Enjoying your free trial? Only 9 days left! Upgrade Now
Home Explore Hattın Celileri
Like this book? You can publish your book online for free in a few minutes! Create your own flipbook
View in Fullscreen

Hattın Celileri

Published by ITO, 2022-02-10 12:37:15

Description: Hattın Celileri
2021 - 5

Keywords: Hattın Celileri

Read the Text Version

No Text Content!

a ll i s ‘âten. Cenâb-ı Hakk türâb-ı menşûrı kadar s zler pây dâr ve serîr- sal- tanâtınızda ber-karâr buyursun. Âm n. İlm- ha ın sır olan bekâret n Fâs düb celîle gösterd Bu fâdeler, b ’l-hassa sülüs celîs nde eslâfı ve mu‘asırı ç nde m sl menen- d bulunmayan b r üstâd-ı âl- -şân hâl ne gelen Mustafa Râkım Efend ’n n, ar- tık ha ın kutbu olduğu gerçeğ n n, mu‘asırları tarafından da krâr ed lm ş oldu- ğunu gözler önüne sermekted r kes nl kle. Evrenoszâde Sâmî Bey’ n H. 9 Safer 1362/M. 10 Şubat 1943 târ h nde tertîb eyled ğ manzûme, bu bakımdan an- lamlı olduğundan burada yâd ed lmes uygun bulunmuştur: İht şam-ı abdâr-ı ha ının Rûh-ı Şeyh’ bârek-Allâh han der Hâfız Osmân eylese atf-ı n gâh Kudret- bda‘a karşı baş eğer Zevk edeyd lezzet- üslûbunu H ç arar mıydı Şekerzâde şeker N tek m İbnülem n de şu d zeler le bu gerçeğe d kkat çekm şt r. İsbât- kemâle varsa hâcet Âsârı onun şehâdet eyler Ayrıca Muhs nzâde Abdullah Bey’ n nakle ğ ne göre Kādıasker Musta- Ağabey İsma‘ l Zühdî fa İzzet Efend ’n n, “ne kadar cehd olunsa yazıda Râkım’ın dereces ne varmanın Efend ç n yazdığı mezâr mümk n olamıyacağını” müte‘add den fâde etm ş79 olması da, meçhûl üstâdın beyânını tasdîk etmekted r. Ha a onun eks kler n tamamlayarak ekolünü z r- taşı k tâbes veye çıkaran Sâmî Efend dah , b r mecl sde kend s n “Efend m Râkım Efend ’y geçd n z!” sözler yle taltîf eden b r zâta “Râkım geç lmez! k m onu geçmek sterse ger döner.” d ye mukābelede bulunarak, Mustafa Râkım Efend ’n n müstesnâ mevk ‘ n tescîl etmekten mt nâ etmem şt r. Onun t lmîzler nden olan Yen - şehr- Fenârî Hüsey n Hâş m Bey, Osmânlı Ressâmlar Cem‘ yyet Gazete- s ’nde neşred len makāles nde de şu şek lde beyân-ı mütâla‘ada bulunmuştur: Mustafa Râkım Efend gâyet güzel sülüs ve nes h yazıları yazdığı g b ta‘l k de yazmışdır. Ta‘l k yazıları, sülüsdek kt dâr-ı fevka’l‘âdes n n kuvvet le vü- cûde gelm ş âsâr se de kāvâ‘ d- mahsûsâsına kemâl le tevâfuk eyled ğ nden c dden nazâr-rübâdır. Bu kadar mez yyâtından başka b r de f gür st ressâm olması, kend ne hakîkāten b r şeref- d ğer bahşeder... Hutût-ı mütenevv ‘ada vâsıl-ı mertebe- nf râd olan üstâd-ı mübeccel n Fât h 79 İbnülemin Mahmud Kemal İnal, Câm ‘ c vârındak selâtîn türbeler n n mahâll- muhtelefes nde mahkûk age, s. 344. olan ve yalnız türbeler çün değ l, memleket m z çün müzeyy nâtdan ad’o- lunmağa şâyân bulunan o hutût-ı ber-güzîdes ne ‘kerâmât-ı kalem yyed r’ den lse mübâlağa ed lm ş olmaz. Hele Fât h Caddes üzer ndek büyük tür- 147 Esâtîze-i Seb‘a Sultân Mahmûd Han Sultân Mahmûd Han-ı Sânî Sultân Abdülhamîd Han-ı Evvel’ n Nakş d l Vâl de Sultân’da doğma oğlu olarak H. 13 Ramazân 1199/M. 20 Temmuz 1785 târ h nde dünyâya gelen Sultân Mahmûd Han, babasının vefâtında henüz 4 yaşında olduğundan am- cası Sultân Selîm Han-ı Sâl s’ n nezâret nde tahsîl ve terb yye görmüştür. Bu esnâda, ler de büyük kudret göstereceğ mûsıkî ve hat san‘atlarına çalışmışsa da, devr n sıkıntılı ortamı neden yle bunların b raz sınırlandırıldığı anlaşıl- maktadır. N tek m hüsn- hat hâces nasbed len Kebec zâde Mehmed Vasfî Efend ’n n dersler ne mektûb yoluyla şt râk edeb lm ş ve hâlen Topkapı Sara- yı’nda GY.1353 numara le kayıtlı bulunan h lye- sa‘âdet le H. 1222/M. 1807 senes nde câzet almıştır. Amcasının hal‘ ve ağabey Sultân Mustafa Han-ı Râb ‘ n katl le sonuçla- nan syân s ls les n n n hâyet nde “Sultân Mahmûd Han-ı Sânî” ünvânıyla tahta cülûs eylem ş, saltanâtı müddet nce de dâh lî ve hâr cî onlarca mes‘eleye çalış- kan, d râyetl , kavî ve sert tab ‘âtı le çözümler üretm şt . Kend s ne “gâvûr pâ- dîşâh” den lmes ne rağmen modernleşme çabalarından asla vazgeçmem ş olan Sultân Mahmûd Han, öte yandan, belk de halkı teskîn ç n, İslâmî san‘atların en mukaddes olan hüsn- ha a daha fazla alâka göstermeye başlamıştı. N tek m cülûsundan hemen sonra hocasını ta‘zîm ç n “mu‘all m- ha -ı sultânî” nasbetm ş, ancak Mustafa Râkım Efend le tanıştıktan sonra kalem - n n kudret nden etk lenerek, kend s ne rehber ed nmeye karâr verm şt . Buna mukāb l hocasını da nc tmek stemed ğ nden, huzûruna kabûl e ğ hocasına b ’z-zât değerl hed yyeler ve yüklü b r at yye hsân ederek hacca gönderm şt . Şüphes z Kebec zâde, bu lt fâtın b r nev‘ emekl l k krâm yyes olduğunun farkındaydı. Hüsn- ha a z yâdes yle düşkün selâtînden olan Sultân Mahmûd Han, b ’l-hassa Mustafa Râkım Efend ’ye nt sâbından sonra hat san‘atında öneml Sultân Mahmûd Han’ın zerendûd levhası 148 a ll i b r gel ş m gösterm şt r k , eslâfı ve ahlâfı nezd nde hüsn- ha a onun kadar Sultân Mahmûd Han’ın mahâret brâz edeb lm ş başka b r sultâna rast gelmek mümkün değ ld r. N te- çeşme k tâbes le Mustafa k m İstanbul’dak Ayasofya, Süleymân yye, Bâyez d, Pertevn yâl Vâl de Sultân Râkım Efend ’n n tuğrası câm ‘ler ve babası Sultân Abdülhamîd Han’ın türbes le Bursa’dak Ulu Câ- m ‘de ve Türk ye’n n önde gelen müze ve koleks yonlarında bulunan elvâh-ı nefîses de celî sülüstek kudret ne delîld r. Bununla berâber tekâmülünde büyük b r payı olan Mustafa Râkım Efen- d ’n n vefâtından sonra aynı sev yyey b r daha tu uramayan Sultân Mahmûd, bu husûsta kend s ne yen rehberler ta‘yîn etm şse de h çb r nden Râkım Efen- d kadar mu‘avenet elde edemed ğ anlaşılmaktadır. Bununla b rl kte, teveccü- hü netîces nde hocasının tarzının t bâr kazanmasına vesîle olarak b r ekol hâ- l ne gelmes nde büyük h zmet n n bulunduğunu tesb t etmek gerek r. Ancak 28 Haz ran 1839’da vukû’bulmakla beraber, 1 Temmuz’da oğlu Abdülmecîd’ n cülûsuna kadar lân ed lmeyen vefâtının ardından, gel ş m ne büyük emek sarf e ğ ekol kes nt ye uğrayacaktır. Kaynakça Son Ha atlar, ss. 347-350; Türk Ha atları, ss. 204-205; Hat Sanatı Tar - h , ss. 119-121; M. Uğur Derman, “Sultân II. Mahmud’un Ha atlığı”, II. Mah- mud, Yen den Yapılanma Sürec nde İstanbul, İstanbul, 2010, ss. 218-237. 149 Esâtîze-i Seb‘a 80 Ta‘l k üstâdı Mehmed Es‘ad be le Tophâne’de Câm ’- Nusret’ n ç tara arına celî ha -ı sülüs le yazdığı Yesârî’n n oğlu olan Mustafa İz- âd mü’n-nâz r kuşaklar, o b nâlar çün muhâlled b rer nıtâk-ı me âretd r. zet Efend (1770 - 1849) Türk Makālede bahsed ld ğ üzere ta‘l kde de mâh r olan Mustafa Râkım Efen- tarzı ta‘l k ha ının mu’cîd sayı- d ’n n bu kalemdek üstâdının k m olduğu tesb t ed lemem şt r. Öte yandan lan değerl b r ta‘l k-nüvîsd r. İlk Muhs nzâde Abdullah Bey’ n nakle ğ şu vak‘a d kkate şayândır: yazı dersler n babasından gör- Râkım, Yesârîzâde Mustafa İzzet Efend ’den80 Kuruçeşme’dek yalısı- dükten sonra Yağlıkçızâde Meh- nın c vârında yaptırdığı çeşmeye ta‘l k b r k tâbe yazmasını stem ş. O da med Emîn Bey ve Seyy d Osmân va’detm şse de yazmamış. Sordukça henüz kmâl ed lmed ğ cevâbını alın- Üveysî Efend ’den st fâde le ca, Yesârîzâde g b dâ’ mâ meşgûl olmadığı hâlde çeşmen n ta‘l k k tâbes n vakt n n şeyhü’l-ha âtîn olmuş- b ’z-zât yazmış ve İmâd kadar ta‘l k yazı yazmağa kād r olduğunu yazdığı tur. Ser ’ü’l-kalem b r ha ât olup kıt‘alarla sbât etm şd r. Sultân Mahmûd ve Sultân Ab- Ancak Mustafa Râkım Efend ’n n “dâ’ mâ ta‘l k le meşgûl olmadığı hâlde dülmecîd vakt nde nşâ olunan İmâd kadar yazmağa kād r olduğu” yönünde hükm- kat‘ vermek mümkün de- pek çok mîrî b nânın k tâbes n ğ ld r. N tek m daha çok Mehmed Es‘ad Yesârî Efend ’n n etk ler n barındıran kaleme almıştır. Rumel Kādıas- ta‘l kle yazdığı eserler nde de kend üslûbunu oluşturmağa çalıştığı tesb t ed l- ker ken vefât etm şt r. mekle b rl kte, Yesârîzâde’n nk kadar kudret brâz edemem şt r. Ta‘l k le kale- me aldığı müte‘add d elvâhında ve Karacaahmet’de, M sk nler Tekkes olarak Mustafa Râkım Efend ’n n b l nen yapının bünyes nde ken hâlen bağımsız durumda olan Hâfız İsâ Ağa Nusret yye Câm ‘ ’ ndek yazı Çeşmes ’n n ve Soğukçeşme’dek Seyy d Ömer Ağa Çeşmes ’n n nşâ k tâbele- kuşağından detay r nde de bunu görmektey z. Ağabey İsma‘ l Zühdî Efend ’n n ayak şâh des n de ta‘l kle yazmış olup bu kalemdek en başarılı eser d r den leb l r. Belk de mükemmel yyetç mîzacı neden yle çok az öğrenc kabûl etm ş olan Mustafa Râkım Efend ’n n en öneml t lmîz , son zamanlarında mu‘avene- t n gördüğü evlâdlığı Mehmed Hâş m Efend ’d r k s ls les de onun üzer nden yürümüştür. Sonraları kend s ne nt sâb e ğ anlaşılan Mehmed Şâk r Recâ’î Efend ’n n de Nusret yye Câm ‘ hutûtuna yardım e ğ b l nmekted r. Bunla- rın hâr c nde Seyy d Mehmed Tâh r Efend (? - 1847), Ahmed Bed ‘î Efend (? - ?), Alî Fevzî Efend (? - ?), Seyy d Mehmed İzzeddîn Efend (? - ?) ve Şeyh Mustafa Ferîd Efend (? - ?)’ye aklâm-ı s eden câzet verd ğ tesb t ed lm şse de, terceme- hâller hakkında neredeyse h çb r b lg yoktur. İlerleyen sayfalarda etrâ ıca beyân ed leceğ üzere, Sultân Mahmûd’un vefâtından sonra tahta cülûs eyleyen oğlu Abdülmecîd’ n Mahmûd Celâled- 150 a ll i dîn Efend ’n n tavrını ben msemes ve çevres ndek ha âtîn de bu tarzda yaz- Mustafa Râkım Efend ’n n mağa teşvîk etmes netîces nde, Mustafa Râkım Efend ’n n yolu nkırâza uğ- ta‘l kle yazdığı Hâfız İsâ Ağa ramış olduğundan, t lmîzler n n de şt hâr edemem ş olması gâyet normald r. Belk t lmîzler nden bazıları da, Sultân Abdülmecîd’ n teveccühüne nâ’ l ola- Çeşmes ’n n k tâbes b lmek ç n, Mustafa Râkım Efend le olan râbıtalarını tümden koparmışlardı. Çerkes asıllı olan Mehmed Hâş m Efend , tıpkı Ahmed Karah sârî’n n ev- lâdlığı Hasan Çeleb g b küçük yaşta ken Mustafa Râkım Efend ’n n mâ‘ ye- t ne gılmân olarak katılmış, çocuğu olmayan hâmîs tarafından ma‘nevî evlâd added lerek t nâyla yet şt r lm şt r. Mustafa Râkım Efend ’n n rahatsızlan- masının ardından s kke- hümâyûn ressâmlığına ta‘yîn ed ld ğ g b b r müd- det sonra hâcegân rütbes n hâz eyleyen ve b ’l-âhare Darbhâne- Â’m re’ye ser-s kkeken olan Mehmed Hâş m Efend , H. 22 Cemâz ye’l-âh r 1261/M. 29 Haz ran 1845 târ h nde vefât etm ş ve üstâdının Z nc rl kuyu’dak türbes ne defned lm şt r. Her