Hêlîn Ümit: Eylem halinde olmak bir özgürleşme biçimidir

PKK Merkez Komitesi Üyesi Hêlîn Ümit, 17 Şubat'ta görkemli bir mitingin açığa çıkması için herkesin arı gibi çalışması gerektiğini belirtti; “Kürtler için, dağdaki için değil özgürlük ve demokrasi için, kendimiz için katılmak lazım” dedi.

PKK Merkez Komitesi üyesi Hêlîn Ümit, Medya Haber Televizyonunda 25’inci yılında Uluslararası Komplo saldırısını, buna karşı verilen mücadeleyi ve önderlik gerçeğini değerlendirdi.

Konuşmanın tamamı şöyle:

"25 yıldır İmralı soykırım sistemi içerisinde tarihin görmediği, eşine rastlamadığı bir direnişi gerçekleştiren Önder Apo'yu saygıyla selamlıyorum. Yine tabii ki bu 25 yılı en değerli varlıkları olan, canlarını adayarak karşılayan, bu anlamıyla da soykırımcı saldırıları durduran, komployu durduran şehitlerimizi Güneşimizi Karartamazsınız şehitleri şahsında saygıyla anıyorum, minnetle anıyorum. Eğer onların bu fedakarlığı, bu fedai duruşu olmasaydı, bugün böyle konuşamaz, böyle tartışamazdık, bu kadar umutlu olamazdık. O anlamıyla Güneşimizi Karartamazsınız eylemcileri aslında Önder Apo'nun ortaya koyduğu direniş çizgisini dışarıda temsil ederek tüm dünyaya göstermiş oldular. 

Elbette Uluslararası Komployu tartışıyoruz. 25'inci yılını tartışıyoruz.

25 yıldır Kürt halkı bıkmadan usanmadan her türlü soykırım saldırısına, her türlü umut kırıcı politikaya, her türlü yönelime karşı gerçekten büyük bedeller vererek ayakta kalmayı başardı. O anlamıyla 25 yıl önce Kürt halkının umudunu kırma, teslim alma politikalarına en başta Kürt halkı büyük bir dirayetle cevap verdi. O anlamıyla halkımızı da bu vesileyle, 15 Şubat Kürt Soykırım Günü'nde, yani soykırımı kabul etmeyen, o anlamıyla da özgür yaşama kararlılığı 25 yıl boyunca ayakta kalan ve bir gerçeklik olarak ayakta kalması vesilesiyle selamlıyorum. 

Tabii bir de zindanlarda, dağlarda, şehirlerde her yerde direnen PKK ve militanlarını, yüzünü Önder Apo'ya dönen, Önderlik ile yaşamada, mücadele etmede, önderlik ve yoldaş olmada büyük bir özeleştiri duruşu geliştirerek 25 yıldır her alanda mücadele yürüten PKK militanlarını da bu vesileyle bir kez daha selamlamak istiyorum. 

KOMPLONUN ZİHNİYETİNİ ÇÖZÜMLEMEK ZORUNDAYIZ

Komplonun üzerinden 25 yıl geçti. Aslında başta Önderliğimiz olmak üzere Hareketimiz, bu 25 yıl içerisinde Uluslararası Komplonun hangi amaçlarla nasıl geliştiğine dair çok yönlü açıklamalar yaptı, değerlendirdi. O anlamıyla komploya dair aslında aydınlatılmayan çok az şey kaldı diyebilirim. Fakat şu gözden kaçırılmamalı. Biz yine de Uluslararası Komployu doğru anlamak zorundayız. Yani Uluslararası Komployu tartışarak çözümlemek zorundayız. Sadece teknik boyutlarıyla değil, sadece hangi güçlerin yer aldığı ya da nasıl davrandıkları üzerinden değil, daha çok komplonun zihniyetini çözümlemek zorundayız. Komplonun dayandığı zihniyet ve hedeflediği amaçlar anlaşılmadan hem o zihniyeti ortadan kaldırmak, o zihniyete dayalı olarak atılan adımları boşa çıkarmak çok mümkün olmayacak hem de aslında amaçlarını da doğru kavramamış olacağız. 

Her komplo, ihanete ve yalana dayalı olarak gelişmiştir. Bu iktidarın geliştiği günden bugüne kadar, yani 5 bin yıllık uygarlık tarihini inceleyin. Komplo ve yalan, aslında ilk kadına karşı, kadınların geliştirdiği neolitik devrim, köy devrimi yani ilk toplumsal devrime karşı yapılmıştır. Onun da özünde hile, yalan, aldatma, kandırma vardır. İşte Uluslararası Komployu değerlendirdiğimizde de aynı gerçekliği görürüz. Yani yalana, kandırmaya dayanmayan, ihanete dayanmayan hiçbir komplo yoktur. O anlamıyla bir iktidar özelliği, iktidar güçlerinin ele geçirme ve hakimiyet kurma yöntemlerinden bir tanesidir. Uluslararası Komploda hangi yalanı geliştirmek istediler? Başta Kürt halkı olmak üzere bölge halklarına, dünya insanlığına, Uluslararası Komploya hangi yalanı sundu Uluslararası Komplocu güçler? Bunu doğru anlamak lazım.

ESASTA TÜRKİYE HALKLARINA YÖNELİK BİR KOMPLO

Her şeyden önce elbette şöyle bir gerçeklik var. Önder Apo şahsında Kürt halkının mücadelesini, yani bölge halkları, başta da Türkiye halklarına karşı olma yalanını uydurarak aslında bu komployu gerçekleştirdiler. Aslında Önderliğimiz de bu husus üzerinde çok yönlü durdu. Komplonun temel amacı aslında sadece Kürtlerin özgürlük gücünü kırmak değil, Türkiye'de bir özgürlük ve demokrasi mücadelesinin gelişmesinin önünü almak. Komplo, esasta aslında Türkiye halklarına dönük olarak yapılmış bir komplo. Esas dayanağı bu. Bunun çok iyi anlaşılması lazım. 

Bunun Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla da ilgisi var. İşte bölgede ABD, İngiltere, İsrail hegemonyasının planlarıyla bağlantısı var. O anlamıyla Kürtlere biçilen bu kapsamda bir rol var. Bu rolü boşa çıkartan, Kürtleri iradeli, özgür düşünen bir kullanım aracının dışında bir özne haline getiren bir Önderlik gerçekliği var. İşte aslında müdahale böyle bir önderlik gerçekliğine yapılmıştır. 

