Enjoying your free trial? Only 9 days left! Upgrade Now
Home Explore Hattın Celileri
Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes! Create your own flipbook
View in Fullscreen

Hattın Celileri

Published by ITO, 2022-02-10 12:37:15

Description: Hattın Celileri
2021 - 5

Keywords: Hattın Celileri

Read the Text Version

No Text Content!

a ll i vers tes Kütüphânes ’nde A.6662 numara le mukāyyed bulunan, H. 914/M. 1508 senes Rebî‘u’l-âh r (Ağustos) ayında kmâl eyled ğ mushâf-ı şerîf n he- d yyes olarak, H. 6 Cemâz ye’l-evvel 914/M. 2 Eylül 1508 târ h nde de 10.000 akçe at yye ve çukasız mîr-ahûrî murâbba câme le ödüllend r ld ğ 20 b l nen Şeyh Hamdullah, bundan kısa b r müddet sonra, H. 3 Şa‘bân 914/M. 27 Ka- sım 1508 târ h nde de, muhtemelen Topkapı Sarayı Müzes ’nde Hırkā- Saa- det.84 numarada kayıtlı bulunan aynı târ hl Kur’ân-ı Kerîm’ ne krâmen bu kere 7.000 akçe at yye le çukasız murâbba câmeye nâ’ l olmuştur.21 Şeyh Hamdullah’ın böyles daha n ce zzet ü krâma nâ’ l olduğuna şüphe 20 H lal Kazan, age, s. 141. yoktur. Ha a Gel bolulu Mustafa Â’lî Efend ’n n, “Sultân Bâyez d Han’ın musâ- 21 Muh n Ser n, age, s. 89. h b- mahrem d ve vezîrler ne mahsûs olan yakınlığı ona da göster rd .” şekl nde- k beyânından da anlaşılacağı üzere, sultân le gâyet sam mî b r muhabbet bu- lunmaktaydı. Amma nakled ld ğ ne göre b ’l-hassa ulemâ, sultânın nezd ndek teveccühünden rahatsız d . R vâyete göre bu hasedl kten haberdâr olan Sultân Bâyez d, devr n önde gelen ulemâsını da‘vet e ğ b r mecl se Şeyh Hamdul- lah’ı da çağırmış. Tab ’ hemen b r hoşnûdsuzluk zuhûr eylem ş. Bunun üzer ne Şeyh Hamdullah’ın b r mushâf-ı şerîf n alıp ulemâya tedkîk e ren sultân, daha sonra onların eserler n üstüste koydurup “Ş md bunu en alta mı, yoksa en üste Şeyh Hamdullah’ın b r kıt‘ası | İstanbul Ün vers tes Kütüphânes , A.6486 47


Esâtîze-i Seb‘a m koymak gerekt r?” d ye sormuş. Ulemânın, doğal olarak “Kur’ân-ı Kerîm’ n üstüne başka b r k tâbın konmasının câ’ z olmadığını” mü ef ken beyân etmeler üzer ne şu meşhûr karşılığı verm şt r: Hazret- Kur’ân-ı Azîmü’ş-şân’ın k tâbet n bu kadar hyâ etm ş başka b r ferd yoğ ken, bu k ş y s z n tahtınıza n ye clâs edey m? Şüphes z bu sözler Şeyh Hamdullah’ın ne kadar büyük b r takdîre nâ’ l ol- duğunu açıklaması bakımından öneml d r. Ma’mâf h bu mes‘ud günler , H. 918/M. 1512 senes nde n hâyet bulmuştur. Zîrâ kend s g b b r hayl yaşlan- mış olan dostu ve hâmîs Sultân Bâyez d Han, kardeş Cem’ n Vened kl ler’e sı- ğınmasının ardından zled ğ denge s yâset n , onun vefâtından sonra da terk etmem ş olduğu ç n devlet n gel ş m ne mân ’ olduğu gerekçes yle uzun müd- de en ber tenkîd ed lmekteyd . Bu nedenle özell kle son zamanlarında r câl ve kapıkulları nezd nde hemen hemen tüm otor tes n kaybeden sultân, n hâ- yet 1511 senes nde patlayan Şâhkulu İsyânı’nda serg led ğ gevşek tutum ve s- yânın bastırılmasına me’mûr e ğ şehzâdes Ahmed’ n başarısızlığı le kend sonunu hazırlamıştı. Bunun hemen akab nde yen çer ler n desteğ n arkasına alan Şehzâ- de Selîm, bazı vüzerâyı da kend safına çekerek, henüz babasının sağlığında velî-’ahdlık mücâdeles ne g r şecek, oğlunun baskısına daha fazla dayanama- yan Sultân Bâyez d Han da n hâyet 24 N san 1512 târ h nde tah an onun le- h ne ferâgât e ğ n lân edecekt . Oğlunun bî‘at merâs m n crâ e kten son- ra, doğduğu yer olan D metoka’da nz vâya çek lmek üzere İstanbul’dan ayrılan sâbık sultân ç n gerçekte b r ölüm yolculuğudur bu: Yaşadığı sıkıntıların bün- yes nde yara ığı tahr bâ an mı yoksa başka b r sebebden m b l nmez amma Ed rne yolunda ken artan rahatsızlığı neden yle Havsa yakınlarında vefât eder. Oğlunun müsâ‘ades le İstanbul’a nakled len na’şı, kend nâmına mensûb câ- m ‘ n hazîres ne defned lerek üzer ne türbes nşâ ed l r. Şeyh Hamdullah’ın, gâyet sam mî dostu ve en öneml hâmîs n n ma‘rûz kal- dığı hakāretler n ardından vefâtı le son derece müte‘ess r olduğunu söyleye- b l r z. Zîrâ bundan hemen sonra babasının kadrolarını dağıtmağa başlayan Sultân Selîm Han’ın “ş ddet- taba‘atından târeyân-ı vesvese le” pây- tah an ay- rılacak, uhdes ndek vezâ‘ f oğlu Mustafa Dede le dâmâdı Şükrullah Halîfe’ye terk le Sarıgâzî köyündek arpalığında nz vâya çek lecekt . Öte yandan bazı kaynaklarda nz vâ mekânının Alemdağı olduğu nakled lmekteyse de, her k mevk ‘ n yakınlığı ve büyük dedes nden ber â‘ les n n uhdes nde bulunduğu düşünüldüğünde Sarıgâzî’n n doğru olduğu anlaşılmaktadır. Evvelâ öğrenc s , müte‘ak ben dostu ve en öneml s hâmîs olan Sultân Bâ- yez d Han-ı Sânî’n n vefâtından sonrak ahvâl hakkında hemen hemen h ç b l- g yoktur Şeyh Hamdullah’ın. Y ne Mustafa Â’lî Efend ’n n nakle ğ ne göre, Sultân Selîm Han’ın cülûsundan b r müddet sonra vefât eylem şt r. Öte yan- dan H. 1113/M. 1701-1702 senes nde mezâr taşı k tâbes n yazmış olan Şâ- h n Mehmed Ağa’nın da vefât târ h n vermem ş olması, bunun o senelerde de 48


a ll i kes n olarak b l nmed ğ ne şâret etmekted r. Ancak Müstakîmzâde Süleymân Sa’deddîn Efend , Tuhfe’s nde H. 926/M. 1520 târ h n veren şu beyt tanzîm eylem şt r: Şeyh Hamdullah olub kü âba kıble pîr- hat Rıhlet nde d l d d târîh n dayf-ı lâh22 Hüsn- hat le alâkadâr olanlar tarafından bu târ h kabûl ed lmekle b rl k- 22 Tuhfe- Ha âtîn, s. 186. te, Abdullah Efend ’n n H. 1102/M. 1691 senes nde te’lîf eyled ğ Tezk re- 23 İstanbul Ün vers tes Kütüphâne- Rümât’ta, Osmânlı dönem ndek lk Kavs-nâme’y te’lîf eden Baht yârzâ- de Hasan Çeleb ’den naklen “Sultân Selîm Han Hazretler Haleb altında Mer- s , TY. 6923, vr. 17a. c- Dâbık’da Mısır Sultânı Kānsu Gavr ’y bozduğu gün merhûm olup Üsküdâr’da defnolunmuştur.” denmekted r.23 Mezkûr muhârebe H. 24 Receb 922/M. 24 Ağustos 1516 târ h nde cereyân etm ş olduğuna göre, Şeyh Hamdullah’ın bu târ hde vefât etm ş olduğunu söyleyeb l r z. Şeyh Hamdullah ketebel b r murakka‘ S nop İl Halk Kütüphânes , 4801 49


Esâtîze-i Seb‘a 50


a ll i En‘âm-ı Şerîf İstanbul Ün vers tes Kütüphânes , A.6641 51


Esâtîze-i Seb‘a Ma’mâf h y ne Müstakîmzâde “Cülûs-ı Süleymân Hânî’de y ne İstanbul’a ge- lüb sultân-ı zî-şân dah huzûruna hzâr u krâm ve b r mushâf-ı şerîf st ktâb ey- 24 Gülzâr-ı Savâb, s. 52. led kte gâyet pîr- fânî ve alîl- akrânî olmasıyla ’t zâr eylem şt r.” d yerek bu za- mana er şt ğ n dd ‘â etmekteyse de vakt n n nâmlı kemân-keşler nden olarak Şeyh Hamdullah’ı şâhsen tanımış ve ha a belk de ta‘lîm nden geçm ş olan Baht yârzâde’n n nakle ğ târ h n, vefâtından 250 sene sonra te’lîf ed len eser- dek ne n sbetle daha doğru olduğunu kabûl etmek gerek r kana‘ât ndey z. Ancak Müstakîmzâde’n n nakle ğ vak‘anın tümden yanlış olduğunu söy- lemek de mümkün değ ld r. Zîrâ şehzâdel k eyyâmında babası sefere çıktığın- da saltanât nâ‘ b olarak pây- tah a kalan Kānûnî Sultân Süleymân, bu kabû- lü belk de Yavuz Sultân Selîm Han’ın Memlûk Sefer ’ne çıkmasının ardından yapmıştı. Aks hâlde H. 17 Şevvâl 926/M. 30 Eylül 1520 târ h nde cülûs eyle- yen Kānûnî Sultân Süleymân’ın, bu kabûlü müte‘ak b k ay ç nde yapmış ol- ması gerek r. Beklenmed k b r anda saltanâtı devralan yen sultânın, doğal olarak kend kadrolarını oluşturup düzen n te’sîs etmekle meşgûl olduğu bu süreçte, böyle b r kabûlü gerçekleşt rm ş olamayacağını düşünenler de vardır. N tek m bun- lardan b r , muhtemelen 1950’l yıllarda Şeyh Hamdullah’ın mezâr taşındak metn n altına H. 927/M. 1521 târ h n hâkkederek mevzu’yu daha da karma- şık b r hâle get rm şt r. Bu târ h esâs alacak olursak, eser m z n neşr n n onun vefâtının 500. sene- devr yyes ne tevâfuk eyled ğ görülecekt r. Vas yyet üzer ne cenâze namâzı Şeyhü’l- slâm Zemb ll Alî Efend tarafın- dan Ayasofya Câm ‘ ’nde kıldırılarak, Üsküdâr’da Karacaahmet Mezarlığı’nda, yukarılarda bahse ğ m z ha âtînden Alî Sôfî’n n ayak ucuna defned len Şeyh Hamdullah’ın f z kî ve beşerî özell kler hakkında fazla b r b lg bulunmamak- tadır. Seyr ü sülûkunu babasından kmâl eylem ş olmakla b rl kte, İstanbul’da bulunduğu eyyâmda “Hazret- Emîr Buhârî” nâmıyla ma‘rûf Seyy d Ahmed Efend le de sohbet ve ahz-ı n sbet- tarîkāt eyled ğ menkûldür k , ehl- tarîk ve sôfî-meşreb k ş l ğ n n gösterges d r. Ayrıca tevâzu‘u le müşteh r olup sâh b olduğu şöhrete ve elde e ğ maddî refâha rağmen h çb r zaman k bre kapılmadığı menkûldür. Şâh n avcılığındak mahâret de d llere destân m ş. Nefeszâde İsma‘ l Efend se Gülzâr-ı Savâb’ın- da “Yüzücülükte dah ol kadar y d k b r gün Sultân Bâyez d boğazda Rumel kı- yısında bulunan kasra b r yaz günü g düb namâz kılarken, Şeyh merhûm Üsküdâr sâh l nden görüb ve soyunub cüzdânını ağzına alub ıslatmayub akıntıyı geçt ğ n söy- lerler.” d ye menâkıbına tercemân olduğu g b , terz l kte de mâh r olduğunu nak- letmekted r.24 B ’l-hassa sülüs ve nes hte çığır açmış olmasına rağmen, aynı başarıyı celî sülüste göstereb ld ğ n söyleyeb lmek mümkün değ ld r Şeyh Hamdullah’ın. N tek m hâmîs n n Ed rne ve İstanbul’da nşâ e rm ş olduğu câm ’ler ç n yazmış olduğu celîler nde, meselâ, üzer nde büyük te’s r olduğu anlaşılan Alî Sôfî’n n ortaya koyduğu tertîb ve tenâsüb kudret n gösteremem şt r. Âtîde 52


a ll i z kredecek olduğumuz Ahmed Karah sârî’n n celîler ndek tokluk ve azâmet- Şeyh Hamdullah’ın b r kıt‘ası ten de eser yoktur yazılarında. Chester Bea y Museum, T.426 Açıkçası sülüstek mahâret n kâğıd üzer nde gösterm ş olan Şeyh Hamdullah, aynı tavrı m ‘mârîde kullanılacak yazılarda da kullanmakla c ddî b r hata yapmış- tır. Zîrâ bu tür yazılar ayrı b r bakış açısı gerekt rmekte ve bu da ancak yazdıkça kazanılmaktadır. Celîn n en öneml kullanım alanı olan m ‘mârîn n, onun yaşadı- ğı dönemde henüz emekleme devres nde olması kana‘ât m zce bu husûsta yeter- l tecrübe yapma fırsatı yakalayamamasına neden olmuştur. Sâmî Efend ’n n “celî yazmadıkça ha ın esrârına vâkıf olunamaz” kazîyyes de buna şâret etmekted r. Celîdek vasâtlığına rağmen Şeyh Hamdullah’ın hüsn- ha a Türk tarzının te’sîs ndek h zmet asla yadsınamaz. N tek m buna st nâden beyne’l-akrân müstesnâ b r mevk ’ elde e ğ g b ahlâfı nezd nde de her zaman t bâr gör- müştür. Ha a ahlâfdan pek çok nâmlı ha ât, onun kadar yazab ld kler n brâz ve b raz da kudretler n lân etmek ç n yazılarını taklîde gayret etm ş, yazdık- larının altına büyük b r hârla s mler n tahrîr etm şlerd r. Öyle k , Hâfız Os- mân gelene kadar, yazıları en fazla taklîd ed len ha âtlar m yânında sm z rve- ded r. Hâfız Osmân b le onca şânına rağmen, daha önce görmed ğ b r Şeyh Hamdullah ha ına tesâdüf etse derhâl meşketmekten kend n alamazmış. Ay- rıca Müstakîmzâde Süleyman Sa’deddîn Efend de Hâfız Osmân faslında şun- ları nakletmekted r: Ayasofya’da vâk ’ Şeyh murakka’larının b r s n n âh r ndek Şeyh ketebes y- le bulunan sâhîfe- bî-nazîr dah bunlarındır. Taklîd buyurup “nakalehâ” yaz- mışlar m ş. Kat’ eyley p desîse-kârlar onu Şeyh merhûmun olmak üzere c ld- vâh de vaz’ eylem şlerd r. 53


