Antakya Mozaikleri

Antakya mozaikleri, Doro Levi’nin kronolojisine göre MS 2. yüzyıl başı ile MS 526 büyük depreminin hemen sonrasına tarihlendirilmektedir. Antakya’ da, MS 540 yılındaki Pers saldırısı sonrasına tarihlendirilen hiç bir mozaik eser şu ana kadar saptanmamıştır.

“Bu şehir, Doğu ile Batı arasındaki uygarlıkların, fikirlerin ve sanatın karşılaştığı yerdir” Doro Levi

MÖ 3. yüzyıl tarihli Mevsimler mozaiğinin üçüncü panelinde Phaedra ve Hippolytos trajedisinin konu edildiği üç figürlü kompozisyonda dördüncü figür olan Aphrodite’nin heykeli arka planda kaide üzerinde durmakta, olayın geçtiği mekanı ve konusun

Hatay İli, Antakya merkez ilçesi sınırları içinde yer alan Hellenistik ve Roma dönemlerinin görkemli kenti Antiokheia, kuruluşundan günümüze dek kesintisiz yerleşim görmüş kadim bir kenttir. Antiokheia, antik kayıtlara göre I. Selevkos tarafından MÖ 300 yılında kurulmuştur. Kent, Habib-i Neccar Dağı’nın (Silpios) kuzeybatı, batı yamaçları ile Asi Nehri (Arantu, Orontes, Aksios) arasında uzanan kayalık yamaç ve ova düzlüğü üzerinde, mimar Xenarius tarafından yapılan plana göre kurulmuştur. Aynı adı taşıyan diğer şehirlerden ayırt etmek için yanına coğrafi yer sıfatları eklenerek Asi’deki Antiokheia (Antiokheia ad Orontem), Daphne’deki Antiokheia (Antiokheia Epi Dafne) gibi isimlerle anılmıştır. Çoğunlukla söylendiği şekliyle Antiokheia yani Antakya, MS 4. yüzyılda Büyük Antakya (Antiokheia Megale) veya Doğunun Tacı, Doğunun Kraliçesi (Orientis Apichem Pulchrum) olarak anılmaktadır. Dilimize Arapça üzerinden Antakya olarak geçmiş, kuruluşundan itibaren aynı isimle anılan ender şehirlerden biridir. Antakya, Roma Döneminde (MÖ 1. yüzyıl-MS 6. yüzyıl) zenginliği ve refahı, entellektüel yapısı ve kurumları ile Roma İmparatorluğu’nun doğu eyaletlerinin merkezi olmuştur. Uzun bir kent tarihine sahip olan Antakya, kurulduğu Hellenistik Dönemden tüm görkemini sürdürdüğü yaklaşık bin yıl boyunca doğunun önemli merkezlerinden biri olmuş Geç Antik Çağda Roma, İskenderiye (Alexandria), İstanbul (Konstantinopolis) ile birlikte dünyanın büyük kentlerinden biri olarak da ün kazanmıştır. Kent MS 526 depreminde büyük tahribat görmüş, 638 yılında İslam dünyasına katılmış ve giderek görkemini yitirmiştir.

1932-1939 yılları arasında Fransız mandası döneminde Princeton Üniversitesi, Worcester Sanat Müzesi, Baltimore Sanat Müzesi ve Louvre Müzesi gibi üniversite ve kurumun içinde yer aldığı “The Committee for the Excavation of Antioch and Its Vicinity” adlı kazı ekibi Antiokheia (Antakya), Seleukeia Pieria (Samandağ) ve Daphne (Harbiye)’de sistematik kazılar yapmıştır. Kazıda ortaya çıkarılan 300’den fazla mozaik taban kaplaması corpus halinde D. Levi tarafından yayınlanmıştır. Bugün dünyada 30’a yakın müze ve özel koleksiyona dağılmış olan mozaiklerin bir kısmı Hatay Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir.

Yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen ve Daphne’den gelen mozaik panelde ayakta duran bir kadın elinde tepsi içinde inci kolye ve altın bilezik tutmaktadır. Bu sahnenin üzerinde “Kazanılmış Servet” anlamına gelen “Khresis” yazıtı bulunmaktadır.

