . tek sözcük geçmiyor aralarında ! YAŞ'ta (Yüksek Askeri Şura) ilk kez dinci subay temizliği gün­ deme gzliyor. 40 subay ve assubay ordudan ç ı karılıyor. 3 0 Ağustos itibariyle Füsunoğlu'nun emekliliği gerçekleşirke n ; D o ğ a n G üreş' in 1 yı l daha g örevde kalması kesinleşiyor . Güreş o layında önemli bir e tken olan Cumhurbaşkanı Demi­ rel'ın aleyhine bir başka o layda g eri sayma başlıyo r . 'Sessiz darbe'ye doğru l _

46 (D İ YALOG) Not defterimden: (Cumhurbaşkanı Demirel'le basında g örülen ' kararnameler kri­ z i ' üzerine bir söyle ş i . Bu görüşmede Füsunoğ!u o layı da yer a lıyor. Demirel'in hem bu konud a , hem de basındaki cepheyle ilgili sözleri ilginç ) CA- "Geçmiş olsun beyefendi . " SD " Diş sıkıntım vardı . Gi ttim onları çektirdim . Çek-up yapt;r­ dım 4 saat aşağı yukarı . Her şey düzgün . Diş ağ rısından da kurtul­ dum . " 249


CA . "Diş ağrısı mı? Aman e fe ndim , o felaket bir şeydir, bilirim . SD : "Felaket bir şey . Yemek yiyemiyoru m . Çiğneyemiyorum " CA : "Gazetelere baktım , yine masa başı haberler galiba . " SD : " İ ki kişi yanyana oturabi lir m i ? Ortadaki adam iki kişiyle konuşabilir mi? Sağdaki ile konuşsa soldakiyle , soldakiyle konuşsa sağdakiyle arası bozuk demektir . " CA: "Çiller'i azarlamışsınız . Hürriyet'i okuyunca , ü ç kişiyle otu­ ruyorsunuz orada . " S D : " N iye azarlayayım? Bunların (basının) yapmak istediği şu; ben ne yaparsam 'Ha , Turgut Bey de böyle yapardı' Şimdi o za­ man hiçbir şey yapmamak lazım , böyle bir sonuç çıkmaması için . . . Yahu , ben görevim icabı neyse onu yapıyorum. Eğer Turgut Bey görevi icabı bir şey yapıyorsa , benimki de ona benziyorsa, ya­ pılacak başka bir şey yoktur da ondan benziyordur. Bu, beni küçültür mü? Turgut Bey böy l e yaptı diye bir şeyi ya­ parsam . . . CA: " Ü stelik Anayasa g erekleri neyse ona g öre hareket ediyor­ sunuz. SD: "Evet efendi m . Aynı g örevi yapıyorsunuz. Ondan sonra neyi yaparsanız Turgut Bey'le ölçüyor ada m . İyi mi?" CA : "Peki ama bunun nedeni?" SD: "Bu, bir kapris . Ben bunlarla (basınla) her gün düşüp kal­ kamam . S ize söyledim ya : ben bunlardan bir süredir mümkün mer­ tebe uzak durdum . Ben bunlara (basına) her gün haber kaynağı ola­ bilir miyim?" CA : "Olmanız da gerekmiyor zate n . " S D . "O zaman devleti felç ederiz . " CA : "Gazetecileri d e Turgut Ö zal alıştırdı bu duruma . Gece ya­ rısı pat telefon ediyord u , saat O 1 . OO'lerde . " S D : "Hah işte . Ben d e burada toplantı yapıyorum . Dün gece çağırdım Kıbrı s ' ı , Azerbaycan'ı . Hemen arkasından üşüşüyorlar 'Ne konuştunuz' diye . " CA : " Ü stelik Cumhurbaşkanının, h e r gün yaptığı toplantılar hakkında bilgi verme mecburiyet i , bir kaide yok . " SD : " Evet , işte adam h e r gün bir şey bulmaya çalışıyor " 250


CA : "Bu da bir gerçe k . Nasıl ki 'kararnameleri imzalamıyor' di­ ye, 'çelmeliyor , engelliyor' diye p atırdı başladı . Baktım o iş mayna olmu ş . " S D : " 7 0 kararnamenin 6 8 ' i imzalanmış. Devlete h i ç hizmeti ol­ mayan ada m ı , Başbakanlık M üsteşarı yapar mısınız?" CA: "Devleti bilmeyen adam Başbakanlığ a , bütün sorunların toplandığı , ç özüm beklediği y e re müsteşar olur mu?" SD: " Ç o k önemli adamlar vars a , onları danışman yapın . " CA: "Yeni bir model bulmuş. Ö nce danışman yapıyor, sonra bir yerlere vekaleten atıyor. Güneydoğu iflas etti değil mi? Hani ilk elde 2 milyar g önderecekti?" SD: " N e yapacak ki? Yapılacak her şey yapılıyor ."

47 ( 3 0 Temmuz 1 9 9 3 Cuma) Füsunoğlu olayında perde iniyor. Cumhurbaşkanı Demirel'le Fethiye'den ilginç bir konuşma ya­ pıyoruz . Günlerdir kamuoyunu meşgul eden olayla ilgili sorularıma Cumhurbaşkanı yanıt veriyor. Demirel'in Füsunoğlu o layına çok ilginç bir bakış açısı var: SD: "Epey iş vard ı , onlarla uğraştık . Bugün biraz raha t . " CA : " N edir b u Füsunoğlu işi e fendim?" SD: "Füsunoğlu işi d iye b i r şey yok canı m . " C A : " Y a emekliye sevkedilen albaylar olayı?" SD: "Yok canım . Albaylar fala n . Laf onların hepsi canım . Türkiye Cumhuriyeti nde bir adam orgeneral olmuşsa . . . Kara Kuvvetleri Komutanı olmuşsa . Genelkurmay Başkanı olur mu? Ya­ parl arsa olur! Yapmazlarsa hakkı m ı yenmiş olur? Daha ' m a kam h akkı' diye b i r hak var mı?" CA: " Ko m utanlığçı gelirken böyle bir hak verilmiyor herhalde'?" SD: "Sadece özlük hakkı var. Maaşı , eme k l i l i ğ i , şu kadar h i zmet g ördüğüne g öre vesair e . 251


Genelkurmay Başkanlığ ı , Kuvvet Koı'rıutanlığ ı , ha tta Ordu Ko­ mutanlığı hak edilmez . İ kti sap edilir. Bu , hükümetin işidir , kim i şine gel irse . . Onu getirir Siyasi i c ­ ranın işidir . Neden? Çünkü Meclis e karşı Silahlı Kuvvetleri savaşa hazırlamak hükümetin işidir. Adam tuturmuş , kafaya koymuş; 'Ben Gene lkurmay Başkanı olacağ ı m ' . Kulise girmiş . " CA : " Ö yle m i ? Kulise mi girmiş?" SD : "Hem de nasıl, hem de nas ı l l Oğ lunun ş u kadar borcu var . şu şu da var . Hepsini gördüm . " CA : 'Doğan Güreş için m i söylüyor bunla rı?" SD : "Eve t i Ş u kadar borcu oğlunun d a , borç almış da . . . Ö de­ memiş. Bu konuda yayınlar var. Çoktandır bu zat bunları yaptırı­ yor. Ayıp olmaz mı? Hani böyle davra nılınca ordunun partiden far­ kı kalmaz mı? Ayıp olmaz mı?" CA : "Olur' " S D . "Aileleri . . Çoluk ç ocuğu . . . B u zamana kadar nerelerdey­ din?" CA : " Ü rkütücü söyledikleriniz. Bunları bugün yapan ya Genel­ kurmay Başkanlığında? . . SD : "Şimdi Genelkurmay Başkanlığının sonuna gelmiş ada rn , o n u n hakkında, Genelkurmay Başkanı ha kkında bunları söylüyor. Genelkurmay Başkanı ha kkında , aleyhinde söylüyo r . 'Görevini uzatmayın , bu adam şudur' diye . Eğer o adam ise , vaktiyle o adamı Genelkurmay Başkanı yap­ mışlar zaten . Uzatma noktasına gelince bu adam tu kaka demenin bir anla­ m ı yok' Bu gitsi n , ben geleyi m ! B e n sırf b u sebepten dolayı 'Eve t' derim uzatmaya . B öyle şev olma z ! Albay malbay meselesi yoktur . " CA : " İ şte haber belli . 4 7 0 subayı emekliye sevk etmek?'' "

252


S D : "4 2 0 0 tane a lbay var orduda. Her sene 400 albayı emekli ede rler. Nereye koyacaklar bunca adamı?" CA "Esas sorunu Füsunoğlu ç ıkarmış. Kalmalarını geri çevire­ rek O nun üzerine Gene lkurmay Başkanlığına başvurmuşlar . " S D : " Ederle r , başvururlar . M üracaat yolları açık N e olacak ki? Kazan kaldırm ışlar. Kazan kaldırmak falan olmaz . Yani üniformalı kişi ise özlük hakkını korumayacak m ı ? B u ç e ş i t hassa siyetler yok orta yerde . (Darbeyi çağrıştıracak demek i stiyor ama açık söylemiyor) Türkiye bunlara . . Zaten dünya konjonktürü de (darbeye) müsait değil . Yani efend i m ; albaylar e mekli ediliyoruz diye ayağa kalka lım Yok böyle bir şey. " C A : "Deniz ve Hava Komutanları emekliliğin durmasına rıza g östermişler, a m a Füsunoğlu direnmiş . " S D : "Yani b u zat . . . S e n maiyetine karşı kırıcı olmuşsun . . . Za­ ten ondan d o layı mesele bu n oktaya gelmiştir aslınd a . B u n l a r üç-beş gün sonra geçe r . " ·

48 Aynı konuşmada Hürriyet'in büyüttüğü bir 'skandal' haberine değ iniyor Demire l . Ç o k d i kkatli ve üzerine üzerine gelinmesinden çok ş ikayetçi . S D : "Ö bür g a zeteleri gördün mü? Allı güllü skandal haberleri. nı' ?" CA: " Gördüm . Necmettin Cevheri'nin 'işin içinde olduğu' doğ­ ru mu?" SD: "Şimdi U rfa Belediye Re isi, Vakıfbank'tan f i tarihinde Doğru Yol iktidarda değil ken para almış. Irak savaşı çıkmış . Bunlar lrak'a nakliye yapıyorlar . K rediyi ödeyememiş. Yollar tıkanmış . O zaman h ükümet borcu tasfiye karan almış. Yani adama demişler ki : 'Şu kadar milyar borcuna karşılık fa­ lan yerde arsaların var , bunları bankaya devret . Biz de bankaya borcunu silelim . ' E e e , ne var bunda , her gün yapılan i ş b u . 253


Fakat muamele tamamlanmamış . Seçim gelmiş, iktidar değiş­ miş . Adam bankanın karşısına yine gelmiş. 'Yahu benim, şöyle bir m uame lem vardı' . 4 7 milyar borç bir buçuk senede 2 5 0 milyar olmuş . Giden genel müdür, bizim uzaklaştırdığımız genel müdür Yaşar var ya . . . İ şte bu iş onun . . . Hiç haklı lık yok m ua melede . Bankaya denmiş ki 'Yahu buna bir bakın . ' Biz hacet kapısıyız Bak demek, bir şey yap demek değil. Bu . . . genel müdür hiçbir şey yapmamış affedersi n . Ş imdi soruyorum ; skandal ne? Kaybolan ne? Eğer 2 SO milyarı bu adamdan alacaksanız, işte adam, gidin alın. Bu bir borç tasfiyes i . Orta yerde 1 9 9 1 Mart tarihli bir karar var, diyor ki : 'Banka borcu şöyle tasfiye edecek' diye . Adam geldi bize , dedi ki: ' Bana da bu kararı uygulayın' . B i z d e bankaya gönderdik , b u adama b i r bakın . Bana her gün 30-40 tane böyle adam geliyor. Ben hepsini ha­ vale ediyorum ilgili dairelerine. Ne 'yap', ne 'yapma' derim . Bir adam koyuyorsunuz oraya , istediğini yapıyor, istediğini yapmıyor. Devlet bu hale gelmişi Şimdi bu Urfa Belediye Başkam olan adam hiçbir şey yapma­ mış . Şimdi aranan ne? Basın neyi arıyor? Skandal nerede?" CA : "Siz reddetmişsiniz? Çavit Çağlar reddetmiş ama, adam için Necmettin Cevheri a rabulucu olmuş . " SD : "Sevgili kardeşim ; reddeden falan yok k i . . . Zaten b e n ve­ recek değilim ki kararı . Kararı ve recek olan Cavit de değ i l . Banka yönetim kurulu. Ve farz edin ki ; skandal şurada olur. Biz bankaya haksız bir muamele yaptırmış oluruz. Tamam mı? Bir muamele yaptırırız, mu­ amele haksız olur. Orta yerde bir muamele var mı?" CA : "Yok galiba " SD : "Yok, yok! Banka genel müdürü zaten diyor ki 'Ben bu muameleyi yapmadığım i ç i n iktidar beni iJ Örevimden aldı' diyor . " CA : " B i r de O rman Bakanlığı işi çıkt ı . " SD "O ayrı mesele . " ·

254


CA: "Sizi U rfa olayına bulaştırmaya çalışan yok ama . " S D : "Beni niye bulaştıracaklar ki? . . Ben hükümet başkanıyım Bana ne diyecekler ki? Adam sana gelmiş. sen adamı bankaya gön­ dermişsin . Benim işim o zate n ! " CA · "Ya Nec mettin Cevheri nin arabuluculuk yapması?" SD: "Ne kusuru var? Necmettin oranın milletvekili . H avanda su . Maskaralık . " CA: " Manşet i cadı mı?" SD: "Bu m anşeti o kuyan 'yahu ne olmuş Türkiye'de' demez di­ yorsa n , Türkiye'nin işi zor. O zaman Türkiye aramayan , sormayan avanaklar memle keti olur . Olur m u öyle şey? Sağduyu sahibi man­ şeti o kuyacak, 'ne o lmuş' diyecek sonunda . " C A : "Gensoru vere ceklermiş?" S D : "Olan bir şey yok ki . . . O lmayan bir şey var . Ha şu olur: Niye bu adam ı , Yaşar'ı a ttın? Attı n , çünkü senin dediğini yapmad ı l Bu olur g ensoru . Yaşar sızdırıyor haberleri . 'Dediklerini yapmadım diye beni ge­ nel müdürlükten attılar' diyor . " C A : "Ama b u zatı oraya siz getirdiniz?" SD · " Evet, biz getird i k . Necmettin de yanlış bir iş yapmış Meseleyi üstüne almış. Savunmaya geçmiş." CA: "Basın toplantısı yapara k . " S D : " Sadece 'Kaybolan bir şey yok' diyecekti . Sıcak mı oraları? CA: " Eve t . "

49 İlhan Selçuk: "A rkadaşlara senin ayrılacağını

ve Köşk'te göre-

ve başlayacağını anlattım . Sen duramazsın oralarda. Gelirsin, dönersin . " CA: "Olabilir . " İ S : "Arkadaşlara ' O bizden kopmaz' dedim " CA: " M üm kün değ i l . Ayrılırken bir şey yazayım mı?" 255


İ S : " İ yi olur okuyucuya yazman " CA: "Çok duygu yüklüyü m . Bilemezsin " İ lhan'a 6 Ağustos 1 9 9 3 akşamı Ankara'ya döneceğimi söyledim. İ çimi pişmanlık duygusu yakıyor . Fakat , 3 Ağustos 1 9 9 3 günü beni daha da per işan eden b i r ş e y oldu . İ lhan Selçuk "Cüneyt" başlıklı öyle bir yazı yazdı ki . . Deniz kıyısına bir yere oturdum ve . . . Ağladım İ şte İ lhan Selçuk' un 3 Ağustos 1 993 günü Cumhuriyet'teki " Pe ncere" köşesinde yazdıkları :

Cüneyt . . . Kulakları ç ı n lasın, eski toprağ ı n gazetecilerinden Şinasi Nahit der ki: "Gazeteci olunmaz, gazeteci doğulur.

"

Essah mı? Çarpıcı bir örnek göstermek isterseniz, Cüneyt Arcayürek ne güne duruyor? C üneyt'in çakır gözlerindeki çakar almaz, burnuna haber koku­ su geldiğinde çelik mavisine dönüşür. Gazeteci bu, önüne baklava koysan yemez, haberi çiğ çiğ yuttuktan sonra, yenisi var mı diye he­ men aranmaya başlar. K ı rk y ı l l ı k dostum Cüneyt Arcayürek'i bir sözcükle vurgulamak isterseniz, sözcük hazır: Gazeteci ! . . . Cumhuriyet'imiz 1 99 1 'de bir deprem geçirdi. Nasıl geçirmesın? Babıali'de holdingçiliğin "yükselen değerler i , beş yı ldızlı otellerde keyif çatma n ı n asparagas ı n ı salg ı n l aştı rıyor. " Yükselen değerler" ile insanlığın gerçek değerlerini savunanlar arasındaki çelişkinin ku­ rumları çatlattığı yerde biz gazeteden ayrı lmak zorunda kaldık. 256


C ü neyt de ayrı l d ı . . . N e b ı r konuşma, ne b i r anlaşma, n e bir sözleşme vardı ara­ mızda; neden ayr ı l d ı C üneyt? . . İ deoloj ik desen, C ü neyt o taraklarda bez dokumaz, salt gaze­ tecidir; hatırım için dese n , böyle hat ı r olur mu canım? İnsan hayatı­ n ı , mesleğini, geliri n i , ailesini hatır için rizikoya atar mı? Eski topra­ ğ ı n gazetec i lerinde işte böyle "enayilik'ler de geçerlidir. Hem Cü­ n eyt a l ı ş k ı n d ı r; yarım yüzyı l ı aşkın gazetecilik yaşamında çok dü­ ş ü p kalkmışt ı r; b i r zaman işsizlik canına tak etmişti de "Rapor" a d ı n da b i r derg i ç ı karmışt ı , ben de ucundan kıyısından el vermiş­ tim . . . H e r neyse, Cüneyt kaldı mı ortada! . . Hayatı nda kursağına ha­ ram para girmemiş bir gazetecinin eti ne budu ne? Bir ay, iki ay, üç ay . . " Viran olası hanede e v/ad ü iyal var" değil mi! .. Hem Cüneyt .

gibi bir "kabına sığmaz " nas ı l boş otu rabilir ki? Arcayürek bir gaze­ teye g i rd i , elbette girmeden önce konuştuk, kavi lleştik . . . B i r s ü re sonra beklenen oldu. " Yükselen değerler" uçurtmas ı n ı n kuyruğuna takı lan Cumhuri­

yet'e okur tepkisi gazetenin satışı n ı 30 binlere düşürünce bizi yine yuvaya çağ ı rdı lar. Ancak ben çalışanlar adına evime gelen eski ku­ lağı kesiklerden birine sordum: - Bu gazete kurt u l u r mu ? - İnsana bakar!. .

Evet, kurtuluş ancak "insan " ile olabilirdi. Cüneyt d e bir insan­ d ı . Dönecek miydi gazeteye? H i ç b i r arkadaşımı bu serüvene çağ ı ­ ramazdım; hepsi kendiliklerinden döndüler; dönenlerle kalanlarla hep b i rlikte gazeteciliğin bileytaş ı nda açlık pahas ı n a bir s ı nav ya­ şandı. C ü neyt Arcayürek, çalıştığı gazeteden 1 5 milyon eksiğine C umhuriyet'e döndü. T ransferin böylesi de var. Babıali'de çok satışlı gazete ve televizyonlara Amerikan Doları h esabından transferlerden söz açıl ıyor. İnsanın piyasası parayla yükselmez. 257


C ü n e y t , C u m h u rıyet' i n Ankara t e m s i l c i l i ğ i n d e b i r y ı l ı a ş k ı n d i d i ­ n i p u ğ raşt ı . . . Sonuç o rt a d a ı . .

Geçen g ü n C ü n e yt'ten b i r te lefon : - İ l h a n , i z i n ve rirsen ben b i raz da kitap yazmak üzerine ç a l ı şayım. N e d e m e k istiyordu? K ı rk y ı l l ı k dost l u ğ u m u z a d ı n a önce bana h a b e r veriyo rd u , C u m h u rbaşkan l ı ğ ı D a n ı şm a n l ı ğ ı n d a görev a l ı yor­ muş. . . - Cün eyt, d e d i m , Cumhunyet artık düze ÇJktı, sana ancak şük­ ran b orcumuz olur. . . Ç o k m e rak ediyo r u m , baka l ı m

"gazeteci" yeni görevinde n e

kadar d u rabilecek? . .

İ l han SELÇUK

50 i ş l e r birden öylesine hız landı ki . yandan gazetemle i l i şkile rde hemen her gün ye n i . ama olumlu g e l i şmeler B e r i l} 'ınd a Çankaya Köşkü nden gelen "Göreve başla" duyu­ Bir

r u ın l a rı

Ku.,, k usuz. h e psinin ötesinde beynimin bir köşesinde zaman za­ m a n fırtınaya dönüşen önyarg ı l ar , duygular . Ç ankaya'da g ö rev yapıp yapmamak arasında g idip geldiğim dakikalar Fakat Cumhurbaşkanı Demirel'le onca düzgün g örüşmeden soma b i rden ç a r k e tmeyi sindiremiyorum . Cumhuriyet kafama . duyg ularıma egemen. Teselli edecek tek öğe ; İ lhan ı n da söylediği g ib i . dilediğ i m , el­ b e t t e bürokratlıkta n sıkıldığım anda Cumhuriyet'e dönebilme olana­ �] ı m

N e zaman ge rçekleşecek? Bilemiyorum Kösk� beni bağ laya­ ccık ve manen doyuracak bir yaşam biçimi yaratabilecek miyim . onu da bile mıyoru m . 258


Bir görüşmemizd e ; yıllar önceyd i , Demirel "Sen her gün yazı yazmaya alışmışs ı n . Gazetecilık içine işle miş. Kolay bırakamazsın bu mesleğ i , bu yazı hayatı nı" demişti Saptama d oğ ruydu. Gazeteci doğan gazeteci ölür ' Cumhurbaşkanı Demire l , ola ki benim mesle kte g üçten düştü­ ğümü ve daha sakin bir yaşam a rzuladığımı düşünmüştü . Belki ya­ kın çalışma a rkadaşlarım da aynı duygularla Köşk'teki göreve karşı çıkmamışlard ı . Oysa neden bu değildi . Kuşkusuz, nüfusunun yüzde 50'sinden fazlası 25 yaşın altındaki bireylerden oluşan bir ülkede ; kafa yapısı ne denli verimli olursa o lsun e nerjisi tükenmemiş i nsanlara çalışma olanağı esirgeniyordu. Bir gün gelecek; ben , meslekteki yerimi muhafaza ettiğimi ve e nerj i mi yitirmediğimi kanıtlayacaktım. O gün n e zaman g elecekti , tabii Köşk'te göreve başladığım i l k g ünler kestirmek m ü m k ü n değildi. Bu kapıyı açacak anahtar Köşk'teki i klimdi . Ya o iklime uya­ caktı m , ya da 'yeni g örevimden' ayrı lacaktım .

51 l lhan'ın yazısı ben i öyle mutlu kıldı k i . Anlatılma z . Tarifsiz se­ vinçler içindeyim . ' Ama . . . Demirel a radı : İ lhan'ın yazısını okumuştu, fakat "Son paragrafı beğenmedim" dedi. Ü stelik beni tari fsiz ölçekte mutlu eden o g üzelim p aragraf ı : " Ç o k merak ediyorum , bakalım 'gazeteci' yeni görevinde n e kadar durabilecek?" Arayan-sorana Köşk'teki görevimin sınırlarını çizmek zorunda kalıyordum. Gazetecilikten geldiğim için benim Köşk'te basın müşa­ virliği yapacağım sanısı g üçlüydü . Oysa ne Demirel'in bana böyle bir g örev vermeye niyeti vard ı . ne de benim - İ lh an'ın tavsiyesi üzerine- böyle bir görev üstlenme­ ye . . . 259


Nitekim soranlara "Verilen görevleri yapacağımı, ama basın müşavirliği sorumluluğunu üstlenmeyeceğimi" söylüyordum Bu ya­ nıtı Demi rel 'e aktardığım zaman olumlu karşılad ı . Onun da basın müşavirliğim gibi bir düşüncesi olmadığı bu yaklaşımından belli o lu­ yordu. Demirel , basın istemezd i . Zira basın sözcüsü bizzat kendi s i idi. Demirel'e, telefon görüşmemizde , gazetecilere söylediklerimi aktarırken bir başka noktayı daha söylediğimi duyurdum : "Unutmadan söyleme liyim " dedi m . "Ben soranlara, h a tta bir olasılık öne sürenlere 'Ku-De-Ta'nın 3. cildi ile 'Çankaya H esaplaş­ maları'nın son cildini yazacağımı söylüyorum". Kulağına başka söylemler veya söylentiler gelmesi olasılığını göz önünde tutarak bu bilgileri veriyordum Demirel' e . Demire l , ne onaylıyor ne de karşı ç ıkıyor . . . Susuyordu. İ lhan 'la görüşmelerimiz sürüyordu . Sık sık "Berabe riz yine" diyordu. "Zaten aksi mümkün değil" d iyordum . İ lhan "Seni Ankara'da bir törenle uğurlayacağız" dedi . Ankara Temsilciliğine a tanan M ustafa Balbay'ı da tan ıştırma olanağı doğacaktı . B i r not: H ükümetlere 'üç ay süre t anıyan' klasik kural işliyor İ lk üç ayda Ç i ller'in sergileyeceği başarı grafiği geleceğini etki­ leyecek. Ağustos ayının ilk günleri: Ç iller demeçlerinde duyurd uğu 'acı reçeteyi' halka sunuyor ve ·acı ilacı' yani K İ Tiere büyük ölçekte zamları uygulamaya koyuyor. Dolaylı vergiler geliyo r . Döviz ve faiz fiyatlarında köklü değişik­ likler söz konusu . Devletin tepe noktalarında 'özel ordu' kavramıyla başlayan sür­ tüşme' sürüyor. Cumhurbaşkanı 'özel ordu kurulam ayacağını' ( 1 4 Ağustos 1 9 93) vurguluyor . Çiller ise daha önce ç ıkarılan kanun hükmündeki kararnamelerle uzman jandarma ve uzman e rbaşlarla Emniyet Teşkilat Kanununa göre düzenlenen gücün özel o rdu diye anılamayacağını yineliyor. 260


Henüz h e r şey yerli yerine oturmuş değil Gözler hem yeni Başbakan a , hem de nasıl bir görev anlayışıyla davranacağı henüz bili nmeyen Cumh urbaşkanı Demirel'e çevrilmiş durumda ( 9 Ağustos 1 99 3 ) Makam arabası Köşk'ün 5 nolu kapısından ağır ağır bahçeye g i rdi Demir kap ı , ray üzerinde gıcırtıyla kaydı ve arkamdan kapandı O an, g azetecilik, yerini bürokratlığa bırakıyordu. Yaşamımda ilk kez Cumhurbaşkanlığı ç al ışma binasının 2 . katındaki odama g i rer­ ke n hiçbir şey düşünmemeye zorluyordum kendimi . İç imde b i r duygu gelişti, serpildi: Acaba kimi özgürlüklerimi 5 nolu demir kapının arkasında mı bırakmıştım? Soru saatler boyu a klımdan çıkmadı. Sarsıldım .

26 1



Dördüncü Bölüm

" K İ M İ ZAMAN Ö DENECEK B İ R BEDEL VARDIR İ NSANIN KEND İ S İ O LA B İ L İ R"

VE

BU BEDEL,

52 (Bu bölümde okuyacaklarınız ister istemez geçmiş bölümlerde yer alan bir söyleşiyi anımsatıyor ve okuyucuya anımsatma m ı zı zo­ runlu kılıyor. 1 6 Ocak 1 9 98 Cuma, Köşk'te Demirel'le yaptığımız bir konuş­ madan: SD : "Tansu Çiller hükümet olduktan [ 1 9 93] bir süre sonra b a ­ na geldi . [ Cumhurbaşkanı eliyle işaret e t t i ] Şuradaki koltuğa oturd u . 'Ben terör işini Ö zel Harekat Timleri i l e çözeceğim' dedi 'Bak' dedim ke ndisine : ' Ö zel timler gün gelir başına bela olur Bunlara hakim ola mazsı n . H e r çeşit i ş gelir başına Bu m e m l e k t" ­ t i n iki ordusu yok. Terörü bu orduyla çözeceksin . ' G i t t i G e n e l k u r m a y Başkanı D o ğ a n Güreş'l e . ö t e k i komuta nlarla ö y l e kaynaştı ki . ) .

"

Resmen başdanışma nlık görevine başlamış o l m a m a ka rşı n Cumhurbaşka n ı Demirel'le ç a l ışma bürosunda h e n ü z g ö r üşmüyor­ duk 15 Ağustos 1 9 9 3 Pazar günü . Akşam üzerivdi C u m hurba 5ki1nı ile telefonda söy leştik Cumhurbaşka nı'nın 1 9 9 3'te Köşk'te 'özel ordu' konusunda B,ı �­ bakan Çil ler'e söyledikleri çok ilg inçti ve bu sözlerdeki d e ğ e r . dahi1 sonraki yıllarda anlaşılacaktı 263


Anca k , Ağustos l 9 9 3'te kulislerde , için için yanan bir atq g i b i 'özel ordu' konusu işleniyor ve Çiller'in 'özel ordu' kurma peşinde olduğu kimi sağlam kaynaklarca ifade edi liyordu .

Konuyu bir sorun ha line dönüştüre n , Cumhurbaşkanı i l e Baş­ bakan arasında büyük bir tartışmaya yol açan habe r , Fikret Bila im­ zasıyla Milliyet 'te yayımlandı ( 1 4 A ğustos 1 993) . Demirel , gazeteleri sırayla Çankaya'da yemeğe çağırıyord u . B i r yandan yeniliyor, içiliyo r , arada Cumhurbaşkanı g örüşle rini açıklıyor, bir yandan da çeşitli soruları yanıtlıyordu . Demirel'in 'sert bir üslupla eleştirdiğ i ' konuların başında PKK terörüne karşı 'özel ordu oluşturma' fikri geliyord u . Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan tara fından ortaya atılan 'özel ordu' görüşüne karşı ç ıkan sözleri ilk kez M i ll iyet'te yayımlanıyor ve "Hangi statü ile özel ordu teşkil edeceksiniz? İ şte ordumuz var. Ö zel ordu kurmak için kanun mu ç ıkaracaksınız? M GK'da bu konu görüşülmedi. MGK'da şöyle deniliyor: 'Orduya özel e ğ i tim vere l i m ' . Orduya ö z e l e ğ itim vermek a y r ı b i r konu, ' Ö zel ordu kuralım' de­ mek ayrı bir konu" dediği aktarılıyord u . Cumhurbaşkanı , "Kamuoyuna ö z e l ordu olarak sunulan, ancak açıklığa kavuşmayan konuda askerliğini komando olarak yapmış olanlar arasından isteklilerin güvenlik güçlerine alınmasını içeren bir kararname i mzaladığını" da söylüyordu. "Evet, ben böyle bir kararname imzaladım . Ama özel ordu de­ nilmiyor Terh is olanlar arasından emniyet güçlerine personel alın­ masını öngörüyor. O halde bu adamlar polis olacak. A m a özel ordu olmaz" diye konuşan D em i rel'in "Bu konudaki görüşlerinizi Çil ler'e söylediniz mi?" sorusuna verdiği yanıt ilginçti : "Sorarsa söylerim ! " Oysa olayın üzerinden 5 y ı l g eçtikten sonra ; 1 6 Ocak 1 9 98 Pazar günkü söyleşimizde, Çiller'in 'özel ordu' konusunu kendisine açtığını , sert bir karşılık verdiğini -ayrıntılarıyla- bana söyled i . Şimdi Milliyet'te patlayan özel ordu olayının ertesi günün e , Cumhurbaşkanı Demirel'le yaptığımız söyleşinin ayrıntılarına döne­ lim:

264


( 1 5 Ağustos 1 9 9 3 Pazar, a kşam üzeri) :

CA "Beyefend i , Türkiye 'de pazar günleri Cumh urbaşkanları çalışır , yanında çalışanlar yatar . " (Demirel kahkahaları koyverdi) SD : "Burası 24 saat . . CA " Peki ama , biz ne yapıyoruz?" (Karşılıklı kahkahalar) SO : "Ne yapa lım ? Ne var n e yok?" CA " İ stanbul' da yürüyüşle r . Ankara saki n . Güneydoğu' da temizliğe devam . " SD : " İ yi " . C A : " İyice temizlesinle r . " S D "Tabii, tabii . Başka türlü o işin içinden çıkılama z . '' CA "Sizi Hürriyet nedeniyle a radım. Sizi a ramış; 'Be n i m söy­ lediğim sözlerin i mzaladığım kararname ile i lg i si yok' demişsiniz. Ama o l a y ı olduğu gibi a n l a ta n b i r a ç ı k l a m a yapmışsınız . " SD : "Evet. " CA: "Hürriyet bunu b i rinci sayfadan 'Demirel-Tansu Çiller kav­ gası büyüyor' diye veriyor . " SD: "Anlaşılır gibi değil. Adamları (Hürriyet kadrosunu) 3 gün önce aldık, konuştuk, ettik. İ tibar ettik yani . " CA : "Ertuğrul s i ze karşı vaziyet mi alıyor? Rahat bırakmamaya karar vermiş gibi davranıyor . O ktay'ı da (Ekşi'yi) okudum . Başlarda hafif dokundurmalar var ama, 'Cum hurbaşkanı söylediklerinde hak­ l ıdır' diyor sonunda Galiba D emirel ya haklıdır ya da değildir, bir karar vermeleri gerekiyor . " S D : · Yani O ktay bana h a k mı veriyor?" (Sesi hayret ifade eden bir ses) CA "Son bölümlerde öyle . " S D " Be n yazının başlığını okuyunca arkasını okumadım. (Ok­ tay'ın nasılsa yine e leştireceği kanısıyla olacak) Kardeşim benim dediğim şu: Birisi 'özel ordu' kurulacaktır di­ yorsa , ben ' kuramazsınız' diyorum . " CA : " Ö zet bu l " SD : " Eve t . Sen kimsin derse n , 'Ben Silahlı Kuvvetlerin Başko­ mutanıyım . '" C A : "Eve t i " 265


SD "Anayasa ya göre . . . Ben bunu diyorum . Kuramazsın diyo­ rum özel o rd u fala n . Türkiye'nin o rdusu bir tanedir . " CA : " Elleri değmişken bir de 'özel bakanlar kurulu' d a kursala r ! " S D " H ükümetmiş falan filan . Birkaç g ü ndür o n u da anlatamadım. Türkiye'de hiç kimse her şey değil . H erkes birer parç a . Bunun tümünü bira raya g e tirdiğin zaman 'bir şey ' . Ve o bira raya g e tirmek de benim işim . " C A : "Bu özel ordu tartışmaları yarın da sürerse . . g azetelerde değişik yorumlar var. Sola yatkın g azeteler sizin gibi düşünüyor. 'Olmaz' diyorlar. 'Demirel doğru söylüyor', diyorlar . Tabii bir kısmı da Çiller'in g ö rüşüne yan tutuyor. Belki kimi yararlar vardır, hesap­ lar vardı r . " S D : "Tabi i , tabi i . " CA : " Ö z kök'ün satırlar a rasına sıkıştırdığı, adeta boğduğu bu konudaki 1 0 satırlı ifadeniz bile değil 3-5 satırlık çok ciddi açıkla­ manızı . . acaba?" SD: "Yarın yaparı z . " CA : " Böyle b i r a ç ı klama yapı lsa? . . " S D : "Bir de Yalçın Pekşen var; 'Medyum Memiş' diyor, 'Cum­ hurbaşkanı'nın danışmanıym ı ş . "' C A : "Yalçın herhalde ortamla dalga geçmek istiyordur . " SD : " M emiş'i bilmem Kaldı k i ben medyuma falan inanmam . k1 . . " CA : "Bugün a ğ ı z birliği de va r bir kesimde . 'Demirel -Çiller kav­ gası kızıştı' diyorlar. Tansu Ç iller'in açıklaması sizinkine paralel Ö zel o rdu yok demeye geti riyor . O da buz gibi sizi haklı gösteri­ yor. S D : "Ben de onu söyledim . Ben de diyorum ki; ben özel ordu falan demedi m , sen demedin de . Ben kim dediyse ona söylüyorum, diyorum . " C A : " Etrafa şöyle bir baktım . Güneydoğu'd a . diyorlar ki ' Söyle­ di , özel orduyu telaffuz etti' , d iyo r l a r Başba kanlık çevreleriyse 'böyle bir şey söylemedi' diyo r . Bu­ günkü açıklamal arı 'yapılan düzenle menin özel ordu olmadığını' söylüyo r . Ö zel t im . " 266


S D : "Canım o polis o . . . Komando lardan polis alsan . o . ö z e l ordu mu olur?" CA : " Ö zel ordu ç ıkarırsınız, g ider bir köyü basar, türlü k e p a z e ­ lik yapa r . Altından kalkabilir mi devl e t ? " SD: "Yah u , Türkiye bunların acısını ç e kmiş . E ğ e r Türkiye İ stik­ lal Harbini kazanmışsa İ smet Paşa'nın Garp Cephesini nizama koy­ masıyla kazanmıştır. N izami orduyla kazanmıştır. Yalnız o çetele ri değ i l . . Mese la Ali İ hsan Sabi s , Osmanlı'nın e n parlak generali ve M usul'u savaş bittikten sonra vermeyen adam. A fyon'un Çay'ında kolordu komutanı ve İ smet Paşa nın rütbe ­ sinden çok yukarıda rütbesi . Ali İ hsan Sabis dinlemiyor İ smet P a ­ şa'yı . Yaptığı iş azletmektir. Başka türlü olmaz . O disiplini bozduğunuz zaman . . . . Sonra b u meml e ketin tarihin­ de bir Yeniçeri-Sipahi olayı var kardeşim . Padişah Y en içeri'ye karşı Sipahi'yi kurdu ve birbiriyle boğuşturdu. Hadi bunu yaptın , 'özel ordu'yu . . . Adam netice ald ı , onun ku­ mandanını ne yapacaksın? Bakın, Kıbrıs'ta ne oldu biliyor musunuz? Kıbrıs'ta Mücahitlerin başına koyduğunuz Bozkurt orayı haraca kest i . Ve oradan o kadar büyük şikayetler geldi ki, sonra çıkamadık işin içerisind e n . Paradır, puldur, kadındır, kızdır ve çıkamadık işin içerisinden . Ben bunları demesen yarın Silahlı Kuvvetlerin içerisinden biri der. Anlatabildim mi? Yarın birisi der Ben işte bunu ortadan kaldı­ rıyorum . Böylece de olayı komuta zincirinin dışına çıkarmış oluyorum . Yarından itibaren parti başkanlarını kabul edeceğim " CA : " Mesela M esut Yılmaz 'özel ordu ya karşı çıktı . " SO : "Biliyorum , biliyorum . Ben onları biraz Mec lis'i çalıştırmaya ç e keceğim . " CA : " Parti lid erleriyle Güneydoğu'ya gitseniz ?" SD: " Böyle bir planım yok " CA : " Böyle bir gezi, Güneydoğu'da birlik ve beraberlik açısın­ dan ilginç olmaz mı? Birlik ve beraberlik gösterisi . . . SD: "Yaparız, yaparız . " "

267


'Özel ordu' nun sonu A skıda kalan bir soruyu yanıtlamak gerekiyor: Cumhurbaşkanı ile B aşbakan arasında derin görüş ayrılığına yol açan 'özel ordu' ko­ nusunda Başbakanlık 'yazılı bir açıklamayla' noktayı koyd u : Ç iller, g e r i adım attı . B aşbakanlık açıklamasında , "Terörle mücadele için 1 2 Ağustos ( 1 9 9 3) g ünü Cumhurbaşkanı'nın onayıyla yürürlüğe giren iki kanun h ü km ünde kararname ç ıkarıldığına" değiniliyor ve ; " B u kararnamelerin birincisi , TSK bünyesinde mevcut uzman e rbaşlığın terörde daha etkin bir mücadele için yeniden düzenlen­ mesiyle ilgilidir. Bu şekilde, terörle mücadeleye süreklilik ve uzman­ lık geti rilmekte, uzman erbaşların sosyal hakları ve gelecekleri g ü­ vence altına alınmaktadır. Diğer kara rname ile ise Emniyet Teşkila­ tı Kanunu'nda değişiklik getirilmektedir . Buna g öre , terörle müca­ delede g örevlend i rilmek m a ksadıyla personel yetiştirmek üzere özel h a rekat polis okulları açılacak, bu okullara , askerl iğini komando olarak yapmış olanlar terhis tarihlerinden itibaren 1 8 ay iç inde mü­ racaatları h alinde , sınav şartı aranmaksızın mülaka t suretiyle alına­ bilecektir" deniliyordu. S o n olarak şu satırlar 'özel ordu' konusundaki tartışmanın De­ mirel'in söylediği yönde ç özümlendiğini gösteriyordu: "Bu düzenlemelerin özel ordu kurulması şeklinde algılanması ve d üşünülmesi yanlış olacaktır . Köklü bir devlet anlayışına sah i p , ç a ğ d a ş ve demokratik Türkiye'de terörle mücadele devletimizin meşru güçleri tarafından h ukuk ilkeleri çerçevesinde yürütülecek­ tir . "

53 Demirel, parti g enel başkanlarıyla Güneydoğu gezisi düzenle­ medi. A cayip b i r hava oluşuyordu . Cumhurbaşkanı Demi rel'le yeni Başbakan arası nda 'devlet yönetimi' ile ilgili öne m l i görüş ayrılı kları y avaş yavaş ortaya çıkıyord u . 268


İ ktidarla muhalefet arasında da diyalog a çısından olumsuz kimi gelişmeler gözleniyordu . Demirel'le yaptığımız söyleş i , Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasındaki anlayış farklılığının ilk kanıtıyd ı . Cumhurbaşkanı'nın ( 1 6 Ağustos 1 9 93) parti l iderleriyle yaptığı dizi görüşmelerden sonra , öze llikle ana muhalefet partisi lideri Mesut Yılmaz'ın şu açıklaması hayli ilginç ve çarpıcıyd ı . Mesut Yılma z , Cumhurbaşkanı i l e 'ülkenin genel sorunlarını' görüştüklerini söyledikten sonra , " Ö yle görünüyor ki" diye başladığı cümley i ; " H i.i kümetle sahip olamayacağ ımız diyaloğu sayın Cumhurbaş­ kanı ile ikame edeceğiz" diye bitiriyordu . Bu sözler ilk a nlarda bir m uhalefet liderinin doğal serzenişi, e leştir isi gibi göründ ü , kabul edild i . Oysa bu saptama Tansu Çil­ l er'le Yılmaz arasındaki görüş ve ilişki a nlayışındaki çarpıklığı not ediyord u . Kendinden başka kimseyi tanımayan hırçın b i r Başba kan'la da­ ha hangi aşırı noktalara gidi leceğinin i l k işaretleri böylece alınmaya başlandı . ' Büyük' basının kadın Başbakan'a verdiği destek yetmiyormuş gibi; hangi taşı kaldırsan altından çıka n işada mı Sakıp Sabancı da uç veren olumsuzlukları adeta kışkırtıyordu . Bir demeç verd i ; Çiller'e öyle bir destek çıktı ki: "Başbakan cesaret ve heyecanla bir şeyler yapmak istiyor. Köstek olmayın . Tenkit etmek, söylemek kolay . İcraat zor . " Çiller'i tutulmaz hale getiren, b u türden destekler v e destekçi­ ler oldu . Demirel Cumhuriyet'e yemek veriyor ( 1 9 Ağustos 1 99 3 ) . İ lhan Selçui<, Ö zgen Acar, H i kmet Çetinkaya, M ustafa Balbay ve H akkı Erdem. Be n , bir bürokratım. Yemekte bulunmuyorum Demirel çağır­ mad ı . İ çimden bir sızı geldi , geçti . Ama böyle davranmakla 'bir he­ sabı' olduğunu düşünüyorum . Cumhuriyet'e söyledikle ri önemli O sırada ayırdına varamıyo269


ruz . Oysa , D e mirel önümüzdeki yıllarda uygulamaya koyacağı se­ naryonun ilk işare tle rini veriyor

Başka n l ı k sistemine övgüler sıralıyor , ama 'bugün için bu siste­ min olamaya c a ğ ını düşündüğünü' söylüyor. Ne ki , 'bugünkü sistemi böyle yürü teme zsiniz' diye ge lecekteki 'çıkışının' ilk adımını atıyor . 1 9 9 3 'teki b u 'mırıldanmalar'dan Demirel'in başkanlık sistemi tutkusu ile uzak yakın bir ilgi kurulamıyor . Daha çok o günleri n si­ yasal ya p ı s ı nd a n kaynaklanan e le ştiril e r diye alg ılanıyor. Oysa , D e m irel, başkanlık sistemine alıştırmaya çalışıyor, hem medyayı . h e m d e medya aracılığıyla kamuoyunu . İ kinci bir beş ya da yedi yıla h a z ı rlanıyor. Farkına varmıyoruz. Doğal o l a ra k , Demirel'in başkanlık sistemine geçmemizi iste­ meyeceğini i çeren genel bir kan ı ; Cumhurbaşkanı'mn yüreğini ya­ kan ateşin farkına varmamızı engelliyor. Öyle ya; r a h metli Cumhurbaşkan ı , başkanlık sistemine geçme­ mizi önerd i ğ i nde ilk karşı ç ı ka n , hem de çok sert biçimde karşı çı­ kan , 'padişah' o lmayı istiyor diye Ö zal'ı yerden yere vuran Demirel değil miyd i ? O y a k ı n g ü n l e r anımsandığ ında Demirel'in başkanlık sistemini arzulad ığını kim düşünebilirdi? H a tta böyle bir isteği gerçekleştir­ mek için i l k a d ı mları attığına kim olasılık tanıyabilirdi? Fakat, D e m irel dört yıl sonra , 1 99 7'de başında bulunduğu dev­ letin siyasal s i st eminin çöktüğ ünü s öyledi . Başkanlık sistemi ile baş­ ta hükümet olmak üzere pek çok konuda düzlüğe çıkacağımızı öne sürd ü . Tartışm alar yoluyla kamuoyuna , halka , bu sistemi ve tabii 'kendi başkanlığını' ya da u zatmalı Cumh urbaşkanlığını sindirmeye girişti. O yemekte, asıl amacının 'bütün kudreti elinde top lamak' ol­ duğunu göstere n en ufak bir davranış sergilemedi Demirel. Cumhu­ riyet'le konuştuktan sonra bana başkanlık sistemine geçişi dokundu­ ran tek sözcük sarfetmedi . Amacına varmak için her zaman her dönemde yaptığ ı gibi ya,-­ kın-uzak h e r kesimi , herkesi kulland ı . Ö yle ketumdu ki yalnız kaldı­ ğ ı zamanlar konuyu yüksek sesle düşünmekten bile çekiniyor olma­ lıydı 270


Görevi nin sona ereceği Mayıs 2000'den sonrasını 1 9 9 3 yılın­ da planlamaya başladığı anlaşılıyor Demire l . Cumhuriyet e 1 9 Ağustos 1 9 9 3 günü başkanlık s i ste­ miyle ilgili şu açıklamaları yapt ı . " B u sistemi e n i y i işleten ü lke A B D . O rası b i r d e federal s is­ tem. Parlamenter sistemin b i rçok sigortası var. G erektiğınde güven­ oylamasına gidiyorsunuz. Ala mazsanız düşüyorsunuz. D üşmesi iş­ te o sigortan ın atıp , lambalar ı n yanmasına neden oluyor. Tü rkıye için bu zaman zaman tart ı ş ıl abilir. Fakat ben bugün için bu sistemin olamayacağı n ı düşünüyorum. Ama bugünkü sistem i de böyle yürütemezsinız. Ü ç gündür par­ ti liderleriyle de görüşüyorum. Ö yle görünüyor ki öyle Anayasa de­ ğiştirecek kadar oyu da bundan sonra halk kolay kolay kimseye ve­ recek değil; işbirliği gerekiyor. H oşgörüyle b i rb i rinize yaklaş ı n . Ö yle görünüyor ki, öyle hani iki part i olur, biri diğerinin alternatifi olur, bu pek kolay olmayacak bir s ü re . B u raya gelmişti Türkiye 1 979'da. Adalet Partisi iktidar, Halk Partisi muhalefet; Halk Partisi iktidar, Adalet Partisi muhalefet. Arada başka partiler de olacaktı ama, on­ lar anahtar parti olmayacakt ı . 7 1 ' d e d e iyiye gidiyordu . Tü rkiye'de b i r tane grev yok. G rev hakkı var, g rev yok. Ve sükunet içinde her şey. T ü rkiye' nin 1 4 bin polisi var 1 965'te. 1 965'te 16 b i n polis var Viyana'da. Ve yani bütün Türkiye'de 1 4 bin polis var. Sükunet içinde bir Türkiye. 73 senesin­ de . . . Yüzde 5 enflasyo n , yüzde 7 kalkı nma h ı z ı , öp baş ı na koy. Aslı nda bız 80'deki bozulmayı 91 'e kadar toparlard ı k . Seçime sokmadılar. Yasaklar . . . 10 sene yasak. Bu yasağı delmemiz bir olayd ı . Del­ dik. Bence 80 ile 90 arasında yapı l an mücadele çok m ü h i m . Halk pes etmemiştir devletin karş ı s ı nda ve baş ı n ı suyun üstünde tutabil­ mişti r. Razı olmamıştı r, bu yasaklara razı olmamıştır. Yasaksız Tür­ kiye istiyoruz sloganları kendinden ç ı km ış slogan değildi r. A rtık b u ­ gün bunlar h i ç kullan ılmıyor. Ç ü n k ü , bunlara ihtiyaç yok. "

Cumhuriye t'e yaptığı açıklamalarda ; Batı'nın Sevr'i hortlatmak için Güneydoğu olaylarını kull andığını söyledi: 271


" B u ü lkeyi bir mücadele sonucu kurduk. Bu mücadeleyi yapa­ bilmek de bir hünerdir. Bu mücadeleyi yapan lar da bu ülkenin, bu­ günkü s ı n ı rları içinde oturan insanları d ı r. Yan i , bugünkü s ı n ı rlar içinde o t u ran ben Türküm, ben Laz ı m , ben Çerkezim diyen insan­ lar . . . ve b u iş bittikten sonra da 'Biz de Anadolu'nun içinde ayrı ayrı devletler isteriz' diye o rtaya ç ı kmamışlard ı r. Ve şuna razı olm uşlar­ d ı r. H e psi kendi gönülleriyle raz ı olmuşlard ı r. Müslü man halk içeri­ sinde a z ı n l ı k yoktur. Yani, Müslüman olan halkım hangi etnik gruba m e n s u p o l u rsa olsun, eşit haklara sahiptir. Sevr dediğimiz olayda F ı rat ' ı n doğusu var. Sevr'e göre F ı rat' ı n doğusunda 6 ay sonra b i r referandum yapılacak. İşte e ğ e r ben Kürdüm diyen insanlar isterse bir bağ ı ms ı z devlet kurulacakt ı r. Bugün dökülen kan ı n sebebi b u . Yoksa n e televizyon, ne lisan, n e ş u , ne bu, b u d u r işte bu. Ha, b u ­ n u n arkas ında parmak y o k mu? B u n u n arkas ı nda çok parmak var. Sevr'in arkas ı ndaki parmakların hepsi b u n u n arkasında. Bunun ha­ ritala r ı n ı basıyor adam. Bu haritalar benim önüme geliyor. National Geographic b u n u n harita s ı n ı basıyor. Sevr iki tane devlet daha kur­ mak istiyord u . Bu topraklarda i k i tane devletin kuru l m as ı n a izin ver­ meyiz. B ug ü n Güneydoğu Anadolu'da 4 milyon insan yaşıyorsa, 6 milyondan fazla insan da G üneydoğu ' n u n d ı ş ı nda yaşıyor. Ne yapa­ caks ı n ı z , Konya'n ı n Cihanbeyli kazasına, Kulu kazas ı n a bağ l ı köy­ lerdeki Kürtçe konuşan insanlara ne yapacaks ı n ız? Yani gelmiş, bu ülkenin iyi i nsanları onlar. O toprakları işleyen, o bozkır şartları içe­ risinçle oradan ekmek ç ı karan, hem kendilerine, hem başkalarına ekmek ç ı karafl i nsanlar b u n l ar. N e yapacaksı n ı z bunlara? G ünah değil m i bu i nsanlara? Ve kim kabul eder? Cizre'den Adana'ya bir hat çek ve o tarafı b ı rak. Böyle bir şeyi T ü rkiye 'de kim kabul eder? Benim k orkum şu: Türk mil liyetçil i ğ i n i ayağa kald ı rı rsan ı z korkarı m . Bir T ürk-Kürt çatışması n ı n yarat ı l ması . . . Aman bu oyuna gelmey i n , y i n e söylüyoru m , aman bu o y u n a g e l m e y i n . Bu k a n ı d u rdu rarak sükuneti sağlay ı n . Evet, bu b i r devletin yapması gereken şeydir. B u n u hukukun içinde yapma l ı . "

Güneydoğu sorununa b a k ı ş a ç ı s ı a ç ı k . S iyasal ç ö z ü m a rayışları­ nı elinin t e rsiyle itiyor ve dağa çıkan eli silahlı insanlarla silahla sa­ vaşmak g e r e ktiğini açıkça vurg u l uyor : 272


"Şimdi, ateş keseceğim d iyen adama kesme diyen var m ı ? Bu adam arkadaş sen ateş et dediğin için ateş eden değil. 5000'e ya­ kın insanı öldürdü. Bir ülke ele a l ı n , bu ülkenin dağlarında silahlı in­ sanlar olsun. Bu silahlı i nsanlar farz edin ki hiçbir şey yapm ıyor ol­ sunlar. Vars ı n d u rsun diyebi l i r misiniz? Adamın beline koyduğu ta­ bancayı bile ruhsata bağlamak istiyorsunuz. Roketatar, top . . . Bir or­ du gelip dağları na yerleşmiş. Bunları tesirsiz hale geti rmek lazımdır. Bakın yaptığı işe adam ı n . Devletsin. Bence ne yapalı m diye düşün­ meye vaktimiz yok. Hakk ı n ı z yok. Devletseniz, h ukukun üstünlüğü­ nü sağlayacaks ı nız. Bu i nsanların hak noksan l ı ğ ı vard ı . İ kinci s ı n ıf vatandaştı lar. Türkiye Cumhuriyeti, ku rul u rken bunların tümünü bi­ rinci s ı n ıf vatandaş say mıştı r. Tek parti dönemlerinde yan l ı ş doğru bir şeyler olmuştur. Bölünme kuşkusundan doğan b i rtak ı m kaygılar o lmuştur. Çok partiye geçtiğiniz zaman örtü kald ı r ı l m ı ş, altından hiç tan ımadığınız bir olay ç ı km ıştır."

Cumhuriyet'in yeni Ankara Temsilcisi Mustafa Balbay, Çanka· ya'dan izlenimler notunda " Demirel, görüşme sırasında fırsat bul­ dukça 'Çankaya'nın öneminden' söz ediyor" diye yazıyordu. Bana da o sıralar Demire l , sık sık "Devlet burası, her şey bura­ dan geçer" diyordu . Çankaya'nın önemini azımsamaya yönel i k kimi eğilimleri he­ men ö:ılemek, ama "Çankaya önemlidir, devlet buradadır" derken de kendi önemini vurgulamak, tersi yönde kanıları daha başlarda karşılamak istiyordu.

54 Demirel açısından bakıldığında : Böylesi bir ç abaya hak vermemek, doğrusu olanaksızdı . Çankaya'ya çıkan adam, en az 30 yıldır Türk siyasal yaşamında bir numaraya oynamıştı . Şimdi elini eteğini çekmiş, sadece pro­ tokol görevi yapmak için Ç ankaya'ya ç ıktığı i zlenimi vermeyi elbet­ te istemezd i . 273


H atta Demirel gibi siyase tte 'muhteris bir insan' , ikinci planda kalmayı da s indiremezd i . B u g e rç e kleri kabul edersek : Çankaya'nın öneminden söz etmesi doğald ı . Zira; bu söylemle­ rıyle Demi �e l : Devlet yönetiminde ağırlığ ını duyumsa tmanın arifesinde oldu­ ğunu g �"'stermek istiyordu . Köşk'te g ö reve başladıktan sonra kimi küçük olaylar ya da ko­ nuşmalarda Demirel'in dış d ünyaya yansımayan yanlarına rastlıyor­ dum . İ ç dünyası ile ilgili ipuçlarıydı bunlar . Ç o k i l g inçti . O kadar ki , kimi zaman aynı konuda dış dünyaya verdiği i zl en i m le iç dünyasından yansıyan izlenimler birbirinden farklıyd ı . K e n a n Evren'i. demokratik yaşama indirdiği darbeler v e siyasal parti başkan larına reva gördüğü 1 O yıllık siyasal yasaklardan ötürü sürekli e l e şt iriyordum . Ciltler d olusu anılarını yeni okumaya başlamıştım . Demirel'in Evren'le ilgili duyguların ı , düşüncelerini biliyordum . Hem özel h e m de açık konuşmalarında Evren'e ağır bir üslup kulla­ n ı rdı . Evr e n ' i n a nılarında çoğu yerde Demirel geçiyordu. Bir yargısı (Cilt 5, s . 4 74) bana çok ilginç geldi . B i r k e z daha değinm iştim . Şunu yazıyordu: " D e m ir e l bu İ ktidardaki Demirel başkadır, muhalefetteki De­ mirel başkadır. yasaklı Demire l ise bambaşka ! " O ku d u ğ u m zaman b u yargı bana. şaşırtıcı ve acımasız geld i . N e k i , Cumhuriyet'le yeme kteyken Cumhurbaşkan ı nı n söyledi­ ğ i bir- i k i söz var ki, doğ rusu tuhafıma gitti . D e m i re ! , C u m huriye t ç ilere " Ö zal ölünceye dek hiç Cumhur­ b a ş ka n l ı ğ ı n ı düşünmediğini" söylüyordu ' B e l l e ğ i m ve günü gününe yazdığım notlar . . Bana ihanet etme z . B ı l i yordum k i , Demirel Ö zal'ın Çan kaya'ya ç ı kma arzusuna yıllarca or ı c c y P şı l ışık yakmıştı Hem ele kendini de örnek g östererek . . l 9 8 7 ' 1 e rde Ö zal'ın A N A P ç oğunluğuna dayan a r a k Cumhurbaş k i ırı ı o i ınayı p l a n l a d ı ğ ı ortaya ç ı k t ı O sırada Demıre l bana Ozal'ın lı : ı h f' \l e s i n e o l u m i u ' g öz l e bcıktığını" s öy l e d i v e hatt?J . şöyle dedi ·

274


"Ben de olsam kendimi seçtiriri m . " Birkaç kez d e "Cumhurbaşkanlığı öyle reddedilecek bir makam değildir" diye açıklamalarda bulundu . Çankaya'yı reddetmeyeceği kesindi . Çankaya'ya çı kmaya -tıpkı Özal gibi- istekli olduğu da . . . Bu hevesi kanıtlayacak konuşmaları Köşk'teki görevim s ırasın­ da bulunduğum bir küçük toplantıda dinleyecekti m . Nitekim Evren ; bu gerçeği anılarında (Cilt 5 , s . 4 5 6) d i l e getiriyor: "Süleyman Demirel, . . . 'Ben Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaş­ kanı olmak istemiyorum diyebilir miyim? Kim diyebilir? Bu, Cum­ hurbaşkanlığını küçümsemek olur' diyor . " Evre n , Demirel'in b u sözünü anılarında şöyle yorumluyor: "Bundan çıkan mana açık İleride böyle bir fırsat çıkarsa ' yan cebime koyun' deyip kabullenecekti r . " Kehanet doğru ç ıktı . Demirel Çankaya'yı hangi cebine koydu elbet bilinmiyor ; ne var ki , Çankaya'ya çıkmakta bir an duraksamad ı . Yıllar geçiyor, Demirel'in Çankaya i l e ilgili söylemlerinde bir başka değişim daha g örülüyor. Çankaya'da Milliyet kadrosuna ver­ diği bir öğle yemeğinde ( 1 998) Yavuz Donat'ın " Niye çıktınız Çan­ kaya 'ya?" sorusuna ilginç , ama yine değişik izler bırakacak bir yan ı t veriyor Demire l : "Ben çıkmadım, çıkarı ldım . Öyle gerekti" diyor. Oysa , bilinen gerçek bu değil. Demirel Çankaya'ya istemediği ha lde , düşünmediği halde 'çıkarılmadı'. Bal gibi isteyerek , koşa koşa Çankaya yokuşunu tırmandı ve Köşk'e yerleşti . Ve . Şimdi ( 1 9 99) Köşk'ten ayrılmak istemiyor! Amaca varmak için her kesimi her çevreyi her bireyi -gerekti­ ğinde- kullandığını söylerken . . . Ben , uzun yıllar sık sık görüştüğüm Demirel'i yeterince tanıya­ madığımı itiraf etmeliyim. Gerçek Demirel'i an layabilmek için çok yakından gözleme k ge­ rektiğini sonradan anladı m . Köşk'te geçirdiğim aylar -san ırım- bu olanağı bana bağışladı . 275


55 Dini sömüre nlerle, dini sayesete alet edenler v e laiklik karşıtla­ rıyla yıldızımın barışmadığını, sanırım bilmeyen yoktur Köktendinci ya zarların yayımladıkları yazılara , yorum lara sü­ rekli karşı çıktım. Ne ki , köktendinci Akit gazetesi yazarlarından Abdurra hman Dilipak ( 3 1 Te mmuz 1 9 9 8 , 'Cuma' dergisi, s. 1 3) bir yazı yayımladı Yazı "Verdimse ben verdim ! " başlığını taşıyordu Dilipak, bu yazıda Cumh urbaşkanı Demirel'le ilgili şaşırtıcı öy­ le saptamalar yapıyordu ki, katılmamak olanaksızdı . O sıra Dilipak'ın b u yazısı dikkat çekmemiş olabilir. Zira dinci kesimle işadamı Rahmi Koç arasındaki tartışmalara . Cumhurbaşkanı Demirel de katılmıştı Köktendinciler, Koç'a, Amerikan Ford şirketiyle kuracağı bü­ yük otomotiv sanayii için Kocaeli nde S EKA'ya ait çok büyük arsa­ nın hükümetçe 'bedava' tahsis edilmesine şiddetle karşı çıkıyorlardı . Cumhurbaşkanı Demirel bu ortaklığın Türkiye'ye büyük yarar­ lar sağlayacağını, örneğin yılda 1 milyar dolar getirec eğin i , binlerce kişiye iş olanağı yaratacağını söylüyor, bu g irişime "Çankaya Köşkü bahçesinde arsa tahsis edebileceğini" açıklıyordu. Bu demeçten s onra : Köktendinci yayınlar sadece Koç'u değil, artık Demirel'i de boy hede fi yaptıla r . Dilipak'ın Demirel'i anlatan yazısı t a m o günlere rastge l d i . Güncel saldırılar arasında kaynayıp gitt i . Oysa; Dilipak, Demirel'i , ç o k uzağ ında olmasına karşın i y i 'etüt etmiş'ti . Yazı tartı şılabilir bir vurgulamayla başlıyor: "Ne olurdu adam halka karşı gösterdiği cesaretin b i nde birini darbecilere karşı g österseydi . H er seferinde darbec iler karşısında şapkasını aldı ve gitti . " " 3 0 yılım ı z onun E l inde h eba oldu" diye sürüyordu "İslamköylü bir garip çoc uktu 'Çoban Sülü' olarak geldı ve 'Çağdaş' lakaplı olarak hayata veda etmeye hazırlanıyor. Solcular ona ' M orrison' diye bağırırken , bizimkiler sırf solcula276


ra inat olsun diye bu ademin arkasına geçip onu g öklere çıkarttılar ve onu ' Nurlu' diye bağırlarına bastı lar. Nurcular , Süleymancılar, be lki de onu sevdi kleri için değil, sola karşı nefretinin bir ifadesi olarak, solun karşısındakine gittiler. O da bu durumu istismar ede­ rek siyaset yapmaya devam etti . Onun siyaseti , oportünizmin deha ölçüsünde bir şaheseri ola­ rak hep zihinlerde yaşayacaktır. Her zaman yolsuzluklarla adı birlikte anıldı. Ama o hep bunlar­ dan sıyrılmasını bildi . I LKSAN skandalında tam bir cesaret örneği verere k , 'Verdimse ben verdim' diyerek işin içinden sıyrıld ı . Tıpkı Koç'a Ç ankaya'nın bahçesini bile vermek iddiası gibi bir iddia ile ç ıktı ortaya . " Başlarken de söylediğimiz gibi; Dilipak'ın yukardaki saptamala­ rı tartışılabilir. Ama daha sonraki paragraflarda Dilipak; Demirel'in kişisel yanlarına -hayretle karşılanacak biçimde- doğrudan saptamalarla değiniyor: "Sevmedi a ma sever gibi gözüktü , bilmiyordu, ama bilir gibi yap t ı . Cesur değildi, ama hep cesaret göste risi yaptı! ' Dün dündü r , bugünse bugün', bu onun sözüdür . Birçok siyasi g ibi , onun d a v e f a duygusu y o k . Kalabalıkların el­ leri üzerinde yükselerek bu mevkilere geldi, karşılıksız çekler gibi , karşılıksız vaatlerle çeyrek asır heba oldu gitti . 'Coşmuş söylemiş' diyemiyorum . Çünkü sözünü tartan bir adamdır. Tedbirlidir , ihtiyatlıdır. O tatminsiz bir adamdır . Kendi n efsine hep daha fazlasını iste­ m iştir ve başkalarının üzerine basarak yükselmiştir. Başkalarının ye nilgilerinde kendine zafer aramıştır, başarıyı başkalarının zaaflarında bulmuştur. Onun varlığ ı , başkalarının yok­ luğunda gizlidir. Hep birilerini birileriyle vuruşturarak ilerledi . Toplumdaki genel kanaat bu yönde . Bu eleştirilerin hepsi za­ man zaman basında ya da siyasi rakipleri tarafından ona yakıştırıld ı . Bana göre Demirel bütün bu ithamları haklı gösterecek öyle iş­ ler yaptı ki, başka türlü düşünmek, bu durumda pek kolay olmasa gerek. Peki gerçekte Demirel kimdi? Belki de Demirel günün adamıy277


d ı . Zaman ve zemine g öre uyum sağlamaya çalıştı . Kararlı bir adamdı . H içbir yen ilgiyi kabul etmedi . Ve geldiği yer asl ında uzun süren bir yarışın, bir mücadelenin sonucu idi. Kolay gelmedi o nok­ taya . Başkası belki b i n kere cayard ı . Bu yönü de var. Biraz da çevresi ve toplum onu bu hale getirdi . Daha doğru bir yaklaşımla, tencere yuvarlandı ve kapağını bul­ d u diyebiliri z . Sonunda her topluluk layık olduğu g i b i idare olunacaktı , de­ mek ki layığımız buy m u ş . Bu durumun değişmesi i ç i n i l k değişmesi gereken biziz . Biz de­ ğişince onlar da değ i şe c e k . Belki de Demirel'e kızmadan önce ken­ d i m ize kızmamız gere k ! Lütfen önce kendimize ş u soruyu soral ı m : Onlar bizi bu hale getird i , doğru, ama onları da b u konuma, b u hale biz getirmedik m i ! Demirel'i b u hale g etirenler, onun yaptığı h e r işin sorumluluğu­ na da ortak olduklarını unutmamalıdırlar. Belki iyi niyetliydile r , a m a unutmamak gerekir k i , cehennemin yolları da iyi niyet taşlarıy­ la döşelidi r . "

56 Devleti yönetenler Turgut Özal'ın prenslerinden b i r türlü vaz­ geçemiyor . Bülent Gültekin M erkez Bankası'nın başına getirildi . Ve daha tayindeki i mzaların mürekkebi kurumadan Gültekin'in ABD vatandaşı olduğu ortaya çıktı . Yemin metninde ki ş u ifadelerle birlikte duyuldu haber : "Bir başka devlete karşı sadakat ve bağlılığımdan tamamen feragat edi­ yor ve vazgeçiyorum . ABD yetkilileri bir başka gerçeği daha sa klamadılar: ABD'de çi fte vatandaşlık yoktur ! Böylelikle bir A B D vatandaşı TC Merkez Bankası'nın başında g örev aldı ! 278


( 2 7 Ağ ustos 1 9 9 3) Bu satırları okuduğunuz sı rada döviz f i�ı a ( [ ,1 rı nedir, e lbette bilem iyorum Ama Gültekin'in görev aldığı günlerde 1 ABD d o l a r ı 1 1 9 :-ı n TL idi . B i r D M , 7 1 2 0 lira Altının g ramı ise 1 4 3 0 0 0 l i ra Çarpıcı olaylar arasında Aze rbaycan ve Elçi Bey'in Baku'vu terk e tmesinden sonraki durumla ilgili haberler yer a l ıyor. Referandum yapılmış Bakü'da ve geçerli oyların yüzde 7 5 ' i [\<; ı Bey'irı aleyhine çıkmı ş . Elçi Bey ise "Dürüst olmayan oylnmil s o n u · cuna göre Cumhurbaşkan lığından istifa etmeyeceğini" söylüyor Seçim yitirenlerin sarıldığı 'aynı mazeret'! (30 Ağustos 1 9 93) SHP Genel Başka nlığı için ndaylar

çekişi

yor . Diyarbakır'da adayları tanıtma toplantıs ındaki k o n u sım ı l n r ı n ağırlıklı bölümünde K ü r t sorununa ' n a s ı l yakla ştıkları' irdelenivor Adaylar "Kürt sorununun demokras i ve insan haklnrı soru nu olduğu, silahla çözümlenemeyece ğ i " konusunda görüş birligine v a r ı yorlar. Murat Karayalç ı n , "Sorun güvenlik sorunu değildir" cl i v o r . Av dın Güven Gürkan " Başbakan (Demirel) Kürt rea litesini t a n ı d ı q ı n ı söyled i , a m a arkasını getiremedi" diye konuşuyor ve ekliyor "Mahmut Alnıak'ı kürsüden atarak, Fehmi Işıklar ı mil letvek i l l ı ğ inden soyutlayarak , parti kapatarak, partide n m i l l e tvekili i h r a ç ederek bu sorunu çö zemeyi z . " Çözüm mü? S ı ralıyorla r : "Koruculuk kaldırılmalı OHAL kalkmalı Bölqcyc ekonomik v e sosyal anlamda önemli sayılacak yatırım paketi götürülme l idir " Düşsel öneriler . . . Tabii bir teki bile gerçekleşm iyo r !