Esâtîze-i Seb‘a Şeyh Hamdullah’ın mezâr taşı Vefâtından sonra vas yyet üzer ne hocası Alî Sôfî’n n yanına defned len Şeyh Hamdullah’ın mezârı hâlen Karacaahmet Mezarlığı’nda mevcûd se de 25 Tuhfe-i Ha âtîn, s. 187. hocasının mezârı günümüze ulaşmış değ ld r. Öte yandan tıpkı yazıları g b mezârı da lhâm almak steyen ha âtlar ç n âdetâ b r tekke hâl ne gelm şt r. Öyle k Müstakîmzâde Süleymân Sa’deddîn Efend , yazıya yen başlayanların lk ş olarak mezârını z yâret etmey âdet ed nd kler n nakletmekte ve bu z yâ- re e de şöyle b r r tüel uyguladıklarını lâve etmekted r: Hüsn- hat ârzûsunda olanlar karalamak murâd eyled kte rûh-ı lât er ne st mdâden b r Fât ha- şerîfe kırâ’et nden sonra üstâdından mâl k olduğu meşkler n b r m kdâr mütâla‘a ed p ba‘dehu tahrîre şürû‘ eylemek, az vak e tahsîl ne sebeb ve sûrî vü ma‘nevî hayr ve berekât-ı ha a nâ’ l ü vâsıl olmak mücerrebd r. B r dah b r kalem- sülüs ve b r kalem- nesh müceddeden şakk u kat u ka eyley p b r kâğıda sarıp kabr- şerîf nden eller berâber - ne k parmak kadar türâbını ha ve salât u selâm ve ta‘zîm- st mdâd u h- t râm le defned p b r cum‘a geces nden b r ha a mürûrunda o ha eyled ğ vak e hrâc ed p tesvîd vakt nde her mübâşeret eyled kçe teberrüken onunla b r satr yazıp sonra âher kalemle temeşşuk u ta‘allüm olunmak eser-pezîr- hüsn- kemâl olduğu meşhûdumuzdur.25 Ayrıca oğlu Mustafa Dede le torunları Dervîş Mehmed Sa’ d Efend ve Dervîş Hamza Efend de rt hâller n n ardından yanına defned lm şlerd r. Onun s ls les nde lerleyen pek çok ha ât da dâr-ı bekāya nt kāller nden son- ra yanına gömülmey vas yyet etm ş ve arzuları yer ne get r lm ş olduğundan mezârının bulunduğu ada “Ha âtlar Sofası” veyâ “Şeyh Sofası” olarak yâd olu- nagelm şt r. Onun nûrundan st fâde etmek steyen ha âtlar arasında Şâh n Mehmed Ağa(? – 1702), Şekerzâde Mehmed Efend (? – 1753) le oğlu Şeker- zâde Seyy d Feyzullah Sermed Efend (? – 1787), İbrâh m Dâ’ mî Efend (? – 1756), Hocapaşalı İbrâh m Âf f Efend (? – 1767), Hasan Cârullah Efend (? - 1768), Enverî İsma‘ l Efend (? – 1775), Mustafa Kütâhî(? – 1783), Abdülkād r Hamdî Efend (? – 1795), Ayasofyalı Abdurrahmân H lmî Efend (? – 1805), “Del ” nâmıyla ma‘rûf Seyy d Osmân Efend (? – 1805), Tosyevî Mehmed Efend (? – 1807), Seyy d Hasan Efend (? – 1812), Lâz Ömer Vasfî Efend (? – 1824), Alî Vasfî Efend (? – 1839), Hâfız İbrâh m Rüşdî Efend (? – 1851), Hâ- fız Burusevî Mustafa Şâk r Efend (? – 1868) ve Seyy d Ahmed Hulûsî Efend (? – 1873) g b mümtâz ha âtlar bulunmaktaysa da, b rçoğunun mezâr taşı günü- müze nt kāl etmem şt r. Osmânlı devr n n son büyük ha âtı olan Hâm d Ay- taç da vefâtından çok sonra alınan z nle Şeyh Hamdullah’ın ayak ucuna nakl- kubûr ed lm şt r. Allah kâ es ne rahmet yle mu‘amele eyleye… Şeyh Hamdullah’ın mezârını tesb t eden şâh den n de lg çek c b r h kâyes vardır. Şeyh’ n vefâtından sonra mûhîbler mezârına şâh de olarak, H. 911/M. 1505 senes nde Ş rmert Çavuş’un 1050 gezl k menz l n 1073 geze taşıması münâsebet yle Okmeydânı’na d k len menz l taşının b r benzer n vaz’ eyle- m şler, ancak her hâlde vas yyet mûcîb nce üzer ne herhang b r k tâbe hâk- ketmem şlerd . Ahfâdından h ç k mse de bu şe tenezzül etmed ğ nden mezârı unutulur g b olunca âtîde tanıtacak olduğumuz Hâfız Osmân, evâh r- hâl nde 54


a ll i onun vâd s ne yen b r soluk katmağa muva âk olmanın verd ğ cür‘et le “celb- du‘âya vesîle” olması ç n şâh des ne b r k tâbe yazmağa n yyet etm ş. Tafsîlâtını Müstakîmzâde’den aktaralım: F ’l-asl Şeyh Hamdullâh-ı âgâhın seng- mezâr-ı pür-envârında nâm-ı nâmî- ler resm ü hâkk olunmayıp âyîn- zamân veyâ vas yyetler sebeb yle terkolun- makla bakılsa “zâh ren sm- sâmîler n sebt ü resm eylemek, âyâ dah z yâ- de celb- du‘âya vesîle olur mu d ” mülâhazasıyla bu emr- hatîre mübâşerete n yyet ve Hazret- Şeyh Mahmûd-ı Hüdâyî fukarâsından Şa‘bân Dede nâm sâh b-hâle bu bâbda st hâre eylemes n n yâz eylem şt . Azîz- mezbûr rü’yâ- sında Şeyh- müşârün- leyh merhûmun hâcer- münevver n hutût-ı müdhâm- me le mersûm-ı kudret- hâme olduğu hâlde müşâhede edüb bu sûre e âdem- câzet h sseyled kte bu n yye en merhûm tevbe eylem şt r. Bundan taşın ma’nen zâten muharrer olduğunu anlayan Hâfız Osmân n y- Şeyh Hamdullah’ın mezâr yet nden vazgeçm ş, ancak onun tevbe e ğ ş n peş ne Enderûn-ı Hümâyûn taşının esk hâl r câl nden ve zamâne ha âtîn nden Şâh n Mehmed Ağa26 düşmüştür. “Yırtı- cı kuşlara” benzet len atak k ş l ğ ve yer yer hads zl ğe varan cür‘etkârlığı le meşhûr olan Şâh n Ağa, nâm alırım zannıyla “Şeyh Hamdullah merhûmun seng- mezâr-ı pür-envârlarına sm- sâmîler n resm ü hâkk sevdâsına” kapılmış, Hâfız Osmân’a şâret olunan rü’yâdan bahsed lmes ne ve onca nasîhâte rağmen ger adım atmamıştı. N hâyet H. 1113/M. 1701-1702 senes nde hâlâ mevcûd olan “Re’ sü’l-ha âtîn Şeyh Hamdullah el-ma‘rûf bnü’ş-Şeyh rahmet-ullâh aleyh” bâ- res n çeren yazıyı kmâl eyleyen Şâh n Ağa’nın, bundan b r ha a sonra “yırtı- cı kuşun ömrü az olur mesîl nce pervâz-ı âh ret” le Şeyh’ n c vârına defned ld ğ , y ne Müstakîmzâde’den menkûldür.27 Tuhfe- Ha âtîn mü‘ell f n n nakle ğ göre “Âsârlarından kırk yed aded ke- 26 Saray ağalarından Şâh n Ağa’nın bîr ü sagîr mushâf-ı şerîf ve b r Meşâr k- Şerîf ve b n adede bâl ğ olur Sûre- En‘âm oğlu olup babası g b Enderûn-ı ü Kehf- Şerîf ve Sûre- Nebe’ cüz‘ü ve n çe tûmâr u kıta‘ât u murakka‘ât” yazmış Hümâyûn’da yet şm ş, burada olan Şeyh Hamdullah’ın eserler ne Türk ye’n n ve dünyânın önde gelen müze ken Kâtû Mehmed Efend ’den sü- ve kütüphâneler le ma‘rûf koleks yonerler n eller nde tesâdüf ed lmekted r k , lüs ve nes h meşkederek câzet al- bunların tek tek l stes n yapmak dah oldukça meşakkātl ve çalışmamızın hac- mıştır. Hocasının vefâtından sonra m n aşacak c nsten b r şt r. S kke Ressâmı Ömer Efend ’den de st fâde etm ş, sarayda çeş tl Yukarılarda bahse ğ m z cîhetle pek çok ha ât “fenâ f ’ş-Şeyh”28 oldukla- vazîfeler aldıktan sonra, Yen çer rını ısbât ç n yazılarını taklîd eyled ğ nden, bunlardan bazılarının ona â‘ d ol- Ağalığı k tâbet le çerâğ ed lm ş- mama ht mâl de mevcûddur. N tek m S nop İl Halk Kütüphânes ’nde 4801 t r. B r müddet sonra Enderûn-ı envanter numarası le kayıtlı olan meşk murakka‘ında olduğu g b ketebeler Hümâyûn gılmanına hat mu‘all m sonradan eklend ğ anlaşılan eserler n de onun el nden çıkmadığı kana‘ât nde- olmuştur: Devhatü’l-kü âb, s. y z. Zîrâ noktası dah tefrîk ed lemeyecek sûre e taklîdler n yazmağa muvaf- 69; Tuhfe- Ha âtîn, s. 414; Hat fâk ha âtîn n sayısı b r hayl çok olduğu g b yukarıda değ nd ğ m z üzere, Hâ- ü Ha âtân, s. 137; Türk Ha atla- fız Osmân tarafından taklîden yazılmış eserdek “nakalehü” kaydını çıkararak rı, s. 108. eser ona mâletmeye çalışan desîse-kârlar olduğu da b l nmekted r. 27 Tuhfe- Ha âtîn, s. 414. Yukarılarda da bahsed ld ğ üzere Sultân Bâyez d Han’ın H. 893/M. 1487- 28 Tasavvû a “mürîd n, mürşîd n çok 1488 senes nde Ed rne’de ve H. 911/M. 1505-1506 senes nde İstanbul’da severek onda fânî olması” anlâmına gelen bu ter m, hat san‘atında Şeyh Hamdullah’ın sev yyes ne er şme- n n tezâhürü kabûl ed lm şt r. 55


