Enjoying your free trial? Only 9 days left! Upgrade Now
Brand-New
Dashboard lnterface
ln the Making
We are proud to announce that we are developing a fresh new dashboard interface to improve user experience.
We invite you to preview our new dashboard and have a try. Some features will become unavailable, but they will be added in the future.
Don't hesitate to try it out as it's easy to switch back to the interface you're used to.
No, try later
Go to new dashboard
Like
Share
Download
Create a Flipbook Now
Read more
Beden Dili - Joe Navarro ( PDFDrive.com ) Read More
Home Explore Beden Dili - Joe Navarro ( PDFDrive.com )
Publications:
Followers:
Follow
Publications
Read Text Version
More from iremaakyuz
P:01

BEDEN DİLİ .i ki FBI ajanından insanların bedenini okuma re hb e ri JOE NAVARRO/ MARVIN KARLIN S a l f a

P:02

insanları 'okuma'nın en hızlı yöntemi bu kitapta. Karşınızdakinin bedenine bakarak aklından geçenleri okumanız mümkün Duygu ve düşünceleri çözümlemek, insanları doğru tanımak, tuzağa düşmemek, yalanı ortaya çıkarmak için beden dilini bilmeniz yeterli. Ayrıca beden dilinizi kullanarak patronunuz, aileniz, arkadaşlarınız ve diğer insanların sizinle ilgili düşüncelerini de değiştirebilirsiniz. Gözler kalbin aynasıdır Gerçek hisler yüzde gizlidir. Başparmaklar, ayaklar ve gözbebekleri ruh halimizi ortaya koyar. Kendimize duyduğumuz güveni konuşmalarımızdan önce bedenimiz yansıtır. Etkili bir el sıkışma birçok kapıyı açar. Karşımızdakini ikna etmenin en etkili yöntemi beden dilini kullanmaktır. İnsanlara güven vermek göründüğü kadar zor değildir. Otoriteyi hem kurmak hem de yıkmak beden dili ile mümkündür. Eski FBI ajanı N avarro'nun profesyonel deneyim leri ile Princeton Üniversitesinde psikoloji eğitimi alan Marvin Karlins'in bilimsel çalışmalarını birleştiren bu kitap, beden dilini öğrenip kullanarak dünyanızı nasıl kontrol altında tutacağınızı anlatıyor.

P:03

Sizin fikirlerinize hangisi daha açıktır? Hangisiyle şakalaşabilirsiniz? S izin le ta rtışm a olasılığı en yü k s e k olan k im d ir? Size yalan söylem esi en m uhtem el kişi kim dir?

P:04

BEDEN DİLİ Eski FBI ajanından insanların bedenini okuma rehberi J O E N A V A R R O / KARLINS A LFA *

P:05

Solgun ancak sevgi dolu elleriyle bir çocuğu adama dönüştüren büyükannem A delin a’ya. JOE NAVARRO Sevgisiyle beni kutsayan ve şefkatin ne demek olduğunu öğreten karım E dyth’e. MARVIN KARLINS

P:06

İÇİNDEKİLER 0 Önsöz: Ne Düşündüğünü Görüyorum Teşekkür Sözel Olmayan İletişimin Şifrelerinde Ustalaşmak Limbik Mirasımızı Yaşamak Beden Dilinde Başarılı Olmak Ayak ve Bacak Davranışları Gövde İşaretleri Gövde, Kalça, Göğüs ve Omuz Davranışları Erişimimiz Dahilindeki Bilgi Kol Davranışları Kontrolü Ele Almak El ve Parmak Davranışları Zihnin Tuvali Yüz Davranışları Yalancılığın Saptanması Dikkatli Hareket Edin! Son Düşünceler Kaynakça

P:08

ONSOZ NE DÜŞÜNDÜĞÜNÜ GÖRÜYORUM Dr. Marvin Karlins Masanın bir ucunda oturan sakin tavırlı adam, karşısındaki FBI ajanı­ nın sorgusuna, dikkatlice oluşturduğu cevaplarını vermekteydi. Aslın­ da adam cinayet davasında esas şüphelilerden biri olarak görülmüyor­ du. Suçun işlendiği esnada başka bir yerde olduğunu inandırıcı bir biçimde ortaya koymuştu ve sesi de içten geliyordu. Ajan gene de sorularını sürdürdü. Rızası alman şüpheliye, cinayet silahıyla ilgili bir dizi soru yöneltildi. “Bu suçu siz işlemiş olsaydınız, tabanca mı kullanırdınız?” “Bu suçu siz işlemiş olsaydınız, bıçak mı kullanırdınız?” “Bu suçu siz işlemiş olsaydınız, buz kıracağı mı kullanırdınız?” “Bu suçu siz işlemiş olsaydınız, çekiç mi kullanırdınız?” Cinayette bu silahlardan biri olan buz kıracağı kullanılmış ancak bu bilgi kamuoyuna sunulmamıştı. Bu nedenle gerçek cinayet silahının hangisi olduğunu yalnızca katil biliyordu. FBI ajanı silah listesini okurken, bir yandan da dikkatli bir şekilde şüpheliyi inceledi. Sıra buz

P:09

ÎO Beden D iliniz kıracağına geldiğinde, adam ın göz kapakları indi ve bir sonraki silah okunana dek gözleri kapalı kaldı. Ajan, tanık olduğu bu tepkinin ne demek olduğunu anlam ıştı. Bu andan itibaren, dava açısından ikincil derecede önem ifade eden adam, soruşturm anın bir num aralı şüpheli­ sine dönüştü. Adam bir süre sonra suçunu itiraf etti. Joe N avarro'ya bir sayı daha! Buz kıracağı katilini ortaya çıkar­ manın ötesinde, yirmi beş yıllık başarılı FBI kariyerinde, “usta casus­ lar\" da dahil olmak üzere sayısız suçluyu yakalayan dikkate değer birisi, Navarro. Peki, bunu nasıl başardı? O na soracak olsanız, sakin bir tonda şu cevabı alırdınız: “ Bunu insanları okuyabilm em e borçlu­ yum /' Görünen o ki Navarro, insanların ne düşündüğünü, davranışlarını nasıl tasarladıklarını ve söylediklerinin doğru olup olm adığını çözüm ­ lemek için, bütün profesyonel yaşam ını sözel olm ayan iletişim -y ü z ifadeleri, el kol hareketleri, fiziksel hareketler (kinesis), vücut m esafe­ leri (proksem ik), dokunm a (haptiks), vücudun duruşu (postür) ve hatta kılık kıyafet- üzerinde çalışarak, tekniklerini geliştirerek ve bu teknik­ leri farklı olaylara uygulayarak g eçirm iş. B u, N a v a rro ’nun dikkatli incelemesi altında, beden dilleri aracılığıyla düşünce ve niyetlerini açık ve algılanabilir bir hale getirecek yeterli işaret veren suçlular, terö­ ristler ve ajanlar için hiç de iyi bir haber değil. Öte yandan, N av arro ’nun bu y eten ek lerin in sizin için gayet iyi bir haber olduğunu söyleyebiliriz. Ç ünkü N a v a rro ’nun usta bir “ ajan-av- cısı”, bir “yalan m akinesi” ve F B I’ın eğitm enlerinden biri olarak kul­ landığı ve bu kitapta sizinle paylaşacağı sözel olm ayan dil teknikleri, etrafınızdaki insanların duygu, düşünce ve niyetlerini daha iyi anlaya­ bilmenizi sağlayacak. Tanınm ış bir yazar ve eğitm en olan Navarro, çevrenizdeki insanlarla daha başarılı bir etkileşim kurabilm eniz için, size bir uzman gibi gözlem yaparak diğerlerinin sözel olm ayan davra-

P:10

Önsöz 11 nışlannı tespit edip çözümleyebilmeyi öğretecek. İster iş ister sosyal hayatınız söz konusu olsun, bu bilgilerin hayatınızı nasıl zenginleştirip geliştirdiğini kısa zaman içinde göreceksiniz. N avarro’nun bu kitapta sizinle paylaşacağı bilgilerin büyük bir çoğunluğu on beş yıl öncesine kadar bilim dünyası tarafından tanınm a­ maktaydı. Bilim adamları ancak beyin tarama ve sinirsel görüntülem e teknolojilerindeki yakın zamanlı gelişm eler sayesinde N avarro’nun kitap boyunca anlatacağı davranışların geçerliliğini kabul edecek bir noktaya geldi. Psikoloji, nörobiyoloji, tıp, sosyoloji, kriminoloji (suç- bilim), iletişim ve antropoloji alanlarında gerçekleşen en son keşif ve ilerlem elerden (ve çeyrek asırlık kariyerinde FBI Özel Ajanı olarak sözel olmayan davranışları kullandığı deneyimlerinden) yola çıkan N avarro’yu, sözel olmayan iletişim konusundaki becerilerinizi geliştir­ menizi sağlayacak eşsiz bir kaynak olarak görebilirsiniz. Kendisinin yetenek ve deneyimleri tüm dünya tarafından kabul görmüş durumda. D üzenli olarak katıldığı televizyon program larının (N B C ’de Today Show , C N N H eadline News, Fox Cable News ve A B C ’de G ood Mor- ning America) yanında, FBI, CIA ve istihbarat dünyasının diğer kurum lan için sözel olmayan iletişim üzerine seminerler düzenlem ek­ te ve hem ABD hem de diğer ülkelerdeki bankalar, sigorta şirketleri ve büyük hukuk bürolarına danışmanlık yapmakta. Navarro aynı zam an­ da, Saint Leo Ü niversitesi’nde ve sözel olmayan iletişim üzerine ken­ dine özgü anlayışının, hastalarının durumlarını daha hızlı ve doğru şekilde değerlendirmek isteyen hekimlerin de dahil olduğu ciddi bir dinleyici kitlesi bulduğu Birleşik D evletler’deki çeşitli tıp fakültelerin­ de dersler vermekte. Kitabı okurken sizin de göreceğiniz gibi, Navar­ ro ’nun akadem ik yetenekleri ve mesleki kredisi (ve gerçek yaşam daki çok ciddi durum larda sözel olmayan işaretleri ustaca imaliz edebilm e

P:11

12 Beden D iliniz becerisi) sözel olmayan davranışlar üzerine uzm anlık kazanm asını ve bir eğitmen olarak Öne çıkm asını sağlam ıştır. Navarro'vla birlikte çalışmaya, seminerlerine katılmaya ve fikirle­ rini kendi hayatımda kullanm aya başladıktan sonra inanarak söyleye­ bilirim ki, bu kitaptaki bilgiler sözel olmayan iletişim konusundaki anlayışımız açısından ciddi bir artı değer ifade etmektedir. Bunu, Navarro’nun sözel olmayan iletişim üzerine sahip olduğu bilim sel bil­ gileri profesyonel amaçlar ve kişisel başarı için kullanm ak konusunda­ ki öncü çalışmalarından duyduğu heyecan yüzünden, bu kitap projesi­ ne dahil olmuş uzman bir psikolog olarak söylüyorum. Navarro'nun konuya mantıklı ve itinalı yaklaşımından da etkilendi­ ğimi söylemeliyim. Örneğin, sözel olmayan işaretlerin gözlem lenmesi birçok davranış türünü “doğru bir şekilde okuyabilm em ize” imkân tanır­ ken, Navarro yalancılık ve sahtekârlığı beden dilini kullanarak tespit etmenin özellikle zor ve riskli bir iş olduğu konusunda bizi uyarm akta­ dır. Bu, jüri üyeleri ya da yasa uygulayıcılar tarafından nadiren tanım la­ nabilen çok önemli bir noktadır ve sözel olmayan davranışlarına bakarak bir insanı dürüst ya da yalancı olarak ilan etm eden önce çok dikkatli olmamız gerektiğini gösteren kritik bir bilgi olarak düşünülebilir. Sözel olmayan davranışlar üzerine yazılan diğer birçok kitabın aksine, burada edineceğiniz bilgiler, kişisel fikirlere ya da kuram sal spekülasyonlara değil, bilimsel gerçeklere ve deneylerle tespit edilm iş sonuçlara dayanmaktadır. Dahası, bu kitap yayınlanm ış diğer çalışm a­ ların çoğunlukla göz ardı ettiği çok önem li bir noktayı, sözel olm ayan ipuçlarını anlamak ve etkili bir şekilde kullanm a konusunda insan bey­ ninin limbik sisteminin oynadığı kritik rolü öne çıkarm aktadır. Bedenimizin sessiz dili üzerinde uzm anlaşabilirsiniz. İster m esle­ ğinizde yükselmek ister arkadaşlarınız ve ailenizle olan ilişkilerinizi daha iyi bir noktaya çekm ek için sözel olm ayan d avranışlar üzerinde

P:12

Önsöz 13 çalışıyor olun, bu kitap sizin için hazırlandı. Kitaptaki farklı konulara odaklanmış bölümlerin dikkatli bir şekilde incelenmesi ve Navar­ ro’nun öğretilerini kavramak ve gündelik yaşantınıza katmak için ayı­ racağınız zaman ve enerjiyle, sözel olmayan iletişim konusunda ustalık kazanabilirsiniz. İnsanları başarılı bir şekilde okuyabilmek (hareketlerini tahmin edebilmek için sözel olmayan davranışları saptamak, şifrelerini çöz­ mek ve elde edilen bilgileri değerlendirmek), denemenize değecek ve harcayacağınız çabanın karşılığında ciddi ödüller elde etmenizi sağla­ yacak bir iştir. Bu yüzden koltuğunuza rahat bir şekilde oturun, bir sonraki sayfayı çevirin ve Navarro’nun size göstereceği, hepsi de büyük önem ifade eden sözel olmayan davranışları öğrenmeye hazırla­ nın. Çok zaman geçmeden, bir bakışta herkesin ne söylediğini keşfet­ meye başlayacaksınız.

P:13

TEŞEKKÜR 9 Bu kitabın henüz ilk taslak metinlerini yazmaya başladığım da, aslında projenin çok uzun zamandır yapım aşamasında olduğunu fark ettim. Başlangıç noktam, sözel olmayan davranışları okuma konusun­ da gelişen ilgim ya da edindiğim bilgileri akademik dünyada veya F B I’da kullanm am değildi. Her şey çok uzun yıllar önce, ailemle baş­ lam ıştı. D iğer insanları okumayı ilk olarak ebeveynlerim Albert ve M ari- ana L opez ve büyükannem Adelina Paniagua E spino’dan öğrendim . Bu insanların her biri, sözel olmayan davranışlar ve beden dilinin gücü ve önemi üzerine bana kendi tarzlarında farklı şeyler öğretm iş­ tir. A nnem den, sözel olmayan davranışların insan ilişkilerindeki paha biçilm ez önemini öğrendim: ince bir davranışın nasıl uygunsuz bir durum un oluşmasını engelleyebileceğini ya da karşımızdaki insa­ nın tam anlam ıyla rahatlamasını sağlayacağını. Bütün hayatı boyun­ ca zahm etsizce uyguladığı bir beceriydi bu. Tek bir bakışıyla kesin bir açıklık içinde iletişim kurabilen bir adam olan babamdan, ifade­ nin gücünü öğrendim. Yalnızca varlığıyla saygı uyandıran bir adam ­ dı. Ve bu kitabı adadığım büyükannemden, çok küçük davranışların büyük önem ifade edebileceğini öğrendim - bir gülümseme, baş hareketi ya da nazik bir dokunuşun çok şey demek olabileceğini, hat­ ta iyileştirici bir etki gösterebileceğini. Bana her gün öğrettikleri ve kendi hayatlarında da uyguladıkları bu şeyler, etrafımdaki dünyayı

P:14

16 B eden D ilin iz daha doğru bir şekilde gözlem lem em i sağladı. Öğretileri bu kitabın içinde bulunabilir. B righam Young Ü niversitesi’ndeyken, J. W esley Sherwood, Ric- hard Townsend ve Dekan Clive W inn II, polis teknikleri ve suçluların gözlemlenmesi konularında bana birçok şey öğretti. Sonraki yıllarda, F B I’da, Doug Gregory, Tom Riley, Julian “Jay” K oem er, Dr. Richard Ault ve David G. M ajör gibi insanlardan karşı istihbarat ve casus dav­ ranışlarının ince ayrıntılarını öğrendim. İnsanları izleme becerilerimi keskinleştiren bu insanlara müteşekkirim. Aynı şekilde, eski bir FBI ajanı ve B üro'nun seçkin D avranışsal A naliz P rogram ı’nın üyelerin­ den biri olan Dr. John S chafer’a da, yazm am için beni yüreklendirdiği ve birkaç kez bana kendisiyle birlikte çalışm a ayrıcalığını tanıdığı için teşekkür etmeliyim. Yıllar boyunca en akla gelmeyecek yerlerde benimle birlikte casus avına çıkan Marc Reeser da bir teşekkürü hak ediyor. F B I’ın Ulusal G üvenlik D epartm anı’ndaki tüm m eslektaşları­ ma da bana gösterdikleri destekten ötürü teşekkür ediyorum. Yıllar boyunca en iyiler tarafından eğitilm em izi sağlayan FBI içinde, profesörler Joe Kulis, Paul E km an, M aureen O ’Sullivan, Mark Frank, Bella M. DePaulo, Aldert Vrij, Reid M eloy ve Judy B urgoon’dan, sözel olm ayan davranışlar üzerine araştırm a kon u su n ­ da. bazen doğrudan bazen de kitapları, m akaleleri aracılığıyla birçok şey öğrendim . Spokane, W ashington’daki Sözel O lm ayan İletişim M erkezi’nin başında olan ve yazılarını, öğretilerini ve ö ğ ütlerini tam bir sadakatle takip ettiğim D avid G iv en s’m da aralarında olduğu bu önemli insanların birçoğuyla arkadaş olm a şansına eriştim . A raştır­ ma ve yazılan hayatımı zenginleştiren bu insanların yapıtlarını, diğer büyük isimler, Desmond M orris, Edvvard Hail ve çığır açan kitabı The Expression O f The E m otions In M an a n d A n im a ls (İnsanlarda ve Hayvanlarda Duyguların İfadesi) ile her şeyin başlangıcı olan Char-

P:15

Teşekkür 17 les D arw in’in seçilmiş çeşitli eserleriyle birlikte, kitabın sonunda bulabilirsiniz. Bu isimler çalışmamın akademik zeminini oluştururken, projeye katkıda bulunan diğer insanları da burada anmam gerekiyor. Tampa Üniversitesi’nden değerli dostum Elizabeth Lee Barron. söz konusu araştırma olduğunda, bana tanrının bir lütfuydu. Ayrıca Tampa Üni- versitesi’nden Dr. Phil Quinn ve Saint Leo Üniversitesi’nden Profesör Barry G lover’a da, uzun yıllara dayanan dostlukları ve yoğun seyahat programıma ayak uydurma konusundaki sabırları nedeniyle teşekkürü bir borç bilirim. Bu kitap içerdiği fotoğraflar olmaksızın aynı etkiye sahip olamazdı; bu nedenle tanınmış fotoğrafçı Mark Wemple'in çalışmalarına çok şey borçluyum. Aynı şekilde, kitap için fotoğraflarının çekilip çekilemeye­ ceğini sorduğumuzda, yalnızca “Tabii, neden olmasın?\" diyerek bunu kabul eden idari asistanım Ashlee B. Castle’a da şükranlarımı sunmak isterim. Hepiniz harika insanlarsınız. Çizimleriyle kitaba katkıda bulu­ nan T am pa’lı sanatçı David R. Andrade’ye de teşekkür etmeliyim. Bana karşı sabn asla tükenmeyen HarperCollins editörüm Matthew Benjamin, bu projeyi toparlarken, bir centilmen ve tam bir profesyonel oluşu nedeniyle övgüyü hak ediyor. Projenin tamamlanması için özen ve gayretle çalışan idari editör Toni Scierra’ya teşekkürlerimi sunm a­ lıyım. M atthew ve Toni HarperCollins’de, teşekkürü bir borç bildiğim redaksiyondan sorumlu editör Paula Cooper’m da aralarında olduğu harika bir takım la bu işi götürdüler. Ve daha önce de olduğu gibi, fikir­ lerim i bu kitap için şekillendiren ve kaleme aldığı önsözde nazik cüm ­ leleriyle beni onurlandıran Dr. Marvin Karlins’e de teşekkür etmek istiyorum. Yoğun ders programına rağmen bu kitabın ilk taslaklarını düzelt­ m ek için zam an ayıran ve insan bedenine dair inanılmaz bilgi birikimi

P:16

18 T e şekkür ni benim le paylaşan, gerçek bir bilim insanı ve öğretim görevlisi, değerli dostum Dr. E lizabeth A. M u rra y ’a da şük ran larım ı sunuyorum . Onlara ayırm am gereken zam anlan bu kitabı yazm ak için kullanır­ ken. bana gösterdikleri m üsam aha nedeniyle aileme binlerce teşekkür­ ler. L u c a ’ya, b inlerce teşe k k ü rle r. Ve varlığı için h e r gün şükrettiğim kızım Stephanie'ye. Bütün bu insanlar elinizde tuttuğunuz kitaba bir şekilde katkıda bulundu: az ya da çok, bilgi ve görüşlerini sizlerle paylaştılar. Bu kita­ bı, birçoğunuzun buradaki bilgileri gündelik hayatınızda kullanacağını biliyor olmanın getirdiği tem kinlilik içinde yazdığım ı bilm enizi iste­ rim. Bu anlamda, hem bilim sel hem de gözlem e dayalı bilgileri titizlik ve açıklıkla verebilm ek için dikkatli bir çalışm a sürdürdüm . Bu kitapta herhangi bir hata varsa, bu durum benim sorum luluğum dadır ve hata da yalnızca bana aittir. Eski bir Latin deyişi vardır; “Qui docet, discit” (Ö ğreten kişi, öğre­ nir). Birçok açıdan yazm ak da böyle bir şey; insanın her günü keyifle tamamlam asını sağlayan bir öğrenm e ve anlam a süreci. Bu kitabın sonuna geldiğinizde, sözel olm ayan bir şekilde nasıl iletişim kurduğu­ m uza dair sizin de derin bir bilgiye sahip olacağınızı ve herkesin ne söylediğini bilerek, benim ki gibi, sizin de yaşam larınızın zenginleşe­ ceğini umuyorum. Joe Navarro Tampa, Florida, Ağustos 2007

P:17

1 SÖZEL OLMAYAN İLETİŞİMİN ŞİFRELERİNDE USTALAŞMAK Ne zam an insanlara “beden dili” üzerine eğitim versem, daima aynı soruyla karşılaşırım: “Joe, sözel olmayan davranışlar üzerine çalışmak konusunda en çok ilgini çeken şey neydi?” Aslında bu özellikle yap­ m ayı planladığım bir şey ya da konuya yönelik uzun dönemli bir ilgi­ nin sonucu değildi. Aslında çok daha pratik nedenler söz konusuydu; zorunluluktan (bütünüyle yeni bir yaşam tarzına başarılı bir şekilde uyum sağlayabilm e ihtiyacından) kaynaklanmış olduğunu da söyleye­ biliriz. Sekiz yaşındayken K üba’dan A m erika’ya m ülteci olarak gel­ m iştim . “ D om uzlar Körfezi H arekâtf’ndanl yalnızca birkaç ay sonra K ü b a ’yı terk etm iştik ve A B D ’de sığınmacı olarak kısa bir süre kala­ cağımızı düşünüyorduk. Başlangıçta, İngilizce konuşamayan birisi olarak, bu ülkeye gelen diğer binlerce göçm enin yaptığı şeyi yaptım. Okuldaki yeni arkadaşla­ rım a uyum sağlayabilmek için, etrafımı saran “diğer” dilin -sözel 1 1961 ’de ABD’nin Küba lideri Castro'yu devirmek için gerçekleştirdiği haıc kât. ABD’nin desteğini alan sürgündeki Kübalıların ülkenin güneybatısındaki Domuzlar Körfezi’ne yaptığı üç günlük çıkarmanın sonucunda, harekât başarı­ sızlıkla sonuçlanmıştır.

P:18

2 0 Beden Diliniz olmayan davranış dilinin- farkına varmam (ve bu dile duyarlı olmam) gerektiğini çok çabuk anlamıştım. Bu, hızlı bir biçimde tercüme edip anlayabileceğim bir dildi. Henüz tam olarak olgunlaşmamış zihnimde, insan bedenini, karşımdaki kişinin ne düşündüğünü jest, mimik ve fiziksel hareketler aracılığıyla bana ileten bir ilan panosu olarak gör­ mekteydim. Zaman içinde, tabii ki, İngilizceyi öğrendim (ve hatta İspanyolcada bazı açılardan geriledim) fakat sözel olmayan davranış­ ların anlamlarını asla unutmadım. Henüz çok küçük yaşlardayken, sözel olmayan iletişime her zaman güvenebileceğimi keşfetmiştim. Sınıf arkadaşlarımla öğretmenlerimin bana iletmek istedikleri şey­ leri ve benim hakkımdaki düşüncelerini çözümlemek için beden dilini kullanmayı öğrendim. Fark ettiğim ilk şeylerden biri, beni gerçekten seven öğrenci ya da öğretmenlerin, benimle karşılaştıkları zamanlarda kaşlarını kaldırdıklarıydı. Diğer taraftan, bana karşı çok da arkadaşça hisler beslemeyen diğerleri, beni gördüklerinde belli belirsiz şekilde gözlerini kısıyordu - bir kez gözlemlendiği takdirde bir daha asla akıl­ dan çıkmayacak bir davranıştır bu. Diğer birçok göçmenin yaptığı gibi ben de, hızlı bir şekilde insanları değerlendirip arkadaşlıklar kurmak, ortadaki bariz dil engeline rağmen iletişime geçmek, düşmanca davra­ nışlar gösterenlerden sakınmak ve sağlıklı ilişkiler geliştirmek için bu sözel olmayan bilgileri kullanmaya başladım. Yıllar sonra, aynı sözel olmayan davranışları (göz hareketlerini) F B I’da özel ajan olarak olay­ ları çözmek için kullanacaktım (Bkz. Kutu 1). Geçmişim, eğitimim ve deneyimlerim temelinde, size etrafınızdaki dünyaya sözel olmayan iletişim üzerine uzmanlaşmış bir FBI ajanı gibi bakmayı öğretmek istiyorum - her insan etkileşiminin bilgiyle yüklü olduğu canh ve dinamik bir dünya. İnsanların ne düşündüğü, hissettiği ve yapmak istediğini anlam anız için bedenin sessiz dilini kullanm a imkânına sahip olacaksınız. Bu bilgiyi kullanarak diğerlerinin arasın­

P:19

Sözel O lm a yan İletişimin Ş ifrelerinde Ustalaşmak 21 dan sıyrılabilirsiniz. Bu bilgi aynı zamanda sizi koruyacak ve insan davranışlarına yönelik olarak bugüne dek saklı kalmış bir perspektif sağlayacak. _________________Kutu 1: G ÖZ AÇIP KAPAYINCAYA KADAR_____________ \"Gözün bloke olması\", kendimizi tehdit altında Hissettiğimizde ve/veya gördüğümüz şeyden hoşlanmadığımızda oluşabilecek sözel olmayan bir davranıştır. Göz kısma (sınıf arkadaşlarımla yaşadığım durumdaki gibi), kapatma ya da perdeleme, beynimizi istenmeyen görüntüleri \"görmek­ ten\" korumak ve diğer insanlara karşı olumsuz duygularımız; iletmek içip geliştirdiğimiz davranışlardır. Porto Riko'da doksan yedi kişinin hayatını kaybettiği b-r otel yangınında, kundaklama ihtimaline karşı sürdürülen soruşturmaya yar­ dımcı olduğumda gözün bloke olduğu davranışları kullanmam gerekmiş­ ti. Yangın, sorumlu olduğu bölgede çıktığı için güvenlik gorev-nennden biri ilk şüphelilerden biri olarak sorguya alındı. Yangını çıkarmakla hiçbir ilgisi olmadığını anlamamızı sağlayan şey, yangından önce ve yangın esnasında nerede olduğu ve yangını çıkarıp çıkarmadığına dair yöneltti­ ğimiz kesin sorular oldu. Her sorunun ardından, göz tepkilerini değerlen­ dirmek için yüzünü inceliyordum. Gözleri yalnızca, yangın çıktığında nerede bulunduğunu sorduğumuzda bloke oldu. Aksine, \"Yangını çıkaran sen misin?\" sorusunda ise hiç endişeli görünmemişti. Bu noktada, asıl meselenin yangın esnasında adamın nerede bulunduğunu anladım; yan­ gını çıkarmakla olası bir bağlantısı söz konusu değildi. Konu üzerine detektifler tarafından sorgulanmaya devam eden güvenlik görevlisi, en sonunda, aynı otelde çalışmakta olan kız arkadaşını görmek için görev yerini terk ettiğini itiraf etti. Maalesef görevli yerini terk ettiğinde kundakçı bu bölgeye girmiş ve yangını başlatmıştı Güvenlik görevlisinin göz hareketleri sorgulamayı sürdürmemiz ıçm ihtiyacımız olan noktayı sağlamıştı Aıaştıımaların sonucunda trajik yan­ gından sorumiu olan üç kundakçı tutuklandı ve suçlu bulundu Güvenlik görevlisi ise, her ne kadar ciddi biı ihmalkârlık göstermiş ve koıkunç bu suçluluk duygusunun altında kalmış olsa da; olayın faili değildi

P:20

2 2 Beden D iliniz SÖZEL OLMAYAN İLETİŞİM TAM OLARAK NEDİR? Genellikle “sözel olmayan davranışlar” ya da “beden dili” olarak kullanılan sözel olmayan iletişim, aynen konuşm a gibi, bilgi iletim i­ nin bir yoludur. Fakat bu iletim mimikler, jestler, dokunm a (haptiks), fiziksel hareketler (kinesis), vücudun duruşu, beden donatıları (kıya­ fetler, m ücevherler, saç tarzı, dövm eler vs) ve hatta kişinin ses tonu, tınısı ve yüksekliği (ancak konuşm asının içeriği değil) aracılığıyla gerçekleşmektedir. Sözel olmayan davranışlar kişilerarası iletişimin takriben % 6 0 -65'lik kısmını teşkil ederken, seks esnasında eşler ara­ sındaki iletişim in % 100!ünü de oluşturabilir (B urgoon, 1994, 229- 285). Sözel olmayan iletişim aynı zamanda kişinin gerçek düşüncelerini, hislerini ve niyetlerini de açığa çıkarabilir. Bu nedenden ötürü, sözel olmayan davranışlar bazen “ifadeler” olarak da geçebilir, çünkü bize kişinin aklından neler geçtiğini ifade ederler. İnsanlar sözel olmayan bir şekilde de iletişimde olduklarını her zaman fark edemediklerinden dolayı, beden dilleri, kişisel amaçlarına yönelik bilinçli olarak oluştur­ duktan sözlü bildirimlerinden çok daha gerçek bilgiler içerebilir (Bkz. Kutu 2). Sözel olmayan davranışlarını gözlemleyerek karşınızdaki kişinin hislerini, niyetlerini ya da hareketlerini (veya söylemekte olduğu şey­ lerin aslında ne anlama geldiğini) anlayabildiğiniz her durumda, bu kişiyi başarılı bir şekilde çözümlemiş ve sessiz yöntemi kullanmışsınız demektir.

P:21

Sözel Olmayan İletişimin Şifrelerinde Ustalaşmak 23 Kutu 2: HAREKETLER SÖZCÜKLERDEN DAHA ÇOK ŞEY ANLATIR Bazı durumlarda beden dilinin gerçekleri, sözlü dilden çok daha fazla yansıtabileceğinin önemli örneklerinden biri, Anzona'da Kızılderililer için ayrılmış Parker bölgesinde genç bir kadına tecavüz olayıdır. Olay sonra­ sında şüphelilerden biri sorguya alınmıştı. Anlattılar* ikna ediciydi ve hikâyesi de akla yatıyordu. Kurbanı olayın olduğu saatlerde görmediğini ve pamuk tarlasını geçtikten sonra sola dönerek dosdoğru evine gittiğini anlatmıştı. Meslektaşlarım şüphelinin anlattıklarını not atirken, gözienmi adamın üzerinden ayırmadım ve hikâyesini anlatırken, sola donesek evi ne gittiğini söylediği anda ellerinin önce sağ yönü, yanı tecavüzü1\" o*?r- çekleştiği bölgeyi gösterdiğini fark ettim. Onu izlemiyor olsayd ı sözel (\"sola döndüm\") ve sözel olmayan (sağ yönü gösteren elu dışavuf..nr>iar: arasındaki çelişkiyi fark edemeyecektim. Ancak bunu gördüğüm anda yalan söylediğini anladım, Bir süre bekledikten sonra onu yeniden sorgu­ ya aldım ve en sonunda suçu işlediğini itiraf etti. YAŞAMINIZI GELİŞTİRMEK İÇİN SÖZEL OLMAYAN DAVRANIŞLARIN KULLANILMASI Sözel olmayan davranışları etkili bir şekilde okuyup yorumlayabilen ve karşılarındaki kişilerin bu davranışları (yani kendi davranışlarını) nasıl algıladığını yönetebilen insanların, bu beceriden yoksun olanlara kıyasla daha başarılı bir yaşam süreceği araştırmacılar tarafından orta­ ya konmuştur (Goleman, 1995, 13-92). Okumakta olduğunuz kitabın amacı, etrafınızdaki dünyayı nasıl gözlemleyeceğinizi ve geçerli olabi­ lecek her durumda sözel olmayan davranışların anlamlarını nasıl tespit edeceğinizi öğretmektir. Bu güçlü bilgi sayesinde siz de kişisel ilişki­ lerinizi geliştirecek ve yaşamınızı zenginleştireceksiniz. Sözel olmayan davranışların ifade ettiği değer konusundaki en önemli hususlardan biri, evrensel uygulanabilirliğidir. So/el olmavan

P:22

24 Beden Diliniz davranışlar insanların etkileşim de olduğu her yerde benzer ve güveni­ lirdir. Belirli bir sözel olmayan davranışın anlamını çözdüğünüz anda, bu bilgiyi birçok farklı durum da ve her türlü ortam da kullanabilirsiniz. Aslına bakılacak olursa, sözel olmayan davranışlar olmaksızın etkili bir iletişim kurmak çok zordur. Bilgisayar, yazılı mesaj, elektronik posta, telefon ve video konferans gibi teknolojilerin elimizin altında olduğu bir çağda, insanların neden halen toplantı yapmak için uçaklara atlayıp binlerce kilometre yol kat ettiğini merak ediyorsanız, bunun nedeni karşılıklı olarak sözel olmayan bir iletişim kurma ve gözlem le­ me ihtiyacıdır. Hiçbir şey sözel olmayan davranışları yakından ve kar- ________Kutu 3: BİR DOKTORUN HASTALARINI \"OKUMASI\" B;rkcrç ay önce bir grup amatör poker oyuncusuna, rakiplerinin ellerini ' okumak\" ve daha çok para kazanmak için sözel olmayan davranışların nasi! kullanılabileceği üzerine bir seminer verdim. Poker temelde bir blöf ve aldatma oyunu olduğundan, oyuncular rakiplerinin ifadelerini okuma becerisine gerçek bir ilgi duymaktaydı. Onlar için sözel olmayan davra­ nışların çözümlenmesi oyunu kazanmak açısından kritik önem ifade etmektedir. Karılımaiar seminer sayesinde elde ettikleri perspektiften mem­ nun kaiırken, beni en çok etkileyen şey, birçok oyuncunun sözel olmayan davranışları anlamanın ve kullanmanın poker masasının ötesinde ifade ettiği değeri görmüş olmasıydı. Semineıin iki hafta sonrasında katılımcıların birinden, Teksaslı bir doktordan, e-posta aldım: \"Beni en çok şaşırtan, seminerinizde öğrendik­ lerimin aynı zamanda profesyonel yaşamımda da işe yaradığını görmek oidu Poker oyuncularını okuyabilmemiz için bize öğrettiğiniz sözel olma- ,'on davranışlar, hastalarımı okumama da imkân tanıdı. Artık ne zaman rabate'Z, ne zaman içten olduklarını ya da tam anlamıyla dürüst davran­ madıklarım anlayabiliyorum.'' Teksaslı doktorun bu yazdıkları, sözel olma­ yan davranışların evrenselliğini ve yaşamın tüm katmanlarındaki değerini onaya kaymaktadır.

P:23

Sözel O lm ayan İletişimin Şifrelerinde Ustalaşmak 25 şılıklı olarak gözlemlemenin yerini tutamaz. Bunun nedeni, sözel olmayan davranışların gücü ve anlamıdır. Bu yüzden, okum akta oldu­ ğunuz kitaptan öğrendiğiniz her şeyi her durum ve koşul altında uygu­ layabileceksiniz (Bkz. Kutu 3). SÖZEL OLMAYAN İLETİŞİMDE USTALAŞMAK ORTAKLIK GEREKTİRİR Normal bir zekâ ve bilgi düzeyine sahip her insanın, kendisini geliştir­ m ek için sözel olmayan iletişimi öğrenebileceğini biliyorum. Bunu gönül rahatlığıyla söylememin nedeni, son yirmi yıl içinde sizin gibi binlerce insana, sözel olmayan davranışları nasıl başarılı bir şekilde çözümleyebileceklerini ve bu bilgiyi hem kendi hem de sevdiklerinin yaşamlarım zenginleştirmek ve kişisel ya da profesyonel amaçlarına ulaşmak için kullanabileceklerini öğretmiş olmamdır. Diğer taraftan, bunu başarmamız için, her birimizin ciddi önem ifade eden katkılar yapacağı bir ortaklık kurmamız gerekmektedir. Sözel Olmayan İletişimi Başarılı Bir Şekilde Gözlemlemek ve Çözümlemek İçmOn Talimat İnsanları başarılı bir şekilde okumak (düşünce, duygu ve niyetlerini anlam ak için sözel olmayan bilgiler toplamak), sürekli çalışma ve doğ­ ru eğitim gerektiren bir beceridir. Eğitiminiz açısından, sözel olmavan davranışları okuma konusundaki etkinliğinizi azami noktaya çekmeniz için size bazı kılavuz noktalar (talimatlar) vermek istiyorum. Aşağıda­ ki talimatları yaşantınıza dahil edip gündelik rutininizin bir parças» yapmayı öğrendikçe, bu özellikler sizin yaradılışınız haline gelerek.

P:24

26 Beden D ilin iz gavriihtiyarî kullandığınız becerilere dönüşecek. Aslına bakarsanız, araba kullanmayı öğrenmek gibi bir şeyden bahsediyorum. İlk kez direksiyonun başına geçtiğiniz zamanı anımsıyor musunuz? Siz de benim gibi birisiyseniz, bir yandan içeride, altınızdaki makineyi kul­ lanmakla uğraşırken, bir yandan da dışarıda, yolda neler olup bittiğini takip etm enin zorluğu eminim sizin de gözünüzü korkutmuştur. Ancak direksiyonun ardında gerçek bir güven ve rahatlığa ulaştığınızda, sürü­ cülüğün her noktasına ilginizi yöneltebileceğiniz bir duruma gelirsiniz. Sözel olmayan davranışların da bundan çok bir farkı olmadığını söyle­ yebilirim. Sözel olmayan iletişim m ekanizm alarında ustalaşm aya baş­ ladığınız anda bu beceriler sizin için otomatik hale geleceğinden, tüm ilginizi etrafınızdaki dünyayı çözümlemeye verebilirsiniz. TaKmat 1: Çevrenizin Yetkin Bir Gözlemcisi Olun Gözlem, sözel olmayan iletişimi çözüm lem ek ve kullanmak isteyen herkes için en temel gerekliliktir. Kulaklarımızı tıkaçlarla kapatıp birisini dinlem eye çalışm anın ne derece saçm a olduğunu düşünün. Verilen mesajı duyam ayız ve söyle­ nenleri kaçırırız. Zaten bu nedenle dinleyiciler kulaklarında tıkaçlarla dolaşmaz. Ancak söz konusu olan sözel olmayan davranışların sessiz dilini görm ek olduğunda, birçok insanın gözlerinin bağlı olduğunu söyleyebiliriz - etraflarındaki beden işaretlerine karşı duyarsız durum ­ dadırlar. Bunu bir düşünün. Sözlü ifadelerim izi anlam ak açısından dikkatli dinleme ne denli önem liyse, beden dilim izi kavram ak açısın­ dan dikkatli gözlem de aynı ölçüde önemlidir. Hey! Bu cümleyi yal­ nızca okuyup geçm enizi istem iyorum ! Bu nokta kritik bir Önem ifade ediyor. Uyumlu bir gözlem , insanları okum ak ve sözel olm ayan ifade­ lerini başarılı bir şekilde tespit etm ek açısından hayati önem teşkil etm ekledir.

P:25

Sözel O lm a yan İletişimin Şifrelerinde Ustalaşm ak 27 Sorun, birçok insanın yaşanılan boyunca bakmasına rağmen tam olarak görememesidir. Ya da kılı kırk yaran ünlü İngiliz detektifi Sher- lock H olm es’un, ortağı Dr. VVatson’a dediği gibi: “G örüyorsun ama gözlemlemiyorsun.” Ne yazık ki, insanların büyük bir çoğunluğu çev­ relerine asgari düzeyde ilgi göstermektedir. Bu insanlar dünyalarındaki ince değişikliklere karşı duyarsız durumdadır. Karşılarındaki kişinin düşünce ve niyetlerini açık edebilecek bir el ya da kol hareketi gibi, etraflarını sarmış olan zengin detayların farkında değildirler. Aslına bakılacak olursa, çeşitli bilimsel çalışmalar insanların yaşa­ dıkları dünyayı gözlemleme konusunda çok zayıf olduklarım ortaya koymaktadır. Yapılan bir deneyde, etraflarında sürmekte olan birçok farklı faaliyetin ortasında, goril kostümü giymiş bir adam bir grup öğrencinin önünden geçtiğinde, öğrencilerin yarısı bu adamı fark ede­ m em iştir! (Sim ons & Chabris, 1999, 1059-1074) Gözlem-yoksunu insanlar, uçak pilotlarının “dunımsal farkındahk\" dediği, kişinin bulunduğu yere dair algılannı ifade eden özelliğe sahip değildir ve etraflarında, hatta önlerinde olup biten olayların bile tam bir zihinsel resmini çıkaramazlar. Bu insanlara, kalabalık bir odaya girmelerini söyleyin ve etraflarına bakmaları için bir şans verin; ardın­ dan da gözlerini kapatıp gördüklerini anlatmalarını isteyin. Oda için­ deki en aleni şeyleri bile hatırlamak konusundaki yetersizlikleri sizi şaşkınlığa düşürecektir. Yaşama karşı bir kör gibi davranan ne çok insanla karşılaştığımızı ya da bu insanlarla ilgili ne çok haber okuduğumuzu düşünmek bile yeterince can sıkıcı. Kendi dünyalarını gözlemleyemeyen insanların şikâyetleri hemen her zaman aynıdır: “Karım bana boşanma davası açlı. Oy.sa evliliğimizin mutsuz ettiğine dair tek bir işaret bile almadım \"

P:26

28 Beden D iliniz \"Danışman psikolog oğlumun iiç yıldı/' kokain kullandığını st>\\ledi. l/vuşturucu sorunu olduğunu hiç bilmiyordum. \"Alkımın biriyle tanışmaktaydım r<*lanet herif bir anda yüzü­ me bir yumruk çaktı. Ne olduğunu göremedim bile. \"Patronumun performansımdan hoşnut olduğunu düşünüyor­ dum. İşten kovulacağımı hiç aklıma getirmemiştim Bunlar, etraflarındaki dünyayı tam anlamıyla gözlemlemeyi hiçbir zaman öğrenememiş insanların ifadeleri. Ancak yetersizlikleri aslında hiç de şaşırtıcı değil. Her şey bir kenara, çocukluktan yetişkinliğe geçişte, etrafımızdaki insanların verdiği sözel olmayan ipuçlarını nasıl gözlem leyebileceğimiz bize öğretilmiyor. İlkokul, lise ya da üniversi­ tede insanlara durumsa] farkmdalığm öğretildiği dersler de yok. Şans­ lıysanız, gözlem gücünüzü kendiniz geliştirebilirsiniz. Aksi halde, ilişkilerinizde, işte ve aileniz içinde sorunları önlem enize yardımcı olacak ve yaşamınızı zenginleştirecek inanılmaz ölçüde yararlı bilgiyi kaçırmanız işten bile değil. Ancak gözlem öğrenilebilecek bir beceridir. Yaşamımızı bir kör gibi sürdürm emiz gerekmiyor. Dahası, gözlem bir beceri olduğundan, doğru bir eğitim ve çalışm ayla bu becerimizi geliştirmem iz de müm ­ kün. Gözlem konusunda “zorlanan” birisiyseniz, umutsuzluğa düşm e­ yin. Dünyanızı daha bilinçli bir şekilde gözlemlemeye zaman ayırıp gayret gösterdiğiniz takdirde, bu alandaki zayıflığınızın üstesinden gelm emeniz için hiçbir neden yok. Yapmanız gereken, gözlemi (uyumlu gözlem i) bir yaşam tarzına dönüştürmek. Etrafınızdaki dünyanın farkında olmak pasif bir edim değildir. Bu, elde edilm esi için çaba, enerji ve yoğunlaşma, devam lılı­ ğının sağlanması için ise sürekli bir çalışma gerektiren, bilinçli ve

P:27

Sözel O lm ayan İletişimin Şifrelerinde Ustalaşmak 29 planlı bir davranıştır. Gözlem becerisini bir kas olarak düşünebiliriz. Bu kas kullanıldığı takdirde güçlenir ve kullanılmadığı ölçüde körelir. Gözlem kasınızı çalıştırdığınız müddetçe etrafınızdaki dünyayı daha etkili bir şekilde çözümleyebilirsiniz. Bu arada, uyumlu gözlemden bahsederken, yalnızca görüş algınızı değil, tüm duyularınızı çalıştırmanız gerektiğini söylüyorum. Ne zaman evime girsem, derin bir nefes alırım ve eğer hava “norm al” değilse, endişelenmem gereken bir şeyler var demektir. Bir keresinde, bir seyahatten döndüğümde, evde hafif bir sigara dumanı kokusu almıştım. Henüz gözlerimle etrafı taramadan önce, burnum olası bir tehlikeye karşı beni uyarmıştı. Sonradan anlaşıldı ki, apartmanın bakım işlerinden sorumlu olan görevlisi sızıntı yapan bir boruyu tamir etm ek için eve girmiş ve adamın teni ve kıyafetleri üzerindeki sigara kokusu içerinin havasına sinmişti. Tabii ki bu durumda bakım görev­ lisi bir risk değildi ancak pekâlâ yan odada gizlenmiş bir hırsız da olabilirdi. Burada önemli olan nokta, tüm duyularımı kullanarak çev­ rem i daha etkili bir şekilde değerlendirmem ve kişisel güvenliğimi sağlayabilm em dir. Talimat 2: Bağlam Dahilinde Gözlem, Sözel Olmayan Davranışları Anlamanın Anahtarıdır Gerçek yaşamda sözel olmayan davranışları gözlemlerken, dahil oldukları bağlamı ne denli anlarsanız, bu davranışların anlamlarını da aynı ölçüde başarıyla çözümleyebilirsiniz. Örneğin, bir trafik kazası­ nın ardından, insanların şok geçirmiş bir halde ve sersem bir şekilde etrafta dolanmaları beklenir. Ellerinin titremesi ve trafiğin ortasına yürüm ek gibi yanlış kararlar vermeleri de tahmin edilebilecek şeyler arasındadır (bir kazanın ardından memurların aracınızın içinde bekle­ menizi istemesi bundandır). Kaza sonrasında insanlar, beynin lımhik

P:28

30 Deden D iliniz sistem olarak bilinen bölümünün, “düşünen\" beyni bir süre için devre dışı bırakm asının etkisi altında kalır. Bu devre dışı kalışın sonuçları arasında titreme, odaklaııamam a, asabiyet ve huzursuzluk sayılabilir. Bağlam dahilinde bakılacak olursa, insanların davranışları beklenen davranışlardır ve kazanın yarattığı gerginliği yansıtırlar. Bir iş m ülaka­ tının henüz başlangıcında, işe başvuran kişinin gergin olmasını bekle­ rim ancak bir süre sonra bu gerginlik yok olacaktır. Ancak belirli sorularda aynı gerginliğin yeniden oluştuğunu fark edersem, bunun nedenlerini düşünürüm. Tofimot 3: Sözel Olmayan Evrensel Davranışların Tanımlanıp Çözümlenmesi Birçok insanda aynı şekilde görülmeleri dolayısıyla bazı beden hareket­ leri evrensel olarak nitelendirilir. Örneğin, karşınızdaki kişinin dudak­ larım birleştirerek neredeyse yok olacak şekilde ağzının içine çekmesi, bu kişinin endişe duyduğunun ve bir şeylerin yanlış olduğunun açık ve genel bir işaretidir. D udak büzm ek olarak bilinen bu sözel olmayan dav­ ranış. ilerideki bölüm lerde anlatacağım evrensel ifadelerden biridir (Bkz. K utu 4). Sözel olm ayan evrensel davranışları ne kadar iyi tanım­ layıp yorum layabilirseniz, etrafınızdaki insanların düşünce, duygu ve niyetlerini de aynı ölçüde etkili bir şekilde değerlendirebilirsiniz. Tafimat 4: Sözel Olmayan İdyosenkratik (Özel Durumlarla İlgili) Davranışların Tanımlanıp Çözümlenmesi Sözel olm ayan evrensel davranışlar hemen hemen bütün insanlar için aynı olan beden işaretlerini ifade etmektedir. İkinci bir davranış grubu ise, bireylere özgü işaretleri ifade eden sözel olmayan idyosenkratik (özel durum larla ilgili) davranışlardır. İdyosenkratik (özel durum larla ilgili) işaretleri tanımlayabilmeniz için, düzenli olarak etkileşim de olduğunuz insanların (arkadaşlar, aile

P:29

Kutu 4: BİR DUDAK BÜZÜLMESİ GEMİLERİ KURTARABİLİR Dudakların evrense! ifadeleri, bir İngiliz denizcilik şirketine danışman!'.* yaptığım sırada çok işime yaradı. İngiliz şirketi, sahip olduğu yük g e r i­ lerinin araç-gereç donanımını yapacak büyük bir uluslararası şirketle yapacakları sözleşme görüşmelerine benim de katılmamı istemişti. Teklifi kabul ettim ve kontratın her bir maddesi üzerinde ayn ayrı durulmasını ve bir madde üzerinde anlaşılmadan sonrakine geçilmemesinr önerdim. Bu şekilde, müşterim için yararlı olacak bilgileri elde edebilmek amacıyla, karşı şirket yetkilisini daha yakından inceleme imkânına sahip olacaktım Müşterime, \"İlginizi gerektirecek bir nokta olduğunda s>ze r>ot yaza­ rım/' diyerek, tarafların kontratı madde madde ıncele^e^n1 seyretmek için yerime oturdum. Karşı tarafta önemli bir ifade yakalama™ için çok beklemem gerekmedi. Geminin belli bir bölümündeki do^an^ma yönet ik detaylı bir madde okunduğunda (milyonlarca dolar tuta: maa b ; aona* nımdan bahsediyoruz), karşı şirketin şef müzakerec sin;n dudakların: büzdüğünü fark ettim - kontratın söz konusu kısmıyla ılgJ. hoşlanmadığı bir şeyler olduğu belliydi. Müşterime, kontıatın bu maddesinin sonradan bir ihtilafa yoi açabile­ cek sorunlu bir madde olduğunu ve taraflar bir aradayken detayiı bir şekilde tartışılıp kesin bir karara bağlanması gerektiğine dair bir not yaz dım. Maddenin taraflar arasında yeniden görüşülmesi ve detaylarına yoğunlaşılması sonucunda, her iki taraf da madde konusunda izlenecek politikayı yüz yüze belirledi ve müşterim 13,5 milyon dolaılık bir riskten kurtulmuş oldu. Karşı şirketin müzakerecisinin rahatsızlığını ortaya koyan sözel olmayan davranışı, madde üzerinde noktaların kesin bir şekilde belirlenmesi ve hemen orada karara bağlanması gerektiğinin a<,ık bir işaretiydi.

P:30

32 Beden Diliniz fertleri, iş arkadaşları, alışveriş yaptığınız ya da hizmet gördüğünüz insanlar) davranış kalıplarım incelemeniz gerekmektedir. Bir insanı ne kadar çok tanır veya ne kadar uzun süre etkileşimde bulunursanız, elde edeceğiniz veri tabanı sayesinde söz konusu kişinin idyosenkratik dav­ ranışlarını tanımlama şansınız da aynı ölçüde artacaktır. Örneğin, ergenlik çağındaki çocuğunuzun herhangi bir sınav öncesinde kafasını kaşıdığını ve dudaklarını ısırdığını fark ederseniz, bu, çocuğunuzun gerginliğini ya da sınava hazırlanmadığını gösteren güvenilir bir idyo­ senkratik davranış olabilir. Kuşku yok ki bu davranışlar stresle başa çıkma yollarından birine dönüşmüştür ve aynı davranışları birçok durumda, defalarca gözlemleyebilirsiniz. Çünkü “gelecekteki davra­ nışlarımızın en açık göstergesi, geçmişteki davranışlanmızdır.” Tafimot 5: İnsanlarla Olan Etkileşimlerinizde Temel Davranışlarını Saptamaya Çalışın Düzenli olarak etkileşimde olduğunuz insanların temel davranışlarını anlayabilmek için, normalde nasıl göründüklerini, nasıl oturduklarını, ellerini nereye koyduklarını, ayaklarının normal pozisyonunu, postür (duruş) ve genel yüz ifadelerini, başlarının eğimini ve hatta normalde eşyalarını nereye koyduklarını ya da nerede tuttuklarını gözlemleme­ niz gerekm ektedir (Bkz. Resim 1 ve 2). “N orm al” yüz ifadeleri ile “stresli” yüz ifadelerini ayırt edebilmelisiniz. Tanıdığınız bir kişinin temel davranışlarına aşina olmamak sizi, hastalanana dek çocuklannın boğazına hiç bakmayan ebeveynlerin durumuna düşürür. Doktoru çağırdıklannda çocuğun boğazında ne gördüklerini anlatmaya çalışsalar da, bu ebeveynlerin bir kıyas yapma şansları yoktur çünkü sağlıklı olduğu esnada çocuğun boğazına bak­ mamışlardır. Ancak normal olanın bilincinde olarak, anormal olanı algılayıp tespit edebiliriz.

P:31

Sözel O lm ayan İletişimin Şifrelerinde Ustalaşmak 33 Bir kişiyle tek bir kez görüşecekseniz bile, etkileşiminizin başlan­ gıcındaki “ilk pozisyonunu” saptamaya çalışmalısınız. Temel davra­ nışları tespit etmenin kritik bir nokta olması, karşınızdaki kişinin bu temel davranışlardan saptığı zamanlan anlamamıza imkân tanımasın­ dan kaynaklanmaktadır ve bu da yabana atılmayacak bir bilgidir (Bkz. Kutu 5). Stres altında olmayan yüz ifadelerini Stres altındaki bir yüz gergin ve hafif bir inceleyin. Gözler rahat ve dudaklar da şekilde çarpıktır. Kaşlar çatılmış ve alın net olarak görünmekte. da buruşmuşfur. Talimat 6: Her Zaman İnsanların Küme ya da Sıra Halindeki Birden Çok İfade/Davranışını Yakalamaya Çalışın Birden çok ifade ya da kümeler halinde davranışsal beden işaretleri gözlemlemeye başladığınız andan itibaren insanları doğru okuma konusundaki beceriniz de gelişmeye başlayacaktır. Bu işaretler bir yapbozun parçaları gibidir. Yapbozun ne kadar çok parçasına sahipse­ niz, bu parçaları bir araya getirerek oluşturdukları resmi görme şansı­ nız da aynı ölçüde artar. Örnek vermek gerekirse, bir iş rakibimin stresli davranışlar sonrasında yatıştırıcı davranışlar içine girdiğini

P:32

34 Beden D ilini; görürsem , zayıf olduğunu hissettiği bir noktadan pazarlık yapmayı çalıştığını anlayarak daha rahat bir konuma geçebilirim. _________________Kutu S: BİR AİLE MESELESİ________________ B'r anlığına, geniş bir aile toplantısında akrabalarıyla selamlaşmak için s.rcsınt bekleyen sekiz yaşındaki bir oğlan çocuğunun ebeveyni olduğu­ nuzu düşünün. Her yıl tekrarlanan bu toplantıya, herkese merhaba demek için bekleyen oğlunuzla defalarca katılmışsınız ve oğlan şu ana dek kim­ seye koşup sanimak konusunda bir kararsızlık yaşamamış. Ancak sıra H arry amcasına geldiğinde, kaskatı kesilen çocuk yerinden kıpırdamıyor. Bir yandan kulağına \"Sorun ne?\" diye fısıldarken, çocuğu amcasına doğru itiyorsunuz. Oğlunuz hiçbir şey söylemiyor fakat fiziksel olarak ver- d fğ ’niz işarete karşın çok isteksiz bir tavır içinde. Bu durumda ne yapmalısınız? Burada farkında olmanız gereken önemii nokta, oğlunuzun geri çekilişinin temel davranışlarından bir sapma olduğudur. Geçmişte, hiçbir zaman amcasına sarılmak konusunda karar­ sızlık yaşamamış olan çocuğun davranış değişikliğinin nedeni nedir? \"Donuk ' tepkisi çocuğun kendisini tehdit altında hissettiğinin veya olum­ suz bazı duyguların bir işaretidir. Belki de duyduğu korkunun mantıklı bir nedeni yoktur fakat gözlemci ve ihtiyatlı bir ebeveyn için bu uyarı niteli­ ğinde b ir işaret olmalıdır. Oğlunuzun geçmişteki davranışından sapması, b ;r önceki toplantıdan itibaren amcasıyla çocuk arasında olumsuz bir şeyier olduğunun göstergesi olabilir. Belki de söz konusu olan basit bir anlaşmazlık, çocukça bir mantıksızlık ya da amcanın ailenin diğer çocuk­ larına daha yakın davranmış olmasına verilen bir tepkidir. Ancak oğlunu­ zun bu davranışı çok daha ciddi bir şeyin de işareti olabilir. Burada çıkış noktamız, kişinin temel davranışlarındaki değişimin bir şeylerin yanlış olduğunu ve de (özellikle bu vaka için konuşacak olursak) daha fazla ilgi yöneltilmesi gerektiğini göstermesidir.

P:33

Sözel O lm ayan İletişimin Ş ifrelerinde Ustalaşmak 35 Talimat 7: Kişinin Düşünce, Duygu, İlgi ya da Niyetlerindeki Değişimleri Gösterebilecek Davranış Farklılıklarını Saptamak Davranışlarındaki ani değişiklikler kişinin gördüklerini nasıl yorum la­ dığını ya da duygusal olaylara nasıl uyum sağladığını ortaya koyabilir. Lunaparka giderken coşku ve sevinç içinde olan bir çocuk, parkın kapalı olduğunu öğrendiği anda davranışlarını değiştirecektir. Bu açı­ dan yetişkinlerin de bir farkı yoktur. Telefonla kötü bir haber aldığı­ m ızda ya da bizi yaralayan bir şey gördüğümüzde, bedenlerimiz bu değişikliği çok hızlı bir şekilde yansıtır. Davranış değişiklikleri, belli durumlarla bağlantılı olarak kişinin ilgi ya da niyetini de açığa çıkarabilir. Bu türden değişikliklerin dikkat­ li bir şekilde gözlemlenmesi, meydana gelmeden önce olayları tahmin edebilm enize imkân tanıyarak size ciddi bir avantaj sağlayacaktır - özellikle de yaklaşmakta olan şey size ve çevrenizdekilere zarar vere­ bilecek bir potansiyel taşıyorsa (Bkz. Kutu 6). Talimat 8: Yanlış ya da Yanıltıcı Sözel Olmayan Davranışları Tespit Edebilmek Kritik ÖnemTaşımaktadır G erçek ve yanıltıcı işaretleri ayırt edebilme becerisi çalışma ve dene­ yim gerektirir. Yalnızca uyumlu bir gözlem değil, dikkatli bir muhake­ me de bu noktada kritik önem taşımaktadır. İlerleyen bölümlerde, kişinin davranışının dürüst ya da aldatıcı olduğunu anlamanıza imkân tanıyacak ince farklılıkları öğrenecek ve ilişkide olduğunuz insanı daha doğru şekilde okuyabilecek bir noktaya geleceksiniz. Talimat 9: Karşınızdaki Kişinin Rahat Olup Olmadığını Ayırt Etmeyi Öğrenerek, Sözel Olmayan İletişimi Çözümlemenize Yardımcı Olacak En Önemli Davranışlara Yoğunlaşabilirsiniz Bütün yetişkin yaşantım boyunca sözel olmayan davranışlar ü/erme çalışm ış biri olarak, bakmamız ve yoğunlaşmamı/ gereken iki temel

P:34

Kutu 6: BELANIN KOKUSUNU ALM AK vş;nin düşüncelerini yansıtan söze! olmayan en önemli işaretler arasın­ da, beden dilindeki değişikliklerin meydana getirdiği niyet işaretleri bulunmaktadır Bunlar kişinin ne yapmak üzere olduğunu gösteren davra- r''Şia'dır ve yetkin bir gözlemciye, beklenen hareket gelmeden önce haz’rianmak için zaman kazandırır. Kişinin davranış değişikliklerinin farkında olmanın (özellikle de bu değişiklikler niyet işaretleri içerdiğinde) ne denli kritik öneme sahip oldu­ ğuna dcir verebileceğim bir örnek, çalıştığım bir dükkândaki soygun gir:$;m a lf. Bu olayda kasanın dibinde duran bir adam dikkatimi çekmiş- !■ çunku orada bulunması için hiçbir neden yokmuş gibi görünüyordu; s,’ada değildi ve satın aldığı bir şey de yoktu. Dahası, orada bulunduğu süre bovunca gözlerini kasaya dikmişti. Adam aynı şekilde sessizce beklemeyi sürdürseydi, muhtemelen en sonunda ona karşı ilgimi yitirecek ve dikkatimi bir başka yere verecektim. Ancak halen onu gözlemlemekteyken, davranışları değişti. Burun delikle­ ri harekete geçmek için nefes aldığını ele verecek şekilde genişlemeye başladı. Hareketinin ne olacağını yaklaşık bir saniye öncesinde tahmin ekmiştim. Ve bu bir saniye içinde fek yapabildiğim insanları uyarmak odu. Kasiyere doğru, \"Dikkat!\" diye bağırırken üç şey aynı anda gerçek­ leş}*: (a) tezgâhtar, kasanın açılmasına neden olan satış işlemini tamam­ ladı; (b) kasanın yanındaki adam ileriye doğru atılarak para almak için esini uzattı; Icj bağırmamla alarma geçen kasiyer, adamın elini yakala­ yarak çevirdi ve adam da elindeki parayı düşürerek dükkândan kaçtı. Eğer niyet işaretini yakalamamış olsaydım, adamın soygunu gerçekleşti- receğinden şüphem yok. Yeri gelmişken söyleyeyim, bahsi geçen kasiyer, 1974 yılında Miami'de küçük bir hırdavatçı dükkânı işleten babamdı. Bu oiay oiduğunda, yaz tatili döneminde yanında çalışmaktaydım.

P:35

Sözel O lm ayan İletişimin Şifrelerinde Ustalaşmak 37 nokta olduğunu söyleyebilirim: rahatlık ve rahatsızlık. Sözel olmayan iletişim konusunda verdiğim eğitimlerin temeli budur. İnsanlardaki rahatlık ve rahatsızlık işaretlerini (davranışlarını) doğru bir şekilde okumayı öğrenerek, bedenlerinin ve zihinlerinin gerçekte ne söylediği­ ni çözümleyebilirsiniz. Eğer karşınızdaki kişinin davranışlarının ne anlama geldiği konusunda şüpheye düşerseniz, bu davranışların bir rahatlık (memnuniyet, mutluluk, gevşeme) ya da rahatsızlık (memnu­ niyetsizlik, mutsuzluk, stres, endişe, gerginlik) göstergesi olduğunu anlamaya çalışın. Çoğu durumda gözlemlediğiniz davranışları bu iki uçtan birine yerleştirebilirsiniz. Talimat 10: İnsanları Gözlemlerken, Bunu Belli Etmeyin Sözel olmayan iletişimi kullanmak, insanlan dikkatlice gözlemlemeni­ zi ve sözel olmayan davranışlarını doğru bir şekilde çözümlemenizi gerektirir. Diğer taraftan, insanları gözlemlerken istemeyeceğiniz tek şey varsa, o da ne yaptığınızın anlaşılmasıdır. Birçok kişi sözel olma­ yan işaretlerle ilk kez ilgilendikleri zamanlarda, insanlara sabit bir şekilde bakma hatasına düşmektedir. Bu türden zorlama bir gözlemi tavsiye etmem. Amacınız, insanlar fark etmeden onları gözlemlemek olmalı. Diğer bir deyişle, belli etmeden. Gözlem yetilerinizi kusursuzlaştırmak için çalıştığınız müddetçe, en sonunda çabalarınızın hem başarılı hem de üstü kapalı olduğu bir noktaya ulaşacaksınız. Bu yalnızca çalışma ve istikrar meselesidir. Başarılı bir sözel olmayan iletişim çözümlemesi için öğrenmeniz gereken on talimatla birlikte, artık işbirliğimizin sizi ilgilendiren kıs­ mına dair bir fikriniz var. Şimdi sorumuz şu: “Bakmam gereken söze t olmayan davranışlar neler ve bu davranışlar ne türden önemli bilgiler açığa çıkarm akta?'’ İşte burada devreye ben giriyorum.

P:36

38 Beden Diliniz Sözel Olmayan Önemli Davranışların Saptanması ve Bu Davranışların Anlamları Şunu bir düşünün: insan bedeni sözel olmayan binlerce “işaret” ya da mesaj verebilecek bir yapıdadır. Peki öyleyse, bu işaretlerin hangileri önemlidir ve bunları nasıl çözümleyebilirsiniz? Sorun şu ki, sözel olmayan önemli işaretleri doğru bir şekilde saptayıp yorumlamak için ömür boyu sürecek bir gözlem, değerlendirme ve onaylama sürecinden bahsedebiliriz. Öte yandan, çok yetenekli bazı araştırmacıların çalış­ maları ve sözel olmayan davranışlar üzerine bir FBI uzmanı olarak sahip olduğum pratik deneyimle, sizi amacınıza ulaştırmak için çok daha doğrudan bir yaklaşımla konuyu ele alabiliriz. En önemli durum ­ lardaki sözel olmayan davranışları ben zaten daha önceden tespit etmiş olduğum için, bu bilgiyi hızlı bir şekilde kullanıma sokabilirsiniz. Sözel olmayan davranışların okunmasını kolaylaştıracak bir paradig­ ma da (model de diyebiliriz) geliştirmiş durumdayız. Belirli bir beden işaretinin tam olarak ne anlama geldiğini unutsanız bile, onu çözüm le­ yebilecek bir noktada olacaksınız. Bu kitabı okudukça, sözel olmayan davranışlar hakkında, daha önce beden dili üzerine yazılmış hiçbir metinde ortaya konmayan kesin bilgilere (ve gerçek FBI davalarının çözüm lenm esinde kullanılan sözel olmayan davranış örneklerine) sahip olacaksınız. Karşınıza çıkan şey­ lerin bazıları sizi hayrete düşürecek. M esela, insan bedeninin en “dürüst” parçasını seçecek olsaydınız (kişinin gerçeğe en yakın duygu ya da niyetlerini ortaya koyacak parça), bu hangisi olurdu? Bir tahmin­ de bulunun. Size cevabı verdiğim anda, iş yaptığınız insanlardan biri­ nin, ailenizden bir kişinin, sevgilinizin ya da size tamamıyla yabancı olan birisinin ne düşündüğünü, hissettiğini ya da planladığını anlamak istediğinizde bakmanız gereken ilk yeri biliyor olacaksınız. Size aynı

P:37

Sözel O lm a /a n İletişimin Şifrelerinde Ustalaşmak 39 zamanda sözel olmayan davranışların psikolojik temelini, beynin sözel olmayan iletişimde oynadığı rolü de anlatacağım. Ayrıca daha önce hiçbir karşı istihbarat ajanının yapmadığı bir şeyi yaparak, bir kişinin yalan söyleyip söylemediğinin nasıl anlaşıldığıyla ilgili gerçeği söyleyeceğim. Beden dilinin biyolojik temelini anlamanın, sözel olmayan davra­ nışların nasıl çalıştığını ve bu davranışların neden insan düşünce, his ve niyetlerinin güçlü bir göstergesi olduğunu anlamanıza yardımcı olacağına inanıyorum. Bu nedenle, bir sonraki bölüme görkemli bir organ olan insan beyniyle başlamak ve bu organın beden dilimizi her açıdan nasıl yönettiğini göstermek istiyorum. Ancak bunun öncesinde, insan davranışlarını anlayıp değerlendirmek için beden dili kullanımı­ nın geçerliliği üzerine bir gözlemimi paylaşacağım. ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR 1963 yılının tarihi bir gününde, Cleveland, Ohio’da, otuz dokuz yaşın­ daki deneyimli polis detektifi Martin McFadden, bir dükkân vitrininin önünde bir aşağı bir yukarı yürümekte olan iki adamı seyretmekteydi. Adam lar sırayla dükkâna yöneliyor, içeri bir bakış atıyor ve ardından da yürüyüp uzaklaşıyordu. Birkaç turun ardından, sokağın sonunda birbirlerine sokulan adamlar, bir yandan omuzlarının üzerinden bak­ maya, bir yandan da üçüncü bir kişiyle konuşmaya başladılar. Adam­ ların dükkânı “dikizlediğinden” ve bir soyguna girişmek üzere olduk­ larından kuşkulanan detektif harekete geçti, adamlardan birini aşağı aldı ve üzerinde gizlenmiş bir silah buldu. Detektif McFadden uç adamı da tutuklayarak, soygunun önüne geçmiş ve olası can kayıpla­ rını engellemişti.

P:38

4 0 Beden D iliniz M cFadden'm detaylı gözlem leri, Birleşik Devletler Yüksek Mah- k e m e si’nin verdiği dönüm noktası sayılan bir kararın tem elini oluştur­ du (Terry v. O hio, 1968, 392 U.S. 1) - bu karar A B D ’deki h er polis tarafından bilinm ektedir. M ahkem enin verdiği k arar 1968’deıı itibaren polis m em urlarına, davranışları suç işlemek üzere olduklarını gösteren şüpheli kişileri durdurup, herhangi bir yetkileri olmaksızın üstlerini aram a imkânını tanıdı. Bu kararla Yüksek Mahkeme, doğru bir şekilde gözlem lenip çözüm lendikleri takdirde sözel olmayan davranışların suç göstergesi olabileceğini ortaya koymuştur. Dava, düşünce ve niyetleri­ m izle sözel olmayan davranışlarım ız arasındaki ilişkinin açık bir kanı­ tıdır. D aha da önem lisi, karar bu türden bir ilişkinin var ve geçerli olduğunu yasal olarak tanımıştır (Navarro & Schafer, 2003, 22-24). Bu yüzden, birisi karşınıza çıkıp da sözel olm ayan davranışların bir anlam ifade etm ediğini ya da güvenilir olmadığını söylediğinde, bunun tam aksini ortaya koyan ve zam ana direnm iş olan bu davayı hatırlayın.

P:39

2 LİMBİK MİRASIMIZI YAŞAMAK B ir an için durun ve dudağınızı ısırın. Çok ciddiyim, bunu yapın. Şim ­ di de alnınızı ovun. Son olarak ise, ensenizi sıvazlayın. Bunlar her zam an yaptığım ız şeyler. Diğer insanları bir süreliğine seyrettiğinizde, onları düzenli olarak bu davranışlarda bulunurken göreceksiniz. O nların neden bunları yaptıklarını hiç merak ettiniz mi? Peki ya siz bunları neden yapıyorsunuz? Cevap, insan beyninin yer aldığı m ahzenin, kafatası m ahzeninin içinde saklı olabilir. Beynimizin duy­ guları sözel olm ayan yollarla ifade etmek için bedenimizi neden ve nasıl kullandığını öğrendiğim iz takdirde, sözel olmayan bu davranış­ ları nasıl yorum layacağım ızı da anlayabiliriz. Öyleyse bu mahzene daha yakından bakalım ve insan bedeninin en büyüleyici organını inceleyelim . Çoğu insan tek bir beyni olduğunu düşünür ve bu beyni bilişsel yete­ neklerinin ana kürsüsü olarak değerlendirir. Aslına bakılacak olursa, insan kafatası içinde her biri belirli fonksiyonlardan sorumlu ve \"konıu- ta-ve-kontrol m erkezi\" olarak birlikte çalışan üç ayn beyin vardır - bede­ nim izin yaptığı her şeyi düzenleyen bu merkezdir. 1952 yılında, öncü bir bilim adam ı olan Paul M acLean insan beynini, “sürüngen beyni**.