ne kadar sülüs celîs nde ma‘nevî babasının sev yyes ne ulaşamamışsa 81 BOA, HAT.1425-58327. da, “Küçük Râkım” nâmıyla yâd olunan Seyy d Ahmed Râkım Efend (? - 1866), Çarşambalı Mehmed Âr f Bey(? - 1892), Yahya H lmî Efend (1833 - 1907) ve Okçubaşı Mehmed İzzet Efend (? - 1888) g b değerl ha âtlar yet şt rerek ho- casının tarzının devâmına h zmet etm ş olan Mehmed Hâş m Efend ’n n asıl mahâret tuğra-keşl kte olup vefâtından sonra onun ayârında tuğra çekecek ha ât bulunamadığından, hayl müddet eldek kalıplarından st fâde ed lm ş- t r. Ayrıca tezhîb san‘atında da son derece mâh r olduğu b l nmekteyse de, üstâ- dı hakkında b r b lg ye ulaşılamamıştır.81 151 Esâtîze-i Seb‘a Mahmûd Celâleddîn Efend 152 a ll i Türk hat san‘atı târ h n n en ma‘rûf s mâlarından olmakla berâber, büyük b r 82 Hayatı hakkında fazla b r b lg yok- hmâl n netîces nden olarak hayâtına dâ’ r çok az ma‘lûmât bulunan Mahmûd tur. Murâd-ı Buhârî Tekkes ’n n Celâleddîn Efend , Dağıstân meşây h nden Mehmed Nakş bend yyü’l-murâ- meş hâtında ken H. 1208/M. dî’n n82 oğlu olarak, tahmînen H. 1163/M. 1750 senes dolaylarında Da- 1793-1794 senes nde vefât etm ş ğıstân’da dünyâya gelm şt r. Ancak İstanbul’a ne vak t geld ğ hakkında b r b l- ve mezkûr tekken n hazîres ne def- g ye ulaşılamamıştır. Muhtemelen beldes nde artan Rus baskısından tehâ üz ned lm şt r. ç n İstanbul’a nakl- mekân eden babasının burada Şeyh Murâd-ı Buhârî’ye n- t sâb e ğ ve bunu îmâ ç n de “Muradî” mahlâsını hâz eylem ş olduğu an- 83 İcâzet aldıktan sonra Re’ sü’l-küt- laşılmaktadır. tâb Nu’mân Efend ’den dîvânî ve Dağıstânî Abdülmü’mîn Efen- Evâ’ l- hâl ve tahsîl hakkında herhang b r b lg bulunmayan Mahmûd d ’den de yen den nes h yazmış Celâleddîn Efend gençl ğ nde hüsn- ha a heves ederek, sm tesb t ed leme- olan Yamakzâde Sâl h Efend , H. yen b r ha â an câzet almışsa da târ h ma‘lûm değ ld r. Ancak H. 1188/M. 1189/M. 1775-1776 senes nde 1774 senes nde hazırlamış olduğu b r murakka‘ının görülmüş olduğu düşünü- hacca n yyet etm şse de avdet üzere lecek olursa, bu târ hden önce olduğunu söyleyeb l r z. Daha sonra tekemmül ken Ma‘an’da vefât etm şt r. Şeyh ç n Şeyh Hamdullah-Hâfız Osmân s ls les n n şîve sâh b ha âtlarından olan Hamdullah ve Hâfız Osmân’ın Hüsey n Hablî’n n şâk rdânından ve Mukābele- Süvârî Kalem kü âbından vâd ler nde mahâret kesbetm ş de- Yamakzâde Sâl h Efend ’ye83 mürâca‘at e ğ b l nmekted r. Ancak nakled ld - ğerl ha âtlardan d . ğ ne göre “k mseye baş eğm yen müdde‘îlerden” olduğundan redded lm şt r. Bu durum, daha gençl ğ nde b le nev‘ şahsına münhasır b r m ’zâca sâh b olduğu- 84 Medrese tahsîl n tamamladıktan na şâret etmekted r. sonra lm yyeye geçerek kādı ol- muş, uzun müddet bu görevde bu- Bunun üzer ne Kât bzâde Mustafa Efend ’n n t lmîzler nden olan Ak Molla lunmuştur Ak Molla Ömer Efend , Ömer Efend ’den84 sülüs ve nes h meşk ne başlayan Mahmûd Celâleddîn Efen- vefâtını müte‘ak b Eyüp’de defned l- d ’n n, hocasının H. 1191/M. 1777 senes ndek vefâtına değ n devâm e ğ b - m şt r. Mûs kî le de lg lenen Ömer l nmekted r. Vakt n değerl celî-nüvîsler nden olan Ömer Efend ’den ne kadar Efend ’n n vakt n n meşhûr nâyzen- süre ders gördüğünü b lm yoruz. Ancak onun rt hâl nden sonra devâm e ğ ler nden olduğu b l nmekted r. r vâyet ed len Eğr kapılı Mehmed Râsîm Efend ’n n t lmîzler nden Abdüllatîf Efend ’den85 de sâdece b rkaç ay ders göreb ld ğ anlaşılmaktadır. Zîrâ hocası, 85 Şeyh Ümmî Kemâl Efend ’n n aynı senen n M râç geces nde(H. 27 Receb/M. 31 Ağustos) vefât etm şt r. nesl nden ve Hâlvetî meşây h n- den Mehmed Nasûhî Efend ’n n İk hocasını da aynı sene ç nde b rkaç ay arayla, henüz câzet almağa muvaf- hulefâsından, Seyy d Halîfe Mahâl- fâk olamadan kaybeden Mahmûd Celâleddîn Efend , bu kez de Nûr-ı Osmâ- les mâmı Kız Ahmed Efend ’n n n yye Medreses ’ndek meşkhânen n mu‘all m Konyalı ebû-Bek r Râş d Efen- oğlu olup küçük yaşında en ştes d ’den86 meşk almak stem ş, ancak “ y yazmak, çok yazmağa mütevakkıfdır!” Eğr kapılı Mehmed Râs m Efen- d yen hocaefend , tıpkı Yamakzâde Sâl h Efend g b onu başından savmıştır. d ’den sülüs ve nes h meşkederek Bunda nev‘ şâhsına münhasır m ’zâcı kadar, meşk aldığı k hocanın da peşpe- câzet almıştır. Babasının vefâtında mâmet ve meş hâtlarını üstlenen Abdüllatîf Efend , vakt n n nâmlı ha âtlarından d . 86 İlk yazı eğ t m n memleket n n ünlü ha âtlarından Kazazzâde Sey- y d Ahmed Efend ’den almış, daha sonra İstanbul’da Hâfız Osmân yolunda tekemmüle ulaşmak ç n Hüsey n Hablî’den tekrâr sülüs ve nes h meşketm ş olan ebû-Bek r Râş d Efend , fünûn-ı ha ı şâhsın- da cem‘eylem ş değerl b r ha ât ken H. 1197 senes Şa‘bân’ında (Temmuz 1783) vefât etm şt r. 153 Esâtîze-i Seb‘a Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n “Yâ Hazret- Sa‘d b n Ebî Vakkâs” levhası | İstanbul Ün vers tes Kütüphânes , H.1497 154 a ll i şe vefâtları neden yle oluşan menfî algının da etk s olsa gerekt r. Ve’l-hâsıl ge- Mahmûd Celâleddîn rek kader n c lves gerekse de nâtçı ve söz d nlemez k ş l ğ , hocadan yana yü- Efend ’n n sülüs ve nes h zünün gülmes ne müsâ‘ade etmem şt r d yeb l r z. kıt‘ası Öte yandan bu döneme â‘ d oldukları anlaşılan, Topkapı Sarayı Müzes ’n- McG ll 25 de EH.273, GY.322, GY.323, GY.324, GY.325, GY.326, GY.327, GY.328 ve GY.329 numara le kayıtlı bulunan yazılarında “Mahmûdü’l-mevdûd” ketebe- 87 h tt p : / / w w w.c h r i s t i e s .c o m / s n kullanmış olduğu tesb t ed lm şt r. Ancak “sev lm ş, muhabbet göster lm ş” lotfinder/books-manuscripts/ anlâmına gelen “mevdûd” mahlâsının Mahmûd Celâleddîn Efend ’ye b r hoca quran-signed-mahmud-celaled- tarafından ver lmem ş olması da mümkündür. Zîrâ hayâtının o devres n açık- din-o om-5930909-details.aspx?- lamakta gerçekten k fâyets z kalmaktadır. Anlaşılan o k yaşadıklarına k nâye from=searchresults&intObjectID olarak kullandığı mân dâr b r yakıştırmadan bâre bu… =5930909&sid=24f1320e-0698- 4611-af80-715db6d752d0 N tek m H. 1202/M. 1787-1788 senes nde hazırladığı h lye- sa‘âdet le y ne aynı târ hl olup hâlen İstanbul Ün vers tes Kütüphânes ’nde H.1497 nu- mara le kayıtlı bulunan - daha sonra müte‘add d nüshasını da yapacağı - “Sa‘d b n Ebî Vakkâs” levhasında Mahmûd Celâleddîn sm n kullanmıştır k belk de bu esnâda, sm n tesb t edemed ğ m z b r ha â an câzet ve bununla b rl kte “Celâleddîn” mahlâsını da hâz eylem ş d . Tab “ululuk, yücel k” kadar, “kız- gınlık, ö e” ma’nâsına gelen “Celâl” sm nden türet lm ş b r mahlâsı hâz ey- lemes de, “mevdûd” mahlâsı kadar mân dâr olsa gerekt r. Y ne bu senelere â‘ d olduğu anlaşılan, Sultân Abdülazîz Han’ın kerîmes Nâz me Sultân’ın terekes nden çıkmış târ hs z mushâf-ı şerîf n n87 ketebes n- de de, “Mahmûdü’l-ma‘rûf be-Celâleddîn b n Mehmed Dağıstânî” sm n kullan- 155 Esâtîze-i Seb‘a Mahmûd Celâleddîn mıştır. H. 1203/M. 1789 senes nde de mâbeyn- hümâyûna takdîm eyled ğ Efend ’n n sülüs levhası h lye- sa‘âdete krâmen at yyeye88 nâ’ l olduğu b l nen Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n hâlen M ch gan Ün vers tes Kütüphânes ’nde Ms.229 numarada Mevlânâ Müzes kayıtlı bulunan, Hâfız Osmân’ın H. 1108/M. 1696-1697 senes nde tahrîr ey- led ğ murakka‘ı taklîden, H. 1206/M. 1792 senes nde tertîbled ğ sülüs ve ne- 88 BOA, TS.MA.d.3124. s h meşk murakka‘ında da aynı künyey kullanmış olması, artık bu s mle ş- t hâr etm ş olduğunu göstermekted r. Öte yandan bu senelere â‘ d bazı elvâhında kullandığı “Üveysî” ve “Mevlevî” n sbeler n , Hırkā- Şerîf şeyhler ne ve Mevlevîl ğe olan muhabbet le açıkla- yab l r z. Ancak bu muhabbet n dereces hakkında b r b lg ye se, henüz sâh b değ l z. Mezkûr eserlerde de d kkat çekeceğ üzere ha âtlıkta b r hayl mesâ- fe kateden Mahmûd Celâleddîn Efend , b ’l-hassa Hâfız Osmân tavrındak sü- lüs ve nes hde fevkalâded r. Bunu b r üstâdın taht-ı tedrîs nden z yâde, eslâfın, b ’l-hassa da Şeyh Hamdullah ve Hâfız Osmân’ın eserler nden st fâdeye azîm ve gayret le fıtratındak fevkalâde kāb l yyet sâyes nde elde etm şt r k , onların yazılarını taklîden hazırladığı murakka‘ ve kıt‘alar le şîveler ne ne kadar hâk m 156 a ll i olduğunu ısbât eylem şt r. N tek m Habîb Efend Hat ü Ha âtân adlı eser n- de şöyle söylemekted r: Bunlara nâden kend başına ol kadar sa’y ü cîd ve cehd etm şd r k , hüsn- hatda bunların heps n geçm şd r. Ha ı, ta‘rîf ve tavs fden müstağnîd r. Bu sûretde k msen n hakîkî şâk rd sayılmaz… Âharın delâlet ve vâsıtası le kesbedeceğ kemâl , merhûm, b lâ-vâsıta tah- sîl eyled ğ nden bütün ömrünü yazı yazmağa hasredüp bu sa’y ü gayret n netîces olarak esâtîze- a‘zâm sırasına dâh l olmak şeref n hrâz etmekle berâber beyne’l-ha âtîn nâm-dâr ve mümtâz olmuşdur. Şüphes z bu dd ‘âlarda kısmen gerçekl k payı bulunmaktaysa da, yer yer 89 Sa Sûresi’nden olan bu ibâre “adı son derece mübâlağalı fâdelere sâh b olduğu açıktır. Zîrâ hâlen Mevlânâ Mü- Ahmed olacak bir peygâmberi müj- zes ’nde bulunan H. 1204/M. 1790 târ hl celî sülüsle muharrer “ve mübeşş - deliyoruz” anlâmındadır. ran b -resûl n ye’tî m n be‘adî-smühû Ahmedû”89 levhasından da anlaşılacağı üze- re, b ’l-hassa st f husûsunda akrânı Mustafa Râkım Efend kadar dengel b r karâra varamamıştır Mahmûd Celâleddîn Efend . İst f n donukluğuna, har e- r n durgunluğu da eklen nce, ortaya, alâmet- fâr kası olacak kaskatı b r yazı çıkmıştır. Ömrü boyunca devâm e receğ bu tarzın Râkım’ın fevk nde oldu- ğunu dd ‘â etmek, her ne kadar “abesle şt gâl” se de onu hat san‘atı târ h nde st snâ‘î b r hâle get rm ş olduğu da muhâkkâkdır. Öte yandan bu dönemde Mustafa Râkım Efend le c ddî b r rekâbete g r- Mahmûd Celâleddîn d ğ anlaşılan Mahmûd Celâleddîn Efend ’ye, evvelâ Azîz Mahmud Hüdâyî Efend ’n n sülüs ve nes h Türbes ’n n dâh l ndek Mülk Sûres ’n hâvî âyet kuşağının, ardından da M h- r şâh Vâl de Sultân’ın, H. 26 Şevvâl 1207/M. 6 Haz ran 1793 târ h nde Eyüp’te kıt‘ası M ch gan Ün vers tes Kütüphanes 157 Esâtîze-i Seb‘a Mahmûd Celâleddîn yaptırmağa başladığı mâret, türbe ve sebîlden mürekkeb manzûmen n cümle Efend ’n n M hr şâh Vâl de hutûtunun s pâr ş ed lm ş olması, bu yarışta b r adım öne çıkmış olduğuna şâ- Sultân Türbes kapısındak ret etmekted r. sülüs yazısı Azîz Mahmud Hüdâyî Türbes ’ndek yazı