Esâtîze-i Seb‘a 56


a ll i Kur’ân-ı Kerîm Özel Koleks yon 57


Esâtîze-i Seb‘a 29 Hâfız Hüsey n Ayvansarayî, Ha- kend nâmına nşâ e rd ğ câm ’ler n k tâbeler le cümle celîler n yazmış dîkatü’l-cevâm ’, I, s. 104. olan Şeyh Hamdullah’ın, Ed rne Kapısı bâlâsında asılı olduğu nakled len celî sülüsle muharrer “Kelîme- Tevhîd” levhası se bugün mevcûd değ ld r. Ayrıca 30 Halîl Zühdî Efend ’den ve b ’l-â- vüzerâdan Dâvûd Paşa’nın, İstanbul’da nâmına mensûb sem e H. 890/M. hare Ser-s kkeken Mehmed Hâ- 1585 senes nde nşâ e rd ğ câm ‘ n nşâ k tâbes n n de ona â‘ d olduğu ş m Efend ’den câzet alan Yahya nakled lmekted r.29 H lmî Efend (1833 - 1907) sülüs ve b ’l-hassa nes hde mahâret Yukarılarda z kretm ş olduklarımız hâr c nde Topkapı Sarayı Müzes ’nde sâh b ha âtînden d . Özell kle Emânet Hazînes kısmında 71, 72, 125, 148, 901 ve 905, Hırka-ı Sa‘âdet kıs- mushâf-ı şerî er ndek letâfet n mında 84, Yen ler kısmında 139, 913 ve 914 ve A.5, İstanbul Ün vers tes Kü- emsâl görülmem şt r. Ayrıca tüphânes ’nde de A.6552, A.6565, A. 6567 ve A.6667 envanter numaralarında yazı kal tes n bozmadan b r ayda kayıtlı Kur’ân-ı Kerîm’ler bulunan Şeyh Hamdullah’ın, Türk ve İslâm Eser- Kur‘ân-ı Kerîm kmâl edeb lecek ler Müzes ’nde 402, M llî Kütüphâne’de A.6375, M llet Kütüphânes ’nde Al kadar ser ’ü’l-kalem b r ha ât d . Emîrî 10/1, Bursa Müzes ’nde 346, Dârü’l-kütüb ’l-mısr yye’de Fâzıl-1, Hal l Koleks yonu’nda 215-714, Süleymân ye Kütüphânes ’nde Pertevn yâl Vâl de Sultân yazmaları arasında 19, Sakıp Sabancı Müzes ’nde 280 ve Med ne Kü- tüphânes ’nde de M.7 numarada kayıtlı b rer nüshası bulunmaktadır. Öte yan- dan bunların çok azına târ h koymuş olduğu g b , yaşı seksen aşmış ve başına t treme gelm ş olduğu hâlde kudret nden zerre kayba uğramadığı b l nd ğ n- den evvel-âh r ayırdı yapmak çok zordur. Y ne İstanbul Ün vers tes Kütüphânes ’nde A.6565 ve A.6698 numara le mukāyyed bulunan Kur’ân-ı Kerîm’lerde ketebes bulunmamakla berâber, l- k n n hatîmes ne Kebec zâde Mehmed Vasfî Efend tarafından, d ğer ne de Kādıasker Mustafa İzzet Efend tarafından ona n sbet eden tenmîk kayıdları düşülmüştür. Öte yandan Staatsb bl othek’de Cod.arab.1116 numara le kayıt- lı bulunan Kur’ân-ı Kerîm’ n hatîmes nde ketebes bulunmaktaysa da sonra- dan düşüldüğünden ona â‘ d yyet şüphel d r. Ma’mâf h gerek yazı karakter ve gerekse de tezhîb , Pertevn yâl Vâl de Sultan yazmaları arasındak mushâf-ı şe- r f n neredeyse aynısıdır. Y ne Staatsb bl othek’de 8168 numarada bulunan b r Leyla vü Mecnûn nüshasının zahr yyes nde de “Şeyh Hamdullah ha ıdır” bâ- res bulunmaktaysa da bunun da hatîmes nde ketebes yoktur. Bunların dışında İbrâh m Sûres ’ne kadar yazdığı b r Kur’ân-ı Kerîm’ daha vardır k mütebâkîs de Dîvân-ı Hümâyûn beyl kc l ğ kîsedârı Hasan Zîver Efend ’n n teşvîk ve muhtemelen Sultân Abdülazîz’ n tensîb üzer ne, Şeyh Hamdullah’ın vefâtından yaklaşık 350 sene sonra H. 1289/M. 1872 senes nde Yahyâ H lmî Efend 30 tarafından, Şeyh’ taklîden kmâl ed lm şt r. N tek m hâ- len Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde 3907 envanter numarası le kayıtlı bu- lunan bu mushâf-ı şerîf n h tâmına, lerleyen sayfalarda tanıtacak olduğumuz Kādıasker Mustafa İzzet Efend le Mehmed Hulûsî Efend ve t lmîz Şevkî Efend tenmîk kaydı düşerek bu husûsu tasdîk etm şlerd r. Ayrıca özel koleks yonda H. 897/M. 1491-1492 târ hl ve târ hs z olmak üzere k Kur’ân-ı Kerîm’ tesb t ed lm ş olan Şeyh Hamdullah’ın, Topkapı Sa- rayı Müzes ’nde Emânet Hazînes kısmında 283, 284, 286, 290, 291, 293, 297 58


a ll i ve 299 envanter numaralı sek z, Sakıp Sabancı Müzes ’nde 283, 296 ve 358 en- Şeyh Hamdullah’ın b r kıt‘ası vanter numaralı üç, Süleymân ye Kütüphânes ’nde Nur Arlasez Yazmaları ara- Chester Bea y Museum, sında 140 ve 245 envanter numaralı k En‘âm-ı Şerîf’ vardır. Bunlardan gay- T.426 rı Bursa Müzes ’nde 323, Beyazıt Yazma Eserler Kütüphânes ’nde B.26, Galata Mevlevîhânes ’nde 205 ve İstanbul Ün vers tes Kütüphânes ’nde de A.6641 numaralı b rer En‘âm-ı Şerîf’ bulunmaktaysa da h çb r nde târ h yoktur. Y ne Topkapı Sarayı Müzes ’nde Emânet Hazînes kısmında 302 ve 303 nu- mara le kayıtlı Kehf, Bursa Müzes ’nde 330 numara le kayıtlı Amme ve 341 numara le kayıtlı Mülk sûreler n hâvî cüzler bulunan Şeyh Hamdullah’ın, tıpkı bunlar g b nes hle st nsâh eyled ğ Vesâyay-ı Hazret- Alî adlı eser se Michigan Ün vers tes Kütüphânes ’nde Ms.197, Meşâr kü’l-envâr ’n-nebe- v yye adlı eser se Ayasofya Kütüphânes ’nde 398 numara le kayıtlı bulun- maktadır. Ayrıca Topkapı Sarayı Müzes ’nde de Y.98 numarada Evrâd-ı Rıfâ‘î, A.278 numarada Mesâh bü’s-sünne ve EH.1337 numarada da Nesrü’l-le‘âlî adlı eserler vardır k , bunları da nes hle st nsâh etm şt r. Bunlardan gayrı H. 891/M. 1486 senes nde ta‘l kle yazdığı Târ h- Nâ- sırî adlı eser Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde 1964 numarada kayıtlı bulun- maktadır. Antalya’dak ebû-Müsl m Cam ‘ ’ne vakfed lm ş olan bu k tap, tes- b t edeb ld ğ m z kadarıyla Şeyh Hamdullah’ın bu kalemle yazdığı yegâne eser olmakla berâber, İranlı meslekdâşları ayârında kudret brâz edeb ld ğ n söyle- yeb lmem z mümkün değ ld r. Ha -ı ta‘l k k mden öğrend ğ hakkında da b r b lg ye ulaşılamamıştır. 59


Esâtîze-i Seb‘a Şeyh Hamdullah’ın b r kıt‘ası Bunların hâr c nde Topkapı Sarayı Müzes ’nde y rm altısı Emânet Hazî- Chester Bea y Museum, nes kısmında 2073 lâ 2098 numaralar arasında, üçü A.3664, A.3665 ve T.426 A.3668, b r de Hırka- Sa‘âdet kısmında 139 numarada mukayyed olmak üzere toplam 30, Sakıp Sabancı Müzes ’nde 45, 243 ve 360 envanter numa- ralı üç, Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde 2429, 2431, 2450, 2453, 2465, 2487 ve 2488 numarada kayıtlı yed , İstanbul Ün vers tes Kütüphânes ’nde A.6485, A.6486, A.6487, A.6491, A.6639, H.1590, TY.9352 ve TY.11147 envanter numaralı sek z, Süleymân ye Kütüphânes Ham d ye Yazmaları ara- sında 11 ve 17 envanter numaralı k ve İstanbul Arkeoloj Müzes ’nde 1521 ve Bursa Müzes ’nde de 320 numarada kayıtlı b rer murakka‘ı bulunmakta- dır. Ayrıca Chester Bea y Müzes ’nde T.426, Walters Art Museum’da 672 ve M ch gan Ün vers tes Kütüphânes ’nde de Ms.244 envanter numaraları le kayıtlı b rer meşk murakka‘ı vardır. Y ne aynı yerde bulunan Ms.239 numaralı murakka‘ın ona â‘ d olduğunu da, hatîmes ndek Eğr kapılı Mehmed Râs m Efend , Yed kulel zâde Seyy d Abdülhalîm Hasîb Efend , Sarı Yahya Fahreddîn Efend ve K r şc Yahya Efen- d g b 18. yüzyılın önde gelen ha âtlarının tasdîk kuyûdâtından anlamaktayız. McG ll Koleks yonu’ndak Cal.169 envanter numaralı murakka‘ın hatîmes n- dek kayıddan da, mesâh f- şerîfe ç n st nsâh e ğ hâlde sonradan beğenme- yerek çıkardığı sayfalardan oluşturulduğu anlaşılmaktadır. Öte yandan Bursa İnebey Yazma Eserler Kütüphânes ’n n Ulucam Yaz- maları arasında 885 envanter numarası le kayıtlı bulunan, Çavuşzâde Sey- 60


a ll i y d Alî b n ebû-Bek r tarafından H. 1095/M. 1684 senes nde st nsâh ed lm ş B r murakka‘ındak tasdîk olan hadîs mecmu‘asının Şeyh Hamdullah tarafından H. 922/M. 1516 sene- kuyûdâtı s nde tertîb ed lm ş olduğu müstens h n zahr yye kısmına düştüğü kayıddan anlaşılmaktadır. Ayrıca y ne bu kayıddan anlaşıldığına göre Şeyh Hamdullah M ch gan Ün vers tes , mesâb h ve meşâr k hadîsler nden derled ğ bu hadîsler meşkeder m ş. Ça- Ms.197 vuşzâde’n n st nsâh e ğ eser , Şeyh Hamdullah’ın el nden çıkan mecmu‘ayı taklîden yazıp yazmadığını b lmesek de böyle b r eser n n varlığını lk kez alâ- kadârâna teblîğ etm ş oluyoruz. Şeyh Hamdullah’ın böyles ne uzun ve bereketl ömür sürmes n n en büyük sebebler nden b r se h ç şüphes z nâmlı b r kemân-keş olmasıdır. Bu sporla l- g lenenler n başarılı olmalarının en öneml â’m l , kend ler n sürekl formda tutmalarıdır. Yeme- çmes ne ve hayât tarzına d kkat ederek f zîken kend s n her dâ’ m hazır tutmak zorunda olan b r kemân-keş, bu sporu yaparken kol, el ve b lekler n sürekl çalıştırmaktadır. B r ha ât ç n en öneml uzvun el oldu- ğu düşünüldüğünde, el ve el destekleyen b lek ve kol kaslarının kuvvet n her zaman muhâfaza eden b r dmân programına devâm etmen n, kudretl b r ele sâh b olmak ç n, sürekl yazmak kadar etk l b r yöntem olduğu anlaşılacaktır. N tek m kend s de “Güzel yazı yazmak le ok atmak ferâce g ymek g b d r. Ya- zıda ferâcey tam g yd m, lâk n ok atmada ferâcey tam g yemed m, ancak eteğ ne yapışab ld m.” d yerek her k s n n de benzer şler olduğunu vurgulamak ste- m şt r. Her ne kadar okçulukta arzuladığı başarıları elde edemem ş olsa da el melekes n gel şt rmede müsbet etk s olan bu meşgales n n hüsn- ha a kemâ- 61


Esâtîze-i Seb‘a 62


a ll i Târ h- Nâsırî H. 891/M. 1486 Türk ve İslâm Eserler Müzes , 1964 63


Esâtîze-i Seb‘a 31 Gen ş b lg ç n: Menâkıb-ı Hü- le er şmes ne büyük katkı sağlamış olduğunda şüphe yoktur. Zâten ondan son- nerverân, s. 24; Devhatü’l-küt- ra okçulukla uğraşan çok sayıda ha ât gel p geçm şse de, hüsn- ha a olduğu tâb, s. 117; Gülzâr-ı Savâb, s. g b , h çb r onun sev yyes ne er şemem şt r. 55; Tuhfe- Ha âtîn, s. 528; Hat ve Ha âtân, ss. 81-82; S c ll- Ayrıca târ hî kayıdlardan anlaşıldığına göre Okçular Tekkes ’n n lk şeyh Osmânî, IV, s. 373 ve II, s. 243; de Şeyh Hamdullah’dır. Her ne kadar Okmeydânı’nın, okçulukla meşgûl olan- Türk Ha atları, s. 65; Hat Sana- ların dmân ve müsâbakalarını yapmaları ç n Fât h Sultân Mehmed Han tara- tı Tar h , s. 42; Meşhur Ha at- fından vakfed lm ş olduğu b l nmekteyse de, tekken n teşkîlâtlandırılmasının lar, s. 101. Sultân Bâyez d’ n h mmet yle, bu sporun bel rl kurallara oturtulması ş n n de Şeyh Hamdullah’ın gayret yle hayâta geç r lm ş olduğu anlaşılmaktadır. N te- k m vakt n nâmlı kemân-keşler nden olup aralarında d llere destân b r rekābet bulunan Tozkoparan Ahmed Ağa le Bursalı Şüca‘ arasında cereyân eden bazı ht lâfâ a hakeml ğ ne başvurulduğu, bunlara get rd ğ çözümler n de okçulu- ğun kuralları arasına g rd ğ b l nmekted r. Şeyh Hamdullah’ın bu sporda k mlere kabza verd ğ hakkında b r b lg bulunmamaktaysa da san‘at hayâtı boyunca yüzlerle fâde ed len sayıda hat- tât yet şt rm ş olduğu b l nmekted r. Bunlardan ell kadarının sm tesb t ed - leb lm ş olmakla beraber, te’sîs e ğ mekteb oğlu Mustafa Dede le dâmâdı Şükrullah Halîfe üzer nden devâm etm şt r k onlardan doğan torunlarının da çocukları le dört nes l boyunca b r â‘ le geleneğ hâl nde sürdürülmüş ve n hâyet tüm İslâm â’lem ne s râyet ederek dünyâ çapında b r şöhret sâh - b olmasını sağlamıştır. Ha a hemen hemen tüm meşhûr ha âtların s ls les , oğulları ve torunları vâsıtasıyla b r şek lde ona bağlanır k , pek çoğu da bunu ketebeler nde hârla beyân etm şlerd r. Şeyh Hamdullah’ın, H. 899/M. 1494’de dünyâya gelen ve oldukça genç b r yaşta olduğu hâlde saray kât bler arasına katıldığı anlaşılan oğlu Musta- fa Dede,31 babasının vefâtından sonra, dayısı Abdullah Amâsî’ye devâm et- m şt r. Babasının nz vâya çek lmes n n ardından Fîrûz Ağa Câm ‘ yanında- k meşkhânede hüsn- hat ta‘lîm e rm şse de daha sonra b r nedenle terk le Mısır’a yerleşm şt r. Bu eyyâmda eslâfın yazılarını tedkîk le kend tavrını ge- l şt rerek, metîn ve zarîf b r ha ât hal ne geld ğ menkûldür k yazıları da buna delîld r. Ha a Bakkāl Âr f Efend ’n n, b r kıt‘asının ketebes n göstererek, “Şöy- le b r ‘Mustafa’ yazab lseyd m, kend me ha ât derd m!” d ye hakkında senâ-hân olduğu nakled lmekted r. Daha sonra hac vazîfes n îfâ ederek İstanbul’a dönen ve Üsküdâr’da, muh- temelen Ayazma Mekteb nde talebeye meşk vermeye başlayan Mustafa Dede, H. 944/M. 1538-1539 senes ndek vefâtına kadar Abdurrahmân Gubârî, Şeyh Abdurrahmân Efend , Alî b n Hüsâm, Ulvî Ağa, Tozkoparan Ahmed Ağa, Kütâhî Ahmed Efend ve Dal Mehmed Çeleb g b meşhûr ha âtlara câzet verm şse de, s ls les , kât bân-ı kütûb- hassa zümres nden olan oğulları Der- vîş Mehmed Sa’ d Efend (? – 1593) ve Dervîş Hamza Efend (? – 1590!) üze- r nden yürüyecekt r. Onların hâr c nde Hamdî, Musl h ddîn ve Ahmed adlı üç oğlunun daha olduğu ve onların da hüsn- hatla meşgûl oldukları menkûldür. 64