Antakya Mozaikleri

Görkemli mozaik kaplamaların ele geçtiği Antiokheia, liman şehri olan Seleukeia Pieria ve zengin Romalı tüccarların yerleştiği Daphne kazılarında ele geçen mozaikler hamam, kilise, palaestra gibi kamu yapılarından, az da olsa mezar odalarından gelmekte ise de büyük çoğunluğu evlere ait taban mozaikleridir. Antakya mozaikleri, Doro Levi’nin kronolojisine göre MS 2. yüzyıl başı ile MS 526 büyük depreminin hemen sonrasına tarihlendirilmekte olup; MS 540 yılındaki Pers saldırısı sonrasına tarihlendirilen hiçbir mozaik buluntu saptanmamıştır. En son mozaik eser, üzerinde yazıt da içeren MS 538’e tarihlendirilen F Hamamı’ndan gelmektedir. Şüphesiz Hatay Müzesince yakın zamanlarda Hatay’da yapılan kurtarma kazıları bu kronolojiyi değiştirecektir.

Levi’nin Antakya mozaikleri kronolojisi ağırlıklı olarak ikonografi, mozaik stil ve üsluplarına dayanmakta olup Antakya mozaikleri üzerine yaptığı bu yayın mozaik çalışanları için önemli bir analoji kaynağı olmuştur. Antakya mozaikleri üzerine Levi’nin çalışmasının ardından çeşitli yayınlar yapılmıştır. Son yapılan çalışma ise Antakya mozaiklerinin stilistik ve ikonografik değerlendirmesine laboratuar analiz çalışmaları ile farklı bir boyut katmıştır. Antakya mozaikleri estetik ve artistik değerlerinin yanı sıra arkeolojik bir obje olarak 400 yıllık mozaik geleneğindeki yüzyıllar boyunca yaşanan değişim ve gelişimi adım adım kesintisiz olarak gözler önüne sermekte; aynı zamanda kentin sosyo-kültürel hayatındaki dönüşümün de izlenmesini mümkün kılmaktadır. Bu yazıda oldukça geniş bir yelpaze sunan Antakya mozaiklerinin genel bir değerlendirmesi ve seçilmiş olan örneklerle tanıtımı hedeflenmiştir.

Antakya’da Hellenistik Döneme tarihlendirilen bir mozaik şu ana kadar ele geçmemiştir. Bunun nedenini kentin her yıkımda aynı yerde yeniden kurulmasında aramak gerekir.

MÖ 3. yüzyıl tarihli Mevsimler mozaiği kırmızı fon üzerinde figüratif konular içeren 9 panelden oluşmaktadır. Elinde yeşil yapraklar ve bıçak taşıyan Eros tasviri ile yaz mevsimi anlatılmaktadır. Hatay Arkeoloji Müzesi

Antakya mozaiklerinde figüratif sahneler içeren mozaik paneller, emblemata olarak opus vermiculatum tekniği ile atölyede pişmiş toprak çerçeve kalıp içinde yapıldıktan sonra mozaik tabandaki yerine konarak; ya da doğrudan mozaik taşların tabana yerleştirilmesi tekniği opus tesellatum olmak üzere iki temel yapım tekniğinde üretilmişlerdir.

Şu ana kadar belirlenen Atriumlu Ev’den gelen MS 115 ile 2. yüzyıl ortaları arasındaki bir tarihe yerleştirilen Polyphemus mozaiği ve Paris’in Yargısı mozaiği emblemata olarak atölyede pişmiş toprak çerçeve kalıp içinde yapıldıktan sonra mozaik tabandaki yerine konduğu kesin olarak belirlenmiştir. Emblematayı çevreleyen geometrik motifler içeren bordürler ise tabanın üzerinde doğrudan taşların yerleştirilmesi ile opus tesellatum olarak yapılmıştır. Hellenistik sanatın devamı olarak düşünülen emblema tipi panel, Antakya mozaiklerinde MS 2. yüzyıl başlarında görülmekte iken Roma’da MS 2. yüzyıl sonlarından itibaren görülmesi, Antakya mozaikleri için bir zafer olarak yorumlanmaktadır.