Önderlik, Şêx Saîd'e yönelik komploya, "1925 komplosu" dedi. O yüzden Kürt Soykırım Günü diyoruz. 15 Şubat sadece Önder Apo şahsında değil, Kurdistan tarihinde Kürtlere dayatılan soykırımın bir günü olması itibarıyla aslında 15 Şubat bir soykırım günü olarak seçilmiş durumda. Cumhuriyetin kuruluşunda da aslında bir komplo gerçekleşti. Benzer bir şekilde özellikle 1925'te  gerçekleşti. Benzer bir komployu biz 1999'da Uluslararası Komplocu güçlerin yine aynı saikle, aynı amaçla gerçekleştirildiğini gördük. Yani Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesine karşı komplo yürütülecek, Kürt halkı bir nesne haline getirilecek, bölgedeki egemen uluslar tarafından yönetilecek ve uluslararası güçler açısından da bu her zaman kışkırtarak bölgedeki kontrolü sağlamaları için bir araç haline getirilecek. Komplonun esas amacı bu. O anlamıyla bu gerçeklik, aslında bizim açımızdan aydınlatılmış durumdadır. Bunu anlamak istemeyen, bunu ısrarla sürdürmek isteyen bir uluslararası güçler gerçekliği var. 

Bir de İmralı sistemini kurarak orada İmralı sisteminin bekçiliğini yaptırdığı bir Türkiye Cumhuriyeti gerçekliği var. Öncelikle herkesin bu gerçekliği çok iyi anlaması lazım. 

Uluslararası Komplo, Önder Apo şahsında Kürt halkının özgürlük mücadelesine yapılmıştır. Fakat özünde ise tarihi Kürt-Türk ittifakının gelişmemesi, sağlam temellere dayanan bir Kürt-Türk barışının oluşmaması, birlikte yaşamın gelişmemesi, onurlu birlikteliğin gelişmemesi için kurgulanmıştır. Bunun çok iyi anlaşılması lazım. Ki yaşadıklarımız da aslında her gün bunu bize tekrar tekrar gösteriyor. Güncel olarak yaşadıklarımız da bunu gösteriyor. 

İKİNCİ BOYUTU KÜRT HALKININ ÖZGÜRLÜK İRADESİNİ KIRMAK

Uluslararası Komplonun ikinci boyutu, Kürt halkının özgürlük iradesini teslim almak, kırmak. Bunun için de bir imha saldırısı olarak yürütülen bir Uluslararası Komplo gerçekliği vardı. Bunun da çok doğru anlaşılması lazım. Belki günümüzde bu tehdit ortadan kalkmış sanılabilir. 1999 yılına döndüğümüzde aslında asıl hedefi neydi? Önder Apo'nun fiziki olarak imha edilmesiydi. Komplocu güçler, bunu 9 Ekim ile 15 Şubat 1999 arasında geçen dört aylık süre boyunca yapmak istediler. Önderliğe dönük bunun çeşitli denemeleri de oldu. Fakat Önderliğin sağduyusu, aldığı tedbirler, Kürt halkının duyarlılığı, hızla ayağa kalkması gibi nedenlerden ötürü bu gerçekleştirilemedi. Fakat gerçekten komplocu güçlerin böyle bir hedefi vardı. Akdeniz üzerinde havada tutulma hikayesi öyle yabana atılacak bir hikaye değil. Önder Apo'nun ayağını basacağı bir yer bırakmamak demek, aslında bir yerde sıkıştırarak imha etmeye dönük planlama yapmak demektir. 

Bunu anlatan başka veriler de var. Önder Apo bunu savunmalarında çok yönlü olarak ortaya koyuyor. Bence her Kürt insanı mutlaka tekrar tekrar okuyarak bunlardan sonuç çıkarmalı. İlgi duyan diğer insanlar, dostlar da muhakkak araştırmalı. Başlangıcından itibaren Önderliğin esaretini hedefleyen bir komplo değil, imhayı hedefleyen bir komplo olduğunun çok iyi anlaşılması lazım. Bu başarı olamayınca 15 Şubat 1999'da Önderliğin esareti gerçekleşti ve aslında biraz da bölge planları ekseninde Türk devletiyle uzlaşarak Önder Apo'nun TC'ye teslim edilmesi gerçekleştirildi. Yani şöyle bir hikaye yazdı Türk devleti. Sanki çok büyük bir operasyon gerçekleştirmişler de, Önder Apo sanki MİT'in çok büyük bir operasyonuyla, ortak operasyonuyla Türkiye'ye getirilmiş gibi bir hikaye yazdılar. Ama öyle değil. Bu başından sonuna kadar bir NATO operasyonu olarak gerçekleştirilen bir komplo saldırısıydı. O yüzden Önder Apo bunu savunmalarında büyük Gladio operasyonu olarak da ifadelendirdi.

İMRALI’DAKİ ÇARMIH SİSTEMİDİR

Bu Uluslararası Komplonun bir ismi de Büyük Gladio komplosudur. Yani NATO komplosudur. NATO içerisindeki güçler planlamışlardır. Önder Apo'nun İmralı'ya getirilmesi ve İmralı'da planlanan süreci biz nasıl tanımlıyoruz? İmralı'daki çarmıh sistemi dedik. Yani İmralı sistemini kuranlar dediler, “evet, biz onu imha etmeyi planladık fakat başaramadık. Ama biz onu her gün imha ediyoruz.” O anlamıyla İmralı soykırım sistemi yani bir imha sistemidir, bir öldürme, yok etme sistemidir. Gerçekten Kürt halkının bu gerçekliği çok iyi anlaması lazım. 

O dönemin ortamında çok çarpık, çok sapkın tartışmalar oldu. Yani sanki “Önderlik uluslararası güçler tarafından Türkiye'ye verildi ki çözüm ortamı oluşturulsun”, “Amerika Ortadoğu'ya müdahale edecek de” vesaire vesaire; bu şekilde aslında “radikal Kürt mücadelesini törpüleyecek, Kürtlere bir alan açılacak” falan filan. Bu kesinlikle bir özel savaş söylemi. İmralı soykırım rejimi, soykırım sistemi, kendi farkına varan, kendi varlığı için mücadele eden, Kürt’ün imhası üzerine kurulmuş bir rejimdir, bir sistemdir. O yüzden Önder Apo orada esir tutulmaktadır. Mesela şöyle olsun, bir gün dışarıda mücadele dursun… Önderliğe şunu söylediler; “Dışarıdakileri bitirelim sonra sıra sende”. Kürt halkının bu gerçekliği tüm hücrelerine kadar yaşaması, duyması lazım. Sadece Kürt halkı da değil.