P:40

42 Beden D iliniz “memeli bevni (limbik sistem)\" ve \"insan beyni (neokorteks)” olmak ü/ere üç kısımdan oluşan üçlü beyin (triıme brain) olarak tanımlamıştır (limbik sistem diyagramına bakınız). Sözel olmayan davranışlarımızın ifade edilmesinde en ciddi rolü oynadığından ötürü, bu kitapta beynin limbik sistemi üzerinde yoğunlaşacağız (M acL ean’in m em eli beyni dediği kısımla). Öte yandan, düşünce, duygu ya da niyetlerini çözümle­ mek için etrafımızdaki insanların limbik tepkilerini analiz etmek ama­ cıyla da neokorteksi (insan beyni ya da düşünen beyin) inceleyeceğiz (LeDoux. 1996. 184-189; Goleman, 1995, 10-21). Bilinçli olsun olmasın, beynin tüm davranışlarımızı kontrol ettiğini anlamamız kritik önem ifade etmektedir. Bu öncül nokta, sözel olma­ yan iletişimi anlamak açısından en temel unsur olarak görülebilir. Kafanızı kaşımaktan tutun da bir senfoni bestelemeye kadar, (bazı istem dışı kas tepkimeleri haricinde) beynimiz tarafından kontrol edil­ meyen hiçbir şey yoktur. Konuya bu açıdan yaklaşacak olursak, beynin dışsal bir iletişime geçmek amacıyla neyi tercih ettiğini çözümlemek için sözel olm ayan davranışları kullanabiliriz. - r ■göoh ve hıpokampus gibi teme! parçalarıyla limbik sistemi gösteren diyagram

P:41

Limbik Mirasımızı Yaşamak 43 LİMBİK SİSTEM Sözel olmayan iletişim üzerine yapacağımız çalışmalarda, asıl hare­ ketin olduğu yer limbik sistemdir. Bunun nedeni limbik sistemin, etrafım ızdaki dünyaya reflekssel ve anında, gerçek zamanlı ve düşünmeksizin tepki veren kısım olmasıdır. Bir diğer deyişle, limbik sistem dış çevreden gelen bilgilere en gerçek karşılığı vermektedir (Myers, 1993, 35-39). Hayatımızı sürdürmemiz limbik sistemin sorumluluğunda olduğundan, mola vermek diye bir şey söz konusu değildir - limbik sistem her zaman “açık”tır. Beynimizin bu kısmı aynı zamanda duygusal merkezimizdir. Sinyaller limbik sistemden çıkarak beynin farklı kısımlarına iletilir ve davranışlarımız, duygula­ rım ıza ya da hayatımızı sürdürmemize yönelik olarak ayarlanır (LeDoux, 1996, 104-137). Fiziksel olarak ayaklarımıza, gövdemize, kollarımıza, ellerimize ve yüzümüze yansıyan bu davranışlar göz­ lem lenebilir ve çözümlenebilir. Bu tepkiler, sözcüklerin aksine düşünm eksizin oluştuğundan, gerçeği göstermektedir. Bu suretle, sözel olmayan davranışlarımızı göz önüne alarak konuşacak olursak, limbik sistem “dürüst beyin” olarak da değerlendirilebilir (Goleman, 1995, 13-29). Hayatımızı sürdürmemize yönelik limbik tepkilerimiz yalnızca bebeklik yıllarımıza değil, aynı zamanda insanoğlu olarak ilk ataları­ mıza dek uzanmaktadır. Bu tepkiler sinir sistemimize bağlı olduğun­ dan gizlenmeleri ya da bertaraf edilmeleri çok zordur. Bunu, irkilme tepkimizi bastırmaya benzetebiliriz: çok gürültülü bir ses duyacağımı­ zın bilincinde olduğumuz bir anda bile, irkilmemizi engellememi/ kolay değildir. Limbik davranışların dürüst ve güvenilir tepkiler oldu­ ğu açık bir şekilde ortadadır; bu davranışlar düşünce, duygu ve niyet­ lerim izin gerçek birer göstergesidir (Bkz. Kutu 7).

P:42

Kutu7: BİR BOMBACININ ENGELLENMESİ L mbtk sistemimiz bilişsel olarak ayarlanamadığından dolayı, sözel olma­ dan iletişim çözümlemesinde bu sistemin tetiklediği davranışlara büyük önem verilmelidir. Gerçek duygularınızı gizlemek için istediğiniz kadar düşüncelerinizi kullanabilirsiniz; limbik sistem bağımsız bir şekilde çalışır ve ipuçları verir. Alarm durumunda verilen tepkileri gözlemlemek ve bu tepkilerin en doğru ve anlamlı bilgileri içerdiğinin bilincinde olmak çok önemiidir - bazen insan hayatı buna bağlı olabilir. Bu duruma verilecek ciddi bir örnek, 1 9 9 9 yılı Aralık ayında, Birleşik Devletler gümrük memurları \"milenyum bombacısı\" olarak tanınacak olan bir teröristi elkisiz ha*e getirdiğinde yaşanmıştır. Kanada'dan Birleşik Dev- •efieı’e giriş yapan Ahmed Ressam'ın gerginliğini ve aşırı derecede terle­ diğini fark eden memur Diana Dean, adama arabasından çıkmasını söylediğinde, Ressam kaçmaya çalışmış ancak yakalanmıştır. Yapılan aram ada arabasında patlayıcı ve zamanlama cihazları bulunan Ressam, loş Angeles Havaalanı'm bombalama teşebbüsünden suçlu bulunmuştur. Memur Dean'in Ressam'da gözlemlediği gerginlik ve terleme, aşırı strese karşılık beynin doğal bir tepkisidir. Limbik sistemin tetiklediği dav- ranışb.rın kişinin gerçek durumunu yansıtması dolayısıyla, daha ileri düzeyde bir sorgulamayı gerekli kılan beden işaretleri saptayan memur Dean. Ressam'i arama kararını rahatlıkla almıştır. Ressam vakası kişinin psikolojik durumunun sözel olmayan bir şekilde nasıl bedenine yansıdı- ğını ortaya koymaktadır. Gerçek duygularını saklamaya yönelik tüm bilinçli çabalarına rağmen, aranma olasılığından aşırı derecede korkan b o m b a c ın limbik sistemi gerginliğini ele vermiştir. Sözel olmayan dav- ra ^şia r üzerine yetkin gözlem gücü ve bir teröristi engellemesi nedeniyle memur Dean e şükran borcu duymaktayız.

P:43

Limbik M irasım ızı Yasamak 45 Beynimizin üçünü kısmı oluşum açısından görece daha yeni sayıl­ dığından, bu kısma yeni beyin anlamına gelen neokoı teks denmektedir. Yüksek m ertebede bilişsel fonksiyonlar ve hafızadan sorumlu olm asın­ dan ötürü, beynimizin bu kısmı “insan beyni”, “düşünen beyin” ya da “düşünsel beyin” olarak da tanımlanmaktadır. Neokorteks, büyük bir bölümü düşünmek için kullanıldığından dolayı, bizi diğer m em eliler­ den ayıran kısımdır. İnsanoğlunun aya çıkmasını sağlayan neokorteks- tir. İnsan türüne özgü bir düzeyde hesaplama, analiz etme, yorum lam a ve sezme yetileriyle beynimizin bu yaratıcı kısmı, varoluşumuz açısın­ dan kritik önem ifade etmektedir. Diğer bir taraftan, neokorteks beyni­ m izin en dürüst olmayan kısmıdır - burası bizim “yalancı beynimiz- dir”. K arm aşık düşünce yeteneği sayesinde neokorteks (limbik siste­ min aksine) beynin üç ana kısmı içinde en az güvenilir olanıdır. A ldatm a yetisine sahiptir ve çoğu zaman bunu yapar da (Vrij, 2003, 1-17). Örnek olayımız üzerinden gidecek olursak, gümrük memurları tarafından sorgulanması esnasında limbik sistemi milenyum bom bacı­ sını aşırı derecede terlemek durumunda bırakırken, neokorteks bomba­ cıya gerçek durum u hakkında yalan söyleme imkânını tanıyabilir. Beynin düşünen bu kısmı (konuşmamızı yöneten kısım; Broca m erke­ zi), bom bacıyı, arama yapmak isteyen memura (bu açıklama açık bir şekilde yalan olsa da) “arabamda hiçbir şey yok,” diye açıklamada bulunm aya yönlendirebilir. Neokorteks, aslında hiç sevmemiş olsak bile, bir arkadaşım ıza yeni saç tarzından hoşlandığımızı söylememize de m üsaade edebilir. Ya da çok inandırıcı tonda bir beyanda bulunma­ m ıza: “Bu bayanla, Bayan Lew insky’le, cinsel bir ilişkim olm adı.” A ldatm a yetisine sahip olmasından ötürü, neokorteks (düşünen beyin) güvenilir ya da doğru bilgi açısından iyi bir kaynak sayılamaz (Ost, 2006, 259-291). Özetlemek gerekirse, insanları okum am ı/a yar-

P:44

46 Beden D iliniz dım eı olacak sözel olm ayan davranışların açığa çıkarılm asında, limbik sistem beden dilinin kutsal kâsesi olarak görülebilir. Bu nedenle, bey­ nin ilgimizi yoğunlaştıracağım ız noktası da burasıdır. LİMBİK TEPKİLERİMİZ - SÖZEL OLM AYAN DAVRANIŞLARIN ÜÇ NOKTASI Lim bik sistem im izin tür olarak devam lılığım ızı sağlam ası ve süreç içinde güvenilebilir m iktarda sözel olmayan işaret üretm esi, (söz konu­ su olan, ister bir taş devri canavarıyla karşılaşan tarih öncesi adam , ister taş kalpli patronuyla savaşm ak zorunda kalan bir m odem dünya çalışanı olsun) herhangi bir tehlikeyle karşılaştığım ızda davranışları­ m ızın ayarlanm ası aracılığıyla olmuştur. Yeni bir m ilenyum a girdiği­ m iz günüm üzde de, hayvansal kalıtım ım ıza ait, duygulara dayalı yaşam sal tepkilerim izi m uhafaza etm ekteyiz. Yaşam ım ızı sürdürebil­ m em iz için beynim izin sıkıntı ya da tehlikelere verdiği tepkiler üç noktada toplanm aktadır: donm ak, kaçmak ve savaşm ak. Lim bik sis­ tem leri kendilerini tehlikelerden koruyan diğer hayvan türleri gibi, benzer tepkileri veren ve korum a amaçlı bu davranışları, sinir sistem i­ nin bir uzantısı olan insanoğlu da türünü devam ettirm eyi başarm ıştır. Em inim ki birçoğunuz, tehdit ya da tehlike arz eden durum lara kar­ şı nasıl tepki verdiğim ize dair genel olarak kullanılan “savaş ya da kaç” deyim ini duym uşsunuzdur. Fakat, asıl durum un üçte ikisini ifade eden bu deyim sıralam a olarak da yanlıştır. Gerçekte, insanlar da dahil olm ak üzere tüm hayvanların tehlikeli durum lara gösterdiği tepkiler şu sıralamayı seyreder: donm ak, kaçm ak ve savaşm ak. Tepkilerim iz yal­ nızca “savaş ya da kaç” seçeneklerini içerseydi, yaşam ım ızın büyük bir kısm ını yaralı, sakat ve bitap bir halde geçirirdik.

P:45

Limbik M irasım ızı Yaşam ak 47 Gerginlik ve tehlikelerle başa çıkabilmek için böylesine etkileyici bir m ekanizm a geliştirmiş olduğumuzdan (ve bu türden durum larda gösterdiğim iz tepkiler, kişinin düşünce, duygu ve niyetlerini anlam a­ m ıza imkân tanıyan sözel olmayan davranışları tetiklediğinden) dolayı, bu tepkilerin her birini detaylı olarak incelemek için zam an ayırm aya değeceğini düşünüyorum. Donma Tepkisi G ünüm üzden milyonlarca yıl önce, Afrika savanlarım kat etm eye başlayan ilk hominidler2, kendilerini yok edebilecek güçte çok fazla tehlikeli yaratıkla karşılaşm ak durumunda kaldı. İlk insansıların hayatta kalm ası, hayvan köklerimizden evrilmiş olan limbik beynin, bu ölüm ­ cül yaratıkların güçlü konumuna karşılık çeşitli stratejiler geliştirmesiy­ le m üm kün olmuştur. Bu strateji, ya da limbik sistemin ilk savunma noktası diyelim , ölümcül bir yaratık veya tehlikeli bir durum söz konu­ su olduğunda donm a tepkisinin devreye sokulmasıdır. Hareket dikkat çeker. H erhangi bir tehlikeli durumun varlığı sezildiği anda beden hare­ ketini durduran limbik sistem, hayatta kalmamız açısından mümkün olan en etkili tepkiyi vermemizi sağlar. Hayvanların büyük çoğunluğu, özellikle de ölüm cül tehlike arz edenler, harekete tepki verir ve hatta hareketli olan hedeflere çekilir. Bu nedenle, tehlike anında donm a tep­ kisi hiç de anlam sız değildir. Birçok etobur hayvan hareket halindeki hedeflerin peşinden giderek, atalarımızın asıl yok edicisi olan kedigille­ rin sergilediği “kovala, yık ve ıs ır’ m ekanizmasını çalıştırır. H ayvanların bir kısm ı ölümcül bir rakiple karşılaştığında yalnızca hareketlerini dondurm akla kalmaz, en uç donma tepkisini vererek ölü 2 Evrim çizgisinde insaıı/şempanze ayrımından sonra gelen hotninid, günümü/den yaklaşık olarak yedi milyon önce evrilmiş ilk insansı canlılara verilen aMu

P:46

48 Beden D iliniz taklidi yapar. Özellikle opossumların3 kullandığı bir strateji olsa da, ölü taklidi yapm ak yalnızca bu türe özgü değildir. Columbine ve Vir- giııia Tech okullarında yaşanan silahlı saldırılarda, birçok öğrencinin katilin yarattığı ölümcül tehlike karşısında donma tepkisini gösterdiği saptanm ıştır. D onup kalarak ve “ölüyü oynayarak\", katile ancak birkaç m etre m esafede olan birçok öğrenci hayatta kalmayı başarmıştır. Bu öğrenciler içgüdüsel olarak ilk insansıların davranışlarım göstermiştir. H areketlerinizi dondurm ak sizi neredeyse görünmez kılar - bu her askerin ve SWAT görevlisinin bildiği bir gerçektir. İlk insanlardan modern insana dek ulaşmış olan donm a tepkisi, algılanan bir tehdit ya da tehlike karşısında ilk savunm a hattımızı oluş­ turm aktadır. Yırtıcı hayvanların gösterinin bir parçası olduğu Las Vegas sirklerinde bu kalıtımsal tepkiyi gözlemleyebilirsiniz. Bu şov­ larda bir kaplan veya aslan sahneye çıktığında, ilk sırada oturan seyir­ cilerin gereksiz hiçbir el ya da kol hareketi yapmayacağından em in olabilirsiniz; hepsi de koltuklarında donakalacaktır. Bu insanlara sirkin girişinde hareketsiz kalmaları tavsiye edilmiş değildir; bunu yapm ala­ rının tek nedeni, neredeyse son beş milyon yıldır limbik beynin her­ hangi bir tehlike anında insan türünü bu şekilde davranm aya yöneltm e­ sidir. M odem toplum um uzda ise, donm a tepkisinin gündelik yaşantım ız­ daki çok daha ince tezahürlerini görebilirsiniz - blöf ya da hırsızlık yaparken yakalandıklarında, hatta bazen de yalan söylediklerinde insanlarda donm a tepkisi gözlemlenebilir. Kendilerini tehdit altında ya da ifşa edilm iş hissettiklerinde, insanlar m ilyonlarca yıl önce ilk atala­ rım ızın yaptığını yapar - donar kalırlar. Dahası, yalnızca gözlem lenen ya da algılanan bir tehlike karşısında donm ayı öğrenm em işizdir - teh- 3 Keseli sıçangiller. Avustralya dışındaki en büyük keseli hayvan familyası olan ve ekseriyetle Güney Amerika’da yaşayan opossumların tehlike anında kalp atışları durma noktasına dek yavaşlar.

P:47

Limbik M irasım ızı Yaşamak 49 likenin farkında olmasak bile yanımızdaki insanın donup kalmasıyla bu davranışı kopyalar ve hareketimizi keseriz. Bu davranış taklidi ya da bir diğer ifadeyle isopraxism (aynı davranışlarda bulunma durumu;, insanoğlunda, toplu olarak (ve de sosyal bir uyum içinde) yaşamı sür­ dürebilm e açısından kritik bir nokta itade etm ektedir (Bkz. Kutu 8). Donm a tepkisi bazen, farlara yakalanmış bir geyiğin içine düştüğü durum la tanımlanmaktadır. Kendimizi potansiyel olarak tehlike ifade eden bir durumda bulduğumuz anda, herhangi bir harekette bulunma­ dan önce donup kalırız. Gündelik yaşantımızda bu tepki çok daha masum şekillerde kendini gösterebilir. Sokakta yürürken birdenbire duran ve koşarak evine dönüp ocağı kapatmadan önce, eliyle alnına vuran bir adam ı gözünüzün önüne getirin. Tehdit kendisini ister öldü­ rücü bir yaratık olarak ister hatırlanan bir düşüncenin sonucunda gös­ tersin (her iki durum da da zihnimiz tehlike potansiyeli taşıyan bir durum u ele alm ak zorundadır), bu anlık durma tepkisi beynin hızlı bir değerlendirm e yapması için yeterlidir (Navarro, 2007, 141-163). Yalnızca fiziksel ya da görsel bir tehdit altında kaldığımız zamanlar- da değil, sekizinci kutuda verdiğim örnekte olduğu gibi, işitsel tehditler- _______________ Kulu 8: ElLERİMDONUPKALDIĞI BİRGECE____________ Birkaç hafta önce annemin evinde oturmuş, tüm aiie bir arada tele­ vizyon seyredip dondurma yiyorduk. Gecenin geç bir saatiydi ve kap- çaldı (annemin yaşadığı semtte çok alışılmadık bir durumdur bu) Kapının çalmasıyla, herkesin eli havada donup kalmıştı - hem yetişkinlerin hem de çocukların. Hepimizin aynı anda aynı tepkiyi verdiğini görmek inanıl­ mazdı. Kapıyı çalanın anahtarlarını unutan kız kardeşim olduğu aniaşud! Ancak tabii ki o olduğunu bilmiyorduk. Bu olay, algılanan bit tehlike karşısında gösterilen toplu tepkiye ve limbik sistemimizin ilk savunma hat­ tı olan donmaya verilebilecek çok iyi bir örnek Çatışma esnasında askerler de bu şekilde davranır \"Oncu as*e; donduğunda, diğer herkes de donup kalır., konuşmaya geıek yok?...!.

P:48

5 0 Beden D iliniz le de limbik sistemimiz alarma geçebilir. Örneğin, şiddetli bir şekilde a/arlanan insanların büyük çoğunluğu kıpırdamadan durur. Başlarının belaya girebileceğini hissettikleri konularda sorgulanan insanlarda da aynı davranış gözlemlenebilir. Sorgulama esnasında insanlar, sanki bir fırlatma koltuğunda oturuyormuşçasına donup kalır (Gregory, 1999). Donma tepkisine, insanların nefeslerini tuttuğu ya da düzensiz bir şekilde nefes alıp verdiği görüşmelerde de rastlanmaktadır. Bu da, teh­ dide yönelik kalıtımsal bir tepkidir. Genellikle kişinin farkında olma­ dığı bu durum, görüşmeyi takip eden herkes tarafından gözlemlenebi­ lir. Çoğu zam an, görüşm e ya da yem inli ifadelerin ortasında insanlara rahatlayarak derin bir nefes almalarını söylemek zorunda kalmışımdır. Tehlike anında donma tepkisine benzer bir durum da, herhangi bir suç olayıyla ilgili olarak sorgulanan kişilerin, bacaklarını güvenli bir pozisyonda sabitlemesi ve çok uzun bir süre boyunca bu şekilde kal­ masıdır. Bu türden bir davranış gözlemlediğimde, bir şeylerin yanlış olduğunu düşünürüm ; bu üzerine gidilmesi gereken limbik bir tepkidir. Sahtekârlık doğrudan çözümlenemediğinden dolayı, kişi yalan söylü­ yor ya da söylem iyor olabilir. Ancak sözel olmayan davranışlarına bakarak bir şeylerin kişide sıkıntı yarattığını göz önüne alır ve sorgu­ lam a ya da etkileşimimizde bu noktaların üzerine giderek sıkıntının kaynağına inmeye çalışırım. Lim bik sistemimizin donma tepkisinin bir benzerini kullandığı başka bir durum da, görünürlüğümüzü mümkün olan en düşük noktaya çekerek korunm a sağlamasıdır. Dükkân hırsızlarının kamera kayıtla­ rında göze çarpan şeylerden biri, bu kişilerin hareketlerini kısıtlayarak ya da kamburlarını çıkararak fiziksel varlıklarını gizlemeye çalıştığı­ dır. İronik olansa, alışveriş yapan normal biri bu türden davranışlar sergilemeyeceğinden ötürü, bu çabalarının hırsızları daha da fark edilir kılmasıdır. İnsanların çoğu bir dükkâna girdiklerinde kollan hareketli

P:49

Limbik Mirasım ızı Yaşamak 51 ve duruşları da -eğik d eğil- dik bir şekilde dolaşır. Psikolojik olarak, dükkân hırsızlarının (ya da kilerden gizlice kurabiye aşırmaya çalışan çocuklarınızın) açık alanda “gizlenmeye” çalışmasının nedeni çevrele­ rine hâkim olma isteğidir. İnsanların açık alanda gizlenmeye çalışma­ sının bir diğer yolu, kafalarının görünürlüğünü azaltmaktır - \"kaplum­ bağa şekli” de denilen bu duruşta, omuzlar kalkarken, kafa eğilir. Sahadan ayrılmakta olan kaybetmiş bir futbol takımını gözünüzün önüne getirin, ne dediğimi anlayacaksınız (Bkz. Resim 4). İL _________ ___ ______________ ____________— Omuzların kulakları gösterecek şekilde kalkmış oldu­ ğu 'kaplumbağa şekli\" genellikle, insanlar çaresi/ kaldığında ya da birdenbire kendilerine oian güven­ lerini yitirdiklerinde görülür.

P:50

52 Beden Diliniz İlginç ve de üzücü bir şekilde, suiistimale uğrayan çocuklar da genellikle söz konusu limbik donma davranışlarında bulunmaktadır. Suiistimali gerçekleştiren ebeveyn ya da yetişkinin ortama girmesiyle, çocukların kollan hareketsiz bir şekilde yana düşerken, sanki görülme­ melerini sağlayacakmış gibi herhangi bir göz temasından kaçınırlar. Bir anlamda, açık alanda gizlenmeye çalıştıklarını söyleyebiliriz - çaresiz çocuklar için hayatta kalmanın bir yoludur bu. Kaçma Tepkisi Kaçma tepkisinin amaçlarından biri tehlikeli durumlarda yakalanma­ maktır. Diğer bir amaç da, tehdit altındaki kişiye durumu değerlendir­ me ve yapılacak en iyi hamleyi belirleme imkânını tanımasıdır. Donma tepkisi tehlikeyi bertaraf etmede yetersiz kalıyorsa veya tercih edilecek en doğru yol değilse (örneğin tehlike çok yakınsa), limbik sistemimi­ zin verdiği ikinci tepki kaçmaktır. Bu tercihin amacı tehlike kaynağın­ dan uzaklaşmak ya da en azından aradaki mesafeyi açmaktır. Mümkün olan durumlarda koşmak doğru çözüm olabilir. Beynimiz milyonlarca yıldır, hayatta kalmaya yönelik bir mekanizma olarak, tehlikeli durum­ lardan kaçmak için bedenimizin bu taktikle hareket etmesini sağlamış­ tır. Diğer bir taraftan, modem dünyada, vahşi doğada değil şehirlerde yaşadığımızdan dolayı, tehlikeli durumlardan kaçma gerekliliği çok sık başımıza gelen bir şey değildir. Bu nedenle kaçma tepkisini modern ihtiyaçlarımızı karşılayacak şekilde zamanımıza uyarlamış bulunuyoruz. Gösterdiğimiz davranışlar apaçık ortada olmasa da, güdülen amaç değişmemiştir - istenmeyen kişi ya da durumların fizik­ sel varlığını bloke etmek ya da aradaki mesafeyi açmak.

P:51

Limbik Mirasımızı Yaşamak 53 Hayatınızda sürmekte olan sosyal etkileşimleri düşünecek olursanız, istenmeyen kişi ya da durumlardan uzaklaşmak için “kaçamak’*hareket­ lerde bulunduğunuzu görebilirsiniz. Nasıl bir çocuk masadaki sevmediği yemeğe yüz çevirip mutfaktan uzaklaşmaya yelteniyorsa, kişi de hoşlan­ madığı birisinden uzaklaşmaya ya da istemediği diyalogların yaşanma­ sını engellemeye yönelir. Engelleme davranışları gözleri yummak, ovmak ya da ellerle yüzü kapatmak şeklinde ortaya koyulabilir. Kişi temasa geçmek istemediği insanla arasına mesafe koymak için, gerilemek, kucağına bir şey almak (mesela bir çanta) ya da ayak­ larını en yakın çıkışa doğru döndürmek gibi tepkilerde bulunabilir. Bütün bu davranışlar limbik sistem tarafından kontrol edilmekte ve kişinin bir ya da daha çok insandan veya ortamda algıladığı herhangi bir tehditten uzak kalmak istediğini işaret etmektedir. Bu davranışları göstermemizin nedeni, insanoğlunun istemediği ya da kendisine zarar verebilecek şeylerden geri durmayı bir korunma yolu olarak milyonlar­ ca yıldır kullanmasıdır. Bugün de, sıkıcı bir partiden kaçmamızı hız­ landıracak yollar düşünmekte, kötü ilişkilerden uzaklaşmaya çalışmak­ ta ya da hoşlanmadığımız veya kuvvetli bir fikir ayrılığı içinde olduğu­ muz kişilerden uzak durmayı tercih etmekteyiz (Bkz. Resim 5). Nasıl bir adam çıkmakta olduğu kadından bazen yüz çeviriyorsa, herhangi bir müzakere esnasında da, çekici olmayan bir teklif duydu­ ğumuzda ya da pazarlık sürerken kendimizi tehdit altında hissettiği­ mizde karşımızdaki kişiden uzaklaşırız. Engelleme davranışları açık bir şekilde de gösterilebilir. İşadamı gözlerini yumar, ovalar ya da elleriyle yüzünü kapatabilir (Bkz. Resim 6). Arkasına yaslanarak masadan ve karşısındaki kişiden uzaklaşabilir, uyaklarını en yakın çıkı­ şa doğru yönlendirebilir. Bunlar aldatmaya yönelik davranışlar değil, kişinin rahatsızlığının işaretleridir. Milyonlarca yıllık bu tepkiler, t>a damının masada olanlardan hiç de memnun olmadığım gösteren, mesafe yaratmaya yönelik sözel olmayan davranışlardır.

P:52

^ Beden Diliniz | Resim 5 insanlar fikir ayrılığına düştüğünde ya da diğerinin varlığıyla kendilerini rahatsız hissettiklerinde, birbirle­ rinden uzaklaşırlar. Savaşma Tepkisi Savaşma tepkisi, beynin hayatta kalmaya yönelik olarak saldırganlık aracılığıyla devreye soktuğu son taktiktir. Herhangi bir tehlikeyle kar­ şı karşıya kalan insan, donma tepkisiyle tespit edilmenin önüne geçe­ m ediğinde ve uzaklaşarak ya da kaçarak kendisini korum aya alam adı­ ğında. geriye kalan son seçenek savaşmaktır. Tür olarak evrilme süre­ cinde, diğer mem eliler gibi insanoğlu da, saldırganlara karşı koyabil-

P:53

Limbik M irasımızı Yaşamak 55 Gözlerin bloke edilmesi şaşkınlık, güven­ sizlik ya da anlaşmazlığın güçlü bir gös­ tergesidir. mek için korkuyu öfkeye dönüştürme stratejisi geliştirmiştir (Pank- sepp, 1998, 208). Modem dünyada ise öfkeyle harekete geçmek pratik ve hatta yasalara uygun bir çözüm olmayacağından, limbik sistemimiz ilkel bir dışavurum olan fiziksel güç kullanımının ötesinde farklı stra­ tejiler geliştirmiştir. M odem saldırı şekillerinden biri tartışmadır. Her ne kadar tartışma teriminin asıl anlamı görüşme ve müzakere kavramlarıyla bağlantılı olsa da, terim gittikçe artan bir şekilde sözlü kavga durumunu tanım­ lamak için kullanılmaktadır. Ortamın iyiden iyiye ısındığı tartışmalar aslında fiziksel olmayan yollarla “savaşm aksan başka bir şey değildir. Onur kırıcı ifadelerin, tartışma konusuyla ilgisiz kişisel saldırıların, karşı iddiaların, profesyonel mevkiye yönelik iftiraların, tahriklerin ve iğneleyici sözlerin fütursuzca kullanılması günümüzde savaşmanın m odem karşılığıdır. Şöyle bir düşünecek olursanız, tarafların iki zıt görüşü saldırganca tartıştığı hukuk davaları savaşma ve saldırının m odem ve sosyal bakımdan kabul edilmiş bir şekli olarak görülebilir

P:54

56 Beden D ilin iz İnsanların fiziksel kavgalara tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar az kalkıştığı günümüzde, savaşmak halen limbik sistemimizin bir kısmını oluşturmaktadır. Bazı insanlar diğerlerine kıyasla şiddete daha eğilimli olsa da, limbik tepkilerimizi genellikle yumruklama, vurma ve ısırmanın dışında farklı şekillerde ortaya koymaktayız. Herhangi bir fiziksel temas olmaksızın (örneğin, yalnızca duruşunuzu veya gözlerinizi kullanarak, göğsünüzden soluyarak ya da karşınızdaki insanın kişisel alanını ihlal ederek) çok saldırgan bir şekilde davranabilirsiniz. Kişisel alanımıza yönelik ihlaller, bireysel düzlemde limbik bir tepki yaratır. İlginç bir şekilde, alana yönelik bu saldırılar toplu olarak da limbik tepkiler yarata­ bilir. Bir ülke, bir başka ülke topraklarına izinsiz bir şekilde girdiğinde, sonuç genellikle uluslararası ekonomik yaptırımlar (ambargolar), diplo­ matik ilişkilerde sorunlar oluşmaktadır ve hatta bazen savaş olmaktadır. Birisinin fiziksel bir saldırı gerçekleştirmek için savaşma tepkisini kullandığını fark etmek zor değildir. Fakat benim tanım lam ak istediğim, bireylerin savaşma tepkisiyle bağlantılı olarak gösterdiği, o kadar da açık olmayan daha ince davranışlar. Donma ve kaçmaya yönelik limbik tepkilerimizin m odem dünyaya uyarlanmış hallerinde gördüğümüz gibi, günümüzün adabı da kendimizi tehdit altında hissettiğimizde savaşmaya yönelik ilkel dürtülerimizden geri durmamız gerektiği yönündedir. Genel olarak insanlara, amaçlarına ulaşmak için saldırganlığı (sö­ zel ya da fiziksel) kullanmamalarını tavsiye ediyorum. Nasıl savaşma tepkisi herhangi bir tehdit karşısında (ancak donm a ve kaçm a taktikle­ rinin işe yaramadığı anlaşıldığında) başvurulacak son çareyse, siz de mümkün olduğunca bu tercihten kaçınmalısınız. Tartışmaya gerek olmayan yasal ve fiziksel nedenler bir kenara, saldırgan taktikler kişide duygusal karmaşaya yol açarak, tehdit arz eden duruma yoğunlaşmayı ve açık bir şekilde düşünebilm eyi güçleştirir. İnsanlar duygusal olarak tahrik olduklarında (iyi bir kavga bunu başarır), etkili bir şekilde düşü­

P:55

Limbik M irasım ızı Yaşamak 57 nemez. Bunun nedeni, bilişsel yeteneklerimizin devre dışı kalmasın­ dan dolayı, limbik sistemimizin uygun durumdaki beyin kaynaklarının tamamını kullanm aya geçmesidir (Goleman, 1995, 27, 204-207). Sözel olmayan iletişim üzerinde çalışmanın en önemli faydalarından biri, birisi size fiziksel olarak zarar vermeye kalkıştığında, davranışla­ rının önceden sizi uyarması ve potansiyel bir çatışmanın önüne geçe­ bilmeniz için zaman kazandırmasıdır. RAHATLIK/RAHATSIZLIK VE YATIŞTIRICI DAVRANIŞLAR Star Trek (Uzay Yolu) dizisinden bir alıntı yapacak olursak, limbik sistemin “öncelikli görevi” tür olarak devamlılığımızı sağlamaktır. Lim bik sistem bu görevini, tehlike ya da rahatsızlık arz eden durumları engelleyip, güvenlik ya da rahatlık sağlayacak şekilde programlandığı bir düzlem de gerçekleştirir. Limbik sistemimiz aynı zamanda, geçmiş­ teki deneyim lerim izi hatırlamamıza imkân tanıyarak, tepkilerini bu deneyim lerin üzerinde kurar (Bkz. Kutu 9). Şu ana dek limbik tepkile­ rim izin tehditlerle başa çıkmamıza nasıl etkili bir şekÜde yardımcı olduğunu gördük. Şim di de, rahatlık ve kişisel güvenliğimizi sağlamak için beynim iz ve bedenimizin birlikte nasıl çalıştığına bakalım. K endim izi rahat hissettiğimizde, limbik sistem olumlu duyguları­ m ızla uyum lu bir beden dili aracılığıyla bu bilgiyi “dışarı sızdırır”. Esintili bir günde hamakta dinlenen birini gözlemleyin. Bedeni, beyni tarafından deneyim lenen rahatlığı yansıtacaktır. Diğer taraftan, kendi­ mizi rahatsız hissettiğimizde, limbik beyin içinde bulunduğumuz olum suz durum u yansıtacak sözel olmayan davranışlar gösterir. Hava­ alanında uçuşları iptal olan ya da ertelenen yolcuları seyredin; beden­ leri size her şeyi anlatacaktır. Bu nedenle, her gün gördüğümüz rahat­ lık ve rahatsızlık ifade eden davranışlara daha yakından bakabilmeyi

P:56

Kulu9: HİÇBİR ŞEYİ UNUTMAYAN BİR BEYİN ümh:k beyin, sürekli olarak dış dünyadan bilgi emen ve bu bilgiyi muha­ faza eden bir bilgisayar olarak düşünülebilir. Sistem bunu yaparken, hoş cnıia1- kadar olumsuz olay ve deneyimlerin de (sıcak bir sobaya dokun­ c a sonucunda yanan bir parmak, bir insan ya da hayvan tarafından saldırıya uğramak ve hatta canımızı yakan sözler) kaydını tutar. Limbik sistemimiz bu bilgiyi kullanarak tehlikeli ve çoğu zaman da bağışlaması olmayan bir dünyada yönümüzü bulmamıza imkân tanımaktadır (Gole- man, 1 9 9 5 , 1 0 2 1 ). Örneğin, limbik sistemimiz bir hayvanı tehlikeli o'arak kodladıktan sonra, bilgi duygusal hafızamızın içine gömülür ve bu hayvanı bir daha gördüğümüz anda tepki veririz. Benzer şekilde, aradan y irmi yıl geçtikten sonra okul yıllarımızın kabadayısına rastladığımızda, uzun zam an öncesinin olumsuz duyguları limbik sistemimiz sayesinde yeniden yüzeye çıkar. Birisinin canımızı yaktığını unutmanın bu denli güç olmasının nedeni, söz konusu deneyimin daha ilkel bir yapıda olan limbik sistemimize kay­ dolmuş olmasıdır - beynimizin bu parçası muhakeme edecek değil, tepki verecek şekilde programlanmıştır (Goleman, 1 9 9 5 , 207). Örneğin, geçen günlerde aramın hiçbir zaman iyi olmadığı birisiyle karşılaştım ve onu son görüşümün üzerinden dört yıl geçmiş olmasına rağmen, duygu­ lara dayalı (limbik) olumsuz tepkilerimin hiç değişmemiş olduğunu fark ettim. Beynim bana bu kişinin insanları kullandığını hatırlatarak, kendisin­ den uzak durmam yönünde beni uyarmaktaydı. Bu tam olarak, G avin de Becker'in The G ift of Fear (Korkunun Lütfü) başlıklı önemli yapıtında anlat- t.ğ. durumdur. Diğer bir taraftan, limbik sistemimiz olumlu olay ve deneyimlerin de detaylı bir kaydını tutarak bu bilgileri muhafaza eder (örneğin, temel ihti­ yaçlarımızın karşılanması, övülmek ve memnuniyet verici kişisel ilişkiler gibii B fden karşımıza çıkan arkadaşça ya da tanıdık bir yüz bizde orunda bir tepkiye -b ir keyif ve rahatlık hissine- neden olur. Eski bir dos­ tumuzu gördüğümüzde ya da çocukluk yıllarımızdan kalma hoş bir koku aldığım ızda oluşan keyif duygularının nedeni, limbik sistemimizle bağlan­ tılı riOiıza bankamızın \"rahatlık kısmına\" kaydedilmiş olan bilgilerdir.

P:57

Lim bik M irasım ızı Yaşamak 59 öğrendiğim izde, elde ettiğim iz bilgileri insanların duygu, düşünce ve niyetlerini değerlendirm ek için kullanabiliriz. Genel olarak konuşacak olursak, limbik beyin rahatlık içeren bir durum a geçtiğinde, bu zihinsel ve psikolojik esenlik kendisini memnu­ niyet ve yüksek güven ifade eden davranışlarla gösterir. Aksi durumda ise (yani rahatsızlık hissettiğimizde), buna karşılık oluşacak beden dili gerginlik ve düşük güvenle ilintili davranışlar içerir. Bu “davranışsal işaretler” ya da ifadeler, karşımızdaki kişinin ne düşünüyor olabilece­ ğini ve herhangi bir sosyal/profesyonel bağlam dahilinde diğer insan­ larla olan ilişkilerim izde, nasıl davranmamız ya da ne beklememi? gerektiğini anlam am ızda bize yardımcı olacaktır. Yatıştırıcı Davranışların Önemi L im bik sistem in donm a, kaçma ve savaşma tepkilerinin sözel olmayan davranışlarım ızı nasıl etkilediğini anlamak denklemin yalnızca bir par­ çasıdır. Sözel olm ayan davranışlar üzerine çalıştıkça (özellikle de olum suz ya da tehdit arz eden bir duruma yönelik olarak), limbik bir tepkinin ardından çoğu zaman yatıştırıcı davranışların geldiğini göre­ ceksiniz (Navarro, 2007, 141-163). L iteratürde bağdaştırıcılar olarak geçen bu davranışlar, tatsız ya da nahoş bir şey yaşadığım ızda sakinleşmemize yardımcı olur (Knapp & Hail, 2002, 41-42). Kendisini yeniden “normal konumuna” geçirmek isteyen beynim iz, bedenim izi rahatlatıcı (yatıştırıcı) davranışlarda bulunm aya yönlendirir. Eşzamanlı olarak okunabilen dışa dönük işa­ retler olm alarından ötürü, bu davranışları hızlı bir şekilde ve bağlam dahilinde gözlem ley ip çözümleyebiliriz. Y atıştırıcı davranışlar sadece türümüze özgü değildir. Örneğin, kediler ve köpekler yatışm ak için kendilerini ve birbirlerini yalar lu>a

P:58

6 0 Beden D iliniz noğlu ise çeşitli yatıştırıcı davranışlar gösterir. Bu davranışların bazı­ ları açık, bazıları da saklıdır. Yatıştırıcı davranışlara bir örnek verme­ leri istendiğinde, çoğu insan çocukların başparm aklarını emmesini düşünecektir. Bunun nedeni, büyüdükçe kendimizi sakinleştirme ihti­ yacım ızı karşılam ak için daha ihtiyatlı ve sosyal olarak kabul edilebilir yollar (örneğin, çiklet çiğnemek, kalem ısırmak gibi) tercih ettiğimizin farkında olm am am ızdır. İnsanların büyük kısmı, çok daha saklı durum da olan yatıştırıcı davranışları ayırt edememekte ya da karşıla­ rındaki kişinin düşünce ve hislerini çözüm lem ede bu davranışların ifade ettiği önemi tam olarak algılayamamaktadır. Bu bir talihsizliktir. Sözel olmayan davranışları okumada, yatıştırıcı davranışları ayırt ede­ rek çözüm leyebilm ek kritik bir önem taşımaktadır. Çünkü yatıştırıcı davranışlar kişinin o anki zihinsel durum uyla ilgili çok fazla ve doğru­ luk oranı yüksek bilgi verebilir (Bkz. Kutu 10). İnsanların rahat hissedip hissetmediğini ya da yaptığım veya söyle­ diğim bir şeye olum suz tepki verip vermediklerini anlamak için yatış­ tırıcı davranışlara bakarım. Bir görüşme esnasında, bu türden bir dav­ ranış belli bir soruya veya yorum a yönelik gelişm iş olabilir. Rahatsız­ lık ifade eden davranışları (gerilem ek, kaşların çatılm ası, kolların kavuşturulm ası ya da gerilm esi gibi) genellikle beynin elleri yeniden rahat bir konum a geçirm esi izler (Bkz. Resim 8). K arşım daki kişinin aklından geçenleri anlam ak için bu davranışları değerlendiririm. N et bir örnek vermek gerekirse, kendisine yönelttiğim sorulara olum suz yanıt verdiği zam anlarda karşımdaki kişi boynuna ya da ağzı­ na dokunuyorsa, yatıştırıcı bir davranış içinde olduğunu anlarım (Bkz. Resim 9). Yalan söyleyip söylemediğini kesin olarak anlayamasam da fyalancılığın saptanm ası hiç de kolay değildir), soru karşısında endişe­ lendiğim , hatta kendisini sakinleştirm esi gerektiğini anlayabilirim. Bu durum bana karşım daki kişide gerginliğe neden olan noktanın üzerine

P:59

___________Kutu 10: BOYNUMADOKUNDUĞUANDA__________ Boynumuza dokunmak ve/veya belli belirsiz okşamak, kendimizi baskı altında hissettiğimiz zamanlarda kuilandığımız en belirgin ve yay­ gın yatıştırıcı davranışlardan birisidir. Kadınlar yatışmak için bu davranışı gösterdiğinde, çoğu zaman boynun altındaki çukur bölgeye (âdemelmas- ile göğüs kemiği arasında kalan çukurluk) elleriyle dokunur ya da örterier (Bkz. Resim 7). Bir kadın boynunun bu kısmına dokunur ve/veya eliyle örterse, bu davranış genellikle kendisini baskı altında, rahatsız, güvensiz hissettiğini ya da korktuğunu gösterir. Diğer işaretlerin yan;nda kişi yalar söylediğinde veya önemli bir bilgiyi sakladığında hissettiği rahatsızlığın davranışsal bir ipucudur bu. Bir keresinde, silahlı ve tehlikeli bir kaçağın, annesine ev irde e le n ­ diğini düşündüğümüz bir soruşturma üzerindeydi*. Bir başka ajania be­ likte kadının evine gidip, kimliklerimizi göstererek ona bir dizi sorj yönelt­ tik. \"Oğlunuz burada mı?\" diye sorduğumda, elini boynunun atandaki çukur bölgeye götürerek, “Hayır, değil,\" dedi. Davranışım fark ettim ve sorularımızı sürdürdük. Birkaç dakika sonra, \"Siz işteyken oğlunuzun eve sızmış olması mümkün mü acaba?\" diye sordum. Bir kez daha elini boy nundaki gamzeye götürerek, \"Hayır, bu olsaydı haberim olurdu,\" dedi Artık oğlunun evde olduğundan neredeyse emindim çünkü bir kez daha elini boynuna götürdüğü tek an bu olasılığı sorduğumda olmuştu. Varsa­ yımımın kesinlikle doğru olduğundan emin olmak için, kadınla konuşma­ ya devam ettik. Evden ayrılmak için hazırlanırken son bir soru sordum: \"Kayıtlarımı tamamlamak için soruyorum, sonuç olarak oğlunuzun evde olmadığını söylüyorsunuz, değil mi?\" Dediğimi onaylarken, eli üçüncü kez için boynuna gitti. Kadının yaian söylediği konusunda hiçbir kuşkum kalmamıştı artık. Evi aramak için izin istedik ve gerçekten de oğlunu bir gardıropta, battaniyelerin altında saklanıyorken bulduk Kadiri adaletin engellenmesi suçuyla yargılanmadığı için şanslıydı Kaçak oğlu konusun­ da polise yalan söylemenin yarattığı rahatsızlık, limbik sisteminin yatıştı­ rıcı davranışlar üretmesine neden olmuş ve bu da kadını ele vermut.'

P:60

62 Beden D iliniz gitm em gerektiğini gösterir. B a/ı durum larda bir yalanı ya da saklı bir bilgiyi onaya çıkarm aları nedeniyle, yatıştırıcı davranışlar sorgu görev­ lilerinin özellikle farkında olması gereken işaretlerdir. Yatıştırıcı davra­ nışları büyük önem ifade eden, güvenilir bilgi kaynakları olarak gör­ m ekteyim . Bu davranışlar hangi konuların kişinin canını sıktığını ya da baskı altına soktuğunu saptam am ıza imkân tanıyarak, bizi yeni bir noktaya götürecek saklı bilgilerin açığa çıkarılmasını sağlayabilir. Yatıştırıcı Davranışların Türleri Yatıştırıcı davranışlar birçok farklı şekilde görülebilir. Kendimizi baskı altında hissettiğim izde, nazik dokunuşlarla boynumuzu okşayabilir, yüzüm üzü ovabilir ya da saçımızla oynayabiliriz. Beynimizin yatışma talebine ellerim iz anında karşılık verir ve kendim izi yeniden rahat hisset­ m em izi sağlayacak bir harekette bulunur. Bazen dilimizle yanaklarımızı veya dudaklarım ızı içeriden ovuşturarak ya da şişirdiğimiz yanaklarımız­ daki havayı yavaşça dışan vererek kendimizi yatıştırmaya çalışırız (Bkz. R esim 10 ve 11). Baskı altındaki kişi sigara kullanıcısıysa, daha çok sigara içm eye yönelecek; çiklet çiğniyorsa bunu daha hızlı bir şekilde yapm aya başlayacaktır. Bütün bu yatıştırıcı davranışlar beynin aynı gereksinim ini karşılamaya yöneliktir. Beyin, sinir uçlarının uyarılması için bedenin bir şey yapmasına gereksinim duyar; bunun sonucunda sakinleştirici endorfln salgılanır ve beyin yatışma durum una geçer (Pank- sepp, 1998, 272). O lum suz bir uyarana (zor bir soru, utanç verici bir durum veya duyulan, görülen ya da düşünülen bir şeyin sonucunda oluşan stres) karşılık olarak, kişinin yüzüne, kafasına, boynuna, om zuna, koluna, eline ya da bacağına dokunm ası yatıştırıcı bir davranıştır. Bu davranış­ lar sorunlarım ızı çözm em ize yardım cı olm az fakat çözüm esnasında

P:61

Boyun çukuruna dokunulması güvensek rahatsızlık, korku ya da endişe nis:erin: yatıştırır. Boyundaki bir gerdanlıksa ovma­ mak da çoğu zaman ayn; amaca Mzmef eder. A!mn ovulması genellikle, kişinin bir şeyle mücadele içinde olduğunun ya da şid­ detli bir rahatsızlık yaşadığının önemli bir işaretidir

P:62

I I | i i | i Boyna dokunulması duygusal bir rahatsızlık, kuşku ya da güven­ siz1^ durumunda gözlemlenebilir. Yanak ya da yüze dokunulması, kendimi- Şişirilmiş yanaklardan dışarı nefes ver- z : gergin, sinirli ya da endişeli hissettiği- mek üzerimizdeki stresi atarak sakinleş- \":.z zamanlarda yatışmanın bir yoludur. menin etkili bir yoludur. Ucu ucuna atlatı­ lan bir kaza sonrasında insanların bunu ne kadar çok yaptığını fark edin.

P:63

Limbik M irasım ızı Yasamak 65 sakin kalmamızı sağlar. Diğer bir deyişle, bizi teskin ederler. Erkekler yüzlerine dokunmayı tercih eder. Kadınlar ise boyunlarına, kıyafetleri­ ne, takılarına, kollarına ya da saçlarına. Söz konusu olan yatıştırıcı davranışlar olduğunda, insanların kendi tercihleri devreye girer - çiklet çiğnemek, sigara içmek, aşın yemek yemek, çenenin ovulması, yüzün ovuşturulması, kalem, ruj veya saat gibi nesnelerle oynamak, saçların çekilmesi ya da kolun kaşınması gibi. Bazı durum larda yatışma, kişinin gömleğini ya da kravatını düzeltm esi gibi çok daha ince bir hareketle de sağlanabilir (Bkz. R esim 12). Kişi yalnızca kendisine çekidüzen veriyormuş gibi görü­ nürken, aslında vücuduna dokunarak ya da elini bir işle meşgul ederek gerginliğini yok etmeye çalışıyordun Bunlar limbik sistem tarafından yönetilen ve strese karşılık gösterilen yatıştırıcı davranışlardır. A şağıda en genel ve belirgin yatıştırıcı davranışlardan bazılarını inceleyeceğiz. Bu davranışlardan birisini gözlemlediğinizde, durun ve kendinize sorun: “Bu insan neden kendisini yatıştırmaya çalışıyor?” Erkekler güvensiz ya da rahatsız durum­ larla başa çıkmak için kravatlarını düzel­ tir. Bu hareketle aynı zamanda boyun çukuruna da dokunulmuş olur

P:64

66 B eden D il iniz Yatıştırıcı bir davranışla buna neden olan stres kaynağını birbirine bağ­ la) abildiğiniz takdirde, karşınızdaki kişinin düşünce, duygu ve niyetle­ rini daha doğru bir şekilde anlayabilirsiniz. Boyunla Bağlantılı Yatıştırıcı Davranışlar Boyna dokunm ak ve/veya okşamak, strese karşılık kullandığımız en genel ve belirgin yatıştırıcı davranışlardan birisidir. Bazıları parm aklarıy­ la boyunlarının arka kısımlarım ovar ya da hafifçe masaj yaparken, bazı­ ları da boynun yan taraflarını ya da çenenin hemen alt kısmındaki (âde- m elm asınm üzerindeki) etli bölgeyi okşar. Bu alan sinir uçlan açısından zengin olduğundan dolayı, okşandığı takdirde kan basıncı ve nabzı düşü­ rerek kişinin yatışm asına yardım cı olur (Bkz. R esim 13 ve 14). Sözel olmayan davranışlar üzerine çalıştığım yıllar içinde, yatıştırıcı bir davranış olarak boyna yöneltilen hareketlerde erkeklerle kadınlar arasında farklar olduğunu gözlemledim. Genel olarak erkekler yatıştırıcı Resim 13 E 'k & k r yj'yOciodü sesten kurtulmak Erkekler, rahatsızlık ya da güvensizlik arz -•.'r OGr jr.tar,'-: ovmaya ya da masaj eden durumlarla başa çıkabilmek için, kadınlara kıyasla boyunlarını daha belir­ ■/'xs'--jyQ eğdirr-.ii'jlr Sinir uçları açısırv gin bir şekilde örter. '10' z'sr.g>n o :.jn bölgeye masaj yapıl- dfğocjo k o p aralar.' y a d la r.

P:65

Limbik M irasım ızı Yaşamak 67 davranışlar konusunda daha sert ve belirgin hareketler göstermektedir. Ellerini kullanarak çenenin hemen altından boyunlarını tutan erkekler, bu yolla boyun bölgesindeki sinirleri uyarırlar. Bunun sonucunda da kalp atışları yavaşlar ve sakinleştirici bir etki oluşur. Erkekler bazen de par­ maklarıyla boyunlarının yan ya da arka kısımlarını sıvazlar veya kravat düğüm lerini, gömlek yakalarını düzeltirler (Bkz. Resim 15). Kadınlar ise kendilerini daha farklı şekillerde yatıştırır. Örneğin, boyunlarını kullanarak yatışmaya çalışırlarken, dokunarak, döndürerek ya da çekerek gerdanlıklarıyla oynayabilirler (Bkz. Kutu 11). K adın­ larda görülen boyunla bağlantılı bir diğer genel yatıştırıcı davranış da. ellerle boynun altındaki çukur bölgeye dokunulması ya da örtülm esi­ dir. K adınlar kendilerini baskı ya da tehdit altında, güvensiz, rahatsız, tedirgin hissettiğinde elleriyle boyunlarının bu kısmına dokunur \\eya örterler. İlginç bir şekilde, hamile kadınlarda elin ilk olarak boyna git­ tiğini ancak son anda (sanki bebeklerini korumak istermiş gibi) karın­ larına indiğini gözlemlemişimdir. Yüzle Bağlantılı Yatıştırıcı Davranışlar Yüze dokunulm ası ya da yüzün okşanması strese yönelik olarak sıklık­ la başvurulan bir yatıştırıcı davranıştır. Alnın ovulması; dudaklara d okunulm ası, ovuşturulm ası ya da yalanması; baş ve işaret parm akla­ rıyla kulak m em esinin çekilmesi ya da masaj yapılması: yüzün ya da sakalın okşanm ası ve saçlarla oynanması gibi davranışların tümü stres­ li bir d urum da kişinin yatışm asına yardımcı olabilir. Daha önce de belirttiğim gibi, bazı insanlar yanaklarını havayla şişirip yavaşça nefes vererek kendilerini yatıştırma yoluna gider. İnsan yüzünün sinir uçlan açısından zengin olm ası, limbik sistemin kendini rahatlatması açısın dan bedenim izin bu kısmını ideal bir nokta haline getirmektedir.

P:66

Kutu 11: YATIŞMA SARKACI Bir masada oturmuş konuşan bir çifti seyredin. Kadın gerdanlığıyla oyna­ maya başlamışsa, bu büyük ihtimalle biraz gergin olduğunu gösterir. Ancak, parmaklarını boynunun altındaki çukur bölgeye götürürse, kendisi­ ni endişelendiren bir konunun konuşulduğunu ya da güvensiz bir durumda hissettiğini düşünebiliriz. Sağ elini boynun altındaki çukur bölgede tutmuş­ sa muhtemelen sağ dirseğini sol avucuna yerleştirmiş olacaktır. Stres yaratan durum sona erdiğinde ya da tartışmanın rahatsızlık verici kısmın­ da b<r aralık olduğunda, sağ eli aşağıya inecek ve bükülü durumda olan sol koiunon üzerinde dinlenecektir. Gerginlik yeniden oluşursa, sağ eli yeniden boyun bölgesine doğru kalkacaktır. Biraz uzaktan bakacak olur­ sanız, kadının kol hareketleri (yaşanan stres düzeyine göre) sol kol üze­ rindeki dinlenme noktasıyla boyun arasında gidip gelen bir stres-ölçer iğnesi gibi görünebilir. Boyna belir belirsiz bir dokunuş bile gerginlik ya da rahatsızlığı yatıştırobiiir. Boyna dokunmak veya hafifçe masaj yapmak etkili /e evrensel bu stresten kurtulma yoludur

P:67

Limbik M irasım ızı Yaşamak 69 Seslerle Bağlantılı Yatıştırıcı Davranışlar Islık çalm ak da yatıştırıcı bir davranış olabilir. Bazı insanlar şehrin bil­ m edikleri bir bölgesinde ya da karanlık, ıssız bir sokakta yürürken kendilerini sakinleştirmek için ıslık çalar. Bazı insanlarda stresli zam anlarda kendi kendine konuşma davranışı gözlemlenebilir. Sinirli ya da üzgün olduğu zamanlarda durmaksızın konuşan bir arkadaşım var m esela (eminim hepimizin böyle bir arkadaşı vardır). Kalemle m asaya vurm ak ya da parmaklarla ritim tutmak gibi bazı davranışlar ise dokunsal ve işitsel yöntemleri birleştirmektedir. Aşırı Esneme B azı durum larda baskı altındaki insanlarda aşırı esneme davranışı göz­ lem leyebiliriz. Esnem ek yalnızca “derin bir nefes alma *yolu değildir. Stresli zam anlarda ağız kuruduğu için, esneme yoluyla tükürük bezleri üzerinde baskı yaratılabilir. Kişinin kendini gergin hissettiği zamanlar­ da, ağız içinde ve çevresindeki gerilmeler tükürük bezlerinin salgılama yapm asına neden olur. Bu tür durumlarda esnemeye neden olan uyku değil, kişinin yaşadığı strestir. Bacak Silmek B acak silmek, genellikle masanın altında gerçekleştiği için çoğu zam an fark edilemeyen bir yatışma davranışıdır. Sakinleşmeye yönelik bu harekette, kişi avuçlarını bacaklarının üzerine koyarak uylukların dan dizlerine doğru kaydırır (Bkz. Resim 16). Bazıları bacak silme hareketini yalnızca bir kere yapsa da, çoğu kişide harekelin dıi/enli olarak tekrarlandığı ya da en azından bacaklara masaj yapılacak kadar

P:68

70 Beden D iliniz sürdüğü görülmektedir. Hareket, gerginlik yüzünden terlemiş avuç içlerini kurutmak için de yapılır ancak asıl amaç genellikle hissedilen gerilimden kurtulmaktır. Kişinin kendisini baskı altında hissettiğinin açık hır göstergesi olması dolayısıyla, sözel olmayan bu davranışın ayırt edilmesi önemlidir. Bacak silme davranışını yakalama yolların­ dan biri, bir ya da iki kolunu birden m asanın altına indiren insanları takip etmektir. Eğer bacak silme dediğim iz davranışı gösteriyorlarsa, insanlar stresli ya da sinirli olduklarında, kendilerini /a tılm a k için avuçlarıyla bacaklarını \"silerler\". Ma sanir; altında gerçekleştiğinden çoğu zaman fark edilemeyen bu davranış rahatsızlık ya da tedirginli­ ğin açık bir göstergesidir.

P:69

Limbik M irasım ızı Yaşamak 71 kollarının üst taraflarıyla omuzlarının, bacakları üzerinde gidip gelen elleriyle uyumlu bir şekilde hareket ettiğini görürsünüz. Deneyim lerime bakarak söyleyebilirim ki, bacak silme davranışı kişinin hislerine dair önemli bir göstergedir çünkü olumsuz durumlara karşılık olarak çok hızlı bir şekilde gerçekleşir. Zaten aşina oldukları (suçlu bilinci) suç mahallinin fotoğrafları gibi mahkûm edici kanıtların şüphelilere gösterildiği soruşturmalarda bu hareketi yıllardır gözlemle­ m ekteyim . Silme/yatışma davranışı aynı anda iki amaca yöneliktir. Bu hareket terli avuçların kurutulmasına ve dokunma aracılığıyla sakin­ leşmeye yardımcı olur. Aynı hareketi, konuşmakta olan bir çift, davet­ siz bir misafir tarafından rahatsız edildiğinde ya da konuşmaları kesil­ diğinde veya bir ismi hatırlamaya çalışan insanlarda görebilirsiniz. Polis sorgulamalarında, yatışmaya yönelik el/ayak davranırlarını seyredin ve sıra zor sorulara geldiğinde bu davranışların kademeli olarak artıp artmadığına dikkat edin. Bacak silinmesi dediğimiz hareketin sıklık ya da şiddetinde muhtemel bir artış, söz konusu sorunun kişide rahatsız­ lığa yol açtığının açık bir göstergesidir - bunun nedenivsuçlu bilincinden ötürü kişinin yalan söylüyor oluşu ya da konuşmak istemediği bir şeye yaklaşm ış olmanız olabilir (Bkz. Kutu 12). Bu davranış, kişinin sorula­ rım ıza karşılık ne söylemesi gerektiği konusunda kendisini baskı altında hissetmesi yüzünden de oluşabilir. Bu nedenle, masanın altında ne olup bittiğini anlamak için bir gözünüz sürekli kolların hareketinde olsun. Bu davranışların ne sıklıkla gerçekleştiğini gördüğünüzde şaşıracaksınız. Bacak silme konusunda şu uyarıyı da vermeliyim. Bu davranış yalan söyleyen insanlarda kesinkes görülürken, yalnızca gergin olan m asum insanlarda da gözlemlenebilir. Bu yüzden karar vermekte acele etm eyin (Frank ve diğerleri, 2006. 248-249). Bacak silme hareketinin en iyi yorum u, bunun beynin yatışma ihtiyacını yansıttığı ve kişinin bu davranışının nedenleri üzerine gidilmesi gerektiğidir.

P:70

72 Beden Diliniz Hava Alma Bu davranışı gösteren kişi (genellikle bir erkek), parmaklarını göm leğinin yakası ile boynu arasına sokarak yakayı çeker (Bkz. Resim l ” ). Bu hava alm a hareketi genellikle strese karşılık olarak oluşan bir tepkidir ve kişinin düşündüğü ya da deneyimlediği bir şey yüzünden kendini rahatsız hissettiğinin açık bir göstergesidir. Kadınlarda ise aynı hareket (yalnızca bluzun önünün açılması ya da saçların atılarak ense­ nin havalandırılm ası gibi) daha ince bir şekilde ortaya konabilir. ________________ Kutu12: FACEBOOKHATASI_______________ B r ş görüşmesinde, aday gelecekteki muhtemel işvereninin sorularını yar;.damaktaydı. Her şey yolunda gidiyormuş gibi görünüyordu. Fakat görüşmenin sonlarına doğru aday, insanların dijital olarak birbirine bağlanm ası ve internetin önemi üzerine konuşmaya başladı. İşveren yorumları dolayısıyla adayı överek, çok fazla düşünmeksizin, birçok gencin, ilerleyen yıllarda kişinin utanmasına neden olacak mesaj ve fotoğrafların postalandığı Facebook4 gibi siteleri kullanarak interneti yanlış bir şekilde değerlendirdiğini söyledi. Bu noktada işveren, adayın sağ eliyle birkaç kere sert bir şekilde bacağını sildiğini fark etti. Bu konuda hiçbir şey söyiemedi, görüşme için genç adam a teşekkür etti ve onu kapıya kadar geçirdi. Ardından bilgisayarının başına geçen işve­ ren, genç adamın Facebook içinde hesabı olup olmadığını kontrol etti. Taçlı ki, aday Facebook'a kayıtlıydı. Ve işverenin gördükleri hiç de adayın müstakbel patronu tarafından bilinmesini isteyeceği şeyler de ğil­ di. 4 2004 yılında Harvard öğrencisi Mark Zuckerberg tarafından kurulan sosyal payladım sitemi.

P:71

Limbik Mirasım ızı Yaşamak 73 Boyun bölgesinin havalandırılması stres ve duygusal rahatsızlık durumundan kurtuima- ya yönelik bir davranıştır. Komedyen Rodney Dangerfield, hiç ''saygı'1 gormedıgim düşündüğü zamanlarda bu hareketi yapmasıyla ünlüdür. Kendini Kucaklamak Stresli durumlarda insanların bir kısmı, sanki çok üşümüşler gibi, kollarım kavuşturur ve elleriyle omuzlarını ovalar. Herhangi birini bu tür bir yatıştırıcı davranış içindeyken seyretmek, insana bir annenin küçük çocuğuna sarılmasını getirebilir. Bu, kendimizi güvende hisset­ m ek istediğimizde, yatışmak için yöneldiğimiz koruyucu ve sakinleşti­ rici bir harekettir. Öte yandan, kollarını kavuşturarak öne doğru eğil­ m iş ve küstah bir şekilde size bakan birini görürseniz, bilin ki bu yatışm aya yönelik bir davranış değildir!

P:72

74 Beden Diliniz İNSANLARI DAHA ETKİLİ BİR ŞEKİLDE OKUMAK İÇİN YATIŞTIRICI DAVRANIŞLARIN KULLANILMASI Sözel olmayan yatıştırıcı davranışlar aracılığıyla karşınızdaki kişi hakkında bilgi sağlamak için, izlemeniz gereken bir dizi kılavuz nokta bulunmakta: (1) Ortaya kondukları anda yatıştırıcı davranışları tanımlayın. Yukarıda temel yatıştırıcı davranışların tamamı hakkında bilgi sahibi oldunuz. Bu beden işaretlerini saptamak için uyumlu bir çaba gösterdiğiniz müddetçe, diğer insanlarla etkileşimle­ rinizde yatıştırıcı davranışların tanımlanması sizin için artan bir şekilde kolaylaşacaktır. (2) Tepkilerini ölçmek istediğiniz kişinin yatıştırıcı davranışları­ nın normal düzeyini (taban noktasını) belirleyin. Böylece bu kişinin yatıştırıcı davranışlarındaki artış ve/veya yoğunlukları algılayabilir ve buna göre davranabilirsiniz. (3) Yatıştırıcı davranışlarda bulunan bir kişi gördüğünüzde, durun ve kendinize sorun: “Bunu yapmasına neden olan ne?” Bu kişinin herhangi bir şeyden rahatsız olduğunu biliyorsunuz. Sözel olmayan istihbarat toplamaktan sorumlu biri olarak göreviniz, bu şeyin ne olduğunu anlamaktır. (4) İnsanların yatıştırıcı davranışlara, neredeyse her zaman, stres­ li bir olayın sonrasında yöneldiğini anlayın. Böylece, genel bir ilke olarak, karşınızdaki kişi yatıştırıcı bir davranışta bulundu­ ğunda, bunun öncesinde strese neden olan bir olay ya da uya­ ranın geldiğini çıkarabilirsiniz. (5) Yatıştırıcı davranışla bu davranışa neden olan stres kaynağını birbirine bağlama yetiniz, etkileşimde bulunduğunuz insanı daha iyi anlamanıza yardımcı olabilir.

P:73

Limbik Mirasımızı Yaşamak 75 (6) Belli durumlarda, karşınızdaki kişiyi tedirgin edip etmediğini anlamak için bir şey söyleyebilir ya da yapabilir (tedirginlik söz konusuysa bu durum yatıştırıcı davranışlarına yansıyacak­ tır) ve böylece bu kişinin düşünce ve niyetlerini daha açık bir şekilde görebilirsiniz. (7) Karşınızdaki kişinin bedeninin hangi kısmını kullanarak ken­ dini yatıştırmaya çalıştığına bakın. Hissedilen stres arttıkça, yüz ve boyunla bağlantılı yatıştırıcı davranışlar da artacaktır. (8) Stres ya da rahatsızlık arttıkça, yatıştırıcı davranışlar gözlem­ leme ihtimalinizin de aynı şekilde artacağını aklınızdan çıkar­ mayın. Yatıştırıcı davranışlar rahatlık ve rahatsızlık durumunu tayin etme­ nin etkili bir yoludur. Bu davranışları bir anlamda, limbik tepkilerimiz içinde “ikinci oyuncular” olarak görebiliriz. Gene de duygusal duru­ mumuz ve gerçekte nasıl hissettiğimiz hakkında çok fazla bilgi verebi­ leceklerini aklımızdan çıkarmamalıyız. LİMBİK MİRASIMIZ ÜZERİNE SON BİR NOT Artık birçok insanın farkında bile olmadığı bir bilgiye sahipsiniz. Hayatta kalmaya yönelik çok sağlam bir mekanizmaya (donmak, kaç­ mak ya da savaşmak) ve strese yönelik olarak yatıştırıcı bir sisteme sahip olduğumuzu biliyorsunuz. Yalnızca hayatımızı sürdürmemi/ ve ayakta kalmamız değil, diğer insanların his ve düşüncelerini anlama­ mız açısından da, bu mekanizmaların varlığından ötürü kendimizi şanslı saymalıyız. Bu bölümde, belli başlı bazı reflekslerimiz dışında, tüm davıum* larımızm beynimiz tarafından yönetildiğini gördük. Kafatasımı/ için*

P:74

76 Beden D ilin iz deki üç ana “beyinden” ikisini -düşünen neokorteks ve daha otomatik bir yapıda olan limbik beyin- ve görevleri açısından farklılıklarını inceledik. Beynimizin bu iki bölümü de çok önemli fonksiyonlardan sorumludur. Öte yandan, konumuz açısından limbik sistem bizim için daha önemli bir konumdadır çünkü en doğru bilgiyi (gerçek düşünce ve duygulan anlam am ıza yardım cı olacak sözel olmayan işaretleri) sağlam aktadır (Ratev, 2001, 147-242). Artık beynimizin dünyaya tepki verme mekanizmasının temel nok­ talarına aşina olduğunuza göre, sözel olmayan davranışları saptayıp çözümlemenin bu kadar kolay olup olmadığını merak ediyor olabilir­ siniz. Bu sıklıkla sorulan bir sorudur. Cevap hem evet hem de hayır. Bu kitabı okuduktan sonra bazı sözel olmayan beden işaretlerinin gözünü­ ze çarpacağından emin olabilirsiniz. Dikkatinizi çekmek için avazları çıktığı kadar bağıracaklar. Diğer bir taraftan ise, beden dilinin çok daha gizli, dolayısıyla da saptanması çok daha zor olan birçok noktası bulunmaktadır. Limbik sistemimizin bedenimiz aracılığıyla gösterdiği hem açık hem de gizli davranışlar üzerine yoğunlaşacağız. Zaman için­ de ve çalışm ayla, bu davranışları çözümlemek sizde doğal bir faaliyete dönüşecek - tıpkı kalabalık bir caddede karşıdan karşıya geçmeden önce iki yöne de bakmanız gibi. Bu noktada, bizi kavşağın öte tarafına geçiren ve bir sonraki bölümde tüm dikkatimizi vereceğim iz bacak ve ayaklara geliyoruz.

P:75

3 BEDEN DİLİNDE BAŞARILI OLMAK Ayak ve Bacak Davranışları İlk bölümde, sizden insan bedeninin en “dürüst” parçasını tahmin etm enizi istemiştim - karşınızdaki kişinin gerçeğe en yakın hislerini ortaya koyacak ve bu nedenle de söz konusu kişinin ne düşündüğünü ya da hissettiğini anlamak için bakılacak ilk yer. Belki şaşıracaksınız ama cevap, ayaklar! Çok doğru! Dürüstlük ödülümüz (bacaklarınızla birlikte) ayaklarınıza gidiyor. Bu bölümde size, ayak ve bacak hareketlerine bakarak insanların duygu ve niyetlerini nasıl ölçeceğinizi anlatacağım. Aynca, aşağı tarafta kalan eklemleri doğrudan göremeseniz bile, masanın altında ne olup bittiğini anlamanıza yardımcı olacak işaretlere bakmayı öğrene­ ceksiniz. Fakat öncelikle, bedenimizin en dürüst parçasının neden ayaklarım ız olduğunu anlatmak istiyorum: böylelikle insanların en içten duygu ve düşüncelerini çözümlemek açısından ayakların ifade ettiği önemi tam olarak anlayabileceksiniz.

P:76

8 Beden D iliniz EVRİMSEL BİR DİPNOT M ilyonlarca yıldır ayak, ve bacaklar insanoğlunun hareket kabiliyetinin temelini teşkil etm iş ve manevra yapabilmemiz, kaçabilmemiz ve dola- vısıyla hayatta kalm amız bu sayede mümkün olmuştur. Atalarımızın Afrika savanlarından çıkarak yürümeye başlamasından itibaren, ayak­ larımız bizi dünyanın dört bir yanma taşımıştır. Bir mühendislik hari­ kası olan ayaklarımız, hissetmemize, yürümemize, yön değiştirmem i­ ze, koşm amıza, kendi etrafımızda dönmemize, dengede kalmamıza, vurm am ıza, tırm anmamıza, oynamamıza, yakalamamıza ve hatta yaz­ m am ıza imkân tanımaktadır. Her ne kadar belli işlerde ellerim iz kadar etkili olm asalar da (ayaklarımızda, ellerimizde olduğu gibi kavrayıcı bir başparm ağa sahip değiliz--5), L eonardo da V inci’nin de dediği gibi, ayaklarım ız ve yapabildikleri, ince bir mühendisliğin eseridir (Morris, 1985. 239). Yazar ve zoolog Desmond Morris, ayaklarımızın, ne düşündüğü­ m üzü ve hissettiğim izi bedenimizin diğer parçalarına kıyasla çok daha doğru bir şekilde yansıttığını gözlemlemiştir (Morris, 1985, 244). Peki am a ayaklarım ızla bacaklarımızın, hislerimizin böylesine keskin yan­ sıtıcıları olm asınm nedeni nedir? Milyonlarca yıl önce, insanoğlunun konuşm aya başlamasından çok daha uzak bir geçmişte, bacaklarımız ve ayaklarım ız bilinçli bir düşünce süreci yaşanmasına gerek kalmadan çevresel tehditlere anında tepki vermekteydi. Limbik sistemim iz ayak­ larım ızla bacaklarımızın, duruma göre, birdenbire donup kalacak, kaç­ maya yönelecek ya da tehlike arz eden şeye vurmaya başlayacak şekil­ de tepki vermesini sağlamaktaydı. Atalarımızdan bize miras kalan bu 5 Opposable Thumb: Kavrayıcı başparmak. Başparmağın diğer parmakların kar­ asına gelebilmesi olarak açıklanabilir. Bu özellik sağladığı ciddi avantajlarla insan türünü diğer hayvanlardan belirgin bir şekilde ayırmaktadır.

