Gönderen: adalarpostasi | 15 Nisan 2017

“Ne olur bu yol [hiç] bitmese Paşabahçe Vapuru’nda…”

“Ne olur bu yol [hiç] bitmese Paşabahçe Vapuru’nda…”

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe Vapuru, Haydarpaşa açıklarında…”, Adalar Postası (21.12.2005).

Söylemeye dahi varmıyor dilim, Denizcilik Bankası’nın 1952 yılında İtalya’nın Taranto Tersanesi (Cantieri Navale di Taranto) tezgâhlarında inşa ettirdiği ve uzak yol kaptanları Fikret Altınbuçuk ve Faik Kul yönetiminde 1 Ekim 1952 Çarşamba günü İstanbul Limanı’na vararak[1] Haliç Tersanesi’nde revizyona alındıktan sonra bir deneme seferi ertesi[2] 22 Ekim 1952 akşamı saat 18:00’de Karaköy rıhtım iskelesinden 1200 yolcusuyla hareketle Heybeli ve Büyükada’ya uğradıktan sonra 19:45’te Yalova’ya varmak suretiyle ilk seferini yaparak[3] Şehir Hatları bünyesinde elli üç ve beş sene de İDO bünyesinde olmak üzere tam elli sekiz sene boyunca hizmetle yolcularıyla birlikte nice hatırlı hatıralarla hayatlar taşıyan o cânım Paşabahçe vapurumuz sudan sebeplerle 2010 yılında seferden alınarak[4] hurdaya çıkarıldıktan sonra 2011 yılında Beykoz Belediyesi’nce “kültür amaçlı kullanılmak üzere” satın alınarak müze yapılması planlanmaktayken[5] nikâh salonu ve dizilere set olmakla derken ihale bedellerinin yüksek gelmesi nedeniyle bu tasarıdan da vazgeçilerek çürümeye terk edildikten[6] neden sonra “maalesef yeryüzündeki ömrü[nün] tükendiği” kanaatiyle [!?] —vaktiyle Serço Eşkiyan’ın latifesini[7] ciddiye almış olacak —bir cin fikirlinin teklifiyle olsa gerek “hem dalış turizmine hem eğitime katkı sağlayacağı düşüncesiyle” gerekli izinler alındığı takdirde batırılması planlanmaktaymış![8]

Nihayetinde o hazin sona ermek istemediğindendir ki noktasız virgülsüz direnen bitmek bilmez bu cümlenin uzunluğu yanı sıra akıllara ziyan hal ve vaziyet karşısında biçare soluksuz kalarak perperişan sözün tükendiği yerde, peki ya ne demişti İstanbul Destanı’nda Bedri Reis (Bedri Rahmi Eyuboğlu): “Ey benim dev memesinde cüceler emziren acayip memleketim…!”

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’na özenen ilçe belediye başkanları da “zihni sinir proceler” yumurtlamak sevdasına kapılmışlar anlaşılan![9]

f: Emine Çiğdem Tugay, “Lodos çalkantısında…”, Adalar Postası, 18.1.2006.

Oysaki o cânım Fenerbahçe ve Paşabahçe vapurlarımız sudan sebeplerle seferden alındı alınalı “Olumsuz hava şartları nedeniyle Adalar seferleri yapılamayacaktır,” duyurusu da hayatımızın âdeta ayrılmaz bir parçası halini alıverdi…

TC Denizcilik İşletmeleri’nden “kamu yararına hizmet vermek” kaydıyla sudan ucuza devraldıkları Şehir Hatları vapurlarını misal Samsun’a Yalova (restoran); Yalova’ya İnkılap (nikâh salonu); Van’a Sütlüce, Defterdar, Kâğıthane, Yeni Yavuz; Mudanya’ya (BCR AŞ) Turan Emeksiz (yüzen otel); Haliç Üniversitesi’ne Ali İhsan Kalmaz; Yalova’ya Büyükada (Yalova Belediyesi işletmesiyle Adalar seferi yapmak üzere) ve asıl Rahmi M. Koç Müzesi’ne Fenerbahçe (iki bin on’da “şehre kültürel ve turistik bir zenginlik katılması için”) ve Beykoz Belediyesi’ne o cânım Paşabahçe (“kültür amaçlı kullanılmak üzere”) —ki her ikisi de yeni inşa edilen vapurlar dahil, filodaki diğer vapurların seyir hızları 14 knot ve daha düşük değerlerdeyken, normal koşullarda 15-16 deniz mili hızla seyir ederek başta Adalar hattı olmak üzere, ağırlıklı olarak kış aylarında fırtına, tipi, sis gibi elverişsiz hava koşullarında seyir konfor ve kabiliyetini kaybetmeksizin, bilhassa lodoslu havalarda diğer vapurlara nazaran yolcularına daha rahat ve güvenli bir yolculuk imkânı sağlıyor olmasına rağmen— peşkeş çekildiğindendir ki Adalar seferleri de sözümona “şiddetli lodos nedeniyle” durma bir iptal olunmaktadır. “Bizi tercih ettiğiniz için teşekkür eder hayırlı günler dileriz…!” anonsu hele de vapur seferleri yerine konulan hatlarda o yüzer kondulardan gelince iyiden iyiye çileden çıkıyor biçare Adalar sakinleri!

Eser Tutel, “Boğaziçi’nin Yüzen —Bahçeleri—” olan Dolmabahçe, Fenerbahçe ve Paşabahçe’ye dair bir yazısında “1952 yılı İtalyan yapımı Paşabahçe, en büyük yolcu vapuru. Pek çok kişiye göre de en zarif, en biçimli olanı… Yıllardan beri Adalar hattında…” yanı sıra “Yıllarca yaz kış demeden her gün bu vapurlarla İstanbul’a işine gidip evine dönen ada sakinlerinin, hayatlarının bir kaç yılını bu vapurlarda geçirmeleri kaçınılmaz olmuştu. Vapurlar sanki onların bir parçası olmuş gibiydi. Kim bilir, belki de kendileri bu vapurların parçası…” demekle her gün işe şehre gidiş-dönüş nereden baksanız günün üç saatini o cânım vapurlarda tesis edilen dostluklarla muhabbetle geçiren yolcularının nice hatırlı hatırasını yüklendi emektâr Paşabahçe…

f: Vasiyeti üzerine “Hürriyet”in kurucusunun na’şı Kanlıca’daki ebedi istirahatgâhına tevdi edilmek üzere eller üzerinde Kanlıca’ya götürülmek üzere Sirkeci’den Paşabahçe vapuruna naklediliyor. (Foto: Hürriyet – A. Tuna)

«Hürriyet» gazetesi sahibi ve başmuharriri Sedat Simavî uzun zamandan beri müptelâ bulun­duğu hastalıktan kurtulamayarak 11 Aralık 1953 Cuma günü saat 20:05’te Kanlıca’daki evinde hayata gözlerini yumduğunda; 13 Aralık 1953 Pazar günü cenazesi Beyazıt camisinde kılınan öğle namazını müteakip şehir bandosunun çaldığı ma­tem havaları arasında eller üzerinde törene katılan binlerce kişiyle Babıâli’ye, Cemal Nadir Soka­ğı’ndaki Hürriyet matbaası önüne getirilmiş ve burada üç dakikalık bir saygı duruşu yapıldıktan sonra yine eller üzerinde Ankara Caddesi’ne indi­rilerek Sirkeci araba vapuru iskelesinde bekleyen “Paşabahçe” vapuruna bindirilip Kanlıca’ya nakledilmişti.[10]

Hasan Bedrettin Ülgen ise Sedat Simavî’yi ebedî medfenine götü­recek ve Boğaziçi’ne son yol­culuğunu yaptıracak olan Paşabahçe vapuru içine konulmuş naaşının üzerindeki tabutuna bakıp da onun vapur yolculuklarına ait hâtıralarına dalıp gitmişti…[11]

Paşabahçe Vapuru doğumlu Deniz Yılmazişler Koğacıoğlu

8 Aralık 1972 günü Marmara Denizi’nde seyreden Paşabahçe Vapuru’nda doğarak Paşabahçe’nin seyir defterine bir not olarak düşülmüştü Heybeli’nin güzeller güzeli Deniz’i —Selma ile Lütfü Yılmazişler’in kızı Deniz Yılmazişler Koğacıoğlu…[12]

Derken bu pek hoş havadise sanal âlemde tesadüfle Hamit Şengöz: “Ne kadar acı benim abim de 1983’te o gemiden atlayarak hayatını noktalamıştı, hayat böyle birşey,” diye ifade ediyor Paşabahçe’ye dair o pek hazin hatırasını…[13]

Hasan Cevad Özdil: […] Evet, aynı yerde, defalarca pervanenin köpürttüğü denize bakarken, neden diye cevap aradığım Çapçap Ümit kardeşim çareyi, Paşabahçe’nin kıçından kayarak denize gidivermekte bulmuştur. Belki de uzattığı eli hiçbirimiz görmek istememişti. Belki de herkes kendi derdindeydi. Belki de üleşmenin sihirine aşina değildik hiçbirimiz. Hayatın öğretisi değildi belki de paylaşmak. Belki de yalnızlık adalarında en cesurumuzdu o. […]

“Yalova Vapurumuzu Vermiyoruz!” eylemleri, Büyükada, 7.6.2007 ve Yalova, 9.6.2007.

Seneler senesi Yalova’daki bahçelerinden haftanın beş günü Adalar’a taze sebze-meyve taşıyan Fenerbahçe-Paşabahçe vapuru müdavimleri Yalovalı pazarcılar da “Vapurlarımızı Vermiyoruz!” kampanyası katılımcılarıyla birlikte gerek 7 Haziran 2007 Perşembe günü Büyükada’da pazarda, gerekse  9 Haziran 2007 günü çan çıngırak Yalova pazarı ve sokaklarında “Yalova Vapurumuzu Vermiyoruz!” eyleminde cansiparane İstanbul-Adalar-Yalova hattında sefer yapan Fenerbahçe ve Paşabahçe vapurlarımızı savundulardı da…

“Yalova Vapurumuzu Vermiyoruz!” eylemleri, Büyükada, 7.6.2007 ve Yalova, 9.6.2007.

Paşabahçe vapuru müdavimlerinden Burgazadası sakinlerinden Sevgili Rabia Gürol’unsa kaptanlar kaptanı Yaşar Kaptan’ın yaman bir lodos fırtınasında hayli çalkantılı bir seferde “Rabia Hanım korkmuyorsunuz değil mi? Merak etmeyin…” deyişi hâlâ kulaklarında…

Giovanni Polykandriotis’in de Paşabahçe vapurumuzun hayli sert lodos fırtınalarında bile sadece 5-10 dakikalık bir gecikmeyle seferlerini mükemmelen yapışı yanı sıra yine böylesi fıtınalı bir seferde tahlisiye sandalının kırılmış olması hatırında…

1977-79 senelerinde Fenerbahçe ve Paşabahçe vapurlarımızın Haliç tersanesinde bakımını yapan neşesi bol ekipteydi Kamilo Uço da…

Heybeliada sakinlerinden Cem Zarko: “Ben Büyükada’da evdeyken, Heybeliada’ya yanaşan Paşabahçe vapurunu makinelerinin sesinden tanırdım. Aşağı iner karşılardım, hep gelirdi… Hiçbir şeye değişmem onu, dönmeyecek sevgiliyi bekler gibi beklerim onu ben…” diye ifade ediyordu Paşabahçe sevdasını…[14]

“Her gelen vapuru, treni
Yeni bir ümitle beklemeli
Her gelen vapur, tren
Yeni insanlarla gelir”
diyordu Necati Cumalı da “Şarkılar” şiirinde oysa bizler her giden vapurla kahrolup yerine sefere konulan o yüzer kondularla attan inip eşeğe binmişe —teşbihte hata olmaz derler ya hani o güzel gözlü cânım eşekleri de tenzih ederim elbette— döndük her seferinde…[15]

Paşabahçe vapurumuza hasretle birbirinden mâhir kaptanları Fikret Altınbuçuk, Faik Kul, İhsan Ilgaz, İhsan Bayraktar, İbrahim Fırıl, Mustafa Bayraktutan, Ahmet Ayten, Nuri Atalay, Zülküf Erkan, Salih Yosmaoğlu, Seyfullah Topçu, Ali Bilgin, Cemil Yılmaz, İbrahim Dörtay, Veysel Koçan, Asım Karahasan, Mehmet Büyükbaş, Rıfat Oruç, Yüksel Turan, Necati Azman, Nuri Ulutepe, Musa Bey, […]  Mehmet Kepçe, Cemalettin Hıra’ya selâm ola…

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçeli Diana”, Adalar Postası, 20.6.2005 9:20.

Avcı tanrıça Artemis, İtalya’da Diana adıyla anılmış ve daha ziyade bir ışık tanrıçası olarak tapınım görmüş olmakla Paşabahçe vapurumuzun akıbetine dair vapurun üst kata çıkan merdivenlerinin başını tutan Paşabahçeli Diana’dan mı medet umacağız yalnızca?

Duydum ki seneler senesi Adalar seferi yapmakla Kentsel ve Doğal SİT Alanı bütünü Adalar’ın Kentsel SİT’e konu değerlerinin ayrılamaz bir parçası olan Paşabahçe Vapuru bizlere hayli kırgınmış ki yerden göğe kadar da haklı zira “Vapurlarımızı Vermiyoruz!” [16], “Yalova Vapurumuzu Vermiyoruz!”[17], “Adalara Mopur Değil Vapur İstiyoruz!”[18], “Fenerbahçe Vapurumuzu Vermiyoruz!”[19] demişken; vapurlarımızsa bir bir yitip gideriken neye uğradığımızı şaşırıp Paşabahçe’nin seferden alınarak satılmasına dair elden pek de bir şey gelememişken şimdi hiç değilse Boğaz’ın dibini boylamasına mani olabilsek keşke…

Günlerden beri biterse Paşabahçe vapuruna dair herşey de beraberinde hüzünle yitip gidecekmiş zannına kapıldığım bitmek bilemez bu yazıyı derlemek gayretinde Attila İlhan’ın “Cinayet Saati” şiiri durma bir dehşetle yankılanıyor içimde…

CİNAYET SAATİ

haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
dört bıçak çekip vurdular dört kişi
yemyeşil bir ay gökte dağılıyordu

deli cafer ismail tayfur ve şaşı
maktulün onbeş yıllık arkadaşı
üçü kamarot öteki aşçıbaşı
dört bıçak çekip vurdular dört kişi

cinayeti kör bir kayıkçı gördü
ben gördüm kulaklarım gördü
vapur kudurdu kuduz gibi böğürdü
hiç biriniz orada yoktunuz

demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
on üç damla gözyaşını saydım
allahına kitabına sövüp saydım
şafak nabız gibi atıyordu
sarhoştum kasımpaşa’daydım
hiç biriniz orada yoktunuz

haliç’te bir vapuru vurdular dört kişi
polis kaatilleri arıyordu
deli cafer ismail tayfur ve şaşı
üzerime yüklediler bu işi
sarhoştum kasımpaşa’daydım
vapuru onlar vurdu ben vurmadım
cinayeti kör bir kayıkçı gördü

ben vursam kendimi vuracaktım

Attila İlhan

Paşabahçe Vapuru seyir defterine kaydetmek üzere —vaktiyle Fenerbahçe Vapuru’na dair pek hoş bir tesadüfle kayda geçtiği minvalde— hatırlı hatıralarınızı, varsa fotoğraflarınızı ve asıl gereğinin gereği gibi yapılarak seferlerini sürdürebilmesi için desteğinizi beklemekte…

#HayatımızVapurlarımız #VapurlarımızHayatımız

LENA ile KARL FENERBAHÇE VAPURU’nda…

f: Emine Çiğdem Tugay, “Fenerbahçe Vapuru Adalar seferinde”,Adalar Postası, 3.7.2007.

1966 senesi Mayıs ayının sonuna doğru
Bir Cumartesi günü
Karl Schulte
Yalova’dan Fenerbahçe vapuruyla
İstanbul’a müzeleri gezmeye gitmekteydi…
Vapur
Büyükada İskelesi’ne yanaştığında
Güzel bir kız ilişti nazarına
Kalbinin sesini dinleyip “hemen hareketle” gitti yanına
Büyükadalı Lena Manora
Apikoğlu Sucukları müessesesinde çalışıyordu o yıllarda
Heybeliada, Burgazada, Kınalıada
Derken yol boyunca konuştular da
Vapur köprüye yanaştığında
“Yolculuk” bitti sanıp ayrıldılar!

