12 Eylül 2015 Cumartesi

LRF: Antalya Lüferleri

Akdeniz'de avlanmanın bana göre en güzel yanı tür çeşitliliğinin fazla olması. Bu sayede dünya denizlerinde uygulanan balıkçılık disiplinlerinin çoğunu uygulayarak çok çeşitli balıklar yakalama imkanı buluyorum. Özellikle de avcılığından en çok keyif aldığım LRF takımları ve küçük yapay yemlerle atıp çekerken oltaya ne vuracağının belli olmaması ava ayrı bir heyecan katıyor. Çoğu zaman çok tatmin edici ebat ve miktarlarda balık yakalayamasam da hafif jiglerle kandırdığım rengarenk bir yazılı hani ya da boyundan beklenmeyecek şekilde mücadele eden el kadar bir melanur bile beni mutlu etmeye yetiyor. Antalya'da yaşayanlar, yaz aylarında hemen her gün 10-11 gibi başlayıp gün batımına kadar denizden karaya esen meltem rüzgarını çok iyi bilir. İşte ben bu rüzgarı çok seviyorum. Hem bunaltıcı yaz aylarında havayı biraz olsun serinleterek akşam suyunda olta atabilmemi sağlıyor hem de beraberinde getirdiği dalgalarla kıyıyı karıştırıp LRF takımları ve hafif jiglerle avlanmam için çok uygun bir ortam oluşturuyor. Rüzgarın denizden karaya esip dalgaların kıyıyı karıştırdığı havalarda özellikle falezler, liman mendirekleri ve doğal kayalık kıyılarda hafif jiglerle melanur, tral, yazılı orkinos, sarı kuyruk, sinarit vb. çok farklı türde balık kandırmak mümkündür. 21 Ağustos 2015 akşamı da 17:00 gibi bu ümitlerle biraz LRF yapmak için mendirek kayalıklarındaki yerimi aldım.

Meraya vardığımda tam istediğim gibi deniz çırpıntılı ve su bulanıktı. Ava, daha önce güzel balıklar kandırdığım 8.5 gramlık bir jigle başlayıp 5-10 metre aralıklarla yer değiştirerek asıl hedefim olan iri melanur ve tral sürülerini aramaya başladım. 0.10 mm'lik ip ve 0.25 mm'lik monoflament şok misinasıyla donattığım 251 cm, 7-23 g aksiyonlu light spin kamışı ve 30 kalibrelik makineden oluşan takımımla yaklaşık 50 m mesafeye gönderdiğim jigi kah düz çekerek, kah hızlı sarımda çekerken kamışın ucuyla küçük titretme hareketleri yaptırarak yarım saat kadar denediğim halde sonuç alamayınca biraz da jigi dipten büyük zıplatma hareketleriyle çekerek denemeye karar vermedim. Aksiyon tekniğini değiştirdikten sonra ikinci atışımda beklediğim vuruş geldi. Keyifli bir mücadelenin ardından kıyıya getirdiğim balık hafif jiglerle yakalamayı hiç ummadığım mırmırdı. Yemi ağzından çıkarmadan yakışıklı balığın çabucak birkaç kare fotoğrafını çekip ava geri döndüm.



Aynı bölgede çeşitli aksiyonlarla çektiğim jige başka vuruş gelmeyince kayalıkların kumsalla birleştiği yere yakın olan daha bulanık kısımda denemeye karar verdim. Yeni meramda gerçekleştirdiğim ilk atışta küçük titreşim aksiyonları ve hızlı sarımla çektiğim jige kıyıya 5 m kala sağlam bir vuruş geldi. Balığın vurmasıyla suyun dışına fırlayıp vücudunu silkeleyerek oltadan kurtulması bir oldu. Balık suyun dışında bir anlık görünüp gözden kaybolsa da ne olduğunu anlamıştım. Bu kurtulma manevrası tipik bir lüfer hareketiydi. Vakit kaybetmeden oltamı vuruş aldığım yerin biraz açığına atıp aynı teknikle çekmeye başladım. Yemi birkaç metre çekmiştim ki bir vuruş daha geldi. Bu sefer suyun dışına fırlamasına müsaade etmemek için kamışımın ucunu suya sokup dikkatli bir şekilde çektiğim balığı seri bir hareketle dışarı atmayı başardım. Suyun dışında çılgınlar gibi çırpınan lüferi kaya aralarındaki derin boşluklara düşürmemek için elimle karnım arasında sıkıca tutup kontrol ettikten sonra kovanın içine atmayı başardım.