P:77

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 79 mekanizma günümüze dek tür olarak devamlılığımızı sağlamanın yanında, bugün de benzer işlevleri yüklenmektedir. Aslına bakılacak olursa, çağlar kadar eski bu tepkiler hâlâ güçlerinden bir şey kaybet­ memiş şekilde işlev göstermektedir - günümüzde de tehlikeli ya da kabul edemeyeceğimiz bir şeyle karşılaştığımızda, ayaklarımızla bacaklarım ız tarih öncesi dönemlerdeki gibi tepkiler (önce donmak, ardından uzaklaşmaya çalışmak ve en sonunda da, eğer bir başka seçe­ nek kalmamışsa, dövüşmek için hazırlanmak) göstermektedir. Donma, kaçma ya da savaşma mekanizması yüksek derecede biliş­ sel bir işleme sürecine gereksinim duymaz; söz konusu olan tepkisel bir süreçtir. Bu evrimsel gelişme, birey için olduğu kadar topluluklar açısından da kritik bir önem ifade etmektedir. İnsanoğlu tehlikeyi diğerleriyle aynı anda görüp karşılık vererek ya da diğerlerinin teyak­ kuza yönelik hareketlerine tepki verip benzer şekilde davranarak hayatta kalm ayı başarabilmiştir. Bütün üyeleri tehlikenin farkında olsun ya da olmasın, topluluk tehdit altında olduğunda insanlar diğer­ lerinin hareketlerini fark ederek eşzamanlı tepkiler verebilmiştir. Ben­ zer şekilde günümüzde de, devriyeye çıkan askerler dikkatlerini “öncü”nün hareketlerine verir. Öncü asker donup kaldığında, diğerleri de oldukları yerde donup kalır. Ya da öncü yolun kenarına hamle yap­ tığında, diğer askerler de siper alacaktır. Öncü asker kendilerine pusu kurulduğunu fark ettiğinde, takımın diğer askerleri de teyakkuza geçer. Topluluğu korum aya yönelik bu davranışlar açısından beş milyon yıl içinde değişen çok fazla bir şey yoktur. Sözel olmayan bu iletişim yetisi tür olarak devamlılığımızı sağla­ mıştır. Ve günüm üz dünyasında, her ne kadar bacaklarımız kıyafetler, ayaklarım ız ise ayakkabılarla örtülmüş olsa da, eklem hareketlerimi/ yalnızca tehdit ve tehlikelere değil, aynı zamanda -olum lu ve olum­ suz—tüm duygulara tepki vermeyi sürdürmektedir. Dolayısıyla a lık la

P:78

80 Beden D iliniz rım ı/la bacaklarımız algıladığımız, düşündüğüm üz ve hissettiğimiz ^e>ler konusunda bilgi iletmektedir. Bugün bize mutluluk veren bir şey karşısında dans etm emiz ve bir aşağı bir yukarı sıçramamız, m ilyonlar­ ca vıl önce başarılı bir avın ardından kabile halkının sergilediği kutla­ ma davranışlarının bir uzantısıdır. İster bir avın sonrasında sıçrayıp duran Masai savaşçıları, ister dans eden çiftler söz konusu olsun, dün­ yanın her yerinde ayaklarla bacaklar hissedilen mutluluğu iletmenin bir yoludur. M açlarda tuttuğumuz takımın kendilerini desteklediğimizi bilmesi için ayaklarımızla hep birlikte yere vurmamız da benzer bir tepkidir. “Ayak hislerinin” diğer kanıtları da gündelik yaşantımızda bolca bulunabilir. Örneğin, ayakların duygusal dürüstlüğü konusunda gerçek bir ders alm ak istiyorsanız, çocukları ve ayak hareketlerini takip edin. Bir çocuk yemek yemek için masaya oturmuş olabilir, fakat o esnada yalnızca dışarı dönüp oyun oynamak istiyorsa, ayaklarını nasıl salladı­ ğını. yemeği henüz bitmemiş olmasına rağmen, yüksek sandalyesinden yere değmek için nasıl gerildiğini görebilirsiniz. Ebeveyni çocuğu yerinde tutmak için istediği kadar didinsin, çocuğun ayakları m asadan uzaklaşmak için hazır durumda bekleyecektir. Gövdesi ebeveyni tara­ fından masada tutulabilir fakat çocuk ayaklarıyla bacaklarını kapının olduğu yeme doğru döndürm üştür bile - bu hareketler, çocuğun nereye gitmek istediğinin açık bir göstergesidir. Bu bir niyet işaretidir. Tabii ki, çocuklara kıyasla, yetişkinler olarak limbik tepkilerimiz daha bas­ tırılmış olsa da, biz de niyetlerimizi ayak ve bacak hareketleriyle açık etm ek tey iz.

P:79

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 81 BEDENİMİZİN EN DÜRÜST PARÇASI Blöf yapmak ve gerçek hislerimizi gizlemek için bedenimizin en çok kullandığım ız kısmı yüzümüz olmasına rağmen, karşılarındaki kişinin beden dilini okumaya çalışan insanların çoğu, gözlemlerine en tepeden (yüzden) başlayıp aşağı doğru inme eğilimindedir. Benim önereceğim yaklaşım ise tam tersi olacak. Bugüne dek FBI için binlerce görüşme yapm ış biri olarak, öncelikle şüphelinin ayak ve bacaklarına yoğunlaş­ mayı ve ardından gözlemimi yukarı doğru kaydırarak yüzde noktala­ mam gerektiğini öğrendim. Söz konusu olan dürüstlük olduğunda, bu özellik ayaklardan yukarı doğru çıktıkça azalmaktadır. Ne yazık ki. bazı günüm üz çalışm aları da dahil olmak üzere son altmış vılm yazı­ nında, sorgulam a yönetimi ya da insanları okuma girişimlerinde ağır­ lıkla yüze odaklanan yöntemlerin üzerinde durulmuştur. Soruşturmala­ ra giren birçok görevli sorgulanan kişilerin ayaklarını ve bacaklarını m asaların altında gizlemesine imkân tanıyarak yaşanan sorunu daha da içinden çıkılm az bir hale getirmiş ve yalın bir beden dili okumasını karm aşık bir sürece çevirmiştir. Biraz düşünecek olursanız, yüz ifadelerimizin aldatıcı doğasının kaynağım görebilirsiniz. Yüzümüzle yalan söyleriz çünkü çocukluğu­ m uzdan itibaren bize öğretilen budur. Önümüze konan yemeğe içten bir tepki verdiğim izde, ebeveynlerimiz “Yüzünü bu hale sokma!\" ya da “ Y üzünü düzelt!” diyerek çıkışır. “Kuzenlerin geldiğinde en azın­ dan sevinm iş gibi g ö r ü n e b ilir s in derler ve zaman içinde siz de zoraki bir şekilde gülümsemeyi öğrenirsiniz. Ebeveynlerimizin -ve de toplu­ m u n - aslında bize söylediği, sosyal bir uyumun sağlanması için yüzü­ m üzü kullanarak gerçek hislerimizi saklamamız, insanları aldatmamız ve yalan söylem em iz gerektiğidir. Dolayısıyla bu konuda iyi olm am ı/ şaşırtıcı sayılm am alı. Yaşımız ilerledikçe bu konuda o kadar ustalaşırı/

P:80

82 Beden D iliniz ki. aslında bir an önce gitm elerini isterken, aile toplantılarında takındı­ ğımız gülümser yüzümüz sayesinde akrabalarım ızla bir arada olm ak­ tan çok m em nunm uşuz gibi görünebiliriz. Bunu bir düşünün. Yüz ifadelerimizi kontrol edem iyor olsaydık, \"poker y ü : u ’ terim inin nasıl bir anlamı olabilirdi ki? “Parti yüzü” dedikleri m askeyi nasıl takmamız gerektiğini de biliriz ancak aram ızda çok az kişi kendi ayak ve bacak hareketlerine ilgi gösterir - nerede kaldı ki diğerlerininkine göstersin. Tedirginlik, stres, korku, endişe, ihtiyatlılık. can sıkıntısı, acelecilik, mutluluk, neşe, acı, utangaçlık, naz, tevazu, gariplik, güven, itaat, bunalım, atalet, rol yapm a, zevk düşkünlüğü veya öfke - bütün bunlar ayak ve bacakların davranışlarıy­ la açığa vurulabilir. Sevgililerin bacaklarım anlam lı bir şekilde birbiri­ ne dokundurm ası, yabancıların kaışısındayken bir çocuğun utangaç ayak hareketleri, öfkeli bir kişinin duruşu, karısı içeride doğum yap­ m akta olan bir babanın sinirli bir şekilde volta atm ası gibi davranışla­ rın tümü duygusal durumumuzu işaret eder ve eşzam anlı olarak oku­ nabilir. Etrafınızdaki dünyayı çözüm lem ek ve diğerlerinin davranışlarını doğru bir şekilde yorum lam ak istiyorsanız, ilettikleri bilgi açısından tam anlam ıyla dikkate değer ve dürüst olan ayaklarla bacakları takip edin. AYAK VE BACAKLARLA BAĞLANTILI BELLİ BAŞLI SÖZEL OLMAYAN DAVRANIŞLAR Neşeli Ayaklar Neşeli ayaklar, neşeyle kıpırdanan ve zıplayıp duran ayaklar ve bacak­ lardır. İnsanlar birdenbire neşeli ayaklarla hareket etm eye başladığın­

P:81

Beden D ilinde Başarılı O lm a k 83 da, özellikle de bu durum önemli bir şey görmelerinin ya da duym ala­ rının ardı sıra gerçekleşiyorsa, bunun anlamı gördükleri ya da duyduk­ ları şeyin kendilerini olumlu bir şekilde etkilemiş olmasıdır. Neşeli ayaklar bir yüksek güven ifadesi; kişinin istediği şeyi aldığını ya da avantajlı bir durum a geçtiğini gösteren bir işarettir (Bkz. Kutu 13). U zun bir ayrılık sonrasında birbirlerini ilk kez gören sevgililerin hava­ alanında neşeli ayaklarla hareket etmesi şaşırtıcı değildir. N eşeli ayakları görm ek için illa masanın altına bakmanıza gerek yok. Y alnızca karşınızdaki kişinin gömleğine ve/veya omuzlarına bakın. A yakları neşeyle kıpırdanıyor ya da zıplıyorsa, gömleği ve om uzları da titreşecek ya da aşağı yukarı hareket edecektir. Bunlar abartılı hareketler olmayacaktır; aksine belli belirsiz olacağını söyleye­ biliriz. A ncak bakıyorsanız, fark edilmemeleri mümkün değildir. Bunu kendi kendinize deneyin. Bir boy aynasının önünde sandal­ yenize oturun ve ayaklarınızı hoplatıp zıplatmaya başlayın. Bunu yap­ tıkça, göm leğinizin ve/veya omuzlarınızın da hareket ettiğini görecek­ siniz. Ö te yandan başka insanlarla birlikteyken, aşağı eklemlerin bu işaretlerini m asanın üzerinden yakalamak için dikkatli bir şekilde bakm ıyorsanız, kaçırm a ihtimaliniz olduğunu söyleyebilirim. Ancak buna zam an ayırıp biraz çaba gösterirseniz, işaretleri saptayabilirsiniz. N eşeli ayakları etkili bir sözel olmayan işaret olarak kullanmanın yön­ tem i, öncelikle karşınızdaki kişinin normal ayak davranışlarını tespit etm ek ve ardından oluşması muhtemel ani değişiklikleri gözlemlemek­ tir (Bkz. K utu 14). Sizi iki noktada uyarmama müsaade edin. Öncelikle, sö/el olma yan diğer tüm davranışlarda olduğu gibi, neşeli ayakların gerçek bir m utluluk m u yoksa aşırı bir sinirsel durum mu yansıttığını anlamak için gözlem lenen davranış söz konusu bağlam dahilinde ele alınmalı dır. Ö rneğin, karşınızdaki kişi normal şartlarda da aşırı sinirli bacak

P:82

Kutu13: N fŞ tli AYAKLAR DEMEK, HAYAT GÜZEL DEMEKTİR Bir sure önce televizyonda bir poker turnuvası seyrediyordum. Oyuncular­ dan birinin elinde renk6 olduğunu gördüm. Geniş açı çekimde gözlerim masanın altına kaydı. Oyuncunun ayakları Disneyland'a gideceğini öğrenmiş bir çocuğun ayakları gibi hoplayıp duruyordu. Ote yandan yüzü ifadesiz masanın üzerindeki tavırları sakindi; aşağılarda ise parti sürüyordu! Aynı esnada, televizyona doğru bağırıyor ve diğer oyuncula­ ra oyundan çekilmelerini söylüyordum. Tabii ki beni duyamadıklarından, oyunculardan ikisi bahsi yükseltti ve paralarını kaybetti. Bu oyuncu en iyi poker yüzünü nasıl takınacağını öğrenmiş birisiydi. Diğer taraftan ise, en iyi poker ayağını göstermek konusunda öğrenmesi gereken çok şey vardı. Tabii bu oyuncunun lehine olan şey, çoğu kişi gibi rakiplerinin de insan bedeninin dörtte üçünü (göğsün aşağısını) göz ardı ederek, bu bölgede saptanabilecek kritik önemdeki sözel olmayan işaret­ lere hiç ilgi yöneltmemesiydi. Neşeli ayakları görebileceğiniz tek yer poker salonları değil elbette. Bu davranışı birçok toplantı odasında, konferans salonunda, hatta hemen yerde gözlemlediğimi söyleyebilirim. Bu bölümü yazdığım günlerden birinde, havaalanındaydım ve genç bir annenin cep telefonundan ailesin­ den bırileriyie sürdürdüğü konuşmaya kulak misafiri oldum. İlk başta ayakları zeminde düz bir şekilde duruyordu, ancak telefonu oğlu aldığın­ da, ayakları sevinçle hoplayıp zıplamaya başladı. Bana çocuğunu ne kadar özlediğini ya da hayatında ifade ettiği önemi anlatmasına gerek yoktu. Ayakları her şeyi söylüyordu. Kâğıt oynarken, iş yaparken veya sadece arkadaşlarınızla sohbet ederken, neşeli ayakların beynin en içten aynalarından birisi olduğunu aklınızdan çıkarmayın. 6 Flush: Pokerde sıralı olmayan, aynı renkte beş kâğıt. Açılabilecek güçlü eller­ den birisidir.

P:83

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 85 ___________ Kutu14; AYAKLARIN BİR İŞARETİYLE____________ Büyük bir şirketin insan kaynaklan yöneticisi olan Julie, banka yöneti­ cileri için verdiğim bir seminerin ardından ayak davranışlarını fark etme­ ye başladığını belirtti. İşinin başına döndükten yalnızca birkaç gun sonra bu yeni yeteneğini kullanıma sokmuştu. \"Denizaşırı bazı görevler için şirket içinden çalışan seçmem gerekiyordu,' dedi. \"Olası adaylardan birine yurt dışında çalışmak isteyip istemeyeceğini sorduğumda, zıplayan neşeli ayaklar ve coşkulu bir 'EvetHe cevap verdi fakat ardından göre vin Mumbai, Hindistan'da olduğunu belirttiğimde, ayak'arın'n hareketi birdenbire kesildi. Sözel olmayan davranışlarındaki bu de ğim i fart ettiğim için, neden buraya gitmek istemediğini sordum. Aday şaşmıştı. 'Bu kadar belli oluyor mu? Henüz hiçbir şey söylemedim ki. Yoksa btf başkası mı size bir şey söyledi?' diye sordu. Kadına soz konusu Öfkeden hoşlanmadığını algılayabildiğim-!' söyledim. 'Haklısınız, diyerek kabul etti. 'Birkaç arkadaşımın yaşadığı Hong Kong için düşünüldüğümü san.- yordum,' dedi. Hindistan'a gitmek istemediği apaçık ortadaydı ve ayak­ ları bu konuda herhangi bir şüpheye mahal bırakmamıştı.\" hareketleri gösteriyorsa (huzursuz bacak sendromunun bir türü), neşe­ li ayakları kişinin normal sinirsel durumundan ayırmak güç olabilir. Öte yandan, bacak hareketlerinin hızında ya da şiddetinde bir artış gözlemlersem (özellikle de kişi önemli bir olaya şahit olmuş ya da duymuşsa), bunu karşımdaki kişinin daha güvenli hissettiğinin ve mevcut durumun kendisini tatmin ettiğinin bir işareti olarak yorumla­ yabilirim. İkinci olarak ise, hareket halindeki ayaklarla bacaklar yalnızca sabırsızlık göstergesi de olabilir. Sabırsızlık hissettiğimizde ya da bir şeyler yapma ihtiyacı içinde olduğumuzda, çoğu zaman hareketlenen ayaklarımızla bu durumu yansıtırız. Olanağınız bir sınıfa girııı ve öğrencilerin ayaklarıyla bacaklarını ne sıklıkla oynattıklarına, kaldırıp

P:84

86 Beden D iliniz indirdiklerine, hareket ettirdiklerine ve bir şeylere vurduklarına bakın. Bu hareketlilik genellikle dersin bitimine doğru artacaktır ve gördüğü­ n ü / şey neşeli ayakların değil, sabırsızlık ve zamanı hızlandırm a iste­ ğinin bir göstergesidir. Girdiğim sınıflarda masa altlarında süren bu parti, dersin son anlarına doğru doruk noktasına çıkar. Bilmiyorum, belki de öğrencilerim bana bir şey anlatmak istiyordur. Ayaklarımız Yön Değiştirdiğinde H oşlandığım ız ya da bize sevimli gelen şeylere doğru yönelmeye eğili­ m im iz vardır ve bu durum etkileşimde olduğumuz kişileri de kapsar. A slında bu kuralı, bir yere girdiğimizde insanların bizi gördüklerinden m em nun mu olduklarını yoksa onları kendi hallerine mi bırakmamız gerektiğini anlam ak için kullanabiliriz. Konuşmakta olan iki kişiye doğ­ ru yaklaştığınızı varsayalım. Bunlar tanıdığınız kişiler olsun. Siz de soh­ betlerine katılmak istiyorsunuz ve yanlarına gidip m erhaba diyorsunuz. Sorun şu ki, gerçekten oturmanızı isteyip istemediklerinden emin olam ı­ yorsunuz. Bunu anlamanın bir yolu var mı? Evet, var. Ayak ve gövde hareketlerine dikkat edin. Gövdeleriyle birlikte ayaklarım hareket ettire­ rek sizi kabul ediyorlarsa, o zaman bu davranışlarından içten oldukları sonucunu çıkarabilirsiniz. Fakat ayaklarında herhangi bir hareket yoksa ve bunun yerine yalnızca kalçaları üzerinden size doğru dönerek m erha­ ba demişlerse, yalnız kalmayı tercih ettiklerini anlayabilirsiniz. Aynı şekilde, hoşlanmadığım ız ya da bize sevimsiz gelen şeylerden uzaklaşma, başka bir tarafa yönelme eğilimindeyizdir. M ahkeme salo­ nundaki davranışlar üzerine yapılan araştırmalar, herhangi bir tanıktan hoşlanm adıklarında jüri üyelerinin ayaklarını en yakın çıkışa doğru döndürdüğünü gösterm ektedir (D im itrius & M azzarella, 2002, 193). Beiiermden yukarı bakacak olursanız, jüri üyeleri tanığı nazik bir

P:85

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 87 şekilde dinlemektedir. Fakat ayakları doğal “kaçış rotasına” dönmüş olacaktır - koridora ya da jüri odasına açılan kapıya. Mahkeme salonlarında jüri üyeleri için geçerli olan şey, genel olarak kişilerarası etkileşimlerde de geçerlidir. Belden yukarımızla, konuştuğu* muz kişinin yüzüne doğru dönmüş olabiliriz. Ancak sürmekte olan konuşmadan memnun değilsek, ayaklarımız en yakın çıkış noktasını gösteriyor olacaktır. Kişi ayaklarını bir başka yöne döndürdüğünde, genellikle bu bir çözülme (kişinin bulunduğu noktadan uzaklaşma isteği) işaretidir. Konuşmakta olduğunuz kişinin yavaş yavaş ya da birdenbire ayaklarını sizden başka bir yöne döndürdüğünü fark ederseniz, bu değer­ lendirmeniz gereken bir bilgidir. Bu davranışın nedeni nedir? Bazen bunun anlamı kişinin bir başka randevusuna geç kaldığı ve gerçekten gitmesi gerektiği olabilir. Ancak diğer zamanlarda bu tür bir davranıştan çıkarmanız gereken sonuç, bu kişinin artık sizinle bulunmak istemediği­ dir. Saldırganca bir şey söylemiş ya da can sıkıcı bir şey yapmış olabilir­ siniz. Ayakların yön değiştirme davranışı kişinin bulunduğu yerden ayrılm ak istediğinin açık bir işaretidir (Bkz. Resim 18). Diğer bir taraf­ tan ise, davranışı çevreleyen şartlan temel almak kaydıyla, kişinin neden uzaklaşm ak istediğini anlamak size düşmektedir (Bkz. Kutu 15). Dizlerin Kavranması B ulunduğu yerden ayrılmak isteyen bir kişinin bacaklarıyla gösterebi­ leceği niyet hareketlerinin başka örnekleri de bulunmaktadır. Otur­ m akta olan bir kişi her iki eliyle dizlerini kavrarsa (Bkz. Resim 19), bu hareketi toplantıyı bir sonuca bağlayıp gitmek istediğinin açık bir işa­ retidir. Ellerin dizlerin üzerine yerleştirildiği bu hareketi genellikle gövdenin Öne doğru eğilmesi ve/veya vücudun alt kısmının sandalye nin ucuna doğru kayması izler. Bunların ikisi de niyet hareketidir. Bu

P:86

86 Beden Dilini; __________________Kutu 15: AYAKLAR NASIL El SALLAR?_____________ îki insan konuşurken, genellikle ayakuçları birbirine gelecek şekilde oturur ya da dururlar. Fakat kişilerden biri ayaklarını belli belirsiz şekilde bir başka yöne döndürürse ya da ayaklarından birini devamlı olarak dışarı do ğ ru hareket ettiriyorsa (bir ayağın size, diğerinin ise başka yöne doğru dönmüş olduğu bir T şekli düşünün), bu kişinin artık ayrılmak istediğin­ den ya da bir başka yerde olmayı arzuladığından emin olabilirsiniz. Bu tür bir ayak davranışı niyet işaretlerinin bir başka örneğidir (Givens, 2 0 0 5 , 60-61). Hissedilen sosyal zorunluluktan dolayı kişinin gövdesi size dönük olabilir ancak ayaklar limbik beynin kaçma isteğini açık bir şekilde ortaya koyacaktır (Bkz. Resim 18). Yakın zamanlarda bir müşterim gününün neredeyse beş saatini benimle geçirdi. Akşam olup da ayrılacağımız zaman geldiğinde, o gün konuştuğumuz şeylerin üzerinden geçmeye başladık. Konuştuğumuz konu işîe ilgili olsa da, müşterimin bir bacağını vücuduna dik bir açıda tuttuğu­ nu fark eît'm ve \"Artık gitmen gerekiyor, değil mi?\" diye sordum. \"Evet,\" diyerek onayladı. \"Çok üzgünüm. Kabalık yapmak istemedim ama Lond­ ra'yı aramam gerekiyor ve yalnızca beş dakikam kaldı.\" Müşterimin kul­ landığı dil ve beden hareketleri yalnızca olumlu duygular vermekteyken, ayakian en doğru bilgiyi ortaya koymaktaydı. Ayaklar, müşterim ne kadar kalmak isterse istesin, görevin onu çağırdığını söylüyordu. türden işaretler gözlemlediğinizde, özellikle de söz konusu kişi am iri­ niz ya da bir üstünüzse, artık etkileşiminizi sona erdirm enizin zam anı­ dır. Aklınızı kullanın ve oyalanm ayın. Ayakların Yer Çekimine Karşı Koyan Davranışları Mutlu ve heyecanlı zam anlarım ızda adeta havada süzülüyorm uşuz gibi yürürüz. Bu coşkulu durum u birbirlerinden büyülenm iş bir halde dola­ şan sevgililerde ya da lunaparka girmekte olan çocuklarda gözlem leye-

P:87

Bir konuşma esnasında ayaklardan biri başka bir yöne döndüğünde, bu hareket kişinin ayrılmak istedi­ ğinin bir işaretidir - tam olarak da ayağın baktığı yöne doğru. Bu bir niyet işaretidir. bilirsiniz. Yer çekim inin bu heyecanlı insanlar için hiçbir anlamı yok­ muş gibi görünür. Bunlar çok açık davranışlardır. Öte yandan, günde­ lik yaşantım ızda da her birimizin etrafı, dikkat etmediğimiz için kaçırdığım ız yer çekimine karşı koyan davranışlarla örülüdür. B ir şey bizi çok heyecanlandırdığında ya da herhangi bir nedenle kendim izi iyi hissettiğim izde, hoplayıp durmak veya her adım ımı/da zıplayarak yürüm ek gibi yer çekimine karşı koyan davranışlarda bulu

P:88

90 Beden Diliniz Dizlerin kavranması ve ağırlığın ayaklara verilmesi kişi­ nin artık kalkıp gitmek istediğini gösteren bir niyet hareketidir. nuruz. Bu, bir kez daha, kendisini sözel olmayan davranışlarla ifade eden limbik beynimizin marifetidir. Yakın zamanlarda cep telefonuyla konuşan bir yabancıyı seyredi­ yordum. Karşı tarafı dinlerken, yerde hareketsiz bir şekilde duran sol ayağı birden pozisyonunu değiştirdi. Topuğu yerde sabit kaldı ancak ayakkabısının önü havaya kalktı; parmakları havaya dönüktü artık (Bkz. Resim 20). Normal bir insan için bu türden bir davranış fark edi- lemeyebilir ya da önemsiz görülerek göz ardı edilebilir. Ancak kendini yetiştirmiş bir gözlemci için yer çekimi karşıtı bu basit hareket, adamın telefonda iyi bir haber aldığı şeklinde yorumlanacaktır. Gerçekten de yanından geçerken adamın, “Öyle mi? Harika!” dediğini duydum. Ayaklan ise zaten bir süredir aynı şeyi söylemekteydi. Kımıldamadan ayakta duruyor olsa bile, konuşan bir kişi anlattığı şeyleri vurgulamak için gerekli yerlerde daha yüksek bir duruşa geçe­ bilir ve konuşması esnasında bunu birkaç kez tekrarlayabilir. Kişi bunu

P:89

Beden Dilinde Başarılı Olmak 91 Ayak parmakları, fotoğraftaki gibi yukarıyı göster­ diğinde, bunun anlamı genellikle kişinin moralinin yerinde olduğu veya olumlu bir şey düşündüğü ya da duyduğudur. bilinçsizce yapacağından, bu davranışlar çok dürüst işaretlerdir ve hikâyeyle bağlantılı duyguların gerçek dışavurumları olarak yorumla­ nabilirler. Davranışlar hikâyenin olay dizisiyle eşzamanlı olarak onaya çıkacak ve anlatıcının hislerini yansıtacaktır. Nasıl sevdiğimiz bir şar­ kının ritim ve temposuna göre ayaklarımızı oynatıyorsak, söylediğimi/ olumlu bir şeyle uyumlu bir şekilde de ayaklarımızı ve bacaklarımızı hareket ettiririz.

P:90

92 Beden D iliniz İlginç bir nokta da, yer çekimi karşıtı ayak ve bacak davranışlarının klinik depresyon hastalarında çok ender olarak görülmesidir. Bedeni­ m i/ duygusal durumumuzu tam olarak yansıtmaktadır. Dolayısıyla, insanlar heyecanlandığında yer çekimi karşıtı davranışlar göstermeye m eyillidir. Peki, yer çekim i karşıtı hareketler taklit edilebilir mi? Edilebilece­ ğini düşünüyorum ; özellikle de iyi oyuncular ve sürekli yalan söyleyen insanlar tarafından. Ancak sıradan insanların limbik davranışları kont­ rol edebilm esi çok zordur. Bunu denediklerinde yapmacık bir hava oluşur. Çok pasif bir görüntü çizebilecekleri gibi durumu tam anlam ıy­ la yansılam ayabilirler de. Kolların kaldırılm asıyla yapılan sahte bir selam lam a hiçbir işe yaramaz. Yapmacık görünür çünkü kollar uzun bir süre havada tutulmayacağı gibi, genellikle dirsekler de kınlı ola­ caktır. Bu türden bir hareket yapmacıklığm tüm işaretlerini taşır. Yer çekim i karşıtı gerçek davranışlar kişinin olumlu duygusal durum unu yansıtır ve içten görünürler. İşinin ehli bir gözlemci için çok önemli bir bilgi kaynağı olabilecek yer çekim i karşıtı davranışlardan birisi de başlama pozisyonudur (Bkz. Resim 21). Bu. kişinin ayaklarından birini sabit bir noktadan (zem inde düz durum dan ), hazır bir pozisyona getirdiği, topuğun havada ve ağ ır­ lığın da parm aklar üzerinde olduğu bir harekettir. Bu, kişinin ayak hareketi gerektiren fiziksel bir şey yapm ak için hazırlandığını gösteren niyet işaretlerinden birisidir. Hareketin anlamı kişinin sizinle daha yakından ilgilenmek istemesi ya da konuştuğunuz şeyin gerçekten ilgi­ sini çekm esi olabileceği gibi, gitmek istediği de olabilir. Sözel olm a­ yan bütün niyet işaretlerinde olduğu gibi, karşınızdaki kişinin bir şey yapmak üzere olduğunu anladığınız anda, bunun ne olabileceğini sap­ lamak için bağlam dahilinde ve kişi hakkında bildikleriniz üzerinden bir değerlendirmeye gitm elisiniz.

P:91

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 93 Ayaklar düz konumlarından 'başlama pozisyonuna\" geçtiğinde, bu davranış kişinin gitmek istediğini gösteren bir niyet işareti olabilir. Bacakların Açılması En açık ve kolaylıkla yakalanabilen ayak ve bacak davranışları bölgesel hareketlerdir. İnsan olsun olmasın, memelilerin büyük bir kısmı, kendi­ lerini baskı ya da tehdit altında hissettiklerinde veya tam tersi şekilde, başkalarını tehdit ettiklerinde kendi alanlarını belirleyecek davranışlarda bulunur; konum ve alanlarım kontrol altına almak istediklerini gösterir­ ler. Yıllar içinde yetkili oldukları konumlara alışmaları nedeniyle kanun uygulayıcıları ve askeri personelde bu tip davranışlar sıklıkla gözlemle­ nebilir. Hatta bazı zamanlarda, bu mesleklerde olan kişiler birbirlerini de “ iteklemeye” yönelebilir ve en sonunda herkesin, bilinçaltmdan kaynak­ lanan bir tepkiyle, kendisine daha geniş bir alan sağlamak için diğerleri­ ni iteklemeye başlaması sonucunda ortaya gülünç bir tablo çıkabilir. İnsanlar kendilerini çatışma içeren durumlarda bulduğunda. ca daha dengeli bir konuma geçmek değil, aynı zamanda daha t'a/la

P:92

94 Beden D iliniz alanı kontrolleri altında tuttuklarını göstermek için de, bacaklarını açm a davranışında bulunurlar. Dikkatli bir gözlemci için bu davranış, ortada belli bir m esele ya da muhtemel bir problemin olduğuna dair güçlü bir m esaj verm ektedir. Tartışm akta olan iki insanı seyrettiğiniz­ de, hiçbir zam an bacakların çapraz durumda olduğunu göremezsiniz. L im bik beynim iz bu dengesiz duruşa müsaade etmeyecektir. K arşınızdaki kişinin bacaklarını açtığını gözlem lerseniz, bu kişinin gittikçe artan bir rahatsızlık içinde olduğu sonucunu çıkarabilirsiniz. Bu baskın duruş açık bir mesaj vermektedir: “Yanlış olan bir şey var ve bununla başa çıkm aya hazırım .” Bölgesel ayak açılımları muhtemel bir yangının ilk kıvılcım ı olarak düşünülebilir; bu nedenle karşınızdaki kişide ya da kendinizde bu türden sözel olmayan bir davranış gözlem ­ lediğiniz anda, olası bir bela için de hazırlıklı olm alısınız. Sürm ekte olan bir tartışma kızıştıkça insanlar daha geniş alana yayılan bir duruşa geçtiğinden ötürü, polis m em urları ve yöneticilere, m uhtem el çatışm aları engellem ek için öncelikle kendilerinin bu tür bölgesel hareketlerden kaçınmaları gerektiğini söylüyorum . Isınm akta olan bir tartışm ada kendimizi bu tür bir bacak hareketine yönelm iş olarak yakalar ve zaman kaybetmeden bacaklarım ızı yeniden birleşti­ recek olursak, bu durum genellikle çatışm a düzeyini ve tartışm anın tansiyonunu düşürecektir. Birkaç yıl önceki bir sem inerimde, bir kadın eski kocasıyla girdiği bir tartışm a esnasında adamın, gözünü korkutm ak am acıyla bacakları açık bir şekilde kapıda dikildiğini ve çıkm asını engellediğini anlatm ıştı. Bu hafife alınacak bir davranış değildir - görsel olduğu kadar duygusal tehdit de içeren bu davranış karşıdaki kişiyi kontrol altına alm ak ve sin­ dirm ek için kullanılabilir. Yıkıcı davranışlar gösteren insanlar (psiko­ patlar ya da antisosyaller gibi), karşılarındaki kişiyi hâkim iyetleri altına alm ak için bu bacak açm a davranışıyla birlikte gözlerini dikip bakm aya

P:93

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 95 da yönelebilirler. Zamanında bir mahkûmun bana dediği gibi, \"Burada her şey duruşunuzla ilgili, nasıl durduğunuz, nasıl göründüğünüzle. Bir an için bile olsa zayıf bir görüntü sergilememelisiniz.” Her yerde karşı­ m ıza tehlikeli insanlar çıkabilir; bu nedenle her zaman duruşum uzun ve tutumlarımızın farkında olmamız gerekmektedir. Diğer bir taraftan, bacak açma davranışını kendi avantajınıza da kullanabilirsiniz - özellikle de, olumlu/yapıcı bir nedenden dolayı diğerleri üzerinde otorite ve kontrol sağlamak istediğiniz durum larda. Bir keresinde, görevleri esnasında kontrol altına alınamayan kalabalık gruplara karşı daha otoriter bir duruş kazanmaları için kadm polis m em urlarına bacak açma hareketleri üzerine eğilim vermiştim, kiştve yum uşak başlı bir hava veren ayakların bitişik ya da birbirine yakın durduğu pozisyonlar, bu türden topluluklara yanlış sinyaller iletmekte­ dir. Kadın m em urlar bacaklarına açarak olay lara daha hâkim bir görü­ nüm (“Burada yetkili olan benim!” ) kazanabilir - bu duruş otoriter bir hava sağlayacağından kalabalıkların kontrol altına alınmasında da daha etkili olacaktır. Ergenlik çağındaki oğlunuza sigara içmenin zararlarını anlatırken de, sesinizi yükseltmek yerine, bacaklarınızı aça­ rak kendinize daha sağlam bir ifade kazandırabilirsiniz. Kişisel Alan Bacakların açılmasına yönelik davranışlarla bölgesel hareketleri tanış­ tığım ız bu bölümde, insanlarda ve diğer hayvanlarda alan kullanımın» araştıran Edvvard H all’un çalışmalarına da değinmemiz gerekir. sel zorunluluk olarak tanımladığı davranışlar üzerine çalışan HalK insanların uzamsal ihtiyaçlarını (antropolojiye kazandırdığı u h rle . proksem ik) ortaya koym uştur (Hail, 1%^). Hd\\vard Hal l u göre, sosvo ekonom ik ya da hiyerarşik olarak ne denli avantajlı bir kvmunutas s.ik

P:94

96 Beden D ilin iz aynı ölçüde kendim ize ait alan talebinde bulunmaktayız. Hail, benzer şekilde, gündelik yaşantılarında kendilerine ait dalıa geniş alana sahip olm ak isteyen insanların, kendine güvenen, rahat ve dolayısıyla da daha yüksek statüde bireyler olduğunu belirtmiştir. Bu durum insanlık tarihinin tam amında ve birçok kültürde geçerlidir. M esela İspanyol kâşifler (com /uistadores) A m erika’ya ilk geldikleri zam an bu güç unsurunun her yerde aynı olduğunu görmüştü. Yeni dünyaya ayak bas­ m alarıyla birlikte, A m erika yerlilerinde de, Kraliçe Isabella’nın? ülke­ sinde sürmekte olan bölgesel davranışların geçerli olduğunu anladılar. Bir diğer ifadeyle, saltanat dünyanın her yerinde saltanattı ve daha çok alana sahipti (Diaz, 1988). Şirket C E O 'lan , başkanlar ve yüksek konumlardaki bireyler daha çok alan talebinde bulunabilir fakat geri kalanlanm ız için bu o kadar da kolay değildir. Öte yandan, hepimiz kişisel alanımızı korum ak isteriz. İnsanlar bize çok yakın durduklannda rahatsız olmamızın nedeni budur. Edw ard H a ll’a göre, her birim izdeproksem ik olarak tanım ladığı ve hem kişisel hem de kültürel kökenleri olan kişisel alan ihtiyacı sabit bir duy­ gudur. Birileri bu alanı işgal ettiğinde hissettiğimiz gerginliğin dışavu­ rum u olarak çok güçlü limbik tepkiler gösteririz. Kişisel alanım ızın işgal edilmesi bizi teyakkuz durum una geçirerek nabzım ızın hızlanm a­ sına ve heyecanlanmamıza neden olur (Knapp & Hail, 2002, 146-147). Kalabalık bir asansörde ya da bir ATM makinesinde işlem yaparken birisi size çok yakın durduğunda nasıl hissettiğinizi düşünün. Kişisel alana yönelik bu noktayı aklınızda tuttuğunuz müddetçe, herhangi biri­ si size çok yakın durduğunda ya da siz birinin kişisel alanını işgal etti­ ğinizde oluşacak olumsuz lim bik tepkilerin farkında olacaksınız. n 1451-1504 yılları arasında yaşamış Kastilya ve Aragon Kraliçesi. Colomb’un yanlışlıkla Amerika’yı keşfettiği seyahatin mali destekçisi Kraliçe Isabella’dır.

P:95

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 97 Aşırı Rahatlık Belirtisi Ayak ve Bacak Davranışları Ayak ve bacak davranışlarının dikkatli bir şekilde gözlemlenmesi, bir başkasının yanındayken ne denli rahat olduğunuzu (ya da tam tersi) anlam anıza yardımcı olabilir. Bacakların çapraz yapılması ya da bacak bacak üstüne atılması, bir kişinin yanında kendimizi rahat hissettiğimi­ zin önemli bir göstergesidir; rahatsızlık duyduğumuz zamanlarda bu tür bir davranışta bulunmayız (Bkz. Resim 22). Diğerlerinin yanında kendi­ mizi güvende hissettiğimiz zamanlarda da bacaklarımızı çapraz yaparız ve bu güvenlik hissi de rahatlığın doğal bir uzantısıdır. Bu davranışın neden bu denli dürüst bir dışavurum olduğunu inceleyelim. Ayaktayken bir bacağınızı diğerinin önüne attığınızda, dengenizi önem li ölçüde azaltmış olursunuz. Güvenlik açısından bakacak olur­ sak, ortada ciddi bir tehdit unsuru olsaydı, ne kolay bir şekilde donabi­ lir ne de kaçabilirdiniz çünkü bu duruşa geçtiğinizde yalnızca tek Kendimizi rahat hissettiğimizde geneliikle bacaklarımızı çapraz yaparız. Hoşlan­ madığımız birnıın ortaya çıkmasıyla da bacaklarımızı yeniden açanz.

P:96

98 Beden D ilin iz bacağınız üzerinden denge sağlamaktasınızdır. Bu nedenle limbik beynimiz ancak kendimizi rahaî ya da güvende hissettiğimiz zam anlar­ da bıı türden bir davranışa m üsaade eder. A sansörde tek başına olan birisi bacaklarını çapraz yapmışsa, asansöre bir başkasının girm esiyle birlikte zaman kaybetmeden bacaklarını açacak ve ayaklarını sıkı bir şekilde yere basacaktır. Bu limbik beynin gönderdiği bir sinyaldir: “İşini şansa bırakamazsın, potansiyel bir tehdit ya da tehlikeyle karşı karşıya olabilirsin, bu yüzden ayakların yere basıyor olsun!” Konuşmakta oian iki kişi bacaklarını çapraz yapmış­ sa, bu birbirlerinin yanında rahat hissettiklerinin bir işaretidir

P:97

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 99 K onuşm akta olan iki meslektaş gördüğümde, eğer ikisinin de bacakları çapraz durumdaysa, bundan rahat oldukları sonucunu çıkarı­ rım. Öncelikle, ikisinin de benzer şekillerde duruyor oluşu, davranışla­ rın karşılıklı olarak yansıtıldığını gösterir ve ikinci olarak da, bacakla­ rın çapraz yapılması yüksek rahatlık durumunun bir dışavurumudur (Bkz. Resim 23). Bacakların çapraz yapıldığı bu sözel olmayan davra­ nış, ilişkilerinizde, karşınızdaki kişiye aranızın iyi (hatta tam amen rahat bir konum a geçeceğiniz kadar iyi) olduğunu göstermek için kullanılabilir. Bu anlamda bacakların çapraz yapılması olumlu hislerin iletilm esi açısından harika bir yoldur. Yakın zam anlarda Florida’daki bir partide, altmışlı yaşlarının başında olan iki kadınla tanıştırıldım. Onlara takdim edildiğim esnada, kadınlardan biri birdenbire bacaklarını çapraz yaparak tek bacağının üzerine geçti ve arkadaşına doğru yaslandı. \"Birbirinizi çok uzun zam andır tanıyor olm asınız.’’ dedim. Birden gözlerinde bir parlama oldu ve bunu nasıl anladığımı sordular. “Bir yabancıyla ilk kez tanışı­ yor olm anıza rağmen, biriniz bacaklarını çapraz yapıp diğerine yas­ landı. B irbirinizi gerçekten seviyor ve güveniyor olmadığınız m üddet­ çe pek alışıldık bir şey değildir bu,” diyerek açıklamada bulundum. İkisi de kıkırdadı ve biri sordu: “Zihin de okuyabiliyor musunuz?” Bu defa gülm e sırası bendeydi: “Hayır.” Uzun yıllara dayanan arkadaşlık­ larını neyin ele verdiğini onlara anlattığımda, kırklı yıllarda Küba’daki ilkokul günlerinden bu yana birbirlerini tanıdıklarını söylediler. Çap­ raz bacaklar bir kez daha insan hislerinin iyi bir göstergesi olmuştu. İşte size çapraz yapılmış bacakların ilginç bir özelliği daha Bu hareketi genellikle en sevdiğimiz kişinin yanında olduğumu/ zaman larda, bilinçsiz bir şekilde yaparız. Diğer bir deyişle, sevdiğimiz kışıu* yaslanacak şekilde bacaklarımızı çaprazlarız. Bu durum aile toplantı larında ilginç gözlem ler yapmanıza imkân tanıyabilir. Örneğin biiden

P:98

ÎOö Beden D ilin iz çok çocuklu ailelerde, ebeveynlerden birinin, diğerine ya da diğerleri­ ne kıyasla kendisini daha yakın hissettiği çocuğuna yaslanacak şekilde bacaklarını çapraz yapması çok da şaşırtıcı bir görüntü değildir. Bazen suçluların, yaklaşan bir polis gördüklerinde, kendilerine serinkanlı bir hava vermek için duvara yaslanarak bacaklarını çapraz yapması da bilinen bir durumdur. Ancak bu davranış limbik beynin algılam akta olduğu tehditle (yaklaşmakta olan polis) zıt bir durum yaratacağından ötürü, genellikle suçlular bu davranışı uzun bir süre boyunca sürdüremez. Deneyimli polis memurları gözlemledikleri bu davranışın sahte olduğunu hemen anlarken, normal insanlar için suçlu­ lar bu tavırlarıyla tehlikesiz bir görünüm sergileyebilir. Birbirlerine Kur Yapan İnsanların Ayak ve Bacak Davranışları Tarafların aşırı rahat olduğu sosyal etkileşimlerde, ayaklarımızla bacaklarım ız birlikte olduğumuz insanın ayak ve bacak davranışlarını yansıtacak (isopravis) ve oyuncu bir havada olacaktır. A slına bakılacak olursa, birbirine kur yapan insanlarda tarafların kendilerini tam anla­ m ıyla rahat hissetmesiyle, hafif ayak dokunuşları veya okşam alar da başlayacaktır (Bkz. Kutu 16) Flört esnasında, özellikle de çift oturuyorsa, kadın kendisini rahat hissettiğinde m uhtemelen ayakkabılarıyla oynayacak veya ayakkabıla­ rını parm aklarının ucunda sallayacaktır. Diğer bir taraftan, kadın ken­ disini rahatsız hissettiği anda bu davranış da kesilir. Erkek bu “ayakka­ bılarla oynam a” davranışına bakarak işlerin nasıl gittiğini anlayabilir. Erkek kadına yaklaştığında (ya da onunla bir süre konuştuktan sonra), kadın ayakkabılarıyla oynamayı keser, ayakkabılarını yeniden ayakla­ rına oturtur ve erkekten belli belirsiz uzaklaşarak çantasına doğru kayarsa, buna beysbol dilinde, erkeğin oyun dışı kalması diyebiliriz.

P:99

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 101 Kulu16: ROMANTİK İLİŞKİLERDEBİRAYAKLIKYER Bu yıl, televizyon endüstrisinde çalışan bir müşterime sözel olmayan iletişim eğitimi vermek için Los Angeles'daydım. Beni evinin yakınlarındaki popüler bir Meksika restoranında yemeğe götürecek kadar nazik birisiydi. Resto­ randayken de beden dili üzerine bir şeyler öğrenmek istedi ve yan masada oturan çifti göstererek, \"Onlara baksana, sence birbirlerinden hoşnutlar mı?\" diye sordu. Çifti gözlemlediğimizde, iik başta birbirlerine doğru eğil­ miş olduklarını gördük. Fakat sohbetleri ilerledikçe, ikisi de sandalyelerine yaslanarak birbirlerinden uzaklaştı ve çok fazla konuşmadan yemeklerine devam ettiler. Müşterim yan masada işlerin iyi gitmediğini söylediğinde, \"Yalnızca masanın üzerine değil, aşağılara da bak \" dedim Masa ortüsu ya da önümüzde sandalye gibi başka engeller olmadığından, dl' v yap­ mak hiç de zor değildi. \"Ayaklarının ne kadar yakın olduğuna bak.\" dedim. Aralarında bir sorun olsaydı, ayakları bu kadar yakm o'nazd. çünkü limbik beyin buna müsaade etmezdi. Müşterimin a>ak Harekete;-oe yoğunlaşmasını sağladığımdan dolayı, arada bir ayaklarının birbirine dokunduğunu ya da sürtündüğünü ve bu olduğunda geri çekilmediklerini gördük. \"Bu önemli bir işaret,\" dedim. \"Halen birbirlerine bağlı durumda olduklarını gösteriyor.\" Çift gitmek için kalktığında, adam kolunu kadının beline doladı ve konuşmadan yürüyüp çıktılar. Konuşkan bir havada olma­ salar da, davranışları her şeyin yolunda olduğunu anlatıyordu. Masa altlarında ve yüzme havuzlarında bacakların neden birbirine dokunduğunu, bu türden bir flörtün nedenini merak ediyorsanız, bu durumu iki açıdan değerlendirebiliriz. Birincisi, (masa ya da su altındayken) bede nimizin görünmeyen kısımları aklımızdan da çıkmış gibidir - ya da en azından gözlemlenme durumundan Hepimiz havuzdayken sanki evdey­ miş gibi davranan insanlar görmüşüzdür. İkinci olarak ise ayaklarımızda inanılmaz miktarda duyusal reseptör bulunmaktadır jGivens. 2005 92-93). İnsanların ayaklarıyla flört etmesinin nedeni bunun iyi hissettirmesi ve cinsel anlamda çok uyarıcı olabilmesidir. Tam tersi şekilde de. sevmedi­ ğimiz ya da kendimizi yakın hissetmediğimiz insanlaria birlikteyken eğer masanın altında yanlışlıkla ayaklarımız birbirine değerse hemen kendimizi geri çekeriz. Bir ilişki kötüye giderken, çiftlerin genellikle gözden k a o ıd ^ açık işaretlerden birisi, her türlü ayak dokunuşundaki azalmadır

P:100

Bu rotografta adan sağ bacağını, dizini kadınla arasında bir bariyer oiarak küiianacak şekilde atmıştır. B,. fotoğrafta adam bacağını, dizini geriye alacak şekilde atmış ve *adirJa a'a-vndaki bariyeri kaldırmıştır.

P:101

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 103 Bir kadın kendisine kur yapan erkeğe dokunmuyorsa bile, ayaklarını sallam a ve ayakkabılarla oynama davranışı hareket demektir ve hare­ ket de ilgi çeker - sözel olmayan bu davranış “beni fark et” demekte­ dir. Bu dışavurum donm a tepkisinin tam tersi ve bizi sevdiğimiz, arzu­ ladığımız insanlara çeken veya sevmediğimiz, güvenmediğimiz ya da emin olam adığım ız insanlardan uzaklaştıran içgüdüsel bir tepki olan yönlenme refleksinin bir parçasıdır. O turm akta olan bir kişinin bacak bacak üstüne atması da önemli bilgiler verebilir. İnsanlar yan yana oturduğunda, bacakların yönü önemlidir. E ğer bu kişilerin arası iyiyse, bacaklardan üstte olan karşı­ daki kişiyi gösterecektir. Öte yandan, karşısındaki kişinin açtığı konu­ dan hoşlanm ayan birisi bacaklarının pozisyonunu değiştirecek ve uyluklarını bir anlam da bariyer olarak kullanacaktır (Bkz. Resim 24 ve 25). Bu türden bir engelleme davranışı limbik beynin bizi nasıl koru­ duğunun anlam lı bir örneğidir. Tarafların oturma ve bacaklarını atma biçim lerinde bir uyum varsa, o zaman bir ahenk de var demektir. Alan İhtiyacımız Birisi üzerinde bıraktığınız ilk izlenimi merak ettiğiniz oldu mu hiç? Belki sizi ilk andan beri sevdiler, belki de patlak vermek üzere olan sorunlar söz konusu? Bunu anlamanın bir yolu “salla ve bekle” olarak adlandırabileceğim yaklaşımdır. A yak ve bacak davranışlarını gözlemlemek ilk kez tanıştığınız insan­ larda özellikle önemlidir. Bu davranışlar, insanların hakkınızda ne his­ settiği üzerine çok fazla bilgi verebilir. Kişisel olarak konuşacak olur­ sam, birisiyle tanıştığımda ona yaklaşır, (durum açısından en uygun kültürel norm lar dahilinde) içten bir şekilde elini sıkar, göz teması sağlar ve ardından bir adım geriye çekilerek ne olacağına bakarım. Genellikle

P:102

104 Beden D iliniz üç karşılıktan biri gelecektir: (a) kişi olduğu yerde kalır ve bu mesafede kendisini rahat hissettiğini: (b) kişi bir adım geriler ya da belli belirsiz bir şekilde uzaklaşır ve kendisine daha fazla alan sağlamak ya da başka bir yerde bulunmak istediğini; (c) kişi bana doğru bir adım atar ve benimle birlikteyken kendisini rahat hissettiğini anlarım. Gösterdiği davranıştan gocunmam söz konusu değildir çünkü bu fırsatı karşımdaki kişinin hakkımda ne hissettiğini anlamak için kullanmaktayımdır. Ayakların bedenimizin en dürüst parçası olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Karşımdaki kişi daha fazla alana ihtiyaç duyuyorsa, bunu ona veririm. Kendisini rahat hissediyorsa, aramızdaki m esafenin ne olması gerektiği üzerine kafa yormama lüzum kalmaz. Kişi bana doğru bir adım atmışsa, yanımdayken kendisini iyi hissettiğini anlarım. Bu her türlü sosyal ilişkide işe yarayacak bir bilgi setidir. Fakat söz konu­ su olan kişisel alan olduğunda, kendi rahatlığınızı sağlamak için de kurallar koymanız gerekeceğini unutmayın. Yürüyüş Tarzı Konu ayakJar ve bacaklar olduğunda, farklı yürüm e tarzlarının ortaya koyduğu sözel olmayan işaretlerden bahsetmezsek ihmalkârlık yapmış oluruz. D esm ond M o rris’e göre, bilim a d an ılan kırk farklı yürüm e tar­ zı tanım lam ıştır (Morris, 1985, 229-230). Bu rakam size çok geldiyse, yalnızca Charlie C haplin, John VVayne, M ae W est ya da G roucho M arx gibi aktörlerin farklı film lerdeki yürüyüşlerini düşünün. Bu aktörlerin her birinin kendilerine has yürüyüş tarzlan vardır ve bu tarzlan kısmen kişiliklerini de yansıtmaktadır. Nasıl yürüdüğüm üz çoğu zam an o anki havam ıza ve ruh halim ize yönelik bilgiler içerir. Hızla, bir am aca doğ­ ru ya da yavaşça, şaşkın bir şekilde yürüyebiliriz. Diğer bazı yürüyüş tarzlarını da sıralayacak olursak; geziniyorm uş gibi, avare bir halde.

P:103

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 105 zorla, paytak, aksayarak, ayak sürüyerek, etrafı kolaçan ederek, telaşla, geçit törenindeym iş gibi, parmak ucunda ya da kasılarak yürüyebiliriz (Morris, 1985, 233-235). Sözel olm ayan davranış gözlemcileri için yürüyüş tarzlarının önemli olmasının nedeni, kişinin normal yürüyüşündeki değişimlerin düşüncelerindeki ve ruh halindeki değişimleri yansıtabilmesidir. Nor­ m alde m utlu ve canlı olan birisi, sevdiği bir arkadaşının yaralandığını öğrendiğinde yürüyüş tarzını birdenbire değiştirebilir. Kötü ya da tra­ jik haberler, kişinin yardım aramak için odanın dışına fırlamasına ya da dünyanın bütün yükü omuzlarına yüklenmiş gibi bedbaht bir halde yürüm esine neden olabilir. Yürüyüş tarzındaki değişimlerin göz ardı edilmemesi gereken sözel olm ayan davranışlar olmasının bir nedeni de. bu değişimlerin bizi, bir şeylerin yanlış gittiği, bir sorunun patlak vermek üzere olduğu ya da şartların değiştiği yönünde uyarmasıdır - kısacası, önemli bir şey olmuştur. Y ürüyüş tarzındaki değişim bizi bunun nedenini araştırmaya itm elidir çünkü bu tür bir bilgi ilerleyen etkileşimlerimizde söz konusu kişiyle daha etkili bir ilişki kumlamıza imkân tanıyacaktır. Bir kişinin yürüyüşü kendisinin bilmeden açık ettiği bilgileri saptamamıza yar­ dım cı olabilir (Bkz. Kutu 17). İşbirlikçi ve İşbirlikçi Olmayan Ayaklar Sizinle sosyal bir ilişki ya da işbirliği içinde olan bir kişinin ayaklan sizin ayak hareketlerinizi yansıtmalıdır. Öte yandan, karşınızdaki kişi­ nin yüzü size dönükken ayaklan başka bir yönü gösteriyorsa, kendini ze bunun nedenini sormalısınız. Kişinin bedeninin size dönük oIuuim- na rağm en, ayaklarının duruşu gerçek bir işbirliği profilinin göstergeli değildir ve bu durum sizin açınızdan anlaşılması gereken hu/ı şeyle mı

P:104

106 B eden D ilin i; Kutu 17: SUÇALIŞVERİŞÇİLERİ Suçlular kendilerine da ir ne çok şey açık ettiklerinin her zam an farkında olmaz. N e w York'ta çalışırken, a rada sırada kalabalığa karışmak isteyen serserileri seyrederdik. Kendilerini gizlemekte başarısız oldukları noktalar­ dan biri de, kaldırımın iç tarafında yürümeleri ve amaçsız bir şekilde vit­ rinlere bakarken sürekli yürüyüş tempolarını değiştirm eleriydi. İnsanların çoğu gidecekleri bir yer ya da yapmaları gereken işleri olduğu için amaçsız bir şekilde yürümez. Suçlular ise (kapkaççılar, uyuşturucu satıcı­ ları, hırsızlar, dolandırıcılar) bir sonraki kurbanlarını bekledikleri için pusu­ ya yatmış olduklarından, duruşları ve yürüyüş tempoları farklıdır. Yeni hamlelerini kesinleştirmeden önce yürüyüşlerinin belli bir yönü yoktur. Suçlu görünümlü birisi size yöneldiğinde hissettiğiniz rahatsızlığın kayna­ ğı, sizi yaklaşmakta olan tekinsiz kişinin bir sonraki hedefi olmaktan koruyabilmek için limbik beyninizin yapm akla olduğu hesaplamalardır. Bu yüzden kalabalık bir kentte yaşıyorsanız ya da yakın zam anda ziyarette bulunacaksanız, bir gözünüz her zaman insanı tedirgin eden bu tiplerde olsun. Görünürde hiçbir amacı olm adan yürümekte olan birisi bir anda size yönelirse, dikkat edin! En iyisi, bir an önce bu kişiden uzaklaşın! G örm ediğiniz halde yalnızca size yönelmiş bir tehlike hissettiğiniz zaman bile, içinizden gelen sesi dinleyin (de Becker, 1 9 9 7 , 133). bir işareti olmalıdır. Bu türden bir duruş kişinin yanınızdan ayrılm a ve bir an önce uzaklaşm a isteğini, konuştuğunuz konu üzerine ilgisizliği­ ni, konunun derinlerine inm e konusunda isteksizliğini ya da bağlantı­ sızlığını yansıtıyor olabilir. Tanım adığım ız bir kişi sokakta yanım ıza yaklaştığında, genellikle kalçalarım ızdan yukarısıyla gövdemizi dön­ dürerek dikkatim izi bu kişiye yöneltiriz fakat ayaklarım ız gittiğim iz yöne dönük olarak kalır. Bu davranışım ın verdiği m esaj, -sosyal ola­ ra k - konuyla ancak kısa bir süre ilgilenebileceğim ve -kişisel olarak- yoluma devam etm ek istediğimdir.

P:105

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 107 Sizinle konuşan kişinin ayaktan bir başka yönü gös teriyorsa, bu duruş kişinin bulunduğu yerden bir an önce ayrılmak istediğinin açık bir göstergesidir. Bu duruşla resmi bir beyanda bulunan kişilere özellikle dikkat edilmesi gerekir çünkü davranışları uzaklaşma isteklerini açık etmektedir. Yıllar içinde, Birleşik Devletlerde ve yurt dışında çalışan gümrük m em urlarına birçok eğitim verdim. Onlardan birçok şey öğrendim ve umuyorum ki onlar da benden bir şeyler alabilmiştir. Gümrük memurla n n a öğrettiğim şeylerden biri de, bagajlarını beyan etmek için memura döndükleri halde ayakları çıkışı göstermekte olan yolculara o/ellikk dikkat etm eleriydi (Bkz. Resim 26). Bu davranışlarının nedeni \\alnt/ca

P:106

108 Beden D iliniz uçuklarım kaçırm am ak ya da gidecekleri yere geç kalmamak için acele etm eleri olabilir fakat bir gümrük memuru gene de bu duruştan şüphe- lenmelidir. Yapılan araştırmalar. “Beyan etmem gereken hiçbir şeyim yok. m em ur bey,\" diyerek açıklam ada bulunan ancak ayakları bir başka yönü gösteren insanların bir şeyler saklıyor olma ihtimalinin daha yük­ sek olduğunu ortaya koymaktadır. İşbirlikçi görünümlerine ve net ifade­ lerine rağm en, ayaklan tam da tersini göstermektedir. Ayak ve/veya Bacak Hareketlerinin Şiddetinde Belirgin Değişiklikler Bacakların sürekli hareket halinde olması bazı insanlarda normal bir davranışken, bazılarında ise hiçbir zam an görülmez. Bu davranış, yanlış bir şekilde bilindiği gibi, kişinin yalan söylediğinin kesin bir göstergesi değildir; dürüst insanlar da dürüst olmayanlar da bacaklarını sürekli olarak oynatabilir. Dikkate almamız gereken anahtar etm en hareketin hangi noktada başladığı ya da değiştiğidir. Örneğin, yıllar önce Barbara W alters'ın tören öncesinde Oscar adayı Kim BasingerTa yaptığı röpor­ tajı anımsıyorum. Röportaj boyunca Basinger sürekli olarak ayaklarıyla ellerini hareket ettirdiği için zaten gergin bir görünüm ü vardı. Fakat VValters. B a s s in g e fa yaşadığı bazı m ali güçlüklerden ve kocasıyla bir­ likte yaptığı şüpheli bir yatırımdan bahsettiğinde, oyuncunun ayak hare­ ketlerinde ciddi bir artış oldu. Birdenbire gerçekleşen, dikkat çekici bir değişim di bu. Bu durum B a sin g er’ın yalan söylediği, hatta soruya kar­ şılık olarak yalan söyleyip söylem em eyi düşündüğü anlam ına gelm i­ yordu. A ncak ayak hareketlerindeki bu değişim açık bir şekilde, olum ­ suz bir uyarana (W alters’ın sorusuna) verilen duygusal bir tepkiydi ve soruya karşılık yaşadığı m em nuniyetsizliği gösteriyordu. Dr. Joe K u lis’e göre, o tu rm a k ta olan bir kişinin ayak hareketlerinin şiddetinde oluşan bir artış (ayakların kıpırdanm a durum undan tekme

P:107

Bacakların birdenbire tekme atar gibi hareket etmeye başlamam, fatvatsiz oldu­ ğunun açık bir göstergesidir. Röportaj yapmakta olan kişilere hoşicnmad>kia-'î bir soru sorulduğunda, bu davranışı gözlemleyebilirsiniz. atar bir vaziyete geçmesi), kişinin olumsuz bir şey gördüğü ya da duy­ duğunun ve bundan memnun olmadığının açık bir işaretidir (Bkz. Resim 27). Ayakların hafif bir şekilde oynatılması gerginliğin bir işa­ reti olabilirken, tekme atar gibi sert ayak hareketleri karşı olunan şeyle bilinçaltında süren mücadelenin bir göstergesidir. Bu davranışın önemi otom atik olm asından kaynaklanmaktadır ve insanların çoğu bu davra­ nışı gösterdiklerinin farkında değildir. Kesin olarak hangi soruların ya da konuların karşınızdaki kişide rahatsızlık yarattığını anlamak için, bacaklarla tekme atma davranışının (ya da sözel olmayan davranışlar­ da görülen bir başka ciddi değişimin) üzerine gidecek sorular sorarak, sözel olm ayan bu beden işaretini kendi lehinize kullanabilirsiniz. Böy- lece, karşınızdaki kişi sorunuzu yanıtlasın ya da yanıtlamasın, istediği­ niz saklı bilgileri elde edebilirsiniz (Bkz. Kutu 18). Ayakların Donması A yaklarını ya da bacaklarım sürekli olarak oynatan birisi birdenbire durursa, bu dikkat etm eniz gereken önemli bir ibarettir. Anlamı genel

P:108

no Beden D iliniz __________ Kutu18: BONNIt'Yİ UNUTUN, ClYPt'I BULUN_________ Çok ciddi bir vakanın görgü tanığı olduğunu düşündüğümüz bir kadınla gerçekleştirdiğim görüşmeyi çok iyi hatırlıyorum. Saatlerce süren sorgulama hiçbir yere gidiyormuş gibi görünmüyordu; her şey sinir bozu­ cu ve usandırıcı bir hal almıştı. Kadın belirgin hiçbir davranışta bulunma­ mıştı fakat ayaklarından birini sürekli olarak oynattığını fark etmiştim. Ancak görüşmenin başından bu yana kesintisiz devam ettiği için de bu davranıştan bir sonuç çıkarmam mümkün değildi. Ta ki, doğrudan \"Ciyde'ı tanıyor musun?\" diye sorana dek. Kadın soruyu duyar duymaz ve henüz bana bir cevap vermeden (en azından sözel olarak), sürekli olarak oynattığı ayağı tekme atar gibi aşağı yukarı hareket etmeye baş­ lamıştı. Bu davramş, ismin kadının üzerinde olumsuz bir etkisi olduğunun açık bir göstergesiydi. Sorgulamanın ilerleyen safhalarında, kadın ''O yde\"ın kendisini Almanya'daki bir üsten devlet belgeleri çalma işine dahi! ettiğini itiraf etti. Soruyu duyduğunda ayağıyla tekme atar gibi hare­ ketler yapması, üzerine gidilmesi gereken bir şeyler olduğuna da ir göz ardı edilemeyecek bir işaretti ve en sonunda şüphelerimizde haklı oldu­ ğumuz da ortaya çıkti. Her şey olup bittikten sonra muhtemelen kadın kendisini tekmelemek istemiştir çünkü bu istem dışı davranışı kendisine federal hapishanede yirmi beş yıla patladı. likle kişinin baskı altında olduğu, duygusal bir dönüşüm yaşadığı ya da kendisine yönelik bir tehdit hissettiğidir. Bu noktada kendinize sorm a­ nız gereken soru, limbik sistem in hangi nedenden ötürü “donm a” durum una geçtiği olmalıdır. Neden, kişinin bilinm esini istemediği saklı bir bilgiye yönelik bir şeyin söylenm esi ya da sorulm ası olabilir. Karşınızdaki kişi bir şey yapm ış ve sizin bunu bulmanızı istemiyor da olabilir. Ayakların donm ası, lim bik beynim izin kontrol ettiği tepkilerin bir başka örneğidir ve herhangi bir tehlikeyle karşılaşan kişinin tüm hareketlerini kesm esiyle bağlantılıdır.

P:109

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 111 Ayakların Kilitlenmesi Kişi birdenbire ayak parmaklarını içeri doğru kırar ya da ayaklarını birbirine kenetlerse, bu hareketi kendisini güvende olmadığı bir konumda, tedirgin ve/veya tehdit altında hissettiğinin bir işaretidir. Sorgulamalarda şüphelilerle konuşurken, kendilerini baskı altında his­ settikleri zam anlarda ayaklarım ya da ayak bileklerini kenetlediklerini çok kez gördüm. Birçok insana (çoğunlukla kadınlara ve özellikle de etek giydiklerinde) bu şekilde oturmaları gerektiği öğretilmiştir (B k/. Resim 28). Öte yandan, uzun bir süre boyunca bilekleri bu şekilde Resim 28 Bacakların birdenbire kenetlenmesi rahatsızlık ya do güvensizlik işareti olabilir insanini kendilenni laho' hissettiğinde bileklerini oçmu eğilimindedir

P:110

H 2 Beden Diliniz kenetlem ek doğal bir davranış değildir ve özellikle de erkekler tarafın­ dan yapıldığında, şüpheli bir gözle yaklaşılmalıdır. Bileklerin kenetlenmesi de tehdit anında limbik sistemin donma tepkilerinden biridir. Sözel olmayan davranışlar konusunda deneyimli gözlemciler yalan söyleyen insanların görüşme esnasında ayaklarını hiç oynatmadıklarına (bir anlamda donmuş gibi göründüklerine) ya da muhtemel hareketleri engelleyecek şekilde ayaklarını kenetlediklerine defalarca şahit olmuştur. Bu durum, insanların yalan söylerken kol ve bacak hareketlerini sınırlandırdıklarını gösteren araştırmayla da ortaya konmuştur (Vrij, 2003, 24-27). Bunu söylerken, hareketsizliğin kendi içinde yalancılığın doğrudan bir göstergesi olmadığı konusunda sizi uyarmam gerekiyor. Hareketsizlik kişinin kendini tuttuğunun ve ihti­ yatlı davrandığının bir işareti olabilir - yalnızca gergin olan kişiler de yalan söyleyenler de endişelerini yatıştırma eğilimindedir. Bazı kişiler bu davranışı bir adım ileri götürerek, ayaklarını otur­ dukları sandalyenin bacaklarının arkasına dolayarak kenetlemektedir (Bkz. Resim 29). Bu da, kişinin bir nedenden ötürü rahatsız olduğunu gösteren kısıtlayıcı (ve donma tepkisiyle bağlantılı) bir davranıştır (Bkz. Kutu 19). Bazen karşınızdaki kişi yaşadığı stresi, ayaklarının ikisini birden saklam aya çalışarak gösterebilir. Birisiyle konuşurken, karşınızdaki kişinin ayaklarını m asanın altına doğru kaydırıp kaydırmadığına dik­ kat edin. Şim di size söyleyeceğim şey konusunda (en azından henüz) bilim sel bir kanıt yok. Öte yandan, yıllar içinde birçok kez, kişide yüksek derecede strese neden olması muhtemel bir soru sorulduğun­ da, bir uzaklaşm a tepkisi ve bedeninin ortalıkta olan kısımlarını asgari bir noktaya çekm e ihtiyacı olarak düşünülebilecek şekilde, soruyu cevaplam ak zorunda olan kişinin ayaklarını sandalyesinin altına doğru kaydırdığını gözlem ledim . Bu işaret belli konular üze-

P:111

Beden D ilinde Başarılı O lm ak 113 ___________Kutu 19: DONMA TEPKİSİ DUBLE OLDU!___________ Sizi aynı davranışsal sonuca götürmesi muhtemel birden çok işaret (işaret kümelerini) yakalama ihtimalini göz önünde tutarak her zaman tetikte olmalısınız. Bu tür işaretler ulaştığınız sonucun doğruluk olasılığını güçlen­ direcektir. Karşınızdaki kişinin ayaklarını kilitlemesi durumunda, kişinin aynı zamanda elini (sanki kuruluyormuş gibi) bacaklarına sürüp sürmedi­ ğine dikkat edin. Ayakların kilitlenmesi bir donma tepkisiyken. bacak silme yatışmaya yönelik bir davranıştır. Bu ikisini bir arada ele alırsanız, karşınızdaki kişiyi çözümleme şansınız artacaktır. Gözlemlediğiniz insan, yaptığı bir şeyin orlaya çıkarılmasından korktuğu için bu tepkileri göster­ mekte ve bu nedenle kendisini baskı altında hissetmektedir. Bileklerin birdenbire sandalye bacaklarının a tk ın ­ dan kenetlenmesi bir donma davranışıd» ve fabot- sızlık, tedirginlik ya da endişe göstergesid».

P:112

114 Beden Diliniz rinde kişinin yaşadığı rahatsızlığı ortaya çıkararak, sorgulamanın gitmesi gereken yönü gösterebilir. Gözlemci karşısındaki kişiyi sey­ rederken, sorgulanan kişi ayaklarıyla bacaklarının davranışları aracı­ lığıyla konuşmak istemediği konuları belli edecektir. Konu değişip de gerginlik azaldığında ise, limbik beynin rahatlama tepkisi olarak ayaklar yeniden ortaya çıkacaktır. SON SÖZLER İnsanoğlunun evrimi açısından kritik önemde olmalarından dolayı, ayaklarım ız ve bacaklarımız bedenimizin en dürüst parçalarıdır. Beli­ mizin aşağısında kalan eklem hareketleri uyanık bir gözlemci için en doğru ve saf verileri sağlayacaktır. Doğru bir şekilde kullanıldığında, bu bilgi karşınızdaki insanları -h e r türlü durum da- daha etkili bir şekilde okum anıza yardım cı olabilir. Ayak ve bacak davranışlarıyla ilgili bilgilerinizi bedenin diğer kısımlarından gelen işaretlerle birleş­ tirdiğinizde, insanların ne düşündüğü, hissettiği ve yapmak üzere oldu­ ğunu çok daha iyi anlayabilirsiniz. O zaman şimdi de dikkatimizi bedenimizin söz konusu diğer kısımlarına verelim. Bir sonraki durağı­ mız, gövdemiz olacak.

P:113

4 GÖVDE İŞARETLERİ Gövde, Kolca, Göğüs ve Omuz Davranışları Bu bölümde kalça, karın, göğüs ve omuzlan, yani toplu olarak gövdeyi inceleyeceğiz. Ayaklar ve bacaklarda olduğu gibi, gövdeyle bağlantılı davranışların da birçoğu duygusal (limbik) beynimizin gerçek duru­ munu yansıtır. Gövdemiz kalp, akciğerler, karaciğer gibi hayati organ­ larımızı ve sindirim sistemimizi ihtiva ettiğinden, tehdit altında oldu­ ğumuz ya da zorlandığımız zamanlarda beynimizin öncelikle bu böl­ geyi korumaya geçmesini normal karşılayabiliriz. Fiili ya da yalnızca sezilen tehlikeli durumlarda, beynimiz bedenimizin geri kalanını kritik önem ifade eden bu organlan (apaçık ortada olanlardan en saklı olan­ lara dek birçok farklı yoldan) korumaya yönlendirir. Şimdi genel göv­ de davranışlarından bazılarına ve bu davranışlann beynimizde (özel­ likle de limbik beynimizde) olan bitenleri nasıl yansıttığına dair çeşitli örneklere bakalım.

P:114

Î16 Beden Diliniz BELİRGİN GÖVDE, KALÇA, GÖĞÜS VE OMUZ DAVRANIŞLARI Gövdenin Uzaklaşması Bedenimizin birçok kısmı gibi gövdemiz de, sezilen tehlikelere karşı, kendisini tehlike kaynağından uzaklaştırmaya çalışarak tepki verir. Örneğin, bize doğru bir nesne atıldığında, limbik sistemimiz gövdemi­ ze bir an önce tehlikeden uzaklaşması yönünde uyan sinyalleri gönde­ rir. Bu tepki fırlatılan nesnenin niteliğinden bağımsız olarak oluşacak­ tır; bize doğru bir hareket algıladığımızda, yaklaşm akta olan nesne ister bir beysbol topu ister bir otomobil olsun, hemen kenara çekiliriz. Benzer şekilde, insan sevimsiz görünümlü ya da hoşlanmadığı biri­ sinin yanında durduğunda, gövdesi bu kişiden uzaklaşma eğiliminde olacaktır (Bkz. Kutu 20). Gövdemiz toplam beden ağırlığımızın büyük bir kısmını çektiğinden ve bu ağırlığı aşağı bölgelerdeki eklemlerimize naklettiğinden dolayı, gövdemizdeki herhangi bir duruş değişikliği enerji harcanmasını ve dengenin yeniden sağlanmasını gerektirir. G öv­ demiz bir kimseden ya da şeyden uzaklaşmak için herhangi bir yöne doğru hamle yaptığında, bu beynimizin bir talebi olduğu için tepkile­ rimizin doğruluğuna güvenmeliyiz. Geçilen yeni pozisyonu korumak için ilave çaba ve enerjiye ihtiyaç olacaktır. Bir süre gövdenizi, normal merkezi duruşu dışında herhangi bir pozisyonda tutmayı denerseniz, çok geçmeden yorgunluk belirtileri gösterdiğinizi fark edersiniz. Öte yandan, beyniniz bunun gerekli olduğuna karar verdiği için bu türden dengesiz bir konuma geçmeniz durumunda, bunun yaratacağı yorgun­ luğu fark etmeniz ya da hissetmeniz çok daha zor olacaktır. Yalnızca bize rahatsızlık veren insanlardan değil, çekici gelmeyen ya da hoşlanmama eğiliminde olduğumuz şeylerden de belli ölçülerde uzak durabiliriz. Açılmasının üzerinden çok uzun zaman geçmeden,

P:115

Gövde İşaretleri 117 kızımı Washingion D.C.’deki Soykırım Müzesi*ne götürmüştüm (bu arada, W ashington’a giden herkes bu müzeyi de ziyaret etmeli). Müze­ de gezerken, gençlerin ve yaşlıların sergilenen şeylere ilk olarak nasıl yaklaştıklarını fark ettim. Bazıları doğrudan standa yürüyüp her bir ayrıntıyı algılamak için eğilirken; bazıları kararsız bir havada yaklaşı­ yordu. Bazı insanlar da sergilenen şeye belli bir mesafeden bakıp, Nazi rejiminin insanlık dışı tarihi tüm duyularını ele geçirmiş bir halde yavaşça dönüp uzaklaşıyordu. Bazıları şahit oldukları acımasızlığın karşısında sersemlemiş bir durumda, 180 derecelik bir dönüşle tam karşı tarafa yöneliyor ve arkadaşlarım beklemek için duvar kenarına geçiyordu. Beyinleri, “Buna daha fazla dayanamayacağım,” mesajını verdiğinden, en sonunda bedenleri rahatsızlık kaynağından uzaklaşı­ yordu. Evrim imizin bugün geldiği noktada, yalnızca bize rahatsızlık veren bir şeyin ya da kimsenin fiziksel yakınlığı değil, görüntüler de (mesela fotoğraflar) gövdemizin uzaklaşma yönünde tepki vermesine neden olmaktadır. İnsan davranışları üzerinde dikkatli bir gözlemci olarak, uzaklaşma davranışının bazen birdenbire bazen de belli belirsiz gerçekleşebilece­ ğinin farkında olmalısınız - beden açısındaki birkaç derecelik küçük bir değişiklik olumsuz duyguları ifade etmek için yeterli olabilir. Örne­ ğin, duygusal anlamda birbirlerinden uzaklaşan çiftler fiziksel olarak da uzaklaşmaya başlar. Elleri birbirine eskiden olduğu kadar çok dokunmaz ve gövdeleri de herhangi bir temastan kaçınır. Yan yana oturduklarında birbirlerinden uzağa kayar, aralarında sessiz bir boşluk yaratırlar. Çok fazla uzaklaşma şansları olmadığında ise (mesela bir otomobilin arka koltuğunda), birbirlerine yalnızca başlarıyla dönerler, gövdeleriyle değil.