O dönemdeki atmosferi düşünün. Eğer Önderliğin böyle bir imhası olsaydı, o dört aylık süre boyunca ne olacaktı? Bitmek  bilmeyen bir Türk-Kürt çatışması gündemde tutulacaktı. Hani şimdi İsrail Filistin çatışması deniliyor ya, onu kat be kat aşan bir şey ortaya çıkacaktı. Çünkü Kürt halkının varlığı sadece dar bir alanda da değil geniş bir coğrafyayı kapsıyor. Dört ülke arasında parçalanmış bir gerçekliği var. Kürt halkı tüm operasyonlara rağmen kimliğini çeşitli biçimlerde korumuş ve günümüze kadar taşımış bir halk. Bu şu demektir. Bitmek bilmeyen bir Kürt-Türk çatışmasını bölge halklarının gündemine sokmak demekti. Bu boşa çıkarıldı. Önderlik bunu boşa çıkardı. O yüzden de dikkat edin, İmralı esaretinin ilk günlerinden itibaren Önder Apo bu gerçekliğin farkında olarak, yani çatışmayı durdurmak, komplonun başarısını engellemek için öncelikle Kürt-Türk çatışmasını körükleyen şovenizmi ortadan kaldıracak, dindirecek bir yaklaşımı esas aldı. 

Doğrudan bu komployu yapan Türk ulus devletidir. Türk ulus devleti bu konumun müsebbibidir. Bu yüzden de doğrudan onunla çatışmayı esas alan değil, komployu açığa çıkartan zihniyetle mücadele etme başat bir konu oldu. Bu temelde de Önderlik şahsında bir politik duruş açığa çıktı. Bunun çok iyi anlaşılması lazım. 

Şimdi Türkiye'de böyle sahte yapay gündemler oluşturuyorlar. Önderlik etrafında yalan söylüyorlar, komployu öyle sürdürmek istiyorlar. 9 Ekim'de Önder Apo Şam'dan ayrılırken -o dönemin şahitlerinden birisi olarak söylüyorum- bu sürecin Ankara'da sonuçlanabileceğini göz önünde tutarak, yani çok seçenekli olarak çıkış yapmıştır. Yani bu kapsamda nasıl gireceğinden, nasıl karşılık vereceğine kadar bunların hepsinin bir ön hazırlığı Önder Apo’da vardır. Önder Apo dağa da gelebilirdi komplo karşısında. Önder Apo bu durumda çatışma kültürünün derinleşeceğini öngördü. Önder Apo dağa gelseydi, o zaman savaş seçeneğine ağırlığını koymuş olacaktı. Çatışmalar, Kürt-Türk çatışması, o anlamıyla savaşa dayalı çözüm arama eğilimi yükselecekti. Ama Önder Apo'nun tercihi, entelektüel gücüne güvenerek, gerçekten siyasal çözümün önünü açan, Kürt sorununun görünür hale geldiğini, Kürtlüğün tanınır hale geldiğini, Türkiye cephesinden de başta Özal, Erbakan, ordu içerisinde çeşitli kanatlar ve bazı güvenlik kesimlerinden bunun arayışının olduğunu gördüğü için siyasi çözüme bir şans tanıyacak çıkışa 1998'de adım attı. Ateşkes ilan edildi 98'de. Bunun anlaşılması lazım.

AKP-MHP, ÇÖZÜMSÜZLÜK SİYASETİNİ BİR ÇÖZÜM OLARAK SUNUYOR

Niye döne döne bunu anlatıyorum? Bir yalan var. Sanki bu sorunun, çözümsüzlüğünü Kürt tarafı, Önder Apo, PKK temsil ediyormuş gibi. Mesela başta AKP, Erdoğan bunu çok kullanıyor. Kürt halkının da kafasını karıştırmaya çalışıyorlar. Kesinlikle böyle değildir. Başından beri Önder Apo, Kürt ve Türk halkının onurlu birlikteliği, eşit, özgür, adil birlikteliği, Kürt halkının Türkiye, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu unsur olarak kabul edilmesine dayalı olarak varlığının kabul edilmesi, haklarının kabul edilmesine dayalı olarak bir çözüm stratejisini ortaya koymuştur. 

Şu anda komplo devam ediyor mu diye sorarsanız, şöyle söyleyebilirim. AKP-MHP iktidarı çözümsüzlük siyasetini 10 yıldır bir çözüm olarak sunuyor Türkiye halklarına. Çözümsüzlük siyaseti nedir? Kürt halkının imhası, soykırımı. Buna dayalı olarak İmralı işkence sisteminin Türkiye'de genelleştirilmesi oluyor. Yani komplonun önemli bir amacı da buydu. Tabii ki bu amaçlarına ulaşamadı komplocu güçler. Ne belirtildiği gibi bir Kürt-Türk savaşı açığa çıktı. Gerçekten aslında son yıllara kadar da Türkiye halkının önemli bir kesimi, Kürt hareketini de daha doğrudan tanıdı. Kürt halkı bu geçen süre içerisinde kendisini daha doğru tanımladı ve siyasal güce kavuşturdu, daha fazla güçlendi. Yine mesela o beklenen Kürt-Türk savaşı çıkmadı. Bu Türk devletinin marifetiyle değil Önder Apo'nun sağduyulu duruşu ve tutumuyla açığa çıktı. Önder Apo'nun imhasını ve Kürt özgürlük hareketinin tasfiyesini planlayan ayak da, Kürt halkının özgürlük mücadelesini veren güçler de dağda, ovada, şehirde her alanda halen ayakta ve mücadelesini sürdürür durumdadır.

2024 HEM BİZİM HEM DE KOMPLOCU GÜÇLERİN SONUÇ ALMAK İSTEDİĞİ BİR YIL

Biz 2024 yılına Uluslararası Komplo planını parçalama iddiasıyla giriş yaptık. 10 Ekim'de başlatılan kampanya, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü ve Kürt sorununun çözümünü hedefleyen kampanya, aslında bu temelde yürütülen bir kampanya oldu. O anlamıyla şöyle bir durum vardır. 2024 yılı hem bizim hem de komplocu güçlerin sonuç almak istediği bir yıl gibi görünüyor. O yüzden de komployu güncellemek için bölgede ciddi bir hareketlilik var. Mesela dikkat edin; başta MİT Müsteşarı İbrahim Kalın, Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler olmak üzere bir mekik var bölgede. Yani Irak'a gidiş geliş var. 