Antakya mozaikleri mitolojik konular, düşsel yaratıklar, coğrafi birimler ve kavramların şahıslandırılması (personifikasyon), günlük yaşam, kentsel topografya, mimari, deniz hayatı, doğa tasvirleri ve geometrik motiflerin artistik çeşitlemelerini sunan zengin bir konu repertuarı içermektedir.

Yaklaşık 400 yıl boyunca faaliyette olan mozaik atölyelerinde sanatçılar başlangıçta, Hellenistik artistik geleneğin bir devamı olarak klasik konular olan mitolojik temaları merkezi ana pano emblema ve onu çevreleyen kıvrımlı bordür veya hayvan veya insan figürlerinin yerleştirildiği asma dalı ve yaprakları kıvrımları gibi dekoratif süsleme unsurlarının kullanıldığı bordürleri kullanmışlar ve bu tekniği 3. yüzyıl boyunca sürdürmüşlerdir. İç mekanlarda ve doğada üç boyutlu görünüm, insan anatomisinin natüralist üslupla verilmesi ve kullanılan renklerdeki çeşitlilik resim sanatının etkilerini göstermektedir.

Emblemata tekniğini gösteren örneklerden biri olarak kabul edilen Okeanus ve Thetis mozaiği Hatay Arkeoloji Müzesinde sergilenmektedir. MS 2. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilen bir evin tricliniumuna ait taban mozaiğidir. Okeanus ve Thetis mozaiğinin tamamı ele geçmemiş olmasına rağmen bu iki deniz tanrısının en etkileyici tasvirlerinden birisi olarak kabul edilir. Emblema’yı üç tarafında, içi rozet motifleri ile kare ve dikdörtgen panellerden oluşan kaset şeklinde yerleştirilmiş geniş bir bordür çevrelemektedir. Emblemada deniz tanrısı ve tanrıçası sahnenin sağında ve solunda oturmakta, çevreleri deniz canlıları ile doldurularak denizaltı dünyası anlatılmaktadır. Okeanus gür saç ve sakalı ile olgun bir erkek olarak sahnenin sağında bir kaya üzerinde hafif eğik, başı ise sağına doğru hafif dönük oturmakta; solda ise Thetis genç bir kadın olarak deniz dibindeki kaya üzerinde sahnenin merkezine doğru sol tarafına doğru dönük oturmaktadır. Mavi renkli pelerin her iki figürde de resimsi anlayışla yapılmış kıvrımlar halinde bedenin alt kısmını sarmalamaktadır. Okeanus’un başında iki istakoz kıskacı sağ kolunda ise kayıkçı küreği veya dümeni tutmakta; Thetis’in başında ise iki küçük kanat vardır. Bu sahnede 39 farklı türde deniz canlısı hareket halinde tasvirlenmiştir.

Narkissos ve Ekho konusunun işlendiği 3. yüzyıla ait mozaik panelde mitolojik bir öykü olan Narkissos’un kendi yansımasını görmesi ve ona aşık olması tasvir edilmiştir

Deniz dibi siyah ve koyu mavi çizgi şeklinde, mavi ve yeşil renkli renkli cam mozaikler farklı tonlarda hem giysilerde hem de sahnede ana fonda kullanılarak deniz altı dünyası etkisi yaratılmıştır.

Mitolojik sahnelerin yanısıra 2. yüzyılın sevilen konularından birisi de hayatın neşeli yanını yansıtan içki alemi sahneleridir. Sarhoş Dionysos olarak tanımlanan bu mozaik panel Habib-i Neccar Dağı’nın kuzeyinde Haç Dağı’nın batısındaki yamaç evin tabanından geometrik ve figüratif olmak üzere iki panelden oluşmaktadır. Geometrik panel de doğrusal çizgilerle ve zıt renklerle dört kollu iki farklı yıldız motifi oluşturulmuştur. Hareketli geometrik motifli sahnenin üzerinde ise deniz dalgası motifinin çevrelediği sahnede içkiden sarhoş yarı kendinden geçmiş halde yürümeye çalışan Dionysos ve ona destek olarak yürümesine yardımcı olmaya çalışan genç satyr ve Dionysos’un elindeki kantharosdan dökülen şarabı içmeye çalışan küçük bir panter tasvirlenmiştir.