Karl’in aklından çıkmıyordu Lena
Halbuki ne bir adres ne de bir telefon vermişti ona
İşten sonra alışverişe gideceğini söylemişti yalnızca
İstanbullu bir genç hanım alışverişe nereye gider acaba
diye sorup soruşturdu evvela
Neyseki sorusuna cevabı buldu az sonra:
Beyoğlu’na!

Soluğu 10:30’da
İstiklâl Caddesi’nde alıp
Tünel’den Taksim’e, Taksim’den Tünel’e derken
Vakko mağazasının önünde Lena’ya rastladığı 13:30’a kadar
Defalarca turladı caddeyi bir uçtan diğer bir uca
“Yolculuk” sürmekteydi hâlâ…

3 ay sonra Büyükada Aya Dimitri Kilisesi’ndeydi düğünleri
42 senede tam 96 defa geldiler İstanbul’a
Fenerbahçe vapuruyla da sayısız defa Ada’ya
“Yolculuk” sürmekteydi hâlâ…

f: Emine Çiğdem Tugay, Lena ile Karl Schulte Büyükada San Pacifico Kilisesi’nde, 31.8.2008.

Dün akşam günün bitiminde
Coloratura soprano Leyla Pekin’le
Organist Giuseppe Gandolfo’nun
Büyükada San Pacifico Kilisesi’ndeki
Şan ve org konserinde görüldüler bu sefer de
Yine birlikte…
Yolculuk sürecekti…
Sürmeliydi de…

10 Ekim’de
İDO tarafından seferden kaldırılması tasarlanan
Fenerbahçe vapuruyla “yolculuğun”
Her daim sürmesi dileğiyle…

Emine Çiğdem Tugay
)O(
Büyükada, 1.9.2008
[20]

Sözleri Fethi Karamahmudoğlu’na, 15.5.1999 tarihli bestesi Rüştü Eriç’e ait “Paşabahçe Vapuru’nda” şarkısını terennümle “Ne olur bu yol [hiç] bitmese Paşabahçe Vapuru’nda…” dileğiyle…
)O(

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe Vapurunda… Yalova Yolunda…”, 9.6.2007 11:13.

PAŞABAHÇE VAPURU’nda

(Zâvil Fantezi)

Söz: Fethi Karamahmudoğlu
Beste: Rüştü Eriç, 15.5.1999.
…………………….
Martılarla bir yolculuk
Paşabahçe Vapurunda
Mavi beyaz bir mutluluk
Paşabahçe Vapurunda
Darılmışken hayata dün
Tüm insanlar dostum bugün
Yaşadığım sanki düğün
Paşabahçe Vapurunda
Bu tatlı meltem herkese
Bir güzel düş, bir hoş buse
Ne olur bu yol bitmese
Paşabahçe Vapurunda


Kaynakça

[1] “Paşabahçe Vapuru Dün Geldi”, Milliyet, 2.10.1952.
[2] “Kısa haberler”, Milliyet, 7.10.1952.
[3] “Yalova Sür’at Postası”, Milliyet, 23.10.1952.
[4] “İDO, TDİ’nin Mirasını Yok Etti”, SoL Gazete, 26.7.2010.
[5] “Paşabahçe Vapuru Müze Oluyor”, Beykoz Belediyesi, 12.6.2011.
[6] Can Döker, “Sahilde Çürüyen Tarih Paşabahçe”, Cumhuriyet (13.7.2015).
[7] Ege Sakin, “Adalı Serço Röportajı…”, Sualtı Gazetesi, 13.5.2011.
[8] “Paşabahçe Vapuru Beykoz’da Denize Batırılacak”, DostBeykoz, 30.3.2017.
[9] Emine Çiğdem Tugay, “seçMEce oylaMA… oy(a)laMA… OYunu…”, Adalar Postası, 27.4.2006.
[10] “Sedat Simavi Dün Ebedî İstirahatgâhına Tevdi Olundu”, Hürriyet, 14.12.1953.
[11] Hasan Bedrettin Ülgen, “Onun Arkasından…”, ? Gazetesi, 18.12.1953.
[12] Adalar Postası, 5.6.2015.
[13] Adalar Postası, 5.6.2015.
[14] Cem Zarko, 27.11.2013.
[15] “Sabret! Faciaya Ramak Kaldı!…”, ADALAR POSTASI-2710 (2.4.2013).
[16] Vapurlarımızı Vermiyoruz!
[17] Yalova Vapurumuzu Vermiyoruz!
[18] Adalara Mopur Değil Vapur İstiyoruz!
[19] Fenerbahçe Vapurumuzu Vermiyoruz!
[20] Emine Çiğdem Tugay, “Lena ile Karl Fenerbahçe Vapuruda”, ADALAR POSTASI-2150 (4.9.2008).


Paşabahçe Albümü…

f: Y. Gizi, “Paşabahçe”, Karaköy, 1955. SALT Arşivi

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçeli Diana”, Adalar Postası, 20.6.2005 9:20.

DSC01993

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe Vapuru”, Adalar Postası, 6.7.2005.

DSC02000.JPG

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe Vapuru”, Adalar Postası, 6.7.2016.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 6.7.2005.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 21.12.2005.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe ve İ. Hakkı Durusu”, Sirkeci, 7.4.2006.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe ve İ. Hakkı Durusu”, Sirkeci, 7.4.2006.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 17.5.2006.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 24.5.2006.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 4.6.2006.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 4.6.2006.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 7.6.2006.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 10.7.2006.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 10.7.2006.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 26.7.2006.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 30.5.2007.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 30.5.2007.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 9.6.2007.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe vapurunda Yalova yolunda”, Adalar Postası, 9.6.2007.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe vapurunda Yalova yolunda”, Adalar Postası, 9.6.2007.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Yalova, 9.6.2007.

f: “Paşabahçe vapuru ve yolcuları Yalova ‘Vapurumuzu Vermiyoruz!’ eyleminde…”, Yalova, 9.6.2007.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Büyükada, 9.6.2007.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe Vapuru”, Adalar Postası, 12.6.2007.

f: Neşe Kıldacı, “Paşabahçe”, Kabataş, 15.7.2007.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe ve Fenerbahçe”, Büyükada, 30.5.2007.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Büyükada, 15.1.2009.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Büyükada, 25.1.2009.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Büyükada, 25.1.2009.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Kabataş, 22.10.2009.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe”, Adalar Postası, 26.10.2009.

Paşabahçe’ye dair…


f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe Vapurunda… Yalova yolunda…”, 9.6.2007 11:13.

TDİ Şehirhatları İşletmesi’ne ait olan M/V Paşabahçe yolcu gemisi İtalya’nın Toronto şehrinde 1952 yılında yapıldı.

Tam boyu 74 metre, eni 13,40m, derinlik 3,85m’dir. 2×160003200 HP beygir gücünde hakiki SULZER makine sahip olan M/V Paşabahçe gemisi halen 15 knot sürat yapabilmektedir.

İtalya’dan Türkiye’ye getiren uzak yol kaptanı Sn. Fikret Altınbuçuk halen Denizcilik Fakültesi’nde ve Denizcilik’le ilgili okularda öğretim görevlisidir. Gemiyi Türkiye’ye getiren 2. kaptan Sn. Faik Kul (Kaptan Emin Kul’un babasıdır, 105 yaşında halen sağdır.)

1991 yılından bu zamana kadar kaptanlığını (Klas 1 Master) Mehmet Kepçe ile 2. vardiya kaptanı 1994 sonrada (Klas 3 Master) Cemalettin Hıra’dır.

Ayrıca görev yapmış kıymetli kaptan isimleri: İhsan Ilgaz, İhsan Bayraktar, İbrahim Fırıl, Mustafa Bayraktutan, Ahmet Ayten, Nuri Atalay, Zülküf Erkan, Salih Yosmaoğlu, Seyfullah Topçu, Ali Bilgin, Cemil Yılmaz, İbrahim Dörtay, Veysel Koçan, Asım Karahasan, Mehmet Büyükbaş, Rıfat Oruç, Yüksel Turan, Necati Azman, Nuri Ulutepe, Musa …. ….. ….. …… ……


Aysen Ertur  · 4 Haziran 2015
o çirkin şeye “vapur” diyebilen kafa istanbul’a geldiğinde, marmara denizi’nde bunlar vardı. üç taneydiler. biri italya’dan (paşabahçe), ikisi ingiltere’den (dolmabahçe, fenerbahçe) gelme üç kardeş… sonradan türkiye’de yapılanlar da aynı çizgiyi korumaya çalışmışlardı; ama hiçbiri onlar kadar zarif, dayanıklı ve hızlı olamadılar. çocukluğumun, gençliğimin ve yetişkin ömrümün büyük bir bölümünü “ekspres”lerde geçirdim memnun mesut. dolmabahçe jilet oldu. fenerbahçe’yi rahmi koç müzesi “kurtardı”, sütlüce’de. paşabahçe daha da uzun süre direndi. onu da beykoz belediyesi’ne verdiler. önce düğün salonu oldu, sonra belediye müze yapma fikrini yaydı. şu andaki durumunu bilmiyorum.

bir şehrin tarihini, belleğini oluşturan şeyler yalnızca binalar değildir. istanbul’un vapurları da istanbul’un kimliğinin bir parçasıdır. bizden kimliğimizi, kişiliğimizi böyle çalıyor hırsızlar


Paşabahçe’nın kızı Heybeli’nin güzeller güzeli Denizi…

Selma Yılmazişler

Deniz Yılmazişler Koğacıoğlu (5.6.2015): Evet O DENİZ benim… Marmara Denizi’nde 8 Aralık 1972 tarihinde Paşabahçe Vapuru’nda doğarak, Paşabahçe’nin seyir defterine bir not olarak düşülmekten, iç gövdesindeki resme istinaden Artemis’in kızı, Lütfü ile Selma Yılmazişler’in evlâdı olmaktan, Paşabahçe’ye, Heybeiada’ya ait olmaktan ONUR duyarım…

Lütfü Yılmazişler

#HayatımızVapurlarımız #VapurlarımızHayatımız 8.12.1972 Paşabahçe vapuru doğumlu Heybeli’nin güzeller güzeli Deniz’ine (Deniz Yılmazişler Koğacıoğlu) ADALAR POSTASI’ndan selâm ve sevgilerle…
)O(

Deniz Yılmazişler Koğacıoğu

Deniz Yılmazişler Koğacıoğlu (5.12.2016): İsmimi kendim koyma hürriyetini bana bahşeden Anneciğim, Babacığım, Heybelim nur olun varolun… Bir isim seçsem zaten kendime ancak bu kadarını yakıştırırdım….Paşabahçe’m benim güzel kızım… Rahmetli Ahmet Kaptan nurlarda yatın… TDİ hâlâ beni arıyorsa, şüphesiz ben de daima hem Heybelinin Deniz’i hem de Paşabahçe’min Artemisi olarak ömrüm vefa ettikçe yaşayacağım….

Edit: Alman yapımı 3 gemiden biri olan benim güzel kızım Paşabahçe ait olduğu yer Heybeli’de….

İmza: DENİZ’i …

TDİ Sonsuz Teşekkürlerimle ❤❤


Hamit Şengöz: Ne kadar acı benim abim de 1983’te o gemiden atlayarak hayatını noktalamıştı hayat böyle birşey…


“Sedat Simavi Dün Ebedî İstirahatgâhına Tevdi Olundu”, Hürriyet, 14.12.1953.

Sedat Simavi dün ebedî istirahatgâhına tevdi olundu

Merhum Sedat Simavî’nin tabutu “Hürriyet” matbaası önünde

Cenazede muazzam bir halk kütlesi hazır bulundu ve tabut eller üzerinde nakledildi

Vefatını teessürle kaydettiği­miz Hürriyet gazetesi sahip ve başmuharriri Sedat Simavî’nin cenazesi dün Beyazıt camisinde, kılınan öğle namazını müteakip hazin bir törenle kaldırılmıştır. Cenaze merasiminde gerek Başbakan, gerek Vali adına Vali muavini Fuat Alper, C.H.P. ve D.P. teşkilâtları, gazeteciler, hususi teşekküller ve müesseseler temsilcileri bulunmuşlar, ayrıca 200’ü mütecaviz de çe­lenk gönderilmiştir.

Şehir bandosunun çaldığı ma­tem havaları arasında eller üzerinde camiden alınan tabut törene katılan binlerce kişi ile Babıâliye, Cemal Nadir soka­ğındaki Hürriyet matbaası önüne getirilmiş ve burada üç dakikalık bir ihtiram duruşu yapıldıktan sonra yine eller üzerinde Ankara caddesine indi­rilerek Sirkeci araba vapuru is­kelesinde bekliyen “Paşabahçe” vapuruna bindirilip Kanlıca’ya nakledilmiştir.

Cenaze Kanlıca’daki aile kab­ristanına kadar götürülerek e-bedî istirahatgâhına tevdi olunmuştur. Merhuma tekrar Tanrı’dan mağfiret, ailesi erkâ­nına, oğullarıyla meslekdaşlarına baş sağlığı dileriz.


“Dün Yapılan Büyük ve Hazin Bir Törenle Sedat Simavi’yi Toprağa Verdik”, Hürriyet, 14.12.1953.

f: Vasiyeti üzerine “Hürriyet”in kurucusunun na’şı Kanlıca’daki ebedi istirahatgâhına tevdi edilmek üzere eller üzerinde Kanlıca’ya götürülmek üzere Sirkeci’den Paşabahçe vapuruna naklediliyor. (Foto: Hürriyet – A. Tuna)


Hasan Bedrettin Ülgen, “Onun Arkasından…”, ? Gazetesi, 18.12.1953.

[…] Onu ebedî medfenine götü­recek ve Boğaziçi’ne son yol­culuğunu yaptıracak olan Paşabahçe vapuru içine konmuş masanın üzerindeki tabutuna
bakıyor, onun vapur yolculuklarına ait hâtıralarına dalıyorum.
Gazetenin çıkmasına yakın tarihlerde o her akşam Kanlıca’ya 20.5. 20.45 vapurlariyle giderdi. Vapurun baş ta­rafına oturur, yol arkadaşlarıyla musahabelere dalardı. […]


ADALAR POSTASI arşivinde seyreden
Paşabahçe Vapurumuz…

ADALAR POSTASI-16 (17.5.2005): hiç vapura âşık olunur mu?
/
Eser Tutel, “Boğaziçi’nin Yüzen —Bahçeleri—”, İstanbul Dergisi 51 (Ekim 2004)36-41.

Boğaziçi’nin Yüzen —Bahçeleri—

Bu üç vapura, sonu “bahçe” sözcüğü ile biten üç İstanbul semtinin adı verilmişti: Paşabahçe, Fenerbahçe ve Dolmabahçe… İstanbul, hele hele Adalar halkı daha ilk günden başlayarak bu üç vapuru çok sevdi. Üçü de birer martı gibi bembeyazdı ve yüksek bir estetik görüş ve anlayışın ürünüydüler.

Ada halkı, Adalar-Yalova hattında çalışan bu üç vapurun üçüne de yıldırımla vurulmuş gibi âşık oldu! Hiç vapura âşık olunur mu? Söz konusu olan, böylesine güzel, böylesine zarif vapurlar ise elbet olunur. Bu üç vapur, gün geldi, Köprü-Haydarpaşa-Kadıköy hattında çalıştırıldı, gün geldi ta Çınarcık’lara kadar uzandı. Ama halkın gözünde üçü de hep birer “ada vapuru” olarak kaldı.