a ll i Mustafa Dede’n n b r murakka‘ı 65


Esâtîze-i Seb‘a 32 Gen ş b lg ç n: Menâkıb-ı Hü- Şeyh Hamdullah’ın d ğer önde gelen t lmîz se hocası Hayreddîn Mar‘aşî’n n nerverân, s. 23; Gülzâr-ı Savâb, oğlu Mar‘aşîzâde Şeyh Yusuf S nâneddîn Efend ’n n – k o da Şeyh Hamdul- s. 56; Devhatü’l-kü âb, s. 68; lah’ın şâk rdler ndend r - oğlu olan Şükrullah Halîfe’d r.32 Her hâlde haylâz b r Tuhfe- Ha âtîn, s. 226; Hat ü çocuk olduğundan akıllanması ç n küçük yaşında Şeyh’ n mâ‘ yyet ne ver len Ha âtân, ss. 114-115; S c ll- ve hayl müddet çobanlığını yapan Şükrullah Halîfe, hüsn- h zmet yle hoca- Osmânî, II, s. 243 ve III, s. 154; sının gözüne g rm ş olmalı k ondan sülüs ve nes h meşkederek câzet aldığı Türk Ha atları, s. 66; Meşhur g b kızı le evlenerek dâmâdı dah olmuştu. Kā’ m-peder n n sağlığında tıpkı Ha atlar, s. 102; Amasya Tar - kā’ m-b râder g b saray kü âbından olmuş ve H. 950/M. 1543-1544 senes n- h , c. XI, s. 134; Hat Sanatı Tar - dek vefâtına kadar b r hayl nüsâh-ı bed ‘â yâd gâr bırakmıştır. h , s. 42. Şükrullah Halîfe, Seyy d Şerîf Abdullah Efend , Alâ’eddîn Alî Çeleb , Mücel- 33 Gen ş b lg ç n: Devhatü’l-küt- l dzâde Mahmûd Efend , Fazlullah Efend , Fevrî Ahmed Efend , Küçük N şânî tâb, s. 20; Tuhfe- Ha âtîn, s. Mehmed Efend , Âf tâbî Hasan Efend , Nefeszâde Mustafa Efend , Sâh b-rakām 415; Hat ü Ha âtân, s. 137; Na’lbandzâde Mehmed Efend , Münşî Mehmed Efend , Cerrâhzâde Mehmed S c ll- Osmânî, II, s. 42; Türk b n Abdullah, Şeyh Mustafa Beyânî Efend , Seyy d Abdürrahîm Mısrî, Seyy d Ha atları, s. 77; Hat Sanatı Ta- Yusuf Efend g b ha âtlar yet şt rm ş olsa da, ondan yürüyen kol oğulları Musta- r h , s. 45. fa Efend (? - ?), Pîr Mehmed Dede (? – 1580), Şeyh Ahmed Efend (? – 1571) ve kızından doğma hafîd Mehmed b n Süleymân (? - ?) vâsıtasıyla devâm etm şt r. 34 Gen ş b lg ç n: Devhatü’l-küt- tâb, s. 36; Tuhfe- Ha âtîn, s. Gerek Mustafa Dede ve gerekse de Şükrullah Halîfe, Şeyh Hamdullah mek- 157; Hat ü Ha âtân, s. 107; teb n n devâmında büyük h zmetlerde bulunmuşlarsa da k s de Şeyh Hamdul- Türk Ha atları, s. 86; Hat Sana- lah’ın Şükrullah Halîfe’den olma hafîd Pîr Mehmed Dede33 kadar büyük b r etk tı Tar h , ss. 45-46, 107-108. oluşturamamışlardır. Hüsn- ha ı evvelâ babasından meşke ğ hâlde, b r yan- dan da dayısı Mustafa Dede’ye devâm eden Pîr Mehmed Dede, st ’dâdı sâyes n- 35 Gen ş b lg ç n: Devhatü’l-küt- de her k s n n tavrına da z yâdes yle hâk m olmuştu. H. 988/M. 1580 senes nde tâb, s. 44; Tuhfe- Ha âtîn, s. vefât e ğ nde se ardında Hasan Üsküdârî g b mükemmel b r halîfe bırakmıştı. 191; Hat ü Ha âtân, s. 110; Türk Ha atları, s. 93; Hat Sana- Aslında Mustafa Dede’n n Dervîş Hamza Efend ’den olma hafîd olan Hasan tı Tar h , s. 47; Meşhur Ha at- Üsküdârî,34 evvelâ babasından dedes n n tavrını öğrenm ş, vefâtına değ n kısa b r lar, s. 116. müddet de Şükrullah Halîfe’den st fâde etm şt . Ancak asıl tekâmülü, her k tav- rın ncel kler ne de vâkıf olan Pîr Mehmed Dede’n n taht-ı tedrîs nde gösterm ş- 36 Hasan Üsküdârî ve Hâl d Erzu- t r. Üsküdâr’da Nûr-bânu Vâl de Sultân’ın b nâ-kerdes olan câm ’- şerîfde ç n rumî’den sülüs ve nes h meşke- üzer ne nakşed lm ş hutût-ı nefîse le hüsn- ha ak kudret n serg lem ş olan Ha- derek câzet almış olan Tekne- san Üsküdârî, dedes nden nt kāl eden Ayazma Mekteb n n hüsn- hat mu‘all m- c zâde İbrah m Efend , b ’l-hassa l ğ nde senelerce müstâhdem kalarak hayl t lmîz yet şt rm şt r. celîde mâh r ha âtîndend . Yen Câm ‘ n celîler ona â‘ d olup Vefâtında Şeyh Hamdullah’ın c vârına defned lm ş olan Hasan Üsküdârî’n n yeter nce takdîr ed lmed ğ ç n en öneml öğrenc s se, h ç şüphes z Hâl d- Erzurûmî’d r.35 Zîrâ Şeyh Hamdul- yazıdan soğuduğu meşhûrdur. lah’ın, oğlu ve dâmâdının kalem nde olgunlaşan tavrını Hasan Üsküdârî’den ah- H. 1074/M. 1673-1674 senes n- zeyleyen Hâl d Efend , sülüs ve nes hte Dervîş Alî Efend ve Nefeszâde Seyy d de vefât etm şt r. Gen ş b lg ç n: İsma‘ l Efend , müsennâda da Teknec zâde İbrâh m Efend 36 g b üstâdân-ı bî-nâ- Devhatü’l-kü âb, s. 26; Tuhfe- z r yet şt rm şt r. N tek m bunlardan lk k s , kısa b r müddet sonra hüsn- ha a Ha âtîn, s. 48; Hat ü Ha âtân, yen b r çığır açarak “Şeyh- sânî” added lecek olan Hâfız Osmân’ın üstâd-ı evvel- ss. 90-91; S c ll- Osmânî, I, s. ler olacaklardır. Teknec zâde İbrâh m Efend se Ayasofya ve Yen Vâl de câ- 107; Türk Ha atları, ss. 105- m ‘ler ndek müsennâları le ahlâfa epey feyz verecekt r. 106; Meşhur Ha atlar, s. 116. 66


a ll i İsma‘ l Zühdî Efend ’n n Şeyh Hamdullah’ı taklîden yazdığı ‘Amme Cüz’ünün ser-levhası 67


Esâtîze-i Seb‘a Ahmed Karah sârî 68


a ll i Türk hat san‘atında kend ne mahsûs şîve sâh b ha âtînden olan Ahmed Karah sârî, Afyon Karah sârı’nda tevellüd eyled ğ nden bu künyeyle ma‘rûf olup mahlâsı Şemseddîn’d r. Tevellüd târ h hakkında b r b lg bulunmamakla berâber, H. 870/M. 1465-1466 senes dolaylarında doğduğu tahmîn ed lmek- ted r. Evâ‘ l- hâl ve tahsîl hakkında da ma‘lûmât st hsâl ed lemem şt r. An- cak els ne- selâsede eş‘ar söylemeye vâkıf olmasına bakılırsa, fevkalâde b r tah- sîl görmüş olmalıdır. Öte yandan bu tahsîl İstanbul’da veyâ Ed rne’de görmüş olması kuvvetle muhtemeld r. Zîrâ ne lk yazı dersler n aldığı nakled len Yah- ya Sôfî’n n ne de onun vefâtından sonra nt sâb e ğ söylenen Esedullah-ı K r- mânî’n n Afyon Karah sârı le b r rt bâtı tesb t ed leb lm şt r. Abdullah el-Sayrafî’n n talebeler nden olan Yahya Sôfî, b l nenden çok daha evvel vefât etm ş olduğundan, Ahmed Karah sârî’n n ondan meşk almış olma ht mâl târ hsel olarak mümkün görünmemekted r. N tek m ketebele- r nde de sıklıkla beyân e ğ üzere, Esedullah-ı K rmânî’n n talebeler nded r. K rmân Türkmenler ’nden olan Esedullah-ı K rmânî’n n, muhtemelen Akko- yunlu baskısı neden yle Osmânlı İmparatorluğu’na lt câ e ğ anlaşılmaktadır. İlk yazı dersler n babası Bâyez d- K rmânî’den aldıktan sonra Mehmed- K r- mânî’den de st fâde eden, ha -ı ta‘l k se meşhûr Mîr Alî Kât b’den meşketm ş olan Esedullah’ın, hüsn- ha a kend ne mahsûs şîve te’sîs etmeye muva âk ola- rak, Ahmed Karah sârî’n n kend tavrını gel şt rmes nde büyük pay sâh b ol- duğu muhâkkākdır. H. 893/M. 1488-1489 senes c vârında vefât etm şse de, medfen tesb t ed lemem şt r. Muhtemelen yazı dersler aldığı eyyâmda tanışmış olduğu ha âtînden olan 37 Karamânlı olup Hâlvetî meşâyihin- Hâlvetî şeyhler nden Karamânî İshâk Cemâleddîn Efend ’n n37 de yazısının den Şeyh Habîb-i Karamânî’den gel ş m nde payı olduğu düşünüleb l rse de, ona olan nt sâbının daha z yâde hilâfet aldıktan sonra İstanbul’a tasavvûfî anlâmda olduğunu söyleyeb l r z: Zîrâ kısa zamanda onun h lâfet - gitmiştir. Zeyrek civârındaki tek- ne nâ’ l olarak, hayâtının gâyes n tasavvûfa hasredecek ve mürşîd nden aldığı kesinde irşâd ile meşgûl iken, H. h kmetle ömrü boyunca dervîş-meşreb b r yaşantı sürecekt . Öte yandan gü- 932/M. 1526 senesinde vefât nümüze nt kāl eden eserler n n kronoloj s ne bakıldığında, şeyh n n sağlığın- ederek, Sütlüce’deki Mahmûd Ağa da yazdığı herhang b r eser ne tesâdüf ed lemem ş olması, İshâk Cemâleddîn Câmi‘i’nin önündeki türbesine Efend ’ye olan saygısından, tıpkı onun g b hüsn- ha an uzak durup yazı yaz- defnedilmiştir: Tuhfe-i Ha âtîn, mamış, yazmışsa b le hatîmes ne ketebes n düşmekten mt nâ etm ş olduğunu ss. 112-113; Meşhur Adamlar, s. düşündürmekted r. 134; Türk Ha atları, s. 64. R vâyete göre y b r ha ât olan İshâk Cemâleddîn Efend , İstanbul’a vürû- dunda dest- ha ıyla muharrer b r el-Kāf ye nüshasını Fât h Sultân Mehmed 69


Esâtîze-i Seb‘a Esedullah-ı K rmânî’n n Han’a hed yye eyled ğ nde krâmen müderr sîn zümres ne lhâk ed l r. Ama o muhâkkāk, sülüs ve nes h esnâda kādıaskerl k makāmında bulunan Musl h ddîn Kāstelânî’n n, “b r k tâb kıt‘ası bahâsına çokdur” d ye t râz etmes ne çerleyen efend krâmı ger çev rerek, hac vazîfes n îfâ etmek üzere İstanbul’dan ayrılır. Döndükten sonra akrabâsın- 38 Ankara’dak M llî Kütüphâ- dan olan Pîrî Paşa’nın Zeyrek c vârında kend nâmına yaptırdığı tekken n pos- ne’de A.8069 numara le kayıtlı tuna geçen, ayrıca Şeyh Hamdullah’a nt sâb le ondan da sülüs ve nes h meş- bulunan Kur’ân-ı Kerîm, hoca- kederek câzet alan İshâk Cemâleddîn Efend ,38 kāb l yyet le kısa zamanda sını Ömer Efend olarak tanıtan hüsn- ha a müstesnâ b r mevk ’ elde etm şt . Ancak yolu, b r türlü yıldızının İshâk Karamânî adlı b r ha ât ta- barışmadığı anlaşılan Musl h ddîn Kāstelânî le İstanbul Kādısı olduğu eyyâm- rafından yazılmıştır. Eserde târ h da b r kez daha kes ş r: Bu def ‘a Argun b n Abdullah’ın b r Kur’ân-ı Kerîm’ n bulunmadığından kes nl kle ona almaktan mt nâ eden kādı efend n n, hemen sonra b r eşeğe onb n akçe öde- â‘ d olab leceğ n söyleyemesek mes ne tepk olarak hüsn- ha an ve sâ’ r dünyâ şler nden el n eteğ n çekt - de Şeyh Hamdullah’ı andıran yazı ğ nakled l r.39 tavrı bunu düşündürmekted r. Bu r vâyetler n sıhhât te’y d ed lemem şse de, Ahmed Karah sârî’n n şüp- 39 Sicill-i Osmânî, II, ss. 82-83. hes z en ver ml olab leceğ yaşlarına â‘ d âsârının bulunmayışını açıklayab le- 40 Süheyl Ünver, Ha at Ahmed cek n tel kted r. Öte yandan, Süheyl Ünver de, bu dönemde terz l kle meşgûl olduğunu ve ha a bu ştek mahâret n duyan Sultân Bâyez d Han’ın kend - Karahisâri, İstanbul 1964, s. 12. s ne b r gömlek s pâr ş e ğ n nakleder. Y ne onun nakle ğ ne göre yapmış olduğu gömleğ n d k ş yerler , her b r san‘atlarının üstâdı olan saray terz ler tarafından ncelenmes ne rağmen bulunamamıştı.40 Nefeszâde Seyy d İsma‘ l Efend ’n n, “Beyâz b r sâde m ntânı yed sene m kdârı g yüb b r fak re hîbe etm ş- lerd r k tamâmen yen d k lm ş g b h ç yıpranmamış” demes de, bu san‘a ak mahâret n n dereces n anlatmağa kâf d r. Ayrıca cân-ı gönülden bağlı olduğu mürşîd n n Şeyh Hamdullah’a n- t sâbından rahatsızlık duymuş olması da muhtemeld r. Gerçekten de Şeyh 70