Mitolojik öyküler, Dionysos ile ilgili sahneler olan içki yarışma sahneleri ve deniz tanrı ve tanrıçaları 2. ve 3. yüzyıl mozaiklerinin ana temaları olarak sanatçılarca tasvirlenmiştir. Antakya’nın refahını ve halkının sanat anlayışını yansıtan bu mozaiklerde hareketli sahneler, trajedi, kahramanlık ve komedi hakimdir. Dionysiak sahneler neşeli bir dünyaya vurgu yapmaktadır.

Adeta resimsi anlayışla yansıtılan bu eserler muhtemelen sanatçı veya atölyenin elinde bulunan tabloların veya bu tabloların reprodüksiyonlarının taşa yansıması olarak düşünülür.

Seleukeia Pieria’dan Dionysos ve Ariadne Evi’nden gelen mozaik taban 2. yüzyıl sonu-3. yüzyıl başlarına tarihlendirilmektedir. Mozaik panelde tek bir mitolojik konu işlenmiştir. Efsaneye göre Girit kralı Minos’un kızı Ariadne, Atinalı kahraman Theseus’a aşık olmuş; ona yarı insan yarı boğa biçimli karışık yaratık olan kardeşi Minotauros’un öldürülmesinde yardım etmiş. Birlikte Girit’ten Naksos adasına kaçmışlardır ancak Theseus onu Naksos’ta sahilde uyurken terketmiştir. Yalnız başına kalan Ariadne terk edildiğini anlamış ve üzüntü içinde beklerken, tanrı Dionysos, Satyr ve Maenadlar ile dünyayı dolaşırken Naksos adasına uğramış Ariadne’yi kurtarmıştır. Bu sahne Dionysos ve Ariadne’nin karşılaştığı anı anlatmaktadır. Mozaik taban geniş dikdörtgen tek bir pano olarak tasarlanmıştır. Geometrik motiflerle çerçevelenen ana sahnenin alt kısmında dikdörtgen çerçeve içinde canlı renklerle sekiz kanatlı yıldız motifi ve kare çerçeveler içinde rozet motifleri, daha küçük dörtgen çerçeveler içinde giyoş ve meander motifleri figüratif sahneye zemin oluşturmaktadır ve öne çıkarmaktadır. Dionysos ve Ariadne’nin karşılaşması bir yapı içinde gerçekleşmektedir. Önde iki Korinth sütunu arkada ise dört Korinth başlıklı paye sütun üzeri girland ve yumurta motifleri ile bezeli arşitravı taşımakta onun da üzerinde merkezde bir krater ve iki yanında grifon, kupa ve kartal figürleri işlenmiş o dönem mimarisini yansıtmaktadır. Korinth sütunlarının böldüğü sahnenin sağ ve sol tarafında maenad ve satyr figürleri, merkezde ise Ariadne, Dionysos ve Eros tasvirlenmiştir.

Hatay Arkeoloji Müzesinden 3. yüzyıla tarihlendirilen bir diğer mozaik, bir kenarı apsidal mekanı kaplayan mozaik taban kaplamasının apsisli kısımda yer alan “Açık Büfe” yemek sahnesi mozaiğidir. Yarım dairesel alanda dıştan içe doğru sıralı olarak canlı ve soluk renklerin kullanıldığı farklı renkte ve desende yapılmış birden fazla çerçevenin içinde uçta dörtgen panel içinde bir kraterin etrafında kuşlar ve merkezde tavuskuşu ile oturan, hareket eden, kuş kafesi taşıyan çocuk eroslar tasvirlenmiştir.