57 Cumhurbaşkanı Dcmirel'in özel çal ışma odasının b u l unduqu koridorun bir uc unda benim bürom var. Demirci otuz a d ı m bcri mdı• çalışıyor. Ama. Dem irel'le zaman zaman görüşüyo ruz 279


Gazeteciliğim sırasında olduğu gibi yine telefonla konuşuyoruz Bazı zaman uzun , bazı zaman kısa g ö rüşme ler. İşte örnekler ve ilginç kimi içerikte görüşme l e r :

( 2 4 Ağustos 1 9 9 3 Salı, g e c e , Demirel İstanbul 'dan döndü) CA : " Beyefendi , hoşgeldini z . " S D : "Sağol . İ stanbul'da etkinl ikler yaptık Konsere gittik Pop­ çuların S onra maça gittik, kupa verdi k . Geçen gün GS'ye ve rdik Beşiktaş'la Fenerbahçe kaldı . Onlara da vereceğim bir gün . Böylece denkleşecek Turizm derneklerine gittik. Maslak Köşkü Abdü l ha­ mid yaptırmış. Küçük bir yer. Orman içinde . Küçük ve sakin Hüsamettin'le (Cindoruk) konuştuk Elçi Bey'in adamı geldi . Burada Gene l kurmay Başkanı ile konuştuk . DEP'lilerle de Arkadan Çiller g e l d i , onunla konuştuk. İyi mi?" CA : "Nedir böyle hemen her gece sizi . . . " S D : " Ne yapal ı m , muhabbetimiz . . . " CA : " Kavi mi?" S D : "Kavi , kav i l (Demirel'in ses tonu CA'yı güldürür) Hani böy­ le . . . Arkadaşlarınızdan birine söyled i m . 'Yahu' dedi m . 'Her gün bizi dövüşüyor g österiyorsunuz (Çiller' l e ) . Yok böyle bir şey . ' Önümüze bir şablon koymuşu z . B e n i m kimseyle dövüşmeye niyetim y o k zat e n . Dövüşecek o l ­ s a m zaten ilk defa o zatı bulmam kendime . Ben enayi m iyim c a ­ nım?" CA : "Estağ furullah ! Dövüşecek değilsiniz de . . . Bu kadının gün­ deminde ne var? İkide bir size geliyor . " S D : "Ben onu şey . . . C A : "Bir sürü vaat var orta yerde , g idere k gerçekleşmeyeceği ortaya ç ıkıyor . " S D : "Türkiye (Çil ler'i) bir görsün canım , bir g örsün ! " C A : " Evet , görsün n e maldır . " SD : "Birtakım adamlar görsün. N e var ne yok?" CA : "Daha çok SH P'de dönüyor olaylar . Garip şu ki , Erdal İnönü'nün gitmesini isteyen kimi yazarlar, döndüler, şimdi de İnönü g itmesin d iye uğraşıyorla r . " S D : (Başladı gülmeye) "O, dostluk adına değildir " "

280


CA SD CA SD:

"Hayır, hayır Bence bu istek daha çok Çiller'den geliyo r . " "Haaa?" "Çi ller Erdal Bey' in kalmasını istiyor bence . " "İste r i "

C A "İki açıda n . Bir hükümet , iki seçim aç ısından " S D : "Evet , tabii . " CA " Karaya lçın geldi m i , ister istemez SHP'nin b i r havası olacak. Türkiye'de gençlik, gençler gelsin idareye gibi bir hava esiyor . Şimdi gazeteler bu hüküm et gitmesin istiyorlar . " S D : "Anlıyorum . " C A : "Erdal Bey kararından dönecek gibi değil ama " S D · "Sıkı duruyor. Canım bu kelebe k . Kuş gibi . " CA : " Ç iller değil mi?" SD: "Öyle , öyle . " C A : "Garip bir kadın . Çıktı televizyona , işçi lere küfretti , bugün gitmiş i şç ileri övüy o r . Ekonomi ne hale geldi?" SD: " H ı ı ı l " CA : "Turgut gibi. Bugün d e gitmiş, 'Özelleştirmeden sonra hepinize iş bulacağız' dem iş . 'Hiç merak etmeyin', diyor . " S D : " Bekara avrat boşamak kolaydır . " (Gülüyor) CA "Ama bu, çok çabuk boşayıveriyor . " S D : "Yarın M G K va r . Seninle görüşürüz . "

( 2 5 Ağustos 1 9 9 3 Çarşamba , gece, Demirel İstanbul'da) CA : "Siz gittini z . Görüşemedi k . " S D : "Öyle oldu . Buraya geldik . " C A : " S H P kanallarına göre valiler kararnamesini geri çevirmiş­ siniz?" SD: "Daha orta yerde bir şey yok ki . Danışıyorlar . Ş öyle olur mu, böyle olur mu diye . 'Yeni baştan bir düzenleme yapın' dedi m . " CA : "Valiler arasında neden b u kadar büyük değişiklik yapı­ yor?" SD "Bilmiyorum Anlamadım . " CA: "A T'nin başına da Ali Tiğrel'i getirmiş . M e rkez Bankası' na da . 28 1


SD "Yarın Bakanlar Kurulu yapacak, ondan sonra. Bülent di­ ye bir ada m var. Ame rikaiı falan Turgut'un adamlarından . Bir ara g e l m i ş , özelleştirmenin başında olmuş, g itmişti . Onu g e tire c e k , bana öy le dedi . " CA '") H P'de İnönü, i l başkanlarına, 'Karar verdim , genel baş­ kanınızı bulun' , d e m i ş . ' Kurultayı erteleme falan gibi numaraları da yutmam' , d e m iş . " SD " H ı ı t " CA : " Erte leme isteye nler şu İSKİ skandalı kapandıktan sonra Kuru ltayın yapılmasını istiyorlar. Parti bölünüyor diye bir kaygı var: Kürt-Alevi diye . " S D "Karayalçın beyanat veriyor . 'Hem Başbakan Yardımcılığı yapacağ ı m , h e m de Ankara Belediye Reisliği' diye . . . Mümkün de­ ğil Tetkik e t tirdim ulemaya Kanunlar gayet sarih Milletvekili olan başka bir i ş yapama z . Açık seçik yazmış . " C A : '' Karayalçın bu havalarda a m a bir d e kabine sorunu va r . K i m ka lır Bakan o larak , k i m g ider?" SD: " Marta (yerel seçimle re) kadar hır çıkar mı?" CA : " Sa n m a m . Hepsi M arta kadar kabinede kalacak gibi. Ama yerel seçimlerde alınacak sonuç hepsini etkileyecek tabii " S D : "Tabi i , tabi i . " CA : "Çiller destekleme fonundan köy hizmet lerine 5 0 0 milyar aktarm ı ş . S e ç i m öncesi . (Gülüşmeler) Dün Çiller'in reformist görüşlerini dinlemişsinizdir . " S D : " Dinlemedim , ne diyor?" CA: "Ne demiyor ki Açtığı beyaz sayfaya leke düşürmemek için her türlü tedbiri alacakmış . " S D : "Neymiş o tedbirler?" CA : "Mal beyanlarından tutun da partilerin hesaplarına kadar tedbi rler . . . Bunlar için yasa gerekiyor değil mi'>" S D : "Yalan dinlemeye alışık bir m e m leket Yalan söylese diye gözünün içine b a kıyor u z , değil mi? Harika değil mi?" CA " Bugün SHP'li Bakanlar bana dedi ki ; ' Kardeşim , bir sürü laf söylüyor. o l a n h içbir şey ortalıkta' dedile r . "

282


58 ( 2 5 - 2 8 Ağustos 1 9 9 3 arası b i r gün) SD : " 1 Eylülde Meclis'te yapacağım konuşma üzerinde çalışıyo­ rum . Epey me safe a ld ı m . Yeni bir taslak çıkardım . Yeni bir şekle soktum Onun üzerinde konuşuruz . Orada ne var, ne yok?" C A : "Hiçbir şey yok. Klasik olaylar . " SD : "ANAP kongresi?" C A : "ANAP kongresinde şu sıra M esut Yılmaz konuşuyor. Kla­ sik bir konuşma. Kötü bir Türkiye manzarası ç iziyor . " S D : "İktidarı bıraktığında n . CA : " E e e , tabi i . İ k i sene önce şöyle bıraktık diye başlayan söz­ ler. İSKİ skanda l ı . İç ve dış borçlar fala n . " SD : "Ama onun Bakanları Yüce Divan'da . " (Gülüyor) CA: "Ama o terti p . {Gülmeler) Bence o Kara Yolları Genel M ü­ dürü asıl sorumlu olan. Asıl onu Yüce D ivan'a göndermeliydi k i . . . Oysa ondan kimse bahsetmiyo r . " {Görüşmede kesiklik) CA : "Kesildi. Karayolları Genel Müdürü dosyası oralarda sürü­ nüyor . Rivayet o ki e n büyük soygunu bu adam yapmı ş . Bu hükü­ met bir türlü bunu kamuoyunun önüne koymuyor. Sabah yine İLK­ SAN 'ı yazıyor . SD: " İLKSAN'ın nesini yazacak ki? Her şey ortada . " CA : "İşte soruşturma bir türlü bitmiyor gibi " SD: "Aynı aşı yeniden ısıtıp sofraya koymaktır. Ş ımdi yapmak i stedikleri odu r . İLKSAN'da büyük soygun yapı ldı ı Peki yapıldıysa ? Olayın boyutu belli. 60 milyar lira. 1 O milyarını M ec lis vermiş 50 milyarını ben vermişi m . Ben d e Meclis'te ç ı kıp demişim k i ; 'Evet , ben verdim b u para­ yı!' 'Neden verdin' diyorsanız , 'siz 1 O milyarı niçin verdinizse, 50 milyarı da ben onun için verd i m . Yetkim dahilindeydi . verdim Siz {yani Meclis) 1 O değil 60 verseydini z böyle soru-sual olacrık mıydı? ' " CA : "Olmayabilirdi . B i r de ş u var : 6 0 m ilyarı adamın nasıl kııl­ lanacağı sizin elinizde değ i l ki . . 283


S D : "Hayır. Benim işim de değil. Varsa git adamın üzerine " C A : " Mehmet Barlas'la Taner İLKSA N'a sizi bulaştırmak isti­ yorla r . " S D : " Me c lis'te çı kıp açıkça söylemişim Ayrılmadan (Başbaka n ­ lıktan) ö n c e arkadaşlarım bana d e d i ki; 'Bakan olarak b i z ç ıkalım karşılarına ' Yok kardeşim, sen niçin çıkacaksın? Bırak ben ç ıka­ yım . " C A : " M e sut Bey İnterstar'da ilginç bir şey söyledi . İLKSA N için soruşturma yapılıyor ya. 'Bu siyasi emri kimin ya da kimlerin verdiğini s aptamak gereki r . ' Bu veya buna benzer bir söz işte . " S D : "Hangi siyasi?" C A : "Sözü pek anlaşılır g i bi değild i . Tam anlayamadım . Sizi m i , yoksa Köksal Toptan'ı mı kastediyor, bilemiyorum . " S D : "Ben konuşmuşum . 'Ben verdim emri' demişim. Bütçe ko­ mi syonuda da 1 0 milyar verilmiş İLKSA N ' a . Bu karar çıkarken Me­ sut B ey'in adamları da komisyonda . Ü ste lik ben Cumhurbaşkanı seçimi yapı lmadan önce o Mec­ lis'in ö n ü n e ç ı kmışı m . Gensoru g etirmişler, cevap vermişi m . Soruş­ turma g etirmişler, cevap vermişim. Tamam mı'? Zabıtlar duruyor. Daha n e var ne y ok?" CA: " S H P . Karaya lçın daha ile rlemiş durumda Götürecek ga­ liba . " S D : "DYP'liler ne yapıyor?"

59 Cumhurbaşkanı konuşmalarımızda çoğu zaman "DYP'ye 'öze l' bir yer" ayırıyor. DYP'den çok Ta nsu Çiller' e . S o n konuşmamızda "DYP'liler ne yapıyor" diye sordu . Çiller ile ilgili 'yeni bir gelişme' oiup olmadığını öğrenmek istiyor . C A : "Efendim, dün uzun bir açıklama yaptı . " S D : ''Aydınlık'taki iddialara karşı?" CA: " Eve t . " S D : (Cumh urbaşkanı , b u noktada asıl üzerinde durduğu , daha 284


doğ rusu asıl üzerinde durulması gereken konuya işaret ediyor . ) "İşte e sas neden o . " (Yani? Çiller ve ailenin mal varlığ ı . Sürekli tartışılan sorun Çiller'in yumuşak karnının mal varlığı konusu olduğuna deği­ niyor. Çiller'i siyasetten silmek için -bu kadar açık söyle miyor ama­ mal varlığı soruşturmasına derinlik getirmek gereğ ine inanıyor . ) Şimdi bir kısa ara verelim söyleşiye : 1 9 9 1 genel seçiminden önce , Demirel'in üzerine atladığı Prof . Tansu Çiller'in mal varlığı üzerinde kuşkular yoğunlaşmıştı . Yazılıyordu kimi olaylar. Fakat DYP Genel Başkanı Demire l , partiye genç b i r yüz kazandırmak uğruna b u savları n e dikkate aldı , ne de üzerine gitti Çiller'in Demirel kabinesine g irdiği günlerde mal varlığı ile ilgili kuşkular daha da yoğunlaşmışt ı . Demirel 'kızına' konuyu sormadı bi­ le. Çiller ve kocası 'yollarına devam ettiler' . 1 9 93'te Cumhurbaşkanı seçilip Köşk'e çıktıktan , Çiller DYP Genel Başkanlığına adaylığını koyduktan sonra . . . Kimi gazetelerde (başta Cumhuriyet) mal varlığındaki şaibeli durum üzerinde Ö zer Çiller s orgulanıyordu. Demirel'in, yakından bildiği bu konuda , 'bir vasıtayla' kongreyi etkileme olanağı e lindeyd i , yapmad ı . Fakat, Çiller Başbakan olduktan sonra 'baba'ya eski muhabbe ti göstermedi. İşini görene kadar h erkese yaptığı g ibi yavaş yavaş elini e teğini Çankaya'dan çekmeye başladı . Bu arada Kürt sorunundaki tutumu, devlet yönetimindeki ken­ dine özgü davranışları, Demire\'in gözünü açmasına neden oldu . Hem kişisellik hem de yönetimden kaynaklanan 'uzlaşmazlık' çeşitli vesilelerle su üzerine çıktı. Ağustos 1 99 3'te Demirel artı k , Çiller'e 'tahammül edemez' hal­ deydi . Fakat bu duygularını, Çiller'le ilgili yargılarını 'dışarıya taşırma­ dan' içine hapsetmeyi bildi ve . . . (Söyle şi s ü rüyor) SD : "Esas mesele o ı ·: 285


C A : "Gazetelerde h a fif hafif Tansu Çiller'e yüklenmeler var . " S D : " Ç o k şey , ç o k c ı l ı z . " C A : "Cılız ama bu yayınlar yarını gösteri r . " S D ·u zun açıklama m a l varlığı konusundaki yayınlardan n e kadar gocunduğunu gösterir " CA "Ama bu açıklamalar kendisini aklamaz ki . SD "Açıklı kla söyleyeyim : Mal varlığı konusuna makul bir izah "

bulmalı " C A . " Çiller e söylediniz mi bunu?" S D . "Çokta n . H ü kümeti kurarke n . Hükümet görevını verirken M ak ul bir izah bul ' , dedi m . 'Bu konuyu çok kaşıyacaklardır' , dedim " CA " İ zah nasıl o l acak? Beş sene içinde yarım trilyon veya 7 5 0 milyar nasıl bulunur ki? . Az para deği l . " SD "Valla h i , üç s e n e içinde hükümet nasıl bulunursa, 5 sene­ d e yarım trilyon öyle bulunur. " (Kahkahalar) (Dem irel , Çiller'in 1 99 lde politikaya g irdikten sonra iki bu­ çuk-üç yılda Başbaka n l ı ğ ı bulduğuna dokunduruyor, bu müthiş hızı sağlayan kişinin 5 yılda trilyoner olmasında yadırg anacak bir şey ol­ madığını söylemek istiyord u . Kahkahalar b u saptamaya h a k veriyordu )

60 Yakın çevresi'nde olanlar Demirel'in Çiller'e yönelik e leştirile­ rın ı , kırgınlık ifade eden sözlerini, hatta kızgınlık gösterilerini izle­ yebilirdi İzliyorduk, Üstelik 'Çiller e k arşı Demirel'e bizzat tarnk oldum . Hem de Köşk'te g öreve başladığım ilk günlerde 9 Ağustos l 99 3'te 'resmen' başdan ışmanlık görevi başladı . O gün başdanışm a n l ı k g örevini biraz garipsedim doğrusu : Sabcıh tan akşama kadc.ır odamda bir başıma oturdum Ne ara­ ycın o l d u . r ı c de sora n . Bol bol duygularını ölçüyor, bürokraside be­ ciöva maaş almanın keyfini ç ı karıyorsun ! l l k g ü n önemli bir şey öğrend i m ! 286


Çay bedava, nescafe yasa k ' Cebi nden alırsan nescafeyi , sıcak suyu para istemeden getiriyorlar. Bu da bir şey Zira ben nescafc içmeyi seviyoru m . Önümde duran 'Cumhurba şkanı'nın günlük programı'na bakı­ yorum . Saat saa t , hatta dakika dakika Demi rel'in kimleri kabul edece­ ği, hangi heyetlerle görüşeceği yaz ı lı . Akşam üzeri , görevine sadık bir memur gibi tam saatinde ( 1 8 O O'de) Köşk'ten çıktım, eve geldi m . Esin sordu · "Nasıl geçti?" "Çalıştık"" dedi m . Yalandı ! Ertesi günü ( 1 0 Ağustos 1 9 93) Cumhurbaşkanı Demirel çağır­ dı Odamın sonundaki 'özel müşavirl ik' bölümündeki özel çal ışma odasındayd ı . Özel sekreteri Emel Yatmaz'la çalı şıyordu . Köşk'te çalıştığım süre benimle daima 'yalnız' konuştu Çevre­ sinde olanlar, örneğin Emel Yatmaz Hamm -�i Demirel'in 'her şeyi­ ni' bilen tek insan- dışarı çıkıyor, kendi odasına geçiyord u . O g ü n siyasal durum üzerinde durduk Çarp ıcı g<o?lişme yoktu Tek olay, Tansu Çiller'di Kasımda büyük kongrede m i gidecek', yoksa , daha sonra , Marttaki yerel seçimlerde DYP'nin alacağı 'olumsuz' sonuçtan sonra mı? Demirel dedi ki: "Arkadaşlar, Çiller'i Kasımda 'indirebilece kleri­ ni' söylüyorlar . " Çiller'in genel baş kanl ıktan uzaklaştırılmasını istiyord u . B u , ke­ sind i . 'Arkadaşlarının' yargısına ya kuşku ile bakıyor ya da çevresin­ dekilerin görüşünü a l ıyordu Bir duraksama g eç irdiği a nlaşı l ıyordu Çünkü "Kasımda düşürürsen bu kez ç ıkıp kamuoyuna ' önümü kesti­ ler' diyecek" diyord u . " A m a önünü kesmezseniz Ma rt seçimlerine girec ek o l a n DYP sizden miras kalan gücüyle kötü sonuç a lmayacak" dedım Demi ­ rel'e . O zaman? Çiller'i uzaklaştırmak tümüyle olanaksızla şacaktı Yerel seçimlerden sonra 'şayet kötü sonuç a lınırsa' b ü y i ı k kongreyi toplayıp Çi ller'i alaşağı etmek -bana göre- çok z o rlaşa­ caktı Kafasındaki proj e 30 yıllık siyasal yaşamı ile ilgiliydi 287


Bu içerikte bir kitap yazmayı, bir çeşit otobiyografiyi c i l t c i l t yazmayı düşünen b i r insan , " C u m h urba$kanı olduktan sonra 'fiili si­ yaset' yaşamının artık sona erd iğini " düşünüyor demekti Doğrusu benim kanım da oydu : Demire l , bir f a n i n i n yükse lebi­ leceği en yüksek n o ktaya çıkmı ştı . Cumhurba şkanlığı bittikten s o n ­ ra artık 'akil bir insanın' üstlendiği toplumsal g örevlere döneb i l i rd i . Konferanslar verebilir, Türkiye'deki siyasal gelişmeleri ' , değerlendir­ mele riyle y orumlarıyla yönlendirebilirdi Ya da , yıllarca önce sık sık söylediği gibi, GAP bölges ine g i ­ d e r , orada ayağına çi zmeyi ç e k e r , b i r sade insan g i bi hizmet v e ­ rirdi ı Ne saftı ki . . Demirel'in zaman içinde 'değ işke n , üstel i k bir h e ­ sap adamı' olduğunu unutuyorduk Demire l , ( 1 9 9 9 'da} anladık k i : ' a k i l adamı olmaya' deği l , Cumhurbaşkanı kalmaya 1 99 3'1e rden b e ­ ri hazırlanıyordu . Demirel'\e telefonda bir g örüşme yaptık ( 1 1 Ağustos 1 9 9 3) . Bir gün önceki konuşmamızdan bir sonuç çıkaramamıştım . "Çiller konusunda ne yapmayı düşündüğünü" sordum. Demirel kısa , kesin bir y anıt verdi : "Çiller g ider i " ded i . Bugüne kadarki söylem leri, artık b i r gerçeği ortaya koyuyordu : Demirel, Çiller'in DYP'nin b a şından g itmesine yönelen 'h are­ ketin içindeyd i ' . Elbette g östermiyordu bu katkıy ı . Ama, i çindeydi En azından Çil ler'den 'kurtulmayı isteyenleri' basınla yaptığı söyleşi­ lerde eleştirile riyle destekliyordu . 'Kadın baskın çıktı' v e DYP'nin başında kald ı . D a h a sonra partiyi 'Demirel'den arındırdı ' . Fakat ne kadar güçlü b i r . i radeye sahip olursa olsun , Demirel'in Başbakan'a karşı duygularını yakın çevresi dışı ndaki konuşmal arda da duyumsattığı anlar oluyordu . Kaldı ki , g azeteciler sadece istihbarat yapıp yazan ya da olay­ ları yorumlayan insanlar değ i ldi . Hele ünlü o lurlarsa . . Örneğin, Milliyet kadrosuna verilen y eme kt e bulun a n Y cı \ ç ın Doğan'ın, 1 4 Ağustos 1 9 9 3 Cumartesi günü yayımladığı yazının başlığı şöyleydi : 'Tepede kavga yok , ama vay , vay , vay l " 288


Yalçın Doğan , yazıya şöyle bir girişle başlıyor: "Tek sözc üğünü, tek m i m iğini , tek j estini kaçırmadan pür dik­ kat Cumhurbaşkanı Demirel'i dinlediğinizde , i l k anda edineceğiniz izlenim 'Devletin tepesinde kavga var . . . ' İnce e leyip sık dokursanız, Demirel'in 'Çiller'i çok umursamadığı , ama attığı adımları da beğen­ mediği' yarg ısına varırsını z . Devletin tepesinde kavga var' demek, Demirel için a ğ ı r b i r yar­ gı olur. Çünkü, Cumh urbaşkanı her sözün başında 'Ben devletin ba­ şındayım ve ne pahasına olursa olsun , ben bu devleti işletirim' di­ yor. Ama, daha sonra Çiller'i küçümsüyor ve bu nedenle 'olayların üstünde kalmaya özen g österdiğ ini' vurguluyor. Başbakan·a sürekli dokunduruyo r . Kavg a , devletin tıkanıklığını ifade ediyo r . Tıkanıklık yok. Ama, 'eleştiri sağanak gibi iniyor' . Zaman zaman çok c iddi ko­ nularda görüş ayrılıklarının varlığı açıkça ortaya çıkıyor. Demire l , bun ları sergilemekten h i ç çekinmiyor. Demirel önceki akşam ' M illiyet'i Çankaya Köşkü"nde konuk ediyor. Birkaç saat süreyle çeşitli konularda sorularımızı yanıtlıyor. Yemekte Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz ile danışmanlarından Emre Gönensay da var. Dikkat ediyorum, Demi­ re l'in verdiği yanıtlar eğer Çiller'le ilgili ise, Seçkinöz ile Gönensay da 'bu o lumsuzluğu' mutlaka destekliyor; bazen birkaç sözcükle , ba­ zen mimikle . . Ama , aynı günkü Mill iyet"te Demirel'le yenilen yemekte konu­ şulanlar yansıtılırken "Cumhurbaşkanı 'ipi atladı' " diyerek başarılı bulduğu Başbakan Çiller'i bazı yönleriyle eleştirdiğine yer veriliyor. Demire l'e göre "Genel başkan olunmakla l ider olunmaz . Kaabi­ liyeti yoksa lider olunmaz . Lider doğulur . " Çankaya'yı üzerine çeken sözleri Çiller; te levizyondaki açıkla­ malarındaki kimi cümle lerle sağlıyo r : Acayip bir düşünce biçimiyle , "Siyaset üstü politika yapaca­ ğım" diyo r . Demirel, b u söze bağl ı soruya verdiği yanıtta nasıl lider oluna­ cağını söylüyor . Çiller'in 'ünive rsite sınavlarını kazanamayarak üniversiteye gi­ remeyenlerin h epsini' e ğitim alanlarına alacaklarını söylemesine de ters bakıyor Demirel: "

289


· Ta m an layamad ı m . Benim anladığım üniversiteye giremeyen herkes A ç ı k Ö ğre tim e yazılacak. Diğer fakü ltelere alınacak değil \J niversitPye almak bu o l uyor herhalde . " diyor ve daha çok alay ediyor

Çiller'le rin büyük mal varlığına ' ilk damgayı' Aydınlık gazetesi vuruyor.

Demi re\'in kahkahalar atarak değindiği Çiller'\erin ' 5 senede edind i kl eri yarım trilyon lira' tutarındaki servet i , gayrımenkul düş­ kUnlüklerini ve kurdukları bir k ooperatiften kolay yoldan nasıl zen­ g i nleştiklerini , Türk b asınında ilk kez Perinçek'in Aziz Nesin le bir­ l ikte çı kardıkları AYDI N LI K gazetesi ortaya koyuyor M edya uykuda H ala 'Leydi'nin ayak sesleri'ni övmekle meşg ul . Ayd ınlık'ın Çil\er'lerin mal varlığ ıyla ilgili belgeli yayınları gün­ le rce sürüyor N e var ki, 'büyük medya' b u yayınlara fazla 'itibar' et­ miyor, hemen h iç değ i nm iyor. 1 7 Ağustos 1 9 9 3 Salı, Aydınlık'ı n manşet i : " İ l k büyük vurgun B i z i m V a d i Kooperatifi l 9 8 8'de aldığını 8 7 'de satmış. Ç i l l e r almadan satıyor 1 9 8 3 y ı l ı nda i flas eden İ stanbul Banka sı 'nın Genel Müdürü Ö zel Ç i l l e r , 1 9 84 yılında İ stanbul'un şirin sahil beldesi K i lyos Us­ kum ruköy'de tarım arazilerini yok pahasına satın aldı Tapulu , ta­ pusuz . H a zi n e , O rman demeden bu arazil ere yenilerini ekleyerek yüzbinlerc e metrekare l i k bir alanın sahibi oldu. Çil l e r' i n kurup yönettiği koopera t i f , Uskumruköy 1 1 pafta 388 parselde kayıtlı 2 0 bin 900 me trekare araziyi 1 5 Aralık l 9 8 7 'de Tansu Çi ller'den satın aldı . Ancak tapuda bu a razinin Tansu Çiller tarafından 1 9 Ekim l 9 8 8'de 8 3 0 milyon liraya satın alındığı yazılı Y a n i arazi . al ımından 1 yıl önce satı lmış ' " Türk siyasetine hemen her a ç ıdan aşağıya doğru bir ivme ka­ zandıran Ç i l l e r 'ikilisi'nin mal varlıkları, hatta ABD'de ayrıca bir otellerinin' oldu ğ u , Ağustos l 9 9 3'te ayrıntılar;y\a ortaya konuluyor, 290


ama beş yıl boyunca bu gerçeklerin üstünü örtmeyi , bu 'ikil i' başarı­ yor. Yan yana durdukları bir res i m . Aydınlık ta Ö zer Çiller'in a l t ı n ­ d a k i çerçeveli yazı nın başlığı " Ö zer B e y Türkiye'nin en zenginleri arasınd a . " Tansu Çiller'in resmi altında d a " Türkiye'nin 500 m i lyarı olan i l k Başbakanı Çiller" yazıl ıyor 1 993 'un 500 milya r ı ! Zaman geçtikçe yenilerini de ekleyerek Çiller'lerin servetindeki büyümeyi hesaplayabilirsiniz Ve Cumhurbaşkanı Demirel yarım trilyonluk servetin 5 yılda edini l mesindeki gülünç açıkl amaları kahkahalar atarak karşılıyor 1 9 93 Haziran ayında Çiller DYP Genel Başkanı seçilmeden az önce ABD'den g e l e n bir mektubu anımsıyorum . Bir hanım profe­ sörden Koope ra t i fe ortak olarak Ç i ller ailesince nasıl kandırıldığını ve paralarının havaya g ittiğini anlatıyord u . 1 8 Ağustos 1 99 3 Ç arşamba, Aydınlık "Çulpan'lara 1 0 0 bin dolara hem villa, hem makam satılıyor Çiller U skumruk öy'de palamut avladı Çiller'in eski arkadaşı Oya ve Refik Çulpa n , 1 00 bin dolar öde ­ yerek Bizim Vadi 'ye üye oldular. Paralarının karşılığını alamayacak­ larını düşünen Çulpan'lar Çiller'e küserek dost sohbetlerinde aleyhi­ ne konuştular. Çiller, yakın zaman önce ABD'den Türk iye 'ye tatile gelen Çulpan çiftini Başbakanlık Konutu'nda a ğ ı rlaya ra k Refik Bey'e Kalkınma Bankası Genel M üdürlüğünü , Oya Hanım'a da KSGEB'de yüksek maaş önerdi Niyazi Uzune r bir Bağ-Kur emekli s i . Sekiz yıldır imar iznı ala­ madığı arazisini 3 Mart 1 9 9 2'de 1 mi lyar l i raya Ç i l l e r'e satar . Sarı­ yer Be lediyes i , Devlet Bakanı Çil ler'e turistik yapı için imar iznini 1 Temmuz 1 9 9 2 'de verir U skumruköy'de ki 1 0 0 dönüm imarsız arazi­ yi 1 9 84'te 50 milyon l iraya satın alan Çiller, Bakan olduktan sonra imar çıkardı ve 30 villa verm esi şartıyla müteahhit Metin A şık'a dev­ rederek 200 milyar kar sağ ladı . " Gazeteyi yöneten F e rit İ lsever şöyle yazıyord u : " B u y a z ı dizisini hazırlarken Çiller'in Başbakan olmadan önce yap ılmış dürüst gazetecilik çalışmalarından yararlandık. 291


Ancak basının hibe kredilerle ve brifingle ' h izaya' ge tirilmesin­ den sonra bu yayınlar şıp diye kesildi Artık bunları yazacak Aydın­ lık va r . Haberlerini yayımlatamayan meslektaşlarımıza da sayf a l a r ı · m ı z ı açıyoruz. Basından tık ç ıkmadı . Ta ki , Çiller' in maskesi düşünc eye , ba­ sınla kavgaya tutuşunca ya ve . . . R P ile Refah yol h ü kümetini kurarak 'laik, demokratik sosyal hukuk devleti' olan Türkiye Cumh uriye t i ' n in temellerini dinamitlemeye girişinceye kada r . . . 1 9 A ğustos 1 993 Perşembe , Aydınlık

"Bakan Tansu Çiller Sarıyer Belediyesi'ni zorluyor Yasak araziye turistik tesis . Sarıy e r Belediye B aşkanı İhsan Yalçın , Çiller'lerin K ilyos Ar­ mutlu Mevkii 1 Pafta 3 0 9 pa rselde kayıtlı 2 9 bin metre kare arazi· sine yüzde 4 0 inşaat yoğunluklu, 9 katlı turistik tesis yapılması için canla başla çal ışmaktadı r . Ancak bu arazide askeri korugan alanla­ rı vard ı r . S avunma Bakanlığ ınca özel kişiler satılmada n , burada İs· lah İmar Planı uygulaması ya pılamaz ve asla inşaat ruhsatı veri le­ m ez " . Büyük basın susuyor, ama Aydınlık'taki başlığın dediği gibi Çil­ ler'in yağmasına 'tepkiler' başlıyo r . S iyaset adamla rından tepkil e r i ANAP G e n e l Başkan ı M e s u t Y ı l m a z ; "Yolsuzluklara karışan herkesin kendisini aklaması gerekir. Şeffa f devlet p olitikası gereği bu kişilerin kendilerini aklaması g e rekir" diyor. Kültür Bakanı (SHP) Fikri Sağlar: "Yazı dizisini dikkatle takip ediyorum . Sonunda konu ile ilgili görüşl e r i m i açıklayacağ ı m . " A N A P Genel Başkan Yardımcısı V e h bi Dinçerler: " Me c lis'te desteklemeye h azırız . " N e k i , Çiller'e karşı savaş açan Aydınlık'a destek, öyle güçlü , sonuç almaya dönük bir destek değil . Bir başka haber: "Sarıyer için susan Çiller, İSKİ hakkında ko­ nuştu . " Alaylı b i r değinme Basın desteğinde , yumuşak eleştiri karşısında Çiller hayli şıma­ rık bir h ava basıyo r . 292


Başbakanı ziyaret eden D Y P Erzincan İl Başkanı "Deprem son­ rasında inşaatına başlanan konutlar için acilen 1 O milyar lazım Ağa n ın eli tutulmaz" deyince , Tansu Çiller şu cevabı verdi "Ağa eskidendi . Bana şimdi ' H atunağa' diyeceksiniz Hatunağa size istediklerinizi verecek, hiç merak etmeyi n . " Hatunağa , Demirel'in basında kendisine yönelik e le ştirilerine yanıt veriyordu.

61 Cumhurbaşkanı'nın Çiller'i iğneleme sinden , hatta kimi konular­ da açıktan eleştirmesinden sonra Başbakan'dan g elecek yanıt, doğ­ rusu mera k konusuydu.

( 18 Ağustos 1 99 3) B eklenen yanıt geldi . Partisinin yöneticileri tarafından Özal ailesi ile kurduğu yakınlık ve göreve getirdiği bürok­ ratlardan dolayı , " Partinin m isyonu mu değişiyor?" sorusuyla karşı­ laşan Çiller -zirvede ipler koptu diye yorumlanan- bir konuşma yaptı : "Demirel'le aynı pabucu g iyeme m , onun kopyası olamam . Kopyası olursam liderliğimi tescil ettiremem , partiyi ileriye götüre­ mem" dedi . Bu sert yanı t , DYP içinde Çiller'e muhalefet bayrağı açan Ge­ nel Sekreter Gökberk Ergenekon'un k ısa konuşması ve sorusundan kaynaklandı . Çiller, bir yandan Demirel'i övüyor, ama "Aynı cüssede değiliz, aynı pabucu giyemeyiz" demeyi de ihmal etmiyordu. Ağustos ayı 'tepede ilginç g elişmelerle' geçiyordu. Fakat, kamuoyunun dikkatini çeken; kuşku yok, basının Aydın­ l ık'ın ortaya ç ıkardığı g erçeklere 'bigane kalması' idi. İşçi Partisi Ge­ nel Başkanı Doğu Perinçek bu durumu özetledi : "Çiller ABD'nin gözdesi olduğu için yalnız Aydınlık bu yağma­ nın üzerine g idiyor. Ama bir süre sonra Çiller'in ABD açısından iş­ levi bitince bugün susan bas ı n , Çiller dosyasını keşfedecek " Sadece ABD gözdeliği mi? 293


Yoksa büyük krediler, teşvikler döneminin kapanmasıyla mı . Çiller'in işlevi bitecek ve dosya aç ılacaktı? l 9 9 3'te

Ç i l l e r dosyasının ne zaman açılac a ğ ı henüz belli de-

ğildi 2 1 A ğustos 1 9 9 3 Cumartesi, Aydınlık "Aydınlık'ın sorusu : Göknel yalan mal beyanından tutuklandı , ya Çiller'in gerçek olmayan mal beyanı . Başbakan Yardımcısı İnö­ nli'nün y a n ı t ı ·.

Bu iddiada gerçek payı var mı yok mu. araştırmak gerekir . " Oysa , bir gün önceki Aydınlık'ta , Çiller'in servet dökümü " işte Çilleristan" başlığı altında yayımland ı . Gazete üç m a l beyanında 2 7 kalem maldan 1 6'sının y e r alma­ dığını a ç ıklam ıştı . 2 2 A ğustos 1 9 9 3 Pazar , Aydınlık: "Sarıyer Belediye Başkanı İhsan Yalçın , Çiller'in beyan etmedi­ ği 1 0 3 bin m e tre karelik arazisi olduğunu a ç ı klad ı ."

Aydınlık'ın yayını DYP'de Demirel etkisini sürdüren başkan v e ­ killerind e , g e n e l sekreterde h areketle nmeye y o l aça caktı , açtı . M e h m e t Dülg e r , henüz Çiller'in parti yönetimine el koyacağı kongrede yerini yit irmediğinden hala genel başkan yardımcısı sıfatı­ nı taşıyordu ve birdenbire sahneye gi riverdi : Ç i l ler'in mal varl ı ğ ı olayına "Partilerin ve hükümetlerin koltuk­ ları'ldan ticari zihniyet inmelidir" diye başlayan bir demeç verd i . "Çiller'in a razi yağması kan ıta dayanıyor v e yayını delilli bul­ dum" diyordu .

Ç o k a ç ı k bir dille , Çiller adını kullanmaksı zın 'siyasetçiye veri­ len imkanlar menfaat için kullanıldığ ı zaman sonuçların mutlaka or­ taya çıkacağını' söylüyor ve " Papaz her zaman p ilav yemez" diye ekliyordu . Ne yazık ki , Turkiye öyle bir havanın içine girmiş, Çille r'in ba­ kışlarına öylesine kendini kaptırmıştı ki . 'papaz bir değil birkaç pi­ lav yediği h a lde' siyasal konumda en ufak değişikl ik olmamışt ı .

294


62 Katili hala buluna mayan U ğ u r M umcu ya mektup ya zan m e s ­ l ektaşlarımız d a vard ı . Nail Gürel i ' Şunları yazıyor " CHP'ye Genel Başkan olan Deniz Baykal . 'Türki ye' n i n y a ş a d ı ­ ğı moral v e a h laki krizin aşıl ması için' kimden mede t umuyor b i l iyor musun sevg ili Uğur Mumcu? Süleyman Demirel 'den Eve t, bu 'avantacılar, vurg uncular , rüşvetçi ler' karabasanı altın­ da bunalan ve 'temiz toplum' diye ç ırpınan Türkiye ortamında De­ niz Bayka l . Çankaya'ya ç ı kıyor ve temiz toplum için Demirel'in 'ön­ derliğini' istiyo r . Bayka l . 'Türkiye 'nin bir moral ve ahlaki kriz yaşadı­ ğ ı şu günlerde Cumhurbaşkanı'nın önde rliğine ihtiyaç var' diyor Eve t , aynen böyle diyor O Cumhurbaşkanı da, Demirel' . . İ LKSAN yolsuzluğunda devle­ tin milyarlarını savuran Demirel . . Olay ortaya çıkınca da 'Verdimse verdim, ne olmuş' diyerek aklanıp paklarımadarı Çarıkaya'ya ç ı k a n Demirel . . Şimdi Baykal , bu Demirel'derı 'Türkiye'nirı m oral ve ahlaki krizi aşması için' önderlik istiyor Kaderin şu cilvesine bak sevgili Uğur! Temiz toplum yaratmaya soyunanlardan biri de , Başbakanlık koltuğuna oturmuş olan Tansu Çiller Allah'ın şu azizliğine bak ki , Ç i ller'in 500 milyarlık mal varlığı­ nın kaynağı da tartışma konusu . Hele Ki lyos'ta 2 9 dönüm a r a z i d e yapı lan 30 villanın öyküsü . Tansu Çiller kalkmış hala 'Beni yıpratmaya çalışıyorlar' cl ıw başını kuma sokuyor . H ala ' Hiçbir usülsüzlük yoktur' diyor Hasılı kelam sevg ili Uğur Mumcu, kaderin şu c i lvesine bak k ı . temiz toplum için umutlar bir yandan Demirel'e , öte ya n d a n Ç i l ler·e bağlanmış durumda " Basının genel tutumu bir yana: namuslu kalem e rba b ı n ın ı s t ı ­ rapla haykırışıydı b u yazı Hale bakın ki. " İ LKSAN'a 60 m ilyar ve rd i m verd i rn s e ıı e ol muş" d e d i ği i ç i n suç l a n a n Cumhurbaşkanı D e m i r e l , 1 9 9 ]' t c ı ı h E' ri aynı s a v l a ra cı y n ı y ö r ü n g e d e k a l a r a k yanıt vermeyi sürdıirüyor ,

295


5 Ağustos 1 9 9 8'de , İ LKSAN'la ilgili savların üzerinden beş yıl geçtikten sonra Demirel, "Verdimse verdim" sloganını eleştiren Fa­ tih Altaylı'ya sert bir açıklama gönderiyor . l 993'teki telefon görüşmelerimizde İLKSAN'la ilgili söylemle­ rinin tümüyle aynısını A ltaylı'ya gönderdiği yalanlama yazısında kul­ lanıyor Demire l . " 1 9 93 yılında devletin bütçesinden yardım yapılan İLKSA N ' a , y i n e devletin fonlarından ilave yardım yapılmasını b e n sağladım" d i ­ y o r ve ; "Cumhurbaşkanı seçimlerine 4 gün kala Meclis'in karşısına çı­ k ı p , 'Bunu ben verdim' diyen de benim. Bunda şaşıla c a k ne var? Benim başıma kakılacak nesi var ki? Ne yapacaktım ki?" d iye sürdürüyor Yalanlama y azısının sonunda kızgınlığını yansıtan cümleler: "4 M ayıs 1 99 3 tarihinden sonra kimse bu konuyla ilgili bana bir sual sormadı . N eyi soracaktı ki? Neyi ispata ç alıştığınızı ç ıkara­ mad ım . " 1 993'ten sonra İLKSAN sorununun yeniden gündeme g i rmesi­ ne hem hayret etmiş, hem de sinirlenmiş Cumhurbaşkanı . Bu, Fa­ t i h Altaylı 'ya gönderdiği mektupta açık seçik belli oluyor. Bu arada -Nail Güreli'nin değindiği gibi- Çiller, ya gündemi değiştirip kendi mal varlığı üzerine çevrilen gözlerden kurtulmak amacıy l a , ya d a partiden gelen baskıyla 'yolsuzluklarla mücadele' konusunda kimi öneriler ortaya atıyor. Cumhurbaşkanı ile son söyleşimizde değindiğim öneriler . N i ­ tekim M esut Yılmaz , "Çi ller'in bu önerileri 'kendi imajını güçlendir­ mek için ortaya a tt ı ğ ı ' yol unda endişeleri olduğunu" söylüyor. Öneriler arasında yer alan 'mal beyanı uygulamalarının statik olmaktan çıkarılıp dinamik hale getirilmesinin' , tek başına bir şey i fade etmeyeceğini soyleyen Mesut Y ı l m a z , "Servet beyanı uyg ula­ masının 'nereden buldun' beyanıyla desteklenmesi gerekir ve Başba­ kan da buna öncülük etmelidir" diyor . Yılmaz, kuşku yok Çiller'de n , yapmayı istemeyeceği bir ş e y i s ­ tiyo r . Öneriler orada tı kanıp kalıyor 296


Basında kimi kesimlerl e muhalefetin yüklenmesi, bir sonuç ve­ riyor: Çiller, Aydınl ıktaki yayınlar karşıs ında -eşi Özer'in kaleme al­ dığı kesin olan- bir yazılı açıklama yapıyor . AA kanalıyla bu uzun açıklama basına g eçiyor ( 2 7 Ağustos 1 993). Artık Çiller ve ailesi, bu açıklamayla savunu düzenine giriyor. Açıklama m e tn i nde aynen şunlar yer alıyor: Ankara (A.A.)

- Başbakan Tansu Çiller ve eşi hakkında bir

gazetede yayı mlanan iddialar ı n , gerçeklerle hiçbir ilgisinin bulunma­ dığı bildirildi. Başbakanl ı k Basın Merkezi , Başbakan ve eşi hakkı nda bir ga­ zetenin 1 7- 1 8- 1 9-20- 2 1 Ağustos tarihli say ılarında yer alan iddiala­ ra verilen cevaplara ilişkin bir açıklama yaptı. Açıklamada, "yazıların, eksik incelemenin de ötesinde, somut gerçeklerin kötü niyetle tahrif edilerek, sadece Çiller ailesini kamuo­ yunda karalamak ve küçük düşürmek amac ı yla kaleme alındığ ı " kaydedilerek, "küçük bir araştırmayla ulaşılması m ü mkün tapu v e belediye kayıtlarıyla yargı kararlarından h i ç söz edilmemiş v e hatta bu bilgiler tamamen gerçek dışı ve h atalı şekillerde sunulmak isten­ miştir" denildi. Söz konusu y az ı ların içerik olarak gerçek dışı nitelik taş ı d ı ğ ı , üslup olarak da b e l l i bir seviyenin ç o k altında kaldığı ifade edilen açıklamada, yazılarla ilgili her türlü yasal hakların saklı tutulduğu bildirildi. Gazetenin, " Bizim Vadi İçin İlk Suç Duyurusu" başl ığıyla verdiği yazıda bir has ı m avukatın dilekçesinden alınt ılar yapıldığı, ancak aynı dosyadaki mahkemenin beraat kararına hiç değinilmedi­ ği ifade edilen açıklamada, " İ z mir'de evimiz Milas'ta bahçelerimiz var" beya n ı n ı n Başbakan'a ait olmad ı ğ ı , zira Başbakan' ı n bu gaze­ teye verilmiş hiçbir beyanat ı n ı n bulunmadığı da kaydedildi. Açıkla­ mada, özetle şöyle denildi: "Çiller ailesine ait şirketlerin karsız olduğu belirtilmesine rağ­ men 1 988 y ı l ı nda verilen vergilerden bahsedilmesi, bu yaz ı ların çe­ l işkili yanları ndan b i rini teşkil etmektedir. Ayrıca, bu şirketlerin bü­ yük bir kısmının başka yıllarda da kar elde ettiklerine hiç değinilme­ mektedir." 297


" İddialar doğru değil" Açıklamada, Ö zer U. Çiller'in İstanbul Bankas ı ' n daki görevin­ den 1 983 tarihinde değil, 1 9. 1 0 . 1 982 tarihinde istifa ederek ayr ı l d ı ­ ğ ı , burada g ö re v yapt ığı üç y ı l zarf ındaki tüm faaliyetleri nedeniyle her yıl yapı lan denetlemeler sonucunda oy birliğiyle ibra edi ldiği be­ lirtildi. Öz e l Ç i l l e r'in tüm faaliyetlerini banka genel kurulu ve yönetim kurulunun aldı ğ ı kararlar ve verdiği direktifler doğrultusunda ifa etti­ ği de vurgulanan açıklamada, iddia edildiği gibi, İstanbul Banka­ s ı ' n r n 1 983 y ı l ı n da iflas etmediği, b i rkaç küçük banka ile b i rlikte bü­ tün mal varlığı ve aktifleriyle Ziraat Bankası'na devredildiği anlat ı l d ı . Vadi

Konut

Yapı

Kooperatifi'nce

satın

alınan

Uskumru

Köy'deki arsan ı n satış tari h i n i n 1 5. 1 2. 1 987 y ı l ı olduğu iddiası n ı n da gerçek d ı ş ı bulunduğu bildirilen açı klamada, bu tarihin sadece koo­ peratif yönetim kurulunun sat ı n alma arzusunun ihzar edildiği tarih olduğu ve kooperatif yönetim kurulunda Çiller ailesinden h içbir kişi­ nin b u l unmadı ğ ı belirtilerek, şöyle devam edildi: "Bu arsan ı n henüz Tansu Ç i ller'in maliki olmadan kooperatife sat ıldığı iddiası da doğru değil d i r. Hiç kimsenin tapuda maliki olma­ dığı bir gayrımenkul ü , tapuda başkalarına satması h ukuken müm­ kün değildir. Söz konusu kooperatifte başlangıçtan itibaren hiçbir yolsuzluk ve usulsüzlük yapılmamıştır. Alı nan her kararda ve yapı ­ lan her işte kooperatifin bütün ortakları oy birliği ile hareket etmiş­ lerd i r . Bu husus kooperatifin kanunu defter, kayıt ve belgelerinden sabittir. Kooperatif i l e Sayın Tansu Çiller arası nda h içbir uyuşmaz­ lık ve dava söz konusu olmamıştır." Aç ı klamada, Ö zer Ç i ller'in İstanbul Bankası'ndan ayrı l d ı ktan sonra Sarıyer Usku m ru Köy ve Ki lyos'la milyarlarca l i ralık arsa sa­ tın ald ı ğ ı , Sarıyer Uskum ru Köy ve Kilyos'taki imar durumu değişik­ l ikleri, yapı laşma i l e Ç i l l e r a rası nda, kastedilmek istenen ilişkilerin kurulmas ı n ı n doğru olmad ı ğ ı belirtildi. Bu yörelerin imara açılması­ nın Başbakan ' ı n politikaya atılması ndan da çok öncelere uzandığı kaydedilen açıklamada, "Bu yörelerde ima ra açı lan alanlar onbinler­ ce dönüm olup, Say ı n Çiller'lerin b u ralarda b i rkaç gayrımenkulü için böyle büyük b ı r plan lama n ı n yap ı l d ı g ı n ı n iddia edilmesi, akla ve m a ntığa sığmamaktadır" ifades ine yer verildı. Sır a ı s a n ı n kat karş ı l ı ğ ı müteahhite devredilmesinin, bunun

298


karş ı l ı ğ ı nda belli miktarda konut alınmas ı n ı n a rsa sahipleri için ya­ sal hak olduğu vurgulanan açıklamada, bu yöntemin ülkemi zde ve hatta dünyan ı n her yerinde yaygın olarak kulla n ı l d ı ğ ı n a işaret edildi. Gazetede değinilen 30 adet konutun menşein in de böyle b i r anlaş­ madan doğduğu ifade edilen açıklamada, söz konusu inşaat anlaş­ mas ı yla müteahhit firmanın da 74 adet konutun sahibi olduğu belir­ tildi. Başbakan ve eşinin arkadaş oldukları bir çiftten 1 00 bin dolar gibi bir para ald ıkları iddias ı n ı n da yalanland ı ğ ı açıklamada, S ı nai Kalkınma Bankası ile ilgili yazıların tümünün doğru olmadığı bildirildi.

Sarıyer Belediye Başkanı'nın yazısı Gazetenin, Çiller'ler aleyhinde nüfuz yoluyla i mar durum deği­ şiklikleri sağladığı yolundaki iddiaları n ı n , Sarıyer Belediye Başkan ı İ hsan Yalç ı n ' ı n gönderdiği yazılarla en yetkili elden çürütüldüğüne işaret edilen açıklamada, b u cevaplara atıfta bulun ularak, özetle şöyle denildi: "Sarıyer Belediyesi'nce Ç iller'lere ait sadece Zekeriya Köy ve Uskumru Köy'deki arsalara inşaat ruhsatı verilmiştir. Diğer arsalar inşaat ruhsatı almadığı gibi bunların genellikl e imar durumları dahi yoktur. Bu itibarla olmayan imar durumu ve ruhsatlar için haks ı z l ı k v e yolsuzluk yapı lması mümkün değildir." Kilyos'taki b i r arsa için İstanbul Anakent Be lediyesi'nce 9 katlı imar durumu talep edildiğinin doğru olma d ı ğ ı n ı n belirtildiği açıkla­ mada, ancak bu arsa n ı n hemen yanı ndaki turistik tesislere 9 katlık imar durumunun verildiği, bunun da komşu arsaya tan ı nan imar du­ rumunun dahi tan ı nmad ı ğ ı n ı gösterdiği kaydedildi . Açı klamada, özetle şöyle devam edildi: " İ mar durumu ve inşaat ruhsatları yla ilgili olarak yapılan yak ış­ t ı rmalar herhangi bir belgeye müstenit değildir. Sadece, subjektif, kişisel değerlendirmelere daya l ı , eksik ve hata l ı , teknik ve hukuki ni­ telikten yoksun spekülasyonlardı r.

Mal beyanı Mal beyanlarında b i r yan l ı ş l ı k yoktur. İstinye Halil İbrahim So­ kaktaki iki bina ile arsa, beyan verildiği tarihte sat ı l m ı ş idiler. Bil299


kent'teki dubleks bina ise o tarihte henüz a l ı nmam ıştı . Arsa karş ı l ı ğ ı 3 0 k a t konusunda müteah hit ile anlaşma 1 99 1 seçimlerinden önce

yapı l m ıştır. Bu itibarla imar d u ru m u vs konusunda siyasal n üfuz söz konusu değildir. Ayrıca, katlar elan bitmemiş ve tapuya da kayı t edilmemiştir. B u itibarl a b u n l a r ı n m a l beyannamesinde gösterilmesı de söz konusu olmamıştır." Açıklamada, gazetenin iddiala rı n ı n doğru olmadığı tekrarlana­ rak, " Bütün bu konularda e n küçük bir usulsüzlük, yolsuzluk veya yasalara herhangi b i r şekilde aykı rı en küçük bir d u rum dahi yoktur. Küçük bir araştı rmayla g e rçeklere ulaşabilmek mümkün iken bun­ dan özellikle kaçını l m as ı , gazetecilik ilkelerin e ve dürüstlü k kuralla­ r ı n a aykı r ı d ı r , " denilmektedir.

Yazıl ı açıklama Ç i l l e r'ler üzerinde yoğunlaşan kuşkuları kald ır­ mıyor. Tersine körüklüyor ve yeni yeni savlarla Çiller'lerin mal varlı ğ ı , y ılların e skitemediği t e k konu o larak hemen h e r zaman gündemde­ ki yerini saklı tutuyor.

63 Çiller'lerin açıklaması Aydınlık'ın "Çiller itiraf ediyor" manşetiy­ le çıkmasını sağlıyor. Zira, " Başbaka n , yayınım ızda yer alan iddialar için 'Son derece doğal' dedi" başlığı , Ayd ınlık'ın savlarını destekleyen bir öğe kabul ediliyor. Aydı nlık'ın 'temiz basın kampanyası' rağbet görecek mi? Bir merak sarıyor; sadece basını değil, basında o lup-bitenle ri artık özenle izleyen kamuoyunu da . . Doğu Perinçe k , mal varlığı sorununu siyase tin pençesine u z a l ı · yor : 2 Ey lül 1 9 9 3 Perşe m b e , Aydınlık'ın manşe t i . " İ P \iden Doğu Perinçek suç duyurusunda bulundu 3 6 2 8 (mal bildiriminde bulunulması . rüşve t ve yolsuzluklarlcı mücadele kanunu) sayılı yasaya göre ; 300


Çiller'e üç yıl hapis

·

Neden? Çünkü Çiller 'gerçeğe aykırı bildirimde bulunuyor . ' Aydın lık . Perinçek'in başvurusuna dayanak olarak Çiller' in beetmediği m alların l istesini de -bir kez daha- yayımlıyor. Oysa yıllar i ç inde Çiller'in mal beyanına almadığı nice nice gayrım enkuller çıkacakl Yetki l i , etkili makamların kılının kıpırdamadığı günler, aylar ve yıllar . . . Çiller, bir türlü bağımsız yargıya ç ıkarılamıyor. Koruyanı o kadar çok ki; TBMM Başkanı H üsamettin Cindo­ ruk, mal bildirimi yasasına göre yapması gereken görevi yerine ge­ t i rmiyor, Çiller'le ilgili zorunlu bir ödevi savsaklıyor . İlhan Selçuk b u önemli noktayı yakalıyor v e bir , hatta birkaç yazıda TBMM Başka­ nı'nı göreve çağırıyor. Ama nafile ı

yan

301



Beşinci Bölüm

"AKIL V Ü C UTTAN AYRIDI R . KENDİ BAŞINA KA G ITTAN İMPARATO RLUKLAR KURAR . "

64 Çille r , ' D emirel gölgesinde b i r Başbakan olmayı' istemiyordu. Cumhurbaşkanı ise Ç iller'in hem ani yükselişine hem de devlet yönetimindeki beceriksizliğine takmı ş , eleştiri oklarını kullanmaktan ç ekinmiyordu. Çiller'lerin mal varlığıyla başlayan olaylar; kuşku yok, Cumhur­ başkanı'nı olumlu yönde e tkiliyord u . Çill er'e ancak ve ancak mal­ varlığıyla 'darbe indirilebi leceğini' varsayıyordu. Bu konuda Aydınlık yayınlarına ilgi gösteriyor ve hatta yayını onaylar tavır a l ıyor, Çiller'in belki de bu yoldan merdivenin üst ba­ samağından t e krar alt basamağa indirilmesine önayak olacağını sa­ nıyordu. Demire l , Cumhurbaşkanlığının ilk aylarında -özel likle Ağustos l 9 9 3' te- Başbakan ve DYP Genel Başkanı olduğu sıralardaki 'gü­ cünün ' , Çankaya'da da devam ettiğine inanıyord u . Çil ler'den , yemeğe çağırdığı gazetecilere 'küçüm seyerek' s ö z ederke n , tarafsız b i r Cumhurbaşkanı olmasına karşı n , e tkinliğinin ve gücünün tartışılamayacağını dokundura n , kimi zaman veya yeri geldiğinde bu özelliğini vurgulayan cümleler söylüyord u . Örneğin; Y e n i Günaydın gaze tesi yönetim ve yazar kadrosuyla görüşürken "DYP'deki eski gücünü artık yitirdiğine ilişkin" yorumlar anımsatılınca çok açık bir i fadeyle karşı ç ıktı : "Ben bir harekete girmek i sterse m , o hareket benim istediğim yönde sonuçlanır" dedi ( 1 5 Ağustos 1 9 9 3 ) . 303


Demek istediği açıktı : "Şayet b e n bir siyasal hareketi başla t ı r v e yönetirsem -nerede ol ursam o layım- sonuç istediğim biçimde gerçekle şir ! " Kuşkusuz bir başka yorum şöyleydi : Demire l . Çankaya'da otu­ ruyor, fiili siyasete -Özal gi bi- karışmak istemiy o r . Ama , Ç i ller'e de gerekli uyarıyı yapıyor: " İstersem seni indiriri m ' " Bana b u içerikte pek çok kez aynı 'güvenceyi' vermişti DYP grubu içinde Çiller'in düşmesini sağlayacak bir hareket başlatabilir ve b u h areket sonunda Çiller geldiği gibi 'ani olarak' gi­ derd i . Çi ller'i 'lider kabul etmediğini' duyumsatan konuşmalar yapı­ yordu . Örneğin siyasal parti l id e rlerinin niçin bir 'ikinci adam' yetiş­ tirmedikleri sorusuna 'ısmarlama lider yetiştiri lemeyeceğini' soyleye­ rek yanıt veriyord u . Çi ller'e değinen bir değerlendirme yapıyor, "Takatı varsa götü­ rür, yoksa silinir gider" diyord u . De mire l'in 'gücünü yitirmediğini' söylemesi , kuşkusuz kendine güveninden kaynaklanıyordu Bunu seziyordum . Görüşm elerimizde yer yer bu özgüveni söylemekten geri durmuyordu . Özgüveni gazetecilere anımsatmasının bir başka yönü daha vardı : Cumhurbaşkan ı ; " D emirel K öşk'e çıktı, elini eteğini siyasetten çekti, çekiyor. Gücü de kalmad ı . Zira fiili siyaset içinde olmayacağı­ nı ilan e t t i . Kral öldü yaşasın kra J I S iyasal ağırlığın Çil ler'de yoğun­ laşmasından çekiniyor. Daha çok 'güçten düşmüş, Türkiye siyasa­ sında artık rol oynayamaz durumda' olduğunu irdeleyen bir kanının. bir yargının kamuoyuna yerleşmesinden" korkuyord u . "Ben bir harekete girmek istersem . . . " diye baş layan söylemle­ rin arkasında bu çekinceler, korkular yatıyordu . Bu görüşün y a da yorumun yerleşmesi için zaman zama.ı -bana- " H er şey 'buradan' geçer" diyordu . Cumhurbaşkansız hiçbir şey yapılamayacağını göstermek ister gibiydi . Doğrusu, kimi konuşmalarımızdan ç ı kardığım bir sonuç vardı k i , o sı rada bu sonucu Demirel'le tartışmam olanaksızdı : 304


Demirel elbette 'eski siyaset arkadaşları' ile konuşuyor, görüşü­ yordu Ve b e n , 'bir darbede g rupta Çiller'i indirebileceğini' bana söy­ lediği gün ve daha sonraki günlerde , Demirel'in ge rçekten bu olgu­ ya inand ı ğ ını g özlemledim . Bana g örüşümü sormadı . Tabii ben de dinlemekle yetindim . Ne çare ; olan-biteni çeşitli kanallardan izlediğim için Demi­ rel'in bir darbede Çiller'i hem de DYP grubunda indirebileceğine pek olasılık tanımıyord u m . Gerç i D Y P g rubunda zaman zaman fırtınalar kopuyordu. B u d a doğald ı . 'Pederşa hi' b i r parti yönetiminden , birdenbire , üstelik bir kadının diresiyonundaki parti dönemine geç ilmişti . Taşlar yerlerinden oynamışt ı . DYP'liler birer birey olarak , De­ mirel'in hem nasıl davranacağını hem de kendilerine neler yapıp yapmayacaklarını ne zaman söyleyeceğini kestiremiyorlardı . Üste lik Ka sımda DYP olağan kongresinden nasıl bir sonuç çı­ kacağını kestirmek olanaksızdı . Kimileri Çiller'e oynuyor, kimileri Demirel e kseninde Çiller'in g idici olduğuna inanıyordu. DYP grubundaki fırtınalar, halk arasında Çiller kaynaklı kimi . kuşkular ve her şeyin ötesinde Demirel'in eg osundan kaynakla nan özgüven . . . B aşbakan'a karşı "Bir darbelik canı var" yargısını pekiş­ tirdi . Oysa çok yakın geçmiş Demirel'i haklı çıkarmayan ge lişmeler­ le , olaylarla d o l uyd u . B e n , Özal dönemindeki olayları birer örnek olarak gözden ge­ çiriyor ve D emirel'in parti içinde artık eski g ücünü y itirdiğine inanı­ yordum . Zira; Ö za l , ANAP grubunun oylarıyla Cumhurbaşkanı seçildik­ ten ve Köşk'e yerl eştikten hemen sonra , Anavatan' ın eskiden oldu­ ğu gibi kendisine itaat edeceğine inandı . Hükümeti --Akbulut ' la- parmağının ucunda oynatabileceğini bi­ liyordu . Hükümet b e l ki , ama parti ve ANAP grubu? Grupta kendine bağlı milletvekili sayısı e lbette çoktu , ama Özal bir zaman sonra 305


gördü k i , ANAP Meclis Grubu , daha önceleri o lduğu gibi ne isterse yapacak kıvamda değildi artı k . Hele Mesut Yılma z , liderliğe oturduktan v e h e l e Başbakan ol­ duktan sonra Köşk'le hükümet arasındaki i l i şkileri Anayasal çerçe­ veye oturttu. Bana kalırsa Özal'ın Mesut Yılmaza kırgınlığının hatta kızgınlı­ ğının asıl nedeni buydu Gazetelere küçük haberler yansıdı o günlerde : Özal'ı destekle­ yen , her dediğini yapacak olanların sayısı 1 O- 1 S'i geçmiyordu Çünkü, ANAP m i l letvekilleri Özal'ı Cumhurbaşkanı seçmekle Üze rlerine düşen görevi yerine getirdiklerine i nanıyorlardı ve Ozal, Köşk'te iken her biri 'kendi derdine düşmüştü ' . DYP'de d e durum aynen böyleydi . Demirel'e saygı sevg i . . . Tıpkı Ö zal'a ANAP milletvekillerinin gösterdiği saygı ve sevgi gibi büyüktü, görkemliyd i . Mi lletve killeri manevi duygularla maddi v e acımasız siyasal ya­ şamı b i rbirinden ayırıyorlardı . Cumhurbaşkanı Demirel yüreğinde saklı tuttuğu , kimi zaman dışa rıya vurduğu özgüveni yavaş yavaş yitirdi ve Köşk'teki ağırlığını siyasal alanlara başka yöntemlerle duyurmaya başadı Cumhıırbaşkanı'nın bir başka korkus u , Köşk'te unutulmaktı ! Bahsedilmeme k l Olayların için de bulunduğunu kabul etmeyen bir iklimin doğması . . İç dünyasıyla i l g i l i bu i zlenimler belki de gerçekleri yansıtmıyor. Ne kadar karşı çıkarsa çıksın , Demirel'in Köşk'teki ilk aylarında sergilediği manzara bu renkleri içeriyordu. Sık sık Özal'la kıyaslanmasına fena halde tutuluyordu Basın, Özal'ın ister Başbakan olsun , ister Cumhurbaşkanı; siya s a l , ekono­ mik ve sosyal olay l a r , konular yaratmasına ve gündem yapmasına alışmıştı Bir kezinde Demire l 'e geçmişte olduğu gibi kendisinin de Tür­ kiyc'rıin günde m i n i yapma olanağına sahip olduğunu söyleyecek ol­ dum Fena hal de karşı çıktı Ni tekim , benim gibi yemeğe çağrılı ga­ zeteciler de aynı noktaya işaret ediyor, sözü Özal'ın g ündem yarat­ n ıaktaki becerisine geti riyorlard ı . 306


Demire l , Özal g i b i davranmasını ve gündem yapmasını öne sü­ ren gazetecilere ters bakıyor , " Kimse beni öncekilerle kıyaslaması n . B aşkaları ile mukayese fevkalede yanlış o l u r . Özal başka b i z başka­ y ı z . Burası aktif p olitika yeri değil, ben de p arti başkanı değilim Biz ne için eleştiriliyoruz? H ükümetle partiyi kolumuza takıp ge tir­ medik diye" diyordu (Ağustos 1 9 9 3)

65 Köşk'teki yaşamı renklendi rmeye çabalıyordum

Ç alışma odamın tam karşısında Prof . Emre Göne nsay oturu­ yordu Demirel'e en ya kın başdanışman Emre Gönensay'dı. Çiller in siyasal hareketlerine açıktan karşı çıkm ayı -o sırada- i stemeyen Demire l , eleştiri oklarını ekonomik g id işe yöneltmişti Ayr ı c a , Gönensay'ı dış pol itikada da yakın buluyordu Gönensay, e konomik 'gidişat' üzerinde Cumhurbaşkanı na 'ra­ porlar yazıyord u . ' Dem irel de bu raporları konuşma larında kullanıyord u . Gönensay'ın h e m içe ride , h e m de d ı ş ülkelerde . özellikle A B D'de e konomi ve mali çevrelerde yakın dostları vard ı . Tele fon g örüşmeleri yapıyor , kuşkusuz aldığı bilgi lerle Cumh urbaşkanı'na yeterince olgun ve dolgun raporlar yazıyordu . Bana söylediğine g ö re -Demirel de bir zaman sonra doğrula­ dı- bu raporlar ' Ç i ller'in ekonomi politikasını yerden yere vuruyor­ du ' Aramızdaki ilişkiler ciddiyet aşamasından dostluğa dönüşünce . Emre Göne nsay'dan özellikle Tansu Çi ller'i tanıma açısından çok yara rlandım . Ç i l ler'le Gönensay Boğaziçi Üniversitesi 'nde 'birlikte olmuş­ lar dı Göne nsay Çiller' in -bü tün eksik ya nlarına karşın- e ğ i tim gö­ revlisi olmasında büyük yardımlarda bulunmuşt u . Ama Ç i l ler'in özel ya da resmi yaşamıyla ilgili çok geniş bilgiye sahipti

( 1 7 Ağustos 1 9 9 3 ) Bir Ağustos günüydü Emre 307

Hoca bana


Çiller'le i l g i l i öyle öykü l e r anlattı k i , tam a n l amıyla 'ağ z ı m a ç ı k kal d ı ' Gönensay, Çiller'den nefret ediyord u . Öğrendiğim kadarıyla Çiller de Gönensay'dan Pol itikaya g i rmeden önce Ç i l le r , Demi­ rel'in bir davetinde aynı masaya oturmayı reddedecek ölçüde Emre Hoca'ya olumsuz tavır takınmışt ı . Sonraki yıllarda görece ğ i z ; Türk basınının fazla üze rinde dur­ madığı , ancak siyaset etiği açısından a sla sindiremediğim bir olay gerçekle şti . Emre Gönensay, aleyh inde raporlar hazırladığı, her konuşma­ sında yerden yere vurduğu Başbakan Ç iller'e 'danışman' oldu . İnsanlar nasıl da yanıltabiliyor Demire l'e duygularımı söylediğ im zaman sadece g ülümsedi . İki sayfalık bir kağıt uzatt ı . Baktım , i ki sayfa E mre Hoca'nın Demirel'e verdiği baştan sona Çiller ekonomisini e l e ştiren bir rapordu . Doğrusu Demirel kadar geniş olamad ı m , olamazd ı m . B e n gülümsemedim

66 Köşk'te Demirel'e yakın çevrede Çiller'den 'kurtulmanın p l anla­ r ı üze rinde çalışılıyordu Cumhurbaşkanı'ndan belki habersiz, belki onun bilgisi dah ilinde .