Burada şuna dikkat çekmek istiyorum. Önemli gördüğüm husus şu. Komplo 99'da planlanırken de böyle bir hareketlilik vardı. Hem uluslararası alanda hem bölgede vardı. Fakat kilit unsur, işbirlikçi güçlerdir. Kürt işbirlikçiliğidir. Şimdi yine 2024 yılında biz Uluslararası Komplonun sonuçlarını ortadan kaldırma ve Önder Apo'nun fiziki özgürlüğüne dayalı olarak Kurdistan'da bir özgürlük hamlesini geliştirmeye çalışırken yeniden komplocu güçlerin işbirlikçi güçleri öne sürdüğünü, onlara dayalı yeni bir plan peşinde olduğunu görüyoruz. Fakat şunu söyleyebilirim bu konuda. 25 yıldır bu plan aslında böyle. Bazen açık bazen kapalı yürürlükte oldu. Son 10 yıldır da aktif olarak Barzani işbirlikçilerini üzerimize sürerek, aslında kendi meşruiyetlerini, işgal saldırılarını, Kürt halkına dönük soykırımı meşrulaştırmaya çalışan bir soykırım gerçekliği var. Bir komplo saldırısı var. Bu deşifre olmuştur. Daha fazla çatışma açığa çıkabilir. Buna herkesin hazırlıklı olması lazım bölgede. Çünkü şöyle bir plan var. İşte Önder Apo'nun esaret altında olduğu ve koyu tecrit altında tutulduğu bir dönemde hareketin yönetimini ve işte gerilla gücünü, savaş gücünü böyle tasfiye etmeye dayanan saldırıları sürdürmek istiyorlar. Komployu buna dayalı olarak yürütmek istiyorlar. 

Şunu gördüler mesela; ne kadar siyasi alanda, toplumsal alanda saldırı yürütürlerse yürütsünler, yani gözaltı, tutuklama, baskı… Bugün mesela şöyle söyleyebilirim, bizi bir şiddet örgütü olarak yansıtıyorlar. Hani diyorlar ya “şiddet örgütü”dür, tırnak içinde teröristtir falan filan. Zor kullanıyor, halkı bastırıyor, baskı aygıtlarını çok kullanıyor. Bugün gidin bakın Kurdistan'a. Yani hemen hemen her mahallenin girişinde askeri araçlar duruyor. Her yer karakol, kalekol, her yerde korucu sistemi, bekçi. Bu kadar askerileştirilmiş bir ülke yok aslında. En fazla şiddeti, askeri, zoru, baskıyı kullanan Türk devletidir. 90'lı yıllarda köy köy yapmalarının olduğu, halka dönük ağır işkencelerin olduğu dönemlerde halk neyle karşı karşıya kalıyordu? Halkımız düşmanın o soykırımcı yüzünü direkt, doğrudan görüyordu. Mesela işkence yapıyor, dayak atıyor, küfrediyor. Fakat bundan sonuç alamayınca ve bu ters tepince şimdi ne yaptılar? Daha yumuşak yüzlü, maskeli polisleri, askerleri, Türk askerinin Kürt halkına gülmesinin, polisin Kürt çocuklarına şeker dağıtmasının hiçbir karşılığı yoktur yani. Hatta aşağılamak, dalga geçmektir bu. Çünkü o orada Türk polisi ve Türk askeri olarak vardır. Kürtlerin kendi öz varlığına dayalı olarak, kendi kimliğini  savunan bir gerçekliği yoktur. 24 saat ve 365 gün, yani tüm süre boyunca, tüm zaman boyunca elinde silah taşıyan ve bunu her an Kürt insanına doğrultacak bir güç vardır. Komplo işte budur. 2024 yılında da bunu böyle allayıp pullayarak Kürt toplumunda kabul ettirmeye çalışan bir özel savaş gerçekliği var. Fakat ne Kürt toplumunu buna kanar, yutar, ne işbirlikçilik artık eskisi gibi işlevli olabilir.

Zaten dikkat edilirse 2024 yılına girdiğimizde artık komployu sürdüremez halde olan bir Türk devlet gerçekliği var. Bunu nereden anlıyorsunuz derseniz, diplomasisine bakın derim. Diplomasisini de en dibe vurmuş bir Türk devlet gerçekliği var. Rezil rüsva olmuştur. En itibarsız dönemini yaşamaktadır. Yani 24 saat Türk medyasına bakanlar için öyle değil. Onlar sanıyorlar ki Erdoğan bölgesel lider. Öyle değil. Yani iki tane uçak almak için yapmadıkları, etmedikleri kalmadı. 40 tane takla attılar. Bir vatandaşlarını uzaya çıkarmak için bu kadar maskaralık olur mu? Gerçekten tüm dünya dalga geçiyor Türkiye’yle. Neymiş? Türkler uzaya çıkmış. Ya para vermişsin, bilet almışsın, bindirmiş göndermişsin! Neymiş? Erdoğan demiş ki 2023 yılında uzaya çıkacağız. Bu kadar insanların aklıyla dalga geçen ve kendi halkında da itibar bırakmayan bir yönetim olabilir mi? Türkiye'nin de herhangi bir itibarını bırakmadılar. Böyle bir gerçeklik var karşımızda. 

Bu anlamıyla 2024, onların da sonuç almak istediği bir yıl. Fakat en zayıf dönemlerinden geçiyorlar. Başta diplomasi olmak üzere askeri olarak en zayıf dönemlerinden geçiyorlar. İki tane eylem oldu değil mi? Ne oldu? Tel tel döküldüler. Gittiler NATO'nun kapısına, şuranın kapısına. Aman aman bu saldırıları durdurun. Geldiler Irak'a yalvardılar. Dediler ki bu saldırıları durdurun. Görüşmelerin herhalde özeti bu.

ÜÇÜNCÜ DÜNYA SAVAŞI'NIN İŞARET FİŞEĞİ ÖNDER APO’NUN ESARETİYLE OLDU

Aslında komplonun Üçüncü Dünya Savaşıyla ilişkisini de Önder Apo, Önderliğimiz savunmalarında birçok yönüyle çözümledi. Biz de bu özel programlarda zaman zaman dikkat çekmeye çalıştık. Aslında Üçüncü Dünya Savaşının işaret fişeği, tabii ki Önder Apo'nun esaretiyle oldu. Neden böyle oldu? Siyasetle, askerlikle, biraz bölgedeki durumla, diplomasiyle ilgili olan herkes şunu biliyor; 90'lardan beri, 90'lardan itibaren küresel güçlerin bölgeye bir müdahale planı var. Bunu biliyoruz. Yani buna Büyük Ortadoğu Projesi dediler, BOP dediler. Çeşitli isimlendirmeler oldu. Gündemdeydi ve aslında çeşitli zamanlarda da bazı adımları atıldı. Bunun psikolojik atmosferi oluşturuldu. Mesela 2001'deki İkiz Kule saldırıları bunlardan bir tanesiydi, Irak'a müdahale bunlardan bir tanesiydi. Fakat onlardan önce küresel sistemin yapması gereken bir şey vardı; Kürt dinamiğini kontrol altına almak. Çünkü 1920'lerde TC'nin kuruluşunda temel unsur şuydu: Bir proto İsrail, yani İsrail öncesi bir devlet yaratmak. Yani bölgede kapitalist modernitenin hegemonik çekirdeği olarak İsrail'i konumlandırmadan önce ona destek olacak, onun oluşumuna yol açacak bir oluşuma gittiler. Bu Türk devleti idi. İşte Türk ulus devletinin kuruluş mantığı buna dayalıydı.