kuşağının ne zaman yazıldığı hakkında h çb r b lg yoktur. Ayrıca bu yazının kmâl ed ld ğ esnâda, hâlen Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde 2733 numarada mahfûz bulunan celî lev- hayı hazırlamış olduğu b l nmekteyse de, onun da târ h olmadığından b r f - k r vermemekted r. Ancak d ğer manzûmen n kmâl ed len lk yapısı olan tür- ben n g r ş kapısı üzer ndek Kasâs Sûres ’n n 88. âyet n ht vâ eden k tâbe le ç mekândak Mülk Sûres ’n ht vâ eden yazı kuşağını H. 1208/M. 1793-1794 senes nde yazmış olan Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n d ğer yazılarında târ h bulunmamaktaysa da, manzûmen n nşâsının b t r ld ğ H. 1210/M. 1796 se- nes ç nde yazıldıkları tahmîn ed leb l r. Bu görevlend rmelerdek en büyük â’m l n, M hr şâh Vâl de Sultân’ın ket- hüdâsı Yusuf Ağa olduğu anlaşılmaktadır. Vâl de sultânın nezd nde büyük b r etk s bulunan Yusuf Ağa, N zâm-ı Cedîd hareket n n önde gelen sîmâların- dan olmakla Sultân Selîm Han üzer nde de büyük b r nüfûz kazanmış, vakt n- de hemen tüm s yâsî mes’elelerde rey’ ne mürâca‘at ed l r olmuştu. N tek m b r müdde en ber onun dâ’ res ne s râyetle evlâdına hüsn- hat ta‘lîm e ren Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n, bu cümleden olarak oğlu Mehmed Münîr Efend ’ye, hâlen Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde 4508 numara le kayıtlı bu- lunan kıt‘a le H. 1219/M. 1804 senes nde câzet verd ğ b l nmekted r. Yusuf Ağa’nın lt mâsıyla vâl de sultânın krâmlarına nâ’ l olduğu anlaşılan Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n, n sbeten müre eh b r hayâta kavuştuğunu söyleyeb l r z. Ancak bu dönemde resmî b r vazîfede st hdâm ed ld ğ veyâ sâb t b r gel re sâh b olduğuna dâ’ r b r b lg bulunmamaktadır. Öte yandan M hr şâh Vâl de Sultân’ın onun hayâtında başka b r etk s daha olmuştur: Tür- bes n n yazılarını yazdıktan b r müddet sonra, t lmîzler nden Esmâ İbret Hâ- nım’ın b r h lye- sa‘âdet n Vâl de Sultân’a takdîm eden Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n, hâlen Topkapı Sarayı Müzes ’nde GY.423 numarada kayıtlı bulu- nan b r d ğer n de Kā âncı Mehmed Sâl m Ağa vâsıtasıyla Sultân Sel m Han’a takdîm eyled ğ anlaşılmaktadır. 158 a ll i O esnâda henüz 15 yaşında olan Esmâ’nın kudret nden z yâdes yle etk - lenen Vâl de Sultân, kend s ne 500 kuruş krâm e ğ g b , oğlu Sultân Selîm Han’ı knâ ederek İstanbul Gümrüğünden sağ 40 akçe yevm yye hsân olun- masına vesîle olmuştur. Bu h lye- sa‘âdet vefâtından sonra Vâl de Sultân’ın tür- bes ne asılmış olmakla berâber, daha sonra Türk ve İslâm Eserler Müzes ’ne nakled lm ş olup hâlen 2763 numara le orada mahfûzdur. Ancak asıl öneml gel şme, Esmâ İbret Hânım’ın hocasına n kâhlanmış olmasıdır k , düğün ve çe- y z mesâr f n n de M hr şâh Vâl de Sultân tarafından karşılanmış olması kuv- vetle muhtemeld r. Ama M hr şâh Vâl de Sultân’ın H. 22 Receb 1220/M. 16 Ek m 1805 târ - 90 BOA, HAT.299-17772. h ndek vefâtından sonra, şler n onun ç n tamâmen ters ne döndüğü anlaşıl- maktadır. N hâyet N zâm-ı Cedîd’e karşı patlak veren Kabakçı Mustafa Gâ’ le- s ’nde, Sultân Selîm Han’ın tahtını ve Yusuf Ağa’nın da hayâtını kaybetmes le en büyük hâmîler n y t ren Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n, bundan sonra bü- yük b r yalnızlığa düştüğünü söyleyeb l r z. Merhûm Al Alparslan’ın, yazıların- da “gar p b r yalnızlık ve bu yalnızlığın vahş b r atmosfer n n sez ld ğ ” dd ‘âsı da, bu yalnızlığın yazısındak etk s n açıklaması bakımdan mân dârdır. Muhtemelen bu senelerde mâ‘ şet n müstens hl kten çıkarmağa çalışan Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n, tâl b ne Kur‘ân-ı Kerîm ve En‘âm-ı Şerîf m s llü âsâr-ı mübâreke st nsâhı le meşgûl olarak bunların hed yyes le geç - m n sağladığı anlaşılmaktadır. Ayrıca bazı zamanlarda da mâbeyn- hümâyû- na takdîm eyled ğ elvâh-ı şerîfe le at yyeye nâ’ l olduğu b l nmekted r. H. 29 Z ’l-h cce 1223/M. 15 Şubat 1809 târ h nde Sultân Mahmûd Han-ı Sânî’ye takdîm eylem ş olduğu “Kelîme- Tevhîd” ve “Ve mâ tevfîk- llâ-b llâh” evrâd- ları le “Sa‘d b n ebû-Vakkās” sm n hâvî levhalar90 bu cümledend r. Bu levha- lar hâlen Topkapı Sarayı Müzes ’nde mahfûz olmakla berâber, mezkûr belge- n n muhtev yyâtından anlaşıldığına göre bunlardan akdem, her halde sultânın cülûsu münâsebet yle tersîm ve takdîm eyleyerek, hsân-ı şahâneye nâ’ l oldu- ğu tuğray-ı garray-ı şâhânen n âkıbet tesb t ed lemem şt r. Tüm bunlara rağmen sted ğ sev yyede hsâna nâ’ l olamadığı anlaşılan M hr şâh Vâl de Sultân Mahmûd Celâleddîn Efend , H. 1224 senes Rebî‘u’l-âh r’ nde(Mayıs-Haz ran İmâret ’dek yazılarından 1809) mâbeyn- hümâyûna dest- ha ıyla sunduğu âr zasında, “medâr-ı mâ‘ - 159 Esâtîze-i Seb‘a 160 a ll i ‘Amme Cüz’ü İstanbul Ün vers tes Kütüphânes , A.1672 161 Esâtîze-i Seb‘a şet kabîl nden herhang b r mânsıba mâl k olmadığı ve buna b nâ‘en per şân hâl- de bulunduğundan” bah sle, İstanbul Gümrüğünden kâfî m kdâr ma‘âş bağlan- 91 BOA, C..MF..46-2259. ması arzusunu d le get rm şt r.91 N tek m taleb münâs b bulunmuş ve o ayın 27’s nde (11 Haz ran 1809) gümrükten yevmî otuz sağ akçe tevcîh ed lm şt r. Bu m kdârın eş Esmâ İbret Hânım’a tahsîs ed lenden de az olması yazısının Sultân Mahmûd nezd nde pek de makbûl bulunmadığının delîl olab l r. Bundan kısa müddet sonra H. 1225/M. 1810 senes nde Sultân Mahmûd Han nâmına b r tuğra daha tersîm ederek mâbeyn- hümâyûna takdîm eden Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n, hâlen özel b r koleks yonda bulunan bu tuğ- rasına bakıldığında çok da takdîre şâyân b r kudret brâz edemed ğ n söyle- yeb l r z: Zîrâ gerek har er n karakter ve gerekse de tertîb n şekl ne bakıl- dığında, tuğra çekme çabalarının Mustafa Râkım Efend ’n n gerçekleşt rd ğ tebeddülât karşısında tutunamayacağı âş kârdır. Öte yandan mezkûr âr zaya “re’ sü’l-ha âtîn” künyes yle mzâ atmış olan Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n, buna mukāb l per şânlık ç nde olduğunu beyân etm ş olması büyük b r tezat oluşturmaktadır. Vakt nde meşk almak s- ted ğ üstâdân tarafından hüsn- kabûle mazhâr olamadığı g b ş md de ha- ke ğ n düşündüğü takdîr göremem şt bell k . Bu durumun, sert tab ‘âtında daha da kuvvetl te’sîrlere neden olduğunu ve onu daha da vahş b r atmosfere soktuğunu tahmîn etmek zor olmasa gerekt r. Y ne H. 1224/M. 1809 senes ç nde Şeyh Hamdullah’ı taklîden tertîble- d ğ ve hâlen Ankara’dak M llî Kütüphâne’de Esk şeh r Yazmaları m yânında 1125 numara le mukayyed bulunan hurûfâtı hâvî murakka‘ından da anlaşıla- cağı üzere, Mustafa Râkım Efend ’n n ortaya koymağa başladığı tavır le artık Celî sülüsle yazdığı “Yâ Hazret- Mevlânâ” levhası McG ll, 30 162 a ll i Sülüs meşk levhası McG ll, 29 modası geçmeye başlayan b r ekole bağlı olan Mahmûd Celâleddîn Efend ’ye karşı serg lenen bu kad r-nâ-ş nâslığın sebeb ortaya çıkacaktır kana‘ât ndey z. N tek m o günlerde mu‘all m- ha -ı sultânî olan Mustafa Râkım Efend , sâde- ce Sultân Mahmûd’u değ l, dolayısıyla tüm hat san‘atını tamamıyla te’sîr altı- na almağa başlamıştı. Her ne kadar Şeyh Hamdullah-Hâfız Osmân yolunda lerled ğ sülüs ve ne- s hde akrânını kıskandıracak sev yyede kudretl b r ele sâh b olduğu nkâr ed - lemezse de bu ekole mensûb olan d ğer esk ha âtlar g b sülüs celîs nde zayıf kalmıştır Mahmûd Celâleddîn Efend . Bu nedenle b ’l-hassa M hr şâh Vâl de Sultân’ın türbes ve mâret ç n yazdığı yazılarda da görüleceğ üzere yaklaşık 200 sened r kurumuş durumda olan Ahmed Karah sârî vâd s n yen den su- layıp canlandırmağa çalışmıştı. Konunun uzmanları tarafından tab ‘âtındak sertl ğ ve nâtçı k ş l ğ n yansı ığı düşünülen kend ne özgü celî tavrı le vak- t nde büyük b r şöhret kazanmıştı Mahmûd Celâleddîn Efend . N tek m bu dönem Mahmud Tâh r Efend , şu şek lde açıklamıştır: Merhûmun âsâr-ı münteşîres o zemân ha âtîn n n el ne geç nce cümles lk nazarda dûçâr-ı beht ve hayret olmakdan kend ler n alamamışlar ve bu ka- dar kavâ‘ de mutâbık ve hüsne mâl k yazı yazmak kt dârından mahrûm ol- duklarını î’t râfa mecbûr kalmışlardır. Her ne kadar ha -ı celîy Râkım dere- ces nde yazamamış se de kend ne mahsûs b r vâd de yazdığı yazılardak şîve ve dekāyık nsânı me ûn edecek dereceded r. Tâh r Efend ’n n de t râf e ğ üzere, sülüs ve nes hte brâz eyled ğ kudret celîde gösteremeyen Mahmûd Celâleddîn Efend , akrânı Mustafa Râkım Efen- 163 Esâtîze-i Seb‘a 92 Ismayıl Hakkı Baltacıoğlu, Türk d ’n n yanında son derece donuk ve sönük kalmaktadır: Celâleddîn’ n har e- Plastik Sanatları, s. 117. r n n yapısı Râkım’ın çok uzağında olduğu g b har er n b rb rler le olan l ş- k s kopuk olduğundan st er n n tertîb de b r hayl dağınıktır. N tek m onun çoğu celî levhası meşk olmak üzere yazılmış g b durmakta, har er n henüz ol- maları gereken yerde olmadıkları daha lk bakışta h ssed lmekted r. Tab î böy- le olunca b r hayl sönük b r görünüm arzeden st fe, har er n donukluğu da eklen nce ortaya kaskatı ve neredeyse cansız b r yazı çıkmaktadır. Râkım’ın mahâretle yazıya yed rd ğ tezyînî şâretler de olmayınca, bu durgunluk daha da ön plana çıkmaktadır. En bel rg n özell ğ se, el er zülfes z yazması olup Sâmî Efend ’n nakle ğ şu anı, onun yazısını açıklamağa kâfî gel r kana‘ât ndey z: Vakt yle mümtâz ha âtlardan b r kend s nden meşk almağa gelen t lmîzler - n n Râkım ve Celâleddîn çığırlarının farkını sormaları üzer ne, ’zâh ç n şöy- le b r yola başvurmuş: Önce ayağa kalkıp d md k durmuş, sakalını sıvazla- yıp öne doğru uza ıktan sonra gözler n açarak ler atılır g b ger lm ş. Sonra t lmîzler ne dönerek: ‘İşte ‘Râkım’ın el f ’ ded kten sonra sakalını göğsüne yatırıp sâk nce durmuş, gözler n kapadıktan sonra t lmîzler ne: ‘İşte ‘Celâ- leddîn’ n el f ’ dem ş.92 Ayrıca Necmeddîn Okyay da b r n “sünnî”, d ğer n de “ş ‘î” olarak tanımla- yarak, her k s n n de Hâfız Osmân vâsıtasıyla Şeyh Hamdullah’a vardığına şâret etm şse de b r noktadan sonra tamâmen farklı yollara sapmışlardır. Ancak onun vardığı mertebe, Râkım’ın yazılarındak heyecânın kıyısına b le ulaşamamıştır. Bununla b rl kte onun tarzı, hat san‘atında nev‘ şâhsına münhasır müstesnâ b r mevk ‘e sâh bd r. “Kalem parmaklarına râm edüb her harf nde b r başka letâfet brâz eden” son derece