Gönensay'ın, Çiller'den kurtulmayı sağlayacak çeşitli senaryo­ lar üzerinde kafa yorduğ unu, bana söyledi klerinden çıkarıyordum Çiller'den kurtulmak? . O kesindi . Önemli olan Çiller'den ne zaman , hangi türden bir olayı kullana rak kurtulaca ktı k l Emre Hoca ( 1 7 Ağustos 1 993 günü) 'fikrini değiştirdiğini' söy­ ledi . O güne kadar Çille r'den 'Marttaki yerel seçimlerden önce kur­ tulmamızın karşısındaydı ' Ama şimdi " Kasımda -olağan DYP kongresinde- gitmeli" di­ yordu . Bir başka problem daha vardı Yerine kim gelecekti? 308


Ben particilikten çok uzak olduğum için senaryolara katkıda bulunam ıyord u m . Ne ki, Çill er'in siyasetten silinmesini içeren senaryoları veya çabaları yürekten destekliyordu m . Eve t . Çil ler g idecek, a m a yerine k i m gelecekti? Emre , " Cindoruk" diyor, sonra "istemiyor" diye ekliyordu Daha önceki günler ben de gözlem iştim : Süleyman Demirel de DYP'nin başına Cindoruk'un g elmesini istemiyordu. Fakat E m r e Hoca iyimserd i : Cindoruk'u g e n e l başkan olması için 'ikna' ederse . . . Demirel'i yumuşatacağı k anısındaydı . Demirel'den senaryoların içeriğine, h atta varlığına değinen tek sözcük işitmiyordum . Ne var ki , senaryo yapımlarını hızlandıran Demirel'in tutumuydu . Çiller'e barut gibiydi . En ufak kıvılcımda patlıyord u . Başbakan İstanbul'da " C um hurbaşkanı bana yardım e tmiyor" demiş; Demirel'e söyledim. " B e n o n a , aleyhinde konuştukla rında sesimi çıkarmadığı­ mı söyledim . Y a n i onaylamadığımı" diyordu . O gündü. Cumhurbaşkanı'na Güneydoğu'daki olumsuz geliş­ melerin seçimi engelleyeceği gibi bir kuşkunun giderek yaygınlaştı­ ğını söylediğ i m zaman , "Yapılacak diyoruz ya" diyerek terslendi. Ki­ mi zaman eleştiriye açık olmuyor, dayanamıyord u . TSK içinde Güneydoğu olaylarının değişik biçimlerde değer­ lendirildiğinden , hatta 'darbe söylentilerine' kadar uzanan yorumlar yapıldığından söz açtım En duya rlı ğ ı olduğu konuydu : Darbe ! Sesini ç ı karmad ı . Bana kalırsa; Demire l , Çankaya'da uzun süre darbe kaygısın ı . kafasından atamad ı .

67 Benim y a d a Emre H oca'nın odasındaki söyleşilere ; bir süre sonra, Cumh urbaşkanı basın danışmanlığına atanan Ömer Tarkan da katıldı . 309


Emre ile Ömer daha önceden tanışıyorlar. Emre Hoc a , seçimlere girmiş, yitirmiş ve D emire l , büyükelçi payesiyle Emre'yi yanına danışman almıştı Ömer Tarkan , Demirel'in muhalefette yükseldiği sıralarda Dış­ işlerindeki görevine omuz silkmiş, Demirel için çalışmalar yapan ekibe katılmıştı . 1 9 9 1 seçimlerinde g aliba Anka ra Çankaya'dan DYP adayı da oldu , ama kazana madı . Demirel, Başbakan olunca Ömer'i Basın­

Yayın Genel Müdürlüğüne getirdi Köşk'e alması doğald ı . Zira, Çiller Demire l'in bürokrasideki 'adamlarını' temizliyordu Üstelik ye rinde bir karardı . Çiller, söyleşi lerimizde elbette baş konuydu. Her açıdan ele alı­ nıyor , irdelen iyordu . Eleştiriler arasına , cinselliğine uzanan espriler de karışıyordu Şişmanlığa elverişli b i r vücut , iri, ama simsiyah bakan kara gözl e r , sürekli g ü l ü m sediği için insana güven aşılamayan genel bir görünüş . . Çekici gelm iyordu bana . Bir gün , Dem irel'e "Bu kadının neresini çok çekici bulduklarını anlayamadığımı" söyledim . " H içbir duygu uyandırmıyor bende" diye yanıt verdi .

( 1 8 Ağustos 1 9 9 3 ) Köşk'te Cum hurbaşkanı nın düzenlediği toplantı lardan önde geleni dış sorunla rla ilgili olanlarıydı . Başbakan Çiller'in ve Dışişle ri Bakanı H ikmet Çetin'in katıldığı bir toplantı yapıl ıyordu. Emre H oca toplantıdan sonra bir olay anlat t ı : Toplantıda Dışişleri t eknisyenleri bilgi veriyor. Başba kan Çil­ ler, önündeki kağ ı t l ara durmadan şe killer çi ziyor . Sanki ilgisiz: veya bildiği 'masalları' dinle mek istemiyor . Açıklamalar bittikten sonra Demirel. Başbakan 'a dönüyor "Sizin söyleyeceğiniz bir şey var mı') " diye so ruyor . Çiller şöy le bir silkiniyor , " Sayın Başbakan" diye söze başlayın­ ca: Emre , Hikme t e : Hikmet , Emre'ye bakıyor. Gülmeyi zor bastırı­ yorlar . 310


Ç il l e r , neyin ne olduğunu pek anla tmayan bir konuşma yapıyor Toplantıda varılan sonuç Gümrük duvarları inecek , AT ile pcı­ zarlık sürecek

68 Cumhuriyet'le yemek yediği günün gecesi Demire l aradı İ lhan , "Değerli elemanımızı aldınız" demiş Demirel de "Cüneyt Arcayürek'i gazetec i olarak d e ğ i l , devlet i şl eyişinde yararlı olacak diye buraya aldık" diye karş ı l ı k verm i ş . B u i n c e sözlerin altındaki anlamı o g ü n kavrayamadım S o n r a dan anladı m : D e m i re l , beni basınla o l a n ilişkilerinde u z a k tutacağını söylü­ yord u . "Devlet i şlerinde yararlı" olmama gelince ; ben gazeteci doğ­ muştum ve devletin işleyişi ha kkında bilgim yoktu Ö ğ renmeye he­ vesli de değild i m . Basınla ilişkim olmayacaktı ; devlet işleri . . tam bir palavra idi . Ama Köşk i ç i nde bana 'ya kınlık' göste rec e k t i ! Köşk'teki 1 0 0 g ününü anlatacağı bir b a s ı n topla ntısı düzenle­ yec e k t i , vazgeçti . 1 Eylülde T B M M'yi açış konuşması yapacağ ını söyl ecJi H e r ­ kesten görüş a lmayı seviyor; içlerinde işine gelen g örüşl e r varsa , kul lanıyor "Yarın gel ama 1 Eylülde M e c l is'te neler söylememiz ge­ rektiğini de düşün, konu şalım" dedi . ( 1 9 Ağus tos 1 9 93) Sabah 1 0 . 3 0 . Ben Demirei'in 'özel çalışmcı odasında' iken, Başbaka n l ı ğ ı s ırasında askeri danışmanlığını ya pcın, Cumhurbaşkanı olunca Köşk'e ald ı ğ ı eski M G K Genel Sekreterle rinden emekli orgeneral N e zihi Çakar g e ldi . Füsunoğlu MGK'dzı söyleyeceklerini yazm ı ş , Demirel'e gönderm i ş . Bir süre konuştular ve sonra . Beni yanına aldı Demirel . Yeni binayı g e zdirdi Evren'in v a p ı m ı ­ nı başlattığ ı , Ö zal zamanından beri bir türlü bitirilemeyen bir bincı M i l yarlar g i t m i ş . M üteahhidi de A N A P'ın il başkanı . 31 1


Her katta uzun bir koridor ve koridoru çevreleyen o n l a rca od a . Ama her korid orda bir erkek, bir kadın tuvaleti var Kimi günler tuvalete girebilmek için 'sıra beklemek' g e rekiyordul

69 Çalışma odamdaki tek pencere binanın arka tarafına bakıyor Küçük bir koru . Çam ağaçları menler.

Yeşillik Yer yer bakımsız çi­

Otlar, bodur ağaçlar arasında çoğu gün yavru kediler oyna şıyor . Ağaçlar a rasında dar b i r yol . . Odamdan g orunmeyen . sonra ­ d a n Köşk araçlarının garajı o l a n bölgeye doğru u zanıyo r . Garaja doğru makam arabalar ı , servis araçları geçiyo r . Saat başı nöbet değişimi i ç i n küçük kıt'alar geçiyor arka pence­ remde n . Sıkıntılı saatlerde arabalar ı , askerleri izliyoru m . Köşk'te görev almaktan kaynaklanan pişmanlık duygusunun yoğunlaştığı anlarda daha fazla bunalıyorum. "Kimbilir" diyoru m , "şu and a ; Ankara 'nın kaç köşesinde dost­ luk veya düşmanl ıklar beni gözetliyor . Güven duyduğum dostlar Cumhuriyet'te l " Bu odanın içinde b i r aşağı bir yukarı gidip gelirken küçük adımlarla; kentin benden binlerce kilometre uzakta olduğu sanısına kapılıyorum. Basın çevre le rinde olup-bitenleri düşlediğim zaman kenti bir-iki metre yakınımda buluyorum . Oysa ben Köşk'e "değişiklik olsun da ne olursa olsun" düşünce­ siyle çıkm adım H ayır \ Demirel'in gösterdiği yakınlık, gelecek günle­ ri kapsayan olası proje lere ve benim yardı mlarıma verdiği öne m , büyük ö lçüde etkili oldu . Ağustos sıcağı nda gözlerimi alıp giden arkadaki küçük koruya bakarke n , odamın içinde değişik iki ses kulağıma g e ld i . 312


Oysa odada yalnızdım Ama 'iki ses' birbiriyle konuşuyor, mad­ di olanaklarını tartı şıyorlardı Seslerin geldiği yana yürüdüm . Pencerenin içinden ge liyor g i ­ biyd i . Fakat kimse yoktu . Odam yüksekteydi . Pencerenin altında ko­ n uşanlar varsa , seslerinin odamın içinde ve hemen yanı başımday­ mış gibi duyulması o lanaksızd ı . Konuşmaların kaynağını öğrenebilmek için yapmam gereken tek şey, seslere olabildiğince yaklaşmakt ı . Sesler tavandan tabana uzanan d a r dikdörtgen biçiminde do­ lap biçiminde bir yerden geliyord u . Eve t , dolap sanısıyla hemen hiç dokunmadığı m , kapağını açmadığım bir . . Bir, bir? Dolap desem değil . . . bir kapak Açtım Sesler daha çoğaldı . Ama şaşkınlıkla bakakaldım kapa­ ğın içinde önüme çıkan manzaraya . Milyarlar g itmişti bu binanın yapımın a . Ama mavi , kırmızı , beyaz bir yığın tel, tavandan tabana i niyor, bir delikten yitip g idiyordu . Kuşku yok, bunlar telefon telleriydi . Ya da başka hi zmetler ve çeşitli amaçlar için üst kattan alt kata çekilmiş teller . . . O kadar kaba saba yapılmıştı ki bina; o kapağ ı n altındaki man­ zara baştan savma bir çalışmayı serg iliyordu . Şaşkı n l ı ğ ı m bir süre sonra geçti ve tellerin çıkıp gittiği deliğe doğru eğildim . Muziplik olsun diye ; "Yete r i " diye bağırdım . Konuşma kesildi . A rkaya yatan koltuğa oturdu m . Gülmeye başladım. Demirel'in sözü aklıma geldi "Devlet buras ı ! "

70 Köşk e konuk olarak gelenler m e rdivenlerden çıkt ıklarında ge­ niş bir salonla karşılaşır . Sessizlik egemendir Birkaç garson gidip g e l i r . Çalışma büroları başka kesimle rde olduğu için bu salonda he­ men hiç kimseye rastlanmaz. 313


Cumhurbaşka n ı 'nın resmi kabullerini yaptığı büyük odaya bura­ dan geçili r . Nedenini b i r türlü anlayamadığım bir mimari biçimiyle çalışma masası öyle yerle ştirilmiş ki , Demirel An kara'ya arkasını dönüyor . Büyük odanın sağında solund a 'köşeler' . Koltuklarla süslenmiş . Demire l çalışma masasında ender oturuyor. Daha çok, kabul le ­ rini g i rişte sağını zda kalan 'köşede' yapıyor . Akşam üzeri , kabu llerin sona e rmesinden sonra beni çağırdı­ ğında genellikle çalışma masasında oturur buluyorum Cumh urbaş­ kanı' n ı . O saatle r Ö z e l Kalem M üdürünün i m z a saati . Ya da Genel Sekreter Necdet Seç kinöz'ün g e tireceğ i 'evrakı' incelem e , imzalama dakikaları . Çoğu kez, benimle 'yaln ız' konuşuyo r . İ m za işlemi ve Seçki­ nöz'ün 'ar z ı ' bitiyor Sonra öyle bir davranış gösteriyor ki , yalnız ka­ l ıyor ve konuşuyo ru z . Kimi zaman o n beş dakika . Bazı zaman daha d a uzun. Sonra çıkıyor Cumhurbaşka n ı . Asansör var. Başyaver ve Nec­ det Bey'le aşağıya iniyor, arabaya bin iyor ve eski Köşk'e g idiyor Bir süre geçti . Özel Kalem Müdürünün odasına baktım Eh, iş­ te 'oenim odamdan az ka'oac a . Başyaver veya yaverler ise , Cumhur­ başkanı'nın çal ışma odasına açılan küçük bir odada görev yapıyor­ lar. Bu kadar büyük bir b inada Cumhurbaşkanlarına hemen h e r da­ kıka h i zmet ve rmekle g örevli bu i nsanlara n i ç i n bu denli dar olanak­ lar sağlanmıştı? Kimin aklından çıkmıştı böyle bir çalışma düze n i ? Sordum ; " Evren'in" dediler! Bir yaverle çalışacağ ını varsaydığı için daha geniş çalışma bü­ roları yapılmasına sıcak bakmamış Evre n . Ekonomi yapacak yal Böyle anlattılar Daha n e l e r n e l e r söyled i l e r a m a , gerek görmüyorum aktar­ maya . Sadece 'asker kafası' dediklerini söyleyeyim de ötesini tahmin edin l

314


71 Nite kim ( 1 1 Ağustos 1 9 9 3 ) Ertuğrul Özkök, Köşk'e gelip De­ mirel'le görüştükten sonraki yazısınd a : 'eski Köşk' binasındaki ' h a­ vayı' yadırgadığını yazıyor : "Gün i z S okak'taki kita p ve Kırat kalabalığı çekil m i ş , yerini dev­ let kokulu bir tenhalık a l m ı ş . Yanında, uzun yol a rkadaşı (her ba­ kımdan sırdaşı) , devleti yıllarca birlikte arşınladığı d ostu Necdet Seçkinöz oturuyor . . . İnsan Ç ankaya'daki Demirel'i yadırgıyor . H iç telefon çalmıyor. Kapıda bekleyen delegeler yok. Binanın içinde yaverler ve b irkaç görevliden başka kimse göze ç arpmıyor . . Başbakan Tansu Çiller'le görüşeceği g ü n . 'iç inde kalmış olan', şimdiye kadar söylemediği her şeyi söylüyor . . H ürriyet'e yaptığı açıklamalarda 'Çiller'den kurtulma plan ında­ ki yeri n i ' çok dikkatli bir üslupla söylüyor . D Y P o l a ğanüstü kongre sinden sonra oluşan " Demirel tasfiye edi ldi " yarg ılarına karşı ç ı karken şöyle diyor: "Bu olaya (kongreye) basın ve bazı kimseler 'Demirel'in tasfiye­ si' diye bakıyor . Ben hemen buna 'Vay, Demirel tasfiye ediliyo.rmuş' diye, paçaları sıvayıp , kavganın içine girme m . Evvela düşünürüm . Demire l tasfiye edilebilir m i ? E ğ e r De mirel tasfiye edilirse , Türkiye'de kimse siyaset yapa­ maz . " ( 1 1 A ğustos 1 9 9 3)

72 Çankaya'da Cumh urbaşkanı ndan Ç i ller'in 'tasfiyesi'ne önayak olacak g e l işmeleri dinlediğim günün üzerinden b ir-iki gün geçti . Ga­ zetelerde yer alan bir h a ber siyasetin 'iki yüzünü' belgeleyecek içe­ rikteydi Cumh urbaşkanı Demire l . 1 1 Ağustos 1 9 9 3 g ünü Başbakanl ığa gidiyor , merdivenlerde karşılayan Ç i l ler'le uzun uzun . 'Türkiye'rı in gündem inde olan h e r şeyi' konuşuyordu 315


Cumhurbaşkanı na gör e , bu ziyaret Anayasal kurum l a r a y a p ı ­ lan bir ziyaretti. Kuşku yok; hem Türkiye 'nin hem de Demire l ' in gündeminde yer al an Çiller sorunu , Başba kanl ıktaki g örüşmede ele alınmamıştı Çiller de 'baba'dan rahatsızd ı . Başbakarı'a yakın gazetelerin ya­ yınları bu gerçeği ortaya koyuordu. Fakat Çiller de içerde başka , dışarda bambaşka görüntü verme sanatını artık öğrenmiş olacak k i , tasfiyesine yönelik girişi mlerden habersiz görünüyor ve "Cumhurbaşkanı ile görüş alışverişinde bu­ lundu k . Çok uyumlu bir çalışma içindeyiz" diyord u . H atta 'hükümetiyle Çankaya'nın , uzlaşma içinde o l ayları götür­ düğünü' söylüyordu .

73 Daha sonraları yalan söylemekte eşi benzeri bulunmayan bir siyasetçi olduğu kanıtlandı ama, kamuo1,1u, siyasetçiler ve medya bu gerçeği çok geç anladı . Çiller çoktaaan köşeleri tutmuştu . Başbakanlığa geldikten sora 'baba' dediğ i , siyasete g i rmesin­ de bir numaralı etken olan , onu 'kızım' diye bağrına ba san , "Seni yıldız yapacağım" diye yücelten Demirel'i 'pasifize etmek için' k o l ­ l a r ı sıvad ı . Çiller t a m b i r oportünistti . Fırsa tçı ! Amaca varmak için h e r yo­ lu mübah gören , ama " Prens" adlı k i tabını okumamış bir Ma kyave ­ listl İşte bir örnek: Emekli orgeneral Turgut Sunalp'in kurduğu 'devlet partisi'ne girmesi söz konusu. Çil ler'in M D P ile i lişkilerini 'Siirtli' Prof. Mem­ duh Yaşa sağlıyor. Siyasal kesimlerde paylaşılamayan Çiller, Sunalp ile g örüşecek. Hayır, görüşme denilemez bu buluşmaya . Pazarlık yapacak! Yaşa, MDP liderine "Partiye girmek için şartı var" diyor Ne şartı? "Ekonomi Bakanlığını istiyor . " Sunalp'in, burnundan kıl aldırmadığı bir dönem . Üstelik 'böyle 316


bir şarta boyun eğecek' insan da değil . Askeri yönetim , ülkeyi yö­ n e t en 'beşi bir yerde' g eneraller destek veriyor Sunalp'e . Kuşku duymuyor. İktidara gelecek. M DP'nin iktidara geleceğin e yüzde yüz şans vere n M emduh Yaşa'yı da memnun edecek bir davranış sergiliyor Suna l p : " Başka bir profesör b u l u n " diyor. Yaşa da rahatlıyor. Çiller pazarlığından önceki bir gündü Çalışma yerine dönüş­ türdüğü Öğretmenler Bankası·nın çatı katındaki büyük ve lüks döşe­ li salonda Yaşa , bana; "İktidara gelecek ve başbakan yardımcısı ola­ rak e konominin patronu ben olacağı m . Sunalp Paşa da kabul etti" d e m i şt i . Fakat, Çiller, M DP'ye girmesini isteyenlere sıcak davranmıyor, hatta lakayt görünüyord u . Nedenini açıkla mıştı Yaşa'ya : "Beni Halkçı Parti de istiyo r ! " Çiller, işte bu denli omurgasız başlamıştı siyasal yaşamına . Onun için sağ parti, sol parti yoktu . Sağ partide de , sol partide de g örev alabilird i . Sağ sol fark e tmezd i ! Yeter ki , Bakan olabilsin . . . Yeter ki, çocukluğundan beri kafasına yerleştirdiği Ekonomi ya da M aliye Bakanlığına gelsin. Ötesi fasafisoydu . Dem irel mi? Çiller yeterince yararlanmıştı onda n . Şimdi Demi­ rel'd e n 'bağımsızlaşmanın' peşindeydi . D e m i rel de siyasal yaşamını benzeri bir formüle bağ lamıştı . Sağcılıktan ödün vermezd i . Çiller g ibi 'fark etmez' bir anlayışı asla benimsememişti. Ama Demirel de amaca varmak için her yolu , her silahı , her aracı kullanabilirdi . ' Baba' ile 'kızının' benzer yanları, e lbette vard ı . Y asaklı olduğu g ünlerde tanışt ığ ı , top lantılarda , yemeklerde yanı başına oturttuğu Çiller'den 'yararlanmayı' , daha doğrusu Çil­ ler"i amaçlarında bir araç olarak kullanmayı kafasına koymuştu . 1 9 8 3 'te tanışm ıştı Çil ler'le , 1 9 8 7 'de 'Tansu'yu istiyordu . Ama o seçimlerde ( 1 9 8 7 ) Çiller, DYP'ye takılı değildi . Daha çok d anışmanlığını yaptığı (Faruk Bildirici 'nin 'Maskeli Leyd i ' kita31 7


bında yazdığına g öre) İstanbul'un ünlü Belediye Başkanı Bedrettin Dalan'ın makam odasının arkası ndaki küçük odaya en sık gi rip çı­ kanlardan biri' olarak göze çarptığı sı ralarda , SHP'nin İstanbul be l e ­ d i y e seçimlerini kazanacağını tahmin e tti . O nedenle de 'Bi zim Yapı Koope rati finin imar ruhsatıyla ilgili yazıyı -o güne kadar direnen- Dalan·a 2 5 Mart 1 9 8 7 seçimle rinden bi rkaç gün önce imzalatmayı başard ı . " ( Maskeli Leyd i , s . 1 5 5 ) Bu izin Çil ler'e ' imar alanları d ışında kalan arazilere yapılacak yatırım lar' için kapıyı aç ıyordu . Çiller'lere 1 04 villanın 30'unu alma olanağını sağlıyordu. H ürriye t'in eki Kelebek'te tam sayfa yayımlanan bir söyleşide (27 Temmuz 1 9 8 9 , Yü zyüze , Tülay Bilginer) Çiller'e, Bedrettin Da­ l an'la varolan i l işkisiyle ilgili çeşitli sorular yöneltildi . Soru : "Ama Demirel-Dalan buluşmasından önce sizi Şile'de bir motelde Dalan'la sohbet ederken görmüş gazeteci arkadaşlar " Bir başka soru : " P e ki ya Dalan? Onun siyasal girişimlerinizde sizin pay ı n ı z ne?" Sorulara yanıt veren Çiller, Dalan'la nasıl tanıştığını , ekonomik konularda danışmanlığını yaptığını anlatıyor. Bir ye rde şöyle diyor: "Zaman zaman e konomik gö rüşleri m i , gerektiğ inde birtakım görüşlerim i , çeşitli konularda alır. Bunun dışında bir ailevi dostluk da oluştu . Birkaç kez . . Birta­ kım yerlerde eşlerimizle birlikte olduk . Benimle olan i lişkileri, siya­ si değil, e konomik boyuttadı r " (Maske l i Leydi) Daha başka il işkile ri. olaylan anlatıyor: Dalan'ın parti kurmasına karşı ç ı ktı . Yalım Erez'le Dalan·a gi­ dip parti kurma ktan vazgeçme sini, DYP'ye g i rmesini, 'eskiyen De­ mirel'i devirip yerine genel başkan olmasını' önerdiler. Dalan partiyi kurdu . Çiller'le yolları ayrıldı ama . . . Tansu Ç i ller i n kararını asla sindiremedi . Her gittiği yerde yap­ tığı gibi, bir görüşmele rinde Demire i ' e de 'Tansu'yu anlattı . ' "Partiye almayın" dedi Onun hakkında bildiği h e r şeyi saydı doktü Dalan ' ı n söylediklerine çok şaşıran De mirel, Çiller'den vazgeç­ meyecekti . 318


74 "Dalan ın bu kadar sert tepki göstermesinin nedeni hakkında muhtelif yorumlar yapıldığını" yazıyor Faruk Bildirici (Maskeli Ley­ di, s . 1 6 9) Bir yabanc ının kaleminden, (Tansu Çiller'in üçkağıtçılıkla i kti­ dara yükselişi , Ann Louise Bardach, The New Republi c , 24 Hazi­ ra n 1 99 7 ) şunları a ktarıyor "Bu yorumların en ilginc i , yıllar sonra bir Ameri kan dergisin­ deki Çiller yazısında yer alacakt ı · 'Çekici kadınlara olan ilgisiyle tanınan Dalan , Çiller'i kendisine danışman olarak atamıştı. Çiller'in rakipleri , bu ikilinin ilişkilerinin iş i lişkisini aştığını fısıldıyorlar ' " Üstelik Dalan , Çiller'in ekonomiyi -belki- bildiğini , ama mali konularda çok cahil kaldığını yüzüne söylemişti Yıllar g e ç ti kçe ve Çiller giderek 'eskidikç e ' , hele iktidar olma olasılığı zayıfladıkça hakkındaki yazılarda başka türden dokundur­ malar -Türk gazetelerinde de- yer almaya başladı . Yazar Perihan Mağden bir ya zısında Bildirici'nin 'Maskeli Ley­ di' kitabına değinirke n (Radikal gazetesi , 5 Ağustos 1 99 8 Çarşam­ ba) okul arkadaşı olduğunu söylediği Çiller için şöyle yazıyor : "Çiller'i de blucinler, önü e peyce açık tişörtler giyen bir bimbo olarak hayal-meyal h atırlıyorum. Çok sevgili bir arkadaşım ondan ders alırdı ve yoğun göz te­ masları , ara sıra yanından ge çerken filan göğüslerini dokundurması gibi tahrik edici davranışlarını anlata anlata bitiremezdi Tansu Çiller öküz gözlerini dikiyor, karşısındaki erkeklerin elleri­ ni tutuyor, 'yanlışlıkla' orasıyla burasıyla değiyor; bir yerlere birtakım gafiller sayesinde tırmanıyor ve eşyalarını kolilere doldurup başkanlık odasından zorla boşaltan asistanlardan birinin dediği gibi 'Vantuzları çok güçlü Cama yapışan tek ayağı bile kalsa oradan kopmuyor' "

75 Demırel'in kulağına gelen bütün bu anlatımların hiçbir yararı olmad ı . 319


"Vitrin yenilenecekti " Yani? Kendi kalacak, etra fında arkasın­ da yanında genç insan lar' olacaktı . Bir görüşmemizde "Vitrinin ne kadar yenilenebildiğinı" sordum . Bir Çil!er'le böyle bir sonuç söz konusu olamazdı Hafif güldü, alaylı bir gülümsemeydi "Genç Ergenekon'u genel sekreter yaptık ya l " dedi Bir-iki genç isimle kamuoyundaki gençleşme baskısını idare ediverdi . Partin in belkemiği yine yıllardır eskimeyen dostları, arkadaşla­ rıyd ı . Basın d a Çiller'le yetinmişti ; Demirel'in üzerine "Partiyi genç­ leştir" diye gitmiyordu . Oysa Çiller için ne Demire l , ne demokrasi, ne de Türkiye ide­ alleri vard ı . Demirel'in o n c a sözüne , yıldız yapacağ ı , kızı g i b i koruyacağı vaatlerine karşın , Çiller, hala aynı noktada direniyordu: Hüsamettin Cindoruk'un, Demirel'in verdiği sözlerde ne denli sağlam bir lider olduğunu ısrarla söylemesine karşılık, Çiller " Bana Bakanlık güvencesi verebilir misiniz?" diye soruyord u . Cindoruk, elbette bir konuşma ustasıyd ı . Çiller g i b i konuşma özürlüsü değildi . "Demirel size bu kadar önem vermese niye partiye almak için bu kadar ısrar etsin?" diyordu. Çiller Cindoruk'un bu mantığını gü­ vence kabul etti.

(20 Kasım 1 990) Erken seçime bir yıl kalmış. Demirel muradı­ na eriyor. Çiller'i partiye üye yapacak! Am_a, partideki yetkililer De­ mirel'e "Efend i m , uçak biletlerini almamızı , otel parasını ödememizi istiyor" diye haber getirdiler . Her şeye razı Demire l . Uçak bile tlerini -tabii Özer'in de- DYP alıyor! Üyelik töreninde yakasındaki Kırat rozetini ç ıkarıp Çiller'e ta­ karken Demirel 'genç vitrini' öylesine yüceltiyor ki; müthiş bir ilim­ sel değeri kazandığını açıkça söyleyen bir konuşma yapıyor ve " Ü ni320


ve rsitedeki görevini bırakıp bizimle Anadolu'nun tozlu yollarına düş­ meye geldi" diyord u . DYP'liler 'Bacı yı Baba'nın istediğinden daha ala, gösterişli bir tezahüratla bağırlarına bastılar. Çiller h akkında her şeyi bildiğinden kuşku duymadığımız dene­ yim l i , vazgeçilmez bir siyasetçi için ne gaflet! Demirel için artık Faralyalı'lar, Tunç Bilget'ler , İlhan Kesi­ ci'ler . . . Genç kadro, i kinci plandaydı . İlk büyük kongrede Çiller'i GİK'e seçtirdi ve hemen genel baş­ kan yardımcısı yapt ı . Bir füze h ızıyla yükselmesinde , Çiller'in belki kişisel -ama mas­ keli- yetenekleri rol oynadı ama, asıl olan, Demirel'in , Çiller'i, mal varlığından Dalan'lı siyasal oyunlara kadar her şeyi ile tanımasına karşın yükseltmesi , yüceltmesiyd i . O kadar yakı n l ı k gösteriyordu k i Çiller" e ; geceleri Hilton Ote­ l i'ne 'arabasıyla getiriyor, sonra evine , Gün iz Sokak'a g idiyordu' .

76 Günlük çalışmaları çoğunlukla saat 2 0 . 00'leri buluyordu. Genellikle 'çıkış saati'nden önce beni ç ağırıyordu. İlk günler m akam odasında kabul etmedi beni . Cumhurbaşkanı , çalışmalarını bitirdikten sonra mesken tuttuğu 300 metre ötedeki eski Köşk'e 'otomobiline binerek' gidiyordu. Bu yönte mi y adırgamıştım . Köşk bahçesine kim girebilirdi? Ağaçlar altındaki kimi noktalarda silahlı askerler nöbet tutuyordu . Bu eleştirilerimi sıralayınca sade bir yanıt aldım : " Emniyet gerekçesiyle ! " O bahçed e , o kadar iyi korunan bahçede Cumhurbaşkanı'na saldırı gerçekleşi rse varın hesaplayın Ankara'nın ya da Türkiye'nin herhangi bir bölgesinde , yöresindeki durumu . . . diye anlatmaya ça­ lıştım ama, 'güve n li k' sözcüğü kapı gibi karşıma çıkıyord u . Cumhurbaşkanı'nın -özellikle İstanbul'da- karadan b i r yerden bir yere gitmesi halkın sabrını taşırıyordu. Gerçekte halk, haklıyd ı . 321


C iıııkü poli s , Cumhurbaşkanı'nın geçeceği yolları saatler önceden kapa t ı y o rdu . Trafiği zaten berbat olan İ s t a n b u l ' d a halk isyan edecek

l ı <'l l r geliyordu f\ n kcı rcı d cı da d u rum böyleydi Köşk'ten U lus'a kadar uzanan /\ t i.\t ( ı r k 8 ı ılvar ını ve�ıa Cumh urbi'lşkanı nın gideceği yere kadar olan �ı lı z c r g a h ı r:ıolis dakikalar önce kapıyordu i ş sacı t l e r i n d c . akşam üzerleri dakikalar boyunca arabasında Cunı h u rbaşkanı'nın geçmesini bekleyenler, k ornalarla protesto edi­ yorlardı Yanında bulunduğum bir ke zinde Dem irel , Genel Sekreter N e c d e t S r ç kinöz'e kent iç inde trafik i şaretlerin e riayet etmeyi önerdi ' A l l a h saklasın" ile baş layan , "güvenlik" d i y e sona eren kısa bir a ç ı k l .'lıııcıvlcı Demi re l ' i n önerisi geri çevrildi

nuz

Şöyi<' . ama basit bir gerekçe söylüyorlard ı : "Diyelim ki , ABD e lç i l i ğ i karşısındi'lki kırmızı lambada durduKarşıdan koşa koşa silahlı bir adam geldi ve

Cümlenin arkası 'malum ' ! De mirel d e b u olasılıklara fazla direnem iyord u . Fakat İ stanbul ve Ankara'daki 'durumu islah edecek' bir formül bulundu Kimi zaman Cum hurbaşkanı hel ikoptere binerek Etimesgut as­ keri alanına gidiyordu . B i r s ü r e sonra -hava çok e lverişsiz o lduğu günler dışında­ Cumhurbaşkanı artık hel ikopterle gidip ge liyordu. Nadir zamanlar başkent i ç inde gideceği yere otomobi liyle gidiyordu C u nı h u r ba ş ka n ı ' n ı n h a vaalan ı n a gidişinde iki askeri h elikopter g e liyordu Köşk e . Daha doğrusu hel ikopter pistinin bulunduğu Köşk Muhafız Alayı na iki heli kopter iniyord u . Cumhurbaşkanı e s k i Köşk'ten a rabayla M u h a f ı z A l a y ı bahçesi d a h i l bir kilometrelik yolu geçip hel ikoptere biniyordu . Bir ara Demirel'in Muhafız Alayı ndaki pistten helikoptere bi­ nip ınme�i istemediği söylentileri yayıldı Cumh urbaşkanı'nın ç a lışma ve makam odalarıyla bütün birim­ l e r ı n bu lunduğu yeni Köşk binasıyla eski Köşk'ün arkasına düşen es322


ki genel sekreterlik binası arasındaki bir a raziye helikopter alanı ya­ pıldı Seçkinöz kısa sürede pisti tamamlattı Ama . . . Nedense Demire l , yeni pisti -ben ayrılıncaya kadar görme­ dim- kullanmadı . Belki teknik açıdan 'sakıncalı' bulunmuştu yeni pist. H i kmetinden sual olunabilir mi? Elbette olunamazd ı . Ama, kul­ lanılmayacaksa, pist niçin onca para sarfedilerek yapılmıştı?

77 M odası geçmiş büyük mercedese binerken beni de çağırırd ı . Günün olaylarını özetlerdim . K i m i olayların derin indeki ger­ çekleri anlatırdım . Gazete lere yansıması olası olmayan kimi bilgileri de konuşurduk Uç yüz me tre , yavaş giden araçta ne konuşulabilirse . . . Ama dikkatimi C u m h u rbaşkanı'nın bir hareketi çekerd i . Demire l , araba hareket ederken sağ yanındaki bir düğmeye basard ı ; başyaverle şo förün bulunduğu ön bölümle bizim aramızda­ ki bölümü, yukarıya doğru kayan bir cam kapatıverirdi Konuşmalarımızın ön bölümden duyulmaması için bir önlem miydi bu? Yoksa Demirel'in en ufak bir olaya karşı duya rlılığını gös­ teren bir davranış m ıydı? Hala anlamış değilim. Ama, Demirel'e bu hareketindeki anlamı sormuş da değili m . Ağustos sonlarına doğru b i r g ü n , arabada kısaca söyleşirken 1 Eylülde T B M M'de yapacağı konuşmada "Herhalde 2 1 . yüzyıla ha­ zırlanan Türkiye portresi çizeceksiniz" dedim Hemen "Yaz" ded i . " Konuşmamda olmasını düşündüğün un­ surları yaz ve yarın Emel Yatmaz'a ver . " Ben bir bürokratı m ! Söz dinleri m ! Gece yazdım bir şeyler ve ertesi günü, Demirel'in 1 5 yıldır özel sekreterliğini yapan Emel Ha­ nım'a verd i m .

323


78 Ah i Alışmak . Bir yere , bir meskene , bir insana al ışmak . Öyle kolay, öyle zor ki . . . Siyasetçiler bir başka dünyanın insanları sanki . Yok o lmaktan korkuyorlar, var olduklarını kanıtlamak için sürekli çaba. g österiyor­ lar. Devletin tepe noktasına gelmiş olsalar bil e , orada 'birinci' ol­ mayı bir h ırs , bir ihtiras haline dönüştürüyorlar. Örneğin; şu durum: Demirel , Çankaya'ya çıkalı 1 00 gün geç­ miş. Dolu dolu bir 1 0 0 gün yaşadığını ve yaşattığını anlatmayı isti­ yor . Bir dosya hazırlatmış, bana da gönderdiler . Yeri gelirse söz edebiliriz o dosyadan. Ya dosyadaki bilgileri değerlendirip haber yapmalı ya da dos­ yayı basına dağıtmalı ! Benim g örüşüm buydu ve Demirel'e söyle­ dim. Cumhurbaşkanı'ndaki kaygıyı o sırada sezinledim . Çankaya'da çok iş yapıyor, fakat basın bu çabaları, bu çalışmayı görmek istemi­ yordu . Basından yine yakınıyordu. "Eğer" diye başladım söze : "Burada etkili değilseniz, gazeteci­ ler Allahın her günü sizi niye arıyorlar? Niye telefonunuza erişmek i stiyorlar?" "Evet , öyle ama" dedi . Yine de tatmin olmuyord u . Sürdürdüm: "Yapacağınız bir-iki öneri siyaset dünyasını allak bullak edebilir" dedim Tam o sıradayd ı , tabii Demirel'in neye kızdığını ya da sıkıldığı­ nı veya bozulduğunu yüzündeki en küçük mimi kten derhal anlayabi­ len Emel Hanım'la Necdet Seçkinöz, Cumhurbaşkanı"nın önüne bir kağ ıt uzattılar. Benim lafım kaynad ı . Demirel üsteleyip yeniden açmadı o ko­ nuyu, tabii ben de (20 Ağustos 1 993). Demire l , "Ne var ne yok" dedi Bu, konunun kapandığını gös­ teriyordu . PTT'nin T si satılacak . Ulaştırma Bakanına yetki vermiş Çille r . ' H e r şey hazır'mış. Örneğin ABD'den b i r alıcı da çıkmı ş . "Tabii rüş­ vetle" dedim . Hafifçe güldü . 324


Erzincan'da halka silah dağıtılıyor. "Yasalara göre halk, kendi­ sini korumak isterse silahlanabi lir" demiş. Böyle yazıyor basın . Ok­ tay Ekşi karşı vaziyet aldı . Aydınlık manşetten girdi . "Cumhurbaşka­ nı halkın silahlanmasın ı i stiyor" gibi olumsuz başlıklar. Demirel "Öyle değil" ded i . "Eğer yönetim halkın kendini savun­ masını isterse sila h lanmasına izin verebilir diye bir yasa var . Yani vali veya yetkili bir kişi bu izni verebilir . " Söylediğ i b u . Emel Hanım'a verdiğim konuşma taslağını ' be­ ğendiğini' s öyledi . Konuşmayı hazırlamak için 'daha 1 0 günü oldu­ ğunu' söylüyor. 2 1 Ağustosta İstanbul'a gitti , sekiz-on gün yok Ankara'da. Cumhurbaşkanı Köşk'ten dışarıya adım attı m ı , hele kent dışı­ na çıktı m ı . . . Demirel'in çevresinde görünen , Cumhurbaşkanı' nın aradığı kişiler pırl Kimi e n ayiler, y a da görev budalası olanlar Köşk'e gidip geliyor.

79 N e saklayayı m : İlk aylarda ben d e o enayiler arasındaydı m . D e m irel y o k , a m a ben saat 09 . 00 ile 1 8 .00 arası Köşk'teki odamda 'çalışıyorum . ' Yani? B o l gazete v e derg i , hatta okuyamadığım kitapları oku­ yoru m . Vakit ç o k , iş yok! Kimi zaman da tanıdıklar geliyor, laflıyoruz. Kimi kutlamaya, kimi de m eraklı olduğu konularda bilgi almaya geliyor. Gazeteci dostlar eksik olmasınlar, sürekli arıyorlar. Cumhuriyet bürosu ile hemen her gün -sanki orada hala fiilen çalışıyormuşum gibi- ilişki kuruyorum. 'Ziyaret edenler' arasına Kaya Toperi de katıldı (27 Ağustos 1 9 93). Bem'de büyüke\çiliği sırasında PKK'lı saldırganlarla başı belaya girmişti . Açık bırakılan bir kapıdan giren PKK'lılara ateş açılm ıştı . İsviçre fena halde bozuk atıyordu Kaya"ya . Oysa haksız. Türk top325


raklarına saldırı oluyor, İsviçre polisi yeterince önlem almamış. Ama Kaya suçlul Toperi'yi geri çektile r . İsviçre ile bozulmaya yüz tutan ili şkiler yeniden düzeldi Dışişleri Bakanı H ikmet Çetin Toperi'yi Bern'den sonra Gü­ ney Kore başkenti Seul'e g öndermek istiyor. Oysa Toperi daha 'düzgün bir yer' istiyor . Cumhurbaşkanı'na gelmiş, Seul'den vazgeçilmesini sağlayacak tek maka m . Çankaya . Büyükelçileri atama yetkisi Cumhurbaşka­ nı nda . Anlattığına göre ; Demirel , Toperi'yi dinlemiş , "Sen merak et­ me" demi ş . Gerçekten merak edilecek bir şey olmayacaktı : Zira Toperi'yi Seul'e atadılar! H i kmet Çeti n , Toperi'ye ateş püskürüyordu. " Benim orada olaylar olacağını içeren telgrafımı almamış eline, okumamış bile . Okusaydı arka kapıyı açık bırakmaz, önlem alırdı Bazı gerçekleri namus belası saklıyoruz yahu" diyor , başka bir şey söylemiyordu. Kaya , o sırada fazla açıklanmayan bir olaya değindi, birkaç önemli şey söyled i : "Zamanında ö l d ü Turgut Özal" dedi . "Ölmeseydi , birkaç ay sonra fiili politikaya g ireceğini açıklayacaktı . " Pek inanmadım . Özal, nasıl çıktığını bildiğimiz Köşk'ü bırakacaktı ha? "Sahi mi?" dedim , hayretl e . "Evet" dedi Toperi , "açıklayacakt ı . " Konuşma ister istemez Özal'ın ölümüne ge ldi . H ala aynı kanı­ dayı m : Köşk'teki düzen, üstelik kalp ameliyatı geçirmiş, prostatlı bir CLirnhurbaşkanı·nı her an denetleyecek bir düzen değildi . Özal'ın çevresinde sürekli doktor olmaması biraz garip değil miydi? Hiçbir sağlık önlemi, derhal rnüdah e le yapacak bir düzen yokl Kaya T operi, bu eleştirileri dinledi: "Düşmüş yere ve o an ölmüş" dedi . Beni doğruluyord u . Sürdür­ dü Toperi: "Semra Hanım Özal'ı bulduğunda yerde ölü. Ağzından bir şey 326


s ı z m ı ş . H astaha neye g e t irdiğim izde ölüydü ' Ö l d ü ğ ü n ü h e m e n cı ç ı k laya l ı m ' diyorlardı B e n 'Başbakan (Demirel) geziden gel i nceye k a d a r öldliğı ırıLı açıklamayalım' dedim . Pat diye açıklanır mıyd ı ? Olen bir C u m h u r b a ş k a n ı id i . Sonra 'Dua e tm ekten başka çare ka lmadı' diye bir açıklama yaptı m . " Toperi ayrı lıyordu yanımdan, "Benim Özal'a karşı kişisel h i ç b i r duygum y o k . Sadece siyaseten karşı çıkıyordum, belki bi liyorsun ' dedi m . " Y ok can ı m , seninle meselesi yoktu " dedi Kapıdan çıkarken durdu " Bak Cün eyt" dedi "Seninle hep arkadaşlık y a p t ı k B i r şey söyleyece ğ i m : Burası (Köşk) t a m bir Bizans'tır. K imseyle dostluk y a p m a Gel, işini g ö r , Cumhurbaşkanı ile konuş v e evine git " Sesimi çıkarmadım . Tope ri'ye zaten söylediği şekilde davrandığ ımı söylemedim

80 Onca devlet işi arasında zaman zaman ikili konuşmalarımıza 'Çiller'in durumu' konu oluyo rdu . Ç i l ler'e 'gitti' gözüyle bakıyorduk . Çankaya koridorlarında esen hava buydu Yerine kimin g e l e c e · ğ i n i araştırırken çeşitli seçenekler üzerinde duru luyordu . D e m irel'e Çiller'i devirecek adaylar arasında g üç l ü g ö r d ti q li rn iki adı söyledi m : "Ahmet Özal olabilirdi Y a da Rüşdü Saraçoğ l u . " İ lkinin 'babadan kalan bir adı ' , ötekini n ise temiz b i r ü nü v;,ı r d ı Cumhurbaşkanı dinledi benim adaylarımı " R üşdü bize daha uygun" ded i . 'Biz' derken DYP'yi mi söylüyordu y o k s a Ç a n k a ya Kösk t ı ı l c ilişk i l e r açısından mı Saraçoğlu'nu ye ğ l iyord u , t a b i i a n l a v a nı cı c1 ı nı Cindoruk'tan söz etmememin b i r nedeni vardı 32 7


Daha önce bir g ü n ,

Çiller'e k a rşı Hüsamettin Cindoruk ile

olumlu bir sonuç alınabileceğini söylem işti m . Demirel tepki göstermiş; "Çiller'den de beterdir" demişti Cindoruk bahsini bir daha açmadım . Demire l , Cindoruk'un TBMM Başkanlığını sürdüreceğini söyledi T elevizyonlar 30 Ağustos 1 9 9 3 günü Gazi Orduevi ' ndeki r e s mi kabulde Demirel'le Cindoruk'u 'çok samimi bir hava içinde' gös­ terdiler. Bu küçük anı ile neyi anlatmak istediğimi bilmem anlatabiliyor muyum?

81 Toplum olarak kimi zaman bir sloganı tutkuya dönüştürüyoruz . Sonuç alıyor muyuz , yoksa unutup gidiyor muyuz? . Kamuoyu , gazetelerin, televizyonların kışkırt)11 a sıyla 'temiz top­ lum' çılgınlığına kapılmışt ı . Göknel skandalı , İLKSAN olayı . . . İtalya'daki temiz toplum ope­ rasyonlarına imrenen Türkiye'de bir fırtına esmesine neden olmuştu . İLKSAN olayındaki tutumu, Demirel'i skandala bulaştırma he­ veslerini kışkırtıyordu. Örneğin ANAP l ideri Mesut Yılmaz İnters­ tar'da İLKSAN soruşturmasının 'eksik kaldığını' söylüyor ve; "Asıl meselenin siyasi emri kimin ya da kimlerin verdiğini sap­ tamak o lduğunu" öne sürüyord u . Tabii bu tutumuyla Yılmaz , "60 milyarın ödenmesi emrini ben verdim. Ne olmuş" diyen Demirel'i doğrudan suçladı Ağustos sonlarında siyasal gelişmelerde hayli değişik bir yeni yön gözlendi (30 Ağustos 1 9 93) Cavit Çağlar, Hürriyet ve Milli­ yet'e verdiği demeçlerle ön p lana ç ıktı Kuşkusuz Çağlar'ın bu denli değer kazanması zenginl iğinden ya da yeteneklerinden kaynaklanmı yordu. 'Baba 'ya yakı n l ı ğ ı , söyledik­ lerine özel bir önem verilmesini sağ lıyord u . Doğrusu Çağlar'ın D Y P liderliği üzerindeki sözlerine özel değer vererek bakmam ı , Demirel'in o günlerde bana söylediği bir söz sağ­ lad ı . 328


Demirel, Tansu Çiller'in 'ne zaman indi rileceği' tartışmaları sü­ rerken, bana " H e l e biraz dursun bakalım" demişti . Bu, Demirel'in yönlendirdiği demeyeyim ama, gelip fikir danışan insanlara duyum­ sattığı görüşün bir ö zetiydi . Çağlar demeçlerinde M arttaki yerel seçimlere Çiller'le gitmek gerektiğini söylüyordu . Demek ki, Çankaya ve ilişkide olduğu DYP'li dostları Çiller'i Kasımdaki büyük kongrede 'indirmekten' vaz­ geçmişlerdi . Çiller'den kurtulma projesini Demirel ve Demirel'ci DYP'liler bir kez daha erteliyorlard ı . O günkü notuma bakıyoru m . Şöyle yazmış ı m : " A m a Demirel'in hesap d ı ş ı tuttuğu b i r olasılık var: Mart 1 9 94'teki yerel seçimden, y a Çiller 'güçlü çıkarsa' , be klenilenin dı­ şında olumlu bir sonuç alırsa n e olacak? Ne mi olacak? Artık Çiller'i kimse tutamayacak ve genel baş­ kanlıktan indiremeyecek ' "

82 Sade insanların asla kavrayamayacağı v e kavrasalar bile sindi­ remeyip yadırgayacakları bir sanattı politika. Binbir yüzlü' 30 Ağustos saba h ı . Demirel 1 Eylülde TBM M 'de yapacağı ko­ nuşmanın taslağ ı n ı verdi . Okuyup eleştirilerimi ya da e ksik gördü­ ğüm yanları Cumhurbaşkanı 'na söyleyece ktim . Fakat basındaki , Çankaya'ya çıkışıyla ilgili kinayeli veya eleşti­ rel yazılara takılıyordu . Bir ara "Turgut Özal ile Kenan Evren'in 'bu­ rada' -yani Köşk'te- o turmaya h akları yoktu" ded i : " M eclis'i b i r yana atıp hiçe sayarak buraya çıktılar. B e n ise 447 üyenin 4 3 1 'inin oyuyla seçildim . Herkes bana oy vermemiş olabilir. Ama benim seçimim demokratiktir . " Özal'a m ü thiş öfke duyuyordu. 30 Ağustosta Gazi Orduevi'ndeki resmi kabulden sonra Köşk'te çalışacakt ı k . Konuşma üzerine o lacaktı geceki toplantımız. Sabahki kısa görüşmemizde N ecdet Seçkinöz de vard ı . Fakat M e clis konuşması329


nın taslağını bana verirken Demire l , kimi gazetec i arkadaşlarla gö­ rüştü. Sabah 'tan Güngör Men g u , H ürriyet'ten Muharrem Sarıkaya i le konuştu Verdiği yanıtlardan anladım k i ; gazeteciler Demirel'e , 'Çiller'in bugünkü gazetelerde yer alan 'Çökmüş bir devlet devraldık' biçimin­ deki demecine ne diyeceğini" soruyorlard ı . Cumhurbaşkanı yanıt vermeyece kti b u sava . Gerçekten Çiller, Demirel dönemini ağır b içimde eleştiren bir demeç vermişti . Yanından ayrılırken Cumh urbaşkanı'na Cavit Çağlar'ın Çiller'i destekleyen iki demecini sordum "Sizinle konuştuktan sonra mı bunları söylüyor Cavit?" dedim "Hayır" dedi Dem irel "Benimle konuşmadı . Ama Çağlar müca­ deleyi bırakt ı . " Hemen arkasından öyle b i r cümle ekledi ki sözlerine , bakakal­ dım yüzün e : "Şimdi Çiller çağırsın Cavit' i , Bakanlık teklif etsin . Kabul eder Mesele b u . " Demek ki, b e n yanılmıştım _ Çiller'le yerel seçimlere girmek fik­ ri Dem irel'den ge lmiyordu . Çağlar, a nlaşılan 'baba' ya sormadan kendi başına ve belki De­ mirel'in bana söylediği gibi ' Ba kanlık vaadiyle' Çiller'i indirmekten vazgeçmişti_ Fakat Çağlar- Demirel ilişkilerindeki şaşırtıcı süreç devam etti : Çünkü, Çağlar'a yukardaki olumsuz notu veren Cumhurbaşkanı Demirel'i sık ziyaret edenlerin başında Çağlar geliyordu . Basın he­ men her fırsatta Demirel-Çağlar arasındaki ilişkinin her zamanki gi­ bi 'çok sıcak' olduğunu yazıyordu. Bu , politikanın kaçıncı yüzüydü , bilemiyordum . Biraz 'Demirel'in 30 yılı' üzerinde konuştuk_ Özel arşivini taşı­ yormuş Ali (Şener) Kulel i Sokağı'nda çok güzel bir yer bulmuş . Oraya gidiyormuş arşiv . Genç çocuklar bulmuş . 'tasnif e tti riyormuş belgeleri . ' Gece. Saat 2 1 4 0'da Gazi Orduevi'nden gelmiş, çağırdı G i t ­ tim _ 3 - 4 saat konuşma metni üzerinde çalıştık D a h a önce verdiğim 330


'şemayı' hemen hemen konuşmaya uygula mış. H a t ta kimi c u rn l(' l e r i d e almış m e t n e . N öbetçi yaver. h avacı binbaşı Çağırıyor . " Bize kahve" d i v o r . Binbaşı "Emredersiniz" diyor v e ç ıkıyor . Demek devletin tepesinde oturmanın sağladığı bir hava v a r Ben bir binbaşıya ne rede olursam o layım kahve emri veremem . 2 3 . 3 0 dolaylarında Köşk'ten çı karken başyaver orad a . Cum­ h urbaşkanı'nın 'istirahate çekilmesini' bekliyor. Me raklı Oğuz Öz­ bilgen e limdeki dosyaya baktı , " Çözdünüz mü?" ded i , alaylı bir ses­ le. " Hayır" dedim , yürüdüm . 3 1 Ağustos 1 9 9 3 , konuşma metni yazıma gönderildi Dakti­ lograf 4 dil biliyormuş "Ama" dedim , " Köşk bir gayya kuyusu " Ne demek istediğimi merak etti . " M emurlar arasında o dedi bu dedi'den geçilmiyor" diye açıklık g et irdi m . "M emurlar" d e d i gülerek . . . O kadar.

83 Politikacı olamayacağ ımı bir kez daha anladım P o l it i kacı olmak, politi kada başa rılı olabilmek i ç i n s i yasal olaylarda duygulara yer vermemek g erekiyor Dost l u ğ a , a r kadaşlı­ ğa, ancak kişisel yararl arına dokunmadığı sürece yer vermeli i n ­ san . Ben Demire l'in , politikaların a , düşüncelerine karşı çıkanları. iz­ lenmesini istediği yolu ve yöntemi kabul etmeyen leri , ama kim olur­ sa olsun bir kalemd e defterden sildiğine' tanık oluyordum Kızgınlıkları , kırgınlıkları bile bir hesaba dayanıyordu . Kabaca söylemek gere kirse "Bana d o kunmayan yılan bin yıl yaşasın" özdeyişine uygundu davranışlar ı . Oysa ben , siyasetin istediği doğada b i r i nsan değildi m . İ nsanların , kim olursa olsunlar yüzlerine başka , arkalarından başka konuşmayı asla becere m e zdi m . Demirel doğ uştan siyasetçiyd i . 331


84 Örneğin , Ermenistan'ın Azerbaycan ü zerinde askeri üstünlük ve toprak kazandığı günlerd i . Ecevi t , Türkiye'nin derhal hare kete geçmesini istiyordu. Demire l , "Ecevit çıldırmış" dedi bana: " 'Niye Ermenistan'ı bom­ balamıyoruz' , diyor . Böyle yaparsan Ermenistan'ı bombalamış olma ­ yacaksın. Rusya'yı bombalamış olacaksın . Osmanlı Devleti'nin en güçlü zamanında bile o iş yapılmamış . Adam (Ruslar) gelmiş ta Ba­ kırköy'e kadar . . . Azerbaycan 200 sene esarette kalmış. Osmanlı Devleti gidip niye Azerbaycan'ı esaretten kurtarmamış? Azerbaycan'ın önce kendine ge lmesi lazım . Vallahi burada bir sürü enayi var . Türkiye'yi savaşa sokamadılar, öyle kaldılar . Türki­ ye'nin başı kafi derecede be lada yahu! 1 5 0 bin askeri bugün dağ-taş adam aramakla meşgul . Bu adamlar (teröristler) fare gibi. Bir yere s ıkışıyor, oradan çı­ kıyor. 3-5 askeri şehit edip gene kaçıyorlar deliklere . " Görünen yüzüyle Demirel , b u örnekte g örüldüğü gibi mantık­ l ıydı . Duyguları bir yana atıp gerçeği aramayı ve savunmayı öylesine ustaca yapıyordu ki . . .

85 M edya-Başbakan ilişkilerine ışık tutan, ama yalanlanmayan bir haber: "Basına 500 günde 2 , 6 trilyon l iralık teşvik dağıtıld ı . Kimileri 'hibe' kredi niteliğindeki teşviklerden b i r bölümü , sıfır ile yüzde 36 arasında değişen çok düşük faizlerle ödenen fon kay­ naklı kredilerden oluşuyor. Teşvik belgeli yatırımların yüzde yüz vergi muafiyeti , yüzde yüz güm rük muafiyeti alması da sağlandı . Teşviklerde arslan payı 7 0 0 milyar ile Sabah gazetesinin Hür­ riyet 4 2 5 milyar liralık, Milliyet 3 3 5 milyar liralık, Türkiye gazetesi 230 milyar liralık teşvik kullandı . 332


Çiller'e bağlı Hazine'd e . teşvikleri Çiller'in sağ kolu diye nitele­ nen Osman U nsal yönlendiriyor . Toplam 68 adet belge ile dağıtılan 2 , 6 trilyon liralık teşvikle milyonluk tirajlar, binlerce kişiye istihdam sağlanacağı varsayılıyor. Teşvikler dağıtan Kalkınma Bankası yetkilileri , 'Bunlar siyasi kararlar. M evzuata uygun o lunca biz ödeme emirlerini yerine getiri­ riz . Kararların yerinde olup olmadığını tartışamayız' diyor. H azine : ' Hükümetin tercihi budur. Yatırım yapıyorsa adam teş­ vik de alacak tabii . Keşke Kemal I lıcak da İLKSAN'la uğraşacağına burada imkan arasaydı . "' Bu rakamların kesinleştiği tari h , Mayıs 1 99 3 . Demirel'in Cum­ hurbaşkanı seçilip Çankaya'ya çıktığı 15 Mayıs 1 993'ten dört gün so nra . 1 9 Mayıs 1 9 9 3'te Teşvikleri basına veren yetkili makam, Hazine'den sorumlu Devlet Baka n ı : Tansu Çiller! Akla gelen s oru şu oluyor : Başbakan Demire l , emrindeki Dev­ let Bakanı Çiller'in medyaya 2 , 6 trilyon dağıttığını bilmiyor muydu? Devlet mekanizmasında i hbarın , ya da bürokrasideki adıyla üst makamlara olumsuz ge lişmeleri duyurmanın normal i şlerden olduğu bilinen Türkiye 'de . . . Başbakan'ın 'teşviklerden habersiz' olması? . . . Doğrusu a c ayip !

86 B i r roman a d ı var belleğimde . Lise yıllarında okuduğum bir ki­ tap : 'İnsanları Seveceksin ! ' Yok, h ayır! İnsanları sevmeden önce inceleyeceksin. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz'ü ilk kez yakından izlediğimde bana verdiği izlenim : sade bir yaşamı olan, yumuşak sesli , kibar ve art düşüncelere sahip olmayan bir bürok­ rat . . Kuşkusuz , Demirel'in harem-i isme tinde ki g izemli her şeyi bi­ len sadık bir arkadaş şeklinde özetle özetlenebilir 1 Eylül konuşmasının yazımında ve kimi paragraflarındaki kat­ kımı uzun uzadıya söyleyecek değilim. Fakat Cumhurbaşkanı'nın ilk T B M M konuşmasının hazırlanışında hayli emeğim geçti . 333


Demirel'in yanına girip çıkıyorum Söylediklerini not ediyor ya da verdiği notları konuşmaya al ıyorum Göreve başladığım sırada , önceleri de söylediğim gibi Köşk'te bir ben, bir de Emre Gönensay vardı k . Sonra kalabalıklaştı , ama ne kala balı ki aştı ı Konuşma son biçimini aldı ktan sonra . Seçkinöz'le karşılaştı k : "Yeni b i r ş e y yok konuşmada" dedi . Acaba ne gibi bir 'yenilik' bekl iyordu? Sonuçta bu, bir Cumhurbaşkanı konuşması idi. Olayla­ ra tepeden bakan , ülke n i n acele gereksindiği konulara hükümetle­ rin ve Mec lis'in önem ve özen göstermesini isteyen bir konuşma olaca ktı . Öyle de yazı ldı . B u cümlede Demirel'i deği l , beni iğne leyen bir yan , b i r amaç vardı . 'Yazdığın metin bir şeye benzemiyor' demeye getiriyord u . Sesimi çıkarmadım . Seçkinö z'ü de tanımayı zamana bırakmayı yeğledim Bir başka gün koridordaydık, ben Demirel'in yanından çıkmıştını : "Bana hiçbir şey anlatmaz Cum hurbaşkanı " dedi . Yine sustum . Pek de inandırıcı gelmedi söylediği . Zaten Demirel çoğu kez bir şey anlatmayı değ i l , dinlemeyi , dinlediklerine göre fikir ve görüş i fade e tmeyi ya da -işine geldiğince- soruları yanıtlamayı seviyordu. Dikkatli ve kuşkucu ze kası böyle davranmasını emrediyordu. Fakat Seçkinöz'ün Demirel'in bir şey söylemediğ ini bana duyurması­ nın bır anlamı olmalıydı . Düşündüm ve kendime göre bir yorum yap tım : Bürokraside özellikle yüksek düzeyde görev yapanlar arasında­ ki rekabet birbirl erinin te pedeki insanla ilişkilerini özenle izlemeyi ve ne ol up-bitiyorsa öğrenmeyi gerektiriyor Ola ki Seçkinöz, Demirel'le başbaşa kaldığımızda neler konuş­ tuğum uzu kendisine anlatmamı istiyordu . İma ettiği buydu Oysa benim Seçkinöz'le rekabet içinde olmam söz konusu de­ ğildi Oyleys e , G e n e l Sekreteri dokundurma yoluyla Demirel'le ko­ nuştuklarımızı öğrenmeye iten sadece meraktı veya . . . Cumhu rbaş­ kanı'na bağlı olsa da nihayet yasa g e reği genel sekreterin buyru334


ğunda olan bir ' k i ş i n i n ' , o konuşmaları aktarması -belki de- göre­ viyd i . Anlamama zlıkta n , duymamazlıktan geldim Seçkinöz'Li Yasayı bilmem; ama Cumhurbaşkanı Demire l , beni göreve al­ dığı ilk gün sadece 'kendisine bağ lı bir çalışma düzeni içinde olaca­ ğ ı m ı söylem işti . Ben Demirel'in söyl ediğine uyardı m .

87 Gazetecilikten kalma huylar: Nerede olursak olalım kafam ızda­ ki yerini m uhafaza ediyor 1 Eylül konuşmasındaki şu cümle örneğin: " 1 6 Mayıs ( 1 9 9 3 ) tarihinden (seçildiği tarihten) bu yana ge­ çen süre i ç e risinde Cum hurbaşka nlığı seçimiyle ilgili ol arak he­ men hemen h iç b i r eleştiri vuku bulmamıştı r . Bu . ü l kede rahatlık yaratmışt ı r . " A caba ülkede m i yoksa Demirel'de m i rahatlık yarattı? Bu cümle söylenip geçilmiş bir cümle d e ğ i ldi Zira; Demire l ikide bir kendi seçimiyle Evren ve özellıkle Ozal'ın seçilişleri a rasındaki 'önem l i farkı' söyle r, rakamlarla kıyas­ lamalar yapardı . Sonradan bu söylemleri unutacakt ı . "Ben onları aştım" diye­ ce kti . Oysa , Evren'in milletin oy vermekte duraksamayacağı Anaya­ sa n ı n referandumuna sığınarak Cumhurbaşkanı seçildiğini ve Çan­ kaya'ya çıktığını söylerd i . Ö zal'ın T B M M'yi oluş turan partilerin hepsinin katılı mıyla değ i l . sadece art ı k m illette dayanağı yüzde 2 1 . 7 0 ' e inmiş bir ANAP grubu oylarıyla seçildiğ i n i sürekl i anımsatırd ı . Bu nedenlerle TBM M'deki o cümlelerin derininde Demirel'in -kendini. kendinden önceki lerden farklı gören- bir bakış açısı , bir kimlik yatıyord u .

335


88 TBM M 'deki törenden ve Demirel'in konuşmasından sonra , Çankaya'da 'küçük özel bir çalışma odasında' toplandık. Masanın üstü dosyalarla dolu Sol yanında Emel Yatmaz oturu­ yor. Sağ yanı boş . Bir koltuk var . Çağırdığı kişiler orada oturuyor, Demirel'le hemen hemen -deyim yerindeyse- burun buruna Ben genellikle dikdörtgen masanın Demirel'in tam karşısındaki köşesin­ de yer al ıyorum . Eylülün ilk haftası yeni çalışma düzenine geçecek. Çiller'in Kur'an-ı Kerim öperek din sömürüsüne soyunmasıyla ilgili bir-iki cümle söyled i m : " Bunların h epsini Necmettin (Cevheri) yaptırıyor" dedi . Oysa genel bir kanı sürekli konuşul uyor ve tartışılıyordu: Ç iller'in Demirel'i 2. veya 3. plana atmak ve adını yavaş yavaş unutturmak istediği söyleniyordu . Bu türden yorumların giderek yo­ ğunlaştığını söyledim Demirel'e : Güldü ve "Gücü yetmez" dedi . Gücü yetmeyebilirdi . Ancak Çiller, örnegın Demirel'in TBM M ' d e konuşacağı g ü n kamuoyunda daha fazla i l g i ç ekeceğ ine, hatta basında manşetlere geçeceğine inandığı bir konuyu, birden günde­ me getirdi . O günkü grup konuşmasında üniversite sınavlarını kaldıracağı­ nı ilan etti . Fakat bu sözlerinin üzerinden altı-yedi saat geçti geçmedi ; "Be­ nim söylediklerim yanlış anlaşıldı, öyle demedim " diye yalanlad ı . M anevra , Demirel'in konuşması üzerindeki dikkatleri dağıtmak­ tı, ama başarılı olamayacağını anlayınca sözünden geri döndü. U fak tefek ayak oyunları . . . Çiller, Hikmet Çetin"e bir türlü ısınamıyor . Öğrendim ki , Azer­ baycan konusunda genel g örüşme açılmasını istemiş Çet i n . Ben de aynı kanıday ı m : Ben Dışişleri Bakanı olsam gelirdim Meclis'e , " Bu­ yurunuz söyleyiniz; ne yapalım , savaşa girelim mi girmeye lim mi?" diye muhalefeti açık sözlü olmaya çağırırdım . B u konular açıldı ; Demirel bana , önemsenecek bir açıklama yaptı . Çiller'le ilişkilerine ışık tutacak kısa bir açıklama 336


"Ben" ded i : "Çiller'e, ' Bak kızım Benimle uğraşma . Ben Cum­ hurbaşkanıyım . Sen Başbakansın . Herkes kendi yolunda yürümeli' dedim . " Bu, bir öze t . Kimbilir daha ne konuşmalar geçti ve geçiyor aralarında . Sınavsız üniversite g iriş haberini benden duydu Demire l . "Nasıl yapacak?" dedi h ayretl e : "YÖK ayağa kalkar. " Acayip b i r haber daha vardı 1 Eylülde : Amerika'nın Sesi Rad­ yosu PKK milita nlarını "Özgürlük Savaşçısı" diye tanıtıyordu yayın­ larında . Radyo Kürtçe yayınlarını artırıyor.

89 2 Eylül 1 9 9 3 benim i ç i n -gerçekten- unutulmaz b i r g ü n olarak kalacak. Cumhuriyet, o gün a kşam üzeri Ankara Palas'ta (Devlet Ko­ nukevi 'nde) g erçekten g örkemli bir kokteyl-parti verd i . Cumh urbaşkanı Demire l , Başbakan Çiller, hemen bütün Ba­ kanlar, devlet yüksek bürokrasisi . . . Gazeteciler, yazarlar. . . Sevdik­ lerimiz , bizi sevenler geldiler. İlhan, tabii oradaydı . Çiller alelacele geldi, alelacele gitti . Yetişmekte zorlanıyordu insan. Yürümüyor koşuyor . Kocaman adımlar. Oemirel, bizim partiye uğradıktan sonra İstanbul'a gidecekti. Ayrılırken İlhan Selçuk'un kolunu tuttu ve büyük bir içtenlikle; "Cüneyt'le ilgili yazını beğendim. Doğruları yazmışsın. Ama doğru her zaman lazım değil ki" dedi. Kahkahalar yükseldi . Cumhurbaşka n ı , İlhan'ın yazısındaki son cümleye , "Bakalım gazeteci (Köşk e) ne kadar dayanacak?" cümlesine g önderme yapı ­ yordu .