Bu üç vapurdan biri uzaktan belirmeye görsün ada yolcuları hemen onun, üç vapurdan hangisi olduğunu anlama telaşına düşerlerdi. Aslında Paşabahçe’yi, ne kadar uzakta olursa olsun, direğindeki çanaklığından, iskeleden sancağa boydan boya uzanan bembeyaz köprüsünden hemen tanımak çok kolaydı. Çünkü öteki ikisinin iki yanlarındaki kaptan köşkleri ahşaptı. Bu özellikleriyle uzaktan da olsa onları tanımak zor değildi. Asıl zorluk, iki kardeş vapuru birbirinden ayırt edebilmekteydi. Dikkatli olanlar bu sorunu da çok geçmeden çözdüler: Dolmabahçe’nin baş taraftaki kollu sağlı sollu demir yuvalarının içi beyaza boyalıydı. Fenerbahçe’ninkiler ise siyaha…

Nasıl kulüp taraftarı gençler bir araya geldikleri zaman aralarında bir Galatasaray-Fenerbahçe-Beşiktaş muhabbetine koyuluyorlarsa, ada yolcuları da hemen kendilerini Paşabahçe-Dolmabahçe-Fenerbahçe muhabbetinin içinde buluyorlardı. Kimileri Paşabahçe’yi öteki iki vapurdan daha üstün tutuyordu, kimileri ise Fenerbahçe’yi… Bu arada koyu Dolmabahçe taraftarları da, kendi vapurlarının her zaman ötekileri geride bıraktığını ileri sürüyordu.

Nasıl mı? Mesela, Fenerbahçeciler Paşabahçe’yi, dümeninin tek yelpazeli olması yüzünden “biraz sağır” bir vapur olmakla itham ederlerdi: “Küçük bir vapur… Baksana, yanaşırken nasıl zor manevra yapıyor! Fenerbahçe ile Dolmabahçe’nin dümeni çift yelpazeli… Manevra yetenekleri, bu yüzden çok yüksek!”

Paşabahçeciler ise, beş yüz yıl önce Rönesans akımını başlatmış bir milletin çizgilerini taşıyan bu İtalyan yapısı vapuru, “Asla ondan daha güzel bir vapur inşa edilemez! Her ayrıntısıyla gerçek bir sanat eseri!” diyerek savunurlardı.

Yıllarca yaz kış demeden her gün bu vapurlarla İstanbul’a işine gidip evine dönen ada sakinlerinin, hayatlarının bir kaç yılını bu vapurlarda geçirmeleri kaçınılmaz olmuştu. Vapurlar sanki onların bir parçası olmuş gibiydi. Kim bilir, belki de kendileri bu vapurların parçası…

1952 yılı İtalyan yapımı Pasabahçe, en büyük yolcu vapuru. Pek çok kişiye göre de en zarif, en biçimli olanı… Yıldan beri Adalar hattında…


ADALAR POSTASI-57/7 (25.6.2005): Paşabahçeli Diana!

“1952’de, İtalya’da Taranto tersanesi (Cantieri Navale di Taranto) tezgâhlarında inşa edilen Paşabahçe, 1.042 gros, 599 net tonluktu. Uzunluğu 74,5m., genişliği 23,2m., su kesimi 3,1 m. kadardı. Her biri 1.600 beygir gücünde iki adet Sulzer dizel motoru vardı. Çift uskurluydu. Geldiğinde saatte 17-18 mil hız yapabiliyordu. Birçoklarına göre, bugün de İşletme’nin en güzel vapuru. Son zamanlarda bakımsız kaldıysa da yine zarif, yine rahat, yine ferah.”[*]

* Eser Tutel., “Her Vapurun Bir Başka Kişiliği Var!”, İstanbul Dergisi 19 (Ekim 1996)74-80.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçeli Diana”, Adalar Postası, 20.6.2005 9:20.

Ve vapurun üst kata çıkan merdivenlerinin başında Paşabahçeli Diana! Avcı tanrıça Artemis, İtalya’da Diana adıyla anılmış ve daha ziyade bir ışık tanrıçası olarak tapınım görmüş!


ADALAR POSTASI-2316/4 (30.9.2009): artık adalar’dan bir yâr gelmez bizlere! nasıl gelsin ki?

Kimden: ARGİR LİAJE
Kime: hssk@yahoogroups.com
Tarih: 27.9.2009 07:39
Konu: [hssk] KIŞ TARİFESİ

KIŞ TARİFESİ

Bugün Ada’dan 15:25 motoruyla —vapurlar artık çalışmıyor— Bostancı’ya geldim. Yaşadığım tam bir rezaletti! Küçücük motora bindirilmek istenen insan sayısı kapasitesinin 2 katı kadardı. 30 yaşındayım, Ada’dan Bostancı’ya hiç bu kadar huzursuz gelmemiştim. Yolcular sefil oldu, can güvenliği insanlar için değil koyunlar için tasarlanmış. Adalılar’a çektirilmeye çalışılan eziyete sonuna kadar karşı çıkıyorum. Yaz aylarında kullandıgımız gibi kış aylarında da sefer sayısının artırılmasını ve bu seferlerin de vapurlarla yapılmasını istiyorum. Fenerbahçe’yi, Paşabahçe’yi, Dolmabahçe’yi istiyorum!!! İnciburnu, Maltepe, Suadiye’yi istiyorum. Vapur KÜLTÜRÜMÜZ YOK EDİLMEK ÜZERE!!!! Tepkimi paylaşmak, KOYUN MUAMELESİ GÖRMEMEK İSTİYORUM!!!!

ADALI’YIM, HEYBELİADALI’YIM, İNSANIM.

Argir Liaje


ADALAR POSTASI-2326/8 (15.10.2009): adalılar şeytanın bacağını kırıp pabucunu ido’ya fırlattılar…

Kimden: BUKET UZUNER
Kime: adalar.postasi@gmail.com
Tarih: 15.10.2009 1:10
Konu: Alkışlanan Ada vapur kaptanı

Alkışlanan Ada vapur kaptanı

Avedis Hilkat: “Kabataş’tan kalkan tarifeli 16:30 seferi (Paşabahçe) vapuru Moda açıklarında tehlike atlattı. Dalgaların yer yer 3 m’yi bulduğu fırtına kaptanın maharetli manevra seyriyle 1,5 saatte Kınalıada İskelesi’ne zor yanaştı. Kınalıada yolcuları vapurdan inişte kaptanı uzun alkışlarla tebrik ettiler,” [ADALAR POSTASI-57/8 (25.6.2005): Paşabahçeli Diana!*]

Bu habere bayıldım! Vapur bizim evin karşısında (Moda’da) tehlike atlatırken olmasa da kaptanı alkışladığınız o sahneyi kaçırmak istemezdim! Eskiden THY uçakları zorlu iniş yapınca yabancı yolcuların şaşkınlıkları arasında pilotlar da alkışlanırdı. Bu ikisi bana çocukluğumun yazlık sinemalarını (ve de Lala Hatun’daki Ada-evimizin bitişiğinde kapanan o şahane yazlık sinemayı da) hatırlatıyor.

Bu arada umarım asla olmaz ama Moda yakınlarında tehlike atlatırsanız bize gelebilirsiniz (!) çay ve havlu temin edilir.

Selamlar,

BU


ADALAR POSTASI-2327/7 (17.10.2009): salak adam ada’ya gidecektir…

Kimden: MEHMET ADİL AKGÜL
Kime: vapurlarimizi_vermiyoruz@yahoogroups.com
Tarih: 16.10.2009 1:36
Konu: Re: [vapurlarimizi_vermiyoruz] “Klasli”

Herkese merhaba,

Uzun zamandır yazmıyorum ama beklenenler yavaş yavaş gerçekleşiyor. Kısaca kendi görüşümü belirtmek istedim. […]

Ocak ayında lodosta gidebilen tek gemi olma ünvanını tekrardan tescilleyerek koruyan Paşabahçe gemisi hurdaya ayrılıyor. Akıbeti meçhul. Şimdilerde nerede açık varsa orada çalışıyor, sabit bir ordinosu yok.

Sağlıcakla kalınız,

Mehmet Adil Akgül


ADALAR POSTASI-2325/7 (14.10.2009): adalar’a vapur mopur derken kayık seferleri de başlamıştır!

Kimden: RABİA GÜROL
Kime: adalar.postasi@gmail.com
Date: 13.10.2009 09:13
Konu: Lodos’ta çalışan tek gemi Paşabahçe

Lodos’ta çalışan tek gemi Paşabahçe

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçeli Diana”, Adalar Postası, 20.6.2005 9:20.

13.10.2009 Salı günü (bugün) 16:30 Kabataş-Adalar, Paşabahçe vapuru idi. O lodos fırtınasında sadece o çalıştı. Benim anlamadığım ise bu Paşabahçe Vapuru’nu, Ocak ayında hurdaya ayırıyorlarmış! Bence dünyanın parası verilerek yaptırılan 6 tane işe yaramaz vapurları hurdaya ayırsınlar.
Bugünkü o lodos fırtınasında, her fırtınada olduğu gibi bizleri evlerimize getiren tüm gemi personeline sonsuz teşekkürler.

Sevgilerimle,

Rabia Gürol


ADALAR POSTASI-2352 (2.12.2009): bir aralık geldi… geçti…
/
Şenol Coşkuner, “Paşabahçe emekli oluyor”, Hürriyet, 1.12.2009.

Paşabahçe emekli oluyor

İkinci Dünya Savaşı sırasında, İtalya’da savaş gemisi olarak üretilen, savaş bitince yolcu gemisine çevrilerek Türkiye’ye satılan şehir hatlarının 57 yıllık vapuru Paşabahçe, 2010’da emekliye ayrılıyor.

İtalya’da vaftiz edildikten sonra vaftiz tası kaptan köşküne asılan vapur, bir üniversiteye bağışlanacak ya da 2010 Avrupa Kültür Başkenti Projesi kapsamında Haliç Tersanesi’nde sergilenecek. Girişte İtalyan bir ressam tarafından savaşacak askerlere ilham vermesi için yapılan avlanan kadın figürünün bulunduğu vapur, şehir hatlarının seferdeki en eski vapuru. Geminin miyar ve dümenci pusulaları Alman yapımı.

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe Vapuru”, Adalar Postası, 20.6.2005 9:20.

İlahi ilahe Diana… Dayansana hele şöyle bir İDO’nun kapısına!
)O(


ADALAR POSTASI-2353/4 (3.12.2009): paşabahçe derken fenerbahçe ile dolmabahçe de geldikten sonra “artık ada’da ev bulmaya imkân yoktur” diyorlar…

1950’lerde
MİLLİYET GAZETESİ sayfalarında
seyreden
PAŞABAHÇE Vapurumuz…

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe Vapuru”, Adalar Postası, 12.6.2007.

Milliyet Gazetesi Arşivi

Milliyet, 2.10.1952

“Paşabahçe” vapuru dün geldi

Denizcilik Bankası’nın İtalyan “Taranto” tezgâhlarında yaptırdığı Şehir Hatları gemilerinden “Paşabahçe” dün sabah limanımıza gelmiştir.

Gemi 18 mil sürattedir. Aynı firmaya sipariş edilen diğer iki gemi yakında gelecektir.

Milliyet, 7.10.1952

Kısa haberler

[…]

Geçen hafta İtalya’dan limanımıza gelen şehir hatları işletmesinin Paşabahçe vapuru, Haliç fabrikalarında revizyon görmektedir. Geminin bu hafta içinde seyir tecrübeleri yapılacak ve muhtemel olarak Adalar ve Yalova hattında çalıştırılmak üzere hizmete girecektir.

Milliyet, 14.10.1952
Ümit Deniz

RÖPORTAJ

Paşabahçe sür’at postası
ve bir seyir tecrübesi

— Yalova-İstanbul komşu kapısına dönüyor.
— Bu sene Adalar’da ev bulamayacak mıyız?
— (K) sınıfı gemiler hangileri?
— Hayvanat ilminde olduğu gibi
— “Kapı”lı isimlere ne zaman sıra gelecek?

Yalova iskelesine ayak bastığımız zaman bizi büyük bir meraklı kafilesi karşıladı. Ahalinin arasından geçerken de konuşmalar duyuyorduk:

— Bunların hepsi tanıdık simalar… Ne var? Bir yer mi açılıyor acaba?

— Yalova-İstanbul arası sür’at postasını yapacak Paşabahçe vapuru ile gelmişler. Vapurun tecrübe seferi imiş bu!

— Kurban keseceklerdi? Hani koç nerede?

— Dönüşte keseceklermiş!

— Amma kalabalık kafile. Peki şimdi nereye gidiyorlar?

— Otel Termal’e, çay içeceklermiş?

— Bu kadar yola ne lüzum var ki?

— Eh, Termal’i Denizcilik Bankası Anonim Şirketi işletiyor ya!

— Yaaa?

— Yaaa! Birader, senin de bir şeyden haberin yok!

Görüyorsunuz ya, Yalovalılar bizim ne yapacağımızı bizden daha iyi biliyorlar.

İtalya’nın Taranto tezgâhlarında bir buçuk senede inşa edilip denize indirilen Paşabahçe bizi tam bir saat 50 dakikada önce Büyükada’ya getirmiş, sonra da Yalova iskelesine çıkarmıştı. Duraklamaları hesaba katmazsak yarım saat Ada, bir saat de Yalova yolu tutmuş, böylelikle biz tam bir buçuk saatte Yalova’ya gelebilmiştik.

Vapurda Denizcilik bankası ileri gelenleri, bazı davetliler ve basın mensupları vardı. Yalnız kadın namına hiç bir Allahın kulu yoktu.

Hattâ bu yüzden işi şakaya boğdular ve:

«— Yahu dediler. “Bu Yalova sürat postası değil… Aynaroz keşişleri nakliyat vapuru… Bu kadar güzel gemiye onca insanı davet ederler de, hanımlarımızı getirmeye neden bırakmazlar.

Bir aralık Esat Mahmut Karakurt:

«— Ben gidiyorum beyler

dedi, «çiçek gibi gemiye çiçek gibi kadınlar yakışır. Biz böyle bir sürü pantalonlu vatandaş… Baktıkça içim kararıyor vallaha…

Kadircan Kaflı:

«— Aman bırakın bir gün de başımızı dinleyelim yahu! Pek isabet olmuş… Hay Allah bu geziyi tertipleyenden razı olsun.

Her kafadan bir ses çıkıyordu. Bir saat 50 dakikalık yolculuğumuz böyle geçti. Hepimiz geminin birer yanına dağıldık. Bir sürü lüks salonu var, hoparlörler bütün davetlilere vapurun evsafını şu şekilde ilân ediyordu:

«— Sayın misafirlerimiz, Paşabahçe vapurunun evsafı şudur:

Boyu 73,84 metre, genişliği 13,30 metredir. 1700 yolcu alır. Seyir sürati 16.5 mildir.

Paşabahçe’de 38 lüks mevki, alt salonlarında 47 birinci, alt kat ön salonunda 85, ön salonda 84, lüks verandada 144, birinci mevki kışlık bahçede 153, birinci mevki ön verandada 188, ikinci mevki alt salonda 160, ikinci mevki orta salonda 148, ikinci kıç yanlarda 42, ikinci mevki baş yanlarda 58, yolcu alacak yer vardır.

Gemi 599 rüsum tonluktur. Gemide yolcular için kütüphane, sinema gibi çeşitli ihtiyaçlara ve eğlencelere yer vermek için tetkiklere başlanmıştır.

İzalfat bittiği zaman Bankan’ın İdare Heyeti Başkanı Yusuf Ziya Öniş ile konuşuyoruz:

Verdiği malûmata göre; Paşabahçe 3 milyon Türk lirasına mal olmuş. Bunun eşi olan Fenerbahçe ile Dolmabahçe de İngiliz gemi tezgâhlarında inşa edilmekte imiş ve yakında geleceklermiş.

Sürat postasını yapan bu gemi lüks bir vapur olduğu için tarifesi de ona göre ayarlanacakmış. İdanenin şimdi düşündüğü iki fiat şöyle imiş: İstanbul-Ada 100 kuruş, İstanbul-Yalova 200 kuruş.

Arkadaşlar:

«— Fenerbahçe ile Dolmabahçe de geldikten sonra diyorlar “Artık Adada ev bulmaya imkân yoktur. Çünkü Ada hattı da, Kadıköy-İstanbul gibi kısalıverecek, bu diyara rağbet de dehşetli surette artacaktır.

«— Paşabahçe, Dolmabahçe, Fenerbahçe… Kuzum bunlar niye hep “bahçe”li. Bâri Yenibahçe’yi de ihmal etmeseler?

Gülüşüyoruz. İçimizden biri:

«— Yahu diyor, «Bilmiyor musun? Hani hayvanat ve nebatatta fasileler ve bunların da bölündüğü kısımlar vardır.»

