Osmanlı DEvleti Kılık Kıyafet Kuralları Kıyafetler ve Giyinme Adabı

Osmanlı Devleti Kılık Kıyafet Kuralları

Medeniyet tarihinin bir parçası olan kıyafet, sadece elbise olmayıp bir toplumu diğerinden ayıran önemli özellikler taşır, bu nedendir ki bir devletin en göze çarpan farkları için hep giyim tarzı konuşulur. Cinsiyetin, karakterin, sosyalliğin, rütbenin açık bir gösterimidir çoğu zaman. Giyimde veya örtünmede, dinin ve kültürün önemli bir rol oynamasından dolayı, bu alandaki değişimi dinin ya da kültürün değişimi ve bunun bir sonucu olarak görebiliriz. Beyaz Kale romanında da kültürler arası farkın gösterimi, sosyal durum farklarının ve seviyelerin gösteriminde gösterici ve betimleyici rol oynamıştır.

Osmanlı Devleti, tarih boyunca halka kıyafet konusunda çok büyük bir baskı uygulamamıştır. Bunun en büyük örneği gayrimüslimlerin kendi kültür ve törelerine uygun giyinmelerinde serbestlik tanınmasıdır. Kılık Kıyafet ile ilgili yapılan fermanlarda da genellikle müslüman kadın ve erkeklerin kılığı hakkında emirler verilmiştir. Genelde insanların ne giyeceğine karşı çıkılmamakla birlikte, Osmanlı Devleti insanları rahat edecekleri şekilde bazı kesin kurallar çerçevesinde istediklerini giyme konusunda serbest bırakmıştır. Bu kesin kurallara örnek olarak Müslüman kadınların gayrimüslim kadınlar gibi giyinmemesi örnek verilebilir. Saray, Müslüman kadınların giyimlerinin Hıristiyan kadınlarınkine benzememesi konusunda hassastır.

Erkeklerin Giyimi
  • Osmanlıda devlet erkanı, Yeniçeri Ağası, Haseki, Ortabaşı, Çorbacı, Ulufeci, Sipahi, Akıncı, Vezir, Kaptan-ı Derya, Katip, Şeyhülislam, Bostancıbaşı, vb. birçok kademede kendini göstermiş insanlar, prosedür gereği giyinmişlerdir.
  • Kaftanlar saray kıyafetlerinin en önemlilerindendir. XVI.yy'da kırmızı mücevveze kullanımı yaygındır. Şehirlerin çeşitli yerlerinde sarıkçı dükkânları ortaya çıkmıştır. Sadece Divanı Hümayunda değil, dışarıda da kullanılır.
  • Osmanlı'da, daha sonraki dönemlerde, dar uzun kollu ve dizlere kadar uzun boylu elbiseler gözde tutulmuştur. Elbisenin bele kadar olan kısmı düğmelerle kapatılırken, bel kısmına uygun şekilde kemer takılmıştır.
Kadınların Giyimi

Osmanlı kılık kıyafetlerini resmeden resimler genellikle Batılılar tarafından yapılmıştır. Batılı bir gezgine göre 1530’a doğru, İstanbullu kadınlar başörtüsünün iç tarafına doğru burnunu kapatacak şekilde giyilen, yaşmak diye adlandırılan kumaş parçasını kullanıyorlardı. Sokağa çıkarken bunun üzerine bazen diz kapaklarına kadar inen ve kolları dirseklere kadar uzanan bir ferace geçiriyorlardı. Bu ferace isteğe bağlı uzun kollu oluyor, etekleri de topuklara kadar uzanıyordu. Belde bir kuşak, ayaklarda ise erkeklerinkine benzeyen ayakkabılar olurdu. 1555’e doğru kadınların başörtüleri, püskülleriyle birlikte arka bölümü bele inecek kadar uzamıştı. Başörtüsünün üzerinde de etrafı sert, yukarısı dar, aşağısı geniş bir peçe vardı. En üste giyilen feracenin ön tarafı bele kadar düğmeliydi.