O gece Hikmet Çetin'le bir konuşma yaptık. Tabii telefonda : CA "Nedir sana bu saldırılar? Her cephede ricat varmış dış politikada ı " H Ç : " Nerede varmış ki? . . " 337


CA . ' Bazı yazarlar öyle yazıyo r . Azerbaycan i şinde gereken yan ıtı vermek gereki yor . " H Ç : " Bugün bana Türkeş geld i . Yüzde y ü z haklısın' dedi . Be­ nim kadar oraları tanıyan yoktur Ben Elçi Bey'le yıllarca beraber­ d i m . Bu Elçi Bey'le bir halt olmaz' ded i . · ü stelik bütün bunların (Ermeni-Azeri savaşı) sorumlusu odur' dedi 'Aına' ded i , ' bunları sen de söyleyemezsin ben de söyleyenıeııı . CA: "Ama bir şeyler yapman lazım, saldırılar sürecek zira . Bu­ günkü Sabah mese l a . Suriye'yi bombalayac akmışız l " H Ç : "Dün gece beni b u konuda Ertuğrul arad ı , 'Benim bilgim vak, haberim yok' ded i m . Sabahleyin Başbakan beni arıyor· Dedi k i ' B u haberi yalanla­ yın I ' 'Kon uşan , söyleyen ben değilim b u haberi . Siz yalanlayın' ded i nı . Taktik ş u Başbakan cesur politikacı , a m a Dışişleri o n u engelliyorl Gaze teye manşet attırıyor , arkasından ben açıklama yapaca­ ğ ı nı . Sonra diyece kler ki, 'Başbakan bombalayacaktı . Bu Dışişleri pısırık. Silik polit ikac ı . Engelliyor ' ' Bunu düşündi.im v e Başbakan'a dedim ki : 'Sizin danışman ınız Volkan Vural 'ınız yapsın açı klamayı . ' Çünki.i haberin kaynağ ı Dışiş­ l e ri değil k i , Başbakanl ı k ! " C A : "Volkan'/ Açı klamayı . . " HÇ "Açıklamayı Volkan yaptı. Tamamen taktik . Sabahleyin niye aradı? Hem de saat 0 9 . 0 0'da Bu, beni aramaz dedim Bi rden cı k l ı nıa geldi. Aradığına göre Dışişlerine yalanlatayım diyor aklınca Askerlerle anlaş, bombala İ stiyorsan . " CA : "Sam füzeleri de buralara ge lsin " HC ( G ü l e r ) "Çağır Genelkurmay Başkanı'nı . 'Ben Suriye'yi lıonı b a l a m a v a k n r a r verdim . bombalayın . de l ' Saldır Suriye'ye " CA " Y a h u b u n d a a k ı l yok m u ? Ge nel kurmay bu kad ı n s ö y l e d i dıye b o m b a l a r m ı S u r i y e ' y i Y' H C " B i r d e � ı ı n u u n u t u y o r l a r ( D ı0 m ı r e l g i b i k o n u şuyor Çet i n d ı ' ) 1 2 0 - 1 4 0 hın a s k e rı n Gin e v d o ğ u d a 3 0 bin askerin K ı b r ı s t a '

338


1 7 0 bin askerini bağlamışsın . Bir de 3 cephe açacaksın . Bu kadar dangalaklık olur mu yahu?" C A : " Peki ama bu kadınla nasıl yapacaksınız?" HÇ: " Ben ne yapacağı m ? Doğru bildiğim yolda devam edeceğim.

90 Kuşku y o k ; bu denli gamsız, ne yaparsa yapsın sonu olumsuz­ luğa varan hareketler ve ne olursa olsun umursamayan bir Başba­ kan . . O B aşbakan·a destek veren bir medya ve yavaş yavaş DYP grubundaki dalg alanmaların Çiller lehine g e lişmesi . . Durum b u ; ne ki , devletin tepe noktaları , 'açmaza düştükleri an' birleşiyor, a nlaşıyor. Anayasa M ahkemesi Çiller hükümetine 1 yıl süreyle ü l keyi kanun hükmünde kararnamelerle yönetme yetkisi veren yasayı iptal ediyor (4 Eylül 1 99 3 ) . Bu yasayla çok şey değişebilir. Biz öyle düşünüyoruz ya; örne­ ğin bu yasaya dayanarak Genelkurmay Başkanı'nın bir yıl daha uza­ tılan görev sorunu ne olacak? Yürürlükten kalkacak mı? Yok canı m , düş görm e ! B u ara başka olaylar da rahatsızlığı tırmandırıyor D E P M illet­ vekili Mehmet Sücar öldürüldü . Bir diğeri -Nizamettin Tonguç- ya­ ral ı . Yine kontrgerilla , yine Hizbullah öyküleri. SHP'de Kurultay . Gürka n : "SHP Kurultayı Türkiye 'nin kurultayıdır . " Murat Karayalçın : "Kürt sorunu bir bölge sorunu değildi r . " Çakmur: "Tanrı lider devri artık kapandı . " Cumhurbaşkanı bir başka 'sorun'la uğraşıyor . İstanbul Valisi Kozakçıoğlu'nun serveti masaya yatırıld ı . Dem irel'in Başbakanlığ ı döneminde İstanbul Valiliği emrine milyarlar gönderilmiş. Demirel "Ko zakçıoğlu'nun özel hesabında bulunduğu öne sürülen 8 mi lyar li­ ranın örtülü ödenekten tahsis olunan rakam ın bakiyesi olduğunu" söylüyor . Savunuyor valiyi v e görevden alınmasına karşı çıkıyor. .

339


(5 Eylül 1 9 93) Demire l , İstanbul'da : SD · " Burada epey etkinlik yaptık " C A : 'Burada fazla bir şey yok. Çiller Sivas'a g i tti g e ldi . O rada Aleviler aleyhte gösteri yapmışlar .." SD: "Yapmışlar mı?" CA: "Evet . Türkiye laiktir, laik kalacaktı r . Madımak'ın hesabı sorulacaktır' diy e . Fakat meydandan uzaklaştırılmışla r . Çil ler'de aynı masa l : 'birlik be raberlik' falan . " S D : "Konuşmayı gördüm . " CA : " 'Türk ordusu dünyanın e n güçlü ordusu . ' Bunu orada n i ­ ye söyledi , anlayamadım . " S D : "Ben d e anlayamadım . " C A : "Türk ordusunun gücünü A zerbaycan'dan söz etmeden söylediğine göre . Herhalde R uslara 'gelir gününüzü gösteririz' de­ mek istiyor . "

S D : "İyi ama, o zama n , otel yandı ğ ı , yakıld ığı zaman Türk or­ dusu neredeydi derler adama . " CA: " Derler . Baykal da 'Cumhuriyet olmasaydı İ slamköy'den bir Cumhurbaşkanı çıkmazdı' demiş . " S D : "Hayır, görmedim. Zaten biz d e onu söylüyoru z . " C A : "Gazeteler Azerbaycan'a müdahale edeceğimiz havasını basıyor . " S D : "Oralarda hiçbir şey yok . Bütün hikaye : tepede oturuyor , Rus oturuyor. Zebella gibi . Bunu söylediğ in zaman alınganlığa geli­ yorlar. Bu gerçek ya h u ! B u Rusya ile 400 sene uğraşmı şsın . Bağımsız devletler toplulu­ ğ u içinde Azerbaycan . Müdahale edince . . Taşkent anlaşması var ' Bağımsız devletlerden birine dokunulursa, h epsine dokunulmuş sa­ yacağ ım', diyor. Ne kadar cahil şeyler. Aydın Doğan'ın düğününde , dün gece Aydın Doğan'a dedim ki : 'Siz savaş istiyors u n u z . Yapaca­ ğ ı m . Ama ilk önce seni askere alacağ ı m . ' (Kahkahalar) 'Ama' ded i , 'Yaşım geçti' . 'Yaş maş dinlemem kardeşim' dedim . ' O kaidel e ri kaldıra c a ğ ı m v� s e n i askere alacağım' dedim . " C A : " Bunlar gerçe kten savaş istiyorlar m ı , yoksa? . . " SD "Savaş istiyor adamlar " 340


C A : " Peki neye dayanarak Azerbaycan'a müdahale edeceğiz?" S D : "Ben de onu soruyorum zaten . Yani hangi gerekçeyle? Bunlar bizim kardeşim i z , peki . Adam (Rus) sana dönüp diyecek ki :

'O senin (Azerbaycan) kardeşin ise, bu da (Ermenistan) benim kar­ deşim ' ' " C A : "Geçende Köşk'te toplandınız. O toplantıda Meclis'ten müdahale için bir karar alma falan gibi bir durum çıktı mı?" SD: "Yok canım . O çeşit bir şey oldu da . . Ben 'Neye dayana­ rak karar alacaksınız Mecli s'ten?' dedi m . 'Sonra ne yapacaksınız ka­ ra rı?' Dünyayı ayağa kaldırırız yah u . " C A : "Bir d e ş u Nahçıva n . H ani Türk toprakları sayılıyor . Mü­ dahale için bu bah aneye sarılmak mümkün değil mi? İşte 'Ermeniler N a hçıvan'a saldırıyor' diye?" SO : "Nahç ıvan öyle bir iş ki . . Nahç ıvan diye bir olay yok orta yerd e . Zaten Nahçıvan'a müdahale etseniz dahi 5 devlet ç ıkar karşını­ za . Anlaşma öyle ki, anlaşmanın ne kadar geçerli olduğu da belli değil . N a h ç ıvan'a müdahale bir şeyi halletmiyor. Nahçıvan bir prob­ lem değil ki . O durduğu yerde efeleniyor, asıyorlar, kesiyorlar. Bir zamanlar olmuştu yine böyle . H ani birisi yalan söylese de (Çiller'i kastediyor) şuna yaşa varol diye koşuşalım diye gözünün içine bakanlar var . İyi mi?" Demirel'in Azerbaycan'la Nahçıvan'la ilg ili bu sözleri basına da -Milliyet- yansıdı . Cumhurbaşkanı "Azerbaycan'a askeri bir müda­ halenin Rusya i le karşı karşıya gelmek olacağını" söylüyor . Ama, bu arada hemen eleştiriler başlad ı . Önce ANAP'ta n , son­ ra kimi yazarlardan: Rusya'dan b öyle korkulur ve her politika oluşturmada Rusya düşünülürse sonuç alınamazmış. Azerbaycan da işte böyle elden gi­ diyormuş falan. Tam bu sırada ( 5 Eylül 1 993) Sabah'ta Moskova'nın Ankara Büyükelçisi Çernişev'in bir d€meci çıkt ı : "Türkiye tek başına Erme341


nistan veya Nahç ıvan'a silahlı müdahalede bulunamaz Böyle bir du­ ruma Rusya seyirci kalmaz" diyordu . Politika sürüyord u : Hikmet Çetin "Ermenilerin Azerbay­ can'daki işgallerinin, lrak'ın Kuveyt'i işgaline eşdeğer olduğunu" söy­ lüyordu. Cumhurbaşkanı'nı destekleyen deme ç , Moskova'dan geliyor. Şu işe bakın'

91 ( 6 Eylül 1 99 3 Pazar, saat 1 6 . 3 0) CA: Cenaze (Güneydoğu'da öldürülen milletvekilin in) getirildi . Milletvekili olduğu için Meclis önünde tören olacak. Ama şu hale bakın, TBMM 'deki törende tabutun Türk bayrağına sarılmasını iste­ miyorlar . " (Kürt milletvekillerinin isteği) SD : "İyi . Böylece kendilerini ele veriyorlar . " Buyuz' diyorlar. ' Kan dökenlerin arkasındayız' diyorlar. O zaman hiçbir şey demeye hakları kalmıyor. Bu kadar enayilik olur . Kimden destek bulacaklar yani?" CA : "Kimseden destek bulamazlar ! " S D : "Bulamazlar tabii . " CA: "Türk halkı bunları yemez. Bunlar (DEP milletvekilleri) böy­ le devam ettikçe damgasını vurur . " S D : "Tabii . Şimdi Orhan'ın dokunulmazlığı gelece k . Dokunul­ mazlık falan yürür. Türkiye bir şeyi çözmeye , bir bilmeceyi çözm eye mecbur. Güneydoğu dağ larında askerler ölüyor. Bunları öldürenler var, değil mi? Bu askerleri öldürenlere destek verenler Meclis'te ise . . Bu kavgayı bunlarla yürütemezsiniz. Bunu o Yaşar (Kaya) enayisine söyledim . Ona dedim ki; "Bak, siz, bu cinayetlere karşıyız , Türkiye'de kan dökülmesine karşıyız. Biz PKK'nın siyasi devamı değiliz demediğ iniz sürece burada meşru olmakta zorluk çekersiniz . ' Bir süre sonra . . . Ben açık söyleyeyim Hüsamettin filan ağır şe­ kilde eleştiriliyor her yerde . " (DEP'li milletvekillerinin bu tutumları­ na T B M M Başkanı olarak gereken' müdahaleyi yapmadığı için) 342


C A : " H üsamett i n Anayasa Mahkemesi kararlarıncı dil k a r ş ı <: ı k maya başlad ı " S D . " O l u r mu öyle şey canım?" CA : " N iye yapıyor Hüsamettin bunu?" SD: "Eeee , güya demokrasiyi savunuyor. Yine de cl i k k i : e q c r b i r ülkenin rejimi b i r ü lkeyi bölüyorsa O n u (rejimi) s a vuımıcı k mümkün değildir . Bunun adına da demokrasi demek m ü rn k i i n d e ­ ğ i ld i r . Yani ülkeyi bölen rej imin adına demokrasi demek rn ü rn k Lin d e ­ ğild i r . Vatandaşa sora l ı m : ' B u rejimin adı demokrasi . Bunu m u ı s ! ı ­ yorsun yoksa ülkenin birliğini mi istiyorsun?'" CA "Tabii ülkenin bütün lüğünü, birliğini tercih edecekler " S D · ''Bakın ı z : l 9 8 0 'de yapmadı mı? 'Boşver d c rn o k rz-ı s iv i , h e n evden ç ı kamıyorum , ' d e d i (vatandaş) " CA : " Eve t , böyle dedi . " S D " Dem okrasi uğruna ü l keyi bölem ezsi niz Gayet a ç ı k s l"l\: l i ı yorum . C A : "Yok öyle b i r şey zate n . Cenazeyi Kürt bayrağın a S i) r <ı m ı ­ yorlar. Parti (DEP) bayrağına saracaklar Diyecek k i halk ' M e c l i s c g i riyorsun , haklardan yararlanıyorsu n , para cıkları alıp cebe i n c l i ı i yorsun . Buraya kadar Türk. Ö ldürülünce Kürt ' ' Buna y o k diyecek " S D : "Doğru l " CA: "Azerbaycan meselesinde n e yapa cak h ü k u m e t ') " SD . " Ö nce M G K v a r , M e c l i s var v e 'ben' vcınm İste k l e r i ı ı <ı k ı ! ­ la mantıkla alakası yok . " CA: "Ama b u 'kadında' akıl yok' 'Nahçıvan'ın k ı l ı m ı dokunulcı ­ m a z l ' Niye söy l e r ki? . " S D : " N e yapacak k i ? . Nahçıvan diye bir o lay ile b i z i m ın e d v a ­ yı d oyuruyo r . Bizim medya da doğru mu değil ıni d i y e lıiı kn l !l;rır ki . Medyanın b i r şey bildiği yok Bakalım nereye vcı rır 'J" (Bir süre geçti , aynı gün Demirel yine aradı) SD " O şeylere bir yanıt versek mi diye diişiindlı m d e CA. "Kimlere e fendim?" S D : " H a n i benim için 'işaret verdi' gibi sözler var y <ı CA " Bugün biraz geç kalmadık mı'1 " '

·

"

343


SD " Bugün-yarın meselesi değ i l . Bizim açıkla mada diyeceği­ miz şu : Türkiye'nin askerlerini , polisle rin i , halkını öldüre nlere kim arka çıkıyorsa . . katildir ! " C A "Onu söylediniz zaten " SD : "Bir kere daha söyleyelim . " C A "Çok daha açıklık getirmek gerekiyorsa 1 Eylül konuşma­ n ı zdaki o cümleyi aynen koymalı açıklamaya Hangi anlama geldiği açık . " SD : "Bu lafı üstüne alanlar varsa katildir diyorum yine . " C A : "Teröre kim arka çıkıyorsa . . . S D : "Tabii . " CA: " Kim destekliyorsa, Türk milleti indinde elbette bunlar katild i r . " S D : " Bunu y i n e diyelim . " CA : "Tabii efendim . " S D : "Yarın diyelim onu . " CA: "Birtakım adamlar lafın üstüne a tlamışlar . " SD : "Yahu kardeşim ; Türkiye'de eğer insanlar öldürülüyorsa , askerler öldürülüyorsa . . Bu sadece beni mi ilgile ndirir? Başkalarını ilgilendirmiyor mu?" CA : "Cumhurbaşkanı'nın 1 Eylül nutkundaki 'teröre arka çıkan­ lar katildir' demesini ele alıp işte 'Cumhurbaşkanı mil letvekillerini (Kürt milletvekillerini) hedef gösterdi' demek, tamamen saptırmac a .! " "

SD : "Eve t . " C A : "Saptırmaca yapıyorlar . Lafın ne demeye geldiğini söyle­ meden 'Cumhurbaşkanı hedef gösterdi', diyorlar ve mil letvekilleri de alkışlayarak bu sözü , katıldılar . " S D : "Türkiye'nin sıkıntısı b u değil m i zaten? Destekleyenler de sempatizanları da katildi r ! "

92 Türkiye'de siyasetçilerin dilinden ç o ğ u zaman düşmeyen b i r sözcük var: 344


Enkaz! Gelen her iktidar gideni enkaz devretti' diye en az üç , en çok altı ay suçluyor. Enkaz d e vi r işi Eylül 1 9 9 3 " te h ü k ü m e tlerin malı olma ktan çıktı . Parti lere malzeme old u . Ta rihsel S H P Kurultayı'na b e ş g ü n kala genel başkanlığın ateş­ ten g ö m l e k olduğu sa--: ları genişliyor ama , Erda l İnönü'nün 'enkaz devrettiği' de yayg ınlaşıyor. Bu pa rti 1 0 yıllık yaşamında 1 7 kez kurultay gerçekleştirmiş. 3 büyük bölünme yaşamış. 1 3 genel sekreter eskitmiş . Yorumlara gö­ re son İ S Kİ skandalıyla iyice yıprandı ve yüzde 1 O'luk seçim baraj ı ­ na kadar g eriledi . Son olay : Baykal ve arkadaşları SHP'den ayrılarak CHP'yi ye­ niden canlandırdılar.

93 Cumhurbaşkanı ·nın yüklü b i r programı va r bugün ( 7 Eylül 1 9 9 3 ) . Bir fırsat bulmuş ki , telefonla arad ı : S D : " İ ş (yani hedef gösterdiği yolundaki suçlamalar) yatışmış görünüyor . Açıklama yapmaya gerek var m ı?" C A : "(Zaten ben yeni bir açıklamaya pek yatkın değildim) Evet, a rt ı k y o k . Dün g e c e DEP'liler yine s i z e gelmişle r . " S D : "Geldiler. M eclis'teki konuşmamı o"nlara gösterdim. 'Ma­ demki bu c inayetlerin arkasında değilsiniz , alınganlık niye? Ö ldür­ melerin yani c inayetlerin arkasındakiler katild i r , ' dedim . " C A : "Bu kadar söze n e diyorlar?" SD: " H ı k-mık ediyorlar " C A : " D EP'l ilere (içlerinde Yaşar Kaya , Ahmet Türk gibileri var) bir fax g ö stermişsi n i z . Katilin yakalandığını göstere n . " S D : " Ben Güneydoğu'dan gelen b i r fax g östermedim . ANAP'ın bir h aberini g österd im . " C A : "Aman efend i m , bir g arip ülke burası . Dün Yargı tay kok­ t eylinde M e h met Gölhan ve Nec mettin Cevheri (ikisi de Bakan) 345


'Katil yakalandı' derke n , biraz ilerilerinde duran Emniyet Genel Mü­ dürü Mehmet Ağar 'Kim çıkarıyor bu sözleri' diyormuş, hatta küfre­ derek . İçişleri Bakanı Gazioğlu da Bilip de saklayanın anasını avra­ dını' diye sirıkaf ederek konuşuyormuş ." SD "Tetikçi yok orta yerde Sadece yardımcı olanlar yakalanmış. CA: "Azmettirenler?" SD: "Şu ana kadar ( saat 1 1 . 00) bilgi bu kadar. Tetikçi yok l " C A : " D E P ne istiyor? Cenazeyi bayrağa (Kürt) sarmıyorlar . Kendileri ayırımcılık yaratmıyor mu?" SD: "Ben taşkınlık olmamasını söyledim onlara . " CA : "Ama gömüleceği yerde bayrak açabilirler . " S D : " Dini törenin sükunet iç inde olmasına çalışılmal ı . Bunları hükümete aktardım . " CA: "Yaşar Kaya sizi nle yaptıkları görüşmeyi bir basın toplan­ tısında açıklayacakm ış . " S D : "Açıklasın . El imde g örüşmenin presverbali var (görüşme­ nin tutanağ ı) . " C A · "Çiller de Yaşar Kaya'yı çağırmış . " SD "Ben Başbakan'a dünkü konuşmayı naklettim . Olay olma­ dan, cenazenin sükunetle kalkması için . Biraz yatışmış gibi görünü­ yor. CA "Hüküme te Yaşar Kaya ile görüşmesini siz mi telkin etti, ? nı z . " SD: "Evet " Peki ama , Demirel açıklama yapmak tan niçin vazgeçti? Merak ettim ve sonra öğrendi m : Demire l , g e c e İstanbul'dan döner dönmez görüşme isteminde bulunan DEP'lileri çağırmış ve onlarla bir görüşme yapm ı ş . Bana söylediği g ibi , Meclis konuşması n ı , tabii özellikle çarpıcı gelişme:ere yol açan paragrafları gösterm iş . Açıklamaya bu nedenle gerek kalmamışt ı . DEP'lilerin Çan kaya'ya çıkışını içeren haberi , basın şu başlıkla verdi : " DEP'lilerin Ça nkaya'ya gece baskını 1 " 346


İ yi mi? Basında yer yer Kürt sempati zanlı ğı var . Kürt sempat isi , ne ki PKK'ya kadar uzanıyor. kuşkusuz istenmeyen kimi sonuçlar v c r ı y o r ­ du.

94 Yadsınacağını bile bile yazmayal ı m : N e zaman rejimi aşan olaylar y a d a siyasal gelişmeler o l s a : Köşk'te , tabii D em irel'de de azımsanmayacak ölçülerde tedirginlik seziyordum . İ ki darbe geçirmiş bir insanın , hangi nedenlerin askeri müdcı halelere yol açtığını bilmemesi olanaksızdı . İ ki darbe geç iren bir insanın kuşkucu olmaması , çevresindeki 'devlet' görevlilerine kuşkuyla bakmaması da olanaksızd ı . Demirel i l e aramızdaki konuşmalarda zaman zaman kısa . fakat çok anlam ifade eden değinmelerde darbe olg usu geç iyordu (8 Eylül 1 9 93) Gece aratmış beni Demire l . Biz Evita teınsi l ı r ı · deydik . Ö zel çalışma odasına gird iğimde yalnızd ı . Gece için özür d i l e d i m , Evita'da olduğumuzu söyledi m : "Necdet de V o l k a n Bozkurt da ( Ö zel Kalem Müdürü) oradaydı" dedi . Soramadım . Ama Cumhurbaşkanı, toplumda böylesi t i treşim­ ler yaratan sanatsal ama siyasal , siyasal ama dramatik bir p iyesi i z lemeye n i ç i n gitmezdi? Soruya mantıklı bir yanıt verebilir miydi acaba'? " İ şim çok" d i ­ yeme zdi herhalde . "Sevmiyorum" da diyeme zdi . Bir başka anı geldi geçti kafamdan H ayretle karşıladığ ını ıçe­ rikte bir anıyla ilgili yanıt. Kimi zaman radyoda ya da l 9 7 0 '1 erde TRT'deki bir ycıyında De mirel'i ilgilendiren bir konu, bir konuşma geçerdi Bu yayınla i l ­ g i li görüşünü a l m a k istediğim zaman , Demirel 'izlemediğini' söyler­ di . Oysa izlerd i l 347


Ya da bir dergide veya o günkü bir gazetede kendisiyle i l g i l i bir yazı , köşe yazısı veya haber dikkatimi çekerd i . Ama Demirel bunları d a okumadığını, görmediğini söylerdi . Oysa okurdu ! Sabahın erken saatinde kalkarak gazeteleri baştan sona oku­ yan ender insanlardan biriydi . Bir gün Bakanlarına gazeteleri 'ak­ şamları tuvalete girdikle rinde' okumalarını , sabah ilk iş olarak bası­ na göz atmalarını salık verdiğini biliyorum . Çünkü Bakanlarının pek azı sabah gazete okuduktan sonra gö­ reve gitmeyi adet edinmi şt i . Bakanlıktaki basın müşavirleri " Bakanı ilgilendiren yazı veya haberleri ' ma kama' sunuyordu ya, bununla ye ­ tinirlerd i . " Genel siyasal durum mu? Telefonla söyleşiler genel siyasal du­ rum hakkında bilgi edinmeleri için yeterliyd i ! O sabah , saat 1 0 . 30'du v e ö z e l çalışma odasında henüz 'konu­ lara' girmemiştik . "Evita'da harika b i r sahne var" dedim : "Generallerin birbirini tasfiye etmesi çok güzeldi . Olayı piyeste kısa zamana öyle güzel sığdırmışlar ki . " Hemen yanıtladı : "İşte bu yüzden iktidarın kansız, kavgasız el değiştirmesini sü rekli söylüyorum ya" dedi . 2 7 Mayıs darbe sinden sonra Menderes-Zorl u-Polatkan'ın idam edilmelerini mi söylemek istiyordu? Yoksa -tabii- darbelere karşı sürekli canlı durmanın gereğiyle m i böyle yanıt veriyordu? Bilemi­ yorum . Konu; Köşk'le hükümet arasındaki kararname sorununun deva­ mı bir o layla ilgiliydi . Basın , İstanbul Valisi Kozakçıoğlu'na takmıştı Fakat kulisler­ den öğrendiğimiz bir başka gerçek daha vardı: Olayı Ç iller kışkırtı­ yordu! Z ira Başbaka n , İstanbul Valisi"ni almayı , yerine 'daha uygun' -tabii kendine uygun- bir başkasını' getirmeyi düşünüyordu. Bir başka neden daha vardı: İstanbul Valisi H ayri Kozakçıoğ­ l u'nu , başarılı bulduğu için Cumhurbaşkanı Demire l , ' tutuyordu' . Bu zıtlaşma, hükümetin hazırladığı valiler kararnamesine yansıdı. ·

348


Kozakçıoğlu'nu İstanbul'dan ayırabilmek için basına pompala­ bilgiler a rasında yeniden 'para meselesi' ön plana çıkarıldı . Mil­ liyet'in sürmanşet i ; " Bu , 7 milyar ne?" diye soruyord u . İkinci başlık­ larda "Yeter , aklınızı başın ıza toplayın" diyor, bir başka başlıkta "Devletin çivisi çıktı-Şaibeler çoğaldı" deniliyordu. Demirel'i rahatsız ede n , Kozakçıoğlu'nun ' hesabında çıkan mil­ yarlar değildi Cumhurbaşkanı "Devletin çivisi çıktı" ifadesine takılı­ yordu. Doğrusu h aklıydı . Çünkü, devletin ç ivisinin ç ıkması sadece devlet kurumlarını değil, onlardan da öteye Çankaya'yı doğrudan il­ gilendirirdi . 'Devletin çivisinin çıkması?' . Hala olası lık dışı sayılmayan 'ma­ nan

lum olayları' akla getiriyordu. Darbeleri! Gazetelere bakılırsa çivisi çıkan devlet iki kanada bölünmüştü. Garip bir manzaraydı : Bir tarafta Çiller, Olağanüstü Hal Valisi Erkan ve Emniyet Genel M üdürü Ağar. Diğer tarafta , Cumhurbaşkanı Demire l , İstanbul Valisi ve İstan­ bul Emniyet M üdürü Necdet Menzir. Basın felaket yağdırıyor! Bu saptamalara ekler yapan Demirel bana döndü, karamsar bir değerlendirme yapt ı : " Rejimi ç ökertecekler l " dedi. Rejim elbette depreme uğrayan bir bina gibi ç ökmezdi. Bir darbeyle çökerdi! Cumhurbaşkanı'nın, bu olasıl ığı hiçbir zaman aklından ç ıkarmadığı ve basındaki bu kış­ kırtmaların topluma yayı lıp eyleme dönüşmesinden sonra darbe ge­ leceğine inandığı anlaşılıyordu. Sustum, fakat "Şimdi de bir 7 milyar çıktı" dedim . O konuda kaygılı değildi . Böyle olayları daha da derinleştire­ rek istemediğ i , kuşkusuz istemedi ğ i m i z .sonuçlar çıkması olasılığın­ dan kaygılanıyord u . "Kozakçı o ğ lu'na o paraları gönderen b i z i z " dedi : "Kendi adına değ i l , vi layet adına yatırıldı para . Sayıştay vesai­ re gibi işlemleri uzatan olaylardan kurtulmak için böyle davrandık. Vali , mesela bir muhbire para vere c e k . İşte bu ve benzeri olaylarda bu parayı kullanıyor. Hesabına yatırılmış, çıkarıp oradan veriyor . Bu sabah Vali ile kon uştu m . bir açıklama yapacak. Bu yönde . " 349


Seçkinöz bildird i ; Vali Kozakçıoğlu, devlet h izmetlerinde kul­ lanmak üzere örtülü ödene kten para aldığını Kanal 6'ya açı klamıştı . Peki a m a , valiler ve emniyet müdürleri arasında bir kargaşa se­ ziliyord u . Ü stelik Emniyet Genel M üdürlüğüne Çiller'in Başbakanlı­ ğa geldiği gün ayağının tozuyla atadığı Mehmet Ağar'ın da bu olay­ larda önemli rol oynadığı öğreniliyordu Demirel olaylara renk veren kimi açıklamalar yaptı : "Hayri Kozakç ıoğlu, Mehmet Ağar'ın İ stanbul Emniyet Müdür­ lüğ ünden alınmasını bizden isted i . (0 sırada Demirel , Başbakan) H ayri Bey'le Necdet Menzir, Ağar'ın İ stanbul'daki görevindeki 'kimi tutumunun hayli ilgi çekici' olduğunu söylüyorlard ı . Ağar, söyledik­ lerine göre 'bazı işleri' bir noktaya g etiriyor, nedense arkasını son­ radan bırakıyo rmuş . Bunu saptamışlar . " Ö teden beri kulislerd e , basında tartışılan bir konu: Emniyette ki sava ş ! Ta M İ T raporuna kadar yansıyan çekişme ' Derya Sazak'a göre, e mniyet içinde ki hizip çatışmalarını, İ stan­ bul Valisi aleyhindeki b i lgileri basına Ç iller veriyor . Demirel'in görüşü başka : Bilgileri Ağar sızdırıyor. Demire l Başbakanke n , Mehmet Ağar'ı İ stanbul Emniyet Mü­ dürlüğünden a ldı ve Erzincan'a va l i atad ı . Çok iyi anımsıyorum : Bir kezinde Mehmet Ağar'ı sordum Demirel'e . Adından bile söz edilmesini istemeyen bir tavır takınd ı . A ğ a r Emniyet Genel M üdürlüğüne getirildi ğ inde bu duygularını muh afaza ediyordu . Fakat sonraki aylarda birden havası değişti . Er­ zincan Va liliğini övüyordu Ağar' ı n . Susurlu k olayının patladığ ı . Me hmet A ğ a r , 'derin devlet' içinde­ ki rolü ve ili şkileri öne sürülerek suçlandığı sıralarda bana "Hiçbir şey bulamayacaklar" diyordu Demirel . Baka nlıktan i st ifa etti kten sonra Ağar'ı telefonla arad ı , "Geç­ m iş olsun"dan sonra sonuç ç ı kmayacağını dokunduran cümle lerle Ağar'ı teselli etti . 1 9 98'de D G M 'de iki davada yargılanan Ağar'ın oğlunun nika­ hında Evren'le tanıklık yapmayı kabul ett i . B u hareketi. 'derin devlet' diye anılan organizmanın başında daha ö n c e k i y ı llar Evren ' i n . son yıl larda da Demire\'in bulunduğuna 'bir kanıt' olarak gösterildi . 350


Cumhurbaşkanı; Başbakan Ç i l ler'in, 'son olaylarda etkin b i r rol oynadığını' da yadsımıyordu. " Buraya g e liyor" diyordu 'Çoğu kez söyledim Sen benim. ben senin rakibin değilim' diye . Kedi gibi gel iyor . Ne söylersem 'Emredersiniz' diyor Bana ne yapacak ki? H i ç bir şey yapam a z . " B u sözlerde her şey vardı . Türlü hesaplar. Va liler kararnamesinin uzandığı noktayı görüyorduk Cum hur­ başkanı'nın 'devle t i çöke rtecekler' yargısına yol açmıştı . Düşünüyor , yatıştırıcı b i r yöntem arıyord u . Ö nce valiler karar­ namesiyle ilgili bir açıklama yapmayı düşündü . Sonra vazgeçti ve ikinci kez; "Devleti ç ökertecekler" ded i . Kafası bu cümlenin içeriğindeki olaylara , sözlere ve söylemlere takılıydı Gazete c i l e r arıyordu . İ çleri nden birine ' havayı dağıtacak bir de­ meç' vermesini önerdim . " 1 Eylülde Meclis'te 'Rejime sahip ç ı kın' dedik ya" dedi İ kide bir rejim konusunu tartı şmaya sokacak davranışlardan kaçınıyordu .

95 İ çişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu vali kararnamesinin taslağını getirmiş, üzerinde görüşmeler yapı l m ı ş , gitmiş. Seçkinöz bana "Hü­ kümetin Kozakçıoğlu'nu değiştirmekten vazgeçtiğini" söyled i . Vali ve büyükelçi atamaları C Ü mhurbaşkanı na a i t . H e r iki meslek. devleti , yani Cumhurbaşkanı'nı temsil ediyorla r . Kararna­ meyi im zalamadığı zaman sorun sona ermiyor, tersine sorun başlı­ yor. Bu nedenle hükümet, her iki meslekteki a ta malarda Cumhur­ başkanı'nın önerilerini di kkate almak zorunda . Bürokrasi öğreniyoru m . Ha tta devletteki işleyişi . Oysa be n , bütün bu ol aylara . izled i ğ i m sahnelere d e v l e t i öğ renmek açısından bakmıyo rdum Gazeteci g ö züyle değe r bic ıyor­ dum . 351


Demire l , M i lliye t'te ki haber için patron Ayd ı n D oğan'ı ara m ı ş . Bulamamış Genel Yayın M üdürü Umur T a l u i l e konuşmak i s ­ temiyor. Bu hava içindeyd i k . Ben rejim konusu açıldığında Demirel'e sordum: "Ya askerler?" Ses yoktu askeri kesimden . Sessizlik, tehl ikeyd i ! Demirel "Ses y o k oradan" ded i : "Onlar Güneydoğu'nun ağır lı­ ğıyla uğraşıyorlar . " Güneydoğu'daki 'gidişat' karşısında sanki ezilmişler gibi b i r ha­ va veriyordu . Ses tonu değişikti . Kafalarımızdaki 'darbe' orada kaldı Konuyu kapadık. Demirel b irden "Hoş, Aydın Doğan'ı bulsak ne olacak" dedi

96 Kimile r i , "Bir yıldız kayıyor" diye niteledi Erdal l nönü'nün siya­ seti bırakmasını . Kimileri ise siyasetten ayrılışını 'zamansız' buldu . Kimileri de sevindi . Bir başka , ama ç oğu kimseye ters düşen bir bakış açısı daha vardı : Süleyman Dem irel'le uyumlu bir koal isyon kurmuşlardı S H P'de genel anlamda 'huzurlu bir dönem a çılmışt ı . ' Ama Demi­ rel'in Çankaya'ya çıkm asından sonra, Erdal İ nönü için ne koalisyon­ da ne de partide huzur kalacaktı . Tam zamanıydı siyasetten ayrı lmasının , üstelik eşi Sevinç Ha­ nım'ı mutlu etmenin de tam zamanıydı Sevinç İ nönü, l 98 3'te baş­ laya n , 1 9 9 3 'te noktalanmakta olan siyasal yaşamı asla sindireme­ miş, sürekli karşı ç ıkmış ve galiba bu kez kazanmıştı İ nönü, s iyaseti bırakıyord u . 'A ile' sade yaşamına dön üyordu İ nönü (8 Eylül 1 9 9 3 ) yeni genel başkanın seçileceği kurultay­ dan birkaç gün önce 'ayrılış' nedenlerini açıklaya n , siyaseti bırakır­ ken 'pişmanlık duymadığını ve öngördüğü h edeflere vardığını' i rde­ leyen demeçler veriyordu . 352


Bu önemli yargının nedenlerini de açıklıyordu : "Ben siyasete g i rerken gördüğüm ve o zaman beni çağıranla­ rın gösterdiği hedeflere vardığıma inanıyorum . Tabii daha çok so­ runlar temel olarak duruyor Ü l kemizde gelişmeyle birlikte yeni so­ runlar çı kıyor . Geçmişten gelen s orunla rın bir kısmı h enüz çözülemed i . A m a demokrasi içinde bu sorunları, uzlaşma içi nde bu sorunla­ rı çözece ğ i z . Ama bugün vardığımız nokta partimiz açısından çok olumlu bir nokta İ k tidardayız. Koalisyon olarak , büyük bir ilgi var partimize" diyord u . Kuşkusuz bu yargıları yanlışlayacak kimi gerçekler de vard ı : Koalisyonun b i r ayağı olması SHP'yi e lbette ilg i odağ ı haline getiriyordu . Ama İ nönü'nün söylediği gibi koalisyon orta klığı SHP'yi güçlendirmiyor , tersine onun oy yitirmesine neden oluyor­ du İ nönü'nün söylediği gibi 'kimi önemli hedeflere varılmış' da de­ ğ ildi . Demirel'le 1 9 9 1 'de kurdukları koalisyonun ana hede fi 'demok­ ratikleşmeyi sağlamaktı . ' Oysa iki yıl i çi nde ( C M U K diye adlandırı­ lan yasa dışında) d e mokratikleşmenin temel öğelerinde önemsene­ cek h iç bir adım atılmamışt ı . Demire l , Türkiye'nin ekonomik-sosyal sorunları kadar rejim aç ısından bu çok önemli sorunu çözemeden Ç an kaya'ya ç ı km ıştı . Erdal İ nönü d e , işte şimdi İ stanbul'daki evine gidiyordu . İ nönü. i ç te n itiraflarda da bulunuyordu : Eşi Sevinç İ nönü'nün 'politikaya g irmesini istemediğini' açıkça söylüyor, "Ama daha son­ ra bana çok dest e k oldu" d iyordu . Sevinç İnönü , eşinin siyasete girmes ine o kadar karşı çıkmış ve direnmişti ki, l 9 9 3'le rde Erdal İ nönü, önce siyasete g irmeyece­ ğini söylemek zorunda kalmış, sonraki günlerde siyaset yapacağını açıklamışt ı . B i r yandan da Evren cuntasının baskısı altındaydı ' Beşi bir arada' generaller yönetimi , Erdal İ nö'1Ü siyasete g irerse 'solcula­ rın bu soyadım zırh yaparak yine ortalığı karıştıracağına· inan ıyor­ du Erda l İ nönü, adaylar arasından kimi genel başkanlığa yeğledi­ ğini söylemiyordu A m a 'çevresinden gelen esintiler' Erdal İ nö353


mı n im . 'gençliğiyle partiye yeni bir ivme kazandı racağına inandığ ı ' M u r a t Karayalçın'ı destekleye ceğini gösteriyordu 'Bir tercih ya pmadığını kendine özgü üslubuyla açıklıyordu : ' Parti genel başkanlığını daha genç bir arkadaşımın yapmasıyla partinin daha başarılı noktalara gideceğine inan ıyorum Tabi i , aday­ ların hepsi benden genç ' " Giderayak elbette aksini yapması İ n önü'den beklenmezdi İ ki Başbakanda n , birlikte çalıştığı Demirel ile Ç ille r'den övgüyle söz ediyord u : "Sayın D e m i r e l ç o k deneyimli bir siyase tçi . M uhalefetteyken benzer doğrultuda fikirler söyled i k . Tabii se çimlerde karşı karşıya geldik ve mücadele ettik Biz A NAP'la mücadele ediyordu k . Gerçi yerel seçimde olsun , genel seçimde olsun rakiptik Ama esas mücade leyi ANAP ile yapı­ yorduk Bu da koalisyonun kurulmasına büyük katkı yaptı . Geçmişte mücadele etmiş iki parti biraraya geldi Koalisyonu kurdu diyoruz, bu doğru ama bu iki parti yakın geçmişte ANAP'a karşı beraber mücadele ettiler. O bakımdan koa l i syon kurmalarına kolaylık ondan geldi . Başbakan olarak Sayın Demirel son derece deneyimli bir in­ sand ı . Onun bu deneyimlerinden biz çok yararlandı k . Tam bir ahenk içinde çalı ştık " İ nönü'nün Çiller'le ilgili değerlendirmelerine gelinc e : "Say ın Çiller de D Y P kongresinde aday, sonra Başbakan oldu ve koalisyonu aynı partiyle kurmakta büyük özen gösterdi Dolayısıyla onunla da tam bir ahenk içinde çalıştık. Ama kişisel farklılıklar elbette var Sayın Dem i re l çok deneyimli bir insan, Sayın Ç i ller ise daha yeni . Ama o da büyük b i r iradeyle ve istekle kendi g örevini yapmaya çalışıyor. Onunla da çalışmaktan büyük mutluluk duyduk . " Erdal İ nönü'nün birer vedaname' niteliğ inde olan demeçlerin­ de : görülüyor ki. birlikte çalışmaktan mutlu olmadığı tek bir insan, tek bir lider yok ı Konuşmaları 'gidenin arkasından övgüler içeren' yazıları andın yor. 354


Oysa , Çiller hakkındaki değerlendirmeleri hiç de son demeçle­ rinde olduğu gibi olumlu bakış açıları yansıtm ıyordu. Ve: lnönü dönemi kapandı SH P'de : Karaya lçın dönemi açıldı ( 1 1 Eylül 1 9 9 3 ) Karayalçın 5 5 9 , Aydı n Güven Gürkan 40 3 , Yüksel Çakmur 26 oy. Murat Karayalçın genel başkanlığının ikinci gününde " Günde­ min 1 . maddesinin solda birlik olduğunu" söyledi . Olmayacak duaya amin demeye başlıyor K araya lçın da . İ ç polit ikada hafif hareketlenme S H P'nin taze ve genç lideri büyük bir sava gönül vermiş görünüyor: " 1 2 Eylül'ün rövanşını a l­ ma ve şanlı i ktidar yürüyüşünü başlatma " Erdal İ nönü, artık hükümette de yok' Başbakanlık görevinden istifa ediyor , otomatik olarak yeni Genel Başkan Kara yalçın , Baş­ bakan yardımc ılığına geliyor . Çil ler için 'yeni bir dönem' . . Ka rayalçın'lı günler, aylar . . Bildiğimiz tartışmalar içinde Cumhurbaşkanı'nın sesi yükseli­ yor: " Müslümanlığın AT'ye üye olmamızı engellememesi g e reki r ! "

97 Demirel'de -en hafif deyimiyle söyleye lim k i - büyük tepki lere yol açan gazete başlı ğ ı şuydu : "Türkiye , Ö zal'ı arıyor . " Kimi kamuoyu araştırmaları öylesine beklenmedik. daha doğ­ rusu istenilmeyen doğrultuda sonuçlar veriyordu ki : Çan kaya'daki kol tuğuna henüz ısınmamış olan Demi rel'de tepkiler uya ndırmaması olanaksızd ı . Ö nce kısa bir 'durum' saptaması yapalım : "Nasıl bir Cumh urbaşkanı" sorusunu karşılayacak somut o lay­ lar henüz izlenmem i ş . Çiller'in Başbakanlığı tartışmalı Liderlikten gidecek mi gitme­ yecek mi henüz biline m iyor 355


M uhalefet yeni bir aşamada . İ nönü gitmiş, Karayalçın gelmiş Devlet yaşamında deneyimsiz. Çiller gibi . Toplum yaşamında değişiklik yok: Enflasyon sürüyo r . Güney­ doğu terörü ile henüz 'başedilmiş' değil . Kan a kıyo r . Asker , derle­ nip toparlanmaya çalışıyor. Dış politikada aleyh im ize akım ların ilk işaretleri görülüyor. Demokratikleşme süreci mi? B ir ayağı Çanka­ ya'da, öteki ayağı İ stanbul'daki meskeninde! Tam bu sırada , Başbakanlığı döneminde Demirel'i n , yanından ayırmadığı, danışmanlığına önem ve özen gösterdiği İ lnur Çevik'in Daily News gazetesinde anket sonuçlan yayı mlanıyor. Hürriyefin , bu anketi sunan haberinde ki ilk cümle aynen şöyle: " Ö lümünün üzerinden yaklaşık 5 a y geçmesine rağmen Türk halkının Turgut Ö zal'ı aradığı ortaya çıktı . " Devam ediyor habe r : "Cumhurbaşkanı Demirel'in danışmanı İ l ­ nur Çevik'in sahibi olduğu Turkish Daily News gazetesinin yaptığı anke tte Ö zal'ın son 1 O yılda Başbakanlık yapan p olitikacıların en iyisi olduğu belirlend i . " S o n on yılın en i y i Başbakanı? . . Bu cümle Demirel'in yüreğin­ de yanardağ patlamasına benzer tepkilerin yol açmasına yeter de a rtardı bile . Tabii bunlar Demirel' in 'dışarıya' yansıtmadığı duygular . . . Daha başka sonuçlar vardı k i , doğrusu , Demirel'in tepki göster­ memesi olanaksızd ı . Ö nce ' e n i y i Başbakan' sıralamasına baka lım: Ankete g öre 'en iyi Başbakan' sıralamasında ilk sırayı yüzde 4 2 . 1 ile Ö zal alıyor ve . . . yüzde 2 1 . 3'le ikinci sırada Tansu Çiller geliyordu ! Ü çüncü, yüzde 1 6 . 9 oyla Mesut Yılma z ; dördüncü, yüzde 1 2 . 1 oyla Süleyman Demire l l De mire l'i o lum suz tepkilere iten b i r başka cümle d a h a vardı ­ "Seçmen niteliğine sahip 1 . 3 5 6 kişinin yüzde 5 1 . 99'u Demi­ rel'in Başbakanlık görevinden ayrılmakla iyi e ttiğini bildirdi . Demi­ rel'in Cumhurbaşkanlığından memnun olanların o ranı ise yüzde 4 6 . l 7 olarak belirlendi . " Arıti-Demirel cephe zaten bir süredir " Başbakanlığı bırakıp 356


Çankaya'ya sığındı" diye yazılar yazarak Cumhurbaşkanı'nı h ı rpala­ maya çalışıyordu A n k e t yeni bir ilham kaynağı oldu medyadaki Demirel yayınların a . Aylarca sürecek b i r başka olgu ankette y e r alıyordu: " Ö zal'ı a rıyor musunuz? Eve t : yüzde 5 6 . 2 , Hayır: yüzde 3 7 . 2 , Cevap yok : yüzde 6 . 6 . "

98 Devleti tanıyorum ! Tanıd ıkça " N eymiş bu devlet?" diye soruyorum kendime . "Ma­ şallah" diye başlayan cümlele rle . Devleti tanımaya başlıyorum ya ; işte bir örnek: ( 9 Eylül 1 99 3 ) Cumhurbaşkanı, Ankara 'ya resmi bir ziyaret ya­ pan Romanya Cumhurbaşkanı'nı karşılamak için Esenboğa'ya gitti . Gazeteler, 'devletin çivisini çıkaran' olay Kozakçıoğlu ile uğra­ şıyo r . M anşetler, yazılar, yorumlar Olayı ortaya atan Sabah yükleni­ y o r . Milliy e t ise hesap n umaraları sıralayıp sorguluyor devleti . M ey­ dan'da , ismini vermediği bir Bakanın , devlette ki i kilemleri 'valiler kararnamesinin su üzerine çıkardığını' içeren bir demeci var . Demeçte 'Ağar- Ü nal Erkan ikilisinin gayretlerinden v e Ç i ller'in g i rişimlerinden' söz ediliyor. Kozakçıoğlu adıyla ortaya çıkan devlet­ teki çatlağın başrol ünde olanları . . . Herkes kendine göre yazıyor , çi­ ziyor . A yd ı n l ı k ilginç . Birinci sayfada Çiller'in yakında Demirel-mafya ilişkilerini açıklayacağını, ''Demirel'in DYP'ye maddi kaynaklar bul­ mak için d evlet ihaleleriyle K İ Tieri kullandığını" haberleştiriyo r . Görünüşte 'savaş alanı valiler kararna mesi' . Ne ki -Milliyet'teki başlıkta olduğu g ibi- "Bir tarafta Başbakan Çiller , diğer tarafta Cumhurbaşkanı Demire l . . . Nedir bu? İ ktidar savaşı' (Aynı gün) Saat 1 2 . 3 0'da Cumh urbaşkanı çağırdı . Ö nünde Rauf Tamer'in bugünkü yazısı duruyor . Demirel ' i Fah"

357


ri Korutürk'e benzeten yaz ı . Demirel'ir:ı asla tahammül edemeyece­ ği, kabul edemeyeceği bir benzetme , bir nite lem e ! Romanya Cumhurbaşkanı'nı karşılamaya g itmeden önce Emel Yatmaz'dan -Korutürk'e benzemeyen bir Cum hurbaşkanı olduğunu kanı tlayacak- bütün etki nliklerinin toparlanmasını' istemiş. Protokoler b i r Cumh urbaşkanı olmadığını . . . çalışan, hemen her g ün etkinlikler yapan bir Cumhurbaşkanı olduğunu g östermek istiyor. Bir yazıya bu kadar büyük bir tepki . . . Çankaya'da işe yaram az bir insanın oturduğu yolundaki kanılardan, izlenimlerden ne denli rahatsız olduğunu g östermiyor mu bu davranışı? Ben yazıya bir göz attı m , " B u kadar büyütmemek, üstüne düş­ memek g e re ktiğini" i fade eden bir-iki cümle söyledim . "Hayır, yanıtı vermek g e rekir" dedi. Bugün böyle bir yazı , ya­ rın bir ikinci ve sonraları çoğalan ve topluma sinen bir yargının oluşması. . . Hemen başlarda önlemek istiyord u . "Verelim b i r cevap" diye yineledi kararını v e Emel Hanım'a bir yanıt yazdırd ı . E m e l Yatmaz yanımızdan ayrıldıktan sonra yalnız kaldığımızda önüme iki g azete uzattı .

99 Ben devleti tanımaya başlıyordum : İ k i gazete uzattı Cumhurbaşkanı . Biri Yeni Asır'dı . Demirel'in Tunç Bilget ile Münif İ slamoğlu'na "Tansu Ç i ller'e itimadı olmadığı için önemli devlet i şlerini k onuşmadığını" söylediğini haberleştirm iş­ ti . Aynı habere göre Demir e l . milletvekillerine Cindoruk'un 'ikna edilebilirse Kasım Kongresi nde genel başkan adayı olmasını ister görünmüştü ' İ kinci gazete; Aydınlıl<'tı Demirel'in . genel başkanl ığı zamanında 'babalardan' partiye para sağladığını yazıyordu . Yüzüne baktı m . "Ben . parti için" diye başladı : " Para a lmasına aklı m , ama cebime atmadım , hepsini harcadım . " Hafif gülüyord u . 358


Ö rneğ i n . 1 9 9 1 seçimlerinden önce kimlerden 'para a l m ı ş ' ve sarfe t ­ mişti acaba? 1 9 9 l 'de SHP ile kurduğu koal isyonda Bakan yaptığı ö y l e k im­ seler va rdı ki; pek çoğunun 'büyük paralar' karşı lığı Bakan o ld u ğ u ­ na yemin edilebilirdi . Çiller , Ekonomi ya da Maliye Bakanlığı sözü alarak DYP'de s i ­ yasete girmemiş miydi? Sol bir partinin belediye b a ş k a n ı i k e n . Sağ­ lık Bakanlığı va adiyle DY P'ye aktarma yapan Yıldırım Akbulut 1 9 9 1 hükümetinde yer almamış mıydı? DYP'ye girmeleri bir sürpriz olarak karşılanan Trabzonlu işada­ mı Mehmet Ali Bey . . . Ya da İ zmirli büyük bir holdingin Ankara'daki işlerini izleyen emekli generalin Devlet Bakanlığına getirilme si . Sadece yeteneklerinden, siyasetteki ünlerinden mi kaynaklanıyor­ du? Aklımdan gelip geçen isim leri , Demirel'e tabii ki so ramazdım . Z aten söylemezdi de l Para k onusuna gelinc e , partiye yardım olsun diye para aldığını kabul ederken , Demirel gü lüyordu . Siyasetin yüzünü akla mayan bu olayları Demirel ne o gün ne de sonraki günler açıklad ı . Açıklayamazdı da . . . Söz, döndü dolaştı, valiler kararnamesiyle devletin tepe nokta­ larında patlak veren çekiş meye geldi . Demire l , Kozakçıoğlu olayında Mehmet Ağar'ın rolünü bir kez daha aynı gerekçeyle açıkladı : "Ağar'ı görevinden almamızı Hayri Kozakç ı oğlu i s te d i , s a n a söylemiştim . A ğar'ı va l i yaptı k . Fena da çalışmadı Şimdi Koza kç ı­ oğ lu'ndan intikam alıyor Bir yanda U nal-Ağar , öte yandan Hayri ile Menzir. Devlet içindeki kapışma. Ben valiler kararnamesinde Ağar'la kliklerin a ğ ırlığı olması nı engelle meye çalıştım" ded i . B i r noktada itiraz ettim: "Ama Çiller'in bütün bunlardan haberi olmaması i mkansız" dedim . Bu sözüme öyle b i r yanıt verdi k i , Çi ller'le ilgili kanıyı sürdüre­ medim : "Çiller budala Anlamaz bu işleri" dedi Cumhurbaşkanı'nın 'budala' bulduğu bir Başbakan'la ilgili de­ ğ erlendirme . . . 359


Oysa 'Çil ler adına olayı parmaklayan lar' olabilird i . Ustelik Ko­ zakçıoğlu 7 mi lyarın örtülü ödenekten geldiğini neden söyle miyor­ du? Demire l , "Bugün paranın örtülü ödenekten geldiğini söyleye­ cek ve tanık olarak beni gösterecek" dedi birdenbire : "Ben hükümetteyken" diyord u : "Bu parayı örtülü ödene kten kullansın diye gönderdim. Bana soracaklar, ben de 'Evet , doğru' di­ yeceğ im . Bazı işler var ki bu paralar orada kullanılı r . " Valilerde örtülü ödenek olabilir miydi? Demirel, "Yasaya göre evet , " diyordu . Sonra kıskıs güldü : "Hayri Bey üstel i k parayı nerelere sarfettiğini de yazmış bir ya­ na , belgelemiş ! " Gülerken geçmişi m i anımsıyordu? Başbakanlık Müsteşarı Ah­ met S alih Korur'un, Başbakan Menderes'in emriyle örtülü ödenek­ ten (mesela cımbız alımına , oğlunun okul taksidine kad a r) nerelere sarfedilm işse yazmıştı bir defter e . 2 7 Mayıs darbesi bu d e fteri o rta­ ya çıka rarak devlet parasının nasıl çarçur edildiğini belgelemek iste­ mişti . Acaba Kozakçıoğlu'nun 'yaptığı sarfiyatı belgelemesi' , Demi­ rel'in aklına Korur örneğini m i getiriyordu? Tabii sormadım , söylemedi . "Çiller'le 'arası' olmadığına" deği­ nen habere geti rdi sözü : Gazete lerin 'tepede çekişm e ' , hatta 'kavga' diye yazıp çizmele­ rine hayret ediyor, ama nasıl önleyeceğini de bilemiyordu . Zaman zaman söylediklerini yineliyordu : ''Yemek verdim hepsi­ ne . Anlattım ki onlara ; 'Çiller'le benim meselem yok . ' Hükümetten gelen ve benim onayladığım kararnameleri n listesini de verdim" di­ yor, ama hayıflanara k ; "Şimd i yine yazıyorlar" d i ye ekliyord u . Eveti 'Çiller tarafı-Demirel tarafı' . . Devlet i kiye bölünmüş ! Çı­ kan sonuç açık seçik buydu ve gazeteler manşetlerden duyun•yor­ lardı bu gerçeği . Gazetelerin bu tutumunu bozmak için geçe rli bir yol a rıyordu, ama galiba olanaksızlı ğ ı kabul ediyordu : " N e yapmalı ki? . . Aydın Doğan' ı a rıyorsun , yok O Umur Ta­ lu'yu a ramak istemedim" diyordu , belki kaçıncı kez . 360


Oysa , Cumhurbaşkanı·nın yapacağı son bir şey vard ı : Kesin çizg ileriyle bir son açıklama yapmak! Sorunu ve içeriğini anlatmak. Demirel'e "Asıl etkinlik, etkenlik işte bu. N eden zorlanıyoruz? Siz etken deği lseniz devlette, her gün neden manşetlerdesiniz?" dedim . Devlet yaşamında -tabii böyle söylemiyordu ama- Başbakanlı­ ğın ön plana ç ı kmasını arzulamıyord u . Devlet deyince önce Cum­ hurbaşkanlığının akla gel mesini istiyordu. Tabii kendisinin! Her hafta hükümetle kimi konularda Köşk'te toplantılar yapı­ yor, üç kez Başbakanı kabul ediyor , bir kez Genelkurmay Başkanı ile konuşuyor. . . Peki , bunlar etkenliğin, e tkinliğin kimde olduğunu göstermiyor mu? Demirel'i takviye edecek öğeler'di bunlar ve o sırada moral açısından Demirel böylesi deste klere gereksiniyordu. "Budala " dediği bir Başbakan'dan bu denli ürkmesine gerek yoktu . "Kurtulmak gerekiyor ondan . Kurtul acağız da" dedi . Çiller·e son bir kez değiniyordu. Tansu Çiller resmi bir ziyaret için M o s kova'ya gitmişti . Tabii medyanın büyük şamatasını beraberinde sürükleyerek! "Şimdi Kremlin'de geziyor . Kızıl Meydan . da sarhoş bir Ameri­ kal ı , 'Çok güzel bir leydisiniz' demiş. Bizimkiler bayram ediyor. Bo­ ris Yeltsin onu öyle bir sarıp sarmalar ki" dedi m . H afif bir sözdü, hafifçe güldü . Devlet içindeki kavgadan rahatsız , kafası bu olaylara çalışıyor. ''Y eltsin'e neler söyleyeceğini burada anlattım" ded i . Çiller ise, çok anlamış olmalı ki anlattıkların ı , "Demirel'in Adriyatik'ten Çin seddine kada r uza nan Türklük dünyası"nı reddediverdi . ; Dinledi v e boşver diye b i r e l işareti yaptı . Görüşmemiz sona erdiğinde kısa bir değerlendirme yaptım: Cumhurbaşkanı Tamer'i önemsiyor, ama Çiller'i önemse miyor . il­ ginç ' Meh met Ağar'la ilgili verdiği bilgiler ise daha da ilginçti : "Yeraltı dünyasıyla i l işkisi var. ('MİT raporunda da böyle yazı­ l ıyordu' , dedim Demire l ' e . ) Bana anlattıklarına göre bazı işleri ge­ tirmiş getirmiş ve sonra durdurmuş. ('Hangi işleri?' diye sordum . Demirel yanıtlamad ı ) Şimdi listeyi sıralayacak durumda deği lim . 36 1


(Demek ki Ağar'ın bu tür işlerini içeren bir liste de vardı . ) Onlara (Kozakçıoğlu ile Menzir'e) 'Ağar'ın yarıda bıraktığı işleri tamamla­ y ı n ' , dedim Tamamladılar İ stanbul'u bunlar (Kozakçıoğlu ile Men­ z i r demek is tiyor) temizledi Halk bugün raha tça sokağa ç ı kabili­ yor. Sordum "Turgut Ö zal zamanında M İ T raporu i ç i n Başbakanlık Denetleme Kurulu Başkanı soruşturma yapmışt ı . Siz onun hazırladı­ ğı raporu g örmüş müydünüz Başbakanlığınız zamanında? Ağar'la Ü nal hakkında bir şey var m ıydı o raporda?" Demirel şöyle yanıtlad ı : " O raporda hiçbir ş e y yok l "

1 00 Köşk'te başdanışmanlık g örevine başlamamın birinci ayı dol­ mamıştı . 20 gün içinde 'devletle' t anışmış ve 'devleti tanımaya' başlamıştını . Devletle tanıştığı m , devleti tanımaya başladığım sırada izledi­ ğim olaylar kimi sonuçlar çıkarmamı sağlıyordu. Ö rneğin ; Cumhurbaşkanı yalnız kaldığımız zamanlar Başba­ kan 'ı 'budala' diye niteleyecek kadar ileri gidiyordu Bu yargısını çe­ kinmeden söylüyordu . Hatta kimi siyasetçiler Demirel'in bu türden yargılarından kurtu lamıyordu . Başbakan Çiller ya da kimi siyasetçilerle görüşürken bize du­ yurmaktan çekinmediği yargıları n ışığında m ı konuşuyordu? Elbette hayır! 'Budala' dediği Başbakan'la konuşmaya 'kızım' diye başlıyor, yumuşak bir üslup kullanıyord u . Devletle ilgili konulara Çiller'in 'aklının ermediği' kanısındaydı Demire l . Fakat h e r ha fta kimi zaman ü ç k e z kabul e ttiği Başbakan'la uzun uzadıya 'devlet işlerini' g örüşüyordu Çiller'e yardı mcı olacak her o lanağı kullanıyord u . Basın aracıl ığıyla yaptığı eleştirilere gelince; e leştirdiği konuları 362


Çiller'e de söylüyordu Ne var k i , açıktan yaptığı e leştirilerin bır başka anlamı vardı Halkın yararl arını koruma k için Ç i ller'i eleştiriyord u ! Gene lde siyasetçilerin değişik yer lerde değişik görüşler va da görüşmeler yaptıkları gibi bir kanı vardı kamuoyu nda Bu kanı doğruydu ve devletin hemen her kad emesine ege­ mendi. İ çten yargıları saklam a k , değişik bir hava i çinde konuşmak'

101 Demire l , SHP Kurultayına fazla kafa yormad ı . Cum hurbaş kanı 1 0- 1 2 Eylül günleri Kozakçıoğlu ile uğraşıyo r . Bir ara k i m i g azetelerdeki Kürtçülük cereyanlarına değindi m . Dinledi , g azete bünyesiyle ilgili yorum yapmadı . Ama; "Ben mill iyetçiyim" dedi . "Ama ü l kenin bütünlüğü, birl i ğ i , dirl i ­ ğ i v e kalkınmasının milliyetçisiyim . " Kürt sorun u , kuşkusuz PKK terörü ile eşdeğer, b aşbaşa giden bir soru n . Demirel , " D ü n D o ğ a n Güreş Paşa'ya 'Bu işi -PKK terörünü­ bu yıl mutlaka bitirin' dedim . Doğan Paşa 'Günde 4 kez novalgin alıyorum _ Başım öyle ağrıyor ki' dedi bana -" Doğan Paşa Sabah'a konuşmuş. Demirel'le konuştuktan bir gün sonra "Bu işi bu y ı l bitireceğiz" diyor demecinde Devlet böyle i şliyor . Cumh urbaşkanı istiyor, Genelku rmay Baş­ kanı Cumhurbaşkanı 'nın doğrultusunda demeç veriy or. Sonra? . . Görüyoruz k i , o demeç Cumh urbaşkanı nı memnun etmek i ç i n ve­ rilm i ş . Zira PKK terörü 1 9 9 3 yılı sonunda da 'bitmiyor' . sürüyor Demire l , Fehmi lşıklar'ın ziyaretine g e ldiğini , 'tabuta Türk bay­ ra ğı sarılmamasını eleştirdiğini ve eğer bu ülkenin insanları isek , bundan kaçınılamayacağını' söylemiş "Ben Fehmi'yi severim" dedi , ama h i ç beklemediğim bir yorum yaptı : "Ben" ded i : "Kürtler konusunda h e p yanıldım " İ sim vermedi . 30 y ı llık 'kader a rkadaşı' Necmettin Cevheri'nin 363


Doğrusu soÇiller'e dönüşünü 'büyük yanılgı' diye kabul ediyorsa run yoktu . Ama çoğul konuşuyor. İ sim de vermiyor. Hikmet Çetin'le (Di­ yarbakır Lice doğumlu) S H P Kurultayı öncesi kon uşmasını anlatt ı . R omanya Cumhurbaşkanı·nı geçirdikten sonra , arabasına a lmış Çe­ tin'i. Kurultay başkanlığı önermiş Erdal Bey "'Kabul etmesini söyle­ dim, uygun görmed i , ama 'Karayalçın geliyor' dedi bana. H i kmet iyi çocuk . İ nşallah onda da yanılmam . " H i kmet'te yanılmayacaktı . Biliyordum . Söyledim de Lice doğumlu ve zaza !

Hikmet

Devlet çalışıyor. Demirel -Anayasa gereği- 'devleti çalıştırıyo r . ' Karayalçın'ın Genel Başkan seçilmesinden sonra, doğal olarak, hem kamuoyunun hem de Çankaya'nın gözü S HP'ye çevrildi . ( 1 3 Eylül 1 993) Demire l , hala Karayalçın'ın hem Belediye Baş­ kanlığı hem de Başbakan Yardımcılığı görevlerini üstlenemeyece­ ğ inde ısrar ediyor . Şimdi yumurta kapıda . Demirel'in bu konuda devreye g i rmesi çok olası . Zira Karayalçın bugün "Danıştay'ın iki görevi birlikte yürütme­ sini uygun g öreceğini umut ettiğini" söyledi . Aksi h alde "proj e lerin takipçisi olacağını" açıklıyor. Demirel son gelişmeyi dinledi ve "Danıştay böyle bir karar ver­ se de beni bağlamaz" ded i . Bir pürüz çıkması olasılığı var mı? Ö yle ya; Çiller, Karayalçın'ı Başbakan Yardımcılığına getiren kararname­ yi Cumhurbaşkanı'nın onayına sunacak. İ ki görev söz konusu olur­ sa, Demirel'in kararnameyi onaylamaması, daha doğrusu Karayal­ çın'ı bu göreve atamaması söz konusu olabilir. "Ben Anayasa ya bakarım" diyordu Demirel: " Ü stelik Danış­ tay'a nasıl başvuruyor? Şahıslar ya da belediyeler Danıştay'dan yo­ rum isteyemez ki . . . Danıştay'ın kararı istişaridi r . " Taze Genel Başkan, Çiller'le g örüşüyor. Fakat yeni Bakanlar açıklanmayabilir Karayalçın, Part i Mec lisinin resmileşmesini bekle­ yecek! İ nönü de a kşam üzeri Köşk'e veda ediyor. Belki Erdal lnönü'ye 'iki görevin birarada olamayacağını' söyleyece k . Ö nerdim , reddet­ medi ama . . . " İ lk gün problem çıkarmanın ne alemi var" dedim ve 364


dayanamayıp e kledim : "Fa kat bunlar arslan sosyal demokratlardır, yaparlar mı yaparlar ! " Gülmeye başlad ı . Cumhurbaşkanı seçildi ama, hala yüreğinin d örtte üçü siyase tte atıyo r . Sol deyince şöyle bir duruyor, sol bir partiden söz edince sağ bir partinin l ideri gibi davranmak istiyor . Gazeteler hala Koza kçıoğlu ile dolu. İ stanbul'da vali ile g örüş­ müş. Sordum, " Rutin işler" diyerek kesti , attı . Devletin bir yanını daha öğrenmiş oldum . Açıklanmasında işe g elmeyenler varsa ya susuluyor, ya da önemsenmeyen bir tavır alı­ nıyor veya 'rutin işler' denilip g eç iliyor! Onca g ürültü arasında Kozakçıoğlu i le konuşulan 'rutin işler' ne olabilirdi? Hem de bir Cumhurbaşkanı'nın ilgileneceği rutin iş­ leri

102 O Pazartesi g unu ( 1 3 Eylül 1 99 3) gerçekten şaşırtıcı b i r olay geldi, geçti ve 'devleti bir kez daha yakından tanımama' olanak sağ­ ladı. Cross Fire adlı progra m ına çıkmayı bir türlü kabul etmek iste­ meyen Demirel, Mehmet Ali B irand'la tam iki saat geçird i . B u zıt manzara karşısında bir gazeteci elbette Cumhurbaşka­ nı'na sorabilirdi : "Çeşitli nedenler öne sürüyordunuz. Geriye dönüş olmayacağı­ nı söylüyordun uz . Ama şimdi bu gerekçeleri bir yana atmış g örünü­ yorsunu z . Nedeni?" diyebilirdi . Ama gazeteci art ı k bir bürokrattı . Tabii böyle bir soru sorama­ dı Demire l' e . Cumhurbaşkanı da yakından izlediğim bu tezadı mantıksal bir söylemle kapatmayı hiç düşünmedi . Ü stelik 'Çapraz Ateş' 1 2 Eylül ü ze rineydi : H atta ge riye dönüş yapmaktan ötürü hayli keyifliydi de . "Kenan Paşa'ya da şöyle bir dokundurdum . 1 3 Eylül sabahı g ünlerdir akan kanın pat diye nasıl durduğunu sorarak . . . " Hafi fç e g ü lüyordu . 365


Bense hayret içinde Demirel'i izliyordu m . Dayanamadı m . B i r an ımsatma yapt ı m : " M eclis konuşman ızda , 'geçmişi geride bıraktığınızı' söyleyere k Me hmet Ali B i rand'ın 1 2 Eylül'ü tartışacak olan programına ç ı kma­ yı pek istemiyordunuz Geçmişi tartışmayı da . . . "

Yanıt bile vermedi Mehmet Ali Birand'la "bi zzat" konuşacağını söylem i şt i . Dayanamayıp programa almıştı. Ü stelik bana ve kamuoyuna açıkladığı ilkeleri bir yana a tarak '

1 03 B ürokrasiyi yeğleyen bir gazeteciyi sorguya da çekerle r . Tabii dostça bir görüşme ortamında . Gazetec i-bürokra tı rahatsız etmeme­ ye çaba gösterere k . Sanı rlar ki , gazetec i , bürokrat oldukLn sonra düşüncelerini saklamayı yeğler _ Odamda başyaver kurmay al bay Oğuz Ö zbilgin ile hava yave r i ; konuşuyoruz. A lbay daha önce Kuzey Irak'ta Çekiç Güç'te görev yapmı ş . Sa­ nırım 'beni anlamaya çalışıyor . ' Ç o k açık b i r dille sıraladım kimi ilkelerimizi : - Milli M isak'tan, laiklikten ve Atatürk ilkelerinden sapmaya as­ la ödün vermek yok! - PKK'nın ve DEP'lilerin şamatalarına karşı ç ıkılmalı . - Apo'nun ateşkes numarasını devlet uygun görerek en büyük hatayı yaptı. Apo , iki ay içinde Kuzey lrak'ta yeniden toparlandı - Ne enflasyon ne başka bir şeyi Tek soru n : Devlet sorun u , PKK'yı temizlemek! Değişmeşen ilkeler. İ lhan Selç uk'un da Cumhuriyet'te sindirme­ ye uğraştığı temel ilkele r . Tabi i Evren Değer'in Genelkurmay'dan öğrendiği bir başka haber , g azetede kimi arkadaşların Ö zgür Gün­ dem'e ( PKK organı) özenerek yaptı kları yayınlara dikkat çekiyor. Genel Sekreter Hurş i t Paşa , Genel Yayın Müdürü Ö zgen Acar'ı ara366


yarak Cumhuriyet'in Özgür Gündem in nusha-ı sanıyesı olmcısını eleşti rmiş!