P:116

118 Beden D iliniz _____________________ Kutu 20: METRO UCUBELERİ____________________ Yıllar önce FBhn New York ofisinde görevliydim. Bu ofiste çalıştığım dönemde şehrin içinde ve dışında birçok defa tren ve metro kullandım ve insanlann toplu taşıma araçlarında kendilerine alan açmak için baş­ vurdukları birçok farklı tekniği tespit etme imkânına sahip oldum. Her zaman koitukfa oturan ancak vücudu her iki tarafa kaydığı için diğerleri­ nin üzer»ne binen ya da kollarını sert bir şekilde sallayan birileri olduğunu anlad'-m. Bu tür kişiler her zaman daha fazla alana sahip oluyordu çünkü kimse yanlarına yaklaşmak istemiyordu. Bu \"ucubeler\"in yanında oturmak ya da ayakra durmak zorunda kalan insanlar, herhangi bir temasta bulun­ mamak için gövdelerini mümkün olduğunca geriye çekiyordu. Ne dedi­ ğimi anlamak için New York’ta birkaç kez metro kullanmanız yeterli. Bazı yolcuların bilinçli olarak bu şekilde davrandığına ve insanları belli bir mesafede, kendi gövdelerinden uzakta tutmak için abartılı beden hareketlerine yöneldiklerine ikna olmam için yeterli yolculuk yaptığımı söyleyebilirim Uzun yıllardır N ew York'ta yaşayan bir tanıdığımın dediği gıb1, \"Sürüyü kendinden uzakta tutmak istiyorsan, deiinin teki gibi davran­ m alısı \" Belki de haklıdır. Ventral Yadsıma ve Ventral Karşılama Limbik beynin uzaklaşma ve engelleme ihtiyacını yansıtan gövde hareketleri gerçek duygularımızın açık birer göstergesidir. Bir ilişkide taraflardan biri işlerin gidişatından memnun olmadığında ve bir şeyle­ rin yanlış olduğunu düşündüğünde, eşiyle arasında fiziksel bir mesafe oluşmaya başladığını hissetmesi de muhtemeldir. Bu mesafe açılması ya da uzaklaşma ventral yadsıma olarak adlandırdığım şekli de alabilir. Gözlerimizin, ağzımızın, göğsümüzün, cinsel organlarımızın yer aldığı vücudumuzun ventral (ön) tarafı, sevdiğimiz ve sevmediğimiz şeylere karşı çok duyarlı bir durumdadır. İşler yolunda olduğunda, kendimizi iyi hissetmemize neden olan insanlar da dahil olmak üzere, vücudumu-

P:117

Gövde İşaretleri 119 zıın ön kısmını bizi mutlu eden şeyin kaynağına doğru yönlendiririz. Öte yandan, bir şeylerin yanlış olduğunu hissettiğimizde, ilişkilerimiz değiştiğinde ya da hoşlanmadığımız konular konuşulduğunda, ventral bir yadsıma içine girerek sıkıntının kaynağından uzaklaşmaya çalışırız. Vücudumuzun ön kısmı en korunmasız bölge olduğundan limbik bey­ nimizin bu bölgeyi bizi yaralayabilecek ya da sıkıntıya sokabilecek şeylerden korumaya yönelik içsel bir tepki mekanizması bulunmakta­ dır. Örneğin, bir partide sevmediğimiz birisi bize doğru yaklaşmaya başladığında, birdenbire ve gayriihtiyarî bir şekilde başka bir tarafa dönmemizin nedeni budur. Flört dönemindeki çiftlerde de. ventral yad­ sıma davranışlarında olası bir artış ilişkinin iyi gitmediğinin açık bir göstergesidir. Görsel kaynakların yanı sıra, limbik beynimiz hoşlanmadığımız konuşmalara da tepki verebilir. Sesi kapatarak televizyondaki herhangi bir sohbet programım izlediğinizde, zıt görüşlere sahip olan konukların fiziksel olarak birbirlerinden nasıl uzak durmaya çalıştığını görebilir­ siniz. Yakın zamanlarda Cumhuriyetçi Parti \"den başkan adaylarının katıldığı bir tartışma programını izliyordum ve zaten birbirlerinden uzakta oturmakta olan adayların fikir ayrılığına düştükleri konular konuşulurken daha da uzaklaşmaya yeltendiklerini fark ettim. Ventral yadsımanın karşıt durumu ise ventral açıklık ya da -benim kullanmayı tercih ettiğim tabirle- verıtral karşılamadır. Bedenimizin ön tarafını hoşlandığımız şeylere doğru döndürürüz. Çocuklarımız kucağımıza çıkmak için bize doğru koşmaya başladığında, önümüzde­ ki nesneleri bir kenara çeker, kollarımızı açar ve ventral tarafımıza tam bir erişim sağlarız. Sevdiğimiz şeyleri bedenimizin öıı kısmıyla karşı­ lamamızın nedeni en çok sıcaklık ve rahatlığı hissettiğimiz yerin bura­ sı olmasıdır. Aslına bakılacak olursa, sevmediğimiz bir şeye ya da kimseye karşı olan olumsuz durumumuzu ifade etmek için sırt dönmek

P:118

12 0 Beden D iliniz deyimini kullanmamızın nedeni de vücudumuzun ön tarafını sevdiği­ miz. sırtımızı ise sevmediğimiz şeylere dönüyor oluşumuzdur. Benzer şekilde, gövdemizi ve omuzlarım ızı hoşlandığım ız şeyin kaynağına doğru yönlendirerek olumlu hislerimizi ifade ederiz. Bir sınıfta, öğrencilerin sevdikleri bir öğretmene doğru, bunun farkında olmayarak ancak neredeyse sandalyelerinden düşm ek üzere oldukları bir pozisyonda, duydukları her kelimeye tepki verir bir halde eğilm e­ leri çok alışılm adık bir görüntü değildir. Indiana Jones serisinin ilk filmi olan “Kutsal Hazine AvcılarTnda, öğrencilerin profesörü duya­ bilmek için öne doğru eğildikleri sahneyi hatırlar mısınız? Sözel olma­ yan bu davranışları profesöre taptıklarının açık bir göstergesidir. Bir kafede oturmuş sevgilileri, birbirlerine eğilm iş bir halde göre­ bilirsiniz - çok daha yakın görsel bir temas için yüzlerini iyice yaklaş­ tırmış, en korunm asız taraflarını açığa çıkararak vücutlarının ön kısım ­ larıyla birbirlerine yönelmişlerdir. Bu limbik beynin sosyal durum lar­ da doğal ve evrim sel bir tepkisidir. Sevdiğim iz bir şey ya da kim seye doğru m ümkün olduğunca yaklaşarak, ventral (yani en zayıf) yüzümü­ zü açığa çıkarır, kendim izi kısıtlam aksızın karşım ızdaki insana veririz. Davranışların yansıtılması (isopraxis) yoluyla bu pozisyona karşılıklı olarak geçilmesi, yakınlaşmaya yakınlaşmayla cevap verilen sosyal bir uyumun göstergesidir. Gövdenin eğilm e, uzaklaşm a ve ventral karşılam a ya da yadsıma gibi sözel olmayan limbik davranışları toplantılarda da görülebilir. Benzer bakış açılarına sahip m eslektaşlar yakın bir şekilde oturur, bir­ birlerine vücutlarının ön kısım larıyla daha da yaklaşır ve uyumlu hareketler gösterirler. Fikir ayrılığına düşen insanlar ise vücutlarını sabitler, (zorunda kalm adıkça) ventral karşılam alardan sakınır ve bir­ birlerinden uzak durm a eğilim i içinde olurlar (Bkz. Resim 30 ve 31). Bu davranışların bilinçaltından ilettiği m esaj, “görüşünüze katılmıyo-

P:119

İnsanlar kendilerini rahar hissettiklerinde ya da enfesi,Ibnnda birbirlerine doğru eğilir. Bu yansıtma davran*. (isopraxis) bebekliğimizden itibaren görülmektedir. Hoşlanmadığımız şeylerden ve ınsaniaıdan (hafta kutıi'rsoduji mız şeyler söyledikiennde mestekta^arımcdun. ıs ü'K ^^ıU ii mızdan da) uzaklaşıl iz

P:120

122 Beden Diliniz runTdur. Sözel olmayan diğer tüm davranışlarda olduğu gibi, bu hare­ ketler de geçerli olan bağlam dahilinde değerlendirilmelidir. Örneğin, herhangi bir işte yeni olan insanlar bir toplantıya girdiklerinde genel­ likle gergin ve kaskatı bir durumda olurlar. Bu katı duruş ve kısıtlan­ mış kol hareketleri, memnuniyetsizlik ya da uyuşmazlık değil, yalnız­ ca bu insanların bulundukları yeni ortam dahilindeki gerginliklerini yansıtır. Bu bilgileri yalnızca diğer insanların beden dillerini okumak için kullanmadığımızı, bizim de kendi sözel olmayan davranışlarımızı gös­ terdiğimizi unutmamalıyız. Sohbet ya da toplantılarda, bilgi ve fikirler akıp giderken, düşünce ve hislerimiz de akıntıya karışır ve sürekli ola­ rak değişen sözel olmayan davranışlarımız aracılığıyla diğer insanlara yansıtılır. Bir an memnun olmadığımız, bir dakika sonra ise hoşlandı­ ğımız bir şey duyduğumuzda, bedenimiz ve davranışlarımız ilişleri­ mizdeki değişimleri yansıtacaktır. Karşınızdaki insanlara onlarla aynı fikirde ya da söylediklerini düşünmekte olduğunuzu göstermenin en güçlü yollarından biri, onlara doğru eğilmek ya da vücudunuzun ön kısmıyla karşılamaktır. Bu etki­ li taktik özellikle de konuşma fırsatınızın olmadığı toplantılarda işinize yarayabilir. Gövde Kalkanı Sevmediğimiz bir şeyden ya da kimseden uzak durmaya çalışmak mümkün veya sosyal olarak kabul edilebilir olmadığında, genellikle bilinçaltından gelen bir tepkiyle kollarımızı bariyer olarak kullanma eğilımindeyizdir (Bkz. Resim 32). Kıyafetlerimiz ya da erişim alanı­ mızda duran nesneler de aynı amaçla kullanılabilir (Bkz. Kutu 21). Örneğin, bir işadamı kendisini rahat hissetmediği birisiyle konuşurken

P:121

Gövde İşaretleri 123 birdenbire ceketini iliklemeye girişebilir ve konuşma biter bitmez de düğmelerini yeniden açar. Kişinin ceketini iliklemesi tabii ki her zaman bir rahatsızlık göster­ gesi değildir; erkekler çoğu zaman kendilerine çekidüzen vermek ya da amirlerine, patronlarına bir saygı ifadesi olarak ceketlerini ilikler. Burada bahsettiğimiz bir barbekü partisinde hissedilecek türden tam bir rahatlık olmasa da, kesin bir rahatsızlık belirtisi de değildir. Kıya­ fetlerimiz ve kıyafetlerimizle olan ilişkilerimiz, bize yönelik algılama- Bir konuşma esnasında kabımızdaki kişinin birdenbire kollarını kavuşturması bir rahatız iık belirtisidir

P:122

124 Beden D ilin iz ___________________ Kulu 21: YASTIK SOHBETİ_________________ Birdenbire gövdelerini korumaya alan insanlar gördüğümüzde, bir nedenden ötürü rahatsız olduklarını ve kendilerini tehdit altında ya da îehiikeii Dir durumla karşı karşıya hissettiklerini düşünürüz. 1992 yılında Besten da bir ote* odasında, FBI soruşturması dahilinde genç bir adam ve babasıyla görüşmem gerekmişti. Telefon konuşmalarımızın sonucunda babasi isteksiz bir şekilde de olsa oğlunu otele getirmeyi kabul etti. Görüşmemiz başladığında genç adam oturmakta olduğu koltuğun yastık- b 'ind an birini aldı ve neredeyse üş saat süren konuşmamız esnasında göğsüne yakın bir noktada tuttu. Babası da yanımızda bulunmasına rağ­ men genç adam belli ki kendisini korunmasız bir durumda hissetmiş ve Oî’ûT'ızaa b ir 'güvenlik hattı\" oluşturmaya ihtiyaç duymuştu. Bu hat yalnız­ ca bir yastıktan oluşsa da, genç adamın işine yarıyormuş gibi görünüyor­ du çünkü ona bir türlü ulaşamıyor ve doğru düzgün bir bilgi alamıyor­ dum. O te yandan, tarafsız bir konu konuştuğumuz zamanlarda (mesela sporla ilgisini) yastığı biraz indiriyor, bazen de kenara koyuyordu. Fakat ne zaman görüşme nedenimiz olan ciddi suç olayına iştirak etmiş olması ihtimali üzerine gitsem yastığı yeniden alıyor ve sıkıca göğsüne bastırıyor­ du. Limbik beyninin, yalnızca genç adam kendisini tehdit altında hissetti­ ğe zam anlarda gövdeyi korumaya aldığı ortadaydı. Bu görüşmede adam herhangi bir şeyi açık etmedi. Ancak aynı otel odasındaki bir sonraki görüşmemizde, genç adamın rahatlatıcı yastıkları ortalıktan kay­ bolmuştu tabii ki! ları etkileyebilir ve diğerlerine karşı ne kadar ulaşılabilir ya da açık olduğum uza yönelik bir fikir verebilir (Knapp & Hail, 2002, 206-214). H er zam an başkanlann, takım elbiseler içinde başaramadıkları şey­ leri p o lo tişörtler içinde halletm ek için Beyaz S a ra y ’ın yetm iş kilom et­ re uzağındaki C am p D a v id ’e gittiklerini düşünm üşüm dür. T akım ların çıkarılm asıyla kendilerini ventral olarak açan başkanlar, bu davranışla­ rıyla “sana kendim i açmış durum dayım ” mesajını vermektedir. Başkan

P:123

G övde İşaretleri 125 adayları da katıldıkları mitinglerde ceketlerini (zırhlarını diyelim ister­ seniz) çıkarıp gömlek kollarım kıvırarak aynı sözel olmayan mesajı iletmektedir. Belki şaşırtıcı gelmeyecek ama kadınlar, erkeklere kıyasla, gövde­ lerini daha sık olarak korumaya alırlar, özellikle de kendilerini güven­ siz, gergin, tedirgin hissettiklerinde ya da ihtiyatlı davranmak istedik­ lerinde. Bir kadın gövdesini korumak ve kendisini rahatlatmak için göğsünün hemen altında, kamının üzerinde kollarını kavuşturabilir. Bir kolunu öne alıp, diğeriyle de bu kolu dirsekten tutarak göğsünü de korum aya alabilir. Her iki davranış da (özellikle de belli ölçüde rahat­ sızlığın söz konusu olduğu sosyal durumlarda) kişinin kendisini koru­ mak ve ortamdan yalıtmak için gösterdiği bilinçaltı tepkilerinden kay­ naklanır. Ders verdiğim kampuslarda, çoğu zaman kızların sınıfa giderken defterlerini göğüs hizasında tuttuğunu görüyorum, genellikle de oku­ lun ilk günlerinde. Hissedilen rahatlık düzeyi arttıkça defterler yavaşça bel hizasına iniyor. Sınav günlerinde ise bu göğüs kalkanı davranışı, içine erkekleri de alarak, artma eğilimi gösteriyor. Kadınlar kendilerini (özellikle de yalnız başlarına oturdukları zamanlarda) sırt çantaları, evrak çantaları ya da el çantalarıyla da korumaya alabilir. Televizyon izlerken üzerimize aldığımız rahatlatıcı bir şey (bir yastık ya da batta­ niye gibi bir şeyle gövdemizi kapatmamız) kendimizi güvende hisset­ memize ve yatışmamıza yardımcı olur. Üzerimize, özellikle de vücu­ dumuzun ön kısmına çektiğimiz nesneler -durum ne olursa ne olsun- genellikle ihtiyaç duyduğumuz rahatlığı sağlamak amacıyla kullanılır. İnsanların gövdelerini korumaya aldıklarını gördüğünüzde, bu gözle­ minizi hissettikleri belli bir rahatsızlığın ya da güvensizliğin gösterge­ si olarak değerlendirebilirsiniz. Şartları (bir diğer deyişle bağlamı» dikkatli bir şekilde değerlendirerek rahatsızlığın kaynağım saplamam/

P:124

126 Beden D iliniz karşınızdaki kişiye yardım etm enize ya da en azından onu daha iyi anlam anıza yardım cı olabilir. Nedeni ne olursa olsun (belki de daha az göze batmak için), erkek­ ler gövdelerini daha belirsiz yollarla korumaya alır. Bir erkek saatiyle oynam ak için kolunu kaldırarak gövdesi üzerinde bir kalkan oluştura­ bilir ya da (Prens C harles'm kamu önünde olduğu zamanlarda bazen yaptığı gibi) bileğine uzanarak gömlek kolunu düzeltebilir veya kol düğm eleriyle oynayabilir. Erkekler olması gerekenden daha uzun bir süre boyunca kravat düğümlerini de düzeltebilir; bu hareketleri kolla­ rının göğüs ve boyun bölgesini kapatmasına imkân tanımaktadır. Bun­ lar karşınızdaki kişinin kendisini belli bir ölçüde güvensiz ya da rahat­ sız hissettiğini gösteren koruma davranışlarıdır. B ir keresinde, süperm arket kuyruğunda önümdeki kadının işlem le­ rini bitirm esini bekliyordum. Belli ki kadın bir bankam atik kartıyla ödem e yapm ak istiyor ancak makine kartı sürekli olarak reddediyordu. K artı geçirip PIN numarasını her girişinde makinenin cevabını, kolla­ rını göğüs hizasında kavuşturmuş bir şekilde bekliyordu; en sonunda da vazgeçerek, sabrı tükenm iş ve öfkeli bir halde kasadan ayrıldı. K ar­ tının reddedildiği her seferde, hissettiği rahatsızlığın artm akta olduğu­ nun açık bir göstergesi olarak, kolları ve elleri daha da sıkı bir şekilde gövdesini sarıyordu (Bkz. Resim 33 ve 34). Çok küçük yaşlardaki çocuklarda bile, kendilerini m utsuz hissettik­ leri ya da bir şeylere karşı çıktıkları zam anlarda, kolların bedeni sar­ ması gibi davranışlar görülmektedir. Bu korunma davranışı, kolların karın üzerinde çaprazlanm asm dan kollarla zıt taraflardaki om uzların tutulm asına dek birçok farklı biçimde gözlemlenebilir. Öğrencilerin bana sıklıkla yönelttiği sorulardan biri de, sınıfta otu­ rurken kollarını kavuşturm alarının bir rahatsızlık işareti olarak görülüp görülmeyeceğidir. Bu davranış illa bir şeylerin yanlış olduğunu ya da

P:125

G övde İşaretleri 127 Resim 33 i ,--------- | i Resim 34 Dışarıda olduğumuz zamanlarda, birçc- Kolların tcavuştuaıimas- ve sıkf b^ ğumuz birisini bekler ya da dinlerken rahat bir şekilde kollarımızı kavuştururuz şekilde koiları lufması. b«r ro*.ab.zi * be^- Evde ise bizi rahatsız eden bir konu olmadığı ya da geç kalmış bir arkadaşı­ fisidir mızı beklemediğimiz sürece bu davranışı çok sık göstermeyiz. öğrencinin bu yolla öğretmeni dışladığım göstermez; kolların önde kavuşturulm ası birçok insanın tercih ettiği çok rahat bir duruştur. D iğer bir taraftan, karşınızdaki kişi birdenbire kollarını kavuşturup, elleriyle sıkı bir şekilde kollannı sarmalarsa, bu bir rahatsızlık göster­ gesi olabilir. Olası bir tedirginliği, temel davranış ya da duruşlarda oluşan değişiklerle saptayabileceğinizi aklınızdan çıkarmayın. Göz­ lem lediğinizin kişinin rahatladıkça kendisini ventral olarak açtığım göreceksiniz. Derslerimden edindiğim deneyimlerden yola çıkarak söyleyebilirim ki, henüz ilk dakikalarda kollarını kavuşturmuş bir şekilde oturan birçok katılımcı ders ilerledikçe gevşemeye banlamak­ tadır. Bu tip bir davranışın nedeni muhtemelen, katılımcıların zaman içinde bulundukları ortamda rahatlamalarından başka bir şey değildir.

P:126

128 Beden D iliniz K adınların (ya da erkeklerin) yalnızca üşüdükleri için kollannı kavuşturduğu öne sürülebilir. Fakat böyle olsa bile, üşüm ek de bir rahatsızlık durum unu ifade ettiğinden ötürü, bu davranış bizim için halen sözel olm ayan bir işarettir. Herhangi bir görüşme esnasında ken­ disini rahatsız hisseden kişiler (örneğin sorgulamaya alman şüpheliler, başı ebeveynleriyle belaya giren çocuklar ya da yaptığı bir yanlışlıktan dolayı sorgulanan çalışanlar) genellikle üşümekten şikâyetçidir. Sebep ne olursa olsun, kendimizi baskı altında hissettiğimizde, limbik beyni­ m iz bedenim izin çeşitli sistemlerini olası bir donm a-kaçm a-savaşm a tepkisi için hazırlar. Bu durum un sonuçlarından biri de, kanın tenden çekilerek kol ve bacaklardaki büyük kaslarda toplanm asıdır - bu kas­ lara kaçm ak ya da savaşmak için ihtiyaç duyulabilir. Kan olası bir tehlike açısından kritik önem taşıyan kaslara sevk edildiğinden dolayı bazı insanlar normal ten renklerini kaybederek, solgun ya da şok geçi­ riyorm uş gibi bir görünüme sahip olabilir. Vücut sıcaklığımızın asıl kaynağı kanım ız olduğu için, kanın tenden çekilerek daha derinlerdeki kaslara yönelm esi vücudun yüzey sıcaklığını düşürür (Bkz. Kutu 22) (LeD oux, 1996. 131-133). Örneğin, az önce anlattığım, elinden bir türlü yastığını bırakm adan benim le konuşan genç adam, klim ayı kapat­ m ış olm am a rağmen otel odasında bulunduğumuz bütün zam an boyun­ ca üşüm ekten şikâyet etm işti. Babası da ben de üşüdüğüm üzü hisset­ m iyorduk; oda sıcaklığından yakınan yalnızca oydu. Gövdenin Eğilmesi Bel hizasından eğilm ek, itaat, saygı ya da kişinin onore edildiği durum larda (m esela alkışlandığında) tevazu göstergesi olarak değer­ lendirilebilecek evrensel bir davranıştır. Örneğin Japonların ve - m odem zam anlarda daha az görülm ekle birlikte- Çinlilerin saygı ve

P:127

G övde İşaretleri 129 hürmet belirtisi olarak nasıl eğildiğini düşünün. Belimizi kullanarak otomatik bir şekilde eğildiğimizde ya da kowtow# pozisyonuna geçti­ ğimizde, itaatkâr ya da karşımızdaki kişiye göre aşağı seviyede oldu­ ğumuzu gösteren bir duruş kazanırız. Batıklarda kowtow pozisyonunu kolay kolay göremezsiniz, özellikle de bilinçli bir hareket olarak. Öte yandan ufkumuzu genişlettiğimiz ve Kutu 22: BAZI KONULARI NEDEN HAZM EDEM İYORSUNUZ? Yemek masasında bir tartışma çıktığında neden kammızc ağnlçr g»‘a«Ş!- ni hiç merak ettiniz mi? Kendinizi kötü hissettiğinizde, sindirim de normal şartlarda olması gerektiği kadar kan akış* olmaz Limbik siste­ minizin olası bir donma-kaçma-savaşma tepkisine yoneimes' nedeniyle kanınız nasıl teninizden uzaklaşarak kaslarınıza yönel'yorsa, nor^aide sindirim sisteminize gitmesi gereken kan da tedirginlik verici b<r durum yaşandığında kalbinize ve uzuvlarınızdaki kaslara (özellikle de b o c a la ­ ra) sevk edilir. Karnınızın ağrıması, limbik sisteminizin yaşadığı uyarılma­ nın bir belirtisidir. Bir dahaki sefere yemek masasında bir tartışma çıktı­ ğında, hissettiğiniz rahatsızlığa yönelik olarak gelişen limbik. tepkimeyi tanımlayabilirsiniz. Ebeveynleri masada kavga eden bir çocuk genellikle yemeğini bitiremez; limbik sistemi gerektiğinde kaçabilmek »çın hem bes­ lenme hem de sindirim sistemini bir anlamda devre dışı bırakır Travmatık bir deneyim sonrasında ne çok insanda kusma tepkisinin görüldüğü de bu noktada önemli bir ayrıntıdır. Kısacası, acil durumlarda bedenimiz sindirim için zaman olmadığını söylemektedir - bedeninizin gösterdiği tepkinin nedeni üstlenilen görev yükünü azaltarak kaçmak ya da fiziksel bir çatışma için hazırlanmaktır (Grassmon, 1996, 6 7 7 3 ) 8 Kowtow; Çin kültüründen gelen bu «özcük, burada asıl imlamı olan vtıe kapan­ mayı değil, bel hizasından eğilme pozisyonunu ifade etmektedir.

P:128

130 Beden D ilin iz ta k ttı ve Uzak Doğu \"dan daha çok insanla etkileşime geçtiğimiz günü­ müzde, gövdemizi hafif bir şekilde de olsa eğmeyi öğrenmemiz icap ettiğinden, bu davranışı normal yaşantımızda da göstermeye başladık (özellikle de bizden yaşlı ve saygımızı kazanmış olan insanlara karşı). Rendi kültürlerinde de aynı saygı duruşunun yer aldığı insanlar tarafın­ dan kolaylıkla tanımlanacağından ötürü, bu basit davranışı gösteren Batılılar sosyal anlamda bir avantaj kazanırlar (Bkz. Kutu 23). Sırası gelm işken söyleyeyim, bazı Doğu Avrupalılar, özellikle de yaşlı olanlar, haien karşılarındaki insana saygılarım göstermek için topuklarım vura­ rak bel hizasından eğilmektedir. Bunu ne zaman görsem, günümüz dün­ yasında halen nezaket ve saygının bir ifadesi olarak böyle bir davranışta bulunulmasının ne kadar etkileyici olduğunu düşünürüm. Bilinçli olsun olmasın, gövdenin eğilmesi karşınızdaki kişiye karşı bir saygı ifadesidir. Gövde Süsleri Sözel olmayan iletişim sembolleri de ihtiva ettiğinden dolayı, giydiği­ m iz kıyafetler ve kullandığımız diğer donatılara da değinm em iz gere­ kiyor. “Adamı adam yapan kıyafetidir” derler. Bu kabul edebileceğim bir fikirdir, en azından görüntü anlamında. İster bir takım elbise ister gündelik kıyafetler olsun, giydiğimiz şeylerin (hatta kıyafetlerim izin renklerinin de) diğer insanları etkilediğini ortaya koyan sayısız çalışm a vardır (Knapp & Hail, 2002, 206-214). Kıyafetlerimiz hakkımızda çok şey söyleyebilir ve bizim için çok şey yapabilir. Bir anlamda, gövdemizi duygu ve düşüncelerim izin rek­ lamını yaptığımız bir ilan tahtası olarak düşünebiliriz. Flört dönem in­ deysek. karşımızdaki kişiyi etkilem ek için giyiniriz; çalışırken başarılı olmak için. Benzer şekilde, lise arm alı ceketler, polis rozetleri ve aske­ ri aksesuarlar da insanların dikkatini başarılarım ıza çekm ek için kulla-

P:129

G övde İşaretleri 131 _____________ Kütü 23 YÜKSEK DERECEDEN BİR KOWTOW__________ Gövde selamlamalarının evrenselliğine, General Douglas MacA/thur u ikinci Dünya Savaşı patlak vermeden önce tayin olduğu Fiiipinler'deki ofisinde gösteren bir fotoğrafta şahit olmuştum. Fotoğrafta Amerikan Ordusundan bir memuru bazı belgeleri bıraktıktan sonra MacArthur'un odasından çıkarken görüyordunuz. Memur oaayı ter< ederken kovvtcvv pozisyonunda görülüyordu. Kimse ondan böyle bir şe/ yapmasını isteme­ mesine rağmen, yüksek konumdaki kişinin bu pozisyonunun çok !yi bilin­ diğini ifade etmek amacıyla memurun otomatik bir şekilde gerçekleşîirdiğ bir davranıştı bu - yetkinin MacArthur'da olduğunun ;araf rdan tanındığını göstermekteydi. (Goriller, köpekler, kurtlar ve d'ğer baz, »••ay­ van türlerinde de benzer itaatkâr duruşlar görülmededir.! Ş«md- ^ ^ o /e nır' asıl yerine gelelim. Odadan çıkarken kowtow pozisyonunda görüler memur, çok yakında Avrupa Müttefik Ordularının Komutan: Norma-'dîva Çıkarması'nın mimarı ve otuz dördüncü ABD Başkanı cbcak Dv/ıah» David Eisenhovver'dan başkası değildi. Yıllar sonra Eisenhower r baş­ kan adayı olduğunu öğrenen MacArthur, Eisenhovvenn birlikte ça;şî;ğ< \"en iyi kâtip\" olduğunu söylemişti (Manchester, 1978, 166). nılır. D iğerlerinin bizi fark etmesini istiyorsak, bunu yapacak olan gövdem iz ve üzerindekiler olacaktır. Başkan kongrede ulusa sesleniş konuşm asını yaparken, mavi ve gri takımların oluşturduğu bir denizin içinde kırm ızı kıyafetli kadınlar gördüğünüzde, bu kişilerin fark edil­ mek için canlı renkler seçtiğinden emin olabilirsiniz. Bir insanın seçtiği kıyafetler saldırgan ya da tekinsiz bir görünümde olabileceği gibi (“dazlak” ya da “gotik” tarzları düşünün), kişinin ruh halini ve/veya kişiliğini yansıtacak şekilde çarpıcı, renkli, frapan da ola­ bilir (Liberace ya da Elton John gibi müzisyenleri gözünüzün önüne getirin). Aynı şekilde, insanları etkilemek, ne kadar kaslı ya da formda olduğum uzu göstermek veya sosyal/ekonomik/mesleki olarak hangi konum da bulunduğumuzu onaya koymak için çeşitli aksesuarlar ya da

P:130

132 Beden D iliniz gövdem izin açıkta kalan kısımlarını kullanabiliriz. İnsanların çok önemli bir toplantıya ya da randevularına gitmeden önce ne giyecekle­ rini bu kadar dert etmeleri bundandır. Kullandığımız kişisel donatılar belli bir gruba bağlılığımızı ya da grup içindeki geçmişimizi gösterm e­ m ize imkân tanır - örneğin, tuttuğunuz takımın renklerini tercih etmek veya belli bir olayı anım satan tişörtler, form alar giymek gibi. K ıyafetler çok tanım layıcı olabilir ve kişinin kutlam a yaptığını ya da yas tuttuğunu, düşük ya da yüksek bir statüde bulunduğunu, sosyal norm lara bağlı ya da herhangi bir hizip veya m ezhepten olduğunu gös­ terebilir (H asidik Yahudi, Am ish çiftçi ya da Hare Krishna mensubu gibi). Bir açıdan, ne giyiyorsak oyuz diyebiliriz (Bkz. Kutu 24). İnsan­ lar yıllarca bana bir FBI ajanı gibi giyindiğimi söylem iştir ve haksız da sayılm azlar. Standart ajan üniformamı kolay kolay çıkarmam : lacivert takım , beyaz göm lek, bordo kravat, siyah ayakkabılar ve kısa saç. Ç oğum uz belli bir görünümü zorunlu kılan işlerde çalıştığım ızdan dolayı ve söz konusu kıyafetler olduğunda bilinçli tercihlerde bulundu­ ğum uzu düşünerek söyleyebilirim ki, karşınızdaki kişinin kıyafetleri­ nin ne gösterdiğini değerlendirme sürecinde her zam an çok dikkatli olm alısınız. Her şey bir kenara, kapınızı çalan tam irci üniform alı kişi, yalnızca evinize girebilm ek için bu kıyafeti satın alm ış ya da çalm ış bir hırsız olabilir (Bkz. Kutu 25). Bahsettiğim iz uyarıları dikkate almış olsanız bile, bir kişinin giyi­ mi sözel olmayan genel değerlendirm enin yalnızca bir parçası olarak düşünülm elidir. Bu nedenle, diğer insanlara vermek istediğim iz m esaj­ larla uyum lu kıyafetler tercih etm em iz, bu insanların davranışlarını olumJu şekilde etkilem ek açısından önem li bir noktadır. Gardırobunuzu ve aksesuarlarınızı oluştururken, giyim iniz aracılı­ ğıyla ilettiğiniz m esajın ve diğer insanların kıyafetlerinizden nasıl bir anlam çıkarabileceğinin her zam an bilincinde olun. Diğer yandan da,

P:131

_______________ Kulu 24: HE GİYİYORSAN OSUN_______________ Şu senaryoyu düşünelim. Kentin yoğun olmayan bir bölgesinde, kimsenin olmadığı bir sokakta yürüyorsunuz ve arkanızdan birisinin geldiğini işitti­ niz. Karanlık olduğundan arkanızdaki kişinin yüzünü ya da ellerim aç;k bir şekilde göremiyorsunuz fakat üzerinde takım elbise-kravat olduğunu ve bir evrak çantası taşıdığını çıkarabildiniz. Şimdi aym sahneyi yeniden kuralım. Ancak bu defa arkanızdan gelmekte olan kişinin /akası paçası dağılmış, sarkmış bir pantolon, lekeli bir tişört ve yırtık prtık tenis ayakka­ bıları giymiş birisi olduğunu düşünelim. Her iki durumda da arkanızdaki kişiye dair daha fazla ayrıntıyı fark edemiyor durumdasınız - ve kıyafet­ lerine bakarak bu kişinin bir erkek olduğunu düşünüyorsunuz Bu »i,r bir durumda, yalnızca kılık kıyafetlerine bakarak, güvenliğinize yönelik ifade ettikleri tehdit açısından birbirinden çok farklı iki sonuca uiaşmar^z <ujh- temeldir. Aranızdaki mesafe kapandıkça, bu kişilere yönelik tepki'envz esas olarak kıyafetlerini temel alacak olmasına rağmen, limb'k Devn.n^z harekete geçecektir. Ve durumu değerlendirmeniz sonucunda Kendinizi rahat ya da rahatsız hissedeceksinizdir. Hangi adamın kendinizi daha rahat hissettirmesi gerektiğini söyleye­ cek değilim; buna karar verecek olan sizsiniz. Ancak doğru ya da yanhş. diğer her şey eşit olduğunda, genellikle kişiler hakkında düşüncelerimizi etkileyen şey kıyafetleridir. Her ne kadar birisinin giyimi kimseye zarar veremeyecek olsa da, bizi sosyal anlamda etkileyebilir. Bazı Amerikalı­ ların 1 1 Eylül olaylarından sonra Orta Doğu kökenini yansıtan kıyafetler giymiş insanlara karşı nasıl yargılayıcı ve kuşkulu bir tavır takınmaya başladıklarını düşünün. Dahası, bu yargılayıcı tavrın sonucunda Orta Doğu kökenli Amerikalıların kendilerini nasıl hissettiğim. Ders verdiğim üniversite öğrencilerine yaşamın her zaman adii olma­ yacağını ve ne yazık ki, bazen görünümleriyle yargılanacaktan™. Du nedenle de kıyafet tercihleri ve bu kıyafetlerin verdiği mesai konusunla çok dikkatli olmaları gerektiğini söylerim.

P:132

134 Beden D iliniz Kutu 25; HER Z A M A N G Ö R Ü N D Ü Ğ Ü M Ü Z KİŞİ OLM AYABİLİRİZ Bazen çok yanlış sonuçlara varma ihtimalini göz önüne alarak, bir kişiyi y a lız c a giyimine bakarak değerlendirirken çok dikkatli olmalıyız. Orne- g r> geçen yıl Buckingham Sarayı’ndan yalnızca dört blok ileride bulunan ve oda hizmetçileri de dahil olmak üzere tüm personelin Armani takımlar gtydıgi lüks bir otelde bulunmuştum. Açık olan bir şey var ki, bu personel­ den buisini işe giderken metroda görmüş olsaydım, sosyal konumuna yönelik çok yanlış bir çıkarımda bulunabilirdim. Bu nedenle, kültürel ola­ rak öngörülmüş ve üzerinde kolaylıkla oynanabilir olmasından ötürü, giyimin sözel olmayan resmin yalnızca bir parçası olduğunu unutmayın, insanların kıyafetlerini ancak herhangi bir mesaj iletiyorlarsa değerlendi­ ririz, kesinlikle görünümlerine bakarak yargılamak için değil. belli bir m ekân ve zam anda, bir ya da bir grup insana herhangi bir m esaj vermek için kasıtlı olarak görünüm ünüzü kullanm ak isteseniz bile, yolunuzun üzerinde vermek istediğiniz bu m esaja karşı çok açık bir tutum sergilemeyecek diğer birçok insanı geçm eniz gerekebilece­ ğini de aklınızdan çıkarmamalısınız. Sem inerlerde sıklıkla sorduğum bir soru vardır: “Bugün aranızdan kaç kişi annesi tarafından giydirildi?” Tabii herkes bu soruya güler ve kim se elini kaldırmaz. Ardından eklerim: “O zam an, siz, dem ek istedi­ ğim hepiniz, kendi istediğiniz gibi giyindiniz.” H erkesin önce bir çev­ resine, sonra da -belk i de hayatlarında ilk d e fa - kendisine baktığı ve kıyafetleri (ya da kendilerini sunum ları) konusunda çok daha iyisini yapabileceklerini fark ettikleri bir andır bu. H er şey bir kenara, iki insan ilk kez tanıştığında, her birinin diğeri hakkında edinebileceği izlenim ler fiziksel görünüm ve diğer sözel olm ayan işaretlerin etrafın­ da şekillenecektir. Belki de artık diğer insanlar tarafından nasıl algılan­ dığınızı düşünm enin zam anı gelm iştir.

P:133

G övde İşaretleri 135 Çekidüzen K endim izi fiziksel ve zihinsel olarak iyi hissettiğimizde, nasıl görün­ düğüm üzle ilgilenir ve buna bağlı olarak da giyim kuşamım ıza daha çok itina gösteririz. İnsanlar bu davranışı gösteren tek tür de değildir; kuşlar ve diğer bazı memeli türlerinde de benzer eğilimler görülm ek­ tedir. D iğer yandan, fiziksel veyahut zihinsel bir rahatsızlık durum un­ da, g övdem izle om uzlarım ızın duruşu ve bir bütün olarak görünüm ü­ m üz zayıf sağlık durum um uzu yansıtır (Amerikan Psikiyatri Birliği. 2000, 304-307, 350-352). Birçok evsiz insan şizofreni gibi ciddi has­ talıklarla boğuşm akta ve görünümleriyle çok az ilgilenmekledir. Kir içindeki çirkin kıyafetleriyle yaşamlarını sürdüren bu insanlar. >ıkan- m aları ya da tem iz bir şeyler giymeleri için kendilerine imkan tanıvan kişilere de genellikle karşı çıkar, hatta işi kavga etmeye kadar götüre­ bilirler. Z ihinsel bunalım yaşayan bir kişinin ayakta duruşu ve yürüyü­ şü, sanki dünyanın bütün ağırlığı onu yere çekiyormuş gibidir. İnsanların hastalandıkları ya da kendilerini mutsuz hissettikleri zam anlarda görünüm leriyle ilgilenmemesi bugüne dek dünyanın her yerinde antropologlar, sosyal görevliler ve sağlık profesyonelleri tarafın­ dan altı çizilm iş bir durumdur. Bir üzüntü yaşadığımızda ya da sağlığı­ m ız bozulduğunda, kendim ize çekidüzen verme isteğimiz ve görünümü­ m üze gösterdiğim iz itina devre dışı kalan ilk özelliklerimiz olmaktadır (D arw in, 1872, Bölüm 3). Örneğin, ameliyat sonrası istirahat dönemin­ deki hastalan hastane koridorlarında darmadağınık saçlar ve sırtlarını açıkta bırakan önlüklerle görmeniz çok mümkündür - bu hastalan» büyük b ir çoğunluğu kişisel görünümlerini bir kenara bırakmıştır. Ger­ çekten hasta olduğunuzda, normalde olup olacağınızdan çok daha derhe der bir halde evinizde yatarsınız. Kişi gerçek bir hastalığın pençesine düştüğünde ya da şiddetli bir travma geçirdiğinde, beynin öncelikleri

P:134

Beden D iliniz değişir ve kişisel çekidüzen kesinlikle bu önceliklerden biri değildir. Bu nedenle, şartlar ve bağlam dahilinde bir değerlendirmeyle, genel olarak kişisel temizliğine ve/veya görünümüne bakarak karşımızdaki kişinin zihinsel ve sağlık durum u hakkında varsayımlarda bulunabiliriz. Gövdenin Yayılması Bir koltukta ya da sandalyede yayılarak oturmak genellikle rahatlık göstergesidir. Fakat ortada konuşulan, tartışılan ciddi konular varsa, kişinin yayılarak oturması bölgesel ya da hâkimiyete yönelik bir gös­ teri de olabilir (Bkz. Resim 35). Özellikle ergenlik çağındaki çocuklar, ebeveynleri tarafından azarlanırken oturdukları sandalyede ya da bank­ ta yayılarak, bulundukları ortamı hâkimiyetleri altında gördüklerini ifade eden sözel olmayan bir tutum içinde olurlar. Bu yayılma davra­ nışı bir saygısızlık ve otoriteye karşı umursamazlık ifadesidir ve kesin­ likle özendirilmemesi ya da müsamaha gösterilmemesi gerekir. Başını ciddi bir belaya soktuğu her seferde bu tarz bir davranış için­ de olan bir çocuğunuz varsa, bu durumu bir an önce düzeltmelisiniz - ayağa kalkmasını isteyebilir, bu işe yaramazsa (yanma oturarak ya da ona çok yakın bir şekilde ayakta durarak) hâkimiyeti altında göstermek istediği alanı ihlal edebilirsiniz. Böyle bir şey yaptığınız takdirde, limbik beyni bu bölgesel “işgalinize” hemen tepki gösterecek ve bu da çocuğu­ nuz ayağa kalkmasına neden olacaktır. Eğer ciddi anlaşmazlıklar ya da tartışmalar esnasında çocuğunuzun bu tür davranışlarla kaçmasına imkân tanırsanız, zaman içinde size saygısını kaybetmesi durumunda da şaşırmamalısınız. Çocuğunuza bu konuda müsamaha göstermenizin ilet­ tiği mesaj çok açıktır: “Bana saygı duym am anda bir sorun yok.” Bu çocuklar büyüdüklerinde, çalıştıkları yerlerde de temkinli bir şekilde ayakla durmaları gereken zamanlarda uygunsuz bir şekilde oturmaya

P:135

G övde İşaretleri 137 devam edeceklerdir. Bu davranış otoriteye karşı sözel olmayan çok güç­ lü bir saygısızlık ifadesi ortaya koyacağından ötürü de, çocuğunuzun uzun bir süre aynı yerde çalışması pek mümkün olmayacaktır. Göğüs Şişirmek Diğer birçok hayvan türü gibi (bazı kertenkele türleri, kuşlar, köpekler ve primatlar) insanlar da bölgesel bir hâkimiyet elde etmek amacıyla göğüslerini şişirmektedir (Givens, 1998-2007). Birbirlerine öfkelenmiş olan iki kişiyi seyrettiğinizde, ikisinin de gümüşsırtlı goriller gibi göğüs- Yayılarak oturmak bölgesel bir davranıştır ve kendi evinizde ootrnd bu durumken, işyerinde, özellikle de iş görüşmelerinde kabul edılebtln oJma* tan uzaktır.

P:136

138 Beden D iliniz lerini şişirdiğini görürsünüz. Günüm üzde birisinin bu davranışı göster­ mesini neredeyse komik olarak niteleııdirsek de, göğsün şişirilmesi asla göz ardı edilmemesi gereken sözel olmayan bir işarettir. Yapılan araştır­ malar insanın saldırıya geçmeden önce genellikle göğsünü şişirdiğini ortaya koymaktadır. Bu davranışı okul bahçelerinde, kavga etmek üzere olan çocuklarda çok sık görebilirsiniz. Dövüş öncesinde birbirlerini söz­ lü bir şekilde tahrik ettikleri anlarda da profesyonel boksörler arasında bu davranış görülmektedir - göğüsler dışarı çıkar, birbirlerine doğru eğilirler ve kazanacaklarından emin olduklarını rakiplerinin yüzüne vururlar. Dövüş öncesinde bunu en iyi yapan boksör M uhammed A li’ydi. Ali yalnızca rakibini tehdit etm iyordu, aynı zam anda eğlence­ liydi de. Hepsi de A li’nin gösterisinin bir parçasıydı ve tabii ki bu da hem m üsabakanın hem de bilet satışlarının lehine oluyordu. Gövdenin Ortaya Çıkarılması Bazen sokak kavgalarında, rakibine saldırmak üzere olan bir kişiyi soyunurken görebilirsiniz - rakibine yönelmeden önce göm leğini ya da şapkasını çıkaracaktır. Bu davranışın nedeni kişinin daha esnek olm a ihtiyacı, çıkarılan kıyafetin kavgadan korunm ak istenm esi ya da rakibin bir şekilde şaşırm asını sağlam ak olabilir; emin olam azsınız. Ancak her zam an emin olmanız gereken bir şey var ki, tartışm aya gir­ m ek durum unda kaldığınız bir kişi üzerinden bir şeyler çıkarmaya başlam ışsa (gömleği, şapkası, gözlüğü, herhangi bir kıyafet ya da akse­ suar), kavga patlak vermek üzeredir (Bkz. Kutu 26). Nefes Alıp Yerme ve Gövde K j^İ kendisini baskı altın d a h issettiğinde, göğsü kalkıp inm eye ya da hızlı bir şekilde şişip büzülm eye başlayacaktır. Lim bik sistem uyanla-

P:137

G övde İşaretleri 139 rak kaçm a ya da savaşma konumuna geçtiğinde, vücudumuz daha derin bir şekilde nefes alarak ya da hızlı soluk alıp vermelerle mümkün olduğunca çok oksijen almaya yönelir. Baskı altındaki kişinin göğsü­ nün hızla kalkıp inmeye başlamasının nedeni, limbik sistemimizin ilettiği m esajdır: “Potansiyel problem! Birden kaçmamız ya da savaş­ m am ız gerekebileceğinden dolayı daha fazla oksijene ihtiyacımız ola­ cak!” Karşınızdaki kişinin bu türden sözel olmayan bir davranış gös­ terdiğini fark ettiğinizde, bunun nedenini, kişinin kendisini neden baskı altında hissettiğini düşünmelisiniz. Omuz Silkme Tam ve hafif om uz silkmeleri duruma göre çok şey ifade edebilir. Patron çalışanlarından birine, “Bu müşterinin şikâyet ettiği konu hakkında bir şey biliyor m usun?” diye sorduğunda ve çalışan da yarım bir omuz silk­ meyle, “Hayır,” dediğinde, çalışanın dediği şeyin tam arkasında durma­ dığı ya da konuyla ilgilenmediği sonucunu çıkarabiliriz. Dürüst ve doğru bir karşılık her iki omzun da keskin ve eşit bir şekilde kalkmasına neden Kutu 26: SIRTINDAKİ GÖMLEĞİ ÇIKARMASINI İSTEMEYECEĞİNİZ _______________________ ANLARDAN BİRİ_____________________ Yıllar önce, birisinin fıskiyesi diğerinin yeni cilalanmış otomobilini yanlış­ lıkla ıslattığı için ağız dalaşına girmiş iki komşuyu seyrediyordum. Oıtam kızışıyor gibi görünüyorken komşulardan biri gömleğinin düğmelerini çözmeye başladı. İlk yumruğun çok yakın olduğunu anlamıştım Gerçek­ ten de gömleğini çıkaran adamın göğsünün de şişmiş olduğunu gördüm; yumruklaşmanın habercisiydi bu durum. Bir otomobilin üzerindeki birkaç damla su için iki yetişkin adamın dövüşecek olması bana inanılmaz gel­ mişti o an. Ama gerçekten dikkate değer bir şey varsa, o da göğsünü şişirmiş iki adamı seyretmekti, iki gorilden farksızlardı Aslına bokık.vav olursa, onları böylesine gülünç bir durumda görmek utanç verir >yd!

P:138

140 Beden D iliniz olur. Söylediklerinin arkasında gönül rahatlığıyla duran insanların om uzlarının dik olmasını bekleyebilirsiniz. H er iki om zunda kulaklara doğru kalktığı bir duruşta, “ Bilmiyorum!” demenin hiçbir sakıncası yok­ tur. Daha önce de bahsettiğim iz gibi, yer çekimi karşıtı bir davranışta bulunması karşınızdaki kişinin rahatlığını göstermektedir. Karşınızdaki kişinin omuzları kısmen ya da yalnızca bir omzu kalkıyorsa, kişinin söy­ lediği şeye limbik düzeyde bağlı olmadığı ve kaçamak davrandığı, hatta sizi aldattığı ihtimalini göz önünde tutmalısınız (Bkz. Resim 36 ve 37). Zayıflık Göstergesi Omuz Hareketleri O m uz davranışlarından bahsediyorken şunu da eklemeliyim ki, konu­ şurken ya da olumsuz bir olaya tepki olarak, sonunda boynu neredeyse ortadan kaybolacak kadar omuzlarını kaldıran birisi gördüğünüzde, bu hareketi kaçırm am alısınız (Bkz. Resim 38). Burada anahtar nokta om uzların yavaşça kalkmasıdır. Bu beden dilini kullanan kişi bir anlam da kafasını saklamaya çalışıyor diyebiliriz, tıpkı bir kaplumbağa gibi. Bu kişinin kendine güvenmediği ve çok rahatsız hissettiği ortada­ dır. Bu davranışı, patronun içeri girerek, “Tamam, kim neyle meşgul hem en şim di öğrenm ek istiyorum ,” dediği iş toplantılarında birçok defa gördüğüm ü söyleyebilirim. Odadaki insanların çoğu bir önceki toplantıdan itibaren ne yapıp ettiğini ve hallettikleri şeyleri gururla anlatırken, kenarda kalmış birkaç çalışanı dibe batarken görebilirsiniz. Kafalarını saklam ak için bilinçaltmdan gelen bir tepkiyle omuzları yavaş yavaş yükselecektir. Bu kaplum bağa benzeri davranışı, aile içi bazı durum larda da göre­ biliriz - babanın, “Birisinin okum a lambamı kırıp bana hiçbir şey söy­ lem emesi gerçekten de kalbimi kırdı,” diyerek salona girdiğini düşü­ nün. Baba teker teker çocuklarına bakarken, aralarından birinin omuz-

P:139

G övde İşaretleri 141 Omuzların kısmen kalkması kişinin söyle- Omuzlarımızı kaldıraca*-. konudaki bil­ diğinin arkasında olmadığının ya da gisizliğimizı ya da şüphemizi gösle^fiz hissettiği güvensizliğin bir göstergesidir. Karşınızdaki kişinin her iki omzunun da kalkıp kalkmadığına bakın, »ek bir omuz kalkmışsa ortada tartışmaya açik bu durum var demektir. lan kalkm ış bir şekilde yere bakması muhtemeldir. Maçı kaybetmiş bir futbol takım ı soyunma odasına dönerken de oyuncularda zayıflık belirtisi olan aynı omuz davranışını görebilirsiniz; omuzlan kafalarını yutmuş gibidir. GÖVDE VE OMUZLAR ÜZERİNE SON BİR YORUM Sözel olmayan davranışlar üzerine yazılmış olan ancak gövde ve omuz­ lardan bahsetmeyen sayısız kitap bulunmakta. Bu talihsiz bir durun» çünkü vücudumuzun bu bölgesinden elde edilebilecek birçok drğeılı

P:140

142 Beden D iliniz Kuiaklara doğru kalkan omuzlar \"kaplumba­ ğa şeklinin\" oluşmasına neden olur; bu dav­ ranışla verilen mesaj zayıflık, güvensizlik ve olumsuz duygulardır. Yarışı kazanamamış atletlerin soyunma odasına dönerken nasıl göründüklerini düşünün. bilgi mevcut. Bugüne dek sözel olmayan işaretlere bakarken vücudun bu kısmını göz ardı etmişseniz, umarım bu bölümde okuduklarınızdan son­ ra gözlem aralığınızı vücudumuzun “ilan tahtasını” da içine alacak şekil­ de genişletmek konusunda ikna olmuşsunuzdur. Lim bik beyin, birçok hayati organımızı kapsayan gövdemizi korum ayı her zam an ön planda tuttuğundan dolayı, bu bölgeden aldığınız tepkilere de güvenebilirsiniz.

P:141

5 ERİŞİMİMİZ DAHİLİNDEKİ BİLGİ Kol Davranıştan Beden dilinin gözlemlenmesinde kollara gereken önem verilmemekte­ dir; sözel olm ayan davranışları okumaya çalışırken genellikle yüze ve ellere daha çok dikkat ederiz. Ancak rahatlık, rahatsızlık, güven, güvensizlik ve diğer hislere dair işaretler açısından kollanmız da çok etkili iletkenler olarak düşünülmelidir. İlk prim atların ayağa kalkarak yürümeye başladığı zamanlardan bu yana, kollarım ız, dikkate değer birçok yoldan kullanılmalarına im kân tanıyacak şekilde serbest kalmıştır. Kollarımız sayesinde yük taşıyabiliyor, vuruş yapabiliyor, nesneleri tutabiliyor ve kendimizi yukarı kaldırabiliyoruz. Vücudumuzun akış biçimine uyumlu bir konum da olan kollarım ız herhangi bir dış tehdide karşı etkili bir ilk karşılık verm em izi sağlıyor - özellikle de vücudumuzun diğer uzuv­ larıyla birlikte kullanıldığında. Birisi bize bir nesne fırlattığında, kollarım ız içgüdüsel bir şekilde ve tam zamanında kalkarak bu nes­ neyi bloke etm em ize imkân tanıyor. Ayaklarımızla bacaklarımı/ gibi, kollarım ız da, bizi korumak için bazen çok mantıksız ya da akılsız görünebilecek şekillerde tepkiler verebilir FBl'da çalı*tı£un

P:142

144 Beden D iliniz yıllarda, kendilerine yöneltilm iş olan bir silaha karşı korunm ak için kollarını kullandıklarından ötürü vücutlarının bu kısm ından vurul­ muş çok fazla insan gördüm. Düşünen beynim iz kolumuzun bir sila­ ha karşı koyamayacağının bilincinde olsa da, lim bik beynim iz sani­ yede 275 metre süratle gelen bir merm iyi bloke edebilm ek için kol­ larım ızın kalkm asını sağlam aktadır. Adli tıp kayıtlarında bu türden yaralanm alar savunma yaralan olarak geçmektedir. Kolunuzu bir vere çarptığınız çoğu zaman -özellikle de keskin hat­ ları olan bir şeye çarptığınızda- gövdenizin kolunuz sayesinde belki de ölümcül olabilecek bir darbeden korunduğunu düşünün. Bir keresinde, şiddetli bir Florida yağmuru esnasında, bir yandan kafam ın üzerinde bir şemsiye tutmuş, bir yandan da otomobilim in kapısını kapatmaya çalışıyorken, kapı hızla bana çarparak şemsiye tutan kolumun korun­ masız bıraktığı taraftan bir kaburga kemiğimin kırılm asına neden olmuştu. Bu kaza o yağmurlu günden itibaren, kollarımın ne denli önemli olduğunu ve beni nasıl koruduklarını hatırlam am a yol açan acı bir hatıraya dönüşmüştür. Ayaklarımız gibi kollarımız da, hayatta kalm am ızı sağlayan m eka­ nizm ayı destekleyecek şekilde evrildiğinden, karşımızdaki kişinin duygularını ya da yapmayı planladığı şeyleri işaret etm eleri açısından kol davranışlarına güvenebiliriz. Daha değişken ve aldatıcı bir kimliğe sahip olan yüzüm üzün aksine, kollarımız ne düşündüğüm üzü, hissetti­ ğimizi ya da neye niyetlendiğimizi tam olarak yansıtabilecek sözel olm ayan birçok işaret vermektedir. Bu bölümde genel kol davranışla­ rından bazılarını inceleyeceğiz.

P:143

Erişim im iz D ahilindeki Bilgi 145 BELİRGİN KOL DAVRANIŞLARI Yer Çekimiyle Bağlantılı Kol Hareketleri Kollarım ızı hareket ettirme derecemiz tutum ve duygularımızı tam ola­ rak yansıtan önemli bir göstergedir. Bu hareketler, çok kısıtlı tutulduk­ ları bir noktadan, geniş kol hareketlerine dek uzanmaktadır. Kendimizi m utlu hissettiğim izde kollarımızı serbest bir şekilde, hatta neşeyle hareket ettiririz. Oyun oynayan çocukları seyredin. Birikirleriyle olan etkileşim lerinde kollarını fütursuzca kullanırlar. Onlan sürekli olarak bir şeyleri işaret ederken, bir şeyler taşırken, kaldırırken, birbirlerini kucaklarken ve oraya buraya el sallarken görürsünüz. Heyecanlandığım ızda, kol hareketlerimizi asla kısıtlamayız. Aslı­ na bakılacak olursa, doğal eğilimimiz yer çekimine karşı gelecek bir şekilde kollarım ızı yukarı, kafamızın üzerine kaldırmaktır (Bkz. K utu 27). İnsanlar tam anlamıyla enerjik ve mutlu olduklarında, kol hareketleri de yer çekimine karşı olacaktır. Daha önce de belirttiği­ miz gibi, yer çekimine karşıt davranışlarımız olumlu histerimizle bağlantılıdır. Bir insan kendini mutlu ve rahat hissettiğinde, kollan ruh halini yansıtacak şekilde sürekli olarak hareket eder - örneğin yürürken. K endini güvensiz bir konumda hisseden kişi ise yer çeki­ m inin ağırlığını kaldıramıyormuş gibi görünür ve gayriihtiyarî kol hareketlerini kısıtlar. Çok ciddi ve pahalıya patlayan bir hatasını yüzüne vurduğunuzda, iş arkadaşınızın om uzlan ve kolları düşecektir. Hiç bu “'yerin dibine geçm e” hissini yaşamadınız nn? Bu, olumsuz bir olaya karşı verilen lim bik bir tepkidir. Olumsuz duygular bizde fiziksel bir çöküntu\\e neden olur. Bu limbik tepkiler kişinin duygulannı tam olarak y a m a ­ manın yanında, eşzamanlı bir şekilde de oluşurlar. Tuttuğumuz lakım

P:144

Beden Dilini; ___________________ Kutu 27 \"E LLE R H A V A Y A V__________________ İnsanların ellerini başlarının üzerine koyması için ille de bir silaha ihtiyacınız yok - onları mutlu ettiğinizde zaten bunu otomatik olarak yapa- c a U j'd ir. Aslına bakacak olursanız, insanların ellerini kaldırıp kötü hisset­ tiği tek olay da muhtemelen bir soygun olacaktır. Başarılı bir müsabaka sonrasında atletlerin nasıl kollarını kaldırarak ellerini çarptığını, takımları gol attığında taraftarların nasıl kollarını havaya kaldırdığını düşünün. Yer çekimi karşıtı kol hareketleri hissedilen keyif ve heyecana yönelik genel h'j tepkidir. Brezilya'da, Belize'de, Belçika'da ya da Botsvvana'da olsun, kolların sallanması hissettiğimiz neşe ve coşkunun evrensel bir göstergesi­ dir sayı yaptığı anda kollarım ız kalkar; hakem aleyhim ize bir karar verdi­ ğinde ise om uzlarım ız düşer. Yer çekim iyle bağlantılı d avranışlar duy­ gularım ızı, eksiksiz bir şekilde ve tam olarak biz bu duygulan yaşıyor­ ken iletebilm ektedir. D ahası, duygularım ızın bu fiziksel tezahürü (bir futbol stadyum unda, rock konserinde ya da arkadaş toplantılarında) bulaşıcı bir kim lik de taşır. Kolların Kapanması Ü züldüğüm üzde ya da korktuğum uzda, kollarım ızı kapatırız. A slına bakılacak olursa, yaralandığım ızda, tehdit altında olduğum uzda, suiis­ tim al edildiğim izde, endişelendiğim izde de kollarım ızı göğsüm üzün etrafını saracak şekilde kapatırız. Bu davranış kişinin fiili veya sezilen bir tehlikeye karşı korunm asını sağlayan, hayatta kalm aya yönelik bir taktiktir. M esela, kendisinden çok daha hırçın çocuklarla oynam akta olan oğlunu endişe içinde seyreden bir anneyi ele alalım . Bu durum da­ ki bir anne m uhtem elen kollarını kavuşturarak kam ının etrafına sara-

P:145

Erişim im iz D ahilin d e ki Bilgi 147 çaktır. M üdahale etm ek istemesine rağmen bir kenarda duracak ve kollarını birleştirm iş bir şekilde, çocuğunun yaralanmamasını umarak kendini zapt etmeye çalışacaktır. İki insan tartışm aya girdiğinde, her ikisi de kollarıyla vücutlarını kapatm aya yönelir - bu, her iki tarafın da fark edemeyebileceği korun­ m aya yönelik bir davranıştır. Kolların bu şekilde çekilmesi özünde hayati bir önem taşımaktadır; saldırgan görünmeyen bir pozisyonda vücudun korunm asını sağlar. Gerçekte olan şev, her iki taralın da ken­ disini geri tutm ası olarak düşünülmelidir. Çünkü kolların açılması sal­ dırıya ve yaralam aya yönelik bir hamle olarak yorumlanarak kavganın fitilini ateşleyebilir. K ollarım ızı kapatarak kendimizi kısıtlamak yalnızca diğer insan­ larla olan ilişkilerim izde değil, rahatlamak istediğimiz zamanlarda da yardım cım ız olabilir. Örneğin, gövde ve kollarımızdaki yaralanma ya da ağrılar, kendim izi teskin etmek veya yatıştırmaya yönelik bir çabay­ la kol hareketlerini kısıtlamamıza yol açabilir Kollarımızı vücudumu­ zun acı çektiğim iz kısmına doğru yönlendiririz. Mesela intestinal kriz*^ yaşıyorsanız, kendinizi rahatlatmak için kollarınız muhtemelen kamı­ nıza doğru gidecektir. Bu gibi durumlarda kollar dışarı doğru hareket­ te bulunm az; limbik sistemimiz kendi ihtiyaçlarımız için kullanmak am acıyla kollarım ızı gövdemizin yakınında tutacaktır. Kol Hareketlerinin Kısıtlanması Kol hareketlerinin kısıtlanması (kolların donması), özellikle de çocuk larda görüldüğünde, çok daha kötü bir durumun belirtisi olabilir Ç ocuklara yönelik suiistimaller üzerine yapılan araştırmalar, suusuma 9 Diare ya da tıkanma eşliğinde şiddetli bağırsak ya da rektum saik im nölvt:

P:146

148 Beden D iliniz ii gerçekleştiren yetişkinin varlığının çocukta kol hareketlerinin kısıt­ lanmasına neden olduğunu göstermektedir. Bütün hayvan türleri - özellikle de öldürücü olanlar- harekete yöneldiğinden ötürü, kol hare­ ketlerinin kısıtlanması özünde hayatta kalmaya yönelik bir davranıştır. Suiistimale uğrayan çocuk ne kadar çok hareket ederse, fark edilm e ve hedef olma olasılığının da aynı ölçüde artacağını içgüdüsel bir şekilde öğrenir. Bu nedenle de çocuğun lim bik sistemi dikkat çekm em ek için kol hareketlerinin kısıtlanmasını sağlar. Kolların donm ası davranışı, ebeveynleri, öğretmenleri, komşuları, akrabaları ya da arkadaş çevre­ sini, çocuğun suiistimal ediliyor olması olasılığına karşı uyarmalıdır. Belki de FBI kimliğim den kurtulam adığım dandır; fakat ne zam an bir oyun parkında çocukları seyretsem, herhangi bir çürük ya da morartı olup olmadığını kontrol etm ek için kollarına bakarken buluyo­ rum kendimi. Ne yazık ki çocuklara yönelik şiddet ve suiistim al vaka­ ları dünyanın her yerinde sıklıkla görülüyor ve aldığım FBI eğitim i dahilinde çocuklarda (ve yetişkinlerde de) herhangi bir ihmal ya da suiistimal belirtisi olup olm adığını anlam ak için her zam an tetikte olmayı öğrendim . Yalnızca bir yasa uygulayıcı olarak sürdürdüğüm kariyerim yüzünden değil, ancak aynı zam anda taşıdığım baba kim li­ ğimden ötürü de, düşme ya da toslam adan kaynaklanan yaraların neye benzediğini ve vücudun neresinde görülebileceğini çok iyi biliyorum. Yetişkin suiistim allerinden kaynaklanan yaralar kesinlikle daha farklı­ dır. V ücut üzerinde görülebilecekleri noktalar ve görünüm leri norm al yara berelerden farklıdır ve bu farklılık eğitim li bir göz tarafından tes­ pit edilebilir. Daha önce de belirttiğim gibi, insanlar kollarını kendilerini koru­ mak için kullanır - bu önceden kestirilebilir lim bik bir tepkidir. Diğer taraftan, çocuklar kollarını temel bir savunm a hattı olarak kullandığın­ dan ötürü (yetişkinler korunm ak için nesneleri de kullanabilir), şiddet-

P:147

E rişim im iz D a h ilin d e ki Bilgi 149 _____________ Kutu 28: HEPİMİZİN SORUMLULUĞU_____________ Düzenli olarak gittiğim bir yüzme havuzu var. Yıllar önce bu havuzday­ ken, normalde arkadaş canlısı ve girişken olan bir kızın, annesi ortalık­ tayken kol hareketlerini kısıtladığını ve içine kapandığını fark ettim. Bu davranışın birkaç farklı zamanda tekrar ettiğini gördüm. Ayrıca anneni\", kızıyla sürekli olarak sert, iğneleyici ve alçaitıcı sözcükler kui1anarak azar­ lar bir tonda konuştuğunu da göruyordum. Tanık olduğum fiziksel etkıe- şimlerinde, kadın çoğu zaman kızını sevgi dolu olmaktan ziyade hoyrat bir şekilde yakalayıp bir şeyler söylüyordu, insanı huzursuz eden anca* ebeveyni suçlayabileceğiniz ölçüde olmayan bir görüntüydü bu <>z- son kez gördüğümde, kollarının iç tarafında, dirseklerin hemen yukarısında çürümüş ve morarmış bölgeler olduğunu fark ettim. Artık #uohe«e»,rrı yal­ nızca kendime saklayamayacağım bir noktaya gelmiştim. Havuz görevlilerine durumdan bahsederek, çocuğu yonei- ştdde! ve suiistimal olasılığına karşı, gözlerim sürekli olarak kızın üzerinde rutmafe- rını rica ettim. Çalışanlardan biri, kızın \"özel durumu' olduğuna ve kolla­ rındaki çürüklerin koordinasyon eksikliğinden dolayı oluşmuş olabileceği­ ni söyledi. Ancak bu açıklamayla içim kesinlikle rahatlamadiğından, havuz idaresine gidip endişelerimden bahsederek, düşme sonucu oluşan vücudun kendini korumasına yönelik yaraların kolların iç taıafında değil, daha çok dirseklerin ya da kolların dış tarafında görülebileceğim söyle­ dim. Buna ek olarak, annesi ne zaman yan ma gelse kızın otomat davra­ nışlar gösteriyor oluşunun da bir tesadüf olamayacağını belirttim. Bir sure sonra havuzdaki başka insanların da duruma yönelik obruk benzer gözlemlerde bulunması sonucunda, konunun yetkili mercilere iletildiğini öğrenerek bir parça olsun rahatlayabildim Burada çok önemli bir nokta söz konusu. Bir ebeveyn öğretmen kamp yöneticisi veya rehberlik görevlisiyseniz ve bir çocuğun şidde?!* davranış değişiklikleri gösterdiğini ya da ebeveynteııyle (veya dığ^ı baz* yetişkinlerle) birlikteyken kol hareketlerini kısıtlamaya yöneldiğini fark etmişseniz, bu durum en azından ilginizi uyandırma'; ve daha yak'((don gözlem yapmanızı sağlamalıdır. Kol hareketlerinin kesilmesi limbik site­ min donma tepkisinin bit parçasıdır Suiistimale uğrayan bu çocuk k n tv davranış hayatta kalmaya yönelik bir önlem durumunda oiabıl;'

P:148

150 Beden Diliniz le sallanan bir kol çoğu zaman suiistim alci bir ebeveynin ilk yakalaya­ cağı şev olacaktır. Çocuklarını bu şekilde saldırganca zapt etmeye çalışan ebeveynler, uyguladıkları baskı nedeniyle kolların ventral (iç) tarafında çürüm üş ya da morarmış noktalar oluşmasına neden olurlar. Özellikle de ebeveyn çocuğu böyle bir pozisyonda yakalayarak sarsar­ sa, artan baskı nedeniyle m orartı ve çürükler daha belirginleşir ve yetişkin elinin ya da başparmak veya parmakların şekli çocuğun tenin­ de iz bırakır. D oktorlar ve güvenlik görevlileri bu türden izleri genç kurban ya da hastaların üzerinde sürekli olarak görse de, birçoğumuz bu vakalann yaygınlığından ya da ifade ettikleri önemden bihaber sayılırız. Öte yandan, hepim iz çocukları dikkatli bir şekilde gözlemlemeyi ve kötü m uam elenin apaçık ortada olan işaretlerini saptamayı öğrendiğimiz takdirde, bu masum çocukların korunmasını da sağlayabiliriz. Bunu söylerken, paranoyak bir ruh haline bürünm eniz ya da m antıksız ölçü­ de şüpheci bir tavır içine girmeniz gerektiğini söylemiyorum; yalnızca bu konuda uyanık olun yeter. Düşme ve çarpm alardan kaynaklanan savunm a yaralan ile kötü muamele, şiddet ve suiistimallerden kaynak­ lanan yaralanm aların görünümleri konusunda ne denli bilgili olursak ve ne kadar çok gözlem yaparsak, çocuklarımızın güvenliğini o ölçüde sağlam ış oluruz. Onların mutlu olmasını ve kollarını neşeyle sallam a­ sını istiyoruz, korkuyla büzülm elerini değil. Kısıtlanm ış kol hareketleri yalnızca çocuklarda görülmez; birçok farklı nedenden ötürü yetişkinlerde de gözlem lenebilir (Bkz. Kutu 29). A riz o n a ’da güm rük m em uru olan bir arkadaşım , işinde yaptığı şey­ lerden birinin de ülkeye giriş yapan insanların bagaj ve çantalarını nasıl taşıdığını gözlem lem ek olduğunu söylemişti. Ülkeye soktuğu .şeyler konusunda tedirgin olan bir yolcunun (neden bu şeylerin değeri ya da yasadışı olm ası olabilir), çantasına daha sıkı bir şekilde sarılması

P:149

Erişimimiz D ahilindeki Bilgi 151 Kutu 29 DÜKKÂN HIRSIZLARININ İŞARETLERİ_________ Kısıtlanmış kol hareketlerine yönelik iik deneyimlerimden birini, bundan otuz beş yıl önce, hırsızlan gözetlemek için işe alındığım bir kitapçıda yaşadım. Satış katının biraz yukarısındaki sahanlıktan dükkân; seyreder ken, kısa bir zaman içinde hırsızları saptamanın nispeten kolay b*r şey olduğunu anladım. Dükkân hırsızlarının tipik beden hareketlerini bir kez çözdükten sonra, onları saptamak çocuk oyuncağı olmuştu - hem de içeri adımlarını attıkları ilk andan itibaren öncelikle, potansiyel bir hırsız etrafına çok fazla bakmaktaydı, ikinci olarak ise, normal müşterilere kıyasla kol hareketlerini çok daha kısıtlı tutuyorlardı. Bir anlamda, dükkâ­ nın içindeyken kendilerini mümkün olduğunca küçük bir heae* na:;ne getirmek istiyorlardı. Fakat, kol hareketlerim bu şekilde k^'iaya-ok çok daha fazla göze çarptıklarının ve onları saptamamı çok d a h a *o;av t>!r hale getirdiklerinin farkında değillerdi. sıklıkla görülen bir durumdur - özellikle de bu yolcu gümrük kontrol noktasına doğru yaklaşırken. Yalnızca bizim için önem ifade eden şey­ leri değil, fark edilmemesini istediğimiz şeyleri de kollarımızla koru­ maya yöneliriz. KARŞIMIZDAKİ KİŞİNİN RUH HALİNİ YA DA HİSLERİNİ DEĞERLENDİRMEK İÇİN KOL DAVRANIŞLARININ KULLANILMASI Zam an içinde belli bir kişinin kol davranışlarına yönelik yeterli dü/ey de bir taban noktası oluşturabilir, kol davranışları (ve bu davranışlar daki değişiklikleri) gözlemleyerek söz konusu kişinin nasıl hissettiğim anlayabilirsiniz. Örneğin, kol hareketlerine bakarak bir kişinin işlen eve döndüğünde nasıl bir gün geçirdiğini çıkarmanı/ mümkündür, /o r

P:150

152 Beden Diliniz bir günün ardından ya da kişi kendini neşesiz veya üzgün hissettiğinde, o m u /lan düşecek ve kolları yana inmiş olacaktır. Bu davranışlara bakarak karşınızdaki kişinin durumunu anlayabilir ve bozuk ruh halin­ den sıyrılm ası için kendisine destek olabilirsiniz. Buna karşılık, uzun bir zam andan sonra bir araya gelen arkadaşların nasıl davrandığını düşünün. Hepsinin de kolları tamamen açık olacaktır. Bu davranışları­ nın anlamı ortadadır: “Buraya gel, sana sarılmak istiyorum!” Bu güzel m anzara, ebeveynlerinizin sıcak bir ifadeyle size yöneldiği ve sizin de aynı şekilde kendinizi onlara açtığınız zamanları anımsatabilir. Kolla­ rımız karşımızdaki kişiye doğru uzanırken bütün vücudumuzu açarız; çünkü duygularımız tam anlamıyla olumludur. Peki, çok da olumlu duygular içinde olmadığımız zamanlarda nasıl kol hareketlerinde bulunuruz? Yıllar önce, kızım henüz çok küçükken, birlikte bir aile toplantısına katılmıştık. Akrabalarımdan biri bana yak­ laşırken, tam olarak açmak yerine yalnızca dirseklerden kırmış ve kol­ larımı vücuduma yakın tutmuştum. İlginç bir şekilde, bu akraba kucak­ lam ak için kızım a yaklaştığında, o da kollarını benimkine benzer bir biçim de açmıştı. Bilinçaltından gelen bir tepkiyle, kızım a bu kişinin tarafım ızdan kabul edildiğini ancak onu gördüğüme çok da sevinmedi­ ğimi iletm iştim. Kızım da benzer bir karşılık vermiş ve daha sonra konuştuğum uzda bu akrabadan çok da hoşlanmadığını söylemişti. Bu hisler ister kızım ın kendi deneyimlerinden kaynaklansın, ister benim davranışlarımı kopyalamış olsun, her ikimiz de tam olarak açılmamış kollarımızla bu akrabamıza karşı nasıl hissettiğimizi göstermiştik. Kol davranışları birçok farklı gündelik mesajın iletilmesinde de kullanılabilir: “m erhaba”, “hoşça kal”, “buraya gel”, “bilmiyorum”, “şurada”, “burada”, “hemen yukarıda”, “dur”, “geri gel”, “gözüme gözükm e” ya da “bu olana inanam ıyorum !” gibi. Bu kol davranışları­

P:151

Erişim im iz D ahilindeki Bilgi 153 nın büyük bir çoğunluğu dünyanın her yerinde aynı anlamlarda ve çoğu zaman da dil engellerini ortadan kaldıracak şekilde kullanılır. Diğer bir taraftan, bazıları belli bir kültüre özgü, bazılarıysa evrensel bir anlam a sahip sayısız müstehcen kol davranışı da bulunmaktadır. Uzaklaşmaya Yönelik Kol Davranıştan Belirli kol davranışları “Bana yaklaşma; dokunma!” gibi bir mesaj içe­ rebilir. Bu davranışı gözlemlemek için koridorda yürümekte olan pro­ fesörlere, doktorlara, avukatlara ya da televizyonda yakalayacak olur­ sanız, İngiltere K raliçesi'ne ya da kocası Prens Philip’e bakın. İnsanlar kollarını arkalarında kavuşturduğunda, bunun anlamı “daha üst bir konum dayım ,”dır. Bu davranışın diğer bir anlamı da. \"Lütfen bana yaklaşm a, dokunulm ak istemiyorum,” olabilir. Bu duruş genellikle kişinin dalgın ya da düşünceli olduğuna yönelik bir çıkarımla yanlış bir şekilde yorumlanmaktadır. Fakat müzede tabloları inceleyen birisi söz konusu olm adığı sürece, durum bu değildir. Kolların arkadan birleşti­ rilm esini çok açık bir işaret olarak değerlendirebilirsiniz: “Sakın yak­ laşayım deme! Seninle temasa geçmek istemiyorum!” (Bkz. Resim 39). Yetişkinler bu mesajı zaman zaman birbirlerine ve çocuklarına iletebilir - aslına bakacak olursanız, ev hayvanlan bile kolların bu duruşuna karşı duyarlıdır (Bkz. Kutu 30). Kucağa alınmak istediği her seferde annesinin bu şekilde kollarını arkasında kavuşturduğu bir evde yetişm enin bir çocuk için ne denli tecrit edici bir deneyim olabileceği­ ni düşünün. Ne yazık ki bu türden sözel olmayan mesajların çocuklar üzerinde çok uzun dönemli etkileri olmaktadır. Daha da kötüsü, diğer ihm al ve suiistim al vakalarında olduğu gibi, reddedici davranışlar da ilerleyen yıllarda çocuk tarafından kopyalanabilir ve bir sonraki kuşa­ ğa geçirilebilir.