Memeliler dersin et yiyici, ot yiyici de ayrılır. Sonra bunlar da sürünücü, tırmanıcı, uçucu, koşucu, yüzücü diye ayrılır. Bunlar da yine ayrılır. Velhasılı böyle ilâahiri gider.

Denizcilik Bankası da kendine göre bir tasnif yapmış.

Araba vapurları sınıfının “K” bölümü demiş, ne kadar kaf ile başlayan isim varsa koymuş: Kasımpaşa – Karaköy – Kuruçeşme – Kızkulesi…

Sonra “bahçe”li sınıfı demiş sürat hattı yapmış:
Dolmabahçe – Paşabahçe – Fenerbahçe. Onun için niye hayret ediyorsun?»

Bir başka arkadaş:

«— Öyleyse bankaya teklif edelim.» diyor. «Yeni bir hat kuracaksa, yaptıracağı gemilere “kapı”lı isimler taksın.»

Ve başlıyor saymaya:

«— Ayakapı, Bahçekapı, Çatladıkapı, Mevlânakapı, Topkapı, Edirnekapı, Kulekapı, Zindankapı, Ahırkapı, Azapkapı, Kumkapı, Yenikapı…»

«— Yeter, yeter anladık!…»

Gün çok eğlenceli geçiyor. Yeni vapur hakikaten çok güzel. İstanbul halkı çok mükemmel bir vasıtaya daha mâlik oldu. Onlara hayırlı yolculuklar, bankaya da iyi kârlar temenni ederiz.

Milliyet, 19.10.1952

HAFTANIN FIKRALARI

Modern ihtiyaçlar

İtalya’da yaptırılıp Adalar – Yalova hattına tahsis edilen Paşabahçe vapurunun tecrübeleri yapılmış, muvafık bulunmuş.

Yalnız, vapur bin yedi yüz yolcu alıyormuş ama ancak bin iki yüz kişilik oturacak yeri varmış, hesapça beş yüz kişi Yalova’ya kadar ayakta! Allah kuvvet versin.

Şimdi Denizcilik Bankası bu modern gemide halkı eğlendirecek kütüphane ve sinema gibi mevzuları tetkik ediyormuş.

Bana kalırsa öyle uzun boylu külfetlere lüzum yok. Ayakta kalanlar arasında bir iskemle oyunu çıkarsınlar: Hem oturanlar seyredip eğlenir, hem de arada bir iskemleyi yakalayanlar bir dakika olsun rahat eder!

Milliyet, 23.10.1952

Yalova sür’at postası

Şehir hatlarının Paşabahçe vapuru ilk Yalova seferini dün akşam yapmıştır.

Saat 18:00’de Karaköy rıhtım iskelesinden kalkan vapur, Heybeli ve Büyükada’ya uğradıktan sonra 19:45’te Yalova’ya varmıştır.

Milliyet, 26.10.1952

Paşabahçe vapurunun seferleri rağbet görüyor

Yaz mevsiminin sona ermiş bulunmasına rağmen Denizcilik Bankası’nın yeni getirtmiş olduğu Paşabahçe adındaki lüks Şehir Hatları vapuru, tahsis edilmiş bulunduğu Büyükada, Yalova sürat postasında oldukça rağbet görmüştür.

Vapur bu hafta yaptığı ilk seferinde 1200 yolcu taşımıştır.

Milliyet, 2.11.1952

KISA HABERLER

[…]

Adalar, Yalova sürat postasını yapmakta olan Paşabahçe vapuru gittikçe rağbet görmektedir.

Bilhassa Bursa yolcuları da bu vapurla seyahat etmektedirler.

[…]

Milliyet, 9.11.1952

HAFTANIN FIKRALARI

[…]

Okuyanlar

On beş gün evvel kendisinden bir nebze bahsettiğimiz şu yeni gelen ve bin yedi yüz kişi alıp, bin iki yüz kişilik oturacak yeri bulunan meşhur Paşabahçe vapuru hızlı gittiğinden ekspres postası olacak ve diğer vapurlardan iki kat fazla olmak üzere Ada’ya kadar yüz ve Yalova’ya kadar iki yüz kuruş ücret alınacakmış.

Dün iki kişi bundan bahsediyorlardı.

Biri: — İyi ama canım, dedi, o hızlı gidiyorsa bizim ne kabahatimiz var? İsterlerse daha ağır yürütsünler de ücreti normal alsınlar.

Öteki: — Ama sade o kadar değil, dedi, içinde kütüphane filân da olacakmış. Yolcular okuyacakmış… Acaba çok okuyan olur mu dersin?

— Ada’ya kadar yüz kuruşu bayılırlarsa hepsi okurlar!

[…]

Milliyet, 11.11.1952

Paşabahçe vapurunun lüks farkı kaldırıldı

Gezinti ve ekspres seferlerinde Paşabahçe vapurunun üst kat lüks salonunda alınmakta olan lüks farkı dünden itibaren kaldırılmıştır.

Milliyet, 5.12.1952

Denizcilik Bankası T.A.O.
Şehir Hatları İşletmesinden:

Paşabahçe vapuru

Sür’at ve hususî Ada ve Yalova sefer programı değiştirilmiştir. 6/12/1952 günü başlanılacak yeni program iskelelere asılmıştır.

Milliyet, 29.12.1952

Denizcilik Bankası T.A.O.
Genel Müdürlüğü’nden

31/12/952 çarşamba günü Paşabahçe vapuru
Köprüden saat 9:40 seferi yerine 14:30’da
Köprüden saat 18:00 seferi yerine 17:00’de
hareket edecektir.

Aynı gün Kartal’dan – Yalova’ya mevcut seferlere ilâveten saat 10’da ve 17’de iki araba vapuru seferi yapılacaktır.

1/1/953 perşembe günü Yalova’dan sabah saat 7’de ilâve araba vapuru seferi yapılacaktır.

Milliyet, 20.2.1953

Lüks vapur seferleri rağbet görüyor

Denizcilik Bankası şehir hatlarının lüks Paşabahçe gemisiyle yapılan Yalova sür’at postaları, mevsimin kış olmasına rağmen büyük bir rağbet görmektedir. Paşabahçe vapuru cumartesi ve pazar günleri her seferinde 700-750 yolcu taşımakta diğer günlerde de yolcu sayısı 300-350’den aşağı düşmemektedir.

Diğer taraftan; şehir hatları gemilerinin önümüzdeki yaz mevsimine kadar esaslı şekilde onarımları tamamlanmış olacak, 1 hazirandan sonra lüzum hasıl oldukça bakım ve havuzlama işlerine devam edilecektir. Yaz tarifesinin tatbiki tarihinde bütün gemilerin hizmete hazır bir duruma girmiş bulunmaları lâzım geldiğinden tamir işleri hızlandırılmıştır.

Milliyet, 25.3.1953

Teberru Listesi

Son zelzele felaketi karşısında hamiyetli vatandaşlarımız derhal faaliyete geçmiş bulunmaktadırlar.

Gazetemiz bu münasebetle açmış olduğu zelzele felaketzadelerine yardım listesine birçok zengin vatandaşlarımızın da iştirak edeceklerine emin olarak şimdiden kendilerine teşekkür ederiz.

Teberruda bulunan firma ve şahısların isimlerini neşrediyoruz:

Firma-İsim Lira-Kr.

Dünkü Yekûn .. 3007.50._

Sipahi Ocağı müstahdemleri 180._
Çarşıkapı Karadeniz Hanı sakinleri 55.75._
Paşabahçe Bankası Paşabahçe vapuru
Zabitan ve mürettabatı 43._
İ.E.T.T. Şişli Atölyesi
Bobinaj Ustaları 23._

Yekûn .. 3311.25._

Milliyet, 22.5.1953

Adalar-Yalova hattında işleyecek yeni lüks vapur

Şehir hatları işletmesi, halkımızın gösterdiği rağbet üzerine süratli ve lüks gemilerinden Fenerbahçe’ye ilaveten, Paşabahçe’yi de yaz tarifesinin tatbikinden evvel Adalar ve Yalova hattında çalıştırmağa karar vermiştir.

Paşabahçe vapuru 24 mayıstan itibaren bu hatta seferlerine başlayacaktır.

Milliyet, 27.5.1953

Şehir hatlarının yaz tarifesi hazırlandı

Yalova, Adalar ve Boğaz iskeleleri arasında yapılan seferler artırıldı

Şehir hatlarının 1 hazirandan itibaren tatbik edilecek olan yaz tarifesi hazırlanmıştır.

Bu hususta ilgililerden aldığımız malumata göre Paşabahçe, Dolmabahçe ve Fenerbahçe vapurları Adalar ve Yalova arasında her gün 16 sefer yapacaktır. Ada köprü mesafesi bu suretle direkt seferlerle 40 dakikaya inmiş olacaktır.

Boğaz hattında her iki yaka arası bağlantı seferleri artırılmıştır. Boğaz seferlerinde Beylerbeyi, İstinye, Yeniköy motörlü gemileri verilmekle beraber, mühim seferlere büyük vapurlar tahsis olunmuştur.

Yalova-Kartal arası araba vapuru muntazam seferler karşılıklı 8’den 12’ye çıkarılmış ve yeniden açılan Sirkeci-Kadıköy hattında günde 41 araba vapuru seferi tertiplenmiştir. Yalova-Kartal ve Sirkeci-Kadıköy hatlarında motörlü gemilerden istifade edilecektir. Akşamları, köprüden 18:15’te Çengelköy hattına sabahları 7:50’de Kuzguncuk’tan köprüye birer sefer ilave olunmuştur.

Geçen seneye nisbetle Adalar’dan Bostancı ve Maltepe iskelelerine 4 sefer daha ilâve edilmiştir.

Pazar günleri tarifesinde bütün vapurların servise sokulması kararlaştırılmıştır. Bilhassa gezi seferleri öğleden evvel Ada-Yalova istikametine ve Yalova’dan-İstanbul’a olarak teksif edilmiş ve bu arada köprüden 8:40’ta doğru Yalova’ya ve Yalova’dan saat 18:30’da doğru Köprü’ye tertiplenen bu seferlerle Yalova köprü mesafesi bir buçuk saate indirilmiştir.

Milliyet, 10.8.1953

Kadınlar Birliği’nin deniz gezintisi

Türk Kadınlar Birliği merkezi Ahmediye köyünde kuracağı Sosyal Himaye Evi yararına bir deniz gezisi tertip etmiştir.

Bu münasebetle Paşabahçe vapuru 15 ağustos cumartesi günü saat 20’de Köprü Kadıköy iskelesinden kalkacak ve davetlileri Boğaziçi ve Adalar’a götürecek sabaha karşı da İstanbul’a dönecektir.

Milliyet, 9.8.1954

CEMİYET

[…]

Tepebaşı Kulübü mensupları yarın akşam Paşabahçe vapuruyla bir mehtap gezisi tertip etmiştir.

Milliyet, 8.12.1954

Şehir hatlarında ekspres seferler kaldırıldı

İstanbul Şehir Hatları İşletmesi’nce “Bahçe” sınıfı gemilerle yapılmakta olan ekspres seferlerinin, önümüzdeki cumartesi gününden itibaren kaldırılacağı dün açıklanmıştır.

Şimdiye kadar Yalova’dan saat 7’de hareketle Büyükada ve Heybeliada’ya uğrayarak 8:50’de Köprü’ye gelen vapur ile yine Köprü’den hareketle Heybeliada ve Büyükada’ya uğradıktan sonra Yalova’ya giden vapur, artık ekspres seferi yapmayacaktır.

Bu meyanda, yalnız Pazar günleri saat 9:40’ta Köprü’den kalkıp Heybeliada ve Büyükada’ya giden ve aynı gün saat 15:15’te hareketle Büyükada ve Heybeli’ye uğrayıp Köprü’ye varan Paşabahçe vapuru da yeni kararın şumulüne girip seferden alınmıştır.

Milliyet, 8.8.1956

Vapurda kumar oynayanlar

Polis, enteresan bir kumar hâdisesine el koymuştur. Evvelki gün saat 17:20’de Köprü’den Büyükada’ya hareket eden Paşabahçe vapurunun salonunda poker ve briç oynayan on bir kişi yakalanmış bunlardan dokuzunun tâcir, ikisinin de mâruf birer şahsiyet olduğu anlaşılmıştır.

Kumar oynamayıp sâdece eğlendiklerini, ele geçirilen birtakım fişlerin sayıları hatırda tutmağa yaradığını iddia eden 11 kişi, umumi hükümlere göre muhakeme edilmek üzere adliyeye sevkedilmişlerdir.

Milliyet, 19.3.1958

KISA HABERLER

[…]

Paşabahçe vapuru kamarotlarından Kadem Gümüş ile Hasan Dağcı münakaşaya tutuşmuşlardır. Bıçağını çeken Hasan, Kadem’i muhtelif yerlerinden yaralamıştır.

Milliyet, 26.6.1958

19 bin lira bulan bir Lostromo parayı sahibine iade etti

Muazzez Gedik adında bir kadının Paşabahçe vapurunda unuttuğu, içinde 19.435 lira bulunan çantası, geminin lostromosu Reşat Karaçan tarafından bulunmuş ve Enspektörlük vasıtasiyle sahibine teslim edilmiştir.

Muazzez çantasını gemide unuttuktan sonra Emniyet Müdürlüğü’ne müracaat etmiş ve yankesiciler tarafından sahibine teslim edilmiştir.

Milliyet, 12.4.1959

ÜNİVERSİTELİLER İLE YALOVALILAR KAVGA ETTİ

YALOVA, Hususi Muhabirimiz ORHAN HARAÇ bildiriyor

Bir üniversiteli kafilesi ile Yalova şoförleri arasında büyük bir kavga olmuş, iki üniversiteli ağır surette yaralanmıştır.

Paşabahçe vapuru ile Kaplıcaları gezmeğe gelen ve ekserisi İstanbul Teknik Üniversitesi’ne mensup 60 kişilik gurup, karaya çıkarken kafile başkanı Basri Barut’un ayağına Sedat Losta adında bir kundura kalfası basmıştır. İkisi arasında başlıyan münakaşaya diğer öğrenciler de karışınca, iskelede bulunan şoförler ile Yalovalılar müdahalede bulunmuşlardır. İskele meydanı bir anda karışmış, kimin kime vurduğu bilinmez bir hal almıştır. Üniversitelilerden Adil Eldemir gözünden ağır yaralanmış, Mehmet Ay’ın da ayağı kırılmıştır. Birçok kimse de hafif yaralanmıştır.

Tahkikat ve polisin ifade alma yüzünden gençler İstanbul’a kalkacak vapuru kaçırdıklarından 20:30’da araba vapuruyla Kartal’a geçmişlerdir.

Paşabahçe vapurumuzun 1960’larda da seyri sürecek… Pek yakında…


ADALAR POSTASI-2354/7 (4.12.2009): gözlerinizi kapayın, kendinizi bir sokak köpeği olarak düşünün…

1960’larda
MİLLİYET GAZETESİ sayfalarında
seyreden
PAŞABAHÇE Vapurumuz…

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe vapuru”, Adalar Postası, 6.7.2005.

Milliyet Gazetesi Arşivi

Milliyet, 9.2.1960

Paşabahçe Vapuru’nda “Suçlu Bavul” Bulundu

Dün Yalova’dan hareket eden Paşabahçe vapurunda kaçak eşya bulunduğu ihbarı üzerine Gümrük muhafaza memurları tertibat almışlar ve geminin personel kamarasında bir bavul yakalamışlardır.

Kamaraya girileceği sırada bavul denize atılmıştır. Memurlar vapuru durdurarak bavulu denizden çıkarmış ve içinde bulunan naylon kadın ve erkek çoraplarını, çeşitli giyim eşyalarını, tuvalet malzemelerini müsadere etmişlerdir.

Yapılan sorgu sırasında gemi personeli, “tanımadıkları bir şahsın bavulu kendilerine vererek bunun Karaköy’deki emanetçiye bırakılmasını istediğini” söylemiştir.

Tahkikate devam edilmektedir.