Başka nedenleri de vardı. O zaman Sovyet rejimi vardı. Bir ileri karakolu olarak da sistemin TC'nin kuruluşu oluştu. Çünkü çok jeostratejik, jeopolitik bir konumda bulunuyor. Türkiye devletinin bulunduğu coğrafya öyle sıradan bir coğrafya değil, gerçekten tarihsel bir coğrafya. O coğrafyadaki hakimiyet aslında Ortadoğu'ya hakimiyetin kapısı gibi. Türkiye'yi böyle düşünmek mümkün. Avrupa'dan Asya'ya giriş yapan bir kapı. Yine mesela İran'a komşu, Irak'a komşu, Suriye'ye komşu, Körfez’e giden yol. Yani önemli bir saha. Hem enerji hatlarıyla hem de politik alan itibarıyla böyle bir gücü var. Onu kontrol altında tutmak için de Kürt sorununu yarattılar. Yani kuruluştan itibaren yarattılar. O yüzden 1925'ten 1938'e kadar Kürt isyanları var.

Kürt inkarcılığının oluşturulması aslında bölgeye dayatılan birinci komplo. O yüzden diyoruz komplo günü. Bunu oluşturdular fakat Üçüncü Dünya Savaşını istedikleri gibi yönetmek için bu kontrolü ayakta tutmaları gerekiyordu. Önder Apo bu planı bozdu. Bunun iyi anlaşılması lazım. Bir alternatif çıkış yaptı. Kürtleri herkesin kullanacağı bir araç olmaktan çıkardı, talepli kıldı. 

İkinci adım neydi? Bölge Üçüncü Dünya Savaşına giderken, müdahaleyi gerçekleştirmek isterken, uluslararası güçlerin bir planı da İsrail'in güvenliğini sağlayacak bir Kürt devletleşmesini geliştirmekti. İlki Türk devletiydi. İkincisi, İsrail kurulduktan sonra onun güvenliğini geliştirmek için Önder Apo'nun ve Özgürlük Hareketi'nin duruşu buna da bir alternatif oluşturuyordu. Kendi kontrollerinde olmayan bir Kürt gelişimi var İsrail'in, Amerika'nın, İngiltere'nin. 

O anlamıyla yani Önder Apo'ya dönük komplo, aslında Ortadoğu'ya dönük planlamaların temel ayağı olarak geliştirildi. Güncelde de bu tespitler tek tek açığa çıktı. Ardından Irak'a müdahale, sonra Suriye'ye müdahale. Şimdi mesela İsrail'in bölgede yaptığı hamleler giderek bu gerçekliği daha fazla açığa çıkartıyor. Ne ironiktir ki Önderliğimiz de böyle değerlendiriyor savunmada. İşte Güney'de Kürt oluşumunu Türk devletinin eliyle gerçekleştirdiler. Güncelde de şu devam ediyor. Bizim özellikle kapitalist moderniteye, küresel kapitalizme karşı demokratik modernite çıkışımız, demokratik ulus seçeneğimizin etkili olmaması için uluslararası güçler halihazırda Türk devleti başta olmak üzere komplocu güçlere destek vermeyi sürdürüyor. KDP’yi de, palazlanan Türk devletini de bugün tüm yenilgilerine rağmen Uluslararası Komploya karşı direnişte defalarca, hemen hemen her yıl yenilmiş olmasına rağmen Türk devletini ayakta tutan, Üçüncü Dünya Savaşını örgütleyen, yöneten güçlerdir diyebilirim.

BÜYÜK ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞLERİ ŞİMDİDEN AMACINA ULAŞMIŞTIR

 Ben Kurdistan'da Büyük Özgürlük Yürüyüşü adı altında başlatılan eylemselliği çok değerli görüyorum. Komplonun üzerinden çeyrek asır geçti. Az buz bir süre değil yani. Komplonun gerçekleştiği günlerde doğan çocuklar, bu komploya karşı mücadelede şehit düşüyorlar. Böyle bir gerçeklik var yani. Bu anlamıyla 25 yıldır Kürt halkı nasıl bir dirayetle ayakta durduğunu bu yürüyüşle ortaya koymuş bulunuyor. Büyük bir coşku var, büyük bir heyecan var. Eylemi geliştirenleri o anlamı ile selamlıyorum. Yani böyle bir dönemde; -dehşetengiz diyeyim- dehşetvari tarzda katliamı, soykırımı, hukuksuzluğu, kuralsızlığı, kanunsuzluğu dayattığı bir dönemde, büyük bir cesaretle, yani Önder Apo'nun özgürlüğünü, fiziki özgürlüğünü, Kürt halkının varlık ve özgürlük mücadelesini böyle iddialı ortaya koymaları çok değerli. Bu nedenle de Kürt halkı gittikleri her yerde onları bağırlarına basıyor. O fedakarlığı, o cesareti gördükleri için bunu yapıyorlar. Kürt halkının tüm temsilcilerinden beklediği şey, böyle bir fedakarlık ve cesaret. Bu da gösteriliyor. O anlamıyla çok değerlidir. Düşmana verdiği mesajlar var, Türk devletine verdiği mesajlar var. 

25 yıl bu kadar kan, bu kadar gözyaşı, bu kadar ekonomik kriz, bu kadar sosyal yozlaşma. Sonuç; Kürtler özgürlük ve varlık savaşını zerre geri adım atmadan sürdürüyorlar. Herhalde bundan daha çarpıcı bir cevap olmaz. O anlamıyla ben bu yürüyüşün şimdiden amacına ulaştığını söylemek istiyorum. Tabii daha da yaygınlaştırmak gerekli. Önder Apo her zaman kendi sahasında da böyle sembolik yürüyüşler yapardı. Özellikle kadın arkadaşlarla... Orada da dar bir alanda çalışma yürütüyordu. Örneğin, “Gelin birlikte bir özgürlük yürüyüşü yapalım” diyordu. Yani bir yokuşu çıkmak, bir dağa tırmanmak, bir patikada birlikte yürümek, bunun yarattığı bir ruh yani. Şimdi evet, Önderliğin başlatmış olduğu özgürlük yürüyüşüne herkes katılıyor. Ben böyle anlıyorum, böyle anlamlandırıyorum. 