a ll i Hamdullah tam da o senelerde kend vâd s n bularak, hat san‘atında yen b r çığır açan mekteb n te’sîs etmeye başlamıştı. Yâkūt tarzına mensûb olan Ah- med Karah sârî, muhtemelen Şeyh’ n yazısını beğenmed ğ g b , onun yaptığı tebeddülâta muhâlefet eden zümre ç nde yer almaktaydı. Öyle k bu durum- dan müte‘ess ren uykularının kaçtığı, ha a her b r sayfa yazı meşke kten son- ra k rekât nâf le namâz kıldığı dah nakled l r.41 Gerçekten de bu dönemde Bursa’da crây-ı fa‘âl yyet üzere olan ha âtînden Şerbetç zâde İbrâh m Efend 42 le aralarında hüsn- ha ak tavrından kaynak- lanan b r takım münâkaşalar ve müzâkereler yaşanmış olması, hocası g b ya- zıdan uzaklaşmadığına şaret etmekted r. N tek m sülüs ve nes h Bursa’da gö- rev yaptığı esnâda Yet m Alî’den meşkederek, H. 889/M. 1484’de câzet alan ve vakt n kalburüstü ha atlarından olduğu b l nen Şerbetç zâde b r mektûbunda: Yazının usûlünü b len kâm l nsân lâzımdır Yoksa Yâkūt şîves n her nâkıs b lemez me‘âl nde Farsça b r bey t yazmış, Ahmed Karah sârî de mukābele olarak, İnsâ ı nsânın gözü gördüğü şey Cam parçası da olsa nc sayar Hünerl nsânın gözü ayıptan pak olur Hüners zler n ayıplamasından korkulmaz Usturanın ağzı ne kadar kesk n olsa Kılı keser, amma ortadan yaramaz me‘âl nde Farsça b r kıt‘a le cevâb verm şt r. Bunlardan da anlaşılacağı üzere Şerbetç zâde İbrâh m Efend le yaşadığı tartışma, b r hayl ş ddetl sözlerle devâm etm şt r. Ancak Şerbetç zâde’n n İs- tanbul’a yaptığı b r z yâret esnâsındak ülfetler netîces nde bu sürtüşme tatlıya bağlanmışsa da daha o senelerde Yâkūt el-Müsta‘sımî’n n tavrından azâde, yen b r şîve ortaya koymağa başlayan Ahmed Karah sârî’n n şöhret n n İstanbul dı- şına da s râyet etm ş olduğunu göstermes açısından öneml d r. Buna mukāb l, Esedullah-ı K rmânî’n n vefât e ğ H. 893/M. 1488-1889 41 Gülzâr-ı Savâb, s. 60. senes nde câzet almış olduğunu var sayarsak, tesb t ed leb len en esk târ hl 42 Hayâtına dâ’ir fazla ma‘lûmât eser ne st nâden H. 933/M. 1527 senes ne kadar geçen yaklaşık kırk senel k süre zarfında herhang b r eser ne tesâdüf ed lemem ş olması, bu denl şöhret- yoktur. H. 932/M. 1525 sen- l ve kudretl b r ha ât ç n kolaylıkla açıklanab lecek b r durum değ ld r. Bel- esinde Bursa’da vefât etmiştir: k de hocasına hurmeten o dönemde yazdığı yazılara ketebe koymaktan mt nâ Devhatü’l-kü âb, s. 10; Tuhfe-i etmekteyd . Zîrâ mezkûr eser n mürşîd n n vefâtından sâdece b r sene sonra Ha âtîn, s. 48; Hat ü Ha âtân, ss. kmâl ed lm ş olması, bu boşluğun İshâk Cemâleddîn Efend ’ye verd ğ ahd n 85-86; Türk Ha atları, s. 64. netîces nde gerçekleşm ş olduğu ht mâl n kuvvetlend rmekted r. Aks takdîrde, bugün Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde 400 envanter numarası le kayıtlı bulunan mezkûr Kur’ân-ı Kerîm’ nden de anlaşılacağı 71


Esâtîze-i Seb‘a 72


a ll i Kur’ân-ı Kerîm Türk ve İslâm Eserler Müzes , 400 73


Esâtîze-i Seb‘a Ahmed Karah sârî’n n Ed‘ yye Mecmu‘ası’ndan sâh fe | Süleymân ye Kütüphânes , Ayasofya 2766 74


a ll i Ahmed Karah sârî’n n Ed‘ yye Mecmu‘ası’ndan künye kaydı Süleymân ye Kütüphânes , Ayasofya 2766 üzere, 60 yaşını aşmış olduğu hâlde, kudret nden h çb r şey kaybetmem ş b r Ahmed Karah sârî çıkmazdı karşımıza. 11 satır hâl nde nes h ha ıyla yazdığı bu eserde, Şeyh Hamdullah’ın nes hler ndek zarâfet görmek mümkün değ lse de z nden g ğ Yâkūt üslûbuna tâze b r soluk ka ığı âş kârdır. Ancak mushâf-ı şerîf n genel tasarımına bakıldığında, Şeyh’ n eserler nde görülen sayfa bütünlüğünün sağlandığı gözlenmekted r. Bununla b rl kte sonrak eserler nde b r daha bu tasarımı kullanmayacak, Yâkūt üslûbuna özgü parçalı tasarımı tercîh edecekt r. Ehl- hıref nakkāşlarının el nden çıkmış fevkalâde tezhîbler le d kkat çe- ken bu eser , muhtemelen Kānûnî Sultân Süleymân Han’a takdîm eylem ş olan Ahmed Kārah sârî, belk de bu mushâf-ı şerîfe krâmen ehl- hıref cema‘ât ne dâh l ed lm ş d . N tek m sultânın vefâtından sonra şâhsî kütüphânes nden alı- narak türbes ne vakfed ld ğ anlaşılan bu eser n, R. 23 Kânûn-ı Evvel 1329/M. 5 Ocak 1914 târ h nde İbnülem n Mahmud Kemal İnal tarafından te’sîs ed len Evkāf-ı İslâm yye Müzes ’ne kaldırıldığı b l nmekted r. N tek m sm de, târ hî kaynaklarda sâdece H. 952/M. 1545 senes n n lk üç ayını kapsayan ma‘âş de er nde geçmekted r: Burada kât bân-ı hassa bölüğü ç nde altıncı sırada muharrer olan Ahmed Karah sârî’n n yevm yyes n n 14 akçe olması se, ehl- hırefdek kıdem n n fazla uzun olmadığını şâret etmekted r. Öte yandan ketebeler nde resmî görev ne l şk n herhang b r b lg vermeyen Ahmed Karah sârî’n n, vefâtına değ n ehl- hıref 75


Esâtîze-i Seb‘a kât bler nden bulunduğunu söyleyeb l r z. Zîrâ bundan sonrak süreçte b rb r ardına vücûda get receğ eserler le sm n târ he altın har erle yazdırmağı 43 Allah’a hamdolsun. başaracaktır. Bu arada “altın har er” ta‘b r n n teşbîhten bâret olmadığını da ş md den söyleyel m. B ’l-vesîle yazıya muhteşem b r dönüş yapan Ahmed Karah sârî’n n, b ’l-hassa Kānûnî Sultân Süleymân Han’ın teveccühünü kazandığı, yen vazîfe- s nde b rb r ardına st nsâh eyled ğ sultânî nüshalardan anlaşılmaktadır. Hat- ta bu döneme â‘ d olan H. 937/M. 1531 târ hl En‘âm-ı Şerîf’ le H. 948/M. 1541-1542 târ hl Kur’ân-ı Kerîm’ özel koleks yonda bulunmaktadır. Y ne H. 948/M. 1541-1542 senes nde st nsâh e ğ k mushâf-ı şerîfden b r 245 en- vanter numarası le Sakıp Sabancı Müzes ’nde, d ğer de A.6714 envanter nu- marası le İstanbul Ün vers tes Kütüphânes ’nde bulunmaktadır. Ayrıca y ne burada A.197 envanter numarası le kayıtlı târ hs z b r Kur’ân-ı Kerîm’ daha vardır. H. 951/M. 1544-1545 tar hl Du‘â- Üsbu‘ yye’s ne se özel b r koleks - yonda tesâdüf ed lm şt r. Öte yandan Ayasofya Kütüphânes ’nde 24 envanter numarası le kayıtlı bu- lunan târ hs z En‘âm-ı Şerîf’ le Topkapı Sarayı Müzes ’nde Y.5417 envanter numarası le kayıtlı olan târ hs z Kur’ân-ı Kerîm’ de bu senelerde st nsâh et- m ş olduğu anlaşılmaktadır. B ’l-hassa tezhîb le d kkat çeken bu son eser, ev- velâ 1981 yılında İslâm B rl ğ tarafından tıpkıbasımı yapılarak, Roma’da nşâ ed len câm ‘ n bâdete açılış merâs m ne şt râk eden devlet erkânına hed ye ed lm şt r. 2000 senes nde de Kültür Bakanlığı tarafından başka b r tıpkıbası- mı yapılmışsa da son derece başarısız b r çalışmadır. 2015 yılında yapılan tıp- kıbasım se merhûmun şânına lâyıktır. Bu eserler nde tavrını y ce bel rg nleşt ren Ahmed Karah sârî, Yâkūt Üslû- bu’na ka ığı tavır le artık “Yâkūt-ı Rûm” olarak tesm yye ed lmeye başlamış, ha a o günlerde kend s n “şemsü’l-hat” d ye tevsîf edenler dah olmuştu. Her k s n n yazısı mukāyese ed ld ğ nde, bunların mübâlağalı sıfâtlar olmadığı or- taya çıkacaktır: Her ne kadar har erde büyük b r tebeddülâta g r şmem şse de, Ahmed Karah sârî’n n yazısı daha tok olduğu g b , har er n duruş ve n sbetle- r nde de bel rg n b r karârlılık gözlenmekted r. Ayrıca satır n zâmının standart- laştırılması ve kürsüler n bel rg nleşt r lmes sâyes nde sayfada daha nt zâmlı b r görünüm arzetmekted r. Yâkūt’un daha z yâde son yazılarında vurgulama- ğa başladığı kalem hakkı da, onun hemen tüm âsârında başarıyla yansıtılmıştır. N tek m yaşı artık seksen geçm ş olduğu hâlde yazdığı Topkapı Sarayı Müzes ’nde Y.999 envanter numarası le kayıtlı H. 953/M. 1544 ve Ayasofya Kütüphânes ’nde 19 envanter numarası le kayıtlı H. 954/M. 1547 târ hl En‘âm-ı Şerîf’ nde kudret nden hâlâ h çb r şey kaybetmem şt r Ahmed Karah sârî. Ha a Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde 1443 envanter numarası le kayıtlı bulunan aynı târ hl En‘âm-ı Şerîf’ ç n, “z rve eser d r” dense yer d r. B ’l-hassa bu eser n baş tarafındak müselsel besmeles le İhlâs Sûres ve “el-Hamdül llah”43 bâres n çeren kûfî kompoz syonları le haklı b r şöhrete sâh b olan eser n d ğer sayfalarında, ç e kıt‘a düzen nde üs e ve al a 76


a ll i muhâkkāk, ortada altınla yazılmış sülüs satırlarının arasında, üçüncü satırları reyhânî ha ı le kalanı se nes hle muharrer kısımlarla, son derece hareketl b r düzenleme uygulanmıştır. Y ne aynı yerde Y.2649 envanter numarası le kayıtlı bulunan ve Necmed- dîn Okyay’ın 1935 senes nde Üsküdâr Mevlevîhânes şeyh Ahmed Remzî Akyürek nâmına bağışladığı târ hs z Yâs n- Şerîf Cüz’ü le hâlen özel kolek- s yonda bulunan H. 955 senes Receb’ nde tmâm eyled ğ (Ağustos 1548) Kur’ân-ı Kerîm’ de bundan aşağı sev yyede değ ld r. Y ne Topkapı Sarayı Müzes ’n n Emânet Hazînes kısmında 416 envanter numarası le kayıtlı bu- Ahmed Karah sârî’n n Ed‘ yye Mecmu‘ası’ndan ketebe kaydı Özel Koleks yon 77