Takip eden atışta boş geçip bir sonraki atışımda güzel bir vuruş daha aldım. Oltanın ucundaki lüferi kıyıya getirdiğimde peşinden 4-5 tane daha lüfer takip ettiğini fark ettim. Anlaşılan merada çok güzel bir lüfer sürüsü vardı. İkinci lüferimi de kovaya attıktan sonra vakit kaybetmeden atıp çekmeye devam ettim. Sonraki birkaç atışta aynı jigle 1 takip ve yakalanmayan 1 vuruş aldıktan sonra 22 gramlık favori kaşık modelimin 10 gramlık olanıyla denemeye karar verdim. Yaklaşık 40 m mesafeye gönderdiğim kaşığın 2-3 metre batmasına müsaade edip aksiyon vermeden orta hızda sarmaya başladıktan birkaç saniye sonra vuruş geldi. Bu seferki diğerlerinden çok daha kuvvetli bir balıktı. Takımım ince olduğu için çok dikkatli mücadele etmem gerekiyordu. Balık kıyıdan yaklaşık 15 m açıkta ilk defa kendini gösterdiğinde 1 kilonun üstünde çok yakışıklı bir kofana yakaladığımı anladım. O andan sonra heyecan yerini korkuya bıraktı. Bu kadar ince bir takımla kofana gibi hareketli ve hırçın bir balığı kepçem olmadan nasıl dışarı çıkaracağımı düşünmeye başladım. Balık yorulup kıyıya gelince ani bir kararla önümdeki eğimli kayanın üzerine çıkarmayı denedim. Sakince kayanın üzerine çıkardığım balığın üstüne atlayıp yakalamaya çalıştıysam da tek elimle kavrayamayacağım kadar kalın olan balık bütün kuvvetiyle çırpınıp elimden kurtulmayı başardı. O an en korktuğum şey oldu ve çırpınmanın kuvvetiyle balık 0.25 mm'lik şok misinamı koparıp kayaların arasındaki su havuzuna düştü. Son bir ümitle atıldıysam da balığın denize yüzmesini seyretmekten başka bir şey yapamadım. Sonrasında başka balık alamayınca 19:30 gibi avı sonlandırdım.



Ertesi günü boş geçip 23 ağustos sabahı 05:30 gibi meraya vardım. 10 dakika kadar havada aydınlanma emarelerinin başlamasını bekleyip takımımın ucuna taktığım 40 mm boy ve 3 g ağırlığındaki mini popper sahtesiyle ilk atışımı gerçekleştirdim. Ağırlığından beklenmeyecek şekilde 20-25 m mesafeye gönderdiğim yemi kamışımın ucuyla verdiğim küçük titreşim aksiyonlarıyla suyun üstünde çırpınan yaralı balık taklidi yaptırarak çekmeye başladım. Aksiyona başlayalı birkaç saniye olmuştu ki önce boşa giden bir saldırı ardından suyun üstünde şapırtı koparıp yemi dibe çeken bir vuruş geldi. Gelen yakışıklı bir melanurdu. Balığı kovaya attıktan sonra vakit kaybetmeden yemi aynı yere gönderip aksiyona başladım. Yine yem kıyıya gelene kadar ardı ardına saldırılar olduysa da vuran balıklar kurtulmayı başardı. Anlaşılan bu yem gerçekten çok etkiliydi. Avın geri kalanında mini popper sahtesi mıknatıs gibi balıkları kendine çekmeye devam etti. Yeme saldırırken yemle birlikte havaya fırlayıp kurtulan lüferler, yemin sıçrattığı suyu ve titreşimi metrelerce uzaktan fark edip hamle yapan zarganalar, ardı ardına vurup bırakan melanurlar ve barakudalarla 1.5 saat boyunca çok heyecanlı ve eğlenceli bir av geçirdim. Avın sonunda kovamda 4 melanur ve 1 lüfer, hafızamda ise sayısının hatırlamadığım kadar çok saldırı, yolda ve kaldırırken düşen balıklar ve çok küçük olduğu için geri saldığım melanurlar vardı.