kudretl b r ele sâh b olan Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n menâkıbını se İbnülem n Mahmud Kemal İnal şu sözlerle beyân eylem şt r: Ha -ı celîy Râkım dereces nde yazamadığını söylemek, hakîkāte hıdmet- d r. Hang ha ât, celîde o dah - ha ın müstesnâ mertebes ne yükselm şd r k , Celâleddîn merhûm da yükselüb Râkımâne yazsın? Ha -ı celîy Râkım dereces nde yazamamak Celâleddîn’ n kudret n azaltmaz. Çünk her fer- d n her şeyde brâz-ı kemâl etmes muhâld r. İnsân, hang şeyde kudret gös- term ş se ona kâfîd r. Şüphes z Mustafa Râkım Efend g b b r dehâyla mu‘asır olmak g b büyük b r şanssızlığı vardır Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n. Ama buna rağmen, belk de daha sağlıklarında b rb rler le mukāyese ed ld kler ç n,c ddî b r yarış ç ne g rd k- ler anlaşılmaktadır. Özell kle Sultân Selîm Han zamanının sonlarında ş ddetlenen bu yarış, Râkım’ın yumuşak b r dev n mle nsanı - ve doğal olarak sonrak sultânı - kend ne çeken tarzını ortaya koymağa başlaması le kes n b r mağlûb yyetle sonuç- lanacaksa da ona hat san‘atı târ h ç nde müstesna’ b r mevk ’ kazandıracaktır. Bununla b rl kte, kend ne mahsûs b r şîve te’sîs etme derd ne düşmey p Şeyh Hamdullah le başlayarak Hâfız Osmân le olgunlaşan klas k yazı ekolün- 164 a ll i de lerlem ş olsaydı Osmânlı hat san‘atındak z rve s mlerden b r olacağı şüp- Hâfız Osmân’ı taklîden hes zd . N tek m Al Alparslan, hocası Necmeddîn Okyay’ın, “Mahmûd Celâ- yazdığı nes h kıt‘ası leddîn, aklâm-ı s ede klas k üslûbu tak b etseyd yeryüzünde ne Hâfız Osmân’ın ne de Mustafa Râkım’ın adı kalırdı.” ded ğ n nakletmekted r. Bu tarza bağlı ol- duğu sülüs ve nes h yazıdak kudret buna şâret etmekteyse de söylend ğ g b hareket etse dah celîde Mustafa Râkım Efend ’n n sev yyes n n üzer ne çıkab - leceğ n düşünmek, fazla dd ‘âlı g b durmaktadır. Öte yandan, b ’l-hassa bu dönemde tertîbled ğ h lye- sa‘âdetler nde Hâfız Osmân’ın bel rled ğ kompoz syon şemasının dışına çıkmağa çalışan Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n, belk de Mustafa Râkım Efend ’n n de etk s yle benzer b r çaba ç nde g rd ğ n söyleyeb l r z. Buna şâret eden örneklerden b r hâlen Chester Bea y Müzes ’nde T.559-5 envanter numarası le kayıtlı bulunan h l- ye- sa‘âdet d r k , k yana eklenen serv ler ve etek kısmının tasarımı le o vakte değ n m sl menend görülmem ş b r numûned r. Eserde târ h bulunmamakla beraber, Esmâ İbret Hânım’ın M hr şâh Vâl de Sultân’a takdîm eyled ğ H. 1209/M. 1794-1795 târ hl h lye- sa‘âdet le tamâ- men aynı tasarıma sâh b olduğu düşünüldüğünde, hemen hemen aynı târ hle- re â‘ d olduğunu söyleyeb l r z. Bu da, Mustafa Râkım Efend ’n n Nakş d l Vâl - de Sultân’a hed yye eyled ğ h lye sa‘âdet n etk s yle yapılan b r deneme olduğuna şâret etmekted r. Bu husûsta da Mustafa Râkım le yarıştığı anlaşılan Mahmûd Celâleddîn Efend , bundan sonra da çok farklı h lye- sa‘âdet tasarımları yapmış olmakla berâber, aynı ayârda b r tasarım mükemmel ğ ne ulaşamamıştır. Ve’l-hâsıl Sultân Mahmûd Han’ın da takdîr n Mustafa Râkım Efend ’n n leh ne kullanmasından sonra kar yer hızla düşüşe geçen Mahmûd Celâled- dîn Efend ’n n, bundan sonrasına târ hlenen yazılarına tesâdüf ed lmekteyse 165 Esâtîze-i Seb‘a Nedîme Kadın’ın mezâr taşı de esk yoğunluğundan epey uzaktır. Ayrıca bu süreçte nşâ ed lm ş olan her- k tâbes hang b r yapıda da k tâbes n n bulunmuyor olmasına bakılırsa saray çevres n- den de s pâr ş alamamamıştı. Ha a önceden sıklıkla yazdığı mezâr taşı yazıla- 93 Üçüncü şeyh. rına da üzer nde büyük hatırı bulunan Yusuf Ağa’nın halîles Nedîme Kadın 94 Şeyh’in ayağının tozu. ç n H. 1226/M. 1810 senes nde yazdığı şâh deden sonra b r daha rastlanmaz. Bu dönemde yazı le olan râbıtasının b r hayl azalmış olmasını, arzu e ğ şek lde takdîr ed lmed ğ ç n yazıya küsmüş olab leceğ g b kend s n per şân hâle düşüren b r rahatsızlığa ma’rûz kalmış olab leceğ ne bağlayab l r z. Zîrâ mezkûr âr zayı verd ğ târ hde 54 veyâ 55 yaşında olduğu düşünülürse san‘atını dâme e recek kudre en yoksun bırakab lecek b r lle en muzdar b olab le- ceğ anlaşılacaktır. Ne hâlde olduğu meçhûl olmakla berâber, bundan sonrak günler n Boğaz ç ’nde, “İstavroz” olarak yâd olunan Beylerbey ’ndek hânes n- de, b raz da kenara atılmış b r şek lde geç rd ğ anlaşılan Mahmûd Celâleddîn Efend , H. 1245/M. 1829-1830 senes nde, büyük olasılıkla kırgınlık ve ha a küskünlük ç nde vefât etm şt r. Hâkkâkzâde Mustafa H lmî Efend ’n n tertîb eyled ğ S ls le- Ha âtîn’de pazar gününe müsâd f H. 17 Z ’l-kā’de 1246/M. 29 N san 1831 târ h nde vefât e ğ beyân ed lmekteyse de gerek mezâr taşında mahkûk târ h ve gerekse de o günün cum‘aya denk gelmes yanlış olduğuna şâret etmekted r. Öte yandan 1245 senes 17 Z ’l-kā’de’s n n cumartes gününe tesâdüf etmes , o gece vefât e ğ n ve ertes gün H. 18 Z ’l-kā’de 1245/M. 11 Mayıs 1830 târ h nde de def- ned lm ş olunduğunu düşündürmekted r. Y ne bu eserde ömrünün 120 sene olduğu beyân ed lmekle b rl kte, mübâlağalı b r rakām olduğu anlaşılmakta- dır. N tek m tevellüdünün H. 1163/M. 1750 senes nde olduğu kabûl ed l rse, ömrü 79 sene çıkacaktır. Daha sonra cenâzes Eyüb’e nakled lerek, vas yyet üzer ne babasının medfûn olduğu Murâd Buhârî Tekkes ’n n hazîres ne defned lm şt r. Her ne kadar ha ı şânına lâyık değ lse de mezâr taşına mahkûk k tâbe şöyled r: Hüve’l-hâyyü’l-bâkî Meşây h- ha âtînden cennet-mekân merhûm ve mağfur Mahmûd Celâled- dîn Efend ’n n rûhu çün el-Fât ha. Sene 1245 Y ne Hâkkâkzâde Mustafa H lmî Efend ’n n eser nde: Şeyhü’s-sâl s Mahmûd Celâleddîn Efend , on k kalem kend nde d ve yen - den mu’cîd d ve m sl menend gelm ş değ l c hâna. Gayrı vasfı mümk n de- ğ l. Bu kadar ma‘lûm edel m. denmekted r k “Şeyhü’s-sâl s”93 ta’b r de hüsn- ha ak müstesnâ mevk ‘ ne şâret eder. Ancak Estergon Etnografya Müzes 1233-05 numarada kayıtlı bu- lunan Abdülkād r Geylânî ç n yazılmış kıt‘ayı hâvî zerendûd levhasının kete- bes ne düştüğü “Hâk-pây- Şeyh”94 sıfâtı, kend s n onun ayârında görmed ğ - n düşündürmekted r. N tek m gerek onun ve gerekse de Hâfız Osmân’ın pek çok yazısını taklîden meşketm ş olması da onların sev yyes ne er şmek ç n b r hayl gayret gösterm ş olduğunun delîl d r. 166 a ll i H lye- Sa‘âdet | Chester Bea y, T.559-5 167 Esâtîze-i Seb‘a Sülüs ve nes h meşk Öte yandan Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde 4547 numarada kayıtlı bu- McG ll, 112 lunan kıt‘adan anlaşıldığına göre, H. 1212/M. 1798 senes nde İsma‘ l Zühdî Efend ’den ketebe almağa hak kazanan Mîr Mehmed Sâdık Efend ’n n câzet Mahmûd Celâleddîn cem‘ yyet ne da‘vet ed len ve ha a t lmîz n kıt‘asına tasdîk kaydı düşen Mah- Efend ’n n mezâr taşı mûd Celâleddîn Efend ’n n, hem onunla ve hem de kardeş Mustafa Râkım Efend le muhabbet bulunmaktaydı. Ancak her k s n n de sert ve hırçın se- c yyeler neden yle b rb rler yle pek de y anlaşamadıklarını ve muhtemelen Zühdî Efend ’n n vefâtından sonra muhabbetler n n sona erd ğ n tahmîn et- mek zor olmasa gerekt r. Müzelerde ve özel koleks yonlarda elvâh-ı latîfes bulunan Mahmûd Celâ- leddîn Efend ’n n, yukarılarda z krolunanlar hâr c nde Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde Üsküdar’dak Selîm yye Dergâhı’ndan gelme 2699, Fât h’dek Del- lâlzâde Mesc d ’nden gelme 2715, Feth yye Câm ‘ ’nden gelme 2760 ve 2764 numaralı, Süleymân ye Kütüphânes ’nde de 16, 29 ve 106 numaralı sülüs lev- haları, Sakıp Sabancı Müzes ’nde 323 numara le kayıtlı târ hs z ve 339 numara le kayıtlı H. 1214/M. 1799-1800 târ hl sülüs murakka‘ları mevcûddur. Ömrü boyunca çok sayıda Kur’ân-ı Kerîm ve Delâ’ lü’l-hayrât yazdı- ğı tahmîn ed len Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n, yer tesb t ed leb len âsârı- na yukarılarda değ nm ş d k. Ayrıca Dîvân-ı Muhâsebât Re’ s Zühdî Bey le muhârr rînden Kemâl Sâl h Bey’ n nezd nde bulunan mushâf-ı şerî er z yâret etm ş olan İbnülem n Mahmud Kemal İnal, Son Ha atlar adlı eser- güzîde- s nde Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n nes htek kudret- fevkalâdes ne senâ-hân olmuşsa da bu mushâf-ı şerî er n âkıbet hakkında b r b lg elde ed lemem şt r. Y ne Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde 4480 numarada da Gel bolu Bâruthânes Nâzırı Abdülkerîm Efend ’n n tertîbled ğ vakf yye bulunmaktadır. H. 1209/M. 1794-1795 senes dolaylarında, t lmîzler nden olan Esmâ İbret Hânım le zd vâc eyled ğ b l nen Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n, bu evl l k- ten çocuklarının olup olmadığını b lm yoruz. N tek m onun sm n de t lmîzler 168 a ll i devâm e rm şt r: Zevces Esmâ İbret Hânım hâr c nde tesb t ed leb len t lmîzle- r se Seyy d Mehmed Tâh r Efend , Karah sârî Hasan Râş d Efend (? – 1857), İs- ma‘ l Vehbî Efend (? - ?), Ömer Hüsâmeddîn Efend (? - ?), Seyy d Hüsey n Efen- d (? - ?) ve Yahya b n Hamza(? - ?)’dır. Ancak zevces le Seyy d Mehmed Tâh r Efend hâr c ndek ler n haklarında fazla b r ma‘lûmât bulunmamaktadır. Ser-hasek yân-ı Hassa Ahmed Ağa’nın kızı olan Esmâ İbret Hânım, H. 1194/M. 1780 senes dolaylarında dünyâya gelm ş, Mahmûd Celâleddîn Efen- Sülüs zerendûd levhası 169 Esâtîze-i Seb‘a 170 a ll i Esmâ İbret Hânım’ın yazdığı Delâ’ lü’l-hayrât’ın ser-levha sâh feler İstanbul Ün vers tes Kütüphânes , A.5566 171 Esâtîze-i Seb‘a Sülüs meşk levhası M ch gan Ün vers tes Kütüphânes d ’den aklâm-ı s e meşk ne başladıktan kısa müddet sonra yazıda terâkkî gös- ter p ketebe alınca da mahâll- bret ç n “İbret” tesm yye olunmuştu. Günü- müze ulaşan yazılarından da anlaşıldığı üzere gerçekten de “merdâne” yazmış olan bu hanım ha âtımız ç n, Mahmud Tâh r adlı b r muharr r n 10 Ek m 1907 târ hl İkdâm Gazetes ’ne yazdığı makālede de şunlar nakled lm şt r: Mevsûkān mervîd r k , b r Remezân-ı Şerîf’de ekâb rden b r s kend s n- den ha -ı dest yle muhârrer b r kıt‘a En‘âm-ı Şerîf ster. Fekat o esnâda ha- zır bulunmaz. Akşam hânes ne avdet nde pek me’yûs ve mütefekk r bulun- duğunu müşâhede eden refîkāsı sebeb- ye’s n su‘âl ed nce cereyân-ı ahvâl h kâye le zhâr-ı ye’s eyler. Refîkāsı “Vâkı‘â ben, s z n yazınızı taklîden b r En‘âm-ı Şerîf yazmış sem de matlûb derecede z ynet ve san‘atı hâ’ z ol- masa gerekd r,” mukādd mes yle zevc ne brâz eder. Merhûm refîkāsının ha -ı nes hdek kt dârına hayrân olarak bazı mahâller n b r derece tashîh ve kend künyes n ba’de’t-tahrîr, ertes gün eser- latîf steyen zât-ı â’lî-kād - re sâle müve âk olur. Zevces Esmâ İbret Hânım’ın ha -ı nes hdek kt dârı ve b r kadının bu derecede hoş şîve le yazı yazması pek âz yâde takdîr ed l r. Bu anlatılanların gerçekl ğ hakkında b r ma‘lûmât hâsıl olmamakla berâber, ha âtlığın genel kā‘ deler le bağdaşmayan böyle b r uygulamanın pek de hoş olmadığını söylemem z gerek r. Her ne vechle olursa olsun, nâmlı b r ha âtın, çok yetenekl olsa da t lmîz n n yazdığı eser n hatîmes ne ketebes n düşüp tâ- l b ne vermes , İbnülem n Mahmud Kemal İnal tarafından “şâk rd çün şeref- azîm” olarak telâkkî ed lm ş olsa da kabûl ed leb l r b r davranış değ ld r. Böyle b r davranışa Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n de tenezzül edeceğ ne nanma- dığımızdan bu r vâyet n Esmâ İbret Hânım’ın kudret n medhetmek ç n uydu- rulmuş olduğunu kabûl etmekle berâber Esmâ İbret Hânım’ın kudret ne gölge düşürmed ğ kana‘ât n taşıyoruz. 