Esâtîze-i Seb‘a 44 Rı ı Melül Mer ç, Türk Nakış lunan H. 961/M. 1554 târ hl cüz’ü le İstanbul Ün vers tes Kütüphânes ’n- Sanatı Tar h Araştırmaları, An- dek H. 963/M. 1556 tar hl Kur’ân-ı Kerîm’ se, anlaşıldığı kadarıyla ketebe kara 1963, ss. 58, 66-68. düştüğü son eserler d r. 45 Tomâr hâl nde olan bu murakka’ Muhtemelen hâmîs Kānûnî Sultân Süleymân Han’ın nşâ e rmekte oldu- hutût-ı mütenevv ‘âyı hâvî ol- ğu câm ‘e vakfed lmek üzere yazmağa başladığı ve büyük b r ht mâmla devâm makla berâber, bazı yazıların ona e ğ ç n tmâmına ömrünün vefâ etmed ğ anlaşılan kebîr kıt‘a Kur’ân-ı â‘ d olmadıkları anlaşılmaktadır. Kerîm’ se ketebes bulunmamakla berâber şüphes z en meşhûr eser d r. Top- kapı Sarayı Müzes ’nde HS.5 envanter numarası le muhâfaza ed len, 61,5 x 42,5 sant metrel k eb‘adı le konulması planlanan câm ‘ n “âb devî” anlayışı- nı yansıtan bu eser, Ahmed Karah sârî’n n vefâtı le yarım kaldığı ç n, Sultân Murâd Han-ı Sâl s’ n emr yle tmâm ed lm ş, H. 12 Ramazân 992/M. 17 Ey- lül 1582 târ h nde başladığı anlaşılan bu çalışma da, müstens h n n ht mâmı- nı aratmayan b r t nâ le sürdürülerek, ancak halef Sultân Mehmed Han-ı Sâ- l s’ n saltanâtında, Kad r Geces ’ne müsâd f H. 27 Ramazân 1004/M. 25 Mayıs 1596 târ h nde tamamlanab lm şt r.44 Yâkūt tarzından alışık olduğumuz üzere, her sayfada yukarıdan aşağıya b r satır muhâkkāk, beş satır nes h, b r satır sülüs, beş satır nes h ve en al a y ne b r satır muhâkkāk le yazılan ve her sayfası fevkalâde sûre e müzehheb olan Kur’ân-ı Kerîm, tamamlandıktan sonra uzun müddet hazînede muhâfaza ed l- m şt r. Âtîde tanıtacağımız Hâfız Osmân, Sultân Mustafa Han-ı Sânî’n n meşk mu‘all ml ğ ne ta‘yîn ed lmes nden kısa müddet sonra bu mushâf-ı şerîf z yâ- ret etm ş ve sultânı teşvîk ederek, H. 1107/M. 1695-1696 senes nde Hırkā- Sa‘âdet Dâ’ res ’nde görev yapan kur‘a hâfızlarının t lâvet ne tahsîs ed lmes - n sağlamıştır. B ’l-münâsebe büyük b r şöhret kazanan bu mushâf-ı şerîf, bun- dan sonrak süreçte kalburüstü ha âtların b r kez olsun göreb lmek ç n can at- tığı, şanslı olanların se belk k nc b r kez göreb lme şansına nâ’ l olab ld kler mukāddes b r z yâretgâha dönüşmüştür. Bunların hâr c nde Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde 1438 numarada H. 940/M. 1533-1534 ve 2466 numarada H. 954/M. 1547, Topkapı Sarayı Mü- zes ’nde Emânet Hazînes kısmında 2012 numarada H. 947/M. 1540 ve 3. Ah- med kısmında H. 960/M. 1553, Ged k Ahmed Paşa Kütüphânes ’nde de 840 envanter numarası le kayıtlı H. 951/M. 1544 târ hl meşk murakka’ları bulu- nan Ahmed Karah sârî’n n, Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde 1469, Konya’da- k Karatay Kütüphânes ’nde 1048745 ve Afyon Müzes ’nde 2502, Nûr-ı Osmâ- n yye Kütüphânes ’nde de 5030 ve 5048 envanter numaraları le mukāyyed bulunan târ hs z meşk murakka‘ları mahfûzdur. Süleymân ye Câm ’ ’ne vakfe- d lm ş En‘âm-ı Şerîf’ hâvî murakka‘ı da hâlen Süleymân ye Yazma Eserler Kü- tüphânes ’nde Murakkaat 5 numara le kayıtlıdır. Atatürk K taplığı’nda da tomâr hâl nde b r besmele- şerîf bulunan Ahmed Karah sârî’n n, Ayverd Koleks yonu le b r başka koleks yonerde de târ hs z Du‘â- Üsbu‘ yye’ler bulunmaktadır. Bunların hâr c nde Topkapı Sarayı Mü- zes ’nde Hazîne kısmında 90 envanter numaralı “hatîm du‘âsı”nı hâvî levhası le Emânet Hazînes kısmında da 2116 envanter numaralı H. 938/M. 1532 ve 78


a ll i Türk ve İslâm Eserler Müzes ’ndek En‘âm-ı Şerîf’ n meşhûr sâh fes 79


Esâtîze-i Seb‘a 80


a ll i Yâs n- Şerîf Cüzü Türk ve İslâm Eserler Müzes , 2649 81


Esâtîze-i Seb‘a Ahmed Karah sârî’n n Ed‘ yye Mecmu‘ası’ndan sâh fe Süleymân ye Kütüphânes , Ayasofya 2766 82


a ll i 2199 envanter numaralı târ hs z kıt‘aları bulunan Ahmed Karah sârî’n n, H. 938/M. 1532 târ hl b r başka kıt‘ası özel koleks yondadır. Y ne târ h bulun- mayan b rer kıt‘ası da Ayverd Koleks yonu le Harward Ün vers tes Kütüphâ- nes ’nde 1958-02 envanter numarası le mukāyyedd r. H. 960/M. 1553 târ hl dört kıt‘ası da Türk ve İslâm Eserler Müzes ’ndek 2499 numaralı murakka‘da, d ğer nâmlı ha âtların yazıları arasında bulunmaktadır. Doksan seneye yaklaşan ömrünün bereket nden olarak, yukarıda z kre - ğ m z âsâr-ı nefîseden mâ‘adâ b r hayl nüsâh-ı bed ‘âyı yâd gâr kıldığı anlaşılan Ahmed Karah sârî, Müstakîmzâde Süleymân Sa’deddîn Efend ’n n fâdes yle “merkād-ı ha ât”46 senes nde, “hısn-ı hasîn- hayâ an handak-ı hâk- s yâha n- h tât le şems- tâbân-ı vücûdları nüzûl ve kevkeb- ömrü burc-ı bekāda üfûl” eyle- m şt r. Vakt n n nâmlı şâ‘ rler nden Hüdâyî Mustafâ Efend de rıhlet ne şu mıs- ra‘ le târ h düşmüştür: Göçd hayfâ Karah sârî- pîr (963) Mürşîd İshâk Cemâleddîn Efend ’n n medfûn bulunduğu Sütlüce’dek tek- kes n n hazîres ne gömülen Ahmed Karah sârî’n n mezâr taşı k tâbes n n sağ- lığında kend s tarafından yazıldığı, târ h rakāmlarının da t lmîzler tarafından eklend ğ r vâyet olunmaktaysa da, ne yazıkk bu şâh de bugün mevcûd değ l- d r. Y ne Müstakîmzâde’n n nâmını tebcîl ç n tertîbled ğ aşağıdak bey t se mu‘arr f- şânı olmuştur: Ha -ı hûb çre beyâza çıkaran kend öz n Yazınun Karah sârî’dür ağardan yüz n 47 Dervîş-meşreb b r hayât süren ve “b r lokma, b r hırkā” kazîyyes nce, ht yâ- 46 Ebced hesâbıyla 963 sayısı çımak- cından fazlasını hayır ve hasenâta harcayan Ahmed Karah sârî, ömrü boyunca ta ve bu da m lâdî olarak 1556 se- evlenmed ğ nden soyu yürümem şt r. Henüz küçük b r çocukken mâ‘ yyet - nes ne tesâdüf etmekted r. ne aldığı Hasan Çeleb ’y evlâdı added p fevkalâde b r tahsîl ve terb yye gör- mes ne vesîle olmuş, b ’z-zât verd ğ hüsn- hat dersler le de kudretl b r hat- 47 Tuhfe-i Ha âtîn, s. 94. tât olarak yet şm şt r. N tek m o da bazı âsârına “Hasan b n Ahmed Karah sârî” künyes yle ketebe düşerek, ma‘nevî babasının nâmını tebcîl etmeye çalışmıştır. Yazılarında sıklıkla karşımıza çıkan kend s tarafından nazmed lm ş aşağı- dak ebyât se, onun dervîş-meşreb karakter ve tevâzu‘una delîld r: Ey! hüsn- hatla feleğe baş yet şd ren B l k vücûdum ayağın altında hâkd r Ger er ş rse sana bu taze hutûtumuz Anlara d l uzatma sakın zehr-nakd r Hem ha başka bahrd r den z g b K m sa’ r mevc ü nokta ana dürr- pâkd r Gel bolulu Mustafa Â’lî Efend ’n n, Türk hat san‘atı târ h üzer ne neşred l- m ş lk te’lîf eser olan Menâkıb-ı Hüner-verân’ında, o vakte dek Anadolu’nun 83


Esâtîze-i Seb‘a Ahmed Karah sârî’n n Ed‘ yye Mecmu‘ası’ndan besmele yet şt rm ş olduğu yed büyük hat üstâdı m yânında saydığı Ahmed Kara- h sârî, şüphes z bu şeref sonuna kadar haketmekted r. Z râ o, yolundan lerle- d ğ Yâkūt Üslûbu’nda devr m n tel ğ nde b r tebeddülât yapmakla kalmamış, hüsn- ha ın kalıplarını da sonuna kadar zorlamıştır. Meselâ meşhûr besmele- s nde olduğu g b , b rleşmeyen har er b rleşt rmek ç n yaptığı denemeler ve b ’l-hassa Kur’ân-ı Kerîm ve En‘âm-ı Şerîf’ler n n tertîbler nde görülen çeş t- l l k, onu emsâls z b r mevk ‘e taşımaktadır. Eserler ne şöyle b r bakıldığında, kudretl b r elden çıkmış hüsn- hat numûneler görülmez sâdece: Öyle yazıları vardır k sank yapılmış g b d rler. Hakîkāten çoğu yazısının önce kontur olarak ç z ld ğ , sonra da bu ç zg ler n çler n n altınla boyanarak oluşturulduğu d kkat çeker. Yazılarındak altın çek- meler n onun el nden çıkmış olduğunu söyleyeb lmek pek mümkün değ lse de en az b r müzehhîb kadar yüksek b r san‘at zevk ne ve ehîl b r göze sâh b ol- duğu şüphe götürmez. Bu nedenle Şeyh Hamdullah’ın aks ne tezhîb n n ’met- ler nden sonuna kadar faydalanmasını b lm şt r. Her ne kadar yer yer yazıyı bastıran uygulamalarla karşılaşılmaktaysa da çoğu zaman mu‘azzâm b r âhenk yakalandığı d kkatlerden kaçmamaktadır. Öyle k , onun farklı yazı türler n b r arada kullandığı terkîbler ndek zarâfe- t , ne eslâfın ne de ahlâfın âsârında göreb l r z. Eserler n n büyük kısmını oluş- turan Kur’ân-ı Kerîm ve En‘âm-ı Şerîf’ler n n tasarımlarında dah asla tekrâra düşmem ş, her yen eser nde farklı b r mâcerâya atılarak, her b r “bed ‘â” sıfâtı- na bî-hakkın lâyık eserler vücûda get rmey başarmıştır. Doğal olarak bu nok- tada nakkāş ve müzehhîb n de hakkını teslîm etmek gerek r k Ahmed Kara- h sârî’n n zâten hüsn- hat husûsunda emsâls z olan eserler n , her b r mâh r ellerden çıkmış hâr kulâde tezhîblerle b rer şâheser hâl ne dönüştürmüşlerd r. Günümüzde aynalı yazıları açıklamakla berâber, onun zamanında celî yazı- ları fâde eden “müsennâ” ha ında da zamanın yegânes d r Ahmed Karah sârî. Ve bunun farkında olan sâdece ha âtîn de değ ld . N tek m 1538 senes n n sonlarında baş-m ‘mârlığa terf ’ eden M ‘mâr S nân, müte‘ak b günlerde nşâ edeceğ eserler n en mühîm tezyînî unsurlarından olan yazılarda onunla teş- rîk- mesâ‘îde bulunacaktı. Bu tercîh , onun sultân nezd ndek teveccühüne ve tahrîr e ğ nüsâh-ı bed ‘âda şb rl ğ yaptığı ehl- hıref san‘atkârlarının etk n- l ğ ne bağlayab l r z. Ama kana‘ât m zce S nân’ın tercîh ndek asıl â’m l, onun yazılarının m ‘mârî etk ye ka ığı âb devîl kle lg l d r. 84


a ll i Şehzâde Sultân Mehmed Türbes ’ndek ç n üzer ne muharrer yazılarından “Allah” sm- celîl 85


Esâtîze-i Seb‘a Zîrâ M ‘mâr S nân’ın el nde Şeyh Hamdullah’ın bel rled ğ ve halîfeler el y- le süreg den b r başka seçenek daha vardı. Ve bu seçenek, Sultân Bâyez d Han-ı Velî’n n yaptırmış olduğu câm ’de tüm hüner n serg lem şt . Ancak şurası b r gerçek k , Şeyh Hamdullah’ın müsennâları tek başlarına değerlend r ld kler n- de fevkalâde olmalarına rağmen, kullanıldıkları alanda zayıf kalan bu yazıla- rın m ‘mârîdek etk s bakımında çok da başarılı örnekler olmadıkları âş kârdır. Heps b rb r nden kıymetl ha âtlar olan hale er n n de bu eks kl ğ g dereb l- d ğ n söyleyeb lmek mümkün değ ld r. Öte yandan S nân’ın tasavvûrunda daha âb devî ölçülere taşınmış planlarda yükselen, daha karmaşık konstrüks yonlara sâh b b r m ‘mârî vardı. Ve bu ta- savvûrda yazının kullanımı çoğalacağı g b , kullanım alanları da k m yerlerde göz hîzâsının çok üzer ne çıkacaktı. Şüphes z S nân, menâzırı da hesâba ka ı- ğında, m ‘mârîde arzuladığı etk y sağlamak ç n Şeyh Hamdullah’ın homojen ve geç şken tavrından z yâde, kend eserler ndek kesk n matemat ksel oranla- ra eşl k edecek, sert b r tarza ht yâcı olduğunun farkındaydı. Ve bu da Ahmed Karah sârî’n n kalem n n ucundaydı… Bu ht yâcın doğurduğu şb rl ğ n n lk numûneler se Şehzâde Mehmed Türbes ’n n ç mekânındak ç n süslemelerde karşımıza çıkmaktadır. Her ne kadar buradak yazıların Ahmed Karah sârî’ye â‘ d olduğuna dâ’ r b r kayıd bu- lunmamaktaysa da, yazının tarzı tamâmen ona şâret etmekted r. Ayrıca bu ya- pının m ‘mârî le kusursuz b r uyum ç nde olan ç n süslemeler n n, M ‘mâr S nân’ın bel rled ğ tasarım şeması ç nde ehl- hıref mensûblarının ortak ça- lışması sonucunda ortaya çıkmış olduğunda şüphe yoktur. Süslemen n genel tasarımında görülen m ‘mârî unsurları b r kenara bırakacak olursak, kemer aynaları le üstler ndek kartuşlarda muharrer yazılar le yazının oluşturduğu boşluklar da dâh l olmak üzere tüm yüzey dolgulayan g r süslemeler n ver- d ğ zlen m n, t p k b r Karah sârî mushâfından farklı olmadığını göreb l r z. Şehzâde Mehmed Türbes ’n n ç n süslemeler n vücûda get ren m ‘mâr-hat- tât-nakkāş-ç n ustası şb rl ğ nden oluşan organ zasyon şeması, Türk san‘a- tı târ h n n “altın çağ”ının da başlangıcıydı. Ancak bu ek b n bundan sonrak şâheser olan Süleymân yye Câm ‘ ’nde Ahmed Karah sârî’n n b r rolü olup ol- madığından emîn değ l z. H. 21 Z ’l-h cce 964/M. 15 Ek m 1557 târ h nde bâdete açılan yapının cümle hutûtunun t lmîz Hasan Çeleb tarafından ya- zıldığı anlaşılmaktadır. Zîrâ Ahmed Karah sârî, b nânın bâdete açılmasından b r sene evvel vefât etm şt r. Buna mukāb l târ hî kaynaklar, m hrâbın üzer nde ve kubbe ç nde yer alan âyet- kerîmeler n ona â‘ d olduğunu nakletmekted r. B r nşâ fa‘âl yyet nde tamamlanacak en son ş n tezyînât olduğunu ve kub- be kapanmadan da bu ş g r ş lemeyeceğ n düşünecek olursak, Ahmed Ka- rah sârî’n n henüz bu aşamaya gelmeden vefât etm ş olduğunu rahatlıkla söy- leyeb l r z. Öte yandan b nâda kullanılacak yazıların muhtevâlarının, nşâ‘âtın kubbe sev yyes ne gelmes nden sonra, bânîn n tensîb le tesb t ed lm ş ol- 86