Ertesi sabah yine aynı yerde, aynı yemle deneyip bir kaç ufak melanur ve 1 lüfer daha kandırmayı başardım. Kovaya attığım 1 lüfer ve geri saldığım ufak melanurların yanında yine çokça saldırı ve son anda kurtulan güzel bir lüfer vardı. Hemen hemen her atışımda mini popper sahtesine saldıran bilek kalınlığındaki zarganaları yakalamayı çok istediysem de ya sert gagaları yüzünden yakalanmadılar ya da yakalanıp kısa bir mücadeleden sonra kurtulmayı başardılar. Her şeye rağmen yine baştan sona adrenalin ve eğlence dolu bir av oldu.



Bir sonraki sabah suyunda da gün ağarmadan meradaki yerimi alıp heyecanlı bir şekilde atıp çekmeye başladım. İlk atışımdan itibaren her an balık vuracakmış gibi tetikte beklediysem de uzun bir süre ne bir vuruş ne de bir takip oldu. Diğer günlerin aksine karadan denize doğru esen rüzgar işleri değiştirmişti. Aynı yerde 20 dakika kadar deneyip vuruş alamayınca yer değiştirip mendirek boyunca 200 m ileride, kıyıdan 10 m açığa kadar sığ kayalıktan sonra dik bir eğimle 15 m derinliklere ulaşan yeni bir meraya geçtim. Daha önceleri buradan güzel traller, yazılı orkinoslar, baraküdalar alıp ne olduğunu göremediğim büyük balıklar kaçırmıştım. Vakit kaybetmeden mini popper sahtesiyle atışımı yapıp aksiyon yaptırarak çekmeye başladım. İlk atışımda güzel bir vuruş geldiyse de balık yakalanmadı. İkinci atışımda da boşa giden bir vuruş alıp üçüncü atışımda hatrı sayılır boyda bir melanur kandırmayı başardım. Bu balıktan sonraki ikinci atışımda ufak bir melanur daha kandırıp ait olduğu yere iade ettikten sonra bir kaç üst üste yeme herhangi bir hamle olmadı. LRF takımı kenara bırakıp biraz da spin takımım ve 30 gramlık bir jigle açıkları denemeye karar verdim. Kah düz çekiş, kah kısa seri zıplatmalar, kah büyük fasılalı zıplatmalarla 15 dakika kadar denedikten sonra nihayet güzel bir vuruş geldi. Balığın mücadele şiddetinden de tahmin ettiğim gibi gelen yakışıklı bir melanurdu. İkinci melanurumu da kovaya attıktan sonra aynı yerde 15-20 dakika kadar daha deneyip avı sonlandırmaya karar verdim. Geri dönüş yolunda arabama doğru mendirek boyunca yürürken kıyıda kaçışan küçük balıkları görünce dayanamayıp mini popper sahtemle birkaç atış daha gerçekleştirdim. İlk atışımdan itibaren yeme hamleler yapan zarganaları kandırmaya çalışırken dipten gelen bir vuruşla yemim suyun içine çekildi. Bu seferki diğerlerinden daha kuvvetli ve farklı bir bir balığa benziyordu. Kısa ama keyifli bir mücadelenin sonunda kıyıya getirdiğim balık ne zamandır hasretini çektiğim çok yakışıklı bir traldi. Yaklaşık 1.5 saatlik süren bu av da benim için keyifli bir sabah sporu oldu.




Samsun'dan Antalya'ya tayin olduğumu öğrendiğim gün sevinçten havalara uçacak gibiydim. Akdeniz'in çok çeşitli deniz balıklarına kavuşacağım için 20 yıl avlandığım Marmara ve Karadeniz'i pek özleyeceğimi düşünmüyordum. İçimde hafif bir burukluk yaratan tek balık lüferdi. Bütün bir yıl beklediğimiz lüfer sezonu açılışını göremeyecek, sezon boyunca yakalanan lüferleri sosyal medyadan seyredip "boğazın sultanı", asık suratlı asi çocuğun peşinden koşamayacak olmak beni biraz üzüyordu. Şükürler olsun ki lüferler beni Antalya'da da yalnız bırakmadı. Devamı gelir mi bilmem ama bu kadarına da şükür diyelim...



3 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Lrf'ye yeni merak sardım. cinetic 8550 kamış ve shimano exage 1000 fd kullanıyorum. lrf yalnız yapılan bir aktivite sanırım.

    YanıtlaSil