172 a ll i Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n tavrını yaşatan t lmîz- hassı Seyy d Mehmed 95 Seyy d Ahmed Efend ’n n oğlu- Tâh r Efend ’n n,95 Cüce Abdullah, Ahmed Tevfîk Efend , Hüsey n Râş d Efen- dur. Evâ‘ l- hâl ne dâ’ r hıfzını k- d , Edhem Paşazade İsma‘ l Gâl b Efend , Mahmûd Cemâleddîn Efend , Mâbeyn mâl le hâfızlardan olduğu dışında Kât b Vassâf Efend zâde Mahmûd Cemîl Efend , Mehmed Alî Sıdkî Efend , b r ma‘lûmât yoktur. Bu esnâda Mehmed Râş d Efend , Seyy d Mehmed Reşîd Efend ve Kādızâde Seyy d Meh- Mahmûd Celâleddîn Efend ’den med Sâl h Efend adlı t lmîzler tesb t ed lm ş olmakla b rl kte en öneml öğrenc - sülüs ve nes h meşkederek câzet s , h ç şüphes z Sultân Abdülmecîd’d r. Şehzâdel k eyyâmında hat mu‘all ml ğ n almış, hocasının vâd s nde brâz yaptığı sultâna aklâm-ı s eden câzet veren Seyy d Mehmed Tâh r Efend , böy- eyled ğ kudret ve “b ’l-hassa celî lel kle onu Mahmûd Celâleddîn s ls les n n en öneml halkası hâl ne get rm şt r. yazıda üstâdına fâ’ k” olduğundan “Celâleddîn- sânî” tesm yye ed l- Gerçekten de Sultân Abdülmecîd’ n Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n yoluna m şt r. Uzun yıllar Nûr-ı Osmân y- sapması, gözüne g rmek steyen ha âtların da o yola meyletmes ne neden olmuş- ye Câm ‘ ’n n h tâbet h zmet nde tur. Sağlığında göremed ğ takdîr ölümünden seneler sonra görmeye başlayan müstahdem olup bu hâl üzere ken Mahmûd Celâleddîn Efend ç n bu başarı, gerçek b r zafer değ ld şüphes z: An- H. 1262/M. 1846 senes nde vefât cak sultânın saltanâtı boyunca devâm edeb lecek kısa sürel b r fetret devr nden etm ş ve Eyüp’de Hâk m Kutbeddîn başka şey değ ld . N tek m Sultân Abdülmecîd’ n vefâtından sonra cülûs eyleyen Mekteb yanındak Kırkmerd ven Sultân Abdülazîz’ n hat san‘atı husûsunda tarafsız kalması netîces nde üslûbu tâ- Kabr stânı’na defned lm şt r. r he karışacaktır. Öte yandan sultânın teveccühünün Mahmûd Celâleddîn s ls - les nden olanlara gereks z b r k b r kazandırdığı da açıktır. Zîrâ Seyy d Mehmed Tâh r Efend ’den mücâz olan ve çok mağrûr olduğu söylenen Çukurcum‘alı Mah- mûd Cemâleddîn Efend ’n n, Mustafa Râkım Efend ’n n Nusret yye Cam ‘ yazı- larını beğenmed ğ ç n, “Bu yazıları s l n, boğaz tokluğuna yen den yazayım!” ded - ğ r vâyet ed l r k , Sultân Abdülmecîd’ n Mahmûd Celâleddîn’ n üslûbuna olan teveccühünden cür‘et aldığı muhâkkākdır. Seyy d Mehmed Tâh r Efend ’n n Şeyh Hamdullah’ı taklîden yazdığı meşk. 173 Esâtîze-i Seb‘a Sultân Abdülmecîd Han’ın Sultân Abdülmecîd Han Kādıasker Mustafa İzzet Efend ’den câzet almak ç n Sultân Mahmûd’un Bezm- Â’lem Vâl de Sultân’dan doğma oğlu olarak, 23 yazdığı kıt‘a N san 1823 târ h nde dünyâya gelen Sultân Abdülmecîd Han, husûsî mu‘al- Topkapı Sarayı Müzes , l mler nezâret nde mükemmel b r tahsîl ve terb yye görmüştür. Tahsîl ve ter- GY.322 b yyes daha z yâde batılı anlayışta olmasına rağmen, geleneksel san‘atlar husû- su da hmâl ed lmem ş ve hüsn- ha ı da Seyy d Mehmed Tâh r Efend ’n n taht-ı tedrîs nde tederrüs ederek câzet almıştır. Ancak târ h ma‘lûm değ ld r. Babasının vefâtı üzer ne 1 Temmuz 1839 târ h nde tahta cülûs eyley nce tıpkı onun g b hüsn- ha a ağırlık veren Sultân Abdülmecîd, belk de baba-o- ğul çek şmes nden veyâ onun yolundan g tmeyeceğ n ’lân etme gâyes nden olsa gerek Mustafa Râkım Efend ’n n yolundan g den Sultân Mahmûd’un ak- s ne Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n tavrını ht yâr eyleyecek, bu husûsta yar- dımcı olmaları ç n de Kādıasker Mustafa İzzet Efend le Fîrûzağalı Mehmed Rüşdî Efend ’y kend s ne mu‘all m ta‘yîn edecekt . 174 a ll i Sultân Abdülmecîd Han Daha sonra mâm-ı sultânî ta‘yîn edeceğ Kādıasker Mustafa İzzet Efen- d ’den, hâlen Topkapı Sarayı Müzes koleks yonundak GY. 322 numaralı al- bümde yer alan kıt‘a le H. 1259/M. 1843 senes nde aklâm-ı s eden câzet alan Sultân Abdülmecîd, aynı sene ç nde Fîruzağalı Mehmed Rüşdî Efend ’den de câzet almıştır. Batılı b r hayât tarzı ben msem ş olmasına ve tahta çıktıktan hemen sonra Tanzîmât-ı Hayr yye’y ’lân ederek devlet n batılılaşmasında büyük b r adım atmasına rağmen, hat san‘atındak fa‘al yyetler n ömrü bo- yunca devâm e ren Sultân Abdülmecîd, her ne kadar babası ayârında olmasa da Türk ye’n n ve dünyânın önde gelen müzeler n süsleyen celî sülüs levhala- rında serg led ğ kudret le selâtîn m yânında müstesnâ’ b r mevk ‘e sâh bd r. Ayrıca eser- hayrı olan Dolmabahçe, Büyük ve Küçük Mecîd yye câm ‘ler le 175 Esâtîze-i Seb‘a Sultân Abdülmecîd Han’ın sülüs zerendûd levhası Vakıf Hat Sanatları Müzes Tophâne’dek Kılıç Alî Paşa Câm ‘ ’nde bulunan İsm- Celâl, İsm- Nebî ve çehâr-ı yâr le Hasaneyn s mler n muhtevî elvâh da ona â‘ dd r. 176 a ll i San‘at hayâtı boyunca dâ’ mâ Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n üslûbuna bağlı kalan Sultân Abdülmecîd’ n, tıpkı babasının Mustafa Râkım Efend ’n n vefâtından sonra yaptığı g b çevres ndek ha âtîn Mahmûd Celâleddîn tav- rında yazmağa teşvîk etmes hat san‘atı târ h nde b r fetret devr n n başlama- sına neden olmuştur. Onun teveccühü neden yle Mustafa Râkım s ls les nden olan ha âtların dah sultânın takdîr ve teveccühünü kazanmak ç n kend yol- larından sapmaları netîces nde bel rg n b r bocalama evres ne g ren hat san‘atı, ancak onun vefâtından sonra doğal mecra‘ına, yan Mustafa Râkım Efend ’n n ç zg s ne döneb lm şt r. Sultân Abdülmecîd, gerek şahsî lg s ve gerekse de ha âtîne verd ğ des- tek le hat san‘atına sele er n n çok ötes nde b r destek verm şt r. Ancak sâde- ce kend ben msed ğ tavrın gel ş m ç n çaba gösterm ş olması sebeb yle, bu destek hat san‘atının tekâmülünde tam karşılığını bulamamıştır: N tek m onun devr nde sekteye uğrayan Mustafa Râkım tavrı, ancak Sultân Abdülhamîd Hân-ı Sânî zamanında, Sâmî Efend ’n n kalem nde tekemmüle ulaşacaktır k , bu da yaklaşık 50 senel k b r kayba neden olduğuna şâret etmekted r. Kaynakça Türk Ha atları, s. 210; Hat Sanatı Tar h , s. 133; Osmanlılar Ans kloped s , I, ss. 62-66. Sultân Abdülmecîd Han’ın celî sülüs zerendûd levhası 177 Esâtîze-i Seb‘a Kādıasker Mustafa İzzet Efend 178 a ll i Tosya eşrâfından Deştbânzâde96 Mustafa Ağa’nın oğlu olarak H. 1216/M. 96 “Bostânzâde”, “Destân Ağazâde” ve 1801 senes nde dünyâya gelen Kādıasker Mustafa İzzet Efend , babası muhte- “Düztabânzâde” g b farklı künye- melen doğumundan evvel veyâ pek küçük yaşta ken vefât e ğ nden, tahsîl - ler de nakled lmekted r. ne, neseb Kād rî meşây h nden ve sadâtdan Şeyh İsma‘ l- Rûmî’ye(? - 1631) dayanan annes Şerîfe Hânım’ın97 nezâret nde başlamıştır. Her hâlde terb yye- 97 Tosya’da, muhtemelen hânes n n s ne t nâ göster ld ğ , hıfz-ı Kur‘ân-ı Kerîm’ ve ardından sıbyân mekteb n k- bulunduğu Harsat Mahâlles To- mâl eyled kten sonra tasavvûfa nt sâb e ğ anlaşılmaktaysa da tafsîlâtına vâ- laçeşme Sokağı’nda H. 1251/M. kıf değ l z. 1835’de b r hayrât çeşme yaptıran Şerîfe Hânım’ın ne zaman vefât Bu esnâda “ st ‘dâd-ı mâder-zâdı tâh r olmağla”, tahmînen H. 1228/M. e ğ bell değ ld r. K tâbede “Deş- 1813’de İstanbul’a gönder len Mustafa İzzet Efend , Fât h’dek Baş Kurşun- tbân Ağa’nın zevces ” olarak yâd lu Medreses ’nde dînî l mler tahsîl ne ve Kömürcüzâde Hâfız Mehmed Şey- ed lm şt r. dâ Efend ’den98 de dînî mûs kî meşk ne başlayarak kısa zamanda terâkkî gös- term şt . Ha â henüz b rkaç meşk verd ğ t lmîz n n fevkalâde st ‘dâdını fark 98 Sultân Selîm Hân-ı Sâl s zamanın- eden Kömürcüzâde, H. 13 Şevvâl 1229/M. 31 Temmuz 1814 târ h nde Bahçe- da Enderûn-ı Hümâyûn’da şt hâr kapısı’ndak H dâyet Câm ‘ ’nde crâ ed len cum‘a selâmlığında sultânın huzû- eyleyen şâ‘ r ve mûsıkî-ş nâsların runa çıkarır. O gün lât f b r sadâ le edâ e ğ “Aldım hayâl- perçem n ey mâh mu’teberler ndend r. N tek m dîdeme” mısra‘ıyla başlayan na‘t-ı şerîf le daha on üç yaşında takdîr- şâhâneye Sultân Mahmûd zamânında da mazhâr olan Mustafa İzzet Efend ’n n hayâtının seyr tümüyle değ şecekt r.99 lt fât görmüş ve musâh b- şeh- r yârî zümres nden olarak, H. Bu kāb l yetl gençten z yâdes yle etk lenen Sultân Mahmûd tarafından 1251/M. 1835 senes ndek vefâtı- S lâhdâr Ahmed Paşazâde Alî Bey’ n h mâyes ne ver len Mustafa İzzet Efen- na değ n mecl s nde bulunmuştur. d , onun dâ’ res nde geç receğ üç sene zarfında ulûm-ı dîn yye tahsîl ne devâm 15 kadar bestes günümüze ulaş- edeceğ g b mûs kî meşkler n de hmâl etmez. B r yandan da lm yyeye hazır- mıştır. lanan her nâmzet g b ta‘l k dersler almışsa da hocası ma‘lûm değ ld r. Ayrıca Sultân Abdülhamîd Han-ı Evvel Türbes ’n n baş-türbedârı Çömez Mustafa Vâ- 99 Ata Çatıkkaş, “Büyük Türk Ha atı sıf Efend ’den100 de aklâm-ı s e meşk ne gayret gösterecekt r. Kazasker Mustafa İzzet Efend ”, Tâ- r h ve Edeb yat Mecmuası, 6, 1 Hâmîs n n taşrada görevlend r lmes üzer ne tahsîl n n kes nt ye uğrama- Haz ran 1981, s. 6. ması ç n H. 1233 senes n n evâ’ l nde(1817 senes sonları) doğrudan Galata Sarayı Ocağı’nın baş-odasına alınan Mustafa İzzet Efend ’n n, en esk târ hl 100 İbrah m Nâmık Efend ’n n t lmîz- eser olan ve hâlen Kubbealtı Akadem s Kültür ve Sanat Vakfı koleks yonun- ler nden olan Çömez Mustafa Vâsıf da bulunan kıt‘ayı yazdığı H. 23 Rebî‘u’l-evvel 1233/M. 31 Ocak 1818 târ h n- Efend , vakt n n nâmlı ha âtların- den önce câzet aldığı anlaşılmaktadır. Burada kullandığı “İzzetî” mahlâsını da dan ken H. 1268/M. 1852 senes n- ocakta hâz eylem şt r.101 Ayrıca İtalya Frenze’de Banco Rar 206 numara le de vefât etm şt r. kayıtlı bulunan H. 1234/M. 1818-1819 târ hl Kur‘ân-ı Kerîm’ , onun el nden çıkan en esk mushâf-ı şerîf olmaktan başka belk hüsn- hat melekes n gel şt r- 101 Uğur Derman, “Mustafa İzzet Efend , Kadıasker”, TDV İslâm Ans kloped s , 31, s. 304. 