P:152

\"Kral duruşu\" da denilen kolların arkada birleştirilmesi, \"Bana yaklaşma\" mesajını iletmektedir. Aristokratlan, insanları belli bir mesafede tutmak için bu davranışı gösterirken gözlemleyebilirsiniz. _ _ _ _ _ _ _ _ Kutu 30: tV HAYV AN IN IZI KÜSTÜRM ENİN YO LU _________ Hayvan eğitmenlerinden öğrendiğim kadarıyla, köpeklerin dayana- madığ' bir şey varsa, o da kollarınızı geriye çekmenizdir. Bu davranışı­ mız köpeğe, \"Sana dokunmayacağım,\" mesajını vermektedir. Bir köpeği­ niz varsa, bunu deneyin. Ellerinizle kollarınızı önünüzde açık bir şekilde tutarak, köpeğinizin yanında durun. Ardından kollarınızı arkanızda birleş­ tirin ve ne olduğuna bakın Köpeğinizin buna hiç de olumlu bir tepki vermediğini göreceksiniz.

P:153

Erişim im iz D ahilindeki Bilgi 155 Kimsenin bize dokunmasını istemediğimiz bir ruh halinde olduğu­ muzda, insanlar bundan hoşlanmaz. Birlikte yürüyen bir çift düşünün: eşlerden birinin kollarını arkada birleştirmesinin anlamı kendisini geri çekmek istemesi olabilir. Açık olan bir şey var ki, yakınlık ya da samimi­ yeti yansıtan bir davranış değildir bu. Birisinin elini sıkmak için kolunuzu uzattığınızı ve bu kişinin karşılık vermediğini düşünün; kendinizi nasıl hissedersiniz? Fiziksel bir temas için uzandığımızda ve bunun karşılığını alamadığımızda, kendimizi reddedilmiş hissederiz ve keyfimiz kaçar. Dokunm anın, insanın kendisini mutlu hissetmesi açısından ifade ettiği önemi ortaya koyan birçok bilimsel çalışma bulunmaktadır. Diğerleriyle ne kadar çok fiziksel temas içinde olduğumuz ve ne sık­ lıkla olum lu duygular içeren bir dokunma durumuna girdiğimizin, sağlığım ız, ruh halimiz, zihinsel gelişimimiz ve hatta yaşam süremiz üzerinde ciddi bir etkisi olduğu düşünülmektedir (Knapp & Hail, 2002. 290-301). Yalnızca bir köpeği okşamanın bile kişinin nabzını yavaşlat­ tığı ve sakinleştirici bir etkiye neden olduğunu gösteren araştırmaları hepim iz okumuşuzdur. Bu muhtemelen doğrudur da. Çünkü ev hay­ vanları genellikle koşulsuz bir ilişki kurduklarından dolayı, karşılık alam ayacağım ızı düşünerek endişelenmemiz gerekmez. Dokunm ayı, nasıl hissettiğimizi gösteren bir ölçüt olarak düşünebi­ liriz. Sevdiğim iz şeylere uzanarak dokunmak ve hoşlanmadığımız şeyleri ise en az bir kol mesafesi uzakta tutmak isteriz. Birisine çöpe atm ası için kirli bir çocuk bezi verdiğinizde, bu kişinin tepkisi bezi m üm kün olduğunca az parmakla ve bedeninden bir kol aralığı uzakta tutarak taşım ak olacaktır. Hiçbirimize bu türden bir durumda böyle bir tepki vermesi gerektiği öğretilmez ancak hepimiz az çok aynı şekilde davranırız. Bunun nedeni limbik beynimizin hoş olmayan, sağlıksız \\a da tehlikeli nesnelerle temasımızı asgari düzeyde tutmak istemesinden başka bir şey değildir.

P:154

156 Beden D ilin iz Kolla mesafe açma davranışı yalnızca bize itici gelen nesnelerle kar­ şı karşıya kaldığımızda değil, hoşlanmadığımız insanlarla bir arada olduğumuzda da görülmektedir. Bulunduğumuz ortamdaki tehditlere ya da olumsuz olarak değerlendirdiğimiz herhangi bir şeye karşı korunmak ve/veya bu şeyle aramızda belli bir mesafe açmak için kollarımızı bari­ yer veya bir engelleme mekanizması olarak kullanırız. Birisinin bir şey ya da kişi hakkında nasıl hislere sahip olduğunu anlamak için, bu şeye/ kişiye karşı kollarını açıp açmadığına veya kollarını kullanarak uzaklaşıp uzaklaşmadığına bakabilirsiniz. Havaalanında ya da kalabalık bir kaldı­ rım da insanların nasıl davrandığına bakın ve kendilerini korum ak veya diğerlerinin çok yaklaşmalarını engellemek için kollarını nasıl kullan­ dıklarına dikkat edin. Sosyal bir ortam da ya da iş dünyasında ilişkiye girdiğiniz insanların sizi nasıl karşıladıklarını düşünün. Sanıyorum ki bu gözlem lerin ardından “birisini kol mesafesinde tutm ak” deyişinin somut bir anlamı ve pratik çıkarımları olduğunu görmeye başlayacaksınız. KOLLARIN BÖLGESEL HAREKETLERİ Kendimizi insanlardan/nesnelerden korumak ya da uzak tutmak için kullanm am ızın yanı sıra, kollarımızı sahip olduğumuz alanı göstermek için de kullanabiliriz. Aslına bakılacak olursa, bu paragrafı yazdığım esnada C alg ary ’ye gitm ekte olan bir A ir C anada uçağındayım ve epey cüsseli birisi olduğunu söyleyebileceğim yan koltukta oturan beyefen­ diyle neredeyse uçuşun başından itibaren kol koym a yeri için ciddi bir mücadele içindeyiz. Şu an için m ücadeleyi kaybediyor gibi görünüyo­ rum, kol koym a yerinin yalnızca küçük bir bölüm üne sahibim ve o ise geri kalan alanı ve dolayısıyla vücudumun sol tarafını kontrolü altında tutuyor. Tek yapabileceğim şey cam a doğru kaymak. En sonunda ken­ dime daha fazla alan yaratm ak için savaşmaktan vazgeçiyorum; böyle-

P:155

E rişim im iz D ahilind eki Bilgi 157 ce o kazanıyor ve ben de kaybetmiş oluyorum. Ama en azından beye­ fendinin alan mücadelesinden bu kitap için bir örnek çıkarmış durum­ dayım. Bu gibi olayları her gün asansörlerde, antrelerde ya da sınıflarda yaşam aktayız. Ve en nihayetinde, birisi fedakârlıkta bulunmadığı ya da uzlaşm a sağlanam adığı takdirde, birisi mücadeleyi “kaybeden\" olarak kapatıyor ve kimsenin de böyle hissetmekten hoşlanmadığını biliyoruz. Bölgesel kol hareketlerini, sunum yapacak ya da bir konudan bah­ sedecek olan kişinin dirseklerini kullanarak, diğer insanlara neredeyse alan bırakm am ak pahasına masanın hatırı sayılır bir kısmını tahakkü­ mü altına aldığı toplantılarda da gözlemleyebilirsiniz. Edward H alfa göre sahip olunan alan, esas olarak, güç anlamına gelmektedir ıHall, 1969; K napp & Hail, 2002, 158-164). Kısa veya uzun vadeli olsun, bir alan üzerine hak iddia etmenin ya da bu alanı kontrol altına almaya çalışm anın çok şiddetli olumsuz etkileri olabilir ve bu durum ciddi çatışm alara yol açabilir. Bölgesel anlaşmazlıklar, kalabalık bir metro vagonundaki yer kavgasından Arjantin’le Britanya'nın Falkland Ada­ ları ’m n hâkim iyeti için savaşmasına dek her türlü ihtilafı kapsamakta­ dır (K napp & Hail, 2002, 157-159). Şimdi, Calgary uçuşumun aylar sonrasında, okuduğunuz bu bölüme son halini verirken, yanımdaki koltukta oturan yolcu açgözlülükle kol koyma yerinin tamamını kapla­ dığında yaşadığım rahatsızlığı halen hissedebiliyorum. Açık olan bir şey var ki, bölgesel davranışlar hayatımızda önemli bir yere sahip ve kollarım ız da aynı alanı paylaşmak durumunda kaldığımız insanlara hâkim iyetim izi göstermek için kullandığımız bir araç durumunda. K endine güvenen ya da yüksek statü sahibi bireylerin, güvensiz, düşük statüdeki bireylere kıyasla çok daha fazla alan talebinde bulun duğu gerçeğine dikkat edin. Baskın bir kişiliğe sahip bir adam, herkese bulunduğu bölgenin kendi hâkimiyetinde olduğunu göstermek için oturduğu koltuğa tam anlamıyla kurulacaktır. Ben/er şekilde. a\\m

P:156

158 Beden D iliniz adam bir kadınla olan ilk randevusunda rahat bir şekilde kolunu kadının omzuna atabilir. Öte yandan, “masa adabına” uymak kaydıyla, yüksek statü sahibi bireyler de genellikle yerlerini oturmalarıyla birlikte, kolla­ rım açarak ya da eşyalarını (çanta, dosya ya da kâğıtlar gibi) ortalığa yayarak masada mümkün olduğunca alanı kontrolleri altına almaya yönelirler. Bir kurum ya da örgüt içindeki ilk günlerinizdeyseniz, kimin kim olduğunu anlamak için, defter, ajanda gibi kişisel eşyalarını ya da kollarını kullanarak diğer insanlara nazaran çok daha fazla alanı kont­ rolü altına almak isteyen bireyleri gözlemleyebilirsiniz. Bir konferans m asasında bile sahip olunan alan, güç ve statüyü gösterm ektedir; bu nedenle sözel olmayan bu davranışı gözlemleyin ve izlenimlerinizi kar­ şınızdaki kişinin fiili ya da göstermeye çalıştığı statüsünü değerlendir­ mek için kullanın. Diğer bir taraftan, aynı konferans masasında, dirsek­ leri bel hizasında, kollan da bacaklarının arasına düşmüş bir şekilde oturan bir kişi ise zayıflık ve düşük özgüven m esajı verecektir. Akimbo İnsanların hâkimiyetlerini göstermek ve kendilerine üstün bir hava ver­ mek için kullandığı bölgesel davranışlardan birisi de akimbo yani kol­ ların kırılarak, ellerin belde tutulmasıdır. Sözel olmayan bu davranışta, kollar V şeklinde kırılır ve eller bel hizasına yerleştirilir (başparm aklar arkayı göstermektedir). Birbirleriyle konuşm akta olan polislere ya da askerlere bakarsanız bu davranışı gözlemleyebilirsiniz; hemen her zaman akimbo duruşuna geçmiş bir şekilde konuşuyor olacaklardır. Her ne kadar bu duruş şekli aldıklan otoriter eğitim in bir parçası olsa da. özel sektörde olumsuz tepkilere neden olacaktır. Em ekliye ayrıla­ rak iş dünyasına geçen askerlere görünüm lerini yum uşatm aları yönün­ de tavsiyelerde bulunmak gerekebilir: böylelikle sahip oldukları otori­ ter havadan kurtulabilirler (Bkz. Resim 40). Akim bo duruşunun m üm ­

P:157

Erişim im iz D ahilindeki Bilgi 159 kün olduğunca azaltılması, sivillerin genellikle sinir bozucu bulduğu askeri havayı kırabilir (Bkz. Kutu 31). Kadınlar için ise bu duruşun faydaları olabilir. Kadın yöneticilerle gerçekleştirdiğim eğitimlerde, toplantı odasında bir yığın erkekle müca­ dele ederken kullanabilecekleri sözel olmayan güçlü bir davranış olarak akirnbo duruşunu önermekteyim. Kadınlar için bu duruş şekli, kişinin kendi alanının hakim i olduğunu, kendisine güvendiğini ve en iyisinin kimsenin kendisine bulaşmaması olacağını göstermek açısından etkili Kolların kırılarak elleıin bel hizasında tutulması (akımbo duruşu) kişinin hâkimi yetini göstermesi ya da konuşulması gereken \"konular\" olduğunu belli etmek için kullanılabilecek cjuçlü bir davı anıştır

P:158

Kutu 31: KANUNUN YANLIŞ KOLLARI Sözel olmayan iletişimin insan davranışlarını etkileme gücünü sorgulayan k,şilef, polisin akimbo duruşunu yanlış zamanlarda kullandığında neler olabileceğine bakarak konu hakkında fikir sahibi olabilir. Bu duruşun ter­ cih edildiği bazı yanlış zamanlarda, yalnızca polis memurlarının nüfuzu kıülmakla kalmaz, hayatları da tehlikeye girebilir. Kolların akimbo duruşu, herhangi bir alan üzerinde hak iddia etme­ nin yanı sıra, otorite ve hâkimiyet göstergesi olarak da çok güçlü bir davranış şeklidir. Bir ev aramasında, polis memurunun bu duruşa geçme­ si. zaten öfkeli olan ev halkının daha da zıvanadan çıkmasına ve işlerin çok daha kötüleşmesine neden olabilir. Bu durum özellikle de memur bu duruşa geçerek kapıyı kapattığında ve ev halkının dışarı çıkmasını engel­ lediğinde geçerli olacaktır. \"Her horozun kendi çöplüğünde öttüğünü\" ve hiçb*r 'horoz'un da kendi bölgesini kontrol eden birisine dayanamaya­ cağını göz önüne alacak olursak, akimbo duruşu gibi davranışların insan­ lar: neden ve nasıl çileden çıkarabildiğini anlayabiliriz. Akimbo duruşuna yönelik potansiyel tehlike arz eden bir diğer durum ise normal devriye görevlerinden alınarak sivil bir göreve verilen genç poiis memurlarını ilgilendirmektedir. Bu çaylak memurlar ilk kez sivil bir göreve çıktığında ve örneğin bilgi almak için bir bara girdiklerinde, kol- lanni akimbo duruşuna getirebilirler. Her ne kadar bu alıştıkları bir davra­ nış olsa da, tanımadıkları insanlar arasında bu türden otoriter bir duruşa geçmemeleri gerektiğini bilecek kadar deneyim sahibi değillerdir ve istem dışı olarak poiis olduklarını açık ederler. Suçlulara yapılan sorgula' malar, karşılarındaki kişinin polis olup olmadığını anlamak için baktıkları ilk peylerden birinin bu duruş olduğunu ortaya koymaktadır. Yetki sahibi kişileri bir kenara koyacak olursak, sivillerin büyük çoğunluğu normalde akimbo duruşuna geçmez. Eğitim memurları ve polis şeflerine her zaman s.’vii göreve çıkan polisleri bu alışkanlıklarından kurtulmaları yönünde uyarmasan gerektiğini söylerim, böylece kim olduklarını açık etmez ve hayatlarını tehlikeye atmazlar.

P:159

Erişimimiz D ahilindeki Bilgi 161 bir yoldur. Ö/.ellikle genç kadınlar ofise girdiklerinde, kişisel hâkimi­ yetlerini göstermek için kendileriyle akimbo duruşunda konuşmakta ısrar eden erkeklerin sözel olmayan saldırılarına maruz kalmaktadır (Bkz. Resim 41). Bu duruşun taklit edilmesi -y a da karşı taraftan daha önce kullanılm ası- iddialı bir tavır takınmak amacıyla başka yöntemle­ re başvurm ak konusunda çok da istekli olmayan kadınlar için avantajlı bir yol olabilir. Kolların akimbo duruşu, “ortada bir mesele olduğunu\", Kadınlarda akimbo duruşu erkeklere naza­ Bu resimde kollar akimbo pozisyonunda ran daha az görülür. Bu pozisyonda olmasına rağmen başparmaklar öne başparmakların duruş şekline dikkat dönüktür. Başparmakların arkayı gösterdi edin. ğı ve \"konuşulacak meseleler olduğunu' söyleyen bir önceki pozisyona göte bu daha meraklı ve daha uz docte: bu dutuştur.

P:160

162 Beden D iliniz “işlerin yolunda olmadığını” ya da kişinin “ayaklarının yere bastığını” iletmek için etkili bir yöntem dir (Morris, 1985, 195). Ellerin bel hizasında olduğu ve başparm akların arkayı gösterdiği geleneksel akimbo duruşunun değişik bir şekli de, ellerin aynı şekilde belde ancak başparmakların öne dönük olduğu duruştur (Bkz. Resim 41 ve 42). Bu duruş genellikle kişinin herhangi bir konuda m erak için­ de ya da endişeli olduğu zamanlarda görülmektedir. Kişi bu meraklı akimbo duruşuyla (başparmaklar öne dönük, eller belde, dirsekler açık) ne olup bittiğini anlamak için bir olaya yaklaşabilir ve gerek gör­ düğü takdirde “başparmakları arkaya döndürecek” şekilde ellerinin pozisyonunu değiştirerek daha hakim bir duruşa geçebilir. Ellerin Ensede Birleşmesi Akimbo benzeri bir diğer bölgesel davranış da genellikle iş toplantılarında ya da insanların oturduğu diğer sosyal buluşmalarda görülebilecek, elle­ rin ensede birleşmesidir. Bu pozisyona geçen kişi arkasına yaslanarak ellerini başının arkasında birleştirir (Bkz. Resim 43). Bu davranış üzerine bir kültür antropologuyla konuştuğumda, her ikimiz de söz konusu dav­ ranışı kobra yılanının üstünlüğünü ve gücünü gösterm ek için başını kal­ dırmasına benzetmiştik. Bu pozisyona geçtiğimizde hayatın bize dokuna­ mayacağı ve “yetkinin bizde olduğu” mesajını veririz. Rahatlık ve üstün­ lük göstergesi olan bu ve diğer davranışlarda hiyerarşinin geçerli olduğu­ nu da söylemeliyim. Örneğin, toplantının başlamasını bekleyen bir şef ellerinin ensede birleştiği bu duruşa geçebilir; fakat patron odaya girdiği anda pozisyonunu hemen düzeltecektir. Alan iddia etmek yüksek konum­ daki ya da yetki sahibi kişilerin yapabileceği bir şeydir. Bu nedenle top­ lantı odasındaki diğer herkes bir saygı göstergesi olarak ellerini düzgün bir şekilde masanın üzerine koyarken, ellerini ensesinde birleştirip arka- sına yaslanacak olan kişi patrondan başkası değildir.

P:161

Erişim im iz D ahilind eki Bilgi 163 Resim 43 Ellerin başın arkasında birleşmesi btr rahoHık ve hâkimiyet göstergesidir. Toplantılarda genellikle şef ya da patron konumundaki kişi bu türden bir davranışta bulunabilir. Hakim Duruş İnsanlar aynı anda hem bir noktanın altını çizmek hem de hâkimi) et­ leri altındaki alanı göstermek için genellikle kollarını kullanmayı ter­ cih eder. Bu durum özellikle de tarafların bir konu üzerinde anlaşmaz­ lık yaşadığı etkileşimlerde geçerlidir. Örnek olarak yakın zamanlarda tanık olduğum bir olayı verebilirim. New York’taki bir konaklama esnasında otel müşterilerinden biri, kollan vücuduna yapışık bir biçim­ de kayıt m asasına yaklaşmış ve görevliden bir iyilik istemişti. İstediği bu iyilik reddedilince müşteri ricasını bir talebe çevirdi; av m esnada kol hareketlerinde de ciddi bir değişiklik söz konusuydu tartışma kızıştıkça kollan daha da açılmış ve çok daha geniş bir alanı gosteur

P:162

164 Beden D iliniz olmuştu. Kolların açılması, üstünlük sağlamak ve kişinin bakış açısını vurgulamak için limbik sistemin verdiği güçlü bir tepkidir (Bkz. Resim 44). Genel bir kural olarak, uysal bir kişi kollarım geriye çekerken, güçlü ya da öfkeli kişiler daha fazla alanı kontrolleri altına almak için kollannı mümkün olduğunca açacaktır (Bkz. Kutu 32). İş toplantılarında, çok daha geniş alan kaplayan (ve bu alanı koru­ yan) bir konuşmacı muhtemelen tartışılmakta olan konuda kendisini oldukça rahat hissetmektedir (Bkz. Resim 45). Kolların geniş bir şekil­ de açılması, gözlemlenen kişinin duygularını tam olarak yansıtabilen bir davranıştır çünkü limbik sistem kaynaklıdır ve kişinin rahatlığını ortaya koyar. Tam tersi şekilde, kendisini rahatsız eden bir konuda sor­ gulanan kişinin kollarını nasıl geri çektiğini ve kapattığım da gözlem­ leyebilirsiniz (Bkz. Kutu 33). Flört İlişkilerinde Kol Davranışları Flört ilişkilerinde, çıktığı kişinin om zuna kolunu ilk kez atan çoğu zam an erkek olmaktadır - özellikle de başka erkeklerin birlikte olduğu kadına yaklaşm asından çekiniyorsa. Ya da erkek, kimsenin hâkimiyeti altındaki bölgeyi ihlal etm emesini sağlam ak için bir kolunu kadının arkasında tutarak, sürekli olarak etrafında dönecek veya onu yönlen­ dirm eye çalışacaktır. Bu türden flört rutinlerini seyretm ek aydınlatıcı olduğu kadar eğlencelidir de - özellikle de bilinçaltmdan gelen tepki­ lerle hem çıktıkları kadını hem de sahip oldukları alanı gözlem altında tutm aya çalışan erkekleri seyretmek gerçek bir eğlence olabilir. Kol hareketlerinin dahil olduğu flört davranışlarına verilebilecek bir başka örnek de, m asada birlikte oturan bir çiftin kollarını birbirle­ rine ne kadar yakın koyacağıdır. Kollarımızda çok fazla sayıda duyusal reseptör yer aldığından ötürü, yalnızca kolların birbirine dokunması

P:163

Masa gibi bir yüzey üzerinde parmakların açık b-r şekıİ de koyulması, kendine güven ve otorite göstergesi olan belirgin bir davranıştır. Sandalye üze rin* aç,fan kolla, dünyaya güvende ve .aha) h i s l i n * g fim m ım t-' w *» .*

P:164

166 Beden Dilini; Kutu 32: KOLLARIN AÇILMASI ALARMLARI ÇALIŞTIRMALI Birkaç yıl önce American Airlines'ın denizaşırı ülkelerde görev yapan gevenlik personeline verilen bir eğitimde yer almıştım. Çalışanlardan biri­ si bilet satış görevlilerinin, gişede kollarını ne kadar geniş açtıklarına bakarak sorun çıkarması muhtemel yolcuları çoğu zaman tespit edebildi­ ğini anlattı. O günden sonra bunu gözlemledim ve bilet işlemlerinde bu tu'den bir davranış içinde olan sayısız yolcu olduğunu fark ettim. Bir gün havaaianmdayken (evet, bir kez daha!), yolculardan birine ağırlık sinirinin üzerindeki bagajı için ek ücret ödemesini zorunlu kılan yer bir uygulamanın anlatıldığı bir konuşmaya kulak misafiri oldum. Uygulamayı duyan adam gişede kollarını öylesine bir genişlikte açtı ki, be! hizasından eğilmesi gerekti. Tartışma esnasında havayolu çalışanı bir a d ın geriye atarak kollarını göğsünün üzerinde birleştirdi ve yolcuya, sakinleşip işbirliği yapmadığı takdirde uçağa binmesine müsaade edile­ meyeceğini söyledi. Dikkate değer iki farklı ko! davranışını birden içeren bir olayla her gün karşılaşamayacağımı bildiğimden, bu tartışmayı özel­ likle anımsıyorum. bile haz alm am ızı sağlayabilir. A slına bakılacak olursa, saçların çıplak kola değm esi ya da giysilerin arasından bir dokunuş da sinir uçlarının uyarılm asına neden olabilir. Bu nedenle kollarım ızı bir başka insanın kollarının yakınına koyduğum uzda, lim bik beynim iz hissettiğim iz rahatlığı açık bir şekilde ortaya koyarak, fiziksel tem asa m üsaade eder. Öte yandan, ilişkim iz kötüleşm eye başladığında ya da birlikte oturdu­ ğum uz kişi (sevgilim iz ya da bir yabancı) rahatsız hissetm em ize yol açtığında, kollarım ızı uzaklaştırırız. Kollarımızdaki Süs ve Takılar Dünyanın her yerinde, sahip olunan zenginlik genellikle kollara takılan değerli nesne ve takılarla gösterilir. O rta D oğu'nun birçok bölgesinde,

P:165

E rişim im iz D a h ilin d e ki Bilgi 167 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ Kutu 33: KOLLARI DÜŞENSWATAMİRİ___________ Yıllar önce, Lakeland, Florida'da gerçekleştirilecek bir SVVAT operasyonu­ nun planlanma sürecinde yer almıştım. Plandan sorumlu SVVAT amin ope­ rasyonun detaylarını anlatırken, her şeyi düşünmüş olduğunu gösteren o''r hava içerisindeydi. Kendinden emin bir şekilde deîcyların üzerinden geçer­ ken oturduğu sandalyeye yayılmış, kollarını da iki yana açmıştı. Birder\\. \"Peki Lakeland'deki sağlık görevlileri? Onlaria temas sağlandı m!?\" diye bir soru soruldu. Amir soruyu duyar duymaz kollarını topladı ve dizlerinin arasına indirdi; avuçları birleşmişti. Bu çok ciddi bir değişimdi. Amir buyuk bir alanı işgal ettiği rahat durumundan, mümkün olduğunca der bir ve-e sıkışmaya çalıştığı bir tedirginliğe kaymıştı birdenbire - bonur tek r-ede^ de sağlık görevlileriyle gerekli temasları kurmamış olmasa/d;. Az snce Ks- settiği rahatlık buhar olup uçmuştu sanki. Bu olayi. davfaniş!aîırr,..r.ın le kadar da hızlı bir şekilde değiştiğine ve ruh halimize, raharU düzeyimize ya da düşüncelerimize göre yeniden düzenlendiğine dair can ai»c bir örnek olarak değerlendirebiliriz. Sözel olmayan bu davranışlar duvgjtan- mızla eşzamanlı olarak oluşur ve bilgi iletimini anında gerçekleştirir Kendi­ mizi rahat hissettiğimiz zamanlarda ne kadar yayılırsak, tam tersi bir ruh haline büründüğümüz de aynı şekilde kendimizi geri çeker, kapatırız. kadınların altın yüzük ve bilezikler takarak zenginlik ve konumlarını gösterm esi halen çok sık rastlanan bir durumdur. Erkekler de sosyo­ ekonom ik konum larını ya da zenginlik düzeylerini göstermek içm pahalı saatler takabilir. 1980’lerde, M iam i’de erkekler arasında bir R olex çılgınlığı yaşanıyordu mesela; bu marka bir statü sembolü haline gelm işti ve özellikle uyuşturucu satıcılarıyla sonradan görme zenginler R o lex ’e ciddi rağbet gösteriyordu. K işisel ya da iş hayatına yönelik geçmişi yansıtan i/lerin do dahil olduğu sosyal sim geler kollarımız üzerinden birçok farklı şekilde ser gilenebilir. Ö rneğin bazı inşaat işçileri, atletler ve askerler pn>tVs\\oruM yaşam larından kalm a yaralan bilinçli olarak, hatta gururla açığa çtkaı

P:166

Î68 Beden D iliniz nıakiadır. Üniformalarda, kol üzerinde ve om uzda çeşitli arm alar kul­ lanılır. Gövde gibi, kollarımız da kişiliğimizi yansıtabileceğimiz bir ilan tahtası olarak düşünülebilir. Bu durum u gözlem lem ek için, her giin sayısız insanın kolunda gördüğünüz dövm elere ya da vücut geliş­ tiricilerin sergilediği kaslara bakmanız yeterli olacaktır. Usta bir gözlemci yalnızca dikkatli bir şekilde insanların kollarına bakarak vaşam tarzları hakkında bilgiler çıkarabilir. Narin bir kişinin neredeyse hiç kırışmamış bir görüntüye sahip, bembeyaz dirsekleri ile her gün dışarıda çalışan bir insanın çizik içinde ve güneşten yanmış dirsekleri arasında çok fark vardır. Uzun bir süre orduda ya da hapis­ hanede kalmış kişilerin bu deneyimlerini sahip oldukları yaralara ve dövmelere bakarak çıkarabilirsiniz. Belli bir topluluk ya da konuya yönelik olarak nefret güden insanları vücutlarına yazdırdıkları yazılar­ dan ya da dövmelerinden anlayabilirisiniz. Enjekte edilen sert uyuştu­ ruculara bağımlı insanların kollarındaki damar çizgilerinde çeşitli izler olması muhtemeldir. Sınır kişilik bozukluğu gibi ciddi psikolojik rahat­ sızlıklara sahip insanlar bilinçli olarak kendilerine zarar verebilecekle­ ri krizler yaşadığından, bu insanların kollarında kesikler ve yaralar gözlem lenebilir (A m erikan Psikoloji Birliği, 2(XX), 706-707). Dövmeler üzerine konuşacak olursak, bu türden vücut süslerine yönelik talepte son on beş yıl içinde büyük bir artış olduğunu söyleye­ biliriz - özellikle de daha “m odernize” ülkelerde. Öte yandan, dövm e­ nin kökeni en azından on üç bin yıl gerilere kadar gitmektedir. Vücu­ dumuzu bir ilan tahtası olarak düşündüğüm üzde, günüm üz kültüründe dövmelerin insanlara nasıl göründüğü tartışm aya açık bir konudur. Dövmelere yönelik talepte ciddi bir artışın yaşandığı son yıllarda bir­ çok kez jüri adaylarına anketler uyguladım ve dövmesi olan bir tanık ya da sanığın jüri üyelerince nasıl algılandığını değerlendirm e şansım oldu Potansiyel jüri adayları üzerinde yapılan ve farklı birçok grup

P:167

Erişimimiz D ahilindeki Bilgi 169 kadın ve erkeğe uygulanan anketler, dövmelerin genellikle düşük statü (alt sınıf) göstergesi ve/veya gençlikte yapılan bir hata olarak algılan­ dığını ve insanlar tarafından sevilmediği ortaya koymaktadır. Öğrencilere eğer varsa dövmelerini gizlemeleri gerektiğini söyle­ rim - özellikle de bir iş başvurusunda bulunacaklarsa ve gıda endüst­ risi ya da tıp alanında çalışmayı düşünüyorlarsa. Ünlüler dövme sahibi olmaktan çok etkilenmeyebilir ancak onlar da iş başındayken çoğu zam an bu dövm elerini kapatmak zorunda kalıyor. Ana noktamız şu ki, birçok insanın dövmelerden hoşlanmadığı yapılan araştırmalar tarafın­ dan ortaya konmuştur. Belki bir gün bu tutum değişebilir fakat şu an için konuşacak olursak, birilerini olumlu bir yönde etkilemek istiyor­ sanız ve dövmeleriniz varsa, gizlemelisiniz. Duygusal Bağlılığın Kabloları: KoUartmız Çocuklara sevgi dolu bir şekilde dokunulması, kendilerini güvende hissetm elerini sağlayacaktır; fakat yetişkinler bile arada bir kucaklan­ maya, sevdiklerinin kendilerine sarılmasına ihtiyaç duyar. Sevdikleri­ me düşünm eden sarılırım çünkü bu tür bir etkileşim sevgi ve bağlılık hislerini kuru sözcüklerden çok daha etkili bir şekilde iletmektedir. İnsanlara dokunmaktan çekinen, kolay kolay kimseye sarılmayan kişi­ ler için üzülüyorum; çok şey kaçırıyorlar. H er ne kadar güçlü ve etkili bir sarılma kişilerarası ilişkilerde ciddi artılar sağlasa da, bu tür bir davranış bazı insanlar tarafından kişisel alanlarının ihlal edilmesi olarak da yorumlanabilir. Yaşamakta olduğu­ muz (ve de iyi niyetli bir sarılmanın cinsel tacizle ilişkilendiı ilerek yanlış yorum lanabileceği) çelişkiler çağında, bu türden bir yakınlaş m anın hoş karşılanm adığı ortamlarda kendimizi bu şekilde açmamaya dikkat etm eliyiz. Her zaman olduğu gibi, herhangi bir durumda binle

P:168

170 Beden D iliniz rine sarılmanın uygun olup olmadığını da, etkileşim de olduğunuz insanların davranışlarını dikkatli bir şekilde gözlem leyip değerlendire­ rek anlayabilirsiniz. Bununla birlikte, birilerine sarılm adan da, yalnızca kollarınızı kul­ lanmak yoluyla hissettiğiniz sıcaklığı iletebilir ve diğer insanlar tara­ fından olumlu bir şekilde algılanm a şansınızı arttırabilirsiniz. Örneğin, bir yabancıyla ilk kez etkileşim e girerken, kollarınızı rahat bir konum ­ da bırakarak (ve tercihen vücudunuzun ön tarafını karşınızdaki kişiye açıp, avuçlarınızı kolaylıkla görülebilecek bir konum da tutarak) sıcak­ lık gösterebilirsiniz. Bu davranışınız, karşınızdaki kişinin lim bik siste­ m ine \"‘M erhaba, benden size zara r g elm ez,” m esajını iletm enin çok etkili bir yoludur. Böylece bu kişinin rahatlam asını sağlayabilir ve sonrasında gelecek her türlü etkileşim i kolaylaştırabilirsiniz. Latin A m e rik a ’da erk ek ler arasında abrazo (kısa bir kucaklaşm a) kültürün bir parçasıdır. Bu davranış “seni seviyorum ” dem enin bir yoludur. A brazo esnasında göğüsler karşı karşıya gelir ve kollar karşı­ daki kişinin sırtını tam am en kapatır. Ne yazık ki, böyle bir davranışta bulunmaya hiç de istekli olmayan ya da bunu yaptıklarında kendilerini çok tuhaf hisseden birçok insan tanıyorum. Latin A m erika ülkelerinde, karşılarındaki kişiye bir abrazo vermek istem eyen ya da bunu yapmak durum unda kaldıklarında sanki büyükanneleriyle dans ediyorm uş gibi bir hale bürünen birçok A m erikalı işadam ı gördüm . Size tavsiyem gerektiğinde bunu yapm anız, hem de tam ve doğru olarak - bu türden küçük şeyler her kültürde çok fazla anlam ifade etm ektedir. Abrazoyu düzgün bir şekilde öğrenmekle, nasıl doğru el sıkışılacağım öğrenmek ve bunu yaparken kendinizi rahat hissetm ek arasında hiçbir fark yok­ tur. İşadam ıysanız ve Latin A m erika ülkelerinde ya da Latin Am erika kökenli insanlarla çalışıyorsanız, bu alışılm ış selam lam ayı öğrenmekte veya yapm akta zorlandığınız takdirde soğuk ve itici biri olarak algılan-

P:169

E rişim im iz D a h ilin d e ki Bilgi 171 Kutu 34; BİRİSİ SİZİ SARILIRSA, KIZMAYIN SAKINHA! Yıllar önce Tampa, Florida'daki bir casusluk davasında, savunma avukat: beni zora sokmak ya da en azından güvenilirliğimi kırmak için, iğneleyi­ ci bir tonda, \"Sayın Navarro, ne zaman karşılaşsanız müvekkilimi kucak­ ladığınız doğru değil mi?\" diye sordu. \"Ona kucaklamak denemez, bir abrazoydu yaptığım, bu ikisi arasında fark var,' diyerek cevapiad.m Bir saniye için durakladım ve ardından devam ettim: 'Bir keresinde banka soyduğunu düşünecek olursanız, bu yaptığım müvekkilinizin s-bhİı olup olmadığını kontrol etmem için de iyi bir fırsattı.\" Cevabımla irkiler, avuka* sorularını o anda bitirdi. Müvekkilinin daha önce silahlı dk banka sövgü­ nü gerçekleştirdiğinden haberi olmadığı belliydi. İlginç olansa, Tampa ve hemen yanındaki Ybor C ry de ;ügıri<kia Latin Amerikalıların yerleştiği bir kent) yaşayan insanlar abrazoyu daha önce hiç duymamış olmalarına rağmen, abrazo açıklamam davada k;\"t rol oynadı. Bu davadan sonra söz konusu avukatla yakın arkaaaş olduk ve bugün federal hakim olarak görevine devam ediyor Aradan geçen yirmi yılın ardından, halen \"abrazo olayına\" güleriz. m anız işten bile değildir. Basit bir jestle çok fazla yol kat edebilecek ve sem patik birisi olarak görülecekken, bu tür bir soğukluğa hiç de gerek olm adığını em inim siz de çıkarabilirsiniz (Bkz. Kutu 34). KOL DAVRANIŞLARI ÜZERİNE SON GÖZLEMLER D iğer insanların niyet ve hislerinin yorumlanmasında kollarımı?, çok fazla bilgi vermektedir. Benim bakış açıma göre, karşınızdaki insanla yakınlık kurm anın en etkili yollarından biri bu kişinin koluna, dirsekle om uz arasında bir bölgeye dokunmaktır. Tabii ki, herhangi bir hamttık* bulunm adan önce karşınızdaki kişinin kişisel ve kültürel teıvıhiennt tespit etm eniz lehinize olacaktır. Öte yandan, yukarıda bahsettiğim

P:170

172 Beden Diliniz kısa dokunuş temas kurmak (ve temas kurduğunuz kişiye iyi anlaştığı­ nızı göstermek) için etkili ve de güvenli bir yoldur. Akdeniz, Güney Amerika ve Arap ülkelerinde dokunma, iletişimin ve sosyal uyumun önemli bir parçası olarak kabul edilmektedir. Bu yüzden seyahatte olduğunu/ yabancı bir ülkede insanlar rahat bir şekilde kolunuza dokunduğunda şaşkınlığa düşmeyin, irkilmeyin ya da kendinizi tehdit altında hissetmeyin; bu davranış aranızın iyi olduğunun güçlü bir ifa­ desidir (elbette ki bu dokunuşu, yukarıda bahsettiğimiz gibi, düzgün bir şekilde yaptıklarını varsayıyorum). İnsan teması iletişimin çok önemli bir parçası olduğundan ötürü, asıl kişiler arasında bu türden bir temas olmadığında endişelenmek ve nedenini merak etmek gerekir.

P:171

6 KONTROLÜ ELE ALMAK El ve Parmak Davranışları Tüm türler içinde, insanoğlunun elleri benzersizdir - yalnızca ellerimizi kullanarak becerebildiklerimiz açısından değil, iletişim yetenekleri açı­ sından da. İnsanoğlu elleriyle Şistine Şapeli’ni boyamış, müzikal enstrü­ manlar çalmış, cerrahi operasyonlar gerçekleştirmiş, görkemli heykeller yaratmış, çeliğe şekil vermiş ve şiirler yazmıştır. Ellerimizle etrafımızda­ ki dünyayı kavrayabilir, çizebilir, vurabilir, hissedebilir, algılayabilir, ölçebilir, tutabilir ve biçim verebiliriz. Dahası, ellerimiz ifade gücü açı­ sından da inanılmaz bir potansiyele sahiptir. Duyma engelliler için ileti­ şimin bir yolu olabilen ellerimizle hikâye anlatabilir veyahut en derinler­ deki düşünce ve hislerimizi ortaya koyabiliriz. Başka hiçbir canlı türün­ de böylesine çarpıcı yeteneklere sahip bir uzuv yoktur. Çok ince hareketler tatbik edebilen ellerimiz, beynimiz içinde cere­ yan eden nüans niteliğinde birçok his ve düşünceyi de yansıtabilecek düzeydedir. Ellerimizin gerçekleştirdiği ancak (bilinçli ya da bilinçsiz­ ce) doğrudan beynimizle bağlantılı olmayan neredeyse hiçbir şey olmadığından ötürü, el davranışlarına yönelik bir anlayış geliştirme­ miz sözel olmayan iletişim çözümlemesi açısından kritik önem taşı

P:172

174 Beden D ilin iz maktadır. M ilyonlarca yıllık evrim sürecimizde kazandığımız konuşma dili özelliğine rağmen, duygu, düşünce ve hislerim izi yansıtma işle­ minde beynimiz halen birebir olarak ellerimizi devreye sokmaktadır. Bu nedenle, insanlar konuşuyor olsun ya da olmasın, el davranışları, gözlem lediğim iz kişilerin duygu ve düşüncelerini anlam am ıza yar­ dımcı olacak zengin bir bilgi kaynağı olarak ilgimizi hak etmektedir. ELLERİN GÖRÜNÜM VE DAVRANIŞLARI KİŞİLERARASI ALGILARI NASIL ETKİLER Yalnızca diğer insanların elleri bize önemli bilgiler iletmez; kendi el davranışlarım ız aracılığıyla da diğerlerinin bizi algılayışı üzerinde etki sahibiyizdir. Bu nedenle diğerlerinin el davranışlarından edindiğimiz ve değerlendirdiğim iz bilgiler kadar, kendi ellerimizi kullanma biçim i­ miz de kişilerarası ilişkilerdeki etkinlik düzeyim izde pay sahibidir. O halde, öncelikle el davranışlarımızın diğerlerinin hakkımızdaki düşün­ celerini nasıl etkilediği inceleyerek başlayalım. Etkili El Davranışları Güvenilirliğimizi ve İnandırıcılığımızı Arttırır İnsan beyni en ufak el ve parmak hareketlerini bile algılayabilecek şekilde program lanm ıştır. Aslına bakılacak olursa beynimiz, vücudun geri kalanına kıyasla bileklere, avuçlara, parmaklara ve ellere orantısız bir ilgi yöneltm ektedir (Givens, 2005, 31, 76; Ratey, 2001, 162-165). Evrim im iz açısından değerlendirecek olursak, bu hiç de mantıksız bir durum değildir. Tür olarak dik duruşa geçmemizle birlikte, ellerimiz daha yetenekli, ifade gücü yüksek ve de çok daha tehlikeli bir noktaya gelmiştir. Ne anlattıklarını ya da bir tehlike potansiyeline sahip olup

P:173

K ontrolü Ele A lm a k 175 _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ _ Kutu 35: BAŞARIYI ElDETUTMAK_____________ En iyi konuşmacılar her zaman e! hareketlerinden yararlanır. Ne yazık ki, iletişim gücünü arttırmak için el hareketlerini geliştiren konuşmacılara verebileceğim en iyi örneklerden biri Adotf Hıtler olacak. Binnci Dünya Savaşı'nda alelade bir er, ancak kutlama kartlan yapabilen başarısız b.r ressam ve ufak tefek bir adam olan Hitter'in, tanrı vergisi yeteneğe sahip inandırıcı bir konuşmacı olarak görünmesini sağlayacak herhangi b'r vasfı olduğunu söylemek zor. Hitler yalnız başına ayna karŞismda çalışmaya başlamıştı. Daha sonraki yıllarda ise kendisini filme a!arak dramatik bir konuşma düzeyine ulaşabilmek için el hareketleri üzerine yoğunlaştı Hikâ­ yenin kalanını zaten biliyorsunuz; şeytan ruhlu bu insan -etçik becerier'ni sivrilterek Üçüncü Reich'ın1^ liderliğine kadar yükselebildi u i«e? ■e- hare­ ketleri üzerine çalışırken gösteren ve dinleyicileri etkilemek ve kontrol ait.nc alabilmek için ellerinden güç alan bir konuşmacı olarak gelişim e eden bu filmlerden bazıları halen arşivlerde bulunmakta olmadıklarını anlamak için, etkileşimde olduğumuz insanların ellerini hızlı bir şekilde kontrol ederek değerlendirmemiz hayatta kalmaya yönelik ciddi bir zorunluluktur. Başarılı şovmenler, sihirbazlar ve etki­ li konuşmacılar, sunumlarını veya gösterilerini daha etkileyici bir hale getirmek ya da dikkatimizi bir başka noktaya çekmek için, beynimizin ellere odaklanmaya yönelik doğal eğilimini çok iyi bir şekilde kullan­ m aktadır (Bkz. Kutu 35). İnsanlar etkili el hareketlerine olumlu bir şekilde karşılık vermek­ tedir. Evde, iş hayatında ya da arkadaşlarınızla birlikteyken, ikna gücü yüksek bir konuşmacı olarak insanlar üzerindeki tesirinizi arttırmak istiyorsanız, ellerinizin ifade gücünü yükseltmeye yoğunlaşmalısınız. Bazı insanlar için güçlü bir el iletişimi doğuştan gelen bir ö/elliktir; 10 Drittes Reich: ITO’lardan İkinci Dünya Savaşı sonuna dek Na/ı uHvtitm altındaki Nasyonal Sosyalist Almanya'ya verilen ad.

P:174

176 Beden D iliniz bilinçli bir düşünm e süreci ya da eğitim gerekli değildir. Ancak geriye kalan diğerleri için çaba ve çalışına zorunludur. Öte yandan, ister bunu doğal bir şekilde gerçekleştiriyor olun, ister sonradan öğrenin, elleri­ mizi devreye soktuğum uzda fikir ve düşüncelerimizi çok daha etkili bir şekilde iletebildiğim izi fark etmemiz gerekiyor. Ederinizi Saklamak Olumsuz Bir İzlenim Bırakır - Bırakın Görünsünler K onuşm a esnasında ellerinizi göremedikleri takdirde insanlar size şüp­ heyle yaklaşabilir. Bu nedenle yüz yüze bir konuşma yaparken her zam an ellerinizi görünür bir yerde tutun. Ellerini m asanın altında tutan birisiyle konuştuğunuzda kendinizi nasıl da rahatsız hissedeceğinizi düşünün (Bkz. Kutu 36). İnsanlarla birebir olarak etkileşime girdiği­ m izde ellerini görm ek isteriz çünkü beynim iz iletişim sürecinin ayrıl­ m az bir parçası olarak el hareketlerini de temel almaktadır. Eller görüş alanının dışına çıktığında ya da ifade gücünden yoksun kaldığında, taraflar arasında iletilm ekte olan bilginin nitelik ve doğruluk düzeyin­ de de ciddi bir eksilm e olacaktır. Tokalaşmanın Gücü Tokalaşm ak genellikle bir başka insanla kuracağım ız ilk -çoğu durum ­ da da te k - tem as olacaktır. Uyguladığım ız güç ve tokalaşm ayı ne kadar sürdürdüğüm üz de dahil olm ak üzere tokalaşm a şeklimiz, karşım ızda­ ki insanda bırakacağım ız ilk izlenimi etkileyebilir. Hepim iz, tokalaş­ m am ızın sonucunda, kendisi ya da ortadaki durum açısından bize rahatsızlık veren birisini anım sıyoruzdur. Karşınızdaki insanda bıraka­ cağınız izlenim e yönelik olarak, hiçbir zaman tokalaşm anın önemini aklınızdan çıkarm am alısınız. Bu çok önemlidir.

P:175

K ontrolü Ele A lm ak 177 ____________ Kutu36: ELALTINDANBİRDENEY____________ Yıllar önce, dersine girdiğim sınıflardan üçünde gayri resmi bir çalışma yürütmüştüm. Öğrencilerden birbirlerine konuşmalarını istedim; konuşma esnasında taraflardan biri ellerini masanın altında tutarken, diğeri görü­ nür bir yere koyacaktı. On beş dakikalık karşılıklı görüşmenin sonunda ellerini masanın altında tutan öğrencilerin, karşılarındaki kişiler taratordan rahatsız, içine kapanık (kendini geride tutan), sinsi ve hatta yalancı ola­ rak algılandıkları ortaya çıktı. Elleri masanın üzerinde aörunür bir şeklide duran öğrenciler ise daha açık ve arkadaş conlıs: olarak tanımlandı /e hiçbiri karşılarındaki kişi tarafından yalancı veya sahtekâr biri olarak algılanmadı. Çok bilimsel bir deney olmadığın» bî'iyGtVi ama gene de aydınlatıcı sonuçlar elde ettiğimizi söyleyebilirim. Jüri üyelerine yönelik anketleri yürüttüğüm yıllarda ac<k şekilde gördüğüm şeylerden biri de, insanların, avukatların kürsü arkasında olma­ sından hiç hoşlanmadığıydı. Jüri üyeleri, sunumunu daha doğ-u c-? şekil­ de değerlendirmek için avukatın ellerini görmek istiyordu. İnsanların hiç hoşlanmadığı şeylerden biri de tanıkların ellerini saklamasıydı; bunu olumsuz bir işaret olarak alarak, tanığın bir şeylerden çekindiğini hafta yalan söylediğini düşünüyorlardı. Her ne kadar bu davranış ve tutumlar tek başlarına yalancılığa dair bir kanıt sayılamayacak olsa da, jürinin bakış açısı hiç de yabana atılır cinsten değil - bu örnek bize hiçbir zaman ellerimizi saklamamamız gerektiğini anımsatmalı. Dünyanın her yerinde insanları selamlamak için elleri kullanmak genel bir uygulamadır fakat tokalaşmanın nasıl, ne kadar süre boyunca ve de ne şiddette gerçekleştirilmesi gerektiği kültüre göre değişiklik gösterir. Brigham Üniversitesi’ndeki eğitimime başlamak için ilk kez U tah'a geldiğimde, Brigham öğrencilerinin “Mormon tokalaşması\" dediği şeyi öğrenmiştim. Çok güçlü ve uzun süren bir selamlaşma şek li olan M orm on tokalaşması, tabii ki yalnızca üniversite öğrencileri arasında değil, aynı zamanda kentin her yerindeki “Son Gün Azizleri

P:176

178 Beden D iliniz İsa'sının K ilisesi” üyeleri (yani M orm onlari 1) tarafından da yaygın bir şekilde kullanılm aktaydı. U tah’da bulunduğum yıllar içinde birçok kez, özellikle de yabancı öğrencilerin bu aşırı hararetli tokalaşmadan çekindiğini gözlemledim. Bunun nedeni m uhtem elen birçok kültürde, özellikle de Latin A m erika’da, tokalaşm anın gayet yum uşak bir şekil­ de gerçekleştirilm esidir (zaten Latin Am erika ülkelerinde insanların bir kısmı tokalaşmak yerine abrazoyu tercih etmektedir). G enellikle iki insanın ilk kez birbirlerine dokundukları an olduğun­ dan ötürü, tokalaşm a taraflar arasındaki ilişki açısından belirleyici olabilir. Selam laşm a ve tanışm anın yanı sıra, tokalaşm a bazı insanlar tarafından hâkim iyet kurm anın bir yolu olarak da kullanılmaktadır. 1980'lerde, karşınızdaki insan üzerinde kontrol ve hâkim iyet sağlamak için tokalaşm adan nasıl faydalanılabileceğini, elin şu ya da bu şekilde tutulm ası ve her zam an sizin elinizin üstte olması gerektiğini anlatan yığınla kitap yazılmıştır. Ne büyük kayıp! Üstünlük sağlam ak için tokalaşma teknikleri araştırmanızı kesin­ likle önerm iyorum - niyetimiz yalnızca karşı tarafta olumlu bir izlenim bırakm ak olm alı, olum suz değil. Karşınızdaki kişi üzerinde hâkimiyet sağlam a ihtiyacı içindeyseniz, kullanacağınız şey elleriniz değildir. Karşı tarafın kişisel alanını ihlal etmek ya da gözleri dikip bakmak gibi çok daha güçlü taktiklerden bahsedilebilir. Bu yolla üstünlük sağlamak isteyen insanlarla çok kez tokalaştım ve bu tokalaşm aları her zaman olumsuz duygularla tamamladım. Üze­ rim de baskı kurmayı başaramadılar, yalnızca rahatsız hissetmeme neden oldular. Bir de, tokalaşm a esnasında işaret parm aklarıyla bileği- J 1 Joseph Smith tarafından 1830’da kurulan ve bugün yaklaşık on milyon takip­ çisi olan din. Günümüzde “Son Gün Azizleri İsa’sının Kilisesi” adı altında örgütlenen ve Hristiyanlığın bir kolu sayılabilecek Mormonlar’ın merkezi ABD'nin Utah eyaletidir.

P:177

K ontrolü Ele A lm a k 179 nizin iç tarafına dokunm akta ısrar edenler var. Birisi size böyle bir şey yapar ve kendinizi rahatsız hissederseniz, bu sizi şaşırtmasın; sizin durum unuzdaki çoğu insanın tepkisi de böyle olacaktır. B enzer şekilde, “politikacı tokalaşması” (karşı tarafın sol eliyle, tokalaşan ellerin üzerini kapatması) denilen şeyle karşılaştığınızda rahatsız hissetmenizin de gayet normal olduğunu söyleyebilirim. Sanı­ yorum ki politikacılar, iki elle yapılan bu tokalaşma şekliyle daha içten bir hava verdiklerini düşündüklerinden, insanların büyük çoğunluğu­ nun bundan hiç de hoşlanmadığını fark edemiyorlar. Bu şekilde el sıkışm aktan vazgeçm eyen ve sonuç olarak yalnızca karşılarındaki kişi­ yi olum suz hislerle bıraktıklarını anlayamayan insanlar (ekseriyetle erkekler) tanıyorum. İnsanların size yabancılaşmasını islemediğiniz m üddetçe bu türden rahatsızlık verici tokalaşma şekillerinden sakın­ m alısın ız. B atılılara çok tuhaf gelebilir ancak birçok kültürde erkeklerde el ele tutuşm a davranışı görülmektedir. Bu durum Müslüman ülkeler kadar, A sya’da da (özellikle Vietnam ve Laos'da) yaygındır. Birleşik D evletler’de genellikle erkekler birbirleriyle el ele tutuşmaktan çok rahatsız olur çünkü çocukluğumuzu ve belli dini ayinleri bir kenara koyacak olursak, kültürümüzde böyle bir şey yoktur. FBI Akademi­ s in d e eğitim e girdiğim zamanlarda, genç ajanlara ayağa kalkıp el sıkışm alarını istiyorum. Bunu yapmak konusunda, kendilerinden iste­ nen uzun bir el sıkışması olsa bile, bir çekinceleri olmuyor. Fakat yan yana gelip birbirlerinin ellerini tutmalarını istediğimde, dudak bükme­ lerle itirazların gelmesi için çok beklemeni/ gerekmiyor. Bir erkekle el ele tutuşm anın düşüncesi bile çoğunun rahatsızlık duymasına yetiyor ve yapm ak durum unda kalırlarsa da. bunu tereddüt içinde yapıyorlaı. Bu noktada genç ajanlara görevleri gereği farklı kültürlerden birçok insanla iç içe olacaklarım ve bu insanların bir kısmının da bi/o kai’Ni

P:178

180 Beden D ilin iz duydukları yakınlığı elimizi tutarak göstereceğini anlatmam gerekiyor. Bu. Amerikalılar olarak kabul etmeyi öğrenmemiz gereken bir şey - özellikle de yabancı ülkelerden insanlarla çalıştığımız zamanlarda. Birleşik D evletler’de yaygın olmasa da, birçok kültürde dokun­ mak, erkekler arasındaki olumlu hislerin somut bir karşılığıdır. Bulgar beyefendinin hikâyesi (Bkz. Kutu 37) yalnızca kültürel farklılıkları ortaya koymakla kalmıyor; türümüz için fiziksel temasın önemini de gösteriyor. Kişilerarası ilişkilerde -erkekler, kadınlar, ebeveynler ve çocuklar ya da sevgililer arasında olsun- ilişkinin ne durumda olduğu­ nu anlamak için fiziksel temasın düzeyi ve temas yoğunluğuna bakmak kritik bir önem taşımaktadır. Bir ilişkinin bozulmaya başladığının ya da tehlikeli sularda yüzdüğünün en önemli göstergelerinden biri temas yoğunluğundaki ani düşüştür (zamanında bir temas yoğunluğunun olduğunu varsayıyorum). Her ilişkide, taraflar arasında güven varsa, dokunsal bir faaliyet de vardır. Şu anda yabancı bir ülkede seyahatteyseniz ya da kısa zaman için­ de çıkmayı planlıyorsanız, gideceğiniz ülkenin kültürel adetlerini (özellikle de selamlaşmaları) anladığınızdan emin olun. Birisi sizinle zayıf bir tokalaşma gerçekleştirdiğinde hemen yüzünüzü ekşitmeyin ya da bir başkası kolunuzu kaparsa, ürküp kaçm ayın. O rta D oğu’day- sanız ve birisi elinizi tutm ak isterse, bunu yapın. R usya’ya gittiğinizde sizi karşılayan erkek elinizi sıkmak yerine yanağınıza bir öpücük kon- durursa, şaşırıp kalmayın. Batılılar için tokalaşmak ne demekse, tüm bu selamlama ve karşılam alar da bulunduğunuz kültürde aynı anlama gelmektedir. Bir Arap ya da Asyalı erkek elimi tutmak istediğinde ono- re olurum çünkü bunun bir hürmet ve güven işareti olduğunu bilirim. Söz konusu kültürel farklılıkları anlamak ve kabul etmek daha iyi bir dünya görüşünün ve kültürel çeşitliliği kucaklayabilm enin ilk adımıdır.

P:179

K ontrolü Ele A lm a k 181 Kutu 37: GELENEK VE İSTİHBARAT El ELE TUTUŞTUĞUNDA FBl'ın Manhattan ofisine atandığımda, Bulgaristan’dan Üttca etmiş bîr muhbirle birlikte çalıştım. Zaman içinde bu yaşlıca beyefendiyle arkadaş olduk. Kendisini evinde ziyaret ettiğim ve sohbet edip çay içtiğimiz b r öğleden sonrasını anımsıyorum Koltukta yan yana otururken elimi tutmuş ve bana Demir Perde'nin ardındaki yaşarr,;n? anlattığı yarım saat boyun­ ca da bırakmamıştı. Sovyet baskısı altında geçen yıllarını anlatırken sohbetimizin iki iş arkadaşının konuşmasından ziyade bir terapi olduğunu hissediyordum. Bu beyefendinin, kendisini /akın hissettiği birinin e*:ni tutmaktan memnuniyet duyduğunu ve bunun onu rahatiatoâ.n gdrme* n:ç de zor değildi. Bu davranışı bana duyduğu güverin aç * b;r göstergesiy­ di ve o öğleden sonra eski bir istihbarat memurunun hayatin,■aniatfnas;n- dan çok daha fazla anlam ifade ediyordu Esini kabui etmem bana anlatacağı hayati önemde birçok olay açısından da rahatlatıcı fc-r etkiye neden olmuş ve muhtemelen normalde anlatacağından çok daha fazla­ sını anlatmıştı. O gün dokunmaktan korktuğum ya da bir erkeğin eiini tutmaktan çekindiğim için kendimi geri çekmiş olsaydım neler kaçırmış olurdum bilemiyorum. Diğer İnsanları Gücendirecek El Davranışlarından Kacımn D ünyanın birçok ülkesinde, birisini parmakla işaret etmek en saldır­ ganca hareketlerden biri olarak görülmektedir. Yapılan birçok araş­ tırm a da, insanların parmakla gösterilmekten hiç hoşlanmadığını ortaya koym aktadır (Bkz. Resim 46). Hapishane avlularında olduğu kadar okullarda da, birisine parmak doğrultmak genellikle birinci dereceden kavga sebebi olmaktadır. Ebeveynler çocuklarıyla konu­ şurken, “ Senin yaptığını biliyorum!” gibi bir cümleyle çıkışıyorlarsa, kesinlikle aynı anda parmaklarını çocuklarına doğrultmamalıdır. Par m ak doğrultm ak karşı tarafta o kadar kötü bir ruh haline neden olur ki, bu düşm anca hareketi anlamlandırmaya çalışacağından dolayı.

P:180

182 Beden Diliniz Kullandığımız en saldırganca hareketlerden biri muhtemelen biri­ sini parmakla göstermektir. Dünyanın her yerinde olumsuz çağrı­ şımları olan bir davranıştır bu. çocuğun dikkati kendisine anlatılmakta olan şeyden uzaklaşabilir (Bkz. Kutu 38). Parmakla göstermek ya da parmak doğrultmak, el ya da parmaklar­ la yapılabilecek birçok saldırgan ya da kaba hareketten yalnızca birisi­ dir. Elbette bu hareketlerin bazıları (örneğin, birisine orta parmak göstermek) herkes tarafından o kadar iyi biliniyor ki, üzerlerine konuş­ mamıza gerek yok. Birisinin yüzüne doğru parmaklarınızı şaklatmak da kaba bir hareket olarak algılanmaktadır; hiçbir zaman karşınızdaki kişinin dikkatini çekmek için, köpeğinizi çağırırken kullandığınız bir hareketi denememelisiniz. 2005 yılındaki Michael Jackson davasında jüri, kurbanlardan birisinin annesinin kendilerine doğru parmaklarını şaklatmasından hiç de hoşnut kalmamıştı ve bu hareket çok olumsuz

P:181

Kontrolü Ele A lm ak 183 Kutu 38: GÖSTERDİĞİN ŞEYİ GÖREMİYORUM___________ Odak gruplarla yapılan araştırmalar, açılış konuşmalarında savcıların sanığa işaret parmaklarını doğrulttuklarında çok dikkatli olmaları gerekti­ ğini ortaya koyuyor. Savcı henüz sanığın suçluluğunu kanıtlamamış oldu­ ğundan dolayı, parmağını sanığa bu şekilde sallama hakkına da sahip olmadığını düşünen jüri üyeleri bu tür davranışlar görmekten hoşlanmıyor. Bu nedenle, sanığa doğru savcının elini açık tutması (avucu sanığı göste­ recek şekilde), parmak doğrultmaktan çok daha iyi bir davranış olacaktır. Savcı, ancak sanığın suçluluğunu ortaya koyduktan sonraki kapanış konuşmasında parmağını doğrultabilir. Bu önemsiz bir detay olarak görü­ nebilir. Fakat olası jüri adayları üzerinde gerçekleştirilen düzinelerce anket, birçok insanın bu davranışa karşı (suçluluğu kanıtlanmayan birisi­ nin parmakla hedef olarak gösterilmesi) tepkili olduğunu ortaya koymak­ tadır. Özet olarak, savcılara mahkeme salonundayken parmak doğrultma davranışından sakınmalarını öneririm. Geriye kalan bizler ise, eşimiz, çocuklarımız ya da iş arkadaşlarımızla konuşma/tartışma halindeyken kesinlikle parmağımızı doğrultmamalıyız. Parmak doğrultmak en yalın haliyle saldırganca bir davranıştır. bir etkiye neden olmuştu. Dünyanın çeşitli bölgelerinde kullanılan farklı el hareketleri üzerinde yoğunlaşmak isteyenler için Desmond M orris’in Body Talk: The Meaning ofHuman Gesîures (Vücudun Dili: İnsanlarda El ve Kol Hareketlerinin Anlamı) ve Roger E. Axtell'in Gestures: The D o’s and Taboos Body Language Around The World fEl ve Kol Hareketleri: Dünyanın Dört Bir Yanından Beden Diline Yönelik Yapılması Gerekenler ve Tabular) kitaplarım şiddetle öneririm. Bu iki harikulade kitap da dünyanın dört bir tarafındaki çeşitli el-kol hareket* leri ve ellerin insan duygularım ifade etme kapasitesi üzerine aydınlan­ manızı sağlayacaktır.

P:182

184 Beden D iliniz Edeninizi KuHanorak Kendimize Çekidüzen Verdiğimiz Davranışlar Konusunda İhtiyatlı Olun Görünüşümüz konusunda endişelendiğimizde, kıyafetlerimize, saçımı­ za ve vücudumuza çekidüzen vermek için parmaklarımızı kullanırız. Flört dönemlerinde insanlar nasıl göründükleriyle çok daha fazla ilgi­ lenir. Ayrıca bu ilgi ve alaka yalnızca kendilerine yönelik değildir, birlikte oldukları insanların görünümlerine de itina ederler. Aralarında­ ki samimiyet ve yakınlık, kadın erkeğin göm lek kolundaki bir ipliği ya da saç telini nazikçe alırken, erkeğin de kadının ağzına bulaşmış sosu parmağının ucuyla silmesine müsaade eder. Bu türden davranışlar anneyle çocuk arasında da görülür (yalnızca insanlarda değil, diğer m em eli türlerinde ve kuşlarda da) ve ilgi ve yakınlık göstergesidir. Bir ilişki dahilinde gözlem lendiğinde, eşler arasındaki bu tür ilgili davra­ nışlar aralarındaki yakınlığı, uyumu ve samimiyet düzeyini gösterm ek­ tedir. Diğer bir taraftan, çekidüzen davranışları olumsuz bir şekilde de algılanabilir. Örneğin, bize bir şeyler anlatmakta olan bir kişiyi dinle­ m em iz gerekirken, bu esnada kendimize çekidüzen vermekle ilgilen­ memiz kaba ve saygısızca bir davranıştır (Bkz. Resim 47). Bunun yanında, insanların içindeyken sosyal anlamda daha kabul edilebilir olan çekidüzen davranışları da vardır. Otobüsteyken süveterinizdeki ipliği alm ak bir şeydir, insanların içinde tırnaklarınızı kesm ek başka bir şey. D ahası, bir kültürde kabul edilebilir olan bir davranış, bir diğe­ rinde olmayabilir. Ayrıca, aralarında böyle bir yakınlık ve samimiyet yokken birisinin karşısındaki insanda çekidüzen vermeye yönelik her­ hangi bir davranışta bulunması da uygunsuzdur.

P:183

K ontrolü Ele A lm a k 185 Kendinizle ilgilenmeniz ve çekidüzen vermeniz makul btr davra­ nıştır ancak tabii ki birisi sizinle konuşuyorken değil. 9u saygısız­ ca bir davranıştır. Ellerinizin Fiziksel Görünümü İnsanların ellerine bakarak yaptıkları işi ya da ne tür faaliyetler içinde olduklarını anlam ak mümkün olabilir. El kullanımına dayanan ağır işlerde çalışan kişilerin sert, nasırlı elleri olması m uhtem eldir Yara ve çizikler karşınızdaki kişinin bir çiftlikte ya da benzeri bir işte çalıştı­ ğını veya bir saha sporuyla uğraştığını gösterebilir. Ellerin vücudun iki yanında ve parmakların bükülü olduğu bir duruş ordu deneyiminin işareti olarak değerlendirilebilirken, bir gitaristin parmak uçları keçe lenm iş bir görünümde olabilir. E llerim iz aynı zam anda kendimizle ne denli ilgilendiğimizin ve sosyal teamüllere nasıl yaklaştığımızın bir göstergesidir. Ellerimi/ bakım lı veya kir içinde, parmaklarımız manikürlü ya da korkunç bir

P:184

186 Beden D iliniz görünüm de olabilir. Erkeklerde uzun tırnaklar tuhaf ya da kadınsı bir görünüm verirken, tırnak yeme alışkanlığı insanlar tarafından bir ger­ ginlik ya da güvensizlik belirtisi olarak yorum lanır (Bkz. Resim 48). Beynimiz ellere çok fazla odaklandığından ötürü, biz de ellerimizin tem izliğine ve görünüm üne her zaman ilgi gösterm eliyiz - çünkü diğer insanlar bu ilgiyi gösterecektir. Terli Ellerle Başa Çıkmayı Öğrenin Kimse nemli ellerle tokalaşmaktan hoşlanmaz; bu yüzden sürekli elle­ ri terleyen insanlara, birisiyle buluşacakları zam an (özellikle de potan­ siyel işverenleri, müstakbel eşleri ya da yararlı olabilecek konumdaki insanlarla) tokalaşma öncesinde bir yolunu bulup ellerini kurulam ala- firnak yernek genellikle gerginlik ya da güvensizlik belirtisi ola­ rak yorumlanır.