Uçtaki yarım dairesel panelin merkezinde madalyon çerçeve içinde çocuk Ganymedes ve kartal figürü yer almakta, bu sahneyi üç yandan kuşatan apsidal bant üzerinde ise gümüş kaplar içinde yemekler tasvirlenmiştir. Bunun bir masa olduğu, en köşede tepsi içinde yumurtalık içinde haşlanmış yumurta, enginar, ve sos kabı yanında karides bulunmaktadır. Yanındaki dörtgen servis tepsisinde ise balık yemeği, bir diğer kapaklı servis tabağında olasılıkla sıcak et yemeği, bir diğer tabakta tavuk tasvirlenmiştir. Servis tabaklarının yanında yuvarlak ekmek tasvirleri yer almaktadır ki bugün halen Antakya fırınlarında üretilen ekmeklerin formundadır. Mitolojik öykünün ve neşeli mitolojik varlıkların eşlik ettiği günlük hayattan alınma bir sahnedir.

Apsisli odanın bir diğer kanadından gelen 3. yüzyıla ait mozaik panelde ise Narkissos ve Ekho konusu işlenmiştir. Mitolojik bir öykü olan Narkissos’un kendi yansımasını görmesi ve ona aşık olması temasıdır. Mozaik dışta iki sıralı kırmızı düz çizgi bordür içinde beyaz zemin üzerine serpilmiş kırmızı dört yapraklı stilize çiçek motifi içeren bir zemine oturduğu duygusu verilmektedir. Sahne altta geometrik panel ve üstte figüratif panelden oluşmaktadır. Figüratif panel iki dış yanda altta üç ayaklı kaidesi üzerinde yükselen leylek veya flamingo, krater ve bereket boynuzu taşıyan kadın figürlerinin kullanıldığı iki büyük şamdan tasviri ile sınırlandırılmıştır. Merkezde Ekho, Narkissos ve Eros’un yer aldığı ana sahneyi ise karşılıklı duran akanthus yaprakları ve çiçekleri ile aralarında yapraklar içinde her biri farklı ifade taşıyan insan başlarından oluşan bordür çevrelemektedir. Merkezde, bir kayanın üzerinde oturan Narkissos ağaçlıklı bir mekan içinde sol tarafında bulunan suya bakmakta, sahnenin solunda ise Ekho avcı kıyafeti içinde tasvirlenmiştir. Figürlerin üzerinde isimleri yazılmıştır. Sahnenin sağında arkada ise Eros bir elinde yay diğer elinde birazdan fırlatacağı okunu tutmaktadır. Eros’un hemen yanında geri planda geniş yapraklı bir ağaç daha soluk renkli taşlarla yapılmış sahnenin geçtiği mekanı tamamlayan unsur olarak perspektif anlayışla yerleştirilmiştir. Trajedinin hakim olduğu bu sahnede yenilik olarak Antakya mozaiklerinde figürlerin kimliği ile ilgili yazıtlar görülmektedir. Bu yenilik 4. yüzyılda daha yaygınlaşmıştır.

Hatay Müzesinde sergilenen Mevsimler mozaiği, MS 3. yüzyılın ilk yarısına tarihlendirilmektedir. Kırmızı fon üzerinde figüratif konular içeren 9 panelden oluşan bir salonun taban kaplamasının merkezinde kare panel ve onun dört tarafında dikdörtgen paneller, köşelerde ise küçük kare paneller yer almaktadır. Her bir panel kendi içinde düz çizgi olarak belirtilmiş ayrı çerçeveye sahiptir. Bu görünümü ile her bir figürlü panel bağımsız bir tablo gibi yere serilmiştir. Merkezdeki panel farklı bir diş sırası daha içermekte; perspektif dikkate alınarak uygulanan bu diş sırası tüm bakışları merkeze toplayacak şekilde uygulanmıştır.

MÖ 3. yüzyıl tarihli Mevsimler mozaiğinin merkezindeki kare panel diğerlerinin aksine beyaz zeminli bir çocuk ve 3 yetişkinden oluşmaktadır. Panelde Troia savaşından alınan Andromakhe ve Astyanax trajedisi işlenmiştir. Hatay Arkeoloji Müzesi

