GÖRÜŞ | Çöp poşetini yırtmak ve bir kez daha enkaz altında kalmamak 

Demek ‘Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar, her şey emeğin olacak!’ cümlesi sadece geleceğe tahvil edeceğimiz bir iddiayı değil, konutları da kapsayan çok güncel, acil bir ihtiyacı temsil ediyordu.

Evin Nagehan

Covid-19 salgını sırasında keşfettiler uzaktan eğitimi. AKP iktidarının ve sermayenin işlerine geldiklerinde devreye sokabilecekleri, gelmediğinde vazgeçebilecekleri bir sistem olarak kullanışlıydı. 

Devlet üniversitelerinin içini boşaltan AKP iktidarı halinden memnundu. Zaten kamusal eğitimi genel olarak boş vermişlerdi ve devlet okullarında eğitimin her aşamasını geçen 20 yıl içerisinde bilimsel değil, piyasa odaklı ve dinsel referanslarla yapılır hale getirmişlerdi. İlk ve orta öğretim yapan özel okullar da pek memnundular bu durumdan, dinci eğitimden çocuklarını uzak tutmak isteyen daha çok ‘müşteri’ kapılarını çalıyordu. Devlet veya özel bütün üniversiteleri zaten kendi iktidarları için dikensiz gül bahçesine çevirmek için her türlü baskı ve düz(en)lemeyi yapmaktan çekinmiyorlardı, uzaktan eğitim daha da işlerine gelecekti. Online dersler kaydedilebilir, Cumhurbaşkanı veya hükümet aleyhine derslerde yorumlarda bulunan eğitimciler daha elverişli kanıtlarla CİMER’e şikâyet edilebilirlerdi. Zaten üniversite gençliğinin de büyük bir bölümü eğitimin insanca bir yaşam ya da daha iyi bir meslek veya gelir elde etmek için gerekliliğine olan inancını yitirmişti ama bir diploma yine de gerekiyordu. Gerisini yönetmek kolaydı. 

Kullanışlı bir araç: Uzaktan eğitim

Şirket gibi işleyen, para basan, güvencesiz bir şekilde akademik, idari ve destek personeli çalıştıran özel üniversiteler bu işin getirisini götürüsünü hesapladılar. Uzaktan eğitim üniversite kampüsündeyken bile doğru dürüst iletişimi olmayan, sendikasız, örgütsüz olan personeli yönetmek, onların bir araya gelip dertleşmelerini engellemek, olası hak arama girişimlerinin önünü kesmek, onları evden daha çok ve daha yoğun çalıştırmak açısından iyiydi. Belki de üniversite kantinlerinde vs. satışlar açısından kötüydü ama satışlar düştüğünde "gereksiz" kalan personeli çıkarmak hiç de zor değildi. İşler ‘normale’ döndüğünde geriye kalanları daha uzun ve yoğun çalışma saatleri bekliyor olacaktı. Bazı üniversite sahipleri ise doğalgaz, elektrik, su faturaları düşecek diye mutluydular.

6 Şubat Pazarcık depremi sonrasında AKP iktidarı tekrar bu kullanışlı aracı devreye sokmaya karar verdi. Hükümetin deprem karnesi tartışmasız sıfırlarla doluydu, bütün toplum ve tabi ki üniversite gençliği de öfke doluydu. Bu barut fıçısı gibi olan toplum kesimlerinin en azından bir bölümünün seçimlere üç ay kala bir araya gelmesini, tartışmasını, örgütlenmesini engellemek gerekiyordu. Çalışma koşulları ve ücretleri zaten kötü olan üniversite personelinin de radikalleşmesine hiç gerek yoktu. 

Öğrencileri çöp poşetleri ile 'derdest' etmek

İktidarın yüksek öğretim kurumu YÖK 11 Şubat'taki duyurusuyla 2022-2023 eğitim ve öğretim yılı bahar dönemini uzaktan eğitime geçirdi. Özel üniversiteler yine maliyet hesapları yaptılar, YÖK’e tabii ki ses çıkarmadılar. YÖK’ün sözde gerekçesi Kredi ve Yurtlar Kurumu KYK’nın bütün yurtlarına depremzedelerin yerleştirilecek olması, dolayısıyla dönebilecekleri bir evlerinin olup olmadığı bile belli olmayan üniversite öğrencilerinin ailelerinin yaşadıkları şehirlere, hiçbir yol masrafları karşılanmadan, bilgisayar gibi eğitim araçları verilmeden gönderilecek olmasıydı. Yurtlarda yaşayan öğrencilerin eşyaları apar topar odalarından toplanıp çöp poşetlerine konup, üstüne isimleri bile yazılmadan bir yerlere yığıldı, bazılarının eşyalarını poşetlere bile koymaya bile lüzum görmediler. Yurtlarda kalan öğrencilerin bir bölümünün ailelerinin deprem bölgesinde olduğu, evlerinin hasar gördüğü veya yıkıldığı gerçeği dikkate bile alınmadı. Hükümetin amacı zaten kaş yapmak değildi, göz çıkarmasına da şaşılmamalıydı.

Bir daha çöp poşetine konmamak için

Oysaki İngiliz emlak danışmanlığı şirketi Knight Frank’in 2021 sonu verilerine göre ülkede içinde kaba bir hesapla altı buçuk milyon insanın yaşayabileceği bir buçuk milyonun üzerinde boş konut vardı. Buna ek olarak TÜRSAB’ın 2022 sonu verilerine göre de bütün Türkiye’deki belediye ve bakanlık belgeli otellerde 650 binin üzerinde yatak kapasitesi vardı. Ve tabii ki AKP iktidarının bu ülkenin üzerine çökmüş olan büyük sermaye sahiplerinin, yani müteahhitlerin, konut baronlarının, otel zincirlerinin sahiplerinin çıkarlarına aykırı tedbirler almayacağını biliyorduk.

Demek ki bir slogandan ibaret zannedilen ‘Fabrikalar, tarlalar, siyasi iktidar, her şey emeğin olacak!’ cümlesi sadece geleceğe tahvil edeceğimiz bir iddiayı değil, konutları da kapsayan çok güncel ve de acil bir ihtiyacı temsil ediyordu. Binaların enkazı altında kalanları çıkartmak için kullanılması gereken iş makinası ve aletler, çadırları ve konteynırları üreten fabrikalar, imalathaneler de hariç değil. Eğitim, sağlık tartışmasız dahil… Önemli bir bölümü artık okurken çalışan ve ezici çoğunluğu geleceğin mavi veya beyaz yakalı işçisi olacak olan üniversite gençliğinin şimdiden insanca bir eğitim hakkı ve gelecek için sınıfının partisinde örgütlenmesi ve mücadele etmesi gerekiyor. Bir daha çöp poşetine konmamak, yersiz, yurtsuz ve de enkaz altında kalmamak için.