179 Esâtîze-i Seb‘a Kādıasker Mustafa İzzet Efendi’nin yazdığı ilk Kur’ân-ı Kerîm’in ser- levha sâhifeleri ve ketebesi Frenze Ulusal Kütüphânesi, Banco Rari 206 180 a ll i 181 Esâtîze-i Seb‘a 102 Tayyârzâde Atâ Bey H. 1236/M. mek, belk de mâ‘ şet kāygusuyla müstens hl kle meşgûl olduğunu göstermek- 1820-1821 târ h n vermekted r: ted r. Ancak her k eser n yazı kal tes de, on sek z yaşın verd ğ hamlığın zle- TayyârzâdeAtâBey,Târ h,III,İstan- r n taşımaktadır. bul 1292-1293, s. 17. Bu esnâda taşradan avdet eden Alî Bey, “sadây-ı dâvûdî edâsı ‘al yyü’l-â’lâ ve 103 Hızır İlyâs, Târîh- Letâ f- En- nây-ı nâlânı cümleden bâlâ olduğundan ma‘adâ hüsn- hatda dah emsâl- nâyâb” derûn, İstanbul 1276, s. 189. olduğunu ısbât eyleyen bendes n n Galata Sarayı’ndan me’zûn yyet n n münâs b olacağına kana’ât get r nce, H. 1235/M. 1819-1820’de102 K lâr-ı Hümâyûn mülâ- 104 Türk mûs kîs n n en ma‘rûf zımlarından olarak Enderûn-ı Hümâyûn’a nakled lecekt .103 Pek çok nâmlı sîmâ- sîmâlarındandır. 21 yaşında bes- nın yet şt ğ Enderûn’a g rmek, Mustafa İzzet ç n kbâl merd ven n n lk basama- teled ğ şarkıyla şöhret kazanın- ğı d . Burada sarayın usûl ve âdâbını öğreneceğ g b son derece yetenekl olduğu ca Sultân Selîm Han-ı Sâl s’ n hüsn- hat ve mûs kî san‘atlarında kend s n yet şt rme fırsatı bulur: Hâmîler n- huzûruna dah da‘vet ed lm şt r. den Kömürcüzâde Hâfız Mehmed Şeydâ Efend ’n n taht-ı tedrîs nde devâm et- Böylel kle nüfûz e ğ sarayda, t ğ mûs kî eğ t m ne lâve olarak Hammâmîzâde İsma‘ l Dede Efend 104 ve Şâk r ömrü boyunca lt fât ve krâma Ağa105 g b saray hâcegânından da usûl- mûs kîden st fâde eder. nâ’ l olmuş, H. 1262/M. 1846 senes nde Mînâ’da vefât etm şt r. N tek m o senen n Ramazân Bayrâmı’nda(12 lâ 15 Temmuz 1820) Sultân Çayırı’na crâ ed len b n şte tertîblenen rast makāmındak küme faslını Hazî- 105 Vakt n n nâmlı mûs kî-ş nâsla- nel Azîz Bey ve Mülâzım R f ‘at Bey le b rl kte crâ ederek at yyeye lâyık görü- rından olan Hammâmîzâde le lür.106 H. 1238/M. 1822’de y ne Mülâzım R f ‘at Bey le b rl kte Mustafa Paşa g r şt ğ tatlı rekābet le Türk mû- Köşkü’nde crâ e ğ fasıl da takdîr- şâhâneye mazhâr olunca mükâfâten ça- s kî târ h ne damga vurmuştur. vuşân zümres ne terf ’ eder.107 Ayrıca H. 5 Rebî‘u’l-evvel 1239/M. 9 Kasım 1821’de get r ld ğ ser-mü’ezz n- 1823 târ h nde Ayazağa’dak S lâhdârağa Ç l ğ ’ne crâ ed len b n ştek fasılda l kten, 1829’da st fâ eyley p taş- da at yyeye nâ‘ l olanlar m yânındadır.108 ra çerâğ ed lm şt r. Bazı me’mû- r yyetlerden sonra H. 1256/M. Bu eyyâmda, kend s de nâmlı b r ha ât olan Sultân Mahmûd’un sohbet ne 1840 senes nde vefât etm şt r. şt râk eden ha âtînden ve heps b rb r nden kudretl saray kü âbından st fâ- de eden Mustafa İzzet Efend , büyük ht mâlle Enderûn-ı Hümâyûn’un hüsn- 106 Hızır İlyâs, age, ss. 195-196. hat mu‘all m Laz Ömer Vasfî Efend 109 le saray hâces Kebec zâde Mehmed Vasfî Efend ’n n110 sohbet nde bulunarak Şeyh Hamdullah-Hâfız Osmân ç z- 107 Nazm Özalp, age, I, s. 574. 108 Hızır İlyâs, age, s. 279. 109 Hâfız Yusuf ’un t lmîzler nden olup Yamâkzâde Sâl h Efend ’den de câzet almıştır. Ömrünü hüsn- ha a hasretm ş erbâbdan d . En- derûn-ı Hümâyûn müstahdemî- n ne hüsn- hat ta‘lîm ne me’mûr ken H. 1240/M. 1824-1825 se- nes nde vefât etm şt r. 110 Kebec zâde Mehmed Vasfî Efen- Kādıasker Efend ’n n gençl k yazılarından | McG ll, 16 182 a ll i g s nde hüsn- ha a da kend s n gel şt rmeye çalışmıştı. N tek m bu musâ- Celî ta‘l k levhası hebeler n yazısındak müsbet etk s , McG ll Koleks yonundak târ hs z111 ve Ekrem Hakkı Ayverd Koleks yonu’ndak H. 1241/M. 1825-1826 târ hl kıt‘a- larında gözlemlen rse de bu senelerdek ha âtlığının mûsıkî-ş nâslığının önü- ne geçt ğ n söyleyeb lmek mümkün değ ld r. Bu esnâda vakt n “İmâd-ı Rûm”u Yesârîzâde Mustafa İzzet Efend ’den de yen baştan ta‘l k ha ını meşketmek- ted r k Ankara Etnoğrafya Müzes ’nde 9345 numara le kayıtlı bulunan H. 1238/M. 1822 târ hl “Bârek-Allah-ü Te‘alâ”112 levhası le Topkapı Sarayı Mü- zes ’nde GY.1005 numarada kayıtlı olan H. 1242/M. 1826-1827 târ hl “Vemâ Tevfîk llâ-b llâh”113 levhaları, b r hayl mahâret kesbetm ş olduğuna delîld r. B r yandan da saraydak küme fasılları ve saz nevbetler n n müdâv m olan d ’n n s ls les nde t lmîzler ara- meşhûr nâyzen ve hânendeler le b ’l-hassa Beş ktaş Mevlevîhânes şeyh Sa‘ d sında z kred len “Nâyzen Mustafa Dedeefend ’den st fâde114 le nâyzenl ktek mevk ‘n âl-ü-lâl sev yyes ne er şt - Ağa”nın Mustafa İzzet Efend oldu- ren Mustafa İzzet Efend , bu eyyâmda ta‘l k meşk n kmâl le nazmı da kend - ğu ve ondan da câzet aldığı anlaşıl- s ne â‘ d olan maktadır. 111 Envanter No: 16. Öte yandan bu Nazâr-ı şehle kıt‘a- garrâ eser n ketebes n n ve belk de târ - Levha- m hre nâz ederse sezâ h n n sonradan düşüldüğü anlaşıl- Şâh-ı asrın k ser-mü‘ezz n y m maktadır. N’ola eyler sem İmâd’a salâ 112 Allah bereketl kılsın. kıt‘asıyla câzet alır.115 Necmeddîn Okyay’ın, Muhs nzâde Abdullah Bey’ n tere- 113 Başarım Allah sâyes nded r. ke müzâyedes nde gördüğünü nakle ğ bu kıt‘anın târ h ma‘lûm olmadığı g b kaynaklarda da, ser-mü’ezz nl ğe nasbed ld ğ nden bahsed lmemekted r. Ancak, 114 Beş r Ayvazoğlu, Ney n Sırrı Hala sek z seneden ber bu vazîfede bulunan Şâk r Ağa’nın, sted ğ mânsıba ta‘y n Hasret: B r Meşk S ls les : Az z ed lmed ğ ç n H. 1244 senes Şa‘bândak (Şubat 1829) st fasının116 ardından Dede, Em n Dede, Hal l D k- vukû’ bulduğunu söyleyeb l r z. men, N yaz Sayın, İstanbul 2002, N tek m o eyyâmda Osmânlı-Rus Savaşı’nı sevk ve dâre ç n Râmî Kış- s. 18. lası’nda kāmet eden Sultân Mahmûd’un ma‘ yyet nde bulunan Mustafa İz- zet Efend ’n n, Şâk r Ağa’nın st fasından kısa b r müddet sonra H. 29 Şa‘bân 115 İbnülem n Mahmud Kemal İnal, 1244/M. 6 Mart 1829 târ h nde, Kışla Câm ‘ ’nde kılınan lk terâv h namâzı es- Son Ha atlar, İstanbul 1955, s. nâsında okuduğu na‘t-ı şerîf le takdîr ve lt fâta nâ’ l olduğu b l nmekted r.117 154. 116 Yılmaz Öztuna, Büyük Türk Mu- s k s Ans kloped s , c. 2, s. 329. 117 Hızır İlyâs, age, s. 465. 183 Esâtîze-i Seb‘a 118 İbnülem n Mahmud Kemal İnal, Buna mükâfâten ser-mü‘ezz nl ğe ta‘yîn ed ld ğ n kabûl edersek, H. 1244 se- age, s. 154. nes n n evâh r nde (M. 1829) câzet aldığını söyleyeb l r z. 119 Hızır İlyâs, age, ss. 465-466. Henüz saraya duhûlünün üzer nden on sene b le geçmem şken Enderûn-ı Hümâyûn’un mümtâz vafîzeler nden b r ne terf ’ etmey başaran Mustafa İz- zet Efend ’ye, Sultân Mahmûd’un büyük b r teveccüh gösterd ğ âş kârdır. Bu görevle b rl kte, artık kbâl basamaklarını daha hızlı tırmanmağa başlayacağı- nı düşünürsen z, bu durumdan son derece memnûn olduğunu zannedeb l r- s n z. Ancak gerçek h ç de öyle değ ld r: Zîra, ser-mü’ezz nl ğe ta‘yîn nden sâ- dece b rkaç ay sonra, H. 1244 senes n n Z ’l-h cce’s nde(Haz ran-1829) Râmî Kışlası’nda crâ ed lecek mevkîb- hümâyûn mübâsebet yle teşkîl olunan tev- cîhât karârnâmes le zâb tl kle saraydan çerâğ ed lenler m yânında b r h zmet taleb nde bulunur.118 Mustafa İzzet Efend ’n n saraydak kbâl nden vazgeçmek anlâmına gelen son derece rad kal b r karâra tekâbül eden bu steğ , her ne kadar detaylarına vâkıf olmasak da saraydan ayrılmak ç n çok c ddî nedenler olduğuna şâret et- mekted r. Belk kbâl uğruna her türlü entr kanın döndüğü saray ortamından hazzetm yordu. Belk de sted ğ b r mânsıbı elde edemem şt . Dervîş-meşreb ve na’ f tab ‘âtını muhâfaza ç n sığındığı san‘atının köreld ğ n h ssetm ş olma- sı da muhtemeld r. B nâ’en-’aleyh saraydan çerâğ ed lme arzusuna vâsıta- st r- hâm olmağa, “bu m s llû b r nâd rü’l-vücûd b r zâtın nezd- şâhâneden mehcûr y- yet n n mugây r- rızây-ı pâdîşâhî olacağı” end şes yle k mse cesâret edemeyecek ve böylel kle onun ç n buhrânlı yıllar başlayacaktı. Bundan sonra hâlet- rûh yyes n n g tg de bozulduğu anlaşılan Mustafa İz- zet Efend ’n n sıkıntı ç nde olduğunu farkeden k ş se hocası Kömürcüzâ- de Hâfız Mehmed Şeydâ Efend olur. N hâyet derd n açan öğrenc s n n m- dâdına da y ne o yet ş r ve çıkmağı planladığı hac yolculuğunda t lmîz n n de refâkāt nde bulunması steğ n sultâna arz ve knâ eder.119 Bunun üzer ne 100 kuruş mâh yye hsânıyla, “hac n yyet ne” saraydan me’zûnen çerâğ ed len Mus- tafa İzzet Efend , kend s ç n şüphes z çok değerl b r “tebdîl- hevâ” fırsatı bul- muştu. Öyle k , Gürcü Necîb Paşa’nın emânet nde tertîblenen H. 1246/M. 1831’dek Sûrre Alâyı’nda tanıştığı Kayser l Alî Nakş bendî’n n sohbet nden st fâde le ma‘nevî teskîne kavuştuğu anlaşılmaktadır. Ancak Mekke- Mükerreme’ye vürûdundan sonra yolunun kes şt ğ Şeyh Mehmed Cân’ın cân-fezâ sohbet nden z yâdes yle etk lenen Mustafa İzzet Efend ’n n, artık kend ne farklı b r yol ç zmeye karâr verd ğ anlaşılmaktadır: N tek m hac vazîfes n îfâ e kten sonra mürşîd nden tekmîl- sülûk eyler ve oradan da Mısır’a geçer. B rkaç ay da oradak Nakş bendî meşây h le st şâre- lerde bulunduktan sonra İstanbul’a dönerek Mahmud Paşa Hamâmı c vârında b r hâneye yerleş r. Me’zûnen çıktığı saraya dönmeye n yyet yoktur anlayaca- ğınız. Başında Nakşî tâcı ve sırtında Dıhlevî hırkası olduğu hâlde dervîşâne ve münvezîyâne b r hayâtı, entr kalarla dolu saray ortamına tercîh etm şt . Her ne kadar o günlerde sultânın hsân e ğ mâh yyey almaktaysa da bundan son- 184 a ll i Nakşî tâcı şekl nde st ed ğ “Yâ Hazret- Mehmed Bahâeddîn Neccârî” levhası | Türk ve İslâm Eserler Müzes , 2987 185 Esâtîze-i Seb‘a Muhammed el-Ensârî ra mâ‘ şet n mushâf-ı şerîf ve delâ‘ l- münîf k tâbet nden çıkarmağı planladı- Türbes ’n n k tâbes ğı anlaşılmaktadır. 