1 04 Köşk'te Çi ller fırtınası esiyo r . S e r t rüzgarlar kah Demirel'in çalışma odası nda esiyor. k a h cıy­ nı koridorun sonundaki benim odamda veya Emre Gönensay'ın odasınd a . U n u t ulması olanaksız b i r gündü o g ü n ( 1 4 Eylül 1 99 3) Saat 1 7 . 3 0'du . Demirel'in yanındaydım Konu yine va l i l e r kararnamesi Çiller, bu gece kararnamevi g e ­ tirecekmiş Köşk'e S ö z c ü Yıldırım A ktuna, Kozakçıoğlu'nun sade ce 'disipl i n suçu' işlediğinden söz ediy o r . Gönde rilen paralardan 2 mıl­ yarın İ stanbul'a naklinde disi plinsizlik yatıyormuş. Yolsuzluk vok, zimmet yokl Disiplin cezası da zaman aşımına gi riyo r . A m a 'hükümet olayı' s iyasiym i ş . Köşk'le ' h ü kümeti a rkasına alarak g örüşecekmiş' Çiller. Ne dernekse l Demi rel d i nledi , dinledi ve sonucu söyledi "Ama yine de bana gelecek" ded i . Şayet di lediği gibi olmazsa kararname imzalamayacağını duyumsatıyor S H P'deki g e lişmeleri din l iyor ama, asıl konusu Ç i l l e r i A ydın Güven Gürkan'ı S H P g rubunda 3 3 m illetve kili g rup baş­ kan vekili seçmeye hazırlanıyo r . Partide iki başlılı k . Murat Karayal­ çın "Çok sesliliğe e ve t , iki baş l ılığa hayır" diye gruba rest ç e kiyor Gürkan, Karayalçın'ın Baykal'ı olacak. Dön dolaş aynı konu. Bir yabanc ı gazetede bir ya zı: "Artık ba­ layı bitti " Dem irel'e g öre yazıyı David Tong yazmıştır . " İ stanbul'da iyi ko­ ku a l ı r . Emine'nin (Uşaklıg il'in) de dostu, değil mi?" Çiller'in b i r 'gafletinden' söz ettim Başbakan Çiller' in " Eski M İ T ' ç i l e rden Nuri Gündeş'i Başbakanlığa danışman atadığını , M e h ­ m e t Ağar'ı Emniyet G e n e l M üdürlüğü ne getirdiğini ve böylece i k i ö n e m l i sivil istihbarat organına i k i ' hizip başının' artık e g e m e n oldu ğunu" söyledim : "Bir yığın musibet çıkacak" dedim . 367


Demirel terslendi . Ses tonu da hayli sert: "Bırak yahu" dedi : "Çil ler'in rahatsız olmasından mı endişe edi­ yorsun ! " Ne münasebet efendim' "Bırak bu adamla rı getirsin , musibete kapılsın " diye sürdürd ü Demire l . Ses yumuşadı , s o n c ümlede a laylı iğneleme vard ı . Hüsamettin Cindoruk, Meclis Başkanlığına yeniden birinci tur­ da seç ilmişt i . Ancak Demirel, aldığı oyları derhal analiz etmiş ola­ cak ki, "Hüsamettin'e DYP, SHP ve A NA P gruplarından vermeyen­ ler var" dedi. Cumhurbaşkanı -daha sonraki yıllar b u tutumunu bı rakacaktı­ DYP grubunun o sıralar 'bölünmesinde n , parçalanmasından kaygı duyuyordu . · B u kararlılığını hangi anlama yormak gerekiyordu, pek kavra­ yamadım. Ancak daha sonraları gördüm k i ; Demirel , hala 'DYP grubu üzerindeki nüfuzunu kullanarak siyasal olayl arı biçi mlendi rmeyi' umut ediyo r . DYP grubunun h a l a kendine yatkın olduğunu ve Çiller'i hala benimsemediği n i g österen kimi sözler söylüyor. Ö rne ğ i n , DYP grup başkan vekilliklerini 'Çiller muhaliflerinin' kazanmasından hayli memnun görünüyor . İ nönü ailesine yarın gece b i r yemek veriyor. İ nönü ailesi deyince , M etin Toker'in telefonu aklıma g eliyor . O gece Toker a rad ı . IPI Başkanı Piyer Galiner geliyormuş. Yö­ neticilikten ayrılıyor, Türkiye'ye bir veda ziyareti . 3-8 Ekim arasın­ da bir gün Demirel'in kabul etmesini istiyor. Bir de ricası var Gali­ ner'i ağırlamak için gereken 1 00 m ilyon lirayı -Köşk ün- İ stanbul Gazeteciler Cemiyetine göndermesini rica ediyo r . Demirel'in Toker'le yıldızı hiç barışmadı . A m a Cumhurbaşkanı İ stanbul Gazeteciler Cem iyeti ne IPI Başkanının ziyaretindeki ağırla­ m aları karşılaması için 1 0 0 milyon lira gönderdi Devleti tanıdıkça böyle işlere tanık o lacaktım 368


1 05 ç ı 1 er'le ilgili g örüşler, Demirel'in yanındaki konuşmalarda se rt geçerdi ama çok da açık içerikte olmazdı . N ihayet yanında bulundu­ ğumuz insan , devle tin başıydı . Daha derli toplu , daha doğrusu daha edepli konuşmalar. . . Ama benim ya da Emre Gönensay'ın odasındaki 'küçük toplan­ tılar ' . Aman Allahıml Müthiş konuşmalar yapılırdı . Çoğu, g erçek bilgilere dayanan konuşmalardı bunlar . O sırada hala Basın Yayın Genel M üdürlüğü g örevinde olan Ö mer Tarkan'ın da katıldığı ( 1 4 Eylül 1 9 9 3 , öğleden sonra) toplan­ tıdaki konu, elbette ki, Tansu Çiller'd i . Ö mer, yetki verilmediği için Basın Yayın'da maaş ödenemez duruma gelindiğini söylüyordu Emre H oc a , birdenbire, kendinden beklenmeyen bir sesle ; "Bu kadının Başbakanlığındaki Türkiye'de yaşamaktan nefret ediyorum" dedi. Bu söylem tepki çekmedi , rahatsız etmedi, yadsınmadı . Çünkü , Köşk koridorlarında 'Çiller nefreti' dolaşıyordu . Gönensay, sanki yarama tuz e kmek i stiyor gibi, 'gazeteci iken daha itibarlı olunacağını' söylüyor ve "Burada Demirel için konuş­ malar yazmaktan başka hiçbir şey yapmıyoruz, yapamayız" diyor­ du. Demirel'in Çiller'e karşı h a rekete geçeceğinden ya da Türki­ ' ye'nin g ündemini değiştirecek bir hareketler dizisi düzenleyeceğin­ den umutsuzdu . Zaman Gönensay'ı haklı ç ıkardı . Cavit Çağlar'ın Z iraat Bankası kredileri nedeniyle Çiller'e ya­ naştığını -hem Emre , hem Tarkan- söylüyordu Kasım kongresine Cindoruk'un aday olarak g i rmeyeceğini, Mart 1 9 94'ü beklediğini öne sürüyorlard ı . Emre H o c a , Çiller'e b i r g üzel baştan sona sinkaf ettikte n , üç kağıtç ılığı üzerinde vurgulamalar yaptıktan sonra , bir başka konuya atlad ı . Demirel'in 'Adriyatik'ten Ç i n seddine kadar uzanan Türklük dünyasından ve politikasından' Çiller'in vazgeçtiğini söyledi . "Bu ka­ dın b unları söyler, yapar Sonra M oskova 'dan gelir gelmez koşa ko369


şa Köşk'e gelir ve Demirel'e 'Ben böyle bir şey söylemedim' der" d i ­ yord u . Gönensay , Çiller'i aşağılamak i ç i n söylenmesi gereken ne var­ sa , hepsini söylüyordu Oysa , Demirel Türklük dünyasından söz etmek gereğine inanı­ yordu Aynı tanımlamayı Necde t Seçkinöz'den de dinlem işti m , Emre Hoca da anlatıyordu "Ge liyor, söylüyo r , ısrar ediyor ve S ül eyman Demirel'i 'i kna ' ederek (belki de kandırarak demek istiyordu) gidiyor" diyordu . Tab i i , Çiller'in ne mene bir karaktere sahip olduğu henüz so­ mut örneklerle ortaya çıkmamıştı . Zaman geçecek, Çi ller'in doğa yapısı , sergileyeceği o l aylarla kamuoyunun dikkatini ç ekece kti . Emre Hoca nın anlattıklarının b i r benzerini Necdet Seçki­ nöz'den dinlemiştim S eç kinöz'ün anlattığına göre : "Demirel'in Başbakan olduğu günlerde Çiller aynı konuyu bü­ yük bir inatla durmadan işlerdi . Demirel karşı çıkardı Ama bir gün bakardık ki Demirel'in karşı ç ıktığı konu gerçekleşmiş, masada du­ ruyor. Göne nsay 'gerçek tehlikeye' işaret etti: 'Çiller ya Mart 1 994'teki yerel seçimlerde partinin puanını bir­ i ki artırırsa" ded i , içini öfkeyle çekti: "Artık bu kadını kimse tutama z . Onu genel başkanlıktan kimse indiremez . " Mantık doğruydu . Klasik işleyiş böyleydi bizd e , siyaset dediğin olaylarda Fakat madalyonun bir de başka yüzü vardı ve buna göre man­ t ı k kurmak g e rekiyord u . Eve t , DYP birkaç puan fazla alabilirdi , ama bu fazla puanları A NA P'ın alacağı puanlarla kıyaslamak gere kmez m iydi "> Şayet ANAP'ın puanları hem DYP'ye hem de daha önceki puanl ara oranla fazla çıka rsa , DYP'nin oy artırmasının fazla bir de­ ğeri olm azdı Olağan kongreye dönük umutlarda da giderek düşüş gözleni­ yordu Çiller partide 'duruma h akim' görünürke n , kongrede karşısı­ na ya Ergerıekon\ın ya da İ lhan Kesici'nin çı kacağından söz edili­ yordu. 370


Oysa daha sağlam, dişli ve kamuoyunun tuttuğu ya da tutacağı bir isim bulmak gerekliydi Şimdilik Çiller'i kesecek tek isim Cindo ruk't u . O da Mart ayına e ndekslemişti kendini . Ya Demire\? Çiller'e karşı e n büyük koz Çiller'in direncıni kı­ racak tek insan. Parmağ ını oynatsa Çiller'i yerinden edeceğine ina­ nan tek siyase tç i ! Bana kalırsa Demirel, Ç i ller'e karşı giderek 'yumuşuyordu ' Ya, Demirel'le s ı k temas eden Gönensay'a g öre : Demire l , Kasım kongresine karışmayacaktı! Böylece Çiller yerinden edilmesi olanaksız bir noktaya ulaşa­ caktı .

1 06 Basının i ç i n e düştüğü aymazlığı bir-iki yazar, öncelikle Oktay Ekşi e leştiriyordu ( 1 5 Eylül 1 9 93) . Yazılı basının kimi başarılarından söz e ttikten sonra , günlerdir Türkiye'yi ayağa kaldıran Hayri Kozakçıoğlu olayına değiniyordu son yazısınd a : "Velakin a y n ı b as ı n , aynı g ü c ü İ stanbul V a l i si i ç i n kullanırken kendisinden beklenecek sorum luluğun gereklerine uygun davran­ mad ı . Vali H a yri Kozakçıoğlu' n u , ölçüsüz iddialarla suçlad ı . İ ş i n t u h a f ı dünyanın h içbir ülkesinde hiçbir b a n k a n ı n düşmeyec e ğ i b i r kusuru işleyen b i r b a n k a müdürü d e , kendisine e m a n e t e d i l m i ş mevduat h e sapları n ı başkalarına açık layarak { s i z o l s a n ı z o banka­ nın o şube s i n i n kapısından bir daha geçer miydiniz?) buna katkıda bulund u . Bitmedi . . . B i zzat Başbakan v e İ ç i şleri Baka n ı , kendilerinden bekleneni yapmadılar. (fakat sevgili Ekşi , Cumhurbaşkanı n ı n tanık­ lığıyla Kozakçıoğlu'nu koruduğunu demeyelim ama, savunduğunu unutuyo r . ) S onund a , Vali'nin Olağanüstü Hal Bölgesi Valisi iken emrıne tahsis edilen 35 m i lyar lira tutarında bir paradan 2 milyar 1 3 5 m i l­ yon lirasını yasalara göre suç t e ş kil etmeyen, ama yöne timin genel kurallarına uygun sayıl mayan b i r işlemle yeni görevi olan İstanbul 37 1


Valiliği emrine g öndermesi hariç -ki sonra onu da iade etmiş- h i ç ­ bir kusuru bulunmadığı anlaşıldı . Ve böylece hepimizi mesleki ve vicdani sorumluluğumuzla baş­ başa bırakan bir tablo karşımıza çıktı . Bir insanın onuruyla haksız yere oynamış oldu k . İ y i de . . . Ya kıştı mı?" Bu yaz ı , günlerdir kamuoyunu yerinden oynata n , devletin tepe noktalarında bunalımlara, çatışmalara yol açan olayı noktalamış oluyord u .

1 07 Ü çümüz arasındaki 'Köşk değerlendirmelerinde' ilginç sonuç lar çıkıyordu . Ö rneğin , Gönensay'la Tarkan'ın ortak b i r g örüşü vard ı . Yanlış­ lığı üzerinde duramıyordum . Çünkü, Gönensay'la Tarkan , Demirel Başbakan i ken Başbakanlığı ve orada olanları çok yakından b i l iyor­ lardı . Onlara göre , bugün Başbakanlıkta bir 'şahinler grubu' vardı ve hemen her şeye egemendi Ö rneğin, Ç i ller'den sonra 'en etkili ve yetkili insan' diye adı geçen Devlet Ba kanı Necmettin Cevhe ri. İ kin­ ci bir Başbakan yardımcısı diye anıl ıyord u . Başbakan a d ı ş konularda danışmanlık yapması i ç i n Dışişlerin­ den alınan Büyükelçi Volkan Vural'ın sadece kendi uzmanlık alanla­ rında değil, başka konularda da etkili olduğundan söz edil iyordu Ö mer diyor ki; "Bana 'Dışarıya gitmeyi düşünmez misin?' diye öneride bulundu Volkan Vura l " Bu, hem Ö mer'in Basın Yayından alınacağına işaretti, hem de Volkan Vural'ın dış konular dışına taştı­ ğını da gösteriyordu . Cevheri"nin ağırlığı hemen h e r gün daha fazla hissediliyordu . Aydınlık'ta "Beylerbeyi Cevher)" başlığıyla yayımlanan bir yazı ilginç içerikteydi ve tabii , Cevheri'nin tepkisine yol açtı . Yazı "DYP'li Urfa milletvek i l i , ' İ kinci Başbakan Yardımcısı' Devlet Bakanı Necmettin Cevher i , Çil ler hükümetinin Kürt politika­ sını yürütüyor" diye başlıyordu: 172


Aydı nlık'a göre Cevheri "Aşiretlerin PKK'ya karşı silahlandırı­ lıp yerel düzeyde yetkilerle donatıldığı yeni uygulamanın da koordi­ natörlüğünü yapıyo r . " Şöyle sürüyordu yazı: " U rfa'nın e n büyük aşireti Şeyhanlar'ın reisi olan Cevheri , Ö zel Ordu'nun kurulmasında ve bölge aşiretleri­ nin silahlandırılmasında ön plana çıkan isim old u . " Cevhe ri'nin , Çiller'in Genel Ba şkan seçildiği kongredeki rolüne değinen Aydınlık, " De mirel'in sırlarını kullanarak onu köşeye sıkış­ tırdı" diyordu . Cevheri yazıda geçenlerin hemen hepsini yalanladı . Bir tek noksanla : Dem irel'le ilgili olan satırlar a , Çiller'e olan yakınlığına hiç de­ ğ inmiyordu yalanlama mektubunda. Çokça üzerinde durduğu konu aşiretler ve aşiretlerle ilgisini irdeleyen satırlardı . Şöyle diyordu: "Aşiret düzeni veya aşiret reisliği iddiası gibi şeylerin ve aşiret kavgalarından yarar ummanın çağdışı bir toplum ve devlet idaresi olduğunu bilerek yetiştirilmişimdir."

1 08 Emre Gönensay y ıllarca etkisi sürecek bir olayın başlangıç tari­ hini söyled i : "Çiller'in kocası Ö zer Çiller, daha önce iş arkadaşlığı ola n , İ s­ tanbul Bankası'nı birlikte batırdığı ve Çiller'in Başbakanlık Müste­ şarlığına g etirmeye ç alıştığı adam için şöyle demiş: ' Ö nceden bana haber vermeden hiçbir tayin yapmayı n . "' Üzer Çiller'le ilgili bu önemli bilgiyi öğrend i ğ i mizde , Çiller bir­ kaç aylık Başbakandı . Demirel de birkaç aylık Cumhurbaşkanı Ama, Ö zer Ç i ller'in devletin hemen bütün işlerine elini soktu­ ğu daha o günlerden bilinmesine karşı n , ancak beş yıl sonra üzeri­ ne gidilecekti . Basın, Ö zer Bey'le iyi geçinmenin kendi aç ısından olumlu so­ nuçlara gebe olduğu bilinciyle hareket ediyor ve sorumsuz, siyaset dışı bir kocanın hare ke tlerine göz yumuyordu o tarihte .

373


1 09 Belki renk vermiyordu Demire l . Genel Başkanlıktan indirmenin yollarını sağlıklı bulmuyordu belki de ve bu nedenle Çi lle r'e karşı 'yumuşadığ ı ' varsayılıyord u . Çeşitli heyetler kabul ediyor, D Y P örgütünden d e kimileriyle sürekli görüşüyord u . Ola ki -tabii Demirel hiçbir zaman söylemez­ di- örgütün havasında Çiller aleyhine bir şeyler sezm iyordu Basının havası dahil genelde Türkiye'de Çiller rüzgarı esiyordu . Böylece Çiller'i 'indirmenin zorluğu' kendi liğinden ortaya ç ıkı­ yordu . Belki inanmakta güçlük çekeceksiniz ama Emre Gönensay ve Necdet Seçkinöz'le yaptığımız söyleşideki Çiller'i tanımlayan bilgiler karşısında donup kalmıştım

1 10 Eve t , öyle nitelemeler, öyle olaylar dinledim ki her ikisinden . . . ( 1 6 Eylül 1 99 3 / 1 7 Eylül 1 99 3) Bir-iki g ündür Seçkinöz ve Gönensay ile konuşuyoruz. Kon u : Çilleri Her ikisinin de birleştiği bir yarg ı var: Tansu Ç i ller DYP'nin başından g itmezse Demire l kahrolacak! Açıkça söylüyorlar. Emre gayet açık. Kasım kongresinde Demirel'in Çil ler'e karşı 'vaziyet almasını' istiyor. Formülü basit: Cindoruk, Genel Başkanlı­ ğa aday olması için ikna edilmeli . Sorun bir noktaya geliyor; sorunun Demirel'e açılması , adaylık konusuna değinilmesi ve Çi ller'e karşı 'vaziyet alma' gereği üzerinde durulması. Seçkinöz , Demirel'le konuşmaya yanaşmıyordu ' Makul ve makbul' bir gerekçesi vardı . Anlattı "Çiller, Devlet Bakanı olduktan kısa bir süre sonra Demirel'e hükümetten atmasını birkaç kez söyledim . Son kez Haziran 1 99 2 'de . Fakat o ay enflasyon çok düşük ç ı kt ı . Başbakan Demirel 374


duraksadı bu yüzden ve Ç i l ler'i uzakl aştırmadı kabinede n . En son b u olay geçti B u nedenle Çiller konusunda bir s e v söy­ . lemem C u m h urbaşkanı na . " Ama ' kadından' yaka silkiyorlardı i h t irasından o denli y ı l nı 1 5 lardı k i , ortak yargıları şuyd u : " B i r s ü r e sonra Demirel'i Cumhurbaşkanlığından ind i m , yerine geçer" diyorlard ı . Ö ze llikle Seç kinöz bu kanıdaydı Emre ise daha başka açıklama yapıyordu: "Şayet Süleyman Demirel Ç i ller'i yerinden edip keııdisivle uyum içinde çal ı şacak birini DYP'nin başına ve dolayısıyla Başba­ kanlığa g e tirmezse" diyordu : bir süre sonra hastalanıp ölebi lir . " Doğrusu b u saptama olasılık dışıydı . Demirel'in geçmişini bil­ m em ekti 3 0 yıla yakın , belki de daha fazla bir zaman n o rmal bir insanı 'tahrip edecek' türlü olaylardan geçmesine karşın, Demire l , hala ayaktaydı . Sağlığı yerindeydi . Demirel'le uğraşan p e k ç o k kişi ya s iyaset­ ten ya da yaşamdan silinmişti Ama Emre , kuşku yok Çiller'in ne denli b i r bela olduğunu anla­ tabilmek amacıyla böyle bir olasılığı dile getiriyordu Faka t , Çiller'in Demirel'e bakış açısını özetleyen ya da dokun­ duran yazı veya habe rlerde de aynı tema işleniyord u Dokundurma­ lar ya pılıyor, örneğin "Çiller'in D e mirel' i , Korutürk'e benzer b i r C u m h u rbaşkanı konumuna getirmeyi a rzulad ı ğ ı " y a z ı l ıyord u Bu haber veya yazıların sa hipleri Demirel'i tanım ıyordu Demirel'i Korutürk'e çevirmenin olanağı yoktu Z i ra Demirel de siyasal yaşamda kendi yerini korumak konusunda ç o k , ama ç o k muh teristi Siyasal yaşamdan Demirel'i, Çiller'in silmesine -doğ rusu ben­ h i ç olasılık tanımıyordum Demirel, Çiller'e karşı yeni bir strateji i zleye b i l i r , Başbakan ın eriyip gitmesi n i -çoğu zaman çoğu olayda yaptığı gibi- zamana bı­ ra kabilird i . ' B u olasılığın i l k işaretlerini alıyordum (17 Eylül 1 9 9 3 Cuma) Bir yolunu bulup Demire l ' e , bası nda yer yer görülen Ç i ller'in Demirel projesini söyledim . Güldü 375


"Bana bir şey yapamaz" dedi. Eve t , doğruydu Çiller Demirel'e bir şey yapamazd ı . Ancak başka şeyler yapabilirdi , yapıyordu 'Kadın' Köşk'e kedi gibi g eliyor , Cumhurbaşkanı ne söylerse " Em redin" diyor ve 'Çankaya ne isterse öncelik verilmesini isteyen genelge ler yayımlıyor', ama . . . Başbakanlığa gelince çevresine (Cevheri'ye , Yıldırım Aktu­ na'ya, Volkan ve Müsteşara) a ksi yönde hava basıyord u . Alınan bil­ giler bu doğrultudaydı . Ö rnekler de ortadaydı . Ö zel deyimiyle söyleye lim ; Çille r , devleti karıştırmakla meşguldü.

111 Demirel'in doğrudan ilgilenmesi g e reken olay Anayasa M ahke­ mesi'nden geldi . 1 7 Eylül günü ve gecesi çok hareketliydi. Seçkinöz, akşam üzeri Anayasa Mahkemesi'nin 'yetki yasasını iptal ettiği' h aberini getird i . Yanındaydım Demirel'in ; hiç renk vermed i . Cumhurbaşkanlığı muhabirlerine 'yetki yasası nı savunmu ş . "Şeriatın kestiği parmak acımaz" diyordu Cumhurbaşkanı , ama. " İ ptal kararı yürürlüğe g i rinceye kadar h ük ümetin göndereceği ve onayından geçen bütün kanun h ükmünde kararnamelerin geçerli olacağını" söylüyordu Ydki yasasının amacını a nlatıyor, "Yasayla M eclis by-pass edil­ mek istenilmemiştir" diyordu. Cumhurbaşkanlığına geldiği günden beri yine lediği bir ilkeyi gazetecilere söylüyord u : "Devlet işlemezse rej im işlem e z i " Fakat muhalefe t yüklend i . M esut Yılmaz yetki yasasına dayana­ rak hazırlanan KHK'yi Cumhurbaşkanı'nın onaylamamasını i st iyor­ du. Yüksek Mahkeme"nin g erekçesi muhalefetin ç ıkışlarına haklılık 376


veriyordu Zira bu yetki yasasıyla "TBM M'ye ait yasama yetkisinin , çok geniş ve belirsiz bir şekilde hükümete devredildiğini" öne sürü­ yordu. M esut Yılmaz. Demirel'in muhalefet yı llarındaki söylemlerini anı msatan bir davranışla ; yetki yasasına dayanılarak çıkarılan KHK'lerin hepsinin ivedilikle T B M M 'ye gelmesinde ısrar ediyordu. Demirel yanıt l ıyord u : " M ec l is'te tam 2 74 adet K H K var. Görüşül­ m e yi bekliyor " Yılmaz başka bir çıkış yapıyordu . Şayet KH K'lerin M ec lis'te görüşülmesini ikt idar sağlayamazsa , 90 m illetvekilinin imzasıyla hepsinin iptal edilmesi için Anayasa Mahkemesi'ne başvuracaklarını söylüyordu. 90 imza arayan bir başka milletvekili daha vard ı : Mümtaz Soysal ' O da Anayasa Mahkeme si'ne PTT'nin T'sini g ötürece kti . "Tan­ su'nun T'si düşecek" diyord u S oysa l .

1 12 D iyorum y a ; hareketli bir cumayd ı . Bereketli d e . B i r başka konu d a h a açıld ı . Seçkinöz de vard ı . B e n Cavit Çağ­ lar ' ı n Çiller'in çağ rısına uyarak 'Bakanlığa hazır o lduğunu' söyledim . Seçki nöz daha başka bakıyordu Çağlar' a : " İ y i , h ı zlı ve zengin adam ama Bakanlık yerine 1 5- 2 0 m ilyarı yeğle r" d iyordu. Demirel de konuştu. "Sakın yakın arkadaşımdır diye koruyo­ rum demeyin" diye başladı: "Eskisi gibi değil aramız . Ama yine her gün konuşuyoruz" dedi . İ smet Sezgin'in bir yorumunu aktard ı : 'Çağlar'ın kongre salonuna g irmesi bize 1 0 0 o y a mal oldu di­ ye yorumluyor . " Seçkinöz, Demirel'e söyleneceklerle söylenmeyecekleri çok iyi ayırt eden bir yüksek bürokrattı. B irlikte olduğumuzda Cumhurbaş­ kanı'na duyurmadığı bir o l ay ı , o güzelim cuma sabahı bana söyle­ mişt i · 377


" Hattat'lann düğünündeyiz Kulağımla işi ttim . Çağlar 'Demi rel bizi yüzüstü bıraktı' diyordu " Çağlar la ilgili söz(i : doğrusu yadırgamadım Zira Çiller'in seçil­ diği kongreden sonra Çağlar, bana da benzeri sözler söylemişti Bu arada Demire l ' i n bir ba şka huyunu öğrenmiş oldum Birim gözden çıkarıyo r . ama h i çbir şey olmamış gibi o kişiyle konuşmayı sürdürüyordu Belki de bir gün g e l i r lazım olur diye . Kıvrak zekalar mı demel i , kıvrak siyasa l hareketler m i , bilemi­ yonım Seçkinöz'ün a n lattığı bir başka olay artık şaşırtıcı değild i , a m a ilginçt i : "Çağlar beni aradı . Çiller, Erd a l İ nönü i ç i n verdiği veda yeme­ ğine 'eski Bakanları' da ç ağırmış. Çağlar gitmiş tabii 'Çille r . beni baş köşeye oturttu' dedi . " O günlerde Çağlar ın Z iraat Bankası kredil erine gereksindiği anlatıl ıyo rdu . Ya Çiller k redileri durdurursa . keserse ? . . Bu olas ı l ı ğı n Ç a ğ lar'ı 'kimi davranışlara' ittiğini hem Göne nsay h e m d e Seçkinöz söyl üyordu bana .

1 13 Bir dakika duralım ve Seçkinöz'le Gönensay ' ı n bana söylediklerinden çıkan anlamlara kısaca değinelim . Çiller'le ilgili yargıları iki nok tada toplan ıyordu B i r : Çiller her ikisinin üzerinde 'müthiş bir etki' yapmıştı. Yakından tanıdıkça kendilerini bir T a nsu Çiller korkusuna kaptırmışl ardı . İ ki Çi ller'i en az onlar kadar tanıyan Cumhurbaşka n ı Demi­ rel'le . Başbakan'la i l g i l i bir konuşma yapmaya cesaret edemiyor­ l ardı Demirel'e yakın olan bu iki insan ı n ortak bir yargıları vard ı : Cum hurbaşka n ı . Ç i l l e r'le ya mücadele etmek istemiyordu, ya da mücadeleye n iyet bile etmemişti veya bu mücadeleyi yürütecek takati yoktu. Bu saptamal ardaki doğruluk önümüzdeki zaman içinde olaylar­ l a ortaya ç ı kaca ktı . 378


114 Büyük Değ işim Partisi adıyla sonunda bir partiye sahıp olan Aydın M enderes'in Ç i l ler'le ilgili kan ıları daha değişikti Ama q c r ç e ­ ğ e yakınd ı . Başbakan Çi ller'in, Cumhurbaşkanı Demirel'in te rsine davran­ mayı kendisine 'iş edindiğini' söylüyor Başbakan da bir 'Demirel kompleksi'nin varlığına değiniyordu : Şöyle diyordu M e ndere s : "Çiller'in asıl rahatsızlığı başka Ç i l­ ler'in işi gücü Demirel'in söylediklerinin tersini söylemek, yaptıkları­ nın tersine uygulamalar gerçekleştirmek . Çiller, 'Tarihi siz yapa­ mazsı n ı z , tari h i bu m illet yapar, biz yaparız' diyor . " Çiller'in 'beyaz sayfa' açmaktan söz e tmesine karşı n , İ S K İ ko­ n usunda hiçbir şey yapmadığını da söylüyordu İyi ki sadece iSKİ'den söz etmişti . Bu suçlamadan iki gün sonra ( 2 0 Eylül 1 993) İ LKSAN için Mi lli Eğitim ve Ma liye Bakanlı klarının raporu ortaya ç ı ktı . Rapora göre: Arazi a l ımındaki ihale sah teydi İ haleye girip a razi alanlar sahteydi . İ ha leye verdikleri teklif m e kt u p l a r ı da sahtey­ di . Arazi e kspertiz raporu da sahteydi ı . Evet iyi ki sadece İ S K İ 'den söz e tmişti Mendere s : iki gün daha beklese Çiller'i Cum hurbaşkan ı'nın çok duyarl ı olduğu bir konudaki rapora rağmen 'hiçbir şey ya pmama kla' suçlayabi lirdi

115 Fakat Çi ller'in Köşk' ü etkisiz hale getirme planından hemen her yerde söz ediliyor O kadar ayyuka çıktı ki bu savlar : Aydın M enderes bile demeçlerinde Çiller o lgusuna değinmeden ede m i y o r . ( 1 8 Eylül 1 9 9 3 Cumartesi) Ç i l l e r k onusundaki yargıları . kanıla­ rı ve hatta senaryoları D e m irel'e anlatırke n , 'kuşkularımın dağılma­ dığını' söyledim ve öyle bir yanıt aldım ki Demirel, din ledi ve "Biz -seninle- 40 yılda neler gördük . Bu da geçer" dedi O kadar g üven i yo rdu kend i ne . Ama '40 y ı lda gördüklerimiz' Demirel'in f i ili siyase t yaptığı 379


günlerde bitmişti Bu kez Demirel 'partisiz'di ve etkileme gücü . eski günlere oranla çok düşüktü . Çi ller konusunu yine konuşuyorduk . Demek ki , sorun h a l a s ı ­ caklığını muhafaza ediyord u . Çiller Çankaya'yı 'izole edebilecek' miydi? " Hayır" , diyordu Demirel: "Olanaksı z ' " Ama Çiller'in çevresindekileri hesaba katmak gere kiyord u . Çevre , Demirel'e g öre 'yeteneksiz v e bilgisizd i ' . ' B i r halt o l ­ maz'dı . Kozakç ıoğlu, 'devlet içind e kanayan bir yara olma' özelliğini koruyordu. 'Kozakçıoğlu'na ait b ilgileri sızdıranın M ehmet Ağar olduğ unu' Çiller'e , son konuşmalarından birind e , söyle miş. Basın çevrelerinde­ ki kanı , buydu . Dün gece Çiller, yine Köşk'teymiş Demire l , " H ayır" dedi : "Çiller gelmed i . Zaten Koza kçıoğlu ola­ yını yaratanlar menfaatleri haleldar olanlar Yeraltıyla i l işkileri bu­ lunanlar. Kozakçıoğlu olayını e ski Beşi ktaş Kulübü Başkanı Meh­ met Ü stünkaya, Ö zer Çiller, Mehmet Ağar . . birlikt e tezgahladılar M enfaatleri bozuldu da bu yola başvurdular" d iye a ç ıklamala rda bu­ lundu. Demirel Kozakçıoğlu olayını yara tan bilgileri sızdıranları, en başta Ağar ismini nereden öğrenmişti acaba? Çok sağlam bir kay­ naktan 'bilgi almasa' , b u kadar kesinlikle isim verme z , olayın içeriğ i­ ne bu denli inmezd i . Y a çevreden bilgiler gel iyordu ya d a devlet istihbarat birimleri­ nin her hafta sunduğu bilgilerden y a rar l a n ı y o rdu Yıldırım Aktuna'nın sözü geçti bir ara . Hiç sevmiyordu Aktu­ na'y ı . Oysa, 1 9 9 1 seçimlerinden önce adamı DYP'ye alan, B akan yapan kendisiyd i . " İ stanbul'da 'kedi' gibi sokuldu yanıma" diy ordu Demire l : "' Siz Çankaya'da bana kapıyı kapadınız' dedi . " Laf ondan bundan açılıyord u . B i r ara Necmett i n Cevheri'ye hayret ettiğimi yineled im Ö yle ya ; Çiller'in başta gelen akıl hocala­ rından biriydi ve kimi zaman e lbette yanılmıyordu Demirel bu nok­ tada bir açıklama yaptı : " 3 0 y ı ldır beraberiz Cevh e ri'yle . Hepimizin zaaflarını , kabiliyet380


lerini iyi , çok iyi bilir" dedi Tabii böylece kimi noktalarda Çiller'in savurduğu gülleler h edefe isabet ediyordu. Nite k i m , Demirel de bu yargıya katılıyor; "Bu nedenle Ç iller'in akıl hocalığını çok iyi yapıyor, neyi nerede nasıl kullanmak gerekti­ ğini Çiller'e telkin ederek başarılı olmasını sağlıyo r , " diyord u . Karayalçın'ın G e n e l Başkan olmasıyla kabinenin SHP kanadın­ da beklenildiği gibi büyük değişiklik olmayacağı haberini " Doğrusu bu" diye k arşıladı D e mirel'i rahatsız eden bir olay, Fehmi Işıklar ı n Bakanlığının böylece g e rçekl e şmeyec e k oluşuydu. Devlet eleğe dönmüştü . Su tutmuyordu. Resmi yazışmalar, ev­ raklar ortalıkta gezi niyor ; banka hesap numaraları gazetelere verili­ yor, yayımlanıyordu. 'Devleti tanıdıkça' bu manzara giderek daha da renkleniyordu. B u yakınmalarımı Cumhurbaşkanı"nın dikkatle dinlediğinden kuşku duymuyordu m , ama başında bulunduğu devletin e leğe döndü­ ğünü onaylayabi l i r miydi ? D a h a da sürdürecektim irdelemelerimi, araya girdi birde n : "Vakıflar G e n e l M üdürü Aydın Ayaydın verdi -Kozakçıoğ lu'na ait- h e sap numaralarını . Şimdi de korkuyor . Polise telefon etmiş. 'Beni ö ldürecekler' diye" dedi . " A m a devlet bu mu? Mesela hazırlık tahkikatı güya g i zli . Are­ na'nın b u h a ftaki yayınında polisteki bütün ifadeler ellerinde , ya­ yımlayacaklar . " ( 1 9 Eylül 1 9 9 3 Pazar) ' H ızlı' Başbakan , sabahın -neredeyse­ ilk saatlerinde , Çankaya'da . Karayalçın'ın Başbakan Y ardımc ılığı kararnamesini onaya ge­ tirm i ş . H er halde d a h a ö n c e öyle anlaşmışlar k i ; Demirel , Başbakan'ı arabasına almış, 1 m i lyar dolar tutarındaki 4 yatırım için düzenle­ nen tören lere birlikte g itmişler Demek ki, 'devlet işliyor' . Cumhurbaşkanı · nın telaş etmesine gerek yok ! N e k i , aklıma bir soru takıld ı : Cumh urbaşkanı , Karayalçın'ın hem hükümette , h e m d e beledi381


ye başkanlığı görevinde bulunmasına 'müthiş' karşıydı . Acaba ne ol­ muştu: Karayalçın belediye başkanlığından is tifa mı e tm işti? Aksi halde Demirel'in Kcı rayalçın'ın Başbakan Yardımcılığını onaylama­ ması gerekirdi . Oysa Başbakanlık g örevine atand ığı açıklandı , ama belediye başkanlığ ından haber yoktu . Akşam üzeriydi Cumhurbaşkanı'nı telefonla aradım, sordum . "Çiller bu sabah geldi Dan ıştay'ın iki görevin birlikte olamaya­ cağ ına ili şkin mütalaası olduğunu söyledi . 'Siz n iye sordunuz Danış­ tay'a ?' diye hafif takaza ettim . M urat'ın istifa e ttiğini varsayarak Başbakan Yardımcı lığını onayladı m . Eğer istifa e tmemi şse B u kez ben araya g i rd i m : "Etmedi" dedi m . Demirel sürdürdü sözün ü . "Eğer istifa etmemi şse onayı hemen geri alırım. Resmi Gaze te'de yayımlatmam " Seçkinöz'ü olayı izlemekle g örevlendirecekt i . Ne oldu, ne geçti bilemiyorum H e rhalde Seçkinöz gerekli 'te­ masları ' yapmış, Karayalçın'ın ya istifa ettiğini ya da istifa edeceğini kesinlikle öğrenmiş olacak ki . . Gece televi zyon haberlerinde Resmi Gazete'nin mükerrer sayı­ sında atama kararnamesinin yayımlandığını söylediler . İ ş bitmişti . Devlet i şleyişindeki iç temaslar' sonunda , sorun çö­ züldü Murat belediyedeki mesai arkadaşları için düzenlenen veda kokteylinde 1 5 gün sonra başka nl ıktan istifa edeceğini söyled i .

1 16 Va.rsayım larım yanıld ı . Seçkinöz, Karayalçın olayırn ç özememiş anlaşıla n . Oysa M u­ rat, beni a rad ı , istifa edeceğini söyledi ve ben . . "Tam sırasıdır" diyerek Ka.rayalçın'ın telefonundan söz edecek­ tim ki , Cumhurbaşkanı önüme bir kağ ı t uzattı (20 Eylül 1 9 93) Ankara Valisi Erdoğan Şahinoğlu, İ ç işleri Bakanlığına bir yazı gönderiyor "Ankara Beled iye Başkanlığı boşal m ı ştır" diyor 382


Dem i r e l kağıdı önümden çekti ve yazı n ı n i l k paragra fındaki i fa­ deyi göstererek " M esele halolmuştur" dedi . Demek ki , o saate kadar 'mesele halledilmemişti · Ama, Demirel'in kafası nda iki ayrı gorevin bir insanda toplan­ masına karşı ç ı k a n kara r l ı l ı k bu noktaya kadar gelmiş , daya n m ı ş t ı . 'Sorunu ç ö zmeden r a h a t edemeyecek' t i . Pazar g ünü Karayalçın'ın i k i görevi hala 'üzerinde bulu ndu rdu­ ğunu' söyle memden sonra, bizzat harekete geçmişti D e m i re l Çiller'i arad ı . Karayalçın'ın belediye başkanlığından istifa yazı­ sını sord u . Tabi i , öyle b i r y a z ı y o k t u ama, ' kedi gibi sokulan ' , Köşk'ten ne g e l i rse derhal yerine getirmekte acele eden Başbaka n , Demirel'e " Hemen" dedi 'Hemen' K a rayalçın'dan istifa yazısı alınacak t ı ' Oysa , b i l iy ordu Ne çare bir türlü araya g i r i p söyleyemiyordum ki; Karayalçın 1 E kimde istifa edecekt i . B e lediye'deki işleri derleyip toparlayıp o g ü n ayrılac a ktı . 'Kadı n ' havalarda . Bonn'a g idiyor. Uluslararası arenaya çıkı­ yor Ü stelik Avrupa' nın e fendilerinden , güçlü Al manya'yı ziyaret ediyor. Başbakan Koh! ile buluşa c a k . Demire l ' i n i ki g o r e v l i Başbakan Yardımcısı sorununu ç ö z e m e ­ d i ğ i zaman yapaca ğ ı nedir? A t a m a kararnamesinin yayımlanacağı Resmi Gazete'nin mükerrer sayısının basımını durdurma k ' Kararna m e n i n a kibeti daha sonra ne o l u r , g e r i mi a l ı r Cum­ hurbaşka n ı , e l be t te kestirmek z o r .

1 17 Doğrudan Ç i l ler'i eleştiren, oysa b i r ucundan Demirel'e de de­ ğ inen bir gıriş yaptı m , daha doğrusu bir sonuçtan söz ettim "Ama Başbakan, ünce Karayalçın'dan i s t i fa mektubunu alaca k . sonra Başbakan Y ardı mcılığına atama yazısı ile size gelecekti" de­ dim Dem i re l 'den ilk kez doğrudan kendisini eleştiren b i r i fade yac aktım . 383

clu


Durumu tek sözcükle özetledi · "Atladım ' " B u ifadenin arkasından söylenecek n e var ki? . . Zaten Demirel , Ankara Valisinin yazısıyla 'sorunun artık çözülmüş olduğuna' inanı­ yordu . Ankara Valisi Şahinoğlu'nu başkente getire n , Demirel Başba­ kanlığı sırasında . Bu gerç e ğ i göz önünde tutarak ve kuşku yok, her sorunda e n küçük olasılığı hesaplayarak konuşan Demirel bana dönd ü : "(Yazıyı g östererek) Bu yazıyı da b i z yazdırtmadık valiye" ded i .

1 18 " Uyarırım Şükrü'yü" dedi Demirel Ben Şükrü Çukurlu'yu uyar­ sın diye vermemiştim o bilgiler i . Köşk'e gölge düşmemesi için, De­ mirel'in çevresinde olanların Demirel'in kanatları altında kimi işler çevirdiği söylentilerinin önlenmesi için Çukurlu hakkında gazetelere verile n b i lgileri aktarmışt ı m . Biliyordum ve herkes bi liyordu : Şükrü Çukurlu , galiba muhale­ fet yıllarında, sonra Başbakanlığı döneminde D emirel'in koruma amiri o larak görev üstlenmiş, eza ve cefa çekmişti . Oysa görevini yapıyordu . A ma gazetelere yansıyan ve kimi bü­ rolardan bana aktarılan bilg i le re göre ; Şükrü Çukurlu iki oğlundan birine kuyumcu dükkanı açmış, Eximbank'tan 2 m ilyon dolar kredi almış, öteki oğluna da Sarayköy'de benzin istasyonu sağlamış, Dün­ ya Bankası'ndan da 5 3 milyar l iralık kredi verilmesini tezgahlamış Dinlemekle yetindi . Tam ayrılıyorduk ki, konu kafasında canlı; "Şükrü'nün bir oğlu DY P'de yönetici (nerede olduğunu söylemedi) O yüzden yapıyorlar bunları . Bu söylentileri ç ıkarıyorlar . Uyarının Şükrü'yü" dedi . Koruma amirini koruması altına alıyord u . Oysa , Köşk'te soğukkanlılıkla karşılanan ' Çukurlu olayı' b ir-iki gün sonra gazetelerde yer ald ı . Sadece Çukurlu'ya değil, Demirel'e de 'sataşmalar' vardı. Belki de o yüzden Çukurlu'ya yönelik savları dikkate almayı yeğlemiyord u . 384


O kadar k i : Demirel ve ailenin Cavit Çağ lar'dan 'bornoz istedi­ ği'ni içeren haberler bile vardı kimi köşe yazıla rında . Çukurlu ile yanyana g elince bu haberler, yazılar, Demire l , " Y o k efendim, biz taşlı saat iste miş, y o k efendim bornoz istemişiz" diye patladı adeta : 'Yalan heps i . Zaten mütevazı bir yaşantımız var. Kardeşleri­ min durumu da iyi . " Kardeşlerinden Ali Demirel'in durumunu bilmiyordum ama, Şevket Demire l ' i n , l 9 70'te " Ü lkeyi idare edenlerin mal beyanname­ leri" dizisini Hürriyene yayımladığım sırada bana verdiği yazılı bilgi­ ye g öre, iki küçük şirketi vard ı . Sonra? . . Ne diyorlar, hani "Yürü ya kulum" demişti Allah ve l 9 93'1erde Şevket Demire l , ülkenin sayılı zenginlerinden biriyd i . (EK B İ L G İ NOTU : "Siyasi Partilerin , liderlerinin , eşlerinin, ç o­ cuklarının ve kardeşlerinin mal varlıklarını araştırmakla görevli ola­ rak T B M M bünyesinde kurulmuş olan komisyona , Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in kardeşi İ spartalı iş adamı Şevket Dem irel'in gönderdiği mal varlığıyla ilgili yazıdan örnekler: Şevket Demirel, komisyona 3 1 . 1 2 . 1 994 tarihi itibariyle mal beyan ında bulundu . Ö rneğin: O tarihte 2 1 bina veya dairenin sahibi. İ sparta'da çeşitli yerlerde 3 . 90 2 . 30 2 metrekare tarla. Harra n , Şanlı Urfa'da 9 06 . 500 metrekare arazi . İ sparta , Barla'da !üzeri 8 5 0 metrekare bina] 7 5 . 6 2 2 metreka­ re arazi . Çeşitli hisse senetleri arasında : Ö rneğin, Göltaş AŞ hisse se­ ned i : 1 l 9 94 'teki değeri] 70 milyar 83 milyon 700 bin. Senet aded i : 1 . 406. 7 4 4 . Ö rneğin Ş . D . Holding, hisse sayısı 3 5 . 34 6 , !o tarihteki değeri] 35 milyar, 346 milyon lira. Ö rneğin h isse senedi Aksu Enerj i A Ş . Senet sayısı 7 0 5 . 600 ve !o tarihteki değeri] 3 . 706 . 6 0 0 . 0 0 0 . Sahip olduğu dövi z : 9 . 00 0 . 000 D M , [ o tarih teki değeri] 224 milyar 3 1 6 m ilyon lira. 5 . 30 0 . 0 0 0 dolar: Değeri 205 milyar 6 1 m ilyon 100 bin . Altın ve mücevherat: 5 . 1 . kg . değeri : 3 milyar 1 4 2 milyon . ) 385


Ya kayınço A l i Şener? O başka , ba mbaşka bir öyküydü Ama daha ılk gun Köşk'te en çok sözü geçen insan· ol arak Ali Şener'i cı ö s termişlerdi bana Oysa ben , D e ııı i re l ' e örneğin bornoz ol ayını ancak Cavit Çağ ­ l a r ı r ı d u yu r a b i l e c e ğ i n i a n l a tmaya ç a l ı ş ı yord u m Ç a ğ l a r öyle b i r h a va ı c : ndeydi ki . basın kulisine göre , DYP'ye milyarlar verere k , Genel Pı . ı s k a r ı ı bütün seçim boyu h e l i kopterleri ve uçağı ile taşıyarak bu­ cı u n l e re g e tirdiğini söylüyordu Bu savları Demirel reddetti : " Bugün DYP'nin tam 54 m i lyarı var bankada . Faiz işliyor Mu­ h a sebeci Ergun'a -bu söylentiler üzerine- sordum . 'Biz Çağ lar'dan lıeş kcı r u ş almad ı k ' , dedi Bursa'ya sarfe ttiklerini b i lemem Helikop­ t c r ı rı c bi ndi k . İ sterse onun parasını da hemen verelim" dedi Çağlar a bozukluğ u , bizim yeni duyduğumuz dedikoduları ola ki daha önceden öğrenmiş olmasındandı Necmettin Cevheri dün gelmiş , görüşmüş gitmiş "Amerika 'y a gidiyormuş vedaya geldi" d iye k ı s a bir açıklama y a p t ı . Cevheri'nin ABD gezisindeki nedeni bilmiyor Oysa piyasa p rostat kanseri olasılığ ından söz ediyor Fa k a t Cevherı'ye karşı bilinen duygularında en küçük değişiklik v o k Te rsi n e C e v h e r i 'ye -Emre'nin d e s ı k s ı k söylediği g i bi- 'Brütüs' demeyi sürdürüyor

1 19 Türkiye yenilik yaratma yeteneğinden yoksu n . Bana öyle g e l i­ yor Bir Ö zal ge ldi B atıya göre bilinen , ama Türkiye'ye göre 'yeni­ likler içeren' ki m i h areketler yaptı Bcışbaka n l ığ ı , Cumhurbaşkanlığı 'kendine özgü ydü . Fakat arkasından gelen -Demirel dışında- örneğin Çiller, Ö zal öze n t i s i siyasal eylemlere g i rişiyor. Demire l'e , Ç i l !er'in Almanya gezisine değinen bir-iki cümle sövledim " B ı rak şunu" der g ibi bir davranış sergiledi Duygularını biliyo­ ruz! Hareketi yadırgamadım 386


Al manya'dan sonra Monako'ya geçecekti . Ö za l , A l m a nyalara kadar giderek Türk takımlarının maçlarını izliyor, futbolc ulara mo ral veriyordu ya ı Ç i l l e r de M onako'da , Al manya'da gazetelere p o z verecekti . İ şi g üc ü şov yapm a k . Kendisinden söz ettirmek, dikkatleri ü z e r i n e ç e k ­ m e k i ç i n elinden ne ge liyorsa , hangi olanağı bulursa kullanıyordu Şimdi de Monac o'da Olimpiyat Komitesini dişi liğiyle 'feth ederek' gelecek ol impiyatların Türkiye'de yapılmasını sağlayacaktı ı Demirel, eleştirileri sıraladığım sırada " ' M onako'ya birlikte gi­ delim' diye bana teklifte bulundu . Sonra M esut Yılmaz a" dedi ama, sonraki şu sözleri , çok daha ilgi nçti : "Kazanacağını bilse yalnız gider Zaferi paylaşmaz. Kaybedece­ ğ i zaman ortak arar " Çiller'in karakteri üzerinde i l g inç bir saptamaydı doğrusu . A m a , henüz Türk halkının farkında o lmadı ğ ı bu karakter Tür­ kiye'yi yönetiyordu . Bu karakterde olan bir Başbakan'la , TC Cumh urbaşkanı · nın devleti 'ahenk içinde' yönettiklerine veya yöneteceklerine kim ina­ nırdı? Dı şarıya , halka verdikle ri izlenim içtenlikli bir beraberlik, elele yürüyen iki devlet adamı izlenimiyd i . Ama g erçeğin tatsız yüzü , baş­ kaydı . Anlattığım gibiyd i . M edya mı? Sabah'la Zafer M utlu yazıyordu : "Basın altın devrini yaşıyor . "

1 20 Ama, Cumhurbaşkanı'na göre, basın 'kara çalıyor'du . ( 2 2 Eylül 1 9 93) Görüşmemizin bir noktasında ; Demire l , seçil­ diği g ünden beri üzerine gelen basını şikayet etti : "Beni didikle mek, gagalamak için her gün bir şey buluyorlar" dedi . B asındaki 'muarızlarından' yakınıyordu . Basındaki tavrı adeta , 'Cumhurbaşkanı'nı tanımazlık' diye nite­ leyecekti . 387


Oysa yıllardır biz gazetec iler Demirel'i basına karşı h oşgörü sa­ hibi bir siyasetçi olarak görmüş ve kabul etmişt i k . Hatta 'eleştiriye en fazla açık lider' diye tanımlamıştı k . Aramızdaki konuşmalarda bu iki niteliği ile Ecevit'e hep fark atard ı . Ö rneğin; Ecevit'in kimi eleştirilere dayanamayıp yazana küstü­ ğü günler olmuştu . Ama Demirel'de böyle bir davranış sezme miş. görmemiştik. Basına karşı o lumlu havası bu iki nedenle ön plana ç ıkıyordu . Köşk'teki Demirel ise , eleştiri le re fazla açık o lmayan bir insan izlenimi veriyordu . Eleştirilere fena h alde takılıyor, fakat yazara da g azeteye de gerçek duygularını gösterecek olumsuz bir söz söylemiyor, olumsuz en ufak bir harekette bulunmuyordu . Duygularını içine hapsediyord u . Ama, unutmuyordu. Eleştiri sahibinden uzak durmaya özen g österiyord u . Görüşmüyor, araya mesafeler koyuyor, a n c a k eleştiren gazete­ ciden yazılarında olumlu i şaretler almaya başlayınca -hiçbir zaman eski sıcaklıkta olmayan- ilişkiler kuruyor, 'teması sıklaştınyor"du. Sıkça görüyorduk k i , Demire l , 'eleştirileri haksız buluyor ve sindirem iyor'du . Ö yle g ünlerinde , elbette bize düşmezdi ama, yakın olmanın zo­ runlu kıldığı kimi söylemlerle 'teselli edici , hatta m oral kırıklığını g i ­ derici' birkaç cümle söylüyordum : "Otuz yıldır politika içindesiniz. İ nişler çıkışlar yaşadınız. Hele 1 980'den sonraki m ücadele yılları . Ama, kim ne derse desin, ne düşünür veya yazarsa yazsın , devletin tepe noktasındası nız. Cum­ hurbaşkanısınız ! " diyordum . O gün de böyle konuştum . Seçkinöz de söylediklerime katıldı : "Hem de seç ilerek g eldiniz buraya" ded i . Demirel, dinledi v e sesini çıkarmad ı . M oral bozukluğu içinde olduğu sanısıyla v e dost bir yaklaşımla Demirel'i karamsarlıktan uzaklaştırmaya gayret ederken ne kadar boş bir çaba içindeymişim, sonradan anladı m . Demirel : son radan anladım k i , moral bozukluğu içinde değild i . Bir yandan Çiller'in dışardan görülmeyen, ancak devlet kademele­ ri nde sezilen olumsuz çabaları', öte yandan basındaki karşı yazılar 388


ve hava . Cumhurbaşkanı'nı rnoralrnan bozmuyor; tam tersine karşı vaziyet alanlarla mücadele azmini bileyliyord u . Çiller'i nereye oturtacağın ı , medya i l e sıcak ilişkileri yeniden nasıl kuracağını düşünüyor , çıkış yolları arıyordu. Ama bizler o düşünceli halinden Köşk duvarlarına çarpan siya­ sal ve medyatik dalga lardan hayli üzüntüye kapıldığı izlenimi almış­ tı k . İnsancıl tepkilerimizi ya da telkinlerimizi' geri çevirmiyordu.

121 Çiller, Almanya'da 'Doğunun laik Başbakanı' olarak gösterişli biç imde karşılanır, -elbette kişiselliğ ine yaraşır potlar kırar- ve Mo­ naco'ya geçerken ; Köşk, bilinen havasındaydı. Dışardan sakin , sessiz ve durağan. Ama içerde kimi kazanlar kaynıyord u . Şükrü Çukurlu olayı büyüdü Demirel'e 'durumu' anlattığım za­ manki tepkisi, Çukurlu olayının sadece benim duyduğum bir olay olduğu sanısından kaynaklanan bir tepkiydi. Basına yansımayacağı­ nı sanıyordu. Oysa basında -hele Hürriyet'te- Çukurlu, bir polis amirinin maaşıyla edinilmesi olanaksız görünen gayrımenkul zenginliğiyle anlatılacaktı . Olay gazetelere -hele Hürriyet'e- geçince Köşk incelemeye al­ mak zorunda kaldı . Soruşturmayı Devlet Denetleme Kurulu Başkanı Fahri Öztürk yapıyordu . Birçok ihbar arkası arkasına geliyordu . En baba ihbar Antal­ ya'dan geldi . Antalya'nın Varsak'ında 1 6 0 dönüm arazi edinivermiş­ ti . Belediye Başkanı Hüseyin Ayanoğlu (DYP) 30 dönüme indirdi . Soruşturma ise 1 6 dönümde ve bu arazide kurulan bir kooperatif üzerinde kaldı. Çukurlu da kooperatife üyeydi . Fahri Öztürk'le Seçkinöz'ün söylediğine göre ; ABD gezisinden getirdiği 55 tabanca , geziye katılan milletvekillerinindi. Kayseri'de -villa diyorlardı- babasına basit bir ev yaptırmıştı. Demirel Çukurlu konusunda konuşmuyordu . Bir gece bana 'şa389


y e t yazılanlar doğruysa gerekeni yapacağını' söyledi Tabii basında­ k i a rkadaşla ra sızdırayım' diye söylüyordu. Ama Çukurlu için yazıla nlara pek inandığı söyleneme zdi iki ke1 şöyle h i ç , verir mi?"

ded i :

"Şükrü istedi d i ye bankalar kredi veri r mi

Yazılanlara kuşkuyla bakıyordu (23 E y l ü l 1 9 9 3 ) Sabah Ö ztürk geldi ve Demirel'in , Çukurlu ile i lgili bir açıklama yapılmasını istediğini söyledi "Çok basit" dedim " ' İ nceleme sonucuna göre yasal işlemler y a p ılacak' dersi niz, olur biter . " $ükrü'nün oğlu Kayseri'de bir şirkete 5 0 0 m ilyonla ortak ol­ muş . Si ncan'daki (yaptırdığı) ev (sonra telefonda Seçkinöz de doğ­ r uladı) seçimden 2 g ün önce tapuya alınmış. Fahri Ö ztürk , " İ ki gün i çinde bu dümenler olmaz" diyor . Ama Sinc an'daki evin kaba inşaatı 2 4 0 milyona taşerona veril­ miş. Her ay taksitle ödeme yapmış Çukurlu. Kimi aylar 5, kimi ay 7 , 5 veya 2 0 milyon. Ö ztürk bana "Bu ödemelerin maaşla nasıl yapıldığını açıkla­ m a k zor , h atta imkansız" dedi Ben, Demire l 'de 'Çukurlu'yu suçlu bulan ileri ölçüde bir izlenim g örmediğimi' söyledim. "Yok" dedi Ö ztürk· "Saklanmaz bu olay. Ama kamuoyuna açık­ lamak zer . " Kuşkusuz Ö ztürk'e söyleyemezd i m ; Demirel 'çevresindeki ada­ m ı -hele basına karşı olumsuz duygular beslediği sırada- bir-iki ha­ berle harcamak iste m ez'di . 'Kendisine yönel i k bir olay gibi değer­ l e ndirebilirdi . ' Fahri Ö ztürk'ün olaya yaklaşı m ı , elbette val ilikten g e l e n , iç işle­ ri M üsteşarlığı yapan bir idare adamına uygundu. " Mesela" diyordu " C u m h u rbaşka n ı n ı n Kozakçıoğlu o l ayına yaklaşımı yanlış Koza kçı­ o ğ l u paranın örtülü ödenekten geldiğini söyleyecek , sorulduğunda C umhurbaşkanı bu a ç ıklamayı doğrulayacaktı . " Dolaylı biçimde De­ ınirel'i e l e şt iriyordu Ama . 390


Ben devleti çok fazla ol masa da , ucundan öğrenmeye b a ş l ;ı mıştım Çukurlu hakkında yasal soruşturma açılmasını savunmama kar­ şın ; acele etmedim , b e kleyip g örmeyi yeğled i m . Tab i i : Seçkinöz ba n a , Çukurlu hakkındaki savların hiç birinin d o ğ r u olmadığını söyledi . Bu içerikte bir açıklama yapılacakt ı . Sorun yok! Fakat bu maaşl a , üstelik taksitle kaba i nşaatı 2 4 0 milyon olan b i r binanın yapıld ığına kamuoyunu nasıl inandı racak­ t ık? Seçkinöz'e b u noktayı anımsa tmak istedim . Yanıt vermedi . Seçkinöz'e de Ö ztürk'e de Ç ukurlu'yu suçlamadığımı söyledim Ama burası Köşk'tü. En ufak olumsuz bir haberi derhal yasal yollar­ dan soruşturmaya almak, beraat etmesini ya da . . . Kimse dinlemiyordu . Fahri Ö ztürk Çukurlu'nun i fadesinde "Fransa'daki yeğeninin 2 0 bin frank g önderdiğini ve ne isterse vere­ cek zenginlikte bir akrabası olduğunu" söyled iğini aktarıyordu " "Hep böyle söyle rler. Akrabalardan alıyoruz falan derle r 1 " dedi 1 22 'Aşağıda b i r yerl erde ' olup-bitenlerin yanında Çukurlu olayı s o l ­ da sıf ı r . Rüşvetin parti h esaplarına kadar uzandığını i rdeleyen s u ç l a m a ­ lar, savlar . . . R üşvet verene d e af g etiren b i r yasa. Mem urlara mal bildirimi yine gündemde . Demirel'e (2 1 Eylül l 9 9 3) partilerin aldığı 'bağışları' söyle d i m l 9 9 1 'de ANAP 1 5 , 1 99 2 de 4 milyar . l 9 9 3 ' te 2 1 0 milyar ' DYP muhasip üyesi Ö zden Ö zbudun'a g öre i ktıdara geldiklerin­ den beri 'kayıtlı bağış yok . ' Y a kayıtsız olanlar? Elden a l ı p , elden sa rfed ilen büyük p a ra ­ lar? Karşı lığında B akanlık koltukları vaat edıle rı 'bağışlar'? Demirel bir k e z "Öyle paralar aldık ki, a ma hepsini yerine sar­ fettik" dememiş miydi? Ö z b ud u n ' u Demirel hemen doğrul ad ı . Günlük ç a l ışma p ro g r a 391


mında görünmüyor ama; 'brığışlar'la ilgili savlar, kendi iktidar d ö n e · m i n e ait o l d u ğ u i ç i n Ozbudun'u ç a ğ ı r ı p bilgi a l m ı ş olabilir Bu kez D e m irel'in açı klaması başka türlüyd ü . başka renkteydi "Biz iktidara g e ldiğimizde ( 1 9 9 1 ) 'bazı aklı evve ller'. Cavit (Çağ lar) gibi, p a ra toplamayı önerdi l e r . Geri çevirdim Zaten s e ç i · me kadar H a z ine'den a l ınan para yeterliydi "

1 23 Almanya, laik Türkiye Cumhuriyeti'ni e lbette övgüyle ve s e m · patiyle bağrına basacakt ı . Ü ste l i k , b i r kadın Başbaka n , Doğu ülkesi, Müslüman Türki· ye'den gelirse . . Ü stüne üstlük bu Başbakan, laik cumhuriyetin, laik Türkiye'nin büyük savunucusu olduğunu her f ı rsatta yineleyen b i r Başba kan olursa . . Kuşku y o k : Başbakan Koh l'ün d e , Cumhurbaşkanı R i c h a rd ve Weizsaeker'in de ilgi odağı olacaktı . Ne çare; A l m anların Çiller'e devlet adamlığı notları kırık ola· caktı. Bırakalım A lmanları bir yana; Çiller, g a flarıyla Almanya'da ya· şayan Türklerin de tepkisini çekmeyi başardı ( 2 2 Eylül 1 9 9 3 ) Gazetele re göre , Ç i l ler SAT · l televizyonunda­ ki demeci nde "Buradaki Türkler'e bizim Kürtlere tanıd ı ğ ı m ı z hakları tanısı n l a r , yeter" dedi ve Türk toplumundan tele fonlar yağdı "Sayın Ç i l l e r Lozan'daki azınlıklara Kürt vatandaşla rımızı da eklemek isted i . " Bir d e ğ i l , b i rçok gafl Çiller Almanya'da yaptığı bir başka ko· . nuşmada " R usya'da meşruiyet istiyoruz" diyecek ye rde . " Rusya da meşrutiyet istiyo ru z " ded i , belki dil sürç m esi , belki Türkçe bilgisizli· ğ i diye yorumlandı Oysa, nedend i r bilinmez bir türlü basının i fade edemediği bir g e rç e k vardı: Bayan Çiller hayli cahildi! Ancak aynı konuşmada sarfettiği " Rusya'da glasnost ve perest· mikayı destekli y oruz" diyerek bilgisizliğini dünya çapında itiraf et· miş olmuyor m uydu? 392


Perestroika ve g lastnost tarihe karışm ı ş . Bizim bayan farkında değil . Tam komed i '

124 (24 Eylül 1 993) Demirel'e; 'Sabah' ta Ali Rıza Kardüz'ün (Güngör Uras'ın) yazısını okudu­ nuz mu?" d iye sordum. " H ay ı r" ded i , ama yüzüme baktı: 'Son zamanlarda yazılan en ilginç yazı" dedim . Ü stelik Güngör Uras'ın Çiller'leri daha siyasal yaşama girmedikleri günlerden tanıdı­ ğını biliyordum. Ama, Güngör nam-ı müstearla çeşitli yerlere yazıyordu , Kar­ düz imzasını da Sabah'ta kullanıyordu . Yazıyı hemen g etirtti . Güngör yazının özünde "Kimse Türki­ ye'nin sorunlarını ç özecek bir Başbakan arayışı i çinde değil . Hepi­ miz Ta nsu Çiller'in kişiliğinde Türkiye'nin dünyadan sempati topla­ ması bekleyişine girdik" d iyordu ve yazının başlığı Almanya-Monaco seferini özetliyordu : "Tansu Çiller 'üne Woman Sh ow'da başarısını sürdürüyor " Şöyle ilginç satırbaşları da vardı yazıda : " Bu ne biçim komplekstir ki, hepimiz 'vitrin'i süslemeyi düşü­ nür hale geldik. İ şin kötüsü şu . . Tansu Çiller de bu rüzgara kendini kaptır­ mış . . . 'üne Woman Show' (Tek kadınlı bir gösteri) havasında içeri­ de ve dı şarıda sadece 'kendini satmakla' meşgul . Bu 'sat ma' kelimesini sakın yanlış anlamayını z . İ ngilizce bir de­ yimin Türkçe karşılığıdır . Sadece güzellikle bu iş yürür mü? Bilem iyorum . Karadeniz hi­ kayesini hatırlayınız. Temel güzel bir kız dururken aptal bir kız ile evlenmi ş . Nedenini soranlara, ' Bilmiyor musunuz . . . Güzellik geçici­ dir' demi ş . " Oysa Çi ller'i çekic i hale getiren n e o ne bu . "Türkiye'nin laik bir Avru pa'ya, Avrupa'nın laik bir Türkiye 'ye ihtiyacı var . " 393


1 25 O g ii n çalışma odasına girdiğimde, Cumh urbaşkanı'nın alaylı bir sesle söylediği cümleyle karşı land ı m "Olimpiyatların İ stanbul'da yapılması için büyük b i r zafer kazanmış Ç i l ler" dedi ve ekledi : "Komitede 7 oy almışı z ! " Başbakan ın başarısını övüyordu ' ODT Ü 'nün 'öğrencisiz' yeni öğretim yılını açış töreninde yine , dayanamamış Çiller'e taş atmıştı . N ATO ve AT'nin açtığı proje yarış­ malarında O DT Ü 'nün elde ettiği başarıları överken, "Bu öyle olimpi­ yatları b ize verin diye Avrupa turuna çıkmay a benzemez" demişti . H e m anlatıy o r , hem de açıkça keyiflendiğini gösteriyordu. DYP tedirgindi . Ö nc e , dün eski DYP'li Bakan arkadaşlarına verdiği yemeği anlattı. "Biraz m oral verdim" diyordu: " H ükümete ve Çi ller'e hiç değin­ medim . ' Partiye sahip çıkın' dedim Neden? 1 3 2 suiistimal dosyası teslim ettik, adamlar bir İ LKSAN'la bizi e zi yor . " Partiyi genç göstermek için 'vitrin'e ç ıkardığı Ergenekon'un Çil ler'e karşı aday olmasındaki olasılığa değininc e , kesinkes "Hayır" diye yanıt ladı . " Birini bulurlar" diyor. Nerede o bolluk! Şayet 'birini' bulabilse­ lerdi , Haziran 1 9 9 3'teki olağanüstü kongrede Çiller ipi rahatça g ö­ ğüsler miydi? Ü steli k ; Demirel'e 'kim?' d iye sormak da olan aksızdı . Öyle ke­ sin bir vaziyet alıyor ve 'birini bulacaklarını' söylüyordu k i , soru ve yan ı t ı sanki fuzuli bir anlam taşıyacaktı . Sormadım bile. Zaten Demirel'd e , "Kasımda gidecek" dediği Çiller hakk ında belirgin b i r ağız değişikliği vardı ve o gün ( 2 4 Eylü l 1 993) bu deği­ şim bir soruya ve rdiği yanıtta ortaya ç ı ktı . "Peki , Ergene kon aday olması n . varsayalım ki Kasım kongre­ sinde Çiller'e karşı ç ı kacak bir aday da bulundu . Gidecek mi?" Demirel ayne n şöyle ded i : '"Bir şeyler yapac aktı Çiller, a m a elini tuttular' derler diye bir risk var ortada . " 394


Bakakaldım . "Ama" dedi m , "başka riskler de var. Ya M a r t yerel seçimlerde Ç i ller başkanlığında D Y P b i r - i k i puan i lerlerse?" "Pek ihtimal vermiyorum" ded i . pesten bir sesle. Oysa adırn g i ­ bi biliyordum k i ; DYP'nin bir-iki puan fazla oy a lınası, öteki partile­ re fark atmas ı , Demirel'i sevindirecekti . İ LKSAN'a karşılık, Başbakanlığı döneminde hazırlattığı yolsuz­ l uk dosyalarına Çiller h ü k ü met i ni n sahip çıkmaması, Demirel'i hcıyli rahatsız ediyordu Durup durduk yerde ' 1 3 2 suiistimal dosyası n ı g ündeme getiri­ yordu ' Ü stelik yargısı bir cümle sinde açık seçik sırıtıyordu: " 1 3 2 (oysa 1 3 7) suiistimal dosyası teslim e tti k , adamlar bir İ LKSAN dosyasıyla bizi eziyor" ne demekt i '? Demirel h ükümetinde 'yolsuzluklarla ilgilenen Devlet Bakanı' görevinde bulunan, askerler nezdinde Demire l ' in siyasal yasaktan kurtulması için girişim lerde bulunan emekli g eneral Orhan Kilerci­ oğlu, Çiller'e , daha i ktidara g e lişinin ilk g ününde ( 1 4 Haziran 1 9 93) bir mektup yazmışt ı . Y olsuzluklarla ilgili mücadeleye 'yardımcı olma çabası' izlenimi veren bu mektubu, kuşku yok, Demirel'in 'telkini' ile kaleme almış ve mah kemeye verilen, savcılıklarda bulunan ya da B aşbakanlık De­ netleme Kurulunda işlem gören dosyaların dökümünü de mektuba eklemişti Mektubun d os yalarla ilgili bilgiler i çeren bölümünde şunlar yer alıyordu : l 994'te k i

" 2 .06 . 1 993 tarihine kadar Bakanl ı ğ ı mca takibi yap ı l an dosya adedi 1 35 , Savc ı l ı ğa intikal ettirilen ise 1 37 'dir. Dava açı lan ve mah­ kemesi devam eden dosya 83, Savc ı l ı klarda haz ı rl ı k soruşturması devam eden ise 1 36'dır. Bu tarihe kadar mahkumiyetle sonuçlanan 5 , beraat!e sonuçla­ nan 9 dosyadı r. Ayrı ca, Hayali İ h racat ve b i r şirketle ve Göçmen Konutlarıyla il­ gili olarak kurulan Meclis Araştırma, Soruşturma Komisyonları çal ış­

malarına devam etmektedir. 1 O adet ibra edilmeyen KİTierin savcı­ l ı ğa sevki beklenmektedir. 395


Yüce Divan'da yarg ı lama devam etmekte, Hayali İ h racatın ve Göçmen Konutları n ı n siyasilerin dışı ndakilerle ilgili soruşturmalar devam etmektedir. İ L KSAN dosyası savcıl ı ktadı r. G örülüyor ki, ge­ rek geçmiş ve gerek içinde bulunduğumuz dönemde vuku bulan il­ gili makamlarca işlemleri yap ılan yolsuzl uklar takip edilmiş ve ka­ m uoyunun çok hassas olduğu bu konuda birçok tabular yıkı lmışt ı r. U sulsüzlük ve yolsuzluklar ı n aynı hassasiyetle takibinin hükümet adına yap ılmas ı n ı n her şeyden önce bir cayd ı rı c ı l ı k sağladığı veya sağlayacağı aşikardı r . Aynı titizlik içerisinde usulsüzlük ve yolsuz­ l u klarla başlamış olan mücadelenin eksiksiz devam ettirileceği inan­ c ı n ı koruyorum . Kamuoyunun bize olan güveni n i n devamı için bu­ n u n önemine inan ıyoru m . Yolsuzlukların takibinden tedirgin olan çevreler olmuştur. Bu onları namuslu ve onurlu insanlara karşı perde arkası işbirliğine it­ miş, Devleti soyanlar ve soymak isteyenler sanki birleşerek bu he­ defi ortadan kaldı rmak yarışına girmişlerdir. İtalya, Japonya ve G. Kore gibi ülkelerde yolsuzlukların takibi ve sonuçlandı rılmasındaki ihmallerin nelere sebep olduğu malumla­ rımızdır. H ü kümetimizin başı olarak yapılması gerekenlerden ve yap ı l ­ mayan lardan da sorumlu olacak şahsınıza bu c i d d i kon uda tecrübe­ leri m i aktarmak ve çalışmalarınızda yardımcı olmak istedim. Konuyu takdirlerinize arz ediyoru m . "

Bir süre sonra öğrendik k i ; Ç il le r , gelen dosya veya evrakı okumuyo r , hemen hepsi bir odaya atılıyor, 'okuması için müsait za­ man beklen iyordu . ' Kilercioğlu'nun mektubunun v e yolsuzluklarla ilgili dosyasının da aynı akıbete uğradığı kesind i !