P:185

K o n tro lü Ele A lm a k 187 rını öneririm . Ellerin terlemesi yalnızca sıcaktan oluşmaz; gerginlik ve stres de terlemeye neden olabilir. Elleri terlemiş olan birisiyle tokala­ şırsanız, bu kişinin stres altında olduğunu düşünebilirsiniz (limbik sistemin uyarılması terlemeye neden olabilir). Bu gözleminizi, kendi­ sine belli etm eksizin karşınızdaki kişinin sakinleşmesi için bir şeyler yapıp, olumlu izlenim bırakmak için değerlendirebilirsiniz. Stresli zam anlarında insanları yatıştırabilmek, daha içten, etkili ve başarılı bir ilişkinin kurulm ası için en iyi yollardan biridir. Hatalı bir yorumlamayla, avuçlarınız terliyse yalan söylediğinize kanaat getiren insanlar vardır. Bu hiç de doğru değildir. Sinir sistemi­ m izin donm a, kaçm a ya da savaşmaya yönelik limbik tepkileri hareke­ te geçiren kısmı (sempatik sinir sistemi), aynı zamanda ter bezlerimizi de yönetm ektedir. Yalnızca tanımadığınız birisiyle ilk kez görüşecek olm ak bile ellerinizin terlemesine neden olabileceğinden ötürü, bu durum kesinlikle yalancılık ya da düzenbazlıkla ilişkilendirilmemeli- dir. İnsanların aşağı yukarı yüzde beşi çoğu zaman su gibi terlemekte­ dir ve kronik terlem e durumunda (hiperhidroz) avuçların da sürekli olarak nem li olm ası normaldir (Collett. 2003, 11). Yani terli avuçlar yalancılık göstergesi değil; yalnızca stres, bazı durumlarda da genetik düzensizlik kaynaklı bir durumdur. Nemli ellere yönelik değerlendir­ m elerinizde her zaman dikkatli olmalısınız. Her ne kadar terli elleri kişinin yalan söylediğinin bir göstergesi olarak ele alan kaynaklar olsa da, bu kesinlikle doğru bir saptama değildir. EL DAVRANIŞLARININ OKUNMASI Şu ana dek, kendi el davranışlarımızın ve ellerimizin görımünmnurt insanlar üzerindeki etkisini inceledik. Şimdi de. diğer insanların ne düşündüğünü ve hissettiğini okumamıza yardımcı oku ak bazı el da\\

P:186

188 Beden D iliniz ranışlarm a bakalım. Ellerin ilettiği bilgiler üzerine birkaç genel nok­ tayla başlayıp, etkileşimde olduğumuz insanları anlamamıza imkân tanıyacak yüksek ve düşük güven düzeyinin göstergesi belirli el davra­ nışlarına geçeceğim. Ellerdeki Gerginlik Önemli Bir Mesaj Yermektedir Ellerimizle parmaklarımızı kontrol eden kaslar kesin ve tam hareketle­ re yönelik olarak tasarlanmıştır. Limbik beynim iz uyarıldığında ve stresli ya da gergin olduğumuz zamanlarda. nörotransnıitterl2 dalga­ ları ve adrenalin (epinefrin) gibi hormonlar ellerde kontrol edilemeyen gerginlik ve titremeye neden olabilir. Üzerim izde olumsuz tesiri olan bir şey duyduğumuzda, gördüğümüzde ya da düşündüğümüzde de ellerde titreme oluşabilir. Elde tutulan herhangi bir nesne titrem e düze­ yini arttırarak, “baskı altındayım” mesajını verecektir (Bkz. Kutu 39). Özellikle de kişi elinde kalem ya da sigara gibi uzun veyahut hafif ancak nispeten büyük bir şey (mesela kâğıt) tutuyorsa, ellerindeki tit­ reme çok daha fark edilir bir hale gelir. Stres durum unu yaratan konuş­ ma ya da olayın hemen sonrasında elde tutulan nesne sallanm aya ya da titremeye başlar. Olumlu duygular da ellerimizin titremesine yol açabilir - olumlu duyguların kaynağı, elimizde tuttuğum uz ikramiye kazanm ış bir piyango bileti de olabilir, poker m asasında çok iyi kartlar da. G erçek­ ten heyecanlandığımızda, ellerim iz (bazen kontrol edem eyeceğimiz şekilde) titremeye başlar. Bunlar limbik sistem kaynaklı tepkilerdir. Havaalanında ya da garda, ebeveynler, eşler veya akrabalar, görevden dönen asker çocuklarını veya bir akrabalarını beklerken, genellikle 12 Sinir sistemimi/de nöronlar arasında ileticimi (bilgi transferini) sağlayan kim­ yasal taşıyıcılar

P:187

K ontrolü Ele A lm a k 189 elleri heyecanla titrer. İnsanlar bu titremeyi yanlarındaki kişinin eline tutunarak, ellerini koltukaltlarına sıkıştırarak ya da göğüs hizasında sıkıca tutarak kısıtlam aya çalışabilir. Beatles’ın ilk kez Am erika’ya gelişini gösteren eski videolara bakarsanız, duydukları aşırı heyecan nedeniyle, ellerini sıkıca kavrayarak kontrol altına almaya çalışan genç kızlardan yeterince görebilirsiniz. Tabii ki, davranışı bağlam içinde (içinde bulunulan şartlara göre) değerlendirerek, öncelikle ellerin titreme nedeninin korku, gerginlik, stres ya da heyecan, neşe, sevinç kaynaklı olduğunu anlamalısınız. Tit­ reyen ellerinin yanı sıra kişinin kendisini yatıştırmaya yönelik davra­ nışlar (boyna dokunm ak ya da dudakları sıkmak gibi) içinde olduğumu gözlem lersem , ortada olumlu bir şeyden ziyade baskı unsuru olan (olumsuz) bir şey olduğunu düşünürüm. Önem li bir nokta da, ellerin titremesinin ancak kişinin normal el dav­ ranışlarındaki bir değişiklik (sapma) olması durumunda sözel olmayan bir bilgi olarak değerlendirilebileceğidir. Karşınızdaki kişinin ellen, aşı­ rı kahve tüketmesi ya da uyuşturucu veya alkol bağımlılığı nedeniyle sürekli olarak titreyebilir - her ne kadar titremenin gözlemlenmesi halen kişiye dair bilgilendirici bir nitelik taşısa da, sözel olmayan iletişim açı­ sından bu titreme artık temel bir davranış halini almıştır. Benzer şekilde. Parkinson gibi nörolojik hastalıklar da el titremesine neden olabilir \\e kişinin duygusal durumu hakkında bir bilgi iletmez. Aslına bakılacak olursa, bu türden bir hastalığı olan kişinin ellerindeki titreme birden kesilecek olursa, bunun anlamı söz konusu kişinin ortadaki konu ü/erin­ de yoğunlaşmaya çalışması olabilir (Murray, 2(X)7). Unutmayın kı bı/im için önemli olan davranıştaki değişikliktir. G enel bir kural olarak söyleyebilirim ki, birdenbire başlayan >;ı ua kesilen veya bir şekilde temel davranış çi/gisindeıı farklı bir daN tanış daha dikkatli bir değerlendirme gerektirir. Davranışın gerdek

P:188

190 Beden D ilin ij _ _ _ _ _ _ _ _ Kutu 39: ATEŞ OLMAYAN YERDEN DUMAN ÇIKMAZ Büyük bsr casusluk soruşturması dahilinde, davayla bağlantılı olduğu düşünülen bir adamla görüşmekteydim. Onu seyrediyorken, adam bir sigara vakti. Adamı davaya doğrudan bağlayabileceğim tek bir işarete sahip değildim, herhangi bir tanık yoktu, belirgin bir kanıt da - yalnızca < r,İefîn bu işin içinde olduğuna dair muğlâk fikirlerimiz vardı. Görüşme­ de PBl ve ordunun davayla bağlantılı gördüğü birçok ismi telaffuz ettim. Ne zaman ki Conrad ismindeki bir şüpheliden bahsettim, adamın elinde­ ki sigara yalan makinesinin iğnesi gibi sert bir şekilde titredi. Bunun bir tesadüf mü yoksa önemli bir işaret mi olduğunu anlamak için, tepkilerini ö-çmek amacıyla başka isimler okumaya devam ettim ancak titreme yine­ lem edi. Fakat Conrad isminin geçtiği dört yerde adamın sigarası titre­ mişti. Adamla Conrad arasında sandığımızdan çok daha ciddi bir ilişki olduğunu anlamam için bu yeterli bir işaretti. Sigaranın titremesi, adamın limbik sisteminin hissedilen tehdide yönelik verdiği açık bir tepkiydi. Bu .'smin telaffuz edilmesinin adamda yarattığı baskı, bizim için önemli ola­ bilecek bir şeyler sakladığının ya da doğrudan işlenen suça iştirak ettiği­ min bir göstergesiydi. Bu ilk görüşmede adamın suça iştirak edip etmediğini saptayamamış- îım çünkü doğruyu söylemek gerekirse, dava hakkında yeterli bilgiye sahip değildim Ancak soruşturmanın peşini bırakmamamız ve daha başka sorgulamalar da yapmamızın tek nedeni, adamın Conrad ismine verdiği tepki olmuştu. Bu tepkiyi göstermemiş ya da gösterdiği halde gezden kaçmış olsaydı, adaletin elinden kurtulması işten bile değildi. Ve b\"r yıllık bir sürece yayılan birçok görüşme ve sorgulamanın ardından, en sonunda adamımız Conrad'la birlikte gerçekleştirdiği casuslukları itiraf etmekle kalmadı, işlediği diğer suçları da bir bir döktü. bağlam ın, ne zaman olduğunun ve kesin bir yorumlama yapmanız* yardım edecek diğer işaretlerin değerlendirmeye dahil edilmesi, karşı nızdaki kişiyi doğru bir şekilde okuma yeteneğinizi geliştirecektir.

P:189

Kontrolü Ele A lm ak 191 YÜKSEK GÜVEN GÖSTERGESİ EL DAVRANIŞLARI Yüksek güven göstergesi bir davranış ya da duruş, beynin rahatlık düzeyini ve özgüveni yansıtır. Ellerle bağlantılı ve duyumsanan güveni yansıtan m uhtelif davranışlar, karşımızdaki kişinin mevcut durumdan dolayı kendisini iyi ve rahat hissettiği bilgisini iletir. Parmakların Birleştirilmesi Parmakların birleştirilmesi, duyumsanan yüksek güveni gösteren en güçlü davranışlardan birisi olarak değerlendirilebilir (Bkz. Resim 49). Bu duruşta parmak uçları karşılıklı olarak birbirine dokunur ancak kenetlenmez; avuç içleri de birleşmeyebilir. Birleşik Devletler için konuşacak olursak, kadınlarda bu davranış erkeklere göre daha aşağıda (neredeyse bel hizasında) görülür ve bu nedenle de bazen gözlemlen­ mesi güçleşebilir. Erkeklerde ise genellikle göğüs hizasında birleştiri­ len parmaklar, daha görünür ve güçlü bir davranıştır. Parm aklarınızın birleşmesi, düşünceleriniz ya da konumunuz açı­ sından kendinizi ne denli rahat hissettiğinizi işaret etmektedir. Bu dav­ ranışla, herhangi bir şey konusunda nasıl hisler içinde olduğunuzu ve fikirlerinizin tam olarak arkasında durduğunuzu diğerlerine açık bir şekilde gösterebilirsiniz (Bkz. Kutu 40). Yüksek konumdaki kişilerde (avukatlar, yargıçlar ya da doktorlar), kendilerine ve bulundukları konuma duydukları güven nedeniyle, parmakların birleştirilmesi gün­ delik bir davranış halini almıştır. Bütün insanlarda bu davranış zaman zaman gözlemlense de, çeşitli ölçüler ve stiller olduğunu söyleyebili­ riz. Bazı insanlarda bu davranış her zaman görülürken, bazıları ise çok ender olarak parmaklarını birleştirir. Bazı insanların da parmaklarını daha farklı biçimlerde birleştirdiğini gözlemleyebilirsiniz, (mesela bu

P:190

192 Beden D iliniz Parmakların birleştirilmesi, duyumsadığımız güve­ ni gösteren en güçlü davranışlardan birisidir. farklı stillerden biri, yalnızca işaret parmaklarıyla başparm aklar birbi­ rine dokunurken, diğer parmakların içi içe geçmesidir). Bazıları par­ maklarını masanın altında birleştirirken, bazıları da tam önlerinde, yüksek bir konumda birleştirir. Bazı insanlarda ise bu davranış başın üzerinde gerçekleştirilir. Parm akların birleştirilmesinin ifade ettiği güçlü anlam ın farkında olmayan insanlarda, bu davranış göz ardı edilemeyecek bir süre boyunca kesintisiz gözlemlenebilir, özellikle de koşullar kendi lehleri­ ne sürmeye devam ediyorsa. Bu davranışın sözel olmayan önemli bir işaret olduğunun bilincinde olan insanlar bile, kendilerini alıkoymak konusunda zorlanabilir. Heyecanlandıkları zamanlarda bu tepkilerinin farkına varıp kontrol etmeyi unuttuklarından ötürü, bu kişilerin limbik sistemlerinde parmakların birleştirilm esi otom atik bir tepki ve dolayı­ sıyla da engellenm esi güç bir davranış halini almıştır.

P:191

K ontrolü Ele A lm a k J93 Parmakların iç içe geçmesiyle ellerin birleştirilmesi hissettiğimiz stres ya da endişeye yönelik evrense) bir davranıştır. Koşullarla birlikte tepkilerimiz de çok hızlı bir şekilde değişebilir. Bu olduğunda, saniyenin binde biri gibi bir zamanda, yüksek güveni­ m izin göstergesi olan ellerimizin duruşu, azalan rahatlık ve güvenimi­ zi yansıtacak bir değişiklik içine girer. Güven duygumuz sarsıldığında ya da zihnim ize şüphe tohumlan düştüğünde, birbirlerine uçlardan dokunm akta olan parmaklarımız, dua eden bir insanın ellerini anımsa­ tacak şekilde, iç içe geçer (Bkz. Resim 50). Sözel olmayan davranışla­ rım ızdaki bu tür değişiklikler çok hızlı gerçekleşir ve değişen koşulla­ ra yönelik içsel tepkilerimizi eşzamanlı olarak yansıtır. Kişi, hissettiği güven ve kuşkunun artması ve azalmasını yansıtacak şekilde, pam uk larını birleştirdiği bir konumdan (yüksek güven), parmaklarını iç »çe geçirdiği bir başka konuma (düşük güven) ve ardından yemden ilk durum una geçebilir.

P:192

194 B eden D ilin iz Kutu 40: PARMAKLARINIZI BİRLEŞTİRDİĞİNİZDE, __________________ JÜRİ ORADA OLACAK___________________ Farklı sosyal durumlarda parmakları birleştirmenin etkisini inceleye­ cek. sözel olmayan davranışların ne denli önemli olduğunu anlayabilirsi­ niz. Mesela bir davada tanık durumundaysanız, parmakları birleştirmenin çok fazla faydasını görebilirsiniz; özellikle de uzman durumundaki tanık­ lıklarda. Tanıklar, belli bir noktayı vurgulamak ya da söyledikleri konusun­ daki rahatlıklarını göstermek için parmaklarını birleştirmelidir. Bunu yapa­ rak, ellerini dizlerinin üzerinde tuttukları ya da parmaklarını iç içe geçir­ dikleri bir duruşa kıyasla, tanıklıklarının jüri tarafından çok daha güçlü bir şekilde algılanmasını sağlayabilirler, ilginçtir ki, kendi çağırdığı tanık ifa­ de verirken parmaklarını birleştirmiş bir şekilde oturan avukat, jüri tarafın­ dan gözlemlenecek rahatlığından ötürü, bu tanıklığın gücünü de arttıra­ caktır. Jüri üyeleri tanıklarda parmakların iç içe geçirilmesi ya da ellerin kavuşturulması gibi davranışlar gördüğünde, bunu güvensizlik ve gergin- ’ikle ve maalesef çoğu zaman da, yalancılıkla ilişkilendirme eğiliminde­ dir. Dürüst olan ve olmayan bütün insanlarda bu davranışın gözlemlene­ bileceğini ve bu durumun doğrudan yalancılık göstergesi sayılamayaca- ğ.nı anlamalıyız. Daha otoriter, rahat ve samimi görünmelerinden ötürü, ifade ve tanıklıklarda kişilerin parmaklarını birleştirmesi veya parmaklarını iç sçe geçirmeksizin ellerini tortop yapmaları tavsiye edilmektedir. Siz de düzgün bir parmak birleştirme davranışı ve ellerin doğru şekilde konumlanması ile karşınızdaki kişi üzerinde olumlu bir tesir bırakabilirsiniz. Parmakların birleştirilmesi güven ve rahatlığın çok güç­ lü bir yansıtıcısı olabilir ve bu türden bir davranış içinde olan kimseyi alt etmek de kolay değildir. Bu davranışın bir diğer faydası da, konuşmacı­ lar ve satıcılar kadar, önemli bir noktayı vurgulam ak isteyen herkes için ciddi bir avantaj sağlamasıdır. Bir iş görüşmesindeyken, bir toplantıda sunum yapıyorken ya da yalnızca arkadaşlarınızla bir konu üzerine tartı- şıvorken, ellerinizin ne ölçüde bir rahatlık yansıttığını değerlendirin.

P:193

K ontrolü Ele A lm ak 195 Profesyonel toplantılarda, kendilerine duydukları güvenin dışavuru­ munu zayıflatacak şekilde, kadınların sıklıkla masa altında ya da aşağı bir hizada parmaklarını birleştirdiğini görüyorum. Eminim ki, kendine güven, rekabet ve rahatlığın bir göstergesi olarak parmakları birleştirmenin gücü­ nü anladıkça, çok daha fazla kadın bu davranışın hakkını teslim ederek artık masanın üzerinde ve görünür bir şekilde yapmaya başlayacaktır. BAŞPARMAK HAREKETLERİ Sözel dilin bazen sözel olmayan dili yansıtması ilginçtir. Eleştirmenler bir film için “mv; thurnbs up\" (iki başparmağın birden kaldırılarak tasdiğin gösterilmesi) terimini kullandığında, filme durdukları güve­ nin işaretidir bu. Başparmakların kaldırılması hemen her zaman yük­ sek güvenin bir göstergesidir. İlginç bir şekilde, bu hareket yüksek konumla da ilintilidir. John E Kennedy’nin fotoğraflarına bakacak olursanız, ellerini çoğu zaman ceket cebine soktuğunu ve dik duran başparmaklarının dışarıyı gösterdiğini görürsünüz (Bkz. Resim 51). Kardeşi Bobby’de de aynı davranış görülebilir. Avukat, profesör ve doktorları, elleriyle klapalarını düzeltirken, başparmakların dik bir şekilde havayı gösterdiği klasik duruşlarında çok sık görebilirsiniz. A BD ’de büyük bir moda/portre fotoğraf stüdyoları zinciri, son yıllarda kadın müşterilerinin neredeyse tamamını, bir elleriyle yakalanın tut­ muş, başparmakları ise havayı gösterir bir şekilde fotoğraflamaktadır. Bu şirketin pazarlama takımı başpannaklarm kaldırılmasının yüksek güven ya da yüksek statü göstergesi olduğunu anlamış görünüyor. Yüksek Güven ve KonumGöstergesi Olan Başparmak Hareketleri İnsanlar başparmaklarını kaldırdığında, bu hareket kendilerine duyduk lan güvenin ve/veya düşünceleri ya da mevcut koşullar konulundaki

P:194

196 Beden Diliniz Genellikle yüksek konum sahibi bireyler­ de görülen ve başparmağın ceketin d!şında olduğu bu davranış, güven ve rahatlık işaretidir. rahatlıklarının bir göstergesidir (Bkz. Resim 52 ve 53). Başparmakla­ rın kalkması yer çekimi karşıtı davranışlara verilebilecek bir başka örnek ve genellikle rahatlık ve yüksek güvenle ilişkilendirilebilecek sözel olmayan bir işarettir. Diğer bir ilginç nokta da, normalde düşük güven göstergesi olan parmakların iç içe geçirilmesinin, başparmaklar dik bir konumda tutulduğunda bu havasını kaybetmesi ve yeniden güven işareti olan bir davranışa dönüşmesidir. Başparmak hareketleri­ ni etkili bir şekilde kullanan insanların, bulundukları ortamın farkında olan, düşünceleri konusunda kesinlik taşıyan ve daha keskin gözlemler yapabilen kişiler olması muhtemeldir. Başparmaklarını kaldıran insan-

P:195

Kontrolü Ele Alm ak 197 Başparmakların kaldırılması genellikle olum­ Bu fotoğrafta oiduğu gibi. *,■;> cei'i t - lu düşüncelerin bir göstergesidir. Bu davra­ konuda çok kes:n oirnadığ.ncie yo da d u y nış bir konuşma esnasında çok hızlı değişik­ guları olumsuz b ,r nokraya donduğûrde, likler gösterebilir. başparmaklar bir anda K.ayöGı'aüıi'r ları gözlemleyin ve bu profili nasıl sağladıklarını inceleyin. İnsanlar normalde başparmaklarını kaldırmış bir şekilde dolaşmayacağından ötürü, bu davranışı gözlemlediğinizde, karşınızdaki kişinin olumlu duygular içinde olduğunu kesinleyebilirsiniz. Düşük Güven ve KonumGöstergesi OkmBaşparmak Hareketleri Karşınızdaki kişi (genellikle de bir erkek) başparmağını cebine sokup, diğer parmaklarını dışarıda tuttuğu bir pozisyona geçerse, bunıı düşük güven göstergesi bir davranış olarak değerlendirebilirsiniz (Bkz. Resim 54). Özellikle de profesyonel hayat içinde gözlemlendiğinde, bu davranışın ilettiği mesaj çekingenlik ve güvensizliktir. Lider ya da yet­ kili konumundaki insanlar asla işbaşındayken bu tür bir davranış gös­ termez. Yüksek konumdaki bir kişi belki istirahat esnasında kısa bir süreliğine bu davranışa geçebilir fakat işbaşındayken asla. Çünkü bu davranış hemen her zaman düşük güven ya da konum göstergesidir.

P:196

198 Beden D iliniz Başparmakların cepte olması düşük konum ve düşük güvenin göstergesidir. Yetki ve otorite sahibi kişiler, ilettiği yanlış mesaj nedeniyle bu davranıştan sakınmalıdır. Başparmak hareketleri net işaretler olarak değerlendirilebileceğin­ den ötürü, kimin kendisini iyi hissettiğini ve kimin kendisiyle mücade­ le içinde olduğunu doğru bir şekilde tayin etmenize yardımcı olabilirler. Parmaklarım birleştirdikleri bir konumda çok güçlü sunumlar yapan erkekleri seyrederken, dinleyicilerden biri konuşma içinde bir hata sap­ tadığında, başparmakların hemen cebe saklandığını defalarca gözlemle- mişimdir. Bu türden başparmak hareketleri, hayal kırıklığına uğramış annesinin önünde dikilen bir çocuğun davranışlarını andırmaktadır. Bu davranış, kişinin çok hızlı bir şekilde yüksek güven durumundan düşük güven durumuna geçtiğini göstermektedir (Bkz. Kutu 41).

P:197

Kontrolü Ele A lm ak 199 ienital Çekidüzen Erkekler bazen, bilinçaltmdan gelen bir tepkiyle, başparmaklarını kemer bandının içine sokarak pantolonlarını çekebilir ya da sarkık durumdaki diğer parmaklan vücutlarının jenital bölgesini çevrelerken, Kutu 41: BAŞPARMAĞIN YANLIŞ YERDE DURDUĞU BİR OLAY Bogota, Kolombiya'da, dünyaca ünlü bir otelde kaldığım bir iş gezisinde, genel müdür işe yeni güvenlik görevlileri aldığından, fakat tam olarak ne olduğunu saptayamamış olmasına rağmen, bu yeni elemanlarla ilgili hoş­ lanmadığı bir şeyler olduğundan bahsetmişti. FBI için çalıştığımı bildiğin­ den, benden güvenlik görevlilerini gözlemlememi ve gerçekten rahatsız edici bir şeyler olup olmadığını söylememi rica etti. Dışarı çıktık ve görev­ lilere hızlı bir bakış attık. Genel müdür, her ne kadar yeni üniformaları ve parlatılmış ayakkabılarıyla derli toplu bir görünümleri olsa da, bir şeylerin gene de yanlış olduğunu söyledi. Üniformalar konusunda ona katıldım ancak görevlilerin başparmaklarını ceplerine sokmuş bir şekilde durdukla­ rını göstererek, bunun onlara zayıf ve yetersiz bir görüntü verdiğini belirt­ tim. Genel müdür ilk başta ne dediğimi anlamamış gibi göründü fakat anlattığım duruşu kendi üzerinde denemesini istediğimde, \"Haklısın! Anne­ lerini bekleyen küçük çocuklara benziyorlar bu halleriyle,\" dedi. Ertesi gün güvenlik görevlilerine, oteldeki konukları tedirgin etmeden nasıl otoriter bir görünümde duracakları gösterildi (eller arkada ve çene yukarıda). Bazen bu türden küçük şeyler çok fazla anlam ifade edebilir. Bu olayda da, yal­ nızca başparmakların görünmemesi bile düşük güven durumunu yansıtma­ ya yetiyordu - eminim kimse de kendi güvenlik ekibinin bu türden bir görüntü vermesini istemez, özellikle de Bogota, Kolombiya'da. Bu deneyi kendi üzerinizde deneyin. Başparmaklarınızı cebinize sokarak ayakta durun ve insanlara ne düşündüklerini sorun. Onların izle­ nim ve yorumları da bu duruşun vereceği beceriksiz ve zayıf havayı doğrulayacaktır. Hiçbir zaman bir başkan adayını ya da devlet liderini başparmaklarını cebine sokmuş bir şekilde göremezsiniz. Rahat ve ken­ dine güvenen kişilerde bu davranış kesinlikle görülmez (Bkz. Resim 55).

P:198

200 Beden Diliniz Başparmakların cebe sokulması, genellikle duyulan güvensizliğin ya da sosyal rahat­ sızlığın bir işareti olduğundan ve bu mesa­ jı çok çabuk karşı tarafa ilettiğinden, sakı­ nılması gereken bir davranıştır. başparmaklarını kemer bandının içinde tutabilir (Bkz. Resim 56). Jeni- tal çekidüzen hâkimiyet sağlamaya yönelik güçlü bir davranıştır ve özünde “Bana bakın, ben güçlü kudretli bir erkeğim ” m esajını iletir. Bu kitabı yazmaya başlamamın üzerinden çok zaman geçmemişti ki, Q uantico, V irginia’daki FBI eğitim m erkezinde girdiğim bir derste sözel olmayan bu davranışı tartışm aya açtım. Ö ğrencilerin ilk tepkisi, hiçbir erkeğin, özellikle de bilinçaltından gelen bir tepkiyle, cinselliği­ ni bu şekilde kaba bir yolla göze sokmayacağını söyleyerek dalga geç­ mek oldu. Hemen ertesi gün ise, öğrencilerden biri tüm sınıfa, erkekler

P:199

K ontrolü Ele A lm ak 201 Elleri kullanarak vücudun jenital bölgesine çekidüzen vermek daha çok, flört yıllarında genç erkeklerle kadınlarda görülmektedir ve üstünlük göstergesi bir davranıştır. tuvaletinde gözlemlediği bir başka öğrenciyi anlattı - bu öğrenci ayna­ nın önünde durmuş kendisine çekidüzen verdikten sonra, güneş gözlü­ ğünü takmış ve kibirli bir havada tuvaleti terk etmeden önce bir süre boyunca bahsettiğimiz jenital hareketi yapmıştı. Eminim ki bu öğrenci ne yaptığının bilincinde değildi. Aslına bakılacak olursa, jenital çeki­ düzen davranışı tahmin ettiğimizden çok daha fazla yapılmaktadır ve yalnızca kovboy filmlerinden de bahsetmiyorum! Şu ünlü televizyon dizisi “Neşeli G ünlerdeki Fonz karakterini anımsıyor muşunu/'.'

P:200

202 Beden Diliniz DÜŞÜK GÜVEN YA DA STRES GÖSTERGESİ EL DAVRANIŞLARI Yüksek güven göstergesi olan davranışların öbür yüzünde ise duyum­ sanan düşük güveni yansıtan davranışlar yer almaktadır. Bu davranış­ lar beynin deııeyimlediği rahatsızlık, güvensizlik ve kuşku hislerini yansıtır. Düşük güven göstergesi davranışlar, karşımızdaki kişinin rahatsız bir durumda bulunmaktan ya da kuşkuya veya sınırlı bir güven duygusuna neden olan düşüncelerden kaynaklanan olumsuz duygular içinde olduğuna dair bizi uyarmalıdır. Ellerin Donması Yapılan araştırmalar, yalan söyleyen insanların, dürüst kişilere kıyasla daha az el-kol hareketinde bulunduğunu, daha az dokunduğunu ve kol­ larını ve bacaklarım daha az oynattığını ortaya koym aktadır (Vrij, 2003, 65). Bu durum limbik tepkilerle de uyumludur. Tehdit durumun­ da (bir yalanın saptanması olasılığı), ilgi çekmemek için daha az hare­ ket ederiz ya da hareketlerimizi tamamıyla dondururuz. Bu davranış özellikle bir konuşma esnasında kolaylıkla fark edilebilir - kişi yalan söylerken kol hareketleri ciddi ölçüde kısıtlanırken, doğruyu söyleme­ si durum unda çok daha hareketli olacaktır. Tepkilerimizdeki bu tür değişiklikler düşünen beynimiz değil, limbik sistemimiz tarafından kontrol edildiğinden ötürü, sarf edilen sözcüklere kıyasla çok daha güvenilir ve karşımızdaki kişiyi okumak açısından çok daha faydalıdır - bu davranış değişiklikleri konuşmakta olan kişinin zihninde gerçekte ne olup bittiğinin göstergesidir (Bkz. Kutu 42). Bu nedenle bir gözü­ nüz her zaman birdenbire kısıtlanan el ve kol hareketlerinde olsun; bu sayede gözlemlediğiniz kişinin akimdan neler geçtiği hakkında çok fazla bilgi edinebilirsiniz.

P:201

Kontrolü Ele Alm ak 203 Ellerin Birleştirilmesi İnsanlar ellerini birleştirdiğinde ya da parmaklarını iç içe kenetlediğin­ de, özellikle de bu davranış belli bir yorum, olay ya da değişime tepki olarak gelmişse, genellikle stres ya da duyumsanan düşük güveni gös­ termektedir (Bkz. Resim 50). Dünyanın her yerinde görülen yatışmaya yönelik bu genel davranış insanlara dua ediyormuş gibi bir görünüm verebilir - bilinçaltmdan gelen bir tepki ya da benzeri bir şekilde, ger­ çekten dua ediyor da olabilirler. Davranışın şiddeti arttıkça, parmaklar­ da gücün uygulandığı yerlerde kan çekilmesinden ötürü ağarmış alan­ lar oluşabilir. Bu davranışı gösteren kişi için işlerin kötüleşmekte olduğunu çıkarabilirsiniz. _______________ Kulu42: HAREKETSİZBİR HİKÂYE_______________ Yıllar önce, polis memurlarına altı aylık oğlunun Tampa. Flonda dakı bir alışveriş merkezinin otoparkında kaçırıldığını anlatan genç bir kadını inandırıcı bulmamamın asıl nedeni, yalan söyleyen insanların çok daha az el-kol hareketi yapmaya meyilli oldukları bilgisinden başka bir şev değildi. Kadın hikâyesini anlatırken, hareketlerini bir izleme odasından gözlemliyordum. Genel olarak davranışlarını değerlendirdiğimde, memur­ lara kadının hikâyesine hiç inanmadığımı söyledim; çocuğu kaçırılan bîr anne için tavırları ve hareketleri çok durgundu İnsanlar doğrulardan bahsederken, onları anlamanızı sağlamak için ellerinden gelen her şeyi yapar; dinmeyen el-kol hareketleri ve yüz ifadeleriyle vurgu'ayıo bir ton ve tavır içinde olurlar. Ancak karşımızdaki kadın için bu durum geçeıl' değildi. Çocuğunun kaçırıldığını anlatan perişan olmuş bir anneden çok daha hararetli ve hareketli davranışlar bekleyeceğinizden ötürü, biz> kuş­ kuya sürükleyen de bu davranışların yokluğu oldu. En sonunda kod'1' plastik bir çöp torbasına sokarak çocuğunu öldürdüğünü itirat eni <aç- rılma hikâyesi baştan sona uydurmaydı Haıekeflerini kısıtlayan sisteminin donma tepkisi, kadının yalanım ve işlediği korkunç ortaya çıkarmıştı.

P:202

204 Beden Diliniz Ellerin İç İçe Geçmiş Bir Şekilde Birbirine Sürtülmesi yo da Ovulması Kuşku içinde olan (kuşku, düşük güven düzeyinin bir derecesidir) ya da düşük düzeyde stres yaşayan bir insanda, yalnızca hafif bir şekilde avuçların ovulması davranışı gözlemlenebilir (Bkz. Resim 57). Öte yandan, içinde bulunulan durum daha stresli bir hal almaya başlar ya da kişinin güven düzeyi düşmeye devam ederse, parmaklarla nazik bir şekilde avuçları ovduğu bu davranış, iç içe geçm iş parm aklarla ellerin okşandığı daha dramatik bir davranışa dönüşebilir (Bkz. Resim 58). Parm akların iç içe geçirilm esi, birçok sorgulam ada (hem kendi FBI deneyimlerimde hem de Kongre önündeki tanıklıklarda) gözlem ledi­ ğim. yüksek derecede sıkıntı göstergesi bir davranıştır. Aşırı ölçüde hassas bir konu açılır açılmaz, parmaklar gerilerek birbirine dolanır ve eller sürekli olarak birbirine sürtülür. Eller arasında artan temasın beyin için yatıştırıcı bir özellik taşıdığını söyleyebiliriz. Ç o ğ a z a m a n parmaklarımızı avucumuza Fotoğrafta görüldüğü gibi, parmakları­ sönerek ya du ellerimizi ovarak gergnlr mızı iç içe geçirerek ellerimizi ovduğu­ 3 ;rri;z ve l<ayç}ı!ı itui.m'Zi yatıştırmaya muzda, beyin aşırı endişe ve gerginlik ço h ıu ı durumundan çıkmak için daha çok temas ihtiyacı içindedir.

P:203

K ontrolü Ele A lm ak 205 Boyna Dokunmak Ellere odaklandığımız bu bölümde boyna dokunma davranışından bahsediyorum çünkü karşınızdaki kişinin ellerini takip ederseniz en sonunda kendinizi boyun bölgesinde bulursunuz. Konuşmaktayken boyunlarına dokunan insanlar, aslında normal bir güven düzeyinin aşa­ ğısında seyrettiklerini ya da stres altında olduklarını yansıtırlar. Stresli zam anlarda boyun bölgesinin, boğazın ve/veya boynun hemen altında­ ki çukur alanın ellerle örtülmesi, beynin o esnada tehdit arz eden, itiraz edilebilir, huzursuz edici, şüpheli ya da duygusal bir konuyla meşgul olduğunun evrensel ve güçlü bir işaretidir. Her ne kadar yalan söyleyen insanlarda bazen bu davranış gözlemlense de, boyna dokunmanın yalancılıkla doğrudan bir bağlantısı yoktur. Gözünüzü ellerin üzerinde tutacak olursanız, karşınızdaki insanda rahatsızlık ya da sıkıntı hisleri oluştuğunda, çok geçmeden boynuna dokunduğunu ya da bu bölgeyi elleriyle örttüğünü görürsünüz. Bu davranışa ne kadar çok tanık olduğumu size anlatamam ancak halen insanların çoğu ellerin boyna gitmesinin önemini fark edememiş durum dadır (Bkz. Kutu 43). Daha geçenlerde, bir konferans odasının dışında arkadaşım la sohbet ederken, bayan iş arkadaşlarımızdan birisi, bir eli boyun çukurunda, diğerinde ise cep telefonuyla yanımızdan geç­ ti. Durum u fark etmeyen arkadaşım sohbetini sürdürdü. Bayan arkada­ şımız telefonla konuşmasını tamamladığında, “Gidip ne olduğunu bir soralım , yanlış olan bir şeyler var/' dedim. Ve bayan arkadaşımızın yanm a gittiğimizde, kendisini okuldan aradıklarını, çocuklarından biri ­ nin yüksek ateşi olduğunu ve derhal eve gitmesi gerektiğini öğrendik. Boyna dokunm a davranışı çok güvenilir ve eksiksiz bilgi ileten bir davranış olduğundan dolayı her zaman yakın ilgimizi hak etmektedir.

P:204

206 Beden D iliniz _________ Kuru 43 BOYNUNA KADAR YALANA BATMIŞ BİRİSİ Büz' zamanlarda boyna dokunulmaması da ortada yanlış bir şeyler olduğunun işareti olabilir. Bir keresinde, tecavüz suçlamasıyla ilgili bir soruşîu'maya katılmıştım. Kendisine yönelik saldırıyı ihbar eden kadın son beş yıl içerisinde üç farklı tecavüz suçlamasında bulunmuştu; yani istatis- ‘ ksei oiarak da kuşku yaratan bir durum söz konusuydu. Kasete alınmış görüşmesini seyrederken, ne kadar korktuğundan ve kendisini ne denli penşan hissettiğinden bahsederken, kadının aşırı derecede durgun oldu­ ğunu ve bir kere bile boynuna ya da boynun altındaki çukurluk bölgeye dokjnmad^ğ-nı fark ettim. Bu davranışın gözlemlenmemesini şüpheli bul­ dum ve bu durumu soruşturmayı yürüten memurlara açıkladım. Kadının, b;r tecavüz kürbamnın yaşayacağı ıstırabın hiçbir işaretini göstermediği açı», bir şekilde ortadaydı. Aslına bakılacak olursa, bazen tecavüzün üzerinden o r yıllar geçtikten sonra bile, durum ortaya çıktığında, yıllar önce olanlar* anlatırken ellerini boyunlarına götüren çok fazla tecavüz mağduru kadın gördüm. Kadınla ilgili soruşturmayı derinleştirmemiz sonu­ cunda dava en sonunda düştü. Kadının tüm iddialarının uydurma olduğu­ nu: dahası kamunun binlerce dolarına ve zamanına mal olan bu duru­ mun nedeninin, anlattıklarına inanan ve yardımcı olmak isteyen bütün memurların, detektiflerin ve avukatların kendisine yönelik ilgisini sürdür­ mek istemesinden başka bir şey olmadığını öğrendik. Ellerin Mikroifadeleri M ikroifade, kişi olumsuz bir uyarana karşı norm alde vermesi beklenen tepkiyi bastırmak istediğinde oluşan, sözel olmayan anlık bir davranış­ tır (Ekm an. 2003, 15). M ikroifadelerde, davranış ne denli refleksiv ve kısa süreliyse, doğruluk oranı da aynı ölçüde yükselmektedir. M esela, patronun bir çalışana, iş arkadaşlarından birisinin hastalandığını ve bu nedenle hafta sonu çalışması gerektiğini söylediğini varsayalım. Bunu duyan çalışanın burnunun kırıştığını ya da yüzünde aptalca bir sırıtma

P:205

K ontrolü Ele A lm a k 207 oluştuğunu gözlemleyebilirsiniz - birdenbire oluşan ve çok kısa süren davranışlar. Memnuniyetsizlik göstergesi olan bu mikroifadeler kişinin gerçekte ne hissettiğinin tam bir dışavurumudur. Benzer şekilde, elle­ rimiz de sizi şaşkınlığa düşürecek birçok mikroifadeye sahiptir (Bkz. Kutu 44). EL DAVRANIŞLARINDAKİ DEĞİŞİKLİKLER ÇOK ÖNEMLİ BİLGİLERİ AÇIĞA ÇİKARABİLİR Sözel olm ayan tüm davranışlarda olduğu gibi, el hareketlerindeki anı değişiklikler de kişinin düşünce ve duygularında oluşan hızlı dönü­ şüm leri yansıtmaktadır. Yemek sırasında birdenbire ellerini uzaklaştı­ ran sevgililer görürseniz, bunu olumsuz bir işaret olarak yorumlayabi­ lirsiniz. Ellerin geri çekilmesi yalnızca birkaç saniye bile sürebilir ancak kişinin duygularına yönelik güvenilebilir, eşzamanlı bir göster­ gedir. Ellerin kademeli olarak geri çekilmesi de dikkate değer bir davra­ nıştır. Bir süre önce, üniversite yıllarından beri arkadaş olduğum bir çift tarafından yemeğe davet edildim. Yemeğin sonunda, masada otur­ m uş sohbet ederken finansal bazı konular açıldı ve mali sıkıntılar yaşa­ dıklarından bahsettiler. Kadın “paranın nasıl da buhar olup uçtuğun­ dan” yakınırken, kocasının elleri de aynı esnada ve kademeli olarak m asanın üzerinden yok oldu. Kadın konuşmaya devam ederken, erke­ ğin yavaş yavaş ellerini geri çekişini ve en sonunda dizlerinin ü/erine indirm esini gözlemledim. Bu türden uzaklaşmalar, kendimı/i tehdit altında hissettiğim iz zamanlarda oluşan psikolojik kaçışın (havalımızı sürdürm em ize yönelik limbik mekanizmamızın bir parçası) bir göster­ gesidir. Bu davranışı bana, kocanın bir şeyler gizliyor olabileceğini

P:206

208 Beden D ilin iz ___________________ Kutu 44: O R TA PAR M AK ___________________ Teliıng Lies (Yolan Söylemek) isimli önemli kitabında Dr. Paul Ekman, insaniarın memnuniyetsizlik ya da diğer gerçek hislerini bilinçaltından gelen bir tepkiyle dışa vuran mikroifadeleri açığa çıkarmak için yüksek sürat'i kameralar kullandığı deneyleri açıklamaktadır (Ekman, 1 9 91, 129- 131). Dr. Ekman tarafından altı çizilen mikroifadelerden biri de, orta par­ mak hareketidir. Benim de gözlemci olarak dahil olduğum ulusal güvenlik­ le ilgili önemi i bir davada, Adalet Bakanlığı yetkilisi ne zaman kendisine bîr soru yöneltse, sorgulanan kişilerden biri gözlüğünü düzeltmek için \"orta parmağını\" kullanıyordu. Adamın bu yetkiliden hiç hoşlanmadığı açık bir şekilde görülüyordu. Diğer yetkililer tarafından sorgulanırken benzeri dav­ ranışlarda bulunmuyor, yalnızca hoşlanmadığını açıkça belli ettiği bu A da­ let Bakanlığı yetkilisiyle konuşurken gözlüğünü sürekli olarak aynı parmakla düzeltiyordu. Başlangıçta, belirgin şekilde gözlemlenebilen ancak çok kısa süren bu davranışın tek bir yetkiliyle sınırlı olduğunu düşünmedik. Ancak ’ehimize olan şey, görüşmelerin kanuni delil olarak kaydedilmesiydi (bu tülden kayıtlar sayesinde şüpheliler daha az ceza almak için işbirliğine gidebilir}; böyîece gördüğümüz şeyin ne olduğunu anlamak için görüşme kayıtlarını inceleme imkânımız oldu. Belki de aynı ölçüde ilginç olan bir şey de, Adalet Bakanlığı yetkilisinin bu davranışın farkında olmamasıydı ve kendisine durumdan bahsettiğimiz­ de de, bunun şüphelinin kendisine yönelik duyduğu özel bir antipatinin işareti olabileceğini kabul etmedi. Fakat her şey sona erdiğinde, sorgula­ nan kişi gayet sert bir şekilde yetkiliye duyduğu öfkeyi açık etti. Kişiliklerin­ deki bu çarpışma nedeniyle, onunla yaptığı görüşmelerin ters gitmesi için elinden geleni yapmıştı. Ellerin mikroifadeleri (etleri bacaklarda sürüklemek ve avuçlar dize ulaştığında orta parmağı kaldırmak gibi) birçok farklı şekilde görülebilir. Bu aavTamş hem erkeklerde hem de kadınlarda gözlemlenmektedir. Mikroifa- deier çok hızlı bir şekilde gerçekleşir ve süren diğer faaliyetler ve hareket­ lerle kolaylıkla örtbas edilebilir. Bu davranışları her zaman takip edin ve yokaiadiğîmz takdirde kesinlikle göz ardı etmeyin. Mikroifadeler, husumet, rnemnuniyeteizlik, antipati, hor görme ya da aşağılama göstergesi olarak, geçer!- olan bağlam dahilinde incelenmeli ve değerlendirilmelidir.

P:207

Kontrolü Ele A lm ak 209 düşündürdü. Sonradan adamın, kumar alışkanlığı nedeniyle, eşiyle ortak hesaplarından sürekli para çektiği ortaya çıktı; maalesef evliliği­ nin yıkılmasıyla sonuçlanan bir hataydı bu. Hissettiği suçluluk duygu­ su ellerini neden masanın üzeriden çektiğini açıklıyor. Her ne kadar hareket yavaş ve kademeli olsa da, bir şeylerin yanlış olduğunu düşü­ nerek şüphelenmem için yeterliydi. Ellerle bağlantılı olarak yapabileceğiniz en önemli gözlemlerden biri de, ellerin hareketsizleşmesidir. Eller bir şeyler anlatmayı ya da vurgulamayı kestiğinde, bu durum genellikle beyin faaliyetlerindeki bir değişiklikle bağlantılıdır (sorun, kişinin anlattığı şeyin ne denli arkasında durduğu olabilir) ve bunu daha yakından gözlem için bir işa­ ret olarak değerlendirmeniz gerekmektedir. Daha ünce de birkaç kez belirttiğimiz gibi, el hareketlerindeki azalma ya da kesilme kişinin yalan söylüyor olmasından kaynaklanabilir fakat etraflıca düşünmeden hemen bu yargıya varmamalısınız. Bu türden bir durum gözlemlediği­ nizde çıkarmanız gereken tek nokta, beynin farklı bir duygu ya da düşünceyi iletiyor olduğudur. Davranışlardaki bu değişiklik yalnızca, muhtemel birçok farklı nedenden ötürü kişinin konuşulan şeye yönelik güvensizliğini ya da ilgisizliğini yansıtıyor olabilir. Unutmamalısınız ki, normal el davranışlarından herhangi bir sapma (artma, azalma ya da olağandışı bir başka durum) ifade edebileceği önemden ötürü dikkate alınmalıdır. EL VE PARMAK DAVRANIŞLARIYLA İLGİLİ SON BİRKAÇ NOKTA Birçoğumuz karşımızdaki insanın yüzüne odaklandığından, el davra­ nışlarının ilettiği bilgileri yeterli ölçüde değerleudırmemekte\\

P:208

210 Beden D iliniz Duyarlı ellerimiz yalnızca etrafımızdaki dünyayı hissedip algılamakla kalmaz, aynı zamanda bu dünyaya yönelik tepkilerimizi de yansıtır. Başvurduğumuz kredinin kabul edilip edilmediğini merak ederek bir banka m em urunun m asasına geçtiğim izde, hissettiğim iz tedirginlik ve gerginliği yansıtacak şekilde, ellerim iz önüm üzde ve parm aklarım ız iç içe geçmiş (dua eden birisi gibi) bir pozisyonda otururuz. Ya da bir iş toplantısında, kendimize duyduğumuz güveni diğer insanlara göstere­ cek şekilde, parmaklarımızı birleştiririz. Geçmiş yıllarda bize ihanet etmiş birinin adını duyduğumuzda ellerim iz titreyebilir. Eller ve par­ maklar çok önemli bilgiler içermektedir; tek yapmamız gereken, hare­ ketlerini doğru bir şekilde ve bağlam dahilinde gözlem leyerek çözüm ­ lemektir. Tek bir dokunuşu değerlendirerek birinin sizin hakkınızda nasıl hisler içinde olduğunu anlayabilirsiniz. Ellerim iz duygusal durum u­ muzun güçlü birer yansıtıcısıdır. Kurduğunuz sözel olmayan iletişim ­ lerde her zaman ellerinizden yararlanın ve diğer insanlar hakkında çok değerli bilgiler sağlayabilecek el hareket ve davranışlarına güvenin.

P:209

7 ZİHNİN TUVALİ Yüz Davranışları Söz konusu duygular olduğunda, yüzümüzü zihnimizin tuvali olarak görebiliriz. Hissettiklerim iz bir gülümseme, kaş çatışı ya da bu ikisi arasında kalan sınırsız mimikle tam olarak iletilebilir. Bu özelliğimizi, bizi diğer tüm hayvan türlerinden ayrı bir yere koyan ve gezegendeki ifade gücü en yüksek canlı haline getiren evrimsel bir lütuf olarak düşünebiliriz. Yüz ifadelerim iz -h e r şeyden çok- evrensel bir dil olarak hizmeti- m izdedir (kültürlerarası ortak dilimiz); ister burada (“burası” sizin için neresiyse) ister B om eo’da. Bu uluslararası dil, insanlığın ilk zamanla­ rından bu yana, ortak bir dile sahip olmayan kişiler arasında pratik bir iletişim yolu olarak kullanılmaktadır. İnsanları gözlemlerken, karşımızdaki kişinin şaşırdığını, ilgilendiği ni, sıkıldığını, bitkin düştüğünü, tedirginlik hissettiğini ya da gerginleş­ tiğini rahatlıkla saptayabiliriz. Arkadaşlarımızın yüzüne bakarak gücen diklerini, kuşku duyduklarını, sıkıntı içinde olduklarını, hayal kırıklığına uğradıklarını, şüphelendiklerini ya da kaygılandıklarını anlaşabiliri?. Çocukların ifadelerinden, üzgün, heyecanlı, şaşkın ya da sinirli oldukla-

P:210

212 Beden D iliniz rını çıkarabiliriz. Hiçbir zaman bize bu yüz ifadelerini nasıl göstereceği­ miz ya da yorumlayacağımız öğretilmemiştir ama gene de hepsini bilir, uygular, çözümler ve iletişimimizin bir parçası haline getiririz. Ağzımızı, dudaklarımızı, gözlerimizi, burnumuzu, alnımızı ve çenemizi kesin bir şekilde kontrol eden tüm kaslarla, insan yüzü çok geniş bir ifade yelpazesine sahiptir. İnsanlarda on binden fazla yüz ifa­ desi görülebildiği talimin edilmektedir (Ekman, 2003, 14-15). Bu çok yönlülük yüz davranışlarını aşırı ölçüde etkili kılm akta ve -b ir başka ifadeyle karışmadığı takdirde- tam anlamıyla dürüst birer dışavurum haline getirmektedir. Mutluluk, üzüntü, kızgınlık, korku, şaşkınlık, tiksinti, neşe, öfke, utanç, ıstırap ve alaka evrensel olarak tanımlanmış yüz ifadeleridir (Ekman, 2003, 1-37). M esela rahatsızlık veya huzursuzluk (bir bebeğin, çocuğun, yeniyetmenin, yetişkinin ya da ihtiyarın yüzünde olsun) dünyanın her yerinde tanım lanabilen bir ifadedir. Benzer şekilde, her şeyin yolunda olduğunu dışa vuran ifade­ leri de rahatlıkla yorumlarız. Her ne kadar yüzümüz hislerimizi açık bir şekilde dışavuruma yeti­ sine sahip olsa da, bunun her zaman böyle olacağı yönünde bir kaide de yoktur. Bunun nedeni, belli bir ölçüye kadar yüz ifadelerim izi kont­ rol edebiliyor oluşum uz ve böylece “başka bir yüz” takm abilm em izdir. Çok erken yaşlardan itibaren, ebeveynlerimiz tarafından, önüm üze konan yemeği sevmediğimizde yüzümüzü bozmamamız ya da hoşlan­ m adığımız birisine selam verirken zorla da olsa gülümsem emiz gerek­ tiğini öğreniriz. Aslına bakılacak olursa, bize öğretilen şey yüzlerim iz­ le yalan söylemem izdir. Öte yandan, zaman içinde gerçek hislerim izi saklamak konusunda ustalaşsak bile, arada sırada oluşan “sızıntıların” da önüne geçemeyiz. Yüzümüzü kullanarak yalan söylediğimizde, genellikle “oynadığı­ m ız” söylenir. Kuşkusuz, dünya çapındaki aktörler gerekli olan kurgu-

P:211

Zihnin Tuvali 213 sal hislere yönelik olarak her türlü yüzü takınabilir. Ancak ne yazık ki. dolandırıcılar ve bize ciddi zarar verebilecek diğer sahtekârların bazı­ ları da aynı yeteneğe sahiptir. Bu insanlar yalan söylerken, suç ortak­ lığı yaparken ya da karşılarındaki kişilerin algılarını etkilemeye çalışır­ ken, sahte gülümsemeler, sahte gözyaşları ya da sahte bakışlar aracılı­ ğıyla bir başka yüz takınabilir. Ancak gene de, yüz ifadeleri karşımızdaki kişinin ne düşündüğüne ve hissettiğine dair anlamlı bilgiler sunabilir. Yapmamız gereken, bu işaretlerin sahte olma ihtimaline karşı her zaman dikkatli olmaktır. Bu nedenle gözlemlediğimiz kişiye dair en doğru izlenimleri, davranış küm elerini -birbirlerini destekleyen ya da tümleyen hem yü/ hem de vücut işaretlerini- değerlendirerek edinebilirsiniz. Yüz ifadelerini bağ­ lam dahilinde değerlendirip sözel olmayan diğer davranışlarla karşılaş­ tırarak, beynin düşünmekte, hissetmekte ya da yapmayı planlamakta olduğu şeyi açığa çıkarabiliriz. Beyin, vücudumuzun omzumuzun üzerinde kalan kısmını iletişim ve ifade için tek bir tuval olarak kullan­ dığından dolayı, yüzümüzü ve boynumuzu tek bir başlık altında ince­ leyeceğiz: Sosyal yüzümüz. OLUMSUZ VE OLUMLU DUYGUSAL YÜZ İFADELERİ M em nuniyetsizlik, tiksinme, antipati, korku ve öfke gibi olumsu/ duy­ gular gerginleşm em ize neden olur. Bu gerginlik vücudumu/un içimle ve üzerinde birçok farklı şekilde kendisini gösterir. Yüzümü/de ger ginliğinnizi açığa vuran farklı işaretler eşzamanlı olarak olunabilir: çene kaslarının gerilmesi, burun kanatlarımı/m kalkması, gözlerin kısılm ası, ağızda titreme ya da dudak oklü/yonu (dudakların netede\\ se görünm eyecek kadar birleştirilmesi). Daha yakın bir gözlemde, goA-

P:212

214 Beden D iliniz rin sabit bir şekilde odaklandığını, boynun katılaştığını ve baş eğiminin yok olduğunu da görebilirsiniz. Karşınızdaki kişi hissettiği gerginliğe dair hiçbir şey söylemese de, bu işaretler söz konusu olduğunda kendi­ sini kötii hissettiğini ve beyninde belli olumsuz konuların döndüğünü kolaylıkla anlayabilirsiniz. Bu olumsuz duygusal işaretler dünyanın her yerinde benzer şekillerdedir ve gözlem açısından ciddi bir değer ifade ederler. Birisi kendisini kötü hissettiğinde, sözel olmayan bu işaretlerin tümü ya da yalnızca birkaçı gözlemlenebilir. İşaretler yumuşak ve gelip geçici olabileceği gibi, şiddetli ve belirgin bir kimlik taşıyabilir ve dakikalarca veya daha da uzun bir zaman boyunca sürebilir. Eski spagetti westem filmlerinde Clint Eastvvood’un düello öncesinde göz­ lerini nasıl hasım larına dikip baktığını düşünün. Bu bakış her şeyi anlatmaktadır. Elbette ki aktörler yüz ifadelerinin belirgin olması için özel olarak çalışmaktadır. Gerçek dünyada ise, daha ince, bilinçli ola­ rak gizlenmiş ya da yalnızca dikkatli bir şekilde gözlemlenmemiş oldukları için, sözel olmayan bu işaretlerin saptanması bazen daha güç olabilir (Bkz. Resim 59). M esela, bir gerginlik işareti olarak çenenin kasılmasını ele alalım. Bir iş toplantısı sonrasında yöneticilerden biri m eslektaşına dönerek, “Teklifim i yaptığım da B ill’in çenesinin nasıl kasıldığını sen de gör­ dün m ü?” diye sorabilir ve aldığı cevap da pekâlâ, “Hayır, ben öyle bir şey fark etm edim ,” olabilir (Bkz. Kutu 45). Kimseye sabit bir biçimde bakm am am ız gerektiğini öğrendiğimiz ve/veya nasıl söylen­ diğinden çok ne söylendiği üzerine yoğunlaştığımız için yüz ifadele­ rini kaçırırız. İnsanların çoğu zaman duygulanın gizlediğini ve dikkatli gözlem­ ciler olmadığımız takdirde bu duyguların saptanmasını çok daha güç bir hale getirdiklerini aklınızda tutun. Ayrıca yüz işaretleri fark edil-

P:213

Zihnin Tuvali 215 Gözleri kısarak bakmak, alnın kırışma:,’ ve yüzdeki eğilip bükulmeler sıkıntı ya da rahatsızlık göstergesidir Kulu 45: DUDAKLARIMSENİ SEVDİĞİMİ SÖYLÜYORAMA __________________ BAKIŞLARIM..._________________ Yüzleri söyledikleriyle açık bir şekilde çelişen işaretler verirken insan­ ların dudaklarından dökülen olumlu sözcükleri duydukça hayretlere düşü­ yorum. Yakın zamanlarda katıldığım bir partide, konuklardan biri çocuk­ larının girdiği güzel işler nedeniyle ne kadar memnun olduğu hakkında konuşuyordu. Ancak etrafındakiler adamı kutlarken, biraz sıkıntılı gülüm­ semesi ve gergin çene kasları belli oluyordu. Daha sonra karısıyla kont' şurken, kadın, çocuklarının hiçbir yere gidiyormuş gibi görünmeyen anlamsız işlerde çalıştıklarını ve ancak geçinebilecek kadar bu para kazandıklarını, bunun da kocasını çok üzdüğünü anlattı Adam ın so a .ü İ leri başka bir şey söylüyordu, yüzü başka. melerini zorlaştıracak kadar kısa süreli olabilir (mikroifaıleler). Ha\\a dan sudan gündelik bir konuşmada bu işaretler çok önemli olmayabilir fakat kişilerarası ciddi bir etkileşimde (sevgililer, ebeveynler ve çtv‘‘k

P:214

216 Beden D iliniz lar, iş yapan insanlar arasında ya da bir iş görüşm esinde) önem siz görünen küçük gerginlik işaretlerinin çok daha derinlerdeki duygusal bir çatışm ayı yansıtıyor olması muhtemeldir. Bilinçli beynim iz her zaman limbik tepkilerimizin üzerini örtemeye çalışır; bu nedenle yüze­ ye vuran her işaretin saptanması, karşımızdaki kişinin derinlerdeki düşünce ve planlarını anlam am ızı sağlayabileceğinden ötürü, kritik bir önem taşımaktadır. H er ne kadar birçok neşeli yüz ifadesi evrensel olarak ve kolaylık­ la tanınsa da, sözel olm ayan bu işaretler çeşitli nedenlerle bastırılabilir ya da saklanabilir ve saptanm aları çok daha zor bir hale gelebilir. M esela, bir poker oyununda iyi bir el aldığım ızda heyecanım ızı göster­ meyi ya da iş arkadaşlarım ızın onlardan daha iyi prim ler aldığımızı bilm elerini istemeyiz. Konumumuzu açık etm em izin akıllıca olm aya­ cağı anlarda m utluluk ve heyecanımızı gizlem eyi öğreniriz. Ö te yan­ dan, olum suz beden işaretleri gibi, gizli ya da kısıtlanm ış olum lu işa­ retler de tamamlayıcı özellikteki diğer davranışların dikkatli bir şekil­ de gözlem lenm esi ve değerlendirilm esiyle saptanabilir. Örneğin, yüzüm üzün açık edeceği bir heyecan dalgası tek başm a iyi bir gözlem ­ ci için durum um uzu belirlemek açısından yeterli olm ayabilir ancak ayaklarım ızın ortaya koyması m uhtemel tam amlayıcı heyecan işaretle­ ri sayesinde, gerçekten olumlu duygular içinde olduğum uz tasdik edi­ lebilir (Bkz. Kutu 46). Gerçek ve kısıtlanm am ış m utluluk hisleri yüze ve boyna yansım ak­ tadır. Olum lu duygular alındaki kırışık çizgilerin gerilm esi, ağız etra­ fındaki kasların rahatlam ası, dudakların tam olarak ortaya çıkışı (dudaklar sıkılm ış ya da gergin değildir) ve çevre kasların rahatlam ası sonucunda göz bölgesinin genişlem esi gibi işaretlerle ortaya konur. Tam anlam ıyla rahatladığım ızda, yüz kasları gevşer ve başım ız en korunm asız alan sayılabilecek boynum uzu açığa çıkaracak şekilde

P:215

Zihnin Tuvali 217 ___________ Kutu 46: YÜZ VEAYAKLARİÇİNYAŞAMGÜZEL_______ Geçenlerde Baltimore havaalanında uçağımı beklerken, gişede yanımda duran adam biletinin birinci sınıfa yükseltildiğini oğrend;k*er sonra, yerine oturup yüzünde istem dışı olarak oluşan gülümsemesin bas­ tırmaya çalıştı çünkü biletlerinin yükseltilmesin! bekleyen diğer yofcular n yanında sevincini belli etmek kabalık oiarak görülebilirdi. Yalnızca yüz ifadesine bakacak olsaydınız, adamın mutlu olduğunu söylemek ciddî bir iddia olurdu. Ardından, adamın iyi haberi vermek için karısıyla konuştu­ ğunu duydum ve her ne kadar yanında oturan yolcular kendini duyma­ sın diye sessizce konuşsa da, ayakları doğum gunu hediye-■ef'v açmak için bekleyen bir çocuğun ayakları gibi hoplayıp zpi yorau Apar ır neşeli ayakları mutlu hislerinin tamamlayıcısı difumundayoi Gövemleri­ nizi güçlendirmek için her zaman davranış kumeienne bakmanız ğini unutmayın. yana doğru hafifçe eğilir (Bkz. Resim 60). Genellikle flört anında görülebilecek ve kendimizi rahatsız hissettiğimizde, gerginleştiğimiz­ de, kuşkuya düştüğümüzde ya da tehdit altında olduğumuzda taklit etmemizin neredeyse imkânsız olduğu bu duruş yüksek rahatlığın bir göstergesidir (Bkz. Kutu 47). Kutu 47: ASANSÖRDEYAPAMAYACAĞINIZ»İRŞIY Bir sürü yabancı insanla bindiğiniz bir asansörde başınızı egerst bütün yolculuk boyunca bu pozisyonda lutmayı deneyin Buçok insen îçm bunu becermek çok güç olacaktır çünkü başın eğilmesi yalnızca ke^cV” . zi tam anlamıyla rahat hissettiğimiz zamanlarda mumkun otan b;‘ dovr-.j niştir - tanımadığınız insanlarla çevrili btr halde asansörde dibime*, >e kesinlikle bu zamanlardan biri değildir Asansörde, bavrnzı eğen*. h- s ne bakmaya çalışın. Bunu yapmakta çok daha fazla îor}aiKn:ak>;ou

P:216

218 Beden Diliniz İR esim 60 Başın eğilmesi, rahat, açık ve dost canlısı olduğunuz mesajını iletir. Hoşlanmadığı­ nız insanların yanında bu davranışta bulunmak çok güçtür. GÖZ HAREKETLERİNİN YORUMLANMASI G özlerim iz için ruhum uzun pencereleri denir. Bu nedenle, duygu ve düşüncelerim izin göstergesi olan sözel olm ayan işaretlerin bu iki geçidini incelem ek yerinde olacaktır. “Yalan söyleyen gözlerin” gibi sözleri olan çok fazla şarkı olsa da, gözlerimiz birçok faydalı bilgiyi dışa vurabilir. Aslına bakılacak olursa, gözlerimiz yaşamakta oldu­ ğumuz hisleri eksiksiz bir şekilde yansıtabilir çünkü üzerlerinde çok fazla kontrolüm üz yoktur. Hareketlerinde çok daha az refleksiv olan yüzüm üzün diğer kısım larının aksine, evrim im iz gözlerin içindeki ve etrafındaki kasları bu iki önemli organı tehlikelerden koruyacak şekilde tasarlam ıştır. Örneğin, göz küresinin içindeki kaslar, gözbe- beğini küçülterek çok hassas durum daki reseptörlerin aşırı ışıktan zarar görm esini engeller ya da tehlike yaratabilecek bir nesnenin yaklaşması durum unda gözlerin etrafındaki kaslar derhal göz kapak-

P:217

Zihnin Tuvali 219 larımızın kapanmasını sağlar. Bu otomatik tepki mekanizması aynı zamanda gözlerimizi yüzümüzün en dürüst parçalan durumuna getir­ mektedir. O halde, insanların ne düşündüğünü ve ne yapmaya niyetli olduğunu anlamamıza yardımcı olacak belirli göz hareketlerini daha yakından inceleyelim. Gözlerin Bloke Edilmesinin Bir Yolu Olarak Gözbebeklerinin Küçülmesi ve Gözlerin Kısılması Araştırmalar, şaşırma tepkisinin ötesine geçtiğimizde ve sevdiğimi/ bir şey gördüğümüzde gözbebeklerimizin büyüdüğünü; aksi durumlarda ise (üzerimizde olumsuz bir tesir bırakan bir şey gördüğümüzde; küçüldü­ ğünü göstermektedir (Bkz. Resim 61) (Hess, 1975a; Hess, 1975b). Üzer­ lerinde bilinçli bir kontrolümüzün olmadığı gözbebeklerimiz saniyenin onda biri gibi bir zaman diliminde hem harici (örneğin ışık değişimleri) hem de dahili uyaranlara (örneğin düşünceler) tepki verebilmektedir. Gözbebeklerimiz küçük ve görülmeleri güç olduğundan dolayı (özellik­ le de koyu renkli gözlerde) ve boyutlarındaki değişimlerin çok hızlı gerçekleşmesi nedeniyle, gözbebeği tepkilerinin gözlemlenmesi kolay R«sim 61 Bu diyagramda, gözbebeği genleşmesini ve büzülmesini gönjyorvunuz. . andan itibaren, kendimizi rahat hissettiğimiz zamanbıda gozbeDetoe^r-;. rtv»-: likle de duygusal anlamda bağlı olduğumuz ve sevdiğimi/ insana u t' ’ v.

P:218

220 Beden Diliniz değildir. Bu göz davranışları sözel olmayan iletişim açısından çok fay­ dalı olsa da, insanlar genellikle bu davranışlara bakmama veya göz ardı etme ya da gözlenıleseler bile bu işaretlerin karşılarındaki insanın duygu ve düşüncelerini yansıtma kapasitesini azımsama eğilimindedir. Heyecanlandığımızda, şaşırdığımızda ya da kendimizi birdenbire güç bir durumun içinde bulduğumuzda, gözlerimiz açılır. Aslına bakı­ lacak olursa, bu türden durumlarda yalnızca gözlerimiz genişlemekle kalmaz, aynı zamanda mümkün olan en çok miktarda ışığı alabilmek için gözbebeklerim iz de büyür ve böylelikle beyne m üm kün olduğun­ ca görsel bilgi iletilir. Kuşkusuz, bu irkilme tepkisi milyonlarca yıldır çok fazla işimize yaramıştır. Öte yandan, gördüğüm üz bilgiyi işleyip ve olumsuz bir şeyle karşı karşıya olduğumuzu anlarsak (tatsız bir sürpriz ya da fiili bir tehdit), gözbebeklerimiz derhal küçülecektir (Ek­ man, 2003. 151) (Bkz. Kutu 48). Gözbebeklerimiz küçüldüğünde önümüzdeki her şeye tam olarak odaklanacağından dolayı, kendim izi korum ak ya da kaçabilm ek için ihtiyacımız olan net görüş gücüne sahip oluruz (Nolte, 1999,431-432). Bu durum fotoğraf makinelerinin çalışma m antığına benzemektedir: diyafram açıklığı düşük, odak uzaklığı yüksek ve yakında ve uzakta olan her şey üzerine daha net odaklanma. Yeri gelm işken söyleyeyim, acil bir şekilde okum a gözlüklerine ihtiyaç duyup da bulamadığınızda, bir kâğıt parçası üzerinde küçük bir delik açın ve gözünüze doğru tutun; bu küçük aralık okuduğunuz şeyin tam olarak odaklanmasını sağlayacaktır. G özbebeğinin azami küçülmesi yeterli olmadığında, gözlerim izi kısarak aralığı mümkün olduğunca daraltır, aynı anda da gözlerim izi korum aya alm ış oluruz (Bkz. Resim 62). Birkaç yıl önce kızım la yürürken, tanıdığı birisinin yanından geç­ tik. A rkadaşına isteksiz bir şekilde el sallarken, aynı anda gözlerini

P:219

Zihnin Tuvali 221 __________ Kutu 48: KÜÇÜLÜRLERSE, SUÇLUDEMEKTİR_________ 1989 yılında, FBI için ulusal güvenlikle ilgili bir dava üzerine çalışırken, işbirliği gösteren ancak kesinlikle kendisiyle birlikte işin içinde yer alan diğer isimleri vermek istemeyen bir casusu defalarca sorguya almak zorunda kalmıştık. Sahip olduğu vatanseverlik, duygusunun ya da milyon­ larca insanın hayatını tehlikeye atmış oiab;leceg;nden dolay’ duyduğu endişelerin üzerine gitmemiz de bir işe yaramamıştı; bir çıkmaza girmiş­ tik. Casusun bildiği isimleri belirlememiz çok önemliydi çünkü d'şandakı bu adamlar ülke güvenliği açısından çok ciddi bir tehdı' e z ediyordu Başka hiçbir seçeneğimizin kalmadığı bir noktada FBi' paric* .^ ‘■■bo­ rat analistlerinden Marc Reeser, istediğimiz bilgileri atmak ; ?■ 3oze? olmayan davranışlar üzerine gitmemizi önerdi Casusun önüne, adamın bugüne dek birlikte ç a lış tır. h*id.ğ mır. (ve potansiyel olarak son olayda kendisine yardımcı olma a; mu•'remeli isimlerin yazılı olduğu, Reeser tarafından hazırlanmış kaklar koyduk. Her bir kartı eline aldığında, kartta ismi yazıiı olan kışı hakkında gene! olarak neler bildiğini anlatmasını istedik Casusun bize verdiğ> cevap­ larla çok fazla ilgilenmiyorduk çünkü söyledikleri doğru olmayabilirde bunun yerine, yüzünü takip ediyorduk. Özellikle iki kartta, adamm önce gözleri genişledi, bu ilk tepkinin ardından gözbebekleri küçüldü ve sonunda da gözlerini hafifçe kıstı. Bilinçaltından gelen bir tepkiyle bu iki ismi görmekten memnun olmadığını açık bit şekilde gösteımıştı ken­ disini tehlike altında hissettiği ortadaydı. Belki de bu kişiler ismıletini vermemesi için kendisini tehdit etmişti. Gözbebekleıindekı küçülme ve gözlerini hafifçe kısarak bakması, adamın işbirlikçilerini belirlemek içki sahip olduğumuz yegâne ipuçlarıydı. Adam, açık ettiği sözel olmavan işaretlerin farkında değildi ve biz de bu konuda bir yorumda buİumna- dık. Öte yandan, bu göz davranışım yakalayamamış olsaydık, soç konusu iki ismi asla belirleyemezdik Casusun iki suç oıtagı br sonra yakalandı sorguya alındı ve en sonunda da suçlarını itiraf etme­ leri sağlandı. Sorguladığımız casus ise, suç ortaklarını nusıl yakaiad c?*- mızı hiçbir şekilde anlayamadı.

P:220

222 Beden Diliniz Işığı ya da bize yanlış gelen şeyleri engeilemek için gözlerimizi kısarız. Sinir­ lendiğimizde ya da hoşlanmadığımız bir ses ya da müzik duyduğumuzda da göz­ lerimizi kısarak tepki veririz. kısmış olduğunu fark ettim. Aralarında kötü bir şeylerin geçmiş olabi­ leceğini düşünerek, kızıma bu arkadaşıyla arasının nasıl olduğunu sordum ve o da, kızın okuldan arkadaşı olduğunu ve zamanında bir laf dalaşı yaşadıklarını söyledi. İsteksizce de olsa el sallaması bir anlamda sosyal alışkanlıklardan kaynaklanıyordu ancak gözlerin kısılması ara­ larında (yedi yıldır beslenen) olumsuz duyguların dürüst ve açık bir göstergesiydi. Kızım, gerçek hislerini ele veren şeyin gözlerini kısması olduğunun farkında değildi ancak benim için bu davranışın bir işaret fişeğinden farkı yoktu (Bkz. Resim 63). Aynı durum iş dünyasında da geçerlidir. Müşterilerimiz ya da bir­ likte iş yaptığımız kişiler bir sözleşmeyi okurken birden gözlerini kısarlarsa, m etindeki bir şeyin kafalarında soruna yol açtığını ve his­ settikleri rahatsızlık ya da kuşkunun gözlerine yansıdığım çıkarabilir­ siniz. Büyük bir ihtimalle de bu kişiler fikir ayrılıklarını ya da memnu-

P:221

Zihnin Tuvali 223 G ö z le rin kısılması çok kısa sürebilir (sani­ yenin 1 / 8 'i ka da r b ir süre) ancak olum­ suz bir düşünce ya da duyguyu da eşzam anlı o larak yansıtabilir. niyetsizliklerini yansıtan çok açık işaretler verdiklerinin farkında olmayacaktır. Tedirgin ya da rahatsız oldukları zamanlarda bazı kişiler, gözlerini kısmanın yanı sıra, kaşlarını da çatabilir. Kemerli kaşlar yüksek güven ve olumlu duyguları işaret ederken (yer çekimi karşıtı bir davranış), çatılmış kaşlar genellikle, kişinin içinde bulunduğu zayıflık ve güven­ sizliği yansıtır (Bkz. Kutu 49). Gözlerin Bloke Edilmesi ya da Beynin Kendini Koruması Herhangi bir kameradan çok daha dikkate değer bir yapıya sahip olan gözlerimiz, temel bilgi edinme yolumuz olarak evrilmiştir. Aslına bakılacak olursa, algıladığımız bilgileri, gözlerin bloke edilmesi olarak bilinen ve beyni istenmeyen görüntüleri “görmekten” koruyan bir lun- bik sistem mekanizması aracılığıyla eleme yoluna gideriz. İster gö/le

P:222

224 Beden Diliniz Kutu 49 K A Ş L A R IN Ç A T IL M A S I: N E K A D A R A Ş A Ğ I İN EB İL İR S İN İZ ? Kaşların çatılması farklı birkaç anlam ifade edebilir. Bu farklı anlamlar içerisinde doğru olanı ayırt edebilmek için, kaşların hareket derecesini ve davranışın hangi bağlam dahilinde gerçekleştiğini değerlendirmeniz gerekmektedir. Örneğin, saldırganlaştığımız ya da çatışmacı bir ruha büründüğümüz zamanlarda bazen kaşlarımızı düşürür ve çatarız. Benzer şekilde, fiili ya da sezilen bir tehlike ya da tehdit durumunda da kaşları­ mızı düşürürüz. Keyfimiz kaçtığında, memnuniyetsizlik duyduğumuzda veya sinirlendiğimizde de bu davranışı gösteririz. Öte yandan, kaşları­ mızı çok fazla düşürdüğümüzde (mesela bir oyunda çok kötü yenilgiye uğramış bir çocuk gibi), bu davranışımız zayıflık ve güvensizliğin evrensel bir işaretidir. Bu davranış mütevazılık, yaltakçılık ya da itaatkârlığm bir göstergesi olabilir (özellikle de bir kowtow ya da sinme pozisyonuyla iç içe gelişirse) ve bize zarar verebilecek insanlar tarafından da bilinçli olarak kullanılabilir. Yapılan araştırmalar, mahkûmların, kimin zayıf ve kendine güvensiz olduğunu anlamak için hapishaneye yeni getirilen kişi­ lerde ifk baktıkları şeyin bu tedirgin, düşük kaşlı duruş olduğunu göster­ mektedir. Siz de sosyal ve iş ilişkilerinizde, karşınızdaki insanlarda zayıf­ lık ya da güç göstergesi olarak bu kaş hareketlerini değerlendirebilirsiniz. rin kısılması ister gözbebeklerinin küçülmesi yoluyla olsun, gözlerin boyutundaki herhangi bir küçülme, bilinçaltından kaynaklanan bir engelleme davranışı olarak görülebilir. Ve tüm engelleme davranışları endişe, memnuniyetsizlik, anlaşmazlık ya da algılanan potansiyel bir tehdidin işaretidir. Gözlerin bloke edilmesinin birçok şekli, insanların çoğunun ya bütünüyle kaçırdığı ya da ifade ettikleri anlamı göz ardı ettiği sözel olmayan iletişimin doğal ve genel bir parçasıdır (Bkz. Resim 64-67). Örneğin, birisinin size kötü haber verdiği bir anı düşünün. Yaşadığınız duygular nedeniyle muhtemelen bu davranışınızın farkında olmazsınız fakat haberi duyduğunuz anda göz kapaklarınız bir süre için kapanır.