Bununla bağlantılı olarak Avrupa'da da enternasyonal gençler, enternasyonal arkadaşlar bir yürüyüş başlattılar. Bu da Kurdistan gibi faşizmin koyu karanlığına karşı böyle bir özgürlük yürüyüşüne girenler kadar, Avrupa modernitenin, yani aslında Uluslararası Komplonun zihniyetinin mimarı olan bir yerde enternasyonal gençlerin; yani Alman’ı, Fransız’ı İtalyan’ı; yani o toprakların çocuklarının böyle bir başkaldırıya girişmelerini çok önemli görüyorum, selamlıyorum. Onların da kesintisiz olarak yürüyüşlerini sürdüreceklerini ve bu yürüyüşte büyüyerek devam edeceklerini belirtiyorum. 

Köln yürüyüşü tabii önemli. Bu konuda hareketimizin yönetimi çeşitli açıklamalar yaptı. En son Sabri arkadaşın açıklamaları vardı. Önemli bir miting planlanıyor. Milyonların mitingi olarak ifade edildi. Bu, şu demek yani. Sadece Kürt halkı değil, Kürt halkı ve tüm Kürt dostları, sadece Kürt dostları da değil demokrasi ve özgürlük tutkunu her insanın, her bireyin Köln mitinginde bir araya gelmesi gerekli. Böyle olursa hem büyük bir ortaklaşma yaşanmış olacak. Sadece birilerine mesaj verilmiş olmayacak. 

Şunun çok iyi anlaşılması lazım. Her özgürlük eylemi bireyi özgürleştirir. Yani özgürleşmek için eyleme girmek lazım. Eylem halinde olmanın kendisi bir özgürleşme biçimidir. Çünkü kişi onunla kendisini gerçekleştirir. Yani birileri için değil, herkesin kendisi için aslında eyleme geçmesi lazım. Bunu böyle bir minnet yapar gibi değil. Ben Kürtler için bu eyleme katılıyorum değil. Ya da ben dağdaki arkadaşları için katılıyorum değil. Gerçekten özgürlük ve demokrasi için, kendimiz için, yani onurlu olmak için, insan olduğumuz için, insanın iradeli bir varlık olması gerçekliğinden hareketle katılmak lazım. Ben şimdiden tüm katılımcılara sevgi ve selamlarımı söylüyorum ve bunun için de 17 Şubat'ta görkemli bir mitingin açığa çıkması için herkesin arı gibi çalışması gerektiğini belirtmek istiyorum.

STAR KÜLTÜRÜ GÜNCELLENİYOR

Mesela 1992'de Güney Savaşı. Yani KDP’yi de içine katarak aslında Kürt Özgürlük Hareketine dayatılan bir tasfiye operasyonuydu. Biliyorsunuz, o zaman binlerce asker, korucu başı Barzani partisi liderliğinde özgürlük gerillalarının üzerine sürüldü ve orada bir Bêrîtan gerçekliği açığa çıktı. 

Bir adım sonrası 96 Uluslararası Komplosu oldu. Bu komploya karşı cevabı Dersim'den Zîlan arkadaş büyük bir anlam ve eylem çizgisi açığa çıkartarak karşıladı. Ardından 98'de aslında yoğunlaşan komplo yönelimi gören Sema arkadaş, cezaevinden bir cevap oluşturdu ve zaten Uluslararası Komplo süreci süresince de sayısız kadın arkadaş sadece arkadaş da değil, halktan analar, 7’den 70’e kadar çeşitli yaş gruplarındaki kadınlar Önder Apo etrafında kenetlendi. 

Kurdistan'da bir “star kültürü” var. Analar, bir şey olduğunda “Ya Star” der mesela. Star, Stêrk, İştar bir koruyucu aslında. Yani bir tanrıça kültürü aslında. Bu coğrafyada, yani Kurdistan coğrafyasının ilk kadın devriminin gerçekleştiği, ilk toplumun, ilk insanlaşma devriminin gerçekleştiği alan olması nedeniyle de günümüze kadar dilde taşınan bir gerçeklik. Ben biraz bu “Star” kültürüyle bağlantılı ele alıyorum Kürt kadınının bu duruşunu. Yani Star kültüründe, koruyucu kültürdür. Koruma tanrıçasıdır aslında. O anlamıyla anaların dilinde de, mesela herhangi bir tehlike, risk olduğunda “Ya Star” denilir. “Yetiş, bizi koru” anlamına gelen bir cümledir bu aslında. Yani Kürt Özgürlük Hareketinde, Kürt Kadın Hareketinde bu “Star kültürü”nün, bu tanrıça kültürünün açığa çıktığını, güncellendiğini rahatlıkla söyleyebilirim. Zaten bu nedenle de YJA Star’ımız var bizim. Yani YJA Star da böyle bir star gücüdür. Böyle bir tarihsel, sosyolojik bir tabanı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. 

Tabiİ şöyle bir gerçeklik var. Önderlik bu komploya karşı dururken şöyle söyledi; “Neden bana karşı bir komplo gelişti? Çünkü ben 5 bin yıllık genelev düzenini altüst ettim.” Yani uygarlık, iktidar ve devlet gerçekliğini... Kadının eve kapatılması, kadının sömürgeleştirilmesi, kadının genel eve kapatılması, yani kullanılması ve çalıştırılmasına dayalı olarak inşa edilen bir sistem olarak yargıladı, gördü. Bu anlamıyla erkek, egemenlik ile uygarlığa, erkekliğe; yani egemen erkekliğe karşı tutum aldı. Bu hem analar hem de kadınların geneli tarafından çok iyi anlaşıldı, çok iyi hissedildi. Yani en vefalı evladı, en vefalı sevdalısı, en vefalı arkadaşı, önderi oldu kadınların. Bu yüzden de kadın, toplumsal cinsiyetçi tüm yönelimler karşısında; aşağılama, küçümseme, geri görülme, eve kapatılma, üzerinde her türlü şiddetin uygulanması, bunun meşrulaştırılmasına karşı duran bir önderlik gerçekliğinin yanında durmayı sadece bir vefa borcu değil, onunla olmaktan mutlu oldu. Kendilerini onunla ifade ettiler, özgürlük ile özdeşleştirdiler. Onun için Önder Apo ile kadının yoldaşlığı bir özgürlük kaynağı oldu. Yani şimdi, Kürt kadını ile yani Önderliği okuyan, Önderliği tanıyan, Önderliği ile buluşmuş her kadında bir özgürlük duygusu gelişmiştir. 