1 26 İ SK İ dallanıp budaklanıyord u . SHP'li Belediye Başkanı N uret­ tin Sözen'in hükümet kararıyla g örevinden alınıp alınmaması tartışı­ lıyordu Fakat Demire l ; 396


"Söz konusu değil" dedi ban a : "Böyle bir işleme girecek olursa hükümet, ç öker . " Eh, tabii . Hükümet ortağı S H P , İ stanbul gibi bir ilin 'kendin­ den' belediye başkanını harcatmazdı . Hem hükümette olacak, hem de Sözen'in görevinden alınması kararına karşı çıkmayacak . . . Elbet­ te söz konusu değild i . Cumhurba şkanı"na göre · a s ı l mesele' doğrudan doğruya İ S ­ Kİ'nin t a kendisiydi : "Her şeye çare bulunur , ama İSKİ olayından SHP nasıl sıyrıla­ cak?" ded i . Genel Başkanlığa ısınmaya çalışan Murat Karayalçın sıkıntıday­ dı. Sordum Karayalçın'a : "İSKİ müteahhitleri SHP'ye para vermiş miydi ?" Zira bu söylenti öyle genişlemişti k i , her yerde konuşuluyordu. Karayalçın ''Vermişler" ded i . "Peki, Erdal İnönü'nün önceden bundan haberi var mıydı?" Karaya lçın; "Vardı" dedi . Pek yazık oluyordu Erdal İnönü'ye . Demirel "Birkaç gündür hep bu meseleyi düşünüyorum" dedi , karşılık olarak.

1 27 Devle tin uğraşıları arasında Semra Özal'a tahsis olunan otomo­ biller sorunu da vard ı . Aynı g ü n ( 2 4 Eylül 1 9 93) saat 1 9 . 3 0 dolaylarında Cumhurbaş­ kanı ikinci kez çağırdı . Bir saat kadar birlikteydik. Masanın bir köşesinde oturuyoru m . Genel Sekreter Seçkinöz, evraklarla gelmiş. kararnameler vs . Demirel'e açıklamalarda bulunu­ yor, imzasını alıyor veya bir konuda talimat alarak başka bir konuya geçiyordu . Bir ara ikisi arasında Ahmet Özal ismi geçt i . Seçkinöz sesini a lçatarak bir durum anlattı , ama anlatımlarında araba' sözcüğü geç­ miyor. "Annesiyle konuşacak" ded i . Herhalde Ahmet Özal'la yaptığı 397


b i r konuşmayı aktarıyordu Cumhurbaşkanı na . Ne k i , Demirel doğ­ rudan konuya g i rdi . Bir gazetede Cumhurbaşkanlığın ın , Ö zal'ırı ölü­ münden sonra Semra Hanım·a 'tahsis olunan arabayı iade etmesi ni' istediği yazıl ıyord u . Demire l , bu duyarlı konuda g e reken görüşmele­ r i yapmasını Seçkinöz'den istemiş olacak ki , Genel Sekreter Ahmet Ö zal'la konuşmasını aktarıyord u . Demirel b a n a baktı " Halen Semra Hanım'ın emrinde 7 araba , 7 h izmetkar ve bir o kadar koruma var" dedi. Dem irel'e , bu geniş kadroyu 'kendisinin ve rdiğini' anımsattı m : " Doğru ama" dedi : "Turgut Bey öldükten hemen sonra b u h i z­ me tleri geri almak doğru ol mayacağ ı için bıraktık Şimdi Sunay'ın oğlu g e l m i ş , annesiyle i l g ilenmediğimizi söylüyor Emel Hanım (Korutürk) -çok efendi kadındır ama- Nazmi­ . ye den randevu istemiş, ne söyleyecek bilemiyoru m . Ü stelik ölen C umhurbaşkanlarının aileleriyle ilgili bir yasa da yok Se mra H a ­ nım'a b u hizmetlerin ve rilmesini emrede n . " Sesi h e m kızg ı n , h e m de eleştireldi . Semra H anım'ın çevre sindeki ' h izmetleri' yansıtan bir haber, daha önceki Cumhurbaşka nlarının ailelerini harekete mi geçirmiş­ ti? Bir bakıma haklıydı Semra Hanım a sağlanan hizmetler sürer­ se öteki Cumhurbaşkanlarının ne günahı vardı? On lara da aynı hiz­ me tleri verme k gerekmez miydi? Bu gerçeği söylemek i s tiyordu . " Ö teki işleri 'pazartesi' konuşacaklarını" söyledi ve Seçkinöz ayrıldı . Çeşitli konulara değindik. Fazla ilginç değildi konular. Eski Bakanların Çiller'e duyduğu öfkeyi dile getird i . Basına da yansıyordu · "DYP'nin Kasım kongresine h azırlanan 'Demirelci' gru­ bun ayak sesleri işitilmeye" başlanmıştı . Oysa Demire! başka hava­ dayd ı . Çiller'e muhalefeti kıracak hiçbir hareket yapmamaya , söz söyleme meye özen göste riyordu İ şte, o kadarı Demirel'in bana yinelediğine göre , eski Bakanlar ve kimi mil­ l etve killeri Çiller'in g ruptan ve partiden koptuğuna' inanıyorlardı . Ç i l l e r , DYP davasına yabancılaşmışt ı . ' Bunda da yanılıyorlard ı . Çünkü Çiller, açıkça ilan etmişt i , h e m 398


de aylar önce : Parti Demire l ' i n partisi olarak kalamazd ı . kendi p a r ­ tisi olacaktı ı Her yiğidin bir yoğurt yiyiş biçimi vard ı l Aşağı yukarı bu ö z d e ­ yişe benzer cümlelerle DYP'ye ' kendi damgası nı vurcı c a ğ ı n ı ' sov l e ­ m işti . Eski Bakanlara Cumh urbaşka n ı n ı n yemek verme s i nd e k i a s ı l nede n ; moral vermekten çok , 'kendilerini dışlanmış sayan e s k i B a ­ kanların içlerini dökmesine' olanak sağla maktı İ k i yıl Bakanlar Kurulu nda ağzını açmayan . doğru dürüst tek bir gün grup ve Meclis kürsüsü ne ç ıkmayan Gökberk Ergene kon , Çiçero'yu a ratmayacak kadar hara retli bir hatip kes ilmişti . H i ç s u s ­ m uyordu Adaylığını ilan edecekmiş gibi konu şuyordu İ LKSAN olayının Demirel'i sürekli uğraştırdığı ve bir türlü kafa­ sından atamadığı bir olay o lduğ u , eski Bakanlara ve rdiği yemekte açıkça görüldü . Eski M i lli Eğitim Bakanı Köksal Toptan -kendisini de i l g ilendi­ ren- İ LKSAN olayına girince Demirel dayanamadı Sözü Çiller'e g e ­ tirerek , "Başbakan'ın savunması lazı m . Niye konuşmuyor" diye t e p ­ kisini ortaya koydu İ SK İ ile İ LKSAN ' ı kıyaslıyor, " i SK i 'de açıkça rüşvet var İ LK­ SAN çok farklı " diyordu Tabii , siyasal olay ve çı kış aranan her dönemde akla gelen ilk olasılık yine gündemde . Akın Gönen 'yolsuzluk o laylarının rejimi sı­ kıntıya sokabileceğini' anımsatı n c a , açık söyleme l i , m üdahale olası­ lığından söz açınca Demirel, "Aklınıza öyle şey g e tirmeyin" diyor. Oysa onun da siyaset arkadaşlarının da aklından ' m üdahale' olasılığı hiç çıkmıyor . Demirel, e ski Bakanların Ç il ler'le ilgili yargılarını "Onun ı ç i n 'partisiz Başbakan ' diyorlar" diye özetledi . Ü n iversitelere 'bir-iki m esaj vermek' istediği için Emel Yatmaz ile Seçkinöz'e hazırlık yapmaların ı söyle m i ş . Ama başka bir konuya getirdi sözü : "Bugün Londra Büyükelçi m i zle görüştüm . İ n g i l tere'ye gitmek istem iyorum . O tarihlerde (Ekim o rtaları) Çiller ABD'ye gidiyor Sanki onunla yarışıyormuş gibi bir hava esecek Londra'ya gider­ sem. 399


Benim bir görüşüm vardı · Cum hurbaşkanı, hareket yaratac a k , olumlu sonuçlar çıkaracak dış gezilere gitmeliydi . B u g örüşümü D e ­ m i rel'e söylerke n , "'Ne olacak İ ngiltere'de? K raliçe ile yanyana -be lki- resim çektireceksiniz Ü lke ne kazanacak, gezi kamuoyuna ne gibi izler bırakacak? Bunları gözetmek g erekiyor" dedi m _

128 Dikkat etti m : Demirel bir konuya yoğunlaştığı ya d a düşünüp karar vermek istediği zamanlar başını tavana doğru kaldırıyor . Y i n e öyle yaptı . ( 2 6 Eylül 1 99 3) Pazar gün üydü . Yaser Arafat geldi , gidiyor Demirel çalışıyor Büroya uğrad ı m . Metin Yalman , İ ngiltere ve Al­ m anya gezilerinin 'iptal edildiğini' söyled i . Gerekç e : Cumhurbaşkanı gezi programlarını beğenmemişt i ' Akşam üze ri . Cumh urbaşkanıyla 4 0 dakika kadar görüştük Biraz Araf aft a n , biraz DYP'deki çalkantıdan . . Elbe tte güncel olaylar açılacaktı ve açıldı da Cavit Çağlar'ın bir demeci yayımlanmıştı : 'Politikayı bırakacağını' söylüyordu. Demirel'in tepkis i : " O zaman n e diye politikaya girdi ?" diye başlad ı : " Uçakları , yatı , parası, her şeyi var . Bakanlıktan düştükten sonra bir değişiklik geldi Cavit'e . " Demirel'le görüştükten sonra Köşk'ten ayrılırken birden Hüsamettin Cindoruk'un bir sözünü anımsadım . Demirel , Cumhurbaşkanı seçilmek üzereyd i . Seçildikten sonra olabilecekler üzerinde duruyorduk . Cindoruk; "Artık sık sık dış gezilere çıkar" demişt i . Cumhurbaşkanı olduktan sonra b i r süre hemen h e r a y b i r dış gezi yaptı . Cindoruk'un dediği gibi 'dışardan gelen çağrıları kabul ett i . ' Yabancı dostlarımızı kırmadı !

400


1 29 Ö zel konuşmaları , Demirel'in özel ç alışma bürosundaki görüş­ meleri an la tıyo rum ve örneğin Çiller'le ilgili sözleri n i , çizdiği renk­ lend irdiği portreyi canlandırmaya çalış ıyorum Fakat ( 2 6 Eylül Pazar günü) ikinci konu, yine Çiller d i . Başba kan·ın olimpiyatları Türkiye'ye getirme çabasını konuşu­ yorduk O DT Ü 'deki bir-iki cümle hala zihinlerdeydi . "Çiller, geziden döndükten sonra 'Acaba Monako'ya gitmese miydim?' diye sordu . Ben de ' İ y i yaptın, ülkenin tanıtılmasına yardımcı oldun' de­ dim . " Bu yanıtı duyunca hayret etmemek e lde değildi Daha başka bir ifadeyle M onako'ya gitmesine karışmayacağını ya da karşı ola­ mayacağını söyleyebilirdi . H iç deği lse böyle bir yanıt ' içerdeki tutumuyla' çelişmezd i . Hayır, b i r çeşit 'teşvik eden' tutum sergiliyordu Çiller'e karş ı . Alman Cumhurbaşkanı da "Zaten sonuç bell i , olimpiyatların hangi ü lkede ya pılacağı önceden sapta nd ı . Gi tmesen daha iyi olur" demiş . Çiller . söylemiş, Demirel de bana aktarıyordu. Bir başka , ama belki de küçük sayılacak olay, Demirel'in Çil­ ler'e karşı yürüttüğü 'iki yönlü p olitikayı' sergiliyordu . U BA haber ajansı, Demirel'in ODT Ü konuşmasın ı , "Demi­ rel'den Çiller'e taş" diye vermişt i . Demirel'le özel söyleşilerimizi bilmeye n , kuşkusuz benden duy­ mayan basın danışmanı Metin Yalman ; U BA'daki haberin bültenler­ de yer aldığı gün , Çiller'in özel kalemine bir mesaj ilettiğini söyledi . ODT Ü 'deki cümlelerin amacını açıklıyordu mesaj Amaç , Çil­ ler'in Monako gezisini kötülemek değild i . ODT Ü 'nün yaptığı işin önemini vurg ulamaktı ı 1 30 Zaman zaman kısa anlatımlarla siyaset dünyasındaki oyunlara örnekler veriyorum , örneklerle insan manzaraları sergilemeye çalışı­ yorum . 401


Bir ba kıyorsunuz birbiriyle kıyasıya kavgalı lar B i r ba k ıyorsu­ n u z , aynı i k i i n s a n c a n ciğer kuzu sarma s ı '

A d ı n a politika diyorlar ama , b u görüntüler siyaseti yozlaşt ıran karakter yapılarını sergiliyor Gerekçe -Demirel'den- hazır: Siya­ sette ebedi kavga olm a z ' K ö ş k ' t e görev yaptığım s ü r e i ç i n d e böylesi o layları anlatan k i rn b i l i r kaç örnek görecektim A m a , Ç i ller'le arasındaki ufak b i r söyleşi öteki örneklere ekle­ n i r ve D e m i rel ha kkında bir fikir oluşmasına yardımcı olurke n ; Hü­ samettin C indoruk'la ilgili bir o layın n otu di kkatimi çekti. M o n a c o söyleşisinden bir gün sonraydı ( 2 7 Eylül 1 99 3 ) . Gaze­ telerdeki A N KA kaynaklı haber ilginçti: 'TB M M Başkanı Hüsamettin Ci ndoruk'un Türk- İ ş yönet i c i lerini kabulünde Demire l ve Çiller sohbe t konusu oldu" diye başl ıyordu habe r : " G e ç e n hafta gerçekleşen kabulün basına kapalı bölümünde Türk- İ ş G e n e l M a l i Sekreteri Enver Tocoğlu Demire l 'den dert yan­ dı ve : 'Bize seçim öncesi b irço k vaatte bulundu, a m a hiçbirini ger­ ç e kleşti rmeden Çan kaya'ya çıktı' dedi . C i n doruk, Tocoğlu'nun bu sözleri üzerine Demirel'in kişiliğinin çeşitli yanları ile ilgili bilgi verdikten sonra; 'Seçimi kazandı Hepimizi bir yerlere yerleştirdi Baktı zor var, boşluk da d oğdu , Çankaya'ya g i tti . D e m i rel'in b i r öze l l i ğ i , zoru g ördüğü zaman kaçmasıd ır"' dedi . " B u satırları yazdığım sı rala rda (Ağustos 1 99 8 ) Demirel'le Cin­ d o ru k a r a sında 'muhabbet devam ediyordu' . C i n do ruk gibi s iyasal kulisleri iyi koklayan bir siyasetç i n in , De­ mirel'le Ç i l l e r a rasındaki amansız savaşımı öğrenmemiş olması ola­ n a ksızdı Tü r k - İ ş heyeti : Cindoruk'a Ç i lle r'i de şikaye t ett i . E n ç o k K İ T'lerde ç a l ışan g e ç i c i işçilerin 1 5 Ekimden itibaren işten ç ı k arılmasını öngören genelgeye ilişkin eleştirilerini dile geti­ ren C in d o r u k , Türk- İ ş yöne ticilerinin eleştirilerini haklı buld u . Ama dolaylı yoldan Çıl ler' i savunmadan edemed i : "Tansu iyı k ı z . a nı cı s a f l ı kları var. O n a h e s a p - k i t a p yapıp önü402


ne koyac aksın

P o l i t i k yanını düşünmeden aklına g e l e n i söylüyor"

dedi . Demire l ' i n . T B M M Başkanı'ndan g e l e n doğrudan elesti riye b a ­ k ı ş a ç ı s ı n ı saptamak i l g i nç o l m a z m ıydı? Cindoruk'la i l g i l i y a r g ı l a r ı nda -bakalım- b i r değişiklik olmuş muydu? B e n ol ayı a nl a t t ı m , sessiz d i nledi ve sonra " B u g ü n yalanlamış"

dedi . Ama ek olarak öyle b i r şey söyledi k i : " F a k a t söyle m i şti r . " ( 2 7 Eylül 1 9 9 3 ) Cindoruk, y a l a nlamasında , D e m i r e l ve Ç i l le r'le i l g i l i h i ç b i r g ö ­ r ü ş bildirmediğini açıklıy ordu

131 Basından (Başlık: Tansu Hanımın gücü) Tansu H a nım·ın önünde şimdi 'Kasım' kongresi var . . "Sıkıntısız aşa r ı z , b i z partimizi t e k başına i ktidara h a z ı r l ı y o r u z , b u n u h e p b e r a b e r b ü t ü n part i l i a rkadaşlarımızla yapac a ğ ı z , p a r t i b u k o n uda yani t e k b a ş ı m ı za i k tidar olma k o n u s u n d a b a n a �� üve niyor­ lar. B u hede fe g i d ec e ğ i z ; göreceksin i z , kong red e n y u m r u k gibi ç ı ­ kacağız .

Peki parti iç inde ayyuka ç ı k a n m u h a l i f sesler ne olac a k ' Tansu Hanım'a soruyorum . " D e m i re l sizi i s tiyor m u , istemiyor m u ? " " İ l k zamanlar i stemiyordu ama şimdi , istemed i ğ i n i sanmıyoru m . B u a rada bize , icraatımızla i l g i l i h i ç b i r e n g elleyici tavı rda bulunmu­ yor, yani tam bir tarafs ı z Cumh u rbaşkanı g ibi hareket ediyor "Parti iç inde şu andaki muhalif ç ı kışlarda Demirel etkisine , işa­ retine 'vardır' diyebilir m i s i n i z ?" ' Bana l a f geti riyorl a r , ' B u ç ı k ı şların arkasında De rıııre l v a r ' d i ­ y o r l a r Ama Demirel i l e yanyana g e l d i ğ i m i zde k e n d i l e r i b cı n a c o k m ü l t e f i t davra nıyorla r , Türkiye'nin v i t r i n i sayende puaıı t o p l uyor' diyor. Cumh urbaşk a n ı m ı z ı n bu desteği h o şuma g i d ı v o ı 403


' İ ktidar yürüyüşü' başlatan ANAP lideri Mesut Y ılmaz, Tansu H a nı m a " Masalcı bacı" diyor . Tansu H a n ı m , Mesut Y ı lmaz'ın ' i kti­ dar yürüyü ş ü n ü ' "Haya l , seçimde fa rk a ta r ı z " diye n i teliyor . Liderler 'sandık' hazırlığına başladı lar (Behiç Kılıç - Daha sonraki yıllarda Çiller'i televizyondaki yorumlarında ve Günay­ d ın'daki yazılarında he rkese ve her şeye karşın savunacak) (30 Eylül 1 9 9 3 , Perşembe) (Başlık: Çiller' in 'Ruspolitik'i iflas etti) "Başbakan Tansu Ç i l ler'in 'vitrin dekoru' olarak değerine kimse bir şey söyleyemez R öfleli sarı saçlarını savurarak boynunda üzerindeki tayyöre uyuml u fular ı , muntazam yüz hatlarına yerleşmiş sürekli gülümsemeyle ya­ b a n c ı m uh a tapla rında B a tıya yönelme i htirasındaki bir Müslüman ülkenin kentli-kolejli ve profesör bayan Başbakanı olarak hayranlık uyandırıyor . . .

Türkiye için milyonlarca dolar sağlayamayacağı bir P R , bir başka deyimle 'reklam ve halkla ilişkiler harikası' olarak Mosko­ va'dan Bonn'a, Berlin'den M o nako'ya televizyon kameralarını dalga­ landırarak dolaşıyor . . . Mükemmel bir 'vitrin dekoru' olmak, güzel yüz ha tları , akıcı bir İ n g i lizce , rengarenk fularlar, bütün bunlar Türkiye'nin ulusal strate­ jik ç ı karlarını korumaya ve uluslararası satranç tahtası üzerinde Türkiye'nin geleceğini g üvence altına alıcı diplomatik başarılar elde etmeye yetmiyor . . . Tansu Ç i l le r 'in Rusya ziyareti tam bir ' fiyasko' ve skandal' bo­ yutla rına varan diplomatik hatalar gezisiydi . Almanya ziyareti ise , esas olarak, somut sonuç a ç ısından gayet başarısız, 'diplomatik gaf' bakım ından hayli zengin geçti. Ç i ller, Türkiye'yi en ç o k ilgilendiren Almarıya'da yaşayan 1 . 8 milyonluk vatandaşımızın 'ç ifte vatandaşlık' hakkı konusunda h içbir şey e lde edemedi kten başka , PKK'nın faaliyetlerinin yasaklanması konusunda da elle tutulur bir ilerleme sağlayamad ı . M onako'daki performansı i s e h erkes g ördü H e l e , İ stanbul'u tanıtım konuşmasının sonunu 'Sizleri İ stanbul'da bekliyoruz . Çünkü sizi seviyoruz (We love you)' diye bitirmesi , Türkiye'de ağzına pele404


senk olan ana şefkati' retoriğ i n i n , bir başka biçimde ulusla rarası p latforma taşınmasıydı ki , kimseyi etkilemedi Ne var ki, Çiller'i izleyenlerin 'içerik' yerine Başbaka n ' ı rı 'başa ­ rılarını' y ansıtmaya e ğ i limli olmaları nedeniyle Türk basınından Çil­ ler hak kında sağlıklı fikir edinme imkanı zorlaşıyor. " (Cengiz Çan­ dar, 2 5 Eylül 1 9 9 3 ) (Başlık: Çiller'in g ö z kamaştıran sunuşu) "Sayıları yüze yaklaşan kadınlı erkekli Türk'ün gözleri buğulanırken, İ spanyolu , İ n­ g il i z i , A frikalısı, A rja n t i n l i s i , Ameri k a l ı s ı kendini bir a nda 'bir başka dünyaya' kaptırıyor. Kürsüde Başbakan Tansu Çiller nefis İ ngil izcesi ve h itabetiyle Türkiye için dünyaya bir başka kapı açmaya çalışıyor. M o n a ko'da Türkiye 'nin 2 0 0 0 Olimpiyatları için sunduğu tanı­ tım programı tam anlamıyla çağdaş ve neredeyse h içbir e ksiği ol­ mayan bir film . . . Ama asıl e tkileyici olan tartışmasız Başbakan Çiller . . Başba­ kan'la s iyasal düşüncelerimiz birbiri n i tutmuyo r. Siyasal felsefemiz birbirinden çok ayrı . Ancak önceki gün M onako'da Çiller'in Türki­ ye'yi temsili bunların çok ötesind e , başlı başına bir olay . . Çiller kürsüye geldiğinde, 'Benim için arkadaşlarım bir konuş­ ma hazırladılar, ama ben şimdi o konuşmay ı bir kenara b ı ra kıyorum ve gön lümden geldiği gibi sizlere sesleniyorum' diye söze g iriyor Salonun havası aniden değişiyor. Olimpiyatların nerede yapıla­ cağına kara r vere c e k üyeler yerlerinden şöyle bir doğruluyor. Sade­ ce Prenses Ann kılını kıpırdatmamaya özen gösteriyor . Diğe rleri Çiller' i n havasına kapılıp gidiyor . . Çiller kürsüden i n erken herkes birbirine 'Yoksa Türkiye'ye hiç ol mazsa ilk turda eleme dışı kalmak g ibi bir şans mı doğdu?' diye sorarke n , olimpiyatların deneyimli üyeleri g erçeği fısıldıyor kulakla­ ra: 'Bu sadece bir tanıtım, sadece bir forma litenin yerine getirilme­ si . . İ ş ç o ktan bitti . . . ' " (Ya lçın Doğan , 2 5 Eylül 1 9 93. Çiller'i yakın­ dan tanıdıkça Doğan'ırı üslubu değişiyor, sertleşiyor) " İ ş bitmiş" gerçe kten ve Demirel'in alaya aldığı gibi 2 0 00 yılı olimpiyatları için Türkiye ancak 7 oy alabiliyor . (Başlık: Çiller-Yılmaz yarışı) "Tansu Hanım Erzurum'da 405


gördüğü i l g iden me mnun . Gezi çok yorucu geçtiği halde gülüyor ve zinde görünüyordu 'Ben· diyordu 'Bana dokunmak istemesin i . halkın bu cahil ilgi­ si n i , co şkusunu g ö rünce yorul muyorum . ' Size dokunmak istiyorlar H e p e l lerini uzatıyorlar , bir yerinize dokunuyorlar. Bundan rahatsız oluyor musunuz?' 'Hayır , rahatsız olmuyorum ' " (Teoman Ere l , 2 9 Eylül 1 9 93) (Başlık: Sadece konu şuyor) "H oldinglerden vergi alamıyor , rant sahiplerini vergilendiremiyor, batık kredilerin üzerine gidemi­ yor, kaynak i h t iy a c ı n ı vatandaşa KDV getirerek sağlamaya çalışı­ vor Böyle şey olur mu? Buna artık yetti deme l i . Hiçbir şeyden sonuç alam ıyor Sadece bıcır bıcır konuşuyor, bir şey çıkmıyor. Ş ı k g iysilerle h alka sempatik görünmeye çalışıyor. H erkes bu sorunları unutmuş, Başbakanımızın güzelli ğ iyle ilgili . Ama güzellik karın doyurmuyor " (Deniz Baykal , 2 9 Eylül 1 99 3 )

132 Cumhurbaşkanlığı g örevine başladıktan sonra medyanın yay­ lım ateşiyle karşı laşan Demire l , basınla iyi ilişkiler gereğine işaret ettiğim zam a n , " H e men h e r gün arayanla konuşacak olsam, ANKA ajansına döneri m " diyor ve basınla sıkı teması yeğlem iyordu . Bir-iki ay g e ç t i , geçmed i . Cumhurbaşkanı basınla 'doğrudan ilişki kurmaya' girişti . Ö n c e C u m h urbaşkanlığı muhabirleriyle derinlemesine bir gö­ rüşme y a p t ı _ İ k i n c i olarak ay sonunda ( E y l ü l 1 993) b i r basın toplantıs ı . Y e n i Başbakan·ın yönetim biç i m i , daha doğrusu yönetimsizliği ortaya ç ı k tıktan sonra Demirel'in basınla çeşitli konuları görüşmeyi uvgun görmesi , sah neye g i rme zaman ının geldiğine karar ve rdiğini gösterıyord u . U s t e l i k d ı ş basında da Çiller'in o i l k günlerindeki 'parlak övgü­ ler', yerini e leştirel yazılara bırakmaya başlamıştı 406


Londra'da yayımlanan Eurobusiness "Ç iller'in balayı nın s o mı erdiğini" yazıyordu Kamuoyunda inişe g e ç t i ğ i n i gösteren işare t l e r i b i z de gözlüyorduk. a m a İ ngiliz dergisinin kimi k e s i n ya rg ı l ar ı n a d cı katılmıyorduk Dergiye göre. Çiller etkı l i tutumunun gerek partisinde g e r e k s e kamuoyunda yürekleri kazanamadığın ı söylüyor v e 'Ka s ı m k o n g r e ­ si nde G e n e l Başkan lığı kaybcdebileceğ ıni' ö n e sürüyord u . Tabii yanılıyord u ! Zira içerdeki vaziyet, dışardan görüldüğü gibi değildi P cı r t ı içinde muhale fe t bayrağı açanların p e k ç o ğ u yavaş yavaş Ç i l l e r e dönüyorlardı . Kimileri Çiller'in g iderek partiye egemen olduğunu görüyor, kimileri de hükümetle işi olduğu için 'yanaşıyordu ' Dışardan fazla görülmeyebilirdi . H atta Cumhurbaşkanı nın Ç i l ­ l er' i yerinden etmek için kimi girişimlerde bulunduğu ve b u lunacağı izlenimi alınabilird i . Bu da b i r başka yanılgıyd ı . Z ira Demire l , Çiller'in DYP'nin başından uzaklaştırı lması için -deyim yerinde ise- parmağının ucunu bile oyn atmayacakt ı . Çiller'e karşı hala dirençle savaşa nların g i rişimlerin e , eyle mlerine de karışmayacaktı . "Gitmesin" de demeyecekti çevresinde toplananlara. · Gitsin" d e l O , Çan kaya'daki konumunu anlatmakla meşguldu Çi ller'le görüşmelerinde bir 'karşı aday' ç ı karacağı v o l ı m d a k i söylentileri yalan lıyord u . Bu sıralarda A N A P lideri M esut Yılmaz'ın Tansu Ç i ller'e i t h a f ettiği' b i r fıkra dillerde dolaşmaktaydı v e fıkranın içeriğ indeki esrri tamamiyle Çiller'in geleceğine dönüktü "Vatandaşın biri halk otobüsüne binmiş. canı sigara içmek iste ­ miş. Sigarasını çıkarmış, kibrit aramış. yokm uş. Yanında oturan 'fularl ı ' , harika giyi m l i güzel bir bayana don­ müş, 'Ateşiniz var mı?' diye sormuş Var' d iyen güzel baya n . krokodil deri çantasını a ç m ı ş . içinden bir cep feneri ç ı karmış , vatandaşın sigarasına doğru t ut m u : i v a t a n ­ daş s igarasından nefes çekip durmuş. ama sigara yanma mış. Bir başka yolcu uyarmış, 'Kardeşim yanındaki se n i n le d a l g ,ı q c çiyor, hiç cep feneri ile sigara yanar m ı ? ' .

407


Vatandaş gülmüş: 'Ben de bi li yorum ama fenerin pili bitsin d i ­ ye bekliyoru m ' D a h a i l k g ünden zikzaklar çizmeye , dizi dizi hatalar yapm;wa b a ş l a y a n Ç i l l e r' i n , genel yarg ı ya güre ' k ı sa süre s o n ra pili bıtcc e k t ı · Ama

133 Oysa, pek ç ok vaat Çiller'le birlikte tersine yön a l ıyordu 1 9 9 1 seçimlerinden önce , Ö zal'a karşı hazırlanan kimi slogan­ lar arasında ' ülkeyi kanun hükmündeki kararname lerle yonetilmek· ten kurtara c a ğ ı n ı ' vaat eden DYP, ancak 1 , 5 y ı l bu sözüne s a d ı k kalabi ldi . DYP- S H P k oalisyonu , Demirel Çankaya'ya çıktıktan sonra iki ay iç inde tam 1 9 KHK yayımladı Ne k i , Anayasa M ah kemesi geniş yetkiler sağlayan kanun h ük­ mündeki kararnameyi iptal etmişti . Çoğu çevreye göre . yetki ycısa· sına dayanarak hükümetin ç ı kardığı kararnameleri n , uyg u l ama larıy· la birlikte yürü rlükten ka lkması gerekiyordu "H ayır" dedi Demire l , tersine bir yorum yaptı Cunı h u rbaşknn· lığı muhabirlerini kabul etmi ş , her konuda geniş açıklama lar yapı­ yordu . Söz, yetki yasasının iptaline geli nce Demire l : "Demokrasi kurallar rejimidir Onun i ç i n şeriatın kestiği par­ mak acımaz Bu karar yürürlüğe g irene kadar h ü kümetin yapt ı ğ ı . benim imzamdan geçen bütün kararnameler geçerlidır" dedi . Ya önünde duran kararnameleri Anayasa Mahkemesi kararı nasıl etkileye c e kti? "Bekleyen h içbir kararname yok" diye karşıladı Demirel Yetki yasasını -Başbakan i ken s avunduğu öğel erle- savun u · yordu Devlet işleme liydi Karga şaya gerek yoktu . TBM M çalışmalıyd ı . Çalışmadığı zaman sadece TBM M yıpranmaz, rejim d e yara alırd ı . Yeniden kullanmaya başladığı slogan : "Hiçbir şeye karışmayan ya da her şeye karışan bir Cumhur· başkanı o lm a k i stemedi ğıni" söylüyordu . 408


Oysa zaman ve zemine göre karışmaması gereken işlere karış­ tıqı , karışması gerektiği sanılan kimi işlerden de uzak durduğu görü­ l üyordu ve g örülecekti !

134 Görevi süresince özenle ve sürekli kullandı ğ ı Anayasa ile bağ­ lantılı ilkeleri Ça nkaya'ya çıkışının üçüncü ayında durmadan söyle­ meye başlam ıştı : "Devletin uyum içinde işlemesi ve Anayasa'mn hakkı ile uygu­ lanmasını gözetme görevini kendi 'üslubunca' yapmaya çalı şıyor"du . Bir gazeteci Demirel'in beğ enisini kazanacak bir s oru s ordu : S orunun g irişi ilg inçti : "Tahminlerin ötesinde tarafsız bir Cum­ h urbaşkanı oldunuz" diye başlıyordu soru ve Demirel'in sempatiyle bakmadığı bir konuyla sürüyordu : " İ stanbul Valisi ve İ LKSAN ola­ yında n ihai hedef sizmişsiniz gibi bir görüntü ortaya çıktı. Nasıl de­ ğerlendi riyorsunuz?" Cumhurbaşka n ı , bugüne kadar belki 2 0- 3 0 kez yinelediği -kendine uygun- gerçeği yineledi · "Ben niye nihai hedef olayım ki , ben üzerime düşeni yaptım" ded i . Aylar sonra yine Demirel'in önüne ge tirildiğine göre: sorun ka­ panmamı ştı Yıllar sonra yine anımsatılacakt ı l Çan kaya'yı g ünlerce uğraştıran Kozakçıoğlu konusuna , pek ç o k şey düzlüğe ç ıktıktan sonra Demirel büyük bir rahatlıkla değini­ yor, hatta sert bir yanıt veriyordu : "Şimdi ne oluyor? İ stanbul Valisi'nin şahsi hesaplarında para var . Vay efendi m , vali 8 m i lyarı nerefen buldu?" diye başlıyor söze : " Ö yleyse İ stanbul Valisi acaba aparttı mı? Böyle bir gölgenin İ stanbul'da hizmet gören bır insanın üzerine düşürülmeye ç alışıldığı zaman ben ortaya çıkıp 'Valinin h esabında 8 milyar varsa, vard ır. Nesi var bunun mu?' diyoru m . ' Hayır, o parayı b e n verdim' diyorum B u n u söylemek bana düc şer Çünkü parayı veren benim. Bu durum karşısında 'Ben bunu söylersem, e leştiriye maruz kalırım' diye düşünme m . Parayı veren benim ve hem öyle 8 m i lyar deği l , 26 milyar l ira vermişim 409


Ç i ı n k ü üstlendiğim hükumet te anarşi ve terörün hakkından g e l m e y i m i l le time taahhüt etmiştim Bunun nasıl yapılacağı benim i<;.im Esk i l e r ı n deyimiyle 'netice itibariyle' Cumhurbaşkanı Demire l , e m r ı a l t ı ndaki bürokratları arslanlar g ibi savunduğunu v e savun aca­ ğını qösterıyordu Asl ırıcL:ı kendini savunuyord u ! Oradan çıkarak terör v e anarşinin hakkından gelebilmek i ç in her ne yapılması gere kiyorsa , onları yaptığını kanıtlamak istiyord u . Erdal İnönü'ni.in siyasetten ayrılmasına üzülüyor Cumhurbaşkanı ' ( İ nônü'ye) . 'Gitme , gitme ne olursun' diyenlerin içindeyim . Ay­ rılması şahsi kararıdır . " Cumhurbaşkanı"nı c a n havliyle yerinden fırlatacak soru ; Çil­ l e r'in 'Enkaz devra ldık" söz ü . Yerini buluyor , zamanı geldiği i ç in Ç i l ler'e. tabii i s im vermeksizin bindiriyor: "Kim yapıyor enkazı? Kim söy lüyor enkazı? Nesi enkaz? Türki­ ye büyümeye , ge lişmeye devam ediy o r . l 9 9 2'yi yüzde 5 , 9 kalkın­ m a h ı zıyla kapa t m ı ş . Yüzde 8, 9 ihracat artış hızı yakalamış" diyor; Kenan E v r e n d e n miras demokratik enkazın zaman-ı iktidarında kal­ dırı lamadığına h i ç deği nmiyordu 1 2 Eki mde Londra'y a , 2 2 - 2 3 Eki mde de Almanya'ya g idecekti Ya İ LKSAN olayı? Savunması çok rahattı "Olay siyasi değ i l . ahvali adiyeden " '

135 Gazetedeki fotoğrafa bakıyorum Cavit Çağlar Kırmızı kısa kollu bir gömlek g iymiş. Rengi kıp­ kırmızı Saçlar düzgün , tara l ı , kaşların üstüne d üşmüş . Bıyıklar hafif yana doğru . seyre k . Haberin başlığı i l g i n ç : "Cavit Çağlar'ın y e n i m arifet i . " Ba şlık eskileri anımsatıyor gibi . 'Yeni' sözcüğüyle sanki bir çağ­ rışım �ergilenmek isten i\iyo r . 'B aşbakan Ç i ller ile s o n dönemde arası yeniden ısınan eski 410


Devlet Bakanı Cavit Çağlar, Halk Ban kası'ndan 2 2 0 m ı lyar l i ra y e ­ ni' kredi aldı" diye başlıyor Bu g i r i ş , aklıma hemen Demirel'in Ç ağlar dan s ö z açddığınclaki yüz ifadeleriyle kimi söylemlerini geti riyor "Değişti" diyen sert s cı p tam a ' "Bakanlıktan çekildikten sonra Cavit'e ne oldu?" diyen Demirel 'Aramad ığını , ama Çağlar'ın her gün aradı ğını' laf arasına yer leştiren Demirel. Demire l , asla bir duygu adamı de ğ i l _ Tek bir 'is t i s na' dışında ta­ bii. O istisn a , ailesi ' Demirel ' i ailesiyle ilgili eleştiriler yapıldığı Z (l man görün ; hemen kartal gibi dikleşiyor, gözler büyüyor, siyah göz­ ler daha kararıyor. 'Yakın dostluklardan' kolaylıkla uzaklaşabiliyor Fakat , artık soyutladığı bir siyasetçiye , bir dostun a , arkadaşına kafasında oluşturduğu kararı hissettirmemeyi çok güzel beceriyor: duyguları , kararı içine hapsediyor . Cavit Çağlar a karşı önceki t utumundan hayli farklı bir davran ı ş sergilemesinde bir neden olmal ıydı Demirel'e yansıyan öyle b i r o l a y k i , y a d a olaylar ki ; Demire l , Çağlar'ı boşlamış görünüyordu Hoş Cavit Çağlar'ı bir kenara koyduğu izlenimini verdikten sonra , 'eski dostu' ile yine birlikte olmayı sürdürdü Dem i re l . Cum­ hurbaşkanı olarak kimi yerlere g i t t i , kimi törenlere katıldı . Madalyonun iki yüzündeki davranışları görenler i ç i n Demire l ; içten değildi Habere göre. Çağlar, krediyi bir devlet bankası olan Halk Ban­ kası'nın Dem irbank'la H ollanda' da kurduğu Demir Halk Bank tan al­ dı . 1 8 . 5 milyon dolar kredi için Türkiye'de Halk Bankası teminat mektubu verdi . Halk Bankası Genel M üdürü Sezgin Taşkıra n , rakam verem e­ yeceğini belirterek krediyi doğru ladı ve "Cavit Bey'in firmaları bi­ zimle de başka bankalarla da çalışan kredibilitesi olan firmalardır" dedi ( 1 9 Eylül 1 99 3 ) . Ertesi g ü n Çağlar sahneye gird i 'Şirketlerinin H a l k Banka­ sı'ndan 2 2 0 milyar kredi aldığını' doğruladı . Ama "Adıma verilmiş kredi yoktur" dedi . 41 1


Nergis H olding 'teki hisse durumu bilinen Çağlar bu sozüyle ne­ y i kanıtlamak istiyordu Kredi alınmış, ama kişisel değ i l Şi rketleri­ ne verilmişi Ha A l i ha Veli l Demek ki Ali ile Veli y i , Çağ lar işte böyl ece birbirinden ayır ıve­ riyordu Ali ve Veli'nin aynı kapıya ç ı ktığını bile bile böyle bir sa­ vunma yapıyordu . "Kimsenin, kend isine 'Kanunsuz iş yaptı' d iyemeyeceğ ini" söy­ lüy ordu Çağlar Zaten böyle bir sav da yoktu. " İ t ibarlı olan şirketlerinin kredi almalarının yeni bir olay o lma­ d ı ğ ı n ı , ne var ki 2 2 0 milyar kred inin 'geçen Ağustosta alındığını " söylüyord u . Y e n i 1 99 2 yılının Ağustos ayında . O tari h te Demirel'in Başbakanlığında DYP-SHP koal isyonu iş başındayd ı ve -eğer ga zete lerde yayımlanan söz yanlış deği lse- o tarihte Çağlar da o hükümette Bakan olarak g örevliyd i . Çağlar'ın kırmızı kısa k o l l u g ö m l e k l i fotoğrafına bir kez daha baktım Sağ elinin baş parmağ ı n ı açmış, yüreğinin üzerine bastı rmıştı. " Eyvallah " der gibiydi Neye ve kime? Kim bilebilir kil . .

136 Mu halefete düşen liderin sesi bir başka m ı ç ı kıyor'? SSCB'nin son lideri Mihail Gorbaçov'un 'Bat ıya isyanını' içeren haberleri okuyunc a , gülmek geldi i ç i mden Zira Gorbaçov, R usya lideri Y e ltsin'e tepki gösteriyor. " N ıçin Batılı ülke lerde Anayasaya uymak mecburidir de, R usya'da bu m e cb u riyet görülmüyor':' Watergate ve İ rangate skandallarında , A B D Başkanı'nın i s t i fası isten iliyor. Oysa b i zde Y e l t s i n . Meclis'i kapatıyor, herkes ' Bravo' diye b a ğ ı r ıyor" diye konuşuyor ( 2 4 Eylül 1 993) 41 2


1 9 8 0/ l 9 8 3 y ı lları a rasında Demirel de böyle konuşmuyor muydu? Ankara'ya gelen Batılı ülke heyetleri n i , 'Türkiye 'de hem de­ mokrasi isted ikleri n i , hem de demokrasiyi katleden askeri yönetimi alkışlad ıklarını' söyleyerek e leştiriyordu. O günlerde Demirel Batılıları 'çifte standart uygulamakla' suçlu­ yordu . Garbi de aynı havada . Tabi i , Demirel , muhalefet yıllarında Ö zal'ı e leştiren sözlerine ters düştüğünü öne süreceklere bir koz daha verd i : Ö zal döneminde toplumun ve devlet yönetiminin kirlendiğini Demirel asla reddetmezd i . A m a , Cumhurbaşkanı o lduktan sonra s o n g ünlerde ortaya atı­ lan 'kirli siyase t , kirli toplum' savlarına katılmadığını söyledi Katıl­ mamak ne sözcük; toplumun da siyasetin de ' kirli' o lduğ unu kabul e tm iy ordu . Bunu söylemenin mantığı yokt u l

137 Gazeteciler d e Çankaya'ya egemen olan 'siyasal havayı' hala keşfedememişler, sorup duruyorlar: "Demirel, DYP kongresine 'ka­ r ışacak' mı?" Oysa Demire l , partiyi de hükümeti de 'aşağıda bırakarak' Çan­ kaya'ya çıktığını kanıtlaya cak her hareketi yapmaya hazır Kasım kongresine ne karışacak ne de ilgilenecekl Cumhurbaşkanı bu gerçeğ i gazetecilere yinelediğimi işitince , " Zaten gerçek bu" dedi Geçmişte Ö zal'ın partiye ve h ükümete karıştığı sıralarda oluşan tepki ler olmasa; Dem ire l , partiye karışmaktan geri durabilir miydi acaba? Sanmıyorum Elinin altında güçlü bir parti olmasını her zaman yeğleyecekti ve yeğ liyordu da. Ama ne zaman ne de zemin bir par­ tiyle organik bağ kurmasına olanak veriyordu . Ü l kenin ve topiumun yüce yararları söz konusu olunca bir hükü­ met adam ı , bir Başbakan gibi düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. 413


O rneğin , e konomik olaylar te rsine i şliyordu ' ( 2 7 Eylül 1 9 9 3 ) Bu kon uda gayet açık b i r ifadede bulundu :

"Tam 4 aydır (ya n ı Cumhurbaşkanı olalı beri) 'bu sorunu' (yani ekonorn ı k sorun l ar ı ) nasıl çözeceğimizi düşünüyorum . Kafamı zorlu­ yorum" dedi . Oysa ekonomik sıkıntı lara çözüm aramak Cum hurbaşkanı·nın görevi d e ğ ildi Zaten Demire l , Ç ı l ler ' l e siyasal alanda savaşıma giremeyeceği­ ni g ö rdüğü günden berı h ükümetin ekonomik sorunlara yaklaşımı ve çözüm üretememesi üzerinde sıkı demeçler veriyord u . Çiller'i halk indinde zayı flatm anın birinci yolu, halkın anlayacağı biçimde ekonomik g idişatı eleştiri bombardımanına tutmaktı. Prof . Emre Gönens ay d a n , sürekli raporlar hazırlamasını isti­ yordu Gö nen say bu işin ustasıyd ı . M e rkez Bankası'yla konuşuyor, ABD'de ki ekonomi uzmanı dostlarıyla ve kimi bankalarla temasa geçiyor ve . Demire l ' e , 'kullanması için zehir zemberek raporlar' hazır\ayıp \!eriyordu 'Kadın'ı perişan edecek her öğe, her bilg i , Gönensay'ın elinde bir s i l a h a dönü şüyo rdu

138 Günün biri nde 'biri' p e rdeyi kapatıverdi İ hsan S abri Çağlayang i l , o dağ gibi ada m , kımıltısız, upuzun yatıyor A k c iğ e r yetmezliğinden yine ' alete bağlamışlar' (28 Eylül 1 993) D e m i re l , alelace ha stahaneye gidiyor Ü züntüsünü her hareke­ tiyle g öste riyor Bir o kada r . belki Dem irel'den de çok üzgünü m . Cumhurbaş­ kanı . d ra m a t i k bir sesl e ; '' Ö lece k ! " dedi O kada r . Has tahaneye hareket etti 414


Çağlayangil çok yünl ü , değişik , Türkiye 'nin yetiş t i rdiği zekalardan biriydi .

ender

Gün gürmüş hali , dinamik zekası, esprili konuşm<ısı ve olayl <ı r ı bi rden kavrayışı v e kuşku y o k . e n g i n devlet deneyimi i l e y e r ı kolcıy doldurulamayacak bir i nsandı Çağ laya ngil'i l 9 60 'tan sonra siyasete girdiği günlerde tanıdım Adı geçince aklıma Bursa Valisi Çağlayangil gel irdi Ü nlüvdü Başbakan Menderes'le rahat konuşabilen büro kratlardan b i riydi Çapkındı Devlet Tiyatro ve Operası n ın sana tkarları , bir gün şikayetlerini ve isteklerini Başbakan'a duyurmak için Başbakanlık binasını dol durmuşlar. K oridorlar, Başbakan Demirel'in çalışma odasına giden küçük hol, Ö zel Kalem M üdürlüğü, genç sanatçı l a rdan geç i l m i yor Ben Ö zel Kalemle Başbaka n'ın odası arasındaki kapıda dur ­ muş, sanatçıların Dem ire l'le yaptığı g ürüşmeyi i zliyorum Birden arkamdan yumuşak, ama her süzcüğü anlaşılan tanıdık bir ses geldi : " İ hsan Amcan yine dışarıya gidiyor. Bavulunu hazırlamaya gel­ meyecek misin?" d iyordu Büroya geldim, telefonu açtım, İ hsan Sabri Çağlayangil'i bağla­ malarını rica ettim . K ısa bir süre geçti, Çağ layangil'in yumuşak ses i , "Buyur Cüneyt" dedi "Acaba bugün İ hsan Amcaları n ı n bavulunu toplamaya yardıma gelecekler mi?" eledim, sustum . Hiç ses yok . Bir süre geçti. İ hsan Sabri Çağ layangil'in o yumu­ şak sesi hafif tariz dolu bir tonda duyuldu "Yahu ne adamlarsınız! Rüyamızda ihtilam olsak haber alcıcak­ s ı nız" dedi . Kahkahaları koyuverd i k . İ nsancıl adamd ı , N A T O toplantısı i ç i n Brüksel'e gönderm i ş t i gazete . Dünüyoru z , aynı uçaktay ı z . T H Y uçağı Havaalanında b i r vitrinde beğendiğim v e eşime a l m a k istediğim bir armağan gördü m . Ancak param çıkışmıyordu . Ankara'da g e r i vermek koşuluyla Çağla­ yangil 'den istedim Verecekti ama, güzlerinde muzip ı ş ı klar parlad ı : 415


"Bütün erkekler" ded i , "yurt dışından eve dönerken ke ndılerirı ı affe ttirmek i ç i n hanımlarına hediye alırlar l " Sayın Dışişleri Bakanı d a aynı şeyi yapıyor muydu acaba') S o ramadım THY'nin iki saatten fazla gecikmeli o lduğunu söylediler. Çağla­ yang i l , THY yetkililerine " Mademki" ded i , " gecikmeli uçağını z , hadi yolcu larınıza yemek yedirin . " Sayesinde mükellef bir ö ğle yemeği yedik S ı k sık çekiştiğimiz olurdu . Cumhurbaşkanı Sunay ABD'yi res­ men ziyaret edecek. H ürriyet'ten gazeteci olarak ge ziye katılmamı istedi. O zamanlar H aldun Simavi, gazetesindeki hiç kimseye r e s m i g e z i lere katılma izni vermezdi. Fakat Köşk'te n ısrarlı istek gelince heyete katılmama müsaade etti . Tek koşulla : Ceb i me 1 00 0 dolar koydular. ABD'den isted i ğ i m a n d a Türkiye'ye uçmama olanak sağlaya n P A A bil eti verdiler. H a l ­ dun Simavi ; "Ge ziye katılacaksın, ama s a n a görevinle veya kişiliğin­ le yakışmayan bir hareket yapılacak olurs a , nerede o lursan ol uça­ ğ a atlayıp geleceksin" ded i . Bir zamanlar, gazete buydu , patron buyd u ! Washington'dayız . Başkan Johnson. Sunay ünlü Blair H ouse'ta a ğ ı rlanıyor. Heyette rahmetli Nihat Erim , Kıbrıs uzmanı ve siyasal danış­ man olarak bulun uyor . Askeri danışmansa, o sı rada korgeneral r ü t­ besinde olan Muhsin Batur l Otelden Blair H ouse'a yürüyerek gittim İ çeri girdim Eski bir bina. Bir üst kattan sesler ge liyo r . Tartışan sesler. Erim'in , Cum­ hurbaşkanlığı Genel Sekreteri 'nin ve Ç a ğlayangil'in sesi . Müthiş bir haberdi · Kıbrıs konusunda J ohnson'la yapılan g ö ­ rüşmelerde Türkiye'nin karşılaştığı d i renmeler konuşul uyordu Erim'le Çağlayangil'in ayrı düşündükleri anlaşı l ıyordu Otele döndüm . ABD -o s ırada bana- basın cenneti görünüyor­ du. Türk heyetinin kalacağı otelin bir katına Ameri ka'nın ünlü telg­ raf telefon şirketi teleksler yerleştirmişti. O zamanlar teleks lüks bir i letişim aracıyd ı . Haberi yazıyor ve teleks memuruna veriyordum Derhal -hem de T ürkçe metni- yanlışsız geçiyordu . 416


Ertesi gün Çağlayangil benimle görüşmek istedi Türkiye'den H ürriyet'in manşeti Bakana bildirilmişti . Türk he­ yetinde Kıbrıs konusunda çıkan anlaşmazlık büyük harflerle manşet­ teydi "Siz" dedi bana Çağlayang i l . " Heyettesiniz. Haber yazamazsınız "Ben gazeteciyim . Heyete de bu n i teliğim bilinerek alındım " "Hayır" diye di rendi Çağlayang i l : "Yazamazsını z ! " "Pekala", dedim . " Öyleyse heyetten ayrılıyor v e hemen yurda dönüyorum . " Haber yayıldı. Ö nce Köşk Genel Sekreteri Cihat Alpan Paşa gel­ di . "Dilediğim gibi çalışmamı ve yazmamı " söyledi . S onra Batur Paşa . Çağlayangil de gönlümü aldı , g e z iye devam ettim . İ ki haberim Çağ layangi l 'i fena zorlam ıştı . Bayramın ilk günü, Türkiye'nin ABD'nin Adana'dan kaldırıp S ovyet topraklarını gözet­ lettiği U-2 casus uç aklarını uçuşunu yasakladığını yazdım . M anşette çıktı . Zira 1 9 6 7'1erde Sovyetler'le ABD arasındaki gerilimli sorun­ lardan biri, h a tta başta geleni U-2 casus uça klarıydı . Sovyet]er bir U - 2 uçağını düşürmü ş , sağ kalan pilot Powers'i mahkemeye ve dün­ ya kamuoyu önüne çıkarmışlardı . Moskova h e r fırsatta Türkiye'yi uyarıyor. " Mademki komşu ve dostuz , içimizi gözleyen casus uçaklarının toprakların ızdan kalkma­ sına izin vermeyin" d iyordu Sovyet Başbakanı K osigin'in Türkiye ziyaretinde U-2'1er özel bir yer tutmuştu. Türkiye , S ovyetler'le dostluğa ve karşı lıklı ticareti geliştirmeye önem veriyord u . İ skenderun demir-çelik, Konya alümi nyum, Aliağa rafinerisi . . . Sovyetle r , Türkiye'nin gereksindiği bir-iki önemli tesisi yapmayı da üstleniyordu . Hem de 'çok müsait ödeme koşullarında. ABD ise , Türkiye 'ye bir sanayi ülkesi gözüyle bakmıyordu . Ta­ rımı ge liştirmemizi istiyordu . Kredi istemlerine ters yanıtlar veriyor­ du Demi r e l . bir- i ki y ı l l ı k Başbakan'dı ve 'Büyük Türkiye' sloganıyla siyaset yapıyordu . Sovyet önerilerine uygun yanıt verd i , tesislerin yapımın a giri­ şilmek üzereyd i . T a m bu ortamdayken Türkiye'nin U - 2 casus uçaklarını artık 'men ettiği' haberini patlattı k 417


Çağ layangil , saba h ı n erken saatlerinde aradı " Ş u bayram gününü mahve ttin" dedi "Kim verdi bu haberi? Rütün N ATO ülkeleri sabahtan beri beni arıyo r . " T ü r kiye ı l e A B D arasındaki gerilimli sivase t , Johnson mektu­ bundan sonra böyle böyle daha da derinleşecekti Ege'deki adaları Yunanlıların silahlandırdığı haberini ilk olarak H ü rriyet verdi Bir kokt eyldeyd i k . Korgeneral Batur da oradaydı Aya küstü kısa bir konuşma yaptı k . Bana "Havadan çekilen fotoğra fla rla Yuna n lıların , Lozan And­ laşmas ı'na aykırı olarak adaları silah la ndırdığının tespit edıldiğıni" söyledi . B i r g ü n sonra manşet habe r imzamla H ürriyet'teydi O gün M e c l i s Bütçe Komisyonunda Dışişleri bütçesi g örüşülü­ yordu ve Bakan Çağlayangil'e ter döktüren sorular adaların silah­ lanmasıyla ilgiliydi Çağlayang i l , "Sila hlandırmıyorla r . Yapılan havaalanları turis­ t ik" diyordu .

1 39 G ü n ü n bı rinde 'biri' perdeyi indirdi . İ h s an Sabri Çağlayangi l , o dağ gibi adam , kımıltısız, upuzun yatıyordu Akciğer yetmezliğinden yine 'alete bağlam ışlar' . B e mbeyaz ç arşaflar üstünde , gözleri kapa l ı , sessiz ve derin uy­ kud a , öyle yatıyord u . D ı ş d ünyad a n . ç o k sevdiği yaşamdan çok uzaklarda!

1 40 Demire l , Ihsan Sabri Çağlayangil'i severdi Çağlayan g i l de Demirel'i Y a l n ı z kaldığı mız zamanlar " Be n " derd i , "bu genç adamın (De­ m i re l 'i n ) yaptığını yapamam . M üth i ş bir sinir gücü ve direnme ira­ desi var . " 41 8


Demirel d e . Çağlayang il'i sadece dış p o l i t i kada d e ğ i l . i ç soru n ­ larda da danışacağı bir arkadaş olarak g örürdü Çağ layang i l ' i n Demirel'in koltuğunda gözü olmad ı ğ ı n ı kanıtla­ yan sözlerine acaba Demire l , inanıyor muydu'/ Demire l , partiyi öylesine yoğurmuştu k i , ayakta kaldığı surece başkasının genel b a şkanlığına olanak olmadığı bili ni yordu Yine Kıbrıs sorunuyla i lg i l iydi galiba TB M M 'de Dısiş leri B a k ,� nı Çağlayangi l 'müthiş bir performans gösterm i ş . ' ade ta yüzde yiiz olumsuz olan bir B M kararını konuşmasıyla lehimize olum lu içerıkte göstermeyi başarmıştı . Demirel'e başarıyı söylediğ i mde hafifçe güldü; " İ hsan B e y ' i n morali çabuk bozul u r . Dün gece şuraya oturttu m , anlat tım rın lattım ve sonra TBM M 'ye gönderdim" dedi . Çağlayangil'in Başbakan·a bağlılığı yadsınamazd ı 1 9 8 0'de 1 2 Eyl ü l darbesine malzeme olan Cumhurbaşkanı seçim lerinde . b ı r s ü r e bekledi kten sonra Demire l , Senato Başkanı Çağlayangil'i aday gösterdi . TBM M 'deki odası nda konuşuyorduk Çağlayan g i l ' le Ka 1cınma şansını tartışıyordu k . Hafifçe güldü "Süleyman B e y ne düşünüyor bilemem a m a " d l' ­ d i , "Cumhurbaşkanı olursam , gö revi 'tam b i r tarafsızlık' iç inde yliru­ teceğim . Demire l'le Ecevit'i birbirinden asla ayırt e tmeyece�1im T a ­ rafsı zlığımı i hlal edemem. " Ne ça re ; Ecevit, Çağlayang il'e direndi C H P lider i , Çağlayang i l ' i n . K öşk'te Başbakan ve AP Genci Başkanı Demirel'in 'emrine gireceği' kayg ısını taşıyordu -

141 Eylül sonuna doğru Demirel'in üniversitelerdeki konuşmaların­ da laiklik sorununa ağırlık vermesini öneren ' i stekler' on plani'I ç ı ktı Eğitim konularındaki başdanışmanı Bozkurt H oca'dan C u m h u r ­ başkanı'na " ün iversite rektörlüklerini tarikatların sardığ ını" söyleme­ sini. özellikle Zonguldak ve Erzurum Ü n iversitelerindeki komışrnalil­ rında bu konuya ağırl ı k vermesini öne rmesini rica ett i m . 419


"Olur" dedi a m a , söyledi mi söylemedi m i , bilemiyo rum Fak a t Demire l , ' konuşmanın akışına göre i rticaya değindiğini' söylüyordu Laikliği fazla vurgulamaması nın mazereti buydu. ( 2 9 Eylül 1 9 9 3) ' Ü niversitelere vereceği mesajlardan' söz eder­ ken , Demirel kalktı, kitaplık raflarından bir dosya ald ı , önüme koy­ du. Ü n ive rs ite konuşmalarına malzeme ya da uzmanla rdan gelen notlardı . Böylesi d osyaları bana g östermesinin e lbette bir nedeni ola­ caktı . Dem ire l , kuşku yok ki , çal ışkan bir siyaset adamıydı . Belki ba­ şarısında zekası , kurnazl ığı kadar çalışma gücü de etkili oluyord u . Kendine g öre bir sistematiği vard ı . B i r yerde konuşmaya g i ­ derken m u t l a k a daha ö n c e d e n hazırlanırdı . E k o n o m i olsun, siya­ set olsun yeni çıkan yabancı kitapları hemen getirtir , d ı ş ülkelere gidip dönenlerin 'getirdikleri kitapları büyük armağan olarak' ka­ bul ederd i . Konuşmalarında b u kitaplardan ç o k yararlandığını söylemek yanlış olmaz . Bir başka yöntemi ise , Çan kaya 'da sıkışıp ka lmış olmanın sı­ kıntısını gidermek için bulduğu yöntemd i . Çankaya'da çoğu günler Türkiye 'nin dört b i r köşesinden gelen heyetleri kabul ediyordu . Başbakan iken yine heyetler kabul ederdi ama, o zamanlar siyasetin i ç indeydi , gelen h eyetlerin yüzde 9 0'ın ı , belki de daha fazlasını pa rti örgütü teşki l ederd i . Oysa Çan kaya'da 'partisiz bir' Cumh urbaşkan ı·na yaraşır heyet­ leri kabul edip konuşuyordu . Emel Yatmaz laf arasında (o gün) Demirel'in 2 0- 3 0 kişiyle ayrı ayrı görüştüğünü söyled i . Başka bir gün d e bir dizi heye t . Cumhurbaşkanı böy le bir gün yorg unluktan söz açtığımda gül­ dü ve yorulmadığını söyledikten sonra ; "Aksine" d e d i ; "Doğudan Batıya memleketin içinde bulunduğu koşulları öğren iyorum . Bir çeşit, mem leketin nabzını tutuyorum . " Bir parti g enel başkanı kadar, h atta bir parti genel başkan ı n ­ d a n d a h a da ilerideydi Türkiye'nin nabzını tutmakta . Sonraları anladım k i ; yurt içi ve dışı gezilere gitmezse, heyet­ lerle görüşmezse , i şte asıl o zaman 'yorulacaktı. 420


Hayret verici dinamizmind e , Dr. Osman Müftüoğlu'nun özenli de netiminin ve çantasındaki ithal malı her türden enerji haplarının katkısı büyüktü Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev'le yaptığı g örüşmeyi Çiller hemen basına duyururken , Demirel es geçiyordu. Eleştirel bir sesle bu tutumundan söz edildiğind e yanıt vermi­ yor , ama Ç iller'e olan duygularını belli etme kten d e ç ekinmiyordu. M esut Yılmaz'ın " Masalcı Teyze " demesine karşılık Çiller; "Bu sözlere önem vermediğini , sadece çalıştığını" söylemekle yetinmiş. "Çok ç alışsa n e olacak ki?" dedi Demirel , "bilmez ki!" Duyguları olumsuz; ama Çille r'i düşürmek için parmağını bile oynatmayacak! Partilerde seçi mlerden sonra ' iktidar kavgaları'nı yakından izle­ menin doyurucu yanları olduğu kuşkusuz yadsınamaz ama; 'iktidar olma kavgalarını ' , bu kavgada ön planda yeri olanların davranış ve duygularını ' tepeden izlemek' başka bir şey .