Milliyet, 14.8.1964

“Sağlık Gecesi” yarın yapılıyor

Türkiye Ebe, Hemşire, Sağlık Memurları Dayanışma ve Yardım Cemiyeti tarafından tertiplenen “Mehtapta Sağlık Gecesi” yarın gece saat 21’den sabaha kadar devam edecektir. Paşabahçe vapuru ile yapılacak gezi sırasında dâvetliler Boğaz ve Marmara denizinde dolaştırılacak, bu arada çocuklar sünnet ettirilecektir.

Paşabahçe vapurumuzun 1970’lerde de seyri sürecek… Pek yakında…


ADALAR POSTASI-2355/10 (8.12.2009): adalar’da seviye düştü diyordu engin bey, haklıymış…

1970’lerde
MİLLİYET GAZETESİ sayfalarında
seyreden
PAŞABAHÇE Vapurumuz…

f: Emine Çiğdem Tugay, “Paşabahçe vapuru”, Adalar Postası, 23.10.2008.

Milliyet Gazetesi Arşivi

Milliyet, 15.10.1970

İKİ ŞEHİR HATTI VAPURU ÇARPIŞTI, 3 YOLCU YARALANDI

Şehir Hatları’na ait iki yolcu vapuru dün akşam saat 18:40 sıralarında Sarayburnu önlerinde çarpışmış, olayda üç kişi yaralanmıştır.

Köprü’den Yalova’ya hareket eden “Paşabahçe” vapuru, önüne çıkan bir römorka çarpmamak için dümen kırmış ve o sırada Köprü-Kadıköy seferini yapmakta olan “İnkılâp” vapuruna bindirmiştir. Yolcular arasında panik çıkmış, her iki gemi de hasar görmüştür. Vapurlar seferden menedilmiştir.

Milliyet, 24.9.1975

Arızalanan “Paşabahçe” Sarayburnu’na bindirdi

Paşabahçe yolcu gemisi, dün akşam üzeri Köprü-Adalar seferini yaparken, dümen motorundaki arıza yüzünden, Sarayburnu’na bindirmiştir.

Yolcu dolu olarak Adalar’a gitmek üzere saat 17:40’ta Köprü’den ayrılan “Paşabahçe” Sarayburnu açıklarında arızalanınca, Sarayburnu’na bindirmiş, burun kısmı ezilmiştir. Yolcular arasında büyük heyecan yaratan olay sırasında yaralanan olmamış, yolcular olay yerine gönderilen Dolmabahçe vapuruna alınarak sefer tamamlanmıştır.


ADALAR POSTASI-2356/7 (9.12.2009): bir başka büyük ada japonya’da…

1980’lerde
MİLLİYET GAZETESİ sayfalarında
seyreden
PAŞABAHÇE Vapurumuz…

Paşabahçe vapuru, 23.10.2008.

Milliyet Gazetesi Arşivi

Milliyet, 11.3.1981

İstanbul’da sis 2 gün daha etkisini sürdürecek

Önceki sabah Yalova’dan hareket eden Paşabahçe vapurunun yolcuları 14,5 saat sonra Kabataş’a inebildiler.

[…]

(Haber 6. sayfada)

Sis dün de yaşamı bir süre etkiledi

Son 5 yıldır İstanbul’da görülmeyen sis, dün akşam saatlerinde etkisini kaybederken, meteoroloji yetkilileri, sisin 2 gün daha etkili olacağını bildirmişlerdir.

Ege kıyılarından gelen Akdeniz sıcağının İstanbul’da hava sıcaklığını 19 derece birden artırması nedeniyle oluşan ani yoğun sis, deniz ve hava ulaşımını uzun süre etkilemiştir. Adalar’a Yalova bağlantılı olarak saat 13:15’te tek sefer yapılırken, önceki gün saat 6:10’da İstanbul’dan kalkan “Paşabahçe” vapuru, Kabataş İskelesi’ne saat 20:30’da yanaşabilmiştir.

[…]

Milliyet, 2.4.1981

Yolcu vapuru ile balıkçı motoru çarpıştı

Yalova-Kabataş seferini yapmakta olan Denizcilik Bankası, Şehir Hatları’na ait Paşabahçe yolcu vapuru ile bir balıkçı motorunun çarpışması sonucu, motor batmış, balıkçı kendini denize atarak kurtarılmayı başarmıştır.

Dün sabah saat 8:00 sularında, Yalova’dan kalkan Zülküf Kaptan yönetimindeki Paşabahçe yolcu vapuru, Heybeli ve Büyükada’ya uğradıktan sonra Kabataş’a doğru yol almıştır. Kabataş açıklarında sabahın erken saatlerinden itibaren balık tutmaya çalışan balıkçı motorundan biri ile karşı karşıya gelen Paşabahçe gemisinin çarpacağını anlayan balıkçı ise kendini denize atmıştır.

Milliyet, 20.10.1986

Ölümle burun buruna

[…] Anneleri üç yıl önce Çanakkale’de trafik kazasında ölen 8 yaşındaki Tekin Şahin ile 13 yaşındaki ağabeyi Metin Şahin seyyar satıcı babalarına katkıda bulunmak için gemilerde sakız satmaya başladılar.

Sabah çantalarına sakız doldurarak işe çıkan Tekin-Metin Şahin kardeşler, akşam saat 16:00 sularında Eminönü Adalar İskelesi önünde akşam yemeği için balık tutmaya başladılar.

Ağabey Metin Şahin’in üç-dört istavrit balığı tutmasından sonra, kardeşi Tekin, “Oltayı bana ver. Bir-iki balık da ben tutayım” dedi. Ağabey Metin oltayı vermeyince, Tekin zorla almaya çalıştı. Bu sırada dengesini kaybeden “sakızcı kardeşler” birbirine sarılı durumda ve çığlık atarak denize düştüler.

Bir anda kendilerini karanlık sularda bulan iki kardeş, kurtulmak için çırpınırken “İmdat” seslerini duyan gemiciler, ölümle savaş veren iki kardeşi son anda kurtarmayı başardılar. Büyük bir şans eseri ölümden dönen Tekin-Metin Şahin kardeşler yine birbirine sarılmış halde sudan çıkartıldıktan sonra, gemici Hayrettin Aykaç ve Remzi Çevik tarafından Paşabahçe Vapuru’na götürülerek ıslak elbiseleri çıkartıldı. Gemiciler tarafından ölümden kurtarılan sakızcı kardeşler, daha sonra, arkalarına bakmadan evin yolunu tuttular.

Milliyet, 20.8.1987

Facia ucuz atlatıldı

Vapurda panik

Adalar-Eminönü seferini yapan Paşabahçe vapurunda Burgazadası açıklarında yangın çıktı. Bin beş yüz yolcuyla yanar halde Heybeliada İskelesi’ne yanaşan vapurda paniğin kısa sürede yatıştırılmasıyla büyük bir facia önlendi. Paşabahçe’nin alt kısmında dün henüz belirlenemeyen bir nedenden yangın çıktı. Can yeleklerinin de yanmaya başlamasıyla çıkan yoğun duman söndürme çalışmalarını engelledi. Heybeliada İskelesi’ne yanaşan vapurun yolcuları indirildikten sonra yangın, Söndüren-1 ve Söndüren-2 gemileri ve gaz maskeli ekiplerin yardımlarıyla saat 15:30’da söndürüldü. Yetkililer, yangının alt katlara atılan sigara izmaritlerinden çıkmış olabileceğini söylediler.

Milliyet, 18.11.1987

Siste iki vapur çarpıştı

İstanbul’da dün sabah saatlerinden itibaren etkisini gösteren yoğun sis, deniz ulaşımını aksattı, seferlerin gecikmeli olarak yapılmasına neden oldu. Sabah 7:30’dan itibaren gecikmeli olarak yapılan seferler, 9:15’ten sonra normale döndü. Şehir Hatları’nın Yalova-İstanbul seferini yapan Rıfat Oruç yönetiminde Paşabahçe vapuru ile Karadeniz’den Zeytinburnu’na kum getiren Çandar adlı koster, saat 8:30 sıralarında Haydarpaşa mendireği açıklarında çarpıştı. Şehir Hatları vapurundaki yaklaşık 2 bin 500 yolcu korkulu anlar yaşadı. Kuruçeşme açıklarında Boğaz seferi yapan Caner Gönyeli vapuru ile bir mavna da yine yoğun sis nedeniyle çarpıştı, kazada mavna yara aldı.

Milliyet, 9.1.1988

Vapurda bomba ihbarı

İstanbul Şehir Hatları’nın “Paşabahçe” adlı yolcu vapuru, dün akşam Sirkeci-Yalova seferi için yolcu aldığı sırada, bomba olduğu yolunda bir ihbar yapıldı.

Bu ihbarın alınmasından hemen sonra yaklaşık 600 yolcu vapurdan indirildi. Daha sonra olay yerine gelen bomba uzmanlarının yaptıkları aramalarda, vapurda patlayıcı maddeye rastlanmadı.

Yolcular, Şehir Hatları’nın “Bostancı” vapuruyla Yalova’ya gönderildiler.


ADALAR POSTASI-2357/9 (12.12.2009): bahtsız doğan bey’in o zavallı zakkumları!

1990’larda
MİLLİYET GAZETESİ sayfalarında
seyreden
PAŞABAHÇE Vapurumuz…

Paşabahçe vapuru, 7.12.2008.

Milliyet Gazetesi Arşivi

Milliyet, 11.9.1992

Korkulan oldu

Yoğun siste, tıka basa vapurla motor çarpıştı. Müthiş panik oldu.

İstanbul Limanı’nı dün sabah kaplayan sis, bir deniz faciasına neden oluyordu. Sirkeci seferini yapmak üzere Kadıköy’den hareket eden Paşabahçe vapuru Harem açıklarında aynı yöne doğru giden bir motorla çarpıştı. Saat 09:30 sıralarında meydana gelen kaza, motor ve vapur yolcuları arasında büyük panik yarattı. Tıklım tıklım dolu olan Paşabahçe’nin çarpışmasından sonra sancak tarafına doğru yatması ve bazı vapurun belirli yerlerinde bulunan can simitlerine sarılmaları heyecan ve paniği daha da artırdı.

Ucuz atlatılan kaza sınasında motor yolcularından birinin denize düştüğü son anda farkedildi. Motorun baş tarafında bulunan bir yolcu “Denizde adam var” diye bağırmaya başladı. Motor mürettebatıyla birlikte bazı yolcular, çarpma nedeniyle denize düşen yaşlı kişiyi güçlükle kurtarabildiler. Çarpışmadan önce Paşabahçe vapurunun yavaş gitmesi, facianın önlenmesinde büyük ölçüde etkili oldu.

Yoğun sis nedeniyle aksayan vapur seferleri, öğle saatlerinde normale döndü.

Milliyet, 30.8.1995

İhbar yağmuru

Bombalı pazarın ardından vatandaşlar dün ‘155 Polis İmdat’ telefonuna 30 bomba ihbarında bulundu. Geçen hafta Aksaray, Taksim ve Tuzla’da yaşanan bombalama eylemlerini PKK üstlendi.

[…]

Vapurda panik

Paşabahçe vapuruna dün saat 12:00 sıralarında yapılan bomba ihbarı, yolcular arasında paniğe yol açtı. Adalar seferini yapacak geminin ön güvertesindeki koltukların altında bir kutu bulunması üzerine, yolcular iskelede bekletilerek polisten yardım istendi. Bomba uzmanlarının yaptığı incelemede, karton pasta kutusunun içinden kağıt parçaları çıktı.

[…]

Şehir Hatları İşletmesi’ne bağlı Paşabahçe vapuruna dün saat 12:00 sıralarında yapılan bomba ihbarı, yolcular arasında paniğe yol açtı. Adalar seferini yapacak geminin ön güvertesindeki koltukların altında bir kutu bulunması üzerine, yolcular iskelede bekletilerek polisten yardım istendi.

Bomba uzmanlarının yaptığı incelemede, karton pasta kutusunun içinden kâğıt parçaları çıktı.


ADALAR POSTASI-2370/4 (12.1.2010): birileri vatandaş duyarlılığı konusunda bir deney yapıyor olmalı… adaları da pilot bölge seçtiler zaar…
/
İrem Ahmetoğlu, “Fenerbahçe müzelik oldu, CNN-Türk, 11.01.2010.

“Fenerbahçe” müzelik oldu

Fotoğraflar: Ahmet Bolat-İrem Ahmetoğlu-Tuğçe Bozkurt (MİHA)

[…]

Kaptanı Fenerbahçe’yi anlattı

[…] Aslan Kocabal Şehir Hatları’nın 1970 senesindeki en iyi vapurlarından biri olan İnkılap gemisinin kaptanı iken başarılarından dolayı emekli Kaptan Habib Mahmutoğlu’nun yerine 1980 Ocağı’nda Fenerbahçe gemisinde kaptanlık yapmaya başlamış.

Kocabal Fenerbahçe Vapuru’nun özelliklerini şöyle anlatıyor:

“Fenerbahçe’yi diğer gemilerden ayıran özelliklerden birincisi Kaptan köşkü ahşap olan tek gemidir. Şirket-i Hayriye gemilerinden olan Paşabahçe, Dolmabahçe, Fenerbahçe ithal olarak Türkiye’ye getirilmiştir. Fenerbahçe ve Dolmabahçe İngiltere’den, Paşabahçe ise İtalya’dan gelmiştir. Bu gemiler manevra kabiliyeti, hız ve dayanıklılık bakamından diğer Şehir Hatları vapurlarına göre daha dayanıklıydılar.”

Fenerbahçe Vapuru’nun müzeye konulması hakkında Kocabal şunları söylüyor: “Benim açımdan çok gurur verici bir olay. Çünkü 12 sene Fenerbahçe Vapuru’nda kaptanlık yaptım. Birçok anı ve hatırası var. Müzede bir eser olarak saklanmasını sağlayan herkese teşekkür ederim. Paşabahçe de Fenerbahçe gibi Şehir Hatları’ndan çekilerek yılların yorgunluğunu ve hizmetinin karşılığını sergilenerek hafifletmelidir. Çünkü bu iki gemide tarihi bir eserdir.” […]

1000 değil 1 sene önceydi…

Sütlüce sahilinde zamana demir atmış Fenerbahçe
vapurunda bir çocuk,
Düşünüyor eni konu
Akıl sır erdiremiyor
Şu güzelim vapuru müzeye kaldırıp da
İstanbulluları
O utanılası mopurlarla yolculuk ettirenlere
Bir kıyıdan geçen o ucube mopura bakıyor bir de vapura…
Babaannesinden duyduğu minvalde âdeta söyleniyor erkâna
“Allah akıl fikir versin,” diye… diye…
Ama asıl o koca yüreğinde henüz yılların zımparalayamadığı bir isyanla
Çılgınca ama tam da o anda
Fenerbahçe vapuruyla gitmek istiyor çooook ama çoooook uzaklara…
“Büyükler”in işlerine geldiği gibi işletilmeyen “sözde” değil “özde” demokrasi diyarına…
Hülyasıyla…
)O(
Büyükada, 11.1.2010


ADALAR POSTASI-2399/2 (1.4.2010): beş yaşındayız! :)

<((((º> Fenerbahçe ve Paşabahçe vapurlarımız yeniden sefere alındı! […]
1 NİSAN! :(
)O(


ADALAR POSTASI-2455/3 (8.7.2010): ada vapuru motoru!…

Kimden: SELÇUK ARAL
Kim: adalar.postasi@gmail.com
Tarih: July 7, 2010 10:59:05 AM GMT+03:00
Konu: enteresan bir yorum (http://www.kinaliada.net/index.php?news-1036)

NOT²: Evvelki hafta sonu Mopur’la Ada’ya dönen bir arkadaşım, “malum” kısa süreli fırtınaya yakalandıktan sonra tekne içinde oluşan olayları anlattığında yazdıklarımı burada tekrarlayayım istedim.

Bu mopurları bu hatta (Bostancı-Adalar), ‘yaz-kış’ kulllanılmak üzere koymuşlarsa, bu işi yapanlar Marmara Denizi’ni hiç bilmiyorlar demektir…

Biz geçmiş yıllarda Adalar’a giderken —Fenerbahçe, Paşabahçe gibi büyük vapurlarla— yakalandığımız fırtınalarda, —batma tehlikesinden kurtulabilmek için— Yassıada’ya kadar gidip ancak oradan dönmeye muvaffak olduğumuz günleri hâlâ unutamadık…

Allah korusun bu “mopurlar”la o fırtınalara yakalanılırsa kimse sağ çıkamaz. Marmara’ya biz denizciler “Marmara Okyanusu” diye boşuna isim takmadık… Yeri geldiğinde Marmara, Karadeniz’den bile kötü fırtınalara sahne olur.