16. yy.' da unvanlarının yanına “halife” unvanını da ekleyen Osmanlı padişahları, Müslüman kadınların örtünmeleri konusunda daha bir hassasiyet göstermeye başladılar. Böylece kadın sokak giyimlerinin saray fermanlarıyla belirlenmesi geleneği başlamış oldu. Bu geleneği etkileyen başka bir faktör de ekonomiydi. 16. yy.' dan sonra, Avrupa ile kurulan ve giderek gelişen ilişkiler, batıdan ince yünlü ve ipekli dokumaların, dantel ve parfüm gibi lüks eşyanın, doğudan ise Hind kumaşları ile Rusya’dan gönderilen çeşitli kürklerin İstanbul pazarlarında, hanımların alımına sunulmasını getirmişti. Bu çeşitlilik hanımlardan bazılarının dışarıdaki giyimlerine yansıyordu. Böylece, giyim- kuşam konusunda hanımlar arasında bir yarış başlamış gibiydi. Bu durumun padişahın gözüne çarpacak boyutlara varması üzerine; kadınların giyecekleri feracelerin, yaşmak ve pabuçların şekil ve renklerini tespit eden, sokağa rastgele çıkmalarını yasaklayan ferman ve hükümler çıkarılmaya başlandı. Bu kontrol ve sınırlama yalnızca Müslüman kadınlara yönelikti. İmparatorluk sınırları içindeki gayrimüslim kadınlar kendi örf ve adetlerine göre giyinmeyi sürdürüyorlardı.

Halide Edib Adıvar

Yaşmak:

  • Eski Türkçede "örtmek, gizlemek" anlamlarını taşır.
  • Osmanlı Devleti zamanında Müslüman kadınların ferace ile birlikte giydikleri yalnızca gözleri açıkta bırakan ince kumaştan iki parçalı yüz ve başörtüsüdür.
  • Yaşmak, türlü ince kumaşlardan yapılırdı. Kapalı ve açık olmak üzere iki şekilde bağlanırdı. Kapalı bağlama yönteminde yaşmağın her iki parçası da ikiye katlanırdı. Sonra alt parça burun üstünden geçirilmek suretiyle ensede bağlanırdı. Üst parça ise kaşların üzerinden baş ve alına sarılırdı. Açık bağlama yönteminde ise üst yaşmak alın üzerinden bağlanır ve giyenin yüzü açıkta kalırdı.
  • Osmanlı zamanında uzun bir dönem için ferace ile birlikte kullanılan yaşmak, 19. yüzyılda çarşafın yayılmasıyla beraber kullanımdan kalktı.

Peçe:

  • 20.Yüzyıl başında kadın giysisi, saçları tümüyle örten çarşaf ve onun ayrılmaz parçası, yüzü göstermeyen peçeydi. “Süs değil, örtü olan” peçe, kalın olmalıydı; bu nedenle ince peçe kullanan kadınların iffetinden şüphe duyulurdu.
  • Büyük bir torba biçimindeki çarşafla yüzler, eller, kollar ve bacaklar, vücut teninin hiçbir parçası görülmeyecek biçimde iyice kapanmalı, çarşaflar vücut biçimini belli etmeyecek kadar bol olmalıydı.
  • Polisin, Müslüman kadınların sokaktaki giysi biçimine karışma, peçesi olmayan ya da saçının bir parçası görünenleri karakola götürme yetkisi vardı.
Ferace:
  • Osmanlı imparatorluğunda Anadoluda yaşayan Türklerin, kadınların çarşaftan önce sokakta giydikleri üstlüktür.
  • Bu elbise, uzun kollu, yakasız, bol ve siyah renktedir. Pardösüyü hatırlatır ve yere kadar uzanır.
  • Günümüzde, Türkiye'nin batı kesiminde köy kadınları tarafından günlük elbise olarak tercih edilir. Bazı yörelerde ferecediye diye de söylenir.
Kaftan:
  • Kumaştan yapılan, uzun, süslü ve astarsız elbise.
  • Kaftanların kıymetleri, renk, şerit ve düğmelerinden anlaşılırdı.
  • Kadifeden yapılan vezir kaftanları, kıymetli düğmeli, sırma şeritli olur ve kışın üzerine samur kürk geçirilirdi. Yeniçeriler, entariler üzerine kaftan giyer, yürürken zorluk vermemesi için eteklerini toplayıp bellerine sokarlardı. Bunlara dolama denilirdi.
  • Osmanlılarda, önemli hizmetler görenleri mükafatlandırmak için, padişah tarafından kaftan hediye edilirdi.