Merkezi kare panel diğerlerinin aksine beyaz zeminli bir çocuk ve 3 yetişkinden oluşmaktadır. Troia savaşından alınan Andromakhe ve Astyanax trajedisi işlenmiştir. Öyküye göre savaşı kaybeden Troyalılar katledilmiş, son kalan Troyalı prens Astyanax ise Neoptolemos ya da Odysseus tarafından şehir surlarından atılarak öldürülmüştür. Merkezde Neoptolemos durmakta, sağ yanında duran çocuk Astyanax’ı az sonra fırlatacak şekilde sağ elini tutmakta; Astyanax ise endişe ve korku içinde çocuk masumluğu ile bir elinde sopası Neotolemos’a bakmakta, sahnenin sağ tarafında ise Andromakhe ve sol tarafta arkada duran yaşlı kadın olasılıkla Astayanax’ın dadısı, çaresizlik içinde Neoptolemos’a bakmaktadır. Olay tam öldürülmeden önceki anın trajesidini yansıtmaktadır. Yanlarda duran figürlerin bakışı Neoptolemos’a yönlenmekte böylece izleyen kişinin bakışlarını da merkezde toplamaktadır. Yanlarda yer alan dikdörtgen panellerde: Kalydon Domuz Avı’na katılan Atalanta ve Meleager efsanesi, bir diğer panelde Io, Argos ve Hera’nın yer aldığı mythos işlenmiştir. Üçüncü panelde Phaedra ve Hippolytos trajedisi konu edinilmiştir. Üç figürün yer aldığı bu kompozisyonda dördüncü figür olan Aphrodite’nin heykeli arka planda kaide üzerinde durmakta, olayın geçtiği mekanı ve konusunu tanımlamaktadır. Dördüncü yan panelde ise Adonis, Aphrodite ve Eros’un yer aldığı Adonis’in uğurlanma sahnesi yer almaktadır. Sanatçı, açık alanda geçen sahnelerde ağaç, sunak veya yapı cephesi kullanarak olayların geçtiği mekânları tasvirlemektedir. Trajedinin gerçekleştiği anın verildiği sahnelerde sanatçı üç figürlü anlatım ile dikkati merkezde toplamakta ve figürleri farklı duruş pozları ve farklı duyguları içinde tasvirleyerek sahneyi canlı kılmaktadır. Köşelerde yer alan kare paneller mevsimlerin personifikasyonu olan dört farklı kanatlı figür Eros tasvirleri içermektedir.

Süt kabı taşıyan, başının etrafında bitkilerden oluşan taçlı çıplak Eros tasviri ile İlkbaharı, elinde yeşil yapraklar ve bıçak taşıyan Eros tasviri ile yaz mevsimini, yarı giysili bir elinde sepet ve içinde meyveler ile sonbaharı, tamamen giyinik bir elinde kantharos ile gösterilmiş Eros tasviri ile kış mevsimi anlatılmaktadır.

Herhangi bir olayı, kavramı, coğrafi birimi, insan şeklinde tasvirleme yani şahıslandırma MS 3. yüzyıldan itibaren Antakya mozaiklerinde görülmeye başlanmıştır. 3. yüzyıl mozaik sanatında mitolojik öykülerin saltanatı devam etmekte ise de yeni akım olan şahıslandırma mozaik panellerde ikincil konu olarak köşelerde görülmektedir. Hellenistik bir gelenek olarak “Antiokheia Tykhesi’ ile sanatta görülen personofikasyon yani şahıslandırma 3. yüzyıldan başlayarak 4. ve 5. yüzyıl boyunca mozaik sanatında yeni konular olarak sevilerek kullanılmış, giderek mozaik tabanın ana teması olmuştur. İlk örneklerinde mevsimler ve coğrafi birimler olarak görülen personifikasyonlara kavramların şahıslandırılması eklenerek giderek çeşitlenmiştir. Antakya mozaiklerinde en sık rastlanan şahıslandırma konuları “Ktisis/Kuruluş, Zenginlik”, “Ge/Yeryüzü”, “Epikosmesis/Yaratıcı Ruh”, “Soteria/Sağlık, Yenilenme”, “Apolausis/Zevk, Eğlence”, “Megalopsykhia/Büyük Ruh”, “Bios/Hayat”, “Tryphe/Zenginlik”, “Khresis/ Varlık, Zenginlik”, “Eucarpia/Bereket”, “Agora/Çokluk” gibi kavramlardır ve nehir, dağ, göl, şehir gibi coğrafi birimler de figüratif olarak gösterilmiştir.