Bu durum gerektiğinde Önderlik için her türlü bedeli ödemeye hazırdır. Özgürlükten daha değerli bir şey yoktur. Binlerce yıl kafese kapatılmış, kuyuya atılmış bir varlığı düşünün. Böyle bir varlık haline indirgenmiş durumda şimdi. Kadına bir özgürlük imkanı sağlayan bir önderlik için insan neler yapmaz ki? Bunun anlaşılması için aslında biraz kadın gibi düşünmek gerekli. Kadının yaşadıklarını bir empatiyle ele almak gerekli. Niye kadın Önderlik etrafında bu kadar bir araya geliyor? Niye bu en vazgeçilmezidir? Her şeyden, en değerli canlarından vazgeçiyorlar, bedenlerini cayır cayır yakıyorlar. Yakma eylemi öyle kolay bir eylem midir yani? Ama öncelikleri için her şeyden vazgeçen bir kadın duruşu var. Bunun kaynağında böyle bir gerçeklik vardır. Bunun çok iyi anlaşılması lazım. Bunu anlayanlar özgür insan olmaya, doğru temelde sosyalist olmaya, doğru temelde özgürlük mücadelesi vermeye adım atabilirler. Sadece kadınlar için söylemiyorum. Yani özgür erkek olmak ve Önderlik ile doğru yoldaşlık yapmak için tüm erkeklerin de kadının bu gerçekliğini doğru anlamaları ve onunla doğru yoldaşlık yapmaya cesaret etmeleri gerekiyor diyebilirim.

ÖNDERLİĞİMİZİN ESARETİ KADİRİ MUTLAK DEĞİLDİ

Uluslararası Komployu çözümlerken sadece şöyle değerlendirmiyoruz;  Uluslararası Komplocu güçler şöyle güçlendiler, böyle birlik oldular, üzerimize geldiler, o yüzden komplo oldu, Önderliğimiz esir oldu, demiyoruz. Önderliğimiz de böyle demedi. Ne dedi Önderlik? Önder Apo dedi ki bu komploya, bu komplonun sonuca gitmesine neden olan unsurlar nelerdir? Bizden kaynaklı nedenler nelerdir? Bizim hangi zayıflığımız, hangi yetersizliğimiz komplonun böyle bir sonuç almasına neden olmuştur, dedi. 

Önderliğimiz sonuçta esaret altındadır. Yani bu bir kadiri mutlak değildi. Türk devleti ve uluslararası güçler planladı, oldu değildir. Bu bir kader değildi yani. Bu yüzden Önder Apo, bu zayıflığa yol açan zihniyet yapımızı, Ortadoğu zihniyetini, bunun PKK'ye yansımasını, işte reel sosyalizm ideolojisinin bir zihniyetimize yansımasını, dinsel dogmatizmin zihniyetimize yansımasını, modernist paradigmanın bizim zihniyetimize yansımasını tek tek çözerek nerede bir zayıflık yaşadık diye sordu.

Biz Uluslararası Komplo ile birlikte çok zorlandık, çok acı çektik. Yani çok öfkeliyiz mesela. Fakat Önderlik şunu da söyledi; “İnsan ancak uçurumun kenarında kanatlanabilir”. Bir yerde de şöyle söyledi; “İnsanı öldürmeyen darbeler güçlendirir”. Uluslararası Komplo sonrası uluslararası güçlerin ve Türk devletinin düşündüğü gibi PKK ve Önderlik gerçekliği zayıflamadı. Yani bunun propagandasını çok yaptıkları için söylüyorum. Yani “biz esir aldık,  artık bağlantılarını kestik, İmralı'dan hiç sesini çıkartamıyor, PKK'ye yön veremiyor, beyinsiz kaldılar” falan filan. Bunlar hikaye. Önderlik tedbirlerinin hepsini aldı. Büyük bir paradigmasal değişim yaptı. Büyük bir zihniyet değişimi ve dönüşümü yaptı. Bizi geriye çeken, ayağımızın önünde taş misali önümüzde duran, bizi elimizi kolumuzu bağlayan zihniyet kalıplarından bizi kurtardı. Bizi özgür düşünme zeminine getirdi. O yüzden işte diyalektik düşünebilme ve eylem geçebilmesinde gelişme vardır.

Daha önceki paradigmada devletçi ve iktidarcı paradigmanın dogmatizmin etkileri fazlaydı. Önderliğimiz bunun özeleştirisini verdi. Dedi ki biz zihniyet konusunda, şu şu konularda evet gelişme sağlamıştık ama bazı etkiler de üzerimizde vardı, Dogmatizmin etkisi üzerimizde vardı. Gericilik vardı. Fakat PKK’de radikal dönüşüm temelinde yani Uluslararası Komployu boşa çıkarmak için bir dönüşüm süreci başladı ve başlattı. Ve bu temelde çok ciddi bir yenilenme yaşadı. Şu anda şunu söyleyebilirim rahatlıkla. Bizim en yeni arkadaşımız bile Türkiye'deki herhangi bir üniversitede okuyan bir sosyoloji öğrencisinden çok daha bilinçlidir. Çok daha bilgiye sahiptir. Böyle bir tarihsel toplumsal çözümleme, bilgi birikimi ve bunun mantalitesini Önder Apo geliştirdi. Bizim o anlamıyla sağladığımız çok önemli bir dönüşüm var. 

PKK VE ÖNDER APO SOSYALİZME YENİ BİR RUH KAZANDIRDI

Paradigma değiştirmek parti değiştirmek değildir. Bunu herkesin çok iyi anlaması lazım. Dünya tarihinde üç paradigmasal devrim var. Birincisi neolitik dönem, ikincisi 16'ncı-17'nci yüzyıl aydınlanmasına sebep olan bilimsel teknik devrim, bir de son dönemde yaşanan bilimsel teknik devrimler açısından, yani kuantum fiziği ve bunun ekseninde gelişen bir süreç var. Yani şunu demek istiyorum; paradigma değiştirmek kolay değil. Böyle bir siyasi parti değiştirebilirsiniz. Mesela diyelim ki ben bugün A partisine gideyim, yarın C partisi beni daha fazla temsil ediyor, ben ona geçebilirim. Ama paradigma öyle değiştirilmez, paradigmalar öyle açığa çıkmaz. Yeni bir dünya görüşüne sahip olmak öyle kolay bir durum değildir. O yüzden Önder Apo'nun İmralı'da direnişinin temeli, açığa çıkardığı demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü toplum paradigması vardır. Bu paradigma aslında diyalektik düşünebilme, eyleme geçebilme, sorun çözebilme, sorunlar karşısında esnek tutum alabilmenin alanını açmıştır.