142 Batıyı kaygıya düşüren gerçek; Arap ülkelerinde giderek yayı­ lan ' İ slam'ın karanlık yüzü'nün, Türkiye gibi laik bir ülkede de ege­ menliğini artırması olasılığıyd ı . Kuzey Afrika'dan İ ran Körfe zi'ne kadar geniş b i r alanda laikleş­ meye çalışan her İ slam devlet i , radi kal fundamentalistlerin mücade­ lesi ile karşılaşıyor Tabii işsizlik, rüşvet ve hemen her konudaki umutsuzluk köktendinci hareketleri körüklüyor. Ü nlü Time dergisi Ç iller'in iktidara ge lişinin üçüncü ayında ya­ yımladığı yazıda " İ slam'ın karanlık yüzü, modernleşmeyi yıkmak, la­ i kliğe karşı çıkmak ve b ütün bunları destekleyen Batı toplumlarına karşı şiddet ve terörist eylemler şeklinde kendini göstermektedir" di­ yordu ABD ile Avrupa'nın köktendinciliğin gidere k gelişmesinden bü­ yük kaygıya düştükleri sırada; Türkiye'de 'laikliğin korunabilmesi için göğsünü siper edeceğini' söyleyen bir siyasetç i , üstelik bir ka­ dın , Başbakanlık koltuğuna oturuyordu . 42 1


Kuşkusuz bu ani g e l i şme ABD için d e , Batı için de büyük bir şans demekti Çiller, A rap ülkelerinde gemi a zıya almış olan kökte ndinciliğin Türkiye'yi sarmasını önleyici bir etkend i . İ çe ride g ü z e l bır kadının, üstelik yeni v e u m u t veren bir çehre­ nın yaratt ığı hava , dışarıda Ortadoğu politikalarında giderek ağır basan köktendinci gelişmeler, Ç i ller'in şansını artırıyordu . Ba sın Yayın Genel Müdürlüğü g örevine son verilen Ö mer Tar­ kan . Köşk'te basın danışmanı olarak g öreve başlamıştı . Gönensay'la Ö mer. Çiller'i kong rede 'indirmenin' zorunlu olduğunu savunurken , Demirel'in de 'olaya bulaşacağı' sanısındaydılar. Ben katılmıyordum bu yoruma . Belki de hakl ıydı Demi rel . Kongrede ve kongre öncesi üzerine gittikçe Çiller güçlenecekti . Başarısı e n g e11enen 'mağdur v e mazlum rolü' kesecekti . Medya D e m i r e l'e yüklenmey e , Çiller'in oynayacağ ı bu rolü al­ layıp pullayıp satmaya hazırdı. Ve, Tansu Ç i ller'i Genel Başkanlıktan indirecek olan 'siyasal qüç bırliği' yoktu o r ta yerde Bu nedenlerle Çiller'in durumu 'iki bilinmeyenli denklem' değil­ di Deyim uygunsa, b i li n e n bir denklemd i . Başarısızlığın ucunu g ördüğü anda; Demire ! g i b i b i r siyasetçinin h ızı h em e n kesilirdi L lstelik D e m i rel , yitireceği b i r oyunda asla yer almazd ı . Sonuçta şöyle denilebilird i : Dem i rel hedefe varmakta hız kesiyor, Çiller'i Genel Başkanlık­ t aı ı . tabii Başbakanl ıktan uzaklaştırma olayını ' rölantiye' alıyordu Çiller i çeride böyleyse , dışa rda da öyleyd i '

1 43 İ ç e ride ve dışa rıda Çiller'in maskesi düşme miş, gerçek çehresi lı ü t Li n hatlarıyla henüz ortaya çıkmamıştı ama: kimi manevralarla ' l1 \ I k a d ın ' ı i kt idardan düşürmenin y o lları vardı . 422


Tabi i . bu yolları kullanmayı siyaset a lemi beni mseye b i lseyd i Tabi i , bu yollardan bi rini uygulama cesaretini g österebilselerd i . Olağanüstü K ongrede Genel Başkan seç i ldiği g ü nden itibaren Çi!ler'in mal varlığı hem siyasetin hem de k a m uoyunun be l l i b rı ş l ı konusuyd u . Daha 1 9 9 3'lerde Çiller ailesinin m a l varlığının trilyonlara var­ dığı bilini yordu . O tarihlerd e mal varlığının üzerine cesaretle gidilebilseyd i . K a ­ sım kongresinden önce Çiller'in maskesi indirilebilird i . İ nanılmaz b i r h ızla edindiği serve t , h e l e D e v l e t Bakanlığı sırasında A BD'ye do lar transferi , orada edinilen g ayrımenkulle r, b i r demet hal inde Ç i llcr'in Yüce Divan'a g itmesine önayak olabilird i . Bu gerçekleri ancak l 9 9 8'de kullanmaya g i riştiler Çok geciktiler ve tam beş yıl Çiller'in kökleşmesine olanak sağ­ ladılar. Bu satırların y azıldığ l ( 2 6 Ağustos 1 9 9 8 Çarşamba) sırada Ç i l ­ ler'i silecek t e k olay olan mal varlığı konusu hayli mesafe almıştı Ama Çiller Fazilet Partisi ile işbirliği yaparak TBMM'de ke ndini Yü­ ce Divan'a g önderecek 2 7 6 oyun b iraraya gelmesini engellemişt i . Oysa 1 9 9 3 yılının Eylül ayının 3 0 günü, Çiller'in yü kselişinde ­ ki hızı kesecek olanak önümüzdeyd i . (30 Eylül 1 9 93) Demirel'le 1 5 dakikalık kısa g örüşmemizde y i ­ ne Ç i l l e r konusu vardı Türkçeyi kötü konuşuyor, kimi zaman telafisi güçleşen sivasal potlar k ınyo r , i ktidar h atalan yapıyordu; ancak. ç a ylak b i r siya setçi­ den beklenmeyecek ölçüde kimi kurnazlıklar sergil iyordu Kendini satmayı çok iyi beceriyordu . ' İ ktidarının dördüncü ayına g i rerken Ç iller , " DY P'den yüzde 1 1 1 2 puan önde olduğunu" söylemeye başladı Böylece . hem vlıceli­ yor, hem d e 'Çiller'siz parti düşünülemeyeceğini' vurgu lamaya ç a l ı ş ı ­ yordu Başa rılı da oluyordu . Ke ndini oy i tibariyle partiden ileride g ören b i r parti Genel Ba ş­ kanına -herhalde- Türkiye'de ilk kez rastlandığını söyledim Demi­ rel' e . A s ı l konuya g i rdi m : Çi ller'in m a l varlığı sorun u ' 423


Geçenlerde beni yine otomobi line almış. eski Köşk e d e ğ ı rı k ı · s a birlikteliğimizde 'asıl mese lenin' özünü söyl emişti "Asıl mesele, Çiller'in yarım trilyonluk se rvetinin üzerıne g ı t mektir" demişti "Çiller, durup durup 'temiz toplum yarataca ğ ı n ı . şeffaf yön e t i m getireceğini' s öylüyor" diye s ö z e başladım ve s ü rdürdüm " H ükümet sözcüsü Yıldırım Aktuna da 'mal bildirimlerinin h a l ka açı klanacağını' yineliyor Ö yleyse yapılacak olan gayet basit Mal bildirimi yasasına bir fıkra e kleyelim Parti Genel Başkanları servetlerinin kaynağın ı , n e reden bul­ duklarını da mal bildirimleriyle birlikte açıklasınlar O zaman Çiller kısa sürede bu kadar malı ve parayı nasıl edin· diğini açıklamak zorunda kalır. " Sonuçta her söylendiğinde sert tepkilere neden olan bir nokta· ya geliyordu önerim : 'N e reden buldu n ! ' Ö neri herhalde Demirel'in hoşuna gitti, gülmeye başladı . Ama olabilirliğine şans tanıyabi l i r miydik? Cumh urbaşkanı'na "Böyle bir fıkranın yasaya koydurulup koydurulamayacağı n ı " sordu­ ğ umda "Yapılab ilir" demekle yetindi. Bu tek s özcüklü yanıt, öneriyi yaşama geçirebilmek için işe ko· yulacağının işareti değildi . Zaten kurduğu parti elinden kayıp giden, başka parti lerle bu konuyu tartışması olanaksız bir Cumh urbaşkanından . sonuç alacak bir eylem beklenebilir miydi? Oysa , Çiller'i siyasetten silebi lmenin püf n oktası mal varlığı so­ runuydu . Tabi i , o günlerde

424


Altıncı Bölüm

" RASTLANTI D İ YE B İ R ŞEY YOKTUR . BAŞ I M IZA GELENLER İ B İ Z HAZIRLARIZ " 1 44 "Kurbağayı kaynar suya atarsanız ne yapar" diye sordu ve ce­ vaplad ı : " C a n havliyle s ı ç r a r . Y a , soğuk suya a ta rsan ız? Su kaynayıncaya kadar hiçbir şey hissetmez ve su kaynadığı anda ölü r " Bu bilimsel saptamayı siyasete uyguluyordu Demirel: Çiller sorununu soğuk suya atmış . . . Suyun kaynamasını bekliyordu . Demirel suyun kaynamasını daha çook bekleyecekti. Medya , Genel Başkan seçilip Başba kanlık koltuğuna oturdu­ ğundan bu yana bütün hataların a , inanılmaz gaflarına karşın Tansu Çiller'i pompalayıp du ruyord u . Medya, h a t t a ç o ğ u siyasal o d a k noktaları, b i r zampara gibi; sa­ rışın , yuvarlak yüzlü , etli dudaklı ve patlak kara gözlü kad ının peşi­ ne takılmış, Türkiye'yi sürükleyip bir yerlere götürüyordu . Medya i l e kimi siyasal odak noktaları mı? Sade c e bu kilit noktaları mı? Hayır! Destek atışı yapan kuruluşlar da medyaya , siyasal odak noktalarına yard ı m eden davranışlar sergiliyorlard ı . Bunların başında ABD'deki benzerinin adını taşıyan G allup ge­ l iyordu P İ A R GALL U P halk eğilimlerinin röntgenini çekiyor ve sa­ tıyord u : 425


Be lki inanmayacaksınız ama Ga l lup'a i nananların başında Cumh urbaşkanı Demirel ge liyord u . Oysa Gallup 'un sadece Demirel'e deği l , De mirel'i gördükten sonra Başbakan lığa uğradığ ı , CH P'yi de ihmal etmediği söylenenler arası ndaydı Demire l . her ay bir sabah kahvaltısında Gallup'un sahibi Bülent Tanla ile buluşuyor, getirdiği anket sonuçlarını onunla birlikte inceli­ yor, bu araştırma kurumundan gelen i şaretlere önem veriyord u . B i r an ket kurumunun bu kadar çok sayıda müşterisi olunca , h e r nabza göre şerbet vermesi olasılığından söz ediyordum Derni­ r e l'e Dinliyor. yanıt vermiyord u . Kulağımıza geldiğine göre ; Gallup , Cumh urbaşkanı ndan gör­ düğü 'itibrırı' . yeri ve sırası geldiğinde hemen her kesimde kullanı­ yord u . Gallup Köşk'ten 'hizmetlerine karşılık para alıyor' muydu , bile­ m iyorum . Ö ğ renm ek istedim , başaramadım . Bir süre sonra bu konudaki merakımı Demire l , kısa yanıtıyla giderdi Gal lup'un anketlerinden çıkan sonuçlara g üve niyordu Zira 1 9 9 1 seçimlerinde DYP'nin yüzde 27 oy alacağını tahmin eden tek k u ruluştu Gallupl Her ay kendisine verilen Gallup sonuçlarını Demirel özenle saklar, laf arasında konuşmaz ya da doğrudan sorduğumuzda yanıt ve rme z . çok seyrek olarak -o da işine geldiği zaman- Gallup'un b i r­ iki sonucunu kısaca söylerdi . Demirel ne kadar sakl arsa saklasın ; Gallup'un yaptığı kamuoyu yoklamaları -tabii çok elverişli sonuçlar içerdiği zaman- küçük bir kitarçık içinde Başbakanlıktan duyuruluyordu 'Eylül 1 99 3 t e gerçekleştirilen kamuoyu yoklamalarından ör­ n e kler" bu duyuruların sadece biriydi " Ö nümüzdekı pazar günü bir genel milletvekili seçimi yapıla­ ccık olsa : " (Eylül 1 9 9 3 ortalaması) DYP yüzde 2 7 8 . ANAP yüzde 2 4 . 3 . S H P yüzde 1 4 3 . R P yüzde 1 6 . 1 . M H P yüzde 3 9 , DSP yüzde 8 2 , C H P yüzde 3 2 . d i ğ e r i yüzde 2 2 . 426


Kamuoyu araştırmasının bundan sonraki b ö l ü m l e r i n d e l ü t fe n sıkı durunuz : "Türkiye'nin sorun larını ç ö zebilecek siyasi p a r t i l i d e r i k i m ? " Eylül 1 9 9 3 ayının i k i a y r ı gününde v e s o n olarak 2 E k i m d e cı l ı ­ n a n sonuçlar (Piar Gallup a göre): 18 Eylül %

25 Eylül %

2 Ekim %

-----

-----

- -----

Tansu Çiller

32 3

32 . 7

33.2

M e sut Yılmaz

19. l

17 2

18.2

5.9

10 o

M . Ka raya lçın Bülent Ecevit

8.2

8.9

9 8

N . Erbakan

6.9

6 6

7 4

Alparslan Türkeş

2.5

3.2

2 .4

Deniz Baykal

1.5

2.2

1.1

Diğerleri

7 1

1.9

0.5

H i çbiri

12.3

11 5

1 1 .5

Bilmiyor /Fikri yok

1O. 1

9.9

5 9

"Siyasi parti lide rlerinin popülaritesi " · 2 5 Eylül %

1 8 Eylül %

2 Ekim %

(Olumlu Düşünenler) Tansu Çiller

55 5

1

56 . 5

317

33.2

56

Murat Karayalçın Mesut Yılmaz

42 2

41 7

4 1 .4

Bülent Ecevit

32 2

31.4

33 8

N ecmettin Erbakan

20.6

20 5

2 1 .5

Deniz Baykal

14 9

1 2 .6

13_0

427


ARAT Araştırma ve Tanıtım H i zmetleri A Ş . Gallup'u solluyor ve "En başarılı politikacı "ları şöyle sıral ıyord u : % 1 2. 3 4. 5 6

TANSU Ç İ LLER MESUT Y I L MAZ M URAT KARA YALÇIN ERDAL İ N Ö N Ü CEVAP YOK / F İ K R İ YOK D İ G ER

38.3 19 1 8 1 7 1 7 4 20 o

Kuşku yok : Bu sonuçlar kamuoyu a raştırmacılarının medyayı , medyanın kamuoyu araştırma kurum larını desteklediğini gösteriyor­ du . Medya ile araştırmacılar birbirlerini tamamlıyorlard ı . Fakat so­ n uçtan alabild iğine yararlanan insa n , Tansu Çi ller'di Çiller, e lbette bu sonuç lardan yararlan ıyordu Başarılı politikacı olarak DYP'nin de önünde gıttiğ i n i , Arat'ın yüzde 38 . 3 oy saptamasını kanıt g östererek hemen her çevrede söylüyord u . Tıpkı Anadol u'da gol kralı olup İ stanbul'daki büyük b i r kulübe transfer olan ne ki fazla işe yaramadığı sonradan ortaya çıkan b i r futbolcu g i b i ; görüntüsüyle, e lbiseleriyl e , hatta kırık dökük Türkçe­ siyle birinci sayfaları süslüyordu

1 45 Baş döndürüc ü yükse l i ş , değer t aşı mayan sözde başarılar b i r 'Beyaz K i tap'ta toplandı 5. hükum e tin (Çiller'in) Temmu z , A ğ ustos ve Eylül 1 99 3 çalış­ malarına ilişkin değerlendirmelerin bir kitap halinde piyasaya çık­ masıyla siyaset daha da eğlenceli b i r hal aldı . Eğ lenceli b i r hal aldı : başarısı kendinde n menkul Başbakan ın hazırlattığı bir 'Beyaz K i tap'ta neler yoktu ki . . Tansu Çiller, i ktidarının i l k üç ayında (örneğin ) ; Hakkari'de " İ lk Bakanlar Kurulu toplantısını yapmanın DYP428


S H P koal isyon hükümetine nasip olduğunu" daha ilk satırlarda ilan ediyordu Birinci başarı buyd u ! İ kinci başarı; "Ankara'da hükümet edi p , Güneydoğuya , Doğuya sırtını çevirenlerden olmadığımızı ortaya koymak için orada toplan­ mıştık" diyordu Terörle mücadelede ilk üç aylık icraatın başarılı ç izgileri de Be­ yaz Kitap'ta yer alıyord u : Güneydoğu illerine geziler d üzenlenmiş , kırsal kesimde hassas yerleşim birimleri ile sınır karakollarına seyah atler yapılmış, bu çer­ çevede g üvenlik birimle rine m oral takviyesi yapılm ış, böylece dev­ let-halk bütünleşmesi sağlanmış . Terörle mücadelede profesyonel birlikler oluşturulması günde­ me getirilerek ç ı ka rtılan KHK ile · ö zel H arekat Daire Başkanlığı' kurulmuş. Bir de sağlanmaya çalışılan h izmetler vardı : Yarım kalmış tesis­ lere destek. Hayvancılık s e ktörünü teşvik Sadece iki ilde g erçekleştirilecek hızlı kalkınma ile ortalama yıl­ da Hakkari'de 6 bin kişiye , Ş ırnak'ta ise 5 bin 700 kişiye iş imkanı 'doğacaktı' . Sonuçta , H ak kari ve Şırnak illerimizde 5 5 0 milyarl ık bir 'gelir artışı' si;ığlanacağı h e saplanm ışt ı . Beyaz K i tap'ta yazıldığı gibi bunlar, 'DYP-SHP hükümetinin 3 ayda bölgenin kalkınmasına g österdiği kararlılığın en güzel örnekle­ ri' değild i : Anketlerde 'Türkiye'nin sorunlarını çözecek siyasetçiler arasın­ da' bir numarada d uran Tansu Çiller"in bol keseden atıp, gerçekleş­ t iremediği vaatlerd i . Güneydoğu , eski tas eski hamam. Bilinen yoksulluğu ile yuvar­ lanıp gidiyordu . 1 46 "Cumhurbaşkanı Demire l , danışmanlarının yardımıyla hemen her alanı kontrol eder duruma geld i . " 429


B a s ı n piyasasındaki haber böyle diyordu Neden? Açıklanı­ yordu· "Cum hurbaşkan ı , Çankaya Köşku'nde her biri kendi alanların­ da uzmanlardan oluşan ve bu haliyle, 'iç kabine' görüntüsü veren Danışman lar Kurulu' oluşturmuştu . " ' i ç kabine' tanımlaması laftan ibaretti Başdanışmanlar ve danışmanl arla Cumhurbaşkanı'nın 'hemen her alanı kontrol eder duruma gelmesi' de söz konusu değildi . D e m i re\ h e r k i m olursa olsun , mesleğinde uzmanlaşmış, haklı ün sahibi kimselere 'kendi başına hareket' olanağ ı vermezdi Zaten sık sık danışmanlardan 'vizyon çalışmaları' isterd i . Y a d a bir konu soyl er, b i r rapor hazırlanmasını buyururdu . Eski İ çişleri M üsteşarı Fahri Ö ztürk, e konomist Prof . Emre Gön ensay. M GK eski genel sekreteri Nezihi Çaka r . eski Kültür Bakanı N a m ı k Kemal Zeybek, Cüneyt Arcayürek, antropolog Prof Boz­ kurt G ü ve n ç , eski Ulaştırma Müs teşa rı Ahmet Sarp, Devlet Tiyatro­ su rej i sörlerinden Dinçer Sümer ve son olarak Çiller'in görevden al­ d ı ğ ı , B asın Yayın Genel Müdürü Ö m e r Ta rkan . Ö rneğin Ö mer T arkan'ın g örevi basın müşavirli ğiydi . Başka ül­ k e l e rd e bu sıfatı kazanan insa n , basın sözcülüğünü üstlenird i . O y s a , hayır ı D e m i r e l , basınla arasında 'bir köprü' kurulmasına asla olanak tanımazd ı . Basınla 'doğrudan temas' kurar, 'bir başkası aracılığıyla temas kurmaya çalışanları' olumlu karşılamazd ı . B i r zaman geçti. b a s ı n anladı k i ; Cumhurbaşka n ı . basın sözcü­ sü veya bir gazeteci dan ışman arac ılığıyla temas kurulmasına olum­ lu bakmıyor Başvurular doğ rudan santrala ya da Emel Yatmaz'a not b ı r a kılarak yapılmaya başlandı Basın elbette işini görmeyi isterd i . Ö m e r Tarkan belki d e Çankaya'da Köşk sözcülüğü göreviyle çalışacağını sanıyordu . K ı sa zaman içeris inde a nladı · Demirel kendi adına konuşan bir görevli istemiyordu . Basına doğrudan konuşmayı . demeç ve rmeyi ya da bilgi aktar­ mayı y e ğ l iy ordu 430


"Benim adıma kimse konuşa maz. Köşk adına s ö y l e n m e s i g e r e ­ keni ben söylerim" mantığı Demirel'e tümüyle egemendi Ö mer'den önce Demirel'in basınla ilişkileri nasıl g ötürec c ğ ı n i n henüz b e l l i olmadığı günlerde , k i m i gazeteci arkadcışl a r bana Köşk sözcülüğünü 'münasip' gördüler . Oysa -İ lhan Selçuk'un da salık verdiği gi bi- b e n , Köşk'te basın sözcülüğü görevi üstlenmeyi hiçbir zaman istemed i m . Demirel'e K öşk'te basın sözcülüğü yapmayacaqınıı ' çevreye söyledi ğimi' aktardığımda bunu 'çok olumlu' karşılamasının nede n i n i de daha sonraları anlayacaktım . Çünkü Demirel de Köşk'te , Cumhurbaşkanlığı adına basınla konuşacak b i r i n i asla istem iyordu 'Çevre' i s e , başdan ışman laria danışmanların Ç a n kaya'da çok önemli işlerle' uğ raş tığını san ıyordu Danışmanların birkaçı dışında hemen hepsi günlerini Köşk'teki bürolarında ya kişisel işleriyle ya da dostlarını kabul e tmekle geçiri­ yorlard ı . Hele Cumhurbaşkanı yurt i ç inde y a d a yurt dışı nda gezide ol­ duğu günler . . Köşk koridorları bir mezar sessizliğine bürünürdü Başdanışmanlarla danışmanların gerçek yüzü böyleyke n , gaze­ tede çıkan haber ne kadar yüc e lt i c i : "Cumhurbaşkanı Demire l , Çankaya'da b i r kurul oluşturmaya çalışıyor . . Bu konuda Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Necdet Seçkinöz'le birlikte bir araştırmanın içinde Çankaya'da nasıl bir kurul bulunacak? İ kinci bir hükümet mi7 Çan kaya kabinesi mi7 Demirel bu konuda bize şunları söyledi - Günlük işlerin dışında bir danışmanlar kurulu . En çok 1 0 ki­ şi . Devletin işleyişine 'tepeden' bakacak bir kurul . H ükümetin veya şu-bu kişinin i şleriyle meşgul olunmayaca k . Savunma , dış politika. ekonomi , eğitim gibi konularda , Türkiye'yi yarınlara taşıyacak fikir­ l er üretecek . Tabii bugünün dışı nda da kalmayacak Böyle bir Çankaya kadrolaşması , hükümeti tedirgin edebilir mi7 431


Cumhurbaşkanı bu konuda da çok hassas - Çankaya'da oluşturulacak kurul , hükümeti felç edecek değil­ dir. Tabii zaman zaman hükümetle de konuşulacaktır. Onlara ' s ö y ­ lenmesi gereken şeyler' varsa, söylenecektir . " H ükümete söylenmesi gereken �eyleri ; Demire l , başdanışman !arını çalıştırarak saptamad ı . Kimi raporlar aldı onlardan . Ama, hükümete söylenmesi g erekenleri güncel gelişmeler için de bir mektuba dökerek gönderd i . Kimi konularda bir değil, üç-beş mektup yazdığı oluyordu . Mektuplar -örneğin Tü rkiye 'nin enerj i gereksinmesi konusun­ da- uyarıcı nitelikteydi ama, bir bakıma Demirel'in Cumhurbaşka nı olarak tarihse\ görevini yerine getirdiğinin kanıtıydı d a l

147 Hürriyet'le İ nterstar arasındaki 'çirkin kavg a ' , kimi siyasetçiler­ le medya arasındaki kaynaşmayı ortaya ç ıkardı . Ekim 1 9 9 3 . İlk on gün siyasal yaşam çalkalanıy o r . 'Son DYP Kongresi öncesinde bazı basın kuruluşlarına h aksız krediler verildiği', medya tartışmalarında yer a lıyor TBMM'de öner­ gelere konu oluyor. Aslında medyada söylen e n , kimi muhalefet milletvekillerince önerge verilmesine yol açan olay; 'haksız büyük krediler' olayının altında Tansu Çiller imzasının bulunduğu savlarının ortalıkta dolaş­ ması . 'Haksız kredilerden' H ürriyet ve Sabah·a 4 24'er milyar, M i l l i ­ yet'e 334 milyar, Türkiye'ye 2 2 9 milyar, Zaman gazetesine de 4 9 m ilyar verilmiş . Teşvikler de yükl ü : Sabah 699 milyar 263 milyon, Hürriyet 4 2 5 milyar 5 2 0 mil­ yon, Milliyet 334 milyar 683 milyon, Türkiye 229 m ilyar 646 m i l ­ y o n , Zaman gazetesini çıkaran F e z a Yayıncılık 4 9 milyar 55 1 m i l ­ y o n liralık teşvik alıverm işler ! Ana muhalefet lideri Yılmaz, ateş püskürüy o r : "(Çiller) O karanlık pazarlıklar sonucu başkanhğa seçilip , Baş432


b a ka n l ıkta da bunun diyetini öde m e k zorunda kalan b i r Başba­

k a n dır diye haykırıyor '

"

Olağanüst li k o n g re öncesi Leyd i ' n i n t o p u k sesleri' kampanya­ s ıyla Ç i l le r ' i r ı işte bu yolda n . basını kred i l erle doyurarak ve Başba­ kanlığa geld i k t e n sonra da aynı yoldan medyayı kendisine bağladığı­ nı söylüyor Mesut Yı l m a z .

Genel olarak siyasetç i l e r arasında da ayn ı k a n ı g ü ç l ü . K i m i y o l su zl u kları v e vergi kaçakç ı l ı kları belirlene n , bu yüzden h a klarında savcılık . M a l i y e ve Gümrük Bakanlıklarınca üç ayrı dava a ç ı l an K e m a l U zan ve şirketle ri , karşı saldırıya geçtiler

Ucuz kredi ve teşvik 'olayı' böylece kök sald ı . H e r gazete ken­ dini h a k l ı gösteren yayı n la r y a pıy or Olay. sadece muhalefetin olayı değ i l . İktidar partilerinde de kaynaşmalar g ö zleniyor DYP g r u b u n d a Ç i l ler'e yüklenen m i l l e tve­ k i l l er i , ucuz kredi ve teşvi kler y o luyla Genel Başkanlığa oturduğunu öne sürecek kadar Başbakan a ağır saldırılarda bulunuyorl a r . Yolsuzlukların ü z e r i n e g ittiği v e müfet tişleri ha r e ke t e geçirdiği

i ç i n 'Uzan'ların hışmına uğrad ı ğ ı n ı ' söyleyen Ç i l l e r , mutlu! Ç i l l e r karşıtı ve Dem irel'e bağlı olan İ rfan Koksal . DYP grubu­ nun kapalı oturumunda Çiller'e yükleniyor: "Genel B a ş ka n l ı k yarışı nda öne geçmek için mi basına teşvik verd i n i z'? Y o ksa bunlar daha önceden bağlanmış teşvikler miyd i ? " Ç i l l e r i s e t e şvi k l e r i n b i r k işiye ve rilmediğin i , sı raya k o n u l u p da­ ğ ı tıldığ ı n ı , hiçbir ayrıca l ı k ' olmad ı ğ ı n ı s öylüy or Koksal d i r e niy or . Ç i l l e r ' i kendi p artisind e n

on

puan ö nd e i l a n

e t m e s i n i ayıplıvor .

Ne k ı : Ç i l l c r' i rı b i r açıkla ması dikkat çe kiyor " B u . bir p r ose d ü r i ş i d i r " d i y o r . " Brı k a n l a r Kurulu'ndan ge çt i . Başbakan imzalad ı . B e l l i s ü r e l e ri var B u n l a rdan s o n r a b a n a g e l d i v e imzaladım " Basına a kt a r ı l a n teşviklerde soru m luluk a l a n ı n ı ge nişle t iyor

( 5 E k i m 1 9 9 3 ) İstanbul'dan dönen Demirel'e teşv i k i ş i n i n DYP g r u b u n a cl<ı s ı c rôdığını söyl cdığimde scssız kald ı . cl ın l c d i lnt e r s t ô r b i r g e c e ö n c e Ç i '.ler'in H ür r iyet'e k o n g r e üncesi des­ tek SiH]lamak ıçin t e ş v i k verd i ğ i n i söyl liyordu Ç i l le r i se t e şvi k l e r i n Bakanlar K ur u l u kararı ve Başbakan'ın i m zasıyla verilcl i ij i n i öne sLı­ rüyordu 433


Çil ler'in ne yapmak istediği ortadaydı Zira, Bakanlar Kurulu teşvikler k o n u s unda genel ilkeleri sıralayan bir karar çıkarmış; bu kararın a n c a k bir paragrafı basınla ilgili . Çiller' in imzasına bırakıl­ mış Gerçek buydu ve Demire l bilgileri doğrulad ı . " B litün bunlarla benim ne ilgim olacak ki . . " dedi . Demirel'e g öre de Çiller olayı saptırıyor ve . . . Yalan söylüyordu .

1 48 Devlet Bakanı iken Hazine Müsteşarlığına da bakan Çiller, Ge­ nel Başka n l ı k için basın ı . basın da teşvi klerle kredileri alabilmek için Çiller' i 'kullanmış' olab i l i rdi Bu konuda h e men hiçbir çevrede en küçük bir duraksama gö­ rülmüyordu . Zaten 'teşvik rakamları ' , alanların adlarıyla birlikte ortaya dö­ külmüştü artı k . N e k i , b i r tarih dikkat çe kiciydi Nursun Erel'in Cumh uriyet'te ç ı kan ayrıntılı haberine göre; ga­ zetelere ve yayın kuruluşlarına Demirel hükümetinin göreve geldiği 20 Kası m 1 9 9 1 'den Ekim 1 99 3'e değin Çiller'in onayı ile 3 trilyon liranın üzerinde teşvik dağıtılmıştı . Te şvi k belge leri aracılığıyla medya yatırımları n a , çok düşük fa­ i z l i kred i l e r , yüzde 1 0 0 g ü m rük muafiye ti ve önemli vergi indirimle­ ri sağlanmışt ı . .

Teşvi klerde arslan pay ı n ı , 7 6 5 milyar 4 3 9 milyon lirayla Milli­ yet gazetesi almıştı . Saba h , çeşitli isimlerle yaptığı başvurular sonucu 6 1 3 milyar 3 6 3 m i lyon liralık, Hürriyet de 2 9 8 milyar 1 9 9 milyon liralık teş­ vikten yararlanmıştı D e m i r e l , teşviklerin dağıtımı yl a ilgilenmiyord u . H a t t a U zan'ların sahibi olduğu İ mar v e Adaban k'ın yolsuzlukla­ rıyla i l g i l i b e l g e H ürriyet'te yayımlandığı gün, bir başka tarih daha göze ç arpıyo rdu 1 9 9 2 Ü stelik Çiller. U zan'ların bankalarıyla ilgili 434


dosyayı , yolsuzlukları araştıran Devlet Bakanı Kilercioğlu'na g ö nder­ m i şti . H ürriye t , U zanlar'a saldırırken bu belgeyi yayımlamış ve sonrcı , "Dem irel'in Başbakan olarak rapor ü ze rinde hiçbir şey yapmadığını" yazmışt ı . Bu noktalara değindim. Demirel aksi b i r sesle ; "Yapılmamışsa yapılma mış. Yapsalardı gereken muameleyi" di­ ye terslendi (2 Ekim 1 99 3 ) . Umursamaz g örünüyor, b e l k i de yeni bir İ LKSAN olayının baş­ lamasını istemiyordu .

1 49 Cumhurbaşkanı ünive rsiteleri g e ziyo r . Kimilerinden fahri doktorluk unvanı alıyo r . Kafasına ünive rsite­ leri takmı ş , beş-altı gün sürekli irfan merkezlerimizde . H i k me t i dev­ let denilen şey, h e rh a lde bu olm alı . 'Devlet' , nedeni b e l l i olmayan bir hareketlenme gösteriyor ve o üniversite senin, bu üniversıte b e ­ n i m , dolaşıyor Fakat Cumhurbaşkanı'na günlerce süre n üniversite t u r u n d a k i anlamı sorarsanız, mutlu b i r yüz, ancak içeriğinde neler yattığını anlayamadığımız bir yanıtla karşılaşıyorsun u z : " Ö nemli mesajlar veriyoruz" diyor ' Ö nemli mesajlar' nedense sadece TRT h a b e r bültenleriyle TRT televizyonunda yer alıyor. Gazeteler ve özel televi zyonlar Cumhurbaşkanı'nın 'önemli m e ­ sajlarına' ilgi g ös t e r m iy o r . O kadar k i , kimi zaman t e k s a t ı r l ı k h a b e r yokl Bu i l g i s i z l i k t e n söz açıldığı zaman Demi rel'de derin b i r s ı k ı n t ı ­ n ı n i z l e r i n i g ö r m e m e k olanaksı z . A ç ı k i fa d e l e rl e 'bu s ı k ı n t ı y ı söy l e ­ miyor, açığa vurm uyor ama , gazetelerde v e özel televizyon l a rda 'Çankaya'yı fazln ö n e m s e m e y e n davra n ı ş l a r ı ' s i n e y e ç e k m e k t e z o r ­ l a n d ı ğ ı , h a t t a medyada ke ndine y ö n e l i k i l g i s ı z l i ği sind iremed i ğ i göz­ l e n i y o rd u

Sadece ka ğıt iizerinde değil , f i i l i y a t t a da ' d e v l e t i n 435

1

numarası


olduğunu kanıtlamanın tek yolu medya aracılığıyla hemen her gün­ kü 'etkinliklerinin' kamuoyuna yansımas ı , yansı tılmasıydı Ama Demirel Çiller'in sürekli ön plana alındığ ı n ı , Çankaya'dan çoğu zaman zoraki söz edildiğini g örüyordu . Ba şbakan iken TRT hemen her sözün ü , her hareke t i n i birinci haber yaparken , Cumhurbaşkanı olarak yaptığı konuşmaları , kimi ziyaretleriyle kabullerini i kinc i , üçüncü plana atıyordu Kişiliğini ve kimliğ ini yakından ilgile ndiren bu o lumsuz tabloyu değiştirmek için önce 'resmi iletişim organları' ile savaşıma g i rişt i . Ö mer Tarkan 'ı b u savaşımın içine i tive rdi . Tarkan o g ün ( 8 E k i m 1 9 93) suratı ası k , canı sıkılmış yanımıza geldiğ inde . d u r u m u t e k sözcükle özetledi : " Fırçalandık" dedi . Tabii fırçalayan Cumhurbaşkanı Demire l'di Nedeni ise bir ga­ zetec inin, bir bürokra tın, kuşkusuz sade bir vatandaşın üzerinde durmayı aklının ucundan bile geçirmediği bir sorun'du . Cumhurbaşkanı'nın Kayseri'de yaptığı konuşmayı Anadolu Ajansı 'çok kısa vermişt i ! ' Elbette AA'dan h esap sorulacak değildi . Ama , Ö mer Tarkan telefon başına geçmek. diplomatlığından kalan o ince üslubuyla AA'yı 'bu vahim hata' yüzünden uyarmak zorunda kalmıştı . Kayseri konuşmasın ı n Cumhurbaşkanı n ı kızdıracak ölçüde kısa yazıldığını kim fark etmişti? Ö mer mi, ben m i ya da Seçkinöz mü? Hayır! Akla gelenlerin hiçbiri değil AA bültenlerini bir gün sonra baştan sona okuyan Cumhurbaş­ kanı Demire l ! Tarkan'ın i ş i T R T Haber M üdürlüğü ile daha da zordu Demirel hemen her g ü ne bindirdiği etkinlikleri nin TRT l 'de çok g e niş verilmesini istiyord u . Ne var k i , haberlerin önemine göre sıralanması bir meslek gereği ike n : Cumhurbaşkanı veya Başba­ kan'ın kimi zaman incir çekirdeğini doldurmayan sözleri birinci ha­ ber olarak sunuluyordu . Dakika larca sürüyor, ancak i l g i çekm iyordu. Çünkü izleyici o gün içeride ya da dışarıdaki çok önemli bir haberi hemen öğrenme­ yi yeğliyordu . Fakat Cumhurbrışkanı haber sıralamasında önemli olanı yeğle­ miyordu . 436


Kendisiyle ilgıli haberin birinci sırada verilmesinde d i reniyordu Tarkan ya genel mü­ dur ya da haber müdürü ile çözmeye çalışıyordu . Kuşkusuz resmi i letişim organıyla yaptığı temaslarda Demi­ rel'in ısteğini dokunduran tek sözcük kullanmıyordu Tarkan . Bütün g i rişimleri bir basın danışmanının görev duygusundan kayn a klanı ­ yordu ! Demire l , televi zyon yayınlarını izlemediğini söylerdi . Fakat TRT l 'deki haberlerin uzunluğu veya kısalığını Ö mer Tarkan'a Cumhurbaşkanı Demirel söylüyor ve 'gerekli gördüğü yet­ kililerle konuşarak bu gidişe bir son vermelerinin sağlanmasını' isti­ yordu . Ö mer Tarkan iki dil bile n , genç ve değerli diplomatlardandı . G e lecek vaadediyordu Hariciye mesleğini sevmiyordu Demirel'e takılmasının nedeni 1 2 Eylül'den sonra izlediği de­ mokrasi rezaletleri ve DYP liderine reva görülen kimi davranışlard ı . Ö rneğin siyasal yasaklar. Demirel'in 'yeniden iktidar' olmasından önceki yıllarda , genç­ lerden kurulu bir büroda ona yardımcı olacak her türden çalı şmaya katıl mıştı Ö mer. 'Sarışın vitrin' malı alıp götürürke n . Demirel'e asıl hizmet ve­ renlerden biriydi Demirel'ci tanınması , Basın Yayın Genel Müdürlüğünden alın­ masına yol açmışt ı . Cumhurbaşkanı K öşk'te ön p lana ç ıkma çabası göstermeyecek , ama geri plan çalışmal arında yararlanacağı bir isim olarak Tarka n ' ı yanına ald ı . Sözcü bahsini kapatırken akla gelen bir soruya yanıt bulmaya çalışalım : Demirel gibi çağdaşlığı kavradığı kabul edilen bir siyaset adamı fiili siyasi yaşamında ve Cumhurbaşkanlığı g örevinde bir sözcü kul­ lanmayı n i ç i n istemiyordu? En ufak bir sorunda soruları yanıtlamak için basının karşısına geçmeyi neden yeğ liyordu? Sürekli kullandığı bir cümle belki de soruya ve sorulara yanıt olacak. Demirel sık sık ve yeri geldiğinde şöyle de rdi : "Benim adıma kimse konuşama z ! " D e m i r e l 'in TRTden y a k ınmaların ı . Ömer

437


Bu cümle kendi adına kimi yanlışlıkların yapılmasını önlemeyi i ç e rmiyordu Dc>mırel , 'kendinden başka kimseye güven duymazdı ' T a b i i . pek çok kişi , özellikle yakınında olanlarla daha önce ya­ kınında bulunan lar ela Dem irel'e güven duymuyord u !

1 50 Not defterimden: Eski C umhurbaşkanı Evre n , ame liyat olacak, Amerika'ya gidiyor. Seçkin öz'ün söylediğine göre ; Demirel 'hemen g erekeni yapmış Genel Sekrete r anlattı "Cum hurbaşka n ı , sade c e Evren'i a rayıp geçmiş olsun demekle kalmadı, amel iyat için gerekli olan parayı da g önderd i . Ama . . Eve t , ama · "Evren parayı iade etti . " B u olay çok eski yıllara a i t bir anıyı taze ledi . 1 2 Martla iktidardan uzaklaş tırılan Demirci ; 1 9 7 3 ' teki Cum­ h u rbaş kanlığı seçiminde Gene lkurmay Başkanlığını bırakıp Sena­ t o'ya gelen Orgeneral Faruk Gürler in seçilmesini önlemek için her türlü siyasi manevrayı -doğ rusu- çok başa rılı biçimde yapmıştı . Bir süre geçti . Gürler in kansere yakalandığı haberi g e l d i . De­ mirel . o yıllarda b i l m e m kaçıncı kez yine Başbakandı . Ö rtülü ödenekten Gürler'i yurt dışına gönderdi . Benzeri olay Evre n'le yaşan ıyordu . S iyasal hasımlarının sağlık sorunlarıyla yakından i l g ileniyordu ' Eskiyi tamir etmek' için hemen her f ırsatı kullanıyordu . Zaman zaman g e riye bakarak özeleştiride bulunuyor olmalı ki ; Seçkinöz'le birlikte y a n ında olduğumuz bir g ü n ; Turgut B e y buradayken" diye başlad ı : · Ne ler söyled i k Söylemediğimizi b ırakmadık Şimdi hepsi önü­ müze c,: ı kıyor . " 438


Bu söz bir pişmanlığın eseri miydi , yoksa gerçekten bır

ö ze l c ş ­

tiri miydi? Dem i re l karakterindeki bir insanın geçmişten p ı şm a n l ı k ci u v ­ ması bir özeleştiri mi? Hayır, hayır! İ lk cümlelerden s o n ra k i i f o d e s ı özeleştiri olasılığını da siliyordu Demire l , "Tabii biz Turgut Bey'in Anayasal haklarını kullanma­ sına karşı değildik" dedi ve ekled i : "Çankaya'ya ç ıkış şekl ine , seçim biçimine karşıydık 1 " Yine de geçmiş günlerde kendine ait bir hata payı oldı ığurı u kabul ediyor olmalı ki, bu konuşmasını alaylı bir gülümsemeyle t a ­ mamlıyordu .

151 Türkiye'nin adı geçince; bir bilgenin şu sözünü tersinden oku­ mak gerekiyor: "En iyi hayaller g e rçek olanlard ı r . " Çiller'le birlikte Türkiye , 'gerçek olan h e r şeyin hayale dönüşü­ münü yaşıyor . İ nanılmaz olan gerçek ise ; Ç i ller'in ne denli boş, ama ne denli düşleri kullana n , yerine g e tirmeyeceği vaatlerde bulunan bir siyaset çi olduğunun kısa zamanda öğrenilmesine karşın, hala d e s t e k bul­ ması ! Tansu Çiller'i Türkiye gibi dinamik bir ülke yıll;uca sırtında t <ı ­ şıdı; hayret edilecek bir ba şka konu . Başbakan Çiller 8 - 9 Ekim 1 9 9 3 günleri Viyana ya gidiyor Uçağına aldığı 'mahdut sayıda gazeteci' ile Avrupa Konseyi li­ derler zirvesine katılıyor . Viyana 'ya g iderken uçakta söyledikleri Türkiye 'nin iç sorunları açısından talihsizl i k . Viyan a'da İ spanya Başbakanı Gonzales'le yaptığı b i r g ö rü�me­ den sonra Türkiye'ye dönerken 'mahdut sayıda gazeteciye' yaptığı bir başka açıklama ise, ülke güvenliği açısından tam bir felaket' İ ç politika ve Türkiye'nin güvenliği ile ilgili gafları . herhangi bir başka demokratik ülkede , Başbakan'ı istifaya götürür . 439


B ı z d e '? B a k ı n ı z n c l <? r o l u v o r Ekonomi inışte

C i l l e r ' ı n u ç <J k t a d ö r t g a z c t e c i v c

g ö re . d ı ş t i c a r e t a ç ı ğ ı t a n ı yükse l m e s i n i n yolu

1 1

rıı

v e rd i ğ i h i l c�ıvc

i l v a r d o l a r E k o n o ırn r ı i n y e n i d e n

V e rg i r e f o r m u v e ö z e l l e ş t ı r r n e

C ı l k � r . " P T T n i n T s i ı ı ı n ö 1 e l l e ş t i r i l m e s i k o a l i s y o n p r o t o k cı l u n d c vardır

Z a t e n o l m a s a v d ı h u k ü m e t ı kurm a zd ı m "

cl i v o r

Kurabileceği

b a ş k a b i r h ü k ii m c t va r m ı ş r3 i b i l A N A P ' l a k u rs a h ü k Li nı c t i , Y ı l m a z Ç i l l c r ' l e b i r a raya cı e l nıeve r a z ı o l sa -Dc nı i re l ' ı n bti y [j k

korkusu

ve

D Y P l id e r i n i S H P i l e h ü k u m e t o l m a y a zorlaya n - ovle b i r s o l rn u h a lefet başlayacak ki

B e ş d a k i k a y e r i n d e o t u r a m a va c a k l

Ç i l l e r , uçakta yü kseklerden uçuyo r ·

Ya r ı rrı

"

SHP

ö ze l l e şt i rrn e vi

e n cı c l l c r s c ? "Gere k e n n e i s e o n u ycı p a ­

B i r çeşıt i s t i fa e d e r i m i m a s ı nd a b u l u n u v o r C i l l c r ' c g ö r e T ür k ı y c b ü y i ı k

ve

ç o k y ö n l ü s or u n l ar l a k a r ş ı k a r s ı

y a . M e c l i s ' t c g e re k l i t e m p o y a k a l a n a m a zsa T ti r k i v c t ı ka n ı r .

" E v e t , y a Türkiye t ı k a n ı r s a ' ? " "O z a m a n k a l m a m B u r a d a k a l m a m "

diye y a n ı t l ı y o r .

Vay Türkiy e ' m i Ç i l l e r ' s i z b i r T ü r k i y e düşii n c rn ey e n l

Çillcr'in

eline kalmışı Ç i l l e r ' l c d o ğ r u yo ld a yürii n e mey e c e ğ ı n i büy ü k m e d y a i l e ş a k ­ ş a kc ı l a r t a k ı m ı a n l a y a m ı y o r A n c a k p a raşütle i n d i ğ i B a ş b a ka n l ı k k o l t u ğ u n u P T T ' n i n T s i i l e . v e r g i y a s a s ı ç ı k m a m ı ş diye b ı ra k ı p g i d e c e k l e rd e n

değil

Çiller. "Bu­

r a d a k a l m a m " d e d i ğ i a n , h e m e n ç a r k e d e c e k i k i n c i b ı r c ü m l e k u ru­ yor "Yani

B a ş b a ka n l ı k t a

kalarak,

açabilme olanağı kalmazsa" diyor d i y e b i r kavram y o ktur

h i ç b i r şeki lde

tıkanıklığı

artık

. B i l i y o r ki , s i y a s e tte t ı k a n ı k l ı k

O m u rg a s ı z bir

olaydır siyaset

Ç i l ler o sırada bir dürüstlük simge s i . " K i m , n e , nerede d e m e d e n h a n g i i h b a r v a r s a o n a a n ı nda m ü ­ fe t t i ş g ö nderiyoruz " K a m uoyunda h a l a

Ç i l le r ' i n

Genel Başkanlığı konusunda dura k ­

s a m a l a r va r .

20 li.

Kasım

1 993

K o n g re s i n d e n e o l a c a k ? S o r u n u n y a n ı t ı ç e ş i t ­

F a k a t k on g r e k o nusu a ç ı l ı n c a s ö z ü h e m e n D e m i r e l ' e g e t i r i y o r

" S a y ı n D e m i r e l b i r s i y a s i d e v " d i y e s ö z e g i r i y o r ve Ç i l l e r ' s i z ne 440

lı ü-


kümet

ne de D Y P düşünülemeyeceğin in ' altını çizen bir hava estiri­

yor P !A R ' ı n

anketlerini denetlemek amac ıyla dört ayrı kuruluşa an­ k e t l e r ycıptırdığını söylüyor Hac ette p e , ODT Ü , Gazi Ü niversitesi ve l s t cı n b u l ' d cı bir başka kuruluşcı ı s m a r l a n a n anketlerin tümünün ortak noktası · Çiller'e göre "DYP yüzde 30'lara gidiyo r . Ayrıca kendisinden sonra gelen liderler arasında 1 2 i la 1 8 puan a rası nda değişen fark­ l a r var . " Gamzeler ortaya çıkıyor, patlak siyah gözler yanıp sönüyor ve 4 gazetec i 'Çiller de kongreye dönük herhangi bir sorun görmüyo r . ' Kongreye doğ r u , e lverişli b i r alanda Çil ler kendini işte böyle pompalıyor Ama . öze lleştirmeyle ilgili her yasal hamlesi n i , bir ada m , kendi başına her seferinde yerle bir ediyor : M ümtaz Soysa l / Viyana seferinde uçaktaki sözlerini Çiller'e n e anımsatan var , ne de anım saya n ! Burası Türkiye . Devran aynı devran . Yalancı n ı n mumu hiç sönmüyor

1 52 Güngör Mengü Sabah'taki başyazısında "Çiller, etrafı ndaki ya­ lancı aynalara inanmasın" diye yazıyo r . "Başbakan koltuğuna o turduğu günlerde seslendirdiği çözümler her kesimde umut yaratmışt ı . Çok g eçmeden her kesim , iyi bildikle­ ri kendi konularında Başbakan ı n sığ ve hazırlıksız olduğunu fark et­ t i . Ama bu insanlar ' Herhalde bizim iyi bilmediğimiz kon � ları o iyi biliyor' düşüncesiyle umutlarını kaybe tmemeye çalışt ı . Ş u andaki varılan n okta daha kötüdü r . Çünkli kesimler arası haberleşm e . Çiller'in hiçbir konuda yeterli hazırlığa ve çözümlere sah ip bulunmadığını ortaya ç ı karıyor. Çiller iyi görlintü veriyor, iyi hava yapıyor, (morinöı balığı g ibi 441


ç o ğ u ziyan olan) yumurta yumurtluyor ama netice alamıyo r . Çünkü karıncalığa değ il morina balığı olmaya özeniyo r . O nede nle de . sudan çıkmış bahğa b e nziyor . " ( 1 1 Ekim 1 99 3) Necati Doğru . "Kapılıp gitmeyin Çiller rüzgarına" başl ığı altın­ d a köşesinde şunları yazıyor : "Bu yıl sonu itibariyle devletin vergi g e lirleri 250 trilyon lira . Yine bu yıl sonu itiba riyle devletin toplam personel ve finans­ m a n giderleri ise · 290 trilyon lira . Personel gideri , adı üstünde memur maaşları Finansman gi­ d e rleri ise borç karşı lığı faizler' d e m e k . Ekonominin düştüğü h a l e bak. Topladığı tüm verg i , memur maaşları ile borçlarının faizini ödemeye bile yetm iyor . Bu da , 70 yıllık Cumhuriyet tarihinde ilk k e z rastlanan 'en büyük i ç kara delik' oluyo r . B u y ı l sonu i tibariyle ülke nin toplam kazandığı döviz ile toplam h a rcadığı döviz (dış borç alıp verme hariç) farkı . . 5 milyar dolar olacak. Bu yıl sonu i tibariyle ülkenin ödeyeceği borç faizi ise; 3. 4 mil­ yar dolar olacak. 5 m i lyar dolardan 3 4 mi lyar doları çıkarttığımızda ge riye 1 . 6 m i lyar dolar kalıyor k i , bunun anlamı ülke , hiç dış borcu olmasaydı ve hiç faiz ödemeseydi bile yine açık vermiş oluyor Bu da, 70 yıllık Cum huriyet tarihinde ilk kez rastlanan 'en büyük dış kara delik' oluyo r . İ çe tükürsen saka l . Dışa tükürsen bıyık Ü lke de 1 3 yıl önce yaşadığı ' 7 0 cente muh taç günlere' gidiyor. Eski DPT M üsteşarı İ lhan Kesici özellikle, 'Kapılıp g i tmeyin Çiller rüzgarına . beni de dinleyin' diyor . Çiller'i ucuz politika ya pma kla , halka şirin görünmekten ö teye g itmemekle suç luyor. acı reçete çözümü öneriyor . " (9 Ekim 1 993) Oysa Türkiy e . medyasıyla siyasetç isiyle -şarkıda olduğu g ibi­ 'kapılmış gidiyor bahtının rüzgarına . U yarılar b i r kulaktan g iriyor, ö teki nden çıkıyor .

442


1 53 Bu ciddi ve yapıcı uyanlar köşe yazılarında kalıyor Hataların a , gafla rına karş ı n ; medya Çiller'i durmadan pompalıyor Dışardan da destek alıyor bu yayın l a r . Gazete lerde d a h a çok " Başba kan Ta nsu Çiller'e Avrupa ve Amerika basını büyük ilgi g öste riyor" diye başlayan habe rler büyük başlıklarla kamuoyuna sunuluyor Ö rneğin Washington Report dergisi Çiller'i kapak yapıyor ve ''Türkiye'nin Parlak Yeni İ majı" başlı ğ ı altında uzunca bir yazı ya ­ yımlıyor. Çiller'in "Giriştiğim hiçbir büyük savaşı kaybetmedim" sözle rine yer veren dergi, onun Başbakan olduğu ilk günü İ stanbul borsasın ı n bir günde yüzde 1 O'luk r e k o r bir yükseliş gösterdiğine değiniyor . Mustafa Kemal'den sonra Boğaz'ın Avrupa yakasında dünyaya gelen ilk Başbakanın Çiller olduğunu vurguluyor Washington Re­ port: "Onun İ stanbul'da h ızla y ükselen gayrımenkul piyasasında eşiyle birli kte milyar kazandığı iddialarının varo lduğunu" yazıyo r . Amerikan dergisine göre , "Çiller yüzde 2 8 (oysa 2 7 ) oyunu yükseltmek için genç ve iyimser imajını kullanarak seç ime , hem de süratle seçime gidece k . " Viyana yolcusu 'mahdut sayıdaki gazetecilerimiz' ise aksi kanıda : "Çille r . 'erken seçim yok' diyerek seç imin yolunu t ı k ıyor "

1 54 Bir kadın . . . Ü stelik Doğu l u . Doğu havasıyla Türkiye'de Başba­ kan ! Avrupa Konseyi l iderleri n i n zirve toplantısınd a , Viyana'da el­ bette ilgi görüyor. Ne Almanya , ne Fransa . Henüz Çiller'i 'teşhis etmek fırsat ı n ı ' bulamam ış. Şık, alımlı v e İ ngilizce b i l e n Doğulu kadına ilgi g öster i ­ y orlar Alman Başba kanı Kohl'den -Çille r'in- "Çok sözüne sad ı k bir 443


insan Bana n e söylediyse yerine getiriyor" d iye söz e t rn e rııesı i ç i n hiçbir neden y o k ' Kadınlara karşı yumuşak\ığıvla tanınan . hem de ç a p k ı n \ ı ğ ıvla ün yapan M i t terand'ın Çill er'e i l ti fa t l a r yağdırnı a ın cı sı . ovg[i\er d ı z ­ memesi i ç ı n de neden yok' İ stanbul'da ilk tanıştıkları nda M i t terand , Ç i l ler'e "Ben gordLi­ ğüm şeyi tanırı m . Senin s iyasette y ı ldızın parlak o lacak" demis Ç i l ­ ler bu s o z ü ünlü 'Leyd i'nin topuk sesleri' m a n ş e t i n i atan Ö z kök'e söylüyor Viya na'da bu sözlerini .Çiller'e a n ı msatan M itterand daha el a i leriye g iden olasılı kları dile getiriyor . "Ben o g ü n sana böyle demişt i m " diyor "Bak gerçekleşti Şim­ di de şunu söylüyorum Sen i n şimdi de Avrupa siyasetinde yıldı z ın p a rl ayaca k . " Toprağı bol olsu n ; M i tterand , Avrupa'nın gözde sosyal i s t i . g öçtü gitti . Acaba ö l meden ünce Türkiye'de ve Avrupa'da Ç i l\er'in parla­ yan yıldızının hangi hallere düştüğünü g ördü mü') Galiba g öremedi Ama yerini alan Chrıac , Çiller'i h e r yönüyle yakından tanımanın onuruna ulaştı . Alman Koh! ile birli kte Refah­ yol'a c a n ve ren Çi lle r'i affetmemek üzere defterden sildi ler . Sildile r , çünkü Çi ller, Kohl'e de Ch riac'a da. M itterand'ta da la­ i k reji m düşmanı Re fah Partisi önlindeki 'tek ve büyük engelin ken­ disi olduğunu' söylemiş ve ne hazin ki , her ikisini de inandırmıştı

155 İ çeriye donük yüksekten söyle mlerini Viyana dönüşü uçakta 4 gazeteciye söyledikleriyle taçlandırd ı Çiller ispanya Başbakanı Felipe Gonzales'\e Viyana'da g örüştükten sonra . . . " İ spanya'daki BASK modelini Güneydoğ uda uygulamaktan" söz ediyordu Ne Güneydoğuyu, ne de Ba5k'ı a n ladı Çi ller . Gün eydoğuda İ s444


paııyol mode line ağırlık veren b i r uygulama , Türkiye'yi ayağa kaldı ­ rabilirdi , nite ki m öyle de oldu Kürt sorununu Türkiye'yi bölerek ç özmeyi hedef alan lar i ç i n Bcı s k modeli ç ok uyg un b i r formüldü . Z i ra , Güneydoğuyu koparma­ y ı düşl eye nlerin ağ zından düşmeyen kimi öneriler Bask modeliyle Çiller'e yutturuluyord u . Bu modele göre Baskl ı lar k e n di dilleri n i konuşabiliyorlardı Kürt ç özümü için Türkiye'de öne sürülen , Turgut Ö zal dönem inde n eredeyse uygula ­ nacak noktalara ge len b i r öğe de Kürtlerin Kürtçe konuşmalarına 'resme n ' özgürlük tanınmasıyd ı . Basklılar kendi okullarını açıp , öğretmen yetiştir iyorlardı . Tür­ kiye'de de çözüm için getirilen önkoşullardan b iri Kürtlerin kendi okullarını açması , öğretmen yetiştirmesiyd i . Bask dilinde e ğ i ti m programlarını belirl iyorlardı . Bizde de böy­ le olması isteniliyord u . Bask'a uyg ulanan i k i başka ö ğ e d a h a vardı k i ; Kürt sorunuyla uğraşanlar, tabii PKK bu i ki öğeye henüz yaklaşmıyordu Savunma , genel ekonomi ve dış politika dışında öze rkli k . Tüm k a m u h i zmetleri Basklıların e l i nde Tabi i , ikinci aşamada bu istekler ortaya sürülec e k , Türkiye aşa­ ma aşama parçalanacaktı . Demirel bu istekler yumağını 'Sevr'in hortlatılması' olarak görü­ yor ve öyle n i t e l iyordu . Uçaktaki açıklamalar gazetecileri h eyecanlandırdı . Ç i l l e r , " İ spanyol mod e l i n i n terörün önle nmesinde etkili olabile­ ceğ ini " söylüyor ve "yerel yönetimlerin g ücünün artırılacağını, ayrı­ ca bazı bölgelere farklı bir model ge t i rilebileceğini" savunuyordu ( 1 O Ekim 1 993) Ohoo , Başbakanımız Bask mod e l i uygulamaları için kafasında ayrıntılı bir plan bile yapmıştı M ode lin öze lliklerini sıral ıyordu Ö nce Meclis'teki bütün parti­ lerin te röre karşı ödün vermeme kon usunda bir uzlaşmaya varması sağlanacaktı . Böylece , güve nlik güçlerinin işi kolaylaşaca k , milletin desteğinin arkalarında olduğuna kuşku duymadan görev yapacak­ lardı Mode l in ikinci ayağı n ı , komşu ülkelerle anlaşmalar oluşturacak445


tı . Böylece terörün sınır boylarında barınması olanaksız hale g e tiri­ lecekti . Ü çüncü olarak da bölgeye 'kendini yönetme ' olanağı sağlana­ c a kt ı . Baştan sona düşler evreninde geziyordu Çiller Böyle bir model üzerinde başta ANAP, öteki siyasal partilerin birleşmesi, bütünleşmesi beklenemezd i . Terörü sını rda durdurabilmek için başta Suriye , İ ran v e Bulga­ ristan gibi ülkelerle anlaşmaya varılması düşünülemezdi bil e . Suri­ ye , PKK terörüyle Türkiye'yi bunaltmak için elinden geleni yapıyor; İ ran, kışkırtmasa bile PKK'Iıları hi maye ediyor, sınırlarında kamplar oluşturmalarına izin veriyordu . Y unanistan ise , Türkiye'nin zayıf düşme si için her olanağı se­ ferbe r edecek kadar düşman saflardayd ı . Çiller'le Kürt sorununu çözelim derken ; neredeyse özerklik ve­ recek veya Ö zal'ın düşlerini süsleyen Türk-Kürt federasyonuna ge­ çecektik! C H P l id e ri Deniz Baykal'ın Çiller analizi her satırıyla gerçeği yansıtıyord u · "Türkiye'de terör sorunu olağanüstü bir şekilde hissedi lince , te­ rör sorununun çözümüne yönelik özel ordu tartışmasını ortaya a tı­ yor. Ö zel ordu tartışması o rada kalıyor. Gördüğü reaksiyon üzerine bu konu bir kenara bırakıl ıyor ve o tartışma orada kalıyo r . Bir süre sonra Avrupa Konseyi toplantısında Sayın Gonzales'le karşı karşıya g e liyor, birden Bask'ı keşfediyor Bask deneyiminin g e t ireceği şansları eğitim olanağı olarak değe rlendi riyor ve daha sonra bi..i y ük bir heyecanla, Bask modeli diye Türk iye'ye aktarıyor Uç gün sonra lı unun da bir kenara itilece ğinden hiç kimsenin kuş­ kusu olmasın . " Baykal'ın saptaması A'dan Z'ye doğrulandı Hem de Çiller ta­ rafından İ ki gün sonra Çiller D Y P g rubunda Bask'la başlayan fı rtınayı dindirmek a macıyla kürsüye çık ıyo r . "Gonzalcs'in kendisine yalnız­ ca Bask ı;cirelerinde aldıkları önl emleri anlattığını ve onu dinlemek­ le yetındiğini" 5öylüyor ve , "Ben Bask modeli nedir, bilmiyoru m ! " diyor. 446


1 56 B u yalanlama şok etkisini siyaset üzerinde h issettirmiyor. daha çok basın kesiminde büyük b i r düşk kırıklığına yol açıyor. Bask model ini ballandıra ballandıra anlattığı ve Türkiye'de de bu modeli aşama aşama geliştireceğini söylediği Viyana uçağındaki gazetecile rden Yalçın Doğan b üyük bir şaşkı nlık içinde. Yıllar sonra bir dış gezid e , sanırım Yalta'da Ç i ller'den söz açıl­ dığında Yalçın ; " U ç akta büyük bir h evesle anlattığı modeli ve Türkiye'de nasıl uygulayacağına ilişkin sözlerini inkar e tmesi , yalanlaması inan ılmaz bir olay" dedi O gün Çiller'e not vermişti. Yalçın Doğan b i r kişiye verd i ğ i notu kolay kolay değiştire n ga­ zetecilerden değildi

157 Çiller daha dördüncü ayında söylediklerini b i r hamlede inkar eden bir B aşbakan durumuna düşmüştü Bask modelini Türkiye'ye 'getirmiyor' , tersine Gonzales'te n " İ spanya'da terörün nasıl önlendi­ ğini göste ren son derece inandırıcı bilgiler aldığını" söylüyordu . Bask modelinin haberleşip kamuoyunda pa tlamasından bir gün önce (8 Ekim 1 9 93) Genelkurmay 2 Başkanı Hava Orgeneral Ah­ met Çörekçi'nin. gazete temsilcile riyle birlikte olduğu akşam yeme­ ğindeki sözleri ilginçt i . "TSK h e r türlü göreve h a zırdır" diye başlamıştı söyleşiye "TSK'nın Türkiye Cumhuriyeti siyasetinde yeri vard ı r . Çürüme var dünyada . Türkiye'de de yavaş yavaş kendini göste riy o r . Ama en sağlam kurum , çürümeden etkile nmeyen kurum TSK'dır Şimdiler­ de t e rö r neden i yl e Güneydoğuda seçim ya p ı l a mayacağından söz ediliyor G üneydoğuda seçim yapı l ı r H e r sandı ğ ı koruruz . 440 genci üniversiteye alıyorlar. Tecil geliyor. Asker b u lmakta zorlana­ cağ ı z . ( 9 Ekim 1 9 93) Demirel'e , Çörekçi'nin sözlerıni aktardım Bir 447


kez daha yineletti ve not aldı Oysa n o t a l ma adeti yoktu DikkLı t i m ı çe kti . "Genelkurmay Başkanı'nın bu yemekten haberi vardır" dedi Gazetecilerin -bana aktardıklarına g ö re- generalin söze b a s a r­ ken söyledi klerine anlam veremediklerini söyledim "Ne yani? Askerler s ı k ıyönetim mi i stiyorlar? Ne gerek var'? S ı ­ kıyönetimin sağlayacağı h e r şey bugün e m i rlerinde" dedi Konular daha başkaydı b u g örüşmede, 'önemli mesele olarak Kafkas'ları g örüyordu' ve C l i n t on'la M i t terand'a mektup yazdığı n ı , tutumlarıyla ' burayı Rusların kucağına a tt ı klarını' belirttiğini anlattı İ ki lidere yazdığı mektuba karşılık gelmişt i . Yanıtları pek beğenme­ miş olacak k i , "Nedenini bilem iyorum ama A B D , R usya'dan ç e k i n i ­ yor· · diyordu . Bir ara durdu, birden Çörekçi Paşa'nın akşam yemeğine ve söylediklerine g etirdi söyleşiyi v e ; "Ç örekçi P a ş a iyid i r , akıll ı insandır ama a t a ktır" d e d i . Çörekçi Paşa ile V u r a l Beyazıt Paşa'dan haz etmediğini biliyor­ dum Söylemekten de çekinmiyordu Çörekçi Paşa için atak' sıfatını kullanı rken 'başka bir şeyleri' söylemek istiyordu Çiller'in Viyana yollarındaki sözlerin e , özellikle PTT nin T s i n c nasıl baktığını öğrenmeye çalıştım . Pek ilgili g örünmedi Çiller " Y a y a p a r ı z (özelleştiririz) ya özelleştiririz" diyordu y a ; D e m i r e l b ı k kın bir sesle ; " 1 8 ay birlikte çalıştık Ne bilgisi var ki , yeni projeler kovacak' diye konuştu . "Ama hükümet protokolünde 'PTTnin özelleştirilmesi' varmıs · "Okumadım protokolü" dedi Demire l . Köşk'te K ü r t sorununa çözüm arayan' k i m i leri ; siyasal ç ö z ü m e yanlıyd ı . Askerle s o r u n u n çözüle meyece ğine inanıyorlardı H a t ta Kürtçe d i l , Kürtçe eğitim s o runlarındaki yaklaşımlarını Dernircl'e iletmeyi de tasarlıyorlardı C u m h u r b a ş ka n ı ' n a .

·

bu

ö n e r i leri

d u y u rm a ya

saptad ı ğ ı içeriği anımsa t t ığımda . kızgın bir sesle: "Bana kimse bunu söyleye m e z " diye ç ık ı ştı 448

h a z ı rl a n a n la r ı n


Demirel'in Kürtçe konuşmay a , eği timin Kürtçe yapılmasına bakış açısını dinlediğim günün ( 9 Ekim 1 9 9 3 ) ertesi , Bask mode l i ­ ni benimseyen B a şbakan Ç i l ler'in bu konudaki d e m e c i basında patladı !

1 58 PTT özelleştirilmezse S H P ile ortaklığı bozacağını söylemeye kadar varan Çiller'e karşı , Demirel'in yorumu çok açıkt ı : "Kiminle yeni bir hükümet kuracak? Seçime gidilmesi şartıyla ANAP'la mı yoksa R P ile mi? Bu M ec lis'ten S HP-DYP hükümeti dı­ şında bir h üküm et çıkma z . " Bask modeli patlayınca, b i r gün önceki sözlerini anımsadığım Demire l , şayet bugün (1 O Ekim 1 99 3) görüşmeye çağırırsa acaba nasıl davranacaktı? Doğrusu merak ediyordum. "Bu işler M illi Güve nlik Kurulu nda konuşulur ve karara bağla­ nır" mı diyecekti? Yoksa ? .