120 Tal p Mert, “Ayasofya Ha atı Gerçekten de ekserî zamânını Bâyez d Câm ‘ c vârındak kâğıdcılarda ve Mustafa İzzet Efend ”, Ayasofya Kapalıçarşı’dak sahhâf dükkânlarında geç rmekteyd . Ama bu mutluluğu fazla Müzes Yıllığı, 14, s. 284. uzun sürmeyecek ve H. 10 Ramazân 1247/M. 12 Şubat 1832 günü sona ere- cekt .120 O gün her zamank g b namâz ç n Bâyez d Câm ‘ ’ne g den Mustafa İzzet Efend , bazı eh bbânın namâzda kāmet alması yönündek ısrârı le kar- şılaşmış, sultânın sıklıkla o câm ‘e uğruyor olması neden yle mt nâ etmes ne rağmen, te îş ç n surdışına çıkmış olan sultânın ger dönmes n n yatsıyı bula- cağının te’m n ed lmes üzer ne f kr n değ şt rm şt . Ama kader bu ya, tam da “bülend-âvâz ve kemâl- letâfetle” kāmet alırken, b r sebebden te îş n yarıda keserek tebdîl-kıyâfet şehre dönmeye karâr veren Sultân Mahmûd, k nd vakt n n gelmes üzer ne namâz ç n câm ‘e uğrar. Kā- met n ardından namâz ve tesbîh du‘âlarını da okuyan nedîm n n ses n tanıyan sultân, emîn olmak maksadıyla yâver Işkır Alî Bey’ mü‘ezz n n k m olduğu- nu öğrenmes ç n mahf le gönder r. Ancak Dıhlevî esvâbı ç ndek Mustafa İz- zet Efend ’y tanıyamayan yâver, sultâna “Özbek b r dervîş” olduğunu arz eder. Ama bu cevâb, b r duyduğu ses b r daha asla unutmamasıyla meşhûr Sultân Mahmûd’u tatmîn etmeye yetmeyecekt r. N tek m başka b r n göndererek mahf ldek ler teker teker nd rt nce Mus- tafa İzzet Efend de çıkmak zorunda kalır. Onu görür görmez “Mustafa Efen- 186 a ll i d ’n n sadâsını ben b lmez m y m? Özbek’t r d ye ben m aldatıyorsunuz?” d ye yâver ne s tem eden sultân, h zmet n terk ederek dervîş kıyâfet ne g ren nedî- m ne de z yâdes yle h ddetlen r ve oruç hâl n n asâb yyet le derhâl mhâsı ç n Hûsrev Paşa’ya parmağı le şâret eder. “Fermân Efend m z n!” d yerek huzûr- dan ayrılan paşanın peş nden koşturan musâh bân-ı şehr yârîden Sa’ d Efen- d ,121 eteğ ne yapıştığı paşayı “Sen çocuk musun, ne yapıyorsun?” d yerek dur- durmamış olsa Mustafa İzzet Efend ’n n emr- mutlâk le karşı karşıya kalması kaçınılmaz olacaktı.122 Namâzın ardından Çırâğân Sâh lsarayı’na geçen Sultân Mahmûd, terâvîh namâzından sonra huzûruna gelen Kömürcüzâde’ye, k nd namâzından son- ra cereyân eden vak‘ayı anlatıp ş kâye e bulununca, efend de t lmîz n n ç n- de bulunduğu hâlet- rûh yyey etrâ ıca anlatmış, zâten h ddet n sbeten geç- m ş olan sultânı tesk n etm şt . Bunun üzer ne ertes gün Bâyez d Câm ‘ ’nde Mustafa İzzet Efend ’ye “tebdîl- câme le başına fes g ymes ” ç n tekdîr-âm z bazı nas hâ e bulunmuşsa da öğrenc s n knâ etmeye muva âk olamamış, n hâyet hakkındak fermândan bahsederek, “Öyle se b r daha nazâr-ı şâhâneye görüne- cek yerlerde bulunma. Zîrâ hakkında zarâr ver lmes me’mûldür.” d ye tavs yyede bulunarak yanından ayrılmıştı. Bu mülâkāt le hâd sen n c dd yyet n drâk eden Mustafa İzzet Efend , göz- den uzak durmak ç n derhâl şeh rden ayrılarak, Sultân Mahmûd’un kerîme- s Esmâ Sultân’ın baş-ağası Hâfız D lâver Ağa’nın Sa’d yye Tarîkātı’ndan aldığı h lâfet-nâmen n tahrîr ç n yaptığı da‘vete câbetle, onun Kuruçeşme’dek ya- lısına sığınır.123 Ber yandan o gece tekrâr huzûra çıkan Kömürcüzâde, Sultân Mahmûd’un mevzu’yu açması üzer ne, gündüz yaptığı mülâkātın tam aks şe- k lde t lmîz n n yaşananlardan dolayı oldukça bed-baht olduğundan ve “hâ- l n velî-n ’met ne arz edememekten me’yûs şek lde ağlıyarak g ğ nden” bah sle Sultân Mahmûd’u y ce yumuşatmıştı. Sonrak akşam musâh b nden t lmîz yle yaptığı görüşmey tekrâr anlatma- 121 Zamânın nâmlı mûs kî-ş nâsâ- sını steyen sultân, n hâyet “ben m ona dargınlığım yokdur amma hüner ve kādr - nından olan Sa‘ d Efend (1776 – n zây ‘ etme sevdâlarında gördüğümden canım sıkılıyor.” d yerek a ını beyân et- 1855) muhtemelen Mustafa İzzet m ş, hâz rûn da yek-dîl hâlde Mustafa İzzet Efend ’ye senâ le zât-ı şâhâneler ne Efend ’n n nây hocalarından d . şükrânlarını b ld rm şlerd . Ha a bayrâm ertes crâ ed lecek fasılda onun da Bunun g b pek çok vak‘ada Sultân bulunmasına râde buyurulmuş ve D lâver Ağa’nın da ısrârı netîces nde Dıh- Mahmûd’un gazâbını haf etmek levî hırkāsını çıkararak g rd ğ huzûr-ı hümâyûnda nây taksîm etm şt r. Faslın ç n r câcı olduğu menkûldür. ardından at yyeye nâ’ l olduğu g b , müte‘ak ben k kez daha bu şek lde da‘vet almış, katıldığı son fasıldak âhenk sonrasında da Sultân Mahmûd’un a ına 122 İbnülem n Mahmud Kemal İnal, mazhâr olmuştur.124 age, s. 155. B rkaç ay evvel canının alınmasını emreden sultânın teveccühüne maz- 123 Tayyârzâde Atâ Bey, age, III, s. 20. hâr olmanın onu z yâdes yle şaşırtmış olduğunu, Ata Bey nakletmekted r.125 124 İbnülem n Mahmud Kemal İnal, B nâ‘en-aleyh, sultânınk kısmî b r a ır: Zîra “nây-ı nâlânda bî-nâz r ve sadâsı dah emsâls z” b r mûs kî erbâbı olmasına rağmen, sultânın vefâtına değ n mü- age, s. 155. dâv m olacağı sâz nevbetler n n akab nde sunulan bahş şler ve b rkaç küçük 125 Tayyârzâde Atâ Bey, age, III, s. 21. at yye dışında, uzun müddet hsân-ı şâhâneden mahrûm kalacaktır. Ayrıca hâ- 187 Esâtîze-i Seb‘a 126 İbnülem n Mahmud Kemal İnal, len İstanbul Ün vers tes Kütüphânes ’nde A.5559 numara le kayıtlı bulunan age, s. 156. H. 1251/M. 1835 senes nde ta‘l kle st nsâh e ğ Delâ’ lü’l-hayrât’ının ke- tebes nden de vak‘anın ardından tenzîl- rütbe le mü‘ezz nân zümres ne dâh l 127 Ne yazıkk bu k tâben n, bulun- ed ld ğ anlaşılmaktadır. duğu çeşme le b rl kte 2011 senes nde tahrîb ed lm ş olduğu Her ne kadar âsârı buna tam anlâmıyla delâlet etmese de bu senelerde der- haber alınmıştır. ced len kaynaklarda hüsn- ha ın d ğer aklâmında “Yâkūt-ı Müsta‘sım’a mümâ- s l ve sülüsde Şeyh’ n ha ına mukāb l” olduğu nakled len Mustafa İzzet Efen- 128 Kānûnî Sultân Süleymân Han d ’n n ha ât k ml ğ nde, Yesârîzâde’den câzet aldığı târ hden, bu esere kadar zamanı harem- hümâyûn müs- uzanan b r suskunluk evres vardır. Çünkü daha z yâde mûs kî çalışmalarına tahdemler nden olan Perîzâd ağırlık verd ğ anlaşılan bu sıkıntılı dönemde, Çarşamba’dak Mehmed Ağa Hâtun’un vefâtından sonra Câm ‘ ’ne vakfed lm ş olmakla berâber hâlen Türk ve İslâm Eserler Müzes ’n- M ‘mâr S nân’a yaptırılmış olan de 2987 numarada kayıtlı bulunan H. 1250/M. 1834 târ hl tekke levhası hâr - tekken n şeyhler nden olan c nde, tek b r eser dah tesb t ed lemem şt r. Keşfî Ca’fer Efend ’n n(v. 1643) türbes n n, Sultân Mahmûd ta- Anlaşıldığı kadarıyla Sultân Mahmûd le yaşadığı ger l mden sonra baş gös- rafından H. 1251/M. 1835’de teren maddî sıkıntılar duygularında değ ş kl ğe neden olmuş ve sultânın gözü- tekkede yaptırdığı ta‘mîrât esnâ- ne tekrâr g reb lmek ç n çaba göstermeye başlamıştır. Bu çabanın zler , o yıllar- sında müceddeden yaptırılmış da yazdığı eş‘ârında da sürülmekteyse de, bu süreçte ha ât olarak fazla b r gayret olduğu sanılmaktadır. Gen ş b l- göstermem ş olması lg nçt r. Bununla b rl kte muhtemelen sultâna takdîm et- g ç n bakın: M. Baha Tanman, mek üzere yazdığı Delâ’ lü’l-hayrât’a krâmen, ta‘mîrâtı devâm etmekte olan as- “İstanbul’un Ortadan Kalkan hâb-ı k râm hazerâtının türbeler ne hâkked lecek olan târ h k tâbeler n n yazımı- Târ h Eserler nden Hâtun ye Kül- na me’mûr ed ld ğ anlaşılmaktadır. Şüphes z bu görev, kend n b r ha ât olarak l yes ”, Prof. Dr. Yılmaz Önge kabûl e reb lmek ç n bulunmaz b r fırsat yakalamasını sağlamıştı. Armağanı, s. 143. D ğer yandan mezkûr ta‘mîrâtın Lâlel Câm ‘ Vakfı’nın gel r nden artan mebâl ğ n tahsîs yle yapılıyor olması, evkāfın kā‘ m-makāmlığının da bu vesî- leyle uhdes ne tevcîh ed lm ş olduğunu düşündürmekted r.126 Bu me’mûr yye- t nde Eyüp’tek ebû’d-Derdâ, Ayvansaray’dak Muhammed el-Ensârî, ebû-Şey- betü’l-Hudrî ve Hamdullah-ı Ensârî, Eğr kapı’dak Hâf r hazerâtının türbeler le Hazret- Ca’fer- Ensârî’n n medfûn bulunduğu Kāsım Günânî Mesc d ’n n k tâbeler n celî ta‘l kle yazan Mustafa İzzet Efend , o zamana kadar vücûda get rm ş olduğu eserler ne, Galata Sarayı’nda hâz eyled ğ mahlâsa n sbet- le “Mustafa İzzetî” sm yle ketebe düşmüş olmasına rağmen, bunlarda yen b r hayâta başladığını lân ederces ne “Mustafa İzzet” sm n kullanmıştır. Y ne aynı sene ç nde annes Şerîfe Hânım’ın Tosya’da yaptırdığı çeşmen n k tâbes n de celî ta‘l kle yazdığı anlaşılan Mustafa İzzet Efend ’n n, kend s ç n ma‘nevî anlâm taşıyan bu eser ne ketebe koymamış olması lg nçt r. Ancak d - ğerler le mukāyese ed ld ğ nde hayl bt dâ‘î görünen bu yazıyı, taş ustasına mâl etmek de mümkündür.127 Y ne ketebes ve târ h bulunmamakla b rl kte, Fındıklı’dak Keşfî Ca’fer Efend Türbes ’n n celî ta‘l k, küll yyen n bân yyes Perîzâd Hâtun le zevc Arap Ahmed Paşa’nın türbes ndek celî sülüsle muhâr- rer olan k tâbeler , dergâhın müdâv mler nden olan Sultân Mahmûd’un emr y- le H. 1253/M. 1837-1838’de başlanmış olan ta‘mîrât esnâsında yazdığı nakle- d lmekted r.128 188 a ll i Telhîs- Resâ lü’l-rümât | H. 1254/M. 1838 | İstanbul Ün vers tes Kütüphânes T.6891 189 Esâtîze-i Seb‘a Sultân Mahmûd Han ç n tersîm eyled ğ tuğra 129 Uğur Derman, “Pâd şâh Tuğra- Bu senelerde b rb r ardına aldığı s pâr şlerle ha ât olarak fa’âl b r dönem larındak Şek l İnkılâbına Da r geç rm ş olmakla berâber, şler n Mustafa İzzet Efend ’n n arzu e ğ g b ge- B l nmeyen Bazı Gerçekler”, K l şmed ğ açıktır: Mûs kî-ş nâs k ml ğ sâyes nde Sultân Mahmûd’un mu- B ld r ler, VIII (1983), s. 491. habbet n tekrâr kazanmış olmakla b rl kte kend s de kudretl b r ha ât olan sultâna bu sahadak ehl yyet n b r türlü kabûl e remem ş g b gözükmekte- 130 Şüphes z o her şey yapmağa ka- d r. B ’l-hassa son z kre ğ m z yazıların yeterl sev yyede olmadığı göz önü- d rd r. ne alındığında bunun neden anlaşılacaktır. Çünkü gerçekten de lt fât ed le- cek tara arı yoktur. Bununla b rl kte y ne bu dönemde Sultân Mahmûd adına hem celî tevk ’ ve hem de celî ta‘l k har er yle b r tuğra resmederek, gözüne g reb lmek ç n b r hayl çaba gösterd ğ d kkatlerden kaçmamaktadır.129 N tek m celî ta‘l kle ter- sîm eyled ğ tuğrada daha kudretl b r tavır serg lem ş olmasına rağmen, Mus- tafa Râkım Efend ’n n yaptığı ta‘d lât ve tebeddülât netîces nde, tuğra tertîb onun bel rled ğ m nvâlde lerled ğ nden, ona apaçık b r meydan okuma olan bu g r ş m de sultânın nazarında t bâr görmeyecekt . Ancak Türk ve İslâm Eserler Müzes ’nde bulunan tekke levhası le Ber- l n Staatsb bl othek’de Hs. Or. 6543-16 numara le kayıtlı bulunan celî sülüs- le muharrer, zerendûd tekn