Mesela dünya solunu inceleyelim. Niye sol hareketlerde gerileme var? Sol hareketler niye toplumdan kopmuş? Niye kopukluk var? Yani solcular, sosyalizmi savunanlar çok kötü oldukları için değil fakat güncelden, güncel günlük gelişmeden, onun yorumundan, onun gerektiğinden korktukları için var olan sorunlara çözüm üretemiyor. Bugün Avrupa solunun durumu böyledir. Türkiye solunun durumu da böyledir ne yazık ki. Çok iyi niyetli olmalarına ve çok bedel vermelerine rağmen toplumdan, halktan bekledikleri karşılığı alamıyorlar. Önder Apo ve PKK böyle değil. Niye? İşte ideolojiyle sosyolojinin bu temelde birbiriyle yakınlaşması ile bağlantılı. Sosyoloji ayrı, toplumbilim ayrı, ideoloji ayrı bir yerde değil. Sosyoloji, ideolojiyle bir bütünlük halinde, ona yedirilmiş bir biçimde, yani ideoloji toplumsallaştırılarak yürütülen bir olgu. 

Bir tüyo vereyim. Bizim toplantılarımızda temel tartışma konusu, ideolojinin ne kadar toplumsallaştığıdır. Yani bizim savunduğumuz bir ideolojik duruş var. Nedir bu demokratik sosyalizm? Bu neye dayalı? Özgür bireye ve komün yaşamına dayalı. Biz her yerde özgür birey ve komün yaşamını ne kadar pratikleştiriyoruz diye birbirimizin yakasını tutuyoruz. Sürekli eleştiri, özeleştiri yapıyoruz. Çünkü bizim bir yaşam idealimiz var. Biz bir dünya görüşüne sahibiz ve bunu kendimiz için değil toplumumuz için istiyoruz. Biz kendimiz yaşayalım için diye değil. Toplumlar, halklar, insanlık, kadınlar eşit, özgür, demokratik, onurluca birbirlerinin yüzüne bakabilecek bir dünyada yaşasınlar diye. Kimse kimsenin sırtına basmasın diye. Kimse kimseden daha zengin olmasın diye. Kimse kimsenin mülkünün üzerine oturmasın diye. Eşit  bir dünyayı savunuyoruz. O anlamıyla da sosyalizm, sosyoloji ile bilimsel sosyalizmin arasındaki mesafe de kısalmıştır. Şu anda demokratik sosyalizm de diyebilirsiniz. Önderlik, “bilimsel sosyalizm de diyebilirsiniz” dedi. PKK ve Önder Apo sosyalizme yeni bir ruh, yeni bir nefes kazandırmıştır. Bir ekolüz biz, okul yani. 

HER YERDE DEMOKRATİK SOSYALİZM OKULLARI AÇILMALI

Komplonun yirmi beşinci yılında, yirmi altıncı yılına girerken her yerde demokratik sosyalizm okulları, ekolleri çeşitli adlarla açılmalıdır. Yani önce devleti yıkalım, iktidara geleyim, kapitalist sistemi her yerde yenilgiye uğratıp sonra kendi sistemimi kurayım demiyor. Şu anda nefes aldığım anda ben kendi sistemimi kurup, sosyal ilişkilerimde hakim olmalıyım. Özgürleştirmeliyim kendimi. Bütün ilişkilerimi özgürlük temelinde oluşturmalıyım.

Yaşadığımız her anı sosyalizm temelinde oluşturmalıyız. Her alanı, her mekanı yani zaman ve mekanı özgürleştirmeliyiz. Sistem içinde sisteme karşı, kapitalist moderniteye karşı cepheden tavır alarak, onun eğreti elbiselerini hiç giymeyerek, ondan tiksinerek, sürekli örgüt ve eylem geliştirerek pratikleştirmeyi güncel bir gerçeklik haline getirmiş bulunuyor.

KİMSE PKK’NİN SİYASET YAPMASININ ÖNÜNE GEÇEMEZ 

Uluslararası Komplonun 25. yılında PKK susturulmak isteniyor. Her yönüyle susturulmak isteniyor. Türk ulus devleti, PKK ve Kürt halkının özgürlük mücadelesini her yerde bir manivelaya çevirmeye çalışıyor. Kendisi açısından bir kaldıraç rolüne dönüştürmeye çalışıyor. Böylelikle de herkesi bastırmaya, baskılamaya çalışıyor.

PKK sadece şiddet zor kullanan bir güç değildir. Bunu özenle ve ısrarla Türk devleti söylüyor. Öyle olduğumuzu iddia ediyor. PKK teröristtir diyor. PKK şiddet gücüdür diyor. Fakat PKK bundan önce ideolojik ve siyasi bir güçtür. PKK siyaset yapıyor. Evet, PKK Türkiye siyasetini etkiliyor ama AKP'yi ve diğerlerini daha fazla etkiliyor bence. Daha fazla ona göre pozisyon alıyorlar, daha fazla ona göre politika üretiyorlar. Bakın, , PKK ile mücadele edeceğim diye diye Türkiye'nin ekonomisini ne hale getirdiler! Şimdi bu PKK siyasetinden etkilenmek değil de nedir yani?

Yani PKK mücadele eden bir hareket olarak Türkiye siyasetini derinden etkileyen ve yönlendiren bir güçtür. Bunu herkes bilecek. Kimse PKK’nin siyaset yapmasının önüne geçemez. Siyaset yapmak özgürlüktür. Siyasetten kaçmak köleliğe kaçmaktır. Şöyle diyebilirim; başkaları benim adıma siyaset yapsın demek benim irademi başkaları temsil etsin demektir. Yani irade olamamak demektir ve bu noktadan sonra, bu kadar aydınlanmadan sonra ne Kürt halkı bunu söyler ne de PKK kendi siyasetini başkalarına havale eder.

PKK’nin siyaset yapması kötü bir şey değil, iyi bir şeydir. Deniliyor ya, sadece silahı biliyorlar. Bırakın PKK siyaset yapsın. Niye bundan korkuluyor? PKK düşüncelerini açık açık söylesin. Yani demokrasinin en asgari gereği, herkesin kendi düşüncesini ifade etmesi değil mi? Bu anlamıyla bunu genel seçimlerde de yaptılar.

 AKP-MHP, yani Türk özel savaş sistemi pek çok şeyi bahane ederek herkesi ezip geçiyor. Bu onun işine geliyor. Bu yüzden de Kürt sorunu çözmek istemiyor. Böyle yönetmek daha rahat geliyor, ona daha kolay geliyor. Herkesi susturabildiğini düşünüyor. O yüzden de binlerce Kürt gencinin kanına giriyor. Binlerce Kürt siyasetçisini rehin olarak tutuyor. Zulüm yapıyor. 

Fakat şöyle söyleyebilirim. 25’inci Uluslararası Komployla mücadele yılında şimdiye kadar bu zulüm ve baskı sonuç almadı; bundan sonra, bu kadar tecrübe ve birikimden sonra açığa çıkan direniş geleneğimizden sonra, Önder Apo'nun bize sunduğu bilinç gücü, düşünce gücü, cesaret ve irade sonucunda soykırımcı güçler asla sonuç alamazlar."