5. yüzyıl ortalarına tarihlendirilen Megalopsykhia mozaiği panelin ortasında yer alan madalyon bordür içinde yer alan “Megalopsykhia/ Büyük Yaratıcı Ruh” yazıtı bulunan kadın figüründen dolayı bu isimle anılmaktadır.

Antakya’da erken 4. yüzyıla ait bir evin taban mozaiğinde “Tryphe: Zenginlik, Lüks” diğerinde ise “Bios: Hayat” şahıslandırması yer almaktadır. Kahverengi ve kırmızı renklerin hakim olduğu mozaik taban bir evin koridoruna aittir.

Soldaki figür kıvrılmış bir yastığa dayanarak sol tarafına yarı yatar vaziyette, başı diğer tarafına dönmüş, sol kolu ile yastığa dayanmakta, ikili giysisinden üstteki pelerini bacaklarına doğru dalgalar halinde açılmıştır. Sağ kolunu ileri doğru uzatmış, elinde içki kadehi tutmakta; başında yapraklardan bir taç, sağ kolunda ise pazubent ve bilezik takmaktadır. Zenginliği vurgulanan figürün üzerinde “Tryphe” yazıtı vardır. Diğer figür ise benzer pozda daha sade bir görünüm sergilemekte; üzerinde Grekçe “Bios” yazmaktadır. Hayatı simgeleyen bu figürün de başında yapraklardan bir taç bulunmakta ve sağ elinde bir kase tutmaktadır. Uzun ve kapalı giysi vücudunun tamamını kapatmaktadır, sadeliği yansıtmaktadır.

Daphne’den gelen bir mozaik panel 4. yüzyıl ilk yarısına tarihlendirilmektedir. Bu sahnede ayakta duran bir kadın elinde tepsi içinde inci kolye ve altın bilezik tutmakta, sahnenin üzerinde “Kazanılmış Servet” anlamına gelen “Khresis” yazıtı bulunmaktadır. Sağda ise zengin giysileri içinde oturan bir kadın sol elinde içinde meyveler bulunan bereket boynuzu tutmaktadır. Üzerindeki yazıtı kaybolmuş olan bu figür “Ktisis/Doğanın Sunduğu Zenginlik” sahışlandırması olarak yorumlanmaktadır.

Nehir personifikasyonlarının yer aldığı mozaik taban Seleukeia Pieria’da 3. yüzyıla ait olasılıkla palaestranın portikosunun taban mozaiğidir. Burada 204. olympiyatlarda büyük zafer kazanmış bir atletin büstü ve “Nikostratos Aigaios” yazıtı ile erkek büstü ve bu panelin köşelerinde nehir şahıslandırmaları vardır. Olympiadaki iki nehir Arethus ve Alphaios, Kilikia bölgesine ait Pyramos (Ceyhan Nehri) ve Thisbe nehirleri erkek figürler olarak betimlenmiş, her bir figürün üzerinde temsil ettiği nehir figüratif olarak gösterilmiştir.

Şahıslandırma mozaikleri içinde iyi bilinen bir örnek bir hamamın frigidariumunda yer alan mozaikte “Soteria/Sağlık, Sıhhat” kavramı şahıslandırılmıştır. Madalyon bordür içinde bir kadın büstü olarak yerleştirilmiş figürün üzerinde sağ kolunu açıkta bırakan zengin giysiler içinde, başında altın yapraklı ve ortasında değerli taş bulunan taç, boynunda kolye, kulaklarında küpeleri ve pazubent mücevherleri içinde gösterilmiştir. Sanatçı, uzun saçları omuzlarına dalgalar halinde inen balık etinde gürbüz bir kadın imgesi ile zenginlik ve sağlığı bir arada tasvirlemiş; hamam ile gelen sağlık ve sıhhati şahıslandırmıştır.