“Mopurlar”da sallandığı zamanlarda elle tutulmaya çalışılan veya minicik bir metal parçasıyla tutturulmuş olan buzdolabı, çay ocağı vs. gibi eçhizeler o fırtınalarda yerlerinden kopar ve karşısına çıkanı ezer… Ciddi gemilerde bir çay bardaklığını bile bağlamaya daha güçlü bağlantılar yapılırken “mopurlar'”daki bu bağlantıların zayıflığını gördüğümde saçlarım dimdik oldu desem yeridir… :)

“Denizle alay edilmez” diye bir denizci tabiriyle yorumumu bitireyim…

Sevgiler,

Ahmet Remzi Özsen


ADALAR POSTASI-2471/6 (26.7.2010): ‘derya içinde olup da deryayı bilemeyen ol mahilerin’ okuması gerekiyor galiba…

Kimden: NEŞE KILDACI
Kime: vapurlarimizi_vermiyoruz@yahoogroups.com
Tarih: 27.7.2010 12:42
Konu: [vapurlarimizi_vermiyoruz] Klaslı mopur sahibi İDO!

Klaslı mopur sahibi İDO!

SoL Gazete’de yayımlanan ibret verici bir yazı. Gerçi grup üyelerinin yabancısı oldukları bir durum değil ama bindikleri motorların batma tehlikesi geçirmesine ve can yeleği bulamamalarına şaşıran “derya içinde olup da deryayı bilemeyen ol mahilerin” okuması gerekiyor galiba.

Derin mi derin kaygılarımla,

Neşe Kıldacı

* * *

SoL Gazete, 26.7.2010

İDO, TDİ’nin mirasını yok etti

İDO’nun özelleştirilmesi girişimi devam ederken, denizyollarında tarihin en büyük yağmalarından biri yaşanıyor.

İDO’nun hisselerinin hangi yöntemle özelleştirileceğine dair Strateji Raporu danışman firma ile yürütülecek çalışmalar sonucunda tamamlanacakken denizyollarında kamuya ait gemi, hat, liman ve tersanelerin yağmalanmasının son aşamasına ulaşmış olacak.

Topbaş’ın “metro hattının yapımı” için gerekli olduğunu açıkladığı İDO’nun özelleştirilmesi, önce Türkiye Denizcilik İşletmeleri’nin özelleştirilmesi ile başlamıştı.

TDİ nasıl yağmalandı?

1997 yılında Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne ait limanların satışı ile başlayan denizyollarının özelleştirilmesi, 2003 yılına kadar devam etti. Bu süre içinde Marmara’da Tekirdağ Limanı, Karadeniz’de Trabzon, Hopa, Giresun, Rize Limanları, Ordu ve Sinop İskeleleri, Akdeniz’de Antalya, Alanya Limanları, Ege’de Marmaris, Çeşme, Kuşadası, Dikili Limanları birer birer satıldı.

Bu limanlar özel sektörün eline geçti. 1997’de Tekirdağ Limanı’nın Akport’a satılmasının ardından, Karadeniz’deki Hopa Limanı Park Denizcilik, Giresun Limanı ile Ordu ve Sinop İskeleleri Çakıroğlu Liman İşletmeleri A.Ş.’ye, Rize Limanı Riport’a satıldı. 1998’den itibaren Akdeniz ve Ege’ye yayılan özelleştirme dalgası ile Antalya Limanı Ortadoğu Antalya Liman İşletmeleri A.Ş.’ye, 2000’de Alanya Limanı Alidaş’a, 2001’de Marmaris Limanı’nı Marmaris Liman İşletmeciliği’ne, 2003’te Çeşme Limanı’nı Ulusoy’a, Kuşadası Limanı’nı Ege Liman İşletmeleri’ne, Dikili Limanı’nı Dikili Liman ve Turizm İşletmeleri A.Ş’ye, son olarak ise Trabzon Limanı’nı Trabzon Liman İşletmeciliği’ne satıldı.

Gemiler ve şehir hatları da es geçilmedi

Şehir hatları, vapurlar ve iskelelerin devrine 2000 yılında başlandı. Körfez hattı İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne, 2005 yılında İstanbul Şehir Hatları İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne, 2006’da Çanakkale Şehir Hatları İl Özel İdaresi’ne oradan da GESTAŞ’a devredildi. Sadece yerel idarelere yapılan devirlerle 104 gemi TDİ’nin elinden çıkarıldı.

Diğer yandan da tek tek gemi satışları yapıldı. Rumelifeneri (Atatürk) yolcu gemisi ve Halıcıoğlu motorbotu (İnönü) 1998-9 yıllarında İzmit Büyükşehir Belediyesi’ne, Ataköy Yolcu Gemisi 1999’da Karadeniz Ereğlisi Belediyesi’ne, 2004 yılında Ankara ve Samsun Feribotları, Denizciler Turizm’e satıldı. Ortakları arasında TOBB eski Başkanı Fuat Miras, Deniz Ticaret Odası Başkanı Metin Kalkavan ile Şadan Kalkavan, Gündüz Kaptanoğlu ve Eşref Cerrahoğlu’nun bulunduğu Denizciler Turizm, havuzlu olan bu yolcu gemilerini tamemen beyaza boyadı ve üzerine “Deniz Cruise” yazdı ve turizm amaçlı kullanmaya başladı. Denizyollarının mirasından koparılan bu gemi Tophane’de kruvaziyer gemilerinin arasında sıklıkla görülüyor. 2005 yılında benzer şekilde Karadeniz Gemisi, Osman Yazıcı’nın ortağı olduğu Ortadoğu Nakliyat İnşaat Turizm İhracat Pazarlama A.Ş. satıldı. Düşük bedelle satılan Karadeniz Gemisi iki katı bedelle Yunanlı bir şirkete satıldı. Dream adını aldı, Malta bayrağı çekildi ve ülkeyi terk etti.

Şehir vapurları haricinde teker teker satılan gemilerden kalan ikisi ise Mavi Marmara gemisi ve Tekirdağ feribotlarıydı. Her iki gemi de İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne verildi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, 2009 yılında Mavi Marmara’yı sattı. Gizemli satış sonrasında Gazze’ye giden geminin şimdi romörkörle Türkiye’ye getirilmesi bekleniyor. Tekirdağ Feribotu ise 2007 yılında belediyenin elinde hurdaya döndükten sonra satılarak İzmir Aliağa’ya söküme götürüldü.

Şehir hatları gemileri de bir bir yok edildi

2005 yılında önce İDO’ya sonra Güzelyalı (Mudanya) Belediyesi’ne bedelli devredilen Turan Emeksiz vapuru, belediye yönetiminin elinde gemi kullanılamaz hale getirildi ve satışa çıkarıldı. Belediye’den satın alan BCR Turizm, Turan Emeksiz Vapuru’nu “otantik otel”e dönüştürdü. İDO’nun Turan Emeksiz Vapurunu İstinye’ye getirmek için talip olduğu haberleri medyada yer aldı.

Turan Emeksiz Vapuru, 2005 yılında İDO’nun ve Güzelyalı Belediyesinin elinde harap olurken

Benzer şekilde Ataköy Yolcu gemisi de Karadeniz Ereğlisi Belediyesi’ne bedelli devredildikten sonra 2004’deki bir fırtınada battı.

TDİ bitirilirken, İDO semirdi

1987 yılında kurulan İDO, ilk 10 yıl sadece deniz otobüsleri ile hizmet verdi. 1997’den sonra hızlı feribot da satın almaya başlayan İDO, 2004’te çiftler halinde Yalova’ya, Bandırma’ya ve Yalova-Pendik hattına seferler düzenler hale geldi. Fakat akaryakıt ve kira bedelleri ile İDO sürekli zarar etti: 2003’de 15 milyon TL, 2004’te ise 34 milyon TL.

İDO’yu zarardan kurtarırken, TDİ’nin yok edilmesine dönüşen devir süreciyle İDO 2005 yılını zararsız kapatabildi. TDİ’den İDO’ya 84 adet gemi ve deniz vasıtası, 59 adet iskele ve İstanbul Boğaz, Haliç-Sirkeci, Adalar, Yalova, Eskihisar(Gebze)-Topçular (Yalova) hatları devredilmişti.

Ancak bu “84 adet gemi ve deniz vasıtası”na neler olduğu hiç açıklanmadı. Filosunda belirttiği gemiler hiçbir zaman 84’e ulaşmadı. Sorunu toparlamaya çalışan İDO konuyla ilgili çelişkili, eksik bilgileri kamuoyuna açıkladı.

İDO neler yaptı?

84 adet gemiden 41 tanesinin yolcu vapuru olduğu söyleniyordu; ama İDO Genel Müdürü Paksoy rakamı sadece 35 olarak açıkladı. Üstelik Paksoy, bu gemilerden de 3 tanesinin (Kanlıca, T. Ali İhsan Kalmaz ve İnkılap) ömrünü tamamlamış olduğunu belirtti.

Tuna Irmağı’nda 19. yüzyıldan kalma gemilerle seyahat etmek bile mümkünken İDO ömrünü tamamladığını belirttiği bu üç vapuru elden çıkarttı. Kanlıca Vapuru, Bandırma Belediyesi’ne; İnkılap Vapuru, Yalova Belediyesi’ne verildi. Teğmen Ali İhsan Kalmaz Vapuru ise hurda olarak satıldı ve söküm için Aliağa’ya gönderildi. Elden çıkarılan Kanlıca Vapuru 2008’de onarım sırasında yandı, hurda olarak satışa çıkarıldı, İnkılap Vapuru ise Yalova’lılar tarafından hiçbir bakım yapılmadan yok olmaya terk ediliyor ve çevreye zarar vermeye başlıyor diye tepki gösteriyorlar.

Bandırma Belediyesi’ne devredildikten sonra onarım sırasından yanan Kanlıca Vapuru

İDO bir yandan gemileri elden çıkarırken bir yandan da özel sektöre gemi ürettirdi, Haliç’te üretilen gemilerin ise makinaları hep dışardan alındı. Bu şekilde 8 yolcu vapurunu filoya ekleyen İDO, yeniden 3 gemiyi İstanbul şehir hatlarından eksiltti: Fenerbahçe (1953) Kızıltoprak(1988), Büyükada(1988). Fenerbahçe vapuru Koç Müzesi’ne gönderilirken, Kızıltoprak (Mavi Karadeniz) Trabzon, Büyükada (Karamürsel Alp) ise İzmit belediyelerine hibe edildi.

Bununla da yetinmeyen İDO halen 3 gemiyi daha filodan eksiltmeye çalışıyor: Paşabahçe (1952), Anadolu Feneri (1988), Maltepe (1959). Paşabahçe, müze olması için Beykoz Belediyesi’ne, Anadolu Feneri, düğün salonu olması için Rize Belediyesi’ne, Maltepe ise Şile Belediyesi’ne verilmeye çalışılıyor.

TDİ’den İDO’ya devredilen gemilerin önemli bir kısmını da arabalı vapurlar oluşturuyordu. Harem Arabalı Vapuru 2008 yılında İDO’nun filosundayken satışa çıkarıldı ve 2009 başında parçalanmak üzere İzmir Aliağa’ya götürüldü. Aynı yıl İDO, Selamiçeşme Vapuru’nu Avşa Belediyesi’ne devretti.

Makine fabrikası yok edilirken gemi üretimi kalır mı?

Tersanecilik hizmetleri 1985 yılında TDİ’nin bünyesinden ayrılarak Gemi Sanayii A.Ş. bünyesine toplanmıştı. 1991 yılında Türkiye Gemi Sanayi A.Ş.’ye bağlı olarak geilerin bakım ve onarımını yapan İstinye Tersanesi kapatıldı. 1994-95 arasında İstanbul’da Haliç, Camialtı, Taşkızak ve Pendik ve İzmir’de Alaybey tersanelerinin özelleştirilme girişimleri başlamıştı.

1999 depremi sonrasında Gölcük Askeri Tersanesi’nin zarar görmesi gerekçe gösterilerek İzmir’de Alaybey, İstanbul’da Pendik ve Taşkızak tersaneleri Deniz Kuvvetlerine devredildi. Galata köprüsünün iki yıl boyunca açılamamasından dolayı ise Haliç ve Camialtı tersaneleri de yıkıma uğradı.

Deniz Kuvvetlerine bağlandıktan sonra gemi motoru üretimi yapabilen Pendik Tersanesi (İstanbul Tersanesi) tamir atölyesine dönüştürdü. Tersanecilikte yaşanan yıkımın ardından 2002 yılında Türkiye Gemi Sanayii A.Ş.’nin tüzel kişiliği sona erdirildi.

Bundan sonra Pendik Tersanesi gemi makinalarını ithal edilerek özel sektöre gemi üretmeye ve İDO feribotlarına onarım hizmeti vermeye başladı. Haliç Tersanesi ise 2008’de İBB’ye devredildi. Bu tarihten sonra gemilere ithal edilen gemi makinalerının alımı hızlanırken, özel sektör tersanelerinin sayıları hızla arttı. Haliç tersanesi eğlence, konser ve müzik klipleri için kullanılmaya başlandı ve Koç Grubu’na devredileceği haberleri yayınlandı.

Haliç tersanesinden büyük törenlerle denize indirilen Kasımpaşa, Sütlüce ve Hasköy yolcu vapurlarının hepsinde Volvo Penta marka ana ve yardımcı motorlar kullanılmıştı. Aynı dönemde suya indirilen Sultan Ahmet, Suhulet, Sahilbent, Sadabat arabalı vapurları da özel tersanede, Çeksan Gemi İnşa A.Ş.’de Mitsubishi marka motorlarla suya indirildiler. Yine 2009’da üretilen Beykoz, Beyoğlu, Fatih, Kadıköy, Sarıyer yolcu vapurları Çelik Trans A.Ş.’de üretilmişti ve yine bunlarda da Volvo Trans makineleri kullanılmıştı.

TCDD’nin limanları da unutulmadı

TCDD’nin için devasa siloların bulunduğu 7 adet liman bulunuyordu: Bandırma, Derince, Haydarpaşa, İskenderun, İzmir, Mersin, Samsun limanları. Haydarpaşa dışındakiler 2004 yılı sonunda özelleştirme programına alındı, önce Mersin Limanı PSA-Akfen Ortak Girişim Grubu’na satıldı.

Türkiye’nin en büyük dökme yük limanlarından da biri olan Bandırma Limanı Çelebi Holding’e satıldı. 2010’da Samsun Limanı Amerikan petrol şirketi Exxon Mobile’e hizmet verecek şekilde, Ceynak’a satıldı.

İskenderun Limanı için önümüzdeki 4 ağustos’ta ihale teklifleri tekrar alınacak, ancak satıştan hemen önce 4 hektar büyüklüğünde antrepo arsasının limana dahil edilmesi dikkat çekiyor. İzmir Limanı’nın özelleştirilmesi ise şirketlerin ödeme yapamamasından dolayı tekrar yapılmak isteniyor.


ADALAR POSTASI-2521/4 (2.12.2010): istanbul’da vapurların bacalarından çıkan duman neyin göstergesi?…

Kimden: KORHAN GÜMÜŞ
Kime: adalar.postasi@gmail.com
Tarih: 1 Aralık 2010 03:56
Konu: Dumanlı hava sahası!

İBB’den dumanlı hava sahası!

Vapurların bacalarından çıkan duman neyin göstergesi?

Vapurları sanki canlı yaratıklarmış gibi seviyorum.

Her ne kadar şu yeni yapılanlar içimi hiç ısıtmasa da. Ama son zamanlarda vapurlara bir şeyler oluyor. Sanki içimden sonlarının geldiğini hissediyorum. Ne oluyor vapurlara? Bir kere giderek azmanlaşan, homurtuları artan “motor”lara karşı sanki daha savunmasız, daha dirençsiz gibi kaldılar. Halbuki ben eskiden motorları da severdim. Özellikle şimdi emekliye ayrılıp Haliç’te son günlerini geçirmekte olanlarını. Belki de o gün geldi.