Fes:

  • Tepesi düz, genellikle kırmızı, püsküllü, silindirik başlık.
  • İsmini başlıca üretim merkezi olan Fas'ın Fes şehrinden alır. Başta Osmanlı İmparatorluğu olmak üzere birçok Müslüman ülkede, tarih boyunca kullanılmıştır.
  • Yaygın olarak kullanılan kırmızı rengini kızılcık boyasından alır.
  • Sultan II. Mahmut döneminde Osmanlı sarayında Avrupalı gibi giyinme modası baş gösterdi. Daha sonra bu moda ilim adamlarına ve halka yayıldı ancak Avrupa usulü şapkaların namaz kılarken zorluk çıkarmaları, sipersiz bir şapka kullanımını gerekli kıldı. Serasker ve Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa'nın Akdeniz seferinden dönüşünde Fas'tan getirdiği feslerin kalyoncu askerlerine giydirilmesiyle benimsenen fes, Sultan Mahmud'un fermanı üzerine İmparatorluğun resmi şapkası oldu. 1840'lardan itibaren süvari ve topçu hariç, Osmanlı askerlerinin üniformasının bir parçası haline geldi.

Kavuk:

  • Beyaz renkte, pamuk ipliğinden örülmüş olan, kumaştan yapılmış, üzerine sarık sarılan erkek başlığına verilen ad.
  • Osmanlı İmparatorluğu zamanında giyen kişinin sosyal sınıfına göre kavuğun şekli ve rengi değişirdi. Sadrazam ve devlet erkanı üstü dar silindir prizma şeklinde tepesi kırmızı renkte olan ve pamuk sargılı mücevveze denilen bir kavuk kullanırdı.
  • 1842 yılında fes giyilmeye başlandıktan sonra kavuk giyimi terk edilmiştir.

Yelek:

Önü ait olduğu takım elbisenin kumaşından dikilmiş, ceket altına giyilen düğmeli, yakasız ve kolsuz giysi.

Mintan:

Yakasız, uzun kollu erkek gömleği.

Yemeni:

  • İşlenmemiş sığır derisinden yapılan ve deliklerine geçirilen şeritle sıkıca bağlanan ayakkabı.

Cepken:

Kolları yırtmaçlı ve uzun, harçla işlenmiş bir tür kısa, yakasız üst giysisi.

Şalvar:

Genellikle ağı çok bol olan, bele bir uçkurla bağlanan, geniş bir tür pantolon.

Kitaptan Alıntılar:

“Sonra, o kelimeyi bütün kilitlere uyan sihirli bir anahtar gibi kullanmaya başladı: Aptal oldukları için başlarının üstünde gezinen yıldızlara bakıp düşünmüyorlardı, aptal oldukları için öğrenecekleri şeyin önce neye yarayacağını soruyorlardı, aptal oldukları için ayrıntılara değil özetlere meraklıydılar, aptal oldukları için birbirlerine benziyorlardı vb. Birkaç yıl önce, ülkemde, bu tür açıklamaları yapmaktan ben de çok hoşlanmama rağmen, Hoca'ya bir şey söylemezdim. O sıralarda benimle değil aptallarıyla ilgiliydi zaten. Benim aptallığım başka türlüymüş. Gördüğüm bir rüyayı o günlerdeki boşboğazlığımla ona anlatmıştım: Benim yerimegeçip ülkeme gidiyor, nişanlımla evleniyor, düğünde kimse onun ben olmadığınıfarketmiyordu , bense bir Türk kıyafetiyle bir köşeden seyrettiğim eğlencenin ortasında annem ve mutlu nişanlımla karşılaşıyor, beni uykudan uyandırangözyaşlarıma rağmen ikisi de kim olduğumu anlamadan bana sırtını dönüp uzaklaşıyorlardı.”
“Bir ara, her şeye benim kaldığım yerden devam etmek istediğini söyledi. Hâlâ yarı çıplaktık ve aynanın karşısından çekilmemiştik. O benim yerimegeçecekmiş , ben de onun, kıyafetlerimizi değiştirmemiz ve o sakalını keserken benimkoyvermem yeterliymiş bunun için. Bu düşünce, aynadaki benzerliğimizi daha da korkunç yaptı, sinirlerim iyice gerildi, dinledim.”
Created By
Oya Tekelioğlu
Appreciate

Credits:

Created with images by 1508857 - "mansion izmir symbol" • shankar s. - "Traditional Turkish jewellery" • betabloom - "gold caftan bowl"

Report Abuse

If you feel that this video content violates the Adobe Terms of Use, you may report this content by filling out this quick form.

To report a Copyright Violation, please follow Section 17 in the Terms of Use.