P:223

Ellerle g ö zle rin kapatılması, “ Duyduğum, Konuşma esnasında gözlere kısa bir g ö rdü ğü m ya d a ö ğ re n d iğ im şeyden hiç dokunuş, karşınızdaki kişinin konuşulmak- hoşla n m a dım ,\" dem enin etkili bir yolu- ta olan konu hakkında olumsuz düşünce- dur. lere sahip olduğuna yönelik güçlü bir işarettir. İnsanlığın ilk zamanlarından kalma olan bu engelleme davranışı bey- Duyulan bir haber sonrasında göz kapak­ G ö z kapakları sıkı bir şekilde kapatıldı­ larının açılmasındaki bir gecikme ya da ğında, karşınızdaki kişinin olumsuz bir uzun süreli bir kapanma, olumsuz duygu­ haberi ya da olayı bütünüyle yok sayma­ ların ya da memnuniyetsizliğin bir işareti­ ya çalıştığını düşünebilirsiniz. dir.

P:224

226 Beden D iliniz ninıize kodlanmış durumdadır; henüz anne kamındaki bebeklerde bile gürültülü sesler karşısında gözlerin bloke edilmesi görülmektedir. Daha da şaşırtıcı olan bir başka gerçek de, görme engelli doğan çocuk­ ların kötü haber aldıkları zaman elleriyle gözlerini örtm esidir (Knapp & Hail, 2002, 42-52). Her ne kadar bu davranışın, duym a yetimizi ya da ardı sıra gelen düşünceleri asla engelleyemeyeceği gerçeğinin bilin­ cinde olsak da, yaşamımız boyunca kötü bir şey duyduğum uz zam an­ larda limbik sistem kaynaklı bu engelleme hareketine yöneliriz. Belki bu davranış yalnızca algıladığı kötü habere alışması için beyne belli bir mühlet tanımak ya da en derinlerdeki duygularımızla iletişim kurm a­ mız amacıyla gerçekleşmektedir. Ancak neden ne olursa olsun, beyni­ miz halen bizi bu davranışta bulunmaya yönlendirmektedir. Gözlerin bloke edilmesi birçok şekilde ortaya konabilir ve bu dav­ ranış (aldığımız kötü haber ister bütün insanları ilgilendiren, ister yal­ nızca bizim başımıza gelen bir şey olsun) herhangi bir trajik olayda gözlemlenebilir. İnsanlar bu türden durumlarda, tek ya da her iki elle­ riyle birlikte iki gözlerini birden veya gazete ya da kitap gibi bir nes­ neyle tüm yüzlerini kapatmaya yönelebilir. Düşünceler gibi dahili bil­ giler de bizi bu tepkiyi göstermeye itebilir. Önemli bir şeyi unuttuğunu fark eden bir insan bir anlığına gözlerini kapatır ve hatasını zihninde tartarken derin bir nefes alır. Geçerli olan bağlam dahilinde değerlendirildiklerinde, gözlerin bloke edilm esine yönelik davranışlar gözlem lenen kişinin düşünce ve hislerinin çok güçlü işaretleri olabilir. Uzaklaşmayı gösteren bu işaret­ ler olumsuz bir şeyin duyulmasıyla eşzamanlı olarak oluşmaktadır. Bir konuşma esnasında, söylediğimiz bir şeyin karşımızdaki insanda ciddi bir huzursuzluk ya da memnuniyetsizlik yarattığını anlamamızı sağla­ yacak en iyi işaretlerden birisi engellem e davranışlarıdır.

P:225

Zihnin Tuvali 227 FBI’da çalıştığım yıllarda gözlerin bloke edilmesine yönelik dav­ ranışları sözel olmayan işaretler olarak defalarca kullandığımı söyleye­ bilirim. Kitabın daha önceki kısımlarında geçen *'Bıız Kıracağı Cina­ yeti\" ve Porto Riko’daki otel yangını, bu göz davranışının önemine tanık olduğum sayısız olayın yalnızca iki örneğidir. Bugün de diğer insanların duygu ve düşüncelerini anlamak istediğim zamanlarda, göz­ leri kapatmaya yönelik bir davranış oluşup oluşmadığını takip ederim. Gözlerin bloke edilmesi genellikle kişide rahatsızlığa yol açan olumsuz bir şeyin görülmesi ya da duyulmasıvla bağlantılı olsa da. hu davranış düşük güvenin bir göstergesi olarak da oluşabilir. Sö/et olma­ yan işaretlerin çoğunda olduğu gibi, gözlerin bloke edilmesinin de en güvenilir ve değerli olduğu nokta, davranışın belirleyebildiğini/ önem­ li bir olayın ardı sıra cereyan ettiği zamanlardır. Gözlerin bloke edil­ mesi, karşınızdaki kişiye belli bir bilgi vermenizin ya da teklifte bulun­ manızın hemen ardından oluşmuşsa, ortada yanlış hir şeyler olduğunu ve kişinin bir nedenden ötürü rahatsızlık hissettiğini çıkarabilirsiniz. Bu noktada, karşınızdaki insanla olan ilişkinizi iyi tutmak ve geliştir­ mek istiyorsanız, nasıl devam etmeniz gerektiği üzerine yeniden düşünmenizi öneririm. Gözbebeklerinin Büyümesi, Kasların Kalkması ve FlaşGibi AçılanGözler Olumlu duyguları yansıtan birçok göz davranışı da bulunmaktadır. Örneğin, çok küçük yaşlarımızdan itibaren, annemizi gördüğümü/ anda gözlerimizde rahat bir ifade oluşur. Bir bebek doğumunun ü/erin den yetmiş iki saat geçmesiyle birlikte annesinin yüzünü gözleriyle takip edecek bir noktaya gelir ve bulunduğu ortama annesi girdiğinde memnuniyet ve ilgisini gösterecek şekilde gözleri açılır. Annede de rahat bir ifade oluşacağından, bebek annesinin gözlerin içine bakar.tk

P:226

22 8 Beden Diliniz sakinleşebilir. Gözlerin büyümesi olumlu bir işarettir; bu işareti göz­ lem lediğiniz kişinin kendisini iyi hissettiren bir şeyle ilişki içinde olduğunu anlayabilirsiniz. G özbebeklerinin küçülm esinin aksine, memnuniyet ve diğer olum­ lu duygular gözlerin büyümesiyle dışa vurulur. Beynin verdiği mesaj temel olarak, “Gördüğüm şeyden memnunum; daha iyi görmek istiyo­ rum !”dur. İnsanlar gördükleri üzerine tam anlamıyla bir memnuniyet duyduklarında, yalnızca gözbebekleri büyümekle kalmaz, aynı zaman­ da göz bölgesini genişletecek ve gözleri olduklarından daha büyük gösterecek şekilde kaşlar da yükselir (Bkz. Resim 68-69-70) (Knapp & Hail, 2002, 62-64). Bunun yanı sıra, bazı insanlar gözlerini mümkün olduğunca geniş bir şekilde açarak göz aralıklarını büyütürler - bu görüntüye göz/erin fla ş gibi açılması da denmektedir. Gözlerin bu genişlikte açılması genellikle şaşkınlık ya da olumlu bir olayla bağlan­ tılıdır (Bkz. Kutu 50). Bu durum ayrıca yer çekimi karşıtı davranışlara verilecek bir başka örnektir. Flaş Gözler G özlerin flaş gibi açılmasının farklı bir biçimi de, olumlu bir olay kar­ şısında çok hızlı bir şekilde gerçekleşen kaşların kalkması ya da flaş gözlerdir. Bu davranış yalnızca hoş bir sürprizin insanda uyandırdığı hislerin evrensel bir işareti olarak değil (kendisi için düzenlenmiş sürp­ riz partiye gelen bir insanın olası tepkilerini düşünün), aynı zamanda belli bir şeyi vurgulam ak ve duygusal yoğunluğu göstermek için de kullanılabilir. Şaşırdıkları zam an insanların kaşlarının kalkması ve gözlerinin kırpışması çok bilindik bir görüntüdür. Bu, gerçekliğine güvenebileceğiniz olumlu bir dışavurumdur. Birisi heyecan içinde bir

P:227

K endim izi iyi hissettiğimizde, gözlerim iz- Burada, olumlu tasW 'n b - g ö s te re s i d e b ir ra h a tla m a oluşur ve g erginlik aza- olarak, kaşlar bir keme» oiü^K.ıscak lir. d e hafifçe kalkmış d ürum ac. noktanın altını çizerken ya da bir hikâye anlatırken, aynı zamanda ka$- G ö zle rin flaş gibi açılması, binsin*' gorup h eyecanlandığım ızda ya d a gizleyence- y e c e ğ im iz ö lçüd e olumlu d uyg ularla dolu p taştığımızda gözlem lenebilir

P:228

230 Beden D iliniz hırının da kalkması muhtemeldir. Bu davranış kişinin gerçek ruh halini \\ ansıtır ve daha net bir görsel algılama sağlar. Muhtemelen kaşların kalkmasının sözel olmayan iletişim açısından en çok faydasını göreceğiniz nokta, bir şeyler anlatırken kişinin birden bu davranışı kesmesidir. Konuşulmakta olan şeyle duygusal bir bağlantı kuramadığımızda genellikle gözlerimizde de belirgin bir davranış göz­ lenmez. Bu tür bir durumda göz davranışlarının kesilmesi, karşınızdaki kişinin azalan ilgisinin bir göstergesidir ya da söylenen şeyin doğru olmadığını düşünmektedir. Hangi nedenin geçerli olduğunu ayırt etmek kolay değildir; bu durumda tek yapabileceğiniz, kaşların kalkmasına yönelik tepkilerde bir azalma ya da tamamen bir kesilme fark ettiğinizde karşı tarafta bir şeylerin değiştiğini anlamak olabilir. İnsanların konuş­ m akta ya da yapmakta oldukları şeylere ilgileri azaldıkça, yüz ifadeleri­ nin de eşzamanlı olarak değişmesi dikkate değer bir durumdur. Gözlerin Dikilmesi Bir insana doğrudan baktığımızda, bunun nedeni o insandan hoşlan­ m am ız, o insanı m erak etm em iz ya da tehdit etm ek istem em iz olabilir. Sevgililer sıklıkla birbirlerinin gözlerinin içine bakar; tıpkı bir annenin bebeğinin gözlerine dalıp gittiği gibi. Fakat tehlikeli insanlar da hedef­ lerini etki altına alm ak ya da tehdit etm ek için gözlerini dikerek baka­ b ilir (Ted B undy ve C harles M an so n ’m bakışlarını düşünün). D iğer bir deyişle beyin, aşk, ilgi ya da nefret duygularını iletmek için tek bir bakışı (gözlerin güçlü bir şekilde dikilm esi) devreye sokar. Bu neden­ den dolayı, karşımızdaki kişinin bizden hoşlandığını (rahat bir gülüm­ sem e) ya da hoşlanmadığım (gerginleşmiş bir çene, sıkılmış dudaklar) anlamak için, gözlerin dikilmesiyle aynı anda oluşan diğer yüz ifadele­ rine bakmam ız gerekir.

P:229

Zihnin Tuvali 231 ______________ Kutu50. FLAŞPATLADIĞINDA_____________ Sevdiğimiz birisini gördüğümüzde ya da bir süredir haber alamadığımız bir arkadaşımızla karşılaşmanın şaşkınlığını yaşadığımızda, büyüyen gözbebeklerimizle eşzamanlı olarak gözlerimizi de mümkün olduğunca açarız. İş ortamında, patronunuz size bakarken gözlerini geniş bir şekı'de açıyorsa sizden gerçekten hoşlandığını ya da onun takdirini kazanacak bir şey yapmış olduğunuzu anlayabilirsiniz. Flört esnasında, iş yaparken ya da birisinin arkadaşlığın: kazanmak istediğinizde, doğru yolda olup olmadığınızı anlamak için bu ona*<av~c davranışı gözlemleyebilirsiniz. Örneğin, büyük bir sevgiyle erkek a;«ada­ şına bakan genç bir kızın kocaman hülyalı gözlerini düşünün. Kısaca?• gözleri takip edin - ne kadar büyürlerse, işier de aynı olçude yolunda demektir! Diğer bir taraftan, (gözlerin kısılması, kaşlann dujmes. va da gözbebeklerinin küçülmesi yoluyla) gözlerin çekildiğin1görürseniz, v e r i­ den düşünmeli ve davranışsal taktiklerinizi değiştirmelisiniz Bir uyarıda bulunmak istiyorum. Gözbebeklerinin büyümesi ya da küçülmesi duygular ve olaylardan bağımsız olarak, ışık düzeyindeki değişimler, tıbbi durumlar ve belli ilaçların etkisiyle de gerçekieşebi!> Bu etmenleri dikkate almadığınız takdirde, yanlış çıkarımlara ulaşabilirseniz. Bunun tersine, konuşma esnasında uzaklara bakmaya başladığı­ m ızda, bunu bir konu üzerinde daha net bir şekilde düşünmek ve konuşm akta olduğumuz insana bakarak dikkatimizi dağıtmamak için yaparız. Bu davranış genellikle kabalık ya da bir karşı koyma olarak değerlendirilerek yanlış yorumlanır ancak hiç de öyle değildir. Bir aldatm a ya da ilgisizlik de söz konusu değildir; aslına bakılacak olur­ sa bu bir rahatlık göstergesidir (Vrij, 2003, 88-89). Örneğin arkadaş­ larım ızla konuşurken, kendimizi çoğu zaman uzaklara bakarken buluruz. Bunun nedeni hissettiğimiz rahatlıktan başka bir şey d e lil­ dir; lim bik beynimiz karşımızdaki insandan bir /arar gelmesini bok

P:230

23 2 Beden D iliniz lemez. Karşınızdaki insan yalnızca uzaklara dalıp gitti diye, bunu bir yalancılık, ilgisizlik ya da memnuniyetsizlik göstergesi olarak alm a­ yın. Çoğu zaman düşüncelerimize netlik kazandırmak için uzaklara bakarız. Gözlerimizi konuşmakta olan kişiden alarak uzaklara bakmamızın birçok başka nedeni de olabilir. Gözlerin aşağı dikilmesi, kişinin bir duygu ya da düşünceyle meşgul olduğunu, içsel bir konuşma sürdür­ düğünü ya da uysal tutumunu gösteriyor olabilir. Birçok kültürde, göz­ leri aşağı dikmek ya da göz istikrahı, otorite konum undaki bir kişinin karşısında veya üst konumdan bir kişinin varlığında insanlardan bekle­ nen bir davranıştır. Genellikle çocuklara da, ebeveynleri ya da bir yetişkin tarafından azarlanırken hürmetkâr bir şekilde aşağı bakmaları öğütlenir (Johnson, 2007, 277-290). Diğer bir yandan, birisinin başına utanç verici bir durum geldiğinde, seyirci konum undaki insanlar neza­ ketleri nedeniyle bakışlarını başka bir yöne çevirebilir. Gözleri aşağı dikmenin kesinkes sahtekârlığa dair bir işaret olduğunu asla düşünm e­ m elisin iz. Yapılan araştırmalar, tüm kültürlerde hakim durum da olan bireyle­ rin gözlerini dikip bakma hakkına daha çok sahip olduğunu göster­ mektedir. Aslında, bu bireylerin diledikleri her yere ve her şeye bakma haklan saklıdır. Daha aşağı konumdaki insanlar ise nereye ve ne zaman bakabilecekleri konusunda kısıtlanmış bir durumdadır. Örneğin gele­ nekler, kraliyet sınıfının varlığında, aynen kilisede olduğu gibi, başla­ rın eğilmesini dikte etmektedir. Genel bir kural olarak, hakim durum­ daki bireyler daha alt konumdaki insanları görm ezden gelmeye m eyil­ liyken, aşağı konum dakiler de tam tersine hakim dürüm dakilere belli bir mesafeden bakma eğilimi gösterir. Diğer bir şekilde ortaya koyacak olursak, yüksek konum sahibi bireyler lakayt, um ursam az bir tutum içinde olabilirken, aşağı konum dakilerin yönelttikleri bakışlarıyla her

P:231

Zihnin Tuvali 233 zaman hizmete hazır bir durumda olması beklenir. Kral bakışlarını dilediği kişiye çevirmekte özgürdür; fakat geri kalan herkes, odadan çıkarken bile, yüzünü krala dönmek zorundadır. Birçok işveren bana, iş görüşmesi esnasında adayın, ivsanki mekân kendisininm iş gibi”, gözleriyle tüm odayı taramasından hiç hoşlanma­ dıklarını belirtmiştir. Çünkü serbest durumda gezinen bakışlar kişiye ilgisiz ya da üstün bir konumdaymış gibi bir hava verir ve tabii ki bu da karşı tarafta kötü bir izlenime neden olur. Görüşmeye gittiğiniz iş yerinde çalışm aktan hoşlanıp hoşlanmayacağınızı anlamak için etrafı­ nıza göz gezdiriyor olsanız bile, bakışlarınızı sizinle görüşen kişiye odaklamadığınız müddetçe hiçbir şansınızın kalmayacağını aklınızdan çıkarmamalısınız. Gözlerin Kırpışması Heyecanlandığımızda, başımızı bir belaya soktuğumuzda, sinirlerimiz bozulduğunda ya da endişelendiğimizde daha fazla göz kırpmaya baş­ larız ve sakinleşmemizle birlikte bu oran da normale döner. Hızlı göz kırpma serileri içsel bir mücadelenin yansıması olabilir. Örneğin, biri­ si hoşlanmadığım ız bir şey söylediğinde göz kapaklarımız titreşecek- tir. Benzer şekilde, bir konuşmada kendimizi ifade etmekte zorlandığı­ mızda da aynı davranışı gösterebiliriz (Bkz. Kutu 51). G ö/ kapakları­ nın titreşmesi kendi performansımıza ya da aldığımız bilgiye >önelik olarak yaşadığımız içsel sıkıntının bir dışavurumudur. Muhtemelen bunu en çok yapan aktör, şaşırdığını, hayrete düştüğünü, bir şeylerle mücadele içinde olduğunu ya da bir başka şekilde sıkıntı yaşadığını göstermek için göz kapaklarını kırpıştıran Hugh Grant'tir. Sözel olmayan iletişim öğrencilerine bu konuyu sorduğunu/da size Başkan Richard Nixon’m “Ben bir sahtekâr değilini!\" konuşma

P:232

İtadan Diliniz ____ Kulu SI G Ö Z KIRPM A DAVRANIŞIN A O D A K LA N M A ________ ( m V k ı l ) >1 ik lı l l l l l l l l k l l | Ilg ın ı I M İ I I ı |ı ) /!< ’ ltll* MIH 4 , , l l l . V l l l l d l I ( j o f ’j i u b i t ş o k il d o ı'k u ın u m /n vti d ııv if ııııiilı.ıııııı/ı I >unn {jö ıu a y d ild iııd rıı/d y a td ıtrif t o ltıh ıliı V 'ııu n jlfi, ’.ı>r.y<ı! İmi Ituluşm ıul<ı ya 11<i iş k,>|>lfınli-MMcJcı# ıiülcı bit ! K v U t n ı, kıılilıtiK ıld tm la lid llık d u /o y in i a n la m a k için bu d a vra n ışa K ı k a m k v«> ; j t ». b ıp d k ld iı lilio y tîiı bit Ki rjöıüı-.u biı »y^* ?r'n ^,u ^ y ir,în ı d iıın ı M klifjm ı atıl»ıytı< a klıı o lm n y u n b it işa ıo l *»k’.ik.MV biı b ilg i k<)\\iku)iklıı vo b d /l İnsanlarda, <un sıkın bit konu o tla y o çıkar ç ık m a / iH'>/l<’m lnı«'l>iliı A /V m 'Iu bit konuktu» t s ıta s ıııd d , ka rşım ızd a ki kişi b iıd o n b in ' »n vl« 'tim kıi| »ııutya b aşlam ışsa, kanunun tartışm alı y a d a ka bu l o d i İ n i n '/ biı hal a id iy im v r m uh lnn o lon kısa ;;üio Için do dr; b aşka bir ko nu ya t j< \\iltn tn'jinı atık ly a b ilıc .in i/, vS ö / d a lm a y a n bu işaretin b ird o n b i 10 cmla y a çıkm ası o n o ın li biı d uıu m d uı v v konuklar ını/.ın y a d a ka rşınız­ d a k i kikinin t a h a l » i sl i yorsanız ye»/ a id i «dilm «m elidiı. İnsanlaıın j j o / ki(|>tna o ıa n ı b irb iılo tin d o n la ik lilik yö îik m -îb ile c o y in d e n ölürü (özel- likio d o yeni biı konlakt Imıso alışm aya çalışıyoılaısa), esas o la ıa k b a k ­ m a n ı/ y u ır k o n şov k a ış ım /d a k i kişinin t 10/ kııp m a o ra n ın d a k i d e ğ iş im le r o lm a lıd ır. Bu a ta n d a k i a n lık b it iniş y a d a çıkış kişinin d u y g u ve d üşü nce letim » d a iı b ir likit tK İİm n e n i/i sa kla ya b ilir, sun yaparken göz kırpma oratıtıuiaki artıştan bahsedeceklerdir. Gerçek şu ki. kişi yalan söylüyor olsıııı ya da olmasın, stres altındaki insanların pil* kırpma oram hızlı bir şekilde artmaktadır. Başkan Bili Clinton’ın yeminli iİade esnasındaki göz kırpma oranını incelediğimde, hissettiği baskı nedeniyle bu oranın beş kat arttığını görmüştüm. Her ne kadar öyle görünüyor olsa da, yalnızca daha çok göz kırptığı için birini yalancılıkla itham edemem. Çiinkü, insanların Önünde sorgulanmak da dahil olmak iizere. stres yaratan her türlü durum göz kırpma oranının artmasına neden olabilir.

P:233

Zihnin Tuvali 235 Yan Gözle Bakmak Birisine yun %özle bakmak baş ve gözlerle gerçekleştirilen bir davra­ nıştır (Bkz. Kesim 71). Yana yatmış ya da hafifçe eğilmiş bir baş duru­ şu ve yan yan bakmak ya da gözlerin kısa bir an için yana kaymasıyla gerçekleşen bu davranışı, karşımızdaki insana kuşkuyla baktığımızda veya söylediklerinin geçerliliğini sorgularken gösteririz. Bazı durum­ larda bu vücut işareti çok hızlı bir şekilde gerçekleşir; diğer zamanlar­ da ise etkileşim müddetince iğneleyici bir hava kazanacak kadar sür­ dürülebilir. Saygısızca olmaktan ziyade, meraklı ya da ihtiyatlı olarak değerlendirilebilecek sözel olmayan bu davranışın saptanması oldukça kolaydır ve verdiği mesaj da “Seni dinliyorum ama söylediklerini kabul etmiş değilim - en azından şimdilik” şeklinde alınabilir. Karşımızdaki insana tam anlamıyla güvenme­ diğim izde ya da ikna olmadığımızda, bu fotoğrafta olduğu gibi, yan gözle bakmamız muhtemeldir.

P:234

236 Beden D iliniz AĞIZ DAVRANIŞLARININ ANLAŞILMASI Ağzım ız da, tıpkı gözlerimiz gibi, diğer insanlarla kurduğunuz ilişki­ lerde daha etkili olmanıza yardımcı olabilecek bir dizi güvenilir ve kayda değer işaret göstermektedir. Ancak ağız davranışları düşünen beyin tarafından çarpıtılabileceğinden ötürü, yorumlama konusunda çok dikkatli olmak gerekmektedir. İnceleyeceğimiz işaretlerle, ağız davranışlarına yönelik bazı odak noktalara bakalım. Sahte ve Gerçek Gülümsemeler İnsanların hem sahte hem de gerçek bir gülümsemeleri olduğu araştır­ m acılar tarafından ortaya konmuştur (Ekman, 2003, 205-207). Sahte gülüm sem emizi bize çok yakın olmayan insanlara yönelik sosyal bir araç olarak kullanırken, gerçek gülümsememizi gerçekten um ursadığı­ m ız insanlar ve olaylar için saklarız (Bkz. Kutu 52). G erçek bir gülüm sem e esas olarak iki kasın harekete geçm esi sonu­ cunda oluşur: ağzımızın köşelerinden elmacık kemiğine doğru uzanan zygom aticus m ajör ve gözleri çevreleyen orbicularis ocııli. Bu kaslar çift taraflı olarak harekete geçtiğinde, ağzımızın köşelerden yükselme­ sini, göz kenarlarının buruşm asını ve bunun sonucunda da sıcak ve içten bir gülüm senin oluşmasını sağlam aktadır (Bkz. Resim 72). Sosyal zorunluluktan ya da sahte bir şekilde gülüm sediğim izde, dudak köşeleri ıisorious olarak bilinen bir kas sayesinde yanaklara doğru gerilir. Bu kas çift taraflı olarak harekete geçtiğinde, ağzın köşelerden yanaklara doğru çekilm esini sağlar ancak içten bir gülüm sem ede olduğu gibi, köşelerin yukarı doğru kalm ası gerçek­ leşm ez (Bkz. Resim 73). İlginçtir ki, henüz birkaç haftalık bebekler z\\%omatic (içten) gülüm sem elerini anneleri için hazır ederken, geri­ ye kalan diğerleri için risorious (biraz daha sahte) gülüm sem elerini

P:235

______________ Kutu52 GÜIÜMSEME-ÖLÇER______________ Biraz çalışmayla, sahte gülümsemeler! gerçeklerinden ayırabilecek bir noktaya gelebilirsiniz. Öğrenme surecinizi hızland-racak kolay yollardan biri, tanıdığınız insanların diğerlerim nasıl selamladığım ya da karşıladı­ ğını gözlemlemektir. Örneğin, iş ortağınızın A kişisinden hoşlandığını, B kişisinden ise hoşlanmadığını biliyorsanız ve bu kişilerin ;kısi de ofisinize davet edilmişse, konuklarım kapıda karşılarken ortağınızın davranışlarım takip edin. Neredeyse aynı anda birbirinden bütünüyle farklı iti gülüm­ seme görmeniz çok muhtemeldir. Gerçek ve sahte gülümsemeleri ayırt edebilmeye başiad a rvzda. bu yetinizi insanların sizin hakkınızda gerçekte ne hisbetti'iervv oflamanıza yardımcı olacak bir kriter olarak kullanabilirsiniz. Bunun yan! yry. fikir ve önerilerinizin diğer insanlar tarafından nasıl karşılandığa.’ anlamak iç«n farklı tiplerdeki gülümsemeleri de değerlendirebita'nız. Içte^ gülümseme­ lerle karşılanan fikirlerin üzerine gitmeli ve öncelikli otamak ou fik*r!eri tezgâhınıza sürmelisiniz. Sahte gülümsemelerle karşılanan önerileriniz' ise yeniden değerlendirmeye almalı ya da tümden rafa kaldırmalısınız. Gülümseme ölçme yetiniz dostlarınız, eşiniz, iş arkadaşlarınız, çocuklarınız ve hatta patronunuzla olan ilişkilerinizde işinize yarayacaktır. Bu gözlem yeteneği her türlü ve her aşamadaki kişilerarası ilişkide insan­ ların hislerine dair fikir sahibi olmanızı sağlayabilir Gerçek bir gülümseme ağız, kerıaılarının Bu ise sahte ya do ne/-.ıkefe<ı t\\ı gözlere doğru kalkmasını sağlar gülümsemedir a ğ * Kösken Uakk*a doğru hareket edeıken, ı.\\> az duygu oktm m abadü

P:236

2 3 8 Beden D iliniz kullanm aya başlar. Kendinizi m utsuz ya da hasta hissettiğinizde, :ygi>Hhiticus m ajoris ve orbicularis ocııli kaslarınızı kullanarak tam anlam ıyla gülm eniz çok zordur. Belli bir duygu yoksunluğu içindey­ ken gerçek gülüm sem elerim izi taklit etm em iz hiç de kolay değildir. Kaybolan Dudaklar, Dudakların Bastırılması ve Baş Aşağı Bir \"U\" Son zam anlarda Kongre önünde ifade veren kim in fotoğrafına bak­ sanız dudakları kaybolm uş gibi görünüyorsa, bunun nedeni strestir. Bu hususta sizi temin edebilirim çünkü söz konusu olan Kongre önüne çıkm ak gibi stresli bir şey olduğunda, sözel olmayan hiçbir işaret dudakların kaybolm asından daha evrensel değildir. Stresli zam anlarım ızda, bilinçaltından gelen bir tepkiyle dudaklarım ızı geri çekeriz. D udaklarım ızı bastırdığım ızda, bunu lim bik beynim izin bir uya­ rısı olarak düşünebiliriz - kendim izi kapatm am ız ve vücudum uzun içine hiçbir şeyin girm esine m üsaade etm em em iz gerektiği yönünde bir uyarı (Bkz. Resim 74). Çünkü stres yaratan bir durum un içinde olduğum uzdan ötürü, zihnim izin çok ciddi m eselelerle m eşgul olm ası m uhtem eldir. Dudakların bastırılm ası gerçek zam anlı olarak ortaya konan ve olum suz duyguların göstergesi sayılabilecek bir davranıştır (Bkz. Kutu 53). Bu davranış kişinin rahatsız bir durum da olduğunun ve bir şeylerin yanlış gittiğinin açık bir göstergesidir ve nadiren olum lu bir anlam ifade etm ektedir. D udakların bastırılm ası kişinin yalan söylediği ya da bir aldatm aca içinde olduğu anlam ına gelm ez. Yalnızca o an için stres altında olm aktan kaynaklanan bir durum dur. Bir sonraki fotoğraf serisinde (Resim 75-78), dudakların nasıl kadem eli bir şekiide tam durum dan (“her şey yolunda”), kaybolm a ya

P:237

Dudaklar ağzın içinde kaybolduğunda, bu davranışın nedeni muhtemelen stres ya da endişedir. Kutu 53: GİZLENENTEKŞEYDUDAKLAROLMADIĞINDA Görüşmelerde, sorgulamalarda ya da birisi bir açıklama yaparken., diğer işaretlerin yanında, kişinin dudaklarını bastırıp bastırmadığına da bakarım. Bu davranış, örneğin kişiye zor bir soru sorulduğunda gözlem­ lenebilecek güvenilir bir işarettir fakat anlamı illa kişinin yalan söylüyor olması değildir. Dudakların bastırılması daha çok, bell;. bir sorunun kişi üzerinde olumsuz bir uyaran olarak etki göstermesi ve rahatsızlık yarat­ masıyla ilgilidir. Mesela, karşımdaki kişiye, \"Benden gizlediğin bu şey mi var yoksa?\" diye sorduğumda, dudaklarını bastırdığım görüşsem., bunun anlamı gerçekten de benden bir şeyler gizliyor olduğudur özellikle de konuşma içinde yalnızca bu türden bir soruya karşılık olarak oluşmuşsa ve normalde görülmüyorsa, bu işareti önemli bir veri oiarak olabildiniz Bu durum benim için kişide sıkıntı yaratan noktanın uzenne gitmem gerek­ tiğini gösteren bir işarettir.

P:238

240 Beden D iliniz da bastırılma durumuna (“yolunda olmayan bir şeyler var\") geçtiğini göreceği/. Özellikle son fotoğrafta (Resim 78), ağzın nasıl düştüğüne ve baş aşağı bir “U ” harfini andırdığına dikkat edin. Bu davranış yük­ sek düzeyde bir sıkıntının (rahatsızlık durumunun) göstergesi ve karşı­ nızdaki kişinin aşırı stres altında olduğunun çok güçlü bir işaretidir. Derslerimde öğrencilerden dudaklarını sıkmalarını ve birbirlerine bakmalarını istiyorum (bunu siz de arkadaşlarınızla denem ek isteyebi­ lirsiniz). En sonunda farkına varmalarını istediğim nokta, bilinçli ola­ rak dudaklarını geri çekerek yok edebilmelerine rağmen dudaklarının düz çizgisini bozamamalarıdır. Bu davranışı deneyen insanların büyük bir çoğunluğu ağızlarının ters bir “U ” şeklini alm asını sağlayacak şekilde ağız köşelerini aşağı doğru indirmeyi başaram az. Peki ama bunun nedeni nedir? Çünkü bu davranış, gerçekten stres altında ya da sıkıntılı olmadığımız takdirde taklit edemeyeceğimiz, limbik beyin kaynaklı bir tepkidir. Bazı insanlarda ağız köşelerinin aşağı dönük bir görüntüye sahip olmasının normal bir durum olduğunu ve stres belirti­ si olarak değerlendirilem eyeceğini de her zam an aklınızda tutun. Öte yandan, bu davranış birçok insanda olumsuz duygu ya da düşüncelerin net bir göstergesidir. Dudak Bükmek Siz ya da bir başkası konuşurken, her zaman aranızda dudaklarını büken birisi olup olm adığına bakın (Bkz. Resim 79). Bu davranış genellikle söylenen şeye katılmadıkları ya da farklı bir düşünce veya fikre sahip oldukları anlam ına gelmektedir. Bu gözlem yetisine sahip olm anız, sunum unuzu nasıl yapmanız gerektiği, teklifinizi nasıl değiş­ tirebileceğiniz ya da konuşm anızı nasıl sürdürm enizin daha iyi olacağı gibi noktalarda size yardım cı olabilir. Dudaklarını büken kişinin sizin­ le tam anlam ıyla bir fikir ayrılığı içinde mi olduğunu yoksa konuyu

P:239

Dudaklar tam olarak görünüyorsa, kişi Stresie b-rlıkte dudakta? g ç r:'rr>eve ve muhtemelen rahat bir ruh hali içindedir. yavaş yavaş kcyboj.rr>avc oa^ia r Dudakların bastırılması, stres ya da tedir­ Dudaklar tamamen kayboKİifğu rnia ve ginliği yansıtır ve bu fotoğrafta olduğu a ğ ız köşelen aşağı düdüğünde. o k r o * gibi, dudakların ortadan kaybolmasına d uyg ular ve rahatlık konumu vo k aic neden olabilir. stres tedirginlik ve e n d iş e li a s ^ a y c banlamış demekti?

P:240

242 Beden Diliniz Bir kişiyle ya da konu üzerinde anlaşmazlığa düştüğümüzde veya olası bir başka seçenek üze­ rinde düşündüğümüzde, dudaklarımızı bükeriz. almaşık bir bakış açısıyla mı değerlendirdiğini kestirmek için, sözel olmayan diğer işaretleri de değerlendirmeye almalısınız. Dudakların bükülmesi davaların kapanış konuşmalarında genellikle görülen bir davranıştır. Avukatlardan birisi son konuşmasını yapar­ ken, karşı tarafın avukatı görüş ayrılığım gösterecek şekilde dudakla­ rını bükecektir. Yargıçlar da birebir konuşmalarda avukatın anlattıkla­ rıyla bir uyuşmazlık içinde oldukları zamanlarda dudaklarını bükerek tepkilerini gösterebilir. Davada bir anlaşmaya gidildiği takdirde, dudak bükme davranışlarını takip etmek bir avukata, karşı tarafın iti­ raz ve endişelerini çözümleme imkânı tanıyabilir. Bu davranış polis sorgulamalarmda, özellikle de şüphelinin karşısına yanlış bilgilerle çıkıldığında görülebilir. Şüpheli dudaklarını bükerek oturur çünkü sorgu memurunun öne sürdüğü şeylerin yanlış (dayanaksız) olduğunu biliyordur.

P:241

Zihnin Tuvali 243 İş dünyasında da dudak bükme davranışları her zaman görülmektedir ve bu davranışların gözlemlenmesi belli bir durum üzerine bilgi sağlama­ nın etkili bir yolu olarak düşünülmelidir. Örneğin, bir sözleşme paragrafı okunurken, belli bir madde ya da cümleye karşı olanlar sözcükler okuyu­ cunun ağzından çıktığı anda dudaklarını bükecektir. Ya da idari düzeyde bir toplantıda terfi ettirilmesi düşünülen isimler okunurken, çok tutulma­ yan birisinin adıyla birlikte dudak bükmeler de gelecektir. Dudak bükme davranışı sözel olmayan iletişim açısından öylesine net bir işarettir ki her zaman dikkate alınması gerekmektedir. Birçok farklı durum ve koşulda gözlemlenebilecek bu davranış, kişinin başka bir şekilde düşündüğünü ya da söylenenlere tamamen karşı çıktığını anlamamıza imkân tanıyan güvenilir bir işarettir. Küçümseyici Davranışlar Gözleri devirmek ya da dudak bükmek gibi davranışlar evrensel bir nite­ lik taşıyan küçümseyici davranışlardır. Saygısızca olan bu ifadeler, umursamazlığı ya da empati eksikliğini gösterir. Bu türden bir davranış içine girdiğimizde, yanaklarımızdaki üfürtücü kaslar (musculi buccina- tor) dudak köşelerinin kulaklara doğru çekilmesini sağlayarak yanaklar­ da çukurlaşmaya neden olur. Yalnızca bir an için görünüp kaybolsa bile, bu ifade çok belirgin ve anlamlıdır (Bkz. Resim 80). Küçümseyici dav­ ranışlar karşımızdaki kişinin aklından neler geçtiğine ve bir an sonra olabilecek şeylere dair aydınlatıcı bilgiler edinmemizi sağlayabilir. Dil İşaretleri Karşımızdaki kişinin düşüncelerine ya da ruh haline dair fikir sahibi olmamızı sağlayacak sayısız dil işareti bulunmaktadır. Aşırı stres altında

P:242

Küçümseyici ifadeler saygısızlık ve umur­ samazlığın göstergesidir ve \"Sen ya da ne düşündüğün umurumda değil!\" mesa­ jını vermektedir. ___________ Kulu54: KÜÇÜMSEYECEKHİÇBİR ŞEYYOK__________ VVashington Üniversitesi'nde araştırma görevlisi John Gottman, evli çiftlerle yapılan terapiler esnasında, eşlerden biri ya da ikisi birden küçümseyici bir fcvır içindeyse, bunun muhtemel bir ayrılığın belirgin ve ‘ şiddetli\" bir işareti olduğunu ortaya koymuştur. Eşler arasına bir kez umur­ samazlık ya da küçümseme duyguları girdiğinde, ilişkinin artık zorda ya da tamamen tükenme noktasında olduğu belirtilmektedir. FBI sorgulama­ larında sorgu memurundan daha çok şey bildiklerini ya da memurun çok güçlü bir ele sahip olmadığını hissettiklerinde şüphelilerin küçümseyici bir tavır içine girdiğini çok kez görmüşümdür. Her iki durumda da, küçümse- /ic .; davranışlar karşıdaki kişiye yönelik saygısızlık ve hor görmenin belir­ gin bir işaretidir.

P:243

Zihnin Tuvali 245 olduğumuz zamanlarda ağzımızın kuruması, dolayısıyla da nemlendir­ mek için dudaklarımızı yalamamız normal bir durumdur. Aynca, kendi­ mizi rahatsız hissettiğimizde, sakinleşmek ve kendimizi yatıştırmak için de dilimizle dudaklarımızı yalamaya yönelebiliriz. Bir iş üzerinde yoğun­ laştığımızda dilimizi dudağımızın bir köşesinden çıkarmamız (smaça giden Michael lordan’ı gözünüzün önüne getirin) ya da sevmediğimiz birisine düşmanlığımızı ya da olumsuz hislerimizi yansıtmak için dilimi­ zi göstermemiz de muhtemeldir (çocuklar bunu her zaman yapar). Kişi stresle bağlantılı ağız işaretleri gösterdiğinde (dudak ısırma, ağza dokunm a, dudak yalama ya da bir şeyleri ısırma gibi), dikkatli bir gözlem cinin kişinin rahatsız hislerine dair düşünceleri daha da güçlen­ miş olur (Bkz. Resim 81). Bunun yanı sıra, karşınızdaki kişi önündeki seçenekleri tartarken aynı anda dudaklarına dokunuyor ve/veya ısırı­ yorsa, özellikle de bu süreç çok uzamışsa, bunu güvensizlik ya da huzursuzluğa yönelik bir işaret olarak alabilirsiniz. D u da k ya lam ak kendim izi sakinleştirmek için y ö n e ld iğ im iz yatıştırıcı b ir davıunışttr. S ın a v ö n c e s in d e b ir sınıfa g ırd ig i med<* biı davranışı gösteren birçok ogıencı g örebilirsiniz

P:244

2 4 6 Beden Diliniz Dilin ısırılması daha çok, bir işi kıl payıyla halleden ya da yapma­ maları gereken bir şev yaparken yakalanan insanlarda görülen bir dav­ ranıştır. Bu davranışı Amerika ve Rusya’daki bitpazarlarında, Aşağı M anhattan'ın sokak satıcılarında, Las Vegas’ın poker masalarında, FBI sorgulamalarında ve iş toplantılarda çok kez görmüşümdür. Göz­ lemlediğim her olayda, kişi bu davranışı -dilin, dudaklara dokunmak- sızın. dişlerin arasında sıkıştırılması- bir pazarlığın sonunda veya sözel olmayan son bir ifade olarak ortaya koyar (Bkz. Resim 82). Sos­ yal bir etkileşimin sonunda bilinçaltmdan gelen bir tepkiyle gösterilen bu davranışın, geçerli olan bağlam dahilinde ele alınması gereken çok farklı anlamları (yakalanmak, heyecanlanmak, bir işi/satışı/pazarlığı kıl payı halletmek, aptalca bir hata yapmak ya da yaramaz bir davra­ nışta bulunmak) olabilir. Daha bugün, bu kitapla ilgili notlar üzerinde çalışırken, üniversite kafeteryasında çalışan görevli hemen önümdeki çocuğun tabağına, D ilin ısırılması, insanlar ya p m a m a la rı g ere ­ ken bir şey yaparken yakalandıklarında, h ata ya p tıkla rın d a y a d a b ir işi ucu ucuna hallettiklerinde görülen bir davranıştır.

P:245

Zihnin Tuvali 247 istedikleri yerine yanlışlıkla başka sebzeler koydu. Öğrenci hatayı düzeltmek için uyardığında, görevli “Ah, affedersin,” der gibi, omuz­ larını kaldırdı ve dilini ısırdı. Sosyal görüşmelerde ya da iş toplantılarında, dil ısırma davranışı genellikle konuşmanın sonuna doğru, taraflardan biri fark edilmeden bir konuyu hallettiğinde (hissettirmeden bir teminat ya da söz almak gibi) ve karşı taraf bunun farkına varamadığında görülür. Karşınızdaki kişide böyle bir davranış gözlemlediğiniz takdirde, kendinize ne olmuş olabileceğini sorun. Bir konuda kandırıldığınıza, aldatıldığınıza ya da siz veya aranızdan bir başkasının hata yapmış olabileceğine dair ihti­ malleri gözden geçirin. Bu, birisinin sizi oyuna getirip getirmediğini anlamanızı gerektirecek bir zaman olabilir. DİĞER YÜZ DAVRANIŞLARI Alnın Kırışması Alnın (ve kaşların) kırışmasıyla oluşan kaşların çatılması davranışı, genellikle kişi endişeye kapıldığında, üzüldüğünde, bir şey üzerine yoğunlaştığında, tedirginlik hissettiğinde, şaşkınlığa düştüğünde ya da öfkelendiğinde görülen bir davranıştır (Bkz. Resim 83). Alnın kırışma­ sının nasıl bir anlama geldiğini çözümlemek için, davranış geçerli olan bağlam dahilinde incelenmelidir. Örneğin, geçenlerde bir süpermarkette kasa görevlisini, kasasını kapatmış günlük ciroyu sayarken seyrettiğim­ de, bu davranışı yakından gözlemleme şansım oldu. Görevli kendi var­ diyasında yapılan alışverişlerin toplam rakamını çıkarmış kasasındaki parayı sayarken, ifadesindeki yoğunluğu ve konsantrasyonunu görebilı yordunuz. Bu davranış henüz tutuklanmış ve merke/e götürülürken habercilerin arasından geçirilen kişilerde de gözlemlenebilir. Alnın kmy

P:246

248 Beden D iliniz A ln m kırıştığının g ö zle m le n m e si, ra h atsız­ lık y a d a te d irg in liğ i sa pta m a nın k o la y b ir yoludur. K e n d im iz i mutlu v e hoşnut hissettiğim izde, bu d a vra n ış g ö rü lm e z. m ası genellikle kişi kendisini savunulması ya da kabul edilmesi güç bir durum da bulduğunda ama yakasını bundan kurtaramadığında görülen bir davranıştır - yakalanan hırsızların yüzünde bu ifadeyi görebilirsiniz. Sırası gelm işken şunu da söyleyeyim, alnın kırışması o kadar eski ve m em elilere özgü bir davranıştır ki, kendilerine böyle bir ifadeyle baktığım ızda köpekler tarafından bile tanınmaktadır. Köpekler de tedirginlik hissettiklerinde, üzüldüklerinde ya da bir şeye yoğunlaştık­ larında aynı ifadeyi gösterebilir. Bu davranışa dair bir başka ilginç nokta da, yaşlandıkça ve yaşam deneyim lerim iz biriktikçe, alnımızda daha derin kırışıklıklar görülm esi ve en sonunda bu kırışıklıkların kalı­ cı bir hal alm asıdır. Nasıl sözel olmayan olumlu ifadeler uzun zaman için d e g ü lü m sem e hatlarını yüzde kalıcı kırışıklıklara döndürüyor ve m utlu bir yaşam ı işaret ediyorsa, alnı aşırı kırışıklarla kaplı bir insanın d a sürekli bu türden davranışlar gösterm esini gerekli kılacak, nispeten daha zor bir yaşam geçirdiğini düşünebiliriz.

P:247

Zihnin Tuvali 249 Burun Kanatlarının Genişlemesi Daha önce de belirttiğimiz gibi, burun deliklerinin açılması kişinin uyarıldığını ya da heyecanlandığını gösteren bir yüz işaretidir. Birbir­ leri etrafında dönüp duran sevgililerin burun deliklerinin heyecan ve beklenti içinde açılıp kapandığını görebilirsiniz. Bu davranışı gösterir­ ken, sevgililerin birbirlerinin cinsel çekim kokularını (feromonfl 3 içle­ rine çekm esi de muhtemeldir (Givens, 2005, 191-208). Burun delikle­ rinin açılıp kapanmaya başlaması aynı zamanda kişinin fiziksel bir harekette bulunmak üzere olduğunu gösteren bir niyet işaretidir ve bu hareketin cinsel bir içerik taşıması da şart değildir. Bu hareket dik bir merdiveni çıkm ak için hazırlanmak veya bir kitaplığı itmek gibi her­ hangi bir şey olabilir. İnsanlar fiziksel bir hamle öncesinde oksijen alm aya yönelir ve bu da burun deliklerinin açılıp kapanmasına neden olur. Bir polis memuru olarak sokakta, bakışları yere dönük, bacakları hareket etmeye hazır (bir boksörün hamle pozisyonu gibi) bir konumda ve burun delikleri açılıp kapanan birisini görürsem, bu kişinin olası üç şeyden birini yapmak üzere olduğunu düşünürüm: tartışmak, kaçmak ya da kavga etmek. Size saldırmak ya da sizden kaçmak için bir nede­ ne sahip olması muhtemel birisiyle birlikteyseniz, burun kanatlarında­ ki hareketleri her zaman takip etmelisiniz. Bu, aynı zamanda, çocukla­ rım ıza her zaman farkında olmalarını öğretmemiz gereken şüpheli davranışlardan birisidir. Bu sayede, özellikle de okulda ya da oyun parkında, kendileri için tehlike arz edebilecek insanların daha çok far­ kında olabilirler. 13 Pheromones: İnsan ve hayvanlarda seksüel ve sosyal dauanrçlan düzenleyen ektohormon.

P:248

250 Beden Diliniz Tırnak Yemek ve Bağlantılı Stres İşaretleri Bir anlaşma ya da pazarlığın tamamlanma aşamasında karşınızdaki insanın tırnaklarını yediğini görürseniz, bu kişi sizin üzerinizde ken­ dine güvenen birisinin izlenimini bırakmayacaktır. Tırnak yemek stres, güvensizlik ya da huzursuzluk göstergesidir. Pazarlık aşam a­ sında -b ir an için bile olsa- bu davranışı gördüğünüzde, karşınızdaki kişinin hiç de kendisine güvenmediğini ve/veya pazarlığı zayıf bir konumdan yürütmeye çalıştığını gönül rahatlığıyla düşünebilirsiniz. İş görüşm esine giren kişiler ya da sevgililerini bekleyen genç erkek­ ler tırnak yemekten sakınmalıdır - yalnızca göze hoş görünm eyen bir şey olduğundan değil, aynı zamanda bu davranış kendinize olan güvensizliği de apaçık ortaya koyacağından dolayı. Tırnaklarımızı yeme nedenim iz kendimizi yatıştırmak istem em izden başka bir şey değildir. Yüzün Kızarması ve Benzin Atması Bazen duygusal durumumuzdan kaynaklanan ve tamamen gayriihtiyarî bir şekilde, yüzümüz kızarır ya da benzim iz atar. Derslerim de yüzün kızarmasını göstermek için, bir öğrenciden kalkarak sınıfın önünde dur­ masını isterim ve arkasından sokularak, ensesinin dibine kadar yaklaşı­ rım. Bu kişisel alan ihlali genellikle lim bik bir tepkinin oluşm ası ve yüzün kızarması için yeterli olmaktadır. Bazı insanlarda, özellikle de açık tenlilerde, bu durum çok belirgin olmaktadır. Yanlış bir şey yapar­ ken yakalandıkları zam anlarda da insanların yüzleri kızarır. Ya da biri­ sinden hoşlanan ancak bunun anlaşılmasını istemeyen kişilerin yüzleri, bu kişiyle aynı onam a girdiklerinde kızarabilir. Platonik bir durumda ulan ergenlik çağındaki çocukların yüzlerinin, hoşlandıkları kişi yanla-

P:249

Zihnin Tuvali 251 rina yaklaştığında kızarması muhtemeldir. Bu durum, beden tarafından iletilen gerçek bir limbik tepkidir ve saptanması da nispeten kolaydır. Diğer bir taraftan, benzin atması (sararıp solmalg, şok olarak bili­ nen limbik tepkiyi göstermemiz durumunda oluşmaktadır. Bir trafik kazasının ardından insanların ya da bir sorgulamada suçunu kesin ola­ rak ortaya koyan bir kanıt ortaya çıkarıldığında şüphelinin yüzünde bu tepkiyi görebilirsiniz. Benzin atması, sinir sisteminin tene yakın durum daki bütün yüzey damarlarını geriye çekerek, kaçma ya da savaşmaya yönelik bir hazırlık olarak tüm kanı kaslara yönlendirmesi sonucunda oluşur. Tutuklanmasına oldukça şaşıran ve bir anda beti benzi atan, ardından da ölümcül bir kalp krizi geçiren birisini anımsı­ yorum. Bu işaretler yalnızca tensel olarak görünse de, kişinin aşın düzeyde stres altında olduğunu işaret etmeleri ve şartlara göre değişik­ lik göstermelerinden dolayı, kesinlikle göz ardı edilmemelidirler. Yüz İfadeleriyle Ortaya Konan Onaylamama İşaretleri Kınam a ve tenkite yönelik işaretler dünyanın farklı yerlerinde farklı şekillerde ortaya konur ve kültürün sosyal normlarını yansıtır. Rus­ y a ’dayken, bir müzenin giriş holünde ıslık çalarak yürüdüğüm için insanların bana kınamayla baktığını anımsıyorum. Rusya'da bina için­ de ıslık çalm anın yanlış bir şey olduğunu ancak bu deneyim sayesinde anlam ıştım . M ontevideo'da, insanların gözlerini kısarak baktığı ve ardından da yüzlerini çevirdiği bir arkadaş grubunun içinde yer almış­ tım. Grubum uzun yüksek sesle konuştuğu ve kent halkının bu türden taşkınlıkları tasvip etmediği ortadaydı. Birleşik Devletler’de ise. ülke çok geniş ve kozmopolit bir yapıda olduğundan dolayı, her bölgede farklı tenkit işaretleri görürsünüz. Ortabatt’da gördüğünüz bir şey New England ya da New York’tan farklı olacaktır.

P:250

252 B eden D iliniz Onaylam am aya yönelik işaretlerin biiyük kısm ı yüzüm üz aracılı­ ğıyla dışa vurulur ve ebeveynlerim izle kardeşlerim izden öğrendiğim iz ilk m esaj türlerinden biridir. E beveynlerim iz ya da büyük k ard eşle ri­ miz, yanlış bir şey yaptığım ızda ya da çizgiyi aştığım ızda, bunu bize göstermek için \"o yüzlerini” takınırlar. Gayet kayıtsız biri olduğunu söyleyebileceğim babam ın saat gibi işleyen bir “bakışı” vardı; ne zaman bu sert bakışını yöııeltse, bu benim için yeterli olurdu. Bu, arka­ daşlarım ın bile korkm asına neden olan bir bakıştı. Bizi hiçbir zam an sözlü olarak uyarmasına ya da azarlam asına gerek olm am ıştı. Bu bakı­ şını takındığı anda, konu kapanırdı. Belli belirsiz ortaya kondukları zam anlar da dahil olm ak üzere, onaylam am aya yönelik işaretleri algılam a ve anlam landırm ada büyük oranda usta olduğum uzu söyleyebilirim (Bkz. K utu 55). B ir ülkenin ya da bölgenin yazılı olm ayan kural ve adetlerini anlam anın anahtar konum undaki unsurlarından biri de, bölge insanının kınam a ve tenkit davranışlarını tanımaktır. Bu işaretler sayesinde nerede kabalık ya da görgüsüzlük yaptığımızı anlayabiliriz. D iğer bir taraftan, kınam a ve tenkite yönelik duyguların haksız ya da uygunsuz bir şekilde dışa vurulm ası da aynı derecede kaba bir davranıştır. A m e rik a ’da sıklıkla görülen onaylam am a işaretlerinden biri gözlerin devrilm esidir. Bu say­ gısızca bir davranıştır ve kesinlikle hoşgörü gösterilm em elidir - özel­ likle de gözlerini deviren kişi altınız konum undaki birisi, bir iş yeri çalışanı ya da bir çocuksa. M em nuniyetsizlik ya da onaylam am a göstergesi olan yüz davranış­ ları güvenilebilecek türden sözel olm ayan işaretlerdir ve karşım ızdaki kişinin aklından neler geçtiğini yansıtıcı bir özellik taşırlar. M em nuni­ yetsizlik ya da tiksinm e duygusu kendisini öncelikle yüzüm üzde dışa­ vurum çünkü m ilyonlarca yıllık evrim sürecim izde, kötü ya da çürü­ müş yiyecekleri veya bize zarar verm esi m uhtem el diğer şeyleri red-

P:251

Zihnin Tuvali 253 detmek için temel olarak yüzümüzle tepki vermeye koşullanm ışadır. Her ne kadar yüz işaretleri belli belirsiz dışavurumlardan apaçık tepki­ lere dek uzansa da (tepki nedenimiz olumsuz ya da can sıkıcı bir haber almamız veya lezzetsiz ya da kötü kokan bir yiyecekle karşı karşıya kalm amız olabilir), temeldeki duygu aynıdır: “ Bunu sevmedim, ben­ den uzak tut!” Karşımızdaki insanın yüzünü ekşitmesi ya da memnu­ niyetsizlik ifadesi ne denli kapalı olursa olsun, bu davranışlar limbik sistem tarafından düzenlendiği için gözlemlediğimiz işaretleri yorum ­ lamada kendim ize güvenebiliriz (Bkz. Kutu 56). YER ÇEKİMİ KARŞITI YÜZ DAVRANIŞLARI Sıkıntılı bir dönemden geçen ya da ciddi talihsizlikler yaşayan insan­ lara “başını dik tut” derler (Bkz. Resim 85 ve 86). Aslına bakılacak olursa, bu halk deyişi sıkıntı ve şanssızlıklara verdiğimiz limbik tepki­ lerimizi tam olarak yansıtmaktadır. Çenesini düşürmüş birisinin kendi­ ne güvenmediği ve olumsuz duygular içinde olduğu düşünülürken, çenesini yukarıda tutan bir kişinin olumlu bir ruh hali içinde olduğu düşünülür. Çene için doğru olan bu durum burun için de geçerlidir. Kişinin bur­ nunun havada olması yüksek güven göstergesi bir davranış olarak görü­ lürken, aksi ise kişinin kendine güvenmediği yönünde yorumlanır. İnsanlar stres altında ya da üzgün olduklarında, çeneleri (ve dolayısıyla burunları da) düşme eğilimi gösterir. Çenenin düşürülmesi, çekilme ya da uzaklaşmanın bir şeklidir ve olumsuz duyguları iletmede çok etkilidir. A vrupa’da bu davranışları daha çok görürsünüz - ö/ellikle de kişi­ nin kendinden düşük sınıftan olan insanlara bakarken ya da birisini küçüm serken burnun kalkması davranışını. Bir seyahatimde I ransa

P:252

Kutu55: HKİSİ DÜŞÜKBİR SATIŞ KONUŞMASI Geçtiğimiz günlerde. Florido'daki büyük spor salonu zincirlerinin birinden geien bir boyan satış elemanıyla görüştüm. O anda teklifini kabul eder­ sem yılın geri kalanı için günde yalnızca bir dolara mal olacak bir anlaş­ ma öneren genç kadın,, beni üye yapmak için çok hevesliydi. Kendisini dinlemeye devam ederken, sanırım beni ikna etmek üzere olduğunu sandığından, el kol hareketleri de artış göstermişti. Konuşma sırası bana geldiğinde, spor salonlarında yüzme havuzu bulunup bulunmadığını sor­ dum. Cevabı olumsuzdu ama spor salonlarının birçok başka imkânı vardı. Ben de hâlihazırda kayıtlı olduğum salona ayda yirmi iki dolar ödediğimi ve salonun olimpik bir havuzu bulunduğunu söyledim. Ben konuşurken, genç kadının bakışları aşağı düştü ve yüzünde ciddi bir memnuniyetsizlik ifadesi oluştu (burnu ve ağzının sol tarafı yukarı doğru kalkmıştı) (Bkz. Resim 84). Bu çok kısa ve hızla gerçekleşen mikro bir ifadeydi ve zaten daha uzun sürmüş olsaydı, bir satış temsilcisinin yüzün­ de görülmemesi gereken türden bir ifadeye dönüşebilirdi. Yüzünde yaka­ ladığım ifade anlattıklarımın kadının canını sıktığını anlamama yetti ve birkaç saniye içinde de müsaade isteyerek bir başka potansiyel müşteriy­ le konuşmak için kalktı. Satış konuşması tamamlanmıştı. Anlattığ «m olay, bu tür bir davranışı ne ilk görüşüm ne de son. Aslına bakılacak olursa, bir teklifin yapıldığı ve taraflardan birinin birdenbire ve bilinçsiz şekilde memnuniyetsizlik ifadesi gösterdiği müzakerelerde bu davranışı sıklıkla görmekteyim. Diğer bir taraftan, Latin Amerika ülkelerin­ de size sunulan bir yemeği reddederken, hiçbir şey söylemeksizin, ben­ zer bir ifadeyle başınızı iki yana sallamanız genel bir davranış şeklidir. Bir ülke ya da kültür içinde kabalık olarak addedilen bir davranış veya ifade, bir diğerinde makul kabul edilebilmektedir. İyi bir yolculuğun anah- tar noktası gideceğiniz yerin adetlerini önceden öğrenmektir; böylece ne yapmanız ve ne beklemeniz gerektiğini bilirsiniz.

P:253

Kutu 56: MEMNUNİYETSİZLİK BİZİ AYIRANA DEK_______ Memnuniyetsizlik ve can sıkkınlığını gösteren ifadeler düşünce ve niyetle­ rimizi yansıtmada ne denli güvenilirdir? Kendi hayatımdan bir örnek vereyim. Bir arkadaşım ve nişanlısıyla görüştüğümüz bir gün, arkadaşım yaklaşan evliliklerinden ve balayı planlarından bahsetmekteydi, tviiiik sözcüğü geçtiği anda, arkadaşımın fark etmediği bir şekiide.. nişaniısıntn yüzünde memnuniyetsizliğini gösteren bir mikroifade ymaîad.m. Bu, kadının yüzünden gerçekten çok hızlı bir şekilde geçen b r ifadeydi ve arkadaşımın anlattığı şeyler her ikisinin de heyecanla bezediği şeyler olması gerektiğinden, bunu tuhaf buldum. Birkaç ay sonra arkadaşım aradı ve nişanlısının evlilikten caydığını söyledi Kadının /u z r ae* ‘e* bir ifadeden, aklından geçen asıl düşünceleri görme- m u m o - m u ş t u Evliliğin düşüncesi bile kadının canını sıkmaya yetiyordu. Bir ş e y d e n h o ş la n m a d ığ ım ız d a y a d a m em nuniyetsizlik duyduğum uzda, burnu­ muzu buruştururuz Bu çok net olm an m ya n ın d a , hızla gerçekleşip yok oian bir ifa d e d ir ve b a z ı kültürler iç in d e ç o k b e lir gin a n la m la n bulunm aktadır

P:254

256 Beden Diliniz Ö zgü ve nim iz a zald ığın da ya da kendi­ K endim ize g üve nd iğ im iz b ir konumday­ n iz e yönelik endişelere kapıldığım ızda, ken, çene dışarı çıkar ve burnumuzun ç e n e n iz ve burnum uz düşer. havada olduğu bir duruş kazanırız. Her ikisi d e ra h a tlık ve g üve n göste rg esid ir. televizyonunu seyrederken, kendisine sorulan soruyu çok gereksiz bulan bir politikacının burnunu kaldırarak, “Hayır, bu sorunuzu cevap­ lamayacağım,” dediğini anımsıyorum. Burnunun duruşu politikacının konumunu ve muhabire karşı küçümseyici tavrını yansıtıyordu. Kar­ maşık bir kişiliğe sahip olduğu söylenebilecek eski Fransa cumhurbaş­ kanlarından Charles de Gaulle, bu türden kibirli tavrı ve görüntüsüyle ünlüdür. Karışık İşaretler Kuralı Bazen tam olarak aklımızdan geçen şeyi söylemeyiz fakat yüzümüz bunu yansıtır. Örneğin, sürekli olarak saatine ya da en yakındaki çıkışa bakan birisini gördüğümüzde, bu kişinin bir yerlere geç kaldığını, bir randevusu olduğunu veyahut bir başka yerde olmayı tercih edeceğini çıkarabiliriz. Bu türden davranışlar niyet işaretleridir.

P:255

Zihnin Tuvali 257 Bazı zamanlar, bir şey söyleriz fakat aslında tam aksine inamyonız- dur. Bu durum bize, söz konusu olan yüz ifadelerine bakarak duygu ve/ veya sözcükleri yorumlamak olduğunda, genel bir kuralı vermektedir. Gözlemlediğimiz kişinin yüzünden farklı işaretler aldığımızda (mutlu­ luğun yanında tedirginlik işaretleri veya memnuniyetsizlik ifadeleriyle iç içe hoşnutluk göstergeleri gibi) ya da sözel ifadelerle yüz davranış­ ları birbirini tutmadığında, her zaman olumsuz ifadelerin daha gerçek ve içten olduğunu aklınızda tutun. Olumsuz duygular ve bu duyguların dışavurumları bir kişinin hislerini yansıtmada çok daha etkilidir. Mese­ la çenesinin gerginliği belli olan birisi aynı zamanda “Seni gördüğüme çok memnun oldum,” diyorsa, bu muhtemelen doğru değildir. Yüzün­ deki gerginlik kişinin gerçek hislerini yansıtacaktır. Olumsuz duygula­ rın daha gerçek veriler olarak sayılmasının nedeni nedir? Çünkü bizim için sakıncalı ya da kabul edilemez bir duruma verdiğimiz ilk tepki genellikle çok daha içtendir; ancak bir an sonra, diğerlerinin gerçek hislerimizi anlayabileceğini fark eder ve ilk tepkimizi sosyal anlamda daha kabul edilebilir olan yüz davranışlarıyla geriye iteriz. Bu nedenle, farklı iki duygu gözlemlediğinizde ilk dışa vurulanın üzerine gidin; özellikle de bu olumsuz bir duyguysa. YÜZ DAVRANIŞLARI ÜZERİNE SON DÜŞÜNCELER Yüzümüz aracılığıyla birçok farklı duyguyu ifade edebileceğimizden ve çok küçük yaşlardan itibaren gerçek duygularımızı yansıtan yüz ifadelerimizi gizlememiz gerektiğini öğrendiğimizden Ötürü, yüzde gözlemlenen her şey vücudun geri kalan kısmının verdiği sözel olma­ yan işaretlerle karşılaştırılmalıdır. Bunun yanında, yüz işaretlerinin karmaşık yapısı nedeniyle, bazen bu işaretlerin rahatlığı mı yuk^a

P:256

258 Beden Diliniz uıhatsızlığı mı yansıttığını anlamak kolay olmayabilir. Gözlemlediği­ niz bir yüz ifadesi nedeniyle kafanız karıştığında, bu ifadeyi kendi üzerinizde deneyin ve size nasıl hissettirdiğini düşünün. Bu küçük tak­ tiğin gözlemlediğiniz bir ifadeyi çözümlemede size nasıl yardımcı olacağına şaşıracaksınız. Yüz aracılığıyla göz ardı edilemeyecek ölçü­ de bilgi sağlanabilir ancak bu bilgi yanıltıcı da olabilir. Bu nedenle her zaman, tek bir işaret ya da ifade yerine davranış kümelerine bakmalı, gördüklerinizi sürekli olarak bağlam dahilinde değerlendirmeli ve yüz ifadelerinin vücudun geri kalanının ilettiği mesajlarla uyumlu olup olmadığını kontrol etmelisiniz. Karşınızdaki kişinin duygu, düşünce ve niyetlerine yönelik saptamalarınızın geçerliliğini ancak tüm bu göz­ lemleri gerçekleştirdiğiniz takdirde sağlayabilirsiniz.

P:257

8 YALANCILIĞIN SAPTANMASI Dikkatli Hareket Edin! Şu ana dek birçok sözel olmayan davranış örneği -bir diğer deyişle, insanların duygu, düşünce ve niyetlerini çok daha iyi anlayabilmek için kullanabileceğimiz beden işaretleri- üzerinde çalıştık. Geldiğimiz noktada, sözel olmayan bu işaretler sayesinde ve her koşul altında, her- kesin ne söylediğini tam olarak çözümleyebileceğinize ikna olduğunu­ zu umuyorum. Diğer bir taraftan, doğru bir şekilde okunması çok güç olan bir insan davranışı daha var - yalancılık. Uzun yıllar FBI ajanı olarak çalışmış ve bazen şüphelilerin karşı­ sında canlı bir yalan makinesi gibi durmuş birisi olarak, karşımdaki insanın yalan söyleyip söylemediğini görece kolay bir şekilde anlaya­ bileceğimi, dahası size de bunun nasıl yapılacağını en kısa yoldan öğretebileceğimi düşünüyor olabilirsiniz. Şimdi eğri oturup doğru konuşalım; yalancılığı saptamak oldukça zor bir konudur. Şu ana dek bu kitapta geçen diğer davranış kalıplanılın doğru bir şekilde okunma­ sından çok daha zor. Bunu bu denli açık bir şekilde ortaya koymamın nedeni, davranış analizi üzerine uzmanlaşmış bir FBI ajanı (bir anlamda, tüm kariyerini

P:258

260 Beden D iliniz yalancılığı saptamak üzerine kurmuş birisi) olarak edindiğim deneyim ­ ler sayesinde, aldatıcı davranışların net bir şekilde saptanm asının ne kadar güç olduğunu görmüş olmamdır. Bundan dolayı kitabın bu bölü­ münü, yalancılığın saptanmasında sözel olmayan davranışların gerçekçi bir şekilde değerlendirilmesi ve kullanılm ası sürecine ayırdım . Bu konunun (amatörler için bile) gayet kolay olduğunu anlatan birçok kitap yazılmıştır. Sizi temin ederim ki, durum hiç de böyle değil! Sanıyorum ki, söz konusu alanda hatırı sayılır bir geçm işi olan ve halen istihbarat dünyasında eğitimler veren bir karşı-istihbarat görev­ lisi bu uyarıyı yapmak için ilk kez öne çıkıyor: insanların büyük bir çoğunluğu (hem normal insanlar hem de profesyoneller) yalancılığı saptam ada başarılı değildir. Ne yazık ki yıllar içinde, sözel olm ayan davranışları yanlış bir şekilde yorum layarak m asum insanların kendi­ lerini suçlu ya da gereksiz yere rahatsız hissetm esine neden olan çok fazla sorgulama memuru gördüm. Hem amatör hem de profesyonel birçok kişinin öne sürdükleri insafsızlık derecesinde yanlış iddialarla insanların hayatlannı söndürdüğünü de. Sırf bir sorgulam a m em uru, aslında stresten başka bir nedeni olm ayan davranışlarını yalancılığa yorduğundan dolayı, kendilerini baskı altında hissederek yanlış ifade­ ler veren ve boş yere hapse giren birçok insan vardır. G azeteleri açtığı­ nızda, insana tedirginlik veren bu tür öykülerden yeterince okuyabilir­ siniz - sanırım hepiniz, memurların aşırı baskıdan kaynaklanan davra­ nışları ipucu olarak değerlendirip masum insanları itirafta bulunm aya zorladıkları New York Central Park davasını l4 anım sarsınız (Kassin, 14 1989 yılında New York Central Park’ta ciddi bir saldırıya uğrayan Trisha Meili’nin davası. Tecavüze uğrayan ve ölümüne dövülen Meili için açılan kamu davasında saldırıyla doğrudan bağlantısı olmayan beş genç, baskı altında verdikleri ifadelerle yargılanmış ve hapse atılmıştır. 2002 yılında ise gerçek saldırgan suçunu itiraf etmiştir.