Bu gidişle nasıl bir zamanlar “İstanbul’da tramvaylar vardı” dendiği gibi “bir zamanlar vapurlar vardı” denecek. İstanbul topografik özellikleri nedeniyle 19. yüzyılda metrosu, yani metropoliten ulaşım sistemini denizde kurmuş olan bir kent. Bu yüzden bir zamanlar dünyanın en güzel vapurlarının olduğu bir kentmiş. Tarifeli seferler sayesinde İstanbul modern bir şehir olmuş.

‘Vapur’ sözcüğü biliyorsunuz, buhardan geliyor. Buharlılar gideli çok oldu. Şimdi sıra dizellere geldi. İlk önce Fenerbahçe Haliç’e çekildi. Bir sene önce de Paşabahçe. Diyeceksiniz ki dünyanın bir kentinde örnekleri var, acaba restore edilemezler miydi? “Hayır edilemez,” diyeceklerdir hemen. Çünkü yeni tasarım yapmayı bilmeyenler eski güzelliklerin de nasıl korunacağını bilemezler.

Başka bir deyişle vapurlar sahipsiz!

Bu yüzden son zamanlarda vapurlar çok öfkeli. O kadar öfkeliler ki, gözleri İstanbulluları dahi görmüyor. Üstelik Sağlık Bakanlığı vatandaşları sigara dumanından korumak için kampanya yürütürken, vapurlar kenti simsiyah bir zehir tabakasıyla kaplıyorlar. Üstelik bir de bu yetmiyormuş gibi neredeyse iki misli yakıt tüketiyorlar. Halbuki bakımları yapılsa, onlar da bunu yapmaktan vazgeçecekler. Ama farkında değiller. Biraz sonra eskidikleri söylenecek ve işten atılacaklar. Oysa zehir saçmalarının nedeni ilgisizlik. Hatta sevgisizlik. Motorlarının bakımının yapılmamasını havaya duman püskürterek protesto ediyorlar. Birçok kentte bu vapurlardan çok daha eskileri çalışıyor ama bakımlı ve teknolojileri yenilenmiş olduğu için havayı kirletmiyorlar. Çünkü kent içi ulaşımda çevre sağlığını korumak için her kentte artık belli çevre normları uygulanıyor. Araçlar egzoz muayenesine tabi tutuluyor. Peki vapurlar bu uygulamadan muaf mı? Bu sorumsuzluğun ve halkın sağlığıyla oynanmasının nedenini sorduğunuzda aldığınız asıl cevap ilgisizlik.

Geçmişte kamu ulaşım sistemi kurulduğunda İstanbul’da hareketlilik bir anda artmış ve kentin her köşesi ulaşılabilir olmuştu. Bu büyük bir yenilikti ve insanlar bu sayede bir ulaşım konforu yaşamıştı. Kamu ulaşım sisteminin dışında ne vardı? Atlı arabalar —bugün otomobillere benzetilebilir— ve kayıklar. Başka bir deyişle kamu ulaşım sistemi metropoliten hareketliliğin neredeyse tamamını oluşturuyordu. Bugün nereye geldik? İstanbul’da şu anda kamu ulaşımı yüzde dörtlerde. Bu nedenle İstanbul’da kişi başına yolculuk miktarı modern metropollerin yarısı kadar. İnsanlar otomobille ulaşmaya çalışıyorlar. Demek ki tekrar başa döndük. İstanbul’la aynı zamanlarda metropoliten ulaşım sistemini kuran Tokyo kentinde bu oran yüzde doksanların üstünde… Öyleyse İstanbul’da vapurların bacalarından çıkan duman neyin göstergesi?

Eğer doğru teşhis koymak gerekirse, İstanbul’un yöneticileri nasıl İstanbul Surları, Gazhane, Sütlüce Mezbahası, Tersane gibi tarihi eserlerin nasıl restore edileceğini bilemediyse, kentin en önemli kültür varlıklarından biri olan vapurlarının da nasıl restore edilebileceğini bilemedi. Gemiler yalnızca bir ulaşım aracı olarak değerlendirildi ve bir zamanlar dünyanın en gelişmiş kent içi deniz ulaşımı şebekesine sahip olan İstanbul işin kültür mirası boyutunu kaybetti. Geçmişten birkaç örneği dahi koruyamadığı gibi, önemli bir tasarım konusu olan gemiler eski iddiasını kaybetti. Tersaneler çökertildi. Gemi yapımı neredeyse bir müteahhitlik uğraşı olarak değerlendirildi.

Şimdi ise topu birden bir şirkete devredilmiş. Peki nasıl yönetilecek? Bu soru cevapsız.

Basit bir örnek: İstanbul’un Inkilap, Kalmaz gibi sağlam ve konforlu vapurları devre dışı bırakılmak yerine motorları yenilenerek daha yıllarca kullanılabilirdi. Böylece İstanbullular daha az bir maliyetle daha konforlu gemilere sahip olurdu. Bu görüşü dile getirdiğimde en yetkili kişilerden “bu gemiler perçinli, kaynakla tamir edilemiyor onun için devre dışı bıraktık,” cevabını aldık. Peki perçinli ve çok daha eski olan Paşabahçe nasıl oldu da bugüne kadar kullanıldı? Daha perçinli gemi ile 60’lı yıllardan sonra kaynak teknolojisiyle inşa edilmiş gemiyi ayırt edemeyenlerin, doğru karar verebileceklerini, kentin en önemli anıtlarından biri olan vapurları iyi yönetebileceklerini zannetmiyorum. Çünkü kâr elde etme mantığıyla bakıldığında işin tasarım, istihdam yapısı, kültür mirası boyutu arka planda kalıyor.

İDO, sermayesi İBB’ye ait bir kamu şirketi. İBB önümüzdeki günlerde İGDAŞ ve İDO gibi şirketlerin hisselerini blok satış yoluyla ―yani halka arz etmeden― satmayı planlıyor. Blok satış yöntemiyle elden çıkarılmaları daha da büyük bir sorun yaratabilir. Satılması planlanın, rekabete açık bir özel şirket olmadığını hatırlamakta yarar var. Örneğin özelleştirilecek olan TEKEL’in bir sigara fabrikası falan olsa bir sorun olmayabilir. Ulaşımda eğer mümkünse hizmet alımları rekabete açık olarak özelleştirilebilir. Ama kamu ulaşımını rekabete açık bir biçimde özelleştirmiş de olsanız, teşvik edecek bir şekilde bir politikanın uygulanması gerekir.

Ulaşım kâr amaçlı olduğu takdirde politika yok demektir. Bu nedenle yönetimi özelleştirilemez. İBB’nin blok satış yöntemi bu açıdan bakıldığında gözden geçirilmelidir. Hatta bu konuda İBB’nin ilk defa kent planlamasıyla ilgili bir konuyu katılıma açması için zorunlu bir durum ortaya çıktığı da söylenebilir.

Bu konunun önce şirketlerle değil, kentliler adına kurulacak bir sendika ve uzman STK’larla müzakere edilmesi ihtiyacı ortaya çıkıyor. Bunun nasıl olacağını bilmiyorum ama hükümet ve kent yönetimi, kentin bütün kamusal alanlarını ve hizmetlerini özelleştirmeye çalışıyorsa, bunun karşısında da kent halkının sendika kurmasından başka çözüm kalmıyor.

Söylemeye bile gerek yok: Kâr amaçlı bir özelleştirme uygulaması kamu ulaşımını ortadan kaldırır, onu özel ulaşıma çevirir. Dünyanın bir çok kentinde araç trafiğini azaltmak için kamu, vatandaşların ödediği vergilerden metro ve vapurların işletim maliyetine katkı koyuyor. İstanbul’da ise gidiş tam tersine. İBB blok satıştan yalnızca kâr elde etmeyi planlıyor. Bunun bedelini vatandaş ödeyecek.

K.G.


ADALAR POSTASI-2633/16 (3.1.2012): geçmişe dönelim mi bir süreliğine?…
/
Ali Bozoğlu, “Akay İşletmesi’nden Şehir Hatları İşletmesi’ne…”, DenizHaber, 30.12.2011.

[…] İtalya Taranto’da Cantari Nevale di Taranto tezgâhlarına inşa edilen gemiye de Paşabahçe adı verildi. İşletme’nin 1000 gros tonun üzerindeki ilk vapuru idi, 2010 yılına kadar çalıştı. 2011 yılının Haziran ayında Beykoz Belediyesi’ne verildi. Paşabahçe vapuru yurt dışından şehirhatları için ithal edilen vapurlar içerisinde kendi motorlarını çalıştırarak gelen ilk gemidir. […]


ADALAR POSTASI-2650/7 (31.1.2012): büyükada’ya girecek ziyaretçilerden gör resmi alınması…
/
Ege Sakin, “Adalı Serço Röportajı…”, Sualtı Gazetesi, 13.5.2011.

[…] Tamam işte, PAŞABAHÇE’yi batıralım!…

Paşabahçe çok eski çok güzel vapurdur. Yazık ya, ne anılar var onda, çocukluğumuz geçti onunla… Kıyamam sanırım ben onu batırmaya… :)

Paşabahçe çok çok güzel bir vapur ama yaşlı, korkuyorum kesime falan yollayacaklar diye, ya da çekecekler karaya müze yapacaklar… Paşabahçe onurlu bir vapur, ne hurda olmayı kabul eder ne de karaya çıkmayı, bence o bunca yıl yaptığı seferlerde kendisine yarenlik eden balıklara yuva olmayı tercih edecektir.

Paşabahçe hayranları suyun 30 metre altında da olsa gidip onu ziyaret edeceklerdir.

Peki şöyle bir şey mi yapsak acaba; daha önce Ege’de veya Akdeniz’de dalmamış olanları seçelim, böylece suların arasındaki görüş farkını bilmeyecekler ve “Biz bu suda dalmayız,” demeyecekler!… :) :) :) :) […]


ADALAR POSTASI-2679/11 (10.3.2012): ada’daki ev…

мιѕѕ.fsn. ツღ ‏
@_mizmiz_

— Ben Fenerbahçe vapurunu severdim, sen Paşabahçe vapurunu :)

[Bense her ikisini de lakin en çok Paşabahçe vapurunu severdim, yazık ki onca çabamıza rağmen bugün seferde değil her ikisi de!…
)O(]


ADALAR POSTASI-2704/63 (16.11.2012): “yaa büyükada’da telefonlar hep böyle kesiliyor!…”
/
Cengiz Özdemir, “Heybeliada Sanatoryumu’nda Bir Hayalet’in Son Dört Günü”, RadikalBlog, 28.10.2012.

Heybeliada Sanatoryumu’nda Bir Hayalet’in Son Dört Günü

Hayalet Oğuz

[…] 14 Eylül Sabahı Hayalet Oğuz refakatçısı olan üniversite öğrencisi ile birlikte muhtemelen Sirkeci Vapur İskelesi’ne geldi ve büyük olasılıkla Şehir Hatları’nın bahçe sınıfı vapurlarından birine (Paşabahçe ya da Fenerbahçe) binerek Heybeliada’ya doğru yalnız başına yola çıktı. Bahçe sınıfı vapurlar, özellikle yaz aylarının bittiği dönemde Adalar’dan eşya taşındığından tercih edilirdi. Çünkü bu vapurlar diğerlerine göre çok daha büyük ve hızlı idi. Hayalet Oğuz hiçbir zaman bavul taşımadığı için, her zamanki küçük çantası omuzunda vapurdan indiğinde herhalde çok yorgundu ve nefes almakta zorlanıyordu. Yanında büyük olasılıkla sadece pijama ve terlik vardı. Günlerden Salı olduğu ve okullar açıldığı için büyük olasılıkla Ada sakin günlerinden birisini yaşıyordu. Hayalet, Sanatoryuma çıkan dik yokuşu çıkmayı göze alamadığından bir faytona binmeyi tercih etmiş olmalıdır. Sanatoryumda refakatçisiz, bakıcısız geçen son dört gününde sık sık Sanatoryum’un tam karşısına denk gelen Büyükada, Dil burnu mevkiini seyrettiğini düşünebiliriz. Tabii son günlerinde yataktan çıkacak taakati kaldıysa. Hayalet tıpkı bir kelebek gibi çok kısa süren yaşam öyküsünü sessiz ve yalnız bir bir biçimde, lakabına yakışacak şekilde noktalandırdı. Hiçbir şeyden şikâyet etmedi, hiç kimseye yük olmadı ve Neyzen Tevfik’giller familyasının son üyesi olarak aramızdan sessizce ayrıldı. 46 yaşında ve 46 kilo ve tarih 17 Eylül 1975 Cuma idi. […]


ADALAR POSTASI-2730 (28.9.2013): DOĞAN BEY’in HAFIZASINDA NELER NELER SAKLI? #direnıhlamurağacı

[…]

40. Doğan Bey Sokağı’nın çiçeğe duran asırlık ıhlamur ağacı ile Paşabahçe vapuru, 15.6.2007.

[…]


Ben Büyükada’da evdeyken, Heybeliada’ya yanaşan Paşabahçe vapurunu makinelerinin sesinden tanırdım. Aşağı iner karşılardım, hep gelirdi..

Cem Zarko @Jamowarium
27 Kas 2013 17:54
@ADALARPOSTASI retweetledi

@ADALARPOSTASI Teşekkür ederim, hiçbir şeye değişmem onu, dönmeyecek sevgiliyi bekler gibi beklerim onu ben..

Cem Zarko @Jamowarium
27 Kas 2013 16:04
@ADALARPOSTASI retweetledi

ADALAR POSTASI
@ADALARPOSTASI
@Jamowarium Paşabahçe Vapuru’nda, 20.6.2005 9:20.
)O(
pic.twitter.com/WbZvhbbrJt

@Jamowarium ADALAR POSTASI-16 (17.5.2005): hiç vapura âşık olunur mu?
—> wp.me/p2Emvm-O
27 Kas 2013 11:38

Cem Zarko adlı kişiye yanıt olarak
ADALAR POSTASI @ADALARPOSTASI


Tunca Bengin, “Adına Şarkı Yazılan Gemi”, Milliyet, 1.11.2013.

Adına şarkı yazılan gemi

1952 doğumlu “Bahçe” üçlüsü hızlarıyla şehir hatlarının efsane vapurlarıydı. İskeleden açıldıklarında rüzgârlarına yanaşılamazdı. Dizaynları da diğer vapurlara göre daha keskin ve uzundu. Merdivenleri dardı ama, gül ağacıyla bezenmiş kapalı salonları çok ferahtı. Üçüncü katları ise püfür püfür esen boğaz manzaralı koca bir teras gibiydi. Yolculuklarına doyum olmazdı.
İskoçya yapımı ikizler “Dolmabahçe” ve “Fenerbahçe” 1953 yılında Marmara’nın mavi sularıyla tanışmıştı. 1952’de İstanbul’a gelen “Paşabahçe” ise daha farklı ve hızlıydı. En şiddetli lodos bile umurunda olmaz, seferlerini sürdürürdü. Bu özelliklerinin 2. Dünya Savaşı bitmeden hemen önce “savaş gemisi” yapılmak amacıyla kızağa konulduğundan kaynaklandığı söylenir. Örneğin Vikipedi’de gemiyle ilgili şu bilgiler yer alıyor:
“İtalyanlar o zamanlar blok inşaat da keşfedilmediği için koca omurgayı kızağa koymuş, ana postaları yavaştan kaynaklamaya başlamışken savaş sona eriyor.Bu durum karşısında yana yakıla ne yapacaklarını düşünen tersane sahipleri tarafından Türkiye‘den gelen sipariş üzerine şehir hatları vapuruna dönüştürülüyor.”