Antakya mozaikleri arasında özel bir yere sahip olan “Megalopsykhia mozaiği” hem içerdiği bordürü ile hem de Antakya mozaiklerine özgü şahıslandırma temalarından en sık kullanılan temayı içermesi ile ayrı bir yere sahiptir. 5. yüzyıl ortalarına ait bu mozaik hem mitolojik konuları ile geleneksel eğilimi, şahıslandırma figürleri ile yeni ekolün birlikte kullanımını ve uyumunu yansıtmaktadır. Mozaik panelin ortasında yer alan madalyon bordür içinde yer alan “Megalopsykhia/Büyük Yaratıcı Ruh” yazıtı bulunan kadın figüründen dolayı bu isimle anılmaktadır.

Panoda vahşi hayvanlar ve panelin dört kenarında sevilen mitolojik figürler olan Narkissos, Aktaion, Meleager, Atalanta, Adonis, Teiresias ve Hippolytos isimleri ile birlikte tasvirlenmişlerdir. Tüm bu dünyaya hakim yerde merkezde duran Megalopsykhia kavramı 5. yüzyılda Antakya’da güçlenen Hıristiyan inancının sanata etkisini hissettirmekte, pagan anlayışı ile yaratılan dünya kavramının sanattaki yansımasını göstermektedir. Dışta yer alan bordür ise Antakya’nın Halep kapısından başlamakta ve Daphne’ye kadar kent içindeki yapılar, anıt heykeller, ağaçlık mekanlar, halk hamamı, dükkanlar, villalar gibi yapılar ile sokaklardaki insanları da tasvirlemekte, Daphne’deki Olympiakon’a devam etmekte ve Daphne’deki Castalia ve Pallas kaynak suyu personifikasyonu ile sonlanmaktadır. Bir tür şehir rehberi gibi yapılmış olan bu bordür Antakya’nın 5. yüzyıl ortalarındaki sosyal yaşamını da yansıtmaktadır.

5. yüzyıldan itibaren Antakya mozaiklerinde figüratif anlayışın yanında süsleyici anlayışı yansıtan bir eğilim görülmektedir. Figüratif stilin giderek yerini alacak olan yeni stilde mozaik panelin büyük bir kısmı tek bir hayvan veya bitki motifinin belirli alanlar içinde aralıklarla yerleştirilmesi ve bu sıralamanın mozaik tabanın tamamında tekrarlanması stilidir. “Halı Tipi” olarak adlandırılan bu stilin en erken örneklerinden biri Daphne Phoenix Evi’nden gelmektedir. Ortada tek bir hayvan kutsal kuş “Zümrüd-ü Anka” tabanın tamamında ise gül goncası motifi sıralar halinde tabanı kaplamaktadır. Bordürde ise karşılıklı birbirlerine bakar şekilde duran koç başları bir çift kanat üzerinde tasvirlenmiştir.

5. yüzyıl mozaiklerinde ise hayvan avı, vahşi hayvan av sahneleri gibi birbirini tekrarlayan figüratif konular ile tek bir hayvanın panelde tasvirlenmesi ya da geometrik motiflerin hakim olduğu halı tipi mozaik tabanlar, kurdelalı papağan motifleri, mozaik tabanın karelere bölünerek içlerinde kuşlar, balıklar, bitkiler gibi süsleyici unsurlar yerleştirilen mozaik tabanlar görülmektedir.

Antakya mozaikleri, 400 yıllık mozaik geleneğini kesintisiz olarak sunan zengin bir koleksiyondur. Her ne kadar bugüne kadar sanatçı imzası taşıyan mozaik ele geçmemişse de Antakya’da ele geçen mozaiklerdeki zenginlik burada faaliyet gösteren atölyelerin varlığını ifade etmektedir.

EN ÇOK OKUNANLAR

Köpeğini Gezdiren Çocuk Roma Dönemine Ait Altın Bilezik Buldu

11 yaşındaki bir çocuk, İngiltere'nin Batı Sussex bölgesindeki Pagham yakınlarındaki bir tarlada nadir bulunan altın bir Roma bileziği keşfetti. Romalı askerlere kahramanlıklarından dolayı verilen armilla tipi süslü bir bilezik olan ve MS.1. yüzyıla tarihlenen bilezik, 300 yıldan daha eski bir altın obje olarak, bir adli tıp soruşturmasında resmi olarak hazine ilan edildi.

SON İÇERİKLER