a ll i ması da mümkündür. En azından Ed rne’dek Selîm yye Câm ‘ ’n n nşâsında, Hasan Çeleb ’n n M ‘mâr S nân’ın böyle b r prosedür uygulamış olduğunu b l yoruz. İht mâld r Süleymân yye Câm ‘ ’ndek k , yapının taşıyıcı aksâmı kmâl ed l p kubbe örülmeye başladığı esnâda kulla- yazılarından “Kel me- Tevhîd” nılacak âyetler tesb t ed lm ş ve yazıları hazırlaması stenm ş, amma kubbe ya- zısı le m hrâb âyet nden mâ‘adâsını kmâle ömrü vefâ etmem şt . K mb l r, bel- k de bu r vâyetler böyle b r durumdan kaynaklanmaktaydı. Bu husûsta emîn olduğumuz tek şey, Süleymân yye Câm ‘ ’nde çalışan tek sm n, nşâ k tâbes ne mzasını atmış olan Hasan Çeleb olduğudur. Onun ya- zısını hocasınınk nden tefrîk etmen n mümkün olmadığını düşünecek olur- sak, tüm yazıların onun dest- ha ı olduğunu kabûl etmem z gerek r. Ayrıca kaynaklarda Ahmed Karah sârî’ye zâfe ed len kubbe yazısı da, 19. yüzyıldak onarımda Abdülfe âh Efend tarafından o vakt n tavrında yen lend ğ ç n dev- r n n husûs yyetler n kaybetm şt r. Ama onun yazıları da yakın zamanda ger- çekleşt r len restorasyonda yen den elden geç r lm şt r. Öte yandan kaynaklarda P yâle Paşa Câm ‘ ’n n cümle kapısındak âyet- 48 Tuhfe-i Ha âtîn, s. 94. kerîme le M ‘mâr S nân Türbes le sebîl ndek yazıların ona â‘ d olduğu nakle- d lmekteyse de,48 mezkûr eserler n nşâ târ hler ne baktığımızda, mümkün ol- madığını rahatlıkla söyleyeb l r z. Ancak Yed kule’de İmrahor Mesc d c vârın- dak Uşşâkî Tekkes ’n n cümle kapısı yanında bulunan çeşmen n üzer ndek H. 969/M. 1562 târ hl müselsel “kelîme- tevhîd” n se, onun yazılarından alınan kalıp yardımıyla şlend ğ anlaşılmaktadır. Tüm bu z kretm ş olduğumuz âsâr-ı nefîsey , altmış yaşından sonra vücû- da get rm ş olduğu düşünüldüğünde, Ahmed Karah sârî’n n ne kadar müstes- nâ b r şahs yyet olduğu daha y anlaşılacaktır kana‘ât ndey z. Hem de ömrü- nün büyük bölümünü başka şlerle geç rd kten sonra. Amma el n n kudret n muhâfaza etmes nde, bu süreçte terz l k yapmış olmasının da büyük katkısı ol- duğu anlaşılmaktadır. Nasıl Şeyh Hamdullah’ın kemâl nde kemân-keşl ğ n n büyük payı varsa, Ahmed Karah sârî’n n kudret n muhâfaza etmes nde de, b - leğ n ve parmaklarını en nce hareketlere dah duyarlı hâle get ren terz l ğ n n büyük payı vardır. 87


Esâtîze-i Seb‘a 49 Geniş bilgi için: Devhatü’l- San‘at hayatı boyunca çok sayıda ha ât yet şt rd ğ b l nen Ahmed Kara- kü âb, s. 36; Tuhfe-i Ha âtîn, h sârî’n n, en meşhûr t lmîz şüphes z ma‘nevî evlâdı Hasan Çeleb ’d r. Tes- s. 155; Hadikatü’l-cevâmi’, I, s. b t ed leb len d ğer t lmîzler arasında Sultân Murâd Han-ı Sâl s asrı vüzerâ- 17; Hat ü Ha âtân, ss. 106-107; sından olup sadâret makāmına kadar yükselm ş olan Mehmed Ferhâd Paşa(? Osmanlı Hat Sanatı, ss. 59-62, – 1596), hocasının tarzında serg led ğ kudret le “Karah sârî Dervîş ” lâkābı Türk Ha atları, s. 82; Meşhur le yâd olunan, Büyükçekmece Köprüsü’ndek yazıların ha âtı Mütevellîzâde Ha atlar, s. 114; Hat Sanatı Dervîş Mehmed Efend (? – 1592), son zamanlarında üstâdına ta‘lîm- talebe- Tarihi, ss. 59-62; Meşhur Adam- dek ’ânet sebeb yle “Halîfe” olarak da yâd olunan Köse Muhy ddîn Çeleb (? lar, s. 130. – 1582), Mehmed el-Kât b(? – 1559), İbrâh m Hüsnî Efend (? - ?), Süleymân H câzî(? - ?) ve Amâsî Mehmed b n Alî(? - ?) bulunmaktadır. Ahmed Karah sârî’n n vefâtından sonra M ‘mâr S nân’ın gözde ha âtı ola- rak Ed rne’dek Selîm yye Câm ‘ başta olmak üzere, nşâ e ğ pek çok yapının yazılarını yazmış olan Hasan Çeleb ’n n,49 mezkûr câm ‘ n kubbe yazılarını ya- zarken gözüne kaçan k rec , dalgınlıkla kalemler n tem zled ğ su le yıkamağa kalkınca görme yet s n n azaldığı nakled l r. Bunun üzer ne Sultân Selîm Han-ı Sânî’n n, mevcûd ma‘âşını kayd-ı hayât şartı le kend s ne tahsîs etm ş olduğu b l nmekted r. H. 1002/M. 1594 yılında vefât etm ş ve hocasının yanına def- ned lm şse de onun da mezârı bugün mevcûd değ ld r. Hasan Çeleb ’n n oğlu ve t lmîz İsma‘ l Efend (? - ?) le Dervîş Mehmed Efend ’n n t lmîz olan Dem rc kulu Yusuf, Ahmed Karah sârî s ls les n n son temsîlc ler d r. B ’l-hassa müsennâda fevkalâde kudretl b r ha ât olan Dem r- Ahmed Karah sârî’n n sülüs ve reyhânî kıt‘ası | Süleymân ye Kütüphânes , Murakka 15 88


a ll i c kulu Yusuf,50 sülüs ve nes h Abdullah Kırımî’den, dîvânîy de Tâc Beyzâde Mehmed Efend ’den meşkederek câzet almış, nes hte Şeyh Hamdullah vâd - s nde ken, müsennâda Ahmed Karah sârî tavrını ben mseyerek âb devî eserler ortaya koymuştur. N tek m Tophâne’dek Kılıç Alî Paşa Câm ‘ ’n n cümle ka- pısı üzer ndek müsennâ yazısı, Alî Sôfî’n n Bâb-ı Hümâyûn’dak müsennâsı le boy ölçüşeb lecek n tel kted r. Anlaşıldığı üzere Ahmed Karah sârî’n n hale er de kend s g b daha z yâde 50 H. 1019/M. 1611 yılındaki celî kalem nde kend ler n gösterm şlerd r. Ancak hemen her eser nde aklâm-ı vefâtını müte‘akiben Tophâne’de- s en n ka es ndek mahâret n brâz etmekten neredeyse haz duyan Ahmed ki Karabaş-ı Velî Dergâhı’na Karah sârî’n n âb devî eserler n verd ğ reyhânî ve muhâkkāk hatları da, Şeyh defnedilmiş olan Demirciku- Hamdullah’ın bel rled ğ üslûbun ben msenmes netîces nde yazıdak ağırlıkla- lu Yusuf hakkında geniş bilgi rını sülüs ve nes he kaybetm şlerd . N hâyet onların da rt hâller le Karah sârî için: Gülzâr-ı Savâb, ss. 60-61; tavrını devâm e ren nâmlı b r ha ât kalmamış ve hat san‘atı Şeyh Hamdul- Devhatü’l-kü âb, s. 26; Tuhfe-i lah’ın s ls les nden yürümeye başlamıştır. Ha a ma‘nevî evlâdı Hasan Çeleb Ha âtîn, ss. 593-594; Hat ü Hat- dah son zamanlarında Şeyh Hamdullah’ın yoluna sapmıştır k , onun b ’l-hassa tâtân, s. 160; Sicill-i Osmânî, IV, sülüs ve nes h yazılarında ortaya koyduğu tavrı düşünecek olursak, bunda şaşı- s. 654; Türk Ha atları, s. 85; Hat rılacak b r şey yoktur. Sanatı Tarihi, s. 63. Amma Mustafa Râkım Efend ’ye kadar müsennâda Ahmed Karah sârî’y geçeb lm ş b r başka ha ât bulunmadığını da tesb t etmem z gerek r. Bu ne- denle İsma‘ l Zühdî Efend g b Şeyh Hamdullah-Hâfız Osmân vâd s n n meş- hûr ha âtları dah onun şânını z kretmekten ve yazılarını taklîdden mt nâ et- mem şlerd r. İsma‘ l Zühdî Efend ’n n aynı kıt‘ayı taklîden yazdığı zerendûd levha 89


Esâtîze-i Seb‘a Hâfız Osmân 90


a ll i Şeyh Hamdullah Mekteb ne ka ığı hoş şîve le Türk hat san‘atının bânî- sânîs added len Hâfız Osmân, Hasekî Sultân Câm ‘- Şerîf ’n n mü’ezz n Alî b n S nân’ın oğlu olarak H. 1052/M. 1642-1643 senes nde İstanbul’da dün- yâya gelm şt r. Ha âtîn m yânında şöhret-ş ‘âr olacağı mahlâsını babasının rahle- tedrîs nde hıfzını kmâl eyleyerek elde etm şt r. B r müddet sonra da Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa’nın dâ’ res ne g rerek, “o hânedânda ma‘âr f- küll yye vü cüz‘ yyeye nt sâb” ve “hüsn- ha -ı sülüs ü nesh bt dâ Dervîş Alî mer- hûmdan temeşşuka şürû‘” eylem şt r. Vakt n n şeyhü’l-ha âtîn olan ve kend ne özgü şîves le Şeyh Hamdullah 51 Dervîş Alî’den meşke devâm et- vâd s n n canlı kalmasını sağladığı ç n mu‘asırları tarafından “Şeyh- sânî”, son- tiğine dâ’ir kaynaklarda bir bilgi radan yet şen namdâşları neden yle hale er tarafından “Büyük” veyâ “Celî” yoksa da, onun da dersine devâm lâkāblarıyla anılan Dervîş Alî,51 Hâfız Osmân’ın hayâtında öneml b r dönüm e iği anlaşılmaktadır. noktası olmuştur. Şüphes z ondan b r hayl feyz almış olduğu şüphe götürmez- se de henüz sıbyân mekteb nden yen çıkmış olan t lmîz n n hüsn- ha ak 52 Ha âtînden Nefeszâde Seyy d kudret n müşâhâde eden Dervîş Alî, pîr hâl le ona daha fazla faydalı olamaya- İbrah m Efend ’n n akrabâsın- cağını anlayarak kend rızâsıyla t lmîzler nden Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbî’ye dan olan İsma‘ l Efend , başlarda devâm etmes n münâs b görmüştür. Gerçekten de bu devreye â‘ d olduğu an- kend ne mahsûs b r tarz sâh b laşılan, hocası Dervîş Alî’n n meşkler n de çeren Chester Bea y Müzes ’nde olmak gâyes nde ken, b ’l-âhare T.447 numara le kayıtlı murakka‘ındak meşkler fevkalâde sev yyeded r. Şeyh Hamdullah vâd s nde karâr kılıb emsâls z b r ha ât olmuştur. R vâyete göre meşk almak ç n karlı b r kış günü Hasekî’den Eyüp’e yalına- Amma Müstakîmzâde’n n fâdes - yak yaya olarak g den Hâfız Osmân’ın şevk nden müte‘ess r olan Suyolcuzâ- ne göre, “koca göbeğ mânî olduğu de, onun eğ t m ne fevkalâde ht mâm gösterm şt . Yen hocasından ta‘allüm ü ç n” Şeyh Hamdullah sev yyes ne telemmüz le H. 1070/M. 1660 senes nde on sek z yaşında olduğu hâlde câ- er şemem şt r. H. 1089/M. 1679 zet almış olan Hâfız Osmân’ın daha sonra Suyolcuzâde’n n de zn- şerî er yle senes nde vefât etm şt r: Devha- dekâyık-ı Şeyhâne’ye vâkıf olab lmek ç n, y ne Hâl d- Erzurûmî’n n t lmîzle- tü’l-kü âb, s. 132; Tuhfe- Hat- r nden olan Nefeszâde Seyy d İsma‘ l Efend ’ye52 hayl müddet devâm e ğ ve tâtîn, s. 129; Hat ü Ha âtân, ss. bu eyyâmda tekrâr el f-bâ meşk nden başlayarak hüsn- Şeyhâne’ye sûret ver- 102-103; S c ll- Osmânî, I, s. s. m ş olduğu b l nmekteyse de hang târ hde câzet aldığı tesb t ed lemem şt r. 354; Türk Ha atları, s. 102. Ha a bu meşkler esnâsında hocasının takdîr n kazandığından, hastalığı ne- den yle kmâle muva âk olamadığı Kur’ân-ı Kerîm’ , onun müsâ‘ades yle H. 1078/M. 1667-1668 senes nde tamamlamış ve hatîmes ne de buna şâret eden ketebe kaydı düşmüştür. Hâlen Topkapı Sarayı Müzes ’nde Enderun kısmın- da 427 numara le kayıtlı bulunan bu Kur’ân-ı Kerîm le Türk ve İslâm Eserle- r Müzes ’nde 2480 numara le kayıtlı bulunan H. 1082/M. 1671-1672 târ hl 91