‘Savaş gemisi değildi’

Bugün kendisi de tarih olan Türkiye Denizcilik İşletmeleri Tarih ve Sanat Merkezi’nin eski müdürü Ali Bozoğlu ise bunun tamamen bir söylentiden ibaret olduğunu söylüyor. Çünkü Bozoğlu’na göre; uzak hatlar için sipariş edilen geminin teknik şartnamesinde hızının 18 mil olması özellikle vurgulanmış. Bu hızda gidebilmesi için de savaş gemisi normlarında inşa edilmiş. Bozoğlu, geminin hikâyesini teknik şartnameyi hazırlayan kontrol mühendisi ve 1962-67 yılları arasında Genel Müdürlük yapan Nedret Utkan’ın hayatta olan eşi Mürvet Utkan’dan (gemiyi kızaktan indiren kişi) dinlediğini belirtiyor. Bunlar da Mürvet Hanım’ın anlattıkları:
“Ortada gemi yok sacları kesiliyordu. Montaja geçildikten sonra gemi şekillenmeye başlamıştı. Samsun ve İskenderun gemilerinin inşaasını da takip ettim ama nedense Paşabahçe bana daha sıcak geldi. Onu hep oğlum diye sevdim ve halen de seviyorum.”
“Paşabahçe” vapurunu sadece Mürvet Hanım değil, tüm İstanbul çok sevdi. Öyle ki; Paşabahçe vapuruyla yolculuktan etkilenerek yazılmış şarkı (Söz:Fethi Karamahmutoğlu-15 Mayıs 1959, Beste:Rüştü Eriç)
bile var:
Darılmışken hayata dün/Tüm insanlık dostum bugün/Yaşadığım sanki düğün/Paşabahçe vapurunda/…

Şimdi Beykoz’da

Yarım yüzyıldır Kadıköy, Adalar ve Yalova arasında gidip gelen, bu gemilerden “Dolmabahçe” artık yok, “jilet” oldu.
22 Aralık 2008’de veda seferini yapan ikizi “Fenerbahçe” Haliç’teki Rahmi Koç Müzesi’nde demirli.
Beykoz Belediyesi’nin sahip çıktığı en kıdemlileri “Paşabahçe” ise adını aldığı sahilde. Belediye binası önündeki iskeleye bağlanan vapurun, kültür ve sanatsal etkinliklere ev sahipliği yapacağını belirten başkan Yücel Çelikbilek, içinde ayrıca cam sanatları müzesi, kütüphane ve restoran olacağını söylüyor. Başkan Çelikbilek, “İstanbul’un simgeleri arasında yer alan vapur bundan böyle adını taşıdığı yere tarihi değeriyle zenginlik katacak” diyor.


Beykoz Belediyesi, 12.6.2011

Paşabahçe Vapuru Müze Oluyor

Kısa bir süre önce emekliye ayrılan Tarihi Paşabahçe Vapuru, Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek’in girişimleri sonucunda müzeye dönüştürülerek Beykoz’da ziyarete açılacak.

Şehir Hatları’nın en eski, en büyük ve en hızlı gemisi olma özelliklerine sahip tarihi Paşabahçe Vapuru müzeye dönüştürülüyor. Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek’in İDO (İstanbul Deniz Otobüsleri) Genel Müdürü Dr. Ahmet Paksoy’u ziyaretinde gündeme getirdiği konuyla ilgili çalışmalar başlatıldı. Paksoy’u ziyaret eden Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, kendisine Paşabahçe Vapuru’nu müzeye dönüştürme projesini aktardı.

Karşılıklı varılan mutabakat sonucu İDO tarafından tamir ve bakım işleri yapılacak vapur, gerekli resmi işlemlerin düzenlenmesinin ardından Beykoz sahilinde vatandaşlarımızın ziyaretine açılacak.

Şehir Hatlarının En Yaşlısı

Paşabahçe vapuru, II. Dünya Savaşı bitmeden önce savaş gemisi olması amacıyla kızağa konuyor. Ancak, İtalyanlar o zamanlar blok inşaat da keşfedilmediği için koca omurgayı kızağa koymuş, ana postaları kaynaklarken savaş bitiyor. Ne yapacaklarını düşünen tersane sahipleri, Türkiye’den gelen sipariş üzerine bu büyük savaş gemisini bir gecede şehir hatları vapuruna dönüştürüyor. 1 Temmuz 1952’de Toronto limanından hareket eden Paşabahçe Vapuru, İstanbul’a doğru toplamda 3200 beygir üreten kendi buharlı Sulzer makineleriyle gelmek üzere yola çıkıyor. 2,5 gün süren yolculuk sonunda, Paşabahçe İstanbul’a adımını atıyor.

Uzunluğu 78,2 metre olan 1952 İtalyan yapımı, sulzer TD 36 iki zamanlı diesel makinelere sahip, şimdiye kadar İstanbul’un çeşitli ilçeleri arasında vatandaşlara hizmet veren 57 yıllık gemi 2010 yılı başlarında emekliye ayrılmıştı.


Can Döker, “Sahilde Çürüyen Tarih Paşabahçe”, Cumhuriyet (13.7.2015).

Sahilde çürüyen tarih Paşabahçe

1950’lerde Boğaz’ın Bahçeleri adıyla seferlere başlayan üç vapurdan en eskisi ve en hızlısı Paşabahçe nikâh salonu, müze derken artık çürümeye terk edilmiş durumda.

Son zamanlarda ortaya çıkan ucube deniz taşıtlarını bir kenara bırakırsak, vapurlar İstanbul’un en önemli simgelerinden. En üst katına çıkıp elimizde çay ve simitle Kız Kulesi’ne baktığımız, pek çok ressamın tablolarına kondurduğu uzun güverteli emektarlardan bahsediyorum.

Tabii bunların en özelini, en eskisini ve en hızlısını Beykoz sahilinde görünce insan biraz şaşırıyor. Bütün heybetiyle demirlemiş ancak etrafında ne iskele var ne de bekleyen yolcular. Tek başına kaderine terk edilmiş Şehir Hatları’nın en eski, en büyük ve en hızlı vapuru Paşabahçe…

Çocukluğumdan beri defalarca seyahat ettiğim vapuru Beykoz sahilinde görünce hem heyecanlandım hem de meraklandım. Fotoğraf makinemle yanına yaklaştığımda heyecanın yerini hüzün ve hayal kırıklığı aldı.

Çünkü, “Boğaz’ın Bahçeleri” benzetmesiyle 1950’li yıllarda İstanbul’a getirilen, aslında bir çıkarma gemisi olacakken İkinci Dünya Savaşı bitince İtalya’nın elinde kalan ve bir gecede yolcu vapuruna çevrilip Türkiye’ye gönderilen Paşabahçe resmen çürümeye terk edilmiş bir halde duruyordu sahilde…

Müze olacaktı!

Üzerinde yaptığı son seferin güzergâhının yazılı olduğu tabelayla beraber kenarları çürümüş, boyaları dökülmüş, kenara atılmış bir İstanbul emektarı… Fotoğraflarını çekmek üzereyken hemen bir görevli geldi ve bunun için izin almam gerektiğini söyleyerek beni uyardı. Sanki bu vapuru böyle çürümeye terk ettiklerinde bizden izin almışlar gibi.

Vapurun hemen karşısındaki Beykoz Belediye Başkanlığı’nın binasına giderek izin için beklemeye başladım. Fırsattan istifade Paşabahçe’nin neden burada olduğunu da araştırdım tabii ki. 2010’da son seferini yaparak emekliye ayrılan Şehir Hatları’nın emektarı Beykoz Belediyesi’ne “müze yapılsın” diye verilmiş. PR çalışmaları, vapurun içinden pozlar filan, her şey güzel gözüküyormuş 2011 yılında.

Daha sonra Paşabahçe bir dönem Beykoz sahilinde nikâh salonu olarak hizmet vermeye başlamış. Kıyılan belki 10 belki de 100 nikâhtan sonra müze projesine devam edilmiş, ya da biz edildiğini sanıyormuşuz.

Yaklaşık 45 dakika sonra Belediye’de yönlendirildiğim yetkili bana neden vapurun fotoğraflarını çekmek istediğimi sordu. Ben de öğrenci ve amatör fotoğrafçı olduğumu, vapurlara karşı özel bir tutkum olduğunu söyleyerek ikna etmeye çalıştım. Birkaç dakikalık sohbetten sonra izni alıp fotoğraf çekmek üzere Paşabahçe’nin yanına gittim. Yaklaştıkça daha da kötü gözüktü, içine girdiğinizde ise tam bir hayal kırıklığı.

Harabeye dönmüş

Oturma yerleri sökülmüş, nikâh zamanlarından kalan bir kırmızı şerit, kenarlarda bakımsızlıktan çürümeler, hatta delikler…

Burun tarafına gittiğinize aynı manzara, ilgisizlik ve bakımsızlıktan harabeye dönmüş bir vapur. Bir güvenlik görevlisiyle gezdiğimden ne kaptan köşküne girebildim ne de ana salonlara… Ama oraların da durumunun içler acısı olduğunu tahmin etmek zor değil. Genova’da şarkılar içinde suya indirilen, sonra kardeşleri Dolmabahçe ve Fenerbahçe vapurlarıyla 50 yıldan fazla bir süre İstanbul’a hizmet veren bu emektar vapur Paşabahçe’nin son hali bu…

Hata biraz da bizde. Defalarca Paşabahçe’nin yanından geçtik gittik belki de… Ama mahkum olduğu kaderin farkına varamadık.

Belediye’de fotoğraflarını çekmeme izin veren yetkili “Ben de görmek istiyorum fotoğrafları,” demişti. Siz de buyurun, işte Paşabahçe…

Kardeşi ondan şanslı

Paşabahçe’den iki yıl önce emekliye ayrılan Fenerbahçe ise çok daha şanslı. 22 Aralık 2008 tarihinde son seferini yapan Fenerbahçe vapuru Rahmi Koç Müzesi’nde ziyaretçilerine nostaljik zamanlar yaşatıyor. Baştan aşağı bakımı yapılan ve orijinal halinden ödün verilmeyen Fenerbahçe ışıl ışıl parlıyor.


DostBeykoz, 30.3.2017

Paşabahçe Vapuru Beykoz’da denize batırılacak

İtalya’da 1952 yılında yapıldı… Yıllarca İstanbullulara hizmet ettikten sonra 2010 yılında hurdaya çıkmıştı. Paşabahçe Vapuru…

2011 yılında Beykoz Belediyesi’nin uhdesine geçen Paşabahçe Vapuru’nun maalesef yeryüzündeki ömür tükendi… Paşabahçe Vapuru denizin dibine ineceği günü beklemeye başladı…

Deniz İşletmeleri tarafından 2010 yılında hurdaya çıkarılan ve Beykoz Belediyesi’nin kültür amaçlı kullanmak amacıyla 2011 yılında Beykoz Belediye binasının önüne çektiği vapurun suya batırılacağı ve eğitim amaçlı kullanılacağı öğrenildi.

Yaklaşık 6 yıldır Beykoz Belediye binası önünde duran ve bir dönem nikâh salonu olarak da kullanılan Paşabahçe Vapuru’nu tadilata almak için ihale yapılmıştı.

O süreçte müze yapılması planlanan tarihi vapur, zaman zaman dizi setlerine de ev sahipliği yaparak Beykoz’un kültürel zenginliğine katkı sağlamıştı…

Yaklaşık 3 trilyona çıkan ihale bedelinin yüksek olması nedeniyle iptal edilen ihale sonrası vapurun tadilatından vazgeçilmişti. Geldiğimiz noktada ise, Paşabahçe Vapuru’nun gerekli izinlerin alınabilmesi durumunda Beykoz açıklarında batırılacağı ifade edildi… Hem dalış turizmine hem de eğitime katkı sağlayacağı düşünülen Paşabahçe Vapuru ile ilgili önümüzdeki günlerde işlemlerin başlayacağı bildirildi.


Paşabahçe’ye dair kimi belgesel filmler…


Yanıt

  1. Müteşekkirim bu müstesna yazı ve derleme için. Keşke hiç bitmeseydi. Okumak hayatın mühim bir gizi olsa gerek, okuyanda saklı kalan ve belki ipuçları arada sırada dışarıya sarkan.
    Vapurlar sadece insanların hayatına, hatıralarına değil denizlere ve balıklara ve diğer deniz canlılarına, rıhtımlara ve kıyılara da ikametgah olurlar. Bu ikamet sürecinde neler neler yaşamaz ki vapurlar, kıyılar, deniz ve canlıları, insanlarınkinden başka. Her şeyi insanla başlayıp bitiren güdük perspektifimiz dolayısıyla bunları ıskalarız. Fakat bu ıskalama hep pahalıya mal olarak döner gelir biz yeryüzü katillerine.
    Evet, aynı yerde, defalarca pervanenin köpürttüğü denize bakarken, neden diye cevap aradığım Çapçap Ümit kardeşim çareyi, Paşabahçe’nin kıçından kayarak denize gidivermekte bulmuştur. Belki de uzattığı eli hiçbirimiz görmek istememişti. Belki de herkes kendi derdindeydi. Belki de üleşmenin sihirine aşina değildik hiçbirimiz. Hayatın öğretisi değildi belki de paylaşmak. Belki de yalnızlık adalarında en cesurumuzdu o. Her ne idiyse, inkar faydasız, o zamanlar da çoğumuz yalnızdık. Ya şarapta esrarda ya da tımarhanede umar arar olurduk. Ya da ‘hayalet’ gibi sanatoryumda ve yapayalnız defnedilirdik Heybeli kabristanına. Hülasa adalardan geriye birkaçımızın posası kaldı adasız, yersiz yurtsuz.
    Dolayısıyla eskinin nesine öykündüğümüzü açıkça belirlememiz, belirtmemiz lazım gelir. Eskiden insanlık ve buna mümasil her şey güzeldi demek, boş bir hayali dile getirmekten başka, devr-i daimin ikinci ve son yarısını adımladığımızı gösterir.
    Eskiden insan iyi, her şey güzel, iyi ve yararlı değildi. Çirkin, kötü ve zararlı olanların çeşidi ve oranı bugünlere göre daha katlanılabilir seviyedeydi sadece. Zira kar maksimizasyonu veya daha doğru bir deyimle kar vahşeti bu seviyede değildi.
    Hayata ve dolayısıyla kültüre de hakim olan azami kar seviciler, kar vahşilerinin yarattığı sistemle bugüne geldik. Adını da koymak gerek, küresel kapitalist emperyalist sistemdir bu ve her devlet kendi fıtratına göre buna eklemleniyor. Çeşitli evreleri tamamlamış olanlar, ki onlar zaten küresel strüktürü meydana getirenlerdir, kendi ülkelerinde daha az vahşi olurlarken; bizimki gibi baldırı çıplakken kpmşusunun malına ırzına göz dikip çalıp çırparak, kıyarak, kırarak fıtrat oluşturmaya çalışan ekonomik/sosyal hakimiyetin yarattığı kültürel yapı, kendisine göre bir hayat kuracaktı elbette. 100 yıllık Türkiye sonunda Avrupa ülkeleri seviyesinde bir kültürel yapı ve ona göre kurulan bir hayat beklemenin hayal kırıklığıdır belki eskiye övgüler düzmek, bilmiyorum. Bugünkü hayatın vahşiliği bizi geçmişe öykündürüyor, bunu açıkça söylemek lazım gelir. Sözün özü şudur belki de: Sermaye sınıfının her daim ahlak, onur ve erdeme galebe çalan en yüksek kar hırsı ile mücehhez devlet ile buna karşı durmaya çalışan emekçi sınıf ve müttefikleri aydınlanmışların mücadele süreci belirliyor hayatı…Açıkça söylemek lazım!

    Paşabahçe vapuru beni nerelere getirdi ve devam etsem nerelere götürür kimbilir? Aklıma geliveren bir hali de aktararak bitireyim. Yalova’dan kalkıp, tarife değişikliklerine göre kimi kez 6.50 kiminde 7.10 sularında Heybeli’den devam eden Bahçeli vapurlarda, kesif bir sigara dumanıyla karşılaşırdı adalılar. Bu nedenle kar kış demeden açık başüstüne, parası olanlar lüks kıçüstüne veya bizi gibi ders çalışmak isteyen öğrenciler, sevdiğini görmek için bir tur attıktan sonra bodruma giderlerdi. Kah kitap yapraklarında kah sevgili gözlerinde gezinerek vasıl olurduk Karaköy Ekspres iskelesine. O zamanlar Galata köprüsünün Karaköy ayağında Ekspres, Eminönü ayağında Posta iskeleleri vardı. Ekspres iskelesinden kalkan bahçeli vapurlar Heybeli, Büyükada ve Yalova seferi yaparlardı. Posta iskelesinden kalkan normal vapurlar da Kadıköy’den sonra adalara uğrar Büyükada’da demirlerdi. Sirkeci’de Adalar iskelesi yoktu.


Yorum bırakın

Kategoriler