P:259

Yalancılığın Saptanması 261 2004, 172-194; Kassin, 2006, 207-227). Bu kitabın okuyucularının, yalancılığın saptanması sürecinde sözel olmayan iletişim aracılığıyla ne yapılabileceği ve ne yapılamayacağj üzerine çok daha gerçekçi ve dürüst bir yaklaşım a sahip olacağını ve ellerindeki bilgi sayesinde, kar­ şılarındaki kişinin yalan söyleyip söylemediğine karar verirken çok daha m antıklı ve ihtiyatlı davranacaklarını umuyorum. YALANCILIK: ÜZERİNDE ÇALIŞMAYA DEĞECEK BİR KONU H epim iz doğruluğa bel bağlamak durumundayız. Toplum, insanların söyledikleri şeylere riayet edecek şekilde davranacağını varsayar - gerçek yalanın üzerindedir. Büyük bir oranda da. böyledir. Böyle olm asaydı, ilişkiler çok daha kısa sürer, ticaret yürümez ve ebeveynler­ le çocuklar arasındaki güven yok olurdu. Hepimiz dürüstlüğe dayan­ m ak durum undayız çünkü doğruluk yok olmaya yüz tuttukça bireysel ve toplum sal olarak korkunç bir ıstıraba sürükleniriz. Adolf Hitler, Neville C ham berlain’e yalan söylediğinde barış yeryüzünden çekildi ve elli m ilyonun üzerinde insan bunun bedelini yaşamlarıyla ödedi. R ichard N ixon kendi ulusuna yalan söylediğinde, insanların büyük çoğunluğunun başkanlık makamına duyduğu güven yok olup gitti. Enron yöneticileri kendi çalışanlarına yalan söylediğinde, bir gece içinde binlerce insanın yaşamı çöktü. Hükümetimizin ve ticari kurum- larım ızm dürüst ve doğru olacaklarına güveniriz. Arkadaşlarımızın ve ailem izin de. Kişisel, profesyonel ya da toplumsal, bütün ilişkilerin tem elinde doğruluk ve dürüstlük olmak zorundadır. Aslında, insanlar ekseriyetle dürüsttür ve her gün duyduğumu/ yalanların büyük bir kısmı da sosyal ya da “ Bu kıyafetle şişnun goru nüyor m uyum ?” gibi soruların gerçek cevaplarından bizi koruma

P:260

262 Beden Diliniz amaçlı söylenen \"beyaz\" yalanlardır. Muhakkak ki, söz konusu olan daha ciddi konular olduğunda, bize söylenen şeylerin doğruluğunu tar­ tıp belirlemek kendi çıkarımıza olacaktır. Fakat bunu başarmak hiç de kolay değildir. Binlerce yıldır insanlar gerçekleri öğrenmek için falcı­ lara. kâhinlere başvurmakta ya da diğer şüphe götürür tekniklere yönelmektedir (konuşmasını istediğiniz kişinin boğazına bıçağı daya­ mak gibi). Günümüzde bile, bazı kurum lar kişinin yalan söyleyip söy­ lemediğini belirleyebilmek için el yazısı örneklerini incelemekte, ses ve titreşim analizleri yapmakta ya da yalan makineleri kullanmaktadır. Tüm bu yöntemler tartışmalıdır. Ne yazık ki, yalancılığı %100 netlikte ortaya çıkarabilecek ne bir yöntem, ne bir makine, ne bir test, ne de bir insan vardır. Şu çok korkulan yalan makinesi bile ancak %60-80 ara­ sında bir doğruluk payına sahiptir ki bu oran da makineyi kimin kul­ landığına göre değişir (Ford, 1996, 230-232; Cumming, 2007). Yalancıları Aramak 1980’lerden itibaren devam eden çalışm alar birçoğum uzun (yargıç­ lar, avukatlar, klinisyenler, polis memurları, FBI ajanları, politikacı­ lar, öğretm enler, anneler, babalar ve eşler) yalanı saptamada ancak % 50 ’ye 50 bir şansa sahip olduğunu gösterm ektedir (Ford, 1996, 217; Ekman, 1991, 162). Can sıkıcı ama gerçek. Yani bir anlamda, profesyoneller de dahil olmak üzere insanların büyük çoğunluğunun yalancılığı saptam adaki gücü yazı-tura atmaktan daha öte bir anlam ifade etm em ektedir (Ekm an & O ’Sullivan, 1991, 913-920). Bu konu­ da doğuştan yetenekli olan kişiler bile (m uhtem elen nüfusun % 1’ini bile oluşturmayacak bir azınlıktan bahsediyoruz burada) saptamala­ rında nadiren başarılı olmaktadır. Yalancılık göstergesi saydıkları davranış ve işaretleri kendilerine tem el alarak, dürüstlüğü ve düzen-

P:261

Yalancılığın Saptanması 263 bazlığı, suçluyu ve masumu belirlemesi gereken sayısız jüri üyesini düşünün bir de. Maalesef, çoğu zaman düzenbazlık ya da yalancılık göstergesi sayılarak yanlış anlaşılan davranışların büyük bir kısmı yalnızca stres ve baskıdan kaynaklanmaktadır (Ekman, 1991, 187- 188). Bu yüzden kendime düstur edindiğim gerçek, yalancılığın kesin kanıtı olarak etiketlenebilecek tek bir davranışın bile olmadığı­ dır (Ekman, 1991, 162-189). Ancak tüm bu gerçekler, yalancılığın üzerine gitmeyi ve geçerli olan bağlam dahilinde ipucu sayılabilecek davranışları gözlemlemeyi bırakmamız gerektiğini göstermez. Benim size tavsiyem, bu konuda kendinize gerçekçi hedefler belirlemenizdir. Bu hedefler, sözel olma­ yan davranışları açık ve güvenilir sonuçlar elde edebilecek şekilde okuma yetisine sahip olmak ve insan bedeninin size istediğiniz bilgile­ ri (gözlemlediğiniz kişinin ne düşündüğünü, hissettiğini ya da ne yap­ mak istediğini) vermesini mümkün olduğunca sağlamak olmalıdır. Bunlar, en nihayetinde, yalnızca diğerlerini daha doğru ve etkili bir şekilde anlamanıza yardımcı olmakla kalmayacak (yalancılık gözlem­ lemeye değecek tek husus değildir!), aynı zamanda gözlemlerinizin doğal bir getirisi olarak size yalancılığın ipuçlarını da verebilecek çok daha makul hedeflerdir. Yalancılığın Saptanmasını Bu Denli Zor Kılan Nedir? Yalancılığın saptanmasının neden bu denli zor olduğunu merak ediyor­ sanız, “işleyen demir ışıldar” atasözünü anımsayın. Yalan söylemeyi çok küçük yaşlarda öğrenir ve bunu o kadar sık yaparız ki, inandırıcı bir şekilde yalan söylemekte ustalaşırız. Bu durumu aklınızda tam ola­ rak canlandırmak için, çok küçük yaşlarımızdan itibaren, “Onlara evde olmadığımızı söyle”, “Yüzünde bir gülümseme görmek istiyorum\" \\ .ı

P:262

264 Beden Diliniz da “Babana ne olduğunu sakın anlatma, ikimiz de yanarız” gibi cüm­ leleri ne çok duyduğunuzu düşünün. İnsan türü sosyal bir hayvan oldu­ ğundan dolayı, her zaman yalnızca kendi çıkarımız için yalan söyleme­ yiz. bazen diğerleri için de bunu yapabiliriz (Vrij, 2003, 3-11). Uzun uzadıya bir açıklamadan kaçınmak, cezalandırılmaktan kurtulmak, kolayından bir doktora derecesi almak ya da yalnızca nazik olmak adı­ na yalana başvurabiliriz. Hatta kullandığımız kozmetik ürünleri ve kıyafetlerimiz de yalan söylememize yardımcı olur. Aslına bakılacak olursa, biz insanoğlu için yalan söylemek, “sosyal olarak hayatımızı sürdürmenin bir yoludur” (St-Yves, 2007). YALANIN AÇIĞA ÇIKARILMASINA YENİ BİR YAKLAŞIM FB I’daki son yılımda, yalancılık üzerine çalışmalarımı, elde ettiğim çeşitli bulgulan ve bunların yanında, konu üzerine yazın tarihinin son kırk yıllık bir değerlendirmesini sundum. Bu kaynaklar FBI tarafından yayınlanan “Yalancılığın Saptanmasında Dörtlü Model: Sorgulamalar Üzerine Alternatif Bir Paradigma” başlıklı bir makalede bir araya top­ landı (Navarro, 2003, 19-24). Bu makalede yalancılık ve sahtekârlığın saptanma sürecinin, limbik uyarılma ve rahatlık/rahatsızlık içeren dışa­ vurumlarımız (diğer bir deyişle, rahatlık/rahatsızlık alanı) üzerinde şekillendiği yeni bir model önerilmektedir. Yalın bir şekilde ortaya koyacak olursak, makalede önerilen kriter, doğrulan söylediğimiz ve dolayısıyla herhangi bir endişe duymadığımız zamanlarda, yalan söy­ lediğimiz ya da taşıdığımız “suçluluk bilinci”nden ötürü yakalanmak­ tan endişe duyduğumuz zamanlara kıyasla kendimizi çok daha rahat hissedeceğimiz ve davranacağımız gerçeğidir. Model, aynı zamanda, kendimizi rahat hissettiğimizde daha kesin davranışlar sergilemeye

P:263

Yalancılığın Saptanması 265 yöneldiğimizi; bir şeyler sakladığımız ve huzursuz bir konumda oldu­ ğumuz zamanlarda ise çok daha kaçamak bir tutum içinde olduğumuzu ortaya koymaktadır. Bu model şu anda dünyanın birçok farklı ülkesinde kullanılmakta­ dır. Her ne kadar modelin öncelikli amacı yasa uygulayıcı lan, adli vakalarda yalancılık ve sahtekârlığı saptamak konusunda eğitmek olsa da, her türlü kişilerarası etkileşime (işte, evde ya da düzenbazlıkla dürüstlüğü ayırt etmenin önem kazandığı her yerde ve her ortamda) uygulanabilir bir özellik de taşımaktadır. Bu bölümde modeli sizinle paylaştığımda, daha önceki bölümlerde öğrendikleriniz sayesinde kav­ rama süreciniz çok daha hızlı olacak. Yalancılığın Saptanmasında Rabatlık/Rahatsızhk Dm Iümmm Kritik RoKi Yalan söyleyen ya da suçlu olan insanlar, kendileriyle birlikte yalan ve/ veya suçlarının yarattığı ağır bilinci de taşımak zorunda olduklanndan, rahat tavırlar göstermeleri kolay değildir ve gerginlikleri kolaylıkla gözlemlenebilir. Bir başkasının rahatlıkla karşılık vereceği basit soru­ lara yanıtlar yaratmakla uğraşırken, suçlannı ve yalanlarını saklamak durumunda olmaları, üzerlerine bunaltıcı bilişsel bir yük olarak çöker (DePaulo, 1985, 323-370). Konuştuğumuz insan kendisini ne denli rahat hissederse, herhangi bir rahatsızlık durumunu dışa vurması muhtemel, kritik önemdeki sözel olmayan davranışların saptanması da aynı ölçüde kolaylaşır. Bu nedenle, amacınız her zaman etkileşimin henüz ilk safhalarından itiba- ren ya da “yakınlık kurmaya” başlamanızla birlikte, mümkün olduğun­ ca rahat bir ortanı yaratmak olmalıdır. Karşınızdaki kişi kendisini tehdit altında hissetmediğinde rahatlayacak ve bu da gözlemleyeceği

P:264

266 Beden Diliniz n i/ davranışların normal düzeyini anlamanıza (dolayısıyla da iniş-çı- kışları saptamanıza) imkân tanıyacaktır. YaJoncıfığın Saptanması Sürerinde Rahatlık Alanının Oluşturulması Yalancılığın saptanması sürecindc, şüpheli kişinin hareket ve davranış­ ları üzerindeki etkinizi fark etmeli ve davranma şeklinizin karşınızdaki kişinin davranışlarını da etkileyebileceğinin bilincinde olmalısınız (Ek­ man, 1991, 170-173). Sorularınızı nasıl sorduğunuz (suçlarcasma), nasıl oturduğunuz (çok yakın) veya nasıl baktığınız (şüpheli gözlerle) karşınızdaki kişinin rahatlık düzeyini arttıracak ya da tamamen sıfırla- yacaktır. Konuştuğunuz kişinin kişisel alanını ihlal ettiğiniz, şüpheli bir tavır takındığınız, suçlarcasma baktığınız ya da sorularınızı ateşli bir savcının tonuyla sorduğunuz takdirde, görüşmenin olumsuz yönde etki­ leneceği çok iyi bilinen bir gerçektir. Öncelikle ve en önemlisi, bir yalancıyı gün ışığına çıkarmak yalancılığını saptamakla değil, karşınız­ daki kişiyi nasıl gözlemlediğiniz ve sorularınızı nasıl yönelttiğinizle bağlantılıdır. Bu noktanın ardından, sözel olmayan işaretlerin toplan­ m ası gelir. Ne kadar çok görür (davranış kümeleri) ve gözlemlerinizde ne denli rahat olursanız, karşınızdaki kişinin yalan söyleyip söylemedi­ ğini doğru olarak saptama şansınız da aynı ölçüde artacaktır. Bir görüşme esnasında faal bir şekilde yalan saptamaya çalışıyor­ sanız bile, şüpheci değil, mümkün olduğunca nötr olmalısınız. Karşı­ nızdaki kişiye şüpheli gözlerle bakmaya başladığınız anda, bu kişinin size karşı tutumunu etkilemiş olacağınızı hiçbir zaman aklınızdan çıkarmayın. “ Yalan söylüyorsun!” veya “Doğruları söylemediğini düşünüyorum,” gibi cümleler sarf ettiğiniz ya da paranoyak bir tavra büründüğünüz takdirde, kişinin davranışlarını da doğrudan etkilersiniz ^Vnj. 2003, 67). İzlem eniz gereken en iyi yöntem , konu hakkında

P:265

Yalancılığın Saptanması 267 aydınlatıcı detaylar edinmenizi sağlayacak, “Anlamıyorum*’ ya da “Nasıl olduğunu bir daha anlatabilir misin?” gibi açılımlara gitmek olmalıdır. Çoğu zaman için, yalnızca gözlemlediğiniz kişiden yaptığı açıklamaları genişletmesini ve detaylandırmasmı istemek bile doğru­ ları yalanlardan ayırmanıza yeterli olabilir. Bir iş görüşmesinde başvu­ ru sahibinin deneyim ve yeteneklerinin ne denli gerçekleri yansıttığını anlamaya veya iş yerinde gerçekleşen bir hırsızlığı aydınlatmaya çalı­ şırken ya da eşinizle para konulan veya sadakatsizlik gibi bir konuda ciddi bir tartışmaya girişmişken, serinkanlılığınızı korumak çok önem­ lidir. Sorularınızı yöneltirken sakin olun, şüpheci bir tavır takınmayın, rahat görünün ve yargılayıcı olmayın. Bunu başardığınız takdirde, karşınızdaki kişinin savunmaya çekilme ve/veya bir şeyler saklamaya yönelme ihtimalini düşürebilirsiniz. Rahatlık İşaretlerinin Tanımlanması Ailemiz ve arkadaşlanmızla sürdürdüğümüz sohbetlerde rahatlığımız ön plandadır. İnsanlar bizimle güzel zaman geçirdiklerinde ve kendilerini rahat hissettiklerinde bunu hemen algılanz. Bir masada oturduklannda kendilerini rahat hisseden insanlar aralannda hiçbir engel kalmaması için nesneleri bir kenara itecektir. Zaman içinde birbirlerine daha da yakınlaşırlar ve böylece yüksek sesle konuşmalanna gerek kalmaz. Rahat bir ruh hali içinde olan insanlar bedenlerini açar, gövdelerini ve kollanyla bacaklarının iç taraflannı daha çok gösterirler (bir diğer deyiş­ le, karşılanndaki insana ventral bir erişim sağlarlar). Yabancılann yanın­ da ise rahatlığın sağlanması çok daha zordur, özellikle de resmi bir görüşme ya da ifade vermek gibi stres yaratan durumlarda. Bu nedenler­ le, karşınızdaki insanla etkileşiminizin ilk anlarından itibaren bir rahatlık alanı yaratmak için elinizden gelenin en iyisini yapmanız çok önemlidir

P:266

268 Beden D iliniz H er iki taraf kendisini rahat hissettiğinde, sözel olmayan davranış­ larında da uyum ve eşzam anlılık olması gerekir. Karşılıklı olarak rahatlık hisseden insanların nefes alıp vermeleri, konuşma tonları, yoğunlukları ve genel olarak tavırları da benzer olacaktır. Bir kafede rahat bir şekilde oturan ve birbirlerine doğru eğilm iş bir çifti gözünü­ zün önüne getirin. Birisi öne doğru eğildiğinde, diğeri de onu izleye­ cektir (önceki bölümlerde de bahsettiğimiz, isopraxism olarak bilinen durum ). Bizim le konuşm akta olan birisi, elleri cebinde, ayakları çap­ raz bir şekilde duvara yaslanmışsa, muhtemelen biz de benzer bir duruşa geçeriz (Bkz. Resim 87). Karşım ızdaki insanın davranışlarını yansıtarak, bilinçaltmdan, “Seninle kendimi rahat hissediyorum ” m esajını veririz. Bir görüşm ede ya da çetrefilli bir konunun tartışılm akta olduğu herhangi bir durum da, kişiler arasında uyum varsa, her iki tarafın ses tonu da diğerininkini yansıtmalıdır (Cialdini, 1993, 167-207). Ancak kişiler arasında uyum yoksa davranışlarda eşzamanlılık da olmaz. Bir­ birlerinden farklı şekillerde oturur, farklı ton ve tarzlarda konuşur ya da en azından (tam anlam ıyla zıt değilse bile) ifadeleri farklı olur. U yum suzluk etkili iletişimin önünde önemli bir engel ve başarılı bir görüşm e ya da tartışm a açısından ciddi bir handikaptır. Bir konuşm a ya da görüşme esnasında kendinizi rahat ve dengeli bir konum da hissediyorken, karşınızdaki kişi sürekli olarak saatini kontrol ediyor ya da gergin ve hareketsiz bir şekilde oturuyorsa (ani dvnuş denilen bir durum ), eğitim siz bir göz için her şey yolundaymış gibi görünse de, rahatlığın söz konusu olmadığı ortadadır (Knapp & H a il 2002, 321; Schafer & Navarro, 2004, 66). Karşı taraf bir karışık­ lık yaratm a peşindeyse, durm aksızın konuşuyorsa ya da sürekli olarak konuşm ayı kapatm a yönünde girişim lerde bulunuyorsa, bunlar da rahatsızlık işaretleridir.

P:267

Yalancılığın Saptanması 269 İşte isopms durumuna b ir örnek: her iki taraf d a b irb ir­ lerinin d avranışlarını yansıtm akta ve hissettikler; ra h at­ lığı g österecek şekilde birbirlerine d o ğ ru eğilm ektedir. Muhakkak ki, yalan söylemeyen insanlarda rahatlık işaretleri çok daha belirgindir; gizlenmek istenen bir stres ya da kişinin huzursuz hissetm esine neden olacak bir suçluluk bilinci söz konusu değildir (Ekm an, 1991, 185). Bu nedenle, karşınızdaki insanın yalan söylüyor olm a ihtimalini düşünüyorsanız, her zaman rahatsızlık işaretlerine (ne zam an ve ne bağlam içinde oluştuklarına) bakmalısınız.

P:268

270 Beden D iliniz Bir Etkileşim Dahilinde Rahatsızlık İşaretleri Bize yapılan bir şeyden hoşlanmadığımızda, gördüğümüz veya duydu­ ğumuz bir şey canımızı sıktığında ya da saklı tutmayı tercih edeceği­ miz bir şeyleri anlatmaya zorlandığımızda, ciddi bir rahatsızlık hisse­ deriz. Rahatsızlığımızı, limbik beynin uyarılmasına bağlı olarak, öncelikle fizyolojimiz dahilinde dışa vururuz. Kalp atışlarımız hızlanır, saçlarımız dikilir, normalde olduğundan daha çok terleriz ve daha hız­ lı soluk alıp vermeye başlanz. Otonom ve bilinçli bir düşünm e gerek­ tirmeyen fizyolojik tepkilerimizin ötesinde, bedenimiz hissettiğimiz rahatsızlığı sözel olmayan işaretlerle de ortaya koyar. Korktuğumuz, tedirginlik duyduğumuz ya da belirgin bir şekilde rahatsızlık hissetti­ ğimizde, engelleme ya da uzaklaşma ihtiyacıyla duruşumuzu değiştirir, ayaklarımızı sürekli olarak oynatır, rahatsızlık içinde kıpırdanır, kalça­ larımızı oynatır ya da parmaklarımızla ritm tutmak gibi davranışlarda bulunuruz (de Becker. 1997, 133). Hepimiz diğer insanlarda bu türden rahatsızlık içeren davranışlar gözlem lemişizdir - bir iş görüşmesinde, randevuda, evde ya da işte ciddi bir konu üzerine süren bir sorgulama­ da. Bu davranış ve hareketlerin doğrudan yalancılığın göstergesi olma­ dığını hiçbir zaman aklınızdan çıkarmamalısınız; düşünmeniz gereken, bu işaretlerin karşınızdaki kişinin çeşitli nedenlerden dolayı rahatsızlık duyduğu olmalıdır. Rahatsızlığı ya da huzursuzluğu yalancılığın potansiyel bir göster­ gesi olarak gözlem lem e durum undaysanız, oluşturulabilecek en iyi ortam , görüştüğünüz ya da gözlemlediğiniz kişiyle aranızda hiçbir engel (m obilya, m asa ya da sandalye gibi) bulunmamasıdır. Daha önceki bölüm lerde de belirttiğimiz gibi, vücudumuzun aşağı eklemleri psikolojik durum umuzu çok daha açık bir şekilde yansıtabilmektedir. Bu nedenle, gözlemlediğiniz kişi bir masa ya da başka bir mobilyanın

P:269

Yalancılığın Saptanması 271 57_________________________ Kutu : D U V A R İH S A E T M t K ___________________ F B I'da çalıştığım yılla rd a , bir başka istihbarat kurum undan geie n b ir a ja n la b irlikte b ir şüpheliyi so rg uya alm ıştık. S orgu la m a e sna sınd a, ç o k ra h atsız o ld u ğ u ve dürüst d a vra n m a d iğ ı her halinden belli o la n şüpheli­ m iz, o rta ğ ım ın m a sa sın d aki so d a şişeleri, kalem kutuları ve d*ğe r nesne­ leri k u lla n a ra k a ra m ız d a ka de m e li o la ra k b a riye rle r oluşturm aya b aşia d ; En s o n u n d a d a , iç in d e n b ir şey a lm a b a h a n e s iy le sırt ç a n ta s ın ı m a s a y a ye rle ş tird i. Bu nesnelerin m asaya yerleştirilişi o den li ya vaş b ir süreçte g e rç e k le ş m iş ti ki, d a h a so nra g ö rü ş m e y i v id e o d a n s e y re d e n e d e k h rK e d e m e d ik . S ö z e l o lm a y a n b u d a v ra n ış la rın a n la m 1, ş u p h e !m ir b r şe yle ­ rin a rka sın a s a klan a ra k kendisine rahat b ir konum sa ğla m a ve m esafe a ç m a ih tiy a c ın d a n b a ş k a b ir şey d e ğ ild ir. S ö y le m e y e b ü e g e re k /c>« ou g ö rü ş m e d e iş b irliğ in d e n uzak b ir tutum sergileyen şüpheliden çok a z bil­ g i s a ğ la y a b ild ik ve anlattıklarının ço ğu d a ya lan d ı. ardındaysa, bu engeli ortadan kaldırmanın bir yolunu bulun - bu tür­ den engeller gözlemlenmesi gereken beden yüzeyinin büyük bir kıs­ mını (neredeyse %80’ini) kapatabilir. Aslına bakacak olursanız, ara­ nızda engeller oluşturmak için nesneleri, eşyaları ya da mobilyaları kullanm aya yönelen kişilere özellikle dikkat etmelisiniz (Bkz. Kutu 57). Nesne ve eşyaların bu şekilde kullanılması karşınızdaki kişinin uzaklaşma, ayrılma ve saklanma ihtiyacını yansıtır ve bu türden bir kapalılık, rahatsızlık, hatta yalancılıkla iç içe bir durum olabilir. Söz konusu olan bir sorgulama ya da karşınızdaki kişinin doğruluk ve dürüstlüğünü kestirmek istediğiniz herhangi bir konuşma olduğun­ da, ayakta durduğunuz takdirde, oturduğunuz zaman fark edemeyece­ ğiniz birçok sözel olmayan işareti toplayabilirsiniz. Her ne kadar, bazı ortam larda (mesela bir iş görüşmesinde) uzunca bir süre ayakta dur­ mak elverişsiz veya dikkat çekebilecek tuhaf bir durum yaratacak olsa

P:270

27 2 Beden D iliniz da, gene de ayakta gözlem yapabileceğiniz fırsatlar bulunmaktadır ~ ilk karşılaşm a anı ya da önemli bir yemek öncesinde masanızın hazır­ lanmasını beklerken ayakta sohbet edeceğiniz zamanlar gibi. Yanında bulunduğumuz insanlar yüzünden kendimizi rahatsız his­ settiğimizde, araya bir mesafe koymak, uzaklaşmak isteriz. Bu durum özellikle de bizi aldatmasından çekindiğimiz insanlarla bir aradayken geçeriidir. Bize huzursuzluk veren insanlarla yan yana oturmak duru­ munda kaldığımız zamanlarda, gövdemizi ya da ayaklarımızı mümkün olduğunca geri çekerek uzak durmaya çalışırız. Bu davranışlar, konu­ şulmakta olan konu yüzünden taraflardan biri ya da ikisi birden rahat­ sız olduğunda da gözlemlenebilir. Zor bir konu üzerine ya da kendilerini tehdit altında hissetmelerine neden olan konuşmalar sürdüren insanlarda gözlemlenebilecek diğer rahatsızlık işaretleri, şakaklardan alnın ovulması, yüzün ovuşturul- ması, boyna dokunm ak ya da ellerin enseye gitmesidir. İnsanlar m em ­ nuniyetsizliklerini küçümseyici bir şekilde gözlerini devirerek, üst başlarıyla ilgilenerek ya da soruları soran kişinin sesini bastıracak veya hor gördüğünü belli edecek şekilde (kısa cevaplar vererek, savunmaya çekilip direnç göstererek, düşm anca ya da iğneleyici bir tavır takınarak veya parm ak göstermek gibi çok çirkin, edepsiz hareketler eşliğinde) konuşarak da gösterebilir (Ekman, 1991, 101-103). İşlediği ciddi bir suç nedeniyle sorgulanm akta olan küstah ve öfkeli bir yeni yetmeyi gözünüzün önüne getirecek olursanız, rahatsız bir durumda kalan biri­ sinin gösterebileceği savunm aya yönelik tüm manevra ve entrikaların eksiksiz bir listesini çıkarabilirsiniz. Yalan söyleyen bir insan sizinle nadiren fiziksel temas kuracaktır (bu durum özellikle görevlerini suiistimal ederek para karşılığında istihbarat satan ya da yanlış bilgiler veren m uhbirler için geçerlidir). D okunm a ve diğer fiziksel tem as türleri genellikle dürüst bir insanın

P:271

Yalancılığın Saptanması 273 anlattığı şeyleri vurgulamak amacıyla yöneldiği davranışlar olduğun­ dan ötürü, fiziksel bağlantıdan mümkün olduğunca kaçınmaya yönelik bir tutum, dürüst davranmayan insanların hissettikleri gerginliği hafif­ letm ek için karşılarındaki kişiden uzak durmaya çalışmalarıyla ilgili­ dir. Bir konuşma esnasında kişinin kurduğu fiziksel temaslardaki azal­ ma, özellikle de bu kişi kritik bazı sorular duymuş ya da cevaplamaya çalışıyorsa, yalancılığın veyahut dürüst davranmamanın bir işareti olabilir (Lieberman, 1998, 24). Eğer mümkün ve sosyal anlamda m ünasipse, ciddi bir konu üzerine sevdiğiniz birini sorgulamanız gerektiğinde, bu kişinin yanma, ona yakın olacak bir şekilde oturun. M esela, zor bir konu üzerine konuşmanız gerektiğinde, çocuğunuzun elini tutmayı tercih edebilirsiniz. Böylece konuşma esnasında davra­ nışlarda oluşması muhtemel değişimleri de çok daha kolay bir şekilde saptayabilirsiniz. Tabii ki, fiziksel temaslardaki azalma ya da kesilme otomatik ola­ rak yalancılığı ortaya koymaz ve diğer bir taraftan da, bazı insanlarla tem as kurmamız, diğerlerine kıyasla hem daha kolay hem de sosyal açıdan daha uygundur. Saygı ya da sevgi duymadığımız insanlara dokunm ak istemediğimiz gerçeğinden dolayı, temas eksikliğinin bir insanın sizden hoşlanmadığının açık bir işareti olabileceği de doğru­ dur. Ayrıca, bu türden bir uzaklaşmanın ne anlama geldiğini çıkarmak için ilişkinin doğası ve/veya ne kadar bir geçmişi olduğu da değerlen­ dirilmelidir. Rahatlık ya da rahatsızlık göstergesi işaretleri gözlemlerken, yü/ün ekşitilm esi veya küçümseyici bir bakış gibi hızla oluşup yok olan iİa ­ deleri yakalamaya çalışın (Ekman, 1991, J58-169). Ayrıca, önemli hır tartışm a esnasında, karşınızdaki insanın ağzının (bir an içm bile olsa) tedirginlikle titreyip titremediğine bakın. Bir gülümseme, ka$ çatma da şaşırm ış bir bakış - uzun süren ya da yüzde asılı kalan hiçbir ıtade

P:272

274 Beden D iliniz normal değildir. Bir konuşma ya da görüşme esnasında bu türden kurulmuş bir davranışın amacı karşı tarafın fikirlerini etkilem ektir ve gerçeği yansıtmamaktadır. İnsanlar yanlış bir şey yaparken yakalan­ dıklarında ya da yalan söyledikleri anlaşıldığında, yüzlerine sanki son­ suza dek sürecekmiş gibi görünen bir gülümseme yerleştirebilirler. Bu türden sahte bir gülümseme tabii ki kişinin rahatlığını değil, rahatsız­ lığını göstermektedir. Duyduğumuz bir şeyden hoşlanmadığımızda (bir soru ya da cevap­ tan), sanki bu şeyi engellemek istermiş gibi gözlerimizi kapatırız. Göz­ leri bloke etme davranışları, kollarım ızla sıkı bir şekilde göğsüm üzü sarm am ıza ya da zıt fikirlerde olduğumuz insanlara sırtımızı dönm e­ mize benzer. Bu engelleme davranışları bilinçaltından gelen tepkiler­ den kaynaklanm akta ve gündelik yaşamda sıklıkla görülmektedir - özellikle resmi görüşmelerde ve genellikle de belli bir konuyla bağlan­ tılı olarak. Göz kapaklarının sıkıntı ve rahatsızlık nedeniyle titreşm esi de gözlem lenen bir davranıştır (Navarro & Schafer, 2001, 10). Tüm bu göz ve göz bölgesi hareketleri, herhangi bir bilginin karşı­ nızdaki insan tarafından nasıl algılandığının ya da hangi soruların sıkıntı yarattığının güçlü birer işareti olabilir. Öte yandan, bu hareket­ lerin hiçbiri doğrudan yalancılığın göstergesi sayılamaz. Düşük düzey­ de ya da tam amen kesilmiş göz teması yalancılığın bir göstergesi değildir (Vrij, 2003, 38-39). Daha önce defalarca belirttiğimiz neden­ lerden dolayı, bunun çok saçma bir fikir olduğunu söyleyebiliriz. Size zarar verebilecek tehlikeli insanların ve yalan söylemeyi alış­ kanlık haline getirmiş kişilerin, birçok insana kıyasla çok daha fazla göz teması kuracağını ve gözlerini üzerinize dikebileceğini aklınızdan çıkarmayın. Yapılan araştırmalar, M akyavelistlS insanların yalan söy- 15 Amaç için her türlü aracın kullanılabileceği fikri üzerinde şekillenmiş siyasi bir >akladım olan Makyavelizm’den dilimize giren bu terim, gündelik yaşamda kurnaz ve sinsi insanları tanımlamak için kullanılmaktadır.

P:273

Yalancılığın Saptanması 275 lerken göz temasını arttırdıklarını göstermektedir (Ekman, 1991, 141- 142). Muhtemelen göz temasındaki bu artış bilinçli bir edimdir çünkü birisinin gözlerinin içine bakmanın dürüstlük ve içtenlik göstergesi olduğuna dair genel ve yanlış bir kanı vardır. Yalancılığın saptanması sürecinde farkında olunması gereken nok­ talardan biri de, göz teması ve gözlerin dikilmesi davranışlarında kül­ türe göre farklılıklar olduğudur. Örneğin, belli toplumlarda (Afrika kökenli Amerikalılar ya da Latin Amerikalılarda) insanlara, ebeveyn­ leri tarafından sorgulanır ya da azarlanırken, gözlerini aşağı dikmeleri ya da ebeveynlerine doğrudan bakmamaları öğretilmektedir (Johnson, 2007, 280-281). Konuştuğunuz insanların baş hareketlerinin de farkında olmalısı­ nız. Karşınızdaki kişi konuşurken bir yandan da başını onaylayıcı ya da olumsuz bir şekilde salladığında, baş hareketleri söyledikleriyle eşzamanlı ve uyumlu bir şekilde gerçekleştiği takdirde, duyduklarını­ zın gerçekleri yansıttığını; ancak başını sallanması eşzamanlı olmadı­ ğında, geciktiğinde ya da konuşmasının ardından geldiğinde, söyledik­ lerinin uydurma olduğunu ve doğrulan yansıtmadığını düşünebilirsi­ niz. Her ne kadar gözlemlenmesi güç olsa da, baş hareketinin gecikme­ si söylenenlerin geçerliliğini desteklemek için devreye sokulan bilinç­ li bir davranıştır ve iletişimin doğal akışının bir parçası değildir. Ayrıca, dürüst baş hareketleri sözlü itiraz ya da onaylamalarla da uyum lu olmalıdır. Baş hareketi kişinin söyledikleriyle uyumsuz ya da zıt kutuplarda ise, bu durum yalancılığın bir göstergesi olabilir. Her ne kadar bu hareketler abartılı baş hareketlerine kıyasla daha geri planda olsa da, sözel ve sözel olmayan işaretlerin bu türden bir uyumsuzluğa düşm esi tahmin edebileceğimizden çok daha sık yaşanmaktadır. Örne­ ğin, birisi “Ben yapmadım!\" derken, başı onaylayıcı bir şekilde belli belirsiz sallanabilir.

P:274

27 6 Beden D iliniz Rahatsızlık durum unda limbik beyin kontrolü ele aldığından dolayı, kişinin yüzü, söylediklerinin aksini işaret edecek şekilde kızarabilir ya da soluklaşabilir. Zorlayıcı konuşmalar esnasında terleme veya nefes alıp verm ede artış da gözlemlenebilir. Bu nedenle karşınızdaki kişi aşın terliyor ya da sakinleşm ek için nefes alış verişini kontrol etmeye çalışı­ yorsa, bu durum u göz ardı etmeyin. Vücuttaki herhangi bir titreme veya ürpenne tepkisi (eller, pamıaklar veya dudaklarda), ellerin geri çekilme­ si. dudakların ısınlm ası ya da kaybolacak şekilde bastırılması, özellikle de normal düzeydeki bir gerginliğin artık tamamen yok olması gerektiği zam anlarda, rahatsızlık ve/veya yalancılığın bir göstergesi olabilir. Kişi yalan söylerken sesi çatlayabilir ya da cansız bir şekilde çıka­ bilir. Stres nedeniyle boğazın kurumasından dolayı yutkunmak zorla­ şır. Bu belirtiler adem elm asında ani bir hareketle desteklenebilir ve boğazın tem izlenm esi ile sürebilir - bütün bunlar hissedilen rahatsızlık ve huzursuzluğun göstergeleridir. Ancak bu işaretlerin sıkıntı ve rahat­ sızlık göstergesi olduğunu ve yalancılığı teyit etm ediklerini her zaman aklınızda tutmalısınız. Mahkemede ifade veren birçok dürüst insanın bu belirtileri gösterdiğine bugüne dek defalarca şahit oldum ve bunun nedeni yalnızca gergin olmalarıydı, yalan söylemeleri değil. Ben bile federal ve eyalet mahkem elerinde uzun yıllara dayanan ifade ve tanık­ lık deneyim lerim e rağmen, halen kürsüye çıktığım da bir parça tedir­ ginlik hissederim . Bu nedenlerle, gerginlik ve stres her zaman geçerli olan bağlam dahilinde yorumlanmalıdır. Yatıştırıcı Davranışlar ve Rahatsızlık FBI için çalıştığım yıllarda şüphelilerle yaptığım görüşm elerde, sorgu­ lamanın yönünü tayin etmek ve karşımdaki kişide özellikle hangi konuların rahatsızlığa neden olduğunu anlamak için her zaman yatıştı­

P:275

Yalancılığın Saptanması 277 rıcı davranışlara bakmışımdır. Her ne kadar yatıştırıcı davranışlar tek başlarına yalancılığın kesin bir kanıtı olmasa da (çünkü bu davranışlar yalnızca gergin olan masum insanlarda da görülebilir), kişinin gerçek­ te ne düşündüğü ve hissettiğini belirleme sürecinde yapbozun önemli bir parçasını oluşturabilirler. Aşağıda, kişilerarası etkileşimler dahilinde sözel olmayan yatıştı­ rıcı davranışları okumak maksadıyla dikkate aldığım on iki noktayı listeledim. Resmi bir tahkikat yaparken, ailenizden birisiyle ciddi bir konu üzerine konuşurken ya da bir iş görüşmesinde, bu listedeki nok­ talara benzer bir strateji izleyebilirsiniz. (1) Önünüz açık olsun. Yürüttüğüm sorgulamalarda ya da görüş­ melerimde, yatışmaya yönelik hiçbir davranışı kaçırmamak için, karşımdaki kişiyle aramızda onu tam olarak görmemi engelleyecek hiçbir şey olsun istemem. Örneğin, gözlemledi­ ğim kişi ellerini bacaklarına silerek kendini yatıştırmaya çalı­ şıyorsa, bunu görecek bir konumda olmak isterim ve aramızda bir masa varsa bu zorlaşır. İnsan kaynakları çalışanları birisiy­ le mülakat yapmak için en uygun noktanın (görüştüğünüz adayın davranışlarının görülmesini engelleyecek hiçbir nesne­ nin bulunmadığı) fiziksel olarak açık bir alan olduğunu unut­ mamalıdır. Bu şekilde karşınızdaki kişiyi lam olarak gözlem­ leyebilirsiniz. (2) Belli oranda yatıştırıcı davranış gözlemlemenizin normal olduğunu aklınızdan çıkarmayın. İnsanlar kendilerini sakin­ leştirmek için sıklıkla bu davranışlara yöneldiğinden dolayı, bu gündelik yaşamda makul bir durumdur. Kızım küçük yaş­ lardayken, dünyayla tüm bağlantısını kesmiş gibi bir görıinüm içinde, saçıyla ya da parmaklarıyla oynayarak kendisini sakın

P:276

278 Beden D iliniz leştirir ve uykuya dalardı. Nasıl sürekli olarak değişen bir ortama uvum sağlamaya çalışırken karşımdaki kişinin nefesi­ ni düzenlem esini normal buluyorsam, az ya da çok yatıştırıcı davranış göstermesini de beklerim. (3) Başlangıçta karşı taraftan belli oranda bir tedirginlik bekleye­ bilirsiniz. Ciddi bir görüşmede, özellikle de görüşmeyi şekil­ lendiren şartlar strese neden oluyorsa, gerginlik ve tedirginli­ ğin olması da normaldir. Örneğin, bir babanın oğluna ödeviy­ le ilgili bir soru yöneltmesi, okuldan kovulmasına yol açan yıkıcı faaliyetlerin üzerine gitmesi kadar stres yaratmaz. (4) Etkileşimde olduğunuz insanın öncelikle rahatlam asını sağla­ yın. Bir görüşme, önemli bir toplantı ya da tartışma ilerledik­ çe, taraflar sakinleşmeli ve daha rahat oldukları bir konuma geçmelidir. Aslına bakılacak olursa, iyi bir görüşmeci sorula­ rına geçmeden veya stres yaratabilecek konulan açmadan önce sakinleşmesi için karşı tarafa belli bir zaman tanır. (5) Davranışlar için bir taban noktası belirleyin. Kişinin başlan­ gıçtaki yatıştırıcı davranışları azalıp (bu kişi için) normal sayı­ labilecek bir duruma geçtiğinde, görüşmeci bu taban noktasını sabitleyerek, ileriki safhalarda gözlemleyeceği davranışları değerlendirirken bir kriter olarak kullanabilir. (6) Yatıştırıcı davranışların artış gösterip göstermediğine dikkat edin. Görüşmeniz sürerken, yatıştırıcı davranışlarda bir artış olup olmadığını her zaman gözlemlemelisiniz - özellikle de bu davranışlar sorulan belli bir sorunun ya da verilen bir bil­ ginin ardı sıra oluştuğunda. Bu türden bir artış, sorduğunuz sorunun veya verdiğiniz bilginin kişide rahatsızlık veya huzur­ suzluk yarattığının açık bir işaretidir ve bu noktanın üzerine gidilmesi gerekir. Yatışma davranışına neden olan uyaranın

P:277

Yalancılığın Saptanması 279 (söz konusu uyaran bir soru, bilgi veya olay olabilir) kesin bir şekilde belirlenmesi çok önemlidir; aksi halde yanlış sonuçla­ ra ulaşabilir ya da görüşmeyi yanlış bir yöne sürükleyebilirsi­ niz. Örneğin bir iş görüşmesinde, daha önceki pozisyonu hakkında gelen bir soru üzerine aday gömleğinin yakasını çekerek hava almaya çalışmışsa (bu da bir yatıştırıcı davranış­ tır), bu sorunun beynin yatışma talebine neden olacak kadar stres yarattığını anlayabilirsiniz. Bu davranış size konunun üzerine gidilmesi gerektiğini göstermektedir. Davranış illa kişinin yalan söylediği ya da bir şeyler sakladığı anlamına gel­ mez, ancak konunun strese yol açtığı da ortadadır. (7) Sorun, durun ve gözlemleyin. İşinin ehli bir görüşmeci asla sorularını kesintisiz bir şekilde arka arkaya sıralamaz. Sabırsız­ lığınız ya da saldırganlığınız karşınızdaki kişinin size bilenme­ sine neden olursa, davranışlarını doğru bir şekilde gözlemleme­ de zorlanırsınız. Bir soru sorun ve ardından gelen tüm tepkileri görmek için gözlemleyin. Karşınızdaki kişiye düşünmesi için zaman tanıyın ve bunun için arada boşluklar bırakın. Diğer bir yandan, sorularınızı, istediğiniz bilgileri kesin bir şekilde öğren­ menize imkân tanıyacak şekilde oluşturmalısınız. Sorunuz ne kadar kesin olursa, karşı taraftan da aynı kesinlikte sözel olma­ yan işaretler alabilirsiniz ve bilinçaltından kaynaklanan hareket ve davranışlara yönelik sahip olduğunuz anlayış sayesinde, değerlendirmeleriniz çok daha doğru olabilir. Ne yazık ki adli vakalarda, ardı arkası kesilmeyen sorularla yüksek derecede strese ve birçok sözel olmayan işaretin yanlış değerlendirilme­ sine neden olan yanlış ifadeler alınmakta, masum insanlar suçlu duruma düşmektedir. Masum insanların, yalnızca ii/erlerındeki aşırı baskıdan ve sonu gelmeyecekmiş gibi süren sorulardan

P:278

280 Beden Diliniz kurtulmak için, işlemedikleri suçların altında kalmaya göz yumduğunu, hatta yazılı ifadelere imza attıklarını biliyoruz (Kassin, 2006, 207-228). Aynı durum, ebeveynler, eşler, arka­ daşlar ya da patronların saldırganca tutumları yüzünden, günde­ lik yaşamda da görülmektedir. (8) Görüşmekte olduğunuz kişinin konuya odaklanmasını sağla­ yın. İnsanların bir konu üzerine odaklanmadan konuştukları zam anlarda (bir diğer deyişle, yalnızca kendi hikâyelerini anlattıklarında), görüşmecinin konunun kapsamım kontrol altında tuttuğu bir ortama kıyasla, çok daha az sözel olmayan davranışta bulunacakları unutulmamalıdır. Konuya odaklı sorular, kişinin dürüstlüğünü değerlendirmenize imkân tanı­ yacak sözel olmayan dışavurumların oluşmasını sağlayacaktır. (9) Karşınızdaki kişinin çekingenlik göstermeden, gevezelik ölçüsünde konuşuyor olması dürüst olduğunu göstermez. Hem acemi hem de deneyimli görüşmeciler tarafından yapılan bir hata da, çok konuşmayla dürüstlüğü aynı kefeye koymak­ tır. Karşım ızdaki kişi sürekli konuştuğunda ona inanm a eğili­ m i taşırken, çekingen bir tutum içinde olan insanların ise yalan söylediğini veya bir şeyleri sakladığını düşünürüz. G örüşme esnasında, söz konusu olan durum üzerine yüksek m iktarda bilgi ve detay veren insanlar sanki doğrulardan bah- sediyormuş gibi görünebilir. Fakat gerçeklerin üzerini örtmek ya da konuşmayı bir başka yöne sürüklemek için bir duman perdesi oluşturuyor da olabilirler. Doğrular, anlatılan şeylerin miktarıyla değil, konuşan kişinin verdiği bilgilerin ispat ya da teyit edilebilmesi ile açığa çıkarılabilir. Verilen bilgi ispat edi­ lemediği sürece, yalnızca anlatan kişiyi bağlar ve bütünüyle anlamsız ya da uydurma da olabilir (Bkz. Kutu 58).

P:279

Yalancılığın Saptanması 281 _________________ Kutu 58: HEPSİ YALAK!_________________ M a c o n , G e o rg ia 'd a sorguya a ldığ ım b ir kadını ço k iyi h aM ıyo ru m . Bu k a dın üç gün boyu nca süren s o rg ula m a d a kendi isteğiyle ve işb irlikçi b ir tutum iç in d e b ize sa yfa la rca bilgi vermişti. S orgu fa m a rr.ia n d iğ ın d a artık b ir şeylerin üzerinde olduğum uzu hissediyordum . Ta ki kadım n a rla t tıkların ı teyit e tm e z a m a n ı g e le n e d e k N e re d e y s e b ir yılı a ş k :n b ir sure b o y u n c a b iz e anlattıklarım (hem Birleşik Devletler de hem a e A v ru o a ’d a i a ra ştırm a k durum unda kaldık ve en nihayetinde, harcan an in a n ılm a z 4ç a b a v e k a y n a ğ ın a rd ın d a n , kadının v e rd iğ i b ilg ile rin tc b<r k e i:one3in.r. b ile d o ğ ru olm adığını anladık. Kadın makul görünen sa y ta id o c ^ s j c ı gi v e rm iş, h atta a ra d a masum o la n kocas;nı b ile d a v a y a a a h : e :r^ ? i E ğe r ki, iş b irlik ç i b ir tutumun her z a m a n dürüstlük a n ia m -n a geimed?q<nr a k lım d a tu ta b ils e y d im ve ka dın ı ç o k d a h a dikkati,- g ö z le m le m iş oUavdı-*n b u n ca p a ra ve za m a n b ir hiç uğruna harcanm am ış ofecakî: K o d ^ n a n la ttık la rı g e rç e k te n d e b iz i h ey e c a n la n d ıra n ve a k la yatkın b ;»gıİercJ? - a n c a k h ep si d e zırvaym ış. Bu utanç ve rici o layın k a riye rim in <!k y ılla rın d a o ld u ğ u n u sö y le m e k isterdim faka t ne ya z ık ki durum hiç d e öyle d e ğ il. Bu şe kild e a ld a tıla n ne ilk ne d e son görüşm ecinin ben olm adığım : b iliy o ­ rum. Bu nedenle, her ne ka da r bazı insanlar d iğe rlerind e n çok d ah a fa z la konuşsa d a , her za m a n bu türden sahtekârlıkların farkında olm alısı­ nız. (10) Stres gelir ve gider. Görüşmeye alman kişilerin davranışları üzerinde yıllarca çalışmış biri olarak, suçlu bilinci taşıyan insanların, “Jones’un evine hiç girdin mi?” gibi zor ve doğru­ dan sorular sorulduğunda, birbirini izleyecek şekilde iki farklı davranış kalıbı gösterdiğini anladım. Kişinin gösterdiği ilk davranış soruyu duyar duymaz hissettiği stresi yansıtmaktadır. Bu tür bir durumda, cevap vermesi gereken kişi bilinçaltında»! gelen tepkilerle, ayaklarını geri çekmek gibi çeşitli u/aklaşma davranışları gösterebilir, tedirginlikle arkasına yaslanabilir va

P:280

282 Beden Diliniz da çenenin gerilmesi veya dudakların bastırılması gibi bir dav­ ranışta bulunabilir. Bunun ardından ise genellikle, kişi soruyu ya da vermesi gereken cevabı düşünürken, boyna dokunmak veya burnun ovuşturulması gibi strese yönelik yatıştırıcı hare­ ketlerin oluşturduğu ikinci bir davranış seti gelmektedir. (11) Strese neden olan şeyi ayırmaya çalışın. Ardı ardına gelen iki farklı davranış kalıbı (stres işaretlerini izleyen yatıştırıcı dav­ ranışlar) yanlış bir yorumlamayla yalancılıkla ilişkilendiril- mektedir. Bu talihsiz bir durumdur çünkü bu davranışların basit bir şekilde stresle ilintili olduğu, sahtekârlığın kesin bir göstergesi sayılamayacağı fark edilmelidir. Muhakkak ki, yalan söyleyen birisi söz konusu davranışlar içine girebilir ancak yalnızca gergin, huzursuz ya da tedirgin olan insanlar da benzer davranış kalıplarını gösterebilir. Birisi çıkıp, “Kişi konuşurken bir yandan burnuna dokunuyorsa, yalan söylüyor­ dur,” diyebilir. Yalan söyleyen insanların konuşurken bu tür davranışlarda bulunduğu doğrudur ancak baskı altındaki dürüst insanlar da bunu yapar. Rahatsızlığın kaynağı ne olursa olsun, burna dokunmak içsel gerilimi azaltmaya yönelik yatış­ tırıcı bir davranıştır. Aşırı hız yaptığı bahanesiyle durdurulan emekli bir FBI ajanı bile, suçu olmadığı halde konuşurken burnuna dokunabilir (evet, o cezayı ödedim). Anlatmaya çalıştığım yalnızca bu. Birisi burnuna dokunduğunda onu yalancılıkla itham etmek için acele etmeyin. Bunu yalan söy­ lediği için yapan her bir kişinin karşılığında, yalnızca stresten kurtulmak için yapan bir yüz kişi bulabilirsiniz. (12) Yatıştırıcı davranışlar karşımızdaki kişiye dair çok fazla bilgi iletmektedir. Kişinin baskı altında olduğunu gösteren bu dav­ ranışlar, üzerine gidilmesi ya da yoğunlaşılması gereken nok­

P:281

Yalancılığın Saptanması 283 talan belirlememize imkân tanır. Etkili bir sorgulamayla, her türlü kişilerarası etkileşimde, gözlemlediğimiz kişinin düşün­ ce ve niyetlerini daha iyi anlamanızı sağlayacak yatıştırıcı davranışları ortaya çıkararak çözümleyebilirsiniz. YALANCILIĞIN SAPTANMASINDA SÖZEL OLMAYAN İKİ TEMEL DAVRANIŞ KALIBI Söz konusu olan bizi yalancılık olasılığına karşı uyaracak beden işaret­ leri olduğunda, uyum ve vurgu içeren sözel olmayan davranışlara bak­ mamız gerekmektedir. Uyum Bu bölümün önceki kısımlarında, kişilerarası etkileşimlerde rahatlık düzeyinin anlaşılması açısından uyum ve eşzamanlılığın ifade ettiği önemden bahsetmiştim. Uyum, yalancılığın saptanmasında da önemli bir kavramdır. Her zaman, sözel ve sözel olmayan ifadeler, geçerli koşullar ve kişinin söyledikleri, olaylar ve duygular ve hatta zaman ve uzay (mekân) arasındaki uyuma bakmalısınız. Sorgulanan kişi onaylayıcı karşılıklar veriyorsa, uyumlu baş hare­ ketleri de eşzamanlı olarak söylediklerini desteklemelidir - bu hareket­ lerde bir gecikme yaşanmaması gerekir. “Ben yapmadım!” diyen bir kişinin baş hareketleri aksini yansıtıyorsa, burada bir uyumsuzluk sö/ konusudur. Benzer şekilde, “Bu konuda yalan söylüyor olamaz mısı­ nız?” diye sorulduğunda, “Hayır” diyen bir kişi başını onaylayıcı biı şekilde belli belirsiz sallamışsa, burada da bir uyumsuzluktan bahsede­ biliriz. Yaptıklan bu hatanın farkına varan insanlar, durumu kontrol

P:282

284 Beden D iliniz altına almak için zaman kaybetmeden hareketlerini ‘‘düzeltm eye” Yönelecektir. Uyumsuz bir davranış gözlem lendiğinde, yapmacık ve patetik bir görüntü oluşur. “Ben yapm adım !” gibi uydurm a bir beya­ natı genellikle farkına varılacak kadar gecikmiş ve çok kesin olmayan olumsuz bir baş hareketi izler. Bu davranışlar uyumlu ve eşzamanlı olmadığından dolayı, yalancılığın bir göstergesi olarak düşünülebilir çünkü oluşum süreçlerindeki rahatsızlık aşikârdır. Söylenenler ve olaylar arasında da uyum olması gerekir. Örneğin iki ebeveyn çocuklarının kaçırıldığını iddia ettiğinde, bu korkunç olay­ la duygulan arasında kesin bir uyum gözlenm esi gerekmektedir. Çocuklannın kaçmlmasıyla perişan olması gereken bir ailenin, polisin bir an önce olaya el atması için yaygarayı koparm ası, her detayın üze­ rine gitmesi, derin bir üzüntü ve endişe hissetm esi, görevli m emurlara herhangi bir konuda yardımcı olmak için çırpınması ve olayı tekrar tekrar anlatması beklenir. Ancak çocuklannın kaçırılmasını durgun bir havada bildiren, hikâyenin çelişkiler taşımaması için uğraştıklarını bel­ li edecek kadar aynı şeyleri anlatan, bu türden bir olayın gerektirdiği duyguları göstermeyen ya da daha çok kendi durum lanyla, nasıl göründükleri veya algılandıklarıyla ilgilenen kişiler söz konusu oldu­ ğunda, koşullar açısından tam anlamıyla bir uyum suzluğun olduğu ve olayın yeterince gerçeklik taşımadığı düşünülebilir. Son olarak, olay-zaman-mekân örgüsünde de uyum olması gerek­ mektedir. Önemli bir olayı (örneğin bir arkadaşının, eşinin ya da çocu­ ğunun nehirde kaybolduğunu) bildirmekte geç davranan ya da gidebi­ leceği en yakın yetkili birimi atlayarak daha uzaktaki bir birime başvu­ ran kişi kesinlikle şüpheli bir durumdadır. Dahası, bu kişi tarafından aslında gözlemlenmesinin imkân dahilinde olmadığı bir olay örgüsü bıldiriliyorsa da, şüpheli bir durum söz konusudur. Yalan söyleyen insanlar genellikle anlattıklanyla oluşan denklemde uyum unsurunun

P:283

Yalancılığın Saptanması 285 çok fazla farkında olmadıklarından ötürü, hikâyeleriyle sözel olmayan davranışlarının yaratacağı çelişkiler en sonunda çözülmelerine neden olacaktır. Uyum, rahatlığın bir getirisidir ve polis sorgulamalarıyla olayların bildiriminde önemli bir rol oynamaktadır. Aynı zamanda, yalancılığın saptanmasının kritik önem ifade ettiği ciddi meselelerde başarılı ve anlamlı bir diyalog süreci ancak uyumla sağlanabilir. Vurgulama Konuşurken, belli noktaları vurgulamak için vücudumuzun çeşitli kısımlarını kullanırız -kaşlarımızı, başımızı, ellerimizi, kollarımızı, gövdemizi, bacaklarımızı ya da ayaklarımızı. Bir konuşma dahilinde vurguların gözlemlenmesi önemlidir çünkü sözel olmayan vurgulama, insanların içtenlik ve dürüstlüğünün evrensel bir dışavurumudur. Vur­ gu, kendimizi belli noktalarda nasıl hissettiğimizi göstermenin bir yolu olarak limbik beynin iletişime bir katkısı olarak değerlendirilebilir. Tersi şekilde, limbik beynimiz söylediklerimizi desteklemediğinde, daha az vurgulu ya da vurgulamanın tamamen kesildiği bir iletişime geçeriz. Genel olarak, yalan söyleyen insanların konuşmalarında vurgu eksikliği olduğu söylenebilir (Lieberman, 1998, 37). Yalan söyleyen bir kişi, bilişsel beynini ne söyleyeceğine karar verme ve yalanı sürdür­ me sürecine yönlendirirken, ender olarak yalanının sunumuyla ilgile­ nir. İnsanların çoğu gündelik konuşmalarımızda vurgulamanın ne ölçüde yer ihtiva ettiğinin farkında değildir. Yalan söyleyen insanlar sürdürdükleri diyalogda herhangi bir cevap uydururken, yaptıkları vur­ gu doğal görünmez ya da gecikmeli olarak gelir. Doğru ölçüde bir vurguyu nadiren gerçekleştirebilirler ve bu vurgu da genellikle görece önemsiz bir nokta üzerine olur.

P:284

28 6 Beden Diliniz Hem sözel hem de sözel olmayan yollardan vurgulama yaparız. Sözel olarak, ses tonumuz, özellikle seçtiğimiz sözcükler ya da yinele­ me yoluyla anlattıklarımızı vurgularız. Sözel olmayan yollardan yapılan vurgulamalar ise, bir konuşma ya da görüşmede karşımızdaki kişinin doğruları anlatıp anlatmadığını belirlemek açısından sözcüklere kıyasla çok daha etkilidir. Konuşurken genellikle ellerini kullanan insanlar bel­ li noktaların altını çizmek için el davranışlarından yararlanır, hatta bazen işi masaları yumruklamaya kadar götürebilirler. Bazı insanlar ise vurgulama yapmak istediklerinde parmaklarını kullanır - parmaklarıyla belli bir harekette bulunarak ya da nesnelere dokunarak gerçekleştirilen bir vurgudur bu. El davranışları içten konuşmaları, düşünceleri ve duy­ gulan tamamlayıcı bir özellik taşır (Knapp & Hail, 2002, 227-284). Kaşlarımızı kaldırmak ve gözlerimizi açmak da bir noktayı vurgulamak için kullanılabilir (Morris, 1985, 61; Knapp & Hail, 2002, 68). Bir başka vurgulama yolu da kişinin, konuya olan ilgisini yansıtacak şekilde, gövdesiyle öne doğru eğilmesidir. Ya da belli bir noktanın altını çizmek için, ayaklarımızın ucunda yükselmek gibi yer çekimi karşıtı davranışlarda bulunabiliriz. Oturmakta olan insanlar dizlerini kaldırıp indirerek önemli bir noktayı vurgularken, bazen de dizlerine bir şaplak indirerek konu üzerine duygusal yoğunluklarını göstermeye yönelebilir­ ler. Yer çekimi karşıtı davranışlar vurgu ve içten duygulan sembolize eder - yalan söyleyen insanlarda çok ender görülen bir durumdur bu. Buna karşılık, insanlar ellerinin arkasında gizlenerek (elleriyle ağızlarını kapatmış bir şekilde) ya da kısıtlanmış yüz ifadeleriyle konuştuklarında, vurgudan yoksun kalır ve anlattıklarının arkasında durmadıklannı hissettirirler. Dürüst davranmayan insanların, yüz ifa­ delerini kontrol altına almanın yanı sıra, beden hareketlerini kısıtlama­ ya ve geri çekilmeye yönelik davranışlar göstermesi de mümkündür •Knapp & Hail, 2002, 320; Lieberman, 1998, 37). Aldatıcı davranışlar

P:285

Yalancılığın Saptanması 287 gösteren kişiler genellikle düşünceli ve ihtiyatlı bir tutum içinde olur - ne söyleyeceklerini düşünüyorlarmış gibi, parmakları çenelerinde gezinebilir. Bu temkinli tutum, dürüst insanların anlattıkları şeyleri vurgulamak için gösterdikleri hareketli ve hararetli tavrın tam zıddıdır. Yalan söyleyen bir kişi ne söylediğini ve bunun karşı tarafta nasıl algı­ landığını değerlendirmek için zaman harcayacağından, bu durum dürüst bir insanın doğal davranışlarıyla uyuşmaz. YALANCILIĞIN SAPTANMASINDA SÖZEL OLMAYAN BELİRLİ DAVRANIŞLAR Aşağıda, olası bir yalancılığı saptamak için karşınızdaki kişinin vurgu­ lamalarını değerlendirirken bakmak isteyebileceğiniz belirli davranış­ lar sıralanmıştır. El Davranışlarında Vurgu Eksikliği Aldert Vrij ve diğer önemli araştırmacıların ortaya koyduğu gibi, kol davranışlarının kısıtlanması ve vurgulama eksikliği yalancılığın gös­ tergesi olabilir. Sorun şu ki, bunu ölçmek kolay değildir. Gene de bu türden davranışların ne zaman ve hangi bağlam dahilinde gerçekleşti­ ğini yakalamaya çalışın; özellikle de önemli bir konunun ardı sıra gös­ terildiklerinde (Vrij, 2003, 25-27). Hareketlerdeki herhangi bir ani değişim beynin faaliyette olduğunu yansıtır. Kol hareketleri kısıtlandı ­ ğında, bunun bir nedeni olmalıdır - sıkıntı yaratan bir şey veya belki de yalancılık. Kendi deneyimlerim dahilinde, yalan söyleyen insanların çok daha hareketsiz bir tutum içinde olduklarını gördüm. Sanki bir “fırlatma kol

P:286

288 Beden Diliniz tuğu'nda oturuyorlarmış gibi, kol koyma yerini parmaklarının ağarması­ na neden olacak kadar sıkı bir şekilde tutan kişilere çok kez şahit oldum. Ne yazık ki. bu rahatsız insanlar için sürmekte olan konuşmadan kaçmak çoğu zaman imkânsızdır. Birçok sorgu görevlisi, karşılarındaki kişi baş, boyun, kol ve bacak hareketlerini kısıtladığında ve elleriyle koltuklarına sıkıca tutunduklarında, bunu kişinin yalan söylüyor olmasına yorabilir - ancak bir kez daha belirtmek istiyorum, bütün bu davranışlar kesin kanıt sayılamaz (Schafer & Navarro, 2003, 66) (Bkz. Resim 88). Sanki b ir fırlatma koltuğunda donmuşçasına, sandal­ ye d e uzun süre hareketsiz b ir şekilde oturm ak yüksek d ü ze yd e stres ve rahatsızlığın b ir göstergesidir.

P:287

Yalancılığın Saptanması 289 İlginç bir şekilde, insanlar doğru olmayan beyanlarda bulundukla­ rında, yalnızca diğer insanlara değil, nesnelere ve konuştukları masa ya da kürsüye dokunmaktan da kaçınırlar. Hayatımda, “Ben yapmadım!” diye bağırırken bir yandan da masayı yumruklayan tek bir kişi görme­ dim. Genellikle gözlemlediğim aynı ölçüde yumuşak el-kol hareketle­ riyle gelen çok zayıf, vurgusuz beyanatlar olmuştur. Yalan söyleyen insanlar anlattıkları şeylere güven ya da bağlılık göstermez. Her ne kadar düşünen beyinleri (neokorteks) karşı tarafı aldatmak için söylene­ cek şeylere karar verse de, duygusal beyin (yani beynimizin en dürüst parçası olan limbik sistemimiz) bu oyunun arkasında durmayacağından dolayı, sözel olmayan davranışlar aracılığıyla söylenenlerin güçlü bir şekilde vurgulanması da söz konusu değildir. Limbik beynin tetikiediği duyguların bastırılması çok güçtür. Mesela hiç hoşlanmadığınız birisine tam ve gerçek bir şekilde gülümsemeye çalışın. Bunu yapmanın çok zor olduğunu göreceksiniz. Sahte gülümsemeler gibi, sahte beyanatlar da sözel olmayan zayıf ya da edilgen davranışlarla dışa vurulur. Duocı Duruşu Kişi vücudunun önünde kollannı açtığında ve avuçları açık bir şekilde yukarıyı gösterdiğinde, duacı duruşu olarak bilinen görüntüyü sergiler (Bkz. Resim 89). İbadet edenler merhamet dilenmek için Tan­ rı’ya avuçlarını açar. Esir alınmış askerler de kendilerini esir tutanlara karşı benzer bir duruş sergileyebilir. Bu davranış, size bir şeyler anla­ tan ve kendilerine inanmanızı isteyen kişilerde gözlemlenebilir. Bir tartışma esnasında, karşınızdaki insanı gözlemleyin ve kesin bir beya­ natta bulunduğunda, avuçlarının yukan mı yoksa aşağı mı dönük oldu­ ğuna bakın. Diğer taraftan, karşılıklı olarak fikirlerin tartışıldığı ve taraflardan hiçbirinin belli bir noktaya şiddetli bir bağlılık göstermedi-

P:288

290 Beden Diliniz A vuçların a çıla ra k yukarıyı gösterm esi ya d a d iğ e r b ir deyişle \"d u a c ı\" duruşu, kişinin kendisine inanılm asını y a d a kabul e dil­ mek iste diğ in i gösterm ektedir. Bu baskın ve yüksek güven ifa d e eden bir davranış değildir. ği normal gündelik konuşmalarda, avuçların hem aşağı hem de yuka­ rıya dönük olduğu el hareketlerini görmeyi beklerim. Öte yandan, kişi hararetli bir şekilde “Bana inanmalısınız, onu ben öldürmedim !”gibi bir beyanda bulunduğunda, avuçları aşağı dönük olmalıdır (Bkz. Resim 90). Bu beyanat avuçların yukarıyı gösterdiği bir el duruşuyla yapılırsa, kişi kendisine inanmanız için neredeyse yalvarır bir duruma geldiğinden dolayı, şüpheli bir durum olduğunu düşünürüm. Her ne kadar yalancılığı doğrulamasa da, avuçların yuka­ rıyı gösterdiği tüm beyanların üzerine gitmeyi tercih ederim. Avuçların bu şekilde yukarıyı göstermesi söylenenleri teyit edici bir özellik taşı-

P:289

Yalancılığın Saptanması 291 A vuçlar aşağı dönükken yapılan beyanatlar avuçların yukarıyı g österdiği duacı duruşuna kıyasla, çok daha vurguludur ve kişinin kendisine güvenini yansıtır. maz ve kişinin kendisine inanılması için ricasını gösterir. Doğruları söyleyen bir kişi kendisine inanmanız için yalvarmaz; söyleyeceklerini söyler ve bu beyanatları yeterli olur. Bölgesel Hareketler ve Yalanakk Güvenli ve rahat olduğumuz zamanlarda çok daha geniş bir alana açıl­ ma eğilimi gösteririz. Kendimize duyduğumuz güven azaldığında ise çok daha az bir alan kaplamayı tercih ederiz. Duygusal anlamda uç durumlarda, insanlar kollarını ve bacaklarını mümkün olduğunca top

P:290

292 Beden Diliniz layarak, neredeyse cenin pozisyonuna geçebilirler. Rahatsızlık yaratan konuşma, sorgulama ve görüşmeler (fiyonk gibi birbirine dolanmış kollar ve/veya ayak bilekleri gibi) bir dizi çekilme davranışına ve edil­ gen bir duruşa neden olabilir; dahası bu durum gözlemciye acı verecek bir noktaya da gelebilir. Her zaman için beden duruşunda yalancılığın göstergesi olabilecek dramatik değişimlere bakmalısınız; özellikle de konuşma dahilinde belli bir konuyla birlikte oluştuklarında. İnandığımız ya da söylediğimiz şey konusunda kendimize güven­ diğimizde, omuzlarımızı kaldırıp sırtımızı dikleştirerek güven göster­ gesi olan dik bir duruşa geçmemiz muhtemeldir. İnsanlar dürüst dav­ ranmadıklarında ya da yalan söylediklerinde, bilinçaltmdan gelen bir tepkiyle, sanki söyledikleri şeylerden kaçmak istermiş gibi oturdukları koltukta kaybolacak kadar sinebilirler. Kendilerini güvensiz bir konum­ da hisseden ya da kendilerinden, düşüncelerinden veyahut inançların­ dan emin olmayan insanların genellikle sinerek ve bazen de başlarını eğip omuzlarını kaldırarak bu duruşu göstermesi beklenebilir. İnsanla­ rın hissettiği huzursuzluk belli olduğunda ya da açık bir alanda gizlen­ meye çalıştıklarında, bu “kaplumbağa şekli”nin oluşup oluşmadığına bakın. Bu duruş açık şekilde güvensizlik ve rahatsızlığın bir dışavuru­ mudur. Omuz Silkme Her ne kadar bir şeylerden emin olmadığımız şu ya da bu zamanda hepimiz omzumuzu silksek de, kendilerine güvenmeyen yalancılara özgü çok daha belirgin bir omuz silkme davranışı olduğunu söyleyebi­ liriz. Yalan söyleyen bir kişinin om zunu silkmesi çok daha kısa ve kişiye özgü olacağından normal olmayan bir hava verebilir çünkü kişi omuz silkme davranışıyla ifade ettiği şeyin arkasında tam olarak dur-

P:291

Yalancılığın Saptanması 293 mamaktadır. Omuzlardan yalnızca birisi silkilmiş ya da omuzlar kulak­ lara kadar kalkmış ve baş neredeyse kaybolmuşsa, bu davranış duyulan yüksek güvensizliğin bir işaretidir ve bazen sorulan bir soruya doğru olmayan uydurma bir cevap verme hazırlığında olan insanlarda göz­ lemlenebilir. SON GÖZLEMLER Bu bölümün başında da belirttiğim gibi, son yirmi yılda yapılan araş­ tırmalar bir noktayı net şekilde ortaya koymaktadır - yalancılığın kesin bir kanıtı olarak değerlendirilebilecek sözel olmayan tek bir davranış bile yoktur (Ekman, 1991, 98; Ford, 1996, 217). Arkadaşım Dr. Mark G. Frank bana sürekli olarak aynı şeyi söyler: “Yalancılığın saptanması söz konusu olduğunda, Pinokyo etkisi diye bir şey yoktur/* (Frank. 2006). Naçizane bendeniz de kendisine katılmaktayım. Bu nedenle, gerçek olanı uydurma olandan ayırt edebilmek için tutunabileceğimiz tek gerçekçi yaklaşım, yönümüzü bulmak için rahatlık/rahatsızlık gös­ tergesi olan davranışlara, ifadeler arasındaki uyuma ve vurgulamaya dayanmak olmalıdır. Bu işaretleri bir kılavuz ya da paradigma olarak alabiliriz ve bundan öte bir anlam ifade etmelerine de müsaade etme­ meliyiz. Rahatsızlık veya huzursuzluk hisseden, vurgulamalardan kaçınan, sözel ve sözel olmayan davranışlarında uyumsuzluk gösteren bir kişi en iyi ihtimalle iletişim yönü zayıf birisi, en kötü ihtimalle de yalancı­ nın tekidir. Rahatsızlığın birçok farklı kaynağı olabilir - taraflar ara­ sındaki antipati, görüşmenin gerçekleştirildiği şartlar ya da gerginlik. Tabii ki, kişinin bir kabahatte bulunmuş olması, suçluluk bilinci, bir şeyler gizleme ihtiyacı ya da yalnızca yalan söylüyor olması da kendi­ sini rahatsız ve huzursuz hissetmesine neden olabilir. Olasılıklar çok

P:292

294 Beden Diliniz fazladır. Fakat artık insanları nasıl sorgulamanız gerektiğini, rahatsız­ lık işaretlerini tanım lam ayı ve gözlem lediğiniz davranışları geçerli olan bağlam dahilinde değerlendirmeyi öğrendiğiniz için, bir başlangıç noktanız olduğunu söyleyebiliriz. Ancak daha ileri düzeyde soruştur­ ma, gözlem ve doğrulam a ile gerçekleri ortaya çıkarabiliriz. İnsanların bize yalan söylemesini asla engelleyemeyiz fakat en azından bunu denediklerinde uyanık olabiliriz. Son olarak, elinizdeki sınırlı bilgiye ya da tek bir gözleme dayana­ rak birisini yalancılıkla itham etmemek konusunda her zaman çok dikkatli olmalısınız. Birçok iyi ilişki bu nedenden ötürü yıkılıp gitmiş­ tir. Söz konusu olan yalancılığın saptanması olduğunda, en deneyim li uzmanların bile ancak yüzde elli gibi bir şansa sahip olduğunu aklınız­ dan çıkarmam alısınız. Bu da, en yalın ifadeyle, yeterli değildir!

P:293

9 SON DÜŞÜNCELER Geçen günlerde bir arkadaşım, okuduğunuz bu kitabın temasıyla doğrudan bağlantılı ve de günün birinde Coral Gables, Florida da adres bulmaya çalışacak olursanız, sizi ciddi sıkıntılardan kurtaracak bir hikâye anlattı. Arkadaşım kızını Tampa’daki evlerinden birkaç saatlik mesafede bulunan Coral Gables’de bir fotoğraf çekimine götü­ rüyormuş. Daha önce hiç Coral Gables’de bulunmadığından dolayı, izleyebileceği en iyi güzergâhı seçmek için haritadan yollara bakmış. Yolculuk sorunsuz geçmiş, ta ki Coral Gables’e gelip de sokak isimle­ rinin yazılı olduğu tabelalara bakmaya başlayana dek. Sorun şu ki, sokak tabelaları yokmuş. Yirmi dakika boyunca adsız sansız kavşak­ lardan geçmiş ve tek bir tabela görememiş. En sonunda umutsuzluk içinde bir benzin istasyonunda durmuş ve insanların sokakları nasıl bulduğunu sormuş. İstasyon sahibi hiç de şaşırmış gibi görünmüvor- muş; anlayışla başını sallarken, “Bunu soran ilk siz değilsiniz.\" demiş. “Bir kavşağa geldiğinizde, aşağı bakmanız gerekiyor, yukan değil. Sokak isimlerinin kaldırımların kenarına boyanmış olduğunu görecek­ siniz.” Arkadaşım istasyon sahibinin tavsiyesine uymuş ve birkaç daki­ ka içinde de çekim mekânına ulaşmış. “Tabii, tabelaları yakalamak için ben havalara bakıyordum, yere değil... Ama en inanılmazı ne bili­

P:294

296 Deden D iliniz yor musun? Bir kez nereye bakmam gerektiğini anladığımda, artık bütün işaretler apaçık ortaya çıkmıştı ve kaçırmanın imkânı yoktu. O andan sonra yolumu bulmakta hiç sıkıntı yaşamadım .” Bu kitap da işaretler hakkında. Söz konusu olan insan davranışları olduğunda, temel olarak iki tür işaret bulunmakta - sözel ve sözel olma­ yan işaretler. Hepimiz sözel işaretlere bakmayı ve bu işaretleri tanım la­ mayı çok erken yaşlardan itibaren öğreniriz. Yukarıdaki hikâyeye göre düşünecek olursak, sözel işaretleri dikili tabelalara benzetebiliriz; tuhaf bir kentin sokaklarında ilerlerken kolaylıkla görebildiğimiz işaretlerdir bunlar. Ve bir de sözel olm ayan işaretler vardır; her zam an aynı yerde olan fakat çoğumuzun saptayamadığı işaretler. Saptayamayız çünkü zemindeki işaretlere bakmayı ve bu işaretleri tanımlamayı öğrenmemi- şizdir. İlginç nokta şu ki, sözel olmayan işaretleri nerede bulacağım ızı ve bu işaretleri nasıl okuyacağımızı bir kez öğrendiğimiz anda, tepkilerimiz arkadaşımın tepkisini andıracaktır. “Bir kez nereye bakmam gerektiğini anladığımda, artık bütün işaretler apaçık ortaya çıkmıştı ve kaçırmanın imkânı yoktu. O andan sonra yolumu bulmakta hiç sıkıntı yaşamadım.” Sözel olmayan davranışlara yönelik olarak geliştireceğiniz anlayış ve büyülü bir karmaşıklığa sahip insan deneyiminin tüm zenginliğini yan­ sıtabilecek şekilde birleşen iki farklı dili (konuşulan ve sessiz dilleri) duym a ve görme yetiniz sayesinde, etrafınızdaki dünyaya bakışınızın çok daha derin ve anlamlı bir boyut kazanacağını umuyorum. Bu peşine düşmeye değecek ve çaba gösterdiğiniz takdirde her birinizin ulaşacağı­ na inandığım bir amaçtır. Artık güçlü bir şeye sahipsiniz. Hayatınızın geri kalanında kişisel ilişkilerinizi zenginleştirecek bir bilgiyi ellerinizde tutuyorsunuz. Herkesin ne söylediğini biliyor olmanın keyfini çıkarın. Joe Navarro Tampa, Florida/ABD

Create a Flipbook Now
Explore more