1 59 Emel Yatmaz tele fon etti , çağı rdı ' Saat 1 9 . 0 0 ( 1 0 Ekim 1 99 3) Yanında Seç kinöz'le Ö mer Tarkan vardı. Cumhurbaşkanı onlara gülerek bir şeyler anlatıyordu Yer gösterdi , dikdörtgen masanın karşı ucuna iliştim . Re fah'tan ve H oca'dan (Erbakan'dan) söz ediyoruz" dedi . Ben de "Şu dünyanın h aline bakınız" dedi m : "Erbakan da Atatürkçü oldu . " Birden ciddileşti. Ses tonu küfreder gibiydi : " İ şine ne gelirs e , neyi kullanmak gerekiyorsa onu kullanır. istis­ m a r ede r . İ nancı falan yoktur" dedi. Necme ttin Erbakan'ı günahı kadar sevmediğini bi liyordum . Bir gün. sanırım 1 9 7 0- 75 arasında bir gün Erbakan'dan neler çektiğini 449


d n \ ,� t ı r k e n , " B u a d a m y ü z i ı n d e n s a ç l a r ı m beyaz ol d u . h e m de b i r g e ­ l

ede" d e m i ş t i . M i lliye t ç ı C e p h e h u küınetlerinde

MSP

k a n a d ı n d a n çe k t i k l e r i n i

\ ı " \' \ e cı r ı \ rı t ı y o rdu Hele

lrn rdu'\ ı ı rı z ı n l ı k h ü kiim e t i n e d ı şardrın destek ve ren

son

Lr l ı ,1 k ,ı ı ı ı n h e m D e nı ı r e \ ' i , l ı c m de T ü r k i ye'yi

12

Ey l ü l darbe s i n e sü­

r ı i k l c '.ıı e s i n ı .1 s l a u n u t a m ı y ordu B e n i neden ç a ğ ı r d ı ğ ı nı , h e le -h e r zaman yalnız g ö rü ş m e m i ze k ar s ın S e ç k i n ö z ve T a r k a n ' \ a b i r l i k t e k o n u ş m a m ızın n e d e n i n i önce cın l ,ı v cı m a d ı m F a k a t Dem i re l , ö m i m ü z e d ü ş t ü , y e n i ç a l ı ş m a b i n a s ı n ı oda o d a

ı�c zd i k O sıralar

m e m n u n d u E vr e n ' i n ya p ı m ı n a başlattığı y e n i ç a l ı ş m a

bıı r 1 > l a n n ı n b u l u nd u ğ u b i n adan . F a k a t y ı l l a r g e ç i p D e m i r e l Köşk'e ı v : r c ı s ı n d ı k t a n . h e l e b i n d e n fa z l a konuğun ç a ğ r ı l ı olduğu resepsi­

v o n : rır

ve rmeye b a ş l a d ı k t a n sonra, y e n i bina D e m i r e l ' e dar g e l m e y e

lı n s l <ıcl ı . Y e n i y ı l r e s m i k a b u l l e r i t a m ü ç g e c e sürüyord u . H e r g e c e e n .-ı z

lı i ı ı

k i ş ı g e l iyordu

D a r b i r kabul s a l o n u n a b i n k i ş i g e l iyordu

cınıa K ı ş g ü m. inde t e r i ç i n d e k a l ı yorduk r0su

lıer gece

H e l e D e m i r e l ' i n Köşk kad­

ç a ğ r ı l ı yd ı . 'ev s a h i b i ' o l a r a k yılbaşı resmi k ab u l l e r i n e

k.ı ı ı l ı v o rd u k .

İ l k y ı ld ı . D rı ve t i v e l e r k e k l e r i ç i n 3 n , ok i n

g e ld i , b a k t ı m h a n ı m l a r i ç i n uzun e t e k ,

e r­

B e n i m s m o k i n i m y o ktu . Evle n i r ke n a l m ı ş , o t e l p a r a s ı i ç i n sa tm ı s t ı ı ıı . B i r daha d a s m o k i n l e re e l i m i u z a t m a m ı şt ı m .

D e m i re l ' e ; " E fe n d ı n ı " d e d ı ın . " b e n i y ı l b a ş ı r e s m i kabul l e r i n d e n a ff e d i n i z " f l ay r e t l e y ü z ü m e b a k t ı N e d e n ? " "Zıra " ded i m . "benim smokinim yok l " E m e l Ya t nl d z ' a

dik

"

"

Ya h u

,

şu s m o k i n ş a r t ı n ı k oy m a m a l a r ı n ı söyle­

dcdı Oylc ya. kabule gelecek olan herkesın smokini olacak değildi1 Ne

kadar

b ü y ü k y a n ı l g ı ! B e n d a h i l a n c a k b i r - i k i k i ş ı d e koyu

450


renk elbise vard ı . Demirel'in emri üzerine davetiye gönderilenlere koyu renk g iysiyle gelinebileceğini Köşk protokolü bildirmişti Yabancı konuklar için düzenlenen yemekler. yeni binadaki uzun ve geniş bir koridoru andıran salonda veril iyordu . Fakat yemek masalarının tam üzerinde kr istalden o kadar bü­ yük avizeler vardı ki, bir-iki saat altında otura n , neredeyse yaz g ü ­ neşiyle yanmış kadar esmerleşebi l i rdi Avizelerden müthiş sıcaklık yayılıyord u . Bir kezinde De mirel'e şaka yollu sıcaktan ve yakıcı avizelerden söz ettim . Güld ü : " Y a ben ne yapayım'> " dedi , saçı dökülmüş b a ş ı n ı gösteriyordu "Hem o türlü hem b u türlü yanıyorum" diyordu Kuşkusuz herkes. doğal olarak basın, yeni Köşk binasını merak ediyord u . Basını ç ağırabilir ve yeni binayı tanıtabilirdi k . Uygun gör­ dü ama . . Ö neri o rada kaldı g a l i b a . Pek hevesliydi yeni binanın tanıtı lmasına Hatta " Ben de bulu­ nayım" gibi bir şey söyledi . Belki bir bası n toplantısı yapardı; ardın­ dan gazetecilerin binayı gezmelerine, bilgi a lmalarına olanak sağla­ nırd ı . Seçkinöz salonların darlığından fena h alde ürkmüş . Çağrılı sayısını aşağı yukarı tahmin e t tiği için terliyordu . Bina içindeki tur yarım saat sürdü . Tam arabaya binip 3 0 0 metrelik yola ç ıkacakken bana; "Siz benimle gelin" dedi

1 60 300 metrelik yolu bir dakikada alacakt ı k . Kısa bir konuşma olacağ ını sanıyordu m . Demire l , a raba hareket eder etme z , klasik g i riş cümlesini söyl edi : "Ne var, ne yok?" "Çiller'in ortaya attığı Bask sorunu tartışılıyor" dedim Adeta pa tladı : 45 1


" M i l li Güvenlik Kurulu'ndaki konuşmaları çarpı tarak dışarıya yansıtıyor. Canına okuyacağım" ded i , hırs l ı , sert bir sesle . Sonra . . bugün pazardı ( 1 0 Ekim 1 9 9 3 ) , sadece Fikret B i la'yla (M illiyet) konuştuğunu ve demecinde Çiller'e 'veryansın' ettiğini söy­ ledi . Genelkurmay Kulisinde Bask modeli üzerindeki irdelemelere değindim . Çiller'in Gonzales'ten öğrendiği Bask modeline , askerlerin ön­ ce bir g azete haberi diye baktığın ı , ancak daha sonra "Siyasi iktida­ rın tasarrufu" diye nitelediklerini , -tıpkı Demirel gibi- "konunun MGK'da konuşulabileceğini" öne sürdüklerini aktardım . Kısacası; Genelkurmay Bask modelini M GK'da görüşüp reddet­ meye h azırdı ! Bu formül 'bizi federasyona sürükleyecekt i . ' Demire l ' i n , tabii aklı başında herkesin asla kabul edemeyec eği olasılıktı . Cumhurbaşkanı , Kürt sorununa 'siyasal bir çözüm' bulunama­ yac a ğında , siyasal çözümlerin Türkiye'yi S e vr'in 'yeniden ihyasına' sürükleyeceğinde ısrar ediyord u . Çözü m , dağlara çıkan PKK'yı si­ lahla t e mizlemek, en azından güçsüz duruma getirebilmekti Demirel'in görüşüne aynen katılıyordu m . Kürt sorununa s iyasal b i r hava verme k , sadece Batının değil , Apo'nun da ideal politikasıydı . H atta Demirel'e, "Askerler silah çeken eşkıyaya nerede rastge­ lirlerse , orada temizlemeliler" diyordum. Ç ok kanlı bir görüştü ama; şehir, köy, i l ç e , bucak basa n , çoluk çocuk , yaşlı genç ayırdetmeden öldürenlere müsamaha eden bir si­ yaset izlemek her açıdan olanaksızd ı . Ü stelik Demire l ; "Çiller'in ö n e sürdüğü ü ç aşamalı Türk usulü Bask formülünün içeriğindeki öğeleri Türkiye'nin uygulamaya giriş­ tiğini, ancak 'komşularının puştluğu' saye sinde başarıya ulaşaff,adı­ ğını, Türkiye'yi bölmek isteyenlerin de k omşularımıza katıldığını" anlatıyor ve ; "Bunlar en azından Türkiye'nin başından bela eksik olmasını istemiyorlar" diyordu . Bask modeline sert duruyordu . 452


Fikret Bila'ya verdiği demeç Demirel'in Bask modeline karşı ta­ kındığı tavrı bütün açıklığıyla ve ayrıntılarıyla o rtaya koyuyord u . Çiller'e tepkisini bu demecinde gösteriyordu . "Türkiye çözümü (Güneydoğu sorununda) niye Bask'ta arıyor. neyi tartışıyor, anlaya­ bilmiş değilim" diyordu Cumhurbaşkanı na göre; Bask modelinin ortaya atılışı 'zaman kaybı ve işi soğutma dışında bir anlam taşımıyor'd u . Dem i re l , İ spanya Başbakanı Gonzales'in önerdiği , komşularla anlaşma, siyasal p artiler arasında uzlaşma sağlama gibi yolların, Türkiye'de çok önceden g e rçekle ştirildiğini, yerel yönetimlerin güç­ lendirilmesinin de g ündemde bulunduğunu belirtiyor; "Bu önerilerd e Türkiye için yeni bir şey yok. Türkiye'nin bir e ksiği de yok. Bu nedenle Türkiye niye Bask'ı tartışıyor anlayabil­ miş değilim" diyordu Sert çıkışlar sürüyordu : "Eğe r bu tartı şmalar sonucunda dağdaki adamın silahını elin­ den almak yerin e , ben başka şeyler yapayım da onları silahı bırak­ maya zorlayayı m , silahı kendiliğinden bıraksınlar deniliyorsa , bu çok yanlış olur ve işi soğutmaktan başka bir sonuç vermez . " Bask modeliyle ilgili değerlendirmesi de şöyleydi : "Bask modeli diye ortaya konulan şey İ spanya · nın ne yaptığı­ dır. 'Hadi biz de öyle yapalım' deniliyor. Ne yapacağız? Komşularla anlaşacağı z . Irak, İ ran , Suriye ile anlaşacağız, 'Teröristlere yataklık yapmayın' diyeceğiz Peki ne yaptık? Ben Suriye'ye g i tmedim mi, İ smet Sezgin İ ran'a, Suriye'ye gitmedi mi? Daha 1 5 gün önce Rafsancan i'ye bu konuda mektup yazdım . Biz İ ran'la , Suriye ile güvenlik anlaşması yaptık. 'Bu adamları des­ teklemeyin' dedik Bunlar yapıld ı . Gonzales ne diyor? Komşularınız­ la anlaşın. Niye anlaşın diyor? Güvenlik kuvvetlerinin daha etkili olabilmesi için. Yani yine e sas olan güvenlik kuvvetlerinin faaliyetle­ rinin e tkinleştirilmesi. D ağdaki silahlı adamla mücadelede bundan başka ikinci bir yol yok Bunu g üvenlik güçleri yapacaklar. Bunun etkinleştirilmesi için komşularla anlaşın' diyor . Zaten bizim de yaptığımız bu. Sorun nedir? Dağ larda silahlı adam bulunmas ı . Bunun çözümü, bu adamların e linden silahı al453


makt ı r . Bunun başka tedbiri yoktur . Onu yapmaktan kaç mak için yan yollar aranırsa, Bask modeli aranırsa bu yanlış olur. İ kinci olarak ne öneriliyor? Siyasi partilerin a nlaşmas ı . Türkiye ne yapıyor? Türkiye'de her zaman bu konuda siyasi partiler anlaş­ mışlardır TBM M 'de Olağanüstü Halin uzatılmasında bütün partiler oy vermişlerdir Oy vermeye nler destek ve rmişlerd i r . Türkiye'de bir uzlaşma sağlanmıştır Dolayısıyla Türkiye'nin bu konuda da İ span­ ya'dan alacağı bir ders yok. Geriye kalıyor mahalli idarelerin güçlendirilmesi Bu da Türki­ ye'nin gündem indedir Bazıları tasarı haline bile getirilmiştir. Türkiye'de dil meselesi de televizyon meselesi de tartışıldı . Bunlar bir sonuca bağlan ı rsa adamlar silahı bırakacaklar mı? Hayır, bırakmayacaklar Bunların elinden silah alınmadıkça hiçbir tedbir, tedbir değildir Güneydoğudaki hadise bir devlet kurma t e şebbüsüdür. Sadece Türkiye'y i değil, İ ran' ı , lrak'ı da ilgilendiren b i r olaydır ve uluslarara­ sı desteği vard ı r . Bu bakımdan Bask'la Türkiye'nin sorunu farklıdır. Türkiye'nin terörle yürüttüğü mücadelenin ikinci bir yolu yok­ tur . " B i la'nın pazar günü alıp Milliyet"e verdiği demeç e rtesi günü ( 1 1 Ekim 1 99 3 ) şu başlıkl a yayımlandı "Demire l : 'Çözümü İ spanya'da arama' ! "

161 M ercedes eski Köşk'ün m e rdivenleri başında durduğu sı rada ben, Cumh urbaşkanı'na 'sıkıyönetim olasılığından' söz ediyordum . İ ndik arabadan . Bana göre 'görüşme bitmişti ' Yanılgı işte Demirel . "Gel" dedi ve birlikte m e rdivenleri tırmandı k . Salon­ dan geçti k , eski binadaki çalışma odasına g irdik "Otur" dedi Gene lkurmay Başkanı'na atfen yapılan bir söyleme değindi m . Doğan Güreş' i n , Güneydoğu sorununda kışa kada r başarı elde edi­ lemezse 'sıkıyönetimin gelebileceğini' söylediği rivayet ediliyord u . 454


"A rna . bana çarpan bilgilere göre Gen e l k u rma v k u l i s i s ı k ı y ö ıw time soğuk bakıyor" diye ekledim Bir son cumle Hemen yanıtlad ı : " N e sıkıyönetimi?" dedi "Ne isterlerse verdik. her şeyi verdik Tri lyonlar ve rd i k ? a t e n durum şu Devle t , Güneydoğudaki eşkıyayı hall edemezse . b e n . dC' mokrasiyi , insan hakların ı gün gelir savunamam " Güneydoğu terörü ile de mokrasinin geleceği arasındcı i ş t P bov­ le bir köprü kuruyord u . S ürdürd ü : "Buradaki g örevim demo krasiyi işler halde tutmak İ şl e rn c s i ı ı ı sağlamak. Tek amçıcım demokrasi . Yoksa dem okrasiye lanet olsun d i y e l ı i ­ lirler . " Genelkurmay Başkan ı'nın yarın Köşk'e çıkacağını söylüyor D e ­ mirel. Tedirgin Tedirgin olması için yeterli nedenler de orta lıkta geziyor. Başta Çiller! Konu değişiyor . Bask mode ıi , Güneydoğu sorunu, sıkıyön e t i ­ m e , hatta 'demokrasiye paydos'a d e ğ i n uzandı Gözlerinden sevinç pırı ltıları yansıyor : "Erdal İ nönü'yü Kıbrıs'a Başbakan Derviş Eloğlu ile Denktaş arasındaki sorunları ç özmesi için gönderiyoruz" diyor Yerinde bir davranıştı. SHP l iderl iğini bıraktı ktan sonra E rda l Bey'in Türkiye adına uluslararası g ö rüşmelere gönderilmesini veva 'özel büyükelçi sıfatıyla' ABD'den Avrupa'ya değin pek çok ıilkede Cumhurbaşkanı adına temaslar yapmasını . ö z e l g ö riişrn e l e rd c b ı ı ­ lunmasını i stiyordu m . Erdal B e y böylesi görevler i ç i n b i ç i l m i ş k ,ı l tandı Bu görüşü Demirel'e söylemiştim Şimdi K ıbrıs'a gönderiyord u . Başbaka n'la Kıbr ı s C u m h ur b ,1 5 k c1 nı arasındaki geçimsizliği' çözmeye . Ama sonradan dikkatimi ç e kti Erda l İ n ö nü -bile- Demirel a d ı na gitmiyordu Ada'ya Hükümet adına l B u , Dem i r el'in 'kendi adına başkala r ı n ı n ko nuş ma sı n a a s i " i z i ıı vermeyeceğinin ve vermediğinin' belirgin örneği değ i l miyd i ; Ç o k sevinmi ş t i m . İnônü adı na . Dem i r e l a ç ı k lama ya p t ı " B e n İ zmir'de Denktaş'a E roğlu i l e a r a s ı ndaki bu tatsız c; \ ı r t ı ı > 455


meye son vermelerini söyledim Ona 'Belki bu konuyu çözmek için b i rini göndeririz Kıbns'a' demiştim Ama isim vermemiştim Bizi çok rahatsız eden olaylan kapatmak gere kiyordu Tansu'ya Erdal Bey'in ismini de vererek niyetimi açtım . Tabii hemen kaptı Derhal İ nönü'yü aramış ve Erdal Bey de öneriyi kabul etm iş. " Erdal İ nönü'yü arattı Demire l . K ıbrıs g örevini kabul etmesin­ den duyduğu mutluluğu özenle belirtti ve Rauf Denktaş'la arasında geçen konuşmayı da a ktardı . Anayasa M a h kemesi'ne ' idareden bir üye atayac a k . ' Seçki­ n öz'Je k onuşuyor. Aydın Valisi ni uygun görmüş, "Çok muntazam biri" diyor . Mahkeme Başkanı Yekta Güngör Ö zden e bilgi vermesi­ ni Seçkinöz'den i stiyor . Bir başka konuya geçiyor: Azerbaycan'daki durumu sormam ü zerine "Artık Rus silahlan burnumuzun d ibinde" diyor Daha önce aramızda geçen konuşmayı anımsatırken "Kafkas politikamızı Fatih Ç e k irge ye anlattım, anlamamış" diyor, hem de gülerek sözlerine b u eki yapıyor Yüzüne bakı yorum . Cumhurbaşkanı Çekirge 'nin, 'söylediklerin­ den olmadık sonuçlar ç ı kardığını' da e kl iyor Basın piyasasınd a , siyasal a lemde ve h atta iş dünyasınd a , Çil ler'in, dış görünüşünü zenginleştiren olana kl arı kullanarak kimi so­ nuçlar aldığından bahsedil iyor Demire l , kuşku yok bu söylenti leri en küçük ayrıntısına kadar biliyor, a m a renk vermiyor Ne k i , söylediklerime karşı ç ıkmaması , çoğu zaman susup. ki­ mi zaman onaylayan davranışlar sergi lemesi bile Çiller'in 'bu son ve çok modern , Türkiye'de başka anlamlara çekilecek tipte ki' kişisel poli t i kasını yakından bildiğini ve izlediğini de kanıtlıyor K ey i fl i g ül ümseme leri bile kanıt için yete rli Konuşma birden erken seçim olasılığına döndü . Tartışmaya açılan i k i konuya değinmek zoru nda kaldık İ ki turlu seçim sistemi ve dar bölge ı "Anayasa ( 6 7 madde) t e k derec e l i i stiyor" dedı A nayasa değişi k l i ğ i n i bu Meclis'te gerçekleştirmenin zorluğuna işaret etmek istiyor Bu satırları yazarken Türkiye'nin g ündeminde yıllar boyu d e 456


ğ işmeyen maddeler a klıma g e ldi ve g ülmeye başlad ı m . Ö yküyü kısa­ ca özetleyip anı msatınca, kuşkum yok okuyanlar da gülec e k ' Ü stelik b i r d e ğ i l iki 'önemli madde' var k i , gündemden a s l a düş­ müyor

1 62 1 9 98 yılında g ündemde değişmeyen madde : Ekonomi ve enf­ lasyon . 1 9 93 yılının gündeminde yerini başkasına kaptırmayan önce ­ l i kli madd e : Ekonomi v e enflasyon ! N isan 1 9 9 9'daki erken seçim öncesi siyasal g ündemin gedikli maddelerinin başında gelen konular İ ki turlu seçim ve dar bölg e . 1 9 9 3 yılında olası bir erken seçim için tartışmaya açılan konu­ lar İ ki turlu seçim ve dar bölg e . 'Kalkınan v e büyüyen Türkiye'de yıllar geçiyor, ama kimi konu­ lar var k i değişmiyo r , yerinde sayıyor. Ekonomi konularındaki tartışmalar ve enfla syon ; s iyasal olay­ larda ise seçim sisteminde değişiklik, dar bölge ve iki turlu seçim yerini sürekli saklı tutuyo r . Siyasal konulardaki tartışmalara yıllar sonra Cum hurbaşkanı Demirel bir ayrıcalık g et i riyor Demire l , 1 9 9 3 'te iki turlu seçime, Anayasal olanaksızlığına işaret ederek karşı çıkıyor Ama 1 9 98'de Anayasa değişikliğiyle iki turlu seçime g idilmesini öğütlüyo r . 1 9 9 3'te parlamenter sistemden umudunu kesmeyen Demire l , 1 99 8'de -görevinin sona ermesine i k i y ı l kala- başkanl ık sistemine geçilmesini öneriyor, önermek tartışmak ne sözcük: Bu siyasal ya­ pı lanmada direniyor . 1 9 93'te Demire l , yaşamı boyu tırmandığı siyasal merdivenin son basamağında olduğunu arada bir dokunduruyor. Ama 1 998'de Demirel her şeye , şeker hastalığına ve yaşına karşın Çankaya'da ye­ di yıl daha oturmayı planlıyor (6 Ekim 1 9 9 3 ) Ankara'da bugün toplanacak olan Ul uslararası Yu�·arlak M asa toplantıları öncesinde , Batı dünyası gözünü Türki457


ye'deki e k o n omik büyüme ve enflasyon paradoksuna çevirmiş du­ rumda T o p l a n t ı ları düzenleyen The Economist Grubu bünyesindeki 'The E c o n o m ist Conference' ş i rketi tarafından hazırlanan tanıtım doküman ında , Tü rkiye 'de 1 9 9 3 ün ilk yarısında ekonom ide önemli bir büyüme yaşandı ğ ı , ancak e n ! l a syonun 'adeta kronikleştiği' i fade ediliyor Doküm ana göre Türkiye . uzun zamandan beri OECD iç inde en hızlı büyüyen ülke oldu . l 9 80'lerde ort a l ama artış yüzde S 2'dır ki , bu 1 9 6 0 '1arın ortalaması olan yüzde S . 5'in biraz altınd a . Körfez krizinin l 9 9 1 'deki büyümeyi yavaşlatarak yüzde 0 . 3 ora­ nına indirdiğini hatırlatan dokümanda , "Fakat 1 9 9 2 yılında sanayi ve hizmet sektöründeki patlama Türkiye'yi bir kez daha harekete geçir­ di . Bunda ki lokomotif, tüketim eğiliminin artması oldu" deni liyor . Dış ödemeler dengesinde Türkiye'nin güçlü bir ülke olduğunun yazıldığı d o k ümanda şu g örüşlere yer veriliyor: "Ticaret açığında keskin yükseliş beraberinde devamlı bir kont­ rolü gerektird i . Bununla beraber rezervler artmaya devam etti . Mer­ kez Bankası ile ticari bankalar tarafından tutulan döviz ve altın stokları sekiz aylık ithalat hacmine eşit hale g eldi " Türkiye'de işgücünün yüzde 1 S do layındaki bölümünü etkile­ yen işsizliğin ve eksik istihdamın devam etmesi ise temel sorunlar a rasında gösteriliyor Dokü m a n ; Türkiye'de çarpık bir gelir dağılımının mevcudiyeti­ ne işaret ediyor. B M 'nin 1 9 8 5 verilerine göre nüfusun en zengin yüzde 1 O'u milli ge lirin yüzde 4 1 'ini alırken. en yoksul yüzde 40'ı yüzde 1 l . 5'ini alıyor. Sonuç olarak The Economist Conference şöyle bir bağlantı ile ' durumumuzu' saptıyor : "Ekonomik büyüme yükse k , ancak enflasyon kronikleşmiş du­ rumd a . " 1 9 9 8'de de aynı saptamalar yapılıyor . Bu kez duru m . içeride a l kışlanıyor Çünkü, kalkınıyor , büyüyoruz. Hayıflanma ise küçük bir bölümü oluşturuyo r : Ama enflasyon h a l k ı kemiriyor! 458


163 DYP'yi Çiller'den kurtarmak i ç in formüller aramak ç o q u Zi:lmrı­ nımızı alıyordu. Demirel 'konu üzerinde' durmuy o r . 'konunun Li z e · ine' q i t m i ­ yordu . Ç i l ler'in -o günkü koşullar iç inde- Genel Başkan lıktan d ü s li r ü ­ lebileceğine hala inanmıyordum B u nede nle Çiller'i kıskıvrak bal) la­ yacak bir Genel İ dare Kurulu oluşturulmasına öncelik verilmesinden yanaydım . Bu görüşü Demirel'e de aktardım Tabii bu önerimin tek bir koşulu vardı Çiller'e karşı 'münasip bir lider adayı' bulunması . Demirel bana doğru eğild i : "Tek münasip aday" dedi Bekledim "Çi ller'e karşı ç ıkarılacak isim Ci ndoruk" diye cümleyi tamam ladı . Bu g örüş 'değişikliğine' hem hayret ettim, hem de Çil ler'i indi­ rebilecek bir yol açıldığı için sevi ndim . " Cindoruk Romanya'da , sonra i stanbul'da" diye sürdürdü D e m i rel: "Buraya gelir gelmez konuşacağ ı z ! " N e umutlu ne de umutsuz b i r havaydı Ancak Gökberk Ergene­ kon'un Çiller'e rakip olamayacağını anlamış görünüyord u . İ şte tam bu andı Zamanın akıp g ideceği ye rde sanki durdu9u an, bir sessi zlik Yine bana doğru eğildi Demirel ve ; "Çevremde kiler kongreye karışmamı istiyorlar" dedi Acaba , geçen günlerde izlenen gelişmelerdeki değişimi anlat­ mak için mi böyle söylüyordu, yoksa bir küçük soruşturma mı ya pı­ yordu? Elbette anlamam olanaksızdı Çevre belliydi Demirel'in 'kongreye karışmasını' yani 'müdaha­ le ederek Çiller'in indirilmesine önayak olmasını isteyenler' grubun­ da Em re Gönensay , Seçkinöz, Ö mer Tarkan ve , ve . Kayırıb i rndcr Ali Şener olabilird i . Tabii bu 'benim listem'di Çevresindekileri sı ralamadım . Cumh urbaşkarıı'nın karışmasını istedikleri başta devlet ve h ükümet işleri ve sonra DYP kongresi SeÇildikten üç-dört ay sonra b u noktalara geli rse Çankaya : 459


Turgut Ö zal'dan farkı ne olacaktı? H ükümet ve parti işlerine elini soktuğu için yerden yere vurduğumuz, hele Demirel 'in amansız bi­ ç imde e leştirdiği Ö zal'ın durumuna d üşmeyecek m iydi? Çiller den kurtulmayı en azından Demirel kadar istiyordum Ama 'kongreye karışma' eğil imine katılam ıyordu m . "Bugüne değin" dedim Cumh urbaşkanı n a : "Anayasal sınırlar içinde kalarak görevinizi sürdürdünüz ve sanırı m , başarılı da oldu­ nuz. H atta bu tutumunuz alkışland ı . Çevrenizdekilerin b u isteklerini lütfen yerine getirmeyin . " Sesini ç ı ka rmad ı . DYP kongresine g irerse tükenirdi .

1 64 Demirel'le konuşurken kafamda hala Cindoruk'u ölçüp biçiyor­ dum. Demirel'in C indoruk'la ilgili kanıları n ı , yargılarını biliyordu m . D Y P Genel Başkanlığına gelmesi demek, Başbakan olup önüne çık­ ması dernekti. C indoruk zor insand ı . Ü stelik Demirel'in hüküme t işlerine karı­ şacağı kaygısıyla Cumhurbaşkanı seçiminden önce söylemed i ğ i ni bırakmamışt ı . 'Çevre ' , Cindoruk'tan başka 'çare' bulamamı ş , çözüm' olacak bir başka isim ç ıkaramamıştı . Hemen h e r olası lık Çiller'e yardım ediyordu . Sornali'den askerlerimizi çekebileceğimizi g österen haberlerin gerçekliğini sorarak konuları değiştirmeyi denedim . Oysa Demi­ rel'in 'sıkıntısı' üzerine basmışım . "Askerleri çekmek bir yan a ; ABD daha asker göndermemizi is­ tiyor" demez m i ? Dondum kaldım. Yarın Köşk'te Çiller' i n , Karayal­ çın'ın ve MSB ile D ışişleri Bakanı H i km e t Çetin i n katılacağı bır toplantı yapılacak, 'asker artırımı üzerinde bir karara' varılacaktı Sıkıntısını açık ladı Demire l : " B u Amerika" ded i , "ist işare bile etmiyor. Kamuoyuna nasıl anl atacağız? Bizde n , Kore'den, Fransa ve i talya'dan daha ç o k asker i st iyor " 460


Ah bu gazetecilik dürtüsü' Soru hemen somutlaşıyor: "Ne ka­ dar?" "Sayı belli değil. 'bir miktar dah a ! ' Oradaki Akiki'nin güçlü ol­ duğunu şimdi anlamış; 'Yanılmışız' diyo r . Marta kadar bu askerleri istiyor " Çiller'in Savunma Sanayi Müsteşarlığından aldığı Vahit Erdem'i Genel Sekreter Yardı mcılığına getirmek istiyor. Dürüstlüğ ü, çalış­ kanlığıyla tanınan Erdem 'i . Savaş sanayii gibi milyarlarca doların söz konusu olduğu bir müsteşarlıkta üzerine toz kondurmadan çalı­ şan ve ayrılan Vahit Erdem'i . "Vahit Erdem belki politika yapmak ister" dedi m . "Burası politika yapmaya engel değil k i " diye yanıt verdi . Ö nemli uluslararası görevlere göndermek için Erdal İ nönü gibi bir-iki isim daha bulunamaz mıydı? " Öylesi yok ki" diye yanıtladı Demirel . Bir yerde ge rçeği mi söylüyordu? Bu kadar kısır bir ülke miydi Türkiye?

1 65 Seçkinöz, Cumhurbaşkanı'nın önüne bir kağı t uzattı. Okuduktan sonra Demire l ; "Bir kopyasını Cüneyt Bey'e verin , ben daha sonra onunla ko­ nuşurum" ded i . Seçkinö z'ün 'bir kopyasını gönderdiği' kağıdın i l k sayfasında "Basın teşvikleri ile ilgili not" yazılıydı . Basına verilen büyük kredile rle teşviklerin rakamları medyada yer almıştı ama, birbirinden çok fa, ki rakamlardı bunlar. Seçkinöz'ün 'notu', devle tin resmi rakamlarını içeriyordu . O dönemde medyanın yararlandığı 'fon kaynaklı kredileri' hem özetle . ama sağlam biçimde anlatan , hem de rakamlar veren tek belge Seç kinöz'ün hazırladığı kağıttı. İ ktidar-medya ilişkilerine ışık tutacak nitelikteki belgede şunlar vard ı : ·

461


Basın teşvikleri i l e i l g i l i not 22 Temmuz 1 992 tari h l i Resmi G azete'de yayı mlanan tebliğ ile ba­

s ı n yat ı r ı mlarına fon kaynakl ı kredi imkanı geti rilm iştir. 1 993/4000 Say ı l ı 1 993 yılı Yatı rımları Teşvik Kararı ile Bas ı n ve Ya­

yın Sektörü, özel önem taş ı yan Sektörler içinde yer almaya devam etmış ve % 1 00 yat ı r ı m indi riminden yararlanması sağlanmıştır. B u Kararnameye istinaden yayı m lanan 93/2 sayı l ı tebliğ ile de, fon kaynaklı krediden yararlanması devam ettirilmiştir. 1 99 1 - 1 993 Y I LL A R I ARAS I N DA

BAS I NA V E R İ L E N T E Ş V İ K B EL G E L E R İ

YATIRIM TUTAR! H Ü R R İ Y ET

4 1 6 . 967 M İ LYAR

M İ LL İ Y ET

765.439 M İ LYAR

SABAH

6 1 5 .3 1 2 M İ LYAR

1 .797.71 8

TOPLAM

MİLYAR

B U GAZETE L E R E YA P I LAN K R E D İ Ö D E M EL E R İ

ÖDEME TAR İ H İ

F O N KAYNAKLI KREDİ (BİN TL.)

H Ü R RİYET

05.04 . 1 993 09.06 . 1 993

1 4. 900.000

0 6 . 08 . 1 993

1 0.000.000

32.900.000

TOPLAM Mİ LLİYET

8.000.000

2 5 . 1 2 . 1 992

5.600 . 000

0 5 . 04 . 1 993

7 . 000.000

1 1 . 05 . 1 993

29.400 . 000

06.08 . 1 993

1 0 .000.000

52.000.000

TOP LAM 462


SABAH YAYINCILIK VE MEDYA

07 . 0 5 . 1 993

8 . 800. 000

0 7 . 0 5 . 1 993

8 . 300. 000

06 08 . 1 993

1 0 . 0 00 . 000

2 7 . 1 00 . 000

TO PLAM

Üç Firman ı n Teşvik Belgelerinde belirtilen değerle rle gerçekle!Şmesı halinde 540.000. 000.000.- TL. Fon Kaynaklı Kredı kull anmaları gerek­ mektedir.

166 Çiller, "Gazetelerde benim ağzımdan çıkan yazıl arla haberlerı ve yorumları şaşkınlıkla i zliyorum" diyor , ama Bask mode li üze rinde tartışma lar, yorumlar alabildiğince sürüp g id iyor . Tartışmalar sadece gazetecilerle Çiller arasında olsa , e h bir şey deği l . Yalnızca siyasi lerle Çiller arasında olağan bir siyasal savaşı m içeriğine dönüşs e , fazla üzerinde durulmayacak, belki de g ülünüp geçilece k l Faka t , Bask modelini Güneydoğuya uygulayacağı haberi gaze­ telerde patladığından beri Cumhurbaşkanı Demirel, tartışmaların tam göbeğinde Bu nedenledir ki -kimi gazeteciler- örneğin Cengiz Çandar, '"Bask mode li' tartışması , Cumhurbaşkanı Demirel ile Başbakan Tansu Çiller arasında adı konulmamış yeni bir 'krize' yol açtı" diye yazıyor . Çandar 1 O Ekim 1 9 9 3 Pazar günü üç büyük g azetede 'Bask modeli' ile ilgili ha berleri içeriğiyle birlikte yazarak değişik bir sonu­ ca varıyor ( 1 3 Ekim 1 99 3 ) : "Sabah 'ta Güneri Civaoğlu, 'PKK te rörü i ç i n İ spanya modeli' başlıklı yazısında İ spanya Başbakanı Gonzales'in Çiller'e nakletti ğ i , Bask terörüne karşı mücadele yöntemlerine yer verd i . Aynı gün Hürriyet gazetesinde 'Gün eydoğuya Bask modeli' manşeti göze çarptı. Ertuğrul Ö zkök makalesine ' Ö zal'a yaptığımızı Çille r'e de yapmayalım' başlığını koydu Ma kalesine 'Başbakan Ç i l 463


!er önceki akşam Viyana'da lspanyol mode lini anlatarak son derece önemli bir tartışmayı başla tıyor' cümlesiyle g i rdi Milliyet'te birinci sayfadan Yalç ı n Doğan imzasıyla Çıller sordu İ spanya Başbakan'ı anlattı - PKK'ya karşı Gonzales model i' baslıklı bir makale yayımlandı . Bunun üzerine Demirel tepki göstererek 'Türkiye'nin bugün PKK'yla yürüttüğü mücadele biçimi dışında i kinci bir çözüm yolu bulunmadığını' bildirdi ve Demire l'in a ğzından 'Çözümü İ spanya'da arama' başlığıyla habe r , M illiye t'te yayımlandı Demirel dün de ATV'nin akşam 1 9 30 haberlerinde Güneri C i ­ vaoğlu'na yaptığı açıklamada 'Bask modeli 'ni eleştird i . Demirel ş u n ­ l a r ı söyledi 'Benim h edefim Tansu Hanım fi lan değil Bana, Bask planı hakkı nda ne düşünüyorsun diye soruluyor Ben de diyorum ki, ne Bask planı? Türkiye bir İ spanya reçetesi Bask r eçetesi pe şinde de­ ğil ki l Türkiye , Baskın ne yaptığını bılmiyor mu? Türkiye Genelkur­ may Başkanı gitt i . Ondan sonra onların kra l ı buraya geld i . Uzun uzun konuştuk. Gonzales'le R i o de Jenerio'da bira raya geldik . Bana da söyledi bunları. Türkiye , dış ülkelerde merkezleri bulunan bu te­ rör şebekesin i n , dış ülkelerdeki merkezlerini körletmeye çalışıyor. Türkiye'deki çeşitli kuruluşlar ve siyasi liderler tartışmaya dahil ol­ dular ve Çiller'e yönelik bir polemiğe girişildi " İ lgi ç e kici bir-iki not var önümde Demirel , Ç i ller'in DYP gru­ bunda Bask mode lini Türkiye'de uygulamaya alacağı youndakı ha­ beri · yalanladığı' gün, i stanbul'daydı ve Ankara'ya dönerken bu ha­ beri alınca Emre Gönsay'a ; "Olacağı buydu" dem i ş . Fakat anlayamadığım v e anlaşılmayan nokta şu : Cumh urbaşka­ nı, Başbakan'ı arayıp Bask m odeliyle ilgili gerçekleri neden sormu­ yor? Ya da Başbakan Köşk'e gelip kendine göre 'gerçeği' niçin an­ latmıyor? Çil ler'i hedef almazmış gibi görünen . sanki sorunun ö z üne doğrudan saldıran konuma giriyor Demire l Zate n . Demirel'in Bask modeline ağırlığını koymasından sonra 464


Çiller'in gazetecilere "Bask m odelini uygulayacağına dair tek sözcük etmediğini" içeren haberler yazılmaya başladı. Hemen her parti , u fağı büyüğü kendi meşreplerine göre Bask'ı ya övüyor ya da karalıyor Sadece ANAP lideri Mesut Y ılmaz Bask tipi çözümün Türkiye 'ye uygulanamayacağını , Çiller'i ciddiye alma­ mak g er ektiğini söylüyor ve alaya alıyor "Çünkü kendisi bir hafta önce de Alman Başbakanı ile Zongul­ dak'a nükleer santral işini konuşmuştu . Türkiye'de bu konuda kim­ senin haberi yoktu . Gonzales ile Bask işini konuştu. Yani ( 1 4 Ekim­ de Çiller ABD'ye gidiyor) Clinton ile başka şey konuşur Ö yle her konuştuğunu ciddiye a lmayın" diyord u . Bir başka haber d a h a dolaştı : M e s u t Yılmaz 2 0 Ekim 1 99 1 se­ ç imlerinden önce İ spanya'ya üç kişilik bir heyet göndermiş, Bask modelini inceletmiş ve heyet h ükümete bir rapor da vermişti . Bask modeli yeniden ortaya çıkınc a , M esut Yılmaz 'bu mode ­ lin Türkiye'de uygulanamayacağını' kesin bir dille b u nedenle söy­ lüyordu . Cengiz Çandar -Viyana'da b i r gece yarısı gazetec ilerle Çiller'in buluştuğu toplantıda bulunmamasına karşın- şöyle yazıyordu: "Çiller. bir saat süren sohbetinde 'Türkiye'de Bask modelinin uygulanacağını' bu cümleyle söylemed i . Ancak ' İ spanya tecrübesi'ne ilgi duyduğunu da g izlemedi ve bunu ' incelettireceğini' ifade etti . Türkiye'de bu konuda kayn atılan 'cadı kazanı' i le Cumhurbaş­ kanı -Başbakan zıtlığının bir kez daha ortaya çıktığı ve Başbakan'a geri adım attırıldığı anlaşılıyor "

1 67 Genelkurmay'ın ülkenin bölünmesine yol açacak (örneğin Bask formülü gibi) görüşlerin tartışılmayacağını i fade eden bir raporu ba­ sına sızdırdığını söylediğimde Demire l ; "Çok güzel" diye onayını belli e tt i . Avrupa Konseyi'nden Martinez'i kabul etmesi istenilmiş, alela­ cele hazırlanıyordu ( 1 3 Ekim 1 993 Çarşamba) Arka arkaya sorular yöneltiyordu m . Kısa yanıt alıyordum: 465


C u m h u r i y e t in 70 51L

y ı l ı n d a gene l a f ? " Du r baka l ı m " d e d i K a r a r -

g a i ı bçı Y21 şu h21be r . Ç i l l e r B a s k mode \ 1 11den sonra l r a k ' a uyg u l a n a n

Mn bM�J o n u ı ı k a ld ı rı l m a s ı n ı A R D d e n i s t e y e c e k ! H a b e r d e v a m e d i ­

y o r . A n ccı k v a zgeçti C ı ı rd a l M u m c u . M e c l i s a r a ş t ı rm a komisyonunda i f ade v e r m i ş .

" M u m c u cınay e t i y l e i l g i l i h i ç b i r h a b e r yok m u ? " diye sordum

Oe­

rn i ı e l . "Yok'' dedi

" İ ş i y a p a n l ra n . i s pa t e d e m iyoruz "

B a s k , Bask

.

A r k a s ı g e l iy o r , s o n bir türlü g örünm üyor tartış­

m a l a rd a

( 1 4 Ekim

1 9 9 3 ) S a b a h e r ke n s a a t te Ç i l l e r , A B D'ye u ç t u .

Yeni p0tlar . yen i gaflar . .

B a s k ' ı n üzerine b i r örtü çekilmesini

sağlayaca k l H e m e n h e rke steki b e k l e n t i bu

Ç i l \e r 'i n , Bask'ı tartışmaya so­

k a n g21zcte c i le rd e n , "Olayı DYP g ru b u n d a i ş l e t e c e k l e r , yeniden ya ­ z ı ı ı ' diye r i c a d a bulunduğu söyleniyor

M asum kadı n l Y al a n c ı g a z e t e c i l e r i Y e r l e ş e n k a n ı i se

G a z e t e c i l e r d o ğ ruyu y a zdı , Çiller 1 8 0 d e re

ce d ô n ü ş yapmak zorunda k a l d ı . A ına , adı Tan s u , s o y a d ı Ç i l ler i Ö y l e s i n e ç a rk e d e r k i , k o n uyu ö y l e s i n e s a p tırır k i , bir d e bakarsını z söy l ed i ğ i h a l d e y a l a n l a d ı ğ ı ola­

yı. b ı rd e n b i re olmadık bir a l a n a kaydı rıve ı·ir.

Tanık. Ç i \ l e r ' l e sık sık konuştuğu bilinen Ertuğrul Ozkök

(14 ı ı cı

1 993)

Ek ı nı

Y a z ı s ı n d a Bask o l a y ı n ı Ç i l l e r i n değişik b i r ala­

v�' k e n d i n e ı,ı c m t a r a k ı ı a s ı l ç e v i rdiğ i n i a n l a t ıı,ı o r " B a s h a k a ı ı Tansu

Ç i ller. Bask

m o d e l i ! wmısurı d a b ı r g ü n önce

D Y P q ı u lH ı n d a s o ı,ı l e d i ğ i s ö z l P r ı a y n e n t e k r a r l ı y o r ,,ı

H a t t a üs tüne ba­

l ı . ı sd te k rcı r l ı ıJ o r l�mı u ı ı l ı e n w n a r k a s ı n d a n . s o n g u n l c r d e k ı t e p k i s i n i n n ed e n i n i

cı ç ı k l ı v u r ' R ı ın \ in ı i u t f e n b i r d e f a dcıha y a z ı n V il ı

!) r ' ı ı

t ,n t ı ;, ı ıı ,ı d e v a ın e d e c e k

c. ı L ; ı \;cır

Aksi t aktirde �oyle b i r h ava

0 q u ı ı T u r k i y e ' cl l' n u z <1 k k a l a c a ğ ı nı

Ru

k i $ i l c r 'Tcı n s u

b u ! nı e w ç a l ı ş t ı

B e n d ı ş a rd a y k e n b u

q r u p tcı b cı z ı k i ş i l e r C i l l e r . Bcısk m o d e l i

Bizim

A nı cı biz e n g e ll e d i k' dıye c ek l e r "

466

bunu k u l l a n nıaı,ıcı get irmeye, ülkeyi


Bask modeli sadece siyasal bir gaf değ i l . Ü stelik devletin PKK 'ya karşı yürüttüğü ana pol i t i kaya ters düşüyor B u g e rçeğin be­ lirgin kanıtı , Genelkurmay ın hazırladığı değerlendirme raporunda yer alıyorc "Gerek Anayasa , gerekse kanunlarda i fade edilen üniter devlet yapısı, laikli k . devletin resmi dilinin Türkçe olması g i bi temel ilkele­ r i n münakaşa k onusu yapılmaması , bu temel konulardaki karcırlılı­ ğa. basın dahil h e rkesin katkıda bulunması , Türkiye Cumh uriyeti Devleti nin güvenl ik, huzur ve refah ı açısından zaruri görülmekte­ dir . " Çiller'le 'gerçek b i r uyum içinde' çalıştığı gözlenen Başbakan Yardımcısı (SHP) M urat Karayalçın da tepki gösteriyor Bask mode­ line : "Biz başka ülkelerin modellerini örnek alacağımıza , onlar bizim modeli uygulasın. Onlar Türk modelinden bahsetsin" diyor Başbakanlık açıklamasında da Gonzales'le Çiller arasındaki bili­ nen görüşmenin ayrıntılarına iniliyor ve "Görüşmede . Bask mode l i d i y e bir kavr a m ortaya atılmamış, bu modelin Türkiye'de uygulan­ ması söz konusu yapılmamıştır" deniliyor

1 68 Gazetec i , gazeteciyi e leştiriyo r . Ö rneğin şöyle bir yazı ilginç: "Başbaka n ı m ı z ı n kabahati yok ama kabahat büyü k i üj linde bir özürü var. Arkadaşımız Yalçın Doğan'ın sütununda okuyacağınız gibi Tansu Çiller Viyana'da gazetecilere Bask model i n i uyg ulamak­ tan ha tta tartışma ktan bile söz e tmemiş . Filipe Gonzales ikii. i g ö · rüşmede terörden söz edilince konuyu Bask modeline g e t i rmiş. Tansu Hanım da dinlemiş . . Hepsi bu Galiba meslektaşların olayı süsleme merakı Tansu Hanım'ın modele c iddi biçimde sarıldığı izle­ n i m i n i verd i . Cumhurbaşkanı S ü l e y m a n B ey de 'Bask modeli u y g u · !anıyor, vatan elden g idiyor' telaşıyla Tansu Hanım · a bir z ı l g ı t daha geçti Tansu Hanım'ın kabahat büyüklüğündeki özürüne g e l i n c e 'Ben B'a sk modelini bilmiyorum' diyor 467


Türkiye 'nin en büyük sorunu etnik terör. Bask modeli etnik te­ rör karşısında bir çözüm mode l i . Türkiye'ye uyar veya uyma z . Ama Güneydoğu sorununu c iddi olarak çözmek gibi bir kaygınız varsa bu ve benzer modelleri önünüze koyup günlerce ç alışman ız gerekli de­ ğil m i ? Bir Başbakan bu meselelere b i r vatandaş kadar kafa yormak durumunda değil mi? S on birkaç günlük gazete haberleriyle Güneydoğunun son t ab­ losuna bakalım . . . Terhis olan askerlerin konvoyu saldırıya uğruyo r , 5 e r şehit oluyor. (Ya ni askerlerimiz kendilerini k oruyamıyor.) Altı arkadaşlarının öldürülmesini protesto için Tunceli'de öğ­ retmenler dersleri boykot ediyo r . M o b i l şirketi 2 8 yıllık faaliyetten sonra güvenlik gerekçe siyle petrol sondajlarını durduruyor . Elazığ -Bingöl- Muş tren seferleri yapılamıyor. Batman-Siirt ve Şırnak başta olmak üzere birçok yerleşim böl­ gesinde saat 1 8 . 00'den sonra sokağa ç ıkılamıyo r . Eskiden D iyarbakır gibi sıcak bölgelere m a l göndermeyen es­ naf şimdi artık Kayseri'nin ötesine geçmiyor. . . Askerci! çözümlerin daha doğrusu çözümsüzlüğün 1 O yılda or­ taya çıkardığı tablo bu. Süleyman Demirel bu tablo karşıs ında endi ­ şeye düşeceği yerde alternatif ç özümlerin tartışılmasından endi şeye düşüyor. Konuşan Türkiye masalının sahibi ülkeyi sanki ' Ko kuşan Tür kiye 'ye dönüştürme misyonu güdüyor. Türkiye'nin sorunu Güneydoğuda değil aslında Ankara'da . . . "

Yazı , Türkiye gerçeğ i . Çiller'in Başbakanlığınd a Türkiye'nin nasıl b i r kargaşa yumağı­ na dönüştüğü b u yazıdaki gerçekçi içerikten yansıyo r . Demirel'in t e k çözüm olanağı diye g österdiği askerle savaşım­ da belki yazarın bilmediği bir başka gerçek var . Güneydoğu sorunu­ na bir ölçüde ışık tutuyor : TSK'nın ( 1 99 3'te) Güneydoğudaki duru m u ! Genelkurmay Başkanı D o ğ a n Güreş, her kış mevsiminde ya d a 468


kışa girerken demeçlerind e "Gelecek ilkbahar PKK'nın kökünün ka­ zınacağını" söylüyor. Ama, her i lkbaharda değişen bir şey yok. Sonbahar geliyor, g e lecek i lkbahar bir umut kapısı olarak gös­ teriliyor. Cumhurbaşkanı Demirel -çoğu sade vatandaş ve dikkatli yazar çizer gibi- bu vaatlerin ne zaman g erçekleşeceğini merak ediyor. Bana söylediğine göre ; yine bir sonbahar günü; Genelkurmay Başkanı Doğan Güre ş , gelecek ilkbaharda PKK'nın kökünü kazıya­ caklarını söyleyince dayanamayıp soruyor: " Paşam hangi ilkbaharda?" Güreş'ten nasıl bir yanıt aldığını söylemed i . Ama, PKK'nın temizlenmesi nice nice baharlardan sonra ger­ ç e kleşti . Kenan Evren de -sonradan çevirdi ya- PKK'nın kökünü kazıya­ caklarını söylüyordu . Hem de her şeye egemen olduğu yıllard a . l 980'1erde . . Sonra g ördü ki , 'temizlenemiyor'; "temizlenmesi için elden gelenin yapılacağ ına" çevirdi sözleri n i . 1 9 9 7 /98 yılları PKK'ya karşı TSK'nın büyük başarı e lde etti ğ i , PKK'yı 'marj inal h a l e g e ti rd i ğ i' yıllard ı . Orgene ral Karadayı'nın Gene lkurmay Başkanlığı dönemiydi ve askerler. PKK'ya karşı alınan büyük mesafeye karşın, 'temizledik' demediler. " Büyük ölçüde beli kırıldı" veya "marj inal hale g e ti rildi" gibi söylemlerl e yetindiler.

1 69 "Şaka" başlığı altında yazılan bir küçük fıkra ( 1 4 Ekim 1 993), gerçeği yansıtıyor: "Çiller , 'Ben tavuğa değil morina balığına benziyorum . Bir sürü gürültüyle tek yumurta değil , sessizce milyonlarca yumurta yumurt­ larım' demişti ya . . . Şu ' Bask modeli' meselesi çıkıp, Demirel 'Olmaz böyle şey' de­ yince, Ç iller nedense yine 'tavuk modeli'ne döndü . . . 'Bask modelini bilmiyorum' dedi . 469


Acaba kabahat tavukta m ı , horozda mır Bir başka kısa yazıdaki gerçek dikkate değerdi Başlık "Bilg i " . "TV'de haber sırası Ankara'nın Başkent oluşunun 70'inci yıldönümü nedeniyle Başbakan Çiller'in Ankara Valisi ve seğmenleri ka· bulüne gelmişt i . Başbakan Çiller g ünün mana ve eh emmiyeti üzeri· ne konuşurken araya şöyle bir cümle sıkıştırd ı . yıkılmış , ya kılmış b u şehri insanlarımız şevkleriyle bu hale getirmişlerdi r . Ankaralı okurumuz N ursun Hanım'ın ilkokul 4'üncü sınıftaki oğlu Ali bu cümleyi duyar duymaz yerinden fırladı - Anne Başbakan yine hata yaptı - N eden oğlum? - İ stiklal Savaşı nda An kara yıkılıp yakılmadı ki . . Profesör Tansu Çiller'e i l ko kul öğrencisi Alı 'nin bu küçük bilgi notunu iletiyor, sayın H ocamızın b i lmedikleri n i n , yakı nda , bildi kleri konulardan daha k a l ı n bir klasör oluşturacağı endişesini de berabe· rinde yolluyoruz " Bile bile lades Çiller'i hemen pek çok yanıyla iktidara gelişin in beşinci ayında örneklerle tanımıştık. Ama aradan beş yıl geçti ( 1 99 8'deyiz) , Çiller hala siyaset sah· nesindeki aktörlerden biri . Ü çünc ü , dördüncü derecede bir rolle . Olsun , ama siyasette '

1 70 Çiller'in ABD gezisine başladığı gün, b i r çarşamba günüydü ( 1 4 Ekim 1 9 93) . Saat 1 9 . 0 0 sularında beni arabasına çağıran Demirel ile beş dakika konuşabildik Ç i l ler'in , Cumh urbaşkanı'nı olumsuz etkileyecek bir hareketini anlattım . Başbakan D e m i rel'in üzerinde duyarlı lıkla durduğu 'mega pro· jelerin' hepsini , "siya seten söylenmiş, kaynağı o l maya n , hayal ürü· nü" gerekçesiyle bütçeden ç ıkarmıştı . DPT şimdi bu gerekçeyi ya· yıy ordu . 470


F e n a k ı z d ı D e m i r e l ve " Ec e l i g e l e n c a m i d u v n r ı n a i ş e r " d e cl ı O y s iı z a m a n g e ç i y o r , Ç i l l e r ' i n s ı y a s e t t c k i b c c c r ı k s i ? l ı (\ ı q u r. h· g Li n ortaya ç ı k ı y o r . n m a c a m i d u v a r ı h e p t e m i z k a l ı v o rc l u 1 N e d e n i n i b i r t l i r l i i k e s t i r e m e d i ğ i m b i r c ü m l e s h v l e d ı C ı ın : l ı ı ı r

ba ş k a n ı

N e s ö z li g e ç m i s t i , n e d e I r a k l a i l q i l i b i r o l cı y o l ı n u ş t u

D e m i r e l b i rd e n İ s m e t S e z g i n ' i n B a i'j cl a t g e z i s i n e d e ,i i n d ı

VP

·

.'\ m ;ı

fJ, u S d c l

da m bir budala" derli D o (j r u s u e n a y i l i k e t t i m ya d cı g a f l e t i ş t e , b u k a ıı ı :) a v�ı ı·ı ş ı ı ı(Lı k i n e d e n l e r i sorm adım Fakat

daha

ba ş k a

bir

konuya

k ısa ca

d e ğ i n rl ı m

Bash.ı k ,ı ı ı

A B D'ye g i d i y o r d u . Ö n c e A l m 21 nya'da , d a h a s o n r a V i y 21 r1a s e ımı! .w. n d a n y a n s ı y a n ç a r p ı c ı Bask m o d e l i g a f l a rı n d a n s o n rn A B D 'yc g i t rn c s ı acaba d o ğ ru

m uy d u '!

A B D ' d e n b i r b a ş k a h a b e r ; Ç i l l e r ' i n l ra k ' a uyg u l a n a n cı rn b ;ı rq () n u n kaldırılmasını

isteyeceği

t e p k i g ö s t e rd i ğ i n i y a n s ı t ıyordu

söylentisine

W a s h i rı q t o n ' ın

o l u rn :; ı ı z

B i r söyle n tiye göre . b ö v l e b i r q ı rı ·

ş i mde b u l u n ın a m a s ı i ç i n O ky a n u s ö t e s i n d e n g e z i o ı ı c c s i u y . ır ı cLı gelmişti D e m i re l

önce

" A m e r i ka ' d a k i

g ö r ü ş m e l e rde

g (m d e nı

S o nı ,1 l i

o l u r " d e d i v e s o n r a ; " Jra k k o n u s u n d a b i r u y a r ı d a n h a b e r i m v n k

[ıı

a z ı n d a n b a n a i n t i ka l e d e n b i r b i l g i y o k " d i y e kon u ş t u

171 A l m a n y a'd a k i ve V i y a n a ' d a k i g a f l a r ı n d a n s ö z e d e r ve A B [} d e rı de b e n z e r i haberler g e l m e s i o l a s ı l ı ğ ı n a d e ğ i n i r k e n A n ka r a - Wa s h i ngton h a tt ı n d a n y e n i y e n i g a fl a r , b ı r B n ş b a k cı n

.1

y a k ış m a y a c a k hatalar ve öykül e r y ansımaya b aşlad ı İ l k h a b e r u ç a k t a n " P ot K r i z i " d i ye y a n s ı d ı ' Ba ş b a k a n , R u sya i l e i l g i l i n e d e d i ? A m a n y a n l ı ş bir a n l a <; rıı .1 olmuş . ' B a ş b a k a n B a ş d a n ı ş m a n ı V o l k a n Vu r a l , W a s h i n g t o n ' a g c l ı r k e ı ı u ç a k t a Ç i l l e r ·ve B a k a n l a r ı n o l d u ğ u b ö l ü m d e n ç ı k ı p q e r g i rı b i r

v uz

i fa d e s i y l e g a ze t e c i l e r i n ya n ı n a k o ştururken bu s o r u y u v ö rı c l t i y o r cl ı ı 471


Olayın konusu ise Başbakan Çil ler'in üç saat kadar önce gaze­ tecilerle görüşmesi sırasında Rusya'ya i lişkin sözleriyd i . Çiller. Rusya'nın yeniden imparatorluk hevesle rine yönelmesi halinde Türkiye'nin Amerika ile birlikte durumu gözden geçirmesi gerektiğini belirtmişt i . Gazetec i l e re söylenen b u sözler, daha sonra Başbakan v e Ba­ kanların bulunduğu bölüme farklı yansıdı Bir köşe yazan , D ı ş i ş l e r i Bakanı Hikmet Çetin ile konuşurken Başbakan' ın sözlerinin ne a n ­ lama geldiğini sordu . Böyle bir sözün olamayacağını söyleyen Çe­ tin, heyecanla Çil ler'in yanına gitti . Çetin, Çiller' e , Rusya'yı imparatorluk heveslisi olarak göster­ menin yanl ışlığını hatırlatt ı . Çiller ise böyle b ir şey söylemediğini bel i rtti . Başdanışman Vural'ı çağ ı rarak 'Volkan nedir bu konu bir bak bakalım' dedi . Gazetecilerin yanına koşan Vura l , Teyp nerede? Başbakan' ın konuşmasını kim iyi kaydetti? Bir daha dinleyelim' ded i . Vural teyp­ ler ç ı karılmadan Başbakan'ın konuşmasının yanlış anlaşıldığını a ç ı k­ lamaya başlad ı : 'Bizim, Rusya'nın tekrar i mparatorluk hevesine kapıldığı gibi bir görüşümüz yok. Böyle bir değerlendirmeyi lütfen yapmayınız. Başbakan'ın konuşmasını yanlış yorumluyorsunuz. Sizden ricam bu konuya girmemen izdir . ' Bu sı rada bir gazeteci deşifre ettiği metni Vural'a okudu. Vural Başbakan' ın sözlerini dinleyince biraz rahatlamış, ancak endişe dolu bir ifade ile yeniden Çiller'in kaldığı bölüme g itti . Bütün bunlar 1 5 dakika sürdü . Vura l , Çiller'in yanından ç ı ktığında konuyu b i r daha hiç açmak istemez bir havada yerine geçip oturdu . Vural daha sonra gazetecilerle birlikte Çiller'in konuşmasını bir kez de banttan dinledi . Çiller'in sözleri şöyleyd i : 'Dünyadaki v e o yöredeki g elişmeleri A B D Türkiye'nin merci­ inden, Amerika'nın kendi açısından görmesi meselesi var . ABD'yi çok ilgilendiren bir konu . Eğer o yörede te k rar, yeniden e ski döneme dönüş yeni türden impara torluğun kurulması şekline girebilecek bir dizi adım haline geliyorsa bundan ABD'nin nasıl etkileneceğini beraberce görebil472


mek lazım. Çünkü ayrıntıla rı biz yaşıyoruz . Tabii demokratikleşme­ ye. reformlara , Yeltsin'e destek ve rilmesi gereği var. Biz bundan hemfikiriz Rusya ile olan dostluğ umuzun da geliştirilmesinden ya­ nayı z . Ancak buradaki gelişmelerin ge riye m i , ileriye mi gidiş o ldu­ ğunu ABD ile beraber değerlendirmekte yarar var.'" Bu Türkçeden , gazeteciler Rusya'nın yeniden imparatorluk kur­ ma heve sine kapıldığını -haklı olarak- ç ıkarmışlardı . U luslararası yeni bir gaf zorlukla , ama zamanında önlenmişti .

172 Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'nı gaflarıyla . Türkçesiyl e , basın alaya alıyordu. Asıl alaylı i fadeyle Çiller'i h ırpalayan Mesut Yılmaz'd ı . D a h a ABD gezisine başladığı gün, " G e z i sanıyorum birkaç eya­ leti kapsıyor . Bu kez de ABD'den 'Eyalet M odeli' ile dönmesine ha­ zırlıklı olmak gere k . Başka gaflar da beklenir Sayın Çiller'den , yakın sicili ortada" diyordu Somal i'ye ek asker konusu Başbakan'ın gezisi öncesinde Anka­ ra'nın gündemine egemen oldu . Askerler ek bir güce olumlu bakmı­ yor ama; Amerika'nın isteklerine ''No" demenin kolay olmayacağı söyleniyor. Sorun h ükümet içinde ele a l ınacakmış! "Tanrı nın Türklere bin yılda bir a rmağan ettiği kadın siyasetçi" yakıştırmasını Çiller'in benimsediği anlaşılıyor. Öyle sıradan bir insan g örmüyor kendini. U çakta Başbakan'la gazeteciler söyleşirken Tansu H anım, elindeki kalemi sarkaç gibi sallamaya başlıyor , "Bakın" diyor: "Kalemin ucunu yükseğe ç evire ­ mezsek düşer. Türkiye de öyle . . . Hiç zamanımız yok . Ekonomiyi düzeltemezsek çökeriz. Türkiye başaşağı g ider 0 Tansu Çiller'e gazeteciler yükleniyor: "Türkiye giderse , M arta bile kalmaz siz de gidersini z ! " Başbakan diyor ki: " B e n koltuk için gelmedim . Bakın gecem gündüzüm yok, 2-3 saat zor uyuyorum . Ailemi, çocuklarımı ihmal e tmeyi bile gö?'.e ald ı m . Ama kararlıyı m . Türkiye'yi düzlüğe çıkara­ cağız. Yapamazsam , durmam gideri m . " 473


Oysa . asla ama asla 'gitmeme' azim ve kararıyla paraşütle Baş­ bakanlığa gelmişti Medyamızın -son radan- ye re göğe sığdıramadığı ABD gezisi­ nin ılk gününde Çiller Kongre 'ye gid iyor Tuhaf olaylar oluyor Meclis Başkanı Tom Foley'le görüşecekke n , Foley'i aniden Başkan çağırdığı için bu görüşme yapılamıyor. Dış İ lişkiler Komisyonu Baş­ kanı Lee Hamil ton ise önemli bir oylama var deyip Çi ller'den ayrı lı­ yor. hemen döneceğini söylüyor ama , 45 dakika sonra ancak gele­ biliyor. Ü yeler ise ağır aksak gel iyorlar "Kongre 'de ki görüşmede üyeler Başbaka n'a 'hiçbir ciddi soru' sormadılar Ü yeler Kürt sorununu , PKK terörizmin i . insan haklarını ağızlarına bile a l m adılar . Türk heyetini şaşırtan bu tavırdan sonra Çiller. birkaç kez üstüste l rak'a konulan ambargo konusunu günde­ me getirdi Hiç değ ilse yumuşatılmasını istedi . Kongre üyeleri 'Sizi anlıyoruz ama bunun olacağını sanmıyoruz' dediler . " Sonra bekleyiş başladı B i r gün sonra ( 1 6 Ekim 1 9 93) 'büyük buluşma' gerçekleşec e k . Tansu Çiller, Beyaz Saray'da B i l i Clinton'la önce kısa süre 'başbaşa' görüşece k , sonra heyetlerin de bulunduğu görüşmeler ya­ pılacak ve öğle yemeğine geçilece k · Çiller, Clinton'la b i rl ikte 2 , 5 saatini Beyaz Saray'da geçirecek ı

1 73 Çiller kendinde n emin . ABD'yi Clinton aracılığıyla fethetmeye h azır . Oysa Amerika l ı l a r için Ç i l l e r mera k konusu. Çiller'in son iki aydaki dış politika falsolarının Washington'da ciddi rahatsızlıklara yol açtığı söyleniyor Bunlar nedir? "Irak ambargosuna karşı t akılı\an tavır-Moskova gezisinde sergilenen olumsuz performans . " Washington'daki -Türkiye ile ilgili merkezlerin- bizim gazeteci­ lere yansıttıkları Çiller değerlendirmesi şu noktalarda toplanıyor : 1 Ekonomi iyi g itmiyor . Çiller ekonominin yönünü değiştire­ cek kararlılığı h e n üz ortaya koyamadı 474


2 . Pa rtisine hakim değil . Bu bakımdan Çiller T ü r k i y e i ç i n q e ç ı c i bir o l g u mu . Türk siyasetinde k a l ı c ı m ı · , belli d e ğ i l T u r k k a m u o yundaki imaj değişebilir 3 . Dış politikası t ut arsız. I rak'a karşı net değ i l . Kafkasya'da yal paladı Somali'de ödün verebilir I rak olayında geri adım atabi l i r . Bütün bunların karşılığında elde edeceği 'siyasal k r e d i ' n e ola­ cak? Ya da ne kadar 'para kurtarabilecek?' Para? Körfez Savaşı ndaki kaybımız nasıl karşılanacak' Karşıla­ nacak m ı ? Beyaz Saray'ın kapısı önünde b i r yığın soru .

1 74 Clinton-Çiller görüşmesi 1 6 Ekim 1 99 3 günü g e rç e kleşiyor ve 1 7 Ekim 1 99 3 gazetelerine kimi haberler yansıyor: Ö rneğ in , Clinton'a Kıbrıs'ta ödünler verdiği yayıl ıyor Maraş ın Rumlara verilmesi ve Lefkoşe Havaalanı konusunda ABD Başka­ nı'na 'güvence' vermesi g i bi . . Görüşme günü kimi yorumlar başka havada Derya Sazak , " 3eyaz Saray buluşması , Çiller'in arkasına alaca­ ğ ı rüzgarlarla içerdeki gücünü pekiştirmesi açısından hayli önemli olacak" diye yazıyor ve yoruma şöy l e e k ge tiriyor: "Rahmetli Ö zal'ın Bush'la dostluğu gibi Çiller de Türkiye'nin geleceğini Clinton'a endekslerse yandık demektir" Tabi i 'endeksleme' çok değişik biçimlerde yorumlan abi l i r Kuşku yok; Süleyman Demirel Tansu Çiller'in A B D g e zisini ve oradaki temasların ı , hele Türkiye adına vereceği ödünleri ya da v a ­ atleri özenle izliyor.

(BEŞİNCİ Kİ TABIN SONU)


Cüneyt Arcayürek'in, 1 -1 kitaptan oluşan " Büyüklere Masalla

r!

-

Küçüklere Gerçekler" dizisinin beşincisi:

• etekli Demokrasr Adından da anlaşı lacağı gibi Tansu Çiller'in yüksek siyasetteki ilk yı l­ ları renkli bir içerikle işleniyor " Etekli Demokrasi"de: Süleyman Demirel'in Çankaya'ya çı kışı ndan sonra; Çiller'in DYP Ge­ nel Başkanl ığ ı na seçilişi, Başbakanlığa atandığı günlerde yaşanan gizemli olaylar birinci elden tanıkları n ifadeleriyle hikaye ediliyor.

Hükümet ortağı SHP'nin önde gidenlerinin, rakiplerinin ve hepsind n önemlisi onu politikaya sokan Cumhurbaşkanı Demirel'in Çiller'e bakış açı s ı ; Çiller'i küçümseyen yargı ları ya da değerlendirmeleri tüm çıplaklı ­ ğıyla okuyucuya aktarı lıyor. Çiller Haziran 1 993'te Başbakan olduktan sonra başlayan Demirel­ Çiller çekişmesinin bilinmeyen ayrı ntıları; ama Süleyman Demirel'in doQ­ rudan ifadeleriyle duyuruluyor. Ve. . . Demirel'li Köşk'ten renkli notlar. . .

5. kitap, yeni b i r dönemin çarpıcı öyküsü.

9

1 11111111111 1111111 1111111 1 1 789754

949193

ISBN 975 494 9 1 9 O 2001 . 06 y . 0105 1 853 •

.

-

-

.

KDV dahil 7000000

Lira


Issuu converts static files into: digital portfolios, online yearbooks, online catalogs, digital photo albums and more. Sign up and create your flipbook.