Esâtîze-i Seb‘a 53 M. Uğur Derman, “Mustafa Efen- Kasîde- Bür‘e’s , Hâfız Osmân’ın artık Şeyh Hamdullah yolunda mükemmel di, Suyolcuzâde”, DİA, 38, s. 2. b r ha ât olma yolunda emîn adımlarla lerled ğ ne şâret etmekted r. 54 Tuhfe-i Ha âtîn, s. 302. Şüphes z Dervîş Alî, Suyolcuzâde ve Nefeszâde, Hâfız Osmân’ın brâz e ğ mahâret n beslend ğ en öneml menba’lar olmakla berâber, asıl etk y Suyol- cuzâde’n n verd ğ nde konunun uzmanları hem-f k rd r. N tek m Necmeddîn Okyay’ın nakle ğ ne göre b r gün Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbî’n n murak- ka‘ını tedkîk eden Sâmî Efend , b r müddet yazıları nceled kten sonra “Ben m ’t kādımca Hâfız Osmân, Suyolcuzâde’ye mülâkî olduktan sonra Hâfız Osmân ol- muştur” d ye beyân-ı mütalâ‘ada bulunmuştur.53 Böyles ne kudretl b r ha ât olmasına rağmen, Hâfız Osmân’ın bundan sonrak hayâtı hakkında herhang b r ma‘lûmât bulunmamaktadır. H. 1083/M. 1672 senes nde Mısır’da, müte‘a- k ben b r müddet de Ed rne ve Bursa’da bulunduğu b l nd ğ ne göre b r dönem Köprülüzâdeler’e mensûb r câl ve vüzerânın k tâbet h zmet yle meşgûl olarak taşrada görev yapmış olması ht mâl dâh l nde g b görünmekted r. N tek m bu dönem n ürünü olan H. 1084/M. 1673 târ hl Kur’ân-ı Kerîm’ Türk ve İs- lâm Eserler Müzes ’nde 365 numarada kayıtlıdır ve kudret n n daha da ar ı- ğına şâret etmekted r. Öte yandan H. 1086/M. 1675 senes nde b r gün Sadrazâm Köprülüzâde Fâzıl Ahmed Paşa’nın mecl s ne da‘vet ed lm ş olmasına bakılırsa, o esnâda İs- tanbul’da meskûn d . Ha â o mecl sde hüsn- ha -ı pesendîde le tahrîr eyle- d ğ b r mushâf-ı şerîf- güzîdey sadrazâma takdîm e ğ , fevkalâde takdîr n kazandığından mükâfâten 350 kuruş g b o günün ölçeğ nde dah mu‘azzâm b r kalem bahâsı le taltîf ed ld ğ b l nmekted r. Bununla b rl kte o gün sad- razâma takdîm eyled ğ mushâf-ı şerîf n âkıbet tesb t ed lemem şt r. Ayrıca o mecl sde sadrazâm “üstâdın k md r?” d ye su‘âl eyled ğ nde “Efend hazretler n- den me’zûnum” d ye Suyolcuzâde’y şâret etm şt r k üzer ndek hakkın büyük- lüğünü kend s n n de tasdîk e ğ n göstermes açısından mühîmd r. Bunun üzer ne dışarı çıktıklarında Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbî’n n “kemâl- memnû- n yyet nden Osmân Efend ’n n pîşânî- lât er n takbîl ve de‘avât-ı hayr yye le teb- cîl eylem ş” olduğu Tuhfe- Ha âtîn’de münder cd r.54 Köprülüzâde Fâzıl Mustafa Paşa’nın takdîm eyled ğ at yye le H. 1087/M. 1677 senes nde Hac vazîfes n îfâ eyled ğ anlaşılan Hâfız Osmân’ın, gerek taşrada bulunduğu eyyâmda ve gerekse de hac yolculuğu esnâsında eslâfın, b ’l-hassa da vâd s nden yürüdüğü Şeyh Hamdullah’ın oralarda mahfûz bulu- nan yazılarını tedkîk e ğ b l nmekted r. Ayrıca en ufak b r fırsâ a dah yazı yazarak el n n sıcaklığını muhâfaza etmeye çalıştığı da. N tek m Müstakîmzâ- de Süleymân Sa’deddîn Efend de; Merhûm-ı merkûm o mertebe hüsn- hat envâ‘ından terâkk ye şt gâl üzere d k , hacc-ı şerîfe reh-revân ken, her merhâlede b r k sâh fe karalama tes- vîd ve mahâll- tenmîk dah ketebes nde takyîd mu’tâdları m ş. şekl nde beyân-ı hâl eylem şt r. Şüphes z el n n ve b leğ n n kudret n muhâ- faza ç n başvurduğu bu yöntem n en güzel numûneler se, hâlen He del- 92


a ll i Hâfız Osmân’ın sülüs ve nes h kıt‘ası Staatsb bl othek, 6543 berg Ün vers tes Kütüphânes ’nde Or ent 198 numarada kayıtlı bulunan b- nü’l-Cezerî’n n Hısnü’l-hasîn adlı eser le Topkapı Sarayı Müzes ’nde Emânet Hazînes kısmında 331 numarada kayıtlı bulunan En‘âm-ı Şerîf’ d r. İlk n H. 1087/M. 1676 senes nde çıktığı hac yolculuğu esnâsında, d ğer n de erte- s sene tamamladığı dönüş yolculuğu sırasında her gün b r sayfa kmâl ederek yazdığı bu eserlerde görülen kudret, şartlar müsâ‘ d olmadığı hâlde dah kale- m ne zerre halel get rmed ğ n göstermekted r. Vefâtından sonra oğlu Alî Efend ’n n verd ğ st d‘âdan anlaşıldığına göre 55 BOA, İE.ENB.5-583. yevmî beş akçel k Sadr-ı Esbâk Bayrâm Paşa türbedârlığı le y ne aynı yerde b rer akçel k müsebb hl k ve cüz-hânlık vazîfeler ne mâl k55 olduğu anlaşılan Hâfız Osmân’ın, muhtemelen ağabey Mehmed le yarı yarıya mâl k olduğu bu vezâ‘ fe ne zaman ta‘yîn ed ld ğ tesb t ed lemem şse de babasının vefâtının ardından peder-mânend usûlüyle tevcîh ed ld ğ n söyleyeb l r z. Ma’mâf h İs- tanbul Ün vers tes Kütüphânes ’nde A.6507 numara le mukayyed bulunan, yazmış olduğu mesâh f- şerîfeden muhrec sâh felerden mürekkeb murakka‘ın- dan anlaşıldığına göre bu esnâda onb r Kur’ân-ı Kerîm st nsâh etm ş olma- sı, mâ‘ şet n daha z yâde müstens hl kden te’mîn etm ş olab leceğ ne şâret etmekted r. Burada her sâh fen n altına k m ç n ve ne zaman yazıldığı, tahrîr eyled ğ kaçıncı nüsha olduğu, ne kadar kalem bahâsı aldığı, tezhîb ve teclîd - ne ne kadar ödend ğ g b b lg ler ver lm ş olması, san‘atının gel ş m n zlemek bakımından da değerl d r. 93


Esâtîze-i Seb‘a Büyük Dervîş Alî Yen çer Ağası Karahasanoğlu Hüsey n Ağa’nın etba‘ından, b r r vâyete göre de gılmânından olan Dervîş Alî, onun dâ’ res nde fevkalâde sûre e tahsîl ve terb yye gördükten sonra muhtel f menâsıba nâ’ l olmuş, n hâyet Karakul- lukçu olarak r câle dâh l olmuştur. Ancak hâmîs n n vefâtından sonra vezâ‘ f- resm yyey terk le kend n tümüyle yazıya hasretm şt r. Hasan Üsküdârî’n n önde gelen t lmîzler nden Hâl d Erzurûmî’den sülüs ve nes h meşkederek câzet almış olan Dervîş Alî, bu dönemden sonra eslâfın yazılarını nceleyerek kend şîves n gel şt rm ş, böylel kle Şeyh Hamdullah vâ- d s n canlandırmakla vakt nde “Şeyh- Sânî” added lm şt r. Ha a Suyolcuzâde Mehmed Necîb Efend , onu Şeyh Hamdullah Üslûbu’nun “bânî- sânîs ” ola- rak tavsîf eylem şt r. Y ne bu devrede Sadrazâm Köprülü Mehmed Paşa’nın dâ’ res ne s râyetle mahdûmu Fâzıl Ahmed Paşa’nın hüsn- hat mu‘all ml ğ ne nasbed lm şt r. Köprülü Hânedânı’nın sağladığı olanaklar sâyes nde müre eh b r hayât sürdüren Dervîş Alî’n n, b ’l-hassa Fâzıl Ahmed Paşa’nın sadâret nde büyük lt fâtlara mazhâr olduğu b l nmekted r. Ha a menkûldür k hocası Paşakapı- sı’nda kend s n z yârete geld ğ nde şeyhü’l- slâmlara göster lene benzer b r teşrîfâtla karşılar ve mecl s nde yanıbaşına oturturmuş. Bereketl b r ömrün ar- dından 1084 senes Ramazân-ı Şerîf ’ nde(Aralık 1673) azm- dâr-ı beka ed p Topkapısı hâr c nde, Sarı Abdullâh Efend ’n n kurbüne defned lm şt r. İl m ve fazlıyla ma‘rûf, lâkabı g b derv ş-meşreb zât olduğu nakled len Der- vîş Alî’n n vakt n n nâmlı kemân-keşler nden olduğunu, mezâr taşı k tâbes n- den öğrenmektey z. Kırkı mütecâv z mushâf-ı şerîf ve n ce En‘âm-ı Şerîf le evrâd-ı münîfe ve sayısız kıta‘ât ve murakka‘ât tenmîk ne muva âk olmuştur k , ba‘zı medîhalarına Harf ne b r k mse nokta koyamaz Fazl u dân şle olursa Bû Alî dem şlerd r. Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbî, Ağakapılı İsma’ l Efend , Kâtû Mehmed Efend , Mustafa N gâhî Efend , Mehmed Bahrî Paşa, Cezâ’ rî Hüsey n D lâver Efend , Acem ebû-Bek r Efend , Adlî Mehmed Efend , Çavuşzâde Seyy d Alî Efend , Tefsîrîzâde Mehmed Atâ’ullah Efend g b sonrak nesl n ma‘rûf ha ât- larını yet şt rm ş olan Dervîş Alî, Hâfız Osmân’a açılan kapıyı aralayan k ş ler- den b r olduğuna şüphe yoktur. Kaynakça Tuhfe- Ha âtîn, s. 336; Devhatü’l-kü âb, s. 49; Hat ü Ha âtân, ss. 126- 127; S c ll- Osmânî, II, s. 331. 94


a ll i Büyük Dervîş Alî’n n sülüs ve nes h murakka‘ı | Chester Bea y, T.447 95


Esâtîze-i Seb‘a Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbî Eyüp cîhet n n suyolcusu Ömer Efend ’n n oğlu olarak orada dünyâya gel- m ş olan Mustafa Efend , babasının mesleğ ne n sbetle “Suyolcuzâde” künye- s yle ma‘rû ur. Hüsn- ha a merâk le evvelâ “Dede” lâkabıyla anılan b r ha ât- dan aklâm-ı s e meşketmeye başlamış, muhtemelen hocasının vefâtı üzer ne Dervîş Alî’ye devâm ederek câzet almıştır. Kısa zamanda gösterd ğ terâkkî le hocasının önde gelen t lmîzler nden olarak tarzını lâyıkıyla temsîl etm ş olan Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbî, ho- casının vâsıtasıyla yanaştığı Köprülüzâde Hânedânı’nın sağladığı olanaklarla müre eh b r hayât yaşamıştır. Ha a evâh r- hâl nde Merz fonlu Kara Mustafa Paşa le başarısızlıkla sonuçlanan V yana Sefer ’ne şt râk etm ş olduğu dah menkûldür. “H zmet- ta‘lîm- talebe ve ell kadar mushâf-ı şerîf tmâmıyla vaz‘-ı ketebe ve yüz aded m kdârı En‘âm-ı Şerîf ve sâ’ r âsâr-ı bî-şümâr bkâsına muvâ ak” olan Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbî ardında Hocazâde Mehmed Enverî Efen- d , Ahenîn Kalem Süleymân Efend , Ferrûhzâde Şeyh Mûsâ Efend , Sakazâde Mustafa Efend , Câbîzâde Abdullah Efend , Şeyhzâde Abdî Efend , İbrâh m Feyzî Efend ve Hacızâde Mustafa Efend g b n ce nüsâh-ı güzîde yâd gâr kıl- mış t lmîzler bıraktıktan sonra, H. 1097/M. 1686 senes nde vefât etm şt r k , Şeyh H mmetzâde Abdullâh Efend de Olmadı mâ’ü’l-hayâ an Suyolcuzâde sîr mısra‘ını ona yâd gâr kılmıştır. Amma şüphes z en öneml t lmîz Hâfız Osmân olup sâdece onun tekâmü- lüne yaptığı katkı le dah , hat san‘atı târ h nde müstesnâ b r mevk ‘e sâh bd r. Bu nedenle Suyolcuzâde Mustafa Eyyûbî’n n nâmını tebcîl ç n ayrı b r fasıl açmağı elzem gördük. Kaynakça Devhatü’l-kü âb, s. 73; Tuhfe- Ha âtîn, ss. 536-537; Hat ü Ha âtân, s. 155. 96