ğ le oluşturulmuş H. 1251/M. 1835 târ hl “Yâ Hazret- Mevlânâ” levhası ve Ankara Etnoğrafya Müzes ’nde 9375 numarada- k celî sülüsle yazdığı H. 1253/M. 1837 târ hl “Ve hüve ‘ala küll şey‘ n kadîr”130 levhası, Sultân Mahmûd’un onun ha âtlığına neden t bâr etmed ğ husûsun- da b ze b r f k r vereb lecek n tel kted r. B ’l-hassa son k levhada açıkça görü- len Mahmûd Celâleddîn Efend etk s , Mustafa Râkım Efend ’n n üslûbunun sâdık b r ta‘k pç s olan sultânı cezbedemem ş olmasının neden olsa gerekt r. 190 a ll i Mustafa Râkım Efend ’n n son zamanlarında saray bendegânından olduğu ç n sohbet nden st fâde e ğ sanılan Mustafa İzzet Efend ’n n, çevres ndek ha âtları dah onun g b yazmağa teşvîk eden sultânın nezd nde hayl mu‘teber olan üstâdın tarzına yönelmem ş olması lg çek c d r. Ancak b r türlü uyuşa- madığı saray hayâtının, rûhunda yara ığı buhrânı düşünecek olursak duygula- rını fâde etmek ç n Mahmûd Celâleddîn’ n sert ve durgun üslûbuna yönelme- s şaşırtıcı olmayacaktır. Ayrıca sultâna gücend ğ ç n kar yer n tek kalemde s l p atmayı göze alab lecek kadar nâtçı b r m ’zâca sâh b olan Mustafa İzzet Efend ’n n, sırf ona “n sbet” olsun d ye Mahmûd Celâleddîn Efend ’n n yoluna g rm ş olması da mümkündür. Ama şunu da tesb t etmek gerek r k bu tarzda dah önemseneb lecek b r kudret gösteremem şt r. Bu durum, ha ât k ml ğ n sultâna kabûl e remed ğ ç n müre eh b r hayât sürmes ne vesîle olacak sev yyede hsân ve Lâlel Câm ‘ Evkāfı’nın kā‘ m-makāmlığı dışında mânsıba nâ’ l olamayan Mustafa İzzet Efend ’n n, bu senelerde mâ‘ şet n te’mîn ç n daha z yâde müstens hl kle meşgûl olma- sını açıklamaktadır. Hâlen Sabancı Müzes ’nde 281 numara le kayıtlı bulunan H. 1253/M. 1837 târ hl Kur‘ân-ı Kerîm’ le İstanbul Ün vers tes Kütüphâ- nes ’nde TY.6891 numara le kayıtlı bulunan H. 1254/M. 1838 senes nde s- t nsâh e ğ Mustafa Kânî Efend ’n n Telhîs- Resâ lü’r-rümât adlı eser de bu döneme tekâbül etmekted r. Ma’mâf h bu eserler nde görülen hurde ta‘l k n n, bu kalemde brâz-ı mahâ- ret eylem ş olan Dervîş Abdî ve Durmuşzâde Ahmed Efend g b kādîm üstâ- dâna kıyâsla tatmîn ed c sev yyede olduğunu söyleyeb lmek de mümkün de- ğ ld r.131 Tıpkı ashâb-ı k râm hazerâtının türbeler ç n yazdığı k tâbeler le tek tük rastladığımız levhalarındak celîler n n, hocası Yezârîzâde Mustafa İzzet Efend ’n n yavan b r taklîd olmaktan öteye g demem ş olması g b . Ve’l-hasıl, çok gayret gösterm ş olmasına rağmen, henüz ha -ı ta‘l kde de vasatın üstüne çıkab lm ş değ ld r. Ancak hat san‘atında adından daha fazla söz e receğ aklâm-ı s ede b r hayl mâh r olduğuna, Sultân Mahmûd’un vefât e ğ H. 1255/M. 1839 se- nes nde st nsâh e ğ Menkıbe- Yahya Beş ktâşî adlı eser delîld r. İstanbul Ün vers tes Kütüphânes ’nde TY.5578 numarada kayıtlı bulunan bu eserde görülen nes h fevkalâded r. Ayrıca bu dönemde daha fazla yönelmeye başladı- ğı h lye- sa‘âdet ve levha g b değ ş k hüsn- hat formlarındak sülüsler n n de olgunlaşmağa başladığı d kkat çeker. Bunları Sultân Mahmûd’un görmüş ol- duğundan emîn değ l z. Ama görmüş olsaydı, d kkat n çekeceğ muhâkkākdır. Şüphes z kend adına hayâl kırıklığından farksız olan bu durumla yüzleş- 131 Uğur Derman, “Mustafa İzzet meye başladığı günlerde, hayâtının seyr n kökünden etk leyecek öneml b r Efend , Kadıasker”, TDV İslâm gel şme yaşandı: B r müdde en ber veremden muzdar b olan sultân, H. 16 Ans kloped s , 31, s. 305. Rebî‘u’l-âh r 1255/M. 28 Haz ran 1839 târ h nde vefât e ve üç gün sonra büyük oğlu Şehzâde Abdülmecîd cülûs eyled . Bu taht değ ş kl ğ Mustafa İz- zet Efend ’n n h kâyes nde öneml b r dönüm noktasıdır: Zîra şehzâdel k ey- yâmında meşk arkadaşlığı yaptığı Sultân Abdülmecîd’ n lk crâ’âtlarından b r , 191 Esâtîze-i Seb‘a 192 a ll i Menkıbe- Yahya Beş ktâşî H. 1255/M. 1839 İstanbul Ün vers tes Kütüphânes , T.5578 193 Esâtîze-i Seb‘a Celî sülüs zerendûd levhası onu “mu‘all m- ha -ı sultânî” ta‘yîn etmek olmuştur.132 Bu görevlend rmede, muhtemelen cülûs hed yyes olarak celî ta‘l k le yazıp zerendûd tekn ğ le ha- 132 Al Alparslan, Osmanlı Hat Sa- zırla ığı Sultân Abdülmecîd tuğrasının payı olduğunu söyleyeb l r z. natı Târ h , İstanbul 1999, s. 137. K m b l r, belk de hayâl ndek görev tuğra-keşl k veyâ Dîvân-ı Hümâyûn hâcegânlığı d . Zîrâ bundan kısa b r süre önce Sultân Mahmûd’un gözüne g - 133 BOA, İ.DH..750. reb lmek ç n de tuğralar tertîb etm şt . Beklent s nden emîn değ l z, ancak 134 Uğur Derman, agm, s. 305. tuğra tersîm nde yen b r çığır açma umuduyla g r şt ğ bu denemeden sted - ğ sonucu elde edemed ğ n söyleyeb l r z. Buna mukāb l batı tarzı eğ t m gör- müş olan genç sultân geleneksel mûs kîye fazla t bâr etmed ğ nden kbâl n farklı b r yönde araması elzem g b görünüyordu. N tek m sultândan Eyyüb Sultân Câm ‘ ’n n h tâbet h zmet n taleb etm ş, arzusu yer ne get r ld ğ g b , H. 23 Rebî‘u’l-âh r 1256/M. 24 Haz ran 1840 târ h nde de “750 guruş mâh y- ye ve kāpudân mülâzımı tayınâtıyla” Mekteb- Ulûm- Bahr yye’n n hüsn- hat mu‘all ml ğ le basmahânes n n musâhh hl ğ ne ta‘yîn ed lm şt r.133 Bu vezâ‘ f ve hsânlar, geleneksel mûs kîye fazla t bâr etmemekle b rl kte hat san‘atına fevkalâde lg s bulunan Sultân Abdülmecîd’ n gözüne g reb lmek ç n hüsn- ha a daha fazla ağırlık vermeye başlayan Mustafa İzzet Efend ’n n, ha ât k ml ğ n gel şt reb lmek ç n aradığı huzûr ve sükûn le maddî refâhı da sağlamıştı. Sultân le aynı üslûbun ta‘k bç s olmak g b b r şansı da vardı üs- tel k. Gerçekten de bu dönemdek tek sıkıntısı, hutbe hazırlığına tahsîs e ğ cum‘a gününe hürmeten yazı yazmamasıdır k o günler yâd ederek, “cumarte- s günü yazdığım yazıları aradan kırk yıl geçse enses nden tanırım” ded ğ t lmîz Muhs nzâde Abdullah Bey’den menkûldür.134 Yazılarına “hatîb- Eyyüb Sultân” ünvânıyla ketebe düşmeye başladığı bu dönemde, b ’l-hassa aklâm-ı s ede c ddî b r arayış ç nde olduğu gözlenen 194 a ll i Mustafa İzzet Efend ’n n, kend s de değerl b r ha ât olacak olan Sultân Ab- dülmecîd’ n teveccühü neden yle sülüs ve celîs nde Mahmûd Celâleddîn Efen- d ’n n üslûbundan ayrılmamışsa da Mustafa Râkım Efend ’ye de tamâmen sır- tını dönmem şt r. Ha a bu senelerdek yazılarında, har er n bünyes nde ve st er n tertîb nde onun üslûbunun zler n taşıyan, şâhsına münhasır b r şîve oluşturmağa başladığı d kkat çeker. Bununla b rl kte Sultân Mahmûd’un rûhuna krâmen yazarak türbes ne he- 135 Hâkānî Mehmed Bey tarafından d yye etm ş olduğu 1925 senes nde nakled ld ğ Türk ve İslâm Eserler Müze- H. 1007/M. 1598-1599 senes nde s ’nde 1162 lâ 1191 numarada kayıtlı bulunan H. 1257/M. 1841 târ hl cüz ta- te’lîf ed lm ş olan mesnevî tarzın- kımı ve Türk Târ h Kurumu K taplığı’nda Y.278 numara le kayıtlı bulunan H. dak eser, âyet ve hadîsler le İbn- 1259/M. 1843 târ hl H lye- Hâkānî’s 135 le aynı sene ç nde Pertevn yâl Vâ- Kesîr’ n Şemâ’ lü’r-Resûl’ünden l de Sultân ç n yazdığı ve y ne 1925 senes nde Türk ve İslâm Eserler Müze- yararlanılarak tertîblenm ş olup s ’ne nakled lm ş olup hâlen 408 numara le orada mahfûz bulunan Kur‘ân-ı yaklaşık 710 bey en mürekkeb- Kerîm’ nde nes hte de şîvel ve çok akıcı b r üslûba kavuşmağa başladığı gözle- d r. Türk edeb yâtında, Hazret- n r. Artık Mustafa İzzet Efend ’n n, hüsn- hatdak asıl mahâret n n aklâm-ı s t- Muhammed (SAV)’ n vücûd ya- tede olduğunu drâk etmeğe başladığını söyleyeb l r z. pısı ve sıfâtlarını ht vâ eden h lye türünün lk ve en öneml örneğ Zîrâ M ch gân Ün vers tes ’nde Ms.396 numarada kayıtlı bulunan, H. olan eser, konusu kadar fâdes n- 1258/M. 1842 senes nde st nsâh e ğ Mehâs nü’l-edeb adlı eserdek hur- dek sam m yyet le de b ’l-hassa de ve y ne aynı sene ç nde tecdîden nşâ ed len Selîm yye Kışlası’nın yan kapı- kültürlü çevrelerde büyük lg gör- sı üzer ne mahkûk k tâbede görülen celî ta‘l kler , evvelk lerden ler sev yyede müş, ha a Hâkānî’n n eser nden değ ld r ne yazık k . Sultân Mahmûd zamanında olduğu g b Sultân Abdülme- sonra “h lye” kel mes bu konuda cîd zamanında nşâ ed len mîrî yapılar ç n yazdığı k tâbelerde de kend n gös- meydana get r len eserler n genel terme fırsatını b r türlü kullanamamıştır anlayacağınız. B nâ’en-’aleyh, yazıla- adı hal ne gelm şt r. rını tashîh e ğ b r meşk esnâsında Sultân Abdülmecîd tarafından, belk de Selîm yye Kışlası’ndak yazısından dolayı azarlanan Mustafa İzzet Efend ’n n, 136 Mustafa Bektaşoğlu, Hat Sana- buna son derece çerled ğ ç n b r müddet yazı yazmadığını y ne Muhs nzâ- tı ve Tosyalı Ha atlar, Ankara de Abdullah Bey nakleder.136 İnâtçı k ş l ğ ne rağmen fazla uzak kalamadığı ve 2005, s. 79. Hâfız Osmân’ı taklîden yazdığı sülüs ve nes h kıt‘ası 195 Esâtîze-i Seb‘a Ayasofya Câm ‘ ’ndek “Alî n hâyet Abdullah Bey’ n müte‘add d ısrârı üzer ne tekrâr yazıya döndüğü anla- Rad yallahu-anh” levhası şılan Mustafa İzzet Efend , H. 1259/M. 1843 senes nde Sultân Abdülmecîd’e aklâm-ı s eden câzet verm şt r. 137 Bâb-ı Meş hât Arş v , Rü‘ûs Def- ter 224/120. Bundan sonra kbâl basamaklarını hızla tırmanmağa başlar Mustafa İz- zet Efend : Önce, Hâfız Mahmud Efend ’n n vefâtı le boşalan mâm-ı sânî- 138 BOA, A}DVN.11/96. sultânîl ğe nasbed l r. H. 13 Muharrem 1261/M. 22 Ocak 1845 târ h nde de 139 İbnülem n Mahmud Kemal İnal, bt dây-ı hâr ç rütbes yle kırk akçel k Tevfîk Efend Medreses müderr sl ğ - ne ta‘yîn ed l r.137 Ayrıca aynı gün, mâmet vazîfes n n âdet nden olduğu üzere age, s. 314. Malkara ve Çal kāzalarının arpalığı da kend s ne hsân buyurulur.138 N tek m 140 BOA, A}DVN.MHM.2.A/85. bundan k gün sonra, H. 15 Muharrem 1261/M. 24 Ocak 1845 târ h nde Ey- yüb Sultân Câm ‘ ’nde crâ ed len cum‘a selâmlığında râd etmek ç n hazırladı- ğı hutbe de bu vezâ’ f ve hsânın şükrân fâdes olsa gerekt r. Gerçekten de bu hutbe Sultân Abdülmecîd’ n fevkalâde takdîr n kazanmış olmalı k mevcûd görevler ne lâve olarak Mûs kā- Hümâyûn müstahdemîn le hademe- hassaya hüsn- hat ta‘lîm ne me’mûr139 ed len Mustafa İzzet Efend ’n n kar yer ve ha ât k ml ğ bu târ hden sonra parlak b r evreye g rm şt r: H. 1262 senes Cemâz ye’l-evvel’ nde(M. Mayıs 1846) lmî rütbes Selân k Kādılığı’na yükselt l r. O senen n 17 Cemâz ye’l-âh r’ nde(M. 12 Haz ran 1846) Mekke- Mükerreme pâyes n 140 elde e kten sonra, H. 10 Cemâz ye’l-âh r 1263/M. 26 196